İnsan haklarını İnceleme komisyonu...7 sunuŞ İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi...

502
TBMM İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU FAALİYET RAPORU 23. DÖNEM 3. YASAMA YILI EKİM 2008 EYLÜL 2009

Upload: others

Post on 16-Jan-2020

16 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

TBMM

İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU

FAALİYET RAPORU 23. DÖNEM 3. YASAMA YILI

EKİM 2008 – EYLÜL 2009

2

İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU 23. DÖNEM 3. YASAMA YILI FAALİYET RAPORU

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından

yayınlanmıştır.

Bu Kitabın Dağıtımı TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından yapılmaktadır.

Yayın No: 20 Adres: TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 06543 Bakanlıklar ANKARA Tel: 0 312 420 5406 0 312 420 5433 Faks: 0 312 420 5394 E-posta: [email protected] URL: http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/index.htm Hazırlayan: Kenan Altaş, Yasama Uzmanı ISBN 978-975-8805-03-7 Baskı: TBMM Basımevi, Ankara, 2009

http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/index.htm adresinden yayınlarımıza ulaşabilirsiniz.

3

ÖNSÖZ

Tarih boyunca acı tecrübeler yaşamış olan insanlığın ulaştığı en yüksek evrensel değerlerin başında insan hakları gelmektedir.

Demokrasiyi ortaya çıkaran uzun tarihi süreç, aynı zamanda temel özgürlüklerin, insanın doğuştan sahip olduğu hakların evrenselleşmesini de sağlamıştır.

Demokrasi ve özgürlüklerin ayrılmaz parçası olan insan haklarına verilen değer, toplumların çağdaşlık düzeylerini ortaya koyan en önemli göstergelerdendir.

Bireylerin hiçbir ayrımcılığa uğramadan yasa önünde eşitliğine dayanan ve hukukun üstünlüğü ilkesiyle korunan insan haklarına saygı, Anayasamızda Türkiye Cumhuriyeti'nin değiştirilemez nitelikleri arasında yer almıştır.

İnsan haklarının korunması, geliştirilmesi ve daha ileriye götürülmesi, çağdaş dünyanın güçlü bir üyesi olan ülkemizin öncelikli hedefleri arasında yer almaktadır.

Ülkemizde yaşanan değişimin öncüsü durumunda olan Meclisimiz, Türkiye’nin demokratik gelişimi ve hukuk düzeninin temelini oluşturan insan hakları alanında yapılan çalışmalara büyük önem vermektedir.

Meclisimiz, Cumhuriyetimizin kurulduğu günden bu yana sağlanan ilerlemelerin oluşturduğu demokrasi ve insan hakları kültüründen güç alarak bu alanda çok sayıda düzenlemeyi hayata geçirmiştir.

Parlamenter denetim mekanizması olarak görev yapan İnsan Haklarını İnceleme Komisyonumuzun çalışmaları da Meclisimizin bu konudaki hassasiyetinin en açık göstergesidir.

Komisyonumuz, insan haklarına ilişkin uygulamaları incelemekte, bu alanda faaliyette bulunan ulusal ve uluslararası kuruluşlarla, sivil toplum örgütleri ve üniversitelerle de işbirliği içinde çalışmaktadır.

İhtiyaç duyulan konularda alt komisyonlar oluşturabilen, gerekli durumlarda yurtdışında da incelemelerde bulunan komisyonumuz, insan haklarının korunmasının yanı sıra kapsamının genişletilerek daha ileriye götürülmesi için adımlar atmaktadır.

İnsanlık onurunu zedeleyen hak ihlalleri konusunda son derece hassas olan komisyonumuz, hazırladığı raporlarla eksikliklerin giderilmesi ve insan hakları bilincinin gelişmesi için gayret göstermektedir.

Komisyonumuzun 23. Dönem 3. Yasama Yılı’nda yapmış olduğu faaliyetleri ve önerileri böylesine önemli bir rapor haline getirmesini takdirle karşılıyorum.

Bu anlamlı çalışma nedeniyle İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Sayın Zafer Üskül başta olmak üzere komisyonumuzun değerli üyelerine, çalışanlarına ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Mehmet Ali ŞAHİN TBMM Başkanı

4

5

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ...................................................................................................... 3 SUNUŞ ....................................................................................................... 7 I. İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU HAKKINDA GENEL BİLGİ ........................................................................................... 9 1. Komisyonun Misyon ve Vizyonu ......................................................... 9 2. Komisyonun Görev ve Yetkileri ........................................................... 9 3. Komisyonun Çalışma Yöntemi ........................................................... 10 4. Komisyona İlişkin Bilgiler ................................................................. 11 4.1. Tarihçe ............................................................................................. 11 4.2. Komisyonun Oluşumu ....................................................................... 12 4.2.1. Komisyonun Üye Sayısı ve Üyelikler.................................................. 12 4.2.2. Komisyon Çalışanları ........................................................................ 13 II. KOMİSYONUN ÇALIŞMALARI ................................................... 15 1. KOMİSYON TOPLANTILARI VE ALINAN KARARLAR ............... 15 2. KURULAN ALT KOMİSYONLAR .................................................. 19 2.1. Daimi Alt Komisyonların Çalışmaları ................................................. 19 2.2. Geçici Alt Komisyonlar ..................................................................... 21 3. KOMİSYON TARAFINDAN HAZIRLANAN RAPORLAR (Özet) ... 24 3.1. Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü İnceleme Raporu ....................................................................................................... 24 3.2. İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Kayda Alınması Ve Haberleşme Özgürlüğünün İhlali İddialarının Araştırılması Raporu .................................. 25 3.3. 2008 Yılı Van, Siirt ve Hakkari İlleri ile Hakkari İli Yüksekova İlçesinde Meydana Gelen Nevruz Olayları Hakkında Rapor ......................................... 26 3.4. Engin Çeber’in Metris Ceza İnfaz Kurumunda Gördüğü Şiddet Nedeniyle Öldüğü İddialarını Araştırma Ve Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İnceleme Alt Komisyon Raporu ........................................................................ 29 3.5. Bandırma M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İnceleme Raporu ............ 31 3.6. İstanbul İlindeki Karakollarda İnceleme Sonucunda Hazırlanan Rapor .. 33 3.7. Diyarbakır E ve D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İnceleme Raporu ... 35 3.8. Silivri Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporu .................................... 37 3.9. Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz Kurumları Raporu ............................. 39 3.10. Mardin İli Mazıdağı İlçesi Bilge Köyü Raporu .................................... 41 3.11. Batman M Tipi Ceza İnfaz Kurumu İnceleme Raporu .......................... 44 3.12. Avusturya Ziyareti Raporu ................................................................. 45 3.13. İstanbul Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü İnceleme Raporu ................. 47 3.14. Van M ve F Tipi Ceza İnfaz Kurumları Raporu ..................................... 50 3.15. Muş E Tipi Ceza İnfaz Kurumu Raporu ................................................. 51 4. DİĞER ÇALIŞMALAR .......................................................................... 54 5. KOMİSYONUN YURTİÇİ VE YURTDIŞI TEMASLARI .................. 55 5.1. Yurtiçi Temaslar ............................................................................... 55

6

5.2. Yurtdışı Temaslar .............................................................................. 56 6. KOMİSYONU ZİYARET EDEN YERLİ VE YABANCI HEYETLER ...................................................................................................... 56 6.1. Yerli Heyetler .......................................................................................... 56 6.2. Yabancı Heyetler ..................................................................................... 57 III. KOMİSYONA YAPILAN BAŞVURULAR ....................................... 59 IV. İNSAN HAKLARININ GELİŞTİRİLMESİNE YÖNELİK YAPILAN BAZI YASAL DÜZENLEMELER ............................................. 69 V. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ....................................................... 72 EKLER ..................................................................................................... 77 EK-1: İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU KANUNU ....... 77 EK-2: BASIN AÇIKLAMALARI ................................................................ 80 EK-3: MERSİN ÖZÜRLÜ BAKIM VE REHABİLİTASYON MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ İNCELEME RAPORU ........................................................... 85 EK-4: İLETİŞİMİN TESPİTİ, DİNLENMESİ, KAYDA ALINMASI VE HABERLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜNÜN İHLALİ İDDİALARININ ARAŞTIRILMASI RAPORU ...................................................................... 88 EK-5: 2008 YILI VAN, SİİRT VE HAKKARİ İLLERİ İLE HAKKARİ İLİ YÜKSEKOVA İLÇESİNDE MEYDANA GELEN NEVRUZ OLAYLARI HAKKINDA RAPOR ..................................................................................... 119 EK-6: ENGİN ÇEBER’İN METRİS CEZA İNFAZ KURUMUNDA GÖRDÜĞÜ ŞİDDET NEDENİYLE ÖLDÜĞÜ İDDİALARINI ARAŞTIRMA VE BAKIRKÖY KADIN KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU İNCELEME ALT KOMİSYON RAPORU .......................................................................... 245 EK-7: BANDIRMA M TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU İNCELEME RAPORU .................................................................................... 262 EK-8: İSTANBUL İLİNDEKİ KARAKOLLARDA İNCELEME SONUCUNDA HAZIRLANAN RAPOR....................................................... 282 EK-9: DİYARBAKIR E ve D TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU İNCELEME RAPORU .................................................................................... 350 EK-10: SİLİVRİ CEZA İNFAZ KURUMLARI İNCELEME RAPORU .... 363 EK-11: ERZURUM E VE H TİPİ CEZA İNFAZ KURUMLARI RAPORU ......................................................................................................... 376 EK-12: MARDİN İLİ MAZIDAĞI İLÇESİ BİLGE KÖYÜ RAPORU ...... 388 EK-13: BATMAN M TİPİ CEZA İNFAZ KURUMU İNCELEME RAPORU ......................................................................................................... 401 EK-14: AVUSTURYA ZİYARETİ RAPORU ............................................ 410 EK-15: İSTANBUL BEYOĞLU İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ İNCELEME RAPORU .................................................................................... 431 EK-16: VAN M VE F TİPİ CEZA İNFAZ KURUMLARI RAPORU ........ 479 EK-17: MUŞ E TİPİ CEZA İNFAZ KURUMU RAPORU ........................... 491

7

SUNUŞ

İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi Türkiye’nin öncelikli siyasi hedefleri arasında yer almaktadır. Bu doğrultuda, ülkemiz, özellikle son yıllarda, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi ile temel hak ve özgürlüklerin tam olarak korunmasını sağlamak amacıyla kapsamlı bir reform sürecinden geçmektedir.

Türkiye’de insan haklarının ulusal düzeyde korunması amacına uygun olarak kurulan ilk “ulusal insan haklarını koruma mekanizması” olan, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu da bu süreçte önemli görevler yerine getirmektedir.

Komisyonun temel görevi, insan haklarına ilişkin uygulamaları incelemek, denetlemek ve gelişmeleri izlemektir. Bu çerçevede, 23’ncü dönem 3’ncü yasama yılında İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda, 13 adet Komisyon toplantısı gerçekleştirilmiş, bu toplantılarda insan haklarına ilişkin sorunlar görüşülmüş, çeşitli kararlar alınmış ve yerinde inceleme yapmak üzere 11 adet geçici nitelikte alt komisyon oluşturulmuştur. Geçici nitelikteki bu alt komisyonların hazırladığı 14 adet rapor Komisyon tarafından da benimsenmiştir.

Alt Komisyonlar, 11 ilimize giderek, ceza infaz kurumlarında, göçmen barındırma merkezlerinde ve polis merkezlerinde incelemeler yapmış; Mülki İdare Amirleri, Cumhuriyet Başsavcıları ve Savcıları, Jandarma Komutanları, Emniyet Müdürleri ve amirleri, polis memurları, ceza infaz kurumlarının yetkilileri ve memurları, kamu kurumlarının üst düzey yöneticileri, üniversite öğretim üyeleri, yazarlar, sivil toplum kuruluşları, hükümlü ve tutuklular, kaçak göçmenler ve vatandaşlarla görüşmelerde bulunmuştur.

Komisyonumuz yurtdışı temaslarda da bulunmuş; bu kapsamda Türklerin sorunlarının yerinde tespiti için Avusturya, Fransa ve Belçika’da incelemeler yapmıştır. Ayrıca çok sayıda yerli ve yabancı heyet de komisyonda kabul edilmiş, bu kabullerde ülkemizdeki ve dünyadaki insan haklarına ilişkin çeşitli sorunlar ele alınmıştır.

Komisyonumuzda yıl boyunca kaçak göçmenlerin sorunları, iletişimin dinlenmesi, masuniyet ilkesinin ihlali iddiaları, işkence ve kötü muamele iddiaları, ceza infaz kurumlarındaki şartlar ve uygulamalar, toplumda infiale yol açan öldürme olayları, toplu gösterilerde meydana gelen olaylar, özürlülerin durumu, çocuk istismarı, cezaevinde ölüm, yurtdışındaki Türklerin sorunları, ayrımcılık iddiaları, idari soruşturmaların yetersizliği gibi pek çok konu hakkında inceleme gerçekleştirilmiştir.

TBMM, 23. Dönem 3. Yasama Yılı boyunca gelen 3000’den fazla bireysel başvuruyu da ele alan Komisyonumuz, bu başvuruların tümünü inceleyerek,

8

gerekli gördüklerini ilgili kurumlara iletmiştir. Bu şekilde idari makamları harekete geçiren Komisyon, tespit edilen eksikliklere dikkat çekmeye çalışmış ve kimi önerilerde bulunmuştur. Ayrıca bu yasama yılında ilk kez, başvurularda ihlal edildiği iddia edilen insan hak ve özgürlükleri konularına göre sınıflandırılmıştır. Böylece yapılan şikâyetler sonucunda ihlal edildiği iddia edilen hak konuları hakkında istatistikî bilgi sağlanmıştır.

İncelemeler sonucunda yapılan tespitler ve bunların çözümüne ilişkin öneriler raporlarda sunulmuştur. Komisyon yaptığı incelemeler sonucunda tespit ettiği hususlar hakkında yasal düzenleme yapılması veya idari yönden uygulamaların iyileştirilmesi tavsiyelerinde bulunmuş; bu iyileştirilmelerin gerçekleştirilmesine önemli katkılar sağlamıştır.

TBMM 23’üncü dönem 3’üncü yasama yılında Komisyonumuzun yaptığı faaliyetleri, hazırlanan raporları ve önerilerimizi ayrıntılı bir şekilde görebileceğiniz bu faaliyet raporunu kamuoyunun bilgisine sunarken, çalışmaları ve duyarlılıklarıyla Komisyonumuza güç katan tüm komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarıma, TBMM Başkanlığına, uzmanlarımıza ve tüm personelimize teşekkürlerimi sunarım.

Saygılarımla,

Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

9

I. İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU HAKKINDA GENEL BİLGİ

1. KOMİSYONUN MİSYON VE VİZYONU İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun misyonu, insan haklarına ilişkin

uygulamaları gözetlemek ve denetlemek; gelişmeleri izlemektir. Komisyonun vizyonu ise, insan hakları alanındaki uygulamaları ve

gelişmeleri izleyip, insan haklarına ilişkin sorunların gerek yasal düzeyde gerekse de uygulamada iyileştirilmesini sağlayarak etkili bir parlamenter denetim sağlamaktır.

2. KOMİSYONUN GÖREV VE YETKİLERİ TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu görevleri İnsan Haklarını

İnceleme Komisyonu Kanunu’nun 4’ncü maddesinde düzenlenmiştir. Komisyonun görevleri şunlardır:

• Uluslararası alanda genel kabul gören insan hakları konusundaki gelişmeleri izlemek.

• Türkiye'nin insan hakları alanında taraf olduğu uluslararası anlaşmalarla T.C. Anayasası ve diğer milli mevzuat ve uygulamalar arasında uyum sağlamak amacıyla yapılması gereken değişiklikleri tespit etmek ve bu amaçla yasal düzenlemeler önermek.

• Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarının gündemindeki konular hakkında, istem üzerine görüş ve öneri bildirmek.

• Türkiye'nin insan hakları uygulamalarının, taraf olduğu uluslararası anlaşmalara, Anayasa ve Kanunlara uygunluğunu incelemek ve bu amaçla, araştırmalar yapmak, bu konularda iyileştirmeler, çözümler önermek.

• İnsan haklarının ihlale uğradığına dair iddialar ile ilgili başvuruları incelemek ve gerekli gördüğü hallerde ilgili mercilere iletmek.

• Gerektiğinde dış ülkelerdeki insan hakları ihlallerini incelemek ve bu ihlalleri o ülke parlamenterlerinin dikkatlerine doğrudan veya mevcut parlamenter forumlar aracılığıyla sunmak.

• Her yıl yapılan çalışmaları, elde edilen sonuçları, yurtiçi ve dışında İnsan Haklarına saygı ve uygulamaları kapsayan bir rapor hazırlamak.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu görevlerini yerine getirmek üzere, Bakanlıklarla Genel ve Katma Bütçeli Dairelerden, mahalli idarelerden, muhtarlıklardan, üniversitelerden ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlardan bilgi isteme ve buralarda inceleme yapma, ilgililerini çağırıp bilgi alma; gerekli gördüğünde uygun bulacağı uzmanların bilgilerine başvurabilme ve Ankara dışında da çalışabilme yetkisine sahip kılınmıştır.

2009 00Faaliyet Raporu

10

3. KOMİSYONUN ÇALIŞMA YÖNTEMİ İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu çalışmalarını 5/12/1990 tarihli ve

3686 sayılı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanunu (EK-1) ve TBMM İçtüzüğü hükümlerine göre yerine getirmektedir.

Komisyon farklı siyasi kimliğe sahip parlamenterlerden oluşmakta, ancak çalışmalarını siyasi kaygılardan uzak olarak gerçekleştirmektedir. Komisyon hükümetin bir parçası değildir. Çalışmalar dil, din, ırk, renk, siyasi görüş vb. açısından hiçbir ayrım gözetilmeksizin, yansız ve bağımsız gerçekleştirilmektedir.

Komisyon kendisine yapılan başvurular üzerine olduğu gibi, herhangi bir başvuru olmaksızın da gerekli gördüğü konularda inceleme ve araştırma yapmaktadır. Ayrıca Komisyon üyeleri tarafından incelenmek üzere çeşitli konular gündeme getirilebilmektedir.

Başvurular doğrudan Komisyona gelmekte veya Meclis Başkanlığı tarafından havale edilmektedir. Komisyona ulaşan başvuru, Komisyonun evrak bölümünde tarih ve sayı almakta ardından önce uzmanlar son olarak da Başkan tarafından incelenmektedir. Başkan tarafından uygun görülen dilekçeler hakkında işlem başlatılmaktadır. Dilekçelerin konusu işkence, kötü muamele, ayrımcılık gibi doğrudan insan hakkı ihlali değil de kişisel sorunları içeriyorsa (emeklilik sorunları, gayrimenkul sorunları gibi) ilgili kurumlarla yazışma yapılarak bilgi istenir. Komisyon, kendisine yapılan başvuruları Anayasa, 3686 sayılı Kanun ve 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun çerçevesinde ele alır; dilekçe sahipleri hem yapılmakta olan işlem hem de sonuca ilişkin olarak kanuni süre içinde bilgilendirilir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, rutin dilekçeler dışında ilke olarak çalışmalarını yerinde incelemelere dayandırmaktadır. Yerinde incelemeler bir olay üzerine olabildiği gibi, bir hakkın ciddi biçimde ihlal edilme ihtimali olan yerlere yönelik veya bir konunun yerinde incelenmesinin önemli görüldüğü hallerde olabilmektedir. Örneğin güvenlik güçlerinin ihmalinden kaynaklı olduğu iddia edilen bir yaşam hakkı ihlali yanında, ülkemize sığınan kişilerin yaşam koşullarının incelenmesi de yerinde inceleme konusu olabilmektedir. Yerinde inceleme çalışmalarının amacı, incelenen konuyu objektif olarak ve tüm açıklığıyla ortaya koymaktır. Yerinde inceleme ve araştırma, ihlal iddiasını tespite ve çözüm önermeye yönelik yansız bir süreçtir. Cezaevleri, karakollar ve yetiştirme yurtları gibi yerlere yapılan incelemeler genellikle yetkililere önceden haber verilmeksizin yapılmaktadır. Komisyon, ihlallerin doğrudan ve dolaylı tüm sebeplerinin ortadan kaldırılması için kararlılığını her çalışmasında vurgulamaktadır.

Komisyon, yerinde incelemeleri kendi üyeleri arasından oluşturduğu alt komisyonlar marifetiyle yerine getirmektedir. Alt komisyonların oluşturulmasında farklı siyasi partilerden üyelerin bulunmasına özen gösterilir. Alt komisyonların çalışmaları sadece görevlendirildikleri olay ve alanla sınırlıdır. Alt komisyonların görevi, araştırma yaptıkları konu hakkında raporlarını tamamlayınca sona ermektedir. Bunun yanında Komisyon, daimi alt

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

11

komisyonlar da meydana getirmektedir ki, bunların görevi genel bir konuyu kapsamakta ve çalışmaları bir yasama dönemine yayılmaktadır. Daimi alt komisyonların görevi raporlarını yazmakla sona ermemekte, görevlendirildikleri konuda çalışmalarına dönem sonuna kadar devam etmektedirler. Alt komisyonların her biri istedikleri takdirde toplantılar yaparlar ve konuları ile ilgili olarak faaliyet programları oluştururlar.

Alt komisyonlar yaptıkları yerinde incelemeler sonunda rapor hazırlayarak Komisyona sunmaktadırlar. Komisyon tarafından kabul edilen raporlar kamuya açık duruma gelir ve ayrıca TBMM Başkanlığı’na sunulur. Komisyon raporları Danışma Kurulu’nun görüş ve önerisiyle Genel Kurul gündemine alınabilir ve okunmak suretiyle veya üzerinde görüşme açılarak bilgi edinilir. Raporlar Başbakanlık ve ilgili bakanlıklara TBMM Başkanlığınca gönderilir.

Komisyon, Başkan’ın çağrısı ile veya Komisyon üyelerinin üçte birinin talebi ile belirlenen gündemler üzerine toplantılar yapar. Komisyon uygulamada genellikle iki-üç haftada bir, ancak zorunlu olmadıkça bir ayı geçmemek üzere toplanarak gündemdeki konuları görüşür ve gerekirse çalışmalarına ilişkin kararlar alır.

Ayrıca Komisyon gündemdeki önemli olaylar ve insan hakları konulu günlerde basın açıklamaları da yapmaktadır (EK-2).

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, bir denetim komisyonu olması ve insan hakları konusunun dinamizmi nedeniyle TBMM tatilde olduğu zamanlarda da, TBMM Genel Kurulundan alınan kararla çalışmalarına ara vermeksizin devam etmektedir.

4. KOMİSYONA İLİŞKİN BİLGİLER

4.1. Tarihçe 1987 yılında Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusu sonrasında insan

hakları konusunun gündemde öne çıkması ile, insan haklarına ilişkin parlamenter düzeyde denetim mekanizması oluşmasını sağlayacak bir ihtisas komisyonu kurulmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda 18’nci yasama döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilen tüm siyasi partilerden milletvekillerinin imzalarını içeren kanun teklifi Meclis Başkanlığına sunulmuştur.

Kanun teklifinin gerekçesinde, içinde bulunulan dönemde, bir ülkenin uygarlık derecesinin bilim ve teknolojik alandaki gelişmeler alanındaki başarısından çok insan haklarına gösterilen saygıyla ölçüldüğü, hür düşüncenin ve insan hakları konularının bütün dünya ülkelerinin gündemini işgal ettiği, uluslararası antlaşmalar çerçevesinde insan haklarının ne şekilde geliştirileceğinin ve bu konularda halkın bilinçlendirilmesinin önem kazandığı vurgulanmıştır. Yine gerekçede, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin Avrupa hukuk sahasını oluşturma çalışmalarına aktif olarak katıldığı ve Türkiye’nin insan hakları alanındaki gelişmeleri izleyen devlet olmaktan çıkarak bu gelişmelere aktif olarak katılan devlet haline geldiği ifade edilmiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

12

Bu gerekçelerle TBMM Başkanlığına sunulan İHİK Kanunu teklifi, 05.12.1990 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülerek kabul edilmiş; 08.12.1990 tarihinde 20719 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, ülkemizde insan haklarının ulusal düzeyde korunması amacına uygun olarak kurulan ilk ulusal insan haklarını koruma mekanizmasıdır. İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun diğer çoğu ihtisas komisyonundan farklı olarak kanunla kurulması, komisyon çalışmaları için oldukça faydalı olmuştur. Nitekim İçtüzük hükümleri yasama çalışmaları ile ilgili hükümlerden oluşmakta, üçüncü kişileri bağlayıcı ve meclis çalışmalarını ilgilendirmeyen hükümleri içermemektedir. Oysaki İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanunu yasama faaliyetinden çok insan hakları ihlallerinin incelenmesi, uluslararası temaslar ve yürütme organının denetlenmesine ilişkin düzenlemelere sahip olup üçüncü kişileri bağlayıcı hükümlere de yer vermektedir.

4.2. Komisyonun Oluşumu

4.2.1. Komisyonun Üye Sayısı ve Üyelikler Komisyonun ne şekilde oluşacağı, 3686 sayılı İnsan Haklarını İnceleme

Komisyonu Kanunun 3’ncü maddesinde düzenlenmiştir. Komisyonun üye sayısı, siyasi parti grupları ile bağımsızların Meclisteki sayılarının -boş üyelikler hariç- üye tamsayısına oranlanması ile bulunacak yüzde oranına uygun olarak temsil edilmelerini sağlayacak şekilde, Danışma Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurul tarafından belirlenir.

Komisyonun üye sayısı, tüm siyasi parti gruplarının ve bağımsızların temsiline olanak verecek şekilde belirlendiğinden her dönemde farklılık arz edebilmektedir. 18’nci dönemde 21, 19’ncu dönemde 23, 20’nci dönemde 25, 21’nci dönem de 25 ve 22’nci dönemde 24 olarak belirlenmiş olan üye sayısı, içinde bulunduğumuz 23’ncü dönemde 23 olarak belirlenmiştir.

Komisyon üyelikleri için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır. 2007 yılında TBMM’nin bir yasama dönemi dört yıl olarak belirlendiği için, bundan sonra hem ilk hem de ikinci devre için seçilenlerin görev süresi iki yıldır.

Komisyon kendisine bir başkan, iki başkanvekili, bir sözcü ve bir katip seçer. Bu seçimde siyasi parti gruplarının yüzde oranları dikkate alınır. Seçim, üye tamsayısının salt çoğunluğuyla toplanan Komisyonda, toplantıya katılanlarının salt çoğunluğunun gizli oyuyla yapılır.

Başkan, başkanvekilleri, sözcü ve katipten müteşekkil küçük kurul uygulamada Başkanlık Divanı olarak adlandırılmaktadır.

Komisyonun 23’ncü dönem 3’ncü yasama yılında görev yapan üyeleri şunlardır:

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

13

Üyenin Adı Soyadı Komisyon Görevi Partisi Seçim Çevresi

Mehmet Zafer Üskül Başkan AK Parti Mersin

Halide İncekara Başkanvekili AK Parti İstanbul

Mehmet Ekici Başkanvekili MHP Yozgat

Abdurrahman Kurt Sözcü AK Parti Diyarbakır

Ayşe Jale Ağırbaş Katip DSP İstanbul

Ahmet Koca Üye AK Parti Afyonkarahisar

Kazım Ataoğlu Üye AK Parti Bingöl

Mehmet Ocakden Üye AK Parti Bursa

Murat Yıldırım Üye AK Parti Çorum

Mithat Ekici Üye AK Parti Denizli

Mustafa Ataş Üye AK Parti İstanbul

Erdal Kalkan* Üye AK Parti İzmir

Fatih Arıkan Üye AK Parti Kahramanmaraş

Ahmet Gökhan Sarıçam Üye AK Parti Kırklareli

Kerim Özkul Üye AK Parti Konya

Cemal Yılmaz Demir Üye AK Parti Samsun

Ali Rıza Ertemür Üye CHP Denizli

Çetin Soysal Üye CHP İstanbul

Ahmet Ersin Üye CHP İzmir

Malik Ecder Özdemir Üye CHP Sivas

Şenol Bal Üye MHP İzmir

Gürcan Dağdaş Üye MHP Kars

Akın Birdal Üye DTP Diyarbakır

4.2.2. Komisyon Çalışanları İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, çalışmalarını yürütmek amacıyla

bünyesinde çeşitli niteliklere sahip elemanlar bulundurmaktadır.

* İstanbul Mv. Osman Gazi Yağmurdereli’nin vefatı üzerine İzmir Mv. Erdal Kalkan Komisyon üyesi olarak seçilmiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

14

23’ncü dönem 3’ncü yasama yılında Komisyonda iki Yasama Uzmanı ve iki Yasama Uzman Yardımcısı ile kanunda verilen yetkiye dayanılarak bir Mülkiye Başmüfettişi, bir Adalet Müfettişi ve bir Hâkim görevlendirilmiştir. Buna ek olarak sekreteryada ve evrak bürosunda olmak üzere dört memur Komisyonda görev yapmıştır. Ayrıca Komisyon Başkanı’nın danışmanları ve sekreteri de Komisyon çalışmalarına destek vermişlerdir. Verilen personel sayısı yıl boyunca sabit kalmayıp çeşitli sebeplerle azalma yönünde değişkenlik göstermiştir.

Komisyon, F Blok Tören Salonu üstünde kendisine ayrılmış olan odalarda faaliyet göstermektedir. Başkan’a ait çalışma odası ile toplantı salonundan başka; bir sekretarya, üç uzmanlar ve bir memur odasına sahiptir.

Komisyonun kanunda kendisine verilen görevleri tam olarak yerine getirebilmesi, çalışmalarını çeşitlendirerek çoğaltması ve kurumsallaşmasını tamamlayabilmesi için yukarıda nitelikleri sayılan personel sayısının artırılması büyük önem arzetmektedir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

15

II. KOMİSYONUN ÇALIŞMALARI

1. KOMİSYON TOPLANTILARI VE ALINAN KARARLAR İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 1 Ekim 2008-30 Eylül 2009 tarihlerini

kapsayan 3’ncü yasama yıllarında 13 toplantı gerçekleştirmiştir. Komisyon toplantılarını iki-üç haftada bir yapmaya gayret göstermiştir.

16 Ekim 2008 tarihli 18’nci toplantısında Komisyon, Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL’ün Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü’nde yaptığı inceleme sonucunda hazırladığı Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü İnceleme Raporu ile gizli dinleme yoluyla özel haberleşmenin ihlali iddialarının araştırılması sonucu hazırlanan Alt Komisyon Raporunu görüşmüştür. Toplantıda şu kararlar alınmıştır:

1. “Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü İnceleme Raporu” kabul edilmiştir.

2. “İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Kayda Alınması ve Haberleşme Özgürlüğünün İhlali İddialarının Araştırılması Raporu” kabul edilmiştir.i

3. 26 Haziran 2008 tarihli 15’nci Komisyon toplantısında alınan, Kaçak göçmenlerin sorunlarının incelenmesinin, Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele Ve İşkence İle Ceza ve Tutukevleri İle İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon tarafından yürütülmesine ve söz konusu Alt Komisyona Diyarbakır Mv. Akın BİRDAL’ın (kaçak göçmenlerle ilgili yapılan çalışmalar çerçevesinde) dahil edilmesine ilişkin karar iptal edilerek, Kaçak göçmenlerin sorunlarının incelenmesi amacıyla Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ, İstanbul Mv. Çetin SOYSAL, Kırklareli Mv. Gökhan SARIÇAM, Samsun Mv. Cemal Yılmaz DEMİR ve Bursa Mv. Mehmet OCAKDEN’den oluşan bir Alt Komisyon kurulmasına karar verilmiştir.

4. İstanbul ve Diyarbakır illeri ile Balıkesir’in Bandırma ilçesi ve Ankara’nın Sincan ilçesinde Ceza ve Tutukevlerinde incelemelerde bulunmak üzere, Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN ve Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR’den oluşan bir Alt Komisyon kurulmasına karar verilmiştir.

5. “Çocuk istismarı” konusunda yapılacak olan incelemelerin, 17.01.2008 tarihinde kurulan Ekonomik ve Sosyal Haklar, Aile, Gençlik ve Çocuklarla İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon Üyelerinden, İstanbul Mv. Halide İNCEKARA, Afyonkarahisar Mv. Ahmet KOCA, İstanbul Mv. Mustafa ATAŞ, İzmir Mv. Şenol BAL ve İstanbul Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ tarafından yürütülmesine karar verilmiştir.

6. İstanbul ilindeki karakollarda incelemelerde bulunmak üzere Mersin Mv. ve Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL, Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ, İstanbul Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ, Bursa Mv. Mehmet OCAKDEN ve

i Not: Tüm raporlara ilişkin muhalefet şerhleri ekte bulunan raporların sonunda ayrıca verilmiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

16

İstanbul Mv. Çetin SOYSAL’dan oluşan bir Alt Komisyon kurulmasına karar verilmiştir.

4 Kasım 2008 tarihli 19’ncu toplantısında Komisyon, çocuk istismarı hususunda alınması gereken önlemler ile ilgili olarak, Ekonomik ve Sosyal Haklar, Aile, Gençlik ve Çocuklarla İlgili Sorunların İncelenmesi Alt Komisyonu’nun çalışmaları çerçevesinde, SHÇEK Genel Müdürü’nden bilgi almıştır. Ayrıca bu toplantısında Komisyon, 2008 Yılı Nevruz kutlamaları sırasında Van, Siirt, Hakkâri illeri ile Hakkâri ilinin Yüksekova ilçesinde meydana gelen olayların incelenmesi sonucu hazırlanan Alt Komisyon Raporunu görüşmüş ve rapor kabul edilmiştir.

4 Aralık 2008 tarihli 20’nci toplantıda Komisyon, Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL’ün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul edilişinin 60. yıldönümü ve 10 Aralık İnsan Hakları Günü münasebetiyle, İstanbul Valiliği ile İstanbul Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliğinin birlikte düzenledikleri panele ve 2009 Yılında Ermenistan’ın Erivan ilinde Avrupa Konseyi üyesi ülkeler ile Orta Asya ülkelerinin Ombudsmanlarını bir araya getirecek olan uluslararası konferansa katılımı görüşülmüştür. Ayrıca Komisyon bu toplantısında, Engin Çeber’in Metris Ceza İnfaz Kurumunda gördüğü şiddet nedeniyle öldüğü iddialarını araştırmak üzere kurulan Alt Komisyonun hazırladığı ve Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna ilişkin incelemeyi de içeren Alt Komisyon Raporunu görüşmüştür. Şu kararlar alınmıştır:

1. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul edilişinin 60. Yıldönümü ve 10 Aralık İnsan Hakları Günü münasebetiyle 15/12/2008 tarihinde İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Toplantı Salonu’nda, İstanbul Valiliği ile İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğinin birlikte düzenledikleri panele konuşmacı olarak Komisyon Başkanı Prof. Dr. Zafer ÜSKÜL’ün katılmasına karar verilmiştir.

2. Avrupa Konseyi üyesi ülkeler ile Orta Asya ülkelerinin Ombudsmanlarını bir araya getirmek üzere 25-26 Mayıs 2009 tarihinde (Ermenistan) Erivan’da yapılacak olan uluslararası konferansa Komisyonumuzu temsilen Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL’ün katılmasına karar verilmiştir.ii

3. “Engin Çeber’in Metris Ceza İnfaz Kurumunda Gördüğü Şiddet Nedeniyle Öldüğü İddialarını Araştırma ve Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İnceleme Alt Komisyon Raporu” kabul edilmiştir.

8 Ocak 2009 tarihli 21. toplantısında Komisyon, İstanbul ilindeki karakollarda yapılan inceleme sonucunda hazırlanan Alt Komisyon Raporu ile Bandırma M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yapılan inceleme sonucunda hazırlanan Alt Komisyon Raporunu görüşmüştür. Şu kararlar alınmıştır:

ii Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ, Komisyon kararına muhalfet şerhi düşmüştür.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

17

1. “Bandırma M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İnceleme Raporu” kabul edilmiştir.

2. “İstanbul İlindeki Karakollarda İnceleme Sonucunda Hazırlanan Rapor” oybirliğiyle kabul edilmiştir.

5 Şubat 2009 tarihli 22’nci toplantı, Diyarbakır ilinde yapılan incelemeler hakkında Alt Komisyonun, Komisyonu bilgilendirmesi amacıyla yapılmıştır. toplantıda alınan kararlar şunlardır:

1. Silivri Cezaevlerinde incelemelerde bulunmak üzere, Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN ve Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR’den oluşan bir Alt Komisyon kurulmasına karar verilmiştir.

2. Medyada yer alan bazı haberlerin, masuniyet karinesini ihlal ettiği iddialarının araştırılmakla görevli, İstanbul Mv. Halide İNCEKARA, Kırklareli Mv. Ahmet Gökhan SARIÇAM, Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR, İzmir Mv. Şenol BAL ile İstanbul Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ’tan oluşan bir Alt Komisyon kurulmasına karar verilmiştir.iii

25 Şubat 2009 tarihli 23’ncü toplantıda, Diyarbakır Ceza İnfaz Kurumlarında yapılan inceleme sonucunda hazırlanan “Diyarbakır E ve D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporu” Alt Komisyon tarafından Komisyona sunulmuş ve Komisyon tarafından kabul edilmesine karar verilmiştir.

9 Nisan 2009 tarihli 24’ncü toplantının gündemini Avusturya’ya yapılacak resmi ziyaretin görüşülmesi, Cezaevleri Alt Komisyonunun Erzurum Ceza İnfaz Kurumlarında ve başka bazı ceza infaz kurumlarında inceleme yapması hususu, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü ve bağlılarında inceleme yapması hususları ile Cezaevleri Alt Komisyonunca İstanbul Silivri Ceza İnfaz Kurumlarında yapılan inceleme sonucunda hazırlanan Alt Komisyon Raporunun görüşülmesi hususları oluşturmuştur. Gündemin son maddesinde yer alan Kayseri Hava İkmal Merkez Komutanlığı’nda 3 astsubaya işkence yapıldığı iddialarının incelenmesi hususu, Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığından konuyla ilgili olarak bilgi istendiği ancak ilgili kurumlarca henüz bir cevap verilmediği için gündemden çıkarılmıştır. 24’ncü toplantıda ayrıca, Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL açlık greviyle ilgili olarak Erzurum Ceza İnfaz Kurumuna gerçekleştirdiği ziyaret hakkında Komisyona bilgi vermiştir. Toplantıda şu kararlar alınmıştır:

1. “Silivri Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporu” kabul edilmiştir. 2. 27 Nisan – 1 Mayıs 2009 tarihlerinde resmi temaslarda bulunmak

üzere, Mersin Mv. Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL, Kırklareli Mv. Ahmet Gökhan SARIÇAM, Diyarbakır Mv. Abdurrahman KURT, İstanbul Mv. Çetin

iii Samsun Mv. Cemal Yılmaz DEMİR, Komisyonun her iki kararına da muhalefet şerhi düşmüştür.

2009 00Faaliyet Raporu

18

SOYSAL ve İstanbul Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ’dan oluşan bir Alt Komisyonun Avusturya’ya gönderilmesine karar verilmiştir.

3. Erzurum Ceza İnfaz Kurumunda başlatılan açlık grevi nedeniyle, 3 Nisan 2009 tarihinde acilen Erzurum’a giden Komisyon Başkanı Prof Dr. M. Zafer ÜSKÜL’ün Erzurum Ceza İnfaz Kurumlarında yapmış olduğu incelemenin uygun olduğu onaylanmıştır.

4. Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR ve Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ’tan oluşan bir Alt Komisyonun Erzurum, Van, Muş, Batman ve Gaziantep ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmasına karar verilmiştir.

5. 16 Ekim 2008 Tarihli 18’nci Komisyon toplantısında alınan karar gereği kurulu bulunan Alt Komisyonun, Beyoğlu ilçe Emniyet Müdürlüğü ve bağlılarında inceleme yapmasına karar verilmiştir.

6. Komisyonun 16 Ekim 2008 tarihli 18’nci toplantısında “kaçak göçmenlerin sorunlarının” incelenmesi amacıyla Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ, İstanbul Mv. Çetin SOYSAL, Kırklareli Mv. Gökhan SARIÇAM, Samsun Mv. Cemal Yılmaz DEMİR ve Bursa Mv. Mehmet OCAKDEN’den oluşan Alt Komisyonun Edirne (Tunca), Kırklareli, İstanbul (Kumkapı), Aydın, İzmir, Van ve Hatay illerinde yerinde incelemelerde bulunmasına karar verilmiştir.

7 Mayıs 2009 tarihli 25’nci toplantının gündemini Erzurum Ceza İnfaz Kurumlarında inceleme yapan Alt Komisyonun ilgili raporunun görüşülmesi oluşturmuştur. Toplantıda Diyarbakır Milletvekili Akın BİRDAL’ın önerisi ile Mardin ili Mazıdağı ilçesi Bilge köyünde çok sayıda vatandaşımızın öldürülmesi olayı görüşülmüş, konuyu incelemek üzere bir alt komisyon kurulmasına karar verilmiştir. Toplantıda şu kararlar alınmıştır:

1. Mardin ili Mazıdağı ilçesi Bilge köyünde çok sayıda vatandaşımızın öldürülmesi olayını incelemek üzere bir alt komisyon kurulmasına; Alt Komisyona Mersin Mv. Prof. Dr. M. Zafer Üskül, Bingöl Mv. Kazım Ataoğlu, İzmir Mv. Ahmet Ersin, Yozgat Mv. Mehmet Ekici ve İstanbul Mv. Ayşe Jale Ağırbaş’ın katılmasına karar verilmiştir.iv

2. “Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz Kurumları Raporu” kabul edilmiştir.

3. Komisyon Başkanı M. Zafer Üskül’ün, 17 Haziran 2009 tarihinde Berlin’de yapılacak olan göç konulu Akdeniz Konferansına katılımcı olarak katılmasına karar verilmiştir.

28 Mayıs 2009 tarihli 26’nci toplantının gündemini Mardin ili Mazıdağı ilçesi Bilge köyünde çok sayıda vatandaşımızın öldürülmesi olayını incelemek üzere kurulan Alt Komisyonun ilgili raporunun görüşülmesi ve Batman ilindeki ceza infaz kurumunda inceleme yapan Alt Komisyonun hazırladığı raporun görüşülmesi oluşturmuştur. Toplantıda şu kararlar alınmıştır:

iv Diyarbakır Mv. Akın BİRDAL karara, “grubu bulunan siyasi parti temsilcilerinin Komisyonda yer almaması nedeniyle karşı oy kullandığı” şeklinde muhalefet şerhi koymuştur.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

19

1. “Mardin İli Mazıdağı İlçesi Bilge Köyü Raporu” ve 2. “Batman M Tipi Ceza İnfaz Kurumu İnceleme Raporu” kabul edilmiştir.

11 Haziran 2009 tarihli 27’nci toplantıda, Türk toplumunun sorunları ile ilgili olarak Avusturya’ya ziyarette bulunan Alt Komisyonun hazırladığı “Avusturya Ziyareti Raporu”, Van ve Muş illerindeki ceza infaz kurumlarında inceleme yapan Alt Komisyonun hazırladığı “Van M ve F Tipi Ceza İnfaz Kurumları Raporu” ve “Muş E Tipi Ceza İnfaz Kurumu Raporu” ve İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğü ve bağlı karakollarında inceleme yapmış olan Alt Komisyonun hazırladığı “İstanbul Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü İnceleme Raporu” görüşülmüştür. Toplantıda şu kararlar alınmıştır:

1. “Avusturya Ziyareti Raporu”, 2. “Van M ve F Tipi Ceza İnfaz Kurumları Raporu” ve “Muş E Tipi Ceza

İnfaz Kurumu Raporu” ve 3. “İstanbul Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü İnceleme Raporu” kabul

edilmiştir.

24 Haziran 2009 tarihli 28’nci toplantıda, Komisyonun, görev alanına giren gelişmelere ivedilikle müdahale edebilmesini sağlamak amacıyla TBMM’nin tatilde olduğu dönemde çalışması hususu görüşülmüş ve karara bağlanmıştır. Ayrıca Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL’ün 1 Temmuz 2009 tarihinde Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas HAMMARBERG’i İstanbul Atatürk Köşkü’nde kabul etmesi kararı alınmıştır.

13 Temmuz 2009 tarihli 29’ncu toplantıda, Çin Halk Cumhuriyetinin Sincan Uygur Özerk Bölgesinde meydana gelen olaylar ele alınmış; toplantı sonunda bir bildiri okunmuştur.

5 Ağustos 2009 tarihli 30’ncu toplantıda, vatandaşlarımızın ve soydaşlarımızın sorunlarının tespiti ve varsa bu sorunları parlamenterlere iletmek için Fransa ve Belçika’da incelemeler yapma konusu gündeme alınmıştır. Her iki ülkeye de birer alt komisyonun gönderilmesine karar verilmiştir.

2. KURULAN ALT KOMİSYONLAR İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, alan çalışmalarını gerçekleştirmek

üzere 23’ncü dönem başında, görevleri 23’ncü yasama dönemi boyunca devam edecek olan ve genel bir hak alanını inceleyen daimi alt komisyonlar oluşturmuştu. Bu daimi alt komisyonlar 3’ncü yasama yılında da çalışmalarını devam ettirmiştir. Ayrıca 3’ncü yasama yılında, görevleri belli olay veya konu ile sınırlı olan geçici nitelikte alt komisyonlar oluşturulmuştur.

2.1. Daimi Alt Komisyonların Çalışmaları Komisyonun 17 Ocak 2008 tarihli 8’nci toplantısında 4 adet daimi Alt

Komisyon kurulmasına karar verilmişti. Daimi Alt Komisyonlar ve çalışmaları şu şekildedir:

2009 00Faaliyet Raporu

20

a. Düşünce, İfade, Din ve Vicdan Özgürlüğü İle İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon

a.a. Alt Komisyon Üyeleri Cemal Yılmaz DEMİR AK Parti Samsun Mv. (Alt Komisyon Başkanı) Mehmet EKİCİ MHP Yozgat Mv. Abdurrahman KURT AK Parti Diyarbakır Mv. Mehmet OCAKDEN AK Parti Bursa Mv. Murat YILDIRIM AK Parti Çorum Mv. Mithat EKİCİ AK Parti Denizli Mv. Akın BİRDAL DTP Diyarbakır Mv. Ali Rıza ERTEMÜR CHP Denizli Mv.

a.b. Alt Komisyon Faaliyetleri Alt Komisyon, 2’nci yasama yılında başladığı gizli dinleme yoluyla özel

haberleşmenin ihlali iddialarına yönelik araştırmasını 3’ncü yasama yılında tamamlayarak raporunu hazırlamıştır. Hazırlanan “İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Kayda Alınması ve Haberleşme Özgürlüğünün İhlali İddialarının Araştırılması Raporu” 16 Ekim 2009 tarihinde Komisyon’da kabul edilmiştir.

b. Ekonomik ve Sosyal Haklar, Aile, Gençlik ve Çocuklarla İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon

b.a. Alt Komisyon Üyeleri Halide İNCEKARA AK Parti İstanbul Mv. (Alt Komisyon Başkanı) Ahmet KOCA AK Parti Afyonkarahisar Mv. Mustafa ATAŞ AK Parti İstanbul Mv. Çetin SOYSAL CHP İstanbul Mv. Şenol BAL MHP İzmir Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ DSP İstanbul Mv.

b.b. Alt Komisyon Çalışmaları Ekonomik ve Sosyal Haklar, Aile, Gençlik ve Çocuklarla İlgili Sorunların

İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon, Komisyonun 16 Ekim 2008 tarihli 18’nci toplantısında alınan karar gereğince çocuk istismarı konusunda inceleme başlatmıştır. Ayrıca Alt Komisyonu’nun çalışmaları çerçevesinde, 4 Kasım 2008 tarihinde, çocuk istismarı hususunda alınması gereken önlemler ile ilgili olarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü’nden bilgi almıştır. Alt Komisyon Başkanı İstanbul Mv. Halide İNCEKARA, İstanbul Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ ve İzmir Mv. Şenol Bal Başbakanlık tarafından 27.11.2008 tarihinde düzenlenen “2008 Çocuk Hakları İzleme, Değerlendirme, Koordinasyon Toplantısı”na katılmışlardır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

21

c. Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele ve İşkence İle Ceza ve Tutukevleri İle İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon

c.a. Alt Komisyon Üyeleri Murat YILDIRIM AK Parti Çorum Mv. (Alt Komisyon Başkanı) Kazım ATAOĞLU AK Parti Bingöl Mv. Mithat EKİCİ AK Parti Denizli Mv. Fatih ARIKAN AK Parti Kahramanmaraş Mv. Gürcan DAĞDAŞ MHP Kars Mv. Ahmet ERSİN CHP İzmir Mv.

c.c. Alt Komisyon Faaliyetleri Alt Komisyon 3’ncü yasama yılındaki faaliyetlerini de, Komisyona gelen

şikayet dilekçelerinin büyük bir kısmının ceza ve tevkif evlerine ilişkin olması nedeniyle ceza ve tevkif evlerinin sorunları üzerine yöneltmiştir. Alt Komisyon İzmir Mv. Ahmet Ersin yerine Sivas Mv. Malik Ecder Özdemir’in katıldığı incelemeler kapsamında, İstanbul Metris ve Bakırköy Kadın ile Bandırma, Diyarbakır, Silivri, Erzurum, Batman, Van ve Muş’ta bulunan toplam 13 ceza infaz kurumunda incelemelerde bulunmuş, sekiz adet rapor hazırlayarak Komisyona sunmuştur.

Ayrıca Alt Komisyon, İsrail’in Filistin’de başlattığı operasyonlar sonucu çok sayıda sivilin yaşamanı yitirmesi olayını kınayan bir bildiri yayınlamıştır.

ç.Yürürlükteki Mevzuatın Evrensel İnsan Hakları Normları Çerçevesinde İncelenmesi ve Yurtdışında Meydana Gelen İnsan Hakları İhlallerinin İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon

ç.a. Alt Komisyon Üyeleri Mustafa ATAŞ AK Parti İstanbul Mv. (Alt Kom. Başkanı) Halide İNCEKARA AK Parti İstanbul Mv. Kerim ÖZKUL AK Parti Konya Mv. Ahmet Gökhan SARIÇAM AK Parti Kırklareli Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR CHP Sivas Mv. Çetin SOYSAL CHP İstanbul Mv. Şenol BAL MHP İzmir Mv.

ç.c. Alt Komisyon Faaliyetleri Alt Komisyon 2’nci yasama yılında başlattığı, adil yargılama hakkının

sağlanması kapsamında, yargılamanın uzun sürme sebeplerinin değerlendirilmesi çalışmasını devam ettirmiştir.

2.2. Geçici Alt Komisyonlar

Komisyon, 3686 sayılı İHİK Kanununun 5’nci maddesinde kendisine verilen Ankara dışında çalışma yetkisi uyarınca, 23’ncü dönem 3’ncü yasama yılında yerinde incelemek yapmak üzere 11 adet alt komisyon kurmuştur.

2009 00Faaliyet Raporu

22

Yukarıda da ifade edildiği gibi bu alt komisyonlar kuruldukları olay veya konu ile sınırlı olmak üzere çalışmada bulunmuşlardır. Geçici Alt Komisyonların görevi, çalışmalarını tamamlamalarıyla sona ermektedir.

1. Komisyonun 16 Ekim 2008 tarihli 18’nci toplantısında, “Kaçak Göçmenlerin Sorunlarının İncelenmesi” amacıyla Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ, İstanbul Mv. Çetin SOYSAL, Kırklareli Mv. Gökhan SARIÇAM, Samsun Mv. Cemal Yılmaz DEMİR ve Bursa Mv. Mehmet OCAKDEN’den oluşan bir Alt Komisyon kurulmuştur. Alt Komisyonun Başkanlığını Samsun Mv. Cemal Yılmaz DEMİR yürütmektedir.

Söz konusu Alt Komisyon, ilk toplantısını 19 Kasım 2008 tarihinde gerçekleştirmiştir. Alt Komisyon 3’ncü yasama yılı boyunca 26 Kasım 2008, 17 Aralık 2008, 24 Aralık 2008, 14 Ocak 2009, 8 Nisan 2009 ve 5 Mayıs 2009 tarihlerinde de olmak üzere yedi adet toplantı yapmıştır. Alt Komisyon yaptığı toplantılarda konuya ilişkin, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden; Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Uluslararası Göç Örgütü temsilcileri ile Koç Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyelerinden bilgi ve görüş alarak çalışmalarını sürdürmüştür.

Ayrıca Alt Komisyon, 9 Nisan 2009 tarihli Komisyon kararı ile Edirne (Tunca), Kırklareli, İstanbul (Kumkapı), Aydın, İzmir, Van ve Hatay illerinde yerinde incelemelerde bulunmak üzere görevlendirilmiştir. Alt Komisyon bu bağlamda, Kırklareli (Gaziosmanpaşa), Edirne (Tunca) ve İstanbul (Kumkapı) Göçmen Barındırma Merkezilerinde incelemelerde bulunmuştur. Alt Komisyon çalışmalarına devam etmektedir.

2. Komisyonun 16 Ekim 2008 tarihli 18’nci toplantısında İstanbul ve Diyarbakır illeri ile Balıkesir ili Bandırma ilçesi ve Ankara ili Sincan ilçesindeki ceza ve tutukevlerinde incelemelerde bulunmak üzere, Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN ve Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR’den oluşan bir Alt Komisyon kurulmuştur.

3. Komisyonun 16 Ekim 2008 tarihli 18’nci toplantısında İstanbul ilindeki karakollarda incelemelerde bulunmak üzere Mersin Mv. ve Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL, Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ, İstanbul Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ, Bursa Mv. Mehmet OCAKDEN ve İstanbul Mv. Çetin SOYSAL’dan oluşan bir Alt Komisyon kurulmuştur.

4. Komisyonun 5 Şubat 2009 tarihli 22’nci toplantısında Silivri ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmak üzere, Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN ve Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR’den oluşan bir Alt Komisyon kurulmuştur.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

23

5. Komisyonun 5 Şubat 2009 tarihli 22’nci toplantısında, medyada yer alan bazı haberlerin, masuniyet karinesini ihlal ettiği iddialarının araştırılmakla görevli, İstanbul Mv. Halide İNCEKARA, Kırklareli Mv. Ahmet Gökhan SARIÇAM, Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR, İzmir Mv. Şenol BAL ile İstanbul Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ’tan oluşan bir Alt Komisyon kurulmuştur.

Çalışmalarını sürdüren Alt Komisyonun Başkanlığını Kırklareli Mv. Ahmet Gökhan SARIÇAM yapmaktadır. Alt Komisyon 19 Şubat 2009, 13 Mayıs 2009, 27 Mayıs 2009, 17 Haziran 2009 ve 24 Haziran 2009 tarihlerinde olmak üzere beş adet toplantı yapmıştır. Yapılan toplantılarda, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Naci BOSTANCI, Radikal Gazetesi köşe yazarı ve TV8’de program sunucusu Prof. Dr. Haluk ŞAHİN, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan TUNÇ ve Basın Konseyi Başkanı ve Hürriyet Gazetesi Başyazarı Oktay EKŞİ’den konuya ilişkin bilgi ve görüş alınmıştır. Alt Komisyon çalışmalarına devam etmektedir.

6. Komisyonun 9 Nisan 2009 tarihli 24’ncü toplantısında, 27 Nisan – 1 Mayıs 2009 tarihlerinde Türk toplumunun sorunlarına ilişkin Avusturya’da resmi temaslarda bulunmak üzere Mersin Mv. Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL, Kırklareli Mv. Ahmet Gökhan SARIÇAM, Diyarbakır Mv. Abdurrahman KURT, İstanbul Mv. Çetin SOYSAL ve İstanbul Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ’dan oluşan bir Alt Komisyon kurulmuştur.

7. Komisyonun 9 Nisan 2009 tarihli 24’ncü toplantısında Erzurum, Van, Muş, Batman ve Gaziantep ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmak üzere Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR ve Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ’dan oluşan bir Alt Komisyon kurulmuştur.

8. Komisyonun 9 Nisan 2009 tarihli 24. toplantısında, 16 Ekim 2008 tarihli 18. toplantıda alınan karar ile İstanbul ilindeki karakollarda incelemede bulunmak üzere kurulan Alt Komisyonun, Beyoğlu ilçe Emniyet Müdürlüğü ve bağlılarında da inceleme yapmasına karar verilmiştir.

9. Komisyonun 7 Mayıs 2009 tarihli 25’nci toplantısında, Mardin ili Mazıdağı ilçesi Bilge köyünde çok sayıda vatandaşımızın öldürülmesi olayını incelemek üzere Mersin Mv. Prof. Dr. M. Zafer Üskül, Bingöl Mv. Kazım Ataoğlu, İzmir Mv. Ahmet Ersin, Yozgat Mv. Mehmet Ekici ve İstanbul Mv. Ayşe Jale Ağırbaş’tan oluşan bir Alt Komisyon kurulmuştur.

10. Komisyonun 5 Ağustos 2009 tarihli 30’ncu toplantısında, Fransa ve Belçika’da yaşayan vatandaşlarımız ve soydaşlarımızın sorunlarını tespit ve parlamenterlere iletmek amacıyla, Fransa’da inceleme yapmak üzere Mersin Mv. M. Zafer Üskül, Denizli Mv. Mithat Ekici, Bursa Mv. Mehmet Ocakden, Denizli Mv. Ali Rıza Ertemür ve Yozgat Mv. Mehmet Ekici’den oluşan bir Alt Komisyon ile Belçika’da incelemede bulunmak üzere Mersin Mv. M. Zafer Üskül, İstanbul Mv. Mustafa Ataş, Afyonkarahisar Mv. Ahmet Koca, İstanbul

2009 00Faaliyet Raporu

24

Mv. Çetin Soysal ve Kars Mv. Gürcan Dağdaş’tan oluşan bir Alt Komisyon kurulmuştur.

3. KOMİSYON TARAFINDAN HAZIRLANAN RAPORLAR (Özet) 23’ncü dönem 3’ncü yasama yılında, gerek daimi alt komisyonların

çalışmaları kapsamında gerekse de geçici alt komisyonlar tarafından 15 adet rapor hazırlanmış ve tümü İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda kabul edilmiştir. Komisyon Raporları aşağıda özet olarak sunulmuştur. Raporların tam metinleri ile Komisyon üyelerinin şerh ve önerileri EKLER bölümündedir.

3.1. Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü İnceleme Raporu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Zafer ÜSKÜL, 6 Ağustos 2008 tarihinde, Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü'nde, kurumun yetkililerine önceden haber vermeden incelemelerde bulunmuştur.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Zafer Üskül, Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü’nde incelemelerde bulunarak, özürlülere tanınan hakların hangi düzeyde korunduğuna ve devletin bu alanda yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin hangi koşullarda ve ne şekilde verildiğine ilişkin tespitlerde bulunmayı amaçlamıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer ÜSKÜL, Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü'nde, Müdür Şükrü Alkaya ve Müdürü Yardımcısı Gülsün Kocaer'in eşliğinde merkezi incelemiş bu sırada Müdür Şükrü Alkaya'dan bilgi alırken, merkez çalışanları ile de görüşmeler yapmıştır.

Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi'nde yapılan incelemeler ve görüşmeler sonucunda, kurumun temizlik, güvenlik, sağlık koşulları, idare biçimi ve kamu görevlilerinin bakmakla sorumlu oldukları özürlülere karşı tutumlarının takdir edilecek düzeyde olduğu tespit edilmiş; Yatılı bakılmakta olan çocuklara sağlıklı bir şekilde yaşama koşulları sağlanmasında maddi anlamda herhangi bir kısıtlamaya gidilmediği anlaşılmıştır.

Bu durum, "insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olarak nitelendirilen Cumhuriyetimiz adına memnuniyet vericidir. Aynı olumlu koşulların Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü'ne bağlı tüm kurumlarda da sağlanması devletimizin yukarıda sayılan niteliklerinin bir gereğidir.

Bunun için, bu kurumların fiziki koşullarının iyileştirilmesinin yanında ilgili Genel Müdürlüğün ihtiyacı olan sosyal hizmet uzmanı, çocuk gelişimci, fizik tedavi uzmanı, psikolog, öğretmen, doktor, hemşire ve diyetisyen gibi başlıca meslek personeli sayısının da yeterli düzeye ulaştırılması gerekmektedir.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-3)

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

25

3.2. İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Kayda Alınması Ve Haberleşme Özgürlüğünün İhlali İddialarının Araştırılması Raporu

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun 05/06/2008 tarihli toplantısında, Komisyon üyeleri İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin, İstanbul Milletvekili Sayın Çetin Soysal, Sivas Milletvekili Sayın Malik Ecder Özdemir, Denizli Milletvekili Sayın Ali Rıza Ertemur, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Ekici, İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal, Kars Milletvekili Sayın Gürcan Dağdaş, Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdurrahman Kurt’un Komisyon Başkanlığına sunmuş oldukları, kamuoyuna yansıyan bir dizi olaylar çerçevesinde “kişilerin haberleşme ve iletişim özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin” iddiaların araştırılması talebini içeren dilekçeleri gündeme alınmış, yapılan değerlendirme sonrasında bahse konu iddiaların Düşünce, İfade, Din ve Vicdan Özgürlüğü ile İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon tarafından araştırılmasına karar verilmiştir.

Alt Komisyon çalışmasında, Anayasamızın 22. maddesinde güvence altına alınan “Haberleşme Özgürlüğü”nün ihlal edildiğine ilişkin iddiaları araştırmak üzere öncelikle konu ile ilgili kurum ve kuruluşlardan uzmanları dinlemeye karar vermiş, bu karar doğrultusunda Adalet Bakanlığı’nda görevli Tetkik Hâkimlerinden ülkemizde uygulanan mevzuat, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nda ve Telekomünikasyon A.Ş.’de görevli uzmanlardan da uygulama hakkında bilgi almıştır.

Alt Komisyon çalışmasında, yukarıda belirtilen güvencenin uygulamaya aktarımı konusunda karşılaşılan güçlüklerin, suiistimallerin ve eksikliklerin tespiti, Türkiye’de ve mukayeseli hukukta Haberleşme Özgürlüğü çerçevesinde İletişimin Denetlenmesine ilişkin mevzuatın değerlendirilmesi ve Haberleşme Özgürlüğüne kanun dışı müdahalelerin araştırılması amacını gütmektedir.

Bu amaç doğrultusunda ilk olarak konu ile ilgili Avrupa Birliği ülkelerinde yer alan uygulamalar ve mevzuat değerlendirilmiştir.

Alt Komisyon konu ile ilgili olarak somut bir olaydan hareketle inceleme ve araştırma yapamadığından sadece yürürlükte olan ilgili mevzuat ve mukayeseli hukuk değerlendirilmiş, kamu görevlileri ile görüşülerek iletişimin denetlenmesi hususundaki eksikliklerin tespitine çalışmıştır. Alt Komisyonun çalışmaya başlaması öncesinde, kamuoyunda Eski YÖK Başkanı Sayın Erdoğan Teziç’in, CHP Genel Sekreteri Sayın Önder Sav’ın ve üst düzey bürokratlar ile siyasetçilerin neredeyse tamamının dinlendiği şeklinde iddiaların ortaya atılmasına rağmen Komisyonumuza bu hususta hiçbir başvuru yapılmamıştır.

Alt Komisyon çalışması neticesinde özet olarak; toplumumuzda kişilerin yasadışı dinlendiğine dair yaygın bir kanaat bulunduğu, bunun sadece üst düzey bürokrat ve siyasetçilerin dinlenmesine yönelik değil normal vatandaşların bile dinlendiğine dair yaygın bir kanaat olduğu, ancak böyle bir dinlemenin ne teknik açıdan ne de ekonomik açıdan mümkün olmadığı, buna rağmen bu şekilde bir görüşün yaygın olarak kabul görmüş olmasının magazinsel nedenlere

2009 00Faaliyet Raporu

26

dayandırılabileceği, bu konuda toplumu yönlendirme gücü olan kişi ve kurumların sorumsuz davranışlarının son derece etkili olduğu, toplumun bilinçlendirilmesine katkı sağlaması gerekirken, siyasi ve sosyal çıkarları uğruna toplumda yaygın bir güvensizliğin oluşmasına neden olan kişi ve kurumların daha sorumlu davranmasının toplumsal güven açısından etkili olacağı sonucuna varmıştır.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-4)

3.3. 2008 Yılı Van, Siirt ve Hakkari İlleri ile Hakkari İli Yüksekova İlçesinde Meydana Gelen Nevruz Olayları Hakkında Rapor

2008 yılı Nevruz Kutlamaları ile ilgili olarak Siirt, Van ve Hakkâri İlleri ile Hakkâri ili Yüksekova ilçesinde meydana gelen olayların incelenmesi-araştırılması amacıyla Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL, Yozgat Milletvekili Mehmet EKİCİ, İstanbul Milletvekili Çetin SOYSAL, Diyarbakır Milletvekilleri Abdurrahman KURT ve Akın BİRDAL’dan oluşan bir Alt Komisyon kurulması kararlaştırılmıştır. Alt Komisyon Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL’ün Alt Komisyon Başkanı olmasına karar vermiş ve çalışmalarına başlamıştır.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 2008 yılı Nevruz Kutlamaları ile ilgili olarak Siirt, Van ve Hakkâri illeri ile Hakkâri ili Yüksekova ilçesinde meydana gelen olayların kamuoyunu yakından ilgilendirdiğini düşünerek herhangi bir başvuruyu beklemeden kendiliğinden inceleme kararı almış daha sonra Mazlumder ve İnsan Hakları Derneklerinin bu illere ait Raporları Komisyona ulaşmıştır.

Bu incelemenin amacı; 2008 yılı Nevruz Kutlamaları ile ilgili olarak Siirt, Van ve Hakkâri illeri ile Hakkâri İli Yüksekova ilçesinde meydana gelen olayların incelenmesi ve bundan sonra buna benzer olayların, hak ihlallerinin yaşanmaması için nelerin yapılmasının gerektiğini belirlemek ile alınması gereken tedbirleri ortaya koymaktır.

2008 yılı Nevruz Kutlamaları ile ilgili olarak Siirt, Van ve Hakkâri illeri ile Hakkâri İli Yüksekova ilçesinde meydana gelen olaylar bu incelemenin konusunu oluşturmaktadır.

Komisyon oluşturmuş olduğu Alt Komisyon marifetiyle, bu olayların incelenmesinde;

a) Olayların olduğu illerde, Nevruz kutlamalarını yapmak isteyen tertip komitesi üyeleri, kamu görevlileri ve olaylarda yaralanan kişiler ile hayatını kaybeden kişilerin yakınlarıyla görüşmelerin yapılması ve kendilerinin dinlenilmesi,

b) Başta Anayasamız olmak üzere gerek iç hukukumuz gerekse uluslararası hukukta toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile yaşam hakkının korunmasına yönelik düzenlemelerin incelenmesi yöntemini uygulamıştır.

İncelemelerde bulunulan Van, Siirt ve Hakkâri illeri ile Yüksekova ilçesinde; 21 Mart Nevruz Bayramını kutlamak için; her üç ilde ve Yüksekova

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

27

ilçesinde DTP yöneticilerinin başkanlığında mülki makamlara 2008 Nevruzunu kutlamak için, illere göre farklı olmak üzere, kutlanılmak istenilen tarihlerden en az on gün öncesinden müracaat edildiği ve ilgili Valiliklerce kutlama komitelerinin istediği tarihlerde değil de bu tarihlerden önceki gün olan 21 Mart 2008 Cuma günü kutlamaların yapılmasının uygun görüldüğünün 21 Mart 2008 gününden bir gün öncesinde Kutlama Komitesi başkanlarına bildirildiği, her üç ilde ve Yüksekova ilçesinde de kutlama komitelerinin hazırlıklarını belirtmiş oldukları tarihler için yapmış oldukları, belirttikleri tarih dışında kutlama yapmalarının mümkün olmadığı gerekçesiyle dilekçelerini geri çektikleri ve 22 - 23 Mart 2008 günleri ile devamındaki günlerde olayların meydana geldiği anlaşılmıştır.

Komisyonumuz yapmış olduğu incelemeler ve elde ettiği belgeler ışığında özetle aşağıdaki sonuca varmıştır.

2008 Nevruz kutlamalarının 21 Mart dışındaki günlerde yapılması mülki makamlarca uygun görülmeme gerekçesine bakıldığında; alınan istihbaratlarda ayrılıkçı terör örgütü ve yandaşlarının Nevruzu bir halk hareketine dönüştürmek istedikleri, Nevruz gelmeden ayrılıkçı örgüt yandaşlarının, örgüte müzahir bazı illegal oluşumların, bazı sivil toplum kuruluşlarının ve DTP’nin bazı olayları bir günde değil günlere yayarak yandaşlarını diri tutmaya çalıştıkları ve her vesileyle kutlama ve basın açıklaması veya siyah çelenk bırakma gibi eylemlerde yasadışı slogan atılmakta, PKK örgütünü övücü pankartlar, resimler asılmakta, Devlet ve hükümet aleyhine gösterilere dönüşmekte olduğu, yasa dışı gösteriye dönüşen bu toplantılardan sonra dağıtılma esnasında devamlı olarak güvenlik güçlerinin taşlanmakta ve toplumun çıkan kargaşa ile huzursuz edilmekte olduğu şeklindeki tespitlerden dolayı kutlamaların birden fazla günde değil de Nevruz günü olan 21 Martta kutlanılmasını uygun gördükleri anlaşılmıştır. Buna karşın kutlama komiteleri istedikleri tarihlerde ısrar etmişler ve 21’inde değil de diğer tarihlerde kutlama veya basın açıklaması yapma yoluna gitmişlerdir.

Mülki makamların toplantı veya gösteri yürüyüşlerini erteleme ve yasaklama yetkileri vardır. Kaldı ki mülki makamlar erteleme ve yasaklamada bulunmamışlar yıllardır nevruz kutlamalarının yapılmış olduğu tarih olan 21 Mart tarihinde kutlama ve toplantının yapılmasına izin vermişlerdir. Ayrıca mülki makamların bu kararı bir idari karardır ve yargı yoluna açıktır. İdari kararlara karşı cevapların yasal olmayan yollarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılması şeklinde değil hukuk yoluyla verilmesi gerekir.

Her üç ilde ve Yüksekova’da 22 Mart 2008 günü ve devam eden günlerde yapılan toplantı ve gösteriler, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa göre, kanuna aykırı toplantı ve gösterilerdir. Nevruz öncesi ve ağırlıklı olarak sonrasında meydana gelen bu olay ve protestoların arkasında ayrılıkçı örgüt PKK vardır ve bu gösteriler halkın nevruz kutlamak için yaptığı masum gösteri olmaktan uzaktır. Olaylarla ilgili görüntülere bakılınca bunun bir bayram kutlaması olmadığı kolaylıkla anlaşılacaktır. Olaylara bakıldığında, eylemciler bir bayram kutlamasından çok kargaşa çıkarmaya odaklanmış kişilerdir. Çıkan

2009 00Faaliyet Raporu

28

olayların şekli (ayrılıkçı örgüt lehinde slogan atma, barikat kurma, lastik yakma, polise taşlı saldırı), katılanların yaş grubu olarak benzerliği, atılan sloganların birbiri ile uyumluluğu, grupların dağılıp tekrar bir araya gelmeleri, tek bir merkezde değil birden çok yerde toplanarak eylem yapılması; bu olayların önceden organize edildiğini, eylemcilerin yasa dışı ayrılıkçı örgütü desteklemek amacı ile şehir merkezinde olay çıkararak ilde korku yaratmayı hedefledikleri, kamusal düzeni bozmaya ve devlet otoritesini zayıflatmaya yönelik eylemler içerisinde olduklarını göstermektedir.

Ulusal mevzuatımıza göre Kanuna aykırı gösterilerin dağıtılması kolluk için bir görevdir. Olaylara ilişkin görüntülerin incelenmesi sonucun da ise polisin, göstericilerin dağılması için öğle saatlerine kadar beklediği ancak her geçen saat gösterici sayısının arttığı, dağılmalarının teminine yönelik kutlama komitesinde bulunan veya topluluğa söz geçirebileceklerine inandığı kişilerden göstericilerin dağılması için yardım istediği buna rağmen gösterilerin devam ettiği ve topluluğun dağılmadığı bunun üzerine polisin güç kullanmaya başladığı görülmüştür.

Her üç ilde meydana gelen olaylarda polisin görevini yerine getirirken göstericilerin dağılmayarak direniş gösterdikleri ve polisin zor kullanma yetkisinin doğduğunu kabul etmek gerekecektir. Olayların ve direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurulduğunda, ihtar yapılmadan da zor kullanılabileceği kanunun izin verdiği bir durumdur. Buna karşın kolluk, olaylarda “dağılın” şeklinde göstericilere ihtarda bulunmuş ve sonrasında topluluğu dağıtmak için zor kullanmıştır. Siirt ve Hakkâri il merkezlerindeki olaylarda polis, göstericilere karşı sadece maddi güç kullanmış ve silah kullanmamıştır. Dolayısıyla kanundan doğan yükümlülüğünü yerine getirirken zor kullanma yetkisini kullanmış ve bu yetkisinin sınırları içinde kalmıştır.

Siirt il Merkezindeki gösterilerde il emniyet müdürü ile komisyon üyesi Akın BİRDAL arasında geçen konuşmada; görüntülerden, il emniyet müdürünün o anki ortamın ve öncesindeki olayların verdiği gerginlik içinde olmasından kaynaklandığı düşünülen bir agresiflik içinde olduğu ve olayların büyümemesi, kimsenin zarar görmemesi için birlikte hareket etmek arzusuyla elini uzatan Diyarbakır Milletvekili Akın BİRDAL’a karşı sarf edilen söz ve tutum, değil TBMM’nin bir üyesine, hiçbir kimseye karşı kabul edilemez niteliktedir.

Hakkâri il merkezinde, olaylar sırasında, Cüneyt ERTUŞ’un polisçe yakalandıktan sonra kolunun burkulması olayında, Cüneyt ERTUŞ’un doktor raporlarında kolunda kırık olmamasından dolayı belli bir acı eşiğinin aşılmaması gerekçesiyle bu olay işkence olarak değerlendirilmese de kötü muamele olarak değerlendirilebilecek niteliktedir.

Olaylarda göstericilerden ve polislerden yaralananların olduğu, güvenlik güçlerinin maddi güç yanında göstericileri dağıtmak için 26 bar’lık plastik mermi atan silahlar kullandığı, müdahale esnasında, 852 adet gaz fişeği, 572 adet gaz el bombası, 16 adet sis el bombası, 405 adet FN 303 savunma fişeğinin kullanıldığı, yaralanan göstericilerden Zeki ERİNÇ ve Ramazan DAL adlı

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

29

kişilerin isabet eden mermilerden dolayı yaşamlarını yitirdikleri anlaşılmıştır. Polislerin kullanmış olduğu bu mermilerden dolayı ölümlerin gerçekleşmiş olması karşısında polisin kullanmış olduğu zor yetkisinin aşıldığı ve karşılaşılan mukavemete nazaran orantısız bir güç kullanıldığı izlenimi doğmuştur.

8- Hakkâri ili Yüksekova ilçesindeki olaylarda İkbal Yaşar ve Fahrettin ŞEDAL adlı vatandaşımızın ölümünün polisin saldırısından kaynaklandığını ortaya koyan somut bilgi ve ifadenin olmadığı, ancak olaylarda güvenlik güçlerinin silah kullanan gösterici tespit edemedikleri ve olaylarda silah yakalamadıkları ile kendilerinin silah taşıdığı düşünüldüğünde ateşli silahla meydana geldiği belirtilen yaralama ve ölümler nasıl ve kimler veya kimlerce gerçekleştirildiğinin ortaya çıkarılması büyük önem taşımaktadır ve bu birinci derecede kolluğun görevidir.

Kendileriyle görüşülen polis ve yetkililerden olaya müdahale eden kuvvet amirlerinden hiç birisinin silah kullanma konusunda emir vermediğini söyledikleri düşünüldüğünde polislerin olayların seyrinden ve müdahale ettikleri yerde karşılaştıkları direnişten etkilenmelerine göre kendiliklerinden zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçleri belirledikleri anlaşılmaktadır. Bu da polisin olaylarda soğukkanlılığını zaman zaman koruyamadığını göstermektedir.

Göstericilerin zarar verdikleri ve hedefleri durumundaki bina ve işyerlerini daha önceden belirledikleri, hedef haline getirdikleri bu yerlerin terör ve ayrılıkçı PKK terör örgütünü desteklemeyen ve ayrılıkçı PKK terör örgütünün bölgedeki etkinlik kazanma amaçlarına engel olan kişi ve gruplara ait olan yerler olduğu değerlendirilmektedir.

(Tekrar benzer olayların yaşanmaması için alınması gereken tedbirler konusunda önerilerin de bulunduğu Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-5)

3.4. Engin Çeber’in Metris Ceza İnfaz Kurumunda Gördüğü Şiddet Nedeniyle Öldüğü İddialarını Araştırma ve Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İnceleme Alt Komisyon Raporu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 16 Ekim 2008 tarihli 18. toplantısında aldığı kararla, Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele ve İşkence İle Ceza ve Tutukevleri İle İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon üyeleri Çorum Mv. Murat Yıldırım, Denizli Mv. Mithat Ekici, Kahramanmaraş Mv. Fatih Arıkan, Kars Mv. Gürcan Dağdaş ile Sivas Mv. Malik Ecder Özdemir’in İstanbul ilinde ceza ve tutukevlerinde incelemelerde bulunmasına karar vermiştir.

Alt Komisyon, öncelikle Engin Çeber adlı tutuklunun Metris Cezaevinde aşırı şekilde dövülmesi sonucu öldüğü iddialarını araştırmak ve ardından Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda incelemelerde bulunmak üzere 22-23 Ekim 2008 tarihlerinde İstanbul iline gitmiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

30

Alt Komisyon, cezaevinde uğradığı şiddet nedeniyle öldüğü iddia edilen Engin Çeber’in ölümü hakkında İstanbul ilinin üst düzey yöneticileri ve olayın tanıkları ile görüşmek, bu tür olayların bir daha yaşanmaması için yetkilileri uyarmak ve Komisyonun bu tür olayların takipçisi olduğuna dikkatleri çekmek amacıyla Metris Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda ve cezaevlerinin genel denetimi amacıyla da Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda incelemelerde bulunmuştur.

Alt Komisyon, ilk olarak 22 Ekim 2008 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin CERRAH ile İstanbul Valisi Muammer GÜLER’den konu ile ilgili bilgi almış; ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz ENGİN’e ziyarette bulunmuştur.

Alt Komisyon 23 Ekim 2008 tarihinde, ilk önce soruşturmanın yürütüldüğü Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına ziyarette bulunarak, Cumhuriyet Başsavcısı ve soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı ile görüşmüş ve konu ile ilgili bilgi almıştır. Ardından Alt Komisyon, cezaevinde incelemeler yapmak üzere Metris’e gitmiştir. Metris Cezaevinde soruşturmayı yürüten savcı, başsavcı vekili ve cezaevi müdürü ile görüşme yapılmıştır. Akabinde Engin Çeber’in babası ve avukatı ile yüz yüze görüşmede bulunulmuştur. Ayrıca, Engin Çeber’e ilişkin cezaevindeki bazı görüntü kayıtları incelenmiştir.

Alt Komisyon bu görüşmelerin ardından, cezaevinde Engin Çeber’in tutuklu bulunduğu koğuşta, Çeber’le beraber kalan ve dayak olayına tanıklık eden tutuklu ve hükümlülerle görüşmüştür. Olaya tanıklık eden her bir tutuklu ve hükümlü teker teker dinlenmiştir. Bu görüşmelerin ardından Alt Komisyon Metris Kapalı Ceza İnfaz Kurumundaki incelemelerini sona erdirmiştir.

Alt Komisyon yine 23 Ekim 2008 tarihinde, İstanbul Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde incelemede bulunmuştur. Cezaevi yetkilileriyle ve hükümlülerle görüşülmüş; cezaevinde bulunan iş, tekstil, bilgisayar atölyeleri, derslikler ve koğuşlar gezilmiştir. Burada yapılan incelemelerin ardından, Alt Komisyon İstanbul’daki incelemelerini sonlandırmıştır.

Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele ve İşkence İle Ceza ve Tutukevleri İle İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon, Engin Çeber’in ölüm olayı hakkındaki iddiaları Çeber’in dövülerek ölümüne sebep olunduğu iddia edilen Metris Ceza İnfaz Kurumunda incelemede bulunmuş; olay hakkındaki emniyet güçleri ile ilgili iddialar ise bir başka alt komisyon tarafından inceleme konusu yapılmıştır. Komisyon cezaevinde olaya tanıklık eden mahpuslarla ve Engin Çeber’in avukatı ve babası ile görüşerek, İstanbul İl Emniyet Müdüründen, İstanbul Valisinden ve soruşturmayı yürüten savcılardan bilgi alarak, Engin Çeber’in cezaevindeki kamera görüntülerini inceleyerek ve ayrıca ulusal ve uluslar arası mevzuatı inceleyerek sonuca gitmeyi yöntem olarak benimsemiştir.

Olay meydana gelir gelmez adli ve idari merciler tarafından soruşturma başlatılmış ve akabinde, soruşturmanın selameti için 19 kişi gecikmeksizin işten el çektirilmiştir. Adli merciler tarafından yapılan soruşturmada ise gizlilik kararı alınmış ve olay titizlikle incelenmeye başlamıştır. Yapılan soruşturma

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

31

sonucunda 6 infaz koruma memuru tutuklanmıştır. Böylece tüm soruşturmanın hızlı bir şekilde yapıldığı görülmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi başta olmak üzere Hükümetin, siyasi partilerin ve halkımızın bu tür olayların yaşanmaması için tek ses olması ve olayın üzerine kararlılıkla gidilmesi, bu olayların bir daha yaşanmayacağı inancını artırmaktadır.

Yapılan çalışma neticesinde sonuç olarak özetle; Engin Çeber’in cezaevine teslim edilmeden önce kötü muamelelere maruz kaldığı izlenimi doğmuştur. Bu noktadaki en önemli görüntü kameralara da yansıyan Engin Çeber’in cezaevine girişi sırasında kafasında bulunan şişliktir. Bu şişliğin oluşumu ve bu şişliğe neyin ve kimlerin sebep olduğu ayrıntılı olarak araştırılması gereken bir konu olarak Komisyonun dikkatini çekmiş; ayrıca kolluk birimleri ile cezaevi yönetim ve görevlileri arasında etkileşimli bir işlemin olduğu kanaatine sebep olmuştur.

Gerek yapılan incelemeler, gerekse kamera görüntüleri ve tanık beyanlarından hareketle Engin Çeber’in cezaevi görevlileri tarafından dövüldüğü kanaatine varılmıştır.

Özde Engin Çeber olayında, genelde ise diğer hadiselerde kurumların kendi mensuplarına dönük olarak müdafaa içerikli bir sahiplenmeye giriştikleri göze çarpmaktadır. Bu durum ise kurumların genel görünümüne zarar vermektedir. Kurumların kendi mensuplarını sahiplenmek yerine hukukun üstünlüğünü sahiplenme noktasında alacakları tavrın hem saygınlık ve güvenilirliğin artması, hem de arzu edilmeyen görüntülerin oluşmaması açısından önem arz etmektedir.

Olaya duyulan hassasiyetin kamuoyu ile “özür” bağlamında paylaşılması ve diğer aşamalardaki hassas ve hızlı işlemler Komisyon açısından olumlu tutumlar olarak değerlendirilmektedir.

Ayrıca Komisyonunun Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yaptığı inceleme sonucunda, kurumu iyi yönetilen ve tamamen mahpusların ıslahına odaklanmış başarılı bir cezaevi olarak değerlendirmiştir. Cezaevinin fiziki koşullarının iyi olduğu ve mahpusların da insanca yaşama şartlarına sahip oldukları tespit edilmiştir.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-6)

3.5. Bandırma M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İnceleme Raporu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 16 Ekim 2008 tarihli 18. toplantısında aldığı kararla, Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele Ve İşkence İle Ceza ve Tutukevleri İle İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon üyeleri Çorum Milletvekili Murat Yıldırım, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan ve Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ile Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Balıkesir’in Bandırma ilçesinde bulunan ceza infaz kurumunda incelemelerde bulunmasına karar vermiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

32

Alınan karar uyarınca Alt Komisyon, Bandırma M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda incelemelerde bulunmak üzere 6-7 Kasım 2008 tarihlerinde Balıkesir’in Bandırma ilçesine gitmiştir.

Komisyon, Alt Komisyonu herhangi bir başvuru olmaksızın Bandırma’da bulunan ceza infaz kurumunda incelemede bulunması için görevlendirmiştir. Ancak, Bandırma’da incelemelerde bulunulurken, ceza infaz kurumunda hükmen tutuklu bulunan Erol Kurt’un kurumun fiziki koşullarından şikâyeti ile Bandırma Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulu’nun 18/01/2008 tarihli ve 9 sayılı raporu dikkate alınmıştır.

Bandırma M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu ve hükümlülere nasıl davranıldığı ve fiziki koşulların insanca yaşam şartlarına uygun olup olmadığı incelemenin konusunu oluşturmuştur.

Alt Komisyon Bandırma M Tipi Ceza İnfaz Kurumu hakkında incelemesini yaparken, Bandırma Cumhuriyet Başsavcısı, ceza infaz kurumu yönetimi ile tutuklu ve hükümlülerle görüşmede bulunulması, cezaevinden elde edilen yazılı bilgilerin incelenmesi, ceza infaz kurumu hakkında Komisyonda bulunan dilekçe ve diğer belgeler ile konuya ilişkin mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesi yöntemini uygulamıştır.

Alt Komisyon, Erol Kurt isimli hükmen tutuklunun ve Bandırma Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulunun raporunda ifade edilen olumsuz fiziki koşulları bizzat müşahede etmiştir. Bu sorunlar hükümlü ve tutuklular ile ceza infaz kurumu yönetiminin beyanlarında da yer almaktadır.

Yapılan incelemede, öncelikle ceza infaz kurumunun kapasitesinin üzerinde aşırı kalabalık oluşundan kaynaklı sorunlar gözlemlenmiştir. Bu sorunun, beslenme, bakım, temizlik, sağlık, sosyal imkânlardan faydalanma, çalışma, yasal haklardan faydalanma gibi her türlü unsuru olumsuz etkilediği açıktır. Ayrıca bu sorunun hem hükümlü ve tutukluların birbirlerine karşı hem de kurum yetkililerinin hükümlü ve tutuklulara karşı olan davranışlarını da olumsuz etkilemesi kuvvetle muhtemeldir.

Komisyon tarafından dikkat çeken bir husus, ceza infaz kurumu yönetimi ile hükümlü ve tutuklular tarafından ifade edilen bazı beyanların birbiri ile zıt oluşudur. Bir başka ifadeyle kimin gerçeği tam olarak ifade ettiği anlaşılamamaktadır.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun dikkate alındığında kurumda iyileştirmelerin kanunun belirlediği amaca uygun olarak yapıldığı, bu anlamada Kurumun iyi bir yönetim anlayışı ile yönetilmekte olduğu görülmüştür. Buna karşılık bazı fiziki koşulların, hükümlü ve tutuklular üzerinde yapabileceği fiziksel ve ruhsal olumsuzluklar nedeniyle, Kanunun ilgili hükümlerine uygun olmadığı değerlendirilmiştir.

Kurumda personelin eğitiminin bilincinde olunması, düzenli olarak eğitim programlarının düzenlenmekte oluşu ve eğitimi yüksek personel sayısının giderek artması ceza infaz anlayışında yeni bir dönemin başlamakta olduğunu göstermektedir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

33

Kurumda sürdürülen birçok sosyal faaliyet ile hükümlü ve tutuklulara çalışma imkânı verilmesi, ileriye dönük ve gerçekçi bir iyileştirme uygulaması olarak Komisyon tarafından takdir edilmektedir. Bununla birlikte hükümlü ve tutukluların bazıları, yaş gibi ölçütlerle bu imkânlardan faydalanamadıklarını ifade etmişlerdir. Komisyonumuz sosyal faaliyetlerin herkesin bir şekilde yararlanabileceği biçimde düzenlenmesinin, iyileştirmelerden hiç kimsenin mahrum bırakılmaması bakımından önemini vurgulamaktadır.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-7)

3.6. İstanbul İlindeki Karakollarda İnceleme Sonucunda Hazırlanan Rapor

Komisyonun 16.10.2008 tarihli 18. toplantısında İstanbul İlindeki karakollarda incelenmelerde bulunmak amacıyla Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL, Yozgat Milletvekili Mehmet EKİCİ, Bursa Milletvekili Mehmet OCAKDEN ve İstanbul Milletvekilleri Çetin SOYSAL ile Ayşe Jale AĞIRBAŞ tan oluşan bir Alt Komisyon kurulması kararlaştırılmıştır. Alt Komisyon, Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL’ün Alt Komisyon Başkanı olmasına karar vermiş ve çalışmalarına başlamıştır.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, İstanbul ilindeki karakollarda işkence ve kötü muamele iddiaları ve haberlerinin basın organlarında yer alması sonucunda herhangi bir başvuruyu beklemeden ve önceden bilgi ve haber vermeksizin karakollarda inceleme yapma kararı almıştır.

Bu incelemenin amacı; Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin “işkenceye sıfır tolerans” anlayışı neticesinde kamuoyunda ve uygulayıcılarda meydana gelen duyarlılığın devamını sağlamak ve bu konudaki iddiaların sonuçlarını takip ederek karakollarda hak ihlallerinin yaşanmaması için nelerin yapılmasının gerektiğini belirlemek ile alınması gereken tedbirleri ortaya koymaktır.

İstanbul ili Sarıyer ilçesi İstinye Şehit Muhsin Bodur polis merkezi amirliği personeli tarafından yakalama işlemi yapılan ve aynı karakolda nezarethaneye alınan Engin Çeber ve arkadaşlarının karşı karşıya kaldıkları durum ile İstanbul’daki bazı karakollar ve İl Emniyet Müdürlüğünün merkez nezarethaneleri bu incelemenin konusunu oluşturmaktadır.

Komisyon oluşturmuş olduğu Alt Komisyon marifetiyle, inceleme konusu olayların incelenmesinde;

a) Çeşitli basın ve yayın organlarında yer alan işkence ve kötü muamele iddiaları başta olmak üzere, bu konularla ilgili olarak İstanbul ilindeki bazı karakollarda habersiz incelemelerde bulunmak, komisyona yapılan başvurulardaki başvuru sahipleriyle görüşme ve ilgili kamu görevlileriyle görüşmeler yapmak,

b) Başta Anayasamız olmak üzere gerek iç hukukumuz gerekse uluslararası hukukta işkence ve kötü muameleye maruz kalmama hakkı ile yaşam hakkının korunmasına yönelik düzenlemelerin incelenmesi yöntemini uygulamıştır.

2009 00Faaliyet Raporu

34

Komisyon yapmış olduğu incelemeler ve elde ettiği belgeler ışığında özetle aşağıdaki sonuçlara varmıştır.

Engin Çeber’ in ölümüne neden olan künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve bu nedenle gelişen komplikasyonların, gözaltına alındığı, nezarethanede olduğu veya adli işlemleri yapılmak üzere adliyeye sevk edildiği tarihin dışında meydana geldiği anlaşılmaktadır.

Engin Çeber’in otopsi tarihinden 4-5 gün önceki 06-07/10/2008 tarihinde künt bir cisimle kafasına vurulması ve bu şekilde dayak atılması sonucu işkence yapılarak beyin kanamasına neden olunması neticesinde bulunduğu cezaevinde işkence yapılarak öldürüldüğü değerlendirilmektedir.

Komisyonun habersiz olarak gittiği ve inceleme yapmış olduğu karakollarda, depo ve eklerinde herhangi bir işkence aleti ve işkence yapıldığına dair somut bulgulara rastlanmamıştır.

Engin Çeber ve arkadaşlarının nezarethanede bulundukları sıradaki MOBESE kamera görüntüleri ve adli işlemlerinin yapılması için götürüldükleri Olay Yeri İnceleme Büro Amirliğinde alınan CD görüntülerinin değerlendirilmesi neticesinde Komisyonumuzca polisin nezarethaneye alma ve nezarethanede bulundukları süre içinde Çeber ve arkadaşlarına eziyet ve işkencede bulunduğuna dair herhangi bir iz ve emare tespit edilmemiştir.

Komisyonumuzca emniyet yetkililerinin zor kullanma yetkisi kapsamında kendilerinin kanunen yapmaları gereken işlemleri yaptırmamak için direnen ve bu konudaki usul hukukuna ait işlemlerin yapılmasında işbirliğine yanaşmayan ve kendilerini ideolojisine yakın gördükleri DHKP/C ve bu örgütün lideri kabul ettikleri Dursun Karataş’ın kitaplarında sorguda çözülmemek için, gözaltında direnme, zorluk çıkarma ve polisle çatışma şeklinde bir tarzı kullanmalarının söyleniyor olmasından dolayı örgütün bir pratiği olarak bu tarzı uygulayan Engin Çeber, Özgür Karakaya, Aysu Baykal ve Cihan Gün’ün bu tutumlarına karşı kanunun kendilerine tanıdığı sınırlar içinde orantılı bir maddi güç kullanmış oldukları şeklinde kanaat oluşmuştur.

Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde olan ülkemiz, işkence ve kötü muamele iddialarının konuşulduğu ve gündemi işgal ettiği bir konumdan kendisini sıyırmalıdır. Kötü muamelenin önlenmesinde, en önemli düzenlemelerden birisi, ifade alma işleminin, sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınmasıdır. Kolluğun her işleminin kayıt altına alındığı bir ortamda, kötü muamele anlamına gelen fiziksel ve psikolojik müdahalelerin yapılması mümkün olmayacaktır. Mümkün olsa bile, failinin tespiti kolay olacaktır.

Kolluk, zor kullanma yetkisini kullanırken, karşı tarafdan tehlikeyi veya direnmeyi bertaraf etmeyi düşünmeli, zor yetkisini ölçülülük ve orantılılık içinde kullanmalı, karşı tarafa acı çektirme, öç alma ve cezalandırma duyguları ile hareket etmemelidir.

Kolluğun kontrolündeki bir kişinin vücudunda meydana gelen yara ve bere izlerinin nasıl meydana geldiğini açıklamak idarenin görevidir. Bundan dolayı kolluk amirleri nezarete alınan kişilerde bu tür yara ve bere izlerinin olup

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

35

olmadığını bizzat kontrol etmeli ve bu tür emareler var ise nedenlerini araştırıp sorumlular hakkında derhal işlem başlatmalıdır.

İşkence ve kötü muamele iddialarının soruşturulmasında soruşturmayı yürüten yetkililer kötü muamele iddiaları konusunda polis veya güvenlik güçleri mensuplarını sorgulamaktan veya ifadelerini almaktan kaçınmamalıdır.

2003-2008 yılları arasında İstanbul polisi hakkında işkence iddiası ile ilgili olarak adli işlem başlatılan 431 personel hakkında 35 adet dava açılmıştır. Bu davalardan 14’ü halen devam etmekte olup, 64 kişi hakkında beraat, 290 kişi hakkında takipsizlik kararı verilmiş ve devam eden davalarda da 76 kişi yargılanmaktadır. Ceza alan personel ise hiç yoktur. Bu durum ister istemez akla etkin soruşturma ile ilgili kuşkuların gelmesine yol açmaktadır.

2003 yılında işkence iddiaları %68 gibi bir oranla daha çok yer alırken daha sonraki yıllarda bu rakam 2004 yılında %13, 2005 yılında %6, 2006 yılında %3 şeklinde düşüş seyri izlemiştir. 2007 ise yılında %19 ve 2008 yılında da %27 rakamına ulaşarak yükseliş trendine girmiştir.

2003–2008 yıllarında İşkence ve Kötü Muameleden dolayı hakkında İdari Soruşturma açılan 2140 personelden sadece 43’üne disiplin cezası verilmiştir. Bunun da yüzdesi %2 civarındadır. Bu rakamlar ve yüzdesi değerlendirildiğinde, polisin idari soruşturmalarda korunduğu izlenimine yol açabilecek kaygılar mevcuttur. Bu konuda etkili bir idari soruşturma yapılabilmesi için polis hakkındaki insan hakları ihlalleri ile ilgili idari soruşturmalar polis olan meslek görevlilerince değil, bunların sivil amirlerince yapılmalıdır.

Komisyonumuzca incelenen Kadıköy ilçesi Hasan Paşa Polis Merkezi Amirliğinde 22/05/2008 tarihinde tanık olduğu bir olayda mağdur durumda bulunan kişiye yardım etmek için müdahalede bulunan Zerrin Taşkıran’ın ilgili polisler tarafından karşı karşıya bırakıldığı durum manidar bulunmuştur. Sokakta yardıma muhtaç olduğunu düşündüğü kişilere vatandaşlık bilinci ve hemşehrilik hukuku içinde yardım eden kişiler hakkında polisin yapması gereken, bu kişilerin varsa o an için yanlış tutum ve davranışlarını, onları bu konuda nazikçe uyarmak ve hoşgörülü davranmak olmalıdır. Toplum destekli polislik ancak vatandaşı kazanmakla ve görev yapılan yerdeki kişilerle kurulacak sağlıklı diyalog ortamıyla başarılı olabilecektir.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-8)

3.7. Diyarbakır E ve D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun, 16 Ekim 2008 tarihli 18. toplantısında aldığı karar doğrultusunda kurulan Alt Komisyon, yürüttüğü çalışmalar kapsamında 28 Ocak 2009 tarihinde Diyarbakır ilinde bulunan E ve D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarında inceleme ve görüşmelerde bulunmuştur. İncelemeye, Alt Komisyon Başkanı ve Çorum Milletvekili Murat Yıldırım, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan, Denizli Milletvekili Mithat

2009 00Faaliyet Raporu

36

Ekici ve Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir katılmış; Komisyona Adalet Müfettişi (Cumhuriyet Savcısı) Mecit Gürsoy ve Yasama Uzman Yardımcısı B. Emrah Biçer eşlik etmiştir.

Alt Komisyon herhangi bir başvuru olmaksızın, rutin olarak Türkiye’nin değişik illerinde bulunan cezaevlerinde incelemelerde bulunmaktadır. Yapılan inceleme de bu kapsamda olmakla birlikte, 23’ncü yasama Döneminde İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna yapılan başvurular da inceleme kapsamında değerlendirilmiş ve bu başvurular hakkında bilgi alınmıştır. Bu kapsamda, Diyarbakır E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan gelen, 15 Ağustos 2008 tarihinde Şırnak ili Cizre ilçesinde meydana gelen olaylar neticesinde tutuklanan ve Diyarbakır’a sevkedilen bir grup çocuğun kötü muameleye maruz kaldığı iddialarını ve hükümlü Şemdin Sakık’ın cezaevi koşullarına ilişkin şikayetlerini içeren başvurular ile D Tipi Kapalı İnfaz Kurumundan gelen, Serkan Dursun’un nakil kararının iptalini içeren başvurusu, Fatih Ela ve Abdülaziz Çelik adlı mahkumların cezaevindeki yemeklerin kötü ve kantinde satılan malların pahalı olduğuna ilişkin başvuruları, İzzet Turan adlı mahkumun tedavi talebine ilişkin başvurusu, İskender Turan adlı mahkumun cezaevinde eğitim hakkına ilişkin başvurusu hakkında bilgi alınmıştır.

İncelemenin amacı, ceza infaz kurumlarında zaman zaman meydana geldiği ileri sürülen kötü muamelelerin ortadan kaldırılması, koşulların insani yaşam şartlarına uygun olup olmadığının araştırılması, olumsuz koşulların iyileştirilmesi için çözüm önerileri getirilmesi ve bu önerilerin hayata geçirilmesi için gerekli girişimlerde bulunmaktır.

Alt Komisyon, E ve D Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında, Ceza İnfaz Kurumundan Sorumlu Cumhuriyet Savcısı ve Kurum Müdürü ile görüşmüş, koşullar, yapılan çalışmalar ve Komisyonumuza gelen başvurular hakkında bilgiler almış, kendi seçtiği koğuşları ve odaları ziyaret etmiş, hükümlü ve tutuklularla yapılan görüşmeler sırasında koğuşta bulunan tüm görevliler dışarıya çıkarılarak mahkumların baskı altında kalmadan, rahat bir şekilde konuşmaları sağlanmıştır.

İncelemelerin ardından Alt Komisyon özetle şu sonuçlara varmıştır: Ceza infaz kurumuna giren tutuklu ve hükümlülere kurum ve diğer

faaliyetleri ile ilgili yasal hakları ve sorumluluklarının ayrıntılı bir şekilde anlatılarak ileride herhangi bir itiraz ile karşılaşılmaması için gerekirse bunun bir tutanak altına alınması sağlanmalıdır.

Diyarbakır E Tipi Ceza İnfaz Kurumunda kapasitenin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunması, insani yaşam standartları açısından kabul edilemez olduğu gibi infazın ıslah edicilik amacına aykırıdır. Ayrıca tutuklu ve hükümlülerin aynı yerde bulunması da yasalarda öngörülen infaz rejimi ile bağdaşmamaktadır.

Çocuk tutukluların bulunduğu koğuşun fiziki olarak yetersiz olduğu, sayılarının kalabalık olduğu tespit edilmiştir. Olumsuz şartlardan daha fazla etkilenme yaşında bulunan çocuklar için bulundukları ortamın bir an önce düzeltilmesi ve sayılarının da makul bir sayıya indirilmesi gerekmektedir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

37

Ceza infaz kurumuna alınan hükümlülerin sınıflandırılarak koğuşlarına yerleştirilmesi ve bulundukları konum itibari ile bir ıslah sürecinin takip edilmesi, ona uygun eğitim ve programların uygulanması yasa ile getirilen bir yükümlülüktür. Bu konuya özel önem verilmesinin amaca ulaşılmasında etkili olacağı gözden uzak tutulmamalıdır.

Bulunması gereken tıbbi personelin eksiksiz olarak infaz kurumunda bulunması, gerekli malzemelerin de tam olması nitelikli bir sağlık hizmeti sunmak için zorunludur. Bunun yanında dışarıya sevklerde de gerekli kolaylıklar sağlanmalıdır.

Tutuklu ve hükümlülerin faydalanmak zorunda oldukları kantinlerin kâr amacı gütmeksizin maliyetine satış yapmaları, dışarıda ki fiyatlar ile kıyaslama yapılarak onlardan daha pahalı olmamasına özen gösterilmedir.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-9)

3.8. Silivri Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporu

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun 5 Şubat 2009 tarihli 22. toplantısında Silivri Ceza İnfaz Kurumlarında incelemelerde bulunmak üzere, Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN ve Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR’den oluşan bir Alt Komisyon kurulmuştur. Alt Komisyon, 26 Şubat 2009 tarihinde Silivri L Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında incelemelerde bulunmuştur.

Alt Komisyona Adalet Müfettişi (Cumhuriyet Savcısı) Mecit Gürsoy, Hakim Dr. Murat Yardımcı ve TBMM Uzman Yardımcısı Halil İbrahim BAYAR eşlik etmiştir.

Silivri Ceza İnfaz Kurumlarından, Komisyona toplam 57 başvuru yapılmıştır. Bu başvurulardan 35 adedi, tutuklu ve hükümlülerin yargı kararlarına ilişkin şikayetlerini, 11 adedi, ceza infaz kurumu koşullarından şikayetlerini, 6 adedi başka ceza infaz kurumuna sevk taleplerini, 3 adedi mevzuat hükümlerinde değişiklik taleplerini içermekte olup, 2 adet başvuru da, başvuru şartlarını taşımadıkları için 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunun 6. Maddesine göre işleme alınmamışlardır.

Ceza infaz kurumu koşullarından şikayetleri içeren başvurularda şikayet edilen hususlar; ceza infaz kurumunda sağlık hizmetlerinin aksadığı, sıcak suyun yeterince verilmediği, telefonla konuşma haklarının kısıtlandığı ve kantin hizmetlerinin iyi işlemediğine ilişkindir.

Silivri L Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında yapılan incelemenin amacı da, Alt Komisyonun genel inceleme amacı doğrultusunda ceza infaz kurumlarında, hükümlü ve tutukluların maddi ve manevi dokunulmazlığı haklarının ihlal edilip edilmediği, kurumlardaki sağlık hizmetleri, hükümlü ve tutukluların ıslahına ilişkin meslek edindirme kursları ve sosyal faaliyetler, ceza infaz kurumu yöneticileri ve personelinin tavır ve davranışları, kantin hizmetlerine ilişkin

2009 00Faaliyet Raporu

38

sorunlarla birlikte, ceza infaz kurumu personelinin sorunları hakkında tespitlerde bulunarak, çözümler üretmektir.

Alt Komisyon, ilk olarak Ceza İnfaz Kurumlarından Sorumlu Cumhuriyet Savcısı ve Kurum Yöneticileri ile toplantı yapmıştır. Toplantıda ceza infaz kurumlarının koşulları hakkında bilgiler alınmış, hükümlü ve tutukluların şikayetlerine ilişkin değerlendirme yapılmıştır.

Alt Komisyon, ceza infaz kurumu koşullarına ilişkin önceden belirlediği amaçlar doğrultusunda, Silivri 3 Nolu ve 5 Nolu L Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında, kendi seçtiği koğuşları ve odaları ziyaret etmiş, hükümlü ve tutuklularla yapılan görüşmeler sırasında koğuşta bulunan tüm görevliler dışarıya çıkarılarak hükümlü ve tutukluların baskı altında kalmadan, rahat bir şekilde konuşmaları sağlanmıştır.

Yapılan incelemelerin ardından özetle şu sonuçlara varılmıştır: Sınıflandırma ile tutuklu ve hükümlülerin farklı yerlerde bulundurulması ile

eğitim ve öğretim programlarının uygulanması ıslah edicilikte önemli bir etkendir ve bu durum yasayla getirilen bir zorunluluktur. Bu konuda bir an önce yasanın emredici hükümlerine uyulmalıdır.

Silivri Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlü sayısının 7788 olması yanında, 10.000 kişilik kapasiteye sahip olduğu düşünüldüğünde hastalık ve değişik sebeplerle hastaneye sevklerin hem zaman hem de masraf açısından içinden çıkılamaz bir hal aldığı görülmektedir. Bu tür büyük kampüslerde hastane kurup yeterli sayıda uzman doktor ve personelin istihdam edilerek hizmetin ayağa getirilmesi yoluna başvurulması bir çözüm olarak düşünülmelidir.

Sağlığın vazgeçilmez unsurlarından birisi olan su ile ilgili sıkıntıların da telafi edilmesi, özellikle sıcak suyun düzenli olarak her gün belli saat aralıklarında verilmesi, bunun yapılması mümkün olmuyorsa verilecek günlerin duyurulması, değişme halinde ise yine bundan ilgililerin haberdar edilmek suretiyle zaten kısıtlı olan bu imkândan maksimum şekilde yararlanılması sağlanmalıdır. Bununla birlikte ısınma ve yemek gibi temel ihtiyaçların olabildiğince insan onur ve yaşam standardına uygun şekilde sunulmasının Devletin yükümlülükleri arasında olduğunun unutulmaması gerekir.

Tutuklu ve hükümlülerin faydalanmak zorunda oldukları kantinlerin kâr amacı gütmeksizin maliyetine satış yapmalarına özen gösterilmesinin yanında sosyal statü farklılıklarının da dikkate alınarak herkese hitap edebilecek çeşitte ürünlerin bulundurulması ile isteklerin mümkün olduğu ölçüde zamanında ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması hususunda gerekli önlemler alınmalıdır.

Telefonla görüşme hakkı tutuklu ve hükümlüler kadar dışarıda bulunan yakınları açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu konuda 5275 sayılı yasa ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzükte gerekli düzenlemeler yapılmakla birlikte, kişilerin haftalık 10 dakika olan görüşme hakkını sadece bir kişi ile kullanmak zorunda olmaları yerine 10 dakikalık sürede, daha önce İdareye verilen listedekilerden birden

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

39

fazla kişi ile görüşme yapmalarının sağlanması hususunda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Koğuş içerisinde bulunan kameraların, münhasıran ortak yaşam alanlarını kayıt altına alacak şekilde konuşlandırılması sağlanmalıdır.

Silivri Ceza İnfaz Kurumu kampusünün etrafındaki yerleşim merkezlerine uzaklığı dikkate alındığında, ulaşım sorununun yerel yönetimler ile de işbirliğine gidilerek çözülüp hükümlü ve tutuklular ile yakınlarının mağduriyetinin önlenmesi gerekir.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-10)

3.9. Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz Kurumları Raporu

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 9 Nisan 2009 tarihli 24. Toplantısında, Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR ve Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ’dan oluşan Alt Komisyonun Erzurum, Van, Muş, Batman ve Gaziantep ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmasına karar verilmişti. Karar doğrultusunda Alt Komisyon, 14 Nisan 2009 tarihinde Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında incelemelerde bulunmuştur. Komisyona Adalet Müfettişi (Cumhuriyet Savcısı) Mecit Gürsoy ve TBMM Uzman Yardımcısı Halil İbrahim BAYAR eşlik etmiştir.

23’ncü dönem 3’ncü yasama yılında Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz Kurumlarından Komisyonumuza 63 başvuru yapılmıştır. Başvurularda, her yönetim değişinde uygulamaların da değiştiği, dolayısıyla mevzuat yerine şahsi eğilimlerin uygulandığı, sosyal etkinliklerden faydalandırılmadıkları, elbiselerinin kendilerine verilmediği, telefonda Kürtçe konuşamadıkları, Kürtçe yayınların ceza infaz kurumuna sokulmadığı, radyo kullanılmasına izin verilmediği, yemeklerin iyi olmadığı ve sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğundan şikayet edilmiştir. Ayrıca, H Tipi Ceza İnfaz Kurumunda, yukarıda belirtilen şikayetlerle ilgili olarak şubat ve nisan ayları süresince bazı hükümlü ve tutuklular süresiz açlık grevi yapmışlardır. Alt Komisyon bu hususta da incelemede bulunmuştur.

Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında yapılan incelemenin amacı, Komisyona yapılan başvurularda şikayet edilen hususlar doğrultusunda, hükümlü ve tutukluların yasam koşulları, kurumlardaki sağlık hizmetleri, hükümlü ve tutukluların ıslahına ilişkin meslek edindirme kursları ve sosyal faaliyetler, ceza infaz kurumu yöneticileri ve personelinin tavır ve davranışları, kantin hizmetlerine ilişkin sorunlarla birlikte, ceza infaz kurumu personelinin sorunları hakkında tespitlerde bulunarak çözümler üretmektir.

Alt Komisyon, ilk olarak Ceza İnfaz Kurumlarından Sorumlu Cumhuriyet Savcısı ve Kurum Yöneticileri ile toplantı yapmıştır. Toplantıda, yöneticilerle Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz Kurumlarından gelen şikayetlerle ilgili olarak görüşme yapılmıştır.

2009 00Faaliyet Raporu

40

Bu görüşmeden sonra Alt Komisyon, kendi seçtiği koğuşları ve odaları ziyaret etmiş, hükümlü ve tutuklularla yapılan görüşmeler sırasında koğuşta bulunan tüm görevliler dışarıya çıkarılarak hükümlü ve tutukluların baskı altında kalmadan, rahat bir şekilde konuşmaları sağlanmıştır.

Yapılan incelemenin ardından özetle şu sonuçlara varılmıştır: Ceza İnfaz Kurumunda bulunan oda ve hücrelerin insanların standart

yaşamını sürdürecek nitelikte olması için gerekli fiziki değişikliklerin yapılması, yerinde halli mümkün olan konuların büyümesine fırsat vermeden sona erdirilmesi, çocuk hükümlü ve tutukluların yaşı ve konumu itibariyle sorunlarıyla daha yakından ilgilenilmesi, yemeklerin daha kaliteli ve doyurucu çıkması hususunda imkânların zorlanması gerekmektedir.

Tutuklu ve hükümlülerin eğitimi ve sosyalleşmesi için fiziki şartların düzenlenmesi, personel sayısının ise yeterli hale getirilmesi gerekmektedir. Ziyaret saatlerinde olduğu gibi sosyal etkinliklerde de tutuklu ve hükümlülere yasal haklarının en üst limitte kullandırılması yoluna gidilmelidir.

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 62. maddesi ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 87. maddesinde gerekli değişiklikler yapılarak, yasal olup yasaklanmamış ve hakkında toplatma kararı çıkarılmayan yayınların isteyen tutuklu ve hükümlüler tarafından satın alınabilmesi, Ceza İnfaz Kurumuna girişi yasaklanacak yayınlar ile ilgili olarak da soyut değil somut kıstaslar getirilmesi gerekmektedir.

İnfaz koruma memurlarının sayı olarak yeterli hale getirilmelerinin yanında, yaptıkları işin hassasiyeti göz önüne alınarak insan hakları ve insan psikolojisi başta olmak üzere çok iyi bir eğitimden geçirilmeleri gerekmektedir. “Yarı mahkûm” oldukları da dikkate alınarak özlük haklarında iyileştirme yapılmalıdır.

Haftanın belli günlerinde belli saat aralıklarında tedavi yerine, her gün görev yapacak kadrolu hekimlerin görevlendirilmesini sağlayacak bir çözüme ulaşılması, kampus şeklindeki infaz kurumları için ise hastane kurulması mevcut yakınmaları sonlandıracaktır.

İşlenen suç ne olursa olsun hükümlülere farklı davranılmamalı, İdare tarafından hükümlülerin ruh hali çok iyi analiz edilerek topluma yeniden kazandırılmaları hususunda üstün bir gayret sarf edilmelidir. Bu yapılırken de kendileri ile çok iyi iletişim kurulmalı, muhatap ile iletişim kurmadan yapılan faaliyetlerden sonuç alınmasının mümkün olmadığı hatırdan çıkarılmamalıdır.

Mevzuatın uygulanması sırasında yasal çerçeve içerisinde kalmak şartıyla hükümlülerin şartlarını zorlaştırmamaya gayret sarf edilmelidir.

Tutuklu ve hükümlüler ile aynı eylemden tutuklu olanların farklı koğuşlarda bulundurulması kovuşturma ve soruşturmanın sıhhati açısından da önem arz etmektedir.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-11)

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

41

3.10. Mardin İli Mazıdağı İlçesi Bilge Köyü Raporu

04.05.2009 tarihinde Mardin İli Mazıdağı İlçesi Bilge Köyünde 44 kişinin ölümüyle sonuçlanan şiddet olayının ardından 33 haneli köyde yaşayan 48 çocuk en az bir ebeveynini kaybetmiş, olayı gerçekleştirdikleri ileri sürülen taraf köyden göç etmek zorunda kalarak Mazıdağı İlçesinde bulunan fosfat tesislerindeki konutlara yerleştirilmişlerdir. Aynı aileden 44 vatandaşın hayatını kaybettiği bu şiddet olayına yol açan toplumsal nedenler konusunda birbiri ile çelişen çok sayıda iddia ile olay sonrası idari kolluğun olaya geç müdahale ettiği iddialarının medyada yer alması üzerine Komisyonumuz, 07/05/2009 tarihli toplantısında, olayın bir alt komisyon kurularak incelenmesine karar vermiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun 23’ncü dönem 3’ncü yasama yılı 7 Mayıs 2009 tarihli 25. toplantısında; 4 Mayıs 2009 tarihinde Mardin İli Mazıdağı İlçesi Bilge Köyünde yaşanan olayı incelemek üzere, Mersin Milletvekili ve Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL, Bingöl Milletvekili Kazım ATAOĞLU, İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN, Yozgat Milletvekili Mehmet EKİCİ ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale AĞIRBAŞ’tan oluşan bir Alt Komisyon kurulmasına karar verilmiştir. Alt Komisyon’a Komisyon üyelerinden isteyenlerin katılmasının Meclis Başkanlığı’nca uygun bulunması üzerine, Komisyon üyelerine yapılan yazılı duyuru sonucunda, Afyonkarahisar Mv. Ahmet KOCA, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN, Denizli Mv. Mithat EKİCİ de incelemelere katılmışlardır. Alt Komisyon, 13-14 Mayıs 2009 tarihlerinde Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL’ün başkanlığında olay yerinde incelemelerde bulunmuş, yetkililerle bir dizi görüşmeler yapmıştır. Komisyona Mülkiye Başmüfettişi Mehmet FİRİK, Adalet Müfettişi Mecit GÜRSOY ve Yasama Uzmanı Müberra ALGAN eşlik etmiştir.

İncelemenin amacı; Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, çoğunluğu aynı aileden 44 vatandaşımızın yaşamını kaybettiği olayın meydana gelmesine yol açan nedenler ile bu tür olayların bir daha yaşanmaması için alınması gereken önlemler başta olmak üzere, idari kolluğun olaya geç müdahale ettiği iddialarını yerinde incelemek; olay sonrası gerek mağdur gerekse şüpheli tarafta yer alan insanların günlük yaşamlarına dönmelerini sağlayacak önlemler ile olaydan etkilenen vatandaşların temel ihtiyaçlarına yönelik çalışmaların etkinliğini incelemek; olay nedeniyle ortaya çıkması kuvvetle muhtemel insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirler konusunda görevli kamu kurumları tarafından yürütülen çalışmaların yeterliliğini değerlendirmek ve olayın nedenlerinin ortaya çıkarılması amacıyla etkin soruşturma yapılıp yapılmadığını incelemek; olaydan etkilenen vatandaşların yaşam, sağlık ve eğitim haklarının korunmasına yönelik etkin tedbirlerin alınıp alınmadığı konularında incelemelerde bulunmaktır.

Komisyon bölgeye intikal etmesinde önce belirlenmiş olan inceleme programı çerçevesinde, mağdur tarafta yer alan vatandaşlar ile yüz yüze görüşmeler yapmış, olayın yaşandığı evde incelemelerde bulunmuş, olay

2009 00Faaliyet Raporu

42

yerinde faaliyet gösteren kamu kurumu görevlileri ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden yürütülen çalışmalar hakkında bilgi almış, gerek olaya müdahale gerekse olay sonrası ortaya çıkması kuvvetle muhtemel insan hakları ihalelerini önlemekle görevli kamu görevlileriyle bir dizi görüşmelerde bulunmuştur.

Alt Komisyon incelemeler neticesinde özetle şu değerlendirme ve sonuçlara varmıştır:

Katliam sebebi olarak medyada töre cinayeti, kız meselesi, koruculuk sisteminden kaynaklanan problemler, rant kavgası veya kan davası olabileceği yönünde haber ve yorumlara rastlanmıştır. Öldürülenler arasında hamile de olmak üzere kadın ve çocukların bulunması ve erkeklerin namaz kılarlarken öldürülmeleri bu olayı daha ilk bakışta benzerlerinden farklı kılmaktadır.

Olayın adli yönünden ziyade üzerinde durulması gereken en önemli husus; insanların 44 kişiyi öldürebilecek ruh haline bürünebilmesi, o şiddeti içinde taşıyor olmasıdır. Sebep ne olursa olsun şiddetin bu derecede ilerlemesi ülkemiz adına endişe vericidir. Şiddeti besleyen unsurlar çok iyi belirlenmeli ve bunların topluma nüfuz etmesi engellenmelidir. Bu hususta başta medya olmak üzere herkese büyük görevler düşmektedir. Burada ihmal edilmemesi gereken unsur “İnsan” unsurudur. Olay itibariyle bölge insanı baz alınarak tüm insanımızın eğitimi büyük önem arz etmektedir. Yapılan tahkikat neticesinde olayın gerçek sebebi bulunup failler cezalandırılsalar bile yeni olayların önüne geçilebilmesi ancak köklü önlemlerin alınması ile mümkün olabilecektir. Yörenin yapısı itibariyle töre ve geleneklerin kötüye kullanılması ile yanlış inanışların yaşam üzerindeki olumsuz etkilerinin önüne geçilmesi iyi bir eğitimi gerektirmektedir. Eğitimi de sadece “okul mezuniyeti ve diploma” olarak değil en geniş anlamı ile kalıcı ve olumlu davranış sergilemeye yönelik olarak algılamak ve uygulamak sonuca ulaşılmasında daha etkili olacaktır. Bunun yapılamadığı durumlarda bu tür eylemler başka olayları tetikleyerek telafisi imkânsız sonuçların doğmasına sebebiyet verebilecektir.

Bu hususla bağlantılı bir konu da, meydana gelen bu ve benzeri olayların medya tarafından veriliş şeklidir. Basın tarafından bu tür olaylar sadece adli bir vaka olarak görülmemeli bunun yanı sıra birçok yansımalarının da olacağı değerlendirilmelidir. Bu konularda basının ulaştığı her bilgiyi yayınlamak yerine, kendi arasında oluşturacağı ve uygulayacağı belli bir süzgeçten geçirerek topluma ulaştırması olayların çözümünde ve sonrasında oluşabilecek olumsuzlukların önlenmesinde sürece olumlu katkıda bulunacaktır.

Olayın meydana geliş saati ile köye çok yakın olan Jandarma karakolundan olay yeri ile irtibatın çok geç kurulması ve intikalin gecikmesi, köye yapılan saldırının niteliğinin uzun süre teyit edilememesi, teyit edildikten sonra da “terörist saldırısıdır” şeklinde değerlendirilerek intikalin gecikmesi, bu bilgiyi veren kişinin tespit edilememesi, İl Jandarma Alay Komutanlığında bulunan 156 telefon ihbarlarının kayıt edildiği cihazın olaydan bir hafta önce bozulması gibi konular ve bu konudaki sorulara verilen cevaplar Komisyonumuzu tam olarak ikna etmemiştir. İl Jandarma Komutanına ve Mülki Makamlara böylesine

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

43

önemli bir olayın İlçe Jandarma Komutanınca çok geç haber verilmesi ve bunun sebebinin sorulduğunda İl Jandarma Komutanınca verilen “Hazırlık yaptığından dolayı vakit kaybetmemek için aramamıştır” şeklindeki cevap da etkili bir idari soruşturmanın yapılmasını gerekli kılmaktadır. Terörün yoğun olduğu bir bölgede koordinasyon ve istihbaratın mükemmel olması gerekir.

Mardin ilinde cereyan eden üzücü olaya maalesef Geçici Köy Korucularının hem şüpheli, hem de mağdur olarak karıştığı bilinmektedir. Şüphesiz bu durum korucularla ilgili olarak değerlendirilmesi gereken bir olaydır. Mevcut uygulamada köy korucuların temini başta olmak üzere görevde bulundukları dönemde hizmet içi eğitime tabi tutulmaları, disiplinlerinin sağlanması konularında eksikliklerin olduğu bir gerçekliktir. Ancak sadece bu olaya bakarak ya da benzer münferit olaylar gerekçe gösterilerek tüm korucuların ve koruculuk sisteminin suçlanması ve lağvedilmesi şeklinde tepkisel bir değerlendirme içine girilmesi de çok doğru değildir.

Köy korucuları hukuk, psikoloji gibi konularda özel eğitime tabi tutulmalı, silah nerede hangi hallerde kullanılır gibi konularda da bilinçlendirilmelidir. Yönetmelikte korucuların eğitiminden jandarmanın sorumlu olduğu belirtilmesine karşın bu eğitimin hangi konularda nasıl bir eğitim olacağı belirtilmemiştir. Bu konularda Yönetmelikte ayrıca belirtilmelidir.

Geçici Köy Koruculuğunun ilga edilmesi mevcut şartlar ve reel politik itibariyle mümkün gözükmemekle birlikte; yapısı, işleyişi ve hiyerarşisi bakımından söz konusu kurumun yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Koruculuk görevini üstlenen kişilerin, bu görevin sağladığı avantajları diğer kişilere karşı bazen etik dışı bazen de yasa dışı bir şekilde kullandıkları dikkate alındığında; korucuların iyi bir eğitimden geçirilerek disiplin altına alınmaları, korundukları izlenimini doğuracak davranışlardan uzak durulması, faaliyet alanlarının hukuki çerçevelerinin çok iyi belirlenerek keyfi uygulamalara sebebiyet verilmemelidir.

Olayın adli yönüyle birlikte sosyal yönü de irdelenerek, yanlış gelenek, töre, inanış ve davranış biçimlerinin ancak eğitim ile düzeltilebileceği unutulmamalı, bu yapılırken insan unsuru her şeyin üstünde tutularak aileden başlayıp toplumun tamamı hedef kitle olarak seçilmelidir.

Bu olayların ‘töre cinayeti’, “namus cinayeti’ gibi kalıplar içine sokulması da, kafalarımızda, bir yerde hoşgörü ile karşılama alışkanlığı ve kısa sürede unutma eğilimini ortaya çıkarmaktadır.

Olayın haber alınmasından intikal ve sonrasına kadar yapılan bütün işlemlerin tespit edilerek adli soruşturmanın yanında gerek görülürse idari bir soruşturma da yapılarak olayın tüm detaylarıyla açığa çıkarılması, ihmali tespit edilen görevliler için yasal prosedürün uygulanması, bir ihmalin tespit edilmemesi durumunda ise ilgililerin aklanması, her iki sonucun da ayrıntılarıyla kamuoyu ile paylaşılması spekülasyonların yapılmasına engel olacaktır.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-12)

2009 00Faaliyet Raporu

44

3.11. Batman M Tipi Ceza İnfaz Kurumu İnceleme Raporu

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 9 Nisan 2009 tarihli 24. toplantısında, Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR ve Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ’dan oluşan Alt Komisyonun Erzurum, Van, Muş, Batman ve Gaziantep ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmasına karar vermişti. Karar doğrultusunda Alt Komisyon, 11 Mayıs 2009 tarihinde Batman ilinde bulunan M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda inceleme ve görüşmelerde bulunmuştur.

Alt Komisyon herhangi bir başvuru olmaksızın, rutin olarak Türkiye’nin değişik illerinde bulunan infaz kurumlarında incelemelerde bulunmaktadır. Yapılan inceleme de bu kapsamda olmakla birlikte, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna yapılan başvurular da inceleme kapsamında değerlendirilmiş ve bu başvurular hakkında bilgi alınmıştır.

İncelemenin amacı, ceza infaz kurumlarında zaman zaman meydana geldiği ileri sürülen kötü muamelelerin ortadan kaldırılması, koşulların insani yaşam şartlarına uygun olup olmadığının araştırılması, olumsuz koşulların iyileştirilmesi için çözüm önerileri getirilmesi ve bu önerilerin hayata geçirilmesi için gerekli girişimlerde bulunmaktır.

Alt Komisyon, Batman Cumhuriyet Başsavcısı, Ceza İnfaz Kurumundan Sorumlu Cumhuriyet Savcısı, Kurum Müdürü ve diğer idari personel ile görüşmüş, kurumun koşulları ile yapılan çalışmalar hakkında bilgiler almış, komisyona gelen şikâyetler iletilmiş, kendi seçtiği koğuşları ziyaret etmiş, hükümlü ve tutuklularla yapılan görüşmeler sırasında tüm görevliler dışarıya çıkarılarak tutuklu ve hükümlülerin baskı altında kalmadan, rahat bir şekilde konuşmaları sağlanmıştır.

Yapılan incelemelerin aradından özetle şu sonuçlara varılmıştır: Koğuşların, standartlarının çok üstünde hükümlü ve tutukluyu barındırması,

hem bu kişilerin ceza infaz kurumu ile olan ilişkilerini olumsuz etkilemekte, hem de kendi aralarında birtakım problemler yaşamalarına neden olmaktadır. Öte yandan, aynı eylemden tutuklu olanların farklı koğuşlarda bulundurulmaması, kovuşturma ve soruşturmanın sıhhatini olumsuz olarak etkilemektedir. Aynı suçtan yargılanan ve aynı koğuşta barındırılan tutuklular ağız birliği etmekte, yargılama ile ortaya çıkarılması hedeflenen maddi hakikatler gizlenebilmektedir. Oysaki sınıflandırma ile tutuklu ve hükümlülerin farklı yerlerde bulundurulması ile eğitim ve öğretim programlarının uygulanması ıslah edicilikte önemli bir etkendir ve yasayla getirilen bir zorunluluktur.

Tutuklu ve hükümlülerin eğitimi ve sosyalleşmesi için fiziki şartların düzenlenmesi ayrıca personel sayısının da yeterli hale getirilmesi gerekmektedir. Ziyaret saatlerinde olduğu gibi sosyal etkinliklerde de tutuklu ve hükümlülere yasal haklarının en üst limitte kullandırılması yoluna gidilmelidir. Hükümlüler için bu hakkın büyük önemi haiz olduğu dikkate alındığında,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

45

imkânların zorlanarak bu kişilerin sosyal aktivitelere katılımının sağlanması ve sosyalliğin gelişmesi bakımından genelgenin bu hükmünün en verimli şekilde uygulanması, ıslah fonksiyonunu da olumlu şekilde etkileyecektir. Nitekim ister özgür isterse hürriyetinden mahrum kılınmış olsun, herkes devlet tarafından tam anlamıyla muhatap alınmalı ve devletin hiçbir kişiden ümit kesmediğinin bir belirtisi olarak, toplumsal infiali uyandıracak eylemlere katılmış kişiler de dâhil olmak üzere, her bir birey yeniden topluma kazandırılma süreci kapsamına alınmalı, bu anlamda etkin ve samimi aktivitelerle tanıştırılmalıdır.

Nakiller sırasında tutuklu ve hükümlülerin hepsine aynı uygulamanın yapılması yerine, ilgilinin tehlikelilik derecesine göre bazı esnekliklerin uygulanması bir kısım mağduriyetlerin oluşmasına engel olacaktır.

Kişilerin ceza infaz kurumları bünyesinde ortaya koydukları ve birçoğu ‘sanat eseri’ niteliğini haiz ürünlerin gereği gibi pazarlanabilmesi bakımından, ceza infaz kurumlarının herkese açık bölümlerinde, adliye sarayları ve hükümet konaklarında ayrıca uygun görülen diğer yerlerde daha çok sayıda stantlar kurulması bu tür faaliyetler bakımından teşvik edici bir unsur olacağı göz ardı edilmemelidir.

Ceza İnfaz Kurumlarının yapımı ve ihtiyaçlarının karşılanmasında, bulundukları yörenin ve iklimin göz önüne alınması, bu bağlamda, ihtiyaçlarının yasal çerçeve içerisinde karşılanması, kurum yönetimi tarafından uygun görülen yerlerde güvenliği ihmal etmeden altı beton olmak şartıyla ‘zemini toprak’ alanlar ihdas edilmesi, tutuklu ve hükümlülerin insani yaşam şartlarına sahip olmalarını ve kendilerine uygulanan ıslah programlarına olumlu yanıt vermelerini sağlayacaktır.

Kapasite fazlalığı göz önüne alınarak, açık ceza infaz kurumunun kurulması sağlanıp, şartları uyan hükümlülerin buraya aktarılarak atıl halden üretken konuma geçişleri sağlanmalıdır.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-13)

3.12. Avusturya Ziyareti Raporu

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun 23’ncü dönem 3’ncü yasama yılının 9 Nisan 2009 tarihli 24. toplantısında, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Sayın Prof. Dr. Zafer ÜSKÜL, Diyarbakır Milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Sözcüsü Sayın Abdurrahman KURT, İstanbul Milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kâtip Üyesi Sayın Ayşe Jale AĞIRBAŞ ile Komisyon üyeleri Kırklareli Milletvekili Sayın A. Gökhan SARIÇAM ve İstanbul Milletvekili Sayın Çetin SOYSAL’dan oluşan Alt Komisyon’un Avusturya Devleti’nde 27 Nisan-01 Mayıs 2009 tarihleri arasında insan hakları ile ilgili temaslarda bulunmak üzere görevlendirilmesine karar verilmiştir.

3686 sayılı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanununun Komisyonun Görevlerine ilişkin 4. maddesinin (f) fıkrasına göre Komisyon “Gerektiğinde dış ülkelerdeki insan hakları ihlallerini incelemek ve bu ihlalleri o ülke

2009 00Faaliyet Raporu

46

parlamenterlerinin dikkatlerine doğrudan veya mevcut parlamenter forumlar aracılığıyla sunmak” ile görevlidir.

Komisyonun kendisine tevdi edilen bu görev doğrultusunda genel amacı, öncelikle yabancı ülkelerle insan hakları konusunda görüş alışverişinde bulunmak ve yabancı ülkelerde yaşayan Türkiye vatandaşı ya da Türkiye kökenli olup yabancı devlet vatandaşı olan şahısların ilgili ülkelerde insan hakkı ihlallerine maruz kalıp kalmadıklarının tespiti yapmak ve yapılan tespitlerle ilgili çözümler üretmektir.

Heyet Avusturya’da aşağıdaki görüşme ve ziyaretleri gerçekleştirmiştir; 1. Avusturya İçişleri Bakanlığı’nda yapılan görüşme 2. Avusturya Parlamentosu İnsan Hakları Komisyon Başkan ve üyeleri ile

yapılan görüşme 3. Federal Çalışma Bakanlığı Entegrasyondan Sorumlu Devlet Sekreteri

Christine MAREK ile yapılan görüşme 4. Belediye Meclisi Türk üyeleriyle ve Türk vatandaşları ile yapılan

görüşme 5. Krems Ceza İnfaz Kurumu ziyareti 6. Viyana Eyaleti Entegrasyon Bakanı Sayın Sandra FRAUENBERGER ile

yapılan görüşme 7. Salzburg Ceza İnfaz Kurumu ziyareti 8. Salzburg Eyaleti Sosyal İşlerden Sorumlu Bakanı Sayın Erika SCHARER

ile yapılan görüşme 9. Başkonsolosluk ikametgâhında Salzburg ve Yukarı Avusturya

Eyaletlerindeki çeşitli meclislerde görevli Türk asıllı veya vatandaşımız olan siyasi parti temsilcileri ile yapılan görüşmeler

10. Salzburg’daki Türk vatandaşları ile yapılan toplantı İnsan haklarını evrensel bir olgu olarak gören Komisyonumuz Avusturya

ziyaretinde, genel olarak evrensel insan hakları standartlarına ilişkin, özel olarak ise; Avusturya’da yaşayan yurttaşlarımızın insan hakları hususundaki sorunlarına ilişkin gözlemlerde bulunmuştur.

Görevli bulunduğu kısıtlı süre içerisinde insan haklarını tüm boyutlarıyla incelemesi mümkün olmayan Alt Komisyon, Türkiye’de Komisyonun yoğun olarak inceleme yaptığı, mülteciler, ceza infaz kurumları ve yurtdışındaki yurttaşlarımızın en önemli sorunu durumunda olan entegrasyon alanlarına odaklanmıştır.

Heyet Avusturya’da, Krems ve Salzburg Ceza İnfaz Kurumlarında gerçekleştirdiği ziyaretlerde, her iki ceza infaz kurumunda da bulunan yurttaşlarımızın ceza infaz kurumunda yemek problemlerinin olmadığı, ceza infaz kurumunda yabancı oldukları için ayrımcılığa maruz kalmadıkları, telefon görüşmelerinde sıkıntı yaşmadıkları tespit edilmiştir. Ayrıca; Komisyonun dikkatini çeken husus her ceza infaz kurumunda da hükümlü ve tutuklular bir arada bulunmamaktadır.

Avusturya Devleti’ndeki mülteci misafirhanelerini ziyaret ederek koşulları yerinde gözlemleyip Türkiye’deki mülteci misafirhaneleri ile karşılaştırma

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

47

hedefinde olan Alt Komisyon bu hususta, görüşmeler yapmak ve bilgi almak üzere Mülteciler Genel Müdürü ile Avusturya İçişleri Bakanlığı’na ziyarette bulunmuş, ancak Alt Komisyona son anda Genel Müdürün gelmeyeceği haber verilmesi ile Alt Komisyon tam bir diplomatik nezaketsizlik ile karşı karşıya kalmıştır. Bu hususta, Alt Komisyonu şaşırtan başka bir mesele de mülteci misafirhanelerini ziyarete izin verilmemesidir. Alt Komisyon Avusturya yetkililerinin bu konudaki kaygılarını anlamakta zorlanmıştır. Çünkü, Türkiye’de gerek ceza infaz kurumları, gerek çocuk yuvaları ve gerekse mülteci misafirhanelerine yabancı temsilcilerin ziyaretini konusunda oldukça hoşgörülü davranmaktadır.

Avrupa’da yaşayan yurttaşlarımızın son yıllarda karşılaştığı en önemli sorun, Türk ailelerin topluma entegrasyonu ve bunun sonucu olarak bazı ülkelerde entegrasyonu sağlamak adına aile birleşiminin engellenmesidir. Alt Komisyon yurttaşlarımızın, Almanya ve Hollanda’da olduğu gibi, Avusturya’da topluma entegrasyon hususunda bazı sorunlar yaşadığını gözlemlemiştir. Karşımıza en önemli sorun olarak, topluma adaptasyon ve kariyer olanakları sunacak olan, dil öğrenme çıkmaktadır. Ancak, Avusturya’da Almanya ve Hollanda’da yürürlükte olan aile birleşimini engelleyici entegrasyon yasası bulunmamaktadır. Görüşülen yetkililer de, entegrasyonun aile birleşimi engelleme anlamına gelmediğini belirtmişler ve entegrasyon hususunda yurttaşlarımızla pek çok başarılı organizasyonun gerçekleştirildiği sıkça dile getirilmiştir.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-14)

3.13. İstanbul Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü İnceleme Raporu

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu 09.04.2008 tarihli 24. toplantısında, İstanbul Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü ve bağlı karakollarında incelemelerde bulunmak amacıyla Mersin Milletvekili Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL, Yozgat Milletvekili Mehmet EKİCİ, Bursa Milletvekili Mehmet OCAKDEN ve İstanbul Milletvekilleri Çetin SOYSAL ile Ayşe Jale AĞIRBAŞ tan oluşan bir Alt Komisyon kurulmasını kararlaştırmıştır. Alt Komisyon, Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL’ün Alt Komisyon Başkanı olmasına karar vermiş ve çalışmalarına başlamıştır.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, İstanbul ili Beyoğlu ilçesindeki işkence ve kötü muamele iddiaları ve haberlerinin basın organlarında yer alması sonucunda herhangi bir başvuruyu beklemeden re’sen bu olay ve iddiaları önceden bilgi ve haber vermeden inceleme kararı almıştır.

Bu incelemenin amacı; Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin “işkenceye sıfır tolerans” anlayışı neticesinde kamuoyunda ve uygulayıcılarda duyarlılık oluşturmak ve bunun devamını sağlamak bu konudaki iddiaların sonuçlarını takip ederek hak ihlallerinin yaşanmaması için nelerin yapılması gerektiğini belirlemek ile alınması gereken tedbirleri ortaya koymaktır.

İncelemenin konusunu;

2009 00Faaliyet Raporu

48

1-Mehmet Şah Aras ve oğlu Serhet Aras’ın 30 Ekim 2008 günü 23.30’dan sonra İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğünde görevli polisler tarafından Taksim-Dolapdere arasında darp edildikleri ile polis aracına bindirilerek araçta kötü muamele ve işkenceye tabi tutuldukları,

2-Hakim Adlığ’ın, 29 Mart 2009 günü “Hoca” lakaplı bir kişinin, tartıştığı polisi yüzünden yaralaması ve kaçması sonucunda bu şahıs olabileceği düşüncesiyle, 30 Mart 2009 günü sabah saat 11:00 sıralarında, Tarlabaşı Bulvarı, Kömürcü Zeynel sokakta bulunan bekar evi olarak tabir edilen bir binada kaldığı sırada İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğünde görevli polisler tarafından darp edildiği, kötü muamele ve işkenceye tabi tutulduğu,

3-Hakkında tutuklama kararı bulunan Çağdaş Kulaçatan’ın cezaevine götürülmesi sırasında polislerin dalgınlığından yararlanarak arabadan inmesi ve kaçması sonrasında, Çağdaş Kulaçatan‘ın gidebileceği yerlere baskın düzenleyen polisin bu kişinin arkadaşları olan Mucit Rahman Güzel, Erdem Kaplan ve Hasan Göngül’e karşı aşırı güç kullandıkları ve işkence ettikleri, oluşturmaktadır.

Komisyon oluşturmuş olduğu Alt Komisyon marifetiyle, inceleme konusu olayların incelenmesinde;

a) Çeşitli basın ve yayın organlarında yer alan işkence ve kötü muamele iddiaları başta olmak üzere, bu konularla ilgili olarak İstanbul ili Beyoğlu İlçeEmniyet Müdürlüğü binasında habersiz incelemelerde bulunmak, komisyona yapılan başvurulardaki başvuru sahipleriyle görüşme ve ilgili kamu görevlileriyle görüşmeler yapmak,

b) Başta Anayasamız olmak üzere gerek iç hukukumuz gerekse uluslararası hukukta işkence ve kötü muameleye maruz kalmama hakkının korunmasına yönelik düzenlemelerin incelenmesi yöntemini uygulamıştır.

Komisyon inceleme neticesinde özetle aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır. Mehmet Şah ARAS ve oğlu Serhet ARAS’ ın 30 Ekim 2008 günü 23.30’dan sonra İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğünde görevli polisler tarafından Taksim-Dolapdere arasında darp edildikleri ve polis aracına bindirilerek araçta kötü muamele ve işkenceye tabi tutuldukları iddiası ile ilgili olarak; bu olayın Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü personelince gerçekleştirilmiş olması ihtimalinin diğer ihtimallerden daha yüksek olduğuna kanaat getirmiştir.

Hakim Adlığ’ın dövülmesinin Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde görevli sivil polislerce gerçekleştirilmiş olması olasılığının yüksek olduğuna kanaat getirmiştir.

Hakkında tutuklama kararı bulunan Çağdaş Kulaçatan‘ın cezaevine götürülmesi sırasında polislerin dalgınlığından yararlanarak arabadan inmesi ve kaçması sonrasında, Çağdaş Kulaçatan‘ın gidebileceği yerlere baskın düzenleyen polisin, bu kişinin arkadaşları olan Mucit Rahman Güzel, Erdem Kaplan ve Hasan Göngül’e karşı aşırı güç kullandıkları ve işkence ettikleri iddiası ile ilgili olarak; Komisyonumuz bu olayda” polisin zor kullanma yetkisi” içinde hareket ettiği kanaatine ulaşmıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

49

Beyoğlu ilçesinde İlçe Emniyet Müdürlüğü personelinin vatandaşlara davranışında sıkıntı gözlenmektedir. İncelenen gerek Şah Mehmet Aras ve oğlunun gerekse Hakim Adlığ’ın dövülmeleri olayları birlikte değerlendirildiğinde; Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü ile ilgili olarak, gerek Komisyonumuza ulaşan gerekse basında yer alan haberlerden bu tür benzer olaylar sonucunda, ilgili emniyet müdürlüğü görevlilerince, görevli ve yetkili Cumhuriyet savcısına bilgi verilip onun talimatına göre kişilerin hukuka uygun olarak gözaltına veya gözlem altına alınmalarına yönelik usûli işlemlerin yapılması yerine, hukuka aykırı olarak, şahısların polis araçlarına bindirilerek sorgulanmalarının hatta cezalandırılmalarının tercih edildiği, bu işlemin idarî bir pratik haline getirilmeye çalışıldığı endişesi ve kanaati uyanmıştır.

İdari incelemeler sürüncemeye bırakılmakta ve olayın oluş tarihinden uzun süre (incelenen Şah Mehmet Aras olayından 7 ay, Hakim Adlığ olayından 2 ay) geçmesine karşın soruşturmalar bitirilmemekte bu durum da -zamanaşımı süreleri düşünüldüğünde- bir cezasızlık durumuyla karşı karşıya kalınabilecek bir sonuca neden olmaktadır.

Bu tür soruşturmalarda 3 ay gibi belli bir süre verilerek en geç bu süre içinde idari soruşturma bitirilmelidir. İdari soruşturmanın bu süre içerisinde tamamlanamaması halinde tamamlanamamanın gerekçesi istenmeli soruşturma sürüncemede bırakılmamalı bu konuda idari düzenleyici işlemlerle gerekli tedbirler alınmalıdır.

AİHM içtihadı tarafından da belirlendiği gibi (Çelik ve İmret-Türkiye kararı) soruşturmalar, geçerli asgari standartlara göre, bağımsız, tarafsız, kamuya açık olmalı ve yetkili makamlarca örnek titizlik ve çabuklukla hareket edilerek, kısa süre içinde “etkin bir soruşturma sürecine tabi tutularak bitirilmelidir.

Beyoğlu Emniyetinde bir yönetim zafiyeti kendini göstermektedir. Emniyet Müdürü Yusuf Yüksel bölgesinde olan olayları ve insan hakları ihlallerini araştırmak bir yana, olayları bildiren ve bilgi isteyen Komisyonumuza bile ilgili bilgileri ancak Komisyonumuzun veya Komisyon Başkanımızın tekrar tekrar telefon veya yazılarından sonra göndermiştir. Görevinin bilincinde olan bir emniyet müdüründen beklenen bölgesindeki olaylarda gerçeği ortaya çıkarmaktır. Olaylarda fail olabilecek personeli araştırmayarak gizlemek değildir. Bu durum hem amiri olduğu Beyoğlu Emniyetteki tüm personeli zan altında bırakmakta hem de kendisini zor duruma düşürmektedir.

Uygulamada karşılaşılan hukuk dışı, gereksiz ve keyfi zor kullanmayı önleyecek önlemler öncelikle personelin bağlı bulunduğu ilk hiyerarşik yetkililerce alınmalıdır.

Kötü muamelenin önlenmesinde, en önemli düzenlemelerden birisi kolluğun yapmış olduğu işlemlerin derhal kayıt altına alınmasıdır. Kolluğun her işleminin kayıt altına alındığı bir ortamda, kötü muamele anlamına gelen fiziksel ve psikolojik müdahalelerin yapılması mümkün olmayacaktır. Mümkün olsa bile, failinin tespiti kolay olacaktır.

2009 00Faaliyet Raporu

50

Kolluk personelinin neden olduğu insan hakkı ihlalleri veya iddiaları ile ilgili inceleme ve soruşturmalar, kolluğun meslekî hiyerarşik amirleri yerine Mülki İdare Amirleri veya İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu müfettişlerince yerine getirilmeli ve bu konuda kolluktan bağımsız bir şikâyet mekanizması kurulması için gayret sarf edilmelidir. (Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-15)

3.14. Van M ve F Tipi Ceza İnfaz Kurumları Raporu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 23’ncü dönem 3’ncü yasama yılının 9 Nisan 2009 tarihli 24. toplantısında aldığı kararla, Çorum Milletvekili Murat YILDIRIM, Denizli Milletvekili Mithat EKİCİ, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih ARIKAN, Kars Milletvekili Gürcan DAĞDAŞ ve Sivas Milletvekili Malik Ecder ÖZDEMİR’den oluşan Alt Komisyonun, Muş, Van, Batman ve Gaziantep illerdeki ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmasına karar vermiştir. Anılan Alt Komisyon 20-21 Nisan 2009 tarihlerinde Van ilinde bulunan M ve F tipi Ceza İnfaz Kurumlarında inceleme ve görüşmelerde bulunmuştur. İncelemeye Kars Milletvekili Gürcan DAĞDAŞ rahatsızlığı nedeniyle incelemeye katılamamıştır. Adalet Müfettişi Mecit GÜRSOY, Hâkim Dr. Mehmet Murat YARDIMCI ve Yasama Uzmanı Kenan ALTAŞ Komisyona eşlik etmiştir.

Komisyon, Alt Komisyonu yurtiçinde yapılan genel incelemeler bağlamında Van’da bulunan ceza infaz kurumlarında incelemede bulunması için görevlendirmiştir. Alt Komisyon, incelemelerinde, Van Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerden gelen şikâyet dilekçelerini de dikkate alarak incelemede bulunmuştur.

Bu incelemenin amacı, cezaevlerinde zaman zaman meydana geldiği ileri sürülen kötü muamelelerin tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamaya yönelik çalışmalarda bulunmak ile gerek fiziki koşulların insani yaşam şartlarına uygun olup olmadığını incelemek, gerekse Komisyonun görev alanına giren diğer insan hakları sorunlarına ilişkin değerlendirmeler yapmaktır.

Alt Komisyon, Van M ve F Tipi Ceza İnfaz Kurumları hakkında inceleme yaparken, Cumhuriyet Başsavcısı, Ceza İnfaz Kurumlarından sorumlu Cumhuriyet Savcısı, Ceza İnfaz Kurumları yönetimi ile tutuklu ve hükümlülerle görüşmede bulunma, infaz kurumundan elde edilen yazılı bilgileri inceleme, kurum hakkında Komisyonda bulunan dilekçeler ile konuya ilişkin mevzuat hükümlerini değerlendirme yöntemini benimsemiştir. Alt Komisyon, infaz kurumunda farklı suçlardan mahkûm ya da tutukluların barındırıldığı koğuşlarda ve hiçbir kurum görevlisi olmaksızın inceleme yapmıştır.

Yapılan incelemelerin ardından özetle şu sonuçlara varılmıştır: Ceza İnfaz Kurumunda, koğuş sisteminin uygulanıp 40 kişilik ortamlarda 80

kişinin kaldığı, fiziki şartlarının kötü ve yetersiz olmasının yanında deprem bölgesi olan Van’da gerekli yapı standartlarına uymayıp risk taşıdığı göz önüne alındığında, tutuklu ve hükümlülerin en kısa sürede başka bir yere nakilleri,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

51

binanın ise yıkılarak arazinin başka bir şekilde değerlendirilmesi, meydana gelecek bir depremde olası can kayıplarının önlenmesi sonucunu doğuracaktır.

Genel fiziki şartların kötülüğü ve olumsuzluğu dikkate alınmakla birlikte, çocukların kaldığı koğuş şartları ve ortamının ivedilikle düzeltilmesi, çocukların tekrar topluma kazandırılması açısından göz ardı edilmemesi gereken bir unsurdur.

Sağlık kuruluşlarında tutuklu ve hükümlüler için mutlak surette bekleme yerleri oluşturularak, hastaların olumsuz şartlar altında ring aracı içerisinde bekletilmesinin önüne geçilmeli, bu bekleme sırasında kelepçe takılması da, her zaman başvurulan bir yol olmamalı, kişinin ve ortamın hassasiyetine göre uygulanması düşünülmelidir.

Koğuş sisteminin uygulanıp 80 kişinin kaldığı ortamlarda bulaşıcı hastalıkların önlenmesi açısından 5275 sayılı yasanın 21/1 maddesinde düzenlenen, girişlerdeki doktor muayenesine önem verilmesi gerekir.

Tutuklu ve hükümlülerin ceza infaz kurumlarına girişleri ile ziyaretçi aramalarında, yasada belirtilen şüphe halinde elle arama yapılır ibaresinin çerçevesinin belirlenerek görevliye göre farklılık arz edebilecek uygulamaların önüne geçilmesi, yasada belirtilen “Aramalarda insan onuruna saygı esastır.” ilkesi sadece aramalarda değil, tüm uygulamalarda hatırda tutulmalıdır.

Nakiller sırasında hükümlülerin ödemek zorunda oldukları ücretin kalem kalem belirtilerek kendilerine bildirilmesi, keyfi uygulama yapıldığına dair söylentilerin engellenmesini sağlayacaktır.

Yöre ve iklim şartlarının gözetilerek infaz kurumunda kalan tutuklu ve hükümlülerin ihtiyaçlarının karşılanması, genel uygulamalar yerine yöresel uygulamalar yapılması, mahallinde düzeltilmesi mümkün olan sıkıntıların giderilerek şikâyetlere meydan verilmemesi sağlanmalıdır.

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 62. maddesi ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 87. maddesinde gerekli değişiklikler yapılarak, yasal olup yasaklanmamış ve hakkında toplatma kararı çıkarılmayan yayınların isteyen tutuklu ve hükümlüler tarafından temin edilerek okunmasının sağlanması, Ceza İnfaz Kurumuna girişi yasaklanacak yayınlar ile ilgili olarak da soyut değil, çok sıkı olmak koşuluyla somut kıstaslar getirilmesi gerekmektedir.

Uzman çavuşluktan ayrılarak infaz koruma memuru olan kişilerin terör suçlularının bulunduğu ceza infaz kurumları yerine diğer kurumlarda görevlendirilmeleri oluşması muhtemel bir kısım sıkıntıları önleyici nitelikte bir tedbir olacaktır.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-16)

3.15. Muş E Tipi Ceza İnfaz Kurumu Raporu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 23’ncü dönem 3’ncü yasama yılının 9 Nisan 2009 tarihli 24. toplantısında aldığı kararla, Çorum Milletvekili Murat

2009 00Faaliyet Raporu

52

YILDIRIM, Denizli Milletvekili Mithat EKİCİ, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih ARIKAN, Kars Milletvekili Gürcan DAĞDAŞ ve Sivas Milletvekili Malik Ecder ÖZDEMİR’den oluşan Alt Komisyonun, Muş, Van, Batman ve Gaziantep illerdeki ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmasına karar vermiştir.

Alt Komisyon, 16-17 Nisan 2009 tarihlerinde Muş ilinde bulunan E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda inceleme ve görüşmelerde bulunmuştur. Kars Milletvekili Gürcan DAĞDAŞ rahatsızlığı nedeniyle incelemeye katılamamıştır. Adalet Müfettişi Mecit GÜRSOY, Hâkim Dr. Mehmet Murat YARDIMCI ve Yasama Uzmanı Kenan ALTAŞ Komisyona eşlik etmiştir.

Alt Komisyon incelemelerinde, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerden gelen şikâyet dilekçelerini de dikkate almıştır.

Amaç, infaz kurumlarında zaman zaman meydana geldiği ileri sürülen kötü muamelelerin tamamen ortadan kaldırılması konusunda Komisyonun kararlılığını ortaya koymak ve fiziki koşulların insani yaşam şartlarına uygun olup olmadığını incelemektir.

Alt Komisyon Ceza İnfaz Kurumu hakkında inceleme yaparken, Cumhuriyet Başsavcısı, ceza infaz kurumundan sorumlu Cumhuriyet Savcısı, ceza infaz kurumu yönetimi ile tutuklu ve hükümlülerle görüşmede bulunma, infaz kurumundan elde edilen yazılı bilgileri inceleme, kurum hakkında Komisyonda bulunan dilekçeler ile konuya ilişkin mevzuat hükümlerini değerlendirme yöntemini benimsemiştir. İnfaz kurumunda farklı türden suçlardan kişilerin barındırıldığı koğuşlarda ve hiçbir kurum görevlisi olmaksızın inceleme yapmıştır.

İncelemelerin ardından özetle şu sonuçlara varılmıştır: Cumhuriyet Başsavcısı ve Ceza İnfaz Kurumu Savcısının denetim görevleri

kapsamında aldıkları aktif rolün yararlı olduğu, bu yaklaşımın hükümlü ve tutuklular ile görevliler arasında çıkabilecek muhtemel sorunları önleyici bir fonksiyon eda ettiği müşahede edilmiştir. Bununla birlikte, yönetiminin hükümlü ve tutuklularla var olan diyalogu artırmasının, daha yapıcı bir üslup benimsemesinin ve mevcut şartların daha da iyileştirilmesini sağlayacak tedbirler almasının yararlı olacağı düşünülmektedir.

Hayatlarının önemli bir kısmını devletin hâkimiyet alanında geçiren hükümlü kişilerin ruh sağlıklarının iyileştirilmesi amacıyla üniversiteler ve Adalet Bakanlığı ortaklaşa projeler yapmalıdır.

Münhasıran çocuk tutuklu ve hükümlülerin kaldığı ‘Özel çocuk ceza infaz kurumları’ bir an önce hayata geçirilmelidir. Bu kurumlar, içinde özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin, spor ve rekreasyon alanlarının bulunduğu, ‘dışarıya’ çıktıklarında kendilerini topluma entegre olmaya teşvik edecek; mimarisi, tefrişatı ve müfredatı çocuk psikolojisine göre şekillendirilmiş yerler olarak dizayn edilmelidir.

Ceza infaz kurumlarında yapılan aramalar sonucunda birtakım hak ihlallerinin ortaya çıktığı iddia edilmektedir. Bu gibi durumların önlenmesi bakımından, yapılan her türlü işlemin, demokrasilerde vazgeçilmez unsur olan

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

53

şeffaflık ve hesap verilebilirlik prensipleri çerçevesinde gerçekleştirilmesi, gerekmektedir. Bu anlamda aramaların -vücut aramaları hariç olmak üzere- baştan sona kamera eşliğinde yapılması uygun olacaktır.

Ceza infaz kurumlarında birlikte kalmamaları gerekli olan hükümlü-tutuklu, erişkin-çocuk kişilerin ayrı yerlerde kalmalarını sağlayacak tedbirler gecikmeksizin alınmalıdır.

Birçok yerde olduğu gibi Muş E tipi Ceza İnfaz Kurumunda da kapasite fazlası hükümlü ve tutuklu mevcudiyeti önemli bir problem oluşturmaktadır.

Fiziksel koşullar itibariyle zaten iyi bir durumda olan ceza infaz kurumu’nun şartlarının daha da iyileştirilmesi hususundaki çabalar kayda değer bulunmuştur.

8. Kimi tutuklu ve hükümlüler anne-baba veya eşlerinin olmaması nedeniyle açık görüşlerde, soyadları farklı olan kardeşleri, diğer akrabaları ya da yakınları ile görüşebilmeyi talep etmektedirler. Mevcut mevzuata göre, önceden bildirilen kişilerin değiştirilmesi oldukça ağır şartlara bağlanmıştır. Bir hükümlü ya da tutuklunun yukarıda belirtilen mevzuat kapsamında isimlerini ceza infaz kurumuna bildirmesinden sonra kendisini ziyaret etmesini istediği kişileri değiştirmek istemesi ise doğaldır. Bu bağlamda, mevzuatta değişiklik yapılarak, belli periyotlar halinde bu listenin güncellenmesinin sağlanması amaca daha uygun bir yol olarak gözükmektedir.

(Komisyon Raporunun tam metni ektedir: EK-17)

4. DİĞER ÇALIŞMALAR

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 3686 sayılı Kanunun 5’nci maddesine dayalı olarak yaptığı yerinde inceleme çalışmaları yanında, Komisyon Başkanı Prof Dr. M. Zafer ÜSKÜL acil ve zorunlu hallerde Ankara dışındaki illere inceleme amaçlı ziyaretlerde bulunmuştur.

Komisyon Başkanı Prof Dr. M. Zafer ÜSKÜL 3 Nisan 2009 tarihinde Erzurum Ceza İnfaz Kurumunda başlatılan açlık grevi nedeniyle acil olarak Erzurum’a gitmiş ve yapılan görüşmeler sonucunda açlık grevi sona erdirilmiştir. Bu inceleme Komisyon tarafından 9 Nisan 2009 tarihli 24’ncü toplantıda uygun bulunarak onaylanmıştır.

Sayın Üskül 7 Ağustos 2009 tarihinde Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’nde kanser teşhisi ile tedavi görmekte olan, kaldığı odanın sağlığa ve tedaviye uygun olmadığı iddialarıyla gündeme gelen Güler Zere isimli hükümlünün tedavi görmekte olduğu odayı incelemiştir.

Ayrıca aynı tarihte Adana F ve E Tipi Ceza İnfaz Kurumlarını da ziyaret ederek incelemede bulumuştur.

Sayın Üskül merhume Münevver Karabulut’un katil zanlısının bulunamayışının nedenleriyle ilgili iddialar hakkında bilgi almak amacıyla 11 Ağustos 2009 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünde İl Emniyet Müdürü ile görüşmede bulunmuştur.

2009 00Faaliyet Raporu

54

12 Ağustos 2009 tarihinde de, Güler Zere, Münevver Karabulut ve daha birçok incelemede kusuru olduğu iddialarıyla sürekli gündeme gelen Adli Tıp Kurumu’na ziyarette bulunarak, Kurum Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce ile görüşmede bulunmuştur.

Sayın Üskül, Adana Pozantı Çocuk ve Gençlik Islahevinde 16 yaşında bir çocuğun dövülüp öldürülmesi olayı üzerine 22 Ağustos 2009 tarihinde ıslahevinde incelemelerde bulunmuştur.

Komisyonun çalışma yöntemi her ne kadar yerinde inceleme ve yazışmalar şeklinde olsa da, Komisyon kendini bununla bağlı tutmamış; gerekli durumlarda ilgili merci ve makamlarla telefon yoluyla görüşme yaparak harekete geçmiştir. Bu şekilde çok sayıda sorun hakkında işlem başlatılabilmesi için bilgi alınmış veya tespit edilen sorunlar dile getirilmiştir.

Örneğin, 3 Kasım 2008 tarihinde bir gazetede çıkan “polis yardım isteyen aileye dayak attı” başlıklı habere üzerine, gecikmeksizin bilgi almak amacıyla ilgili Emniyet Müdürü aranmıştır. Sincan 2 numaralı F tipi Ceza İnfaz Kurumunda cezası infaz olunan ve ilik kanseri teşhisi konulan Abdülsamet Çelik adlı hükümlüye ilik nakli yapılması için yapılan başvurular üzerine, konu hakkında önce telefonla Savcılıktan bilgi alınmış ve ardından gecikmeksizin Adalet Bakanlığı nezdinde girişimde bulunulmuştur. Adana Pozantı Çocuk Islahevinde bir çocuğun öldürülmesi olayıyla ilgili olarak telefon vasıtasıyla Savcılıktan olay hakkında bilgi alınmıştır.

Komisyon 3686 sayılı Kanunun 4’ncü maddesinin (f) bendindeki “Gerektiğinde dış ülkelerdeki insan hakları ihlallerini incelemek ve bu ihlalleri o ülke parlamenterlerinin dikkatlerine doğrudan veya mevcut parlamenter forumlar aracılığıyla sunmak.” hükmüne dayalı olarak yaptığı yerinde incelemeler dışında, kimi olaylarla ilgili doğrudan yabancı ülke parlamentolarındaki muhataplarıyla yazışmıştır. Mikail Tekin isimli vatandaşımızın Belçika’da bir cezaevinde tutuklu bulunduğu sırada görevlilerden gördüğü fiziksel şiddet nedeniyle hayatını kaybettiği iddiası hakkında Belçika Parlamentosu Temsilciler Meclisi Adalet Komisyonu Başkanı’na mektup yazılmıştır.

Ayrıca Komisyon Başkanı M. Zafer Üskül, gerek Komisyon çalışmaları hakkında bilgi vermek gerekse de insan hak ve özgürlüklerini gündemde tutmak amacıyla birçok televizyon ve radyo programına katılmıştır.

5. KOMİSYONUN YURTİÇİ VE YURTDIŞI TEMASLARI

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, yurtiçinde ve yurtdışında yaptığı incelemeler dışında yurtiçi ve yurtdışındaki sivil toplum kuruluşları ve resmi kuruluşlar ile çeşitli temaslarda bulunmuş; toplantılara, seminerlere ve konferanslara katılmıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

55

5.1. Yurtiçi Temaslar İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Zafer Üskül

Komisyonu temsilen aşağıda belirtilen temaslarda bulunmuştur:

Tarih Kurum Konu

15 Ekim 2008

Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü

“Kültürel Haklar ve Türk Demokrasisi: Fırsatlar ve Sorunlar”

15 Aralık 2008 İstanbul Valiliği ve İstanbul

Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği

“İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 60. Yılı Etkinlikleri” çerçevesinde düzenlenen Panel

4 Mart 2009 Bilkent Siyaset Platform

Klübü

“İnsan Hakları + Anayasa”

2 Mayıs 2009 Ankara Forum Ortak Çalışma Grubu

“Toplumsal Uzlaşma Nasıl Sağlanır”

11-12 Eylül 2009 Türk Diyabet Vakfı “Türkiye’de Diyabette Mevcut Durum ve Hasta Bakım, İzlem ve Tedavi Kalitesindeki Sorunlar”

Ayrıca, İstanbul Mv. Halide İncekara, İstanbul Mv. Ayşe Jale Ağırbaş ve İzmir Mv. Şenol Bal Başbakanlık tarafından 27 Kasım 2008 tarihinde düzenlenen “2008 Çocuk Hakları İzleme, Değerlendirme, Koordinasyon Toplantısı”na katılmışlardır.

5.2. Yurtdışı Temaslar İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, yurtdışında yaptığı incelemeler

dışında resmi kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerinin çeşitli davetleri ile ülkemizdeki yabancı büyükelçilikler tarafından verilen davetlere iştirak etmektedir.

3’ncü yasama yılında, Komisyonu temsilen Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer Üskül, 16-18 Haziran 2009 tarihlerinde Friedrich-Ebert-Stiftung Vakfı tarafından Berlin’de tertiplenen “göç ve mülteciler” konulu seminere katılmıştır.

6. KOMİSYONU ZİYARET EDEN YERLİ VE YABANCI HEYETLER

23’ncü dönem 3’ncü yasama yılında İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, çeşitli sivil toplum kuruluşları ile yerli ve yabancı resmi makamlar tarafından

2009 00Faaliyet Raporu

56

ziyaret edilmiştir. Bu ziyaretlerde bilgi alışverişi sağlanmış; insan haklarına dair sorunlar ele alınmıştır.

6.1. Yerli Heyetler 3’ncü yasama yılında Komisyonu çeşitli dernekler ile kamu kurumlarından dört heyet ziyaret etmiştir.

6.2. Yabancı Heyetler Komisyon 3’ncü yasama yılında 12 yabancı heyeti kabul etmiş; görüşmelerde ülkemizdeki ve dünyadaki insan hakları sorunları ele alınmıştır. Tarih İsim Kurum

12 Kasım 2008

Ville FORMAN Levent KORKUT

Uluslararası Af Örgütü

20 Kasım 2008

Tino Andrezen

Alman Basın Mensupları Kur. Üyesi

Tarih İsim Kurum

11 Şubat 2009 Öztürk TÜRKDOĞAN Sevim SALİHOĞLU

İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı İHD Genel Sekreteri

12 Şubat 2009

Doç. Dr. Bülent ÇİÇEKLİ Tamer PAMUT Birhan USLU Ufuk Gürsoy YAVUZ

Polis Akademisi Dekan Yrd. Hâkim İç. Bak. Eğitim Daire Şu. Müd. Emn.Gn.Md. İstihbarat Daire Başkanlığı

12 Şubat 2009

Ahmet SARAC Erhan KOYUNCU Derin KAYALAR Richard RUSSEL Robert James Hunniford Ken Lindsay

İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdür Yardımcısı Şube Müdürü İç Güv. Sektörü Uzmanı İç Güv. Sektörü Uzmanı İç Güv. Sektörü Uzmanı İç Güv. Sektörü Uzmanı

10 Haziran 2009

Zafer KIRAÇ Gökhan DENİZ Elif BAĞBÜL

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Yönetim Kurulu Üyesi Proje Çalışanı

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

57

Christoph Ehrhardt Peter Mücke Sabine Renneranz Yasemin Ergin Barbara Schmidt Mattern Philipp Gessler İlker Deniz Yücel Klaus Heymach

Muhabir Radyo Muhabiri Muhabir Televizyon Muhabiri Moderatör Organizasyon Bşk. Raportör Muhabir/Tercüman Muhabir

27 Kasım 2008

Helene Flautre Richard Howitt Sarah Ludford Robert Evans Inese Vaidere ve beraberlerindeki yerli ve yabancı heyet

AP İns. Hak. Alt Kom. Başkanı Başkanvekili Başkanvekili Üye Üye

5Aralık 2008

Kenneth Roth Emma Sinclair-Webb

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Yöneticisi HRW Türkiye Araştırmacısı

5 Aralık 2008

Sen Lamberto Dini

Stefano Stefani

Carlo Marsili Lucio Demichele Antonino Maggiore

İtalyan Senatosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Dini ve Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi Başkanı İtalya Büyükelçisi Birinci Müsteşar Başkatip

15 Ocak 2009

Yılmaz Kerimo Helena Storm Erol Dora Hobil Rhawi Sabri Yıldız Semun Oğuz İskender Debasso Doç. Ahmet Taşkın

İsveç Milletvekili İsveç Büyükelçiliği

27 Ocak 2009

Ahmed Yüseyin Fikret Öksüz

Bulgaristan Milletvekili Göçmenlere Yardım Derneği Başkanı Ankara Şubesi Başkanı

2009 00Faaliyet Raporu

58

11 Şubat 2009 Michel GAUDE Metin ÇORABATIR

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Temsilcisi

11 Şubat 2009 Seyit TÜMTÜRK Hayrullah EFENDİGİL Abdulhamit UYGUR Mirzat Ahmet İLYAS

Dünya Uygur Kurultayı Bşk. Yrd. Doğu Türkistan Kültür ve Day. Drn. Ank. Şb. Bşk. İTÜ Nükleer Enerji Yük. Lisans Öğrencisi

4 Mart 2009 Heidemaria GÜRER Avusturya Büyükelçisi

1 Temmuz 2009 Thommas HAMMERBERG

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Yüksek Komiseri

13 Temmuz 2009 Aiguo SONG Xiaosheng GONG

Çin H.C. Dışişleri Bakanlığı Özel Temsilcisi (eski büyükelçi) Çin H.C. Büyükelçisi

25 Ağustos 2009 Fevziye Sudki CABİR Filistin vatandaşı

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

59

III. KOMİSYONA YAPILAN BAŞVURULAR

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 3686 sayılı Kanunun 4’ncü maddesinin (e) fıkrasına göre “insan haklarının ihlale uğradığına dair iddialar ile ilgili başvuruları incelemek ve gerekli gördüğü hallerde ilgili mercilere iletmek” ile görevlendirilmiştir.

23’ncü dönem 3’ncü yasama yılında (Ekim 2008-Eylül 2009) Komisyonumuza 3115v

Komisyona yapılan başvurular ya doğrudan Komisyona ulaşmakta veya Meclis Başkanlığı tarafından havale edilmektedir. Başvurular posta, faks ve elektronik posta yolu ile yapılabilmektedir. Komisyona ulaşan bir başvuru Komisyonun evrak bölümünde tarih ve sayı almakta, ardından önce uzmanlar son olarak da Başkan tarafından incelenmektedir. Başkan tarafından uygun görülen dilekçeler hakkında işlem başlatılmaktadır. Komisyon kendisine ulaşan başvuruların çok büyük bir kısmını ilgili kurum ve kuruluşlara iletmekte, şikâyet konusu ile ilgili bilgi istemektedir. Şikâyet konusu, Komisyonun görev alanı dışında bulunanlar hakkında (konut edindirme yardımını alamadığından şikayetler gibi) işlem yapılmayıp ilgilisi bilgilendirilmektedir. Komisyon, kendisine yapılan başvuruları Anayasa, 3686 sayılı İnsan Haklarını İnceleme Kanunu ve 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun çerçevesinde ele almakta; dilekçe sahipleri hem yapılmakta olan işlem hem de sonuca ilişkin olarak kanuni süre içinde bilgilendirilmektedir.

adet başvuru yapılmıştır.

Başvuruların Konularına Göre Dağılımı

Konu Adı Sayı

Protesto Hükümet Politikaları ......................................................................................... 21 Cezaevleri ............................................................................................................ 1 Yurtdışında Meydana Gelen Gelişmeler ............................................................. 2 Kişisel Nedenlere Dayanan Protestolar ............................................................... 2 Askerlik Mevzuatından Kaynaklanan Sorunlar Askerlikle İlgili Sorunlar ..................................................................................... 6 Emekli Subay ve Astsubayların İntibak Düzenlemeleri ...................................... 2 Yüksek Askeri Şura Kararlarından Memnuniyetsizlik ........................................ 2

v Komisyonumuzca incelenen başvurulara verilen sayı, başvuruların miktarınıda vermektedir. Komisyonumuza gelen başvurulardan bazıları konusu itibariyle veya başvurucunun birden fazla başvuru yapmış olması nedeniyle yada toplu dilekçe olması nedeniyle sadece bir sayı almaktadır. Örneğin, bir ildeki F tipi ceza infaz kurumundan farklı kişiler tarafından ancak aynı konuda gönderilen dilekçelere bir sayı verilmektedir. Dolayısıyla, Komisyon tarafından 3’ncü yasama yılında incelenen toplam başvuru sayısı 3115 rakamının çok üzerine çıkmaktadır.

2009 00Faaliyet Raporu

60

Cezaevleri Keyfi Tutum ve İşlemler ................................................................................. 262 Koşulların İyileştirilmesi ................................................................................. 209 Kötü Muamele ................................................................................................... 60 Nakil Talebi ..................................................................................................... 157 Tedavi Talebi ..................................................................................................... 80 Mevzuatın Uygulanmasına İlişkin Şikayetler .................................................... 14 İşkence ............................................................................................................... 15 Cezaevinde Ölüm ................................................................................................ 8 Emekli Sorunları Bağ-Kur'luların Sorunları .................................................................................. 19 Emekli İkramiyesinin Verilmesi, Aylık Bağlanması Talepleri ........................... 3 İntibak Düzenlemesi ............................................................................................ 4 Maaşların Yetersizliği ......................................................................................... 6 SSK Emeklilerinin Sorunları ............................................................................... 5 Süper Emeklilerin Sorunları ................................................................................ 1 Eski Hükümlülerin Sorunları İş Talebi ............................................................................................................... 4 Sicil Affı .............................................................................................................. 1 Göreve İade Talebi .............................................................................................. 2 Diğer Sorunları .................................................................................................... 1 Gayrimenkul Sorunları Hazine Arazisi İhtilafı ......................................................................................... 3 İmar Durumu ....................................................................................................... 3 Kadastro ve Tapu Uyuşmazlıkları ....................................................................... 6 Kamulaştırma .................................................................................................... 10 Miras Mülkiyet Sorunları .................................................................................... 3 Mülkiyet Hakkına Haksız Tecavüz ..................................................................... 1 Gazi-Şehit-Dul ve Yetimlerin Sorunları Aylık Bağlanması Talebi ..................................................................................... 3 Yeni Haklar Sağlanması ...................................................................................... 2 Mevzuata İlişkin Şikayetler ................................................................................. 2 Göçmen Sorunları Vatandaşlık, Oturma İzni ve İltica Sorunları ....................................................... 9 Göçmelerin Diğer Sorunları ................................................................................ 2 Güneydoğu Sorunları Terör Örgütünce Gerçekleştirilen Kayıp ve Kaçırma Olayları ............................ 1 Güvenlik Kuvvetlerinin Uygulamalarından Şikâyet ........................................... 4

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

61

Terörden Doğan Zararların Tazmini Talebi ........................................................ 6 Köye Dönüş ......................................................................................................... 2 Faili Meçhul Cinayetler ....................................................................................... 2 Yargısız İnfaz, Şüpheli Adam Öldürme İddiaları ................................................ 2 Güvenlik Soruşturması İşe Girememe ...................................................................................................... 1 İşten Çıkarılma .................................................................................................... 1 İşçi Sorunları Emeklilik Talebi .................................................................................................. 2 Göreve İade Talebi .............................................................................................. 3 İş Kazaları ve Malulen Emeklilik Sorunları ........................................................ 7 İşten Çıkartılma ................................................................................................... 5 Kıdem Tazminatı ve Haksız Uygulama Şikayetleri ............................................ 8 Sendikal Sorunlar ................................................................................................ 4 İşçilere Yönelik Uygulamadan Şikayetleri .......................................................... 3 Gözaltı: İşkence ve Kötü Muamele Tehdit, Kaçırma İddiaları, Can Güvenliğinin Sağlanması Talebi ....................... 1 Kötü Muamele (Güvenlik Kuvvetleri) .............................................................. 37 İşkence (Güvenlik Kuvvetleri) ............................................................................ 9 Gözaltında Ölüm ................................................................................................. 1 Keyfi Gözaltı: İşkence Endişesi, Savcılığa Çıkarılma Talebi ............................. 2 Kötü Muamele (diğer) ....................................................................................... 10 İşkence (diğer) ..................................................................................................... 2 Kayıplar Kayıpların Bulunması Talebi .............................................................................. 2 Memur Sorunları Çalışma Saatleri ve Mesai Ücretleri .................................................................... 4 Disiplin Cezaları .................................................................................................. 7 Emeklilik Talebi .................................................................................................. 2 Göreve İade Talebi ............................................................................................ 12 İntibak Düzenlemesi ............................................................................................ 5 Müstafi Sayılma .................................................................................................. 1 Nakil Talebi ve Sorunları .................................................................................. 19 Sendikal Sorunlar ................................................................................................ 1 Mevzuatın Uygulanmasına İlişkin Sorunlar ........................................................ 6 Zam Talebi .......................................................................................................... 3 Özürlülerin Sorunları İş Talebi ............................................................................................................... 6

2009 00Faaliyet Raporu

62

Yardım Talebi .................................................................................................... 15 Özürlülerin Diğer Sorunları ............................................................................... 14 Üniversiteler ve YÖK Öğrenci Sorunları .............................................................................................. 14 Öğretim Üye ve Görevlilerinin Sorunları ............................................................ 2 YÖK'ten Şikâyet .................................................................................................. 2 Yabancı Ülkelerle İlgili Sorunlar Yabancı Ülkelere Vize Alamama ........................................................................ 6 Uygulamalardan Şikâyet ..................................................................................... 3 Yardım Talebi İş Talebi ............................................................................................................. 24 Maddi Yardım Talebi ........................................................................................ 51 Konut Talebi ........................................................................................................ 4 Tedavi Talebi ....................................................................................................... 8 Hukuki Yardım Talebi ......................................................................................... 7 Yargıya İlişkin Sorunlar Duruşmaya Katılma ve Avukat Talebi .............................................................. 12 Medeni Kanunla İlgili Sorunlar ........................................................................... 1 Şartlı Tahliye İle İlgili Sorunlar ........................................................................ 17 Genel Af Talebi ................................................................................................. 43 Mahkeme Kararının Uygulanması Talebi ........................................................... 8 Davanın Sonuçlandırılması Talebi .................................................................... 85 Salıverilme Talebi ............................................................................................. 36 Türk Ceza Kanununda Değişiklik Talebi ........................................................... 2 Yeniden Yargılanma Talebi .............................................................................. 10 Yargı Kararından Memnuniyetsizlik ............................................................... 845 Bireysel Af ve Cezanın Ertelenmesi Talebi ...................................................... 28 Yargı Sürecine İlişkin Sorunlar ......................................................................... 36 Yurtdışındaki Türklerin Sorunları Cezaevlerindeki Türklerin Sorunları ................................................................... 2 Uygulamalardan Yakınmalar ............................................................................... 8 Cezanın Bakiyesini Türkiye'de Çekme Talebi .................................................... 1 Yurtdışında Karşılaşılan Sorunlar ....................................................................... 2 İşçilerin Sorunları ................................................................................................ 2 Yabancıların Sorunları Türk Vatandaşlığına Geçme Sorunları ................................................................ 7 Uygulamalardan Şikâyet ..................................................................................... 5 Vize Sorunu (Türkiye’ye Giriş) ........................................................................... 1

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

63

Çeşitli Sorunlar Ailevi Sorunları ................................................................................................. 20 Çevre Sorunları .................................................................................................. 12 Gayri Ciddi Başvurular...................................................................................... 19 Memuriyet Sınavı Sorunları ................................................................................ 5 Ticari Sorunlar ................................................................................................... 27 Yasal Düzenleme Talebi .................................................................................. 105 İdari Uygulamalardan Yakınmalar .................................................................. 106 Köylülerin Sorunları ............................................................................................ 9 Yerinde İnceleme Talebi ................................................................................... 10 Komisyonun Gündemine Alınma Talebi ............................................................. 8 Girişimde Bulunma Talebi (Komisyon) .......................................................... 128 Duruşmaya Katılma Talebi .................................................................................. 1 Muhtelif ........................................................................................................... 106 Başvuru konuları toplam başvuru sayısı ve oranlarına göre şöyledir: Sayı Oran Protesto .............................................................................................. 26 (% 0,8) Askeri mevzuattan kaynaklanan sorunlar ..................................... 10 (% 0,3) Cezaevleri ........................................................................................ 805 (% 24) Emekli sorunları ............................................................................... 38 (% 1) Eski hükümlülerin sorunları ............................................................. 8 (% 0,2) Gayrımenkul sorunları .................................................................... 27 (% 0,8) Gazi-şehit dul ve yetimleri, aileleri ................................................... 7 (% 0,2) Göçmen sorunları .............................................................................. 11 (% 0,3) Güneydoğu sorunları......................................................................... 17 (% 0,5) Güvenlik Soruşturması .......................................................................2 (% 0,06) İşçi sorunları ...................................................................................... 32 (% 1) Gözaltı-işkence-kötü muamele ......................................................... 62 (% 2) Kayıplar ................................................................................................2 (% 0,06) Memur sorunları ............................................................................... 60 (% 1,8) Özürlülerin sorunları ........................................................................ 35 (% 1,1) Üniversiteler ve YÖK ........................................................................ 18 (0,6) Yabancı ülkeler ....................................................................................9 (% 0,3) Yardım Talebi .................................................................................... 94 (% 4) Yargıya ilişkin sorunlar ................................................................ 1123 (% 34) Yurtdışındaki türklerin sorunları .................................................... 16 (% 0,5) Yabancıların Sorunları ..................................................................... 13 (% 0,4) Çeşitli Sorunlar ................................................................................ 556 ( % 17) Muhtelif ............................................................................................ 106 (% 3)

2009 00Faaliyet Raporu

64

0

200

400

600

800

1000

1200

Prot

esto

Ask

eri m

evzu

atta

n …C

ezae

vler

iEm

ekli

soru

nlar

ıEs

ki h

üküm

lüle

rin …

Gay

rımen

kul s

orun

ları

Gaz

i-şeh

it du

l ve …

Göç

men

soru

nlar

ıG

üney

doğu

soru

nlar

ıG

üven

lik S

oruş

turm

ası

İşçi

Göz

altı-

işke

nce-

kötü

…K

ayıp

lar

Mem

ur so

runl

arı

Özü

rlüle

rin so

runl

arı

Üni

vers

itele

r ve

KY

aban

cı ü

lkel

erY

ardı

m T

aleb

iY

argı

ya il

işki

n so

runl

arY

urtd

ışın

daki

türk

lerin

…Y

aban

cıla

rın S

orun

ları

Çeş

itli S

orun

lar

Muh

telif

Komisyona ulaşan başvurular arasında en fazla şikayet yargıya ilişkin

olmuştur. Bunlar arasında da en fazla yargı kararlarından memnuniyetsizliktir. Genel olarak, verilen cezayı haksız bulma, soruşturmanın yeterince gerçekleştirilmediği, suçsuz olduğu gibi iddiaları içeren memnuniyetsizlikler dile getirilmiştir. Bu alanda gelen dilekçe sayısı bir önceki yasama yılının iki katından fazlaya ulaşmıştır. Ancak kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkeleri nedeniyle bu tür başvurulara Komisyon tarafından herhangi bir işlem başlatılmamaktadır. Yasama yılının başında af söylentilerinin artması nedeniyle genel af talebini içeren dilekçe sayısı bir önceki yılın yaklaşık on katına çıkmıştır.

Komisyona gelen başvurularda ikinci en fazla şikayet konusu cezaevlerindeki sorunları içermiştir. Keyfi tutum ve işlemlerin varlığı iddiaları ile koşullardan şikâyet bir önceki yasama yılının yaklaşık dört katına ulaşmıştır. Bu başvuruların çok büyük bir kısmının F tipi ceza infaz kurumları veya diğer ceza infaz kurumlarının yüksek güvenlikli kısımlarından geldiği görülmektedir. Kötü muamele ve işkence iddiaları varlığı sürdürmektedir. Bu başvurular hakkında hem Adalet Bakanlığı’ndan gereğinin yapılması istenmekte hem de ilgili Başsavcılığın bilgisine sunulmaktadır. Söz konusu iddiların neredeyse tümü hakkında gerçeği yansıtmadığı bilgisi alınmaktadır.

Güvenlik güçlerinin kötü muamele veya şiddetine maruz kalındığı iddialarını içeren başvurular bu yasama yılında da Komisyonumuza ulaşmıştır. İlgili mercilere iletilen bu başvurular hakkında yukarıdakine benzer sonuçlar alınmıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

65

Emekliğe ilişkin sorunlar çoğunlukla emeklilik için gerekli süre veya prim miktarının hesaplanmasına ve malulen emeklilik taleplerinin reddedilmesine ilişkin olmuştur.

Kamulaştırmadan şikayet gayrimenkul sorunları içinde en çok yapılan başvurudur. Kamulaştırma parasının yatırılmaması bunun içinde başı çekmektedir.

Ülkemizde mülteci yok denecek kadar az olmakla birlikte dikkate değer sayıda kaçak göçmen bulunmaktadır. Komisyonumuza ulaşan şikâyet sayısı az gözükse de kanuni şartları taşımadıkları için başvuru sayısına dahil edilmeyen çok sayıda başvuru bulunmaktadır. Nitekim Komisyon konu hakkında inceleme yapmak üzere kurduğu Alt Komisyon çalışmalarına devam etmektedir.

Terörle mücadeleden doğan zararların tazmini çalışmalarına itiraz az da olsa Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki sorunlar arasında göreli olarak başı çekmektedir.

İşçilerin sorunlarını içeren başvurularda ise en çok haksız işten çıkarılma ve kıdem tazminatının verilmeyişi dile getirilmiştir.

Memurlar tarafından en çok dile getirilen şikâyet nakil taleplerinin karşılanmayışına ilişkindir. Bu başvuruların çoğunluğu, aile bireyleri dağınık illerde bulunan memurlar ile sözleşmeli memurlardan gelmektedir.

Komisyonumuza yapılan gerek iş gerekse de maddi yardım taleplerinin çokluğu da dikkat çekicidir. Bunlar arasında da valilik ve kaymakamlılara bağlı sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının uygulamalarından şikâyete çokça rastlanmaktadır.

Başvurulardan yasal düzenleme talebine ilişkin başvuru sayısı önceki yasama yılının üç katına çıkmıştır. Bu yasama yılında en fazla, Çek Kanununa muhalefet suçu nedeniyle hürriyetin bağlanmasından şikâyet Komisyonumuza ulaşmıştır.

Komisyona gelen dilekçelerden Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’da yazılı şartları taşımayanlar, anlaşılır olmayanlar ve aynı konuda ardarda yapılan başvurular “muhtelif” olarak isimlendirilmiş ve herhangi bir işleme tabi tutulmamıştır.

Komisyonumuza elektronik posta yoluyla da çok sayıda dilekçe gelmektedir. Elektronik posta yoluyla sadece ülkemizden değil yabancı ülkelerden de çok sayıda dilekçe gelmektedir. Bunların çok büyük bir kısmı protesto amaçlı olmaları ve kanuni şartları taşımamaları nedeniyle işleme alınmamaktadır. Örneğin bu yasama yılında Engin Çeber isimli şahsın cezaevinde gördüğü şiddet nedeniyle ölmesi, vicdani ret, Özbek mülteciler, bir Çeçen sığınmacının Rusya’ya iade girişimi, Özbekistan’da bir dini cemaat mensuplarının tutuklanmaları, Afgan bir sığınmacının iade edilmemesi hakkında yüzlerce e-posta alınmıştır.

2009 00Faaliyet Raporu

66

Yapılan Başvuruların Hak Konularına Göre Dağılımı

Komisyon bu yasama yılında ilk kez, kendisine gelen başvuruları ihlal edildiği iddia edilen hak konusuna göre sınıflandırmıştır.

Haklar ve Özgürlükler Sayı

Adil Yargılanma Hakkı .................................................................................. 726 Tutuklu ve Hükümlülerin Hakları .................................................................. 577 Sosyal Güvenlik Hakkı ................................................................................... 104 Ayrımcılık Yasağı .......................................................................................... 77 Sağlık ve Hasta Hakkı .................................................................................... 74 Çalışma Hakkı ................................................................................................ 50 Kötü Muamele Yasağı .................................................................................... 43 Mülkiyet Hakkı ............................................................................................... 42 Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı ............................................................... 41 Yaşama Hakkı ................................................................................................ 35 İşkence Yasağı ................................................................................................ 32 Eğitim ve Öğrenim hakkı ............................................................................... 24 Çalışma ve Sözleşme Özgürlüğü .................................................................... 21 Aile Kurma ve Ailenin Korunması hakkı ....................................................... 17 Çevre Hakkı .................................................................................................... 18 Engellilerin Hakları ........................................................................................ 16 Düşünce ve İfade Özgürlüğü .......................................................................... 14 Hak Arama Hürriyeti ...................................................................................... 12 Bilgi Edinme Hakkı ........................................................................................ 10 Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı .................................................................. 10 Yerleşme ve Seyahat Özgürlüğü .................................................................... 8 Özel Hayatın Gizliliği Hakkı .......................................................................... 8 Dilekçe Hakkı ................................................................................................. 7 Uyrukluk Hakkı .............................................................................................. 4 Çocuk Hakları ................................................................................................. 4 Sığınma Hakkı ................................................................................................ 4 Örgütlenme Özgürlüğü ................................................................................... 3 Kadın Hakları ................................................................................................. 3 Haberleşme Özgürlüğü ................................................................................... 2 Basın Özgürlüğü ............................................................................................. 2 Konut Dokunulmazlığı ................................................................................... 2 Maddi ve Manevi Varlığı Geliştirme Hakkı ................................................... 2 Kölelik ve Zorla Çalıştırma Yasağı ................................................................ 1 Seçme ve Seçilme Hakkı ................................................................................ 1 Adli Hata Sonucu Tazminat Hakkı ................................................................. 1 Azınlık Hakları ............................................................................................... - Din ve Vicdan Özgürlüğü ............................................................................... - Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı.............................................................. -

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

67

Yaşlıların Hakları ........................................................................................... - Bilim ve Sanat Özgürlüğü .............................................................................. - İhraç, Sınır Dışı veya İade Etme Yasağı......................................................... - Hak İhlali İçermeyenler veya İnsan Hakları İhlaline İlişkin Olmayan .............................................................................................. 472

adil yargılanma

hakkı31%

tutuklu ve hükümlü hakları24%

sosyal güvenlik hakkı

4%

ayrımcılık yasağı

3%

sağlık hakkı3%

ins. hk. konusu dışında

20%

diğerleri15%

Bilindiği gibi insan hakları kavramı çok geniş bir yelpazedir. Yukarıda sayılanlar hak ve özgürlüklere eklenebilecek çok sayıda daha hak ve özgürlük bulunmaktadır. Hemen her hakkın burada tasnife tâbi tutulmasının mümkün olmadığı açıktır. Bu nedenle yukarıdaki sınıflandırma, 1982 Anayasası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Ek Protokoller ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi dikkate alınarak hazırlanmıştır.

Hemen ifade etmek gerekir ki, Komisyonun kendisine gelen başvuruları hak konularına göre ayırması, bu hakların ihlal edildiğinin tespiti anlamına gelmemektedir. Burada yapılan sadece iddiaları ortaya koymaktır.

Burada tasnif edilen hak ve özgürlüklerle ilgili bazı hususlara değinmekte fayda vardır. İfade edildiği gibi, bütün hak ve özgürlükleri yukarıda sınıflandırma imkanı bulunmamaktadır yada ihlal edildiği iddia edilen bir hak ne Anayasa ne de uluslararası sözleşmelerde tadat edilmemiş olabilir. Burada ortaya çıkabilecek sorunu çözmek için Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasındaki “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” hükmüne giderek, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsayıcı bir hak olarak, yukarıdaki sınıflandırılmış haklar dışında kalan hak ve özgürlükler için kullanılmıştır.

Yukarıda görüldüğü gibi en çok ihlal iddiası “adil yargılama hakkı”na ilişkindir. Bu hakkın ihlali iddiası çoğunlukla, dava dosyasının Yargıtay’da beklemekte olması, aldığı cezayı fazla veya haksız bulma, ceza infaz

2009 00Faaliyet Raporu

68

kurumunun kişiyi duruşmaya götürmemesi, duruşmada söz verilmemesi, tutukluluk süresinin uzaması, soruşturmanın eksik yapılması gibi şikayetleri içermektedir. Dolayısıyla davanın makul sürede görülmemesi, tutuklanma nedeninin açıklanmaması, duruşmaya katılamama, kendini savunma fırsatı verilmemesi, etkin soruşturma yapılmaması gibi ihlal iddiaları olarak sıralanabilir.

Tutuklu ve hükümlülerin haklarının ihlali iddiası, tutuklu ve hükümlülerin Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve 22 Aralık 2007 tarihli ve 45/1 numaralı Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler konulu Genelge ile kendilerine verilen hakların uygulanmadığı iddiasını içermektedir. Bunların başında da, ortak alandan yeterli sürede faydalanamama gelmektedir.

Sosyal güvenlik hakkının ihlali iddiası, en çok emeklilik işlemlerine ilişkin olmuştur. Bununla birlikte yaşlı, bakıma muhtaç, engelli kişiler ile farklı sebeplerden ötürü maaş veya diğer sosyal güvenlik hizmetlerinden yardım talepleri de bu kapsamda incelenmiştir.

Ayrımcılık yasağının ihlaline dair iddialar arasında cinsiyet ayrımcılığı iddiaları bulunmamaktadır. Özürlülere karşı ayrımcılık iddialarına ilişkin başvurular yapılmış olup; bunlar işe girememe iddialarını içermiştir. Irk, dil, din, renk, siyasi düşünce, felsefi kanaat ve benzeri sebepler nedeniyle ayrımcılık yapıldığına ilişkin çok sayıda başvuru ulaşmıştır. Bunlar genel olarak, cezaevinde siyasi düşünce nedeniyle farklı muameleye tabi tutulma, kıyafet nedeniyle okula alınmama, ırk nedeniyle farklı muameleye tabi tutulma iddiaları şeklinde sıralabilir.

Sağlık ve hasta hakkı ihlali iddialarının fazlalığı cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin tedavi hizmetlerinden şikayetlerini de içermesi nedeniyledir. Gerçekten de ceza infaz kurumlarının çok büyük miktarında kadrolu doktorun bulunmayışı tedavi hizmetlerinin ciddi biçimde aksamasına neden olmaktadır. Kimi şikayetlerde muayenelerinin sağlık memurlarınca yapıldığı ifade edilmektedir. Sevklerin gecikmesi veya sevk sırasında yaşanan sıkıntılar da diğer önemli şikâyet konuları arasındadır.

Basın ve yayın organlarında sıkça yer almasına rağmen, bazı hakların ihlal edildiği iddiaları hakkında başvuruların çok az olduğu ileri sürülebilir. Ancak, örneğin İhraç, Sınır Dışı veya İade Etme Yasağının ihlali iddiasına ilişkin çok sayıda başvuru gelmiş olmasına rağmen bunlar bir dilekçenin işleme alınması için gerekli kanuni şartları taşımadıklarından dilekçe olarak değerlendirilememiş, dolayısıyla da dağılımda yer verilememiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

69

IV. İNSAN HAKLARININ GELİŞTİRİLMESİNE YÖNELİK YAPILAN BAZI YASAL DÜZENLEMELER

Komisyonumuzun 23’ncü dönem 3’ncü yasama yılı çalışmalarını kapsayan Ekim 2008 ilâ Eylül 2009 arasında, gerek yasama gerekse de yürütme tarafından ülkemizde insan haklarının geliştirilmesi yönünde yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler şu şekildedir:

- 25 Şubat 2009 tarihinde kabul edilen 5840 sayılı kanun ile TBMM bünyesinde “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” kurulmuştur. Komisyonun kuruluşu, ülkemizde kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, erkeklerle eşit hak, imkân ve fırsatlara ulaşabilmeleri bakımından önem arzetmektedir.

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, kanun tasarı ve teklifleri ile kanun hükmünde kararnamaeleri esas veya tali olarak görüşmek ve istenildiğinde bunların kadın erkek eşitliği konusunda T.C. Anayasasına, uluslararası gelişmelere ve yükümlülüklere uygunluğunu inceleyerek ihtisas komisyonlarına görüş sunmak; kadın hakları ile kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik olarak diğer ülkelerdeki ve uluslararası kuruluşlardaki gelişmeleri takip etmek, gerektiğinde yurt dışında incelemelerde bulunmak ve bu gelişmeler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek; kadın erkek eşitliği konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına ilişkin gerekli bilgi ve dokümanları temin etmek; Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası anlaşmaların kadın erkek eşitliği ve kadın hakları konusundaki hükümleri ile T.C. Anayasası ve diğer ulusal mevzuat arasında uyum sağlamak için yapılması gereken değişiklikleri ve düzenlemeleri belirlemek; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca havale edilen kadın erkek eşitliğinin ihlaline ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa dair iddialar ile ilgili başvuruları incelemek ve gerekli gördüğü hallerde ilgili mercilere iletmek; kadın erkek eşitliği konusunda kamuyu bilgilendirici etkinlikler yapmak şeklinde görevlere haiz kılınmıştır.

Komisyonun üyeleri belirlenirken, kadın milletvekilleri ile insan hakları konusunda uzman milletvekillerine öncelik tanınmaktadır.

Komisyon ayrıca, görevleriyle ilgili genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile gerçek ve tüzel kişilerden kanunlarda öngörülen usullere uyarak bilgi isteme ve ilgililerini çağırarak bilgi alma yetkisine sahiptir.

- 29 Mayıs 2009 tarihinnde 5901 sayılı kanun ile Türk Vatandaşlığı Kanunu kabul edilerek Vatandaşlık Kanunu yeniden düzenlenmiştir.

Anayasamızın kabul ettiği vatandaşlık kavramı; dil, ırk, renk, cinsiyet, etnik köken, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı gözetmeyen mutlak bir eşitlik anlayışına sahiptir. Türk vatandaşlığının kazanılmasında, prensip olarak soy bağı esası benimsenmiştir. Ana ve babası belli olmayan terkedilmiş çocukların hangi ülkede bulunmuşsa o ülkede doğmuş sayılmaları ve o ülkenin vatandaşlığının verilmesi uluslararası hukuk tarafından benimsenmiş temel ilkedir. Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi taraf devletleri, bu doğrultuda

2009 00Faaliyet Raporu

70

düzenleme yapmakla yükümlü tuttuğundan, vatansızlığı önlemek amacı ile Türkiye'de doğan ve ne anadan ne de babadan dolayı vatandaşlık kazanamayan çocuklar ile Türkiye de bulunmuş çocukların "toprak esasına" göre aksi sabit oluncaya kadar Türk vatandaşlığını kazanmalarına imkan tanınmıştır. Vatandaşlığa alınmada aranan ikamet süresi beş yıl olarak belirlenmiştir. Mevcut uygulamada olduğu gibi Türk soylular için iki yıl ikamet şartı 31/12/2010 tarihine kadar devam ettirilecek bu tarihten sonra Türk ve yabancı soylular için ikamet süreleri eşit hale getirilecektir. Ayrıca evlat edinilen çocukların Türk vatandaşlığını kazanabilmelerine imkan tanınmıştır. Türk vatandaşlığının kişinin iradesi dışında kaybettirilmesinin nedenleri yeniden belirlenerek sınırlandırılmıştır. Artık yükümlü askerlik görevini yapmamak ve izin almaksızın başka ülke vatandaşlığına geçmiş olmak Türk vatandaşlığının kişinin iradesi dışında kaybı nedenleri arasında yer almayacaktır.

Türk vatandaşının yabancı bir devlet vatandaşlığına geçmek üzere önceden izin alma zorunluluğu uygulamasına son verilerek birden fazla ülke vatandaşı olması kolaylaştınlrnıştır. Türk vatandaşlığını sonradan kazanmış kişilere uygulanan "vatandaşlıktan çıkarma" işlemine son verilmiştir.

Yapılan bu düzenlemelerle “vatandaşlık hakkı”nın geliştirildiği görülmektedir.

- 26 Haziran 2009 tarihinde kabul edilen 5918 sayılı kanun ile Türk Ceza Kanununda yapılan değişiklikle asker kişilerin barış zamanında, 250’nci madde uyarınca kurulan ağır ceza mahkemelerinin yargı yetkisine giren bir suçu işlemeleri halinde, bu mahkemeler tarafından yargılanması düzenlenmektedir. Buna karşılık, savaş ve sıkıyönetim halinde işlenen suçlarda ise askeri mahkemelerin yargı yetkisi korunmaktadır.

- 22 Nisan 2009 tarihinde 5892 sayılı kanun ile her sene 1 Mayıs tarihinin “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla tatil ilan edilmiştir. Böylece 1 Mayıs işçi ve emekçinin dayanışma gününe dönüştürülerek, haklarını hep bir ağızdan ifade edebilmelerine imkân verilmiştir.

TBMM üçüncü yasama yılında insan haklarına ilişkin iki önemli anlaşmanın onaylanmasını uygun bulmuştur:

- Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme TBMM gündemine alınarak 3 Aralık 2008 tarihinde 5825 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunmuş, 18/12/2008 tarihli ve 27084 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, engelli kişilerin tüm temel hak ve özgürlüklerden tam ve eşit şekilde yararlanmalarını teşvik etmek ve sağlamak ile doğuştan sahip oldukları onura saygıyı güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Sözleşme, özünde insan hakları yaklaşımını esas alması, engellilerin toplumsal yaşamda diğer bireylerle eşit koşullarda yer alması için ülkelere getirdiği yükümlülükler ve sürdürülebilir kalkınma için engelli kişilerin vazgeçilmez bir topluluk olduğunu vurgulaması nedeniyle büyük önem taşımaktadır. Sözleşme, istihdam, adalet, eğitim hakkı, ulaşım ve sağlık hizmetlerine erişim de dâhil olmak üzere toplumsal yaşamın her alanında engelli kişilerin karşı karşıya kaldığı ayrımcılığın ortadan

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

71

kaldırılması gereğine işaret etmektedir. Kamusal alanların engelli kişiler için erişilebilir olmasını, ayrıca, bilgi ve iletişim alt yapısının geliştirilmesini öngörmektedir. Ulusal düzeyde bu hizmetlerin gerçekleştirilmesinde uluslararası işbirliğinin önemine değinilmektedir. Söz konusu sözleşme yükümlülüklerinin ulusal düzeyde koordinasyonu ve izlenmesi için bir koordinasyon kurumu kurulması, ayrıca BM nezdinde bir komitenin kurularak ulusal düzeydeki gelişmelerin raporlar aracılığıyla bu komite tarafından izlenmesi öngörülmektedir. Kısaca Sözleşme, insan hakları ekseninde engelli kişilerin toplumsal yaşamın tüm alanlarına diğer bireylerle eşit katılımını öngörmekte ve engelli kişilerin haklarını kullanabilmeleri için taraf devletlere yükümlülükler getirmektedir. “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme”nin onaylanmış olması, ülkemizin engellilik konusuna ilişkin politikalarının etkin hale gelmesine ve bu politikaların olası eksikliklerinin giderilerek engelli kişilere tanınan hakların geliştirilmesine katkı sağlayacak olması ve uygulamada uluslararası standartlara erişimin sağlanacak olması bakımından büyük önem taşımaktadır.

- Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolü TBMM tarafından görüşülerek 5 Şubat 2009 tarihinde onaylanması uygun bulunmuş, 17/02/2009 tarihli ve 27144 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Hiç şüphe yok ki, çevrenin korunması ve insan sağlığı için tehlikeli hale gelmesini önlemek çevre hakkının konusudur. Bu anlamda çevre hakkı, sağlık için tehlikeli çevresel etkilerin doğuşunun önlenmesi ve giderilmesidir. Protokol, insan sağlığı ve yaşamı için giderek tehlike haline gelmeye başlayan iklim değişikliğine ilişkin olup, "sayısal sera gazı azaltımı veya sınırlandırması" konusunda politika ve tedbirleri içermektedir. İnsan haklarının geliştirilmesi yönünde yürütme de yasal anlamda çalışmalar yapmıştır. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 88’nci maddesinin (p) bendi 15/6/2009 tarih ve 2009/15092 sayılı kararla değiştirilmiştir. Buna göre “Telefon görüşmeleri Türkçe yapılır. Ancak hükümlünün, kendisinin veya görüşeceğini bildirdiği kişinin Türkçe bilmediğini beyan etmesi hâlinde, konuşmanın yapılmasına izin verilir ve konuşma kayda alınır. Kayıtların incelenmesi sonucu, konuşmanın suç teşkil etme ihtimali olan faaliyetler için kullanıldığının anlaşılması durumunda, hükümlünün bir daha aynı kişiyle Türkçeden başka bir dille konuşmasına izin verilmez.” Böylece ceza infaz kurumundaki tutuklu ve hükümlülerin önceden bildirdikleri kişilerle Türkçe dışındaki bir dilde konuşmasına izin verilmektedir. Bu düzenlemeyle birlikte bireylerin ifade özgürlüğü ile devletin güvenliği arasında denge kurulmaktadır.

2009 00Faaliyet Raporu

72

V. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, insan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik faaliyetlerde bulunan bir parlamenter denetim mekanizmasıdır. Komisyon bu görevini ifa için önemli görev ve yetkilerle donatılmıştır. Komisyonunun temel görevi insan haklarına ilişkin uygulamaları incelemek, denetlemek ve gelişmeleri izlemektir. Bu bağlamda Komisyon insan hakları alanında dünyadaki gelişmeleri izler, insan haklarına ilişkin uluslararası mevzuatın iç hukuka aktarılması konusunda çalışmalar yapar ve insan hakları bilincinin arttırılması amacına yönelik faaliyetlerde bulunur. Komisyonun en önemli görevi insan hakları ihlallerine yönelik denetimlerde bulunmaktır. Bu denetim faaliyeti çerçevesinde Komisyon, ulusal ve uluslararası alanda meydana gelen insan hakları sorunlarını inceler; gerekli gördüğü hallerde bunları yurt içinde yetkili mercilere, yurt dışında ise parlamenterlere iletir.

Bu görev ve yetkiler çerçevesinde, 23’ncü dönem 3’ncü yasama yılında özetlemek gerekirse; 13 adet Komisyon toplantısı gerçekleştirilmiş, toplantılarda insan haklarına ilişkin sorunlar görüşülmüş ve çeşitli kararlar alınmıştır. Yerinde inceleme yapmak üzere 11 adet geçici nitelikte alt komisyon oluşturulmuştur. Bunların üçü halen görevlerine devam etmektedir. Geçici nitelikteki alt komisyonlar 14 adet rapor hazırlayarak Komisyona sunmuşlar, tüm raporlar Komisyon tarafından kabul edilmiştir. Alt Komisyonlar 11 il, 12 ceza infaz kurumu, üç göçmen barındırma merkezi, çok sayıda polis merkezinde incelemeler yapmış; Mülki İdare Amirleri, Cumhuriyet Başsavcıları ve Savcıları, Jandarma Komutanları, Emniyet Müdürleri ve amirleri, polis memurları, ceza infaz kurumlarının yetkilileri ve memurları, kamu kurumlarının üst düzey yöneticileri, üniversite öğretim üyeleri, yazarlar, sivil toplum kuruluşları, hükümlü ve tutuklular, kaçak göçmenler ve vatandaşlarla görüşmede bulunmuştur. Sadece İstanbul ilinde ceza infaz kurumu, göçmenler barınağı ve karakol incelemesi olmak üzere üç farklı çalışma gerçekleştirilmiştir. Kaçak göçmenlerin sorunları, iletişimin dinlenmesi, masuniyet ilkesinin ihlali iddiaları, işkence ve kötü muamele iddiaları, ceza infaz kurumlarındaki şartlar ve uygulamalar, toplumda infiale yol açan öldürme olayları, toplu gösterilerde meydana gelen olaylar, özürlülerin durumu, çocuk istismarı, cezaevinde ölüm, tedavi hizmetlerinin aksaması, yurtdışındaki Türklerin sorunları, ayrımcılık iddiaları, idari soruşturmaların yetersizliği gibi pek çok konu hakkında inceleme gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirmeye devam edilmektedir.

Komisyon yurtdışı temaslarda da bulunmuş; bu kapsamda Türklerin sorunlarının yerinde tespiti için Avusturya, Fransa ve Belçika’da incelemeler yapılmıştır. Ayrıca göç konulu konferans kapsamında Almanya’ya ziyaret gerçekleştirilmiştir. Hazırlanan raporların tümü ilgili kamu kurumları ve kamuyla paylaşılmıştır. Ayrıca Komisyon gündemdeki önemli olaylar ve insan

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

73

haklarına dair önemli günler hakkında görüşlerini ifade etmek üzere yazılı ve sözlü basın açıklamaları yapmıştır.

Komisyon dört yerli ve 12 yabancı heyeti kabul etmiş, bu ziyaretlerde ülkemizdeki ve dünyadaki insan haklarına ilişkin sorunlar ele alınmıştır. Ayrıca Komisyon dört yurtiçi ve bir yurtdışı konferansa katılmıştır.

Komisyon üçüncü yasama yılında aldığı 3000’e yakın başvuruyu titizlikle incelemiş, gerekli gördüklerini ilgili kurumlara iletmiştir. Yapılan başvuruların bazıları hakkında Komisyon doğrudan cevap verirken, gerekli gördüklerini ilgili idari mercie gereği yapılmak üzere iletmiştir. İdari mercie iletilen başvurularla Komisyon, yürütme organını harekete geçirmiş, varsa eksiklikleri ve yanlışlarına dikkati çekmiştir. Nitekim Komisyona yapılan başvurular sayesindedir ki Komisyon, insan hakları ihlali iddialarını tespit edebilmekte ve incelemeler başlatmaktadır. Özellikle ceza infaz kurumlarında yapılan yerinde incelemelerin çoğunluğu Komisyona iletilen başvurularda dikkati çeken hususlara dayalı olarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, basın ve yayın organlarında çıkan haberlerin de Komisyonun gerçekleştirdiği incelemeler için önemli dayanak olduğunu ifade etmek gerekir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bu yasama yılında, kurulduğundan bu yana ilk kez, Komisyona gelen başvuruları ihlal edildiği iddia edilen insan hakları konularına göre sınıflandırmaya tabi tutmuştur. Buna göre en çok dört ihlal iddiasının adil yargılanma hakkı, tutuklu ve hükümlülerin hakları, sosyal güvenlik hakkı ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Komisyonun kendisine gelen başvuruları hak konularına göre ayırması, bu hakların ihlal edildiğinin tespiti anlamına gelmemekte; ancak sadece iddiaları ortaya koymaktır.

Komisyona yapılan başvurular içinde en çok ihlal iddiası adil yargılanma hakkına ilişkin olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2008 yılında Türkiye’ye ilişkin kararlarında en çok adil yargılanma hakkının ihlaline karar vermesi Komisyonun sayısal verisini de doğrular niteliktedir. İkinci sıradaki tutuklu ve hükümlü haklarının ihlali iddiaları Komisyonun bu yasama yılında ceza infaz kurumlarını sıkça ziyaret etmesine neden olmuştur. Ceza infaz kurumlarında gerçekleştirilen incelemeler, Komisyonun özellikle bu alanda hassas olması nedeniyle değil, fakat gerek Komisyona gelen başvurularda gerekse de medyada yer alan haberlerde cezaevlerindeki uygulamaların hak ihlali içerdiği iddiaları nedeniyledir. Nitekim Komisyon incelemelerinde kapasite üzerinde tutuklu-hükümlü barındırılması ve bundan kaynaklı sorunlar, ziyaret saatleri, yeri ve ziyaretçi isimlerinin değiştirilmemesi, eksik sosyal ve kültürel faaliyetler, kötü muamele, sağlık hizmetinde aksamalar, sağlığa elverişsiz ve kötü fiziksel koşullar, birarada barındırılan tutuklu ve hükümlüler, farklı dilde yazışma, görüşme ve telefon konuşmalarının aşırı kısıtlanması, personelin elverişsiz çalışma şartları gibi çok sayıda olumsuzluk tespit etmiştir.

Bu tespitler ve bunların çözümüne ilişkin öneriler raporlarda sunulmuştur. Komisyon yaptığı öneriler ile Türkçe’den başka dilde telefon konuşması yapılabilmesine katkı sağlamıştır. Ayrıca geniş ve gereksiz yorumlamalarla yol

2009 00Faaliyet Raporu

74

açılan insan hakları ihlalleri konusunda cezaevi yönetimlerinin dikkatleri çekilmiş, esnek ve şeffaf uygulamalar içinde bulunmaları vurgulanmıştır. Kimi ceza infaz kurumlarında, bu tavsiyelere riayet edilerek uygulamaya geçirildiği memnuniyetle gözlemlenmektedir. Gerek uygulama gerekse de fiziki şartlar yönünden çok iyi durumda bulunan ceza infaz kurumlarına Muş ve Batman birer örnek olarak verilebilir. Her iki ceza infaz kurumundaki olumlu şartlar, mevcut infaz sisteminin iyileştirilmesinde yerel yöneticilerin de ne oranda katkı sağlayabileceklerini kanıtlamaktadır. Yöneticilerin takdir haklarını esnek kullanmalarının, tutuklu-hükümlülerle iletişim kurmaya gayret göstermelerinin ve Bakanlığın da önemli şikâyet konularına ilişkin mevcut yasal düzenlemeleri yeniden gözden geçirmesinin ceza infaz kurumlarında sağlıklı infaz sisteminin temini için önemli olduğu düşünülmektedir.

Komisyonun raporlarına konu olan diğer bir konu kolluk makamlarının uygulamalarıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti milletlerarası yükümlülüklere paralel olarak Anayasasında Yaşam Hakkının Korunması ve işkencenin yasak olduğunu kabul etmiş, işkence ve eziyet, 1982 Anayasası’nın 17’nci maddesiyle yasaklanmıştır.

Anayasa’nın getirdiği bu yasağa karşın, bu yasama yılında “işkence” önemli bir sorun olma niteliğini uygulamada maalesef sürdürmüştür. Uluslararası düzenlemelerdeki taahhütler karşısında ve özellikle insan haysiyetinin tecavüzlerden korunması için, işkence teşkil eden fiillerin cezasız kalmaması gerektiği düşünceleriyle, işkence fiilleri bağımsız bir suç olarak 26 Eylül 2004 tarihinde kabul edilen ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 94 ve 96’ncı maddelerinde belirlenmiş işkence ve kötü muamele yapanlara verilecek cezalar artırılmasına karşın bu yasama yılında kısmî de olsa bazı kamu görevlilerinin kötü muamele ve eziyet (işkence) suçunu oluşturacak eylem ve davranışlar içinde olduklarına dair iddialar ve olaylar gerçekleşmiştir. Komisyonumuz bu tür olaylarla ilgili olarak yerinde inceleme yapmış ve tespitlerde bulunmuştur.

Hukuki normların uluslararası hukuk normları ile paralellik arz etmesi şüphesiz çok önemlidir ancak bundan daha önemlisi bu kuralları uygulayacak ve bunlara uyacak olan hukuk uygulayıcılarının tavır ve davranışlarıdır. Bu konuda uygulayıcıların eğitimi, başta kendi Bakanlıkları olmak üzere tüm yürütmenin görev alanı içinde değerlendirilmeli ve gereği yapılmalıdır.

Komisyon yaşam hakkı ihlalinden, tutuklu ve hükümlülerin haklarına kadar çok sayıda hak ihlali iddiasını yerinde incelemiştir. En çok, tutuklu ve hükümlülerin haklarının ihlali iddiasına yönelik 12 farklı ceza infaz kurumunda yerinde inceleme yapılmıştır. Bununla birlikte yaşam hakkı, işkence yasağı, kötü muamele yasağı, hasta hakları, haberleşme özgürlüğü ve ayrımcılık yasağı Komisyonun basında çıkan heberler ve kendisine gelen başvurular çerçevesinde yaptığı yerinde incelemelerin konularını oluşturmuştur.

Yaşama hakkının ihlal edildiği iddiaları çerçevesinde, Engin Çeber’in maruz kaldığı şiddet nedeniyle Metris Ceza İnfaz Kurumunda, Nevruz kutlamaları sırasında çıkan olaylarda hayatını kaybedenlere ilişkin Van, Siirt ve

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

75

Hakkari’de ve Mardin ili Bilge köyünde çok sayıda vatandaşın öldürülmesi hakkında incelemeler yapılmıştır.

Tutuklu ve hükümlülerin haklarının ihlali iddiaları kapsamında Bakırköy Kadın Ceza İnfaz Kurumu, Bandırma, Diyarbakır, Silivri, Erzurum, Batman, Van ve Muş Ceza İnfaz Kurumları inceleme konusu yapılmıştır. Ceza infaz kurumlarında yapılan incelemeler sadece tutuklu ve hükümlülerin haklarının ihlali iddiasını değil; ayrıca sağlık hakkı, kötü muamele ve işkance yasağı, ifade özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü, hak arama hürriyeti, eğitim-öğrenim hakkı gibi çok sayıda hak konularını da kapsamıştır.

İşkence ve kötü muamele yasağının ihlali iddialarına yönelik olarak, İstanbul’da bazı polis merkezlerinde ve Beyoğlu ilçesindeki Emniyet Müdürlüğü ve bağlı karakollarında inceleme gerçekleştirilmiştir. Haberleşme özgürlüğü kapsamında, kişiler arasındaki iletişimin hukuka aykırı dinlendiği iddiaları inceleme konusu yapılmıştır.

Ayrımcılık yasağı ihlali iddiası kapsamında, Avrupa’daki vatandaşlarımızın sorunlarını tespit bağlamında Avusturya Cumhuriyetinde inceleme yapılmıştır. Bu inceleme 3686 sayılı İHİK Kanununun 4. maddesinin (f) bendindeki “Gerektiğinde dış ülkelerdeki insan hakları ihlallerini incelemek ve bu ihlalleri o ülke parlamenterlerinin dikkatlerine doğrudan veya mevcut parlamenter forumlar aracılığıyla sunmak” görevi uyarınca gerçekleştirilmiştir. Komisyonu bu incelemeye sevk eden, Avrupa’nın farklı ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarının veya uyrukluların, Türkiye ve belli bazı ülkeler için uygulanan mevcut göç yasaları nedeniyle ikamet ettikleri ülkelere Türkiye’de yaşayan ailelerini getirememeleri olmuştur. Komisyon 3’ncü yasama yılındaki son toplantısında Fransa ve Belçika’ya da aynı sebeplerle birer alt komisyonun gitmesine karar vermiştir. Komisyon bu yöndeki çalışmalarına devam etmektedir.

Komisyonun kanunla kendisine verilen görevlerinden birinin insan haklarına ilişkin gelişmeleri izlemek ve Türkiye'nin insan hakları alanında taraf olduğu uluslararası anlaşmalarla T.C. Anayasası ve diğer milli mevzuat ve uygulamalar arasında uyum sağlamak amacıyla yapılması gereken değişiklikleri tespit etmek ve bu amaçla yasal düzenlemeler önermek olduğu yukarıda ifade edilmişti. Bu manada, kanun teklif ve tasarıları ile kanun hükmünde kararnamelerin Komisyon tarafından en azından tali olarak incelenmesine yönelik Komisyona yetki verilmesi büyük önem arzetmektedir. Böylece Komisyon, uygulamada insan haklarına riayet edilip edilmediğini kontrol ederken, kanunların gerek ulusal gerekse de uluslararası alanda tanınmış temel hak ve özgürlüklere uygunluğunu kontrol etme fırsatı elde edecektir.

Hemen ifade etmek gerekir ki, Komisyon hazırladığı raporlarda ortaya koyduğu tespitler ve sunduğu önerilerin yürütme tarafından dikkate alınmasını memnuniyetle karşılamaktadır. Alt Komisyonların ceza infaz kurumlarında yaptığı incelemeler sonucunda hazırladığı raporlar Adalet Bakanlığına değerlendirilmek üzere gönderilmişti. Bu raporlarda vurgulanan hususlara ilişkin Adalet Bakanlığı, uygulamaların sebepleri ve eksiklikler konusunda

2009 00Faaliyet Raporu

76

yapılamakta olan çalışmalara dair her bir rapor için ayrı bilgi yazısı göndermiştir. Ayrıca yukarıda ifade edildiği gibi, Komisyon raporlarında tutuklu ve hükümlülerin suç unsuru içermedikçe telefon görüşmelerini Türkçe dışında başkan dillerde de yapabilmelerine imkân sağlanmasını önermiş ve öneri Adalet Bakanlığınca yapılan yasal düzenleme ile hayata geçirilmiştir. Yine, Nevruz olayları sonucunda hazırlanan raporda sunulan kolluk kuvvetlerinin kaskları üzerinde sicil numaralarının yazılması önerisi uygulamaya geçirilmiştir.

Komisyonumuz, yıl boyunca gerçekleştirdiği incelemeler sonucunda hazırladığı ve insan haklarına ilişkin şikâyetlerin en aza indirilebilmesine katkı sağlayacağı düşünülen raporların tüm organlar tarafından değerlendirilerek gerekli adımların atılmasının yararlı olacağını bir kez daha vurgulamaktadır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

77

EKLER

EK-1: İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU KANUNU

Amaç Madde 1 – Bu Kanunun amacı; Dünya'da ve ülkemizde insan haklarına

saygı ve bu konudaki gelişmeleri izlemek suretiyle uygulamaların bu gelişmelere uyumunu sağlamak ve başvuruları incelemek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun kuruluş, görev, yetki, çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.

Kapsam Madde 2 – Bu Kanun; T.C. Anayasası ile İnsan Hakları Evrensel

Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi çok taraflı uluslararası belgelerde belirlenmiş bulunan insan hak ve hürriyetleri ile uluslararası alanda genel kabul gören insan haklarını kapsar.

Komisyonun Kuruluşu Madde 3 – Üye sayısı Danışma Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurulca

belirlenecek İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda; siyasi parti grupları ile bağımsızlar Meclisteki sayılarının - boş üyelikler hariç - üye tamsayısına nispet edilmesi ile bulunacak yüzde oranına uygun olarak temsil edilirler.

Bu Komisyon üyelikleri için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır. İlk seçilenlerin görev süresi iki, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi üç yıldır.

Komisyon, Siyasi Parti gruplarının yüzde oranlarına göre, bir başkan, iki başkanvekili, bir sözcü ve bir katip seçer. Bu seçim, üye tamsayısının salt çoğunluğuyla toplanan Komisyonun, toplantıya katılanlarının salt çoğunluğunun gizli oyuyla yapılır.

Komisyonun Görevleri Madde 4 – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun görevleri şunlardır: a) Uluslararası alanda genel kabul gören insan hakları konusundaki

gelişmeleri izlemek, b) Türkiye'nin insan hakları alanında taraf olduğu uluslararası andlaşmalarla

T.C. Anayasası ve diğer milli mevzuat ve uygulamalar arasında uyum sağlamak amacıyla yapılması gereken değişiklikleri tespit etmek ve bu amaçla yasal düzenlemeler önermek,

c) Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarının gündemindeki konular hakkında, istem üzerine görüş ve öneri bildirmek,

d) Türkiye'nin insan hakları uygulamalarının, taraf olduğu uluslararası andlaşmalara, Anayasa ve Kanunlara uygunluğunu incelemek ve bu amaçla, araştırmalar yapmak, bu konularda iyileştirmeler, çözümler önermek,

e) İnsan haklarının ihlale uğradığına dair iddialar ile ilgili başvuruları incelemek veya gerekli gördüğü hallerde ilgili mercilere iletmek,

2009 00Faaliyet Raporu

78

f) Gerektiğinde dış ülkelerdeki insan hakları ihlallerini incelemek ve bu ihlalleri o ülke parlamenterlerinin dikkatlerine doğrudan veya mevcut parlamenter forumlar aracılığıyla sunmak,

g) Her yıl yapılan çalışmaları, elde edilen sonuçları, yurtiçi ve dışında İnsan Haklarına saygı ve uygulamaları kapsayan bir rapor hazırlamak.

Komisyonun Yetkileri Madde 5 – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, görevleri ile ilgili olarak,

Bakanlıklarla Genel ve Katma Bütçeli Dairelerden, mahalli idarelerden, muhtarlıklardan, üniversitelerden ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlardan bilgi istemek ve buralarda inceleme yapmak, ilgililerini çağırıp bilgi almak yetkisine sahiptir.

Komisyon, gerekli gördüğünde uygun bulacağı uzmanların bilgilerine başvurabilir ve Ankara dışında da çalışabilir.

Komisyonun Çalışma Usul ve Esasları Madde 6 – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, üye tamsayısının en az

üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz.

Komisyon, incelemelerini alt komisyonlar kurmak suretiyle de yapabilir. Komisyon, görevleri ile ilgili olarak hazırladığı raporları Türkiye Büyük

Millet Meclisi Bakanlığına sunar. Bu raporlar Danışma Kurulunun görüş ve önerisi ile Genel Kurul gündemine alınabilir ve okunmak suretiyle veya üzerinde görüşme açılarak bilgi edinilir.

Komisyon raporları Başbakanlık ve ilgili bakanlıklara da Başkanlıkça gönderilir.

Komisyonun gerekli görmesi halinde; inceleme konusunun sorumluları hakkında genel hükümlere göre kovuşturma veya işlem yapılabilmesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca Komisyon raporu ilgili mercie bildirilir.

Komisyon çalışmaları ile ilgili olarak, yurtiçi ve yurtdışı görevlendirmelere ait giderler, Komisyonun Kararı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının onayı ile 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi Bütçesinden karşılanır.

İnceleme ve Sonucun Bildirilmesi Madde 7 – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Türkiye Büyük Millet

Meclisi Başkanlığınca havale olunan başvurular ile ilgili konuları inceler. (Değişik: 2/1/2003-4778/29 md.) Komisyon, başvuruların sonucu veya

yapılmakta olan işlem hakkında başvuru sahibine en geç altmış gün içinde bilgi verir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

79

Uygulanacak İçtüzük Madde 8 – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun çalışmalarında, bu

Kanunda sarahat olmayan hallerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü hükümleri uygulanır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü gereğince komisyonlar üzerinde haiz olduğu denetleme yetkisi bu Komisyon için de geçerlidir.

Yürürlük Madde 9 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme Madde 10 – Bu Kanun hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

ile Bakanlar Kurulu yürütür.

2009 00Faaliyet Raporu

80

EK-2: BASIN AÇIKLAMALARI İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Sn. M. Zafer ÜSKÜL, Komisyon adına bazı konulara ilişkin basın açıklamalarında bulunmuştur:

“20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü” Mesajı (20 Kasım 2008)

İnsan hak ve özgürlüklerinin dünyada yeşermesi, dünyanın her tarafında, çocukların haklarını koruyup kollamakla doğru orantılıdır.

İnsanlık tarihi boyunca, en korunmasızlar sınıfının en alt basamağında yer alan çocuklar, savaş, açlık, afet, suistimal ve hastalık gibi bir çok tehdidin kurbanı olmuşlardır.

Aynı tehlikeler, bugün için de dünya çocuklarını tehdit etmektedir. Dili, dini, cinsi, ırkı, kültürü, coğrafyası farklı olmakla birlikte, dünya yüzeyinde milyonlarca çocuk ölümle burun buruna yaşamakta ve çeşitli sorunlarla pençeleşmektedir.

20 kasım 1959'da harekete geçen uluslararası topluluk, çocukların erişkinden farklı fiziksel, fizyolojik davranış ve psikolojik özellikleri olduğu, sürekli büyüme ve gelişme gösterdiği bilincinin yerleşmesi, çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğu ve bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi ile Çocuk Hakları Bildirgesi'ni kabul etmiştir.

Ülkemizin de taraf olduğu sözleşmedeki ideallerle, tüm çocuklara onurlu bir yaşam sürmenin kapısı aralanmak istenmiştir. Bugün, BM'nin yanı sıra, ulusal ve uluslararası pek çok kurum ve kuruluş, çocuk haklarının korunması yolunda yoğun çaba sarf etmektedir.

28 haziran 1963’da Unesco Türkiye Milli Komisyonu’nun 7. Genel kurulunda kabul edilen “Çocuk Hakları Bildirisi”nde belirtildiği gibi, iyi bakım, iyi yetiştirilme ve çocuğa uygun bir eğitim, her yerde ilgi, sevgi ve yardım görme her çocuğun hakkıdır. Resmi, özel her kurum, her yurttaş bu çocuk hakkını tanımak, eldeki olanaklarla onu gerçekleştirmek yükümlülüğündedir

Ancak, sorunun büyüklüğü ve mevcut sorunların her geçen gün nitelik ve nicelik değiştirmesi, yapılan çalışmaları yetersiz kılmaktadır.

Türkiye, bir vicdan sorunu olan çocuk hakları konusunda, tüm dünya çocuklarına bayram hediye eden bir ülkedir.

Çocukların yaşantılarını bayram havasında geçirmeleri, hepimizin en büyük vicdani sorumluluklarından biridir.

İnsan hak ve özgürlüklerinin dünyada yeşermesi, dünyanın her tarafında, çocukların haklarını koruyup kollamakla doğru orantılıdır. Çünkü onlar, yarının büyükleri olacaktır. Tüm çocuklarımızı ‘dünya çocuk hakları günü' dolayısıyla kutluyor, başta kendi ülkemizin çocukları olmak üzere, tüm çocuklara aydınlık günler diliyorum.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

81

“1 Mayıs Emek Ve Dayanışma Günü” Mesajı (30 Nisan 2009)

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en belirgin dayanışma simgelerinden birisi olup çalışanların sendikal hakları ve insanca yaşam mücadeleleri açısından büyük önem taşımaktadır.

Bugün vesilesiyle meydanları dolduran kalabalıklar, dayanışmanın ve birlikte olmanın verdiği heyecanla, çalışma hayatlarının; ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük açılardan desteklenmesi talebinde bulunmaktadırlar.

Ülkemizin ve demokrasimizin kalkınması, çalışma hayatımızın içinde bulunduğu koşullarla doğru orantılıdır.

Dünya ekonomileri sıralamasında her geçen gün daha üst basamaklara çıkan Türkiye, çalışanlarının ekonomik ve sosyal temel hak ve özgürlüklerini, dünya standartlarına taşıma gayreti içindedir.

Bunun son güzel örneği olarak, 1 Mayıs, Emek ve Dayanışma Günü adıyla işçi bayramı olarak tanınmış ve tatil olarak yasalarımıza eklenmiştir.

İnanıyorum ki, Türkiye genelinde yapılacak kutlamalar, huzur ve sükûnet içinde geçecektir. Bunun sağlanmasında, hem sendikalarımıza, hem tek tek tüm çalışanlarımıza, hem de güvenlik güçlerimize büyük bir sorumluluk ve görev düşmektedir.

Bugün dolayısıyla tüm çalışanlarımızın bayramlarını tebrik ediyor, çalışma hayatlarının ömür boyut mutlu, huzurlu geçmesi dileğiyle onlara selam ve sevgilerimi iletiyorum.

Mardin ili Mazıdağı ilçesi Bilge Köyünde Meydana Gelen Olaya İlişkin

Basın Açıklaması (6 Mayıs 2009)

Mardin ili Mazıdağı ilçesi Bilge köyünde meydana gelen ve 44 kişinin yaşamını yitirdiği olay üzücü olduğu kadar da düşündürücüdür.

Akıl, mantık ve vicdan açılarından asla kabul edilemeyecek bu vahşi saldırı, insanın en temel haklarından biri olan yaşama hakkına karşı işlenmiş en acımasız saldırıdır.

İster kan davası denilsin, ister töre cinayeti, hiçbir şekilde izah edilemeyecek bu vahşi saldırıda küçücük çocukların, hamile kadınların bile katledilmiş olması her birimizde daha da derin yaralar açmıştır. Saldırganların hukuk içinde cezalandıracakları konusunda hiç kimsenin kuşku duymaması gerekmektedir.

Ceza yasalarımız yenilenmiş, bu ve benzeri suçlara getirilen cezalar artırılmıştır. Ancak görülmektedir ki, bu ve benzeri ilkel saldırılar cezalarla değil, ancak eğitim ile ortadan kaldırılabilir. Bu noktada, çocukluk çağından itibaren insan hakları eğitiminin ne denli önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Yaşanan vahim olay, okullarda, başta yaşam hakkı olmak üzere, uluslararası insan hakları sözleşmeleri içinde yer alan ilkeler ışığında bir eğitim verilmesinin zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır.

2009 00Faaliyet Raporu

82

Bu eğitim, sadece müfredattaki konuların öğretilmesi yoluyla değil, aynı zamanda, sosyal ilişkilerin geliştirilmesi, insana ve haklarına saygı gösterilmesi, hoşgörünün yaygınlaştırılması yönünde de olmalıdır.

Bu menfur saldırıda yakınlarını kaybeden ailelerimizin acılarını yürekten paylaşıyorum. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyor, yaralılarımıza acil şifa dileklerimi iletiyorum.

Töre ve Namus Cinayetleri İle İlgili Açıklaması (21 Mayıs 2009)

Gün geçmiyor ki, gazetelerde-televizyon haberlerinde töre ve namus cinayeti; sebebi ne olursa olsun bir katliam haberi ile karşılaşmayalım. Bu olaylarda görülen artış, ne ad verilirse verilsin, yaşanan saldırıların, sıradan adli olay olmaktan çıktığını; toplumsal bir yara halini aldığını göstermektedir.

Son örneklerini Mardin’de, Doğu Beyazıt’ta, Diyadin’de, Adapazarı’nda gördüğümüz bu olayların ‘töre cinayeti’, “namus cinayeti’ gibi kalıplar içine sokulması da, kafalarımızda bir yerde hoşgörü ile karşılama alışkanlığı ve kısa sürede unutma eğilimini ortaya çıkarmaktadır.

Yaşanan olaylar, toplumsal bir yara ve en temel insani hak olan yaşama hakkına karşı ve insani değerlerimize karşı aşağılık birer saldırıdır.

Bu şiddetin mağdurları kadın ve çocuklardır. Ancak sorun salt kadın-çocuk sorunu değil, toplumumuzun geleceği sorunudur. Hastalıklı bir ruh yapısının ürünü olan bu şiddetin tedavisi için başta devlet kurumları olmak üzere tüm sosyal yardım kuruluşlarına, kadın derneklerine, üniversitelerimize önemli görevler düşmektedir.

Cumhuriyetimizin başlangıcından bu yana kadına yönelik ayrımcı bir devlet politikası olmamıştır. Tam tersine feodal yapıdan hukuk devleti yapısına dönüşümü sağlayan çok önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Özellikle son yıllarda, insan hakları, yaşama hakkı ve benzeri çağdaş hükümler mevzuatımızda yer almıştır. Kısaca, ne devlet politikasında bir ayıp, ne de yasalarımızda bir açık vardır.

Sorun insan haklarının benimsenmesi, yaşama geçirilmesi ve özümsenmesi sorunudur. Sorun genel eğitim ve kültürel gelişim sorunudur.

Cehaletin ortadan kaldırılması için, bürokrasi ve mevzuat engellerine takılmadan yaşam hakkının korunması konusunda bir acil eylem planı hazırlanmalı ve en kısa sürede harekete geçilmelidir.

“26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” Mesajı

(25 Haziran 2009)

İnsan haklarının bütün temel belgelerinde işkence ve kötü muamele, insanlığa karşı bir suç kabul edilmiş ve yasaklanmıştır.

1987’de İşkence ve Diğer Zalimane Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezalandırmaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi yürürlüğe girmiş, ülkemiz tarafından da 1988’de imzalanmasının hemen ardından onaylanan bu sözleşme ile işkence ve kötü muamele ile mücadelede çok önemli bir adım

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

83

atılmıştır. BM Genel Kurulu 1997 yılında aldığı bir kararla ise “İşkenceye Karşı Sözleşme”nin yürürlüğe girdiği gün olan 26 Haziran’ı “İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” olarak ilan etmiştir.

İşkence ve kötü muamele ile mücadele ülkemizdeki insan hakları alanındaki reform sürecinin öncelikli konularından birisidir. Bu amaçla yürütülmekte olan “İşkenceye Karşı Sıfır Tolerans Politikası” Avrupa İşkenceye Karşı Komite tarafından da tescil edilmiş ve bu alanda Avrupa Komisyonu raporlarına da yansıyan belirgin bir iyileşme sağlanmıştır.

Bu gelişmelerle birlikte ne yazık ki ülkemizde işkence ve kötü muamele vakaları son bulmamıştır. Bu konuda Komisyonumuz bünyesinde daimi bir alt komisyon olarak “Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele Ve İşkence İle Ceza Ve Tutukevleri İle İlgili Sorunların İncelenmesi Alt Komisyonu” kurulmuş, komisyonumuzun etkin bir şekilde, çoğu zaman başvuru dahi beklemeden yaptığı incelemeler neticesinde vardığı sonuçlar kamu otoritelerine ve kamuoyuna sunulmuştur.

Ulusal bir insan hakları kurumu olarak faaliyet gösteren komisyonumuzun bu faaliyetleri ve raporlarının ilgili kurumlarca dikkate alındığı ve iyileşme yönünde ilerlemeler sağlandığı gözlemlenmektedir.

İşkence ve kötü muamele insanlık suçudur. Kamu gücü kullanan tüm görevliler, bu gücü yasalar çerçevesinde, insan haklarını sürekli gözeterek kullanmak zorundadır. Bugün uygar dünyada yaşanacak en önemli insani gelişmelerden biri kuşkusuz işkence ve kötü muamelenin tamamen son bulması olacaktır.

“26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” dolayısıyla, işkence ve kötü muamele mağduru tüm insanların ve ailelerinin acılarını paylaştığımızı ve işkence, kötü muamele ve insan onuruyla bağdaşmayan her türlü davranış ve cezalandırma yöntemlerinin bir an önce son bulması için komisyon olarak çalışmalarımıza etkin bir şekilde devam edeceğimizi belirtmek isterim.

Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Yaşanan Olaylarla İlgili

Basın Açıklaması (11.07.2009)

Çin Halk Cumhuriyeti’nin Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumçi’de 5 Temmuz tarihinde başlayan olaylar büyük üzüntü ve kaygı ile takip edilmektedir. Olaylarda 150’nin üzerinde insanın ölümü ve binin üzerinde insanın yaralanması ve huzurun henüz sağlanamadığına dair haberlerin gelmesi endişemizi arttırmaktadır. Uzaktaki akrabalarımız olan Uygur halkının acılarını paylaşıyor, yaralarının en kısa zamanda sarılmasını bekliyoruz. Kendileri ile dayanışma içinde olduğumuz Uygur halkının yaşadıklarının takipçisi olup, gerek hayatını kaybedenler ve yaralananlar gerek gözaltına alınanların temel hak ve özgürlüklerine riayet edildiğini görmek istiyoruz.

Türkiye ile ÇHC arasında bir dostluk köprüsü olan Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde, toplumsal barışın yeniden tesis edilmesi ve ÇHC’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde uzun yıllardır bölgede bir arada yaşayan toplulukların

2009 00Faaliyet Raporu

84

yaşamının normale dönmesi en büyük temennimizdir. Tüm tarafların itidal içinde hareket edeceklerine ve olayların kısa zamanda durulacağına olan inancımızı koruyor, Çin Halk Cumhuriyeti’nin gerginliğin azaltılması ve olaylara sebebiyet verenlerin en kısa zamanda tespit edilerek adalet önüne çıkarılmasına ilişkin gerekli adımları atmasını bekliyoruz.

Olayların takibinde açıklık ve temel insan hakları çerçevesinde hareket edileceğine, sivil halkın güvenliğinin ön planda tutulacağına inanıyoruz.

Yaralılara acil şifa, hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi halkına başsağlığı diliyoruz.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

85

EK-3: MERSİN ÖZÜRLÜ BAKIM VE REHABİLİTASYON MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ İNCELEME RAPORU

1. OLAY İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Zafer

ÜSKÜL, 6 Ağustos 2008 tarihinde, Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü'nde, kurumun yetkililerine önceden haber vermeden incelemelerde bulunmuştur.

2. AMAÇ Anayasanın 2. maddesine göre, "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,

millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir." Burada sayılan Cumhuriyetimizin niteliklerinden sosyal devlet ilkesinin gereklerinden biri olarak Anayasanın 61. maddesinin 2. fıkrasında da "Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır" denmektedir.

Nitekim 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nun 9.maddesi (b) bendi ile, "Korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç çocuk, sakat ve yaşlıların tespiti, bunların korunması bakımı, yetiştirilmesi ve rehabilitasyonlarını sağlamak" görevi Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme kurumu Genel Müdürlüğü'ne verilmiştir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 9 Aralık 1975'deki Toplantısında Kabul Edilen 3447 Sayılı Sakat Kişilerin Hakları Beyannamesi'nin 3. maddesinde de "Sakat kişinin insan haysiyetine saygı gösterilmesi onun en doğal hakkıdır. Fakat kişilerin, sakatlık veya noksanlıklarının sebebi ne olursa olsun sahip oldukları düzgün yaşama şartlarına mümkün olduğu kadar normal ölçüde ve çok sahip olmak haklarıdır" denmiştir.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Zafer Üskül, Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü'nde incelemelerde bulunarak, özürlülere tanınan bu hakların hangi düzeyde korunduğuna ve devletin bu alanda yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin hangi koşullarda ve ne şekilde verildiğine ilişkin tespitlerde bulunmayı amaçlamıştır.

3.GÖRÜŞMELER ve İNCELEMELER İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer ÜSKÜL, Mersin

Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü'nde, Müdür Şükrü Alkaya ve Müdürü Yardımcısı Gülsün Kocaer'in eşliğinde merkezi incelemiş bu sırada Müdür Şükrü Alkaya'dan bilgi alırken, merkez çalışanları ile de görüşmeler yapmıştır.

2009 00Faaliyet Raporu

86

3.1. Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi'nde Yapılan İnceleme Sırasında Merkez Müdürünün Verdiği Bilgiler

Kurumdaki incelemelere giriş katından başlanmış bu sırada bir yandan da Kurum Müdürü Şükrü Alkaya'dan bilgi alınmıştır. Merkezde özürlülerin en iyi şekilde bakımlarından, tedavi ve rehabilitasyonları ile psiko-sosyal ihtiyaçlarının sağlanmasından sorumlu olduklarını belirten Kurum Müdürü, kurumda bu hizmetlerin 1 Müdür, 1 Müdür Yardımcısı, 1 Fizyoterapist, 1 Sosyal Çalışmacı, 1 Öğretmen, 3 Hemşire ile idari ve teknik işlerden sorumlu 4 personel tarafından idare edildiğini ifade etmiştir.

Yatılı 80 çocuk kapasiteli olan kuruluşta, halen 69 yatılı zihinsel engelli ve spastik çocuğa hizmet verildiğini belirten Müdür Şükrü Alkaya, bu hizmetlerin özel hizmet alımı yoluyla kurumda çalıştırılan genel temizlik için 15, çocukların bakım hizmetleri için 39, kalorifer yakım hizmeti için 2, özel güvenlik için 5 olmak üzere toplam 61 personel tarafından, 3 vardiya şeklinde 24 saat yatılı hizmet verilerek gerçekleştirildiğini belirtmiştir.

Kurumda bakım gören çocuklardan %85'inin ağır zihinsel engelli %15'inin ise öğretilebilir zihinsel engelli durumda olduklarını belirten Kurum Müdürü Şükrü Alkaya, sağlık durumlarıyla ilgili olarak ise %43'ünün sürekli nörolojik ilaç kullandığını, %20'sinin sağlıklı olduğunu ve %37'sinin de epileptik çocuklar olduğunu ifade etmiştir.

Kurumun giriş katındaki odaları dolaşırken hizmet alan çocukların durumlarına göre farklı bakım aldıklarını belirten Kurum Müdürü Alkaya, "normal beslenme" uygulanan çocuklardan farklı olarak "yumuşak diyet" uygulanan çocukların beslenme şekilleri hakkında bilgi vermiştir.

Kuruma, anne ve babası hayatta olmayan, ekonomik ve sosyal anlamda muhtaç durumdaki özürlü çocukların öncelikli olarak kabul edildiğini belirten Kurum Müdürü Alkaya, faaliyet alanlarının ise kuruluşta yatılı rehabilite hizmeti alan zihinsel engelli ve spastik çocukların gelişimlerini desteklemek, konuşma- dil ve duygusal gelişimleri ile iletişim becerilerini geliştirmek, zihinsel gelişimlerini destekleyici aktiviteler yapmak ve bir yetişkine ihtiyacı olmadan bağımsız yaşama yetilerini geliştirmeleri yönünde mesleki çalışmalar yapmak olduğunu sözlerine eklemiştir.

Kurumun ikinci katında yapılan incelemelerde de fiziki şartlar açısından aynı olumlu tabloyla karşılaşılmış, buradaki kadın konukevinde geçici olarak misafir edilen kadınların da idareden ve bakım hizmetlerinden memnun oldukları tespit edilmiştir.

3.2 Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü İncelemelerinden Gözlemler

Dışarıdan gelenlerin ayaklarına galoş giyerek girdiği kurumdaki temizlik ve düzenin takdir edilecek boyutta olduğu gözlenmiştir. Çeşitli bölümlerde görülen kameralarla sürekli izleme yapılması güvenlik ve kamu hizmetinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi adına olumlu bulunmuştur.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

87

Kurumdan hizmet alan çocuklardan durumları uygun olanlarının yatak odalarıyla sosyal aktivitede bulundukları salonların ayrı olması fiziki imkânların yeterliliği adına memnuniyet vericidir. Kuruluşta bakım altında olan özürlülerin, özür durumlarına göre gruplara ayrıldığı ve her bir grubun bakımına ilişkin olarak odaların kapılarında çizelgelerin ve diğer bilgilerin asılı olduğu gözlenmiştir.

Çocukların giysilerinin ve ihtiyaç duydukları diğer kişisel malzemelerin odalarda ve dolaplarda düzen içinde ve temiz olarak korunduğu gözlenmiştir. Kuruluşun ilk olarak gezilen 1. katında 4 yatak odası,1 gözlem odası,1 hemşire odası, 1 çok amaçlı salon, 2 banyo, büro ve idari hizmet odaları bulunduğu bilgisi alınmış ve bu odalar incelenmiştir. Bakılmakta olan özürlülerin sağlıklı bir şekilde yaşamlarını devam ettirmelerini sağlayacak, banyoların, çamaşır makinelerinin mevcut olduğu ve tüm odalarda LCD televizyonlar bulunduğu tespit edilmiştir

Özel hizmet yoluyla kurumda çalıştırılan bakım hizmetinden sorumlu personelin baktıkları çocuklar ile sıcak bir iletişim kurdukları, çocukların özelliklerini ve davranış biçimlerini tek tek bildikleri gözlenmiş ve bu durum tarafımızdan büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. Eğitimli oldukları anlaşılan ve özel hizmet alımı yoluyla kurumda çalışan personelin çalışma koşullarının da üst düzeyde gözetildiği izlenimi edinilmiş, bu durum da memnuniyetle karşılanmıştır. Ayrıca kurumda bakılan özürlü çocuklarla kurum müdürünün de sıcak bir iletişim kurduğuna şahit olunmuştur.

Devletin, insan haklarına saygı ve sosyal niteliklerinin gereklerinden birisi olarak, bakım ve iyileştirme olanağı sağladığı özürlü çocukların yüzlerinde kaygı ve mutsuzluk yerine, gülümseme ve rahatlık gözlenmiş olması memnuniyet vericidir.

4. SONUÇ Mersin Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi'nde yapılan incelemeler

ve görüşmeler sonucunda, kurumun temizlik, güvenlik, sağlık koşulları, idare biçimi ve kamu görevlilerinin bakmakla sorumlu oldukları özürlülere karşı tutumlarının takdir edilecek düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Yatılı bakılmakta olan 69 özürlü çocuğa, toplamda 72 personel ile hizmet verildiği ve bu çocuklara sağlıklı bir şekilde yaşama koşulları sağlanmasında maddi anlamda herhangi bir kısıtlamaya gidilmediği anlaşılmıştır.

Bu durum, "insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olarak nitelendirilen Cumhuriyetimiz adına memnuniyet vericidir. Aynı olumlu koşulların Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü'ne bağlı tüm kurumlarda da sağlanması devletimizin yukarıda sayılan niteliklerinin bir gereğidir.

Bunun için, bu kurumların fiziki koşullarının iyileştirilmesinin yanında ilgili Genel Müdürlüğün ihtiyacı olan sosyal hizmet uzmanı, çocuk gelişimci, fizik tedavi uzmanı, psikolog, öğretmen, doktor, hemşire ve diyetisyen gibi başlıca meslek personeli sayısının da yeterli düzeye ulaştırılması gerekmektedir.

2009 00Faaliyet Raporu

88

EK-4: İLETİŞİMİN TESPİTİ, DİNLENMESİ, KAYDA ALINMASI VE HABERLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜNÜN İHLALİ İDDİALARININ ARAŞTIRILMASI

1.GİRİŞ

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun 05/06/2008 tarihli toplantısında, Komisyon üyeleri İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin, İstanbul Milletvekili Sayın Çetin Soysal, Sivas Milletvekili Sayın Malik Ecder Özdemir, Denizli Milletvekili Sayın Ali Rıza Ertemur, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Ekici, İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal, Kars Milletvekili Sayın Gürcan Dağdaş, Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdurrahman Kurt’un Komisyon Başkanlığına sunmuş oldukları, kamuoyuna yansıyan bir dizi olaylar çerçevesinde “kişilerin haberleşme ve iletişim özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin” iddiaların araştırılması talebini içeren dilekçeleri gündeme alınmış, yapılan değerlendirme sonrasında bahse konu iddiaların Düşünce, İfade, Din ve Vicdan Özgürlüğü ile İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon tarafından araştırılmasına karar verilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Haberleşme Hürriyeti” başlıklı 22. maddesinde “Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.” hükmüne yer verilerek haberleşme özgürlüğüne vurgu yapılmış, bu özgürlüğün sınırlanabileceği durumlar ve bu durumlarda izlenecek yöntem belirlenmiştir.

Alt Komisyon çalışmasında, Anayasamızın 22. maddesinde güvence altına alınan “Haberleşme Özgürlüğü”nün ihlal edildiğine ilişkin iddiaları araştırmak üzere öncelikle konu ile ilgili kurum ve kuruluşlardan uzmanları dinlemeye karar vermiş, bu karar doğrultusunda Adalet Bakanlığı’nda görevli Tetkik Hâkimlerinden ülkemizde uygulanan mevzuat, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nda ve Telekomünikasyon A.Ş.’de görevli uzmanlardan da uygulama hakkında bilgi almıştır.

2. AMAÇLAR

Alt Komisyon çalışmasında, yukarıda belirtilen güvencenin uygulamaya aktarımı konusunda karşılaşılan güçlüklerin, suiistimallerin ve eksikliklerin tespitini, Türkiye’de ve mukayeseli hukukta Haberleşme Özgürlüğü çerçevesinde İletişimin Denetlenmesine ilişkin mevzuatın değerlendirilmesini

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

89

ve Haberleşme Özgürlüğüne kanun dışı müdahalelerin araştırılması amacını gütmektedir.

Bu amaç doğrultusunda ilk olarak konu ile ilgili Avrupa Birliği ülkelerinde yer alan uygulamalar ve mevzuat değerlendirilmiştir

I- MUKAYESELİ HUKUKTA İLETİŞİMİN DENETLENMESİ

A. Genel Olarak Avrupa ülkelerinde yıllardan beri suçla ve özellikle de örgütlü suçlarla

mücadelede telefon dinleme yöntemi yaygın olarak kullanılmaktadır. Telefon ve benzeri telekomünikasyon araçlarının ve hatta kişilerin karşılıklı konuşmalarının istihbarat amacıyla gizlice dinlenmesi ve banda kaydedilmesi mukayeseli hukukta da mevcuttur.

Özellikle 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’nde meydana gelen terör olayından sonra Avrupa Birliğinin ve ABD'nin istihbarata olan yaklaşımı değişmiş ve bu alanda yeni düzenlemelere gidilmiştir. Nitekim, ABD'de yürürlüğe konulan bir kanun elektronik dinleme yapma yetkisini vermektedir. İngiltere'de 2000 yılında yürürlüğe giren iki ayrı kanun istihbarat amaçlı dinlemeler konusunu düzenlemiştir. Bu konudaki önemli düzenlemelerden biri de Avusturya'da yürürlüğe konulan Önleme Kolluğu Kanunudur. Almanya’da 26 Haziran 2001 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren Kanun, Alman Anayasasının 10’uncu maddesinde yer alan "haberleşme özgürlüğü" nün nasıl kısıtlanacağını ayrıntılı olarak düzenlemiştir. Fransa ise "Telekomünikasyon Yolu ile Yapılan Haberleşmenin Mahremiyetine İlişkin" 10 Temmuz 1991 tarihli ve 91-646 sayılı Kanunu yürürlüğe koymuştur. Bu Kanun; milli güvenliği, Fransa'nın bilimsel ve ekonomik varlığını, terörizmi, örgütlü suçluluğu ve benzeri çabaları ortaya çıkarmak amacı ile telekomünikasyon vasıtası ile yapılan haberleşmeye, istisnai olarak müdahale yetkisi vermektedir.

Günümüzde devletlerin çoğu, iletişimin denetlenmesine ilişkin yasalar çıkarmış olup terörizme ve organize suçluluğa karşı savaşta sıkça kullanmaktadır. Ağır suçlarla mücadelede istihbari bir teknik olarak telefonların dinlenilmesi, Avrupa Birliği ülkelerinde genellikle standart olarak uygulanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de telefonların gizlice dinlenmesini, büyük suçlar ya da terörizmle mücadele gibi hallerle sınırlı olmak üzere kabul etmektedir. Ancak bu yetkinin kullanılması sıkı koşullara bağlanmış ve genellikle elde edilen bilgiler delil olarak kullanılmamaktadır.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, ceza muhakemesi kanunlarında, kovuşturma organlarına telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesine olanak sağlayan düzenlemeler ve değişiklikler yaptığı görülmektedir. Bu yöntemin kullanılmasının kişi hak ve hürriyetlerine müdahale sayıldığı için yasal bazda sıkı şartlara bağlanmıştır. İstisnaları olmakla birlikte bu yolla elde edilen bilgiler genel olarak delil sayılmamakta ve kullanılamamaktadır. Bu bilgilerle başka delilere ulaşılmakta ve mahkemelere bu deliler sunulmaktadır.

2009 00Faaliyet Raporu

90

Başka suretle delil bulma olanağının çok az olduğu bazı suçları ortaya çıkarmak, delillerini elde etmek ve faillerini yakalamak şeklindeki önemli toplumsal yarar ile haberleşme özgürlüğüne saygı ilkesinin çatıştığı bu alanda, Batı ülkeleri konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına uygun biçimde düzenlemeye çalışmaktadırlar.

Avrupa Birliği üyesi bütün ülkelerde iletişimin dinlenmesi yöntemi kullanılmaktadır. Örneğin Almanya’da 1968, Avusturya’da 1979, Danimarka da 1984, İngiltere de 1985, Fransa da 1991 yılından beri adli veya önleme amaçlı olarak bu tedbir kullanılmaktadır. Bu yöntemin kullanılmasının kişi hak ve hürriyetlerine müdahale sayıldığı için yasal bazda sıkı şartlara bağlanmıştır.

Avrupa Parlamentosunun 2001/2098(I INI) sayılı raporunda; devletlerin, ulusal güvenliğin sağlanması amacı ile dinleme faaliyetlerini yürütülebilmelerinin kabul edilebilir olduğunu vurgulamıştır.

B. Avrupa Birliği Konseyinin İletişimin Yasal Denetlenmesine İlişkin İlke Kararı

İlke Kararı Alınırken Konseyin Göz Önünde Tutuğu Prensipler

Avrupa Birliği Konseyi, 17 Ocak 1995 tarihinde Avrupa Birliği anlaşmasını göz önüne alarak bu İlke Kararını kabul etmiştir.

Konsey bu İlke Kararını kabul ederken bazı ilkeleri göz önüne almıştır. En başta iletişimin denetlenmesine yönelik tedbirlerin uygulanmasında milli ülke yasaları tarafından sağlanan bireylerin kişiliklerine ve özel hayat haklarına saygı ilkesi göz önüne alınmıştır. Konsey üye ülkelere özgü teknik ve adli zorlukları dikkate almıştır. Kişisel verilerin korunması ilkesine saygı gösterilmesi gerektiğinin bilincinde hareket etmiştir. İnsan haklarına saygı en temel ilke olarak kabul edilmiştir. Üye ülkelerin bazı koşullar altında, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişime müdahaleye ve iletişimin gizliliğini sınırlamaya izin veren tercih ve eğilimlerine saygı gösterilmiştir. Yasal olarak iletişimin denetlenmesinin, özellikle milli güvenliğin, ağır suçlar konusundaki bilgilerin ve milli yararların korunması için önemli bir araç olduğu vurgulanmıştır. Gerekli güvenceler sağlanmadan ve teknik konular düzenlenmeden iletişimin denetlenememesi gerektiği açıkça vurgulanmıştır.

İletişimi Denetlemeye Yetkili Kurumların Belirlenmesi ve Bu Kurumların Yetkileri

Konseye göre üye ülkeler, iletişime yasal bir müdahale yapmaya yetkili olan kurumları belirlemek zorundadırlar. Modern telekomünikasyon sisteminde iletişime yasal müdahale araçlarının uygulanabilmesi için yetkili mercilerin ihtiyaçlarının belirlenmesi ve çözülmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu bağlamda yetkili mercilerin, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi kapsamında, gerçek zamanlı ve tam zamanlı olarak iletişimi izleyebilme imkanına sahip olmaları sağlanmalıdır. İletişimle ilgili veriler, aynı zamanda

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

91

gerçek zamanlı olarak yetkili merciler tarafından elde edilebilmelidir. Şayet tamamlayıcı veriler gerçek zamanlı olarak sağlanamıyorsa, yetkili merciler, iletişimin bitiminden hemen sonra bu verilerden yararlanabilme yetkisine sahip olmalıdırlar.

İletişimin Denetlenmesinde Kurumlar Arası İşbirliği

Konsey, servis sağlayıcılar ve ağ operatörleriyle ilgili düzenlemelerin uygulanması amacıyla, içişleri bakanları ve adalet bakanlarının işbirliği yapmasını, iletişimin yasal denetlenmesinin uygulanması esnasında bu İlke Kararında belirtilen koşullara uyulmasını ve üye devletin isteğinin telekomünikasyondan sorumlu bakanın talebiyle istenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

İletişimin Denetlenmesi Yetkisinin Kapsamı

Konseyin, iletişimin yasal olarak denetlenmesiyle ilgili yetkili mercilerin tespitine ilişkin belirlemesi yukarıda açıklanmıştı. Yetkili mercilerin belirlenmesinde, milli kanunlara ve uygulanabilir milli politikalara uygun hareket edilmesi gerektiğini kabul etmektedir.

İlke Kararına göre iletişime yasal müdahale yetkisi şu hususları kapsamalıdır. Yetkili merciler, birlikte iletişim kurulan numaraya yapılan yönlendirmeler ile bu numaradan başlayan ya da denetlenen kişi tarafından kullanılan kablolu servisin diğer belirleyicilerini denetlemek zorundadır. Yetkili merci aynı zamanda arayana ait verilere de giriş yetkisine sahip olmak zorundadır. Yetkili merci, bir telekomünikasyon sistemi üzerinden geçici veya daimi olarak gerçekleştirilen iletişimin tüm içeriğine girme yetkisine sahip olmak zorundadır. Yetkili merciler, başka bir telekomünikasyon sistemine veya başka bir terminal ekipmanına transfer edilen aramalara da girme yetkisine sahip olmak zorundadırlar. Bunun içerisinde birden fazla ağla iletilen aramalar veya birden fazla ağ operatörü veya servis sağlayıcının görüşmenin tamamlanmasından önce ve sonra yapılması gereken işlemler de yer almaktadır. İletişimin denetlenmesi kararının kapsamında olmayan tüm iletişimler hariç olmak üzere, denetlenen kişi tarafından gerçekleştirilen veya ona gönderilen iletişimlerin yetkili mercii tarafından girilebilir olması zorunludur.

Ayrıca milli ülkelerce yetkilendirilen merciiler şu bilgilere girme yetkisine sahip olmak zorundadır.

• Ayırt edici giriş sinyal bilgileri, • Bağlantı yapılmasa dahi giden aramaya ilişkin bilgileri. • İletişim gerçekleştirilmese dahi iletişim için gelen arama bilgileri, • Denetlemenin konusu olan kişi tarafından iletilen tüm sinyaller. Bu

sinyallere aramanın transferini ya da telekonferansın gerçekleştirilmesi için kullanılanlar da dahildir.

• İletişimin başladığı, sona erdiği ve devam ettiği süreler.

2009 00Faaliyet Raporu

92

• Arama başka bir yere yönlendirilmişse, aracı numaraların bilgileri ile gerçek aranan numara bilgileri,

• İletişimi denetlenen hedef kişinin kimliğini sağlayan bilgiler, servis numarası ya da diğer ayrıt edici bilgiler.

• İzleme tesislerine iletilen teknik parametrelere ilişkin bilgiler. • Ağ operatörleri veya servis sağlayıcılar tarafından sağlanan ve iletişimi

denetlenen hedef kişi tarafından kullanılan telekomünikasyon ve servis sisteminin karakteristik özeliklerine ilişkin bilgiler.

• Mobil kullanıcılarla ilgili belirgin coğrafi yer bilgileri. • Denetlemenin muhatabı olan kişi tarafından kullanılan özel hizmetlerle

ilgili bilgileri ve iletişim tipinin teknik parametrelerine ilişkin bilgiler. Denetlenen iletişim bilgilerinin yetkili mercilere aktarılmasında,

uygulanabilir güvenlik ve titizlik ilkelerine riayet edilecektir.

Servis Sağlayıcı ve Ağ Operatörlerinin Yükümlülükleri

İlke Kararına göre servis sağlayıcılar veya ağ operatörleri, denetlenen iletişimi yetkili mercilere aktaran bir veya birkaç arayüzü sağlamak zorundadır. Bu arayüzler, iletişimi denetleyen yetkili mercilerle servis sağlayıcı ve ağ operatörleri arasında uyumlu olmak zorundadır. Bu arayüzlerle ilgili diğer sorunlar, farklı ülkelerin kabul edilmiş uygulamalarına göre çözülecektir.

Servis sağlayıcıları veya ağ operatörleri, iletişimi denetlenen kişiyle ilgili arama bilgilerini yetkili mercilere aktarmak zorundadırlar. Denetlenen iletişimin aktarılma formatı, yetkili merciler için uyumlu olmak zorundadır. Bu format üzerindeki anlaşma ülkeden ülkeye farklı olacaktır.

Şayet, ağ operatörleri ya da servis sağlayıcılar, iletilen verileri kodluyor, sıkıştırıyor veya şifreliyorlarsa, servis sağlayıcılar ve ağ operatörleri bu bilgileri, yetkili mercilere kodlama, sıkıştırma ve şifreleme olmaksızın sağlamak zorundadır. Ayrıca servis sağlayıcı veya ağ operatörleri, denetlenen iletişimi, yetkili mercilerin sistemlerine uygun olarak sabit ya da ortak araçlarla aktarmaya yetkili olmak zorundadırlar. Denetlenen iletişim bilgilerinin yetkili mercilere aktarılmasında, uygulanabilir güvenlik ve titizlik ilkelerine riayet edilecektir.

Denetleme sırasında, yetkili merciler, Servis sağlayıcılar ve Ağ operatörleri tarafından gerçekleştirilen iletişiminin denetleme noktasının kablolu servisle bağdaştırılması ve doğrulanması için bilgi ve yardım isteyebilirler. Bu konudaki bilgiler ve/veya talep edilen yardım ilgili ülkenin kabul edilmiş uygulamalarına göre değişiklik arz edebilir.

Ağ operatörleri veya servis sağlayıcılar, aynı anda eşzamanlı olarak belirli sayıda iletişimin denetlemesinin yapılabilmesi için önlem almak zorundadır. Çoklu denetlemeler, iletişiminin birden fazla yetkili merciler tarafından denetlenmesine imkan sağlayacak şekilde olmalıdır. Eşzamanlı -aynı anda yapılacak- çoklu iletişimin denetlenmesinin maksimum sayısına ilişkin düzenlemeler milli hükümlere uygun olarak yapılacaktır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

93

Ağ operatörleri veya servis sağlayıcılar, izlemeyi yapan kolluk birimlerinin kimliklerinin açığa çıkmaması ve soruşturmaların gizliliğinin sağlanmasını temin etmek konusunda gerekli önlemleri almak zorundadırlar.

Ağ operatörleri veya servis sağlayıcılarının, iletişimin denetlenmesine ilişkin kararı, mümkün olabilecek en kısa süre (acil durumlarda birkaç dakika veya saat) içinde uygulanması gerekmektedir. Tepki verme (işlemi başlatma) zamanı, denetlemenin gerçekleştirildiği kablolu servis tipine ve ülkenin yetkili merciinin kapasitesine göre değişebilir.

İletişimin denetlenmesi süresince, denetlemeye yardımcı hizmetlerin güvenilirliği ile hedef kişiye sağlanan hizmetlerin güvenilirliği denk olmalıdır.

İzlemeye yetkili merciye aktarılan denetlenen iletişimin kalitesi, ağ operatörleri veya servis sağlayıcıların kabul edilmiş standartlarına uygun olmak zorundadır.

Bilgilerin Gizliliği, Korunması ve Keyfiliği Önleyici Önlemler

İletişimin denetlenmesine ilişkin kararın uygulanması amacıyla yapılan işlemler, ne hedef kişi ne de bu konuda yetkilendirilmemiş üçüncü kişiler haberdar olmayacak şekilde uygulanmalıdır. Özellikle denetlemenin muhatabı olan kişinin, iletişimin denetlendiğine ilişkin değişikliği fark etmesinin önlenmesi zorunludur.

İletişimin denetlenmesi, yetkili olmayan tüm kullanıcıların ulaşmasını ve kötüye kullanmasını engelleyecek ve denetlemeyle ilgili bilgiler korunacak şekilde gerçekleştirilmek zorundadır. Servis sağlayıcılar ve ağ operatörleri, gerçekleşen yada gerçekleştirilen denetlemenin sayısı ve içeriğiyle ilgili bilgileri korumak zorundadır ve denetleme yöntemine ilişkin bilgileri gizli tutmak zorundadır.

Servis sağlayıcılar ve ağ operatörleri, denetlenen iletişim bilgilerini sadece denetleme kararında belirtilen izleme servisine aktarma konusunda titizlik göstermek zorundadırlar. Milli kurallara uygun olarak, yetkili merciler, ağ operatörlerinden ya da servis sağlayıcılardan, denetleme araçlarının tam olarak korunmasını isteyebilirler.

C- Almanya

Federal Almanya Anayasası’nın 10’uncu maddesinde, yazışma gizliliğine ve posta telgraf ve telefonla muhaberat gizliliğine dokunulamayacağı, bu dokunulmazlığa ancak bir kanunla sınırlama getirilebileceği hükme bağlanmıştır. Yine posta gizliliği hakkının da ancak bir kanunla sınırlandırılabileceği, ancak sınırlandırmak amacıyla yürürlüğe konulacak kanunun, bu hakkın özüne dokunamayacağı hükme bağlanmak suretiyle haberleşme gizliliğinin temel bir hak olduğu açıkça belirtilmiştir.

Alman Parlamentosu, Anayasanın 13’üncü maddesinde bir değişiklik yaparak, polisi özel mülkiyetler de dahil olmak üzere ihtiyaç duyulan yerlere teknik izleme cihazları yerleştirmekle yetkili kılmıştır. Almanya'da teknik

2009 00Faaliyet Raporu

94

dinleme, G10 adli yasa ile düzenlenmiştir. Teknik dinlemenin kullanılabileceği suçlar, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 108. maddesinde listelenmiştir. Sınırlı sayıda suçla ilgili olarak bu tedbir uygulanabilecektir. Bunların arasında bir suç organizasyonu üyesi olmak, cinayet, para ile ilgili suçlar, soygun, gasp, illegal uyuşturucu ve silah ticareti, terörizm, vatana ihanet ve espiyonaj suçları bulunmaktadır.

Almanya’da telefonların dinlenmesinin yanında, teleks, faks, çağrı cihazı gibi araçlarla yapılan haberleşmeler de denetim altına alınabilmektedir.

Alman Ceza Muhakemesi Kanunun 100a-1 hükmüne göre, bir kimsenin asli fail veya yardımcı fail olarak, bu maddede yazılı fiilleri icra ettiği veya icra etmeye teşebbüs ettiğine dair veya herhangi bir şekilde bunları hazırladığına ilişkin belirli bir vakıaya dayalı somut şüphe sebebi var ise ve olayın veya sanığın bulunduğu yerine başka türlü araştırılarak ortaya çıkarılması imkansız ise veya çok zor olacaksa, bu kimsenin telefon görüşmelerinin polis tarafından dinlenmesine ve banda kaydedilmesine karar verilebilir.

İletişimin denetlenmesi, suçun aydınlatılması, zanlı veya sanığın bulunduğu yerin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilir. Bu tedbir adli amaçlı olup bir suç işlenmesinden sonra uygulanabilir.

Mahkemenin teknik dinleme kararı verebilmesi için, teknik dinlemenin en son çare olduğunun kanıtlanması gerekmektedir. Herhangi bir Alman mahkemesindeki hakim dinleme kararı verebilir. Hakim 3 aya kadar dinleme yapma kararı verebilir. Bu süre gerekli koşulların varlığı halinde 3 ay daha uzatılabilir. Hakime erişilemediği acil durumlarda savcı, 3 güne kadar dinleme kararı verme yetkisine sahiptir. Hakime erişilemeyen durumlarda savcı tarafından verilen iletişimin denetlenmesi kararları üç gün içinde hakim tarafından onaylanmalıdır. Hakim onaylamazsa dinlemeye son verilir. Karar yazılı olarak verilir. Kararda hedef olarak seçilen şahıs veya şahısların isim ve soyadları, açık adresleri ve izleme süreleri açıkça yer almalıdır.

İletişimin denetlenmesi kararı verilebilmesi için, sayılan suçların şüpheli tarafından işlendiğine dair kriminalistik deneyimlere göre soyut bir beklentinin üzerinde olan “belirli olguların” varlığı aranmaktadır.

Almanya'da, Alman vatandaşlarının hedef olduğu teknik dinlemeler, beş parlamenterden oluşan bir heyet tarafından denetlenir. Yabancıların teknik dinleme faaliyetlerinin denetimi de, yine Federal Parlamentonun yetkisi dahilindedir. Kanuna göre, servis sağlayıcılar, güvenlik güçlerinin talebi üzerine, seksen güne kadar olan eski detay (kim kimi aradı) bilgilerini güvenlik güçlerine vermekle yükümlüdürler.

Alman Federal Posta İdaresi, güvenlik güçlerinin teknik dinleme maksatlı ihtiyacı olan gerekli yazılım ve donanımı, sistemlerine yüklemek ve güvenlik güçlerinin talebi durumunda teknik dinlemeyi başlatmakla zorunlu kılınmıştır.

Tanıklıktan çekinme hakkı sahiplerinin, şüpheli veya sanıkla kurdukları iletişimin denetlenmeyeceğine dair bir sınırlama bulunmamaktadır. Buna karşılık şüpheli veya sanıkla müdafii arasındaki iletişim dinlemez ve

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

95

kaydedilemez. Dinleme sırasında müdafii olduğu anlaşılırsa dinlemeye derhal son verilir.

Milletvekillerinin de anayasadan kaynaklanan dokunulmazlıkları kapsamında iletişimlerinin denetlenmesinin tamamen yasak olduğu kabul edilmektedir.

İletişimin denetlenmesi suretiyle elde edilen kayıtlar ya keşif konusu eşya olarak incelenmekte ya da bu kayıtlar yazıya dökülerek belge delili olarak kullanılmaktadır. Bu yolla elde edilen bilgiler, başka ceza soruşturmalarında sınırlı olarak kullanılabilmektedir. Tedbirin uygulanması yoluyla elde edilen bilgilere, bir ceza kovuşturması için ihtiyaç kalmaması halinde, savcılığın gözetiminde bu veriler imha edilir. İmha işlemi bir tutanağa bağlanır. Tesadüfen elde edilen deliller katalog suçlarla ilgiliyse delil olarak kullanılmakta, katalog haricindeki suçlarla ilgiliyse kullanılmamaktadır.

Almanya’da, iletişimin denetlenmesi tedbirinin uygulanmasının sona ermesinden sonra ilgililere haber verilmesi açıkça yasayla düzenlenmiştir. İlgililerden kasıt, zanlı veya sanık ya da tedbirin yöneldiği diğer kişilerdir.

Bundan başka Almanya’da istihbarat örgütleri, önleyici amaçlı haberleşmenin denetlenmesi tedbirine başvurabilmektedirler.

D- Fransa

Fransa Anayasasında haberleşmenin gizliliğinin korunmasına yönelik açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, özel hayatın gizli alanının kapsamlı olarak korunmasını sağlayan kişisel özgürlük hakkı yazılı olmayan bir anayasal hak olarak kabul edilmektedir. Fransız Anayasa Mahkemesi, verdiği bir kararda, haberleşme gizliliğinin korunmasının Anayasada dolaylı olarak koruma altına alınan bir hak olduğu belirtilmiştir. Anayasada açık hüküm yer almamakla birlikte, 1978 tarihli Veri Güvenliği Yasası, kişisel bilgilerin korunmasına dair güvenceler getirmektedir. Ayrıca haberleşme gizliliğinin korunmasına dair ceza kanununda hükümler yer almaktadır.

Fransa’da iletişimin denetlenmesi bağlamında telefonların dinlenmesi konusunda yapılan ilk resmi çalışma 17 Temmuz 1970 tarihli yasa tasarısıdır. Ardından 1973 yılında hazırlanan Senato Kontrol Komisyonu Raporunda iletişimin denetlenmesi konusunda yasal düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır. 1974 ilâ 1980 yılları arasında değişik yasa tasarıları hazırlanmış ancak yasalaşması mümkün olmamıştır.

Yasal düzenlemenin olmadığı dönemde Fransa’da, telefonların dinlenmesi konusunda soruşturma hakimi, savcı ve bazı hallerde de adli polis şefi karar verebiliyordu. Başlangıçta bu uygulamalar adli organlarca da kabul görüyordu. Ancak Fransız Yargıtay’ı 1989 yılında bu işlemlerin hiçbir yasal dayanağının bulunmadığına ve AİHS’nin 8. maddesindeki temele açıkça aykırı olduğuna karar vermiştir.

Fransa’da iletişimin denetlenmesi konusunda uzunca bir süre yasal düzenleme yapılmamıştır. Ancak Fransız Yargıtay’ı, yukarıda da bahsedildiği

2009 00Faaliyet Raporu

96

gibi çok ayrıntılı içtihatlarla yasa boşluğunu doldurmuştur. Buna rağmen AİHM, iletişimin denetlenmesi yetkisinin Yargıtay içtihatlarıyla değil, mutlaka yasa ile düzenlenmesi gerektiğini belirterek Fransa'yı iki defa mahkum etmiştir.

Değişik kararlarında iletişimin denetlenmesine ilişkin olması gereken asgari standartları belirleyen AİHM, bu dönemde uluslararası yükümlülüklere –özellikle AİHS’ne- aykırı uygulamalara devam eden Fransa hakkında 24.04.1990 tarihinde Kruslin ve Huvig olaylarında ihlal kararları vermiştir. Bu kararlarda özetle, telefon konuşmaları, AİHS nin 8. maddesinde korunan « özel hayat » ve « haberleşme » kavramına dahildir. Telefon konuşmalarının denetlenmesi yada kaydedilmesi, söz konusu maddede garanti altına alınan hakkın kullanılmasına, kamu otoritesinin müdahalesi anlamına gelir. Bu müdahalenin Sözleşmeye uygun olması için söz konusu 8. maddede ve içtihatlarda belirtilen 3 klasik zorunluluğa cevap vermek zorundadır.

1- Yasa tarafından öngörülme: Kaynağı ne olursa olsun müdahale yetkisi, yayınlanmış yada kolayca erişilebilir, yürürlüğe girme rejimine göre kabul edilebilir garantiler ve prosedürleri içeren bir yasa ile düzenlenmiş olmalıdır.

2- Bu hakka müdahale edebilmek için Sözleşmenin 8. maddesinin 2. fıkrasında sınırlı olarak sayılan amaçların temel alınması gerekir.

3- Böyle bir amacın izlenmesi, demokratik bir toplumda gerekli olmalı, zorlayıcı bir sosyal ihtiyaca cevap vermeli ve orantılılık ilkesine saygılı olmalıdır.

Söz konusu iki kararda AİHM, Fransız hukukunun yazılı ya da yazısız olarak, demokratik bir toplumda, temel haklar bakımından gerekli minimum derecedeki korumayı sağlamadığı, tedbirin uygulanma yetkisi, şekli ve kapsamını açıkça belirtmediğini vurgulamıştır. Fransız hukuk sisteminin şimdilik, tam bir koruma sağlamadığını, adli amaçlı iletişimin denetlenmesi kapsamında bulunan şüpheli kişilerin kategorisinin ve tedbirin uygulanacağı suç türlerinin açıkça belirtilmediği, tedbirin uygulanma süresiyle ilgili bir sınır belirleme konusunda hakimi zorlayan bir hükmün bulunmadığı,

İletişimin denetlenmesine ilişkin tutanaklarının kaydedilmesi koşullarının belirtilmediği, kaydedilmeyen veya tamamlanmış iletişimin hakim ve savunma tarafından muhtemel kontrolü amacıyla kaydının gerçekleştirilmesi için alınan (orijinal manyetik bant kayıtlarının saklanması gibi) bir tedbirin bulunmadığı, imha yada silinme koşullarının düzenlenmediği belirtilmiştir. Söz konusu koşuların ya hiç düzenlenmediği ya da oldukça gevşek ve esnek olduğunu açıklamıştır.

Bu ihlal kararlarının da etkisiyle Fransa yasal düzenleme yapma yoluna gitmiştir. Terör ve organize suçlarla mücadele amacıyla özel bir sistem öngörülmüş ve güvenlik kuvvetleri bazı özel yetkilerle donatılmıştır. Bu yetkiler arasında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi de yer almaktadır.

Fransa’da iletişimin denetlenmesi sadece ağır suçların soruşturulması ile sınırlandırılmış ve sıkı koşullara bağlanmış bir tedbirdir. Fransa’da iki türlü iletişimin denetlenmesi söz konusudur. Birisi adli denetleme diğer ise idari

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

97

denetleme olarak ayrılmıştır. Adli denetleme bir suç soruşturması için kullanılırken, idari denetleme terör ve ağır organize suçların önlenmesi amacıyla uygulanır. Denetleme sonunda elde edilen veriler delil olarak kullanılmaz.

Kural olarak telefonu dinlenen kişinin rızasın olması halinde dahi, biçimsel koşullara uygun bir karar verilmiş olması aranmaktadır. Ancak telefonla tehdit edilen bir mağdurun rızasıyla telefonunun dinlenmesi iletişimin denetlenmesi prosedürüne tabi değildir. Yine arayanın numarasının veya arama zamanının berlirlenmesi işlemi de bu prosedüre tabi değildir.

Fransız hukukunda iletişime müdahalenin diğer bir çeşidi de CPP’in 80-4 maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre bir ölüm veya kaybolma olayının araştırılması sırasında soruşturma hakimi iletişimin denetlenmesi tedbirine başvurabilir. Telekomünikasyon yoluyla gerçekleştirilen iletişim, soruşturma hakiminin kontrolü altında 100-1 ila 100-7. maddedeki koşullar altında denetlenebilir. Bu çeşit müdahale 2 ayı aşamaz ama yeniden karar verilebilir.

Bu bağlamda ölen veya kaybolan kişinin aile üyeleri veya yakınları şahsi dava kapsamında olaya müdahil olarak kaybolan veya ölenin adresinin veya yerinin bulunması amacıyla iletişim kayıtlarının incelenmesini isteyebilirler.

Fransız CPP’inin 706-95’inci maddesi – son olarak 2007 yılında değişiklik yapılmıştır- ayrı bir iletişime müdahale düzenlenmiştir. Kısaca belirtmek gerekirse CPP’in 706-73’üncü maddesinde sayılan suçların soruşturulması sırasında soruşturma hakimi iletişime müdahale kararı verebilmektedir. Ancak burada süre 15 gündür. Yeniden aynı koşulların varlığı halinde aynı süre ile yeni karar verilebilir.

Adli Denetleme

Fransız Ceza Muhakemesi Kanununun 100 ilâ 100-7 maddeleri arasında adli amaçlı iletişimin denetlenmesi düzenlenmiştir. Bu bağlamda telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin dinlenmesi, saptanması ve kaydedilmesi işlemleri yapılabilmektedir.

Adli amaçlı iletişimin denetlenmesi kararı, sadece soruşturma hakimi tarafından verilebilir. İki yıl ve daha fazla hapis cezası öngörülen suç veya kabahatler için verilebilmektedir. Soruşturma hakimi, var olan bilgilerin gerektirmesi halinde, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlemesine, kaydedilmesine ve kopyalanmasına emir verebilir, bu işlemler onun izni ve kontrolü altında yapılır.

İletişimi denetlenecek kişi ile bu kişinin kimlerle kuracağı iletişimin denetleneceği ve denetlemenin devam edeceği süre kararda belirtilmelidir. İletişimi denetlenen şahsın, suç iddiası ile ilgili olmayan konuşmaları kaydedilemez. Denetleme sırasında hakim, suçla ilgisi olmayan kişileri korumak zorundadır.

2009 00Faaliyet Raporu

98

Telefon dinlemesine karar verme yetkisi mutlak olarak sorgu yargıcındadır. Hazırlık soruşturması sırasında savcı ya da polis suçüstü halinde dahi iletişimin denetlenmesi kararı veremez.

Hakim, başkaca bir şekilde delil toplanmasının mümkün olmadığını saptadıktan sonra dinleme kararı alabilir. Suçluluğa ait kuvvetli belirtiler varsa dinleme müsaadesi istenebilir ve verilebilir. Başka bir anlatımla kişinin biçimsel olarak suçlanması bakımından gerekli olan, çelişkisiz ve ağır şüphenin varlığı koşulu aranmaktadır. İletişimin denetlenmesi kararı verilebilmesi için başka yolla delil elde edilme olasılığının bulunmaması, yani son çare ilkesi geçerlidir.

İletişimin denetlenmesine ilişkin kararlar yazılı olur. Kararda, denetlemeyle ilgili tanımlayıcı tüm unsurları, denetleme yoluna başvurmayı gerektiren yasa ihlali (suç veya kabahat) ve tedbirin uygulanacağı süreyi taşımak zorundadır. Bu karar adli (yargısal) bir karar değildir ve itiraz edilemez.

Gerçekleştirilen adli amaçlı iletişimin denetlenmesi işlemleri hakkında ilgilisine geri bildirim yapılması söz konusu değildir.

İletişimin denetlenmesi kararı en fazla 4 ay süre için verilebilir. Ancak aynı şartların varlığı halinde aynı süre için ve aynı usulle iletişimin denetlenmesi süresi 12 aya kadar uzatılabilir.

Sorgu yargıcının görevlendirdiği adli polis, dinleme aygıtlarının yerleştirilmesinde ve çalıştırılmasında, sivil kişi ve kuruluşlardan yardım alamayıp sadece devlet memurlarından yardım isteyebilir. Soruşturma hakimi ya da onun görevlendirdiği adli polis memuru, her denetleme ve kaydetme işlemini tutanağa yazar. Bu tutanakta, her işlemin başlangıç ve bitiş tarih ve saatleri gösterilir. Kayıtlar kapalı mühürle mühürlenir.

Soruşturma hakimi ya da onun görevlendirdiği adli polis memuru, gerçeği gösteren yararlı haberleşmeleri yazar. Bunlar tutanağa kaydedilir. Bu yazılar dosyaya konulur. Yabancı dil ile yapılan haberleşmeler bu sonuca uygun bir tercüman yardımıyla Fransızca olarak yazılır.

İletişimin denetlenmesi sonucunda elde edilen bilgiler ve bant kayıtları tutanakla birlikte mühürlenerek saklanır. Dinlenen bantlar çözülerek yazılı hale getirilir. Zaman aşımına uğrayan davaların bantları, savcılık denetiminde imha edilmek zorundadır. İmha işlemi de bir tutanakla saptanmaktadır.

İletişimin denetlenmesi, soruşturma hakimi tarafından bağlı olduğu meclis başkanına bilgi verilmedikçe hiç bir halde bir milletvekili ya da senatörün hattı üzerinde gerçekleştirilemez.

CCP’in 100-5 maddesine 2005-1549 sayılı Kanunla 12 Aralık 2005 tarihinde 3’üncü fıkra eklenmiştir. Bu hükme, bir avukatın müvekkili ile onun savunma hakkını ilgilendiren konularda yaptığı görüşmelerin kaydedilemeyeceği, kaydedilmişse de geçersiz olduğu belirtilmiştir. Buna göre sanığın, müdafii ile kurduğu iletişim koruma altındadır. Denetlenmesi belirli şartlara bağlanmıştır. Bu korumadan müdafilerin yanında hekimler, eczacılar gibi meslek mensupları da yararlanır. İletişimin denetlenmesi, soruşturma hakimi tarafından baro başkanı bilgilendirilmedikçe hiç bir halde bir avukatın evi ya da bürosunun bağlı olduğu hat üzerinde gerçekleştirilemez. Sorgu yargıcı

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

99

bir avukatın dinlenmesine izin vermeden önce, baro başkanını bilgilendirmek zorunda olup ancak bu bilgilendirmeden sonra iletişimin denetlenmesine başlanılabilir.

Bundan başka CPP’in 100-7’nci maddesine 2004 yılında 2004-204 numaralı Kanunla bir fıkra eklenmiştir. Bu hükümle, hakimler bakımından bir denetleme yasağı veya koşulu getirilmiştir. Buna göre, Birinci başkan veya Yargılama Kurulu Başsavcısı bilgilendirilmeden hiç bir hakimin evi ve bürosunun iletişimi denetlenemez.

Tanıklıktan çekinme hakkı sahiplerinin, şüpheli veya sanıkla kurdukları iletişimin denetlenmeyeceğine dair bir sınırlama bulunmamaktadır.

CPP’in 100 ilâ 100-7 maddelerinde öngörülen formalitelere uyulmaksızın verilen iletişimin denetlenmesi kararları geçersizdir. Koşullara aykırı olarak iletişimin denetlenmesi işlemlerini uygulayanlar ceza kanununun 226-15 ve 432-9 maddeleri uyarınca cezalandırılır.

Fransa anlatılan yasal düzenlemelere göre gerçekleştirdiği iletimin denetlenmesi işlemleri nedeniyle yeniden ihlal kararı almıştır. Mahkeme Fransız yasalarının iletişimi denetlenen kişiyle ilgili yeterli teminatların sağlandığını, ancak hakkında iletişimin denetlenmesi kararı verilmeyen üçüncü kişiler bakımından arzu edilen seviyede bir koruma tanınmadığı gerekçesiyle işlemin ihlal oluşturduğuna karar vermiştir.

İstihbari Denetleme

Fransa’da önleyici amaçlı iletişimin dinlenmesi 1991 yılında çıkartılan bir kanunla düzenlenmiştir. 91-646 sayılı Kanunun 3 nücü maddesine göre “milli güvenliği, Fransa'nın bilimsel ve ekonomik varlığının (potansiyelinin) temel unsurlarını korumak, terörizmi, örgütlü suçluluğu ve 10 Ocak 1936 tarihli Kanunla ilga edilmiş olan özel savaş gruplarının ve milislerin yeniden teşkili ve muhafazası hakkındaki çabaları ortaya çıkarmak amacı ile telekomünikasyon vasıtası ile yapılan haberleşmelere müdahaleye (girmeye) istisnai olarak ve 4. maddenin belirlediği koşullarla izin verilebilir”.

Adı geçen Kanunun 4. maddesinde, önleme dinlemesine karar verilme prosedürü belirtilmiştir. Buna göre, önleme dinlemesine başbakan veya onun tarafından özel biçimde yetki verilmiş olan iki kişiden birisinin yazılı ve gerekçeli kararıyla izin verilir. Özellikle de içişleri bakanı bu konuda görevlendirilmektedir.

Başbakan, izin verilen iletişime müdahale işlemlerinin yerine getirilmesinin bir merkezde toplanmasını teşkilatlandırır. Bu amaçla kurulun İletişimin Denetlenmesi Milli Kontrol Komisyonu, bir denetlemenin yasal olmadığını düşünürse buna son verilmesi için başbakana bir tavsiye gönderebilir.

Başbakanın ya da görevlendireceği kişinin önleme amaçlı iletişimin denetlenmesine izin verebilmesi için, bu konuda bir talebin olması gerekir. Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı veya Gümrüklerle görevli Bakan ile bunlardan

2009 00Faaliyet Raporu

100

her birisinin özel biçimde yetkilendirdiği kişi, önleme dinlemesi yapılması talebinde bulunabilir.

Önleme dinlemesinin uygulanacağı azami süre 4 aydır. Ancak aynı koşullar altında dinleme süresi uzatılabilir.

Yapılan dinleme sonunda elde edilen bilgilerden, sadece 3’üncü maddedeki amaçlar bakımından önem arz eden kısımları kaydedilir. İletişimin dinlenmesine ilişkin olarak yapılan işlemler tutanağa kaydedilir ve işlemin başladığı ve bittiği tarih ve saatler de tutanağa yazılır.

Yapılan kayıtlardan 3. maddedeki amaçla ilgili olmayan kısımlar, dinleme süresinin bittiği tarihten itibaren 10 gün içinde Başbakanın yada yetkilendirdiği kişinin gözetimi altında imha edilir. 3. maddedeki amaçların gerçekleştirilmesi için artık muhafaza edilmelerinin zorunlu olmadığı anlaşıldığında yine başbakanın emriyle imha edilir.

Önleyici dinlemede delil elde edilmesi halinde, dinleme adli dinlemeye dönüştürülür. İstatistiklere göre önleyici dinlemelerin yarısına yakını için adli dinlemeye dönüştürme kararı verilmektedir.

Gerçekleştirilen önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi işlemleri hakkında ilgilisine geri bildirim yapılması söz konusu değildir.

Önleme dinlemesi sonunda elde edilen bilgiler yargılama aşamasında delil olarak kullanılamaz. 91-646 sayılı Kanunun 10’uncu maddesinde toplanmış olan bilgilerin Ceza Muhakemesi Kanununun 40 ıncı maddesi hükmü hariç olmak üzere 3. maddede belirtilen amaçların dışında kullanılamayacağını hükme bağlamaktadır. Ancak burada Ceza Muhakemesi Kanununun 40 ıncı maddesi hükmünü hariç tutarak bir istisnaya yer vermektedir. Ceza Muhakemesi Kanununun 40 ıncı maddesinde ise her kurum ve kuruluş ile her kamu görevlisinin, görevlerini ifa ederken öğrendikleri suçları, vakit geçirmeksizin cumhuriyet savcısına ihbar ile yükümlü oldukları belirtilmektedir. O halde dinleme sırasında bir suçun işlendiğini haber alan görevliler bu bilgileri savcıya ileteceklerdir. Savcı bu bilgiler doğrultusunda soruşturma başlatıp başlatılamayacağına karar verecektir.

Önleme amaçlı iletişimin dinlenmesi konusunda ilgili telekomünikasyon kurumları ile çalışanları devlet yetkililerine gerekli kolaylıkları göstermekle yükümlüdürler. Bu yükümlülüklere aykırı davranılması halinde cezai yaptırım öngörülmektedir.

Önleme dinlemelerinin tek elden ve kanuna uygun olarak yürütülmesini sağlamakla görevli bir Güvenlik Dinlemeleri Milli Kontrol Komisyonu (Commission Nationale de Contrôle des İnterceptions de Sécurité –CNCİS-) kurulmuştur. Bu Komisyon bağımsız bir idari otoritedir. Komisyonun başkanı, Danıştay ikinci başkanı ve Yargıtay birinci başkanınca birlikte meydana getirilen ve dört ismi içeren bir listeden Cumhurbaşkanı tarafından seçilir. Komisyon başkanının görev süresi 6 yıldır. Komisyonda aynı süre ile millet meclisinin seçtiği bir üye ile senatonun seçtiği bir üye de yer alır. Bu Komisyonun üyeleri hükümet içinde başka bir görev alamazlar. Komisyon üyeliğine yeniden seçilmek mümkün değildir. Komisyonun diğer görevlileri

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

101

başkan tarafından atanır. Komisyon üyelerinin ve diğer görevlilerin bu görevi yaparken öğrendikleri bilgiler bakımından gizlilik ilkesine uygun davranmak zorundadırlar. Bu yükümlülüğe aykırı davranmaları halinde ceza kanunu hükümleri uyarınca cezalandırılırlar. Güvenlik maksadıyla verilmiş bir telekomünikasyona müdahale kararının icrasına iştirak eden kişi, müdahalenin varlığını ifşa ettiğinde Ceza Kanununun 226-13. maddesine göre cezalandırılır.

Komisyon, kendiliğinden ya da herhangi bir başvuru üzerine yapılmakta olan bir dinlemenin kanuna uygun olup olmadığını her zaman denetleyebilir. Komisyonun görevini yapabilmesi için bakanlar kurulu üyeleri ile diğer devlet kurumları ve görevlileri gereken kolaylığı ve yardımı sağlamak zorundadır. Komisyon, Ceza Muhakemesi Kanununun 40’ıncı maddesi uyarınca dinleme sırasında elde edilen bilgilerden işlenen bir suçla ilgili olanlarını ilgili cumhuriyet savcısına bildirmekle yükümlüdür. Komisyon her yıl yürüttükleri faaliyetler ve bunların koşullan ve sonuçları hakkında bir rapor hazırlar ve Başbakana verir. Bu raporlar yayınlanarak kamuoyuna da duyurulur.

E- İrlanda

İrlanda’da iletişimin denetlenmesi, 1993 tarihli Posta Paketleri ve Tele-haberleşme Mesajlarına Müdahale Kanunuyla düzenlenmiştir. Sadece ağır suçların soruşturulmasında ve devlet güvenliği menfaatlerinin korunması amacıyla bu yetki kullanılabilir. İletişimin denetlenmesi talebi polis tarafından Adalet Bakanına iletilir ve kararı Adalet Bakanı verir. Yetki alınmaksızın iletişime müdahale edilmesi suçtur. Dinlemede elde edilen bilgiler mahkemede delil olarak kullanılmaz. Sadece istihbarat amaçlı olarak değerlendirilir.

F- İngiltere

İngiltere’de iletişimin denetlenmesi, AİHM’nin 02.08.1984 tarihli Malone İngiltere kararından sonra, 25.07.1985 tarihli Haberleşmeye Müdahale Kanunu (Interception of Comminications Act ) ile düzenlenmiştir.

Haberleşmenin denetlenmesi kararları milli güvenliğin sağlanması, ağır suçların önlenmesi ve araştırılması ile Birleşik Krallığın mali değerlerinin korunması amaçlarıyla verilebilir. Böylece iletişimin denetlenmesi tedbiri, hem adli hem de önleyici amaçlı olarak kullanılmaktadır. Haberleşmenin denetlenmesi kararı gümrükler ve gelirler idaresi ile polis tarafından uygulanır.

İngiltere’de bir suçtan dolayı iletişimin denetlenmesine karar verilebilmesi için bu suçun, 21 yaşının üzerindeki sabıkasız bir kişinin, en az 3 yıl hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edilmesini gerektiren bir suç olması gerekir. Bundan başka şiddet kullanmak yoluyla önemli miktarda kazanç sağlayan suçlar ya da çok sayıda kişinin ortak bir amaç etrafında birleşerek işledikleri suçlar da ağır suç sayılmakta ve iletişimin denetlenmesi tedbiri uygulanabilmektedir.

Karar verme yetkisi İngiltere ve Galler İçişleri Bakanı, İskoçya Devlet Bakanı veya Kuzey İrlanda Devlet Bakanına aittir. Diğer ülkelerin tersine

2009 00Faaliyet Raporu

102

İngiltere’de iletişimin denetlenmesi kararı verme yetkisi idari mercilere verilmiştir.

İngiltere’de iletişimin denetlenmesi kararı verilebilmesi için suç işlendiğine ilişkin özel bir şüphe derecesi aranmamıştır. Arama ve tutuklama gibi diğer koruma tedbirlerinin aksine, buna ilişkin kanun özel bir suç şüphesi şart koşmamaktadır. Ancak tedbirin uygulanabilmesi için suçların aydınlatılması bakımından zorunlu olması ve başka yollarla bu bilgilerin elde edilmesinin çok zor olması gerekir.

Karar olmadan haberleşmeye müdahale suçtur. Haberleşmeye müdahale sonucu elde edilen bilgiler mahkemelerde delil olarak kullanılamaz ve açıklanamaz. Bu bilgiler sadece istihbarat amaçlı kullanılabilir.

İngiltere’de iletişimin dinlenmesi süresi kural olarak 2 ay olup, gerektiğinde birer aylık sürelerle uzatılabilmektedir. Milli güvenlik ve ülkenin selameti ile ilgili olarak 6 aylık uzatma da mümkündür. Ayrıca acil durumlarda güvenlik kuvvetlerinin 2 günlük dinleme yetkisi bulunmaktadır. İngiltere’de iletişimin denetlenmesi tedbirine son çare (ikincillik ilkesi) olarak başvurulması öngörülmüştür.

İngiltere’de yasa koyucu, suçların aydınlatılmasının etkinliğini tehlikeye düşürmemek için ilgililere geri bildirim yükümlülüğü öngörmemiştir. Bununla birlikte iletişimin denetlendiğinin ilgilisine bildirimi, ilgilinin talebi halinde yapılmaktadır. İlgili birey, iletişiminin dinlendiğinden şüphe duyarak şikayetçi olursa, bu istek bir komisyon tarafından incelenmekte ve uygun görülürse kendisine yapılan işlem bildirilmektedir.

İngiltere’de iletişim kuran taraflardan birisinin iletişiminin denetlenmesine razı olacağını kabul etmek için makul nedenlerin varlığı halinde denetlemenin hukuka aykırılık oluşturmadığı yasal olarak hükme bağlanmıştır.

Sanığın müdafisinin iletişiminin denetlenmesi konusunda özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Tanıklıktan çekinme hakkı sahiplerinin şüpheli veya sanıkla kurdukları iletişimin denetlenmeyeceğine dair de bir sınırlama bulunmamaktadır.

İngiltere’de ayrıca milletvekillerinin iletişimlerinin denetlenemeyeceğine dair yaklaşık 40 yıllık uygulaması olan bir yasa bulunmaktadır. Bu yasa Harold Wilson’ın başbakanlığı sırasında çıkarılmış ve bu düzenlemeye de “Wilson doktrini” adı verilmiştir. 11 Eylül saldırıları ve Londra bombalamalarından sonra bu yasanın değiştirilerek, gerekmesi halinde milletvekillerinin de iletişimlerinin denetlenmesi tartışılmaktadır.

İletişimin denetlenmesine ilişkin olarak yürütülen işlemler, karşılaşılan sorunlar, gerçekleştirilen denetleme sayısı gibi soyut bilgileri içerecek şekilde ilgili komisyon tarafından her yıl bir rapor hazırlanarak başbakana ve daha sınırlı olarak parlamentoya sunulmaktadır.

İletişimin denetlenmesi sonucu elde edilen bilgi ve kayıtlar bilahare yazılı hale getirilmektedir. Ancak bunların ceza yargılamasında delil olarak kullanılması kesin olarak yasaktır. Sadece bunlara dayanarak başka delillere ulaşılması için kullanılmaktadır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

103

G- Avusturya

Avusturya Anayasasında haberleşmenin gizliliğinin korunması hüküm altına alınmıştır. İletişimin denetlenmesine ilişkin yasal düzenleme 1974 yılında çıkartılan bir kanunla Avusturya ceza usul kanununa 149a, 149b ve 414a maddeleri eklenmek suretiyle yapılmıştır. Bu hükümlere göre elektronik, optik ve elektromanyetik yolarla yapılan özel haberleşmelerin bir ceza yargılaması önlemi olarak denetlenmesinin esas ve usulleri belirlenmiştir.

İletişimin denetlenmesi tedbirine, işlenmiş bir suçun aydınlatılması ve bir kaçağın veya sanık statüsünde birisinin yerinin araştırılması veya tespiti amacıyla başvurulabilir. Avusturya’da önleme amaçlı olarak iletişimin denetlenmesine başvurulamaz.

Avusturya Ceza Usul Kanununa göre haberleşmenin denetlenmesinde ilgilinin rızasına göre bir ayrım yapılmıştır. İlgilinin rızası yoksa en az 1 yıl ve daha üzeri hapis cezası gerektiren kasıtlı suçlarla ilgili olarak iletişimin denetlenmesi kararı verilebilmektedir. İlgilinin rızasının olması halindeyse tedbir hukuka uygun hale gelmekte ve 6 ay ve üzeri hapis cezası gerektiren kasıtlı suçlar için bu tedbire başvurulabilir.

Tedbire başvurulabilmesi için diğer koruma tedbirlerine göre daha yüksek bir şüphe derecesi aranmaktadır. Buna göre bu tedbire karar verilebilmesi için “kuvvetli suç şüphesinin” varlığı gerekmektedir. Belirli somut vakalara dayanmayan tahminlerden hareketle bu tedbire başvurulamaz. Bu tedbirin uygulanabilmesi için aranana şüphe yoğunluğu ile tutuklama için aranan şüphe yoğunluğu aynı seviyede düzenlenmiştir.

Telefon dinleme üç hakimli bir kurulun izni ile uygulanabilir. Bu kurul Avusturya yüksek mahkemesinin bir dairesidir. Denetleme talebi savcıdan önsoruşturmayı yürüten hakime gönderilir. Hakim de kurula iletir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde en kısa zamanda kurulun onayına sunulmak üzere soruşturma hakimi tarafından da acele tezkere ile verilebilir. Ancak bu karar en kısa sürede kurulca onaylanmalıdır. Eğer kurul bu kararı onaylamazsa o ana kadar yapılan kayıt veya tespitler imha edilir.

Dinleme sonucunda elde edilen bilgiler mahkemelerde delil olarak kullanılamaz.

İletişimin denetlenmesi bakımından bir üst zaman sınırı düzenlenmemiştir. Avusturya’da avukatların müdafilerin, noterlerin ve mali müşavirlerin özel

haberleşme araçları, şüphe altında bulunan kişinin, bu meslek sahiplerinin yanında barınması veya münasebet kurmasının umulması söz konusu olsa dahi denetlenemez. Bu yasak tam bir vekalet ilişkisi olmasa bile geçerlidir. Ancak bu koruma sanık yakınlarıyla hekimler için kabul edilmemiştir.

Avusturya’da iletişimin denetlenmesi tedbirine başvurulması için başka surette delil elde edilemeyecek olması gerektiğine dair yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak öğreti ve uygulama bu kuralı, İHAS’nin 8. maddesinin 2. fıkrasındaki koşullardan çıkartmaktadır. Bu ilke uyarınca başka tedbirlere başvurulduğunda delilin elde edilmesi sonuçsuz kalacak veya en

2009 00Faaliyet Raporu

104

azından önemli ölçüde güçleşecekse, ancak bu takdirde iletişimin denetlenmesi tedbirine başvurulabilecektir.

İletişimin denetlenmesi tedbirinin uygulanmasının sona ermesinden sonra, ilgilisine konuyla bilgili bilgi verilmesi yasal bir zorunluluk olarak düzenlenmiştir.

H- Belçika

Belçika’da ceza kovuşturması amacıyla telefon dinleme özel olarak düzenlenmiş olmamasına rağmen, belirli koşullar altında 1991 tarihli bir kanuna dayanarak bu tür dış bağlantı verilerinin kaydedilmesine olanak tanınmaktadır.

Belçika’da bir adli araştırma sırasında sorgu hakimi haberleşmenin denetlenmesi için tezkere vermeye yetkilidir. Sorgu hakimi bir aylık süre için ön izin verir ve süre altı aya kadar uzatılabilir. Olayın ağırlığı ve ciddiyeti bildirildiğinde yeniden dinleme kararı verilebilir. Özel hayatın korunması amacıyla elde edilen kayıtların üçüncü kişilerin eline geçmesinin önlenmesi için sıkı koşullar bulunmaktadır. Sorgu hakimi, iletişimin tespitine, yani arayan ve aranan numaralar ile abonelerin kimliklerinin belirlenmesine karar verebilir.

I- Finlandiya

Finlandiya’da duruşma öncesi iletişimin denetlenmesi yetkisi Ağır Kriminal Suçları Soruşturma Kanununda düzenlenmiştir. Soruşturma makamlarının talebi üzerine duruşma öncesinde en fazla 1 aylık süre ile iletişimin dinlenmesine izin verilebilir. Bu süre yenilenebilir. İletişimin dinlenilmesi kararı sadece Kanunda yazılı ağır suçlar için ve bu bilgilerin suçun aydınlatılmasında hayati öneme haiz olması durumlarında verilebilir. Dinleme ile elde edilen veriler delil olarak kullanılabilir.

J-Kanada

Kanada Ceza Kanununda yer alan iletişimin denetlenmesine ilişkin hükümler ilk defa 1974 yılında yürürlüğe girmiştir. 1984 yılında ise aynı konuda özel bir Kanun - Kanada Bilgi Güvenliği Servisi Kanunu - yürürlüğe girmiştir. Bu Yasa, milli güvenlik amacıyla bireylerin iletişimlerine müdahale yetkisi vermektedir. İletişime yasal müdahale belirli suçlarla ilgili olarak uygulanabilmektedir.

Bu suçlar; uyuşturucu ticareti, kaparanın aklanması, kaçakçılık, çocuk pornografisi, öldürme ve terörist faaliyetlerdir. İletişimin denetlenmesi özellikle ağır suçlarla mücadelede kullanılan son derece yararları bir araçtır. Gerçekten, iletişime yasal müdahalenin uygulandığı olayların % 90’ında sanıkları suçlayıcı deliller elde edilebilmiştir. İletişime müdahale Kanadalıların özel hayat hakları ile yakın bir olgudur. Bu nedenle Ceza Kanununu ve Kanada Bilgi Güvenliği Servis Kanununa göre, sadece hakimler soruşturmayı doğrulamak için yeterli delil varsa kişilerin özel iletişimlerin denetlenmesine karar verebilir. İletişimin

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

105

İzinsiz olarak denetlenmesi ve süresi bitmesine rağmen devam ettirilmesi, Ceza Kanununa göre bir suçtur.

K- İtalya

İtalya’da haberleşmenin denetlenmesi çok sınırlı bir alanda ve bazı ağır koşullar altında gerçekleştirilebilmektedir. Ceza Yargılama Yöntem Yasasının 226. maddesinde sınırlı olarak sayılmış bulunan uyuşturucu madde, silah ve patlayıcı madde kaçakçılığı, telefonun suç işleme aracı olarak kullanıldığı suçlar (hakaret, tehdit gibi) ile cezasının alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçlar için kabul edilmiştir.

İletişimin denetlenmesine soruşturma aşamasında savcının istemesi üzerine yetkili yargıcın kararıyla başlanabilir. Yargıç, suça ilişkin kuvvetli belirtiler olduğuna ve denetlemenin zorunlu olduğuna karar verebilmesi gerekir. Acil hallerde savcının da doğrudan iletişimin denetlenmesine karar verebilmesi mümkündür. Savcın verdiği kararın 24 saat içinde hakim onayına sunulması ve hakimin de 48 saat içinde bu kararı değerlendirerek onaylaması veya ortadan kaldırması gerekir.

İletişimin denetlenmesi süresi 15 günü aşamaz. Eğer savcılık gerekli görürse her defasında aynı süreyle sınırlı olmak koşuluyla hakimden uzatma kararı isteyebilir.

8 Ağustos 1992 tarihinde yapılan yasa değişikliği ile organize suçlar bakımından bazı kolaylıklar sağlanmıştır. Buna göre organize suç örgütleri tarafından suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtiler olmasa dahi denetleme yapılabileceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca denetlemeye karar verilebilmesi için “kuvvetli belirti” yerine “yeterli belirti” aranmakta ve denetlemenin zorunluluğunun gerekmediği belirtilmiştir. Ancak bu halde hemen yargıca haber vermek ve yargıcın onayını almak durumundadır. Yine tutuklamanın mümkün olduğu hallerde iletişimin denetlenmesine ilişkin koşullar esnetilmiştir. İletişimin denetlenmesi sonucu elde edilen bilgiler başka davalarda delil olarak kullanılamaz.

İtalya’da önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi de düzenlenmiştir. İçişleri bakanı, emniyet müdürleri, Carabini komutanları, maliye ve polisler, yer bakımından yetkili savcıdan telefon dinleme talebinde bulunabilirler. Bu denetleme işlenmiş bir suçun aydınlatılması amacıyla değil, önleme amaçlı olarak uygulanır. Bu tedbirin uygulanması için yukarıda belirtilen yoğunlukta bir şüphenin varlığı aranmamaktadır. Bu tedbir devlete karşı suçlar, adam öldürme, yağma, organize suçlar, adam kaldırma suçları bakımından uygulanabilir. Önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi sonucu elde edilen kayıtlar ceza yargılamasında delil olarak kullanılamaz.

(Not: Bu bölüm Adalet Bakanlığı Tetkik Hâkimi Dr. Mustafa Taşkın’ın Adlî ve İstihbarî Amaçlı İletişimin Denetlenmesi, Seçkin Yayınları, Ankara 2008” isimli kitabın 33 ilâ 54. sayfalarından alınmıştır.)

2009 00Faaliyet Raporu

106

II. İNCELEMELER VE GÖRÜŞMELER

A- Alt Komisyon uygulama hakkında bilgi almak üzere Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı uzmanları Sayın Ömer Boz ve Sayın Ömer Sayılır’ı dinlemiştir.

Sayın Boz ve Sayılır kendileri ile yapılan görüşmede;

İletişim Başkanlığı’nın 5397 Sayılı Yasa gereğince kurulduğunu ve 23/07/2006 tarihi itibariyle faaliyete başladığını, kuruluş amacının iletişimin denetlenmesi işlemlerinin tek bir merkez tarafından yürütülmesi, taleplerin hukuka uygunluğunun kontrol edilmesi olduğunu, bu bağlamda telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesinde kurumlarının aracılık vazifesi gördüğünü, MİT, Jandarma ve Emniyet birimlerinin konuya ilişkin taleplerini mahkemelere ilettiklerini, alınan mahkeme kararlarının İletişim Başkanlığı uzmanlarınca hukuka uygunluk denetimi yapıldıktan sonra ilgili operatörlere (Avea, Turkcell, Vodofone) iletildiğini, daha sonra operatörlerden gelen ses dosyalarına ilgili kurumların erişimine olanak sağladıklarını, dinlemeyi ilgili kurum çalışanlarının gerçekleştirdiklerini belirtmişlerdir.

Bir soru üzerine kamuoyunda iletişimin dinlenmesi ile fatura bilgilerinin değerlendirilmesinin birbirine karıştırıldığını, kurumlarının sadece dinleme işlemi ile ilgili görevinin olduğunu, ayrıca bu görevin telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişime ilişkin olduğunu, ortam dinlemesi adı verilen ve teknik araçlarla yapılan dinlemenin görev alanları dışında kaldığını ifade ederek, basında yer alan haberlerin daha çok bahse konu ortam dinlemesi sonucunda elde edilen verilere ilişkin olduğunu belirtmişlerdir.

Yine bir soru üzerine iletişimin denetlenmesi hususunda hukuka aykırı eylemlerin çok ağır cezai yaptırımlara bağlandığını, bu nedenle böyle bir davranışın ağır bir risk taşıdığını, kurumlarında tüm çalışmaların elektronik ortamda gerçekleşmesi nedeniyle hukuka aykırı bir eylemin rahatlıkla tespit edilebileceğini ifade etmişlerdir.

Sayın Boz ve Sayılır, görev alanlarına girmemekle birlikte ortam dinlemesinin bir kısım teknik araçlarla, böcek olarak tabir edilen vericilerle ve cep telefonlarına yapılan müdahaleler neticesinde yapılabileceğini, ülkemizde ortam dinlemesi hususunda hangi kurum ve kuruluşların teknik alt yapıya sahip olduğu hususunda bilgilerinin bulunmadığını beyan etmişlerdir.

Yine bir soru üzerine, ortam dinlemesi adı verilen iletişimin denetlenmesinde de hâkim kararına ihtiyaç olduğunu aksı takdirde elde edilen bilgilerin mahkemelerde delil olarak kullanılamayacağını belirtmişlerdir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

107

B- Alt Komisyon iletişimin denetlenme konusunda Ülkemizde yürürlükte bulunan mevzuat hakkında bilgi almak üzere Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimi Sayın Murat Uygun’u dinlemiştir.

Sayın Uygun kendisi ile yapılan görüşmede;

Ulusal mevzuatımızın tarihçesi bakımından iletişimin denetlenmesi meselesinde 1412 Sayılı Eski Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 91. maddesindeki zabıt hükümlerine dayanılarak biraz da bahsi geçen maddenin “vesair mersule” ibaresinin telefon dinlemesini de kapsayabileceği kabul edilerek bu madde çerçevesinde uygulamaların yapıldığını, ancak bu madde de açıkça telefon dinlemesine ilişkin bir hüküm bulunmadığını, buna ilişkin tedbirleri öngören bir düzenlemenin de olmadığını, nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Ağaoğlu kararında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 91. maddesi düzenlemesinin Sözleşmenin 8. maddesinde öngörülen kanunla düzenleme kriterini karşılamadığını, ülkemizde telefon dinlemesine ilişkin açık düzenlemelere yeterince yer verilmediğinden bahisle ihlal kararı verdiğini,

Bu ihtiyaçlar neticesinde, 1999’da çıkartılan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri İle Mücadele Kanunu içerisinde iletişimin tespiti konusunun belirli suçlar bakımından mevzuatımıza girdiğini, daha sonra 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135 ve devamı maddeleri kapsamında adlî amaçlı olarak iletişimin denetlenmesi hükümlerine yer verildiğini, iletişimin denetlenmesi kavramının bir birinden farklı birkaç eylemi içine aldığını, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi olarak sayılabilecek bu eylemler hakkındaki hükümlerin de farklı olduğunu, Adalet Bakanlığı tarafından 2007 tarihli 26434 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme tedbirlerinin uygulanmasına ilişkin yönetmelikle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesinin ayrıntılarının düzenlendiğini,

Bu çerçevede iletişimin dinlenmesi ve kayda alınmasının telekomünikasyon yoluyla gerçekleşmekte olan konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınmasını içerdiğini, iletişimin tespitinde ise iletişimin içeriğine müdahale etmeden, yani herhangi bir dinleme veya kayda alma sözkonusu olmadan arama, aranma, kimin arandığı, ne kadar süreyle arandığı ve kimlik bilgilerinin tespit edilmesine yönelik bir işlem olduğu, bu ayrımın uygulanacak hükümler açısından önem arzettiği örneğin dinleme ve kayda alma işleminin sadece belirli suçlar bakımından mümkün olduğunu ancak iletişimin tespiti işleminde böyle bir sınırlamanın bulunmadığını,

Bahse konu tedbirlerin sadece sanık veya şüpheli hakkında ve bir suç soruşturması veya kovuşturmasının bulunması halinde uygulanabilecek

2009 00Faaliyet Raporu

108

tedbirler olduğunu ayrıca iletişimin dinlenmesi tedbirinde bir kısım katalog suçların belirlendiği,

Dinleme işleminin ancak bu katalog suçlar sözkonusu olduğunda gerçekleştirilebildiğini, bu suçlar haricinde iletişimin dinlenmesinin, kayda alınmasının veya sinyal bilgilerinin değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, bu katalog suçlar arasında “ göçmen kaçakçılığı, insan ticareti, kasten adam öldürme, işkence, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu, fuhuş, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet” gibi ağır nitelikteki suçların bulunduğunu,

Dinleme tedbirinin uygulanabilmesi açısından bir diğer şartın ölçülülük, orantılılık ilkesi olduğunu, bu ilke çerçevesinde ancak kuvvetli şüphenin varlığı halinde bu tedbire başvurulabileceğini ve son şart olarak başka yolla delil elde edilmesinin mümkün olmaması halinin arandığını, dinleme kararını ancak hakimin verebildiğini fakat gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda cumhuriyet savcısının da böyle bir yetkisinin olduğunu ancak yirmi dört saat içerisinde bu kararın hakim tarafından onaylanması gerektiğini, bu kararların uygulanmasında Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının yetkili olduğunu ve bu kararlara cumhuriyet savcısının, katılanın, sanık ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının itiraz yetkisinin bulunduğunu,

İletişimin denetlenmesi yetkisinin en fazla üç ay için verilebildiğini, bu sürenin en fazla bir kez daha uzatılabildiğini ancak örgütlü suçlarda bir aydan fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabildiğini, yukarıda anlatılan şartların yerine getirilmemesi halinde elde edilen verilerin mahkemede delil olarak kullanılamadığını,

Hakkında tedbir uygulanan kişilerin korunması amacına yönelik olarak kişi hakkında dinleme tedbiri devam ederken cumhuriyet savcısı tarafından bir takipsizlik kararı verilmesi veya verilen dinleme kararının hakim tarafından onaylanmaması halinde tedbirin derhal durdurulması ve o ana kadar tutulan kayıtların da on gün içerisinde cumhuriyet savcısının denetiminde imha edilmesi gerektiğini, ayrıca ölçülülük ilkesinin hayata geçirilmesi açısından tedbire son verilmiş, ilgili tutanaklar yok edilmiş veya kişi hakkında takipsizlik kararı verilmiş ise bu işlemlerin telefonu dinlenen, iletişimi tespit edilen kişiye bildirilmesi ve bu konuda ilgili kişiye bilgi verilmesinin hükme bağlandığını,

Önleme amaçlı dinlemelerin de adlî amaçlı dinleme tedbirlerinin tabi olduğu hükümlere benzer hükümler kapsamında gerçekleştirilebildiğini ancak burada belirlenen katalog suçlar kapsamının biraz daha dar tutulduğunu, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imali veya ticareti suçu, haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar ve Devletin güvenliğine karşı suçlar başlığı altında düzenlenen suçların önleme amaçlı dinleme tedbirinin konusunu teşkil edebileceğini,

Kanun dışı dinlemelerde Türk Ceza Kanununun 132. maddesinde düzenlenen iletişiminin gizliliğini ihlal suçunun oluşacağını, tedbire ilişkin prosedürlerin yerine getirilmemesi halinde, hakim kararının bulunmadığı durumlarda ve belli bir kamu görevlisinin kendi inisiyatifi ile dinlemeyi

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

109

gerçekleştirmesi halinde TCK 132. maddesinde öngörülen cezai yaptırımların uygulanacağını, bu konuda cumhuriyet savcılarının re’sen harekete geçmelerinin gerektiğini ifade etmiştir.

C- Alt Komisyon iletişimin denetlenmesi hususundaki uygulama hakkında bilgi almak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sayın Ramazan Akyürek ve Şube Müdürü Sayın Yunus Yazar ile görüşmüştür.

Sayın Ramazan Akyürek ve Sayın Yunus Yazar kendileri ile yapılan görüşmede;

Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı olarak dinleme işlemlerini hukuka uygun olarak yapmaya gayret ettiklerini, tüm faaliyetlerini 5397 Sayılı Yasa çerçevesinde yürüttüklerini, bu bağlamda Ceza Muhakemesi Kanununun 250. maddesinin birinci fıkrasında sayılan suçların işleneceğine dair bir şüphenin varlığı halinde dinlemek istedikleri telefonla ilgili olarak gerekçeli bir talep yazısı ile bağlı bulundukları ağır ceza mahkemesinden talepte bulunduklarını, hakimin talebi yerinde görmesi durumunda olumlu karar verdiğini, gerekçeleri yetersiz bulması halinde de talebi reddettiğini, olumlu karar alındığında bir üst yazı ile dinleme kararını Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına gönderdiklerini, karar gereği dinlenecek olan numaralara ait bütün işlemlerin adı geçen başkanlık üzerinden yerine getirildiğini, üç ayın sonunda numaranın dinlenmesinin devamını gerektiren haller varsa ikinci bir karar alındığını, gerekmediği durumlarda ise işlemin sona erdiğini,

Dinlenecek kişinin konuşmalarının TİB tarafından kendilerine iletildiğini, canlı dinleme yapılmadığını, konuşma sona erdikten sonra dinleme işleminin gerçekleştiğini, kamuoyunda zaman zaman yer aldığı şekli ile herkesin dinlendiğine ilişkin iddiaların gerçeği yansıtmadığını, bunun personel sayısı ve zaman açısından mümkün olmadığını, ayrıca tüm dinleme işlemlerinin hakim kararı ile yapılması nedeniyle böyle bir talebin hakimlerce kabul görmeyeceğini, çünkü tüm taleplerin gerekçeli, makul ve hukuka uygun olması gerektiğini,

Yine basına yansıyan şekilde Emniyet Genel Müdürlüğünün Türkiye’deki tüm telefonları dinleme yetkisini aldığına dair haberlerin gerçek olmadığını, medyaya yansıyan bahse konu kararın dinleme değil fatura bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin olduğunu, her telefon dinlemesi için ayrı bir karar alınması gerektiğini, bu şekilde toplu bir dinleme kararı alınmasının hukuken mümkün olmadığını, fatura bilgilerinin de suçların aydınlatılmasında, iç güvenliğin sağlanmasında kullanıldığını, kurum olarak gerek mutad gerekse basında yer alan haberler nedeniyle sık sık denetime tabi tutulduklarını, tüm bu denetimlerde kanun dışı yapılan bir işleme rastlanmadığını ifade etmişlerdir.

2009 00Faaliyet Raporu

110

Bir soru üzerine, hukuka uygun olarak alınan hakim kararlarını uygulamak için ellerindeki tüm imkanları kullanmaya çalıştıklarını, ancak bir araçla takip ederek telefon dinleme imkanlarının bulunmadığını ifade etmişlerdir.

Yine bir soru üzerine kullandıkları teçhizat ile ilgili olarak Türkiye’de üretilmeyen bilgisayar donanımlarını, diskleri ithal ettiklerini ancak bu aletlerde kullanılan tüm yazılım programlarının kendi birimlerindeki mühendisler tarafından yapıldığını, bu nedenle bu cihazların başka bir kişi veya kurum tarafından takip edilmesinin mümkün olmadığını, gerekli kripto ve güvenlik tedbirlerinin alındığını belirtmişlerdir.

Türkiye’de herkesin dinlendiğine ilişkin düşünceleri ile ilgili olarak, bunun psikolojik olduğunu, son günlerde dinlemeye ilişkin haberlerin medyada sıklıkla yer alması nedeniyle insanların böyle bir şüpheye kapıldıklarını, tüm istihbarat birimleri açısından herkesi dinlemenin zaman ve personel sayısı açısından mümkün olmadığını, ayrıca hukuken böyle bir kararın alınamayacağını, TİB’in bilgisi dışında Türkiye’de dinleme yapılamayacağını, ancak gelişen teknoloji ile birlikte cep telefonlarına müdahale edilerek veya başka bir takım teknik enstrümanlarla dinleme yapılmasının mümkün olduğunu ama yine de bunun için gelişmiş yazılımların, ileri bir teknolojinin gerektiğini beyan etmişlerdir.

D- Alt Komisyon iletişimin denetlenmesi hususundaki uygulama hakkında bilgi almak üzere Telekomünikasyon İletişim Başkanı Sayın Fethi Şimşek ile görüşmüştür.

Sayın Fethi Şimşek kendisiyle yapılan görüşmede;

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) kurulmadan önce ilgili istihbarat ve güvenlik kurumları ile GSM operatörleri ve Telekom arasında doğrudan bir hat olduğunu, şimdi araya kendilerinin girdiğini, bu aracılık faaliyetinin dijital teknoloji sayesinde gerçekleştirildiğini, tüm dinleme faaliyetlerinin hakim kararına istinaden yapıldığını ifade etmiştir.

Bir soru üzerine sayın Şimşek dijital teknoloji sayesinde dinleme yeteneğinin TİB’te olduğunu bu yeteneğin sadece kendilerinde değil, GSM operatörlerinde, Telekomda da olduğunu, zaten TİB’in kuruluş amacının bu yeteneği disipline etmek olduğunu, ayrıca yine dijital teknolojide yapılan her işlem sonrasında mutlaka bir iz, log kaldığını bu nedenle kanuna aykırı bir eylemin gerçekleştirilmesi halinde yukarıda dinleme yeteneği olduğu ifade edilen her kurumun kendi içinde bunu kolaylıkla tespit edilebileceğini, bu anlamda yapılacak bir soruşturmada cumhuriyet savcısının bilirkişi marifeti ile kanun dışı hareketin kim tarafından nerede yapıldığını tespit edebileceğini beyan etmiştir.

Bu bağlamda medyada yer alan dinleme tutanakları ile ilgili olarak iletişim özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini ileri süren kişilerin cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunabileceklerini ayrıca cumhuriyet savcılarının da bu konuda re’sen harekete geçerek soruşturma başlatabileceklerini dile getirmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

111

Bir başka soru üzerine kurumlarında çalışan kişilerin güvenlik soruşturmalarının titizlikle yapıldığını, Bakanlar Kurulunun belirlediği kriterler çerçevesinde alım yaptıklarını, aynı şekilde kullandıkları yazılımları Türk şirketlerden aldıklarını, birlikte çalışacakları şirketler içinde aynı hassasiyeti gösterdiklerini, geçici olarak bir kişiyi istihdam edeceklerse bile gerekli güvenlik araştırmalarını yaptıklarını belirtmiştir.

Ortam dinlemeleri ile ilgili olarak kendilerini herhangi bir görevlerinin olmadığını, bu tür dinlemelerinde ancak hakim kararı ile mümkün olduğunu, aksi takdirde yasal takip gerektiğini, medyada yer alan dinlemeye ilişkin haberler ile ilgili olarak ise yukarıda bertildiği üzere yasal takip yapılabileceğini ifade etmiştir.

Yine bir soru üzerine Türkiye’deki tüm telefon kullanıcıların aynı anda dinlenmesinin teknik olarak mümkün olmadığını, her operatörün bu iş için tahsis ettiği belirli bir abone sayısının bulunduğunu, bu sayıyı dile getiremeyeceğini ancak medyada yer aldığı şekilde bu sayının milyona ulaşmadığını beyan etmiştir.

Yine medyada yer alan Jandarmanın genel olarak aldığı dinleme kararının Adalet Bakanlığının itirazı üzerine Yargıtay tarafından iptal edildiğine ilişkin haberlerle ilgili olarak, bu kararın bir dinleme kararı olmadığını, sadece fatura bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin olduğunu, kararın jandarmanın sorumluluk alanlarını aştığı gerekçesiyle kanuna uygun olmadığını düşündüklerinden Adalet Bakanlığına bilgi verdiklerini, bu çerçevede yapılan kanun yararına bozma talebi neticesinde Yargıtay’ın böyle bir karar verdiğini ifade etmiştir.

E- Alt Komisyon uygulama hakkında bilgi almak üzere Telekomünikasyon A.Ş. Hukuk Danışmanlığı Direktörü Ahmet Bülter ve Santral İşletme Müdürü Yüksel Lofça’yı dinlemiştir.

Sayın Bülter ve Lofça kendileri ile yapılan görüşmede;

İletişimin tespiti konusunda düzenlemelere yer veren 5397 Sayılı Yasa çerçevesinde 23 Temmuz 2006 tarihinden bu yana bu konuda Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının faaliyete geçtiğini, bu tarih itibariyle iletişimin denetlenmesine ilişkin tüm faaliyetlerin bu kurum üzerinden gerçekleştiğini, şirketlerine bu yönde iletişimin denetlenmesi ile ilgili olarak doğrudan doğruya gelen herhangi bir mahkeme veya savcılık talebinin bulunmadığını, teknik anlamda TİB’in hatlarına doğrudan erişim imkanının bulunduğunu, sadece dijital santrale dönüştürülmemiş olan bir kısım kırsal alan santralleri ile ilgili olarak TİB’in kendilerine başvurduğunu, kendilerinin bu yazılı talimatların gereğini yaptıklarını, kırsal alan dijital santral dönüşüm projesinin tamamlanması halinde de TİB’in kendilerine haber vermeksizin bu santrallere de ulaşma imkanına kavuşacağını,

2009 00Faaliyet Raporu

112

Kendilerinin herhangi bir istihbarat kuruluşu için kullanıma ayrılmış bir alan veya cihazlarının bulunmadığını, bu konuda tek yetkili kurumun TİB olduğunu, TİB’in belli noktalarda kendi sistemlerine erişimi sağlamak üzere teçhizatlarının ve sistemlerinin olduğunu, kendi sistemlerinin de TİB’in bu sistemleri ile bağlantılı olduğunu, bu sistemler sayesinde TİB’in kendilerine mahkeme kararı göstermeksizin doğrudan doğruya erişim yetkisinin olduğunu ifade etmişlerdir.

Bir soru üzerine fiber optik kabloların Türkiye’deki bütün santraller arasındaki haberleşmeyi sağlayan fiziksel devreler olduğunu, bu devrelerde binlerce konuşma kanalının olduğunu, fiziksel olarak bunlardan bir uç alarak dinleme yapmanın mümkün olmadığını, çünkü bu kanallardan hangi konuşmanın geçeceği, ne zaman geçeceğinin takip edilmesinin mümkün olmadığını, ancak eğer istenirse kurum çalışanlarından ilgili bir kişinin hatta girerek dinleme yapmasının mümkün olduğunu fakat bunun santral aşamasında yapılan tüm işlemlerin kayıt altında tutulması nedeniyle kolayca tespit edilebileceğini,

Şirketlerinin iletişimin denetlenmesi hususunda çok hassas olduğunu, haberleşmenin en temel hürriyetlerden biri olduğuna inandıklarını bu nedenle yasal düzenlemelerle getirilen yeniliklere yüksek miktarlarda yatırımlar yaparak uyum sağlamaya çalıştıklarını ve iletişimin denetlenmesi hususunda sadece operatör ayağında olduklarını, TİB’in kurulması ile birlikte kendilerinin bu işle bir ilgilerinin ve bilgilerinin kalmadığını, ifade etmişlerdir.

III. TESPİT VE DEĞERLENDİRMELER

1. Alt Komisyon konu ile ilgili olarak somut bir olaydan hareketle inceleme ve araştırma yapamadığından sadece yürürlükte olan ilgili mevzuat ve mukayeseli hukuk değerlendirilmiş, kamu görevlileri ile görüşülerek iletişimin denetlenmesi hususundaki eksikliklerin tespitine çalışmıştır. Alt Komisyonun çalışmaya başlaması öncesinde, kamuoyunda Eski YÖK Başkanı Sayın Erdoğan Teziç’in dinlendiği, CHP Genel Sekreteri Sayın Önder Sav’ın dinlendiği, üst düzey bürokrat ve siyasetçilerin neredeyse tamamının dinlendiği şeklinde iddiaların ortaya atılmasına rağmen komisyonumuza bu hususta hiçbir başvuru yapılmamıştır.

Alt Komisyonun oluşturulma gerekçesi olan dinlenilme iddiaları hakkında komisyonumuza herhangi bir başvurunun yapılmamış olması ilginç bir durumdur.

2. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özel hayat hakkını düzenleyen 8. maddesinde, herkesin, haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir.

Hangi araç ve yolla olursa olsun başkalarıyla yapılan özel nitelikli haberleşmelerinin, kişilerin veya devlet organlarının müdahalelerinden bağımsız olarak yapılması hakkı olarak tanımlanan haberleşme hakkı, iletişim aracının devlet ya da özel sektör tarafından işletildiğine bakılmaksızın her türlü iletişimi

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

113

bu maddenin koruması kapsamına almıştır. Bu bağlamda, telefon görüşmeleri de dahil olmak üzere yazılı ve sözlü her türlü gönderi özel hayat hakkının içinde kabul edilmektedir ve herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

Haberleşme özgürlüğü, meşru ve yasal temellere dayandırılmak ve bireylere gerekli güvenceler sunulmak kaydıyla devletin müdahalesine konu olabilir. Demokratik toplumun gerekleri, bu tür meşru müdahalelerin ölçüsü ve sınırı olarak belirlenmiştir. Sınırlandırmanın yapılabileceği haller, AİHS’nin 8. maddesinin ikinci paragrafında sayılmıştır. Bu bağlamda, haberleşme hakkına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak şartıyla söz konusu olabilir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne gelen başvurularda Sözleşme’yi yorumlama imkanı bulmuş ve kararlarında iletişimin denetlenmesi hususundaki temel ilkeleri belirlemiştir. Başka suretle delil bulma olanağının çok az olduğu bazı suçları ortaya çıkarmak, delillerini elde etmek ve faillerini yakalamak şeklindeki önemli toplumsal yarar ile haberleşme özgürlüğüne saygı ilkesinin çatıştığı bu alanda, tüm Batı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına uygun biçimde düzenlemeye çalışılmıştır. Özellikle 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu ile Türk Ceza Kanununda bu konu ana hatları ile düzenlenmiş, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikle ayrıntılar belirlenmiştir.

İletişimin denetlenmesi çalışmalarının disipline edilmesi ve tüm işlemlerin bir çatı altında toplanması amacıyla Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kurulmuş, iletişimin dinlenmesi, tespiti ve kayda alınmasına ilişkin talepler bu kurumun denetimine sunulmuştur.

TİB bir dinleme ya da istihbarat kurumu olmayıp adli, istihbari ve önleyici amaçlı ilgili mevzuat hükümleri gereğince istihbarat kurumları ve kolluk güçleri tarafından yapılan faaliyetlerinden telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi çalışmalarının, hâkim kararları çerçevesinde yapılmasını temin eden ve bunu denetleyen bir birimdir.

TİB kanuna aykırı olarak yapılan herhangi bir iletişim tespitinin, kayda alınmasının, dinlenmesinin tespiti durumunda derhal Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmakla yükümlüdür.

Bu anlamda TİB’in gerçekleştirdiği hukukî denetim ile, Anayasamızın 22. maddesinde güvence altına alınan “haberleşme Özgürlüğü”nün uygulamaya aktarılmasında önemli bir vazife üstlendiği görülmüştür.

3. Görüşmeler sırasında konusunda uzman kişilerin, hukuk dışı dinlemelerin veya hukuki dinleme ve tespitlerin gizlilik unsuru ihlal edilerek kamuoyuna yansıtılmasının yasal takip gerektirdiğini ifade etmelerine istinaden bu gibi

2009 00Faaliyet Raporu

114

olaylar karşısında adlî makamların ivedilikle harekete geçmeleri ve sorumlu kişi veya kişiler hakkında kanuni yaptırımların uygulanması gerektiği düşünülmektedir.

4. Toplumumuzda kişilerin yasadışı dinlendiğine dair yaygın bir kanaat bulunmaktadır. Bu durum sadece üst düzey bürokrat ve siyasetçilerin dinlenmesine yönelik değil normal vatandaşların bile dinlendiğine dair yaygın bir kanaattir. Böyle bir dinleme ne teknik açıdan ne de ekonomik açıdan mümkün değildir. Buna rağmen bu şekilde bir görüşün yaygın olarak kabul görmüş olması magazinsel nedenlere dayandırılabilir. Bu konuda toplumu yönlendirme gücü olan kişi ve kurumların sorumsuz davranışları son derece etkili olmaktadır. Toplumun bilinçlendirilmesine katkı sağlaması gerekirken, siyasi ve sosyal çıkarları uğruna toplumda yaygın bir güvensizliğin oluşmasına neden olan kişi ve kurumların daha sorumlu davranması toplumsal güven açısından etkili olacaktır.

*Rapora Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ, İstanbul Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ,

Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR ve İzmir Mv. Ahmet ERSİN muhalefet şerhi koymuşlardır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, “Özel Hayatın ve Aile Hayatının Korunması” başlıklı 8 nci maddesi Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasası madde 22 de düzenlenen haberleşme hürriyeti 03.07.2005 tarih ve 5397 Sayılı Kanunun ilgili maddeleri, 04.12.2004 tarih ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu madde l35 (değişik l nci cümle 25.05.2005-5353-17 madde) ile 2, 3, 4, 5, 6, 7 Türk Ceza Kanunu 250 nci madde ile yine Türk Ceza Kanununun 132 nci maddesi ve benzeri maddelerde haberleşme, iletişimin izlenmesi, haberleşmenin gizliliğini ihlal, görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, dinlemeye ilişkin suçların niteliği, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve kurumsallığı kanuni denetim altına alınmıştır.

Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ’nin rapor hakkındaki muhalefet şerhi şu şekildedir:

Bu çerçevede: Haberleşme hürriyeti ve özel hayatın gizliliğine saygı gösterilmesi hakkı başta AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ olmak üzere evrensel hukuk tarafından da korunan en temel insan haklarındandır.

Haberleşme hürriyeti ve özel hayatın gizliliği ülkemizde 1982 Anayasası’nın Kişinin Hakları ve Ödevleri başlıklı 22 nci maddesinde en temel insan hakları arasında sayılmasının yanı sıra, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar başlıklı 132 nci maddesi ile de özel cezai koruma altına alınmıştır.

Hukukumuzda “Haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine” müdahale edilebilmesi ancak Anayasa ve kanunlarda belirtilen çok özel şartlarla ve yine kanunlarla belirtilen prosedüre uyulması sureti ile mümkün olabilen bir husustur. Konunun temel insan haklarından olması nedeni ile

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

115

Anayasamız da yine 22 nci maddesinde bu temel insan hakkının hangi şartlarda sınırlanabileceğini bir başka ifade ile haberleşmenin gizliliğine hangi şartlarda ve kimler tarafından müdahale edilebileceğini özel olarak belirtmek gereğini duymuştur.

Demokratik bir hukuk devletinde temel insan haklarından olan haberleşmenin gizliliği ancak bir yargı kararı ile sınırlandırılabilir. Ayrıca bu istisnai durumun genelleştirilmemesi ve haberleşmenin gizliliğine ancak Anayasa da belirtilen prosedüre mutlak bir surette uyularak müdahale edilebilmesi gerekir.

Esas itibari ile ülkemizde 03.07.2005 tarih ve 5397 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun yürürlüğe konulması ile daha önce mevcut olmayan bir uygulama başlatılarak, kişilerin elektronik haberleşme vasıtaları ile yaptıkları her türlü haberleşmenin tek bir merkezden dinlenebilmesi için Telekomünikasyon Kurumu bünyesinde, Kurum Başkanına doğrudan bağlı “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı” adıyla bir kuruluş kurulmuştur.

“Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı” Telekomünikasyon Kurumu bünyesinde kurulmuş olup 2813 Sayılı Telsiz Kanununun 5 nci maddesine göre, Telekomünikasyon Kurumu Ulaştırma Bakanlığı ile ilişkili bir kurumdur.

1-Hukukumuzda daha önce yürürlükte bulunan sistemde suçların takibi açısından gerekli olan hallerde, MİT, Emniyet veya Jandarma gibi kolluk makamlarının kendi teknik imkan ve vasıtaları ile dinleme yapabilme yetkisi kaldırılarak, temel hak ve özgürlükler açısından son derece önemli olan ve bu nedenle Anayasamızla da nasıl sınırlanabileceği çok özel olarak ifade edilen bir hususta yetkinin “TEKEL” olarak sadece Ulaştırma Bakanlığına bağlı olarak kurulan bu nedenle de siyasi iktidarın her türlü yönlendirmesine açık olan “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı” uhdesinde toplanması;

a) Devlet kurumsallığının ortadan kalkmasına, b) Sadece bir bakanlığa bağlı olması münasebeti ile iktidarların siyasal

yönlendirmesine açık bir kurum haline gelmesine, c) İzleme ve takipte tekel bir kurum olması nedeniyle personelinin ve

yetkililerinin atamasının Bakanlığa bağlı olarak yapılmasının dar kadrolaşma ihtimalini güçlendirebileceği,

d) Kurumun Anayasa ve Kanunlarda belirtilen hallerde dinleme yaptığının bir garantisinin olmadığı,

e) Yetkilerini siyasi ya da daha kötüsü kişisel amaçlarla kullanmalarını engelleyecek bir mekanizmanın olmaması,

f) Ulaştırma Bakanlığı veya Başbakanlık denetimine tabi olmasına rağmen Kurumun denetlendiğine dair şüphelerin bulunduğu,

g) İktidara karşı olduğu değerlendirilen insanların özel hayatlarının yargı kararlarının alındığı tarihlerden önceki dönemlere ait olan geçmiş telefon konuşmalarının dinlenerek bunlar üzerinde meşruiyeti tartışmalı adli takibatların olduğu şüphesinin yaygın olduğu bir dönemde bulunduğumuz dikkate alınarak

2009 00Faaliyet Raporu

116

Tüm bu belirtilen sakıncalar nedeniyle ve özellikle de devlet kurumsallığı kaldırılarak siyasi parti sultasına yol açmakta olduğu açık olması nedeniyle özel hayatın gizliliğine müdahale ile ilgili hukuksal sistem açısından acilen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı uygulamasına son verilmeli, güvenlikle ilgili her kurumun kendi teknik sistemine sahip olduğu eski yönteme dönülmeli ya da siyasi iktidarın olası siyasi baskılarına direnebilecek bağımsız bir kurum haline getirilebilmelidir.

2- Alt Komisyonu raporunda tespit ve değerlendirmeler bölümünün 4 ncü maddesi açık, net bir tespit değildir. Dinleme konusunda topluma hakim olan yaygın kanaatin bazı kişi ve kurumların sorumsuz davranışları ve magazinsel nedenlere dayandırılamaz. Dayandırıldığı takdirde bu dayandırmanın unsurlarının çok açık olarak belirtilmesi gerekir bu nedenle 4 ncü maddeye katılmıyorum. Rapor metninden çıkartılması gerektiği kanaatindeyim.

3- Anılan Alt Komisyon raporunun tespit ve değerlendirmeler 2 nci maddesinin iletişimin denetlenmesi çalışmaları bağlamında TİB’ in önemli bir kurum olduğunun tespitinin, 7, 8 ve 9 ncu paragraflardaki yorumuna yukarıda izah ettiğim gerekçeler nedeniyle katılmıyorum.

Anayasamızın 20. maddesinde (özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağını) ve 22. maddesi ise (Herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğini)düzenlemektedir. Keza, haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine, Anayasa ve diğer yasalarımızda belirtilen koşullarda yargı kararı ile müdahale edilebilmektedir. Dolayısıyla, yargı kararına dayanmayan, yasadışı müdahaleler Anayasamızın 20. ve 22. maddelerine aykırıdır.

İzmir Mv. Ahmet ERSİN’nin rapor hakkındaki muhalefet şerhi şu şekildedir:

Hukukumuzda önceki yıllarda, suçların takibi bakımından MİT, Emniyet ve Jandarma kendi teknik imkânları ile dinleme yapabilirken, iletişimin denetlenmesi ve disiplin altına alınması ve yasal gereklilik olduğunda, kişilerin tek merkezden dinlenmeleri açısından, 03.05.2005 tarih ve 5397 sayılı kanunla, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kurulmuştur. Ancak, söz konusu kurumun Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı olarak kurulmuş olması ve personel atamalarının Bakanlığa bağlı olarak yapılması, iktidarların yönlendirmesine açık olması sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca, sağlıklı denetlendiği de kuşkuludur. Bu nedenlerle kurumun iktidarların baskılarına muhatap olmaktan çıkarılması ve kamuoyuna güven veren bir yapıya kavuşturulması gerekir.

Gerek Anayasa ve gerekse diğer yasalardaki, kişilerin haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine, yasalarda belirtilen hususlar dışında ve yargı kararı olmaksızın dokunulamayacağı hükümlerine karşın, bu en temel insan haklarına, yasalara aykırı olarak müdahale edildiği, yani yasadışı telefon ve artan dinlemelerinden şikâyetler bitmemiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

117

Bu nedenlerle, TBMM İnsan Hakları Komisyonunda, (İletişimin Tespit, Dinlenmesi, Kayda Alınması ve Haberleşme Özgürlüğünün İhlali İddialarının Araştırılması) için, alt komisyon görevlendirilmiştir. Ancak, alt komisyon, konuyla ilgili yeterli araştırmayı yapmadan çalışmalarını sonlandırmıştır. Dolayısıyla hazırlanan rapor, soruna çözüm üretmek ve yasadışı dinlemeleri ve sorumlularını tespit etmek yerine, yasak savar biçiminde olmuştur.

1-Ceza Muhakemesi Kanununun 135 ve devamı maddeler ve ilgili yönetmelik, iletişimin denetlenmesi hükümlerine yer vermektedir.

Bu hükümlere göre, hakkında dinleme tedbiri uygulanan kişi hakkında, dinleme tedbiri devam ederken, Cumhuriyet Savcısı tarafından takipsizlik kararı verilmesi veya dinleme kararının hakim tarafından onaylanmaması halinde, o zamana kadar tutulan kayıtların 10 gün içinde Cumhuriyet Savcısı denetiminde imha edilmesi gerekir. Ayrıca, iletişimi tespit edilen, telefonu dinlenen kişiye de bilgi verilmesi hükme bağlanmıştır.

Komisyon çalışmaları apar topar sonuçlandırıldığından, bu yasa ve yönetmelik hükümlerinin yerine getirilip getirilmediği ve bu işlemlerin yapılıp yapılmadığı, Adalet Bakanlığından sorulamamıştır.

2- Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı beyanlarında (Dinleme işlemlerini hukuka uygun olarak yapmaya gayret ettiklerini) söylemiştir.

Bu ifadeden, dinleme işlemlerinde zaman zaman hukuk dışına çıkıldığı izlenimi doğmaktadır. Dolayısıyla, bu yönde araştırmanın derinleştirilmesi gerekirdi.

3-Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı görevlileri (Ortam dinlemesinin görev alanları dışında kaldığını, basına yansıyan haberlerin ortam dinlemesi sonucunda elde edilen verilere ilişkin olduğunu belirtmişlerdir. Ortam dinlemesinin teknik araçlarda, böcek adı verilen vericilerle ve cep telefonlarına yapılan müdahalelerle olabileceğini) söylemişlerdir.

Yani, ortam dinlemesi yapıldığı kabul edilmektedir. Nitekim bu hususu, Sayın İçişleri ve Ulaştırma Bakanları da soru önergelerine verdikleri cevaplarda belirtmektedirler.

Bu durumda, ortam dinlemesi, yasal dinlemelerde tekel olan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın görev alanı dışında olduğuna göre, yasadışı ortam dinlemelerini kim ya da kimler, hangi amaçla yapıyor?

Komisyon, haberleşme ve özel hayatın gizliliğini ağır biçimde ihlal eden, Anayasa’ya aykırı bu eylemlerin üzerine gitmemiştir.

4- Türkiye’ye, sayıları 11 olarak telaffuz edilen, son derecede güçlü sinyal alma yeteneğine sahip, ileri teknoloji ürünü mobil dinleme-izleme araçları ithal edilmiştir.

Yasal kurumlar dışında, başka bazı kişi ve çevrelerin de bu mobil dinleme-izleme araçlarına sahip oldukları ve bunları siyasi amaçları ve özellikle iktidara muhalefet eden kişilerin özel yaşamları ile siyasi yaşamlarını takip etmek için kullandıklarına ilişkin genel bir kanaat vardır.

2009 00Faaliyet Raporu

118

Bu mobil dinleme-izleme araçlarının kimler veya hangi kurumlar tarafından ithal edildiğinin gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanlığı’na sorulmasını içeren talebim kabul görmemiştir.

5- Yasal dinleme yetkisine sahip olan Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, Komisyona davet edilip, konuyla ilgili beyanları alınmışsa da aynı yetkilere sahip MİT ve Jandarma yetkilileri çağrılmamıştır.

Mit ve Jandarma yetkililerinin çağrılması talebim de kabul görmemiştir. Bu yaklaşım bile, komisyonun soruna sahiplenme niyetinin olmadığını gösterir.

6- Toplumda, kişilerin yasadışı dinlendiklerine ilişkin yaygın kanaat ve bunun örneklerinin de varlığına rağmen, bu endişeleri magazinsel nedenlere dayandırmak, sorunun kavranmamış olduğunu gösterir. Yasadışı ortam ve telefon dinlemelerinin varlığını Sayın İçişleri ve Ulaştırma Bakanları da kabul etmektedirler.

Dolayısıyla Anayasa, insan haklarına ve demokrasiye aykırı bu durumu ve sorumlularını tespit etmek yerine, sorunu görmezden gelip, kapatmaya çalışmak Komisyonun misyonu ile bağdaşmamaktadır.

Sonuç olarak; toplumu tedirgin eden ve mevcut yönetime muhalefet eden çevreleri sindirme amaçlı ve iktidar destekli olduğu kuşku götürmeyen, yasadışı ortam ve telefon dinlemeleri inkâr edilemez. Nitekim iktidara karşı olduğu bilinen bazı kişilerin yasadışı telefon ve ortam dinlemeleri kamuoyuna yansıtılmıştır. Komisyon görevi ve misyonu gereği, siyasi sonuçların ne olacağına aldırış etmeden demokrasiye ve insan haklarına aykırı bu önemli sorunu ve sorumlularını tespit etmek ve kamuoyunu rahatlatmak yerine, önce uzunca bir süre toplanamayarak ve sonra da çalışmalarını kısa keserek, dolayısıyla son derecede eksik araştırma yaparak, tedirginliği artırmış, sorunun üstünü örtmeye çalışmıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

119

EK-5: 2008 YILI VAN, SİİRT VE HAKKARİ İLLERİ İLE HAKKARİ İLİ YÜKSEKOVA İLÇESİNDE MEYDANA GELEN NEVRUZ OLAYLARI HAKKINDA RAPOR

I-BAŞLANGIÇ 2008 yılı Nevruz Kutlamaları ile ilgili olarak Siirt, Van ve Hakkâri İlleri ile

Hakkâri İli Yüksekova ilçesinde meydana gelen olayların incelenmesi-araştırılması amacıyla Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL, Yozgat Milletvekili Mehmet EKİCİ, İstanbul milletvekili Çetin SOYSAL, Diyarbakır Milletvekilleri Abdurrahman KURT ve Akın BİRDAL’ dan oluşan bir Alt Komisyon kurulması kararlaştırılmıştır. Alt Komisyon Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL’ ün Alt Komisyon Başkanı olmasına karar vermiş ve çalışmalarına başlamıştır.

II. BAŞVURUCU TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 2008 yılı Nevruz Kutlamaları

ile ilgili olarak Siirt, Van ve Hakkâri illeri ile Hakkâri İli Yüksekova ilçesinde meydana gelen olayların kamuoyunu yakından ilgilendirdiğini düşünerek herhangi bir başvuruyu beklemeden kendiliğinden inceleme kararı almış daha sonra Mazlumder ve İnsan Hakları Derneklerinin bu illere ait Raporları Komisyona ulaşmıştır.

III. İNCELEMENİN AMACI Bu incelemenin amacı; 2008 yılı Nevruz Kutlamaları ile ilgili olarak Siirt,

Van ve Hakkâri illeri ile Hakkâri İli Yüksekova ilçesinde meydana gelen olayların incelenmesi ve bundan sonra buna benzer olayların, hak ihlallerinin yaşanmaması için nelerin yapılmasının gerektiğini belirlemek ile alınması gereken tedbirleri ortaya koymaktır.

IV. İNCELEME KONUSU VEYA KONULARI 2008 yılı Nevruz Kutlamaları ile ilgili olarak Siirt, Van ve Hakkâri illeri ile

Hakkâri İli Yüksekova ilçesinde meydana gelen olaylar bu incelemenin konusunu oluşturmaktadır.

V. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM Komisyon oluşturmuş olduğu Alt Komisyon marifetiyle, bu olayların

incelenmesinde; a) Olayların olduğu illerde, Nevruz kutlamalarını yapmak isteyen tertip

komitesi üyeleri, kamu görevlileri ve olaylarda yaralanan kişiler ile hayatını kaybeden kişilerin yakınlarıyla görüşmelerin yapılması ve kendilerinin dinlenilmesi,

b) Başta Anayasamız olmak üzere gerek iç hukukumuz gerekse uluslararası hukukta toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile yaşam hakkının korunmasına yönelik düzenlemelerin incelenmesi yöntemini uygulamıştır.

2009 00Faaliyet Raporu

120

VI. İNCELEME 1) KONU İLE İLGİLİ HUKUKİ DÜZENLEMELER a)Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü

Düzenleme Hakkı ve Yaşam Hakkının Korunması ile ilgili Düzenlemeler Anayasamızın, Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı başlıklı

34 üncü maddesinin (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.) “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri

yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç

işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”

Yine Anayasamızın Kişinin Dokunulmazlığı, Maddî ve Manevî Varlığı başlıklı 17 inci maddesinin ”Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

(Değişik: 7.5.2004-5170/3 md.) Meşrû müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.” şeklinde düzenlendiği,

Yine Anayasanın, Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması başlıklı 13 üncü maddesinin (Değişik: 3/10/2001-4709/2 md.)Temel Hak ve Hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

Hükmünü taşıdığı,

b)Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı ve Yaşam Hakkının Korunması ile ilgili Düzenlemeler

Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 inci maddesinin;

“1. Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, demek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

121

2. Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel değildir.” Şeklinde,

Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Yaşam (Hayat) Hakkını düzenleyen 2 nci maddesinin;

1. “Herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasden öldürülemez.

2. Öldürme, aşağıdaki durumlardan birinde kuvvete başvurmanın mutlak suretle gerekli olduğu haller sonucunda meydana gelmişse, bu maddenin ihlali suretiyle yapılmış sayılmaz:

a. Bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı korunması için, b. Usulüne uygun olarak yakalamak veya usulüne uygun olarak tutuklu

bulunan bir kişinin kaçmasını önlemek için, c. Ayaklanma veya isyanın, yasaya uygun olarak bastırılması için şeklinde

olduğu,

c) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı ilgili Düzenlemeler

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı Madde 3 – Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre

silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

(Değişik: 3/8/2002-4771/5 md.) Yabancıların bu Kanun hükümlerine göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, İçişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. Yabancıların bu Kanuna göre düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde topluluğa hitap etmeleri, afiş, pankart, resim, flama, levha, araç ve gereçler taşımaları, toplantının yapılacağı mahallin en büyük mülkî idare amirliğine toplantıdan en az kırksekiz saat önce yapılacak bildirimle mümkündür.

İstisnalar Madde 4 – Aşağıda belirtilen toplantı ve faaliyetler bu Kanun hükümlerine

tabi değildir. b) Kanunlara uymak, kendi kural ve sınırları içinde kalmak şartıyla kanun

veya gelenek ve göreneklere göre yapılacak toplantı, tören, şenlik, karşılama ve uğurlamalar,

Toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı Madde 6 – Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il veya ilçe sınırları

içerisinde aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir. Şehir ve kasabalarda ve gerekli görülen diğer yerlerde hangi meydan ve açık

yerlerde veya yollarda toplantı veya yürüyüş yapılabileceği ve bu toplantı ve

2009 00Faaliyet Raporu

122

yürüyüş için toplanma ve dağılma yerleri ile izlenecek yol ve yönler vali ve kaymakamlarca kararlaştırılarak alışılmış araçlarla önceden duyrulur. Bu yerler hakkında sonradan yapılacak değişiklikler duyurudan onbeş gün sonra geçerli olur. Toplantı yerlerinin tespitinde gidiş gelişi, güvenliği bozmayacak ve pazarların kurulmasına engel olmayacak biçimde, toplantıların genel olarak yapıldığı, elektrik tesisatı olan yerler tercih edilir.

Düzenleme Kurulu Madde 9 - (Değişik:26/3/2002-4748/6 md.) Bu Kanuna göre yapılacak toplantılar, fiil ehliyetine sahip ve onsekiz yaşını

doldurmuş, en az yedi kişiden oluşan bir düzenleme kurulu tarafından düzenlenir. Bu kurul, kendi aralarından birini başkan seçer. Diplomatik dokunulmazlıkları bulunan kişiler, düzenleme kurulu başkan veya üyesi olamazlar.

Tüzel kişilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, yetkili organlarının ararına bağlıdır.

Bildirim verilmesi Madde 10 – (Değişik: 3/8/2002-4771/5 md.) Toplantı yapılabilmesi için,

düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir.

Bu bildirimde; a) Toplantının amacı, b) Toplantının yapılacağı yer, gün, başlayış ve bitiş saatleri, c) Düzenleme kurulunun başkan ile üyelerinin açık kimlikleri, meslekleri

ikametgâhları ve varsa çalışma yerleri, Belirtilir ve bildirime yönetmelikte gösterilecek belgeler eklenir. Bu bildirim karşılığında gün ve saati gösteren alındı belgesi verilmesi

zorunludur. Bu bildirim, valilik veya kaymakamlıkça kabul edilmez veya karşılığında

alındı belgesi verilmez ise keyfiyet bir tutanakla tespit edilir. Bu halde noter vasıtasıyla ihbar yapılır. İhbar saati bildirimin verilme saati sayılır.

Aynı yerde, aynı gün toplantı yapmak üzere ayrı ayrı düzenleme kurullarınca bildirim verilmişse ilk verilen bildirim geçerlidir. Diğerlerine durum hemen yazılı olarak bildirilir.

Toplantının yapılması Madde 11 – Toplantı, 6 ncı madde hükümlerine uymak suretiyle bildirimde

belirtilen yerde yapılır. Düzenleme kurulu, kendi üyelerinden başkan dahil en az yedi kişiyi toplantının yapıldığı yerde bulundurmakla yükümlüdür. Bu husus, katılanların kimlikleri belirtilmek suretiyle hükümet komiserince bir tutanakla tespit edilir.

Toplantının Ertelenmesi veya Yasaklanması Birden fazla toplantıları erteleme Madde 15 – Bir il sınırı içinde aynı günde birden çok toplantı yapılmak

istenmesi halinde vali, emrindeki güvenlik kuvvetlerinin ve gerektiğinde

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

123

yararlanabileceği diğer güçlerin bu toplantıların güvenlik içinde yapılmasını sağlamaya yeterli olmadığı kanısına varırsa, toplantılardan bir kısmını on günü aşmamak üzere bir kez erteleyebilir. Bu ertelemede müracaat önceliği göz önünde bulundurulur.

Toplantının bölge valiliği ve İçişleri Bakanlığınca ertelenmesi Madde 16 – a) Bir bölge valiliğine bağlı illerden; birden çok ilde aynı

günde toplantı yapmak için bildirim verilmesi üzerine, toplantı güvenliğini sağlamak amacıyla ilgili valilerce bölge valiliğinden takviye istenmesi halinde, bölge valisi bu isteklerin karşılanamayacağı kanısına varırsa, takviye gönderilemeyen illerdeki toplantılar on günü aşmamak üzere bölge valiliğince bir kez ertelenebilir.

b) Aynı günde birden çok bölge valiliğine bağlı illerde toplantı yapmak için bildirim verilmesi üzerine, toplantı güvenliğini sağlamak amacıyla ilgili bölge valilerince İçişleri Bakanlığından takviye istenmesi halinde, İçişleri Bakanlığı bu isteklerin karşılanamayacağı kanısına, varırsa, takviye gönderilemeyen bölge valiliğine bağlı illerdeki toplantılar on günü aşmamak üzere İçişleri Bakanlığınca bir kez ertelenebilir.

Ertelemede müracaat önceliği göz önünde bulundurulur. Toplantının ertelenmesi veya bazı hâllerde yasaklanması Madde 17 -(Değişik:26/3/2002 - 4748/6 md.)Bölge valisi, vali veya

kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir.

Yasaklama veya erteleme kararının tebliği Madde 18 – Bölge valisi, Vali veya kaymakamlarca ertelenen veya

yasaklanan veya İçişleri Bakanlığı tarafından ertelenen toplantılara ilişkin gerekçeli erteleme veya yasaklama kararı toplantının başlama saatinden enaz yirmidört saat önce bir yazı ile düzenleme kurulu başkanına veya bulunamadığı takdirde üyelerden birine tebliğ edilir. Vali veya kaymakamlarca ertelenen veya yasaklanan toplantılar hakkında bölge valiliğine ve İçişleri Bakanlığına, bölge valilerince ertelenen veya yasaklanan toplantılar için de İçişleri Bakanlığına bilgi verilir.

17 nci maddede belirtilen durumlarda; toplantının en az yirmidört saat önce tebliğ şartı aranmaksızın bölge valiliği, valilik veya kaymakamlıklarca ertelenebileceği veya yasaklanabileceği haller yönetmelikte gösterilir.

Toplantının ertelenen günden sonraki bir günde yapılabilmesi, düzenleme kurulunun 10 uncu maddeye göre yeni bildirimde bulunmasına bağlıdır.

İl veya ilçelerde bütün toplantıların ertelenmesi veya yasaklanması Madde 19 - (Değişik birinci cümle:26/3/2002-4748/6 md.) Bölge valisi, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi,

genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla bölgeye dahil illerin birinde veya birkaçında ya da bir ilin bir veya birkaç ilçesinde bütün toplantıları bir ayı geçmemek üzere erteleyebilir.

2009 00Faaliyet Raporu

124

(Değişik ikinci cümle: 30/7/2003-4963/22 md.) Valiler de aynı sebeplere dayalı olarak ve suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde; ile bağlı ilçelerin birinde veya birkaçında bütün toplantıları bir ayı geçmemek üzere yasaklayabilir.

Yasaklama kararı gerekçeli olarak verilir. Kararın özeti yasaklamanın uygulanacağı yerlerde mutat vasıtalarla ilan edilir. Ayrıca, İçişleri Bakanlığına bilgi verilir.

Gösteri yürüyüşlerinde uygulanacak hükümler Madde 20 – Gösteri yürüyüşlerinin şekil ve şartları ile ertelenmesi veya

yasaklanması hakkında da bu Kanunun 3 üncü ve 4 üncü bölümlerindeki hükümler uygulanır.

Şehir ve kasaba içindeki genel yollar üzerinde yapılacak yürüyüşlere ait bildirimlerde, 6 ncı madde gereğince ilan olunan yol ve yönlere uyulmak şartıyla, yürüyüşe geçmek için seçilecek toplanma yeri ile izlenecek yol ve dağılma yerinin belirtilmesi zorunludur.

Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri Madde 23 – a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun biçimde bildirim

verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;

b) (Değişik: 30/7/1998 - 4378/1 md.) Ateşli silahlar veya patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesaire unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak, (...)

g) Kanunların suç saydığı maksatlar için, h) Bildirimde belirtilen amaç dışına çıkılarak, i) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19 uncu maddelere dayanılarak

yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden, (...)

Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır. Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması Madde 24 – Kanuna uygun olarak başlayan bir toplantı veya gösteri

yürüyüşü, daha sonra 23 üncü maddede belirtilen kanuna aykırı durumlardan bir veya birkaçının vuku bulması sebebiyle, Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü haline dönüşürse:

a) Hükümet komiseri toplantı veya gösteri yürüyüşünün sona erdiğini bizzat veya düzenleme kurulu aracılığı ile topluluğa ilan eder ve durumu en seri vasıta ile mahallin en büyük mülki amirine bildirir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

125

b) Mahallin en büyük mülki amiri, yazılı veya acele hallerde sonradan yazı ile teyit edilmek kaydıyla sözlü emirle, mahallin güvenlik amirlerini veya bunlardan birini görevlendirerek olay yerine gönderir.

Bu amir, topluluğa Kanuna uyularak dağılmalarını, dağılmazlarsa zor kullanılacağını ihtar eder. Topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır. Bu gelişmeler hükümet komiserince tutanaklarla tespit edilerek en kısa zamanda mahallin en büyük mülki amirine tevdi edilir.

(a) ve (b) bentlerindeki durumlarda güvenlik kuvvetlerine karşı fiili saldırı veya mukavemet veya korudukları yerlere ve kişilere karşı fiili saldırı hali mevcutsa, ihtara gerek olmaksızın zor kullanılır. (…)

Suç işleyenlerin yakalanması

Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkânlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılıcakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır.

Madde 25 – Topluluk içinde suç işleyenleri ve suçluları yakalamak için 24 üncü maddede belirtilen emir ve ihtarların yapılmasına gerek yoktur.

Kışkırtma yasağı Madde 27 – Halka karşı, doğrudan doğruya veya ses yükselten veya ileten

herhangi bir alet veya araç ile söz söyleyerek veya seslenerek veya basılmış veya çoğaltılmış veya elle yazılmış veya çizilmiş kağıtları duvarlara veya diğer yerlere yapıştırarak veya dağıtarak veya benzeri araç ve yollarla halkı Kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek veya kışkırtmak yasaktır.

Bu hareketler güvenlik kuvvetlerince derhal menedilir.

d)Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı ilgili Düzenlemeler

Amaç ve Kapsam Madde 1-Bu yönetmelik, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının

kanunlara uygun olarak kullanılmasına; Valilerin askeri birliklerden yardım istemesine hükümet komiseri ve yardımcılarının güvenlik kuvvetlerinin görevli askeri birliklerin, düzenleme kurulunun görev, yetki ve sorumluluklarına; bildirim verilmesine, yasaklama ve erteleme kararlarına ilişkin esas ve usuller ile diğer hususları belirlemek amacıyla 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 10. 18 ve 37 nci maddelerine göre düzenlenmiştir.

Toplantı Yeri ve Gösteri Yürüyüşü Güzergâhının Belirlenmesi Madde 3- Kanun hükümleri esas alınarak il ve ilçe sınırları içinde açık yer

toplantısı yapılacak mahaller gösteri yürüyüşü yapılacak güzergah yürüyüşe geçmek üzere toplanılacak yerler ile dağılma yerleri afiş ve pankart asılacak yerler mahallin en büyük mülki amirince açık ve kesin bir şekilde tespit edilerek

2009 00Faaliyet Raporu

126

krokiye bağlanır ve alışılmış araçlarla ilan olunur. İlan tutanağı dosyasında saklanır.

Tespit edilen yer güzergah ve bunlara ilişkin krokiler her yıl Ocak ayında veya gerektiğinde gözden geçirilir. Değişiklik yapılırsa bu değişiklikler birinci fıkrada belirtilen şekilde ilan edilir.

Kaymakamlarca yapılan tespit ve değişiklikler ile bunlara ilişkin krokiler ilçenin bağlı bulunduğu valiliğe valilerce yapılan veya kaymakamlarca valiliğe gönderilen tespit ve değişikliliklerle bunlara ilişkin krokiler valiliklerce en yakın askeri komutanlığa gönderilir.

Düzenleme Kurulu Kurulun Teşkili Madde 4-(Ek Son Fıkra 22.10.2002-24914) Düzenleme kurulu, başkan

dahil en az yedi kişiden oluşur. Kurulun üyeleri arasındaki görev bölümü, Kanun ve Yönetmelikteki görevler de dikkate alınarak, başkan tarafından tespit edilir ve bildirimde belirtilir.

Ayrıca, tüzel kişilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri için yetkili organlarının kararı gerekir. Bu husus bildirimde belirtilir ve düzenleme kuruluna ilişkin Kanun ve Yönetmelikte belirtilen hususlar, tüzel kişilerin düzenleyeceği toplantılarda da aranır.

Bildirimin Verilmesi ve Eklenecek Belgeler: Madde 5- (Değişik 1.Fıkra 22.10.2002-24914) Toplantı yapılabilmesi için,

toplantının yapılmasından en az 48 saat önce ve çalışma saatleri içinde düzenleme kurulu başkan ve üyelerinin tamamının imzalayacağı bir bildirimin mahallin en büyük mülki amirliğine verilmesi zorunludur.

Alındı Belgesi: Madde 6- Bu yönetmeliğin 5 inci maddesine uygun düzenlenmiş bildirim

ve ekleri için mahallin en büyük mülki amirliğince, düzenleme kurulu başkan veya üyelerine bildirimin alındığı gün ve saati gösteren bir “alındı belgesi” ile toplantının yerini, gününü başlangıç ve bitim saatlerini ve düzenleme kurulunun görev ve sorumluluklarını belirleyen önceden hazırlanmış bir talimat verilir.

Düzenleme Kurulunun Görevleri Madde 9- Düzenleme kurulunun görevleri şunlardır: Toplantının ve gösteri yürüyüşünün bildirimde belirtilen yer gün ve saatte

yapılmasını ve bitirilmesini sağlamak Toplantının ve gösteri yürüyüşünün bildirimde belirtilen amacına uygun

yapılmasını ve amacından sapmasını önleyici tedbirler almak, Toplantı ve gösteri yürüyüşünün sükun içinde çevreyi ve katılmayanları

rahatsız etmeyecek şekilde geçmesini sağlamak, Toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılmasına engel olanlarla devamına

imkân vermeyecek tertiplere girişenleri toplantıyı amacından saptırmak isteyenleri güvenlik kuvvetlerine bildirmek,

Suç teşkil eden silah ve patlayıcı maddeleri veya her türlü kesici delici alet veya taş, sopa, demir, lastik çubuk, boğma teli ve zinciri gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı yaralayıcı ecza veya diğer her türlü zehir

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

127

veya her türlü gaz ve benzeri maddeyi toplantı yerine sokmak isteyen kişileri önlemek amacıyla, bu gibilerin varlığından güvenlik kuvvetlerini haberdar etmek, yakalanmalarına yardımcı olmak,

Kanunların suç saydığı veya halkı suç işlemeye özendirici veya kışkırtan ibare veya ifade taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha araç ve gerecin toplantı yerine sokulmasını önleyici tedbirler almak, bunların zabtı ve faillerinin yakalanması için güvenlik kuvvetlerini haberdar etmek ve yardımcı olmak,

Halkı suç işlemeye özendirici konuşmaları önlemek veya hükümet komiserince istenmiş ise, konuşmayı kestirmek,

Toplantının ve gösteri yürüyüşünün amacı dışında veya kanunun suç saydığı sloganların söylenmesini veya ses yayın cihazları ile yayımını önleyici tedbirleri almak bu gibi davranışları güvenlik kuvvetlerine haber vermek ve faillerini yakalatmak,

Toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılacakların toplantı yerine gelişlerinde gerekiyorsa kimliklerinin tespiti ve benzeri faaliyetlerde güvenlik kuvvetlerine yardımcı olmak,

Toplantının ve gösteri yürüyüşünün kanunlara uygun yürütülmesi amacı ile hükümet komiserince istenen hususları yerine getirmek ve çalışmalarına yardımcı olmaktır.

Güvenlik Kuvvetlerinin Görev, Yetki ve Sorumlulukları Madde 16- Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin sükun ve güven içinde

geçmesini sağlamak amacıyla güvenlik kuvvetlerinin görev yetki ve sorumlulukları şunlardır.

a) (Değişik 22.10.2002–24914) Düzenleme kurulu üyelerinin, aranan şahıslardan olup olmadığını tespit etmek,

b) Toplantı yerinde bir gün önceden ve toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılmasından iki saat önce keşif yapmak, toplantı ve gösteri yürüyüşünün emniyetini bozabilecek nedenleri ortadan kaldırmak,

c)Toplantıya katılacakların toplantı yerine belirlenen cadde veya sokaklardan güvenlik kuvvetlerinin gözetiminde gelmeleri için gerekli önlemleri almak,

d)Toplantının huzur ve sükunun bozanları, hükümet komiserinin veya düzenleme kuruluşunun isteği üzerine toplantı yerinden uzaklaştırmak,

e) Kanuna uygun olarak başlayıp kanuna aykırı duruma dönüştüğüne hükümet komiserince karar verilerek, hükümet komiserince veya düzenleme kurulu aracılığı ile topluluğa ilan edilmesine rağmen dağılmayan topluluğa kanuna uyarak dağılmalarını dağılmazlarsa zor kullanılacağını ihtar etmek ve topluluk dağılmazsa zor kullanarak topluluğu belirlenen güzergahtan dağıtmak,

f) Yukarıdaki durumlar dışında, kendisine karşı fiili saldırı veya mukavemet veya korudukları yerlere ve kişileri fiili saldırı hali mevcutsa, ihtara gerek duymadan zor kullanmak,

g) Toplantı veya yürüyüşe ateşli silah veya patlayıcı madde veya her türlü kesici, delici alet veya taş, sopa, demir ve lastik çubuk, boğma teli veya zinciri gibi bereleyici, boğucu araç veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı ecza veya diğer

2009 00Faaliyet Raporu

128

her türlü zehir veya her türlü sis, gaz ve benzerini neşreden madde veya kanunların suç saydığı ibare veya ifadeleri ihtiva eden afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereç taşıyarak katılanlar veya sloganlar atarak, ses cihazları ile yayın yaparak halkı suç işlemeye teşvik edenler bulunuyorsa bunları olay yerinden uzaklaştırarak toplantı ve gösteri yürüyüşünün devamını sağlamak, ancak bunların sayıları ve davranışları, toplantı ve gösteri yürüyüşünü kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşü niteliği kazandıracak derecede ise, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre hareket etmek,

h) Kanuna aykırı olarak başlayan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde olayı derhal mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkânlarla gerekli tedbirleri alıp, topluluğa dağılmalarını, aksi durumda zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunmak ve topluluk dağılmazsa zor kullanarak dağıtmak,

i)Halka karşı, doğrudan veya ses yükselten veya ileten her hangi bir alet ve ya araç ile söz söyleyerek veya seslenerek veya basılmış veya çoğaltılmış veya elle yazılmış veya çizilmiş kağıtları duvarlara veya diğer yerlere yapıştırarak veya dağıtarak veya benzeri araç ve yollarla halkı kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmeye ve kışkırtmaya kalkışanların bu hareketlerini yasaklamak, yasaklara uymayanları yakalamak, (...)

İle yükümlüdür. Askeri Birlikler İle İlişkiler Asayiş Harekât Merkezi Madde 17- (Değişik 22.10.2002–24914) Asayiş harekât merkezi, mahallin

en büyük mülki amiri başkanlığında, mahallin genel kolluk amir ve komutanları ile askeri birliklerden yardım istenmesi halinde yardıma gelecek olan askeri birlik komutanı veya temsilcisinden oluşur.

Asayiş harekat merkezi, mahallin en büyük mülki amirinin gerek görmesi halinde toplantıdan 24 saat önce göreve başlar

Kuvvetlerin Kullanılması Madde 19- Toplantı düzeninin ve güvenliğinin sağlanması amacıyla öncelik

sırasına göre, a) O yerdeki polis ve mülki teşkilata tabi jandarma iç güvenlik birlikleri b ) Mülki teşkilata tabi olmayan jandarma iç güvenlik birlikleri, c) Askeri birlikler (diğer jandarma birlikleri dahil) kullanılır. Müdahale-Koruma Görevi Madde 20-Topluluğu dağıtma, belli güzergah dışına çıkmasını önleme,

işgal edilen yerlerin kurtarılması gibi müdahale görevinde polis, mülki teşkilata tabi jandarma iç güvenlik birlikleri ile mülki teşkilata tabi olmayan jandarma iç güvenlik birlikleri öncelikle kullanılır.

Askeri birlikler (diğer jandarma birlikleri dahil) daha ziyade bir yerin veya önemli merkezlerin korunmasında görevlendirilir. Bu birliklere müdahale görevi ancak, polis ve jandarma iç güvenlik birliklerinin yetersiz kalacağının anlaşılması halinde verilebilir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

129

Her iki görev karşılıklı veya yakın destek faaliyetlerinde bulunularak yürütülür.

Askeri Birliklerden Yardım İsteme Madde 21- Vali, il içinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşleri

sırasında çıkabilecek olayların emrindeki genel kolluk kuvvetleriyle önlenemeyeceği kanısına varır veya toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılması sırasında genel kolluk kuvvetleriyle bastırılamayacak ani ve olağanüstü olayların cereyanı karşısında kalırsa, en yakın askeri komutandan yardım yapılmasını ister. İstek, başvurulan komutanlıkça derhal yerine getirilir.

Yardımın Son Bulması Madde 22- Askeri birliklerin yardımı, yardım isteyen makamca görevin

tamamlandığı belirtildikten sonra nihayete erer. Tebliğ Şartı Aranmaksızın Toplantının Yasaklanması veya Ertelenmesi Tebliğ Şartı Aranmaksızın Toplantıların Yasaklanması veya Ertelenmesi

Halleri Madde 23- (Değişik 22.10.2002–24914) Vali ve Kaymakam; a) Milli Güvenlik, Kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın

ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, b) Olağanüstü hal, sıkıyönetim, seferberlik veya savaş ilanı halinde, c) Düzenlenen toplantıya ait yasaklama ve erteleme kararının düzenleme

kurulu başkanına tebliğ imkânı bulunmaması halinde, d) Düzenleme Kurulu başkan ve üyelerinin tamamının veya başkan dahil en

az yedisinin toplantı yerinde hazır bulunmadıklarının tespiti veya toplantı yerine gelmeyeceklerinin kesin olarak anlaşılması durumunda,

Gerektiğinde, alındı belgesi verilmiş olsa dahi toplantı başlama saatinden geriye doğru 24 saatlik zaman içerisinde, tebligat şartı aranmaksızın, toplantı veya gösteri yürüyüşlerini yasaklamaya veya iki ayı geçmemek üzere ertelemeye yetkilidir.

e) 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Kolluğun Zor ve Silah Kullanması ile ilgili Düzenlemeler

Zor ve silah kullanma Madde 16- (Değişik: 2/6/2007–5681/4 md.)Polis, görevini yaparken

direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan; a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan

doğruya kullandığı bedenî gücü, b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî

kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,

2009 00Faaliyet Raporu

130

ifade eder. Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde

doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.

Polis; a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında, b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş

karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama

emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,

Silah kullanmaya yetkilidir. Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye

duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.

Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir, şeklinde olduğundan,

Olaylar hukuki olarak bu çerçeveden incelenmiş ve değerlendirilmiştir.

2) VAN, SİİRT VE HAKKARİ İLLERİ İLE YÜKSEKOVA İLÇESİNDE MEYDANA GELEN OLAYLARIN İNCELENMESİ

2.A-VAN İLİNDE MEYDANA GELEN OLAYLARIN İNCELENMESİ

2.A.1.a-) DTP İl Başkan Yardımcısı Necmi KALÇIK Başkanlığındaki toplam 9 kişilik Tertip Komitesi üyelerinin 11.03.2008 tarihinde saat 15:40’da, 22 Mart 2008 tarihinde 10:00 ila 17:00 saatleri arasında Van Kalesinin yanında bulunan Kültür Parkı Fuar Alanı veya Van Kalesi’nin yanında bulunan boş arazi

2.A.1. Komisyonca Yerel Makam ve Kişilerden Alınan Belgelerin incelenmesi:

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

131

veya Akköprü Mahallesinde bulunan Asfalt Şantiyesi’nde Nevruz kutlamalarını gerçekleştirmek için başvuru yapmış oldukları ve bir Alında Belgesinin tanzim edilmiş olduğu,

2.A.1.b) 18/03/2008 gün ve 08/1057 sayılı bir Vali oluru ile Yapılmak istenen Açıkhava toplantısının anayasanın 34 üncü maddesi, 5442 sayılı İl idaresi Kanununun 11/C maddesi ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 17. maddesi ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 23 üncü maddesi hükmü çerçevesinde değerlendirildiğinde 21 Mart Nevruz kutlamalarının 21.03.2008 Cuma günü 10.00-16.00 saatleri arasında, ilimiz Buzhane Mahallesi Hüsrevpaşa Külliyesi Kale Mevkiinde bulunan miting alanında yapılması… şeklinde karar verildiği,

2.A.1.c) Nevruzdan önceki ve sonraki Asayiş Toplantı tutanaklarında alınan kararlarda “Nevruz konusundaki istihbari çalışmalara ağırlık verilmesi, çevre illerle irtibata geçilmesi, Nevruz tedbirlerinin gözden geçirilmesi, olası provokasyonlara karşı gerekli tedbirlerin alınması, provoke edecek gruplara orantısız güç kullanılmaması” ölen vatandaşın cenazesine yapılan taziye ziyaretlerinin uzaktan takip edilmesi, provokasyonlara karşı uyanık bulunulması, istihbari çalışmalara karşı uyanık olunması şeklinde kararlar alındığı ve bunların uygulamasına yönelik tedbirler ile Nevruzu kutlamak ya da başka bir amaçla izinsiz toplantı ve izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağına dair önceden istihbaratın bulunup bulunmadığı konusunda İl Emniyet Müdürlüğünce tedarik edilen istihbari bilgilerin Valilik Makamına bir yazı ile bildirildiği,

2.A.1.d) İlgili başvuru sonrası verilen bu kararla ilgili olarak Valilik Makamı’nın 18.03.2008 tarih ve 1017 sayılı Olurlarının Düzenleme Kurulu Başkanı Necmi KALÇIK’a Vali Yardımcısı Celalettin CANTÜRK imzalı yazısı ile bildirildiği,

2.A.1.e) Düzenleme Kurulu Başkanı Necmi KALÇIK’ ın Nevruz’u 22 Mart Günü Kutlamak istedikleri, izin verilen 21 Mart Günü kutlamalarının mümkün olmadığı gerekçesiyle başvurularını çektikleri,

2.A.1.f) Van İl Emniyet Müdürü Mehmet Salih KESMEZ’in 20.03.2008 tarihinde yanına ilgili personeli de alarak basın mensuplarına yeni getirilen ve plastik mermi atan silahları tanıttığı, bunun yerel televizyon kanalları ve gazetelerde haber olarak yayınlandığının görüntülerden anlaşıldığı,

2.A.1.g) Valilikçe Van ilinde Nevruz kutlamaları ile ilgili olarak yapılacak toplantı ve gösterinin 21 inde izin verilmesine karşın bu tarihte düzenleme komitesinin herhangi bir kutlama yapmadığı, 22 Mart 2008 Cumartesi günü sabah erken saatlerden itibaren DTP İl binasının önünde toplanmaların başladığı, şehrin 8-10 noktasında da 200-250 kişilik genç kitlenin oluşturulduğunun görüldüğü, halkın Nevruzla ilgili olarak bayramlaşmak için DTP il binasının olduğu sokakta toplanmaya başladığı bu esnada DTP il Yöneticilerinin binada bulundukları, göstericilerin DTP il binasından yasadışı pankart, resimler asmaya ve taşımaya başlamaları ve terör örgütü ve mensuplarını öven sloganlar atmaya başlaması nedeniyle olaylarda 2911’lik

2009 00Faaliyet Raporu

132

konunun kalmadığının TCK 250’lik suçların oluştuğunun emniyet yetkililerince değerlendirildiği, olay yerinde görevlendirilen polislerin TCK 250’lik suç doğmuş olduğu için kişileri alması için İl Emniyet Müdürünün talimat verdiği,

Kanunsuz olarak toplanan, yürüyen veya etrafa zarar veren grupların İl Emniyet Müdürlüğü personelinden yetkili olan görevliler tarafından ihtar edildiği ve İl Emniyet Müdürü tarafından toplantı ve yürüyüşün kanunsuz hale geldiğinin anlaşılmasından sonra topluluğun dağıtılması yönünde İl Emniyet Müdürü’nün talimat verdiği ve bundan sonra ağırlıklı olarak 12.300 dan sonra polislerin göstericilere karşı güç kullanmaya başladığı, göstericilerin de polise mukavemet ettiği ve kaldırım taşlarıyla ve daha önceden DTP il binasına soktukları taşlarla polise saldırdıkları, sokak aralarına kaçtıkları ve esnafa ait işyerleri ile kamu binalarına saldırdıkları ve zarar verdikleri, güvenlik güçlerinin göstericileri dağıtmak için 26 bar’lık plastik mermi atan silahlar kullanıldığı, müdahale esnasında, 852 adet gaz fişeği, 572 adet gaz el bombası, 16 adet sis el bombası,….405 adet FN 303 savunma fişeğinin kullanıldığı, olaylarda göstericilerden ve polislerden yaralananların olduğu, yaralanan göstericilerden Zeki ERİNÇ ve Ramazan DAL adlı kişilerin isabet eden mermilerden dolayı yaşamlarını yitirdikleri,

2.A.1.h-Meydana gelen olaylarda Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. Md. İle Yetkili) talimatlarına istinaden Emniyet Güçleri tarafında 165 şüphelinin gözaltına alındığı, bunlardan 5 şüphelinin ilgili Cumhuriyet Savcısının talimatına istinaden TEM Şube Müdürlüğünden salıverilmiş olduğu diğer 160 şüpheli ise Adli Makamlara sevk edilmiş olduğu,

TEM Şube Müdürlüğünce gözaltına alınan şüphelilere ait yakalanma, gözaltına alma tutanakları ile nezarethaneye giriş ve çıkış Doktor Raporlarının düzenlendiği, Cumhuriyet savcısının istemi ile doktorların emniyete davet edilerek nezarethaneye alınan kişilerin doktor raporlarının emniyette düzenlendiği, düzenlenen bu raporlarda polis tarafından yapılan işkence ve darp izlerinin olmadığı,

2.A.2. a-29 Nisan 2008 tarihine Valilik Makamında yapılan görüşmede Van Valisi Sayın Özdemir ÇAKACAK,

2.A.2. Konuyla ilgili olarak Yerel Makam ve Kişiler ile yapılan Görüşmeler

“-Asayiş toplantısı değerlendirme tutanaklarında da görüleceği gibi olayların öncesinde konuyu değerlendirdiklerini, 22 Mart 2008 günü gerçekleşen olaylarda, göstericilerin toplantı ve gösteriyürüyüşü yeri olarak kullandıkları alanın Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa göre belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü alanı olmadığını, toplantı gösteri yürüyüşünün daha önce verilen dilekçede istenilen yerde olmadığını, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa göre berlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü güzergâhının kalenin yanındaki alan olduğunu, Müracaat yeri konusunda sorun olmadığını, ancak gösterilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü için tespit edilen bu alanın dışındaki yerlerde şehir merkezinde gösterilerde bulunduğununu yol ve

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

133

caddeleri kapattıklarını, 22 Mart Tarihinde olayların olacağı ile ilgili olarak istihbarat alındığını,

22 Mart günü Nevruz Bayramı kutlamalarının yapılmasıyla ilgili olarak, DTP İl Başkan Yardımcısı ve Komisyon tarafından dilekçe verildiğini, Van Kalesi civarında eski miting alanına yakın bir parkta veya eski miting alanında veya Belediyenin bir asfalt şantiyesinin olduğu yerde kutlamak üzere izin istendiğini,

Kendilerinin programın 22’sinde değil, 21’inde yapılmasının uygun olacağını söylediklerini, Bunu yaparken İl Emniyet Komisyon kararı, asayişle de görüştüklerini ve aldıkları bilgiler doğrultusunda Nevruzun 21’inde kutlanmasının ilin huzur ve güvenliği, kamu düzeninin sağlanması açısından daha iyi olacağını düşündüklerini, 22’sinde yapılması konusunda ısrar edildiğini, hem 21’inde hem de 22’sinde güvenlik tedbirleri aldıklarını, Öncelikle kutlama komitesince 22’sinde eski Nevruz Bayramı’nın kutlandığı yerde bir, bir buçuk saatlik bir kutlama, belki protesto denilebilir, bu tür bir gösteri yapalım şeklinde bir görüş belirdiğini, daha sonra orada değil de DTP İl Binası’nın önünde vatandaşların toplanması ve buradaki konuşmadan sonra kutlanması ve şehrin her yerinde kutlanması şeklinde bir görüş belirdiğini,

DTP İl Binasının, merkez Cumhuriyet Caddesinin paralelinde arkada bir caddede olduğunu, 22 sinde sabah saatlerinden itibaren halkın orada toplanmaya başladığını, orada bayağı bir birikme olduğunu, bu yerin iş merkezlerinin olduğu şehrin göbeğinde bir yer olduğunu, normal şartlarda Nevruz değil hiçbir kutlamanın da olmayacağı bir yer olduğunu, orada ateşler yakıldığını, kutlama yapacağız dendiğini, Yasa dışı sloganlar atıldığını, posterlerin yer aldığını, toplanmanın yasa dışı olduğu gibi orada atılan sloganların da, gösterilerin, simgelerin de tamamen yasa dışı olduğunu,

Güvenlik Şube Müdürü tarafından toplananlara, il yöneticilerine toplantı yasa dışıdır, dağılmalarını söyleyin lütfen şeklinde ikaz edildiğini, dağılma olmayınca tekrar dağılmazsanız dağıtmak zorunda kalacağız diye söylendiğini ve topluluğun dağıtıldığını, dağıtıldıktan sonra da olayların başladığını ve devam ettiğini, olayların sadece topluluğun bulunduğu yerde değil de şehrin muhtelif noktalarında da başladığını ve o şekilde devam ettiğini,

Halkın 22 sinde toplanması düşünülen yerde Kale civarında toplanmadığını, Van’da bu tür şenliklerin, etkinliklerin Toplantı, gösteri yürüyüşleri Kanuna göre Kale civarı olarak belirlendiği, Başvuru dilekçesinde üç başvuru yeri olduğunu bu yerlerden birinin de burası olduğunu, başvuru dilekçesinde yer itibarıyla bir sorun olmadığını,

22’sinde olayların olanlardan çok daha büyüyebileceği ve kamu güvenliği açısından uygun olmadığını düşündükleri, sadece saatle veya mahalle ilgisinden ziyade çok sayıda provoke edebilecek göstericinin de kent dışından ile geleceği bilgisi olduğundan izin vermediklerini, Hatta olaydan önce terör örgütünün gençlik kanadından bir kişinin ile geldiğini ve olaydan birkaç gün önce de burada tutuklandığını,

2009 00Faaliyet Raporu

134

Aylık güvenlik toplantılarında geçmiş ayın olayların değerlendirilerek gelecek ayın olaylarının incelendiğini önemli günlerin konuşulup, masaya yatırıldığını, ona göre orada kararların alındığını bunların haricinde her gün de asayiş toplantılarının olduğunu, 2008 yılı Nevruz kutlamaları ile ilgili olarak gelen bu istihbari bilgilerin bu toplantılarda bir değerlendirmeye tabi tutulduğunu ve tutanaklarının tutulduğunu,

22 si için red kararından sonra 22 sinde olabilecek gelişmeleri değerlendirmek için, toplantı ayrı bir Güvenlik Komisyonu olarak toplanılmadığını ancak Asayiş toplantısı olarak her gün toplanıldığını,

Olaylarda yaralanan vatandaş ve polis konusunda farklı sayıların ortaya atılıyor olduğunu, hastanelerden tespit ettiklerine göre 63 veya 64 vatandaştan yaralı, 49 tane de polislerden yaralı olduğunu, hemen ayakta muayene veya tedavi olup hastaneden ayrılanların da olduğunu,

Vatandaşlardan yaralananlardan 2’sinin daha sonra hastanede öldüklerini, Tam sayı olarak bilememekle birlikte ateşli silahlarla yaralananların da

olduğunu, Bu konuyu adliyenin soruşturmasına girdiği için başsavcıyla da

görüştüklerini Başsavcıdan konunun titizlikle takip edilmesini eğer polis silahındansa bunun tespitinin Polis değilse nereden atıldığının tespitinin yapılmasını istediklerini,

Güvenlik güçlerinden genelde ezilme, taşla yaralanma şeklinde yaralanmaların olduğunu silahla yaralananın olmadığını,

Olayların çekiminin yapıldığını, ilk gün 165 kişinin Gözaltına alındığını daha sonra ertesi gün de alındığını, bunlardan 32 kişinin tutuklandığını, Gözaltına alınanların hepsinin de 2911’den değil de CMK 250’den dolayı tutuklandıklarını,

Van da toplu kutlamaların ne zamandan beri yapılıyor olduğu konusunda tam bir çalışma olmadığını ancak mahallelerdeki kutlamaları zaten yapılıyor olduğunu, onlara herhangi bir müdahale edilmediğini, mahallelerde Hıdrellez gibi ateş yakılıp, mahallede, sokakta yapılan kutlamalara herhangi bir şey denilmediğini,

22 si için izin verilmemesi hâlinde yine de kutlamanın yapılacağının basın haberlerinde yer aldığını, DTP İl Başkanı tarafından İl Binasının önünde toplanacağız, orada basın açıklaması yapıp kutlama yapacağız vatandaş her yerde kutlayacak bayramı şeklinde açıklamaların yer aldığını öğrendiklerini, Göstericilerin Parti binası önünde toplandığını kutlama yapmak istedikleri mekânda toplanılmadığını,

22 sindeki olayların sadece bir kutlamadan öte, olayların değişik semtlerde aynı saatlerde birden başladığında organize bir kutlamadan ziyade, kalkışma türü bir gösteri ve eylemler olduğunu, çünkü göstericilerin telefonlarla, bisikletlerle, araçlarla farklı yerlere yönlendirildiklerinin tespit edildiğini,

Van’da son zamanlarda her tür olayların örgütçe tırmandırılmaya çalışılıyor olduğunu, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün sadece 8 Martta kutlanmadığını kutlama yapılırken basın açıklaması yapılacağı şeklinde izinsiz gösteri ve

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

135

izinsiz gösteri de yine güvenlik güçlerine taş atmalar şeklinde olduğunu, bu tür etkinliklerde polis mümkün mertebe kontrollü olduğunu, emniyet güçlerine fiziki müdahale olmadıktan sonra yasa dışı olsa dahi slogan atılması ve pankart açılması durumunda bile hemen müdahale edilmemesi, kameraya alınması şeklinde talimat verdiklerini ancak son zamanlarda özellikle slogan atılması ve pankart açılması ile kalınmadığını hep fiziki güç kullanımı olduğunu ve bunun da artan bir dozda olduğunu,

Göstericilerin attığı sloganların, yaşasın lider apo, Öcalan, PKK halktır, halk burada. Yine yine baş kaldır liderimiz Öcalan. Kürdistan faşizme mezar olacak. Geliyor apocular geliyor. Şeklinde tamamen terör örgütünü övücü mahiyette sloganlar olduğunu,

Sloganların atıldığı esnada orada sadece DTP il başkan değil, milletvekillerinin de olduğunu,

Olayların 22 Mart 2008 Cumartesi günü sabah 10.00 saatlerinde toplanma şeklinde başladığını 14.00 e kadar yoğun bir şekilde devam ettiğini ondan sonra azaldığını, 23 Mart 2008 günü olan ertesi gün ağır yaralılardan birinin hastanede vefat ettiğini onun cenazesinde de olayların olduğunu artık her toplanmada bu tür olayların yani yasa dışı sloganlarla, taşlamaların her zaman oluyor olduğunu, Cenaze merasimi sırasında da yürüyüş de olduğunu ancak göstericiler polise taş atsalar da yürüyüş olsun dediklerini ve karışmadıklarını,

Vefat eden şahısların göstericilerin içinden olduğunu, kullanılan silahların kovanlarını bulamadıklarını, kovan bulsalar bunun kendileri için olayların aydınlatılması için çok kolay olacağını, doktorların da kurşun olabilir dediklerini, ancak kişilerde içerde merminin kalmamış olduğunu, otopside kurşun kurşun deliği dediklerini,

Ölenlerin hepsine kurşundan diyemediklerini, emniyetin Van da ilk kez kullandığı plastik mermilerin de olduğunu, söylediklerine göre bu plastik mermilerin tam mermi olmadığını Avrupa Birliği standartlarında Avrupa Birliği ülkelerinin kullandığı vücuda geldiğinde patlayıp iz yaptığını Öldürücü olmadığının ifade edildiğini,

Güvenlik güçlerinin toplumsal olaylarda nasıl davranması gerektiği konusunda onlara eğitim hizmet içi eğitim kapsamında emniyet müdürlüğünün eğitim verdiğini ancak bunun ne zaman verildiğini zaman olarak bilemeyeceğini, eğitim verilmesini -gerek toplumsal olaylarda gerek vatandaşlarla olan ilişkilerde toplumsal olaylarda işte milletvekili olabilir, üst düzey bürokrat olabilir, bunlara nasıl davranmaları hususunda – devamlı söylediklerini,. Bunların ötesinde vatandaşa da davranış hususunda eğitğim verilmesini söylediğini,

Bunun ötesinde bu tür toplumsal olaylarda amir emir vermeden güç kullanmayacağı konusunda da önce amir pozisyonundaki kişinin sorumluyla konuşacağı, sorumluyu ihtar edeceği, Dağıtın, işte size üç dakika, beş dakika süre veriyoruz, bu süre sonunda dağıtılmazsa yine zor kullanılarak dağıtılacaktır denildiğini, olaylarda da bunlara o ihtarların yapılmış olduğunu,

2009 00Faaliyet Raporu

136

Plastik mermilerin bir insan üzerindeki etkisi nedir, tıbbi olarak yani sağlık açısından ne gibi olumsuz etkiler yaratabilir bu konudaki bilgilerinin olumsuz etkisinin olmadığı yönünde olduğunu,

Asayiş toplantılarında konuyu değerlendirdiklerini, orantısız güç kullanılmamasını da konuştuklarını, mümkün mertebe güvenlik kuvvetlerine fiziki saldırı olmadıktan sonra güç kullanılmamasını belirttiklerini,

Burada olaylarda kullanılan gücün orantılı güç olup olmadığı konusu ile ilgili olarak; orantılı güç kavramının izafi bir kavram olduğunu, bu orantıyı görüntülerin kanıtlamasının lazım geleceğini, Görüntülerden polisin silah kullandığının görünmediğini, silah kullananın gözükmüyor olduğunu,

MOBESE’yi kurma aşamasında olduklarını, polisin plastik mermi kullandığının görüntülerde görülüyor olduğunu, polisin müdahale etmeseydi bu insanların kendiliklerinden dağılmayacaklarını, ..Nevruz kutlanmak istense idi il merkezinde, şehir merkezinde değil, her zaman kutlanılan yerde toplanılmış olacağını, orada toplanılsa idi farklı olacağını, göstericilerin gittikçe çoğalan bir grup şeklinde 2-3 bin kişi olduklarını,

“Diyelim ki polis etrafta önlemlerini aldı, müdahale ediyor, uyarıyor. “Slogan atmayın, yasa dışı iş yapmayın, dağılın… vs” Bekleseydi ne olurdu? Nasıl bir sonuçla karşılaşırdınız? Size verilen bilgilerde neler vardı? “ şeklindeki soruya “ -Bir saat veya bir buçuk saat kutlama gibi bir şey yapılacaktı. Görüntülerde görürsünüz, kutlama yapılacak bir mekân değil çünkü. Öyle bile olsa, kutlama da yapılsa bir saat, iki saat, iki saatin sonunda bu olaylar aynen devam ederdi. Çünkü onlar planlanmıştı” şeklinde beyanda bulunduğu,

Gösterilerde yağmalama olmadığını ama seksen dört iş yerinin camlarının kırıldığını, bazı iş yerlerinin… Bakıyorsunuz, bu iş yeri kırılmadı, yanındaki kırıldı olaylar sırasında. “ dediği,

Mazlum Der, İnsan Hakları Derneği, baro, Çağdaş Hukukçular Derneği ve İHADER Genel Merkezinin hazırlamış olduğı raporla ilgili olarak kendisiyle görüşme yapmadıklarını,

Son yıllar içerisinde Van İnsan Hakları Kurulunun en iyi çalışan kurum olduğunu, ilde son dönemlerde yapılan 8 Mart etkinlikleri gibi bazı etkinlilerin sadece etkinlik olarak kutlanmadığını, bunları izinsiz gösterye dönüştürüldüğünü, basın açıklamasının normal, belli sayıda insanla yapılması gerekirken, bir miting havasında yapılmaya çalışıldığını yine de bir şey demediklerini ancak 8 Mart’ta bir olay olduğunu,, Hüseyin Demir diye bir yurttaşın yaşamını yitirdiği ve orada yapılan ve birtakım gerçekten “orantısız güç kullanımı, işkence ve kötü muamele” olduğunun söylendiğini,

“-Şimdi, bir de diğer illerde de birtakım tespit edilmiş görüntüler var. Gerçekten bu ne insan hakları hukukuyla ne üyesi olmak istediğimiz, sürecini yaşadığımız Avrupa Birliği hukukuyla ne de hukuk devletiyle bağdaşmayan görüntüler. Şimdi onları gördünüz mü bilmiyorum, on üç, on dört yaşında çocukların maruz kaldıkları durumları. Gerçekten yani ne vicdan kabul eder ne bir şey. On dört yaşında bir çocuğun -güvenlik görevlileri, 3 kişi, 4 kişi- kolunu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

137

kıvırıyorlar ve işkence yapıyorlar. Açık alanda. Bir tanesi de güvenlik görevlilerinin “Çekin, çekin.” diyor. Bu kadar da büyük pervasızlık var.

Efendim, başka bir çocuk emin olun 8-9 güvenlik görevlisinin coplarıyla, çocuk kapanıyor yere, tekrar kaldırıyorlar, kaçmak istiyor, kaçamıyor, tekrar coplarla karşılaşıyor. Şimdi bunlar tabii olacak şeyler değil. Örneğin raporlarda, anlatımlara göre, güvenlik güçleri ile tertip komitesinin görüşmeleri sürerken tam o anda saldırı başlıyor. Ne bir uyarı… Uyarı yapılmıyor. … Raporlarda böyle bir şey var. Bu gerçekten buradaki bütün anlatımlar… Örneğin 2 kişi yaşamını yitirdi, 1 kişi gözünü kaybetti, 1 kişinin omzu koptu ve önceki gün de yaralı olanlardan biri hastaneden çıktı, taburcu oldu, fakat konuşma yeteneğini yitirdi. Yani bunlar yaşanmak zorunda mıydı? Yoksa gerçekten biraz güvenle…

Elbette ben şimdi atılan bu sloganların doğru olduğunu, yapılan gösterileri falan savunmuyorum.” şeklindeki ifadelere, görüntülerde polisin göstericilerin dağılmasına yönelik uyarılarının görüleceğini, sloganlara zaten bir şey demediklerini, bunların kameralarla tespit edililip daha sonra soruşturma açılması şeklinde talimatlandırdıklarını,

“ Diyelim ki 22’sinde izin verdiğiniz hâlde dışarıdan da insanlar gelecekti ama sonuç olarak, herhâlde, 22’sinde izin verilseydi yine kale civarında, gösteri alanında olacaktı. Onu da sizin Van’da sahip olduğunuz emniyet güçleri önlem almakta yetersiz kalacak idiyse polis, jandarma, dışarıdan destek isteseydiniz ayın 22’si için. Güvenlik önlemlerini dışarıdan da destek alarak sağlasaydınız bu tür olayların yaşanması önlenmiş olmaz mıydı?” şeklindeki soruya “-, normal toplantılarda, gösteri yürüyüşlerinde bizim güvenlik güçlerimizin sayısı yeter, dışarıdan almaya gerek yok. Şimdi Van’da uzun süredir terör örgütünün eylemi yok ve terör örgütünün müzahir kişilere veya terör örgütü yandaşlarına Van’da devamlı eylem yapılması yönünde baskıları var. Geçen yıl şehir merkezi dâhil on yedi tane patlayıcı imha edildi, bulunup imha edildi. Dolayısıyla bu tür kalabalıkların terör örgütü tarafından kullanılabileceği veya başka örgütler de işin içine karışabileceği düşüncesi var. Sadece kutlamalarla ilgili güvenlik tedbiri değil bunlar, provokasyon olabilirdi tabii. …İstihbarat Raporlarında gösterilerin provoke edileceğinin belirtildiğini ve o gün de illegal gençlik oluşumundan bir kişinin Van’ a gönderildiğini, olaydan birkaç gün önce Serhat Yıldırım adındaki bu kişinin Vanda tutuklandığını,

Mersin’de, Hatay’da, Şırnak’ta, Batmanda ve birçok ilde daha 22 Mart’ta kutlama izni istendiğini, Batman’ın 22’sinde izin verdiğini, Mersin, Hatay, Şırnak illerinin kendileri gibi yaptığını, onların da 21’ine izin verdiklerini, kendilerinin kutlama komitesine: “21’inde yapın.”dediklerini, Nevruz’un netice itibarıyla toplumun bir kesiminin bayramı olmadığını herkesin bayramı olduğunu kendilerinin de normal bir bayram olsa orada bulunmak istediklerini, Bazılarına da biz de gidelim, biz de halay çekelim orada dediklerini, vatandaşın Nevruzu kutlama olarak yapıyor, kutlama olarak düşünülüyor olduğunu ama bunların provoke edilebiliyor, farklı mecralara çekilebiliyor olduklarını, Sıkıntının da burada olduğunu, …

2009 00Faaliyet Raporu

138

Valilik makamının herkese açık olduğunu, telefonla kendilerine ulaşılamaması gibi bir durumun olmadığını, bu konuda kimseyi ayırmadıklarını ayırmalarını da mümkün olmadığını,

Göstericilerin yapmış olduğu basın açıklaması konusunda savcılığa suç duyurusunda bulunulmuş olduğunu, …devamlı talimatlarında polislere, güvenlik güçlerine, fiziki saldırı az da olsa önemli değil, çok saldırı olmadıktan sonra bir şey yapılmasın dediklerini ve kolluğun da bunu talimata uygun olarak böyle yapıyor olduğunu, Van’da olan İki olayda da İçişleri Bakanlığına kendilerinin de bir kusuru varsa Mülkiye müfettişi gelip incelesin diye yazı yazdığını, çünkü o tür şeyleri kendilerinin de tasvip etmiyor olduklarını, kanuna aykırı iş yapanın cezasını da görmesi gerektiğini,

Mülkiye müfettişlerinin geldiğini ancak raporlarının henüz kendilerine gelmediği için olaylarda hakkında soruşturma açılan kamu görevlisi olmadığını,…”

2.A.2.b–29 Nisan 2008 tarihine Van Emniyet Müdürlüğü binasında yapılan görüşmede Van İl Emniyet Müdür Yardımcısı Mustafa UÇKAN

2911’e göre kutlama alanının kalenin yanındaki Kültür park olduğunu, 21’inde saat 22’de kutlamaların DTP İl Binası önünde yapılacağı bilgisinin alındığını, Diyarbakır’dan 22’sinde 3-4 bin kişilik bir grubun katılacağı bilgisinin alındığından dolayı 22’sindeki toplantıya izin verilmediğini, 22’sinde 21 Diyarbakır plakalı 7-8 otobüs ile dışarıdan göstericilerin geldiğini, ancak bunların olaylara karışıp karışmadığını bilmediklerini, 22 Mart 2008 günü sabah 8’den itibaren DTP İl binasının önünde toplanmaların başladığını, şehrin 8-10 noktasında da 200-250 kişilik genç kitlenin oluşturulduğunun görüldüğünü, olaylarda 2911’lik konunun kalmadığını TCK 250’lik suçların oluştuğunu düşündüğünü, TCK 250’lik suç doğmuş olduğu için kişileri almak için gerekeni yaptıklarını ve İl Emniyet Müdürünün kişilerin alınmasını söylediğini, bu konuda talimat verdiğini,

Silah kullanma konusunda emir verilmeden güvenlik güçlerinin silah kullanmadığını, Plastik mermi kullanma konusunda 26 bar’lık mermilerin kullanıldığını, güç kullanma konusunda amirlerin emri olmadığını ve her polis bunu kendisinin belirlediğini, İl Emniyet Müdürünün “Dağıtın “şeklinde bir emir verdiğini ve kendilerinin bunu uyguladıklarını, kişilerin dışarıdan gelenler olduğu için göstericiler içindeki şahısları olay esnasında almak istediklerini Van DTP binasında yapılan aramada elde edilen bulgularla ilgili olarak bir rapor olduğunu, Terör örgütü ve yandaşlarınca olaylarda Van’da en az 20 kişinin ölmesinin hedeflendiğini ve olaylardan önce Van’a gönderilen Serhat Yıldırım’ın tutuklandığını,

2.A.2.c–29 Nisan 2008 tarihine Van Emniyet Müdürlüğü binasına yapılan görüşmede Van İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü,

Terör örgütünün yayın organlarında (internet, tv, vs.) örgütün Nevruz’un başkaldırı şeklinde kutlanmasına yönelik talimatlarının olduğunu, Nevruz

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

139

öncesindeki olayları ve Mart’ın 22’sinde kutlama yapma talebini değerlendirdiklerinde Nevruz olaylarının tırmanacağını değerlendirdiklerini ve bundan dolayı 22’sinde izin verilmemesini uygun gördüklerini, İldeki ocak ayından sonraki eylemlerin şiddete yönelik olmasını Nevruz’da yapılacak eylemin bir provası olarak değerlendirildiğini, 22’sinde izin verilseydi alanda 40-45 bin kişinin olacağını, 22 Mart’taki gösterilere katılanların sayısının 3000 bin kişi olmadığını, DTP’nin kutlamayı 21 Mart saat 22.00’de kutlama alanı olarak kaledeki alandan DTP İl binasına alması sonucunda halktan birçok kişinin kutlamalara katılmadığını, İl içinde gösteri yapan tüm göstericilere 60 kişiden oluşan bir ekip ile müdahale ettiklerini…”

2.A.2. d-29 Nisan 2008 tarihine Van Emniyet Müdürlüğü binasında yapılan görüşmede Van İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürü,

“Emir alınmadan müdahalede bulunulmayacak şeklinde personele (135 kişiye) uyarı yapıldığını ve Personeli şehir merkezine dağıttıklarını, olaylar gelişince il emniyet müdürünün “göstericileri dağıtın “emrini verdiğini, olaylara müdahale eden personel sayısının 60 kişi olduğunu ve bu personeli 5’e böldüklerini, çağrı gelen yere personel ve araçları gönderdiklerini, Ancak çağrı gelen bir noktadan diğerine yetişemiyor duruma geldiklerini, araçlardan bazılarının da arıza yaptığını ve kullanamadıklarını,

2.A.2. e-29 Nisan 2008 tarihine Van Emniyet Müdürlüğü binasında yapılan görüşmede Van İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü

“Olaylarda polisin silah kullanmadığını, şehrin muhtelif yerlerinde (10-11 yerde) olayların olduğunu, bu silah kullanma olaylarının göstericilerin içindeki provokatörlerden olabileceğini, bölücü örgütün bu olaylarla halkı devlete karşı kullanmak istediğini ve bu olaylarda da bunu gerçekleştirmek istediğini, Cumhuriyet karakolunun yanına kadar -300 m.- büyük bir gösterici grubunun geldiğini, Bir kişinin burada bu göstericiler tarafından yaralanmış olduğunu ve bunun üzerine ambulans çağırdıklarını ve bu kişiyi hastaneye gönderdiklerini, Plastik mermi atan eğitim görmüş 3 personelin olduğunu ve bu personelce 4 gün boyunca 200 merminin kullanıldığını ve bu mermilerin belirlenmiş hedeflere hayati zarar vermeyecek bölgelere atıldığını,

2.A.2. f-29 Nisan 2008 tarihinde Van Emniyet Müdürlüğü binasında yapılan görüşmede Van İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürü

“Martın 20’sinde görevli personele brifing şeklinde yemekhanede bilgi verildiğini, Polis dışında görev yapan diğer birimlere ait personelin sayısını bilemiyeceğini, silahın kim tarafından atıldığı konusunda emniyetin çalışmalarının sürüyor olduğunu, ölenlerden birisine örgütün sahip çıktığını ancak diğer kişinin defnine ailesinin örgütü karıştırmadığını, olaylara ilk olarak 60 kişinin müdahale ettiğini, daha sonra olayların gelişimine göre 12 bölgeye dağılan 600 kişinin olayların gelişimine göre arttırıldığını ve 750-800 polisin

2009 00Faaliyet Raporu

140

olaylara müdahale ettiğini, olaylara karışan 32 kişinin tutuklandığını, Savcılık kanalıyla hastanelerdeki yaralıların bilgisine başvurduklarını

2.A.2. g- 29 Nisan 2008 tarihinde Başsavcılık Makamında yapılan görüşmede Van Cumhuriyet Başsavcısı

“Ölen şahıslarda balistik muayeneye uyumlu olmayan sonuçların elde edildiğini, ölen şahıslardan birinde mermi izi bulunduğunu, merminin delip geçmiş olduğunu, Mülkiye Başmüfettişinin tevdi raporunun ellerine ulaşmış olduğunu ve raporda bazı polislerin orantısız ve aşırı güç kullandığı görüşüne yer verildiğini, polis soruşturmasında polisle çalışmanın bir eksiklik ve sakınca doğurabileceğini, olaylarla ile ilgili olarak 9 ayrı soruşturmanın devam etmekte olduğunu.

2.A.2. h- 29 Nisan 2008 tarihinde Başkanlık Makamında yapılan görüşmede Van Belediye Başkanı Sayın Burhan YENİGÜN;

Van hakkında kısa brifingden sonra, bölgeyi ve bölgenin nabzını hem memuriyeti hem de belediye başkanı olarak çok iyi bilen biri olduğunu, ..Her sene Nevruz kutlamalarının Van kalesinin güneyinde yapıldığını, belediyenin kutlamalar için önceki yıllarda araba vermiş olduğunu, orada alanda seyyar WCler yapıyor olduğunu, bu yıl bu alanın özel mülkiyet olması ve bu kişinin mahkemeye dava açması nedeniyle orada kutlamaların yapılamadığını, DTP il başkan yardımcısının kendilerinden Asfalt şantiyesinin olduğu yerin verilmesi konusunda yardım istediğini, bunun uygun olmadığını, kendilerine Kültürpark alanının verilebileceğini, her türlü yardımı yapacağını ancak izin merciinin valilik ve emniyet olduğunu söylediğini, Kutlama komitesi başkanı Nemci Bey’in valilikten izin aldığını söylediğini ve Başkan yardımcısını yardım konusunda görevlendirdiğini, Nemcinin daha sonra kendisine “Sen halkın mı yoksa emniyetin mi başkanısın?” dediğini, 21 Mart cuma günü de Ankara’ya gittiğini ve 23 Mart Pazar günü de Van’a döndüğünü, belediyeye ait zararın 250 bin YTL’ olduğunu ve birçok belediye tesisine ve aracına göstericilerin zarar verdiklerini, DTP milletvekillerinin bu tansiyonu düşürebileceklerini ancak bunu yapmadıklarını, esnafın mekanlarına çok zarar verilmiş olduğunu, belediye olarak bu yıl Nevruz’u kutlamanın siyasi şov olacağını düşünmüş olduklarını, diğer parti (DTP)’nin bunu siyasi şov haline getirdiğini, Belediye olarak ayrı kutlama yapmalarının ayıp olacağını, olaylar sonucunda Sempaş ve Defterdarlık binasında büyük zarar olduğunu, esnafın bu olayların olmasına taraftar olmadığını ve göstericilerden şikâyetçi olduklarını, Valilikçe izin verilseydi bu olayların olmayacağını, kendisinin yasaklara karşı olduğunu, ancak anarşi ve terörü de destekleyemeyeceğini, izin verilen yerlerde bu kutlamaların yapılabileceğini,

DTPlilerin bölgede birçok olayı kışkırtıyor olduklarını, olaylarda DTP’nin etkisinin olduğunu ve bunların olayları ve bölgeyi devamlı tahrik ettiği ve kışkırtıyor olduklarını,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

141

İl yöneticilerinin ve polis yetkililerinin atanmasında halkın hassasiyetlerini bilen kişilerin atanmalarını,

Olaylardan sonra polisin halkı tahrik edici slogan ve yürüyüşünün olmadığını, olaylarda Vali ve emniyet müdürünün zaafı olduğunu düşünmediğini, valinin geldiği günden beri proje üreterek yatırım yapmak isteyen bir kişi olduğunu, emniyet müdürünün daha önce Bitlis’te çalışmış, bölgeyi bilen birisi olduğunu,

Olayların sebebinin DTP nin ve terör örgütünün kışkırtma ve tahrikleri olduğunu, göstericilerin ÖSS sınavına hazırlık için Belediyece verdikleri ve VÖDER’ (Van Öğretmenler Derneği)in kiraladığı binayı yaktıklarını ve belediye olarak bu derneğe bina verdikler için kendilerini tehdit ettiklerini ve DTP li Belediye meclis üyelerin bu olayı bile tahrik ettiklerini,

2.A.2. ı- 29 Nisan 2008 tarihinde Van Urartu Otelinde yapılan görüşmede Tertip Komitesi Başkanı ve aynı zamanda DTP İl BaşkanıVekili Nemci KALÇIK,

11 Martta 22’sinde kutlama yapmak için Valiliğe bir dilekçe ile müracaat ettiklerini, 19 Mart 2008 günü Güvenlik Şube Müdürünün saat 18 00 de 22’sinde değil 21’inde yaparsanız izin veririz dediğini ve bunun üzerine Sayın Vali’ye 22’sinde izin vermiyorsanız 23 veya 24ünde verin şeklinde görüş belirttiklerini ve Vali’ nin 21 Martın dışında bir günde izin verilmeyeceğini söylediğini, bunun üzerine Sanayii Ticaret Odası başkanının 2 kere Milli Eğitim Bakanı, 2 kere İl Valisi ve 4 kere kendileri ile görüştüğünü ve kendilerinin 21 Mart 2008 tarihinde de, tertip komitesi olarak kutlama yapmaktan çekildiklerini Valiliğe bildirdiklerini,

22 Mart 2008 sabahı DTP il binası önünde halkın toplanmaya başladığını, tertip komitesi olarak o sırada il binasında olduklarını, 22 Mart 2008 günü saat 13’00 te polisin gösteriyi dağıtmak için müdahale ettiğini ve olayların bundan sonra başladığını, DTP il başkanı ve 46 kişinin görüşmenin yapıldığı tarihe kadar tutuklu olduklarını, bu 46 kişiden partilerinin üyesi ve yöneticisi olanların var olduğunu, olaylar başladığında polislerin parti binalarının camlarını kırdıklarını, saat 11 00-12 00 gibi de partide arama yaptıklarını kendilerini küçük odalarda topladıklarını,

22 Mart 2008 günü halkın parti binasında basın açıklaması yapılacağını bilmediğini, kendilerinin DTP il yönetimi olarak parti binasını açacaklarını ve partide –gelen olursa- bayramlaşacaklarını söylediklerini, parti binasından gazdan korunmak için bazı şeyler atıldığını, daha önce hiç görmediği insanların parti binasının içinde olduğunu ve onları gördüünü, parti binasında basın açıklaması yapacaklarını bildirmediklerini, İl başkanının 21 Mart 2008 de yaptığı basın açıklamasından dolayı 22 Mart 2008 tarihinde gözaltına alındığını, İl başkanı ve kendilerinin 22 Mart 2008 de parti binasında olduklarını ve gözaltına alındıklarını,

2009 00Faaliyet Raporu

142

Kendilerinin olaylar başlamadan güvenlik güçlerine 10 dakika izin verilmesini göstericileri dağıtacaklarını söylediklerini ancak müsaade etmediklerini ve tam bu esnada göstericilere müdahale ettiklerini,

Van’da nevruzların Martın 13 ünde başlayıp 28 inde bittiğini, halkın 4 ayrı mahallede 21 inden önce Nevruz ateşi yaktıklarını ve Nevruzu kutladıklarını,

Halk bunu kutluyorsa, siz niye kutluyorsunuz? On beş gün, halk kendi mahallesinde, evinin önünde kendi bildiği geleneklerine göre bu bayramı kutluyorsa sizin böyle insanları kitlesel olarak bir araya getirip bu bayramı kutlamaktan muradınız nedir? Şeklindeki Başkanın sorusuyla ilgili olarak;

…Hemen hemen her sene, 92’den beri, 21, 22, 23’ünde şehrin dışında Nevruz Alanına giderek kutlama yapıldığını, şehrin dışında, bir karnaval havası ile her sene Nevruzun kutlandığını ve gelenekselleştiğini, bunu kutlamadıkları an, geçen sene parti olarak, yani DTP olarak kutlamadıklarını, halk olarak bir düzenleme kurulu kurulduğunu, ve halkın orada nevruz bayramını kutladığını ama siyasi bir parti veya siyasi bir şey olmadığını, DTP nin de farklı farklı insanların da katıldığını,… Valinin de Emniyet Müdürünün de davet edildiğini, siyasi partilerin, hemen kim olursa olsun, yani siyasi düşüncesi ne olursa olsun davet ediliyor olduğunu,

1992 yılından beri şehrin dışında Nevruzu geleneksel olarak kutladıklarını 1997 yılında parti olarak kutlamadıklarını o yıl kutlama komitesinin partilerinden olmayan kişilerden oluştuğunu,

2.A.2. i- 29 Nisan 2008 tarihinde Van Urartu Otelinde yapılan görüşmede Tertip Komitesinden Bir Şahıs

“ Nevruzu 8 yıldan beri kutladıklarını, 22 Mart 2008 günü il binasının önü ve çarşıya gelen yolların polis tarafından tutulmuş olduğunu, 21 inde İl Emniyet Müdürünün yerel tv lerde -Yarın size sürprizimiz var onu göstereceğiz -şeklinde plastik mermilerden bahsettiğini, bu plastik mermilerin polisçe kullanılması sonucunda kişilerin ölümüne neden olduğunu ve bu silahın ilk kez Van halkı üzerinde denenmiş olduğunu, Emniyet müdürünün bu silahı 22 sinde deneyeceklerini tv lerden bildirmiş olduğunu, daha önce Nevruzu kutladıkları yerin özel şahsa ait bir yer olduğunu, Emniyetteki görevlilerin (Güvenlik Şube) bu yerin müsait olmadığını, Belediyeye ait fuar alanının tahsisinin yapılabileceğini bildirdiklerini, kendilerinin de Belediye Fuar Alanın olan bu yerde kutlama yapılabileceğini, 22 sinde izin verilmesini talep ettiklerini,

Zeki Erinç’in vurulma yerinin eski meteoroloji yanı olduğunu, bu şahsın DTP üyesi olmadığını ve esnaf olduğunu, Fahrettin Şedal’ ın Yüksekova’daki olaylarda yaralanıp Van’a gelen bir kişi olduğunu, Ramazan Dal’ın Vanlı olduğunu buradaki olaylarda ölmüş olduğunu ve bu şahsın özürlü bir kişi olduğunu, öldüğü yeri bilmediğini ancak Belediye garajının oralarda bir yerde öldüğünün söyleniyor olduğunu,

Olaylar esnasında Van milletvekilleri ile DTP il başkanının polise müsaade edin dediğini ancak polisin buna müsaade etmediğini, herhangi bir uyarı yapılmadan Güvenlik Şube Müdürü Zeki Bey’in müsaade yok, 2 dakikada

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

143

dağılın dediğini ve Milletvekillerine o karambolde hakaret edildiği ve dövüldüğünü, Parti önündeki kutlamalar sırasında diğer yollardaki ve caddelerdeki olaylardan bilgisinin olmadığını ve toplanan kişilerin her türlü provokeye açık olduklarını,

2.A.2. j- 29 Nisan 2008 tarihinde Van Urartu Otelinde yapılan görüşmede Tertip Komitesinden Bir Şahıs

“Kendilerinin 21 Mart 2008 tarihinden önce mahallelerde kutlama yapılması için mahalle komitelerine bildirdiklerini, ancak 22 Mart 2008 tarihinde kanunsuz gösteri yapılacağını söylemediklerini ve tertiplemediklerini, sadece 22 Mart 2008 tarihinde partide kutlama ve bayramlaşma yapacaklarını bildirdiklerini, 21 Mart 2008 tarihi Cuma gününe geldiğinden dolayı toplantıyı ve bayramlaşmayı 22 Mart 2008 tarihinde yaptıklarını, çünkü buraya gelecek kişilerin %80’inin cuma namazına giden kişiler olduğunu bundan dolayı 21 Mart 2008 tarihini tercih etmediklerini zaten daha önce de hiçbir toplantılarını Cuma günü yapmadıklarını, 22 Mart 2008 tarihinde parti binası önünde ve diğer sokaklarda olan olaylarda kendilerinin etkisinin olmadığını, halkın kendiliğinden bu olayları ve kutlamaları yapmış olduğunu, kendilerine izin verilseydi bu topluluğu dağıtabileceklerini, polis tarafından cemaatlere yakın olan esnafın dükkânlarının korunduğunu garibanların korunmadığını Türkmenoğlu mobilyanın korunduğunu, VÖDER’in kiraladığı binanın neden ve kimler tarafından yakıldığını bilmiyor olduğunu,

Daha önceden 22 Martta 2008 tarihinde Van Kalesinin bulunduğu yerde Nevruzun kutlanacağının halka duyurulmuş olduğunu ve 22 Martta 2008 tarihinde halkın bu alana geldiğini ancak kolluk kuvvetleri buna izin vermeyince halkın DTP il binasının bulunduğu sokağa ve diğer sokaklara yönelmiş olduğunu ve kutlamaların buralarda yapılmış olduğunu,

2.A.2. k- 29 Nisan 2008 tarihinde Van Urartu Otelinde yapılan görüşmede Van Esnaf ve Sanatkârlar Birliği Başkanı

Kendilerinin Nevruz kutlamalarını 21 Mart 2008 Cuma günü olacağını basından duyduklarını ancak kutlamaların Cuma günü olmadığını, 22 sinde çarşıya çıktığında ortalığın karışmış olduğunu gördüğünü, Esnafıdan ne istedeklerini ve dükkanları neden yağmaladıklarını bilemediğini, yağmalanan ve zarar verilen dükkanların rasgele seçilmiş olduğunu, olayların 22 Mart cumartesi ve 23 Mart pazar gününde de devam ettiğini, göstericilerin lastik ve ateşleri yollarda, caddelerde, mahallelerde yaktıklarını ve yolları kapamak amacıyla bunları yapıyor olduklarını, göstericilerin kendi mahallesinde bir kadının duvarınını yıkması üzerine kadının ne istiyorsunuz dediğini ve bunun üzerine kadına saldırdıklarını, esnafın olaylardan çok zarar gördüğünü, taziyelerden sonra da esnafın dükkanlarına saldırıldığını,

21 Mart 2008 tarihinde izin verilmiş olsaydı bu olayların olmayacağını, olaylar olsa bile bu şekilde olmayacağını, eskiden kalede kutlandığında herkesin oraya gittiğini ve karnaval havası içinde Nevruzların kutlanır olduğunu

2009 00Faaliyet Raporu

144

hatta esnafın orada stant açtığını ve buradaki yerlerin esnafa ihale ile veriliyor olduğunu,

Kutlama komitesinin 22 Mart 2008 Cumartesi günü olmasını, dışarıdan gelecek kişilerin Cuma günü yetişemeyeceğini bildirerek istemiş olduklarını duyduklarını, Nevruz olaylarından sonraki 10-15 gün sonra bile bu olayların gerginliğini esnafın üzerinden atamadığını,

İl Valisinin başarılı ama gelip, ilin konumu ve insanlarını tanıyıncaya kadar değiştiriliyor olduğunu, Valilerin bu kadar sık değişmemesinin gerektiğini, İl yöneticilerinin o ilde en az 4-5 yıl kalmalarının gerektiğini,

2.A.2. l- 29 Nisan 2008 tarihinde Van Urartu Otelinde yapılan görüşmede Mazlumder Van Şube Başkanı,

1992 yılındaki Nevruz kutlamalarının da problemli olduğunu, 1998’deki ufak problem sayılmaz ise 16 yıl boyunca Nevruz kutlamalarında Van’da bir problem olmadığını, 2008 deki kutlamalarda olayların çıktığını, Bu yıl problem çıkmasının nedenin de bu yılki yasaklama kararı olduğunu,

Bu tür hak ihlallerinin olmaması için buraya atanacak yöneticilerin bölgenin hassasiyetini bilen ve bu hassasiyetleri gözeten kişilerden seçilmesinin gerektiğini,

Van’da bugüne kadar Nevruzda olayın çıkmamış olduğunu, bu yıl yasaklama getirilmesinin bir basiretsizlik olduğunu, Van’da herkesin izin verilmemesi halinde olayların çıkabileceğini biliyor olduğunu,

Olaylarda cam kırılmasının, kanunsuz toplantı, gösteri yapılmasının kabul edilemez olduğunu, halkın böyle bir tepkisinin oluştuğunu veya bu tepkinin teşvik edilmiş olabileceğini ancak polisin de gösteriyi dağıtmak için orantısız güç kullandığını bunun da kabul edilemez olduğunu, olaylarda plastik mermi atan silahın özellikle Nevruza yetiştirildiğini ve basında da bu konunun yer aldığını, Polisin mutlaka insan hakları eğitiminden geçirilmesin ve toplumsal olaylara müdahale konusunda eğitilmesinin gerektiğini,”

2.A.2. m- 29 Nisan 2008 tarihinde Van Urartu Otelinde yapılan görüşmede İHD Van Şube Başkanı

22 Mart 2008 Cumartesi günü sabah saat 9’00 da DTP il binasının önünde 250-300 kişinin olduğunu ve sürecin gözlemcisi olarak orada olduklarını, Güvenlik Şube Müdürü Zeki Bey ve Milletvekillerinin göstericilerin dağılması için görüştüklerini gördüğünü ve Güvenlik Şube Müdürünün tamam siz göstericileri dağıtın dediğini ancak dağıtın demeye zaman kalmadan 2 tane panzerin göstericilerin ve güvenlik şube müdürü ve polislerin de üzerine sürüldüğünü ve müdahale emri verilmeden olaylara müdahale edildiğini, bu Panzerlerin Çevik kuvvete ait panzerler olduğunu, Güvenlik Şube ile Çevik Kuvvet arasında bu aşamada herhangi bir görüşme olmadığını, Güvenlik Şube Müdürü’nün görüşmesi bitmeden diğer polislerin göstericilere ve topluluğa müdahale ettiğini, Sis bombalarının halkın üzerine atıldığını, Hüsnü Abi diye

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

145

birinin kafasına sis bombasının isabet ettiğini ve bu kişinin araştırma hastanesinde yattığını,

Olaylara müdahale amacıyla kullanılan plastik mermilerin halkın üzerine ve öldürücü yerlerine nişan alınarak atıldığını birçok insanın bu şekilde yaralanmasına karşın gözaltı ve tutuklanma korkusuyla hastaneye gitmemiş olduğunu,

Gösterilere katılmamış birçok kişinin de polisin rasgele ateş atışı sonucu yaralanmış olduğunu, Gülşen Aslan’ın bunlardan biri olduğunu, bu kişinin kendi evinde çocukların yaktığı ateşi seyrederken panzerden atılan bir plastik mermiyle yaralanmış olduğunu,

Van TV’de ve Merkür TV’de bir gün öncesinde İl Emniyet Müdürünün gösteri alanından “ -Yarın gösterilerde size bir sürprizimiz var” diyerek plastik mermi atan silahı gösterdiğini,

Bu olayların yöneticilerin (Vali, Emniyet Müdürü gibi) basiretsizliğinden ortaya çıkmış olduğunu, Yöneticilerin bu olayları bastırabilecek ve önleyebilecek basirete sahip olmadıklarını,

Plastik mermilerin gördükleri vakaların çoğunda kişilerin vücudunu delmiş, organlarını dağıtmış ve içeride kalmış olduğunu,

Selam Yaşar adlı bir şahsın annesi ve kendisinin olaylarda mermi yarası aldığını ve mermilerin ayağını delip geçtiğini ifade ettiklerini ancak bu kişilerin hastaneye gitmemiş olduklarını ve raporlarının da olmadığını,

Olaylarda silah kullanıldığını ve sokakların tam bir savaş alanı gibi olduğunu, Silah kullananların özellikle panzerin üzerindeki kişiler olduğunu, kullanılan bu silahların hem plastik mermi atan silahlar hem de normal silahlar olduğunu, Özel harekât timlerinin de silah kullandığını gördüğünü, Mehdi Perinçek’ in de bu silahların kullanıldığını gördüğünü, Kullanılan silahların kalaşnikof marka uzun namlulu silahlar olduğunu, sokaklarda hem plastik mermilerin hem de silahlara ait mermilerin boş kovanlarının olduğunu,

2.A.2. n- 29 Nisan 2008 tarihinde Van Urartu Otelinde yapılan görüşmede ÇHD Van Şube Başkanı Murat Timur,

“Olaylar esnasında Adliyenin önünde otobüs ile kapatılan bir alan olduğunu ve polisçe alınan kişilerin buraya konulduğunu ve 10-12 polisin buraya aldığı kişileri dövüyor olduğunu, bunu orada bulunan arkadaşının avukatlık bürosundan gördüğünü, İlk olayların çıktığı anda göstericilerin sayısının sabah 9:00’da DTP il binasının önünde 300-500 kişi olduğunu, olaylara polis tarafından burada müdahale edildikten sonra göstericilerin diğer sokaklara dağıldığını ve buralarda olayların olduğunu duyan halkın da sokaklara akın ettiğini,

Göstericilerin dükkânlara kaldırım taşı attıklarını, polislere de bu taşların atıldığını, göstericilerden bazılarının bir süpermarkete kaçtığını ve marketin sahibinin de bunları polise teslim etmesi üzrüne diğer göstericilerin bu marketin camlarına taş atıp ve yağmaladıklarını,

2009 00Faaliyet Raporu

146

Foto Renk’ in sahibi ile görüştüğünde eylemler esnasında göstericilerin dükkanı niye kapatmadın dediklerini ve kapatmadığından dükkanına saldırdıklarını bu kişiye söylediklerini ve bu kişinin dükkanının zarar gördüğünü,

Gözaltı esnasında çok sayıda kaba dayak olayının kendilerine bildirildiğini, gözaltına alındıktan sonra hem nezarethaneye alınırken hem de adliyeye sevk edilirken alınan doktor raporlarında yanlarında polis olduğu için kişilerin bir şey söyleyemediklerini, göstericilerin nezarethaneye ilk giriş muayenelerinin emniyette yapıldığını, doktorun emniyete gittiğini, şahıslar ilk alınırken kötü muameleye tabi tutulduğunu, Şahısların gözaltına alınırken ve ilgili birime sevkedilirken kötü muameleye maruz kalmış olduklarını,

Dışarıdan göç edenlerin ağırlıkta olduğu Hacıbekir mahallesinde, Nevruz kutlamalarının 21 inden birkaç gün önce başlıyor olduğunu,

22 Mart 2008 tarihinde yer tespit edilerek kutlamalara izin verilseydi bu olayların olmayacağını, DTP kitlesinin bu kişilerin sokakta eylem yapmasını önleyebilir miydi? bu sorunun sorulabileceğini ancak yöneticiler ve DTP arasında bir siyasi zıtlaşmanın olduğunu,

DTP il binasının önünde milletvekilleri ile Zeki Akyol arasındaki görüşmeler esnasında hiçbir uyarı yapılmaksızın panzerlerden ateş açıldığını ve bu esnada henüz diğer yerlerde herhangi bir olayın olmamış olduğunu, görüşmeler esnasında halka yönelik olarak “Dağılın yoksa müdahale edeceğiz” şeklinde topluluğa yönelik bir ihtarın yapılmadığını, milletvekilleri ile Zeki Akyol arasındaki görüşmeler esnasında topluluğa müdahale edildiğini,

Bir poster indirmekle devlet yıkıldı şeklindeki anlayışı sorgulamak gerektiğini,

Göstericilerin başka birimlerin nezarethaneleri olduğu halde TEM Şubenin nezarethanesine 20-22 kişi halinde alındığını, İlk anda 168 kişinin gözaltına alınmış olduğunu, gözaltına alınan kişilerle ancak 20-25 kişilik gruplar halinde avukat odasında görüştüklerini, kişilere sağlıklı bir hukuki yardım sunamadıklarını, bir an önce bu sağlıksız ortamdan kurtulmak için kişilerin daha çok susma hakkını kullandığını, 5-10 kişinin ifade verdiğini, Emniyetin diğer şubeleri kullanılsaydı birçok sağlıksız durumun önlenebilmiş olacağını,

2.A.2.o- 29 Nisan 2008 tarihinde Van Urartu Otelinde yapılan görüşmede (VÖDER) Van Öğretmenler Derneği Başkanı

“Hacıbekir ve Yenimahallede iki temsilciliklerinin olduğunu, olayların öncesinde bu mahallelerdeki iki okuma salonunda kendilerine yönelik olayların olabileceğini mahalle sakinleri nin söylediğini ve olaylar öncesinde buraları boşaltıklarını ve buraların göstericilerce taşlandığını, Milli Eğitimde öğretmen olduklarını ve 2000 yılından bu yana burada bulunduklarını, Bu mahallelerde sadece derneklerine ait binalara yönelik saldırı olduğunu,

Buradan bulundukları bu iki mahalleden cehaletin kökünün kazınmasını istemeyenlerin olduğunu, bu mahallelerin polisin bile çekinerek girdiği yerler olduğunu,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

147

Hacıbekir mahallesindeki binalarını olayların olduğu gün ve ertesi gün molotof kokteyli atılarak yakıldığını, İkinci gün kapı kırılarak içeriye girilmiş ve binanın iki katının yakılmış olduğunu, Bu olayların olmasından 3-4 gün önce bu binadan çıktıklarını ama eşyalarının orada kaldığını, 21 Mart 2008 Cuma günü bu binalara molotof atılınca durumu emniyete bildirdiklerini, bu olayları yapanların bu mahallelerde olan insanlar olmadığını, Bu binalarda kurs verme konusunda Valilik ve Halk Eğitim ile protokol yaptıklarını,. 200-250 öğrencinin bu kurslara (ÖSS-OKS) katıldığını, Derneğin üye sayısının 72 olduğunu ve Hacıbekir dışındaki yerlerde faaliyetlerine devam ettiklerini, Hacıbekirdeki bina yandığından buradaki faaliyetlerine ara verdiklerini,

Bu iki mahallede ilköğretime devamın çok düşük olduğunu, öğrencilerin %40’ının kız öğrenci olduğunu, bayan öğretmenlerinin olduğunu ve Kursların ücretsiz olduğunu, 2007 yılında 573 öğrenciden 373’ünün tercihli liselere (Fen, Anadolu) girdiğini, öğrenci sayılarının bu yıl 3000’e yaklaştığını, hedef kitlelerini fakir ve muhtaç durumda olan ve dershaneye gidemeyen öğrenciler olduğunu, kayıtların kasımda yapılmakta olduğunu, dernek üyelerinden aidat olarak 120 TL alarak masraflarını bu şekilde karşıladıklarını

2.A.2. ö- 30 Nisan 2008 tarihinde Van Devlet Hastanesinde yapılan görüşmede Van Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı,

“Polis memurlarının tamamının taşla yaralanmış olduğunu, vatandaşlardan Gülşen Aslan’ın göğsünden plastik merminin girmiş olduğu ve Sağ akciğeri delip arkada kalmış olduğunu, bu şahsın Plastik cerrahide ameliyat edildiğini,

Vatandaşlardan birinin sinüs boşluğuna bir merminin girmiş olduğunu ve göze değmeden göz altına isabet etmiş olan bu mermiyi çıkardıklarını, bunun yakın bir atış olmadığını, yorgun mermi denilen, üstten gelen bir mermi olduğunu,

Ortopedide yatan bir hastanın da plastik mermi ile yaralanmış olduğunu, Ölen Zeki Erinç’in, batın bölgesinden giren bir mermi ile karaciğer

harabiyeti olan bir hasta olarak İpek Yolu Hastanesinde ameliyat olmuş olarak kendilerine geldiğini, kendilerinin yoğun bakım için hastaneye aldıklarını ancak hastanın daha sonra hastanelerinde vefat ettiğini,

Gözaltına alınanların muayenesi için Savcılıktan kendilerine yazı geldiğini ve bu yazıda şahısların muayenesinin emniyette yapılmasının istenmiş olduğunu, bunun üzerine oraya 3 hekim görevlendirdiklerini, bu hekimlerle görüştüklerini ve uygun ortam ve şartlar sağlandıktan sonra bu işlemin yapılabileceğini söylediklerini,

2.A.2.p- 30 Nisan 2008 tarihinde Van Devlet Hastanesinde yapılan görüşmede Gözaltındakileri Muayene eden bir doktor

“Savcının talimatı ile oraya gittiklerini, orada ayrı bir oda oluşturulmuş olduğunu ve polisin yokluğunda şahısların muayenelerini yaptıklarını, durumu kötü olanları devlet hastanesine gönderdiklerini, bunların muayenelerinin hastanede yapıldığını bunların dışındakilerin adli muayenelerini yaptıklarını,

2009 00Faaliyet Raporu

148

Adli muayeneyi polisin olmadığı bir ortamda yaptıklarını, muayene için uygun bir ortamın oluşturulmuş olduğunu, genel olarak ağır vakaların olmadığını, basit ekimozların, sıyrıkların olduğunu, 3 gün boyunca kendisinin orada görevli olduğunu nezarete alınan hiçbir şahıstan emniyette şiddete maruz kaldıklarını duymadığını, ekseriyetindeki ekimoz ve lezyonların sokakta coplanmaktan kaynaklanmış olduğunu, büyük çoğunluğunda da ekimoz olmadığını, Kadınlardan birinde yüz travması olduğunu, diğerlerinde herhangi bir lezyon ve ekimozun olmadığını, Van’ da adli tıp kurumunun birimi olmadığını,

2.A.2.r- 30 Nisan 2008 tarihinde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma Hastanesinde yapılan görüşmede Başhekim Yrd. Op. Dr Yeşim Edirne,

“Gelenlerin arasında en fazla darp edilenlerin olduğunu, kurşunlanmaların hepsinin plastik mermi yaralanmaları olduğunu, normal kurşun ile yaralanmanın olmadığını, kendisinin plastik mermi ile yaralanmayı ilk defa burada gördüğünü,

Şakir Alagöz adlı vatandaşın ön kolun ateşli silah (plastik mermi) yaralanması şeklinde olduğunu,

Ayşe Engin’in bacağından plastik mermi çıkardığını ve merminin sol uylukta kas içinde olduğunu,

Polis memurlarından gelenlerden parmağı kopanların da var olduğunu, ayakta tedavilerini yapıp daha sonra gelmeleri için taburcu ettiklerini,

Hastanede çok büyük bir kargaşa, infial olmadığını, kendilerine olaylardan sonraki günlerde de hasta geldiğini bunlar arasında Hakkâri ve Muş’tan da gelen hastalar olduğunu,

Olayların kendilerini çok rahatsız ettiğini, olaylar anında çocuklarıyla birlikte dışarıda olduklarını, panzerlerin gelip gidişi ve sokaktaki kargaşanın kendilerini korkuttuğunu, Yürüyerek hastaneye geldiğini ve -ne yapıyorsunuz? Sokağa çıkabiliyor musunuz? Şeklinde her yerden kendilerine telefonlar geldiğini, Van’ın olaylarla imajının bozulduğunu, olayların biraz abartıldığını ve olayların çok sıkıntılı ve üzücü olduğunu,

Yazdıkları raporlarla ilgili hiçbir kamu görevlisinden doğrudan veya dolaylı bir müdahale olmadığını,

Şu anda hastanede olaylarla ilgili yatan hastanın olmadığını,

2.A.2.s-Olayların Olduğu Yerlerin Yerinde Görülmesi ve Esnafla Görüşmeler

Komisyonumuz 30 Nisan 2008 tarihinde olayların olduğu yerleri yerinde görmüş ve buradaki başta işyeri zarar gören esnaf olmak üzere esnaf ve çalışanlarla görüşmüş, bu kişiler olaylardan duydukları sıkıntı ve Van ilinin bu olaylarla anılmasından duydukları üzüntüyü dile getirmişler,

22 Mart tarihinde izin verilmiş olsaydı olayların olup olmayacağı ve neticelerinin daha ağır olup olmayacağını söylemenin mümkün olmayacağını

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

149

ancak aynı olaylar olsa bile “izin verilseydi bunlar olmazdı!” şeklindeki söylemlerin olmayacağını ve bu durumda halkın olaylardan tertip komitesi ve örgütü sorumlu tutacağını ancak şuan olayların bu hale gelmesine 22 Mart 2008 tarihinde izin vermeyen yetkililerin sebep olduklarını ve bu kişilerin maalesef basiretli davranamadıklarını,

2.A.2.ş-Olaylarda yaşamını yitiren şahısların ailelerine taziyede bulunma ve aile fertleriyle görüşme ile kamu görevlilerinden yaralananlarla görüşmeler.

Komisyonumuz 30 Nisan 2008 tarihinde olaylarda yaşamı yitiren Zeki ERİNÇ’in ailesine taziye ve ziyaretinde bulunmuş ve bu görüşmede, maktulün eşi,

“Eşinin ölümünden sonra kaynanası ve çocuklarıyla ortada kaldığını, kayınpederinin de önceden vefat etmiş olduğunu, çocuklarına nasıl bakacağını düşündüğünü, Eşinin 22 Mart Günü kendisine : “Liste yaz, ben erzak almaya gideceğim. Nevruz, dükkânı kapatacağım, eve geleceğim.” Dediğini ancak akşama önce yaralandığının daha sonra ölüm haberinin geldiğini, eşinin belediyede bir dükkanda kundura tamircisi olduğunu bu dükkanı işletecek başka bir kimsesinin de olmadığını,

Yine olaylarda yaşamını yitiren Ramazan Dal’ın babası ve kardeşlerine evlerinde taziye ziyaretinde bulunmuş ve bu görüşmede maktulün babası oğlunun 22 Mart günü evden arabası ile ayrıldığını caddelerin kalabalık olmasından ve polisler yolu kapattığından dolayı sokağa girememiş olduğunu ve arabasını bırakıp çarşıya gitmiş olduğunu o esnada olayların arasında kaldığını orada vurulmuş olduğunu kendilerinin olaydan hemen haberlerinin olmadığını, aradan bir gün geçtikten sonra haberinin olduğunu,

Ramazan Dal’ın üzerinde kimlik de telefon da olduğunu, telefonla aramalarına karşın cevap vermediğini, bir gün sonra hastanede olduğunu öğrendiklerini, Ramazan ın yoğun bakımda on iki gün yattığını, gözlerini açma dahil hiçbir tepki vermeden makineye bağlı olarak yattığını,

Ramazan DAL’ a gelen kurşunun plastik kurşun mu, yoksa normal kurşun mu olduğunu tam olarak bilmediklerini, herhâlde plastik olduğunu, bir ihtimal plastik kurşun olduğunu, ellerinde doktorun verdiği ölüm raporunun olduğunu, Hem doktorun hem de savcının otopside kendisine oğlunu görmeye izin vermediğini, 3 kız, 6 erkek 9 çocuğu olduğunu erkeklerden birisinin bu oğlu vefat ettikten sonra akli açıdan dengeyi kaybettiğini ve kendi kendine gülüp dalıyor gülüyor olduğunu ve artık 5 oğlunun kaldığını,

Ramazan’ın otuz yaşında olduğunu ve nişanlı olduğunu ölmeseydi bu baharda evlenecek olduğunu, evin geçimini Ramazanın sağladığını,

2.A.2.t- Olaylarda ağır yaralanan polis memurunun evinde ziyaret edilmesi

Komisyonumuz 30 Nisan 2008 tarihinde olaylarda ağır yaralanan Polis Memurunu evinde ziyaret etmiş ve polis memuru görüşmede,

2009 00Faaliyet Raporu

150

Olaya taş gelmeye falan başlayınca müdahale etmek zorunda kaldıklarını, müdahale edince her taraftan taş gelmeye başladığını, kendisinin önleyici hizmetlerde şubesinin personeli olduğunu, olaylarda kendilerinde miğfer olmadığını, kalkanı olduğunu, ilk etapta yere düşmüş olduğunu ve yerden kalkarken kendisine göstericilerden taş gelmiş olduğunu ve başından ağır yaralandığını ve ameliyat geçirdiğini, şu an iyi olduğunu ancak doktorun altı ay bir tedavi süreci olduğunu söylediğini ve kendisini izliyor olduklarını, bu olaydan sonra gerçekleştirilen ameliyat sonrasında kendisinde şeker çıktığını, bu şekerin biraz zorladığını, ameliyattan sonra ilk etapta yirmi gün rapor verdiklerini daha sonra bir otuz gün de heyet raporu verdiklerini halen raporlu olduğunu ve işe gidemediğini,

İfade etmişlerdir. Komisyon olarak temin ettiğimiz bilgi ve belgeler ile kendileriyle görüşülen

kişilerin ifadelerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde, 22.03.2008 tarihindeki Nevruz kutlamaları ve devamındaki olaylarda; 84 işyeri ve 15 aracın camlarının kırıldığı, 2 kamu binasının (Defterdarlık ve

Gar) cam ve çerçeveleri kırılmak sureti ile zarara uğratıldığı, 16 ilk ve orta dereceli okulun camlarının kırıldığı, 3 katlı VÖDER (Van Öğretmenler Derneği) binasının yakıldığı, 1 işyerinin yağmalanarak 30 cep telefonunun çalındığı, bu kapsamda toplam tahmini zararın 109.865,00 YTL. cıvarında olduğu, bunun dışında kamu malı niteliğinde Van Belediyesine ait araç, kaldırım taşı, işaret levhaları, çöp bidonu, yapı ve benzerleri üzerinde de 250.000 YTL’lik zararın oluştuğu, olaylar esnasında 160 kişinin gözaltına alındığı (30 çocuk) ve aralarında DTP İl Başkanı Abdurrahman DOĞAR’ın da bulunduğu 32 kişinin tutuklandığı, 2 vatandaşın hayatını kaybettiği,

Hastanelere 35 adedi polis memuru olmak üzere 97 vatandaşın başvurduğu, bunlardan 2 adedinin durumunun ağır olduğu, 69 vatandaşımızın taburcu olduğu,

Van Cumhuriyet Başsavcılığı Özel Kısım (CMK 250 Md. İle yetkili) Soruşturma Bürosunda olaya karışan “Terör örgütü üyesi ya da terör örgütü propagandası yapan” şüpheliler ile kamu ve özel kişilere verdikleri zararlar hakkında 2008/431Srş. sayılı numaradan başlayarak 2008/590 Srş. Sayılı numaraya kadar olan dosyalar ile soruşturmanın yürütülmekte olduğu,

Ölen 2 vatandaşımız ile diğer 17 yaralının ateşli silah ile yaralandıkları, Van 100.yıl Üniversite Hastanesine ait ayrıntılı sağlık raporlarının

incelenmesi sonucunda; Hayatını kaybeden Zeki ERİNÇ’in otopsi raporunda “Ateşli silah

yaralanmasına bağlı iç organ harabiyeti ve buna bağlı gelişen iç organ yetersizliği” sonucu hayatını kaybettiğinin tespit edildiği, Naim BAĞRUL adlı şahısta metal kurşun parçasından açıkça bahsedildiği, Kemal UZUN ve Ramazan DAL adlı vatandaşlarımızın yara aldıkları noktalarda plastik parçalarına rastlanıldığının belirtildiği, Ramazan DAL’ın Yüzüncü Yıl Araştırma ve Uygulama Hastanesi Ex notunda “22.03.2008 günü hastaneye ateşli silah yaralanması şikâyeti ile getirildiği ve … cilt altında kemik

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

151

seviyesinde 2 adet siyah renkli plastiğe benzer yaklaşık 1 cm çapında yabancı cismin çıkarıldığının ve yabancı cisimlerin hastane polisine teslim edildiği ve şahsın 01.04.2008 tarihinde hayatını kaybetmiş olduğu” belirtilmiştir. A.Hadi ERDEN’in yarasında 2x2, iki ucu künt yabancı cisme rastlanıldığının raporda yer aldığı, Nadir UÇAR, Bedri IŞIK, Mehmet ACUR ve Mehmet Reşit KAPACA’ nın ve bir çok kişinin ateşli silahla yaralandığından bahsedildiği ancak kurşun nevinin belirtilmediği, diğer yaralılarda ise kurşunun girip çıkması veya metal parçadan tipinin belli olmadığının tespit edildiği, Plastik parçalarının; biberli gazı kapalı mekânlara atmak üzere tasarlanan ve ancak sert yüzeylere vurduğunda parçalanabilen mermiler ile Özel Harekat polislerinin kullandığı 12 mm lik sevk fişeklerinin isabet etmesinden insan vücuduna girdiği düşünülmektedir. Birçok yaralıda da merminin vücuda girip çıktığı ve nevinin tespit edilemediği görülmektedir. Yine de en sağlıklı sonucun çok daha kapsamlı olarak yapılacak Savcılık soruşturması sonunda elde edilecek kriminal inceleme ve otopsi sonucunda anlaşılabileceği,

Nevruz’un Kutlama Komitesinin istediği 22.03.2008 tarihinde değil de 21.03.2008 de kutlanmasına izin verilmesi yönündeki Valilik tasarrufunun gerekçelerine baktığımızda; Valilikçe; alınan istihbaratlarda terör örgütü ve yandaşlarının, Nevruzu bir halk hareketine dönüştürmek istedikleri, Nevruz gelmeden terör örgütü yandaşlarının, örgüte müzahir bazı illegal oluşumların, bazı Sivil Toplum Kuruluşlarının ve DTP’nin Dünya Kadınlar Günü gibi bazı olayları bir günde değil günlere yayarak yandaşlarını diri tutmaya çalıştıkları ve her vesileyle kutlama ve basın açıklaması veya başka kuruluşlara siyah çelenk bırakma gibi eylemlerde yasadışı slogan atılmakta, terör örgütünü övücü pankartlar, resimler asılmakta, Devlet ve hükümet aleyhine gösterilere dönüşmekte olduğu, yasa dışı gösteriye dönüşen bu toplantılardan sonra dağıtılma esnasında devamlı olarak güvenlik güçlerinin taşlanmakta olduğu ve toplumun çıkan kargaşa ile huzursuz edilmekte olduğu,

22 Mart günü kutlamalara Diyarbakır ilinden Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı, Milletvekilleri ve çok sayıda göstericinin Van’a geleceği, Van’da Nevruz kutlamalarının bir halk hareketi şekline dönüştürüleceği, Milletvekillerinin ev ev gezerek vatandaşları Devlete karşı kışkırttıkları gibi bilgilerin istihbar olunmuş olduğu, 22 Mart’ta büyük kalabalıklarla çıkarılacak olayların daha fazla zarar verebileceği endişe ve değerlendirmesiyle kamu düzeni ve güvenliği açısından 21 Martta Kale Mevkiinde kutlanması hususunda izin verilmiş olduğu, şeklinde bir gerekçenin belirlendiği görülmektedir.

DTP Van İl Başkanı Abdurrahman DOĞAR’ın 13.03.2008 tarihinde parti binasında yaptığı basın açıklamasının bir bölümünde aynen “Bu yıl Nevrozumuzun bütün ruhu açık söylüyorum Kürtçe olacak bu ne demektir. Nevroza katılan herkes ulusal kıyafetiyle katılacak. Nevroza konuşacak herkes Kürtçe konuşacak, yani Nevrozumuz Kürt orijinli, Kürt Motifli Kürt argümanlarının ifade edildiği bir miting havasında geçecektir. Yine 22 Mart öncesi yani 13 ünden başlayarak yani bugünden başlayarak halkımızın mahallelerde kutlayacağı Nevroz etkinliklerine biz parti olarak da iştirak

2009 00Faaliyet Raporu

152

edeceğiz. Yani Nevroz biliyorsunuz Ortadoğu toplumlarında 15–20 gün süreyle kutlana gelen bir bayram ve bu bayramın 1 günle sınırlı olmaması temenni ile mahallelerde halkımızın yakacağı ateş ve o coşkuyu ortaya koyarken bizlerde halkımızın yanında olacağız. Van’da önümüzdeki günlerden itibaren mahallelerde Nevroz yer yer ateşler halkımızla yine geçmişte olduğu gibi ateşler yakarak Nevrozu kutlarken biz parti olarak halkımızın yanında olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR’i bu yıl davet ettik. Muhtemelen Diyarbakır Nevrozu 21 inde kutlanıldığı için 22 sindeki Nevroz programına söz konusu bu arkadaşlarımız da icabet edeceklerdir.” diyerek Nevruzu bir günde değil 15-20 gün gündemde tutmak niyetinde olduklarını ortaya koydukları görülmektedir. Tertip Komitesi Başkanı DTP İl Başkan Yardımcısı Necmi KALÇIK’ın, Valilik Makamının kutlamalara izin verilmediğine dair 18.03.2008 tarihli tebligatını kabul etmeyip, bizden günah gitti 22 Martta Parti önünde başlayıp Cumhuriyet Caddesinde kutlamalarımızı yapacağız, 1992 senesindeki olaylar yeniden yaşanabilir” dediği ve tehditkâr bir üslup kullandığı anlaşılmaktadır.

Ancak alınan istihbaratın açık nitelikte ve sadece Van’a özgü bulunmadığı, amacın basın toplantılarında ve Roj Tv’de devamlı dillendirilen ve uygulamaya konulmak istenen halk ayaklanması denemesi olduğu açıktır. Açıklanan gerekçelerle Nevruz kutlamalarına 22.03.2008 tarihinde izin verilmemesinin bazı haklı gerekçeleri olmakla birlikte;

Türkiye genelinde zaman zaman konusu suç teşkil eden slogan ve pankartlar açılsa dahi Nevruz kutlamalarına izin verildiği, Van’da da uzun yıllardır şehrin dışındaki Van Kalesi yakınlarındaki Kültür Park civarında kutlamaların yapıldığı ve ciddi bir olayın yaşanmadığı bilinmektedir. Bu kutlamalarda meydana gelen konusu suç teşkil eden eylemler için de çekilen görüntüler çerçevesinde Cumhuriyet Savcılıklarınca davalar açılmaktadır. 2008 yılında da bazı illerimizde talep edildiği şekilde 22.03.2008 tarihinde Nevruz kutlamalarına izin verilmiş ve olaylar büyük boyutlara ulaşmamıştır.

Eğer Cumartesi günü izin verilse idi olay çıkmayacaktı demek çok iddialı bir öneri olmakla beraber, hiç olmazsa “İşte Devlet yasakçılığını gösterdi ve bizi yine engelledi, izin verilseydi bayram havasında eğlenecektik, bütün hazırlıklarımızı cumartesine göre ayarlamıştık” gibi gerçekliği tartışılır bahaneler ortada bulunmayacak ve İldeki hemen hemen bütün sivil toplum örgütlerinin ve yüz yüze görüşme yaptığımız önemli orandaki vatandaşın da benimsediği “İzin verilseydi bu olaylar yaşanmaz ve şehir merkezi bu kadar zarara uğramazdı, olaylar olsa bile bundan gösteriyi yapanlar sorumlu tutulurdu şimdi devlet ve yöneticiler sorumlu görülüyor” yönündeki kanaat oluşmayacaktı. Kaldı ki şehir dışında, etrafında güvenlik çemberi oluşturulmuş bir topluluğun kontrolü ile dar sokak aralarında kaçma ve etrafa zarar verme imkânı olan bir topluluğun kontrolü mukayese dahi edilemez. Eğer buna rağmen şehir içinde olay çıksaydı da inceleme bölümünde ifadelerine başvurduğumuz ve objektif oldukları düşünülen sivil toplum örgütleri ve halk

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

153

gözünde göstericilerin hiçbir haklılıkları kalmaz ve devlet görevini yaptı noktasında kalınırdı diye düşünülmektedir.

Günlük asayiş ve aylık İl Emniyet ve Asayiş toplantılarda; mart ayındaki kritik günlerin tespit edildiği, Terör Örgütünün son dönemde yapılan operasyonlar sonucunda zor durumda bulunması ve tekrar güç ve itibar kazanmak amacı ile önem arzeden hedeflere yönelik silahlı ve bombalı eylemlere girişebileceği, bazı günlerin bahane edilerek geniş kitlelerin katılımı ile gösteri ve toplantıların bir gövde gösterisi ve başkaldırıya dönüştürülmeye çalışıldığı, katılımı artırmak amacı ile üniversiteler dahil her kesim üzerinde propaganda çalışmaları yapıldığının ortaya konulduğu ve bu bilgiler doğrultusunda tedbir alınmasının kararlaştırıldığı görülmekte olup, bu tutanakların incelenmesi sonucunda Van’a özel bir istihbarat ve planlama çalışmasının bulunmadığı, ülke genelinde geçerliliği olan tehditler üzerinde yoğunlaşıldığı ve genel ifadelerin kullanıldığı görülmektedir. Nevruz kutlamasına 21.03.2008 tarihinde izin verilmesi için Emniyet Müdürlüğünün hazırlamış olduğu yazıda; il genelinde önceden meydana gelen olayların, düzenleme kurulundaki kişilerin, sanatçıların ve katılımcılarının geçmişlerinin, Roj Tv ve Özgür Gündem Gazetesine örgüt liderlerinin vermiş oldukları röportajlarda bu yıl Nevruzun çok görkemli olacağı ve 22.03.2008 Cumartesi izin verilirse hafta sonu da olması sebebi ile büyük bir kalabalığın oluşacağı ve kontrol edilemeyeceği yönündeki endişenin ortaya konulduğu ancak şehir dışında boş bir alandaki grubun kontrolü ile izin verilmeyince şehrin ana caddelerine ve ara sokaklarına yayılacak göstericilerin kontrolünün yöneticilerce iyi irdelenmediği görülmektedir.

Dağıtılma emrinin verilmesinden sonra göstericilerin taş yağmuruna başlamasından dolayı cop ve biber gazı yolu ile polisin zor kullanmaya başladığı, bu esnada mukavemetin çok sert olmasından dolayı polis memurlarından bazılarının olayın gerginliği içerisinde olduğu, 2008 yılı Nevruz kutlamalarının 22.03.2008 tarihinde izinsiz olarak başlayarak kanunsuz hale gelmesi ve topluluktaki kişilerin Terörle Mücadele Kanununa göre de suç işler şekilde eylemler sergilemeleri üzerine polisin kalabalığı dağıtma ve suç işleyenleri yakalamak üzere başlattığı müdahale esnasında görev sınırlarını aşarak, yakaladığı ve savunmasız hale gelen bazı vatandaşlara aşırı ve orantısız güç kullandığının kameralar ile tespit edildiği, ilgililer hakkında genel hükümlere göre adli takibat yapılması gerektiğinin değerlendirildiği, polislerin bu şekilde Türkiye’yi dünya kamuoyu önünde de zor duruma sokacak davranışlarda bulunmalarının önüne geçebilmek amacı ile ciddi ve sürekli eğitim altında bulundurulmaları, üst düzey bir disiplin ve şuura sahip olabilmeleri için amirlerin gözetim ve denetim görevlerini çok hassas ve gerekirse uzmanlardan da yardım alarak yerine getirmelerinin bir zorunluluk olduğu,

Komisyonumuzun Van’da bulunduğu süre içerisinde yapılan gözlemlerde polis memurlarının çok gergin oldukları, olayları bir ara Van elden gidiyor

2009 00Faaliyet Raporu

154

şeklinde düşündük diyebilecek kadar ileri giderek serinkanlılık içinde değerlendiremedikleri,

Van İl Emniyet Müdürü Mehmet Salih KESMEZ’in 20.03.2008 tarihinde yanına ilgili personeli de alarak basın mensuplarına yeni getirilen ve plastik mermi atan silahları tanıttığı, bunun yerel televizyon kanalları ve gazetelerde haber olarak yayınlandığının görüntülerden anlaşıldığı, bunun iyi niyetle ve caydırıcı olmak niyetiyle yapıldığı düşünülse bile Nevruz kutlamaları öncesi bu kadar hassas bir dönemde suç işlemiş olsa bile insanlar üzerinde kullanılacağı aşikar olan silahların tanıtımının halk üzerinde olumsuz bir etki oluşturduğu ve bunun da tepki ile karşılanacağı ve ortamın gerilmesine sebep olduğu,

Hayatın normale dönebilmesi için alınan tedbirlerin yanı sıra güvenliği sağlayacak olan kolluk görevlilerinin psikolojilerinin de düzeltilmesi aciliyet arz etmektedir. Görevin yapılması esnasında Devlet adına hareket edildiği unutulmadan O’nun vakarına ve ciddiyetine uygun hareket edilmesinin sessiz halk kitlesi üzerinde çok olumlu etkilerinin olacağının unutulmamasının ve unutturulmamasının gerektiği,

İncelenmiş ve Değerlendirilmiştir.

2.B- SİİRT İLİNDE MEYDANA GELEN OLAYLARIN İNCELENMESİ

2.B.1.a) 2008 yılı Nevruzunu kutlamak amacıyla, 12.03.2008 günü Gürü TOPRAK başkanlığında 7 üyeden oluşan bir düzenleme kurulu tarafından “ 21 Mart Nevruz bayramı dolayısıyla 22 Mart 2008 cumartesi günü saat 10:00- 16:00 arasında ilimiz 1 nolu miting alanında (Doğan Mah. Abdurrahman Kavak caddesinin Belediye sebze hali ile kesiştiği noktada) kutlama yapmak istiyoruz şeklinde Valilik Makamına müracaat edilmiş olduğu, Valilik Makamının 19.03.2008 gün ve 205 sayılı kararı gereğince; nevruz kutlamalarının 22.03.2008 günü yapılmasının uygun görülmediği ve 21.03.2008 günü miting alanı olarak ayrılan yerde kutlanacağının düzenleme kuruluna 20.03.2008 gün ve 205-1 ayılı Valilik yazısı ile bildirildiği, bunun üzerine Düzenleme Kurulu tarafından Valilik Makamına 20.03.2008 tarihinde “….çalışmalarımızı ve hazırlığımızı 22.03.2008 günü için yapmışız. 22 cumartesi günü için izin verilmezse tertip komitesi olarak vazgeçeceğiz.

2.B.1. Komisyonumuzca Yerel Makam ve Kişilerden Alınan Belgelerin incelenmesi:

22.03.2008 günü nevruz şenliği kutlamak üzere olumlu veya olumsuz cevap verilmesini arzederiz.” dedikleri ve başvurularını geri çektikleri,

2.B.1.b) 21 Mart Nevruz günü nedeni ile Gürü TOPRAK ve arkadaşları tarafından oluşturulan düzenleme kuruluna, 21.03.2008 günü 10.00 – 16.00 saatleri, arasında 2911 S.K. göre, toplantı ve gösteri yürüyüş alanı olarak belirlenmiş olan arazide açık hava toplantısı yapılması için Valilikçe izin verilmiş olduğu, fakat PKK-KONGRA/GEL terör örgütüne müzahir kesimce Nevruz kutlamalarının 22.03.2008 günü yapılması konusunda yönlendirmeler olması üzerine, İlde 22.03.2008 günü gerekli güvenlik tedbirleri alınmış, Vali

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

155

tarafından telefonda İl Emniyet Müdürüne gün boyunca olabilecek izinsiz gösteri, taşkınlık ve saldırılara müsaade edilmemesi ve uyarılardan sonra yasa dışına çıkan topluluklara müdahale edilmesi talimatının verilmiş olduğu,

22.03.2008 günü İl Emniyet Müdürü Cuma Ali AYDİN ile DTP Milletvekilleri arasında şık olmayan bir konuşmanın geçtiği,

Olaylar nedeniyle, Emniyet Müdürlüğüne ait 16 araçta saldırılar sonucu maddi zarar meydana gelmiş, İl Merkezinde saldırılar sonucu vatandaşlarımıza ait 24 işyeri zarar görmüş,

Herhangi bir kolluk görevlisi hakkında görevin yerine getirilmesi esnasındaki ihmal, kusur ya da orantısız güç kullanımından dolayı bir inceleme ve soruşturmanın başlatılmamış olduğu, ancak, 22.03.2008 tarihinde İl Emniyet Müdürü ile DTP milletvekilleri arasında geçen konuşma nedeniyle, İl Emniyet Müdürü Cuma Ali AYDIN hakkında disiplin soruşturması başlatılmış olduğu,

Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının 16.04.2008 gün ve 2008/585 sayılı kararı ile;

“22/03/2008 tarihinde, yapılan gösteri sonrasında; Sosin Özalp ve Ahmet Bartık isimli kişilerin, çıkan olaylar sırasında yaralandıklarını belirterek şikâyetçi oldukları, 2008/656 sayılı soruşturma sonucunda, şüpheli 15 kamu görevlisi hakkında Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair karar verildiği,

Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının, Susin ÖZALP isimli şahsın şikâyeti üzerine 16.04.2008 tarih ve 2008/585 sayılı kararı ile davalı 15 polis memuru hakkında kovuşturmaya yapılmasına yer olmadığı kararının, Mehmet Zeki ETE’nin şikâyeti üzerine de 04.04.2008 tarih ve 2008/495 sayılı karar numarası ile kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararının verildiği,

İncelenmiştir.

2.B.2.a) 08 Nisan 2008 tarihinde Valilik Makamında yapılan görüşmede Siirt Valisi Sayın Necati ŞENTÜRK

2.B.2. Konuyla ilgili olarak Yerel Makam ve Kişiler ile yapılan Görüşmeler

Komisyon üyesi Diyarbakır Milletvekili AKIN BİRDAL’ ın, “_ Şimdi ben elimi uzattım, kendimi tanıttım Emniyet Müdürüne. Ben Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekiliyim dedim. Merhaba… Ben dedi sizin elinizi sıkmam. Teröristlerin, terör mensubu katillerin elini sıkmam dedi. Aynen kayıtlarda var. Bakın orada çocuk katillerinin de elini…

- …. Ama bir kamu göreviyle ilgili kişiler çok önemli. Yani ben nasıl özen

gösteriyorsam, onun da özen göstermesi gerekir. Çünkü biz burada kamu düzenini sağlamakla hepimiz yükümlüyüz. Bir olay çıkmaması için...

Ve ben kendisini uyardım, yani dedim siz kamu görevlisisiniz. Biz buraya gerilimi dayatmak için değil, gerilimi düşürmek için geldik, bir sorun olmasın diye. …Valla ben vatandaşım dedi Sayın Milletvekili, yani o andaki durumu da iyi değildi yani, şimdi, elimin havada kalışı, o tepkileri, işte siz bizim vekilimiz

2009 00Faaliyet Raporu

156

değilsiniz Osman Beye falan. Öyle bir geldi ki, yani biz onu özen göstermesek çok, örneğin bana birçok bölgede yurttaşım, niye Akın Bey sessiz kaldın…

Bakın şimdi, birileri de tepki göstermemi bekliyor. Olur mu öyle şey? Ve biz ayrıldık oradan. Sonra yaralı 55 yaşında bir kadın vardı, onun evine gittik ama sokakta kalmış. Bacağından yaralanmış. Hastaneye götürülmüştü. Ailesine geçmiş olsun dedik, geldik ilin önünde, ki arkadaşlar, emin olun Sayın Valim, o iki günlük … il yöneticileri tertip komitesi de çok gergin. Yani halk bekliyor ve alana girelim, kutlayalım istiyor ve ben bir saat de onları yatıştırmaya uğraştım. Emin olun abarttım, bir saat o arkadaşları yatıştırmaya… Yapmayın, etmeyin, yani bu başka bir zamanda artık kutlanır ve arkadaşları da ikna ettik. Eksik olmasın, onlar da anlayış gösterdiler ve olaysız, molaysız, işte bazı yaralanmalar, ufak şeylerle, lokal şeylerle sonuçlandırdık.” şeklindeki giriş ifadelerinden sonra Siirt Valisi Necati ŞENTÜRK, “-Çok Akın Birdal’ a katkıları için teşekkür ederek il müdürünün elini havada bırakmasından dolayı heyetin önünde o hadise nedeniyle ilin valisi olarak özür dilediğini, bu olaydan çok üzüldüklerini hiç olmamasını arzu ettiklerini, hiç olmaması gereken bir davranış olduğunu,

Emniyet Müdürünün de sonradan, çok üzüldüğünü çok müteessir olduğunu, iki gün de rahatsızlandığını, olaylardan sonra Bakanlığın da talimatıyla izne ayrıldığını, çok defa görev yapmadığını, bu hafta da tekrar yeniden izinli olduğunu ama kendisinin onun adına da özür dilediğini,

Gerçekten büyük katkılarda bulundunuz. Elinizi de ben sizin çektim, eliniz havada kalmamış oldu, devletin valisi sizin elinizi sıkmış oldu. Ama tekrar heyet huzurunda ben sizden özür diliyorum. Hakikaten olmaması gerekirdi. Hele sizin gibi nezaketli bir insana karşı yapılmaması gerekirdi. Fakat tabii onun da herhâlde içinde bulunduğu şartlar, 18–20 saattir görev yapıyordu, biraz gergindi, halk da gergindi, o da gergindi, polisler de yaralanmışlardı, o an 14 tane polis yaralanmıştı. Biri de çok ciddi yaralanmıştı Sayın Vekilim. Taş atılmıştı başına bir emniyet amirimizin, beyin zarı delindi. Beyin sıvısı dışarı aktı çocuğun. Emniyet amiri ve beyninde şey oldu, yoğun bakımda kaldı. O an 14 kişi yaralanmış. Onun da şeyi var ama bütün bunlar bir değil yani, ben gene tekrar sizden özür diliyorum.

Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, çok özetle bilgi vereyim, niçin 22’sinde değil de 21’inde bu şeyi yaptınız, vizeyi verdiniz diye soru tevcih edebilirsiniz.

Şimdi, tabii burada görev yapmanın dışarıda uzaktan göründüğü kadar kolay olmadığını, burada iki şeyi sağlamak zorunda olduklarını bunlardan birinin, devletin, vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü sağlamak olduğunu, diğerinin de bunu sağlarken demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve hukuk devletinin gereklerine uygun hareket etmek olduğunu, işte buradaki sıkıntının bu olduğunu, mesela bir Manisa Valisinin böyle bir sorunun olamayacağını, bu yüzden hem hukukun üstünlüğüne hukuk devletine hem anayasaya, temel haklara, insan haklarına bağlı kalmak zorunda olduklarını ve

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

157

olacaklarını, bir de, bu vatanın devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü de korumak zorunda olduklarını, böyle hassas da bir durumda olduklarını,

Orada iki şey olduğunu, birincisinin Nevruz kutlamalarında 9 kişiden oluşan düzenleme komitesin olduğunu bunların namuslu vatandaşlar olduğunu ancak olayları en çok bölgede PKK ve Kongra-Gel Örgütünün tetiklediğini,

Bölücü örgütün olaylara ne kadar müdahil olduğunu anlatmak istediğini ifade ederek,

PKK, Kongra-Gel Örgütünün 13.3.2008 tarihli, Yeni Özgür Politika, -ki onların yayın organında, 21 Mart Nevruz Bayramının bu yıl sadece bir gün ile sınırlı tutulmayıp on gün boyunca çeşitli şenliklerle kutlanacağını,

Fırat Haber Ajansı tarafından da 18.3.2008 tarihli açıklamada Kürdistan Özgür Kadınlar Partisi ve KGK tarafından yayınlanan mesajda, 2008 yılı Nevruzunun büyük bir başkaldırıya dönüştürülmesi nin istenmiş olduğunu ve gerillaya katılım seferberliğinin başladığı bir zamanda Nevruz olması yapılan saldırılara en büyük cevaptır denildiğini,

19 Mart 2008 Roj TV yerine orada da Kürdistan Demokratik Toplumu adına konuşan Doğan Kalkan’ın, terör örgütü yandaşlarının 2008 Nevruzunu görkemli bir şekilde kutlayacağını Roj TV’de açıkladığını,

Yine, KGK, Kürdistan Demokratik Toplumunun … şöyle söylüyor: 2008 Nevruzun tarihsel bir dönemeç ve final sürecinin nevruzu olarak tanımlıyor olduğunu,

19.3.2008 günü Fırat Haber Ajansında Kürdistan Demokratik Toplumunun Türkiye Meclisinin “2008 Nevruzu bir final süreci olabilir.” diyor olduğunu

Fırat Haber Ajansının 19.2.2008 tarihinde yapılan açıklamasında, “Gençleri Nevruz ateşini yükseltmeye, gerillaya katılmaya, kuzey-güney, doğu-batı, yurt dışında Nevruz ateşini yükseltmeye ve Öcalan ülkesinde kararlı ve ısrarlı olmaya davet ediyor.” denildiğini bunların çok ilginç olduğunu,

Yine Fırat Haber Ajansında 20.3.2008 tarihinde Mart ayında halk ve gerilla direnişi birleşecektir denildiğini,

Bölücü örgütün ana karargâh komutanlığı adına yapılan açıklamada: “Yirmi dört yıllık gerilla direnişi ve otuz beş yıllık özgürlük hareketlerinin yürütüldüğü mücadelenin finali taçlanacaktır. “

“Nevruzun önemi zulme ve ... karşı direniş günü olacaktır.” “2008 yılı Nevruzu bir kutlamadan çok bir başkaldırı şeklinde yürütülecektir.” denildiğini,

Roj TV nin 21.3.2008 günü yaptığı yayında: Tüm Siirt halkının kepenklerini kapatarak iş yerlerine gitmemesini ve her sene kutlanan Eruh yolu üzerinde bulunan Nevruz alanına gitmesini istiyoruz denilerek Siirt halkına mesaj verildiğini ve yine eğer vali şehirde izni vermezse ses getirecek olaylar çıkacaktır denildiğini, olaylardan Vali sorumlu olacaktır, ses getirecek olaylar denildiğini,

Olaylardan önceki günlerde kendilerine miting alanında bomba var şeklinde ihbar geldiğini ve polisin burada yaptığı araştırma sonucunda miting alanında, gömülü vaziyette aynen şöyle büyük bir poster, çok büyük bir poster 1.80’e 3… “Öcalan’sız dünyayı başınıza yıkarız.” yazan Apo’ya ait poster çıktığını, kırk

2009 00Faaliyet Raporu

158

adet muhtelif ebatta örgütün uzantısı pozisyonunda sözde Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesine ait bayrak, kırk adet demokratik konfederalizmi temsil eden bayrak ve iki adet de bölücü terör örgütünü simgeleyen bez parçalarının çıkarıldığını, Bunları bu aramada, miting alanından çıkarıldığını, yani tam örgütün bir tip planı, tezgâhı olduğunu

Bomba ararken bunları bulduklarını, ihbarda bomba var dendiğin, ama bunların çıktığını, bunların da tabii ki, PKK’nın propagandasının yapılacağının en açık göstergesi olduğunu,

Bütün bunlardan sonra şu sonuca ulaştıklarını, burada iki şeyin olduğunu: Birisinin, normal mitingi düzenleyecek olan düzenleme kurulu, namuslu vatandaşlardan oluşan insanların, bir de PKK’ya müzahir grup, terör örgütüne müzahir gruplar,

PKK’ya müzahir grup, terör örgütüne müzahir grubun kutlamanın özellikle cumartesi günü yapılmasını istiyor olduğunu, çünkü biraz önce okuduğu bütün yayın organlarında örgütün kutlamanın Siirt’te de 22’sinde yapılmasını istediklerini, örgüte müzahir grupların ilkokullarda dolaşarak İlkokullardaki çocukları bu mitinge katılmaya kısmen teşvik, kısmen tahrik, kısmen de tehdit yoluyla zorladıklarını,

Tabii bu istihbari bir bilgiydi ve çok sağlam bir kaynaktan gelmişti bana. Ondan maksatla bu miting alanına çocukları getireceklerdi. Bir arbede çıkacaktı. Çocukla polis karşı karşıya gelecekti. Allah göstermesin, bir çocuğumuz hayatını kaybetseydi bu sefer poliste daha büyük olaylar çıkacaktı. 22’sinde çok arzu edilmeyen ama PKK’nın ekmeğine yağ süreceğini tahmin edeceğimiz olaylar olacaktı.

Niçin cumaya çektik biz bunu? Okullar kapalıdır, hiç olmazsa böyle bir çocuğumuz olmasın. Cuma günü okullar devam ediyordu, cumartesi okullar tatil olacaktı. Hiç olmazsa bir can kaybı bile olmasın, bir hayat sönmesin, bir yavrumuza bir şey olmasın, daha büyük olaylar çıkmasın diye… Yoksa 22’sinde de yapsalar aynı, 21’inde de yapsalar aynı, benim için fark etmez. Kaldı ki demokratik bir hakları için.

Ama iki grup vardı. Bir mitingi düzenleyenler, bir de PKK’ya müzahir grup. Mitingi düzenleyenler nitekim vazgeçtiler şeyden.... Fark ettiler işin büyüklüğünü. Ama müzahir grup işi büyüttü ve maalesef arkadaşlar, tabii, sayın milletvekilim de gördü, polise linç ölçüsüne varacak ölçüde şeyler oldu, taşlı, sopalı saldırılar oldu. Bu olaylar Cumartesi günü oldu, evet ve bilinçsiz bunlar meydana çıktı, yani onlara izin vermemiştik.

Göstericiler muhtelif mahallelerde dört ayrı yerde toplandılar ve polise karşı taşlı, sopalı şey yaptılar. 29 tane polis geldi buraya yaralı. Hiç o kadar polis gelmedi, biraz evvel bahsettim, beyin sıvısı dışarı aktı çocuğun, şeylerde, yoğun bakımlarda yattı. Affedersiniz hayâlarına, testislerine şöyle bir taş geldi, birden şeyi kan içinde kaldı. Birinin kolu çıktı. 29 polis memurları muhtelif yerlerinden bu şekilde yaralandı.

Karşı taraftan da yaralananlar olduğunu, … 30 kişi falan diyor ama, hep 30 kişi değil, bütün hastaneleri tarattım, 2 tane vatandaşımız yaralandı, sayın

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

159

vekilimiz eksik olmasın birisini ziyaret etmişler, gitmişler, çok nezaket göstermişler, o gaz tabancasıyla yaralandı, öbürünün de nasıl yaralandığını çok iyi bilmiyorum ama hayati tehlikesi de yoktu onun da. Buraya davet ettim onları dinlersiniz diye.

İki, orantısız güç kullanıldı mı? Kanaatim şudur tabii, kendi kanaatimi söylüyorum: Eğer polis daha fevri davransaydı, daha sağduyusuz davransaydı çok büyük olaylar meydana gelirdi. Polis kendisi yapamamıştır ama fazladan karşı tarafa da zarar vermemeye, yani müzahir gruba da zarar vermemeye özen göstermiştir. O ara araçlarımızın camları kırılmıştır, emniyet araçlarını taşladılar, kamu malına zarar verdiler ve yaklaşık yirmi yirmi beş tane dükkâna da kasten camlarını kırdılar vatandaşlar, zarar verdiler.

Bence bu dükkanlar biraz da özenle seçilmiş olan grubun dükkânlarıydı diye düşünüyorum … daha çok yerli kesimin bulunduğu, Arap kesimin bulunduğu bölgedeki dükkânların camlarını kırdılar.

- Bu orantısız güçle ilgili olarak dışarıdan takviye güç aldınız mı? Şeklindeki soruya - Orantısız güç olarak, ben işte sayın milletvekilime biraz evvel onu söyledim, hemen tugaya gitmiştim, Tugay Komutanıyla beraberdik. Hem kırsalda da operasyonlarımız vardı, onları planlıyorduk hem de biraz daha olaylar büyürse askeriyeden yardım isteyecektim ama o ölçüde büyük olaylar meydana gelmedi vatandaş açısından. Polis yaralandı, 2 tane vatandaşımız yaralandı…

- Yani öğrenmek istediğim şu: Polise taşlı, sopalı dört koldan saldırı olduğunu söylediniz. Bu saldıran grupla, bu grupların karşısında bu grupları dağıtmaya çalışan polis güçleri arasında sayı bakımından bir şeyi verebilir misiniz? şeklindeki soruya

- Tabiatıyla polisin sayısı azdı. Mesela bazı yerlerde linç durumuyla karşı karşıya kaldılar. - Toplam olarak herhâlde 600 civarında polisin görev yaptığını,

- 4-5 bin, belki daha fazla gösterici vardı. Şimdi acaba şey kullanıldı mı, orantısız güç kullanıldı mı? Bunların elinde iki tane yargı kararı var, bir cumhuriyet başsavcılığının iki tane kararı var, kovuşturmaya yer olmadığına dair, kamu hukuku sıfatıyla bu iki yaralı nedeniyle savcılık dava açtı polislerimiz hakkında. Aşağı yukarı 15 tane polis hakkında dava açtı ve açılma şeyi de zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılarak kamu görevlisi tarafından kasten adam yaralamak maksadıyla. Savcılık kendisi açtı bu davayı. Fakat verdiği kararı hemen direkt okuyorum, yukarıda birer örnek de zaten masaların üzerine koydum ondan, polis diyor ki kamu görevlisine karşı görevinden dolayı kasten yaralama, silahlı terör örgütüne üye olmak suçlarından, ki karşı tarafta da 17 kişi yakalandı, adliyeye sevk edildi, 12 tanesi tutuklandı. Göstericilerden 17 kişi gözaltına alınmıştı, 12 tanesi tutuklandı.

- İlkokullara dönük bir kampanya yürütüldüğünü ifade ettiniz. Kampanya yürütenler hakkında herhangi bir tahkikat yaptınız mı? şeklindeki soruya - Bu istihbari bilgiydi. Yani okullarımıza haber verdik, bu şeye alet olmamalarını, bu oyuna gelmemelerini…

2009 00Faaliyet Raporu

160

Gelen bu bilgi eleman kaynaklı bilgiydi, istihbarat kaynaklarından gelen bir bilgiydi. Tabii onu da değerlendirdik.

Müsaade ederseniz şurada ilginç bir şey var, mahkeme kararında şöyle diyor, yargı kararında: Bütün polis memurlarının linç durumuyla karşı karşıya kaldıkları… Yani burada 12-13 tane polisin. Bütün polis memurlarının linç durumuyla karşı karşıya kaldıkları ve kendini koruma amaçlı olarak yukarıda açık kimliği yazılı şüpheli polis tarafından korkutma amaçlı olarak silahla ateş edildiği… Yani polisin silah kullanmasının linç durumuyla karşı karşıya geldiği için diyor ve tekrar ediyor, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 256/1 maddesi kapsamında zor kullanma -çok dikkatinizi çekmek isterim bu şeye, savcılığın esas kararı- yetkisine sahip olan kamu görevlisini görevini yaptığı sırada kişilere karşı veriminin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanılması hâlinin söz konusu olmadığı, meydana gelen toplumsal olayı bastırmak için yasalarla kendisine verilen yetkisini kullandıkları, kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aşmadığı…

- Plastik mermi kullandınız mı? şeklindeki soruya - Mecbur. Kullanılmıştır o tabii. Polis kullanır onu tabii. O zaten poliste

var, başkasında yok o silah. …o çatışmada, o şeyde linç durumuyla karşı karşıya kalan polis plastik mermi kullanmıştır. Kaç tane kullandıkları bir bilgim yoktur ama o konu savcılığa intikal etmiş yani. Emniyetçilerden zaten o alınır, ayrıca savcılığa da bu konuyu bildirdik ve çok özellikle söylüyorum, yargı kararının son cümlesi, kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aşmadık ve kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair bir karar veriliyor.

Yine cumhuriyet başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin ikinci bir kararı daha söz konusu. Onda da diyor ki: Polis memurlarının zor kullanma yetkisini kullandıkları -yani yasalara uygun- ve kovuşturma yapılmasına ilişkin ikinci bir kararı da belki bu şekliyle sizlere de takdim edilecektir zaten.

Bütün bunlardan sonra söylemek istediğim mesele şudur: Tabii polis de bizim insanımız, yaralanan da bizim insanımız. Her ikisinin de yaralanmaması için, zarar görmemesi için özen göstermek zorundayız. Hem demokrasiyi korumak hem hukukun üstünlüğüne bağlı kalmak hem hukuk devletinin özelliklerine bağlı kalmak ama bir de terörle mücadeleyi yürütmek durumundayız. Yani böyle bir vazifemiz var.

Bu bakımdan ben tekrar Sayın Milletvekilimden özür diliyorum. Tekrar tekrar özür diliyorum. Olmaması gereken bir şeydir. Ama Emniyet Müdürü adına da özür diliyorum. O da çok üzülmüştür. Hakikaten, gerçekten çok üzüldü.

- Sayın Valim, bu toplanma merkezinde olaylar başladı dediniz. Bunlar eşzamanlı olaylar mı, yoksa…

Şeklindeki soruya - Eşzamanlı başlamıştır ve sayın milletvekilim bir şey daha arz edeyim: Biz izin verdik fakat PKK’nın şeylerine karşı girmesine de izin verdik. Böyle de bir durum olmuştur. Keşke hiç olmasaydı. Hiç olmaması arzu edilen şeydi.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

161

- Sayın Valim, gerçekten yalnızca Emniyet Müdürünün değil, amirlerinin de suçu var. Örneğin Aysel Tuğluk arkadaşımıza birkaç kez omuz vuruldu. … amir başlarında. Ki daha önceki, işte 90-92 yıllarında tanık olduk bunlara, aynısı. “Polislerin insan hakları yok mu?” gibi böyle sözlü sataşmalar, tahrik edici.

İnsan hakları, insan olan herkesin hakları var, özgürlükleri var ve bu konuda bir çifte standart güdülmemiştir ve gözetilmemiştir ama sürekli gelen, tahrik eden bir şey, biliyorsunuz Osman Özçelik de mutedil bir arkadaşımız. Yani o da çok özen göstermiştir, yani Osman Özçelik arkadaşımız da. Ama burada güvenlik güçlerinin şeyi var. İkincisi, örneğin izin verilen yerlerde, yedi ilde Nevruz kutlandı. Ne yazık ki Hakkâri, Van, Siirt ve Yüksekova’da …. oldu. İzin verilen yerlerde hiçbir olaya, örneğin ben Diyarbakır’dan geldim, yaklaşık 500 bini aşkın insan vardı, şey de önemli, sayısal, 100 kişi, 500 kişi, 200 kişi falan, hiçbir olay olmadı.

Üçüncüsü, eğer 22’sinde yapılabileceğini varsaydığımız birtakım yasa dışı eylemler o zaman niye 21’inde… Şeklindeki görüş ve soruya

Yani okullar vardı. Söylemeyi unuttuğum başka bir şey daha var, yani 22’sinde yapılsaydı ilkokul öğrenicileriyle polisi karşı karşıya getireceklerdi, öyle bir faaliyet de vardı. Bir onun için, bir de cumartesi günü iki tane maç vardı. … Zaten polis… Hem maçlar için harekete geçecekti 600 tane polis ... geride kalan 5 bin kişiye karşı da 300 tane polisi gönderecektiniz. Bizatihi Nevruzu kutlayacak insanların güvenliğini sağlamak da bizim görevimiz. … zafiyet olacaktı o takdirde. Yani öyle bir sorun vardı.

Ayrıca zaten bu tespitleri şüphesiz doğrudur ama başka bir şey söyleyeyim, izin verilen yerlerde olaylar olmadı değil, olay da oldu. Urfa’da mesela … izin verilmesine rağmen büyük olaylar oldu. 136 kişi gözaltına alındı… Diyarbakır’da ikinci gün olan olayları gördünüz. Bu kadar iyi davranılmasına rağmen tekrar polise saldırılar oldu ikinci günün sabahında.

- Özür dilerim, lafınızı kestim ama DTP dışında Nevruz kutlaması için Valilik müracaat aldı mı? şeklindeki soruya

- Hayır, bir başka müracaat olmadı. Ama biz renkli bir kutlama yaptık 21’inde. Yani okullarımızdan, halkın da katılımıyla, yukarıda belediyeye ait olan bir amfiteatr var, büyük bir katılımla halk olarak kutladık.

- Mahalde nasıl kutlanır Sayın Vali? Mesela, biz, Yozgat’ta dere kenarlarına gideriz Nevruzda, dokuz taş atarız, dilek tutarız falan böyleydir bizim kutlamamız. Burada nasıldır, geleneği var mıdır, yani Siirt’te yerleşik bir Nevruz geleneği var mıdır? şeklindeki soruya,- Yok, son yılların, son yirmi yılın geleneği… Ama Anadolu’da var.

- Yok, gerçekten öğrenmek için soruyorum. Yani, mesela, Van’da farklı şey aldık da onun için. Yani bu kutlamalar Anadolu’nun kutlamasıdır, Anadolu’nun her yerinde kutlanır. Coğrafyanın tamamı kutluyor Nevruzu, yani farklı farklı kutluyor da, bölgenin kendine ait bir kutlama şekli var mı, onu tespit etmek için soruyoruz. Yani, böyle günlerce süren bir kutlama söz konusu mu? şeklindeki soruya

2009 00Faaliyet Raporu

162

- Hayır, hayır. 21 Mart Nevruz günüdür. Bölgede farklı bir anlamı da var. Çok da önemlidir 21 Mart burada tarih olarak, 22 Mart değil, 21 Mart önemli. Yöre halkı bunu 21’inde kutlar, 22 Martta kutlamaz. Bu kutlama komitesi 21’inde kutlamayınca şeyi feshetti, yani kutlamayacağını bize bildirdi. Ondan sonra iş onun işi değil, ondan sonra terörist gruplarınca yapıldı şey, böyle bir şey oldu.

Tertip komitesi dilekçesini sanırım on gün kadar filan önce sundu. — Göstericilerin dağılması konusunda uyarı yapıldığına dair hiçbir kayıt

yok bizde. Biliyorsunuz, önce uyarı yapılır, dağılın, benzeri şeyler, ama burada yapılmamıştır. Derhâl bir müdahale oluyor ve kimi lokal yerlerdeki… Örneğin, sokak başlarında ben tanık oldum. Ahali bekliyor, yani izin verilirse, diyaloglardan sonuç çıkarsa... Ama buradan bir şey çıkmadı, alana girmediler. şeklindeki soruya - Tertip komitesinin böyle bir basın açıklama yapmasına hiçbir zaman engel olmadım. Cuma günü kendi kendini feshetti. Eğer öyle bir talebi olsaydı, onu yapardık. Bakın, tekrar tekrar bir şey söylüyorum: Eğer sizin söylediğiniz gibi bir şey olsaydı, savcılık bunu değerlendirirdi. Bunu şerefimle temin ediyorum, bir yerde polis, mevcut polis linçle karşı karşıya kaldı. Eğer özel hareket yetişmeseydi, o grubun tamamı linç olurdu. Şimdi bunu… Polis de bizim polisimiz. Tabii, bunlar da Türk insanı, bu bölgenin insanı da var içlerinde. Yani, öyle de bakmak lazım, biraz o gözle bakmak lazım.

- Bu merkez dediğiniz yer böyle alan olarak büyük mü? Biliyor musunuz nerede bu linç girişimine maruz kaldılar? şeklindeki soruya - Sayın milletvekili fark etmiştir, bu Evren Mahallesi, Çakmak Mahallesi civarında benim bildiğim kadarıyla linç şeyiyle karşı karşıya kaldı ve özel hareket yetişmeseydi, bunu şerefimle söylüyorum, hiç görev icabı söylemiyorum, o grup linç olmuştu, poliste o grup linç olmuştu. Onlar da bizim insanımız, polis de bizim insanımız. Tamam, polisin hatası olabilir, ona bir şey demiyorum ama böyle bir harekette… Sanıyorum yukarıda daha çok bilgi vereceklerdir zaten.

- Yani, tertip komitesinin dilekçesi alındı. Gene Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na uygun olarak hazırlanan kroki ve karar… Şeklindeki soruya - Hepsi yukarıda var, iki dosya var, ben size onları takdim edebilirim. Ayrıca yasalarda şey de var, yani valiliğin böyle bir yetkisi var mıydı, yok muydu diye düşünürsek, vardı. Anayasa’mızın 34’üncü maddesi bu imkânı veriyor. 5442 sayılı İl İdaresi Yasası’nın 11’inci maddesi bu imkânı veriyor. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17’nci maddesi bu imkânı veriyor valilere ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 23’üncü maddesi de bu imkânı veriyor. Yani ertelemek…, hangi olayların kamu düzeni, kamu güvenliği, can ve mal güvenliği gerekçeleriyle bu imkânı veriyor. Bu, İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de var.

- Gözaltına alınanlar, kamu düzenine karşı çıkmak, terör örgütüne üye olmak… suçlarından gözaltına alınmıştır bunlar yetiyor.

- Terörle Mücadele Kanunu mu, Gösteri ve Toplantı Yürüyüşleri Kanunu mu, hangisi? şeklindeki soruya - Bakayım savcı ne demiş, burada niçin açmış

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

163

bunu, savcı niye açmış bunu: “Siirt İl Emniyet Müdürlüğü tarafından güvenlik önlemi alınmasına rağmen, provokatif davranışların etkisiyle polis memurlarına yönelik olarak ciddi saldırıların gerçekleştiği, zaman zaman görevini yürütmeye çalışan kamu görevlilerinin linç tehlikesi atlattıkları, bazı kişilerin terör örgütü lehine … şeklinde slogan attıkları, Aydınlar Caddesi üzerinde toplanan kişilerin terör örgütü lehine ve bölücü başı terörist Abdullah Öcalan lehine slogan atarak yürüyüşe geçtikleri, Aydınlar Caddesinde bulunan iş yerlerinin camlarını kırdıkları, polise taşlı saldırılarda bulundukları, … Mahallesinde yapılan toplantıda atılan sloganlar eşliğinde kamu malına zarar vermeye devam ettikleri, söz konusu saldırıların Evren Mahallesi ile … Caddesinde devam etti, 2’si ağır olmak üzere görevli toplam 29 polis memurunun vücudunun değişik yerlerinden yaralandığı…” ve devam ediyor. Şimdi, yukarıdan birer tane koydum bu şeyden.

2.B.2.b) Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürü Komisyonumuzun çalışması için düzenlenen Valilik Toplantı Salonunda, Komisyonumuza olaylarla ilgili olarak bir brifing vermiş ve bu brifingde,

“- Gürü TOPRAK başkanlığında oluşturulan (8) kişilik düzenleme kurulu tarafından ilimiz 1 No'lu miting alanında 22/3/2008 günü 10.00-16.00 saatleri arasında 2911 sayılı Kanun hükümlerine göre Nevruz konulu bir açık hava toplantısı düzenlemek istedikleri Valiliğimize verilen 12/3/2008 tarihli bildirim ve eklerinin tetkikinden anlaşılmıştır.

Bilindiği üzere Anayasa’mızın 34’üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında "Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir." hükmü bulunmaktadır.

Yine, bununla birlikte, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesinin birinci fıkrası toplantı hakkından söz etmekte iken aynı maddenin ikinci fıkrasında "Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel değildir." hükmü bulunmaktadır.

Görüldüğü üzere gerek iç hukukumuz gerekse Avrupa insan hakları hukuku, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belli şartlarda sınırlama ölçütleri taşımaktadır.

Bu çerçevede, açık hava toplantısı talep edilen tarihte ilimiz 2 no’lu sentetik sahada düzenlenen bir futbol turnuvası ve yine aynı gün özel bir halı sahada ayrı

2009 00Faaliyet Raporu

164

bir futbol turnuvasının düzenleneceğini bildirilmiş ve gerekli güvenlik önlemlerinin alınması talep edilmiştir. İlimizde geçmiş tarihlerde düzenlenen spor müsabakalarında meydana gelen şiddet olaylarının engellenmesi amacıyla da bu tür etkinliklerde çok sayıda güvenlik görevlisi görevlendirilmektedir. Bu nedenle, Nevruz konulu açık hava toplantısının 22/3/2008 tarihinde düzenlenmesi durumunda yeteri kadar güvenlik önleminin alınamayacağı ve bu hususunun kamu düzeni, genel güvenlik ve genel asayişi tehlikeye düşürebileceği ve dolayısıyla başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasında zafiyete yol açılabileceği değerlendirilmiş ve düzenlenmek istenilen açık hava toplantısı Anayasa’mızın 34’üncü maddesi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu”nun 17’nci maddesi ve aynı Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 23’üncü maddesi hükmü çerçevesinde değerlendirilerek, açık hava toplantısının bir gün önceki tarih olan bütün yurtta ve Asya ülkelerinde Nevruz Bayramı olarak bilinen 21/3/2008 günü kutlanması için gerekli onay verilmiş ve düzenleme kuruluna tebliğ edilmiştir. Ancak düzenleme kurulu 20/3/2008 tarihli dilekçeleri ile 21/3/2008 günü Nevruzu kutlamayacaklarını, 22/3/2008 günü için kutlamak istediklerini yinelemişlerdir. Aynı şekilde düzenleme kuruluna 21/3/2008 için onay verildiği tebliğ edilmiştir. Düzenleme kurulu bu tebligatı almasına rağmen 21/3/2008 günü açık hava toplantısını gerçekleştirmemiştir.

İdaremizce Nevruz kutlamalarına 21/3/2008 günü izin verilmesinin önemli bir sebebi de, bölücü terör örgütüne müzahir kesimin, 22/3/2008 Cumartesi günü düzenlenmek istenilen açık hava toplantısına, okulların hafta sonu tatilinde olmasından fırsatla ilkokul çağındaki çocuklarda dahil olmak üzere öğrencilerin zorla getirilip yapılacak olan kanunsuz eylemlerde ön saflarda kullanılacağı ve meydana gelecek çatışmalarda güvenlik güçleriyle karşı karşıya getirmeye çalışacaklarının değerlendirilmesidir. Valiliğimiz tarafından 21/3/2008 günü düzenlenmesine onay verilen açık hava toplantısı ile ilgili olarak güvenlik görevlilerimiz tarafından aynı gün saat 08.00'de açık hava toplantısının düzenleneceği alanda gerekli güvenlik önlemleri alınmış ve yapılan araştırmada platformun ön tarafında siyah poşetler içerisinde toprağa gömülü vaziyete içinde 1,80x3 metre ebadında üzerinde “Öcalansız dünyası başınıza yıkarız.” ibaresi bulunan bölücü terör örgütünün sözde elebaşısına ait poster, 40 adet 0,60xO,90 metre ebadında bölücü terör örgütünün uzantısı pozisyonundaki sözde Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesine ait bayrak, 40 adet 0,60xO,90 metre ebadında sözde demokratik konfederalizmi temsil eden bayrak ile 2 adet 1,25x1,25 metre ebadında bölücü terör örgütünü simgeleyen bez parçaları ele geçirilmiş ve konuyla ilgili adli soruşturma başlatılmıştır.

22/3/2008 günü saat 07.00'den itibaren ilimiz Evren Mahallesi, Conkbayır Mahallesi, Sakarya Mahallesi, Algül Mahallesi, Karakol Mahallesi ve Cumhuriyet Meydanında, olması muhtemel yasadışı gösterileri engellemek amacıyla toplam 577 personel ile birlikte görev alınmıştır. Personelin görev sevki yapılmadan önce ise gerekli bilgilendirme toplantıları yapılmış ve yasadışı toplanabilecek gruplara öncelikle dağılmaları hususunda ikazın yapılması,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

165

ancak grubun dağılmayarak saldırıya geçmesi durumunda ve verilecek talimatın ardından, orantılı bir şekilde zor kullanılarak etkisiz hale getirilmesi yönünde gerekli talimatlar verilmiştir. Görev alınan bölgelerde personelimiz tarafından mahalde bulunan vatandaşlarımıza Nevruz kutlamaları için Siirt Valiliğince 21/3/2008 günü onay verildiği, 22/3/2008 günü ise herhangi bir yasal toplantı ve gösteri yürüyüşünün bulunmadığı, yapılacak olan bir etkinliğin kanunsuz olduğu ve dağılmaları hususu defalarca ikaz edilmiştir. Vatandaşlarımızın bir bölümünün dağılmasının ardından bölücü terör örgütüne müzahir kesim ikazlara uymayarak yine aynı gün (22/3/2008 günü) saat 12.00 sıralarında DTP milletvekilleri Osman Özçelik, Akın Birdal ve Aysel Tuğluk'un ilimize gelişleri ile birlikte aynı esnada eş zamanlı olarak ilimizin muhtelif yerlerinde güvenlik önlemlerini alan emniyet personeline yönelik yoğun olarak taşlı-sopalı yer yer linç girişimlerinde bulunulmuş, terör örgütünün propagandası yapılarak kamu ve şahıs mallarına zarar verilmiştir.

Yine 22/3/2008 günü saat 12.00 sıralarında DTP milletvekilleri Osman Özçelik, Akın Birdal ve Aysel Tuğluk, ilimiz Doğan Caddesi üzerinde bulunan DTP il binasından çıkarak, yanlarındaki basın mensupları ile birlikte, Cumhuriyet Meydanında görev alan personelini denetleyen İl Emniyet Müdürü Cuma Ali Aydın’ın yanına gelerek kısa bir görüşme yapmışlardır. Bu diyalog esnasında yaşanan ve basına da yansıyan el sıkma konusu ise tamamen kişisel bir tercihtir. İl Emniyet Müdürünün DTP milletvekili Sayın Akın Birdal’ın elini sıkmayarak herhangi bir vücut temasına girmek istememesi hususu Türk Ceza ve Kanunu ve diğer kanunlar açısında bir suç fiili oluşturmamaktadır. Karşılıklı 2 kişinin birbiriyle tokalaşması, daha sonraki safhalarda ise kucaklaşarak öpüşmesi ancak 2 tarafında bunu istemesi hâlinde mümkündür. Hiç kimse birinin elini sıkmaya zorlayamaz, zorlanamaz, başka birini de zorlayamaz.

Bu görüşme esnasında DTP milletvekillerinin Siirt miting alanında kitlesel bir basın açıklaması yapacaklarını söylemeleri üzerine İl Emniyet Müdürü Cuma Ali Aydın tarafından kendilerine hitaben, milletvekili olarak başlarının üstünde yerleri oldukları, ancak yapılacak basın açıklaması esnasında bölücü terör örgütünün propagandasının yapılması hâlinde ise gerekli yasal işlemlerin yapılacağı dile getirilmiştir. Bu diyalogun öncesinde kanunsuz olarak toplanan bölücü terör örgütüne müzahir şahıslar tarafından, kamu kurum ve kuruluşları ile güvenlik görevlilerine taşlı, sopalı linç girişiminde bulunulduğu ve yaşanan bu olaylarda 14 güvenlik görevlisinin yaralandığı bilgisi İl Emniyet Müdürü Cuma Ali Aydın'a ulaşmış ve diyalog esnasında bu konu DTP'li milletvekillerine olaylarda polisten yaralananlar olduğu şeklinde iletiImiştir. Milletvekillerinin Nevruz kutlamaları için neden 22 Mart 2008 tarihi için izin verilmediğinin sorulması üzerine, kendilerine, idarenin yapmış olduğu tüm iş ve işlemlerin yargı denetimine tabi olduğu, eğer uygulamada bir aykırılık görülüyorsa ayrıca yargıya başvurulabileceği de hatırlatılmıştır. İl Emniyet Müdürü ile DTP milletvekilleri arasında geçen konuşmanın CD kaydı ve çözüm tutanakları size arz ettiğim dosyada mevcuttur Sayın Başkanım. Söz konusu tutanaklar dikkatlice incelendiğinde, yüce Meclisimizin saygınlığına herhangi

2009 00Faaliyet Raporu

166

bir saygısızlığın olmadığı da açıkça görülecektir. Söz konusu diyalog ile birlikte meydana gelen diğer tüm gelişmelerle ilgili olarak, 3’üncü Komando Tugay Komutanlığı karargâhında operasyon çalışmalarını yürüten Siirt İl Valisine gerekli bilgiler sürekli olarak aktarılmış ve talimatları alınarak uygulanmıştır.

Yukarıda da arz edildiği üzere, meydana gelen olaylarda kandırılmış masum vatandaşlarımızın zarar görmemesi için azami özen gösterilmiştir.

Yine DTP'li milletvekillerinin Cumhuriyet Meydanından ayrılmalarına müteakip, ilimiz Aydınlar Caddesi üzerinde görev alan güvenlik güçlerimize yönelik on beş-yirmi dakika süren taşlı-sopalı bir saldırı olmuş, bu saldırıda çevrede bulunan iş yerleri de atılan taşlardan zarar görmüş ve bazı güvenlik görevlileri yaralanmıştır.

Yasadışı olarak toplanan bölücü terör örgütüne müzahir gruplar tarafından güvenlik önlemlerini alan emniyet personeline yönelik taşlı-sopalı saldırıda bulunularak terör örgütünün propagandası yapılmış, kamu ve şahıs mallarına zarar verilmiştir. İl Emniyet Müdürlüğümüzün almış olduğu yoğun güvenlik önlemleri sayesinde doğabilecek büyük çaplı olaylar başlamadan sona erdirilmiştir.

Göstericilerin, güvenlik güçlerine karşı yapmış olduğu taşlı-sopalı saldırılarda 1 Emniyet amiri, 1 komiser, 1 komiser yardımcısı ve 26 polis memuru olmak üzere toplam 29 personelimiz çeşitli yerlerinden yaralanmış ve 3 personelimiz hastaneye yatırılarak tedavileri devam etmiş ve daha sonra 1 Emniyet amirimiz ise Batman ilinde özel bir hastanede yatırılarak tedavisine devam edilmiştir. ROJ TV isimli televizyon kanalı başta olmak üzere bölücü terör örgütüne yakınlığı ile bilinen bazı internet siteleri ve İnsan Hakları Derneği tarafından olaylarda 30-40 vatandaşın yaralandığı iddiası gündeme getirilmeye çalışılmıştır. Ancak ilimizde bulunan resmî ve özel hastanelerin kayıtlarının incelenmesi hâlinde, belirtilen gün yaralı güvenlik görevlileri ve gözaltına alınan şahısların alınan darp-cebir raporları haricinde sadece 2 kişinin yaralandığı iddia ederek tedavilerini yaptırdıkları açıkça görülecektir. Olaylarda yaralandıklarını iddia eden 2 şahsın tedavileri de aynı sağlık kuruluşlarında yaptırılmıştır. Konuyla ilgili sağlık raporları, resmî hastanede aldığımız hasta kayıt raporları ektedir, düzenlenen dosyadadır Sayın Başkanım.

Ayrıca olaylardaki güvenlik güçlerine karşı yapılan taşlı ve sopalı saldırı sonucu Siirt İl Emniyet Müdürlüğüne ait 16 araçta 10.017YTL'lik maddi hasarın meydana geldiği, yine aynı olayda Aydınlar Caddesi ve civarında vatandaşlarımıza ait yirmi dört ayrı iş yerinin de zarar gördüğü tespit edilmiştir. İlimizde meydana gelen olaylarla ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen tahkikatta, güvenlik güçlerinin meydana gelen toplumsal olayı bastırmak için yasalarca kendisine verilen yetkisini kullandıkları, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılmadığından kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.

Yapılan çalışmalar neticesinde söz konusu saldırgan grup içerisinde bulundukları tespit edilen 16 şüpheli ile 20/3/2008 günü bölücü terör örgütünün yayın organı olan ve uydu aracılığı ile yayın yapan ROJ TV isimli televizyon

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

167

kanalına canlı telefon bağlantısı ile katılarak Siirt Valisi ve Siirt İl Emniyet Müdürünü, Nevruz kutlamalarına izin verilmediği gerekçesiyle tehdit ederek terör örgütüne hedef olarak gösteren Siirt DTP İl Başkanı yakalanmıştır. Ayrıca tehdit konusu ile ilgili olarak DTP Siirt İl Başkanı Abdurrahman

Taşçı hakkında İlimiz Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş ve hâlen soruşturma sürdürülmektedir.

Bu olayların sonucunda, Siirt DTP İl Başkanı Abdurrahman Taşçı ile birlikte diğer şüpheliler adli makamlara sevk edilmiş, bu şahıslardan il başkanıyla birlikte toplam 5 şahıs tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış, geri kalan 12 şüpheli ise tutuklanarak ilimiz E Tipi Kapalı Cezaevine teslim edilmişlerdir.

Bununla birlikte çevre illerimizden olan Diyarbakır, Batman, Şanlıurfa ve Mardin merkez ve ilçelerinde düzenleme kurulları tarafından talep edilen tarihlerde açık hava toplantılarının yapılmasına rağmen, yine bölücü terör örgütünün propagandasını yapan ve olaylar çıkaran toplam 131 şüpheli hakkında adli işlemin yapıldığı da bilinmektedir. Çevre illerde düzenleme kurulları tarafından talep edilen tarihlerde düzenlenen açık hava toplantıları esnasında da bölücü terör örgütünün propagandasının yapılarak güvenlik kuvvetlerine saldırı başta olmak üzere çeşitli provokatif eylemlerin organize bir şekilde gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu kapsamda ilimizde düzenleme kurulu tarafından talep edilen tarihte onay verilmesi hâlinde de yaşanan müessif olayların daha şiddetli bir şekilde vukuu bulacağı aşikârdır. Bölücü terör örgütüne müzahir yazılı ve görsel yayın organlarında, 2008 yılı Nevruz kutlamalarının örgütçe Serhildan olarak tabir edilen kitlesel şiddet eylemleri şeklinde kutlanması gerektiği örgüte müzahir kesime duyurulmuştur.

Bölücü terör örgütü paralelinde yayın yapan ROJ TV isimli televizyon kanalının 21/3/2008 tarihli ana haber bülteninde yapılan bir haberde de "Siirt halkının kepenklerini kapatarak iş yerlerine gitmemesi ve Nevruz alanına gitmelerinin istenildiği" düşünüldüğünde, alınan kararın haklılığı bir kez daha kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. 21/3/2008 tarihinde miting alanında bulunan bölücü terör örgütü ve sözde elebaşısına ait posterler ve yasadışı bayraklar bunun bir göstergesidir.

İlimizde alınan yoğun ve etkin güvenlik önlemleri neticesinde art niyetli kişilerin Siirt ilindeki mevcut huzur ortamını bozma girişimleri tüm Emniyet mensuplarının kararlı ve özverili çalışmaları neticesi sonuç vermemiş ve bu durum tüm Siirt halkınca takdirle karşılanmıştır. Meydana gelen tüm olaylarla ilgili olarak İçişleri Bakanlığımız tarafından görevlendirilen 1 mülkiye başmüfettişi ile 1 polis başmüfettişi, mahallinde olayı araştırmış ve değerlendirmiştir. Yukarıda arz edildiği gibi orantısız güç kullanıldığı yolundaki iddiaların gerçek dışı olduğu Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının 656 nolu soruşturma ve 585 sayılı kararında şüpheliler üzerine atılı suçun somut olayda oluşmadığı, bu nedenle kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararıyla da kesinleşmiştir. “ demesi üzerine,

2009 00Faaliyet Raporu

168

Komisyon üyesi Akın BİRDAL’ın” bir şey söylemek istiyorum. Bu sizin görüşünüz mü, ortak görüşünüz mü, iki kişi gibi anlatıyorsunuz, isteyen tokalaşır, isteyen tokalaşmaz, ne demek bu? …iki kişi mi tokalaşıp, tokalaşmayacak. İki kişi tokalaşır, tokalaşmaz, sever, sevmez, bu ne demek yani şimdi? Tokalaşmak zorunda değildir? Bu anlayış doğru değil.” demesi üzerine Komisyon Başkanı M. Zafer ÜSKÜL’ün “ Tabii büyük bir talihsizlik sizin bu notunuzda o bilginin olması. Bunun suç oluşturup oluşturmamasının hiçbir önemi yok. Bir milletvekili geliyor, emniyet müdürüne elini uzatıyor, emniyet müdürü söylemesi üzerine vazife olmayan sözleri söylüyor ve eli havada bırakıyor. Bunun savunulacak bir tarafı yok. Bu Türk Ceza Kanununa göre suç oluşturmayabilir. Hayır, diyelim ki, suç oluşturdu, bu kabul edilebilir bir durum değildir. Dolayısıyla, böyle suç oluşturmaz, Ceza Kanunu, vesaire gibi o ifadeleri koymanız bir talihsizlik. Bunu belirtmek lazım.

Neyse, sonuç olarak biliyorum ki, emniyet müdürümüz de bundan üzülmüş, bize bilgiler geldi, sayın valimiz gereken açıklamaları Akın Birdal Beye yaptı, ama koymasaydınız daha iyi olurdu. “ demesi üzerine “-.Sayın Başkanım, bu konuyu neden koyduğumu da arz etmek istiyorum. Bu konuda Sayın Vekilimiz ve diğer vekillerimiz soru önergeleri yapmıştır. Soru önergelerinde işte ….ilgili ne gibi bir işlem yapacaksınız, ne gibi bir ceza tarzı olacak. Ben, bunun Türk Ceza Kanununda herhangi bir karşılığı yok. Ben ….size katılıyorum. Biz sadece onu belirttik dediği,

-“ Saldırılan dükkânlar, böyle, hani gösterici kaçarken sağa sola tahrip eder, öyle midir bu tahribat yoksa seçilmiş…” şeklindeki soruya - Hayır. Şahısların öncelikle görüntüleri var. Kaldırım taşlarını kırarak polis panzerine atmaya başladılar ve dükkânların camlarını kırmaya başladılar. Biz de zaten oradaydık, dağılın, işte yapmayın şeklinde uyarılarımız oldu, ondan sonra zaten o taşları biz yedik efendim.

- Sayın Başkanım, genelde almış olduğumuz tedbirler, yani kamu binalarına zarar vermesinler, o şeyle tedbir almıştık. Şimdi, arkadaşımızın bulunduğu yerde, kendisiyle birlikte 15 kişilik bir kuvvet var. Tabii, 500-600 kişinin karşısında bunun dayanması çok zor. Zaten o kuvveti yardı geçtiler, bu tarafa girdiler. O tahribat o şekilde oldu. Akabinde biz meydandaki kuvvetimizle tekrar girdik. Tabii, on beş dakika gibi bir süre sürdü bu.

- Bu güvenlik güçlerinin ikaz etmeksizin göstericilere karşı güç kullandığına dair bir iddia var. Bu konuda söyleyeceğiniz bir şey var mı? şeklindeki soruya - Zaten biz de ikaz ettik. Biz sabahleyin başladık, yani bu olaylara karışılmaması, olay çıkmaması için….. Sayın Valimizin de desteğiyle aşağı yukarı 30 kiloya yakın çikolata türü şekerler alındı,

vatandaşlara dağıtıldı, gelin yapmayın, bu şeyle şey yapmayın falan. Zaten orantısız bir güç olsa, bizim mesela 29 tane yaralımız var, karşı tarafta yaralı sayısı yok denecek kadar az. Yani ikaz edilmişti. .., biz yaklaşık on iki-on üç noktada görev aldık… Aldığımız dosyayı sabah itibarıyla aldık. Biz zaten bu görev aldığımız yer, ilk defa o gün için çıktığımız bölge değildi. Sürekli o bölgelerde zaten zaman zaman görev alıyorduk. Sadece herhangi bir olay

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

169

olması için değil, halkla kaynaşabilmek için, çocuklara gerekli ilgi göstermek için. Sabahtan biz zaten oradaki halkla, çocuklarla oturduk muhabbet ettik. Kendileri çay demlediler bize, çay içtik, çocuklara şeker dağıttık.

Çocuklara şeker dağıttık, ama, saat 12.00 sıralarında beraber sohbet ettiğimiz, çay içtiğimiz, şeker dağıttığımız çocuklar bir anda bizi taşlamaya başladılar, evlerine çekildikten sonra.

.- Olaylar esnasında silah kullanıldı mı? Mesela, plastik mermi falan gibi veya o normal konvansiyonel mermilerden kullanıldı mı olaylar esnasında? şeklindeki soruya - Olaylar esnasında, belirli bölgelerde, gaz silahı dediğimiz, sevk fişeğiyle atılan gaz silahlarından kullanıldı. Ayrıca, Çakmak Mahallesi dediğimiz bölgede olan arkadaşlarımıza yoğun bir linç girişimi oldu, bazı arkadaşlarımız grubun içerisinde kaldı, grubun içerisinde taşlı ve sopalı saldırılar sonucunda, bazı arkadaşlarımız, o görevli arkadaşımızı oradan kurtarabilmek için havaya ateş etmek şeklinde, havaya ateş edip, grubun üzerinden çektik kurtardık, burada, zaten, soruşturma dosyamızda mevcut. bu ateşten dolayı yaralanan kişi yok,

- Yaralanan iki kişi neyle yaralandı? Şeklindeki soruya.- Taş atılırken arada kalanlar. Vatandaşların bir kısmı, Bir tanesinin gaz silahıyla yaralandığını biliyoruz.

- Gaz silahı derken iki türlü gaz silahı var, bir tanesi bizim kullanmış olduğumuz, Çevik Kuvvetin kullanmış olduğu gaz silahı var Z201 gaz tüfeği dediğimiz tüfek var, bir de özel harekatçı arkadaşların kullanmış olduğu bir sevk fişeği var, bizim bulunduğumuz bölgede böyle bir sevk fişeğiyle yaralanan olmadı, özel hareketin kullanmış olduğunu bilemiyorum, onlarınki farklı, onlarınki 12 milimetrelik av fişeği şeklinde. İçerisinde roket de var.

– Fişek mi yaralamış oluyor? Şeklindeki soruya - Ucunda, gaz el bombaları tarzında görmüşsünüzdür, uzun, onu tüfeğin ucuna monte ediliyor, onun aparatı var, aparatıyla atılabiliyor, o yaralanan şahıs olduğu gruba atıldığı zaman bacağına değdiği şeklinde düşünülüyor.

- Plastik mermiyle bir yaralanma var mı? Şeklindeki soruya - Plastik mermimiz yok.

- Peki, bir şey soracağım, size niye plastik mermi verilmedi? Plastik mermi kullanılmasında falan bir sakınca… O tarihte var mıydı plastik mermi? şeklindeki soruya.- Savunma 303 dediniz o plastik mermi değil, o farklı bir şey. Aynı zamanda içerisinde yarım daire şeklinde. İçerisinde kum tanecikleri şeklinde demir var, vücuda çarptığı zaman o üzerindeki plastik muhafaza kırılıyor darbe etkisi yapıyor, cop etkisi yapıyor, yani, kırk elli metre mesafede etkili. Aynı zamanda o şahısları mimlemek için kullanılıyor, mesela, silinmez boya var veya silinen boya var, aynı zamanda gaz etkisi de var. Merminin çeşidine göre, kullanmış olduğun fişeğin çeşidine göre değişiyor. Ama plastik mermi değil.

– Bu plastik mermi ayrı bir şey mi oluyor? şeklindeki soruya…- Ayrı bir şey, bununla alakası yok, bu değil. O çevik kuvvetin bünyesinde var. Teşkilatta

2009 00Faaliyet Raporu

170

çevik kuvvette hiçbirimizde şu anda plastik mermi atan silahımız yok efendim, teşkilatta yok.

– O zaman niye burada plastik mermi? şeklindeki soruya – Halk arasında öyle yaygınlaştı, öyle gidiyor, plastik mermi değil, 303 savunma tüfeği diye geçiyor, içerisinde, dediğim gibi kum tanecikleri var ama demir, vücuda çarpıyor, boya ve cop etkisi yapıyor.

– Peki, bununla ilgili özel bir eğitim gerekiyor mu? şeklindeki soruya – Doğrudur efendim, kurslu personel var.

– Kaç kişi var bu konuda eğitilmiş? -Çevik kuvvet bünyesinde bunla ilgili altı tane personelimiz kurslu, ama

bunlar kesinlikle kullanılmadı zaten, bu olaylarda kullanılmadı. - Teknik olarak hangi mesafeden yaralama etkisi gösterir bu? şeklindeki

soruya..- Şimdi, şahsın yüzüne atarsa ve gözüne gelirse yaralar, cop etkisi veriyor. Yani, elli metrede etkili. Mesafe ne kadar dar olursa etkisi o kadar artıyor. Ama öldürmez. Hava basıncıyla gidiyor.

Gözünüze geldiyse, gözünüzün bir on metre, yirmi metre yakın kısmında yaralar. Bu tabii yüze karşı kullanılmaz.

.- Peki, bir şey soracağım. Bu hangi mesafeden atılırsa doğrudan vücudun içine girer? şeklindeki soruya

- Vücuda kesinlikle girmiyor efendim. Girmemesinin sebebi şu: Dışarısında o kum şeklindeki o metal parçacıkları muhafaza eden kısım vücuda çarptığında kırılıyor, kırılmasıyla birlikte bunlar dağılıyor, kum taneleri dağılıyor darbe etkisi yapıyor, yani, vücuda kesinlikle girmez, ne kadar yakın mesafeden atarsanız atın, vücuda girmez. Darbe etkisi yapar, kızartma yapar.

- Bizim Van’da gördüğümüz bir vakada doktor bir kişinin bacağından plastik mermi çıkardı. şeklindeki ifadeye .- Değildir efendim, vücuda girmez.

- Ne olabilir bu? şeklindeki soruya ..- Yani, özel harekatın kullanmış olduğu sevk fişekleri falan vardır 12 milimetrelik, belki onların parça tesiri olabilir. Bilemiyorum. O parçalardan bazıları yakın mesafeden zarar verebilir, verme ihtimali vardır.

- Özel harekatın attığı şey bir yere çarpmak suretiyle, plastiktir efendim. - Van’da bir ölüm oldu. Ama vücuda giren parça bulunamadı. - Ne olduğu bilinmiyor. - Çevik kuvvette olan plastik mermi… şeklindeki ifadelere ..- Hayır, hayır,

kesinlikle, vücuda çarptığı zaman dağılarak gidiyor, darbe etkisi yapıyor. - Ama çıplak bir yüze yakın bir mesafeden olduğu zaman bir olumsuz etki

yapması söz konusu olur. şeklindeki ifadeye - Sayın Başkanım, bu fişekler bazen patlama özelliğini kaybedebiliyor, arkada sevk fişeği, o zaman öldürücü olabilir, girebilir. Özelliğini kaybederse.

- ….ikisi de silahla yaralandı ama bunun tam mahiyetinin tespit edilmediği, yani, bir silahla yaralanma var ama bu silahın mahiyeti ne, bu henüz daha tespit edilmemiş. Sizin bilgilerinizde var mı? şeklindeki soruya .- Yok efendim.

Bu yirmi ikisindeki izin verilmemesi, yirmi birinde yapılmasıyla ilgili istihbari anlamda, yani, o belli bir süreç var, ayın onu veya on beşi arasında

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

171

müracaat ediyor herhalde. ..O süreç içerisinde size gelen istihbarat anlamında o gün verilseydi ne olurdu? Şimdi, tamam, … belli bilgiler var, sadece onlar mı, yoksa, birebir anlamda, burada bunun olması yakın bir tehlike anlamındaki onu oluşturan olaylar var mıydı ya da istihbarat var mıydı? Onları da bize verirseniz. Doğrudan Siirt’e yönelik olarak, yani, biz Siirt’te yirmi ikisinde bunu yapacağız, şu eylemler olacak, şu kadar kişi şuraya gidecek… Yani, ….başka bir şeydir, yardımcı istihbarat elemanlarınızdan aldığınız bilgilerdir, yani, böyle bir şey var mı? Filanca yerde, şunlar, şimdi diyoruz ki mesela orada onun da olduğu şeklindeydi, baktık, onlar da işte, … buna benzer şeyler var mıydı başka? Bulunacağı şeklindeydi ama işte filanca okuldan on beş kişi, ötekinden sen şurada olacaksın, bu tip bir şey var mıydı, bu kadar somuta inmiş bir şey var mıydı? şeklindeki soruya komisyon üyelerinden birisinin ..- Ya o istihbaratı bizimle paylaşmak zorunda değiller. Şeklindeki bir görüşten sonra sözlerini bitirdiği,

2.B.2.c) Olayların ağırlıklı olduğu Aydınlar caddesinde görevli polis grubundan sorumlu Emniyet Amiri ile yapılan görüşmede Emniyet Amiri İbrahim CİHANGİR;

- Sabahtan efendim öncelikle emniyet müdür yardımcımız … tek tek dolaştı bir görev tarifi hakkında bize bilgiler verdi. O bilgiler ışığında, biz yapacaklarımız konusunda bilgilendikten sonra … Zaten görev yazımız da var, onu da arz etmişlerdir size. Biz o bölgedeki insanları … Zaten ben üç yıldır buradayım, üç yıldır zaten Aydınlar Caddesinde hemen hemen tüm esnafla tanışıyoruz biz, devamlı birlikteyiz zaten. Kendileriyle görüştük, işte, nevruzun hangi gün yapılacağı, izin konusunda herhangi bir şey yapmayın, işte, sıkıntı olmasın şeklinde. Hatta, … şekerler dağıtıldı, insanlarla birlikte oturduk çaylarını içtik, o esnaflarla birlikte, ancak, bizim görev yaptığımız yerde … Diğer yerlerde kargaşa olduğunu telsizden takip ediyorduk ve arkadaşlarımıza devamlı suretle bilgi veriyorduk. Ancak, saat bir civarına geldiğinde, şimdi, Aydınlar Caddesinde öncelikle kaldırım taşlarının kırıldığını gördük. Benim, orada, yaklaşık 200–250 civarında bizim bölgeye doğru akın vardı ve kaldırım taşlarının tek tek kırıldığını ben bizzat gördüm. Zaten, ben görevimden dolayı, emniyet müdür yardımcımıza telsizle anons edip, bilgi de verdim. Anlaşıldı şeklinde, kendinize dikkat edin, görevinizin gereğini yapın şeklinde talimatlar da alındı. Daha sonra ekiplerimiz orada beklerken kaldırım taşları kırıldı, polis panzerlerine atılmaya başlandı ve topluluk bize doğru da gelmeye başladı. Biz on beş kişiydik.

- Sizin hiçbir müdahaleniz olmadan mı olay başladı? soruya - Doğrudur efendim. Hiçbir müdahale yok, biz on beş kişi tertibat almışız,

orada bekliyoruz. Biz orada neden bekliyoruz, bir karakolumuz var, üstünde kaçakçılık şubemiz var, diğer tarafta MHP’nin binası var ve AK Partinin yeri var, biz orayı korumakla görevliyiz.

- Bu olay, sizin karşılaştığınız bu olay ilk karşılama olayının başlangıcı mıdır, yoksa daha önce şehrin başka yerlerinde var mı?

2009 00Faaliyet Raporu

172

- Şimdi, şöyle efendim, saat 12.00 civarında değişik noktalarda taşlamalar oldu, ancak, daha Meydan istikametinden bizim oraya doğru saat 13’00e doğru başladılar taşlamaya.

- Bir topluluk oluştu da sizin topluma dağılın demenizi gerektirecek bir durum oluştu mu, oluşmadı mı?

- Biz demek istedik ama kaldırım taşları kırıldı, üzerimize geldi efendim. - Tabii, tabii, yaklaşık 250 kişi, ben tam sayıyı bilemiyorum. - Siz on beş kişi. Kalkan mı vardı ellerinizde? - Beş tane kalkanımız vardı. Değişik yerde mecburen görev almak

zorundaydık. Benim bulunduğum bölgede parti binaları, karakollarımız vardı, Aydınlar caddesi oraya doğru gelmeye başladılar. Biz mecburen orada görevimizi yapmak durumundaydık.

- Bu yaralanan arkadaşların tamamı taşla mı yaralandı? Taş dışında başka bir biçimde yaralanan oldu mu?

- Bir arkadaşımız keserle yaralandı. - Söylemek istediğim bir konu var, ben Siirtliyim normalde, baba tarafı

Siirtli, eşim de polis memuru, gelirken Siirt’i överek geldik yani, ama seneye bizim süremiz doluyor, seneye de hemen gitmeyi düşünüyoruz. Bugüne kadar ben batıda Siirt’in güzelliklerini anlatıyordum, Siirt halkının yüzde 100’ünün değil de, herhalde yüzde 20’sinin farklı düşüncelerde olduğunu sanıyordum; ama, değilmiş yani, şimdi gördüğümüz kadarıyla, artık yüzde 70… Çünkü, orada keser, beni öldürmek için, ben veya bir başkası da olabilir, bizi öldürmek için atıyor.

- Bana taş atan kayıtlarına baktım daha önce PKK terör örgütüne kıyafet götürmüş, yakalanmış, aynı şahıs. Daha önce ikinci bir kaydı var. PKK terör örgütünden dolayı şahsın kaydı var. Özellikle bu eylemlere giriştiler. Şimdi biz o taraftayken, topluluğun da önündeyim, rütbeli olarak, görevli olarak ben varım, arkamda şube personeli var. İşte, kalkanları şöyle yapın filan dedim de, işte taşlama başladı, kendimizi koruyalım dediğimizde vatandaş saklanmış bir köşeye, o kırmış olduğu mermerden olan kaldırım taşını özellikle öldüresiye bir şekilde şakağıma attı efendim. Ben şimdi o kanı görünce, biliyorum, farkındayım, ben burada ağladım. Benim burada iki çocuğum var efendim. Ben emniyet müdürüyüm. Kaçakçılık organize şube müdürüyüm, üç yıldır buradayım, iyi de görevler yaptığımıza inanıyorum ama ben o görüntüyü görünce tekrar ağladım, moralim bozuluyor efendim.

– Yakalandı mı? - Yakalandı efendim, şahıs yakalandı. Şu şekilde efendim, Sayın Başkanım,

o taş gelince öncelikle benim atardamarım kesilmiş, ben farkında değilim. Hastaneden çıktıktan iki hafta, üç hafta sonra doktorum bana dedi ki, o senin damarın çok kanadı demiştim ya, atardamarın kesildi senin dedi. Beyin zarım kesildi efendim. Atılan taşa bakın, beyin zarım kesildi, benim beyin sıvım aktı efendim, beynimde kanama başladı, raporların hepsi mevcut, hayati tehlikem vardı benim kaç gün boyunca. Beyinde baloncuklar oluştu. Bakın, şu anda kafatasım, derim dikildi, ancak, şu dört santim veya iki santim parçalı kırık

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

173

devam ediyor, arkamdaki kırık devam ediyor. Bir hafta önce MR çektirdim efendim. İstanbul’a gidecektim, gidemedim efendim. …

- Şimdi, efendim, ben öne doğru gidince, grup yorulunca, ben buradan taş yiyince, ben 95 kiloyum, normal devrilmem, öyle bir on metreden yakın ve öldüresiye atıldı ki iyi ayağım yerden kesildi, havada iki defa dönmüşüm, takla değil, şöyle yan dönüp omzum üzerine düştüm ve daha sonra kafamı da taşa vurdum. Şu arkada kırık var. Şurada dört santim kırık var, şurada iki santim parçalı kırık var. İki hafta önce doktor bana yine hayati tehlikesi var diye rapor verdi, sen kendine dikkat et dedi.

2.B.2.d) Cumhuriyet Polis Merkezinde görevli olan ve olaylarda yaralanan bir diğer polis görevlisi ile yapılan görüşmede;

Kendisinin o gün özellikle, bu tür olaylara karışan insanların bulunmuş olduğu, terör yandaşı olan şahısların genelde yoğun olarak bulunduğu mahalde bulunan Cumhuriyet Polis Merkezinde, görevli olduğunu, O gün saat 12.00-12.30 civarlarında yaklaşık 250, 300 kişilik bir grubun aynı anda üstlerine doğru gelmeye başladığını, o gün karakolda altı kişi olduklarını, 300 kişilik bir grubun altı kişiye birden taşlarla ve sopalarla saldırmaya kalktığını, kendilerinin de arada kaldıklarını ve o sırada göstericilere uyarılarda bulunduklarını, taş atılmaya başlayınca karakolun bulunduğu yerden dışarı çıktıklarını, uyarmaya çalıştıklarını, fakat göstericilerin uyarıları göz ardı ettiklerini, yasa dışı örgüt lehinde sloganlar atmaya başladıklarını ve karakolu ve polisleri taşlamaya devam ettiklerini, kendisinin de gelen taş neticesinde omzuna darbe aldığını, taş atılan mesafenin yaklaşık olarak bir on beş, yirmi metrelik bir mesafe olduğunu, büyük bir taşın omzuna geldiğini ve omzunun çıkmasına neden olduğunu Yaklaşık yirmi bir gün kolunun askıda kaldığını, bir ay sonra, yırtılma olduğundan dolayı ameliyat olma durumunun olduğunu,

2.B.2.e) Evren Mahallesinde görevli olan ve olaylarda yaralanan Çetin Başkomiser

Kendilerinin Çakmak Polis Lojmanlarının üst tarafında, Evren Mahallesi tabir edilen yerde görev almıştık olduklarını. Sabah erken saatlerden beri, halka ve vatandaşa bugün kutlamaların olmayacağı şeklinde, asıl nevruzun dün olduğu şeklinde, çocuklar da dahil olmak üzere, halkla iç içe onlara anlatmaya çalıştıklarını, birlik, beraberlik, dayanışma içerisinde öğlene kadar şekerler vererek, çocuklarla oyun oynayarak, o havayı bozmadan, kardeşçe, dostça, güzel bir ortam içerisinde orada göreve başladıklarını, orada, rahat rahat gezdiklerini, mahalleliyle beraber iç içe olduklarını, dertlerini dinleyip beraber şakalaştıkları sırada Olayların bir anda olduğunu, o insanlarla iç içeyken, bir anda, birkaç noktadan olay başladığını ve telsiz anonslarından takip ettiklerini, bütün sokak aralarından ve evlerden üç yüz, dört yüz kişiye yakın bir grubun, yani, ikaza mahal vermeden, direk saldırarak kendilerine doğru geldiğini,

Bu esnada kendilerinin de tahmini on beş, yirmi kişi civarında olduklarını, kendilerinde bir beş, altı tane kalkan olduğunu, yine, taş atmaya başladıklarında,

2009 00Faaliyet Raporu

174

kendilreinin göstericilere ufak çocuklar var, atmayın, onlar zarar görecek dediklerini, ufak çocuklar zarar görmesin dediklerini, vatandaşa da aynı şekilde çocuklarınızı alın, aradan çekin, çocuklar var arada, bizim sözümüzü dinlemeyebilirler, siz öncü olun uyarın dediklerini,

Bir anda, üç dört sokaktan, önce bir grup sol sokaktan başladı, yetmiş, seksen kişilik bir grup, biz orada önlemimizi alırken, diğer taraftan, çünkü, sayı olarak yetersiz olduğumuz için, oraya geçtiğimiz zaman oyun oynuyorlar, bir üst sokağa geçiyorlar orada sayının artıyor olduğunu, biz oraya bölünüyoruz mecburen. Zaten, on beş, yirmi kişinin beş, altısı oraya geçince, bu sefer üst sokağa geçiyorlar. Yani, bu şekilde toplana toplana 400 kişilik bir grup olduğunu, polise dağılın demeye fırsat vermeden saldırdıkları, olayların ilk önce yukarıda üst sokakta başladığını, kuvveti bir araya toplamak için arkadaşlarının mecburen çekilmek zorunda kaldığını, göstericilerin bütün sokaklardan yağmur gibi geldiklerini, kafalarını kaldırıp, karşılık vermek gibi bir şanslarının olmadığını, zaten göstericilerin, on beş, yirmi kişilik bir polis grubunu sıkıştırdıklarını, bunun direkt linç girişimi olduğunu, yani, daha önce hiçbir noktada bir şey olmadığını takviye kuvvet bir dakikalık bir gecikmeyle gelmiş olsaydı çok büyük faciaların olmuş olabileceğini,

2.B.2.f) Olaylarda yaralandığı söz edilen sivillerden iki kişinin yaralandığı yerde görev yapan polis görevlisi;

Olaylar sırasında zaten bırakın karşılık vermeyi, kafalarını kaldıracak durumlarının bile olmadığını üzerlerine yağmur gibi taş yağdığını,

Daha sonra gelen arkadaşlarının grubu dağıtmak için havaya ateş ettiklerini, kendisinin silah kullanmadığını, polisin tam ortada kaldığını, üç, dört sokaktan değil, her taraftan göstericilerin üzerelerine geliyor olduğunu, hatta diğer polislerin kalkanlarının kırıldığını, düşen arkadaşlarının arada kaldığını, onları almak için müdahale yapmak zorunda kaldıklarını. O an için sadece uyarı maksadıyla birkaç el polise saldıran göstericilerin duraksamaları açısından uyarı ateşi açıldığını, zaten, o olay olmamış olsaydı şu anda belki de yaşamıyor olacaklarını,

2.B.2.g) Özel Harekât görevlilerinden biri Peki, bir de onlardan dinleyelim. Siz ne yaptınız özel harekâtçılar? Sizin

amiriniz kimdi? şeklindeki sorudan sonra; …diğer taraftaki polislerin üç yüz kişinin arasında kaldığı zaman

arkadaşlarının anons ederek özel harekâtı o bölgeye çektiklerini, - Peki, sizin kullandığımız silahlarla, öbür polis görevlilerinin kullandıkları

silahlar arasında fark var mı? şeklindeki soruya, Gaz olarak aynı gazları kullanıyor olduklarını, diğer birimlerde de gaz

kullanıldığını kendilerinin bulunduğu bölgede, onun üzerinde gazın kullanılmış olduğunu,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

175

2.B.3.a. DTP İl Başkan Yardımcısı ve Tertip Komitesi Başkanı Gürü Toprak,

2.B.3. 08.05.2008 Tarihinde Komisyonumuzun Çalışması İçin Düzenlenen Valilik Toplantı Salonunda Tertip Komitesi Başkanı ve Sivil Toplum Kuruluşları İle Yapılan Görüşmeler

Tertip komitesi olarak Nevruz’dan on gün önce valiliğe başvurduklarını, 22 Mart 2008 günü için başvuru yaptıklarını, başvurunun kabul edildiğini, daha sonra 20 Mart tarihinde valiliğin toplantıyı 21 Mart günü yapabileceklerini bildiren yazısını aldıklarını, ancak daha önceden 22’sine yönelik olarak çalışmalar yapmış oldukları için 21’inde toplantı yapamayacaklarını bildirerek dilekçeyi geri çektiklerini ve bu durumu valiliğe dilekçeyle bildirdiklerini,

22’sinde evimde olduğunu, bakkala çıktığında polisin kendisini tartakladığını, evinin önünden geçen 5-6 sivil memurun bu hesabı senden soracağız diyerek tehdit ettiklerini, Siirt’te olaylarda polisçe kullanılan mermilerin %90’ının gerçek mermi olduğunu, olaylarda bildiği ve duyduğu kadarıyla beş kişinin yaralanmış olduğunu, kendisinin Çakmak Mahallesinde yaralanan kişiyi gördüğünü,

Dilekçelerindeki w harfinin bile değiştirildiğini bir şey demediklerini, daha sonra gelişen olayların kendiliğinden gelişen olaylar olduğunu, organize olaylar olmadığını, Milletvekillerinin geldiğini ve onları karşıladığını,

2.B.3.b. Elektrikçiler Odası Başkanı; Kendilerinin hakikaten mağdur olduklarını, camlarının kırıldığını, Nevruz

kendilerinin bildiğine göre kardeşlik, şenlik olduğunu, …emniyet müdürünün olsun, sayın valinin olsun elinden geleni yaptıklarını, emniyet müdüründen memnun olduklarını, bir sıkıntılarının da olmadığını, kendilerine dükkânlarınızı kapatmanız gerekir diye herhangi bir yerden bir telkin veya tehdit olmadığını, Nevruz günü habersiz şekilde bu olayların olduğunu,

Bazı kişilerin çarşıyı gezip, kapatın dükkânları, şeklinde söylediklerini zaten birisine söylendiğininde onun yanındaki de mecbur dükkânını kapattığını,

Kendisine dükkânını kapat diye birisinin gelmediğini,

2.B.3.c. Genç İş Adamları Derneği Başkanı Abdülkadir Demirhan Kendisinin yaşadığı yerde hem güvenlik bakımından iyi güvenlik alınmış

hem de oradaki tüccar ve esnafın bu olaylara uzak kaldığı için Nevruz günü kendilerinden uzak olduğu için bir şey yaşamadıklarını, ancak Siiert te olaylar olduğunu, bir ateşin yanıyor olduğunu bu ateşin bir an önce söndürülmesi gerektiğini, o gün emniyet tedbirlerinin alınmış olduğunu, daha evvelden, o emniyet müdüründen önce caddede iş yerlerinin soyulduğu, caddelerin tinercilerden geçilmediği ve çocukların alabildiğine riskli, insanların can güvenliğinin olmadığı bir yer olduğunu, Cumali Beyin Siirt’e tayin edildiği zaman yönetim kurulundan Memlekete bir … gönderdiler can güvenliğimiz nerede kaldı diye rapor gönderdiklerini ama bu lafı geri aldıklarını emniyet müdürünün kendilerini büyük bir şekilde utandırdığını, 22 Marttaki olaylarda

2009 00Faaliyet Raporu

176

karşılıklı itişmeler kakışmaların olmuş olduğunu, yalnız burada polisin herhangi bir suçunu görmediğini çünkü polisin de bir insan olduğunu televizyonlardan seyrettiği kadarıyla orada taşlama olmuş olduğunu ve herhangi bir polisten bir şiddet olduğunu duymadığını görmediğini, daha önemlisi, bizim Siirt tüccarı, Siirt esnafı, Siirt sanayicisi yok zaten, bu olaylardan daha önemlisi halk aşırı bir sefalet içerisinde. Kimse gelip insan haklarından, bu insanlar ne yiyor, ne içiyor, ne yapacaklar diye sormadığını, Bu olayların üstüne gidiyorsunuz, bunu takdir ediyoruz, ama esnaf şu anda çok zor durumda, ticaret ölmüş, kimsede alışveriş yok. Ben Siirt’in bir numaralı, en büyük tüccarlarından bir tanesiyim, yemin ederim ki bir haftadan beri siftah etmedim. Bunları düşünmek lazım. Bunları gündeme getirmek lazım…

2.B.3.d. -Şehit Aileleri Federasyonu Başkanı Kendisinin merkez köy muhtarı ve korucu olduğunu, Olaylar sırasında Siirtte Kızlar Tepesinde olduğunu, olayların olduğu yerde

olmadığını Zaten benim anladığım kadarıyla bir ilde bir vali olur, tek komite verilir, tek emir verilir, tek yer gösterilir, tek yerde de şenlik, bayram, neyse kutlanır. Dediğinde Komisyon Başkanının -Bakın, somut gördüğünüz olayları öğrenmek istiyorum. Sözüne karşılık kendisinin orada olmadığını,

2.B.3.e. Pervari Minibüs Durağından Mehlüm KIZILAY Göstericilerin en büyüğünün yirmi-yirmi beş yaşında olduğunu, çocukların

öne durmuş olduğunu ve polisleri taşlıyor olduklarını bizim durağa kadar da geldiklerini, ta şehir dışında durduklarını, buraya kadar çocukların polisleri taşlıyor olduğunu,

2.B.3.f. Emekli İş Bankası Müdürü ve ADD Başkanı Cemal Silah; Kendisinin Siirt Yardımlaşma Dayanışma Derneği Başkanı aynı zamanda

Siirt İnsan Hakları İl Kurulu Üyesi olduğunu ve ayrıca beş altı tane daha sivil toplum örgütünün başkanı, ikinci başkanı ve yönetim kurulu üyesi olduğunu,

Buranın da iki büyük ailesinin çocuğu olduğunu, buradaki sivil toplum kuruluşlarının tümüne aynı şeyi sorulsa polis taşlandı, diyeceklerini, burada Siirt’te orantısız güç kullanıldıysa tam tersine kullanıldığını, 26 tane polisin yaralandığını, kaç tane gösterici yaralandığının tespit edilmesini,

İkincisi: Eğer benim emniyet müdürüm duyarlı davranmasa… Şeklindeki ifadeden sonra Komisyon Başkanının, olayı görmediyseniz,

olayın içinde değilseniz, bize tanıklık yapamayacaksanız bize yardımcı olamazsınız, siz genel şeyler söylüyorsunuz. Buna benim ihtiyacım yok dediği, bunun üzerine başta Şehit Aileleri Federasyonu Başkanı olmak üzere 430 tane şehit verdiklerini bunlarla ilgili olarak, siz neredeydiniz? şeklinde Komisyona karşı sert ifadeler kullanıldığı, aslında bizim için böyle eften püften bir komisyon gelmiş buraya, hepimizin başımızın üzerinde yeri var. Benim memleketimde millet kan ağlarken… demeleri üzerine Komisyon Başkanının – Siz Türkiye Büyük Millet Meclisinin buraya gönderdiği Komisyona eften, püften diyorsanız ben sizi dinlemiyorum dediği,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

177

2.B.3.h. FEM Dershanesi öğretmenlerinden Bahadır CEYLAN; Kendisinin dershane öğretmeni olduğunu sabah saat sekizde mesaisinin

başladığını, akşama kadar dershanede görevli olduğu için olayları gördüğünü, şahit olduğunu, hatta öğrencilerinin de mağdur olduğunu, sabah derse girdiklerinde, o gün sıkı bir güvenlik önlemi alınmış olduğunu polisin buralarda durmayın, buralarda herhangi bir olay olabilir, kalabalık olmayın diye uyarılarda bulunduğunu,

Toplu olarak oralarda duranları da gördüğünü, bir ara birden bire bir kalabalık olduğunu bunların toplandıklarını, bir iki slogandan sonra taş atmaya başladıklarını, birden göstericilerin kendilerinin dershane dahil esnafın dükkanına taş atmaya başladığını, grupların zaman zaman toplanıp dağılıyor olduğunu, göstericilerin birden çoğaldıklarını, kendi öğrencilerinin de yaralandığını, olayların on-on beş dakika sürdüğünü, öğrencilerinin psikolojilerinin de bozulduğunu, orada …toplu olarak… emniyet güçlerinin de geldiğini ve olaya karşı müdahale ettiklerini, …göz yaşartıcı bombalar attıklarını, oradaki esnafların da zarar gördüğünü, polisin grubu dağıtmak için olan olaylar da olduğunu, belki gaz bombası gibi bir şeyler atılmış olabileceğini, ama onların da birden bire bir alevlendiğini, ama sabahtan beri orada bir olay olacağının belli olduğunu, grupların beş dakika daha beklediğini… Ondan sonra orada birden bire toplandıklarını, bu kişilerin genç on sekiz yirmi yaşlarında kişiler olduğunu, dershanenin dağıldığı saatte olayların olduğunu, bayağı bir öğrencinin orada mağdur olduğunu ve psikolojisinin de bozulduğunu, orantısız güç şahsen ben kullanıldığını görmediğini, hatta iki polise bayağı kaldırım taşı atıldığını da gördüğünü, polis yaralanmalarını, pencereden bakarken gözüyle gördüğünü, dördüncü katta olduklarını, bir on-on beş dakika müthiş derecede bir şiddet olduğunu ondan sonra her şeyin dağıldığını göstericilerin içerilere doğru, dükkânlara doğru, çarşılara doğru kaçtıklarını, dört seneden beri burada olduğunu ilk defa camların kırıldığını, ilk defa böyle korku içerisinde yattıklarını ve ilk defa o gün korktuğunu, ilk defa böyle bir olay olduğunu gördüğünü, şahit olduğunu,

2.B.3.g. Siirt Gazetesinden Ömer Özel, Kendisinin Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ile Emniyet Müdürü

arasındaki olayda orada olduğunu, Sayın Akın Birdal ve beraberinde Aysel Tuğluk ve Osman Özçelik’in olduğunu, Emniyet müdürünün yanına geldiklerinde bugünü kutlamak istediklerini belirttiklerini ve emniyet müdürünün elini sıkmak istediklerini, müdürün de -Ben bir emniyet müdürü olarak değil bir vatandaş olarak “PKK terör örgütüne terörist demeyen insanların elini sıkmam.” diyerek elini sıkmadığını, onlar sadece bir açıklama yapmak istediklerini il emniyet müdürünün de “Açıklama yapmak istiyorsanız buyurun Nevruz alanına beraber gidelim, isterseniz beraber eğlenelim orada, şey yapalım, ama ben o kitleyi oraya sokmam.” Dediğini Kendileri ve Milletvekillerinin de bunları kabul etmediklerini, bu esnada kendilerine yaralanan biri olduğu şeklinde telefon geldiğini , milletvekilleriyle beraber Van

2009 00Faaliyet Raporu

178

Mahallesine gittiklerini, orada yaralıyı ziyaret ettiklerinde orada polislerin de onlara: “Ya, bizden de 29 tane polis yaralımız var, neden onları ziyaret etmiyorsunuz da bu insanları ziyaret ediyorsunuz?” dediklerini bunun üzerine orada polise ters davranmaya başllandığını, çok sert davranıldığını, ondan sonra olayların …caddesinde başladığını, sonra polislerin kafalarının kırılması olayının olduğunu daha da önemlisi dershanede okuyor, bir emniyet amirinin dershanede okuyan kızının emniyet amirinin kafasına taşlarla vurulduğunu gördüğünü babasını camdan acı içerisinde seyrediyor olarak gördüğünü, kızın korkudan babasının yanına aşağıya inemediğini, olayların bu kadar vahim olduğunu,

2.B.3.ı. Bir başka gazeteci İş yerinin daha önceki Nevruzlarda da taşlandığını, … ellerinde…

bakıyorlar bu bizim… gazetecidir… seslerini kulağımla işitiyorum, bana küfrediyorlar ve ben onlara maalesef bir şey yapamıyorum. Eğer Türkiye Cumhuriyeti beni korumuyorsa… ve elim yüreğimde atıyor, yani acaba ne zaman gelip de… Allah’tan ki bu sefer emniyet müdürü tedbirlerini almıştı ve o sokaklara giriş-çıkışları yasaklamıştı ve şunu söylemek istiyorum. Bizim bir atasözümüz var… ...beraber getirmişsiniz. Yani Akın Bey getirilmesi bence sakıncalıdır, çünkü Akın Bey taraftır ve Akın Bey… sözleri üzerine Komisyon Başkanının

—Bir saniye müsaade eder misiniz? Sayın Akın Birdal Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyesidir, İnsan Hakları Komisyonunun üyesidir, 23 kişilik İnsan Hakları Komisyonu oybirliğiyle bu heyeti bu işi incelemekle görevlendirmiştir. Bu heyetin hiçbir üyesi hakkında şu ya da bu biçimde olumsuz bir söz söyleme hakkını size vermiyorum. Dediği,

Bunun üzerine yani, şimdi eğer o duyguları bir yaşasanız o zaman bizim yaşadığımızı anlarsınız. Yani, siz eğer bizim duygularımızı yaşayabilmeniz için sizin de dükkânınızın taşlanması, kırılması… ve kulağımıza küfür yiyoruz efendim ve hiçbir şey de söyleyemiyoruz. Affedersiniz diyorlar ki efendim, köpekleri salıyorlar… bağlıyorlar. Yani siz emniyet güçlerine… Ya bırakın… Eğer devlet bizi korumuyorsa gidelim efendim dediği,

2.B.3.i. Bahçelievler Mahallesi Muhtarı Erdoğan Daniş 22 Mart’a ısrar edilmesinin provoke amaçlı olduğunu, İl emniyet müdürün

buraya geldiğinden beri huzur, sükun geldiğini, Gönül rahatlığıyla oy kullanabildiklerini. DTP nin bu kişi geldikten sonra olayları provoke edemediğini,

2.B.3.j. Ziraat Odası Başkanı Gündüz Tanık; Burada bulunan kişilerin %80’inin teröre diyet ödemiş teröre kurban vermiş

olduğunu, toplumsal olaylarda duyarlı bir emniyetin var olduğunu, olayların örgütün provokesi sonucu olan olaylar olduğunu, olaylarda Emniyet Müdürünün Siirt Petrolün önünde arkadaşlar sakın ola galeyana gelmeyin şeklinde polislere uyarıda bulunduğunu,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

179

84’den beri terörle iç içe olan bir il olduklarını, kimsenin ayrımcılık yapmamasını, kimsenin bu memlekette huzuru bozmaya hakkının olmadığını, bu memleketin maddi manevi huzurunu bozmak isteyenlerin olduğunu, yöneticiler yüzünden bu huzur ortamını bozdurtmamak gerektiğini,

2.B.3.k. Bir başka şahıs; …Caddesinde bahsi geçen olayların aynısının kendi iş yerine kadar uzanan

olaylar olduğunu, kalabalığın geldiğini görünce kepenkleri çektiklerini,.. tüm işyerlerinin çoğunun, hemen hemen yüzde 90’ının, yüzde 100’ünün camlarının kırıldığını, kepenklerini çektikten sonra iş yerinin karşısında bir vatandaşın kafasına taş geldiğini, o vatandaşa ilk müdahaleyi kendisinin yaptığını, o vatandaşın kim olduğunu o an bilmiyor olduğunu yan taraftaki bakkaldan iki tane peçete alıp, tampon olarak kullanmak istediğini ve yanında çalışan elemanına da “Ambulans çağır” dediğini ve daha sonra ambulansın geldiğini, yaralıyı gönderdiklerini daha sonra, bu yaralının bir emniyet amiri olduğunu bu kişinin kendisine teşekküre geldikten sonra anladığını, daha öncede camlarının kırıldığını, bu tür olaylarda her zaman aynı fotoğrafla karşılaştıklarını, aynı sıkıntılarla karşılaştıklarını… Tabii olarak karşı taraftan taşlar gelince, diğer tarafın da ister istemez kendini savunuyor olduğunu ve bazı arkadaşların yaralanmasından dolayı karşılıklı olarak sövmelerin oluyor olduğunu,

2.B.3.l. Kamu-Sen İl Temsilcisi Öğretmen Halil İltekin; Dağlıca olaylarından sonra Siirt genelinde sivil toplum örgütleri

öncülüğünde yürüyüşler yapıldığını, Siirt’te bir açık hava toplantısı için valiliğe müracaatlar olduğunu Valinin kendilerini çağırdığını bölgenin hassas olduğunu, böyle bir yürüyüşün yapılmamasının daha iyi olacağını anlattığını, kendilerinin de sonra basın açıklaması şekline dönüştürdüklerini. ….. izin aldıklarını ve cihazları getirdiklerini Emniyet müdürünün kendilerini çağırdığını, cihazı kullanmamalarını önerdiğini ve bunu kullanmalarına izin verilmediğini, buradaki vali veya emniyet teşkilatının taraflı davranmıyor olduğunu burada bu konularda herkese eşit davranılıyor olduğunu söylemek istediğini 22 Mart günü olan olaylarda abartılacak bir ihlalin olduğu kanısında olmadığını,

2.B.3.m. Türkiye Eğitim-Sen ve Kamu-Sen Başkanı İl Başkanı Yakup Ünüvar;

Olaylarda provokasyon olduğunu öğrenciler ve çocuklarımız kullanılıyor olduğunu ve mağdur edilen tarafın kendileri olduğunu,

On bir yıldır Siirt’te bulunduğunu aslen Adanalı olduğunu, bölgenin eskiden çok iyi olduğunu, son bir iki ayda bu olaylar nedeniyle bir karışıklık olduğunu, eşinin … Mahallesinde hemşire olduğunu, olaylar başladığında kendisini aradığını, sağlık ocağına taş attılar, sağlık ocağına saldırdılar dediğini, kendilerinin de bulunduğu mahallede olayların çıktığını, eşinin başına bir şey gelecek diye gidemediğini, çünkü her tarafın ana

baba günü olduğunu, … göstericilerin etrafa saldırdıklarını, burada rızıklarının peşinde olduklarını, bu olaylarla uğraşmak istemediklerini,

2009 00Faaliyet Raporu

180

olaylarda bir provokasyonun olduğunun ortada olduğunu, daha ufak ufak çocukların yaptığının olayların bilincinde olmadan kullanılıyor olduklarını,

Daha sonra Komisyon Başkanının; Değerli arkadaşlar, hepiniz heyete hoş geldiniz… Başta duygularınızı anladığım için söyledim, biz buraya … birilerini, bazı insanları, emniyet müdürlerini veya askeri, polisi suçlamak üzere gelmiş bir heyet değiliz. Ama ülkede olan herhangi bir olay hakkında tespit etmek gibi bir mecburiyetimiz var. Eğer bu tespitleri biz kendi içimizde doğru dürüst ve reel bir biçimde yapamazsak, bu tespitleri başkaları başka şekilde yapıyorlar ve bunun sonuçları da çok başka oluyor. Onun için, lütfen, heyetin buraya geliş amacını iyi anlayın.

Elbette, problemleri olmayan bir yer değil Siirt, demin son konuşan arkadaşımız belirttiler, ülkenin her yerinde olduğu gibi şey var. İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun kapısı hepinize açıktır. Sadece bir gruba, birilerine falan açık değildir, hepinize açıktır ve sizin gerçekten insan hakları konusunda yapacağınız tespitleri incelemek, onun hakkında rapor düzenlemek, onun hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine rapor sunmak dâhil kendi kanununda kendisine verilen görevler neyse bunları yapmaya da muktedirdir. Benim son söz olarak söyleyeceğim budur. Birbirimizi iyi anlayalım, doğru anlayalım. Yani burada meselemiz birkaç kişinin hakkını konuşmak değil. Şehidin hakkı var mıdır? Vardır. Polis de bu ülkenin insanı mıdır? Bu ülkenin insanıdır. Demesinden sonra Kalabalıktan “Ama, şehit edenlerin arkasında adamlar kontroldeyse ben tanımıyorum … öldürenler … ben onu tanımıyorum… şeklinde Diyarbakır Milletvekili Akın BİRDAL’A sataşmaların olduğu, Komisyon Başkanının uyarısı ve Akın BİRDAL’ ın sağduyulu davranışı sonucunda tatsızlığın önlendiği,

2.B.3.n. İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı Vetha Aydın; Siirt’te Nevruz’un olaysız kutlanması çerçevesinde Tertip Komitesi Başkanı

ile görüşmeler yaptıklarını, gözlemci sıfatıyla İHD Genel Merkezinden ve Siirt’ten on beş kişiyi görevlendirdiklerini, 21 Mart 2008 gecesinde Çakmak ve Alan Mahallelerinde kutlama yapan ve ateş yakan çocuklara polisin müdahale ettiği şeklinde başvuru ve bilgiler aldıklarını, bazı evlerin camlarının kırıldığının söylendiğini,

Olaylarda Bitlis’ten gelen polislerin olduğunu tespit ettiklerini, 22’sinde yaşlı bir kadının, Arapça ben onlardan değilim demesine rağmen bu kişinin bile polislerce dövüldüğünü,

Yaka kartlarında İHD amblemi olduğu için sinkaflı sözlerle hakarete uğradıklarını, Emniyet Müdürünün hiç kimseyle sorunu çözme konusunda görüşmediğini, tespitlerine göre Sosin Özalp adlı kişinin ayağından yaralanmış olduğu yine Ahmet Bardık’ın kolunda da ciddi bir kanama olduğunu,

Polislerin dükkan ve kahvelerdeki camları kırdığını bu kırılan camlardan içerdeki insanlardan bazılarının yaralanmış olduğunu,

Sorunların çözümü ve olayların artmaması için muhatap bulamadıklarını,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

181

On altı kişinin gözaltına alındığını, gözaltına alınanların hastanede bile darp edildiğinin kendilerine bildirildiğini, olaylarda yer alan polislerin de vatandaşların da darp raporlarının olduğunu,

Çakmak Mahallesinde Zeki Ete adında bir kişinin daha önceki raporlarında bir şey olmadığı söylenmesine karşın daha sonra cezaevinde kolundaki ağrı artınca tekrar hastaneye kaldırılmış olduğunu,

Polis araçlarından, -siz insan değilsiniz, erkekseniz çıkın savaşalım. şeklinde sinkaflı anonsların yapıldığını, basının belli yerlere yaklaşmasına izin verilmediğini burada Doğan Haber Ajansı, Cihan Haber Ajansı ve ATV nin temsilciliğinin olduğunu, Güney, Umut, Son Söz Gazetesi gibi yerel gazetelerin olduğunu,

Emniyet müdürü ile bir yıldır iletişim kuramadıklarını, kendilerine başvuru yapıp da ismini vermek istemeyenlerin de olduğunu yaralananların cop değil de kalasla, cam kırıkları ile yaralandığını, camların kırılmasıyla birlikte yüzlerinde, kollarında çizikler olduğunu,

Yine bu son dönemlerde, plastik mayın ama farklı bir plastik mermi yaralanması olduğunu, çünkü eskiden plastik mermiye çok tanıklık ettiğini onların yapıştığını, hiçbir şekilde yara açılması, kanama falan olmadığını ama bu seferkilerin çok farklı olduğunu mesela yarayı açmış ve içeri girmiş olduklarını, bu yaraların çok geniş ve derin de sayılabilecek yaralar olduğunu, merminin çıkmış, içeride kalmamış olduğunu, bu mermi parçalarından arkadaşlarının getirdiğini ancak kurumlardan ne zaman arama olur, baskın olur… korkuyla birlikte onları tutamadıklarını, bildiği kadarıyla avukatların elinde olması bir iki tane olduğunu,

Ahmet Bardık’ın ailesinden eylemlere katılan kimsenin olmadığını, Sosin Özalp’in kesinlikle eyleme katılmayan bir kişi olduğunu,

2.B.4.a. Sosin Özalp;

2.B.4.Olaylarda Yaralanan Vatandaşlarla Görüşme;

Yaşlı annesine temizliğe gittiğini, kapıya çıktığında şimşek gibi bir şey gördüğünü daha sonrasını hatırlamadığını ve bacağından yaralanmış olduğunu, Diyarbakır’da ayağından ameliyat olduğunu, sadece şimşeği gördüğünü ve bunun sokaktan geldiğini, başka bir şey görmediğini, daha sonra gelen şimşeğin kurşun olduğunu söylediklerini ama kurşun olmadığını, plastik kurşun var ya onlardan olduğunu, … dayısını polislerin yakaladığını,

2.B.4. b.Ahmet Bardık; O gün Nevruz’la ilgili kutlama var dediklerini, arkadaşlarıyla çarşıya

gidecek olduklarını çıktıklarını ve herkesin koşuyor olduğunu ve kendi sokaklarında polislerin de koşuyor olduklarını, polislerin önlerine durduğunu, kendilerinin de koşmaya başladıklarını, yani karşılık verdiklerini, bu arada plislerin ateş ettiğini, koluna mermi geldiğini, kolundan ateşli silahla yaralandığını, polisin ateş ettiğini gördüğünü, ama kim olduğunu bilmiyor olduğunu, bir grup (gösterici) bizim sokağa doğru geliyordu. Arkasında da

2009 00Faaliyet Raporu

182

polisler vardı. Göstericiler bize doğru gelince ben döndüm ve kaçmaya başladım. Arkadan polisin ateş etmesi sonucunda kolunun arkasından kurşunun girmiş ve çıkmış olduğunu,

İfade ettikleri incelenmiştir. Değinilen bilgi, belge, görüşmeler ve ifadeler değerlendirilerek, Siirt İl

merkezinde 22 Mart 2008 günü yoğunlaşan, bu tarihten önce ve sonra da meydana gelen olaylar incelendiğinde;

2008 yılı Nevruzunu kutlamak amacıyla, 12.03.2008 günü Başkan Gürü TOPRAK ve 7 üye den oluşan düzenleme kurulu tarafından, Valilik Makamına müracaat edildiği,

Valilik Makamının 19.03.2008 gün ve 205 sayılı kararı ile, Nevruz kutlamalarının 21 Mart 2008 tarihinde yapılmasının uygun görüldüğü, nevruz kutlamalarının 22.03.2008 günü yapılmasının uygun görülmediği ve 21.03.2008 günü miting alanı olarak ayrılan yerde kutlanacağının 19.03.2008 tarih ve 205 sayılı yazı ile düzenleme kuruluna bildirildiği,

Valilik makamınca Nevruz Kutlamalarının 21 Mart 2008 tarihinde yapılacak şekilde onayların alındığı ve görevlendirmelerin yapıldığı, istemleri olumsuz karşılanan düzenleme kurulunun Nevruz şenliklerini kutlama taleplerinden vazgeçtikleri,

DTP Siirt İl Başkanı Abdurrahman TAŞÇI’nın 20.03.2008 günü saat: 17.45 sıralarında Roj Tv' ye cep telefonundan katıldığı canlı yayında ve 20.03.2008 günü DTP İl binasında yaptığı konuşmalarda Nevruz kutlamalarının 22.03.2008 günü yapılacağını belirttiği, istihbari bilgilerden Siirt Valiliğince 22 Mart tarihinde Nevruz Kutlamalarına izin verilmediği takdirde serhildan(başkaldırı) şeklinde eylem planlandığı, 22 Mart tarihinde kutlamalara izin verilmesi halinde ise toplantı alanına bölücü terör örgütü afiş ve pankartların sokulacağı, 21 Mart’ta İl genelinde ateş yakma, polise taş ve molotof atma şeklinde eylemlerin planlandığı, ülke genelinde terör örgütünün yandaşı internet sitelerinin, 2008 yılı Nevruzu ile ilgili olarak halkı eylem yapmaya çağırdıkları, bunlara ait bilgilerin Valilik Makamına iletildiği,

Nevruz Kutlamalarının her ne kadar 21 Mart 2008 tarihinde yapılacağı düşünülerek Valilikçe işlemler başlatılmışsa da, elde edilen bilgiler doğrultusunda Nevruz kutlamalarının izinsiz olarak, tertip komitesi olmadan, 22 Mart tarihinde kutlanması girişiminde bulunacağı düşünülerek alınacak güvenlik tedbirlerinin 22 Mart tarihini kapsayacak şekilde planlandığı, 21.03.2008 tarih ve 2008/180 karar numarası ile Siirt Sulh Ceza Mahkemesinden 22-23- Mart 2008 tarihleri için belirlenen cadde ve mahallerde arama kararının alındığı,

21 Mart Nevruz günü Nevruz kutlamalarının yapılmadığı, 22.03.2008 günü yapılması konusunda yönlendirmeler olduğu bilgilerinin üzerine, 22.03.2008 günü için güvenlik tedbirlerinin alındığı, olayların olduğu 22 Mart tarihinde İl Emniyet Müdürünün görevlileri görevleri başında denetledikten sonra, olayların akışına göre merkezi yerlerden olaylara polisin müdahalesini takip ettiği, tüm gün boyunca meydana gelen olaylardan İl Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

183

GÖKÇEARSLAN tarafından il Emniyet Müdürü Cuma Ali AYDIN’ın bilgilendirildiğini, İl Emniyet Müdürü tarafından da İl valisine telefonla bilgi aktarıldığı, Vali Bey tarafından telefonda İl Emniyet Müdürüne gün boyunca olabilecek izinsiz gösteri, taşkınlık ve saldırılara müsaade edilmemesi ve uyarılardan sonra yasa dışına çıkan topluluklara müdahale edilmesi talimatı verildiği, ayrıca 17-20 Mart tarihlerinde yapılan günlük Asayiş Toplantılarında Sayın Vali tarafından emniyet ve jandarmaya her türlü tedbirin alınması emrinin verildiği, olaylara müdahale için askeri birliklerden yardım talebinde bulunulmadığı, 17-20 Mart tarihli asayiş toplantı tutanaklarında görüldüğü üzere; İl Jandarma Komutanlığına hazır kuvvet bulundurulması talimatı verildiği,

İl Valisince olaylar sırasında askeri kuvvet talebinde bulunulmadığı, mahalle aralarında toplanan gruplara dağılmaları konusunda uyarılarda bulunulduğu, barikat kurulup ateş yakılması ve polise taşlı saldırı üzerine gruplara müdahale edildiği, polisin müdahalesinin genel olarak gaz fişeği atılma ve su sıkılması suretiyle grubun dağıtılması, kurulan bariyerlerin kaldırılması ve ateşlerin söndürülmesi şeklinde gerçekleştiği,

21 Mart 2008 tarihinde alınan bir ihbar üzerinde miting alnında terör örgütü sözde bayraklarının ve terör örgütü liderinin posterinin poşetler içerisinde toprağa kazılı olarak ele geçirildiği,

Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca, 22/03/2008 tarihinde, nevruz kutlamaları bahanesiyle yapılan gösteri sonrasında; Sosin Özalp ve Ahmet Bartık isimli kişilerin, çıkan olaylar sırasında yaralandıklarını belirterek şikâyetçi oldukları, 2008/656 sayılı soruşturma sonucunda, şüpheli 15 kamu görevlisi hakkında Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair karar verildiği,

22/03/2008 tarihinde meydana gelen olaylar sonrasında gözaltına alınan Mehmet Zeki Ete isimli kişinin, polis memurları tarafından darp edildiği iddiasında bulunulduğu,

2008/689 sayılı soruşturma sonucunda, şüpheli kamu görevlileri hakkında Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar verildiği, şikâyetçi Mehmet Zeki Ete'nin annesi tarafından, aynı konu ile ilgili olarak 14/04/2008 tarihinde şikâyette bulunulduğu, bu konu ile ilgili soruşturmanın devam ettiği, 07/04/2008 tarihinde, İnsan Hakları Derneği Siirt Şubesi tarafından, Siirt'te yaşanan bütün olayların, insan haklarına aykırı olarak bastırıldığını belirterek, aşırı güç kullandığı iddia edilen kamu görevlileri hakkında şikâyetçi olunduğu, konuya ilişkin soruşturmanın halen devam ettiği, münferit olarak polis memurları tarafından doğrudan şikâyette bulunulmadığı, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, olay tarihinde yaralanan polis memurları ile ilgili olarak 2008/649 soruşturma numarası ile ayrı bir soruşturma yürütüldüğü ve evrakın CMK 250. Madde ile görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,

Olaylarla ilgili olarak nöbetçi Cumhuriyet Savcısının talimatı ile 16 kişinin gözaltına alındığı, Cumhuriyet Savcısının talimatı doğrultusunda DTP il Başkanın da yakalandığı, bu şahıslardan 4’ünün yaşlarının küçük olması

2009 00Faaliyet Raporu

184

nedeniyle C.savcılığından serbest bırakıldığı, tutuklama istemi ile sevk edilen 13 şahıstan DTP il Başkanı tutuksuz yargılanmak üzere mahkemece salıverildiği, diğer 12 şahsın ise tutuklandığı,

Olaylar nedeniyle, Emniyet Müdürlüğüne ait 16 araçta saldırılar sonucu maddi zarar meydana geldiği, İl Merkezinde saldırılar sonucu vatandaşlara ait 24 işyerinin zarar gördüğü, iki vatandaşın zararlarının karşılanması için müracaatta bulunduğu,

22.03.2008 tarihinde İl Emniyet Müdürü ile DTP milletvekilleri arasında geçen konuşma nedeniyle, İl Emniyet Müdürü Cuma Ali AYDIN hakkında 09.04.2008 tarih ve 319 sayılı olurla disiplin soruşturması başlatıldığı,

Komisyonumuz pogramında insan hakları alanında faaliyet gösteren STK larla görüşme olmasına karşın yerel makam ve görevlilerce bunun ildeki tüm STK larla görüşme olarak anlaşılması sonucunda, ağırlıklı olarak tek taraflı görüş sergiledikleri kanaati olan STK temsilcilerinin, Komisyonun öğle yemeği için dışarıda olduğu zamanda toplantı salonuna önceden katılmış olduğu ortamın gerilmemesi için Komisyon Başkanınca bunların dışarı çıkarılmadığı ve kendilerine söz verilerek görüşüldüğü, İnceleme bölümünde yer aldığı şekilde bunlardan bazı temsilcilerin Komisyon üyesi Diyarbakır milletvekili Akın BİRDAL’ a karşı şık olmayan sözler söyledikleri başta Akın BİRDAL ve Komisyon Başkanının sağduyulu davranması sonucunda tatsızlığın büyümeden önlendiği,

Komisyonumuzca sivil toplum kuruluşları ile yapılan görüşmelerde, polisin olaylara müdahalesinin yerinde olduğu, aşırı güç kullanıldığına dair bir husus duymadıklarını, önceki olaylarda işyerlerine zarar verildiği, bu olayda polisin gerekli tedbirleri alması sonucu işyerlerinde büyük hasar olmadığı belirtilmiş, görüşme yapılan kişilerce İl valisi ve İl Emniyet Müdürü hakkında işlem yapıldığı kanısına varıldığından, özellikle İl Emniyet Müdürünün halkla yakın ilişki içerisine girdiğin, görevden alınmasının terörü destekleyici olacağı yönünde bir yaklaşım sergilemiş oldukları, İHD temsilcisi Vetha AYDIN’ ın ise Emniyet Müdürünün hiç kimseyle sorunu çözme konusunda görüşmediğini ve bir yıldır iletişim kuramadıklarını söylediği,

Siirt Valiliğince Nevruz kutlamalarının 21 Mart 2008 tarihinde yapılması yönündeki kararı üzerine ayrı bir yasal bir toplantı talebinin olmadığı ancak 22 Mart tarihinde Nevruz kutlamalarının yapılması yönünde halk arasında bazı kişi ve kurumlarca çalışmalar yapıldığı, Valilik bünyesinde 22 Mart tarihinde çıkması muhtemel olaylara yönelik tedbirlerin planlandığı, ateş yakan, yollara barikat kuran ve olay yerine gelen polisi taşlayan gruplara öncelikli olarak TOMA ve panzerle müdahale edildiği, gruplara genelde olayların çıkarıldığı mahallelerde müdahale edildiği, İl merkezine gösterici grubun girmemesine çalışıldığı, olaylarda hastaneye kendiliğinden gelen 2 vatandaşın yaralandığının resmi kayıtlara geçtiği ve adli makamlara 3 şahsın şikâyetçi oldukları, İnsan Hakları Derneği tarafından hazırlanan raporda yaralandıkları iddia edilen diğer şahıslardan adli makamlara şikâyet edenin bulunmadığı, bu nedenle adli işlem başlatılamadığı, görev yapan değişik rütbede 29 polis memurunun yaralandığı,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

185

olaylarla ilgili olarak nöbetçi cumhuriyet savcısının talimatı ile 16 kişinin gözaltına alındığı, Cumhuriyet Savcısının talimatı doğrultusunda DTP İl Başkanın da gözaltına alındığı, bu şahıslardan 4’ünün yaşlarının küçük olması nedeniyle Cumhuriyet Savcılığınca serbest bırakıldığı, tutuklama istemi ile sevk edilen 13 şahıstan DTP İl Başkanının tutuksuz yargılanmak üzere mahkemece salıverildiği, diğer 12 şahsın ise tutuklandığı, olaylar nedeniyle, Emniyet Müdürlüğüne ait 16 araçta saldırılar sonucu maddi zarar meydana geldiği, İl Merkezinde saldırılar sonucu vatandaşlara ait 24 işyeri zarar gördüğü, Kamu Kurum ve kuruluşları, araçları ve işyerleri için zarar ve tespit tutanaklarının düzenlendiği, polisin olaylarda adli görevini yerine getirdiği, bu görevi sırasında orantısız güç kullandığı iddiası ile yapılan şikâyetlerin Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca araştırıldığı ve kovuşturma yapılmasına gerek olmadığı yönünde karar verildiği, olay sırasında polisin aşırı güç kullanması yönünde yeterli delil olmadığı, olaylar öncesi alınan ve planlanan tedbirlerin yerinde olduğu, polisin kişi ve mala karşı zarar verdiği iddialarının adli makamlarca takibinin yapıldığı, polisin vatandaşa karşı kötü muamelesi varsa bunun münferit olduğu, ancak bu tür iddiaların aydınlatılabilmesi için müşteki ve adli takibatın gerekliliği yanında bu takibat için “etkin bir araştırma ve soruşturma”nın yapılmasının hem idari hem de adli kuruluşlar açısından gerekli olduğu değerlendirilmiştir.

2-C-HAKKÂRİ İL MERKEZİNDE MEYDANA GELEN OLAYLARIN İNCELENMESİ

2-C-a-Hakkâri Valisi Ayhan Nasuhbeyoğlu ile 08.05.2008 günü Valilik makam odasında yapılan Görüşmede Vali Nasuhbeyoğlu,

İki buçuk yıldır Hakkâri’de görev yaptığını, daha önce Ardahan, Sinop ve Tokat valisi olarak çalıştığını, Hakkâri’nin toplam nüfusunun 248 bin, Merkez ilçenin 58700, köyleriyle beraber 75000, Yüksekova’nın köyleriyle beraber 105.000, Şemdinli’nin 68.000 olduğunu,

2008 yılı Nevruz’unda nelerin yaşandığı ile ilgili olarak; “Nevruzda, 21 Martta kendi resmi programlarını uyguladıklarını, gelen

duyumlar aldıkları istihbari bilgiler nedeniyle ve “ Türkiye’nin finali Yüksekova’da, Hakkâri’de olacak” şeklinde duyumlar üzerine güvenlik yönünden bir zafiyet doğacağı düşüncesiyle aynı güne verme şeklinde bir fikir oluştuğunu, bunun üzerine 21’ine izin verildiğini, Hakkâri ilinde yetkili olarak kendisinin, ilçelerde kaymakamların 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa göre 21’inde kutlanmasını istediklerini, tertip komitesinin ayın 21’i olarak önce tebligatı aldıklarını, imzaladıklarını, daha sonra 22’si için tekrar ısrar ettiklerini, ancak 2911 sayılı yasaya göre tekrar böyle bir iznin verilmesinin güvenlik gerekçeleriyle mümkün olmadığını, emniyetin ve jandarmanın kendilerine verdiği bilgiler nedeniyle böyle bir yol izlediklerini, bunun üzerine ayın 22’sinde basın açıklaması şeklinde kutlama yapacağız denildiğini, 22 Mart 2008 Cumartesi günü DTP il binasının önünde 300 kişi civarında bir grubun toplandığını, daha sonra diğer yerlerde de

2009 00Faaliyet Raporu

186

grupların toplanmaya başladığını, Atatürk heykelinin olduğu yerdeki Çevik Kuvvet ekibine taşlarla, provokatif bir saldırı başladığını, Emniyet Müdürü ve diğer emniyet yetkililerinin olayı daha ayrıntılı aktaracaklarını, olayların bu şekilde başladığını” söylemiştir.

Gösterilerin eş zamanlı olduğunu, 22’sinde yirmiye yakın noktada gösterilerin olduğunu, Emniyet yetkililerinin bu konuda da bilgi vereceğini, rakamı tam bilmemekle beraber binin üzerinde gösterici olduğunu, emniyet görevlisi sayısının 200’den fazla olmadığını, polisin birçok yere bölünerek müdahale ettiğini, Kırkkonaklar’da bulunan polis lojmanlarına polisin ulaşamadığını, bütün lojmanların camlarının kırıldığını,

Neden ayın 22’sinin değil de 21’inin tercih edildiği, 22’sinde izin verilse idi bu olayların olup olmayacağı, gerekçenin ne olduğu ile ilgili olarak;

“Bu tercihin sadece kendisine ait olmadığını, bu tercihi valinin tek başına yapamayacağını, 2911 sayılı yasaya göre toplantıyı erteleme, iptal etme gibi yetkilerinin olduğunu, Hakkâri’nin harekât ili olması nedeniyle olayların büyümesinden çekinildiğini, toplantı ve gösteri yürüyüşü olarak ilan edilen Mezran sahası adı verilen sahada, gösteriler sırasında veya sonrasında kullanılacak yasadışı materyaller bulunduğunu, 22’sine izin verilseydi güvenliği sağlamakta zorlanacaklarını, bir-bir buçuk ay öncesinden “-Nevruz finalini Hakkâri’de, Yüksekova’da yapacağız!” şeklinde birtakım söylemler ve bazı yayın organlarında haberler yer aldığını, polisten ve halktan yaralanan kişi sayısını tam olarak bilmediğini, Yüksekova ve Hakkâri merkezde yaşanan üç günlük olaylarda 90’a yakın kişinin gözaltına alındığını, bunlardan 49’unun tutuklandığını, 21 Mart 2008 tarihinde Çukurca’da bazı olayların yaşandığını, ancak oradaki gözaltıların Nevruzla ilgili olmadığını, Çukurca’da gözaltına alınan şahıslar hariç 49 kişinin tutuklandığını,

Basında çıkan, 14 yaşındaki bir çocuğun gözaltına alınması sırasında gördüğü kötü muamele ve bunu yapan polis memurunun akıbeti ile ilgili olarak;

“Görüntüleri Hamdiye ÇİFTÇİ adındaki bir bayanın çektiğini, bu bayanın Hakkâri’de bir gazetenin muhabirliğini yaptığını, gazetenin adını hatırlamadığını, Emniyet yetkililerinin konu hakkında daha ayrıntılı bilgi vereceğini, Hamdiye ÇİFTÇİ’nin Çukurca’da elde edilen belgelerde isminin geçtiğini, örgüte yardım ve yataklıktan halen arandığını, bu şahsın bilgisayarında bu görüntülere rastlandığını, emniyetin bu görüntülerin çözümünü yaptığını, çocuğun kolunu kıvırırken polisin “-Çekin çekin. Bak bu çocuklar örgüt tarafından ne hale getiriliyor” dediğini, konu hakkında incelemelerinin devam ettiğini, konu ile ilgili İçişleri Bakanlığı Müsteşarının aradığını, konuyu Emniyet Genel Müdürüne de aktardığını, polis memurunun halen Hakkâri’de görev yaptığını, polisin aldığı eğitimi uyguladığını, bir çocuk için bu uygulamanın gerekli olmadığını” belirtmiştir.

Emniyet görevlilerinin halka küfür ettiği iddiası ile iligili olarak; böyle bir şeyin olmadığını, bu tür söylentilerin çok fazla olduğunu, vatandaşın hiçbir şekilde polisten, mülki makamdan çekinmek suretiyle yargı yoluna başvurmaya çekinmediğini, polisle ilgili olarak yargıya intikal eden vak’alar olduğunu,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

187

kendisinin re’sen başlattığı soruşturmalar olduğunu, şu an devam eden ve daha önce sonuçlanmış soruşturmalar olduğunu, bir tarihte bir suçluyu takip ederken yanlışlıkla bir vatandaşın evine girildiğini, vatandaşın da evine yanlışlıkla girildiğini anladığını, hiçbir şekilde şikâyetçi olmayacağını bildirdiğini, bir takım söylentilerin olabildiğini, somut bir şeyin olmadığını, 15 Şubat tarihinde –Öcalan’ın Kenya’da yakalanması ile ilgili- olaylar olduğunu, 32 vatandaşın dükkanlarının camlarının kırıldığını, vatandaşın bu zararlarını telafi ettiklerini, vatandaşların bunu bildiği için, kendisine bir zarar gelmesi halinde zararının karşılanması için çok rahatlıkla kendilerine başvurabildiğini, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından vatandaşlara sürekli yardımlar yapıldığını,

Gösterilerde sırf anarşi olsun diye, gelişigüzel seçilmiş yerlerin mi camlarının kırıldığı, yoksa seçilmiş belirli yerlerin camlarının mı kırıldığı ile ilgili olarak; -bunun bir anarşi olduğunu, dükkânların seçilmeksizin gelişigüzel bir şekilde taşlanmış olduğunu ve camlarının kırıldığını, ancak camları kırılan yerlerin özellikle seçildiği yolunda bir söylentinin de olduğunu, bir kişinin belirli yerleri göstererek “Çocuklar şurayı, şurayı kırın” dediği şeklinde bir söylentinin de olduğunu, cam kırma olayları yaşanana kadar polisin olaylara müdahale etmediğini,

Polis ve vatandaştan yaralanan kaç kişi olduğu ile ilgili olarak; “- Sayıyı tam olarak hatırlamadığını, gerekli bilgilerin emniyet tarafından hazırlanan Komisyonumuza verilecek dosyada olduğunu, kendisinin il merkezinde yaşanan olaylardan sonra Yüksekova’ya gittiğini, üç gün boyunca olay çıkmaması için çalıştığını”

2-C-b-Emniyet Yetkilileri ile Yapılan Görüşmeler Komisyonumuza Hakkâri Valiliği toplantı salonunda emniyet yetkililerince

olaylarda çekilen görüntüler gösterilmiş olup bu görüntülerde; polisler ile DTP milletvekilleri ve göstericilere arasında geçen konuşmalar ve olaylarda polisin göstericileri dağıtmak için kullandığı maddi güç ile göstericilerin polise mukavemetleri, iş yerlerine ve etrafa verdikleri zararların olduğu,

İl Emniyet Müdürü, Olayların olduğu, 21-22 Mart tarihlerinde burada Hakkâri’de olduğunu

23’ünde Yüksekova’ya gittiğini, 7 kişilik DTP’li tertip komitesinin 22’sinde Nevruz’u bahane ederek eylem

ve gösteri yapmak için müracaat ettiklerini, Şırnak Emniyetinden nevruz olayları dolayısıyla eylem yapacak kişilerin silah kullanacakları şeklinde bilgi geldiğini, kendi kaynaklarından bu tür olayların olacağını istihbar ettiklerini, askerin, ordunun Irak’ın kuzeyine yaptığı harekâttan sonra Irak’ın kuzeyindeki örgüt mensuplarının buradakilere yönelik kesinlikle olay çıkacak mesajlarının olduğunu, 2008 Nevruzunun başkaldırı olacağı şeklinde örgütün çeşitli sitelerinden, Roj TV’den devamlı yayınlar yapıldığını, bunun üzerine Valilikçe İl genelinde, Hakkâri ilinin ilçelerinde ve merkezde her yerde kutlamalar

2009 00Faaliyet Raporu

188

21’inde yapılsın kararının çıktığını, kutlamanın Çukurca’da 21’inde yapıldığını ve herhangi bir şey olmadığını,

Düzenleme Kuruluna ayın 19’unda, 21’inde yapılması şeklinde izin verildiğine dair tebligat yaptıklarını, bunun üzerine, tertip komitesinin “Biz dilekçemizi geri çekiyoruz, 21’inde kesinlikle nevruz kutlaması yapmayacağız. İzin verildiği takdirde de biz sorumluluk kabul etmiyoruz ve bundan sonra olacaklardan mesul değiliz.” şeklinde bir basın açıklaması yaptıklarını,

21’inde yapılmasına istinaden gerekli tedbirleri her tarafta kurduklarını, Yüksekova’da gerekli tedbirleri aldıklarını, hatta Genel Müdürlükten, Bakanlıktan 200 kişilik ek takviye istediklerini Bakanlıktan çeşitli illerden ( Ordu-Konya-Giresun) 190 kişilik takviye geldiğini ve hepsini Yüksekova’da kullandıklarını, Merkez ve Yüksekova’da toplam kullandıkları kuvvetin yaklaşık dört yüz kişi olduğunu, İl merkezinde polis kuvveti olarak kullandıkları kuvvet sayısının 400 civarında olduğunu, Yüksekova’da İlçe merkezinde 250 kişi civarında mevcudun olduğunu 350 kişi de sonradan gönderildiğini buna dışarıdan gelenlerin de dâhil olduğunu,

Bir görev planlaması yaptıklarını görev planlamasıyla ilgili Hakkâri merkezde iki emniyet müdür yardımcısını görevlendirdiklerini, Yüksekova’da da bir il emniyet müdür yardımcısını görevlendirdiklerini, Bir emniyet müdür yardımcısını Şemdinli’de görevlendirdiklerini, Şemdinli’de herhangi bir şey olmayınca bu kişiyi de Yüksekova’ya çektiklerini, buradaki olayları dışarıdaki iki emniyet müdür yardımcısının koordine ettiğini, onların konuyu daha iyi bildiklerini,

İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Kırmacı ve Diğer müdürler, Olaylar sırasında il merkezinde görevli olduğunu, İl merkeziyle ilgili olarak

Cüneyt Ertuş meselesinin döndüğünü, Esasında sadece Cüneyt Ertuş meselesinin bile anlatılanların, iddia edilenlerin, savunulanların, ileri sürülenlerin hiçbir hukuki ya da tıbbi dayanağının olmadığını sadece o olay üzerinden yola çıkılarak bakılsa bile meselede kamuoyunda yaratılan o menfi atmosferin esasında hiç de böyle olmadığını ortaya çıkaracağını,

Cüneyt Ertuş’un yanılmıyorsa beş ya da altı tane sağlam olduğuna dair raporun olduğunu ve cezaevinden tahliyesinin olduğunu onunla birlikte beş altı tane sağlam olduğuna dair, kolunda kırık olmadığına dair adli tıp raporunun olduğunu,

Çocuğun cezaevinden çıkartılıp başsavcılığın refakatinde tebessüm ederken, gülerken çekilmiş fotoğraflarının olduğunu, Cüneyt Ertuş 22’sinde yakalanmasının olduğunu, Cüneyt Ertuşun yine şehir merkezinde Atatürk büstünün yanından geçtiğini, orada bulunan 200-300 kişinin içerisinde olduğunu, onun da barikat kuran, polise taş atan, bir şeyleri yakıp saldıran grubun içinde olduğunu, olaylardaki kişilerden üçte ikisinin 18 yaşından küçükler olduğunu, o çocuğu yakalayan polis memurunun yanında iki kişinin daha olduğunu, çocuğun kolunun kırılmadığının o görüntülerde belli olduğunu,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

189

Bununla birlikte bu süreçte rapor alınmış olduğunu, rapordan sonra zaten örgüt ya da örgüte ait sitelerin de yayınlarında kolun kırılmışlığından vazgeçtiklerini,

O haberi medyaya geçen kişinin şu anda il Cumhuriyet Başsavcılığınca aranıyor olduğunu, bu kişinin DHA(Dicle Haber Ajansı) muhabiri olduğunu, Çukurca’da da yine benzer faaliyetleri olduğunu, örgütün sitelerine bu görüntüleri geçen, bununla ilgili bilgileri verenin bu kişi olduğunu ve kendisini şu anda aranır durumda kaçmakta olduğunu yine mahkeme kararıyla evindeki bilgisayara el konulmuş olduğunu,

-Sevgili kardeşim, televizyonlarda birçok görüntü izliyoruz. Sadece Hakkâri’de değil, Türkiye’nin her yerinde görüntüler izliyoruz. Polisin görevi suçun işlenmesini önlemektir. Önlenememişse, suç işlenmişse suçluyu yakalamaktır. O andan itibaren polisin görevi onu adalete teslim etmektir ve orada biter. Polis yargıç değildir, polis infaz memuru değildir. Şimdi orada benim izlediğim görüntü bir televizyon kamerasının karşısında, polis memuru yanında çocuk, tutuyor böyle kolundan, etkisiz hâle gelmiş çocuk. O anda o çocuğun herhangi bir şey yapması ihtimali yok. Yanında birisi diyor ki, “çek çek.”

- Olabilir, polis veya değil zaten çekiyor kamera. Ama onun üzerine, o çocuğun kolundan tutan polis memuru çocuğu kolunu kıvırıyor, kırsın kırmasın. O çocuğun orada kolunun kıvrılmasını gerektiren herhangi bir hareketi, davranışı, önlenmesi gereken bir şey yok şeklindeki ifadelere,

- Bu denilenlere katılmadığını, o üç polis memurunun da örgüt tarafından deşifre edilmeye çalışılıyor olduğunu ve o üç polis memurunu da son derece zor durumda olduğunu onların görüntülerde maksadını aşan bir sahne olsa da o kolun sağlam olduğunu ve o çocuğun şu anda dışarıda özgür olduğunu,

O muhabirin evinde mahkeme kararıyla arama yapıldığını o görüntülerin hepsini aldıklarını, bütün bilgisayarına, fotoğraflarına el koyduklarını o görüntülerin de orada olduğunu, zaten bütün sitelere de gönderenin o şahıs olduğunu, biraz önce bahsedilen konuyla ilgili olarak, o “çek çek” diyenin “bakın bu çocuğu terör örgütü ne hâle getiriyor?” şeklinde söylemiş olduğunu, ancak o “çek çek” kısmının gözüktüğünü muhabirin öbür tarafını kesmiş olduğunu bunun böyle olduğunun görüntüyü çeken kişinin evinde yaptıkları aramalarda çıktığını ve delil olması açısından da kriminalde çözülmesi gerektiğini, Mahkeme vasıtasıyla diğer kurumlara gönderdiklerini, onun çözümününü yaptırdıklarını ve çözümünün geldiğini, video paylaşım sitelerinde kasetin yalnız başında “çek, çek” denildiğini, arkasının olmadığını ancak gerçekte görüntünün devamında “çek, çek, bak bu örgüt çocukları ne hâle getiriyor.” denildiğini

Çocuğun o hâle gelmesinin, o kolun kıvrılmasının, hiçbir şekilde katılmadığı bir olay olduğu tasvip edilemeyeceği, son derece üzücü bir durum olduğu ancak orada bir mecburiyetin olduğunu, göstericilerin o esnada her tarafa saldırıyo, taş atıyor olduklarını, bir de bunların normal olarak gözaltına alınmadığını hepsinin zaruri olarak gözaltına alındığını,

2009 00Faaliyet Raporu

190

- Kolun arkaya kıvrılarak götürülmesi sizin zor kullanarak tutuklama veya gözaltına alma usullerinizden midir? şeklindeki soru üzerine tabii, şekilde enterne ediliyor denildiği, bunun yakın boğuşma tekniklerinden olduğu bütün polis okullarında öğretildiğini,

Şehir merkezinde 57 kişinin zor kullanılarak gözaltına alındığını, hiçbirinin doktor raporunda bir tek çizik olmadığını, bir tane çizik olan şahıs olduğunu ona da doktorun ilk intibasının başka bir zamanda olduğunu değerlendirip onu da yok farz etmiş olduğunu, ancak sonrasında, yanlış hatırlamıyorsa, tereddüdünü düzeltip sonrasında raporu tanzim etmeden, bakın şurada bir çizgisi var bu şahsın, bu sonrasında ikinci kez doktor raporu aldığımızda bu kayda girerse bizim yaptığımız zannedilir deyip doktora arz edildiğini ve doktorun raporuna o çizgiyi bile yazdığını, il merkezinde izahta zorlanacakları hiçbir olayın olmadığını, gözaltına alınan kişilerden 57’sinin de doktor raporu olduğunu 57’sinin de sağlam olduğunun raporlarda olduğunu, bu doktor raporlarının tamamını da adli tabiplikten alındığını,

Olaylardan sonra vatandaşın üç tane dilekçesi olduğunu ve bunların cumhuriyet başsavcılığında ifadelendirilmiş olduğunu” -Evime gaz fişeği girdi, zararımın tanzim edilmesini istiyorum, davacı şikâyetçi değilim, zararımın tanzim edilmesini istiyorum” demiş olduklarını ve hemen savcılığın talimatıyla dilekçenin karakola verildiğini ve tespit yapılmış olduğunu, her iki kişinin de “Bizim evimize gaz fişeği girdi, battaniyelerimizde yanık var, şikâyetçi değiliz, zararımızın tanzimini istiyoruz” dediklerini, evimize gaz fişeklerinin kasten atılmadığını biliyoruz, yalnız bu iki tane battaniyemiz yandı, onların tazminini istiyoruz; şikâyetçi veya davacı değiliz” dediklerini,

Cüneyt Ertuş’ un şikâyetçi olduğunu onun da zannediyorsa neticelendiğini ve polislerle ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini,bu kişinin Hakkâri cezaevinde dururken başsavcının talimatıyla çıkartıldığını ve fotoğraflarının çekildiğini, cezaevine girince avukatları vasıtasıyla kolunun kırık olduğuna dair dilekçe verdiğini, hatta cezaevine girdiği gün Roj TV nin “Hakkâri’de yakalanan ve kolu kırılarak gözaltına alınan Cüneyt Ertuş cezaevine girdi” diye bir yayın yaptığını, onun üzerine savcılığa cezaevinden avukatın dilekçe verdiğini ve savcını kişiyi cezaevinden çıkartarak hastaneye götürttüğünü, hastanede bütün tetkiklerinin yapıldığını filminin çekildiğini, daha sonra il başsavcısını kendisinin bizzat yerel basın mensuplarına canlı yayında açıklama yaptırdığını, burada bu çocuğun istismarı dışında hiçbir şeyin olmadığını, şu ana kadar da polisin kötü davrandığına aşırı güç kullandığına dair bağımsız yargı organlarına burada müracaat eden hiç kimsenin olmadığını

- Sayın Müdürüm ben bir şey sormak istiyorum. Hakkâri’de- DTP’nin bulunduğu yerin içi, İnsan Hakları Derneği Şubesinin bodrum katına sığınan çok sayıda insan üzerine gaz bombası atıldığı ve onların dışarı çıkmasına müsaade edilmediği için de orada mahsur kaldıkları iddiası var ile ilgili olarak;

- 22’sinin sabahı DTP il merkezinin bulunduğu, İnsan Haklarının bulunduğu, KESK’in bulunduğu binanın önünde başlarında DTP İl Başkanı Hasan Güzel olmak üzere yaklaşık 150-200 kişilik bir grubun toplandığını,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

191

davullu zurnalı eğlenmeye başladıklarını ancak bu sırada anıtın orada 50-100 kişiyle başlayıp daha sonra 250-300 kişiye varan bir grubun da aynı esnada orada toplandığını, aralarındaki yürüyüş mesafesinin en fazla 200 metre olduğunu, birisi sokak içerisinde, anıttan 100 metre sonra sağda, 50 metre içeride olduğunu, bu esnada Emniyetin bütün dikkatini DTP il merkezi önüne vermiş olduğunu kendisinin orada görevli olduğunu, toplananların partinin önünde bir basın açıklaması şemsiyesi altında değerlendirilebilecek bir etkinlik düzenleyip dağılacaklarını,

Ancak bu sırada olayları ve kalabalığı şiddetli bir şekilde kullanmak isteyen 200-300 kişilik bir grubun alanda beklediğini, DTP il başkanı, Belediye Başkan Vekili, yine DTP’de görevli olan birkaç kişinin o grubun yanına defalarca gittiklerini, kendilerine o grubu buraya getir şeklinde ricada bulunduğunu, “çevik kuvveti şöyle çekin, barikatı şöyle alın.” dediklerini ve ne dedilerse yaptığını, bütün derdinin anıtın oradaki illegal grubu bir şekilde illegallikten vazgeçirip legal olarak değerlendirdikleri grubun içine dâhil olması sağlamak olduğunu, bir saate yakın emek sarf ettiğini ancak o grubun orada grup olarak eğlendiğini, Hasan Başkanın o grup üzerinde etkisinin olmadığını çok iyi bildiğini ve Hasan Başkana niçin falancayla gitmiyorsunuz diye sorduğumda onun da cevap vermediğini, o grubun il başkanını dinlemediğini ve o orada barikat kurduklarını, ateş yaktıklarını, pazarcıların tezgâhlarını parçaladıkların ve ondan sonra kendilerine yaklaşan polislere taş atmaya başladıklarını, Kendilerinin oraya sözlü ikazda bulunduklarını, sonra panzerleri o tarafa doğru hareketlendirdiklerini göstericilerin polise saldırmaya başladığını, oradan kaçanların bir kısmının arkadan dönüp DTP’nin oraya geldiklerin, DTP’nin orada da saldırmaya başladıklarını, polisin her iki tarafa da gaz fişeğiyle tüp hâlinde kullanmak suretiyle müdahale etttiğini ve İnsan Haklarının, o binanın bodrum katındaki gaz meselesinin de bu olduğunu ve binanın dışındaki gazdan etkilenen insanların olduğunu, kapının önündeki 200-300 kişinin binaya kaçtığını, DTP binasına, ondan sonra şuraya buraya atılan bir tane gaz fişeği olmadığını, oranın camlarında en ufak bir zarar ziyan olmadığını, hatta orada bulunan bir şahsa kendi gaz maskesini verdiğini, o binanın alt katındaki insanları çıkarmak suretiyle sivil vatandaşlara iki tane gaz maskesi verdiğini, onların gidip şahısları çıkardığını ambulansların oraya dizildiğini. Zaten görüntüleri de bunların olduğunu, binanın içine gaz atılmadığını, binanın içinden kimsenin çıkmasına engel olunmadığını, hatta korkuyla içeri kaçan insanların binadan çıkmaları için, çıkarılmaları için, ikna edilmeleri için … yardımcı olması için geçici olarak emanetten gaz maskesi de verdiğini ve bu kişilerin binaya girip diğerlerini çıkardıklarını, İyi niyetin hepsinin gösterildiğini, polisin çok duyarlı, sabırla, metanetle görev yaptığını, göstericilerin daha sonraki gelişen olaylarda polis lojmanlarını taşladığını evlerin kapılarını zorladıklarını, bizim kapılarımız zorlanıyor, camlarımız kırıldı diye oradan ailelerin polise telefon açtıklarını, polislerin bulunduğu binalardan diyelim 12 dairelik bir bina bunda 8 tane polis oturuyorsa o binaları taşladıklarını, bütün meselenin o kira sözleşmesinin feshedilmesi, ev sahibinin

2009 00Faaliyet Raporu

192

“kardeşim buradan çıkın gidin” demesi olduğunu, böyle birçok olayın olduğunu, olaylar sırasında kimin hangi apartmanlara saldıracağı, kimin hangi arabaları yakmaya çalışacağı, kimin nerede barikat kuracağının hepsinin talimatlı olduğunu, 22’sinde ve ondan sonra PKK’nın illegalitesinin hemen şehir merkezinden mahalle vesaire yerlere gittiklerini barikatlarını kurduklarını,

Bu olayların kesinlikle eşzamanlı ve tek bir yerden talimatlı yapıldığını, “- Bir kısım raporlarda diyor ki, … evleri taşladı, evlerin camlarını kırarak

gaz bombaları attı ve evlere girerek evdeki kadın çocuk dâhil olmak üzere insanları darp ettiği, ellerindeki eşyalara zarar verdiği, çok sayıda esnafın dükkânlarında maddi hasar meydana geldiği, park hâlindeki otomobillerin camlarının cop ve taşla kırıldığı belirtilmiş., ifadesi ile ilgili olarak,

İki tane vatandaşın şikâyet “evimize gaz fişeği girdi” diye dilekçesi olduğunu, onların da verdikleri dilekçede “şikâyetçi değiliz, evimize giren gaz fişeklerinin bilerek atılmadığını biliyoruz, tesadüfen girmiştir.” dediklerini,

Emniyet mensupları hiç evlere girmediğini, evden alınan hiç kimsenin olmadığını mahkeme kararı olmadan zaten eve giremeyeceklerini,

Polisin yaptığı herhangi bir ev veya araba camı kırma olayının olmadığını göstericiler tarafından atılan taşlardan kırılan camların olduğunu,

Şikâyet müessesesinin son derece açık ve esnek olduğunu iki tane müracaat olduğunu onların da kendi dilekçelerinde söylüyor olduklarını,

- İster örgüt mensubu olsun ister vatandaş olsun bu tür toplumsal olaylarda -bu olaya münhasır olarak sormuyorum- vatandaşın şikâyet etme alışkanlığı var mıdır? Vatandaş korkmadan gelip şikâyet edebilir mi? şeklindeki soruya, - Burada ihbar etme geleneğinin sıfır olduğunu ancak şikâyetçi olma geleneğinin çok çok yaygın olduğunu, vatandaş şikâyetçi olmasa dahi avukatlarının onları şikâyetçi yapacağını,

Helikopterden şehre yukarıdan aşağıya doğru gaz bombası atıldığı iddiası ile ilgili olarak kesinlikle böyle bir şeyin olmadığını bunun teknik olarak imkânsız olduğunu pratikte böyle bir şeyin olamayacağını,

Bir defa Hakkâri’de polisin helikopterinin olmadığını, bir helikopter gereksinimi olursa Diyarbakır’dan talep edip genel müdürlükten izin alıyor olduklarını, bakanlıktan izin alıyor olduklarını bu olaylarla ilgili kesinlikle buraya helikopter filan gelmediğini,

- Askerî bir helikopter dolaşmış olabilir mi yukarıda? Şeklindeki soruyla ilgili olarak; Askerî helikopterin iniş yaptığı yerlerin olduğunu, buraların Fatih kışlası ve Otluca daki dağ komando taburunun olduğunu onların rotaları ve belli metreleri olduğunu bir mütecaviz bir uçuş olmadığını,

- Daha önceki yıllarda Nevruz’da bir şey olmuş muydu? şeklindeki soruyla ilgili olarak;

Burada Nevruzun güzel oluyor olduğunu, tam dağılım esnasında marjinal bir grubun olduğunu onların kesinlikle Nevruzlarda olay çıkartıyor olduğunu, Mesela 15 Şubatta burada dükkânların hepsinin açık olduğunu, birden 15-20 kişilik bir grubun çıkarak bütün dükkânların camlarını kırmaya başladığını Abdullah Öcalan’ın yakalanışının protesto ettiklerini, bir marjinal grubun var

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

193

olduğunu ve o grubun devamlı olayları provoke etmek için illegal şeklinde çalıştığını, yine 8 Mart dolayısıyla -9 Mart istediler, 9 Marta izin verdik- dağılım esnasında yine 2 tane sıfır polis aracının bu marjinal grup tarafından kırıldığını,

- Sizin emniyet olarak böyle özel gün olay çıkar diyebileceğiniz kaç tane gün var? Şeklindeki soruyla ilgili olarak- Sayın Başkanım, o olayların takvimi var. O olaylar takvimi içerisinde, mesela bu yıl içerisinde 8 Mart, 15 Şubat Abdullah Öcalan’ın yakalandığı gün, 21 Mart, 4 Nisan Abdullah Öcalan’ın doğum yıldönümü, 15 Ağustos Eruh Şemdinli baskınları. Tarih bitmiyor. Tarih bittiği zaman da vurulup gelenlerin cenazeleri. Bu defa da onların günleri başlıyor. Gün hiç bitmiyor. 23 Nisan Çocuk Bayramını bile provoke etmeye çalıştıklarını, 23 Nisan günü dükkânların tamamını kapattırdıklarını, en ufak bir şeyde hemen gelip askerlik şubesini taşladıklarını,

Kendilerinin halkla iletişim konusunda çok rahat olduklarını, - Şu açıdan soruyorum. Farz edelim ki teyit ettik, hakikaten diğer raporlara

göre sizin söyledikleriniz doğru. Halk da sizin söylediklerinizin doğru olduğunu algılayabiliyor mu? şeklindeki soruyla ilgili olarak”- Ben şöyle arz edeyim. Hiç kimseyi ayırt etmeden hepsini dolaşırım, herkesi dolaşırım. Hiç kimseyi ayırt etmem ve herkesin evine girer sohbet ederim, otururum, çay içerim. Onları davet ederim, onlar gelirler. Devamlı dolaşırım. Mesela ben dışarı çıkayım, bayanlar bile beni tanırlar. “Merhaba müdürüm” derler. Çarşının içinde tanımayan çok azdır. Çocuklarla ilgili bazı şeylerimiz var bizim, onlar bile tanırlar, “müdür amca, müdür amca” diye şey yaparlar. Buradaki arkadaşların hepsi en az yüzde 80’ini halkın tanırlar. Çünkü devamlı giderler, dükkânları gezerler, halkla sohbet ederler. Devamlı arkadaşlar dışarıdadır. Şu günler olmasa zaten halk, esnaf her gün geliyorlar, onlar da bundan çok şeyler, yüzde 80’i istemiyor bu olayların çıkmasını. Zaten ekonomik sıkıntı var. Adamcağızın bir de üç dört gün dükkânları kapandığı zaman perişan oluyor. Mesela üç dört gün dükkânları kapandığında sebze meyve satanların bütün sebze meyveleri çürüdü, hepsi götürüp sebze meyvelerini döktüler “dediği,

DTP İl Merkezi, KESK ve İnsan Hakları Derneğinin olduğu binanın bir iş hanı olduğunu orada lokantanın da olduğunu,

Kendi bireysel tahminine göre DTP il merkezindeki DTP’nin içerisinde, DTP’nin yönetim kadrosunda devletle hesaplaşmak isteyen, ille hesaplaşmak isteyen, il emniyet müdürlüğüyle hesaplaşmak isteyen, onlarla çatışmak isteyen insan sayısının çok çok az olduğunu, ancak, DTP’ye mesafeli duran ve PKK örgüt mensubu olduğunu zannettiği insanların da bu kişilerin bu pozisyonundan son derece rahatsız olduklarını, bu diyalogdan son derece rahatsız olduklarını, kendisinin DTP İl Başkanını çok sevdiğini ve saygı duyuyor olduğunu ve samimiyetine inanıyor olduğunu ancak, o başkanım da illegalite karşısında çaresiz kaldığını başkanın parti binası üzerinde davul zurnayla eğlenirken ona karşı olan grubun Atatürk Meydanında toplanıyor, barikatını kuruyor olduğunu, Bayrak direğinin etrafında devamlı küfreden, bağıran çağıran saldıran bir grup olduğunu aynı kültürün insanlarının davul zurnayla Nevruzu kutladıklarını, öbür

2009 00Faaliyet Raporu

194

tarafta her an saldırmak için hazırlık yapan ve bayrağı da taciz etmeye çalışan bir grubun olduğunu gördüğünü, esasında bütün sıkıntının buradan geldiğini düşündüğünü,

Göstericilerin 22’sinde FEM dershanesine saldırmak için gittiklerini, yine gelen bir polis grubunun onların önünü kestiğini, göstericilerin öğretmenevine tapu kadastroya sağlık ocağına, polis lojmanlarına, adliye lojmanlarına saldırdıklarını

Eğer 22 Mart 2008 günü kutlamalara izin verilseydi de bu olayların çıkacağını Çünkü bunun, ordumuzun Irak’ın kuzeyine yapmış olduğu harekâttan sonra oradan bir anda bunlara kendi basın yayın organlarıyla devamlı mesaj geldiğini, kendi yayınlarında isyandan bahsediyor olduklarını,

2.C.c-Olaylar sırasında polisin yakaladığı ve kolundan sıkıca kavrayarak “çekin, çekin “ diye polisin aşırı güç kullandığı şeklinde anlaşılmalara neden olan görüntüdeki Cüneyt ERTUŞ;

15 yaşında olduğunu, 22 Mart günü çarşıya çıkıp biraz gezmek için evlerinden ayrıldığını, çarşıya çıktığını orada bir kalabalık gördüğünü bunların düğün yapıyor olduklarını birden kavga çıktığını kendisinin de kavgaya karıştığını,bir tarafın taş atmaya başladığını öbür taraftan da polisin geldiğini, polisin herkesin üstüne saldırdığını, Polislerin kendisini yakalayıp, önce çarşıda dövdüklerini sonra çarşının ortasına götürüp kolumu büktüklerini, üç tane sivil polisin üç kişi birden tekme tokat ve yumrukla vurduklarını,

Kolunda kırık oluşmadığını bükülmüş olduğunu bu esnada çok acı çektiğini, Kameranın karşısında polisin kolunu büküyor olduğu görüntülerde

bağırdığını, polislerin çarşıda bezi ağzına sıkıca bağladıklarını,

Cüneyt Ertuş’un babası, Oğlunun 2 nci ayda onbeş yaşına girdiğini, yaşının doğru olduğunu, ikinci

ayın 14 ü olarak gününde yazdırdığını İki kız, iki erkek dört çocuğu olduğunu, Olaylar sırasında kendisinin evde olduğunu, O kargaşayı görüyorsunuz, çıkma demediniz mi? şeklindeki sorudan sonra;

çocuğunun da evde olduğunu evden öğleden sonra çıktığını evden çıktığından haberinin olmadığını yolda arkadaşlarıyla beraber oynuyor olduğunu ondan sonra, nevruz kutlayacağız diye çarşıya çıkmış olduklarını çarşıya gelince de bu olayların olduğunu onun da olaylara karışmış olduğunu,

Çocuğundan akşam haberinin olduğunu, arkadaşlarının çocuğun o sırada karakolda olduğunu söylediklerini ve 155’e telefon açtığını gittiğinde çocuğunun da avukatların da orada olduğunu gördüğünü, çocuğu polisin pazar gününe kadar bırakmadığını, pazar günü ifadelerinin savcılıkta alındı ğını ondan sonra, akşam geç saatlerde 20.00 de ifadelerinin alındığını, çocukların eve gelmek için korktuklarını, pazartesi günü saat 05’00te bıraktıklarını,

Çocuğu pazartesi sabahı bıraktıklarını, çocuğun kolunun ağrıyor olduğunu, bir de hastanede iğne falan yapmış olduklarını, çocuğun kendisinden korkarak akşama kadar eve gelmediğini,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

195

Daha sonra çocuğunu Devlet Hastanesine götürdüğünü, film çektirdiğini çocuğu için bir rapor almak istiyorum dediğini ancak kendisine rapor vermediklerini ilaç yazacağım denildiğini kendisinin de ilaçları kabul etmediğini çünkü rapor istediğini doktorun da vermediğini, şu anda kendisinin İzmir’den rapor aldığını,

—İzmir’de çocuğunu baktırdığını psikoloji doktoruna götürdüğünü, altı aydan bir yıla kadar bu ilaçları kullanması lazım diyerek ilaç verdiklerini, bunun hem raporda yazıyor olduğunu hem de reçete olduğunu,

Hatta kendi psikolojisini bile bozulduğunu şu anda kendisinin de ilaç kullanıyor olduğunu ailece bu konuda sarsılmış olduklarını,

2.C.d-Hakkâri Belediye Başkanı Kazım KURT Tertip komitesinin on beş gün önceden emniyete müracaatta bulunmuş

olduğunu, 20’sinde istenen tarihten 2 gün önce Nevruz’un 21’inde kutlanacağının Valilikçe bu kişilere bildiriyor olduğunu, vatandaşların belediyeye, tertip komitesine, il başkanına gelip Sayın Valiye biz daha önce her şeyi 22’ye göre ayarladık, yurt dışında, İngiltere’de bir programa katılmasından kaynaklı olarak bağımsız milletvekili Hamit Geylani’nin 22’sinde programa katılabileceğini, ses düzenidir… bunun mutlaka 22’sinde kutlanmasına yönelik vatandaşlardan gelen talepler üzerine Vali Beyle niye görüşmüyorsunuz, talepte bulunun, görüşün, mutlaka bunun 22’sinde olması için denildiğini, her şeyin 22 sine göre programlandığını, Emniyet Müdürünün de, işte, herhangi bir problemin olmadığını söylediğini, daha önce tertip komitesinin, dilekçelerine cevap verilmediğini emniyete bildirdiklerinde -Vali Bey il dışındadır, herhangi bir problem yok, denilmiş olduğunu,

Tertip komitesine ayın 20’sinde, Nevruzun Hakkâri’de 21’inde kutlanmasına izin verileceğinin bildirilmesi üzerine Kutlama Komitesinin kendisinden sorunun çözülmesi için Valiliğe ricacı olmasını istediklerini, 21’inde Çukurca’da nevruz kutladıklarını daha önce tertip komitesinin ısrarla Sayın Validen randevu talebine Sayın Valinin 21’inde saat 3.30 civarlarında görüşme talebini kabul etmiş olduğunu, Valinin görüşme taleplerine olumlu cevap vermesine çok ama çok sevindiklerini,

Akşamüzeri saat 4’te Hamit Bey, il başkanı, tertip komitesi başkanıyla Valiye çıktıklarını, İstemlerini dile getirdiklerini kendilerini 22’sine göre ayarladıklarını, 22’sinde de Yüksekova’da kutlanmak üzere, o şekilde başvuru yaptıklarını, 22’sine kadar herhangi bir sorun çıkmadığını, programın tertip komitesi olarak buna göre hazırlandığını, halkın istemlerinin bu düzeyde olduğunu Valiye aktardıklarını,

Görüşmede Sn. Valinin kendilerine ılımlı bir hava verdiğini ve Valiye sabaha kadar kararlarını bekleyeceklerini söylediklerini

Tüm sorumluluk kendilerine ait olmak üzere 22 Mart tarihinde izin verilmesini istediklerini ve yarın sabaha kadar bekleyeceğiz dediklerini, ve Validen rica ettiklerini Valinin bu konuda biraz mütevazı davrandığını, peki Emniyet Müdürüyle görüşeyim veya mülki amirleri belki toplayacağım

2009 00Faaliyet Raporu

196

dediğini, sabaha kadar belki bir olumlu karar çıkar diye beklediklerini, daha önce de Batman’ında 22’si için başvuru yapmış olduğunu televizyonda Batman için izin verildiğini görünce belki Hakkâri için de izin çıkar diye ümitlendiklerini, Ancak 22’sinde kutlamaya, gösteriye izin verilmediğini kesinlikle biz 22’sine izin vermeyeceğiz, 21’inde kutluyorsanız kutlayın denildiğini,

22’si sabahında DTP İl binasında toplandıklarını, bina önünde de 150-200 kişinin olduğunu, gelen vatandaşların halay çekip, ondan sonra tertip komitesinin bir basın açıklaması taleplerinin olmuş olacak olduğunu ancak buna fırsat vermeden, bu polis saldırısının olduğunu parti binasından çıkamadıklarını,

Valilikten cevap gelecek diye insanların parti binasının önünde toplandıklarını, diğer bir grubun heykelin önünde toplandığını,

Parti binasında herhangi bir şeyin bir taşkınlık, bir slogan atma, bir polise saldırma, öyle bir şeyin olmadığını

Polisin direkt müdahale ettiğini, parti bürosunun birinci katta olduğunu, binanın alt, bodrum katına gaz atıldığını, kapıların kırıldığını,

Daha sonra insanların gelip, polislerden gaz maskesi alarak bodruma indiğini, insanları oradan, ölmekten kurtardıklarını,

Gaz bombasının binanın giriş kapısına atıldığını ve atılmadan evvel herhangi bir uyarı yapılmadığını,

-Kapının önüne gaz bombaları geldi, duman da içeri girdi. Peki, insanların dışarı çıkması engellendi mi polis tarafından? şeklindeki soruyla ilgili olarak, İstese de kimsenin dışarı çıkamayacağını, adamların bodrum kata kadar inmek zorunda kaldıklarını,-Belediye Başkanı olarak kendisinin de gaz bombasından etkilendiğini,

Orada olaylar oldu. Sonra, anlaşıldığı kadarıyla, iki kişiye gaz maskesi verilmiş, onlar aşağıya inmiş, insanlar çıkartılmış değil mi bodrumdan? Şeklindeki soruyla ilgili olarak; - O insanları kurtarmak için polisin gaz maskesi verdiğini ve hepsinin bodruma doluşmuş olduğunu gaz maskesini alıp o şekilde dışarı çıkardıklarını,

Kendisinin hep parti binasında kaldığını, dışarıya çıkma imkânının olmadığını, sabah 10 dan 13-14 e kadar içeride mahsur kaldıklarını, sonra …camları falan açtıklarını … sonra dışarı çıktıklarını,

- “Siz şehri ne zaman genel olarak gördünüz? Belediye Başkanı olarak o gün dolaşma imkânınız oldu mu sizin şehirde? şeklindeki soruyla ilgili olarak; sadece eski belediye başkanının olaylara müdahale etmek için dışarı çıktığını ama polislerin saldırısına uğrayınca … ona bile cesaret edip gidemediklerini, eski belediye başkanının olaylara müdahale etmek için dışarı çıktığını polisin ona saldırdığını kendisini görmek için hastaneye gittiklerini orada halkı biraz gözleme imkânı olduğunu,

-Polis gücü kullandı mı sokaklarda, sen duydun mu? şeklindeki soruyla ilgili olarak; sonraki gün, vatandaşların dükkânlarının açılmasına çalışırken, oradan geçen bir polis aracından, “Apo’nun piçleri”, “Niye açıyorsunuz?” şeklinde küfür edildiğini,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

197

-Siz belediye başkanı olarak oradaki topluluğu yumuşatmak, emniyetle temas kurmak gibi bir sorumluluk üstlenmediniz. Niye üstlenmediniz? Şeklindeki soruyla ilgili olarak; Üstlenme imkânı olsa, üstleneceklerini, eski belediye başkanı olan arkadaşlarının öyle bir darp edildiğini akşama kadar ….

Müdahalenin imkânı olmadığını heryerin savaş alanına dönmüş olduğunu, -Ben bir şey sorabilir miyim? Şimdi… tepki göstermiş. Bununla ilgili sizin

tespitleriniz ne? Neler oldu, şehri dolaştınız mı Belediye Başkanı olarak? Nerelerde hasar oldu, hangi dükkânlara zarar verildi, kaç noktada bu tür eylemler gerçekleşti… Barikatları kim kaldırdı mesela? Belediye mi, yoksa… şeklindeki soruyla ilgili olarak;- kendilerinden barikatları kaldırmak için talepte bulunulduğunu ancak güvenlik açısından birkaç itfaiye aracının gittiğini ve İtfaiye aracını göstericilerin taşladığını kendilerinin güvenlik sağlanmadan bir şey yapamayacağını,

Belediye Başkanı olarak bir zarar tespiti yaptırmadığını ancak idarenin tespitlerinin olduğunu, -Daha sonra sivil toplum örgütleriyle… yaptıkları toplantılar olduğunu… Oluşan olaylarla ilgili STK ların talepte bulunduklarını… imza altına aldıklarını, İl başkanı, tüm sivil toplum örgütlerinin imza toplayarak, beraber valiyle aynı burada toplandıklarını, belediyeye yapılan saldırıların olduğunu dershaneye yapılan saldırıyla ilgili tutanakların olduğunu,

Şahsi kanaatine göre 22 sinde kutlamaya izin verilseydi bu olayların olmayacağını, dışarıdan (il dışı) gelen polislerin burada da kullanıldığını, görevlendirildiğini, asker müdahale etse idi daha kötü olacağını,

2.C.e-Tertip Komitesi Başkanı ve Hakkâri il Genel Meclisi üyesi Hıfzullah KANSU;

Her yıl olduğu gibi tertip komitesi olarak “nevroz”un kutlanması için ayın 22’si için ayın 10’unda başvuru yaptıklarını, bu süre zarfında yaptıkları başvuruda il emniyet müdürlüğü nezdinde yaptıkları araştırma neticesinde herhangi bir problemin olmadığı noktasında görüş bildirildiğini, sayın valinin Ankara’da olduğu, bizzat… beklendiğinin kendilerine söylendiğini, Son bir güne gelindiğinde, tabii ki bu arada planlarını programlarını ayın 22’sine göre ayarlamış olduklarını, 7 bin davetiye bastırmış olduklarını ve bunu halka dağıttıklarını, Sayın milletvekilinin… konuşmacı olarak o gün. Katılacağını, yürüyüş yerlerini ayın 22’sine göre ayarladıklarını, Son bir güne gelindiğinde kendilerine emniyetten tebligat gönderdiklerini ve “Ayın 21’i için, cuma günü için izin çıkmıştır.” denildiğini Tabii ki bu aşamada artık geriye dönmemelerinin mümkün olamayacağını, bunun üzerine randevu talebinde bulunduklarını ve sayın valiyle görüşmek istediklerini, daha önce de inceleme süresi içerisinde defalarca randevu talebinde bulunduğunu, randevu taleplerini Valinin reddettiğini ve kendilerini kabul etmediğini,

İl genel meclis üyesi olması nedeniyle yaklaşık sekiz yıldır tertip komitesinde yer aldığını, amaclarını kargaşanın önüne geçmek olduğunu, son bir güne gelindiğinde, milletvekilinin de Londra’dan geldiğinde yine bir

2009 00Faaliyet Raporu

198

başvuru daha yaptıklarını o akşam valiyle görüştüklerin ” Halkla polisi karşı karşıya getirmeyelim, neticede biz buna göre ayarladık, ayın 22’sine göre ayarladık, bu “nevroz”u diye âdeta yalvardıklarını,

Valinin bunu kabul etmediğini “yaklaşık üç aydır bizim de yaptığımız bazı çalışmalar var, bazı şeyleri de biz de düşünüyoruz “ dediğini, Hatta orada “Sayın valim, bakınız ben, seçilmiş bir insan olarak halkın… Halk bana …. diyorlar ki “Siz bir nevi sayın valimizle mesai yapıyorsunuz, niye gidip söylemiyorsunuz? Bu kargaşanın önüne geçmek için niye gidip söylemiyorsunuz?”.. Dediklerini söylediğini bu “nevroz”un tekrar iyi bir şekilde geçirilmesi için bizi kabul etmediniz fakat yine de geldik dediğini Fakat valinin kendilerini dinlemediğini, bunun üzerine tertip komitesi olarak ayın 22’sinde izin çıkmadığı takdirde bu sorumluluktan çekiliyoruz dediklerini ve… Aynı akşam basın açıklaması da yaparak: “Biz, bütün başvuruya rağmen sayın valimiz bunu kabul etmemiştir, bu sorumluluğun altından çıkmak için, tertip komitesinden istifa ediyoruz. Artık halk nasıl yarın “nevroz”unu kutlarsa, herkesin halk iradesine saygı duyması gerekir ve nitekim şimdi “nevroz” resmî bir bayram değil, yani ayın 21’inde kutlamak zorundasınız diye bir kaide yok.” dediklerini 22 Mart günü halkın parti önüne geldiğini ve toplandığını, Milletvekili, İl Başkanı ve Belediye Başkanı ile binanın içinde olduklarını ama gençlerin dışarıda halay çektiklerini, orada çevik kuvvetin bütün o ara sokakları kestiğini, kendisinin Emniyet müdür yardımcısı Hakan kırmacıya ”Hakan Bey, bu çevik kuvveti geri çekin. Gezsinler gençler burada, bir saat halay çeksinler dediğini, Hakan Karmacı’nın tamam ben Çevik Kuvvet’i çekiyorum onlarda buraya gelsin dediğini, Ancak buna fırsat olmadan Emniyet Amirinin yok biz müdahale edeceğiz dediğini Gençler Anıtın yanında iken ateş yakar yakmaz gaz bombası atıldığını ve olayların başladığını Göstericilerin diğer sokaklara dağıldığını, 7’den 70’e polisin önüne kattığını tartakladığını Burası Türkiye aşağıda Kürdistan kuruldu oraya gidin dediklerini,

Göstericiler ve polisin mahallelere dağıldığını, Mahalledeki evlerin ve araçların camlarının kırıldığını, Polisin buraları copladığını,

“Kaç polis kullanıldı burada eylemlerde?” Şeklindeki soruyla ilgili olarak; Yüksekova’daki polislerin de hep buraya getirilmiş olduğunu, sayısını kesin bilmediğini ama tahminen 3-4 bin kişinin olduğunu, ayrıca askerlerinde geldiğini, Şehir merkezinde polis dışında kimsenin olmadığını, polislerin ellerinde gaz bombası ve cop olduğunu, 8 saat parti binasında mahzur kaldıklarını, Eski Belediye Başkanı Metin TEKÇE’ nin polise siz yol verin bu gençler binadan çıksın dediğini, o esnada plisin belediye başkanına saldırdığını, gözlerinin önünde âdeta adamı linç ettiklerini ve hatta başkanın bir hafta falan hastanede kaldığını, kendilerine telefonla 3 kişinin silahla mahallelerde yaralanmış olduğunun 50-60’a yakın gözaltı ve yaralı olduğu olduğunun bunların yaralı oldukları hâlde gözaltına alınmış olduklarının haberinin geldiğini, hatta silah yaralısı olan kişinin bile emniyette tedavi edilmeden iki-üç gün orada bekletildiğini bu kişinin ismini bilmediğini, tahminine göre sokaktaki polis sayısının 1000 (bin)’in üzerinde olduğunu, gördüğü kadarıyla

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

199

parti etrafında ve çarşı içinde 1000’in üzerinde polisin olduğunu, Polisin herhangi bir uyarı yapmadan doğrudan gaz bombası attığını ve saldırdığını, kişileri tartakladığını ve hiçbir uyarıda bulunulmadığını,

— Peki, şimdi siz il merkezinin önündeydiniz. Orada bir kalabalık… Size dağılın dağılmazsanız biz size gaz bombası atacağız gibi bir uyarı yapıldı mı? Şeklindeki soruyla ilgili olarak; böyle bir uyarının yapılmadığını, koridora gaz bombalarının atıldığını koridorda yaklaşık 25 kişinin orada baygınlık geçirdiğini, 112’ye telefon ettiğini ambulansların geldiğini ve onları hastaneye götürdüğünü, hatta müdahale edemediklerini çünkü gözlerin etkilendiğini ve yaşardığını,

Emniyetten hiç kimsenin kendileriyle bir temas kurmadığını, dağılın dağılmazsanız biz bunu kullanacağız gibi bir şey de olmadığını,

Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Kırmacıya Müdahale etmeyin, iki grup bir araya gelsin, neticede bir saat halay çekerler biz dağıtırız dediğini, fakat orada birisinin müdahale edeceğiz dediğini bu kişinin bir emniyet amiri olduğunu ancak ismini bilmediğini,

Akşam saat 6’ya kadar olayların bütün mahallelerde devam ettiğini, copla yaralanan bir hayli fazla kişi olduğunu, 92 gözaltı, 46 tane de tutuklama olduğunu,

Yaralılardan büyük çoğunluğunun tedavi edilmediğini şu anda Bitlis Cezaevinde bulunan 10 kişiye yakın yaralı olduğu hâlde tedavi bile edilmediğini bunlardan bir tanesinin Asım Özcan olduğunu, insanların büyük çoğunluğunun yaralı olduğu halde gözaltına alınacağı korkusuyla hastanelere başvuramadığını,

Silahla yaralananlara bile doktorların rapor vermediğini, zaten hiçbir rapor vermediklerini, Güneş Tıp’ın Metin TEKÇE Beye bile rapor vermediğini, Metin Beyi 112 Acil Ambulansının götürdüğünü, Devlet hastanesinden 112’ye telefon ettiklerini, devlet hastanesinde herhâlde yer olmadığından oraya götürüldüğünü veya başkanın isteği üzerine oraya götürüldüğünü bunu bilemeyeceğini,

Metin Bey’in bir hafta ayakta duracak hâli olmadığını şimdi de doğru dürüst kendine gelemediğini,

2.C.f-İHD Hakkâri Şube Başkanı Fatih TİMUR; İnsan Hakları Derneği tarafından “nevroz” olaylarını gözlemlemek için

gözlemci olarak beş kişilik bir ekip olarak görevlendirildiklerini, her nevruzda böyle bir heyet görevlendirme geleneğinin olduğunu, 22’sindeki talebe uygun olarak bu tarihte izin verilmeyince yaklaşık 500’ün üzerinde bir kişinin DTP İl Binasının olduğu yerde toplandığını, 20-30 polisin Altay Caddesinde-Vakıfbank ile Ziraat Bankası arasında olduklarını DTP’nin tam önünde polisin olmadığını, buradan biraz ötede 20-30 polisin olduğunu, gözlemlerini genellikle bir binanın içine girip oradan yaptıklarını kendilerinin de İHD nin şubenin bulunduğu binanın 4 üncü katından etrafı izliyor olduklarını,

“ - Peki öbür arkadaşlarınız, yani bunları öğrenmek için soruyorum tamamen, dolaşırlar mı yoksa görebilecekleri bir yer seçip orada dururlar da oradan mı gözlemlerler? “ şeklindeki soruyla ilgili olarak;

2009 00Faaliyet Raporu

200

Programlarının orada kutlamalar başladığında orada inceleyip, gözlemleyip daha sonra arkadaşların farklı yerlere dağıtmak olduğunu bunu yapmayı planladıklarını çünkü kutlamalar olduğu zaman sadece bir bölgede değil, değişik mahallelerde olduğunu, insanların, 20 sinden itibaren mahalledekilerin bir araya gelip ateş yakıp etrafında eğlendiklerini, tertip komitesinin düzenlemek istemiş olduğu 22 sinde ise İnsanların geldiklerini ve orada gene eğleniyor olduklarını üst kattan, dördüncü kattan kendilerinin bu kişileri izliyor olduklarını, olaylar biraz karışınca, aşağı inip hemen sonra tekrar yukarı çıktıklarını çünkü zarar görme gibi bir endişeleri olduğunu, gözlem görevini yerine getirmek üzere gittiğini çarşı ortasında zaten her tarafta güvenlik güçlerinin olduğunu, gittiğinde Ziraat Bankasının oradaki güvenliklerin olduğu civarı geçtiğini, kalabalığın oraya vardığını bu sırada herhangi bir problemin olmadığını, normal bir şekilde insanların bekleşiyor olduğunu daha sonra yukarı gittiğini, Bir süre sonra camdan dışarıya baktığında, dışarıda insanların halay çekme, türkü söylemekte olduklarını aralarda da hatırladığı kadarıyla, kardeşlik sloganları, artık yeter sloganlarının Kürtçe atılıyor olduğunu, İşte “… nevroz” yine Kürtçe “Yaşasın Nevroz” bu tür sloganların atılıyor olduğunu,

- O anda il merkezinden konuşma yapılıyor muydu? Bu halaylar çekildiği sırada il merkezinden nevruzun kutlanmasına dönük bir konuşma… şeklindeki soruyla ilgili olarak; O anda duymadığını ama önceki günlerde sanki öyle bir şeyin olduğunu,

- Peki, sizce, burada… şiddet ne düzeyde? Şeklindeki soruyla ilgili olarak; Polisin olaylarda slogan atılması halay çekilmesi esnasında bir an da

göstericilerin üzerine yöneldiğini, güvenlik güçlerinin Hakkâri Lisesinin aşağı kısımda yolu kapatmış olduklarını, bir olumsuzluk yaşanmaması için polisin bu tedbirleri aldığını ilk etapta düşündüğünü fakat bir anda göstericilerin üzerine bir yönelme olduğunu o zaman çok da tedirgin olduğunu çünkü Hakkâride iki senedir, üç senedir bir sakinlik, bir tenhalık, bir farklılaşma olduğunu ve polisin sert bir müdehalesi olduğunu, o anda çok şaşırdığını ve çok endişelendiğini, kendilerine de zarar gelebileceği korkusunu çok aşırı hissettiğini, yönelme olduğu zaman insanların içeri girmeye başladığını, bulundukları binaya girmeye başladıklarını ve cam sesleri falan geldiğini,

Polisin “Dağılın, dağılmazsanız gaz bombası kullanacağız” vesaire gibi bir uyarısı olmadığını,

Tertip Komitesinden olduğunu düşündüğü bazı kişilerin polisle temaslarının olduğunu ancak görüşmelerin içeriğini duyacak bir yerde olmadığını, bunların bulunduğu yerdeki gözlemleri olduğunu,

-Yüksekova’ya buradan gözlemci göndermediklerini, orada gözlemci olan… Yılmaz isimli İnsan Hakları Derneği üyesinin görevli olduğunu,

23’ünde Bulak, Kıran, Bicer ve Keklikpınar mahallelerine gittiğini mahalledeki kişilerin polisin kendilerine küfrettiğini, güvenlik güçlerinin mahallelere çok aşırı bir şekilde güç kullanarak, sloganlar atarak, küfürler ve hakaret eerek burada insanların namuslarına söz attığını, bir resmi polisin panzerin üzerinden pantolonunu indirerek halka hareket yapmış olduğunu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

201

söylediklerini duyduğunu, İHD temsilcisi olması nedeniyle emniyette zaman zaman engellemelerle karşılaştığını,

“Valimizle toplumun ilişkisini nasıl görüyorsunuz?” şeklindeki soru ile ilgili olarak; Valinin görünüş olarak, basına yansıyan kendilerine karşı davranışlarının olumlu bir yaklaşım içerisinde gibi gözüküyor olduğunu fakat bu olaylar yaşandığı zaman neticede buranın mülki amiri ve insanların problemlerini, yaşadığı şeyleri bilmesi gereken bir insan olarak bir gün olsun buradaki insanların yaşamış olduğu mağduriyeti anlamadığını, çünkü bunlar basına da yansıdı, koskoca Hakkâri barosu bu konuda açıklama yaptı, bir gün bunu ciddiye alıp da bu insanlar acaba yalan mı söylüyor, yalan söylüyorsa niçin bu şekilde davranıyorlar diye bir şeyle hareket edip de insanların arasına karışmadığını, görüşmeler yapmadığını, kendisiyle görüşen, telefon açıp görüşen Bulak Mahallesi,…Mahallesindeki insanların benim evime gaz bombası atıldı bana dediklerini, kendisinin bunu gördüğünü, bu kişinin memur olduğunu ve evine gaz bombası atılmış olduğunu iki çocuğu olduğunu, yine aynı mahallede bir beşikteki çocuğun yanı başına gaz bombası gelmiş olduğunu, çocuğun babasının çocuğunu alarak dışarı, çıkardığını, çocuğunu havaya kaldırınca öldüğünü zannettiğini ve polislerin üzerine yürüyerek çocuğunu şey yapmış olduğunu ve mahalledeki insanların o şekilde ayaklanıp polislerin üzerine gitmiş olduklarını. bu son yaşanan olaylarda açıkçası devletle halkın karşı karşıya getiriliyor olduğunu,

Ayrıca, bu olaylar öncesinde Yüksekova’da özellikle basın mensuplarına yönelik çok ağır saldırılar olduğunu, bunların basına da yansıdığını, gerekli belgeleri komisyona da sunduklarını, DİHA (Dicle Haber Ajansı) muhabirinin çektiği görüntüler için aranıyor olduğunu, hakkında dava açıldığını ama o görüntüleri yaratan insanlar hakkında takipsizlik kararı verildiğini, Cüneyt ERTUŞ’ un İnsan Hakları Vakfına tedavi için gönderildiğini, burada birkaç defa doktor muayenesinden geçtiğini,

Bölge halkının devletin kendi halkını koruması gereken kurumlarda hakkını arama noktasında cesaretini kaybetmiş durumda olduğunu, hukuksal yolları işletmekte de çok büyük kaygı yaşıyor olduğunu, insanların hukuksal yolları dahi işletemiyor olduğunu,

İnsanları şikâyet etme geleneğinin çok olduğunu ancak her nedense burada polisi şikâyet etmenin hiç olmadığını, insanların şikâyet etme korkusu olduğunu ve kimsenin şikâyet edemiyor olduğunu,

2.C.g- DTP İl Başkanı Hasan GÜZEL; Hakan müdürün çok olumlu bir diyaloğu olduğu izlenimi var. …polisi

şuraya çekin buraya çekin gibi taleplere de olumlu yanıt vermiş. - Ancak bu esnada başka bir grup heykelin önünde toplanmış. Bu grup biraz provokatif bir duruş içerisinde sloganlar ve eylem hazırlığı görüntüsü içerisinde bir duruşları var. Sizden yardım istemiş onları da buraya getirin diye. İllegalitedeki grup kalmasın, buraya gelsinler, beraber bayramınızı yapın, buradan gidin. Siz

2009 00Faaliyet Raporu

202

oraya bir gidip gelmişsiniz. Bize o süreci bir anlatır mısınız? şeklindeki ifadelerle ilgili olarak,

22’sinde bir grup vatandaşın partinin önüne gelmeye başladığını, bu arada arkadaşlar… izin vermediler, biz sizin basın açıklaması yapıp dağılmanızı rica edeceğiz dediklerini, çevredeki o sokağa giriş olan iki yoldan polis barikatlarının başladığını Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Bey’e diğer isimlerini bilmediğim arkadaşlara “Bakın, bizim böyle bir amacımız var, siz de biraz sabredeceksiniz, daraltmayın, niçin polisleri buraya çektiniz? dediğini, onların da tamam burada bir müdahalemiz olmayacak dediklerini, O zaman çekin biraz… biri yanlış yapabilir, bir kıvılcım bir yanlışa sebebiyet verebilir, lütfen biraz yukarı doğru çekiniz. Ben insanların dağılması için gereken her türlü çabanın içine gireceğim dediğini, tamam dediklerini ama sokağın iki taraf kapatılınca, insanların artık oraya gelemez olduğunu, hem bankanın önünün kapatıldığını hem diğer tarafın, insanlar buraya gelemeyince yukarıda bir birikim olduğunu sonradan öğrendiğini, daha sonra emniyetin kendisini çağırdığını -biz size çekin dedik. Orayı buraya taşıyın dediklerini, müsaade ediniz, görüşeyim dediğini ancak göstericilerin bir hayli kalabalıklaşmış olduklarını, göstericileri sizin istediğiniz bir yere taşıyalım dediğini, burada olmaz, kalabalıklaşıyorlar, geniş bir alan gösterin neresi olursa olsun yeter ki bir olumsuzluk yaşamayalım dediğini ancak emniyet yetkililerinin kesinlikle hayır taşımayacaksınız, oradakileri( heykelin yanındakileri) buraya taşırsanız taşıyın dediklerini, ben diyalog kuruyorum, müsaade buyurun dediğini, o arada terörle mücadele müdürünün beş dakikan var başkan, beş dakika sonra görüşeceğiz dediğini neyi görüşeceğiz dediğini, beş dakikaya nasıl kitleyi taşırım ben oradan buraya veya buradan oraya müsaade buyurun dediği esnada bir anda gaz atan silah seslerinin başladığını, hatta Hakan müdürün -kim kullandı, kim bu yetkiyi verdi? diye çıkıştığını,

Bu sırada kendisinin heykelin önünde olmadığını Ziraat Bankasının kavşağında olduğunu Hakan Bey’le orda birlikte oldukların ve polisin de hemen arkalarında olduğunu, polisin Halk Bankasının sokağında olduğunu her tarafta olduğunu, ateşin bir başka yerden geldiğini, partinin önündeki arkadaşlarının halay çekmeye başlamış olduğunu öbür tarafta herhangi bir ses veya sedanın yanlarına gidinceye kadar, dönünceye kadar hiçbir şey duymadığını, o grubun yanlarına gittiğini, heykelin yanındaki gruba biraz metanetli olun, sabırlı olun, herhangi bir provokatör olaya sebebiyet vermeden biz sizi ya bir yere taşıyacağız ya dağıtacağız, izin yok, olay çıkmasın dediğini,

Hakan Beyin oradaki kitleyi buraya taşı dediğini, kendisinin de sen yolların her tarafını kesmişsin, o sokağa sıkıştırmaya çalışıyorsun, bu doğru değil… dediğini, madem orası daha geniş bir alan biz burayı oraya taşıyalım dediğini ancak müdürün hayır bir tanesini bile buradan oraya taşıyamazsın… dediğini, arkadaşlarına sabırlı olun, akıllı olun, hiçbir şekilde herhangi bir olayın çıkmaması için sizi bir yerlere ya taşıyacağız ya dağıtacağız dediğini Hakan Bey’le görüşürken birden silah seslerinin başladığını, hatta kendisinin tepkilendiğini, kim talimat verdi, kim emir verdi, ne yapıyor bunlar? dediğini,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

203

O taraftan bu tarafa geldiğini her taraftan artık müdahale başladığını, ne tarafa gittilerse o tarafa gaz bombalarıyla ateş ettiklerini, önce polisin müdahale ettiğini ondan sonra taşlama başladığını,

“Emniyet müdür yardımcısı tamam deyin, merak etmeyin, çekeceğiz diyor. Orada bir talimata mı uymuyorlar mı, emre mi uymuyorlar veya bir başka emniyet müdür yardımcısının başka bir talimatı mı veya kendi aralarında bir çelişki mi var?” şeklindeki soruyla ilgili olarak;

Onu bilemeyeceğini, ama bildiği kadarıyla polisi çekmediklerini sokağın başına kadar çektiklerini,

Göstericilerin halay çekiyor olduğunu müzik davul zurna olmadığını sadece oynuyor olduklarını bunlara izinsizsiniz, Vali Bey izin vermemiştir, biraz sonra size bir açıklamada bulunacağım lütfen hiçbir taşkınlık yapmadan dağılın dediğini,

Başından beri, bir türlü izin verilmediğini, Vali Bey’in gerekli tedbirleri aldım demesinin hep kendilerini kuşkulandırdığını, ben tedbir alırım demesinin ne demek istediğini o an anladığını, Valiye izin vermeyecekseniz bu insanlar ne yapacak dediğini,

— Peki, Çevik Kuvvet Müdürü mü talimat verdi? Müdür Yardımcısı diyor ki, evet biz bu gücü uygulatmayacağız diyor, hatta sizin deyiminizle kızıyor da, niye böyle şey yaptınız, kim bu şerefsiz filan gibilerinden tepki gösterdi diyorsunuz. Peki, o talimatı kim verdi, böyle bir şey duydunuz mu? Şeklindeki soruyla ilgili olarak;

Halk Bankasının o aradan silah sesinin geldiğini, Terörle Mücadele Şube Müdürünün kendisine beş dakikan kaldı, görüşürüz falan gibi laflar ettiğini, neyi görüşeceğiz, ne beş dakikası kaldı dediğini, o anda silah seslerinin başladığını, ondan sonra partiye doğru geldiğini, oradaki kitleye gaz gelmeye de başladığını, milletin dağıldığını, koşuştuğunu, taş atanların da olduğunu havada, karşılıklı taş da atıldığını, polisin de vatandaş taş atıyor olduğunu sokakların muharebe alanına döndüğünü,

Aşırı şiddet kullandığına ilişkin gözlemlerin var mı? şeklindeki soruyla ilgili olarak;

Polisin cop kullandığını, silah sıkıyor olduğunu, üç tane silah yaralısı olduğunu, yüzlerce insanın hastaneye bile gidemediğini, şiddeti hastane kapılarında da uyguladıklarını… Hakkâri milletvekilleriyle bir araya geldiklerini bütün köşelerin sivil polislerle dolduğunu,

— Belediye Başkanının darp edilmesine şahit oldun mu? şeklindeki soruyla ilgili olarak;

- Emniyet Müdürün Hakan Kırmacının sen bu kitleyi (Anıttaki) buraya çekemedin sen git Metin bunları buraya çeksin dediğini, kendisinin ben çekemedikten sonra hiç kimse çekemez dediğini, ben bunları çekemiyorsam Metin çekemez dedim. Siz müsaade edin buradaki kitle oraya gitsin dedim. Bir tanesine bile müsaade etmem dedi.

Ben kitleyi buraya çekememişsem hiç kimse çekemez dediğini, müsaade edin bu kitleyi oraya taşıyalım, müsaade edin bir alana götürelim. Nasıl olsa

2009 00Faaliyet Raporu

204

semt sahası var, başka sahalar var. Yeter ki çatışmalar dursun, birkaç saat sonra dağılacaklar dediğini, müdür yardımcısının bir tanesini oraya taşıttırmam fakat sen git Metin’i gönder, dağıtsın dediğini,

Partiye dönene kadar il binasının orasının da gazdan boğuluyor olduğunu kendisinin de etkilendiğini hatta bir amirin düşünce kolundan tuttuğunu,

Metin Tekçe’ nin orada hastaneye sevk edildiğini hayırdır Metin dediği ve kendisinin aradan inerken Metin’ in saldırıya uğradığını,

21’inde Çukurca’da olduğunu 22’sinde Hakkâri’ye izin alınamayınca çevreden hiç kimsenin gelmediğini, kendilerinin de 21 inde Çukurca’ya izin alınmış olduğundan gittiklerini

Yaptıkları programın 21 i bura, 22 si bura şeklinde olmasının Üç nedeni olduğunu birinin ekonomik olarak saz cihazların dışarıdan, sanatçının dışarıdan geliyor olması burada güçlü ses cihazlarının olmadığını, dışarıdan getirmek durumunda olduklarını hepsine ayrı ayrı bulundurup aynı günde parayla bulmakta sıkıntı çekecekleri için bir program Hakkâri ve Yüksekovaya yaptıklarını diğer iki ilçenin ise çok gerekli olmayabileceğini,

İfade ettikleri, Hakkâri İl Merkezinde; Hıfzulllah KANSU isimli şahsın Düzenleme Kurulu

başkanı olarak Valilik Makamı’na sunduğu 10.03.2008 tarihli dilekçesi ile 22.03.2008 tarihinde Merzan Semt Sahası’nda Nevruz şenlikleri kutlaması yapmak istediklerini bildirdiği, dilekçe ekinde Düzenleme Kurulu üyeleri ve Kanunda belirtilen diğer evrakların bulunduğu, bu bildirim üzerine 10.03.2008 gün ve saat 13:00’da bir alındı belgesi düzenlendiği,

Hakkâri Valiliği Özel Kalem Müdürlüğü’nün 14.03.2008 gün ve 696 sayılı Vali Vekili Orhan BALCI imzalı yazısında; Karar Kuvvetleri Komutanlığı 3 ncü Taktik Piyade Tümen Komutanlığı’nın 13.12.2008 tarih ve 2860- 214-08 sayılı yazıları ilgi tutularak, “ Son dönemlerde gerek sınır ötesi, gerekse yurt içerisinde güvenlik kuvvetleri tarafından icra edilen başarılı faaliyetler neticesinde zor duruma düşen PKK/ KONGRA- GEL terör örgütü ve örgütün gündemindeki sözde kurum ve kuruluşlar; kendilerine müzahir kitleyi yanlarında tutmak, örgütün zafiyet içerisinde olmadığını göstermek ve çatışma ortamı yaratarak sivil itaatsizlik türü eylemleri yaygınlaştırmak, toplumsal ayrışmayı körüklemek maksadıyla bir kısım sözde önemli tarih ve günlerde, özellikle şehir merkezleri ve büyük yerleşim yerleri başta olmak üzere halkın provokasyona açık olduğu yerlerde eylem/ etkinlik düzenleme ve bu eylem ve etkinlikleri geniş bir zamana yayma kararı almış bulunmaktadır. Bahse konu kutlamaların farklı günlerde yapılarak eylem ve etkinliklerin geniş bir sürece yayılması halinde; 1- eylem ve etkinlikler farklı tarihlerde yapılarak huzursuzluk ve kargaşa ortamı daha uzun süreye yayılmakta ve örgüt daha uzun süre gündemde kalarak propaganda yapma imkânı bulmaktadır.2- Eylem ve etkinliklerin farklı tarihlerde yapılması, eylemlere katılmak üzere bölgeye gelen yabancı heyetlere, sözde sanatçılara, DTP Milletvekillerine farklı tarihlerde farklı yerlerde organizasyonlara iştirak etme imkânı sunmakta, bu da katılımcı sayısının artmasına sebebiyet vermektedir.3- EMASYA kapsamında

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

205

görevlendirilen birlikler bu süreler zarfında operasyonel faaliyetlerde kullanılmaktadır.(Terör örgütünün Mart ayı ortalarından itibaren yurt içerisine geçmeye başlayacağı göz önüne alındığında, özellikle önümüzdeki dönemde sınır güvenliği ve geçişlerin engellenmesi kapsamında bu durum daha önem arz etmektedir.) Yukarıdaki maddelerde yapılan değerlendirmeler sonucunda Hakkâri Merkez ve İlçelerimizde Nevruz Kutlamaları ile izne tabi eylem ve etkinlik taleplerinin tek günde yapılacak şekilde müsaade edilmesi Valiliğimizce uygun görülmüştür” denilerek yazının İl Emniyet Müdürlüğü ve İlçe Kaymakamlıklarına dağıtımının yapıldığı,

Valilik Makamının 19.03.2008 gün ve 840 sayılı olurları ile “ Geçmiş tarihlerde ve 15 Şubat 2008, 16 Şubat 2008, 09 Mart 2008 günleri ilimiz merkezinde meydana gelen müessif olaylar göz önüne alındığında; Yapılmak istenen söz konusu etkinliğin, Anayasanın 34. Maddesi, 5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun 11/C maddesi, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 17 maddesi ile aynı kanunun uygulanmasına dair Yönetmeliğinin 23. maddesi hükmü çerçevesi değerlendirildiğinde; Nevruz etkinliğinin 21.03.2008 günü 10.00-16:00 saatleri arasında İlimiz Merzan toprak sahasında yapılmasında ve etkinliği halka duyurmak amacı ile 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 26. Maddesinin 3 ncü fıkrası gereği, 20.03.2008 günü güneşin doğuşundan batışına kadarki zaman içinde olmak kaydıyla ses yükselten cihazlarla mahalle aralarında ve şehir merkezinde anons edilmesine” karar verildiği,

Bu kararın 19.03.2008 gün ve saat 16:00’da düzenlenen tebliğ ve tebellüğ belgesi ile Düzenleme Kurulu başkanı Hıfzullah KANSU’ ya tebliğ edilmiş olduğu,

Tertip Komitesi Başkanı Hıfzullah KANSU tarafından Valilik Makamı’na verilen 20.03.2008 tarihli dilekçe ile Nevruz kutlamalarının 22.03.2008 Cumartesi günü yapılacağı, katılımcı, konuşmacı, müzik ve teknik konulardan davetiyeye kadar bu tarih üzerinden düzenleme yapıldığı, bu sebeple 21.03.2008 gününün kutlama günü olarak değiştirilmesinin mümkün olmadığını, Sayın Vali ile görüşme taleplerinin geri çevrildiğini,

Türkiye’nin birçok yerinde 21.03.2008 tarihinin dışında da kutlama izinlerini verildiğini, Valiliğin başvurularını kabul etmemesinin yasal gerekçesinin kendilerine bildirilmesini, bu tutumun yasal bir dayanağının olmadığını, 22.03.2008 tarihinde kutlama yapılmasını talep ettiklerini, Valiliğin öngördüğü tarihte kutlama yapılmasının mümkün olmadığını, Tertip Komitesi olarak 21.03.2008 tarihli kutlama komitesinden çekildiklerini bildirmişlerdir.

Nevruz Kutlamalarının Hakkâri İl merkezi ve İlçelerinde 21 Mart 2008 tarihinde aynı gün kutlanılması ile ilgili Valilik kararının gerekçesinin, geçmiş tarihler ile 01 Aralık 2007, 15 Şubat 2008 ve 16 Şubat 2008 günlerinde İl Merkezinde meydana gelen müessif olaylar göz önüne alındığında; Yapılmak istenen söz konusu etkinliğinin, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi amacı olduğu şeklinde açıklandığı ve 19/03/2008

2009 00Faaliyet Raporu

206

gün ve B.05.1.EGM.4.30.00.12.07.12470/840 sayılı yazıyla; 21/03/2008 günü, Nevruz etkinliğinin belirtilen yer ve saatte kutlanmasının uygun görüldüğü,

Hakkâri Valiliğince İl merkezinde Nevruz kutlamalarının 21 Mart tarihinde yapılması kararının sonrasında ve öncesinde elde edilen istihbari bilgilere bakıldığında, Şırnak Emniyet Müdürlüğünün 06.03.2008 tarih ve B.05.1.EGM.4.73.00.14.09-417 sayılı yazısı ile, 15-17 Şubat 2008 tarihleri arasında Şırnak İli Cizre İlçesinde meydana gelen yasadışı eylemler esnasında Yahya MENEKŞE isimli şahsın ölümünü ve Van-Hakkâri İllerinde aynı amaçla gerçekleştirilen olaylarda yaralanan kişilerin intikamını almak amacıyla, 21 Martta kutlanması planlanan Nevruz etkinliklerinde güvenlik kuvvetlerinin katılımcılara müdahalesi akabinde örgüt yandaşlarınca güvenlik kuvvetlerine silahlı saldırıda bulunulacağı yönünde teyide muhtaç istihbari bilgilerin elde edildiğinin bildirildiği,

20 Mart 2008 günü DTP İl Başkanı ve İl Genel Meclis üyesi tarafından DTP il binası önünde yapılan basın açıklamasında "... bundan sonrası için sorumluluk kabul etmedikleri'' Şeklinde tehdit vari ifadeler kullanılmış olduğundan bununla ilgili 26 Mart 2008 tarihinde Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu,

11 Mart günü, PKK/KONGRA-GEL güdümünde faaliyet gösteren "FIRAT NEWS AGENCY" isimli internet sitesinde; '''Halk inisiyatifi: her yer newroz alanı olmalı” başlıklı haberde, yine aynı internet sitesinde, 18 Mart 2008 tarihinde; ''Hakkâri'de Nevruz kutlamaları başladı” başlıklı haberde, 20 Mart tarihli "Gerillanın Newroz mesajı: 2008 final yılı olacak", " HPG: Halkımız Newrozda ne istediğini ilan edecek'' başlıklı haberlerinde; halkı Nevruz kutlamalarına katılmaya, direniş yapmaya ve tüm gençleri dağa çıkmaya teşvik eden haberler yayınlandığı, aynı haber sitesinin ve yine terör örgütü güdümünde faaliyet gösteren www.ozgurgundem.org haber sitesinin 22 Mart tarihli "KCK'den çağrı: Van-Hakkâri-Siirt'i yalnız bırakmayın" başlıklı haberlerinde de güvenlik güçlerine karşı tahrik eder nitelikte ifadeler kullanıldığı,

Ayrıca, 24 Mart 2008 tarihinde MİT Bölge Müdürlüğünce; Hakkâri İli Yüksekova İlçesinde 23-24 Mart 2008 tarihlerinde meydana gelen olaylar kapsamında, PKK/KONGRA-GEL terör örgütü üst yönetimince, Yüksekova'daki milislere; "Sivil itaatsizlik ve güvenlik güçleriyle çatışma yönündeki mevcut eylemselliğin 28 Mart tarihine kadar sürdürülmesi, söz konusu eylemsellik sürecinde güvenlik güçlerinin fiziken ve psikolojik olarak yıpranmaların sağlanması" talimatı verildiği şeklinde istihbari bilgiler iletildiği, bu bilgiler başta Yüksekova İlçe Emniyet Müdürlüğü olmak üzere İstihbarat ve Özel Harekat Şube Müdürlüklerine de iletildiği, bu bilgilerin Valilik Makamınca değerlendirmeye alındığı,

Tertip Komitesince 22 Mart 2008 tarihinde kutlanması planlanan Nevruz etkinliklerinin izin verilmesi halinde, kutlamaların yapılacağı alan olan Mezran Stadında, 22 Mart 2008 tarihinde daha önceden hazırlamış oldukları anlaşılan 69 adet 1x60 cm kırmızı zemin üzerine yasadışı PKK/KONGRA-GEL terör örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN'm posteri, 15 ADET 80X60 cm ebadında

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

207

yasadışı PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün askeri kanadını simgeleyen bez parçaları, 5 adet 2x2 metre ve 47 adet 80x60 cm ebadında yasadışı PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün sözde bayrağı, 1 adet 5x3 metre ebadında üzerinde yasadışı PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün elebaşısı Abdullah ÖCALAN'ın resmini alt kısmında "ÖCALANSIZ DÜNYAYI BAŞINIZA YIKARIZ" pankartlarına ait yazının poşet içerisinde, kar yığını içerisine saklanmış vaziyette emniyet güçlerince ele geçirildiği,

22 Mart 2008 tarihinde çıkan olaylardan önce gerçekleşen diğer olaylar değerlendirildiğinde, Hakkâri İlinde yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin terör örgütü propagandasına dönüştürüldüğü, terör örgütü lehine sloganlar atıldığı, işyerlerinin, kamu, siyasi parti binalarının ve polisin taşlandıkları, olayları provoke edenlerin yakalanması için polisçe yapılan müdahale sonucu yakalananların büyük bir çoğunluğunun 18 yaşından küçük-çocuk oldukları, bir anlamda olayların organize olarak gerçekleştirildiği, önceki olaylar, istihbari bilgiler ve gerekse Nevruz kutlaması yapılması istenen alanda elde geçen afiş ve posterlerin değerlendirilmesinden, terör örgütünü destekleyen grupların Hakkâri İlinde Nevruz şenliklerinin bir kutlama değil, terör örgütünü destekleyici, kargaşa çıkarma, halk arasında korku yaratma ve örgütü gündemde tutmaya ve güvenlik personeli başta olmak üzere kamu personelini yıpratmaya yönelik amaçları gerçekleştirecek bir gösteriye dönüştürme girişiminin ve eylemlerinin önceden planlandığını göstermektedir.

Hakkâri Valiliğince 20 Mart 2008 günü akşamından itibaren izinsiz ve yasadışı Nevruz etkinlikleri yapılabileceği değerlendirilerek, gerekli önlemler için planlamanın yapıldığı ve 20 Mart 2008 tarihli olur ile, 21 Mart 2008 günü saat: 09.00'dan itibaren Valilikte Asayiş Kriz Merkezi oluşturulduğu,

21 Mart 2008 tarihinde Hakkâri İl merkezinde Nevruz Kutlamalarının yapılmadığı, resmi kayıtların, telsiz konuşmaları dökümleri, ifadeler ve CD’lerin incelenmesinde, 22 Mart 2008 günü saat:09.00 sıralarında, İl Merkezinde bulunan bütün işyerlerinin, PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün talimatı doğrultusunda kapalı oldukları, saat: 10.15 sıralarında, Altay Caddesi DTP binası önünde yaklaşık 250-300 kişilik grubun toplandığı, bunun üzerine DTP İl Başkanı ve Parti yöneticileriyle görevli Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan KIRMACI tarafından yapılan görüşmede; "Parti önünde kısa süreli nevruz kutlaması yapacaklarını" beyan edildiği, 15 Şubat 2008 günü, Altay Caddesinden çıkan grubun açık olan işyerlerini taşladığı göz önüne alınarak, aynı olayın tekrar etmemesi için Altay Caddesi civarında gerekli güvenlik tedbiri alındığı, DTP binası önünde 10.30 sıralarında toplanan kalabalık tarafından nevruz kutlamasına başlanıldığı, DTP binası önünde kutlamalar devam ederken, Anıt Civarı ve Atatürk Heykeli önünde 350-400 kişilik grubun toplandığı, emniyet yetkilileri tarafından yapılan görüşmeler üzerine DTP İl Başkanı ve Parti Yöneticilerinin, Anıt'ta toplanan grubu DTP binası önüne gelmeleri için Anıt önünde bulunan gruba gönderildiği, ancak bu grubun DTP binası önünde bulunan gruba katılmadıkları gibi dağılmadıkları, yerden taş toplamaya, kaldırım taşlarını kırmaya başladıklarının görülmesi üzerine parti

2009 00Faaliyet Raporu

208

yöneticileriyle tekrar görüşüldüğü, Anıt'taki gurubu Altay Caddesine getirmeleri ya da dağıtmaları, aksi taktirde müdahale edilip dağıtılacakları şeklinde ikazda bulunulduğu, uyarılara rağmen Anıt'ta bulunan grubun dağılmaması ve Atatürk Heykelinin çok yakınında ateş yakmaları ve yola barikat kurmaları üzerine ikaz etmeye gidildiği esnada, güvenlik kuvvetlerine taşlarla saldırmaya, "Vur Gerilla Vur Kürdistanı Kur, Sayın Öcalan, Kürdistan T.C.ye Mezar Olacak, Biji Serok Apo, PKK Halktır Halk Burada, Geliyor Geliyor Apocular Geliyor, T. C. Şaşırma Bize Dağa Kaçırma, Selam Selam İmralıya Bin Selam, Gençlik Aponun Fedaisidir" şeklinde yasadışı sloganlar atmaya başlandığı, Anıt'ta bulunan gruba T.O.M.A. ile su sıkılmak suretiyle müdahale edildiği, grubun taşlı saldırıya devam etmesi üzerine gaz ile müdahale edilmiş olduğu ve göstericilerin dağıtıldığı,

DTP binası önünde nevruz kutlaması yapan grubun da etraftaki güvenlik kuvvetlerine taşla saldırması ve yasadışı sloganlar atması üzerine, bu gruba da gaz ile müdahale edilerek dağıtıldığı, dağıtılan grupların İlin değişik yerlerine dağıldıkları, gün içerisinde şehrin muhtelif yerlerinde toplandıkları, cadde ve sokaklara barikat kurdukları, lastik yaktıkları, slogan attıkları, kendilerine müdahale eden güvenlik güçlerine taşla saldırıda bulundukları, yine bazı gruplarca kamu kurum ve kuruluşları ile kamuya ait lojmanlara saldırıda bulunulduğu ve buraların taşlandığı,

Bütün kolluk amirlerinin olaylar süresince, bizzat personeli ile birlikte olaylara yerlerinde müdahale ettikleri,

17 Mart ve 22 Mart tarihlerinde, Emniyet Genel Müdürlüğünden toplam üç yüz (300) kişilik Çevik Kuvvet takviyesi ile bir (1) adet T.O.M.A ve iki (2) adet panzer talebinde bulunulduğu, Emniyet Genel Müdürlüğünce muhtelif illerden iki yüz atmış (260) kişilik takviye Çevik Kuvvet gönderildiği, bu personelin tamamının Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde görevlendirildiği, ayrıca 23 Mart 2008 tarihinde İl Merkezi ve 3 İlçede yeteri kadar askeri kuvvetin hazır bekletildiği,

22-24 Mart 2008 tarihlerinde meydana gelen olaylarda 2 amir ve 5 polis memurunun yaralandığı,

İl merkezindeki olaylarda herhangi bir ölüm olayının meydana gelmediği, 22.03.2008 tarihli telsiz konuşma kayıtlarının incelenmesinde; saat 10:02:12

deki konuşmada İl Merkezindeki Anıt önünde 70-80 kişilik bir grubun slogan atmaya başladıkları, görevli polislere, kendilerine taş atan gruplara karşı ilk aşamada gaz fişeği kullanılmamasının görevli amir tarafından emir verildiği, ilk aşamada Anıt önü ve AKP il binası önündeki gruplara müdahale emri verildiği, diğer gruplara müdahale edilmemesinin istendiği, yoğun taşlama üzerine gazla müdahaleye başlandığı, adliye lojmanlarının devamlı taşlanması üzerine tacize gelen olursa havaya uyarı amaçlı tek tek silah atılabileceğinin söylendiği, ancak diğer gruplara kesinlikle silah kullanmamalarının emredildiği, DTP İl binasından çıkan gruba kimsenin müdahale etmemesi için emir verildiği, olayların devam ettiği sırada 50 kişilik bir grubun taziyeye gittiğinin ve gruba müdahale edilmemesinin anons edildiği, dağıtılan grupların tekrar toplanması

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

209

üzerine gözaltına almaların yapılmasının emredildiği, yine dershaneden çıkan 20 kişilik bir öğrenci grubuna müdahale edilmemesi yönünde emir verildiği, 8 kişilik bir grubun ellerinde taşlarla gözaltına alındığının anons edildiği, evlerin damlarından taş atanlara müdahale etmeden önce insanları evlerine girmeleri konusunda uyarı yapıp müdahale edilmesinin anons edildiği, olaylara 7-8 yaşındaki çocuklarında karıştıkları, evlerine giden vatandaşlara müdahale edilmediği, olayların genel olarak barikat kurma, ateş yakma, kamu binalarını ve polisi taşlama şeklinde geliştiği, gece de eylemlere devam edildiği, olayların 22:42 sıralarında durulduğu, 23.03.2008 tarihinde devriye gezecek personelin şüpheli şahısların kimlik kontrolünü yapıp nasihat edilmesinin emredildiği, tek tük ateş yakma eylemi olduğu, 24.03.2008 tarihli telsiz kayıtlarında, 100 kişilik bir grubun belediye karşısında slogan attıkları, bir kısım öğrencinin İmam Hatip Lisesinde terör örgütü lehine slogan attıkları, müdahale edilmemesi konusunda emirler verildiği, Hakkâri Lisesi öğrencilerinin yaptığı taşkınlığa müdahale edilmemesi için anons yapıldığı, genel olarak telsiz dinlemelerinden anlaşıldığı kadarıyla olaylara birebir müdahalenin olmadığı, gaz ve araç ile müdahale yapıldığı, olaylara karışmayan şahıslarla ilgili olarak amirlerin hassas davrandığı, adliye lojmanlarında bulunan ekip dışında hiçbir ekibe gerektiğinde havaya uyarı ateşi açılması emri verilmediği, silah atılması ile ilgili bir anons geçmediği,

Hakkâri İl merkezinde 20-24.03.2008 tarihleri arasında terör örgütü lehine attıkları sloganlar nedeniyle terör örgütü yandaşı olduğu anlaşılan kişilerce muhtelif bölgelerde lastik yakma, yasadışı slogan atma, güvenlik kuvvetlerine taşlı saldırı, yola barikat kurarak trafiğe kapatma eylemlerini şeklinde olayları gerçekleştirenlerden yakalanarak ve nöbetçi Cumhuriyet Savcısının talimatı ile gözaltına alınan toplam (51) şahıstan (24)'ünün gerekli işlemlerinin yapılabilmesi için Cumhuriyet Savcısının talimatı ile İl Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğüne teslim edildiği, Çocuk Şube Müdürlüğüne teslim edilen şahıslardan Hamza YEŞİL’in Cumhuriyet Savcısının talimatı ile Faik-Mümeyyiz olmadığından ailesine teslim edildiği, diğer şahısların ise haklarında hazırlanan tahkikat evrakı ile birlikte 23.03.2008 tarihinde gönderildikleri, Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/158 Sor. sayısı ile 12 şahıs serbest bırakıldığı, diğer şahısların sevk edildikleri Hakkâri Sulh Ceza Mahkemesinin 2008/63 D.İş sayılı kararı ile haklarında Adli Kontrol Kararı verildiği, Hakkâri Cumhuriyet Başsavcısının karara itirazı ile Hakkâri Asliye Ceza Mahkemesinin 25.03.2008 tarih ve 2008/63 D.İş sayılı kararı ile tutuklanmalarına karar verilen (11) şahıstan, 8 tanesinin 25.03.2008 tarihinde Terör Faaliyeti Çerçevesinde Suçu ve Suçluyu Övmek, Mala Zarar Vermek, Kamu Malına Zarar Vermek, Görevli Memura Görevini Yaptırmamak İçin Direnmek, Terör Örgütünün Propagandasını Yapmak, Kasten Adam Yaralamak, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet suçlarından tutuklanarak Kapalı Cezaevine teslim edildiği, 1 şahsa Adli Kontrol Cezası verildiği,

Yaşı büyük olan toplam 27 şahıs hakkında tanzim edilen tahkikat evrakları ile birlikte, 26.03.2008 tarihinde gönderildikleri Hakkâri Cumhuriyet

2009 00Faaliyet Raporu

210

Başsavcılığının 2008/522 Sor. sayısı ile 9 şahsın serbest bırakıldığı, diğer şahıslardan sevk edildikleri Hakkâri Sulh Ceza Mahkemesinin 2008/170 D.İş sayısı ile 1 şahsın serbest kaldığı, 17 şahsın ise Terör Faaliyeti Çerçevesinde Suçu ve Suçluyu Övmek, İş ve Çalışma Hürriyetini İhlal, Mala Zarar Vermek, Kamu Malına Zarar Vermek, Terör Örgütünün Propagandasını Yapmak, Kamu Görevlisini Görevinden Dolayı Yaralamak, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet suçlarından tutuklanarak İl Kapalı Cezaevine teslim edildiği,

İl merkezinde meydana gelen olaylarda, İl Emniyet Müdürlüğüne ait 10 araçta atılan taşlar sebebiyle maddi hasar meydana geldiği, Öğretmen Evi, Van Gölü Edaş Hakkâri İl Müdürlüğü Hizmet binası, Tapu Kadastro İl Müdürlüğü Hizmet binası, Kırk konutlar lojmanlarında 3 daire, yeni polis lojmanlarında 4 daire, eski polis lojmanlarında 1 daire atılan taşlardan hasar gördüğü, ayrıca Ali ONAY isimli şahsın evinde ve ikameti önünde park halinde bulunan aracında, Enver ONAY, Adnan GÜL, Salih KAHRAMAN, Abdulsamet KAHRAMAN, Şerafettin PARILDAY, Sadi ÇİFTÇİ ve Ferhat İSTER isimli vatandaşlarının araçlarında, Esat KAHRAMAN isimli vatandaşın evinde atılan taşlardan dolayı maddi hasar meydana geldiği, Yavuz TAŞ isimli şahsın işletmekte olduğu Valilik Parkı tesislerinde olaylar sebebiyle maddi hasar meydana geldiği, Esat KAHRAMAN isimli şahsın evine gaz fişeğinin ifadesine göre yanlışlıkla girmesi üzerine camın kırıldığını, kanepe örtüsünün ve perdenin bir kısmının yandığı, şahsın kimseden şikâyetçi olmadığı ancak zararının karşılanmasını talep ettiği, İsmail Murat YÜZER isimli vatandaşın da evine gaz fişeği girdiği, kanepe ve örtüsünün hafif şekilde yandığı, şahsın kimseden şikâyetçi olmadığı ancak zararının karşılanmasını talep ettiği,

22 Mart 2008 günü Cüneyt ERTUŞ isimli çocuğun yakalanması sırasında Polis Memurları Turgay ŞEN, Kürşat YETİŞTİ ve Savaş (soy ismini bilemedikleri) tarafından kolunun kırıldığı ve koluna zarar verildiği” iddiasıyla İnsan Hakları Derneği Hakkâri Şubesi Başkanı Avukat Fahri TİMUR tarafından, Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan başvuru nedeniyle; Hakkâri Cumhuriyet Savcılığınca yapılan tahkikat sonrasında 17.04.2008 tarih ve 2008/544 Soruşturma No ve 2008/417 no kararı ile Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar verildiği,

Cüneyt ERTUŞ ile ilgili tahkikat evrakı, yakalanmasından cezaevi teslimine kadar geçen süre içerisindeki doktor raporları incelendiğinde;

Cüneyt ERTUŞ isimli çocuğun 22.03.2008 tarihli yakalama tutanağı ile yakalandığı, Cüneyt ERTUŞ’u polis memurları Hasan Öz ve Muhammet ÇELİK’in yakalayarak Anıt önünde bekleyen Polis Memurları Turgay ŞEN, Kürşat YETİŞTİ ve Savaş AYDIN’a teslim ettikleri, bu memurların gözetimindeyken basın mensupları önünde Cüneyt ERTUŞ’un kolunun büküldüğü, bu görüntülerin basında yer alması üzerine, uzun süre Cüneyt ERTUŞ’un kolunun kırıldığı iddialarının medyada yer aldığı, daha sonra Cüneyt ERTUŞ’un kolunun kırılacak şekilde büküldüğü, en son ise yumuşak doku yaralanmasına bağlı minimal ödem teşhisine gidildiği ifadelerinin

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

211

medyada yer aldığı, genel olarak polisin kol bükme eyleminin işkence olarak nitelendirildiği,

Cüneyt ERTUŞ adına düzenlenen yakalama tutanağında özetle “22.03.2008 tarihinde Altay Caddesi DTP binası önünde yaklaşık 250–300 kişinin toplandığı, bu grubun yasa dışı terör örgütü lehine slogan attıkları, Atatürk heykeline ellerindeki cisim ve taşlarla saldırdıkları, gruba dağılmaları ve yaptıklarının kanunsuz olduğu yönde ikaz edildiği, grubun slogan atmaya devam ettiği ve görevlilere sopalı ve taşlı saldırıda bulunmaları üzerine gruba müdahale edildiği, müdahale sonrası kaçan grubun farklı yönlere ve ara sokaklara dağıldıkları, dağılan grup içersinden kaçan Cüneyt ERTUŞ ve Hacı Sever’ in Cumhuriyet Caddesi İş Bankası arkasındaki boş arsada zor kullanılarak ve kelepçe takılarak yakalandığı, sanıklara haklarının hatırlatıldığı ve gözaltına alındıkları” hususlarının belirtildiği,

Yakalanması sonrası Cüneyt ERTUŞ adına, 22.03.2008 tarihli “Yakalama ve Gözaltına Alma Tutanağı Şüpheli ve Sanık Hakları Formu”nun, “Yakalama ve Üst Arama Tutanağı”nın tanzim edildiği,

22.03.2008 tarihinde Cüneyt ERTUŞ’un avukatı huzurunda kimlik tespitinin yapıldığı,

22.03.2008 tarihinde Hakkâri Adli Tıp Şube Müdürlüğünden alınan 108 nolu adli raporunda “vücudunda yeni tarihli herhangi bir tıbbi lezyona rastlanmadı” denildiği, ayrıca polisten şikâyetçi olmadığını doktor raporu sırasında beyan ettiği,

22.03.2008 tarihinde Cüneyt ERTUŞ ile Avukatı Kemal ŞİMŞEK’in görüştüğü ve bu görüşmenin tutanağa bağlandığı, daha sonra Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına sevkinin yapıldığı,

Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca Cüneyt ERTUŞ’un ifadesinin avukatı huzurunda alındığı, ifadesinde suçu kabul etmediği, ancak yakalanması sırasında kolunun kırıldığı veya benzeri bir rahatsızlığından veya polisin kötü muamelesinden bahsedilmediği,

23.03.2008 tarihli Adli Tıp Kurumu Hakkâri Şube Müdürlüğünden alınan 144 nolu raporda yine Cüneyt ERTUŞ’un vücudunda yeni tarihli herhangi bir tıbbi lezyona rastlanılmadığının belirtildiği,

Hakkâri Sulh Ceza Mahkemesinin 24.03.2008 tarih 2008/158 sayılı kararı ile Cüneyt ERTUŞ ve diğer sanıkların yaşlarının küçük olması ve olaya katıldıklarına dair CD ve teknik deliller olmadığından adli kontrol altına alınmalarına karar verildiği,

Ancak Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine, Asliye Ceza Mahkemesini 25.03.2008 tarih ve 2008/163 D.İş Esas ve Sorgu numarası ile Cüneyt ERTUŞ hakkında tutuklama kararı verildiği, bu karar gereği 25.03.2008 tarihinde yakalandığı, aynı tarihli “Yakalama Tutanağı”, “Yakalama ve Üs Arama Tutanağı” düzenlendiği, yine 25.03.2008 tarih ve saat 16.55’de düzenlenen doktor raporunun alındığı, bu raporda da “Darp ve cebir izi yoktur. Cezaevine girişte herhangi bir sakınca yoktur” denildiği,

2009 00Faaliyet Raporu

212

Basında Cüneyt ERTUŞ’ un polislerce kolunun kırıldığı haberlerinin yoğunlaşması üzerine Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca Cüneyt ERTUŞ’ un cezaevinden çıkarılarak muayenesinin yaptırıldığı, kolunun grafilerinin çekildiği, patolojik bulguya rastlanılmadığı, elindeki lezyonun tedavisinin yapıldığı, bu rapor alındığı gün Hakkâri Cumhuriyet Başsavcısının basın karşısına geçerek özetle, “Cüneyt ERTUŞ’ un 22 Mart 2008 tarihinde çıkan olaylar sırasında polis tarafından orantısız güç kullanarak kolunun kırıldığı iddialarının yoğunlaşması üzerine basın açıklaması yaptığını, Cüneyt ERTUŞ nezarete girişinde, çıkışında ve cezaevine girişinde alınan raporlarında kırık veya buna benzer bulgulara rastlanılmadığını, Cüneyt ERTUŞ’ un zorunlu müdafi huzurunda Cumhuriyet Savcılığında, Sulh Ceza Mahkemesinde kendisinin veya müdafisinin böyle bir şikâyetinin olmadığını, savcı ve hâkimlerin böyle bir gözlemi olmadığı, basında çıkan haberler üzerine dördüncü kez Cüneyt ERTUŞ’ un Hakkâri Devlet Hastanesine sevkinin yapıldığını, çekilen röntgende herhangi bir kırık, buna benzer ciddi bir zararın ve lezyonun olmadığının tespit edildiğini, bu tür yanlış bilgilendirmelerin kolluk kuvvetlerini gereksiz yer zan altında bırakılmaması gerekir.” dediği,

Tüm bu evrakların ve adli tahkikatın incelenmesinde, her ne kadar medyada yer alan görüntülerde polisin bir çocuğu yakaladıktan sonra kolunu bükmesinden Cüneyt ERTUŞ isimli çocuğun kolunun kırıldığı izlenimi edinilmekteyse de;

Cüneyt ERTUŞ isimli çocuğun kolunun kırılmadığı, bunun olaydan sonra çekilen resimlerde de görülebileceği, bütün yasal haklarının kullandırıldığı, ilk yakalanmasından itibaren alınan tüm doktor raporlarında vücudunda yeni bir tıbbi lezyona, darp ve cebir izine rastlanmadığının belirtildiği, soruşturma aşamasında kendisinin veya avukatının tıbbi veya adli anlamda bir şikâyetlerinin olmadığı, basında çıkan haberler üzerine Cumhuriyet Başsavcısının talimatı ile Hakkâri Devlet Hastanesinde yapılan muayenesinde kolunun röntgeni çekildiği, doktor raporuyla kolunda kırık olmadığının, darp ve cebir izine rastlanmadığının belirlendiği, bu durumun insan hakları ihlali niteliğinde bir suç oluşturmadığının Hakkâri Cumhuriyet Başsavcısınca basın açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuş olduğu incelenmiştir.

Ancak basına yansıyan görüntülerden de görüleceği gibi polislerin Cüneyt ERTUŞ’ u etkisiz hale getirdikten sonrada maddi güç kullanmaya devam ettikleri oysa PVSK 16 ncı maddesinde yer verilen kullanılan kuvvetin kademeli olmasının gereği olarak; kolluğun, her aşamada karşı tarafı etkisiz hale getirme amacına ulaşılıp ulaşılmadığını kontrol etmesi bir zorunluluktur. Yani kullanılan güç hem orantılı olmalı hem de amaçlanılan hedefle orantılı olarak ölçülülük içinde olmalıdır. Etkisiz hale getirme işlemi hangi aşamada tamamlanmışsa kuvvet kullanma işlemi de o aşamada sona erdirilmelidir. Ayrıca, kuvvet kullanmanın amacı hiçbir zaman yakalanan kişiye herhangi bir ceza vermek olamayacağı gibi direnişi yok etmek için kullanılan kuvvet, saldırıyı gerçekleştirmek için kullanılan kuvvete göre orantısız olmamalıdır başka bir ifade ile kişi etkisiz hale getirildikten sonra kuvvet kullanma işlemi

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

213

sona erdirilmelidir. Kolluğun burada kişiyi etkisiz hale getirdikten sonra da güç kullanmaya devam etmesinde bir isabetsizlik söz konusudur ve bu işlemi gerçekleştiren polislerin başvurdukları maddi gücü kullanmalarında ölçülülük prensibine uygunluktan söz etmek mümkün değildir. Her ne kadar Cüneyt ERTUŞ’ un doktor raporlarında kolunda kırık olmaması ve belli bir acı eşiğinin aşılmamasından dolayı bu olayın işkence olarak değerlendirilmese de kötü muamele olarak değerlendirilebilecek bir konu olduğu,

Olayların yukarıda da anlatılmaya çalışıldığı gibi polisin müdahalesi üzerine ilin geneline yayılmadığı, olayların oluşum şekli, terör örgütü lehine sloganlar, benzer nitelikte barikat kurma, lastik yakma, kamu bina ve araçları ile polislere taşla saldırı, olaylara karışanların genelde çocuk ve gençler olduğu, halkın büyük bir kesiminin olaylara karışmadığı, olayların önceden planlandığı kanaatini oluşturduğu, eylemlerin aynı nitelikte ve grupların Nevruz kutlamasına değil terör örgütü lehine yönelik bir eylem içerisinde olunduğu, atılan sloganların bunu teyit ettiği, olaylara müdahale sırasında gaz fişeğinin evine girdiği vatandaşlar olduğu, bunların emniyete gelerek ifade verdikleri, yine bir kısım şahsın araçlarının camlarının kırıldığı ve evlerinin taşla hasar gördüğü görülmüştür. Bu olayların kayıtlara geçtiği, işlemlerin başlatıldığı, olayların ilin genelinde 22 Mart günü akşam 22.00 civarı durulduğu, özellikle mahalle aralarında taşlı eylem yapan gruplara müdahalenin gazla da olacağı düşünüldüğünde, vatandaşların evlerinin zarar görmesi eylemin istenmeden olabileceği,

Sivil toplum örgütü temsilcileri ile yapılan görüşmelerde genel olarak polisin aşırı güç kullandığı yönünde bir beyanda bulunulmamakla birlikte, halk arasında güvenlik görevlilerinin olaylara karışanlara küfür ettikleri yönünde yaygın bir kanaat olduğunu dile getirmişlerdir. Yine 22 Mart 2008 tarihinde yapılacak Nevruz kutlamalarının yapılmasına izin verilmemesinin terör örgütü yandaşlarına koz verdiğini, izin verilse idi olayların yine çıkabileceğini ancak bu ölçüde olamayabileceğini, bir kısmına göre ise bunu kimsenin bilemeyeceği,

Çıkan olayların Nevruz kutlaması yapmak isteyen vatandaşlarımızla doğrudan bir bağlantısının olmadığı, kamera çekimlerinde polise taşlı, sopalı saldırılarda bulunanların yaş grubu olarak çocuk ve gençler olduğu, bir bayram kutlamasından çok olay çıkarmaya odaklanmış, çıkan olayların şekli (terör örgütü lehinde slogan atma, barikat kurma, lastik yakma, polise taşlı saldırı), katılanların yaş grubu olarak benzerliği, atılan sloganların birbiri ile uyumluluğu, grupların dağılıp tekrar bir araya gelmeleri, tek bir merkezde değil birden çok yerde toplanarak eylem yapılması, bu olayların önceden organize edildiğini, yasa dışı terör örgütünü desteklemek amacı ile şehir merkezinde olay çıkararak ilde korku yaratmayı hedefledikleri, kamusal düzeni bozmaya ve devlet otoritesini zayıflatmaya yönelik eylemler içerisinde olunduğu tereddüde yer verilmeyecek şekilde olduğu,

Her ne kadar olayların terör örgütünü desteklemek üzere örgüt talimatı ile gerçekleştiği anlaşılmakla birlikte, demokratik ve çağdaş bir ülkede polisin yasal sınırlar içerisinde hareket etmesinin gerektiği, Polisin müdahalesinin

2009 00Faaliyet Raporu

214

şeklinin yasalarca düzenlenmiş olduğu, Suç ile müdahale arasında bir orantının bulunmasının gerektiği, yasa dışı bir terör örgütünü desteklemeye yönelik bir faaliyet içerisine girilse bile, suçun önlenmesinde yaşama hakkı düşünülerek hareket edilmesinin bir zorunluluk olduğu,

Değerlendirilmiştir.

2-D-HAKKÂRİ İLİ YÜKSEKOVA İLÇESİNDE MEYDANA GELEN OLAYLARIN İNCELENMESİ

2.D.a- 09 Mayıs 2008 tarihinde Yüksekova kaymakamlığında yapılan görüşmede, Yüksekova Kaymakamı Mehmet ÜNAL,

Nevruz öncesinde ve Nevruz sırasında Yüksekova’da nelerin yaşandığı ile ilgili olarak Kaymakam Mehmet ÜNAL,

“ Tertip komitesinin Kaymakamlığa müracaat ettiğini, gösterilerin ilin tümünde aynı günde yapılması için Valilikten gelen bir yazı olduğunu, istedikleri yerde ayın 21 Mart tarihinde kutlama yapılması için izin verildiğini, komitenin bunu kabul etmediğini, gösterilerin olduğu gün dükkanların kapalı olduğunu, “kapat” şeklinde bir talimat geldiğinde dükkanların kapatıldığını, 23’ünde de kapalı olduğunu, Yüksekova’da normalde dükkanların pazar günü dahil her gün açık olduğunu, son iki ayda beş defa kepenk kapatma olayının olduğunu, esnafın %99’unun kapatmaya razı olmadığını ancak zarar göreceklerinden korktukları için dükkanlarını kapattıklarını, 23’ünde 500-600 kişilik bir gösterici grubun olduğunu, sayının belki biraz daha fazla olabileceğini, göstericilerin cezaevi kavşağı, ipek yolu, Esentepe Mahallesi, Dağlıca yol kavşağı gibi çeşitli yerlerde toplandıklarını, buralarda mazgalları kaldırdıklarını, barikatlar kurduklarını, güvenlik kuvvetlerinin bunları engellemek için görev yaptığını, olayların olduğu sırada ilçelerinde iki milletvekilinin –Hamit Geylani ve Sevahir Bayındır- bulunduğunu, olayların yer yer olduğunu arada bir durduğunu, taş atmalar olduğunu, taş atanlar arasında çocukların da bulunduğunu, çocukların yönlendirildiğini, polise mukavemet eden grubun tahmini olarak yarıya yakının çocuk olduğunu -15 yaş altı-, diğerlerinin yirmili yaşlar civarında olduğunu, grupların toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa aykırı davrandığını, barikatlar kurup mazgalları kaldırdıklarını, göstericilerin olaylar sırasında cezaevi kavşağını sıkça kullandıklarını, oradan dağıtıldıklarında diğer taraflara kaçtıklarını, olayların bu şekilde devam ettiğini, bu tür olayların sadece Nevruzda yaşanmadığını, istedikleri zaman kullanacakları birilerini bulabildiklerini, saat ikiye doğru cenazenin geldiğini, o saate kadar, bir buçuk saatlik süre zarfında hiçbir olay yaşanmadığını, herhangi bir sıkıntı yaşanmaması, kimseye bir zarar gelmemesi için kendisinin, komutanların, müdürlerin, savcının ana cadde üzerinde olduklarını, Kuruköy tarafından cenazenin geldiğini, cenazesi gelen vatandaşın ambulansla hastaneye getirildiğinde ölmüş olduğunun anlaşıldığını, cenazenin herhngi bir olay yokken geldiğini, cenazenin İkbal Yaşar adlı vatandaşa ait olduğunu, amcasının oğlu Cahit Yaşar’ın daha sonra anlattığına göre olayların olduğu sırada önlerinde bir 400 kişi civarında bir grup olduğunu, grubun

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

215

karşısında polislerin olduğunu, polislerle göstericilerin arasının 200 metre civarında bir mesafenin olduğunu, o esnada bir ateş sesi geldiğini üç dört kişinin kaçtığını gördüğünü, öndeki grupta en ufak bir kıpırdanma olmadığını, o sırada amcasının oğlu İkbal Yaşar’ın yerde yattığını gördüğünü söylediğini, otopsi raporuna göre kurşunun arkadan geldiğinin anlaşıldığını, sırtından girdiğini, mermi çekirdeği olmadığını, dolayısıyla kurşunun muhtemelen yakın mesafeden atıldığını, ölen kişinin gösterici grubun arkasında olduğunu, kurşunun grubun karşısından atılmasının mümkün olmadığını, savcılık soruşturmasının halen devam ettiğini, ertesi gün –pazartesi günü- bir yaralı geldiğinin söylendiğini, yaralının on günden fazla Van’da kaldığını, bu sırada olay olmadığını, sadece taş atma gibi sıradan şeyler olduğunu, yaralı vatandaşın –Fahrettin Şedal- ölmeden iki gün önce kızını dinlediklerini, kızının anlattığına göre Fahrettin Şedal’ın yaralandığı sırada evinin önünde olduğunu, ateş edildiğini, karşılarında iş merkezi olduğunu, babalarını içeri çekmeye çalıştıklarını, etrafta polis olmadığını, iş merkezinden ateş geldiğini söylediğini, bu konuda Yüksekova’da bir şey yapılmadığı, bombalama olacak şeklinde birkaç gün öncesinden duyumlar aldıklarını, bunların hazırladıkları dosyada olduğunu, valilikten ve diğer kurumlardan gelen resmi belgeler ve istihbari raporlarda bu bilgilerin bulunduğunu, olayların üç gün öncesinde 4 kaleşnikof, 2 bomba, fitil vs.nin yakalandığını, pazar günü ilçede parça tesirli bir bomba patladığını, bomba patladığı sırada yakınlarında kimse olmadığından kimseye bir şey olmadığını, ölen veya yaralanan olsa idi ciddi sıkıntı yaratacağını, ölen iki kişinin yakınlarının savcılık ve emniyette verdikleri ifadelere göre ölüm olaylarının bu şekilde olduğunu,

İlçeye 23 Mart 2008 pazar günü, Antep, Ordu, Diyarbakır, Giresun gibi illerden 150 civarında takviye polis geldiğini,

Pazar ve pazartesi günü yaşanan olaylar sırasında Yüksekova dışından insanlar geldiğine ilişkin olarak; bu konuda istibari bilgileri olduğunu, ancak kişiler yakalanamadığı için bu bilgilerin havada kaldığını,

Askerî birlikten yardımın olaylardan önce mi yoksa olaylar sırasında mı istendiği ile ilgili olarak; askerlerin Valinin talimatıyla geldiği, ancak kullanılmadığı, daha sonra geri döndükleri, İpek yolu civarındaki Esentepe mahallesine geldikleri, bir de askeri itfaiye aracının geldiği, göstericiler lastik yaktığı için, belediyenin iki itfaiye aracı olduğunu daha çok bunların kullanıldığını,

Ölen İkbal Yaşar hastaneye götürülürken, kendisinin ve araçtakilerin polis tarafından darp edildiği iddiaları ile ilgili olarak; İkbal Yaşar’ı taşıyan aracın polisce hastaneye giderken yolda durdurulmak istendiğini, aracın durmadığını, araç durmayınca bir camının kırıldığını, bunun üzerine aracın içindekilerin araçtan çıkarak kaçmaya başladıklarını, ölen şahsın aracın arka koltuğunda olduğunu, ölen şahsı görünce polisin ambulans çağırdığını, ilgili polis görevlilerin ifadelerinin alındığını, olay sırasında İkbal Yaşar’ın ölü olup olmadığının bilinmediğini, bu konuda bir soruşturmaları olmadığını,

2009 00Faaliyet Raporu

216

Yüksekova’da bir güvenlik görevlisinin pantolonunu indirerek halkı aşağılayan, tahrik eden bir olay olduğu iddiaları ile ilgili olarak; böyle bir olayı ilk defa duyduğunu, böyle bir olayın Yüksekova’da olmadığını, Nevruz’dan önce ilçede bir olay yaşandığını, bir polis memurun ilçe merkezinde bir pasajdaki tuvalette ayakta ihtiyacını giderdiği sırada bir vatandaşın bunu görerek ayakta hacet giderilmez gibi sözler söylediğini, bunun üzerine polisin ne karışıyorsun diye vatandaşı terslediğini, tartışma büyüyünce vatandaşların toplandığını, olayda vatandaşı aşağılamak gibi bir kastın olmadığını, bunun dışında ilçede iddia edildiği gibi bir olay yaşanmadığını,

Tertip komitesi üyeleri, ilçede bulunan iki milletvekilinin ve DTP İl örgütünün Valiye ve kendisine başvurarak, grubu yatıştırabileceklerini, basın açıklaması yapıp dağılacaklarını belirttikleri, buna izin verilseydi bu tür olayların yine de yaşanıp yaşanmayacağı ile ilgiliolarak; göstericilerin saat sekizde toplandıklarını, bir buçuk saat boyunca halay çekip konuştuklarını, bu süreçte hiç kimsenin en ufak bir müdahalesinin olmadığını, dağılmadan önce güvenlik görevlilerine taş atmaya, taciz etmeye başladıklarını, bu kişilerin normal dinleyici kalabalık değil, grubun arkasındaki militan grup olduğunu,

Ölen vatandaşlardan birinin ailesinden izinsiz gömüldüğü, ertesi gün cenazenin mezardan çıkarıldığı iddiaları ile ilgili olarak; ölen şahsın ailesi, annesi, babası, eşi, iki kardeşi, Cumhuriyet Mahallesi Muhtarı, bir Başkomiser, bir de Müftünün bir araya gelerek konuştuklarını, cenazenin ertesi gün kötüniyetli şahıslar tarafından kullanılacağını aileye söylediklerini, herhangi bir sıkıntı olmasını istemediklerini, onların da bunu kabul ettiklerini, ailesinin rızasını aldıktan sonra bu işlemi gerçekleştirdiklerini, cenazenin kullanılmaması, bir olay olmasın, provokatif bir olay yaşanmasın diye bu şekilde hareket ettiklerini, ertesi gün ölenin yakınlarının gelerek Vali ve Savcı ile görüştüklerini, cenazeyi ilçede bulunan diğer mezarlıkta defnetmek istediklerini,

Olay sonrasında, İkbal Yaşar’ın öldürülmesinin uyuşturucu sebebiyle olmuştur şeklinde bir açıklama yapıldığı ile ilgili olarak; kendilerinin böyle bir açıklamalarının olmadığını, zaten basına demeç verme yetkilerinin olmadığını, Valinin aranan bir şahıs olduğu yönünde bir demecinin olduğunu ancak uyuşturucu nedeniyle öldürüldü şeklinde bir açıklamasının olmadığını, ölen şahsın İstanbul Emniyeti ve Başkale’den aranmasının olduğunu, ölen şahsın vücudundan mermi çekirdeği çıkmadığını, mermi çekirdeği olsaydı işlerinin daha kolay olacağını, merminin sırtından girip çıktığını, bunun yakından ateş edildiğini gösterdiğini, şahsın göstericilerin arkasında olduğunu, şahsın arkasında polisin bulunmadığını, kendilerinin de olayın failinin bulunmasını istediklerini, olayın takipçisi olduklarını,

Savaş Babalıtaş adlı bir çocuğun güvenlik görevlilerinin müdahalesi sonucu bir gözünü kaybettiği iddiaları ile ilgili olarak; kendilerine bu şekilde intikal eden bir yaralı olmadığını, kendilerine gelen yaralı sayısının toplam beş vatandaş, yirmi bir polis memuru olduğunu, bunun dışında bir bilginin kendilerine gelmediğini, Van’a giden yaralı olup olmadığının araştırıldığını,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

217

sadece bir yaralının Van’a sevkedildiğini, kendilerinde böyle bir yaralı bilgisinin olmadığını

Yusuf Bozkurt adlı bir vatandaşın, güvenlik görevlileri tarafından zorla evine sokularak darp edilip edilmediğini ile ilgili olarak; kendilerine bu konuda intikal eden bir bilgi olmadığını,

Nevruz gösterilerine izin verilseydi bu olayların yaşanıp yaşanmayacağı ile ilgili olarak; tertip komitesine izin verilseydi psikolojik olarak daha iyi durumda olunacağını, ancak olayların daha mı ağır yoksa daha mı hafif olacağını bilemeyeceklerini, çünkü bu olayların vatandaşın kendi iniyasitifiyle gerçekleşen olaylar olmadığını,

2.D-b- 09 Mayıs 2008 tarihinde Yüksekova Kaymakamlığında komisyonumuza ayrılan salonda, olaylarda Yüksekova İlçesinde görev alan, İl Emniyet Müdür Yardımcıları Osman Babadağı, ve Hamit Karaman, Emniyet İlçe Emniyet Müdür vekili Emniyet Amiri Mustafa Kantar, Terörle Mücadele Büro Amiri Baş komiser Murat……..,, Başkomiser Mehmet Yıldırım, Güvenlik Büro Amiri-Asayiş Büro Amiri Başkomiser Hamit Ceylan, Koruma Büro Amiri-Çevik Kuvvet Büro Amiri Başkomiser Namık Göl ile yapılan görüşmelerde bu kişiler;

Nevruz da Yüksekova’da yaşanan olayları anlatması istenmiştir. Emniyet Müdür Yrd. Osman Babadağı, öncelikle Nevruza bu şekilde nasıl gelindiğine bakılması gerektiğini, sınır ötesi operasyondan sonra örgütte güç kaybının oluştuğunu, alınan istihbari bilgilerin bunu doğruladığını, Hakkâri’nin stratejik olarak önemli konumda bir il olduğunu, örgütün konuşlanmış olduğu Kandil bölgesinin paralelinde olduğunu, örgüt bu kaybını telafi etmek için Hakkâri’de bir takım faaliyetlere başladığını, kasım, aralık aylarından itibaren operasyonların başlamasından sonra “Edi Bese! (Artık Yeter!)” adı altında birtakım gösteriler, toplantılar, basın açıklamaları, halkı etkileyecek, yönlendirici, ayaklanmaya yönelik faaliyetlerde bulunduğunu, 15 Şubatta hareketli bir dönem olduğunu, il merkezinde bunun sıkıntısının yaşandığını, ancak Yüksekova’da bir sorun yaşanmadığını, kargaşa ortamının olmadığını, daha sonra 8 Mart ve 5 Martta partinin birtakım toplantı, gösteri yürüyüşü düzenlediğini, kendilerinin de bu dönemde görevli olduklarını, yüzlerce, binlerce insanın parti önünde toplandığını, aldıkları istihbaratta molotof kokteyli atma, polise karşı bir tepkide bulunma, gösteri yürüyüşü yapma şeklinde planları olduğunu öğrendiklerini, oradaki yetkililerle, belediye başkanıyla görüştüklerini, belediye başkanının anlayışlı bir insan olduğunu, yatıştırıcı tavırları olduğunu, bu şekilde 5 Martta herhangi bir olay gerçekleşmeden vatandaşların dağıldığını, kentin normale döndüğünü, Yüksekova’nın önemli bir konumda olması nedeniyle 21 Martta, il merkezinden kendisinin ve iki arkadaşının ilçede görevlendirildiğini, daha sonra Konya ve Ordu’dan 70 kişilik çevik kuvvet personelinin ilçeye takviye olarak geldiğini, o gün -20’sinden itibaren- gündüzleri hiçbir olayın olmadığını, akşamları ara sokaklarda, beş altı noktada barikat kurulduğunu, lastik yakıldığını, ilçe emniyet müdürünün

2009 00Faaliyet Raporu

218

koordinesinde peyderpey olayları dağıtıcı, yatıştırıcı şekilde hareket ettiklerini, amaçlarının şehri yatıştırmak, bir kargaşa ortamı çıkmasını önlemek, gösterilerin illegal örgüt gösterisi haline gelmesini engellemek, her şeyin normale dönmesini sağlamak olduğunu, 20’si akşamı gösterilerin bu şekilde devam ettiğini, aynı gün akşam –20’si akşamı- ilçe merkezine girişte takip edilen bir şahısla birlikte bir çuval içerisinde 4 kaleşnikof, 3 el bombası ve fünyelerin ele geçirildiğini, bu silahların Nevruzdan bir gün önce yakalanmasının bir eylemin yapılacağının göstergesi olduğunu,

21 Mart gününe gelindiğinde, ilçede Nevruz kutlamaları için tespit edilen bir gösteri alanı olduğunu, güvenlik güçlerinin o alanda görev aldığını, beklendiğini, ancak halkın oradaki gösterilere katılmadığını, o alanda Nevruz kutlaması yapılmadığını, hiçbir vatandaşın gelmediğini,

22 Mart cumartesi günü de herhangi bir şeyin yaşanmadığını, ancak akşam saatlerinde bir gün öncesine göre ara sokaklarda eylemlerin artmaya başladığını, aldıkları istihbari bilgiler doğrultusunda arkadaşlarını uyararak çok fazla bölgelere girilmemesinin istendiğini, bir eyleme maruz kalınabileceğini, nitekim silahla evlerden ateş edenler olduğunu, mümkün olduğu kadar eylem gruplarını yatıştırıcı şekilde hareket ettiklerini, kısa müdahalelerin olduğunu, olayların fazla büyümeden önlendiğini, birkaç gözaltına alınan şahıs olduğunu, adliyeye sevk ettiklerini, bunlardan tutuklananlar olduğunu, Nevruzun 21 Mart günü Şemdinli’de de kutlandığını, bir müdür yardımcısının orada görevlendirildiğini, kutlamalarda herhangi bir olay yaşanmadığını, oradaki kutlamalar olduktan sonra 22’sinde oradaki çevik kuvvet ekibi ile birlikte bir panzerin ve müdür yardımcısının destek olarak Yüksekova’ya geldiğini,

(Burada söze İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hamit Karaman girmiştir.) esas olarak Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Babadağı’nın Yüksekova’da görevlendirildiğini, kendisinin Şemdinli’de görevlendirildiğini, çok ciddi olmamakla birlikte birtakım olayların olduğunu, lastik yakıldığını, ekibe taş atıldığını, kendilerine küfür edildiğini, örgüt lehine sloganların atıldığını, artık bunları olaydan saymadıklarını, Şemdinli’deki görevleri bittikten sonra 22’si sabahı 25 kişilik bir kuvvet ve bir panzerle Yüksekova’ya geldiklerini, ifade etmiştir.

Olayları anlatmaya devam eden Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Babadağı, 22’sinde il merkezinde olayların olduğunu, o olayların Yüksekova’daki insanları da etkilediğini, ortamı gerdiğini, 23’ünde hazırlıklarını yaptıklarını, 22’sinde il merkezinde olaylar olduktan sonra Yüksekova’da daha büyük olayların beklendiğini, bunun üzerine değişik illerden yaklaşık 200 kişilik bir kuvvet daha istendiğini, Mardin’den, Antep’ten istendiğini, Nevruzdan önce istenen takviye kuvvetlerin daha önce geldiğini, 22’sinde Hakkâri’de olaylar olunca Yüksekova’da daha büyük olayların beklendiğini, bu nedenle yeniden destek istendiğini, 23’ünde 105 personel takviye geldiğini, gelenlerle birlikte 190 civarında çevik kuvvet personeli olduğunu, toplam 350 civarında polisin olduğunu, ayın 23’ünde Yüksekova’daki partililer ve belediye başkanı ile toplantı yaptıklarını, parti

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

219

yöneticilerinin ve belediye başkanının iyiniyetli yaklaştıklarını, ancak parti tarafından on gün boyunca, kutlamaların 23’ünde parti binası önünde yapılacağı şeklinde davetiye dağıtıldığını, öncelikle parti önünde kutlama yapılacağı, daha sonra üç kol halinde ayrı ayrı üç mahalleye gidileceği şeklinde yaklaşımları olduğunu, ancak bu şekilde kutlanmasına izin verilmediğini, 23’ü sabahı parti önünde orta sınıf vatandaşların –partili, iyiniyetli insanları, eylem yapacak bir grup olmadığını kastediyor- toplanmaya başladığını,

Konuşmaya İlçe Emniyet Müdürü Vekili Mustafa Kantar devam ederek; parti önünde en az bin kişinin toplanmaya başladığını, kalabalığın arka sokaklara doğru uzadığını, topluluğun Şemdinli yoluna giden Cengiz Topel caddesini barikatla ve lastik yakarak trafiğe kapattığını, aynı anda Kuruköy, Cumhuriyet ve Mezarlık Mahallesi taraflarında 100 ila 300-400 kişilik grupların barikatların arkasında ateş yakarak beklediğini, bir yandan slogan attıklarını, bir yandan polisin bulunduğu noktalara doğru taş attıklarını, bu arada partinin önündeki kalabalığın durduğunu, bu grupların eşzamanlı toplandığını,

Konuşmaya Emniyet Müdür Yardımcısı Hamit Karaman devam ederek; genç, poşulu çatışmaya hazır bazı kişilerin gruplar halinde partinin önündeki grubun içine dağılmış olduğunu,

Konuşmaya Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Babadağı devam ederek; parti önünde konuşmaların başladığını, genel merkezden gelen bazı parti yetkililerinin konuşmalar yaptığını, milletvekili Hamit Geylani’nin de konuşma yaptığını, bu sırada Belediye Başkanını gösterinin yasak oluğu şeklinde sürekli uyardıklarını, Belediye Başkanının kendilerinden kırk beş dakika kadar müsaade istediğini, en kısa zamanda bitirin diye uyardıklarını, bunun üzerine grubun gösteriyi bitirdiğini, gösteride yapılan konuşmaların sınır ötesi operasyon, Ak Parti, gençleri eyleme yönlendirme gibi konulara ilişkin olduğunu, konuşmalar bittikten sonra insanların dağılmaya başladığını, orta sınıf dedikleri partili insanların dağıldığını, o arada değişik noktalarda eylemci grupların çevrelerini sarmaya başladığını, aldıkları duyumlara göre 20’sinden itibaren 10-15 civarında örgüt mensubunun bu eylemci grupları yönlendirdiğini, eylemci gruplarda yer alan kişilerin %90’ının ilçenin normal insanı olduğunu, karşı karşıya geldiklerinde selamlaştıkları insanlar olduğunu, daha sonra güvenlik güçlerine tepkiler başlayınca amirlerin talimatıyla bu grupların yavaş yavaş dağıtılmaya başlandığını, bu arada yol kesmeler, askerlik şubesinin olduğu bölgede taşlı saldırıların başladığını, bir kargaşa ortamının oluştuğunu, gruplara müdahale edilerek dağılmalarının sağlandığını, ancak belli noktalarda bazı grupların saldırılarına devam ettiklerini, güvenlik güçlerinin bu grupların üzerine yönlendirildiğini, olayların hafiflemeye başladığını, ancak saat 2-3 civarında, olaylar sırasında bir şahsın öldüğü şeklinde İlçe Emniyet Müdüründen bir bilgi geldiğini, hemen savcıya haber verildiğini, olayın üzücü bir olay, bir cinayet olduğunu, polis ve savcının olayın tahkikatını yaptıklarını ifade etmiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

220

Ölen İkbal Yaşar’ın hastaneye götürüldüğü sırada, aracın durdurularak araç içindekilerin ve İkbal Yaşar’ın darp edildiği iddialarının sorulması üzerine, Emn. Müd. Yrd. Osman …, konu hakkında bir bilgisinin olmadığını,

Bu soru üzerine Terörle Mücadele Büro Amiri Başkomiser Murat ..., kendisinin olay sırasında aracın durdurulduğu noktaya yakın olduğunu, İkbal Yaşar’ı araçta bulduklarında nabzını bizzat kendisinin kontrol ettiğini, nabzın olmadığını, olay sırasında İkbal Yaşar’ın hayatta olduğu şeklinde bir iddianın olduğunu, iddiaların gerçek olmadığını,

Konuşma sırasında araya giren amirlerden bir tanesi, buna benzer başka bir vakanın olduğunu, Oslo Oteli yakınlarında, içinde üç kişinin bulunduğu bir aracın dur ihtarına uymadığını, aracın çok süratli olduğunu, bir önceki noktada dur ihtarının yapıldığını aracın durmadığını, kendi noktalarında aracı zor durdurduklarını, aracı durdurmak için kendisinin de aracın önüne çıktığını, ateş etme veya başka herhangi bir şeyin yaşanmadığını, o arabanın içinde herhangi bir yaralının olmadığını, araçta üç gencin bulunduğunu, bu olayın İkbal Yaşar olayıyla karıştırılmış olabileceğini ifade etmiştir.

….olayın öğleden sonra saat 14.00 gibi meydana geldiğini, grupları mahalle içlerine kadar püskürtüp çok fazla dağılmamak için merkezi noktalara çekildiklerini, kendisinin yanındaki kuvvetlerle beraber aracın durdurulduğu noktaya geldiğini, bulundukları noktanın Şemdinli yolu üzerinde olduğunu, yolun ilerisinin dönemeç olduğu için ilerideki grupların görünmediğini, bu grupları takip edip, bir taarruz anında kendilerine bildirmeleri için ileriye bir panzer çıkarttığını, çünkü kendileri geri çekildikçe grupların sürekli saldırıya geçtiklerini, bilgi versin diye panzeri ileride bıraktığını, orada bulunan kavşağa polisleri yerleştirip, amir beyle görüşmek için ayrılacağı esnada panzerdeki polislerin Şemdinli istikametinden ilçe merkezine doğru gelmekte olan bir taksiye “Dur!” ikazında bulunduklarını, kendisinin oraya bıraktığı kuvvetlerin de taksiyi durdurmaya çalıştıklarını, aracın yine durmadığını, bir arkadaşlarının copla aracın camını kırarak taksiyi durdurduğunu, taksinin içerisindeki herkesin araçtan fırlayıp kaçmaya başladığını, orada bulunan arkadaşlarından ikişer üçer kişinin bu kaçanları yakaladığını, kendisinin de o esnada arkadaşlarının yanına geldiğini, araçtan kaçanların etkisiz hale getirildiğini, taksinin içinde ne var diye bakmak için taksiye yöneldiğini, arka koltukta İkbal Yaşar adlı şahsın yatmakta olduğunu, nabzını kontrol ettiğini, nabız alamadığını, hemen ambulansı çağırttığını, oradaki etkisiz hale getirilen şahıslarla beraber İkbal Yaşar’ı kendisinin hastaneye gönderdiğini, adli tıp raporunu henüz görmediğini, ancak doktorla konuştuğunu, İkbal Yaşar’ın vücudunda darp izleri olduğunu ancak bu izlerin daha önceden yapılmış üç-beş günlük yaralar olduğunu öğrendiğini, olay esnasında İkbal Yaşar’a herhangi bir darp olmadığını, araç içerisinde arka koltukta yatmakta olduğunu, İkbal Yaşar’ı aracın içinde kendisinin kontrol ettiğini, araçtaki şahıslardan bir tanesinin verdiği bilgiye göre, Kuruköy olarak adlandırılan yolda olayın meydana gelmiş olduğunu, İkbal Yaşar’ın eylemci grubun arkasında olduğunu söylediğini, karşılıklı olarak kendi kuvvetlerinin ve gösterici grubun bulunduğunu, İkbal Yaşar ve beraberindekilerin 150-200 metre

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

221

ileride olayları izlediklerini, birbirleriyle konuşurken bir silah sesi geldiğini, silah sesinin sol taraftan yani kendi kuvvetlerinin bulunduğu taraftan değil, başka bir taraftan silah sesi geldiğini, üç dört kişinin silah sesinin geldiği noktadan kaçıştığını, İkbal’in yere düştüğünü, hemen yan yana olduklarını söylediğini, merminin giriş çıkış istikametine bakıldığında verilen ifadenin meydana gelen olayla uyuştuğunu, merminin sol sırtından girip, göğüs altından çıktığını öğrendiğini, tarif ettiği pozisyona göre ifadesinin tutarlı olduğunu,

İkbal Yaşar’ın önden, güvenlik kuvvetlerinin olduğu yerden açılan bir ateşle, göğsünden vurulduğu şeklinde bir iddia duyup duymadıkları sorusuna böyle bir iddia duymadıklarını,

Konuşmaya başka bir emniyet görevlisi katılmış, yarayı kendisinin gördüğünü, sol arkadan giriş, sağ önden, göğüs altından çıkış olduğunu, olayı duyduktan sonra hastaneye gittiğini, otopsiye girmediğini, otopsiye giren doktorla birlikte şahsın yanına gittiklerini, şahsın elbiseleri çıkarılmış bir şekilde masada yattığını, sağ göğsünün altından bir çıkış olduğunu,

Evlerden ateş edildiğine dair tespitleri olduğunu, bu tespitin nasıl yapıldığı sorusu üzerine Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Babadağı gece saatlerinde kalabalık grupların ara sokaklarda slogan atarak lastik yaktıklarını, ekipler yaklaşarak dağılmaları konusunda müdahalede bulunduklarını o sırada evlerden silah sesleri geldiğini,

Konuşmaya İlçe Emniyet Müdürü Mustafa Kantar katılarak;, olayların sadece 23’ünde meydana gelmediğini olayların başlangıcının Martın 22’si olduğunu, ayın 20’sinden itibaren istinasız her gece devlet karayolunun defalarca, birkaç yerinden kesildiğini, kendilerinin bir noktayı açtıkları esnada başka bir noktadan yolun kesildiğini, bir noktayı açtıklarında diğer bir noktadan yolun kapandığını, bir noktadan diğerine sürekli koşuşturduklarını, kendilerine gelen istihbarat raporlarında, barikatlar kurularak, içlerine bombalı uzaktan kumandalı düzenek yerleştirileceği, polislerin, güvenlik güçlerinin bu barikatlara çekilmek suretiyle silahlı eylem düzenleneceği şeklinde bilgilerin yer aldığını, kendilerinin mümkün olduğunca ara sokaklara girmemeye çalıştıklarını, ancak ana caddeleri açmak zorunda olduklarını, buraların devlet karayolu olduğunu, buraların kapanmaması gerektiğini, buralarda barikatlar kurulup lastik yakıldığını, ayın 20’sinden 24’üne kadar her gece bu karayolunun 15-20, bazen 50 kişilik gruplar tarafından kapatıldığını, 22’sinde İpek Yolu adı verilen İran transit yolunun yine kapatıldığını, yine lastik yakılıp barikat kurulduğunu, müdahale ekibi olarak akşamüzeri yolu açtıklarını, bu sırada taşlı saldırıların devam ettiğini, grupların bir kısmının iç mahallelere doğru kaçtığını, buralarda beklediğini, grupların belli bir yere kaçıp oradan tekrar gösteriye devam ettiklerini, bir noktada sürekli olarak kuvvet bulundurmalarının mümkün olmadığını, çünkü değişik yerlerde yine olayların yaşandığını, bir noktada araç ya da ekip bırakamadıklarını, tek kuvvetin yetersiz olacağını, bunların da taşlanacağını, dolayısıyla bu toplulukları dağıtmak zorunda olduklarını, bu topluluk dağıtılmadığı sürece yeniden bir araya gelip uluslararası karayolunu ulaşıma kapatacaklarını, bu topluluğu dağıtmak için bir ara sokağa 20-25 metre

2009 00Faaliyet Raporu

222

kadar girdiklerini, bu sırada Çevik Kuvvet ekiplerine taşlı saldırıların devam ettiğini, bir yandan molotof kokteyli atıldığını, bu sırada topluluğun kaçtığı istikametten seri bir şekilde silah sesleri geldiğini, o andan itibaren Çevik Kuvvet unsurlarını geri çekerek önlerine bir zırhlı araç aldıklarını, bu şekilde taciz ateşleri olduğunu ifade etmiştir.

Polis tarafından silah kullanılıp kullanılmadığı sorusuna Emniyet Müdür Yrd. Osman Babadağ, bazı noktalardan silah sesi geldiğini, ancak atanın kim olduğunun belli olmadığını, askerlik şubesinin şehir merkezinde olduğunu, oranın nöbetçisinin mi, vatandaşların mı, müdahale sırasında zorda kalan polisin mi silah kullandığının bilinmediğini belirtmiştir.

Olaylar sırasında bazı güvenlik görevlilerinin göstericilere, halka karşı küfür ettikleri, edep yerlerini gösterdikleri iddialarının sorulması üzerine böyle bir şeyin olmadığını, ancak atılan taşlardan canı yanan, yaralanan polislerin küfür etmiş olabileceğini, bu tarz münferit olayların olabileceğini, zaten olaylar sırasında ortada dolaşan normal vatandaş olmadığını, hepsinin örgüte müzahir kişiler olduğunu, normal vatandaşın evine çekildiğini, dükkanların kapalı olduğunu, etrafta terör estirerek dükkanların zorla kapattırıldığını,

Savaş adında 12 yaşında bir çocuğun gözünden aldığı bir darbe veya kurşun münasebetiyle gözünün kör olduğu iddialarını sorulması üzerine, İlçe Emniyet Müdürü Mustafa Kantar, bu çocuğun adının Savaş Babalıtaş olduğunu, gözaltına alınan şahıslar arasında olmadığını, hastaneye yaralı olarak gidip Van’a sevkedildiğini öğrendiklerini, bu bilgileri gazetelerden öğrendiklerini, ayrıca Van’ı arayarak böyle bir şahsın gelip gelmediğini hem yazılı hem de sözlü olarak sorduklarını, yazılı cevabın henüz gelmediğini, çocuğun 12 yaşında değil 16 yaşında olduğunu tespit ettiklerini, sözlü görüşmede “Van’a geldi fakat ben tedavimi Ankara’da yaptıracağım” diyerek gittiğini öğrendiklerini, kendilerinin Savaş Babalıtaş’ı görmediklerini ve tanımadıklarını,

Yaşar Bozkurt isimli 43 yaşındaki bir insanın evinde darp edildiğine dair iddiaların sorulması üzerine, İlçe Emniyet Müdürü Mustafa Kantar, bu konuda bilgisi olmadığını,

Herhangi bir eve girip gözaltı veya arama yapılıp yapılmadığı sorusuna Emniyet Müdür Yrd. Hamit Karaman, ev aramaları için izinleri olmadığını, sadece genel arama izinlerinin olduğunu, evlere girilmesi konusunda bütün polislerin bu kuralı mutlaka bildiklerini, bu şekilde bir eve girilmesi halinde mesken masuniyetini ihlal suçunun oluşacağını bütün polislerin bildiğini, bu nedenle bir eve girilecekse hakimden arama kararı alınması gerektiğini, giren bir polis olduysa suç işlediğini, ancak kendilerinin böyle bir olaydan haberleri olmadığını, böyle bir tespit varsa kendilerine bildirilmesini, gerekli işlemlerin mutlaka yapılacağını belirtmiştir.

Olaylarda polise karşı bir müdahalenin, şiddetin başlamış olduğunu ve polisin orantılı, genel manada orantılı güç kullanmış olduğunu ancak bireysel olarak orantısız güç kullanılmış olabilineceğini, kamuoyununda şu anda bundan dolayı yanlış algılıyor olabileceğini,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

223

Olaylara müdahalede altı yedi bölgede 200-300 kişilik gösterici grupların neredeyse oradaki kalan arkadaşlarını araya alıp linç etme durumuna geldiğini, asıl orantısız güç kullanımının göstericilerce gerçekleştirildiğini, Zaten bu durumun Roj Tv’deki açıklamalarda da “-… halkımız genelde gerekli mücadeleyi fazlasıyla göstermiştir!” diye sonraki günlerinde yer alan yayınlarda dile getirildiğini,

Olaylarda örgütün şurayı fethettim, Yüksekova’yı teslim aldım deme şeklinde bir amacı olduğunu polisin soğukkanlılığı sonucu daha büyük olayların çıkmasını engellediklerini, ona göre kuvvetleri ilgili yerlere dağıttıklarını, zaman zaman da güç ve zayıf durumda kaldıkları olduğunu ama devlet otoritesinin tesisi için, soğukkanlılklarını kullanarak devleti zayıf göstermemek anlamında gerekli, kanunların verdiği yetkileri kullandıklarını,

Olayların sadece Nevruz olayları ile sınırlı olmadığını, daha öncesinde evveliyatının olduğunu gelen istihbarat raporlarına göre “Nevruz bir başkaldırı şeklinde, devlete başkaldırı şeklinde kutlanmalı!” şeklinde ifadelerin olduğunu,

Polisin ayın 20’sinde Nevruz’dan, bir gün önce dört tane kalaşnikof, üç tane el bombası aldıklarını, bunlar yakalanmasaydı belki 50 ile 100 ile ifade edilebilecek yaralı ve ölünün olabileceğini aslında bir faciadan dönüldüğünü,

Örgütçe halka “Gerekirse ölün, öldürün !” denildiğini 23’ünde cenazenin kaldırıldığı aynı noktada bomba patladığını, ölen İkbal

Yaşar‘ın aranan bir şahıs olduğunu,

2.D.c-Yüksekova İlçesindeki Kutlama Komitesi Başkanı Sabri Ölmez ve Kutlama Komitesi üyeleri ile yapılan görüşme;

Kaymakamlığa kutlama için 12 Mart’ta başvurduklarını ve alındı belgesini aldıklarını, 15 Mart’ta Emniyetten aradıklarını ve tüm kimlik belgelerini istediklerin aynı tarihte götürdüğünü. Herhangi bir sıkıntı var mı dediğin de, yok dediklerini ve tedbirlerini buna göre yaptıklarını,

19’unda Kaymakamlığa çağrıldığını ve Kaymakamın İki muhtarla görüşmesi olduğunu bugün görüşmelerinin mümkün olmadığını yarın görüşelim dendiğini,

20’sinde Kaymakam’la görüştüklerini ve Kaymakamın 21’inde kutlayın dediğini, alan değişikliğinin kabul edildiğini ancak 23 üne izin verilmediğini, Hatta kaymakamım İçişleri Bakanlığından gelen yazı gereği kutlama 21’inde yapılacak dediğini, Kaymakama İçişleri Bakanlığının verilmiş bir talimatı olsa, Batman’ın Bursa’nın ve İstanbul’ un da İçişleri Bakanlığına bağlı olduğunu oralarda kutlamalara izin verildiğini söylediğini,

22’sinde Kaymakamla 2 saat görüştüklerini ve Kaymakamın yardımcı olmadığını, hatta bölge milletvekilinin de herhâlde o esnada aradığını, kaymakamın … 21’de yapacaklar. … dediğini de bunun üzerine iki saat kalmış, sanatçıyı nereden bulalım … dediklerini ve dilekçemizi geri çekiyoruz, yetiştiremedik, dilekçemizi geri çekiyoruz, mademki vermiyorsunuz, dilekçeyi iptal ediniz dediklerini, dilekçeleri kendisine verip, iptal ediyoruz, yani, yarına yetiştiremedik, iptal ediyoruz, bu sorumluluğu almadıklarını söylediklerini,

2009 00Faaliyet Raporu

224

23’ünde yapmak istemelerinin nedeninin sanatçı temini v.s konularından dolayı olduğunu, Çünkü, 21 inde veya 22 sinde yapmaları durumunda bölgeye daha değişik bir sanatçı getirmelerinin mümkün olmayacağını … sanatçıların da Türkiye genelinde ayın 21’inde her yere yetişmediği için, konuşmacılarımızın ayın 21’inde her yere yetişmediğinden dolayı 21’inde, 22’sinde, 23’ünde her gün bir ilçede, bir gün ilde, diğer günler her gün bir ilçede şeklinde karar aldıklarını programı düzenleme sıkıntısının bu konudan dolayı olduğunu … Nevruzun 5 yıldır tertip komitesince talep ediliyor ve kutlanıyor olduğunu rahatlıkla diyebileceğini,

Peki, siz dilekçenizi verdiniz. Artık biz sorumlu değiliz. Bir anlamda kendinizi bir tertip komitesi olmaktan çıkardınız, - Ne olacaksa, tertip komitesi olarak bundan sorumlu olmayacağız anlamında da dilekçenizi verdiniz. Peki, bu arada olayları anlatır mısınız bize? Neler yaşandı? şeklindeki soruya: Olayların 21’inde başladığını, 21’inden itibaren polisin sanki bir savaş hazırlığına girecekmiş gibi hazırlandığını, farklı plakalı araçlarla polis takviyesinin geldiğini, ilçenin giriş ve çıkış noktalarında çok sıkı bir denetim olduğunu sanki böyle bir tahribat yaşanmış gibi, sanki bölgeyi savaş alanı ilan etmiş gibi bir durum olduğunu, ayın 21’inden itibaren her taraf, her sokak başının, her mahalle başının panzerlerle doldurulduğunu emniyetin önünde ayın 21’inden sonra 7-8 tane boya panzeri geldiğini, her köşe başında üç tane panzer, her köşe başında gelen giden vatandaşın kimliği, çantası, bagajı, arabasının kontrol altına alındığını böyle bir psikolojik baskıya maruz kaldıklarını,

Polis ve askeri güç sayısı konusunda her sivil vatandaşa 2 polis düştüğünü, Yüksekova’nın nüfusunun 79-80 bin olduğunu, 160 bin polisin olduğunu,

Tedbirlerin bu kadar arttırılmasına anlam veremediklerini, Zaten kutlamaya izin verilmemiş olduğundan 23’ünde basın açıklamasının yapılacak olduğunu ve kendisinin bunu açıkladığını, Orada basın açıklaması sona erdikten sonra, … çarşı merkezinde, sokak başlarının hep tutulmuş olduğunu, çarşıya gelen, basın açıklamasına gelen vatandaşın önünün kesildiğini ve orada daha değişik olaylara neden olunduğunu, Yeşildere olsun, … mahallesi olsun, Esentepe … yollarının panzerlerle veya arabalarla tutulduğunu, hiçbir vatandaşın çarşıya doğru gelmesine izin verilmiyor olduğunu ve yaklaşana su atıldığını, polisin yaklaşana gaz attığını yaklaşana küfür ettiğini ve oralarda kavga çıktığını, çatışma denilebilecek şekilde halkın üzerine silahlar boşaltıldığını

Bütün eylemlerin ayın 23’ünde çıktığını basın açıklamasının zaten dağılmış olduğunu, mahallelerden tekrar silah seslerini duyduklarını ve geriye baktıklarında her tarafın karanlık, sis bombaları, gaz bombaları ile dolduğunu bunlar da yetmeyip silahlar, gerçek mermilerle halkın üzerine mermi atıldığını

Savaş BABALTAŞ’ ın, Ankara Hacettepe Hastanesi Göz Kliniğine kaldırılmış olduğunu bu kişinin, Esat Canan’ın yakın akrabası olduğunu,

Polisin gaz, sis bombası atmaya başladıktan sonra halkın barikat kurmaya başladığını Sokakların içine kaçan halkın bu durumu bir nevi nefsi müdafaa olarak yaptığını, elektrik direğine bağlanan bomba ile ilgili bir duyumlarının, bilgilerinin olmadığını ilk defa duyuyor olduklarını,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

225

2.D-b-Hakkâri Barosu Başkanı Necip Korkmaz, Hakkâri Barosu Başkanı Necip Korkmaz, Nevruz olaylarının olduğu gün

Yüksekova’da olmadığını, Van’da olduğunu, bir gün sonra –pazartesi günü- Yüksekova’ya döndüğünü, bölgede daha önce Şemdinli olaylarının yaşandığını, gerek Hakkâri’de gerekse Yüksekova’da bir travma yaşandığını, bunu kabul etmek gerektiğini, yaşanan olaylarda suç işlenmiş olabileceğini, müdahale olabileceğini, ancak müdahale tarzının aşırı ve orantısız güç kullanma şeklinde olmaması gerektiğini, temel sorunun bu olduğunu, olaylara müdahalede sağduyulu olunması gerektiğini, binlerce insanın bulunduğu bir gösterici grupta münferit de olsa taşkınlıklar, yasadışı söylemlerin olabileceğini, bunlar suç teşkil ediyorsa bu insanların ayıklanıp, gözaltına alınması gerektiğini, temel sorunun bu olduğunu,

Kendisinin tanık olduğu olayların olup olmadığı sorusu üzerine; olayların olduğu gün Yüksekova’da olmadığını, ancak olaylarda ölen iki vatandaş olduğunu, birinin gece saat 12’00 de defnedildiğini, ertesi gün ailesinin gelerek cenazeyi kendi geleneklerine göre gömmek istediklerini söylediklerini, bu şekilde gömülmesine ailesinin rıza göstermediklerini, belediye başkanı, Hakkâri milletvekili Hamit Geylani’nin de kaymakamlıkla görüştüğünü, cenazenin mezardan alındığını,

Kendilerine olaylarla ilgili olarak herhangi bir başvuru olup olmadığı ile ilgili olarak; ailelerin bir meslektaşlarına vekâlet verdiklerini, bu konuda adli sürecin işlediğini, ancak sonucunda ne çıkacağını kestirmenin mümkün olmadığını, genel itibariyle olayların oluşuna bakıldığında, olayların Cengiz Topel caddesinde gerçekleştiğini, göstericilerin müdahale üzerine çeşitli mahallere dağıldığını, bu arada iki vatandaşın öldürüldüğünü, buna ilişkin temel sıkıntının delillerin toplanamaması olduğunu, ölen vatandaşların tabiri caizse kim vurduya gittiğini, çünkü delillerin toplanamadığını, ölen İkbal Yaşar’ın ailesinin beyanına göre kurşunun giriş deliği önde olduğunu, yani önden vurulduğunu, çıkış yerinin arkada olduğunu, raporun ise tam aksi yönde olduğunu, kurşun deliğinin arka tarafta olduğunun, ön taraftan çıktığının yazdığını, “Gösterici grup var, onun karşısında güvenlik güçleri var, gösterici grubun da arkasında bu İkbal Yaşar” şeklinde olayın anlatıldığını, arka taraflardan ateş açıldığının söylendiğini,

Otopsi raporunun tam tersini gösterdiğine ilişkin, tespit ettiği olayların olup olmadığı, bu tür olaylara tanık olup olmadığı sorusuna kendisinin bizzat avukat olarak, ilgilendiği olaylarda böyle birşey görmediği, böyle birşeye rastlamadığını,

Otopsi raporuna daha sonra itiraz üzerine yeni bir otopsi yapılıp yapılamayacağı, bu şekilde iddiaların tespitinin mümkün olup olmadığı, ailesinin bu yönde bir talebinin bulunup bulunmadığı ile ilgili olarak; şu anda bunun tespitinin mümkün olmadığını, kurşunun ete temas edip geçtiğini, kurşun kemiği delip geçmiş olsa bunun tespitinin mümkün olacağını, ancak sadece et kısmını delip geçtiği, et de çürüdüğü için bunun tespitinin mümkün olmadığını, ailesinin yeniden otopsi yapılması için talebinin olmadığını,

2009 00Faaliyet Raporu

226

Genel olarak emniyet görevlilerinin Yüksekova’da insanlara davranışının nasıl olduğu sorusu ile ilgili olarak; buradaki sorunun aslında zihniyet sorunu olduğunu, bunun bizzat yetkili makamlar tarafından da dile getirildiğini, olaylarda dışarıdan güvenlik güçlerinin getirildiğini, güvenlik güçlerinin önyargılı davranabildiğini, gösterici grup içinde yer alan bir insanın suç işleyebileceğini, ancak suç işleyen vatandaşa uygulanacak bir usül, yasa olduğunu, olaylar sırasında milletvekili Hamit Geylani’ye çarşı içinde hakarete varan şeyler söylendiğini, elinden gelse karşısındakileri tarayacak zihniyette polisler olduğunu, polisin görevinin yasalarla belirlendiğini, polisin görevinin insanlar suç işlediği zaman yakalamak, gözaltına almak, delil ileri sürmek olduğunu, Yüksekova’da şu an 7-8 çocuğun iki aya yakın süredir tutuklu olduğunu, gösterici gruplar dağıldıktan sonra, evine giderken bu çocukların gözaltına alındığını, bu kişilerin slogan atmış, yasadışı gösteriye katılmış olabileceğini, ancak buna ilişkin fotoğraf, CD veya şahsın üzerinde yakalanan bir suç eşyası olmadığını, buna rağmen tutuklandıklarını,

Gözaltına alma sırasında usule aykırı bir hususa rastlanıp rastlanmadığı sorusu üzerine, gözaltına alınan kişilerle avukatların nezarette görüştüklerini, yüzünde morluk olan insanlar olduğunu, ilk gözaltına alma sırasında ve savcılığa çıkarma sırasında şahısların sağlık kontrolünden geçirildiğini, sağlık kontrollerinin hastanede yapıldığını,

Savaş Babalıtaş adında gözünü kaybeden bir kişi olup olmadığı sorusuna, bu kişiyi şahsen tanımadığını, bir gözünün kör olduğunu duyduğunu, ailesinin doğrudan bir müracaatı olmadığını, ancak kendi akrabalarından Ankara’da bir avukata gittiklerini, Hacettepe’de tedavi gördüğünü söylediklerini,

Gösterilere izin verilmemesinin bu tür olaylara önayak olduğunu, keşke bu olayların yaşanmamış olmasını dilediğini, bölgenin hassas bir bölge olduğunu, bu tür olaylara sağduyuyla yaklaşılması gerektiğini, devlet mekanizmasının hukuksal çerçevede işlememesinden kaynaklanan devlete karşı bir güvensizlik olduğunu, vatandaşın nereye başvuracağı konusunda tereddüt ettiğini, bu güven sağlandığı takdirde devletin vatandaşıyla kaynaşmasına katkı sağlayacağını, vatandaşa topyekûn suçlu olarak bakılmaması gerektiğini,

Yüksekova’da örgütün toplum üzerinde korkusu, baskısının olup olmadığı, olaylarda kepenk kapatılmasının isteyerek yapılıp yapılmadığı ile ilgili olarak; bu konuda objektif olunması gerektiğini, herkesin isteyerek kepenklerini kapatıyor denilemeyeceğini, DTP İlçe Başkanının da bu konu hakkında bir açıklama yaptığını, kesinlikle kepenk kapatılması şeklinde bir isteklerinin olmadığını söylediğini, herkesin gönüllü olarak kapattığının da söylenemeyeceğini, ama vatandaşın da bir şekilde tepkisini dile getirdiğini, bunun da bir eylem şekli olduğunu,

Konuyla ilgili önerileri sorulduğunda, bu tür olaylarda mümkün mertebe bölgeyi bilen kişilerin görev alması gerektiğini, bir ilçe jandarma komutanının, emniyet müdürünün daha soğukkanlı, inisiyatifi eline almış, olaylara objektif bakabilen kişiler olması gerektiğini, elbette ki bu insanların görevini yapacağını, buna bir şey demenin mümkün olmadığını, ancak bu tür toplumsal olaylarda

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

227

toplumun yapısını iyi bilmek gerektiğini, küçük bir kıvılcımın çok daha büyük olaylara sebep olabildiğini, bunun da vatandaşın devlete olan güvensizliğini arttırdığını,

Güvenlik güçlerinin vatandaşa hakaret ettiği, iddialarının sorulması üzerine, direkt olayların içinde olmadığından bilemediğini, ancak hakarete varan sözler, edep yerlerini göstermeye varan şeyler olduğunun söylendiğini, Nevruzdan önce böyle bir olay yaşandığını duyduğunu, bir polisin pasajda tuvalete girdiğini, vatandaşın kapıyı kapat diye uyardığını, bu şekilde bir tartışmanın yaşandığını, bu tür tartışmalar olduğunda, polisin vatandaşa bir tokat vurduğunda bir anda binlerce insanın toplanıp tepki gösterebildiğini,

2.D.e-Yüksekova Belediye Başkanı M Salih YILDIZ; Bir halkın seçmiş olduğu belediye başkanı olarak, ölümle ucu ucuna gelecek

durumlarla karşılaştığını, ailesini, kendinin can güvenliğinin bazen hiç kalmadığını kişisel duygularla, psikolojilerle iç içe yaşadığını,

… burada, gerek askeri açısından görev yapan komutanların kendilerini sürekli dışlamaları, anlamamalarıyla karşılaştığını, özellikle bu bölgede kilit bir yönetimin, bir … mülki amirliğinin, bir kaymakamın mülki amirliği kendi denetimleri altına alacak kadar, hatta halkın kafasında kendisi de olmak üzere kaymakamlığın olmadığını ilçe jandarma komutanının olduğunu kaymakamlığı onun yaptığını, Hakkâri’de valiliği askerin yaptığını bu konudaki genel psikolojinin halkta tümüyle hâkim bir duruma getirilmiş olduğunu Yani, askerin dediği her şeyin burada geçerli olduğunu kendilerinin bayramlarda seyranlarda dışlandığını, horlandığını, tepki gösterildiğini, hatta en son Sağlık Kurulu Başkanının alınmasında bile orada çıkan şaibenin, Sağlık Kurulu bir belediye başkanını nasıl tıp gecesine çağırır tepkisiyle olduğunu görevden istifaya zorlanma durumu olduğunu,

Şemdinli olaylarından bugüne kadar, İkbal Yaşar, Fahrettin Şadal’ın ölümü olaylarında bile demokratik tavır ortaya koyduklarını, bugüne kadar sağduyu, burada yapıcı yönünü, gerek kendisi gerek yönetici arkadaşlarının ortak bildiği bir tavır olmasaydı, sadece askerî mantığın hâkim olduğu bir anlayışla yürütülmüş olsaydı, belki Yüksekova’da bir iç kavga doğabileceğini, belki onlarca polis, onlarca vatandaşın da yaşamını yitirmiş olabileceğini, bütün bu büyük felaketleri önleyecek kadar kendilerini riske atacak kadar ortaya koymuş olduklarını,

Nevruz olaylarında da özellikle on dört-on beş gün önceden tertip komitesinin kurulduğunu, hem Sayın Vali tarafından hem Kaymakam tarafından, 21 ine on saat kala tertip komitesi çağırılıp ya yarın kutluyorsunuz ya da yok denildiğini, bu durumda milletvekillerinin, genel başkanlarının … mahallî sanatçıların, hatta genel sanatçıların katılımının olamayacağını, Programın altüst olduğunu, tertip komitesinin bu sefer kendisinin kaymakamla görüşmesini istediğini, ilçe başkanıyla, iki genel meclis üyesi ile … birlikte Sayın Kaymakamla görüştüklerini, Sayın Kaymakama allak bullak olduklarını biz bunu bir basın açıklamasıyla halka açıklayacağız, sayın milletvekilimle

2009 00Faaliyet Raporu

228

partinin önünde ve böylece bitireceğiz dediklerini, ayın 22 si olduğunda, partinin önünde basın açıklaması yaptıklarını, Türkiye'nin her tarafından buraya, uçakla, helikopterle, karayoluyla, asker, polis geldiğini,. tanımadıkları hayatta görmedikleri yüzleri burada gördüklerini sokakların tıklım tıklım olduğunu, çarşının her tarafının polis ve asker tarafından tutulmuş olduğunu, halkın arasında askerin ayaklarını yere vurarak marşlarla yürümesinin halkı tahrik olduğunu,

23 ünde basın açıklaması yaptıktan sonra polisin gaz bombalarını her tarafa attığını, bir yandan silah sesleri geldiğini polisin milleti kovaladığını, kendilerinin kaymakamı aradığını kaymakamın telefonlarına çıkmadığını en sonunda, kaymakamla buluşma için bir şey yaratıp, mahalleye gittiklerini,

Olaylar esnasında polisin bütün kavşakları tuttuğunu, evine bile gidemediğini, 2000-3000 polis ve askerin ilçe merkezinde olduğunu çoğunun dışarıdan getirildiğini, polis ve askerin kendilerine ve milletvekillerine ana avrat küfrettiğini,

Burada olaylar sırasında milletvekilleri Hamit Geylani ve Sevahir Bayındır ile Şırnak Belediye Başkanının olduğunu, ne bu heyetin ne kendilerinin ne halkın tam dikkate alınmadığını, olaylar başladıktan sonra bu mahallede yaralı, bu mahallede yaralı var diye telefon üzerine telefon geldiğini,

Polisin 3 misli de asker olduğunu, panzerlerin olduğunu ve her tarafa polis dikmiş olduklarını, 2-3 gün çarşıya kimsenin giremediğini, her grup her kavşakta polisin kendilerine küfürlerle saldırıyor olduğunu,

Çarşı merkezinde 2-3 bin insan (polis-asker) konuşlandırılmış olduğunu çarşıya insanların giremediğini, kaymakamı aradıklarını kaymakamın telefona çıkmadığını, Valinin milletvekilinin telefonuna çıkmadığını, çok büyük bir çaresizlik içerisinde kaldıklarını,

Cenazeden sonra hastaneye gittiklerini giderken artık kaymakamla buluşma olduğunu, gelip kendilerini hastaneye kadar aldıklarını, gelirken her polis grubunun her köşede küfürlerle saldırıyor olduğunu, hastaneye geldiklerini cenazenin saat dokuzda verilecek olduğunu ve onu defnedeceklerini, halk tabiriyle cenazeyi kaçırıp vermediklerini, amcasıyla uğraştıklarını,

Kaçırırcasına cenazenin 21:00’de alındığını ve gece (02:00’de) gömüldüğünü,

Buradaki tavırlarının sürekli yapıcı olduğunu, bu olayda da kaymakam veya vali beye yalvardığını efendim paylaşalım dediğini bu olayı paylaşsalar bir sorun da bir hata olmayacağını, buranın seçilmişi olan belediye başkanı olarak kendisinin hiç tanınmadığını, elinin tutulmadığını bayramlarda reddedildiklerini,

Kendisine karşı tugay komutanı ve tümen komutanının katı olduğunu ve kesin tavırları var olduğunu, bu DTP’lidir, bu adam bu koltuktan düşmelidir ne pahasına olursa olsun dediklerini, burada can güvenliğinin olmadığını,

Cenaze konusunda ertesi günü halkın sokaklara döküldüğünü ölen kişinin ailesinin aşiretinin 3-4 bin kişi olduğunu, , o gün eğer biz cenazeyi almış olmasaydı bugün yaşamamış olacağını, burada olmamış olacağını belki halkın

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

229

kendisini bu pencereden aşağı atmış olacağını böyle bir tehlikenin olduğunu, kaymakamı aradığını, herhâlde o tehlikeyi hissettikleri için başkan hemen gel dediğini,

Cenazenin verilmesi konusunda valiyle görüştüğünü mezarlıktan alacağım, sorumluluk bende dediğini, tamam olur dediklerini, cenazeyi aldıklarını ve. 60 bin insanla cenazeyi defnettiklerini herhangi bir olayın olmadığını,

Olayların selameti için çaba harcayan kendilerine karşı dava açıldığını, Burada tümüyle bir restleşme ve dışlanma olduğunu kimsenin Vali ve

Kaymakama karşı inancı kalmadığını, Vali ve kaymakamın askerin güdümünde, onların dediğine göre hareket

ettiklerini, Sivil iktidarı, hükümeti dinlemediklerini, Bu sorunların burada yaşayan herkesin yan yana gelmesiyle çözüleceğini,

kendilerine karşı DTP’lisiniz PKK’nın yanındasınız şeklinde bir anlayış olduğunu ancak Şemdinli olaylarında oraya giderek büyük olayları engellediklerini bu durumun anlaşılmıyor olduğunu, ….kendilerine karşı sizler teröristsiniz, sizler PKK yandaşısınız, sizler inanılmaz, güvenilmez vatan hainlerisiniz anlayışının hâkim olduğunu bunu kırmak gerektiğini ve sıkıntılarını bu olduğunu,

2.D.f-Ölen Şahısların Yakınları İle Görüşme

Olaylarda hayatını kaybeden Fahrettin Şedal’ın kızı Özlem ŞEDAL Babasının Şemdinli’de iki üç aydır, dükkân açmış olduğunu ve orada

çalışıyor olduğunu, cumartesi akşamı geldiğini, çocukların dışarıda olduğunu ve sesler gelince çocuklardan dolayı kapıya çıktıklarını iki üç dakika geçmeden kendisi ve babasının çocukların yanında kapıda olduklarını ve babasının vurulduğunu ve kollarına yığıldığını, babasını içeriye taşıdığını, polislerin içeriye geldiğini, yaralı umurlarında değilmiş gibi içeridekileri de almak istediklerini, onlara “Babamı vurdunuz, diğerlerini de alacak mısınız? dediğini, anneannesinin polislere “çıkın” diye bağırdığını,

Daha sonra babasını battaniye içerisine aldıklarını ve annesigillerin arabayla babasını götürdüklerini,

Çarşının başında polislerin kimliğini almak istediklerini, Babası vurulduktan sonra polislerin ona herhangi bir ambülans falan

istemediğini ambulansı kendisinin istediğini polis içeriye geldiği zaman “Ne olur yardım edin, bir ambülans, bir şey, yardım edin, babam ölüyor.” dediğini, polisin hiç umurunda değilmiş gibi kendilerini de almak istediğini,

Babasını kaya ekmek fırının arabası ile hastaneye götürürken polisin arabayı durdurduğunu, kimlik sorduğunu babasının yaralı olmasına karşın dövdüklerini

Babasının vücudundan kurşunu çıkardıklarını ve Van’a sevk ettiklerini babasının karnından vurulmuş olduğunu,

Babasının okumasını istemediğini kendisinin de babasının isteğiyle gideceğini ve okumayacağını,

2009 00Faaliyet Raporu

230

İkbal Yaşar’ın kız kardeşi Fazile Yaşar: Abisinin nevruz kutlaması için sabah on bir, on bir buçuk gibi evden

ayrıldığını sonra haberinin geldiğini, ilk başta sağ gözünden misket yediğini söylediklerini, öğrenci kimliğini çıkarıp polis barikatından geçmek istediğini ben öğrenciyim izin verin dediğini polislerin hâlen durmadığını kendisine vurduklarını,

Abisinin ölü olduğunu söylediklerini kendilerinin de sekiz gibi hastaneye geldiklerini, hiçbir şekilde cenazenin kendilerine gösterilmediğini, küfür ve kaba söze maruz kaldıklarını, Hakkâri’den otopsi için doktor bekliyoruz dediklerini, Savcının kendileriyle muhatap olmadığını cenazenin kendilerine gösterilmediğini, … benim hakkımdır dediğinde “yok sen göremezsin.” Dediklerini ”Neden?” diye sorduğunda,- Eşi görsün dediklerini ve kendisinin, “hayır” göreceğim dediğini , izin verin ben göreyim ağabeyimi dediğinde “yok” sen de göremezsin dediklerini, ..saat 20:00 gibi göstereceğiz dediklerini ama göstermediklerini sağlık nedeniyle göstermediklerini söylediklerini, Kaymakama gittiklerini ve Kaymakamın tamam valinin emri var bu akşam defnedeceğiz dediğini, cesedi, abimizi istiyoruz dediklerini, Kaymakamın cenazenin propaganda amaçlı kullanılacağını söylediğini, acıdan anlamak gerektiğini, camiye götürüp üzerine okuyacağız dediklerini,

Polisin abisinin üzerindeki elbiselerini çıkarıp darp ettiğini, otomobilde dövüldükleri ileri sürülen diğer kişilerin savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını, vurulduğu sırada abisi İkbal Yaşar’ın yanında Selman ve Cahit Yaşar ile Bemal Tokçu’ nun olduğunu,

Bu kişilerin abisini ticari taksiyle hastaneye götürmüş olduklarını, abisinin yaralı olup taksiden çıkarılıp dövülmesinin, elbiselerinin çıkarılıp yarasına basılmasının, kaymakamlığın önünde kendilerine küfredilmesi olayların kendilerini rencide ettiğini,

Daha sonra cenazenin kabirden alınıp defnedilmesi esnasında herhangi bir olumsuzluk görmediklerini,

İkbal Yaşar’la olay günü birlikte olan Bemal TOKÇU Olay esnasında İkbal Yaşar’ın vurulduğu yerin 10-15 m yakınında

olduğunu, İkbal Yaşar’ın arkadaşlarıyla ayakta olduğunu kendilerinin oturmuş oldukları sırada milletin kaçıyor olduğunu polisin kaçan halka bir yandan ateş ettiğini bir yandan da saldırıyor olduğunu ve kendilerinin de kaçmaya başladıklarını, bulundukları yerin düz bir alan olduğunu, kendilerinin ve İkbal Yaşar’ın göstericilerin ön safında olmadıklarını ortalarda olduklarını, etraflarında yüksek binaların olduğunu, ateş sesinin önden polisin olduğu yerden geldiğini,

İkbal Yaşar’ı yaralandıktan sonra arabaya taksiye aldıklarını, panzeri geçtikten sonra durduklarını, Polisin kendilerine arabadan inin dediğini ve arabada yaralı olduğunu söylediklerini burada bulunan özel harekatçıların yine de inin dediklerini ve arabadan önce yaralıyı çıkardıklarını sonra da kendisini çıkardıklarını ve kendilerini dövdüklerini, İkbal Yaşar’ı yere yatırdıkların ve

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

231

ona da vurduklarını, İkbal Yaşar’ın arabadan polis tarafından indirildiğinde yaşıyor olduğunu, baygın olduğunu ama ölmemiş olduğunu, daha sonra polisin istediği bir ambulansla kendilerinin hastaneye gönderildiklerini,

İfade ettikleri, Yüksekova İlçe merkezinde 23-24 Mart 2008 tarihlerinde meydana gelen

toplumsal olaylarda, Yüksekova İlçesinde Sabri Ölmez başkanlığında oluşturulan tertip komitesi

tarafından Nevruz Kutlamalarının 23 Mart 2008 tarihinde yapılması için 11.03.2008 tarihli dilekçe ile bildirimde bulunulduğu, Yüksekova Kaymakamlığınca, Hakkâri Valiliğinin 14.03.2008 tarih ve 696 yazısı ve geçmiş tarihte yapılan tüm eylem ve etkinliklerin terör örgütü propagandasına dönüştürüldüğü, bu olayların bir kısmında güvenlik görevlilerine Molotoflu ve taşlı-sopalı saldırılarda bulunulduğu göz önüne alınarak Nevruz etkinliklerinin 21 Mart 2008 tarihinde yapılmasına karar verildiği ve bu kararın tertip komitesi başkanına tebliğ edildiği, Düzenleme Kurulu tarafından Nevruz kutlamaları için hazırlıkların 23 Mart için yapıldığı gerekçesiyle bildirimin geri çekildiği,

Kaymakamlık makamınca Nevruz etkinliklerinin 21 Mart tarihinde yapılması yönündeki kararında, bildirimi yapılan toplantının iptali ve ertelemesine ilişkin bir ibarenin bulunmamasına karşın, tarafların Kaymakamlıkça bildirimin uygun görülmediği şeklinde bir algılamada bulundukları, bu uygulamanın gerek tertip komitesini oluşturan kişilerce, gerekse başta belediye başkanı olmak üzere bir kısım sivil toplum örgütlerince Nevruz Kutlamalarına izin verilmemesi olarak ifade edildiği, aynı ifadelere terör örgütü PKK/KONTRAGEL’in yayın organları olan televizyon ve internet sitelerinde de yer verildiği, Yüksekova Kaymakamlığının kararının, Hakkâri Valiliğin Nevruz kutlamalarının il genelinde aynı günde, 21 Mart 2008 tarihinde, yapılmasına ilişkin kararına ve güvenlik gerekçelerine dayandığı,

23 Mart 2008 tarihinde Nevruz kutlamasına izin verilmemesinin terör örgütü ve provokatörler tarafından Nevruz’un kutlanmasına Kaymakamlıkça izin verilmediği şeklinde bir propagandaya dönüştürülerek halkla güvenlik güçlerinin karşı karşıya getirilmesinin sağlandığı,

Hakkâri Valiliği ve Yüksekova Kaymakamlığınca 21-22-23-24.03.2008 tarihleri için güvenlik önlemlerinin ve askeri makamlardan alınacak kuvvetin planlandığı, 200 Çevik Kuvvet personelinin çevre illerden gelerek 23-24.03.2008 tarihinde Yüksekova İlçesinde görev yaptığı, ayrıca bir TOMA ve panzerin ilçeye gönderildiği, olayların artması üzerine İl Valisinin askeri kuvvet talebinde bulunarak ilçenin muhtelif yerlerinde görevlendirildiği,

Yüksekova İlçesinde 23-24 Mart tarihlerinde meydana gelen olaylara polisin öncelikli olarak müdahaleden çekindiği, kalabalık bir grubun DTP İlçe binası önünde toplandığı, grubun saat 11.00 sıralarına kadar halay çekme, konuşmalar yapma, slogan atma türü faaliyetlerine müdahale edilmeden uyarı ile yetinildiği, dağılmaya başlayan grup içerisinden bazı şahıslarca terör örgütü lehine sloganlar atılmaya ve sonrasında polisin taşlanması ile başlayan eylemlerin önceden bir planlamasının yapıldığı anlaşılan İlçenin değişik

2009 00Faaliyet Raporu

232

kavşaklarında yolların barikatlarla kapatılmasına dönüştürüldüğü, kamera kayıtlarında önceden hazırlanan molotofların barikat arkasında göstericilere dağıtıldıklarının görüldüğü, ilçenin değişik bölgelerinde barikatlar kurulduğu, kamu binalarına ve polise taşlı saldırıda bulunulduğu, gruplara müdahalenin TOMA ve panzer aracı ile gaz fişeği kullanılarak yapıldığı, güvenlik güçlerinin olay çıkan yerlere sevkinin yapılarak müdahalenin yapılmaya çalışıldığı, olaylara müdahalede yetersiz kalındığında güvenlik güçlerince havaya uyarı ateşi açıldığı, görüntülerden grupların organize oldukları, terör örgütü propagandası yaptıkları, Hakkâri İl merkezinde olay çıkaran gruplardan farklı olarak daha kalabalık, organize ve yaş gruplarının farklılık arz ettiği, gruplar içerisinde çocuklar olmasına karşın yetişkin yaş gruplarından katılımın fazla olduğu, bir demokratik tepki gösteriminden çok terör örgütü propagandasının yapıldığı, isyan niteliğinde görüntülerin kameralara yansıdığı, yollara önceden hazırlanmış çivili tahta parçalarının yerleştirildiği, polis güçlerine amirlerince olası saldırılara hedef olmamaları için ara sokaklara girilmemesi talimatı verildiği, dağıtılan barikatların hemen arkasında da kısa sürede barikatlar oluşturulduğu, yoğun eylemelerin 23-24 Mart tarihlerinde devam ettiği, görüntülerde grupları dağıtmak için havaya ateş eden görevlilerin olduğunun görüldüğü, bu arada başta askerlik şubesi olmak üzere kamu binalarına taşlı saldırılar yapıldığı, dışarıda oturan polis ailelerinin kapılarına göstericilerin geldiği,

Olaylar sırasında, 23.03.2008 tarihinde 1979 doğumlu İkbal YAŞAR’ın takriben saat: 14.00 sıralarında hastaneye ölü vaziyete getirildiği, tahkikatın Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütüldüğü,

İkbal Yaşar’ın Cumhuriyet karakolunun bulunduğu sokakta göstericilerin buraya doğru yönelmeleri sırasında, önünde 400 kişi civarında bir gösterici grubun ve bu grubun 200 metre karşısında da polislerin olduğu esnada bir ateş sesinin gelmesi sonucunda vurulduğu, olayın 62 10 kodlu görevli ile haber merkezi arasında “Merkez biz sokak yangınlarını söndüre söndüre zırhlılarla gidiyoruz. Önümüzde kalabalık bir grup vardı. O grubun içerisinden bir yaralıyı sürüyerek kenara kadar çekmiş grup. Şimdi orada sokağın kenarında yatıyor, bırakıp da kaçmışlar. Bizim müdahalemizle olan bir şey değil, kendi aralarında olan bir şey. 112 ekiplerinden bir yönlendirme yaparsanız iyi olur.” ve merkez tarafından da “Yer anlaşıldı. Efendim gönderiyorum.”şeklinde polis telsizine yansıdığı, olay esnasında İkbal Yaşar’ın yanında bulunan Bemal TOKÇU, olay esnasında İkbal Yaşar’ın vurulduğu yerin 10-15 m yakınında olduğunu, İkbal Yaşar’ın arkadaşlarıyla ayakta olduğunu kendilerinin oturmuş oldukları sırada milletin kaçıyor olduğunu polisin kaçan halka bir yandan ateş ettiğini bir yandan da saldırıyor olduğunu ve kendilerinin de kaçmaya başladıklarını, bulundukları yerin düz bir alan olduğunu, kendilerinin ve İkbal Yaşar’ın göstericilerin ön safında olmadıklarını ortalarda olduklarını, etraflarında yüksek binaların olduğunu, ateş sesinin önden polisin olduğu yerden geldiğini, İkbal Yaşar’ı yaralandıktan sonra arabaya aldıklarını, panzeri geçtikten sonra durduklarını, polisin kendilerine arabadan inin dediğini ve arabada yaralı

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

233

olduğunu söylediklerini burada bulunan özel harekatçıların yine de inin dediklerini ve arabadan önce yaralıyı çıkardıklarını İkbal Yaşar’ı yere yatırdıkların ve ona da vurduklarını, İkbal Yaşar’ın arabadan polis tarafından indirildiğinde yaşıyor olduğunu, baygın olduğunu ama ölmemiş olduğunu, daha sonra polisin istediği bir ambulansla kendilerinin hastaneye gönderildiklerini belirttiği,

Yüksekova Devlet Hastanesinde yapılan otopsisinde ”Haricen: 1-Sırtta sağ paravertebral alanda tam ortada 0,3 cm çaplı, etrafında vurma halkası da bulunan ASMÇ ( Ateşli Mermi Çekirdeği) giriş deliği,

2- Sağ pektoral bölge üst lateralde 1,2 cm çaplı etrafında vurma halkası bulunmayan ASMÇ çıkış deliği görüldü.

Cesedin çekilen13 adet X-RAY grafilerinde sağ 5. ve 9. kostada kırık olduğu görüldü.” Şeklinde rapor tutulduğu ve raporun sonuç kısmında …ASMÇ yarasının tek başına müstakilen öldürücü nitelikte olduğu,….atışın uzun namlulu silahla yakın atış mesafesi dışından (75 cm dışından ) yapılmış olduğu, cesetten ASMÇ elde edilemediği, kişinin ölüm nedeninin ASMÇ yaralanmasına bağlı kemik kırıklarıyla müterafık iç organ yaralanmasından gelişen iç ve dış kanama sonucu meydana geldiğinin….” belirtildiği buna göre kurşunun arkadan geldiğinin anlaşıldığı, sırtından girdiği, ölünün bedeninde mermi çekirdeğinin olmadığı, dolayısıyla kurşunun muhtemelen yakın mesafeden atıldığı, bu durumda merminin tam olarak nereden ve kimin tarafından atıldığının tespit edilemediği, tanık anlatımlarına göre merminin göstericilerden veya göstericilerin arkasında bulunan panzer tabir edilen araçtan gelmiş olabileceği yada etraftaki binalardan gelebileceği, ancak en sağlıklı bilginin yapılacak adli soruşturmanın sonucunda belirleneceği,

24.03.2008 tarihinde saat: 11.30 civarında kızı Özlem ŞEDAL anlatımına evde olduğu, çocukların dışarıda oynuyor olduğundan dolayı kapıya çıktığı, iki üç dakika geçmeden vurulduğu bu sırada polislerin içeriye geldiği, içeridekileri almak istedikleri, şahsın nasıl ve kim veya kimler tarafından yaralandığı tespit edilemeyen Fahrettin ŞEDAL ismindeki şahsın hastaneye intikal ettirildiği, daha sonra Van İline sevkinin yapıldığı, adı geçenin 10.04.2008 tarihinde Van'da vefat ettiği, Van Yüzüncü Yıl Araştırma ve Uygulama Hastanesinde yapılan otopsisinde “…lomber 3-4 vertebraların arasında sol lateralde omiriliğe nafiz olmayan ancak L 4 korpus üst ucunda minimal kemik efektine neden olmuş bir adet 2x1.4x0,2 cm ölçülerinde düzensiz bir şekilli deforme görünümlü yabancı bir cismin çıkarıldığı,…ve kesin ölüm nedeninin adli tıp kurumu tarafından belirlenebileceği” şeklinde rapor tutulduğu, şahsın yaralı iken verdiği ifadesinde kendisinin polis tarafından karnına sıkılan kurşunla vurulduğunu söylediği,

23.03.2008 tarihinde çıkan olaylar sırasında, nasıl ve kimin tarafından vurulduğu henüz tespit edilemeyen İkbal YAŞAR isimli şahsın ölü olarak hastaneye getirilmesi üzerine, İlçe Kaymakamınca cenazenin gündüz gömülmesi halinde olayların provoke edileceği düşünülerek cenazenin gece defnedildiği, ancak ertesi gün tekrar defin işlemlerinin gerçekleştirildiği ve

2009 00Faaliyet Raporu

234

şahsın başka bir mezarlığa gömüldüğü, cenaze sırasında büyük bir kalabalığın toplanarak örgüt propagandasının yapıldığı,

Olaylar sırasında ateşli silah ile öldükleri anlaşılan iki vatandaşımızın gösterici grup içerisinde olmadıkları, nasıl ve kimler tarafından öldürüldüklerinin, güvenlik güçlerinin ateş açması sonucu mu ölümlerin gerçekleştiğinin adli tahkikat sonrası anlaşılacağı, ancak silahla vurularak öldükleri anlaşılan bu vatandaşların gösterici grup içerisinde olmadıkları, bu nedenle polisin doğrudan gruplara karşı silah kullandığından bahsedilemeyeceği,

Olaylar sırasında 23.03.2008 tarihinde 16 polisin, 24.03.2008 tarihinde ise 5 polisin yaralandığı, bunun yanı sıra akşam vakti bir gruba müdahale için yaklaşan polis memurlarının yanından geçtiği elektrik direğinin altına önceden konan uzaktan kumandalı patlayıcının patlatılması sonucu şans eseri can kaybının olmadığı, iki polis memurunun sesten kaynaklanan geçici işitme kaybına uğradığı,

Olaylara karıştıkları gerekçesiyle toplam 20 şahsın gözaltına alındığı, bunlardan; 9'u hakkında Adli Kontrol kararı verildiği, 10'unun tutuklandığı ve 1’nin de serbest bırakıldığı,

Kamu kurum ve kuruluşlarına, özellikle Askerlik Şubesine yoğun bir şekilde taşlı saldırıda bulunulduğu, olayları önlemekte kullanılan polis araçlarının büyük hasar gördüğü,

İncelenmiştir.

VII. SONUÇ VE ÖNERİLER İncelemelerde bulunulan Van, Siirt ve Hakkâri illeri ile Yüksekova

ilçesinde; 21 Mart Nevruz Bayramını kutlamak için; her üç ilde ve Yüksekova ilçesinde DTP yöneticilerinin başkanlığında mülki makamlara 2008 Nevruzunu kutlamak için, illere göre farklı olmak üzere, kutlanılmak istenilen tarihlerden en az on gün öncesinden müracaat edildiği ve ilgili Valiliklerce kutlama komitelerinin istediği tarihlerde değil de bu tarihlerden önceki gün olan 21 Mart 2008 Cuma günü kutlamaların yapılmasının uygun görüldüğünün 21 Mart 2008 gününden bir gün öncesinde Kutlama Komitesi başkanlarına bildirildiği, her üç ilde ve Yüksekova ilçesinde de kutlama komitelerinin hazırlıklarını belirtmiş oldukları tarihler için yapmış oldukları, belirttikleri tarih dışında kutlama yapmalarının mümkün olmadığı gerekçesiyle dilekçelerini geri çektikleri ve 22 - 23 Mart 2008 günleri ile devamındaki günlerde olayların meydana geldiği anlaşılmıştır.

Komisyonumuz yapmış olduğu incelemeler ve elde ettiği belgeler ışığında aşağıdaki sonuca varmıştır.

1- Nevruz, ağırlıklı olarak kardeş Orta Asya ülkelerinde ve ülkemizde vatandaşlarımızca yıllardır kutlanmaktadır. Devlet yöneticilerinin katıldığı programlarla 1992 yılından itibaren de tatil olmadan resmi olarak kutlanmaya başlanmıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

235

İnceleme yapılan illerde son beş-altı yıldır Nevruz, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa göre bildirimde bulunularak toplu halde bir meydanda DTP il örgütü ve üyelerince organize edilerek kutlanılmaktadır. Önceki yıllarda kutlamalar Nevruz günü olan 21 Mart tarihinde yapılmıştır.

2008 Nevruz kutlamalarının 21 Mart dışındaki günlerde yapılması mülki makamlarca uygun görülmemiştir. Bu uygun görülmeme gerekçesine bakıldığında; alınan istihbaratlarda ayrılıkçı terör örgütü ve yandaşlarının Nevruzu bir halk hareketine dönüştürmek istedikleri, Nevruz gelmeden ayrılıkçı örgüt yandaşlarının, örgüte müzahir bazı illegal oluşumların, bazı Sivil Toplum Kuruluşlarının ve DTP’nin bazı olayları bir günde değil günlere yayarak yandaşlarını diri tutmaya çalıştıkları ve her vesileyle kutlama ve basın açıklaması veya siyah çelenk bırakma gibi eylemlerde yasadışı slogan atılmakta, PKK örgütünü övücü pankartlar, resimler asılmakta, devlet ve hükümet aleyhine gösterilere dönüşmekte olduğu, yasa dışı gösteriye dönüşen bu toplantılardan sonra dağıtılma esnasında devamlı olarak güvenlik güçlerinin taşlanmakta ve toplumun çıkan kargaşa ile huzursuz edilmekte olduğu şeklindeki tespitlerden dolayı kutlamaların birden fazla günde değil de Nevruz günü olan 21 Martta kutlanılmasını uygun gördükleri anlaşılmıştır. Buna karşın kutlama komiteleri istedikleri tarihlerde ısrar etmişler ve 21 inde değil de diğer tarihlerde kutlama veya basın açıklaması yapma yoluna gitmişlerdir.

Anayasamızın 34 üncü maddesi başta olmak üzere Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 17 inci maddesinde ve bu Kanuna dayanılarak çıkarılmış olan Yönetmeliğin 23 üncü maddesinde şartların oluşması halinde toplantı veya gösteri yürüyüşünün ertelenmesi veya yasaklanması düzenlenmiştir. Kanun suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması açısından bir olumsuzluğun ortaya çıkması veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlikenin mevcut olması durumunda toplantı veya gösterinin ertelenebileceği veya yasaklanabileceğini öngörmektedir. Bu bakımdan mülki makamların toplantı veya gösteri yürüyüşlerini erteleme ve yasaklama yetkileri vardır. Kaldı ki mülki makamlar erteleme ve yasaklamada bulunmamışlar yıllardır nevruz kutlamalarının yapılmış olduğu tarih olan 21 Mart tarihinde kutlama ve toplantının yapılmasına izin vermişlerdir. Ayrıca mülki makamların bu kararı bir idari karardır ve yargı yoluna açıktır. İdari kararlara karşı cevapların yasal olmayan yollarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılması şeklinde değil hukuk yoluyla verilmesi gerekir.

2- Her üç İlde ve Yüksekova’da 22 Mart 2008 günü ve devam eden günlerde yapılan toplantı ve gösteriler, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa göre, kanuna aykırı toplantı ve gösterilerdir.

Olaylar eşzamanlı ve koordineli bir şekilde başlamış ve ayrılıkçı örgütü ve onun başını öven bir mahiyet kazanmıştır. Gösteriler bir bayram kutlaması ve bayramlaşma görüntüsünden çok uzak olup kutlama ve basın açıklaması bahanesiyle ayrılıkçı PKK örgütünün propagandasını yapma ve gövde gösterisi amacına yöneliktir. Şüphesiz bu eylemler ve eylemlerdeki slogan ve ifadeler Türk Ceza Kanununa göre suç ve suçluyu övme suçunun unsurları

2009 00Faaliyet Raporu

236

niteliğindedir. Nevruz öncesi ve ağırlıklı olarak sonrasında meydana gelen bu olay ve protestoların arkasında ayrılıkçı örgüt PKK vardır ve bu gösteriler halkın nevruz kutlamak için yaptığı masum gösteri olmaktan uzaktır. Olaylarla ilgili görüntülere bakılınca bunun bir bayram kutlaması olmadığı kolaylıkla anlaşılacaktır. Hiçbir demokratik hak ve özgürlük terör ve terör örgütleri lehine kullanılamaz ve bir hakkın kötüye kullanılmasını hiçbir hukuk sistemi cevaz vermez.

3- Her üç il ve Yüksekova ilçesinde çıkan olaylar ile Nevruz kutlaması yapmak isteyen vatandaşlarımızın doğrudan bir bağlantısı yoktur. Kamera çekimlerinde polise taşlı, sopalı saldırılarda bulunanlar yaş grubu olarak çocuk ve gençlerden oluşmaktadır. Olaylara bakıldığında, eylemciler bir bayram kutlamasından çok kargaşa çıkarmaya odaklanmış kişilerdir. Çıkan olayların şekli (ayrılıkçı örgüt lehinde slogan atma, barikat kurma, lastik yakma, polise taşlı saldırı), katılanların yaş grubu olarak benzerliği, atılan sloganların birbiri ile uyumluluğu, grupların dağılıp tekrar bir araya gelmeleri, tek bir merkezde değil birden çok yerde toplanarak eylem yapılması; bu olayların önceden organize edildiğini, eylemcilerin yasa dışı ayrılıkçı örgütü desteklemek amacı ile şehir merkezinde olay çıkararak ilde korku yaratmayı hedefledikleri, kamusal düzeni bozmaya ve devlet otoritesini zayıflatmaya yönelik eylemler içerisinde olduklarını göstermektedir.

Nevruz veya diğer gelenek ve göreneklerimizden kaynaklanan bayram ya da günlerle ilgili kutlamaların hiçbir şekilde ayrılıkçılığa ve teröre alet edilmesi ve buna fırsat verilmesi kabul edilemez. Nevruz ve bu şekildeki günlerin, bahane edilerek, ayrılıkçı örgüt ve yandaşlarınca ayaklanma provası şeklinde algılanması, ayrılıkçı örgüt ve onun suç işleyen yandaşlarının övülmesi için bir propaganda alanı oluşturması kabul edilemez.

4- Ulusal mevzuatımıza göre kanuna aykırı gösterilerin dağıtılması kolluk için bir görevdir. Her üç il ve Yüksekova ilçesinde istenilen tarihte izin verilmemesi ve tertip komitelerince dilekçelerinin çekilmesinin ardından DTP il binalarında halkla birlikte 22 veya 23 ünde bayramlaşma ve basın açıklaması yapılacağı önceden açıklanmıştır. İnceleme bölümünde her bir il için ayrıntılarıyla belirtilen olaylara bakıldığında toplanmaların olduğu başlangıç saatlerinde göstericilere herhangi bir müdehalenin yapılmadığı, uzaktan tedbirlerin alındığı ancak ayrılıkçı örgüt ve onun başını öven yasa dışı slogan atılması, ayrılıkçı örgüt başının posterleri ile örgütü simgeleyen bez parçalarının açılması, yollara barikat kurulması ve güvenlik güçlerine taşlarla saldırılması sonucunda güvenlik güçlerinin bu gösterileri dağıtmalarının, suç işlenmesini önlemelerinin ve suçluları yakalamalarının bir yasal zorunluluk olduğunu kabul etmek gerekecektir.

Güvenlik güçlerin, kendilerinin ifadelerinde göstericilere “dağılın” şeklinde ihtarda bulundukları, kutlama komitesi üyelerinin ifadelerinde ise böyle bir uyarının yapılmadığı polisle olayların büyümesinin önlenmesine yönelik olarak yapılan görüşmeler esnasında birden polislerin ihtarda bulunmadan göstericilere müdahale ettikleri ifade edilmiştir. Olaylara ilişkin görüntülerin incelenmesi

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

237

sonucun da ise polisin, göstericilerin dağılması için öğle saatlerine kadar beklediği ancak her geçen saat gösterici sayısının arttığı, dağılmalarının teminine yönelik kutlama komitesinde bulunan veya topluluğa söz geçirebileceklerine inandığı kişilerden göstericilerin dağılması için yardım istediği buna rağmen gösterilerin devam ettiği ve topluluğun dağılmadığı bunun üzerine polisin güç kullanmaya başladığı görülmüştür.

Kolluk, kanuna göre zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silâh kullanılabilme yetkisine sahiptir.

Her üç ilde meydana gelen olaylarda polisin görevini yerine getirirken göstericilerin dağılmayarak direniş gösterdikleri ve polisin zor kullanma yetkisinin doğduğunu kabul etmek gerekecektir. Olayların ve direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurulduğunda, ihtar yapılmadan da zor kullanılabileceği kanunun izin verdiği bir durumdur. Buna karşın kolluk, olaylarda “dağılın” şeklinde göstericilere ihtarda bulunmuş ve sonrasında topluluğu dağıtmak için zor kullanmıştır. Siirt ve Hakkâri il merkezlerindeki olaylarda polis, göstericilere karşı sadece maddi güç kullanmış ve silah kullanmamıştır. Dolayısıyla kanundan doğan yükümlülüğünü yerine getirirken zor kullanma yetkisini kullanmış ve bu yetkisinin sınırları içinde kalmıştır.

5- Siirt il Merkezindeki gösterilerde İl Emniyet Müdürü ile Komisyon Üyesi Akın BİRDAL arasında geçen konuşmada; görüntülerden, İl Emniyet Müdürünün o anki ortamın ve öncesindeki olayların verdiği gerginlik içinde olmasından kaynaklandığı düşünülen bir agresiflik içinde olduğu ve olayların büyümemesi, kimsenin zarar görmemesi için birlikte hareket etmek arzusuyla elini uzatan Diyarbakır Milletvekili Akın BİRDAL’ a karşı sarf edilen söz ve tutum, değil TBMM nin bir üyesine, hiçbir kimseye karşı kabul edilemez niteliktedir. Zira kamu görevlileri görev yaptıkları yerlerde sadece kişisel varlıkları ile değil temsil ettikleri kurum ve kuruluşlar ile birlikte değerlendirilmektedirler. Kamu adına hareket eden ve o yetkiyi kullanan kişiler şüphesiz söz ve hareketlerinde daha dikkatli davranmak durumundadırlar. Kurumların disiplin hukukuna dair düzenlemelerinin amacı da bunu sağlamaya yöneliktir.

6- Hakkâri il merkezinde, olaylar sırasında, Cüneyt ERTUŞ’un polisçe yakalandıktan sonra kolunun burkulması olayında, Cüneyt ERTUŞ isimli çocuğun kolunun kırılmadığı, bütün yasal haklarının kullandırıldığı, ilk yakalanmasından itibaren alınan tüm doktor raporlarında vücudunda yeni bir tıbbi lezyona, darp ve cebir izine rastlanmadığının belirtildiği, soruşturma aşamasında kendisinin veya avukatının tıbbi veya adli anlamda bir şikâyetlerinin olmadığı, basında çıkan haberler üzerine Cumhuriyet Başsavcısının talimatı ile Hakkâri Devlet Hastanesinde yapılan muayenesinde kolunun röntgeninin çekildiği, doktor raporuyla kolunda kırık olmadığının, darp ve cebir izine rastlanmadığının belirlendiği, bu durumun insan hakları ihlali niteliğinde bir suç oluşturmadığının Hakkâri Cumhuriyet Başsavcısınca basın

2009 00Faaliyet Raporu

238

açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuş olduğu incelenmiştir. Ancak görüntülerden de görüleceği gibi polislerin bu kişiyi etkisiz hale getirdikten sonrada maddi güç kullanmaya devam ettikleri, oysa PVSK 16 ncı maddesinde yer verilen kullanılan kuvvetin kademeli olmasının gereği olarak; kolluğun, her aşamada karşı tarafı etkisiz hale getirme amacına ulaşılıp ulaşılmadığını kontrol etmesi bir zorunluluktur. Yani kullanılan güç hem orantılı olmalı hem de amaçlanılan hedefle orantılı olarak “ölçülülük” içinde olmalıdır. Etkisiz hale getirme işlemi hangi aşamada tamamlanmışsa kuvvet kullanma işlemi de o aşamada sona erdirilmelidir. Ayrıca, kuvvet kullanmanın amacı hiçbir zaman yakalanan kişiye herhangi bir ceza vermek olamayacağı gibi direnişi yok etmek için kullanılan kuvvet, saldırıyı gerçekleştirmek için kullanılan kuvvete göre orantısız olmamalıdır. Başka bir ifade ile kişi etkisiz hale getirildikten sonra kuvvet kullanma işlemi artık sona erdirilmelidir. Kolluğun burada kişiyi etkisiz hale getirdikten sonra da güç kullanmaya devam etmesinde bir isabetsizlik söz konusudur. Bu işlemi gerçekleştiren polislerin başvurdukları maddi gücü kullanmalarında ölçülülük prensibine uygunluktan söz etmek mümkün değildir. Polislerin kişiyi etkisiz hale getirmesine ve görüntülerden kişinin kaçmaya ve direnmeye yönelik bir davranışının olmamasına karşın polislerin çocuğun kolunu burkmaları, kullanılan zor kullanma yetkisinin aşılmasıdır. Şüphesiz kolluğun zor kullanma yetkisi sınırsız bir yetki değildir. Kullanılan kuvvetin kademeli olmasının gereği olarak kolluk, her aşamada karşı tarafı etkisiz hale getirme amacına ulaşılıp ulaşılmadığını kontrol etmelidir. Cüneyt ERTUŞ olayında kişi etkisiz hale getirildikten sonra kuvvet kullanma işlemi sona erdirilmemiştir. İlgili polisler bu manada maddi güç kullanırken bu gücü “ölçülülük” içinde kullanmamışlardır. Her ne kadar Cüneyt ERTUŞ’ un doktor raporlarında kolunda kırık olmamasından dolayı belli bir acı eşiğinin aşılmaması gerekçesiyle bu olay işkence olarak değerlendirilmese de kötü muamele olarak değerlendirilebilecek niteliktedir.

7- Van ilinde göstericilerin dağılmamaları neticesinde polislerin göstericilere karşı güç kullanmaya başladığı, göstericilerin de polise mukavemet ettiği ve kaldırım taşlarıyla ve daha önceden DTP il binasına soktukları taşlarla polise saldırdıkları, sokak aralarına kaçtıkları ve esnafa ait işyerleri ile kamu binalarına saldırdıkları ve zarar verdikleri, olaylarda göstericilerden ve polislerden yaralananların olduğu, güvenlik güçlerinin maddi güç yanında göstericileri dağıtmak için 26 bar’lık plastik mermi atan silahlar kullandığı, müdahale esnasında, 852 adet gaz fişeği, 572 adet gaz el bombası, 16 adet sis el bombası, 405 adet FN 303 savunma fişeğinin kullanıldığı, yaralanan göstericilerden Zeki ERİNÇ ve Ramazan DAL adlı kişilerin isabet eden mermilerden dolayı yaşamlarını yitirdikleri anlaşılmıştır.

Zeki ERİNÇ’in otopsi raporunda “Ateşli silah yaralanmasına bağlı iç organ harabiyeti ve buna bağlı gelişen iç organ yetersizliği” sonucu hayatını kaybettiğinin tespit edildiği,

Ramazan DAL adlı kişinin, Yüzüncü Yıl Araştırma ve Uygulama Hastanesi Ex notunda “22.03.2008 günü hastaneye ateşli silah yaralanması şikâyeti ile

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

239

getirildiği ve… cilt altında kemik seviyesinde 2 adet siyah renkli plastiğe benzer yaklaşık 1 cm çapında yabancı cismin çıkarıldığının ve yabancı cisimlerin hastane polisine teslim edildiği ve şahsın 01.04.2008 tarihinde hayatını kaybetmiş olduğu” belirtilmiştir.

Plastik parçalarının; biberli gazı kapalı mekânlara atmak üzere tasarlanan ve ancak sert yüzeylere vurduğunda parçalanabilen mermiler ile Özel Harekât polislerinin kullandığı 12 mm lik sevk fişeklerinin isabet etmesinden insan vücuduna girdiği düşünülmektedir. Birçok yaralıda da merminin vücuda girip çıktığı ve nevinin tespit edilemediği görülmektedir. Polislerin kullanmış olduğu bu mermilerden dolayı ölümlerin gerçekleşmiş olması karşısında polisin kullanmış olduğu zor yetkisinin aşıldığı ve karşılaşılan mukavemete nazaran orantısız bir güç kullanıldığı izlenimi doğmuştur. Yine de en sağlıklı sonuç çok daha kapsamlı olarak yapılacak Savcılık soruşturması sonunda elde edilecek kriminal inceleme ve otopsi sonucunda belirlenecektir.

8- Hakkâri ili Yüksekova ilçesindeki olaylarda İkbal Yaşar adlı vatandaşımız Cumhuriyet karakolunun bulunduğu göstericilerin yönelmeleri sırasında, önünde 400 kişi civarında bir gösterici grubun ve bu grubun 200 metre karşısında da polislerin olduğu esnada bir ateş sesinin gelmesi sonucunda vurulmuştur. Olay 62 10 kodlu görevli ile haber merkezi arasında “Merkez biz sokak yangınlarını söndüre söndüre zırhlılarla gidiyoruz. Önümüzde kalabalık bir grup vardı. O grubun içerisinden bir yaralıyı sürüyerek kenara kadar çekmiş grup. Şimdi orada sokağın kenarında yatıyor, bırakıp da kaçmışlar. Bizim müdahalemizle olan bir şey değil, kendi aralarında olan bir şey. 112 ekiplerinden bir yönlendirme yaparsanız iyi olur.” ve Merkez tarafından da “Yer anlaşıldı. Efendim gönderiyorum.”şeklinde polis telsizine yansımıştır. Olay esnasında İkbal Yaşar’ın yanında bulunan Bemal TOKÇU’nun İkbal Yaşar’ın vurulduğu yerin 10–15 m yakınında olduğunu, İkbal Yaşar’ın arkadaşlarıyla ayakta olduğunu kendilerinin oturmuş oldukları sırada milletin kaçıyor olduğunu polisin kaçan halka bir yandan ateş ettiğini bir yandan da saldırıyor olduğunu ve kendilerinin de kaçmaya başladıklarını, bulundukları yerin düz bir alan olduğunu, kendilerinin ve İkbal Yaşar’ın göstericilerin ön safında olmadıklarını ortalarda olduklarını, etraflarında yüksek binaların olduğunu, ateş sesinin önden polisin olduğu yerden geldiğini, İkbal Yaşar’ı yaralandıktan sonra arabaya aldıklarını, panzeri geçtikten sonra durduklarını, polisin kendilerine arabadan inin dediğini ve arabada yaralı olduğunu söylediklerini burada bulunan özel harekâtçıların yine de inin dediklerini ve arabadan önce yaralıyı çıkardıklarını, İkbal Yaşar’ı yere yatırdıkların ve ona vurduklarını, İkbal Yaşar’ın arabadan polis tarafından indirildiğinde yaşıyor olduğunu, baygın olduğunu ama ölmemiş olduğunu, daha sonra polisin istediği bir ambulansla kendilerinin hastaneye gönderildiklerini belirttiği anlaşılmıştır.

Yüksekova Devlet Hastanesinde yapılan otopsisinde ”Haricen: 1-Sırtta sağ paravertebral alanda tam ortada 0,3 cm çaplı, etrafında vurma halkası da bulunan ASMÇ ( ateşli Mermi Çekirdeği) giriş deliği, 2- Sağ pektoral bölge üst

2009 00Faaliyet Raporu

240

lateralde 1,2 cm çaplı etrafında vurma halkası bulunmayan ASMÇ çıkış deliği görüldü.

Cesedin çekilen 13 adet X-RAY grafilerinde sağ 5. ve 9. kostada kırık olduğu görüldü.” Şeklinde rapor tutulduğu ve raporun sonuç kısmında …ASMÇ yarasının tek başına müstakilen öldürücü nitelikte olduğu,….atışın uzun namlulu silahla yakın atış mesafesi dışından (75 cm dışından ) yapılmış olduğu, cesetten ASMÇ elde edilemediği, kişinin ölüm nedeninin ASMÇ yaralanmasına bağlı kemik kırıklarıyla müterafık iç organ yaralanmasından gelişen iç ve dış kanama sonucu meydana geldiğinin….” belirtildiği buna göre kurşunun arkadan geldiğinin anlaşıldığı, sırtından girdiği, ölünün bedeninde mermi çekirdeğinin olmadığı, dolayısıyla kurşunun muhtemelen yakın mesafeden atıldığı, bu durumda merminin tam olarak nereden ve kimin tarafından atıldığının tespit edilemediği, tanık anlatımlarına göre merminin göstericilerden veya göstericilerin arkasında bulunan panzer tabir edilen araçtan gelmiş olabileceği ya da etraftaki binalardan gelebileceği, ancak en sağlıklı bilginin etkin bir şekilde yapılacak adli ve idari soruşturmanın sonucunda belirleneceği,

Fahrettin ŞEDAL’ın, 24.03.2008 tarihinde saat: 11.30 civarında kızı Özlem ŞEDAL’ın anlatımına göre, evde olduğu, çocukların dışarıda oynuyor olduğundan dolayı kapıya çıktığı, iki üç dakika geçmeden vurulduğu bu sırada polislerin içeriye geldiği, içeridekileri almak istedikleri, şahsın nasıl ve kim veya kimler tarafından yaralandığı tespit edilemeyen Fahrettin ŞEDAL ismindeki şahsın hastaneye intikal ettirildiği, daha sonra Van İline sevkinin yapıldığı, adı geçenin 10.04.2008 tarihinde Van'da vefat ettiği, Van Yüzüncü Yıl Araştırma ve Uygulama Hastanesinde yapılan otopsisinde “…lomber 3-4 vertebraların arasında sol lateralde omuriliğe nafiz olmayan ancak L 4 korpus üst ucunda minimal kemik efektine neden olmuş bir adet 2x1.4x0,2 cm ölçülerinde düzensiz bir şekilli deforme görünümlü yabancı bir cismin çıkarıldığı,…ve kesin ölüm nedeninin Adli tıp kurumu tarafından belirlenebileceği” şeklinde rapor tutulduğu, şahsın yaralı iken verdiği ifadesinde kendisinin polis tarafından karnına sıkılan kurşunla vurulduğunu söylediği tespit edilmiştir.

Her iki vatandaşımızın ölümünün polisin saldırısından kaynaklandığını ortaya koyan somut bilgi ve ifadenin olmadığı, ancak olaylarda güvenlik güçlerinin silah kullanan gösterici tespit edemedikleri ve olaylarda silah yakalamadıkları ile kendilerinin silah taşıdığı düşünüldüğünde ateşli silahla meydana geldiği belirtilen yaralama ve ölümler nasıl ve kimler veya kimlerce gerçekleştirildiğinin ortaya çıkarılması büyük önem taşımaktadır ve bu birinci derecede kolluğun görevidir. Yoksa bu yaralanma ve ölümlerin kolluk tarafından meydana getirildiği gibi bir şüphenin her zaman kişilerin zihninde olması muhtemeldir. Bunun için “etkin bir soruşturma”nın başlatılması ve başlatılan bu soruşturmanın en kısa zamanda sonuçlandırılması gerekmektedir.

9-Şüphesiz, kolluğun, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisinin takdir ve tayin etmesi kanunda yer alan bir konudur. Ancak, toplu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

241

kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçlerin müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edileceği de yine kanunun emredici hükmüdür. Kendileriyle görüşülen polis ve yetkililerden olaya müdahale eden kuvvet amirlerinden hiç birisinin silah kullanma konusunda emir vermediğini söyledikleri düşünüldüğünde polislerin olayların seyrinden ve müdahale ettikleri yerde karşılaştıkları direnişten etkilenmelerine göre kendiliklerinden zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçleri belirledikleri anlaşılmaktadır. Bu da polisin olaylarda soğukkanlılığını zaman zaman koruyamadığını göstermektedir.

10- Olaylarda yaşamını yitiren vatandaşlarımızın ölüm nedenlerinin ve kimlerce vurulduklarının ortaya çıkarılması başta Mülki makamlar ve Adli makamlar olmak üzere herkesin en önemli görevi olmalı ve bu konuda “etkin bir soruşturma” yapılması sağlanmalıdır.

11- Polislerin göstericilere aşırı ve orantısız güç kullanması şeklinde Türkiye’yi dünya kamuoyu önünde de zor duruma sokacak davranışlarda bulunmalarının önüne geçebilmek amacı ile ciddi ve sürekli eğitim altında bulundurulmaları, üst düzey bir disiplin ve şuura sahip olabilmeleri için amirlerin gözetim ve denetim görevlerini çok hassas ve gerekirse uzmanlardan da yardım alarak yerine getirmeleri bir zorunluluktur. Güvenliği sağlayacak olan kolluk görevlilerinin psikolojilerinin de düzeltilmesi ve görevin yapılması esnasında devlet adına hareket edildiği unutulmadan onun vakarına ve ciddiyetine uygun hareket edilmesinin sessiz halk kitlesi üzerinde çok olumlu etkilerinin olacağının unutulmamalıdır.

12- Göstericilerin zarar verdikleri ve hedefleri durumundaki bina ve işyerlerini daha önceden belirledikleri, hedef haline getirdikleri bu yerlerin terör ve ayrılıkçı PKK terör örgütünü desteklemeyen ve ayrılıkçı PKK terör örgütünün bölgedeki etkinlik kazanma amaçlarına engel olan kişi ve gruplara ait olan yerler olduğu değerlendirilmektedir.

1- Barışçı toplantı hakkının protesto hakkını da garanti ettiği bu nedenle demokratik bir toplumun merkezinde yer aldığı ve değişimi teşvik etmek için bir mekanizma olduğu anlayışı ile en kısa zamanda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri ile ilgili olarak Anayasanın 34 üncü maddesine uygun yeni bir mevzuat düzenlemesinin yapılmasının gerektiği, bu düzenlemede basın açıklamalarına da yer verilmesinin ve toplantı ve gösteri yürüyüşünün sadece anayasada belirtilen nedenlerle özüne dokunulmadan ertelenmesine ve açık alandan kapalı alana alınmasının istenilmesine yer veren bir anlayış içinde yapılmasına ve hiçbir şekilde yasaklanmamasına ve erteleme ile açık alandan kapalı alana alınması tedbirine başvurulması durumunda bu kararın derhal hakim kararına sunulmasına ve Hakimin bu işi acele işlerden kabul ederek 12 saat içinde karara bağlaması için gerekli yasal düzenlemenin yapılmasının,

Tekrar Benzer Olayların Yaşanmaması İçin Alınması Gereken Tedbirler Konusunda Öneriler

2009 00Faaliyet Raporu

242

2- Mülki makamlarca bir toplantının ertelenmesi veya yasaklanması tedbirine başvurulurken bunun sonuçlarının neler olacağının çok iyi değerlendirilmesinin, mutlaka erteleme ve yasaklama kararı verilecek ise bunun objektif nedenlere dayanmasının ve açık ve yakın bir tehlike doğması halinde bu tedbire başvurulmasının ve bunun tertip komitesiyle yapılacak toplantılarla paylaşılmasının,

3- Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, olay çıkması ihtimalinin her zaman düşünülerek olay çıkması halinde alınması gereken tedbirlerin önceden mülki amirin de hazır bulunduğu ve başkanlık ettiği ortamda tartışılmasının, aynı şekilde, toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında herhangi bir olay çıkmasa da, toplantı ve gösteri yürüyüşünde olay çıkmamasının sebeplerinin araştırılmasının, alınan tedbirlerin ne kadar etkili olduğunun araştırılarak geri beslemenin yapılmasının,

4- Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü yapılması durumunda olayların çıkması ve bu toplantının provoke edilmesi ihtimalinin bulunduğu olaylarda Mülki makamların bu toplantıyı teknik imkânlarla uydu kiralama yoluna giderek baştan sona kadar canlı olarak izlenebilecek şekilde kapalı devre televizyon yayınıyla kayıt altına almalarının, toplantıda suç işlenmesi halinde işleyenlerin kolluk tarafından tespit edilerek toplantı devam ederken değil de daha sonra yakalanmalarının sağlanmasının,

5- Başka il ve ilçelerden gelen personel ile askerden yardım istenmesi halinde yardıma gelen askeri personelin o il veya ilçede bulunan görevli personelin olaylara müdahale yaklaşımlarının farklı olabileceği değerlendirilerek, toplumsal olaylarla daha etkin ve istenen şekilde müdahalede bir aksamaya neden olunmaması için, çevre illerden görevlendirilen personel ile askeri personelin yapacakları görevin, müdahalelerde izlenecek yöntemlerin, gelen kuvvetin amirleri ile detaylı görüşülerek tespit edilmesinin,

6- Kolluğun kullanacağı kuvvetin derecesini ayarlarken, kuvvet kullanacağı kişinin vücut yapısını ve cinsiyetini dikkate almasını, iri yapılı bir erkeğe uygulanan bir kuvvetin aynı durumdaki ince bir çocuğa uygulanması halinde makul olmayabileceğinin bilinmesinin, müdahale edilen olayda, zorun “hemen” kullanılması gerekiyorsa kullanılmasının, olayın şartlarına göre, hemen zor kullanılması gerekmiyorsa, gerek kalmayabilir düşüncesi ile zor kullanmanın geciktirilmesinin, bu arada, kuvvet kullanmayı, gereksiz kılacak tedbirlerin alınmasının,

7- Olaylara müdahale sırasında, zor kullanılma ihtimali varsa, kişilerin yaşama hakkına ve vücut bütünlüğüne duyulan bir saygının ifadesi olarak, olay yerine önceden ambulans çağrılmasının,

8- Zor kullanmada yakalanacak şahsa ve etrafa en az zarar verecek yöntemin benimsenmesinin, kolluğun zor kullanmadan önce, zor kullanmayı lüzumsuz kılacak ve üçüncü kişilerin zarar görmesini engelleyici her türlü tedbiri almasının,

9- Zor kullanma yetkisinin, sadece, direnen şahsı etkisiz hale getirmek amacıyla kullanılmasının, meşru müdafaa hali gibi, ilgili kişinin ölümcül

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

243

noktalarının seçilerek zor kullanılmasının etkisiz hale getirmenin tek yolu olabilecek durumda dahi, ölüm, etkisiz hale getirme isteğinin/amacının istenmeyen sonucu olmalıdır.

10- Kolluğun bir olaya yeterli sayıda kolluk görevlisi ve teknik anlamda yeterli maddi güçle müdahale etmesinin, zira bu durumun kişinin direnme ihtimalini ve dolayısıyla aşırı kuvvet kullanmasını engelleyeceği,

11- Zor kullanma yetkisinin her olayda en son çare olarak kullanılmasının, zor kullanmadan önce, kişinin daha önce işbirliğine davet edilmesinin ve zor kullanmamak için her yolun denenmesinin ancak kişinin işbirliğine yanaşmaması halinde zor kullanma yetkisinin kullanılmasının,

12- Yakalanan ve tutuklanan kişilere kelepçe takmanın kural olmadığı, yakalanan veya tutuklanarak bir yerden diğer bir yere nakledilen kişilere, ancak kaçacaklarına ya da kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı hâllerinde kelepçe takılmasının,

13- Zor kullanma ihtiyacının silah kullanma olarak ortaya çıkması halinde, (1) meşru savunma hakkının kullanılmasının şartlarının doğmuş olması, (2) direnişin, bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getirilememiş olması veya (3) hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını gerektiren bir durumun olmasının, kolluğun, üçüncü ve son durumda, silah kullanmadan önce kendi hayatı için bir tehlike doğurmayacaksa, şartların imkânsız ve istenmez kılmadığı durumlarda, pozitif bir amaca hizmet edecek ise, sözlü olarak silah kullanılacağı yönünde uyarıda bulunmasının ve “teslim ol” çağrısında bulunmasının, bu çağrıya uymayarak kişinin kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla ateş edilmesinin, buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise, kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahın kullanmasının, ateşli silah kullanılabilmesi için ateşli silah kullanılması noktasında “mutlak zorunluluk” olmasının diğer bir anlatımla, diğer metotlarla amaca ulaşılamaması veya olayın şartlarına göre diğer metotların belirlenen amaca ulaşmada başarılı olmayacağının açıkça anlaşılmış olması gerektiğinde buna başvurulmasının, ortamı daha da gergin hale getirecek ve karşı tarafın da silahını kullanmaya tahrik edecek olması halinde uyarı atışından kaçınılmasının,

14- Kolluğun bir olaya müdahale ederken, şüphelileri öldürme ön düşüncesi ile hareket edemeyeceğinin, çok tehlikeli bir suç örgütü ile mücadele edilirken dahi, şüpheli ölünceye kadar ateş edilemeyeceğinin, yine, şüphelinin etkisiz hale geldiği belli iken, şüphelinin etkisiz kaldığından emin olmak için ateş etmeye devam edemeyeceğinin bilinmesinin,

15- Kolluğun, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde bile silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçü ve oranda silahla ateş etmesinin,

2009 00Faaliyet Raporu

244

16- Kolluğun kontrolündeki bir kişinin vücudunda meydana gelen yara ve bere izlerinin nasıl meydana geldiğini açıklamak idarenin görevi olacağından kolluk amirlerinin nezarete alınan kişilerde bu tür yara ve bere izlerinin olup olmadığını bizzat kontrol etmelerinin ve bu tür emareler var ise nedenlerini araştırıp sorumlular hakkında işlem başlatmalarının

17- İşkence ve kötü muamele iddialarının soruşturulmasında soruşturmayı yürüten yetkililerin kötü muamele iddiaları konusunda polis veya güvenlik güçleri mensuplarını sorgulamaktan veya ifadelerini almaktan kaçınmamalarının veya çekinmemelerinin, soruşturmayı yürüten yetkililerin, gerçeği veya kötü muamele iddialarını ortaya çıkaran belgelerin doğrulanması için gerekli önlemleri almalarını veya polis veya güvenlik güçlerince verilen bilgilerdeki çelişkiler, tutarsızlıklar ve boşlukların üzerine gitmelerinin,

18- Savcıların, işkence iddiaları ve yaşam hakkı ihlali konusunda adli tıp delilleri de dahil olmak üzere, bağımsız ve teyit edici delilleri elde etmeye çalışmalarının,

19- Savcıların, başvurucular veya tanıklardan ifade alınması sürecinde herhangi bir gecikme olmasına izin vermemelerinin, kötü muamele şikâyetleri ve gözle görülen kötü muamele izleri karşısında derhal harekete geçmelerinin, kötü muamele uygulayan devlet görevlilerini sıkı ve ciddi takibe almalarının,

20- Savcıların varsa güvenlik güçlerine karşı kusurları görmezden gelen bir tutum içinde olmamalarının ve onların hatalı uygulamalarına ilişkin iddiaları göz ardı veya dikkate almamazlık etmemelerinin,

21- Ölen kişilerin yeterli adli tıp muayenesinin yapılmasının ve ayrıntılı raporlarının düzenlenmesinin, yeterli deneyim sahibi olmayan hekimlere muayene yaptırılmamasının, vücutta görülen izlerin fotoğraflarının çekilmesi ve analizinin yaptırılmasına dikkat etmelerinin,

22- Başvurucuların veya mağdur olduğu iddia edilen kişilerin akrabalarının hukuki sürecin işleyişi veya soruşturmanın sonuçları hakkında bilgi sahibi edilmelerinin sağlanmasının

23- İşkence uygulandığı konusunda inandırıcı bulgular saptandığında derhal tarafsız bir etkin soruşturmanın başlatılmasının, sorumluların yargılanması ve suçlu bulunmaları halinde kendilerine uygun bir cezanın verilmesinin ve bu eğilimdeki kişileri önleyici bir mekanizmanın oluşturulmasının

24- Personelin Toplumsal olaylara müdahale konusunda daha sık eğitilmesinin,

25- Kolluk personelin kimliğinin bilinebilmesi için kask ya da kıyafetleri üzerine numara veya sicillerinin görülecek şekilde yazılmasının,

Uygun olacağı görüş ve sonucuna varmıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

245

EK-6: ENGİN ÇEBER’İN METRİS CEZA İNFAZ KURUMUNDA GÖRDÜĞÜ ŞİDDET NEDENİYLE ÖLDÜĞÜ İDDİALARINI ARAŞTIRMA VE BAKIRKÖY KADIN KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU İNCELEME RAPORU

1. OLAY İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 16 Ekim 2008 tarihli 18.

toplantısında aldığı kararla, Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele ve İşkence İle Ceza ve Tutukevleri İle İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon üyeleri Çorum Mv. Murat Yıldırım, Denizli Mv. Mithat Ekici, Kahramanmaraş Mv. Fatih Arıkan, Kars Mv. Gürcan Dağdaş ile Sivas Mv. Malik Ecder Özdemir’in İstanbul ilinde ceza ve tutukevlerinde incelemelerde bulunmasına karar vermiştir.

Alt Komisyon, öncelikle Engin Çeber adlı tutuklunun Metris Cezaevinde aşırı şekilde dövülmesi sonucu öldüğü iddialarını araştırmak ve ardından Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda incelemelerde bulunmak üzere 22-23 Ekim 2008 tarihlerinde İstanbul iline gitmiştir.

2. AMAÇ Alt Komisyon, cezaevinde uğradığı şiddet nedeniyle öldüğü iddia edilen

Engin Çeber’in ölümü hakkında İstanbul ilinin üst düzey yöneticileri ve olayın tanıkları ile görüşmek, bu tür olayların bir daha yaşanmaması için yetkilileri uyarmak ve Komisyonun bu tür olayların takipçisi olduğuna dikkatleri çekmek amacıyla Metris Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda ve cezaevlerinin genel denetimi amacıyla da Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda incelemelerde bulunmuştur.

3. ENGİN ÇEBER’İN ÖLÜMÜ HAKKINDAKİ İDDİALAR İLE İLGİLİ OLARAK YAPILAN GÖRÜŞMELER VE İNCELEMELER

Alt Komisyon, ilk olarak 22 Ekim 2008 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin CERRAH ile İstanbul Valisi Muammer GÜLER’den konu ile ilgili bilgi almış; ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz ENGİN’e ziyarette bulunmuştur.

Alt Komisyon 23 Ekim 2008 tarihinde, ilk önce soruşturmanın yürütüldüğü Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına ziyarette bulunarak, Cumhuriyet Başsavcısı ve soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı ile görüşmüş ve konu ile ilgili bilgi almıştır. Ardından Alt Komisyon, cezaevinde incelemeler yapmak üzere Metris’e gitmiştir. Metris Cezaevinde soruşturmayı yürüten savcı, başsavcı vekili ve cezaevi müdürü ile görüşme yapılmıştır. Akabinde Engin Çeber’in babası ve avukatı ile yüz yüze görüşmede bulunulmuştur. Ayrıca, Engin Çeber’e ilişkin cezaevindeki bazı görüntü kayıtları incelenmiştir.

Alt Komisyon bu görüşmelerin ardından, cezaevinde Engin Çeber’in tutuklu bulunduğu koğuşta, Çeber’le beraber kalan ve dayak olayına tanıklık eden tutuklu ve hükümlülerle görüşmüştür. Olaya tanıklık eden her bir tutuklu ve

2009 00Faaliyet Raporu

246

hükümlü teker teker dinlenmiştir. Bu görüşmelerin ardından Alt Komisyon Metris Kapalı Ceza İnfaz Kurumundaki incelemelerini sona erdirmiştir.

Alt Komisyon yine 23 Ekim 2008 tarihinde, İstanbul Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde incelemede bulunmuştur. Cezaevi yetkilileriyle ve hükümlülerle görüşülmüş; cezaevinde bulunan iş, tekstil, bilgisayar atölyeleri, derslikler ve koğuşlar gezilmiştir. Burada yapılan incelemelerin ardından, Alt Komisyon İstanbul’daki incelemelerini sonlandırmıştır.

3.1. İstanbul İl Emniyet Müdürü ile Yapılan Görüşme Alt Komisyon 22 Ekim 2008 tarihinde, Engin Çeber’in ölümü hakkında

yapılan incelemede emniyet güçlerinin sorumluluğunu öğrenmek amacıyla İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile görüşme yapmıştır.

Yapılan görüşmede Celalettin Cerrah, Çeber’in, üyesi olduğu bir örgütün dergisini satmak üzere toplandıkları yerde polis tarafından uyarıldıklarını, bu arada sabıka kaydı kontrolünde Engin Çeber’in aranmakta olduğunun tespit edildiğini, bunun üzerine gözaltına alınmak istendiğini ancak polise karşı direniş gösterdiklerini, polisi hakaret ve küfür ederek darp etmeleri üzerine zorla gözaltına alındıklarını; mahkemeye çıkmadan önce Çeber hakkında hem gözaltı öncesi hem de sonrasında olmak üzere toplam dört adet hastane raporunun bulunduğunu, mahkemenin tutuklama yapmasından 10 gün sonra Çeber’in beyin ölümünün gerçekleştiğini, oysaki polis tarafından herhangi bir darbe yapılmış olsa bunun (başa alınmış darbe nedeniyle) 48 saat içinde gerçekleşmiş olması gerektiğini, nitekim hastanelerden alınan raporlarda polisin gözetimi altındaki Çeber hakkında olumsuz bir rapor verilmemiş olduğunu, ayrıca Çeber polisler tarafından cezaevine teslim edilirken durumunun iyi olduğunu ki cezaevi yönetimi tarafından teslim alındığını, aksi halde cezaevi yönetiminin Çeber’i derhal hastaneye kaldırmış olacağını ifade etmiştir.

Celalettin Cerrah’a göre, polis kusurlu olmadığı halde suçlu olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Burada asıl amaç polisi sindirmek, sokaklardan çekilmesini sağlamak, böylece yasadışı örgütlerin şehirlerde rahatça eylem yapabilmesini sağlamaktır. Bağcılar’da polisin işkence yaptığı iddiasında da bunun açık olarak görüldüğünü, nitekim Bağcılar’da hırsızlık yapma teşebbüsünde bulunan bir şahsın polis tarafından kovalanırken kaçmak için akşam karanlığında beş metrelik iki apartman boşluğuna atlayarak bayıldığını, kişinin hemen hastaneye kaldırıldığını ancak hastanede herhangi olumsuz bir durumun gözlenmemesi üzerine kişinin karakola getirildiğini, adli rapor için tekrar hastaneye getirildiğini bu defa kişinin tedaviyi reddettiğini, karakola eşin çağrıldığını ve polislerin kendisine bir şey yapmadığını eşinin yanında söylediğini, evine gittikten iki gün sonra ise fenalaşarak hastaneye kaldırıldığını ve bir süre sonra vefat ettiğini; ne var ki daha sonra eşi tarafından yapılan açıklamada kocasının kendisine teslim edildiğinde canlı olmadığını ifade ederek olayı tamamen saptırdığını ifade etmiştir.

Celalettin Cerrah, basının polis üzerindeki baskısının ve yaptığı kimi yanlış haberlerin polisin suçu önleme gücünü kırdığını, polisin maruz kaldığı

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

247

muamelelerin görmezden gelindiğini, polisin kesinlikle işkencenin yanında olmadığını, yasaların getirdiği ağır cezalar nedeniyle de zaten hiçbir polisin kendisini ve ailesini zor durumda bırakacak eylemlere girişmeyeceğini, emniyet güçlerinin tamamının suçlu gibi gösterilmemesi gerektiğini ifade etmiştir.

3.2. İstanbul Valisi ile Görüşme Alt Komisyon, yine Engin Çeber’in ölüm olayı ve genel olarak

İstanbul’daki kamu görevlilerinin kötü muamele ve işkence konusundaki tutumları hakkında İstanbul Valisi Muammer Güler ile görüşmede bulunmuştur.

Muammer Güler, insan hakları konusunda yapılan ilerlemelere değinmiş, işkenceye sıfır tolerans uyguladıklarını ifade etmiştir. Vali Muammer Güler’e göre, sistemli bir işkenceden söz etmek olanaklı değildir.

Olayın kanunsuz yapılan toplantı ile başladığını ve polise mukavemet edildiğini, Engin Çeber’in zor kullanılarak gözaltına alındığını, grupların kendilerini gözaltına aldırmamak için direnme, darp etme gibi klasik eylemlerde bulunduklarını, sonuçta hem grupta hem de poliste darpların meydana geldiğini ancak gözaltına alınanlar ile ilgili hastane raporlarının olumsuz olmadığını, ön müfettiş raporlarında emniyet kaynaklı bir bulgunun olmadığını, polisin Türk Ceza Kanunu’na uygun hareket ettiğini, hukuka aykırı muamele yapılmadığını, varsa yapılan kötü muamele bunun üzerine mutlaka gidileceğini ifade etmiştir.

Muammer Güler’e göre Bağcılar ve Beyoğlu’nda meydana gelen olaylarda emniyet güçlerinin üzerine gitmek, polisi kötü muameleye sevk etmek için kasıtlı bir hareket vardır. Suç örgütleri sokaklarda istediği gibi davranamadığı için polisi işkenceci gibi gösterip polise işini yaptırmamaya çalışarak sokaklarda dilediklerini yapmaya çalışmaktadırlar.

Bir soru üzerine Muammer Güler, kademeli ve orantılı bir güç kullanıldığının müfettişlerin raporlarında belgeleri ile mevcut olduğunu, eğer polis tarafından bir eylem yapılmış olsa ölüm olayının iki gün içinde gerçekleşmiş olmasının gerektiğini ancak ölümün olaydan 10 gün sonra gerçekleştiğini, bu gerçeğin de polisten kaynaklı bir işkencenin olmadığını gösterdiğini ifade etmiştir.

3.3. Bakırköy Başsavcısı ile Yapılan Görüşme Alt Komisyon 23 Ekim 2008 tarihinde, Engin Çeber’in cezaevinde aşırı

şiddete maruz kalması sonucu öldüğü iddiası hakkında bilgi almak için Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısı ile görüşmüştür. Görüşmeye daha sonra, konu ile ilgili soruşturmayı yöneten Cumhuriyet Savcısı da katılmıştır.

Cumhuriyet Başsavcısı, cezaevi yönetimi kendisine hasta halde gelen Engin Çeber’i derhal hastaneye sevk etmesi gerektiğini bu nedenle cezaevi müdürünün ve ayrıca Engin Çeber’i döven gardiyanların açığa alındıklarını ifade etmiştir. Engin Çeber’in gözaltında tutulduğu yer olduğu için polisler hakkında tahkikatın Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatıldığını, ancak dosyanın buradaki dosya ile birleştirildiğini ve şu anda konunun tüm aşamalarının kendi Başsavcılıkları tarafından yürütüldüğünü ifade etmiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

248

Başsavcı, tüm tahkikat bitmiş olup, adli tıp kurumunun raporunun beklendiğini, adli tıpta yapılan otopsilerin tümünün kameraya alınmış olduğunu, bunun yanında Çeber’in ailesinin dışarıdan bir adli tıp uzmanı getirterek otopsi işlemlerine müşahit olarak katılmasını talep ettiklerini, Çeber’in cezaevinde dövülmesine şahitlik eden tutuklu ve mahkûmların tüm bildiklerini anlatmaları için kendilerine her türlü güvencenin verildiğini ifade etmiştir.

Yine Başsavcı, ölümün travma sonucu gerçekleştiğini, Çeber cezaevine girerken başında 4x5 ebadında bir şişliğin bulunduğunu ve bu şişliğin cezaevinde meydana gelmemiş olduğunu, Çeber’in cezaevine girerken alınan görüntülerde bu şişliğin görülebildiğini, aynı görüntülerde cezaevine girdiğinde Çeber’in sürekli başını tuttuğunun ve oturmak istediğinin görülebildiğini, Çeber ailesinin talebiyle otopsiye katılan müşahit doktora göre de Çeber’in ölümünün başındaki bu şişlikten kaynaklandığını belirtmiştir.

3.4. Metris Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda Yapılan Görüşmeler ve İnceleme

Alt Komisyon, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısı ile yaptığı görüşmenin ardından, Engin Çeber’in tutuklu bulunduğu sırada dövülerek ölümüne sebep olunduğu iddiasını araştırmak üzere Metris Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda incelemelerde bulunmuştur. Burada öncelikle cumhuriyet savcısı ve cezaevi müdürü ile görüşülmüş, ardından Engin Çeber’in babası ve avukatı ile olaya tanıklık eden tutuklu ve mahkûmlarla görüşülmüştür.

Cumhuriyet Savcısı Cevdet Doğan, Çeber’in cezaevinde dövülme olayının 7 Ekim 2008 günü gerçekleştiğini, adli ve idari tahkikatın hemen başlatıldığını, 8 Ekim’de delillerin yüzde 85’inin toplandığını, delilden şüpheliye gidilmekte olduğunu ve kimseye şüpheli sıfatı yapıştırılmadığını ifade etmiştir. Savcının belirttiğine göre, adli tıp çok detaylı bir inceleme yapmaktadır ve Çeber’in öncelikle yaşı, ardından ölümüne sebebiyet veren yaraların kaçar günlük oldukları tespit edilerek emniyet görevlilerinin gözetimi altında iken mi yoksa cezaevinde mi meydana geldikleri belirlenecektir.

Cumhuriyet Savcısı, Çeber’le birlikte tutuklanmış olan dört kişiyle ve bu kişilerle temasta bulunan memurlarla görüşüldüğünü, yapılan her işlem sonunda Çeber’in ailesine haber verilerek itirazlarının olup olmadığının sorulduğunu, Çeber’in koğuşunda bulunanlar dahil tüm tanıkların dinlendiğini, tanıklara gardiyanların fotoğrafları gösterilerek teşhis yaptırıldığını, olayın kimin sorumluluğunda gerçekleştiğini aydınlatacak olan adli tıp raporunun beklendiğini belirtmiştir.

3.5. Engin Çeber’in Babası ve Avukatı ile Yapılan Görüşme Cumhuriyet Savcısı ile yapılan görüşmenin ardından, Engin Çeber’in babası

Ali Çeber ve avukatı Taylan Tanay ile cezaevinde özel olarak görüşülmüştür. Çeber’in babası Ali Çeber, Engin Çeber’in 26 Eylül’de evden çıktığını ve

bayram arifesinde eve döneceğini söylediğini, 9 Ekim’de kendisinin aranarak oğlunun hastanede olduğunun söylendiğini, ondan önce nerede olduğunu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

249

bilmediğini ifade etmiştir. Daha sonra ise, oğlu hakkında cezaevine girerken haberi olduğunu ifade etmiştir. Ali Çeber, oğlunun cezaevinde devletin güvencesinde olduğunu düşündüğünü de sözlerine eklemiştir.

Engin Çeber’in avukatı Taylan Tanay, Çeber ve 10-15 arkadaşının Sarıyer Derbent’te Ferhat Gerçek’in polis tarafından vurulması olayı için toplandıklarını, bunun kamu güvenliğini bozan herhangi bir toplanma olmadığını, grubun Yürüyüş isimli dergiyi ellerinde tutup yürürken polis tarafından etraflarının çevrildiğini, polisin üç kişiyi arandıkları için almak istediğini, bu üç kişinin arasında Engin Çeber’in de bulunduğunu, polisin zorla gözaltına almak amacıyla yere yatırıp dövdüğünü, beş kişinin İstinye Karakolu’na götürüldüğünü, bir kişinin gözaltına alınırken fenalaşması üzerine bırakıldığını, gözaltına alınanların iki avukat tarafından takip edildiğini, avukatların müvekkillerinin çok kötü dövüldüklerini tespit ettiklerini, Engin Çeber ve arkadaşlarının kötü muamele ve hakarete uğradıklarını, Engin Çeber’in karakola giriş ve çıkışında muayene sonrasında verilen hastane raporlarına itiraz ederek yeniden bir hastanede muayene olmasını sağladıklarını, Engin Çeber’in hem İstinye Devlet Hastanesi hem de Şişli Etfal Hastanesinde muayene edildiğini, Çeber hakkında verilen raporların çok fazla tespitle dolu olduğunu, Çeber’in polise mukavemetten dolayı Sarıyer Mahkemesince tutuklandığını, başsavcılık tarafından işkence iddiasının araştırılmayıp sadece polise mukavemet iddiasına ilişkin soruşturma başlatıldığını, hâlbuki başsavcılığın işkence iddiasını da hemen soruşturmasının gerektiğini ifade etmiştir.

Avukat Tanay, Engin Çeber’in 28 Eylül’de karakola girdikten sonra 29 Eylül saat 09.00’da cezaevine giriş yaptığını, öncelikle arama yapılan jandarma noktasında aramanın çok uzun sürdüğünü, kameralardan jandarma erlerinden birinin arama odasına elinde uzunca bir sopayla girdiğini ve jandarmada aramasının bir buçuk saat sürdüğüne dair görüntülerin olduğunu, koğuşta sayım sırasında herkesin ayakta ip gibi dizilerek beklediklerini ancak Çeber’in kendisinin siyasi tutuklu olduğunu ifade ederek ayağa kalkmak istemediğini, bunun üzerine bir şahidin ifadesine göre Çeber’in üzerine su dökülüp dövüldüğünü, genelde sayımların 2 gardiyan tarafından 6 ilâ 10 saniye sürerken bu sayımda koğuşa 15 gardiyan girerek 15-20 dakika içeride kaldıklarını, ayrıca kameralardan bir gardiyanın içeriye sopayla girdiğinin görüldüğünü, gardiyanın savcıya verdiği beyanatta koğuşta atmış olan bir sigortayı kaldırmak için sopa getirdiğini söylediğini ancak sigortaların koğuşlarda olmadığının bilindiğini, Çeber’in ayrıca koğuş açma demiri ile dövüldüğünü, koğuşta kalanların ilk sorguda açık ifadeler vermediklerini, Adalet Bakanı’nın özür dilemesinden sonra tanıkların beyanlarını değiştirerek her şeyi anlattıklarını, bir başgardiyanın da 22 Ekim’de tanık olduğu dayak olayını bir başka avukata anlattığını, adli soruşturmada eksikliklerin olduğunu, aradan hayli zaman geçmiş olduğunu, 9 Ekim’de dinlenen kişilerin hala şüpheli olarak beyanlarının alınmadığını ifade etmiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

250

Avukat Tanay, Çeber ile 6 Ekim’de yaptığı görüşmede karakolda dayak yediğini anlattığını, cezaevinden sağ çıkamayacağını ifade ettiğini, koğuşta yediği dayağı da anlattığını, vücudundaki yaraları ve başında gözaltından kalan şişliği gördüğünü, cezaevi müdürü ile görüşmek istediğini ancak görüştürülmediğini, bunun üzerine 7 Ekim’de Türk Tabipler Birliğine başvurarak Çeber’i kontrol etmesi için bir hekimin gönderilmesini istediğini, Barodan da bir avukat heyeti istediğini, Çeber ölmeden önce Çeber’in durumu ile ilgili safhalardan avukatların bilgilendirilmediğini, örneğin Çeber’in dayaktan sonra hastaneye yatırılmasından avukatlarının haberdar edilmediğini ifade etmiştir.

Avukat Tanay ayrıca, Çeber ile aynı koğuşta kalanlardan bir şahidin kendisine güvence verilmediği için olayı anlatmadığını, çünkü kanuna göre hükümlülerin cezalarının kısaltılmasında cezaevindeki iyi hal durumunun da göz önüne alındığını ve kişinin iyi halli olup olup olmadığına cezaevi yönetimi takdir ettiği için mahpusların cezaevi yönetimi aleyhine ifade vermekten çekindiklerini ifade etmiştir.

3.6. Engin Çeber’in Cezaevinde Bulunduğu Sırada Çekilen Görüntülere İlişkin Tespitler

Alt Komisyon, Engin Çeber’in babası ve avukatının dinledikten sonra, Çeber’in cezaevine girişi sırasında başında polis darbesiyle olduğu iddia edilen bir şişliğin mevcut olduğu, jandarma tarafından aranırken arama odasına normal olmadığı halde bir erin copla girdiği ve cezaevinde alındığı geçici koğuşa bir gardiyanın sopayla girdiği iddialarının tespiti için cezaevindeki kamera görüntülerini izlemiştir.

Görüntülerde ilk tespit edilen husus, Çeber cezaevi yetkililerine teslim edilmeden önce Jandarma noktasında yapılan aramada, bir jandarma erinin arama odasına copla girdiği ve copun odada 22 dakika kaldığıdır. Daha sonra er copu odadan çıkarmaktadır. Cezaevi yönetiminin ifade ettiğine göre, normal olarak jandarma zorunlu olmadıkça odalara copla girmemektedir. Kameralar sesi kaydetmediği için herhangi bir bağrışma veya anormal bir gürültü tespit edilememektedir. Bunun yanında, arama odalarında kamera olmadığı için copun kullanılıp kullanılmadığı da tespit edilememektedir. Nitekim Çeber’in odadan çıkıp fotoğraf odasına girmeden önce, odada darp edildiğine dair kendisinde herhangi bir anormallik görülmemektedir. Ancak Çeber, odadan çıkışında belli bir süre sonra elini birkaç defa başına, şişlik bölgesine doğru götürdüğü görülmektedir. Bu arada Çeber’i jandarmaya teslim eden polislerin jandarmanın yaptığı tüm muameleleri gördükleri, zaman zaman tutukluların arandıkları odalara girip çıktıkları görülmektedir.

Çeber, jandarma tarafından arama ve kayıt işlemlerinin yapılmasının ardından cezaevi yönetimine teslim edilme görüntüleri izlenmiştir. Burada başında bir şişliğin olduğu görülmektedir (Çeber saçsız olduğu için şişlik fark edilmektedir.).

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

251

Ardından Çeber’in alındığı geçici koğuşa bir gardiyanın elinde uzun bir ağaç sopayla girdiği görülmektedir. Görüntü bununla sınırlı olduğu için Çeber’in bu sopa ile dövülüp dövülmediği salt kamera görüntülerinden tespit edilememektedir.

3.7. Adalet Bakanlığı Müfettişleri ile Yapılan Görüşme Alt Komisyon cezaevinde inceleme yaptığı sırada cezaevinde inceleme

yaptıkları öğrenilen Adalet Bakanlığı müfettişleri ile de görüşmede bulunmuştur.

Adalet Bakanlığı müfettişi, soruşturmanın selameti için ilk etapta 19 kişinin el çektirilmesine karar verdiklerini, ancak bunun bir suçlama taşımadığını, tanık beyanlarının alındığını, cezaevinde çekilen görüntülerin tam olarak çözümlenmesini ve ayrıca adli tıp kurumunun raporunu beklediklerini ifade etmiştir.

3.8. Engin Çeber’in Darp Edildiği İddia Edilen Koğuşta Yapılan Görüşmeler

Alt Komisyon, Engin Çeber’in cezaevinde gardiyanlar tarafından dövüldüğü iddialarına tanık olan tutuklu ve mahkûmlarla görüşmüştür. Koğuşta on bir mahkûm bulunmaktadır. Yapılan tüm görüşmelerde savcılar ve hiçbir cezaevi yöneticisi bulunmamış, heyet mahpuslarla yalnız görüşmede bulunmuştur.

3.8.1. Birinci Mahpusla Yapılan Görüşme Görüşülen birinci mahpus öncelikle cezaevinde kuralların çok katı

olmadığını, gazete, dergi okuyabildiklerini, televizyon seyredebildiklerini ifade etmiştir. Kendilerinin Çeber’in ölümüne üzüldüklerini hatta psikolojisi bozulanların olduğunu belirtmiştir.

Çeber’in bir örgütü temsilen cezaevinde olduğunu ve kendisinin siyasi bir tutuklu olduğunu ifade ettiğini, buraya (Metris Cezaevine) girmeden önce de bir başka cezaevinde tutuklu kaldığını ve bir eylem yapmak üzere yeniden cezaevine girdiğini söylediğini, Çeber’in açık açık (ben buraya ölmek için geldim) dediğini ifade etmiştir.

Bir başka mahpus ise, görüşülen birinci mahpusun ifadelerinde kendi yorumunu kattığını ifade etmiştir. Buna cevap vermek amacıyla birinci mahpus, Çeber’in ayağa kalkmaması üzerine zorla kaldırılmaya çalışıldığını ancak kalkmadığını, ses üzerine diğer gardiyanların da geldiklerini ve Çeber kalkmayınca oturmasın diye sandalyenin altından kaldırıldığını ifade etmiştir.

3.8.2. İkinci Mahpusla Yapılan Görüşme Görüşülen ikinci mahpus, Engin Çeber’in koğuşa geldiğinde kendisinin

Emek Partisi üyesi olduğunu ve bu nedenle hücreye atılmak istendiğini, sayımlarda yatağında yattığını kalkmak istemediğini, gardiyanlara Engin Çeber’in hasta olduğunu ifade ettiklerini, Çeber’in bahçede gardiyanlar tarafından dövülüşünü pencereden gördüğünü, dayak sonrasında gözünün altının morarmış, kafasının da yarılmış olduğunu, Çeber’i döverek

2009 00Faaliyet Raporu

252

öldürdüklerini, ayrıca Çeber’in kendisine jandarma araması sırasında çırılçıplak soyularak öksürtüldüğünü ve üstünün başının yırtıldığını, bunun dışında bir şey yapmadıklarını anlattığını ifade etmiştir.

Ayrıca olayın kendilerini ve cezaevini zora sokmaması için ilk olarak yalan ifade verdiklerini ancak daha sonra vicdanen rahatsız olunca ve savcı ile müfettişlerin kendilerine güvence vermesi üzerine doğru bildiklerini anlattıklarını belirtmiştir.

3.8.3. Üçüncü Mahpus ile Yapılan Görüşme Görüşülen üçüncü mahpus, Çeber’in polisten dayak yediğini ve jandarma

aramasında onursuzluk olarak gördüğü için soyunmak istemediğini ifade ettiğini, Çeber’in koğuşa ilk geldiğinde gözünün altının mor, kafasının şiş, bir omzunun morarmış ve ıslak halde olduğunu, 24 saat sürekli uyuduğunu, kendinde olmadığını, yeşil renkte kustuğunu, 5 Ekim’e kadar yapılan tüm sayımlarda ayağa kalkmayarak yatağında yattığını, kendilerinin de gardiyanların Engin Çeber’in hasta olduğu için kalkamadığını söylediklerini, gardiyanların da bu süre boyunca kalkmamasına bir şey söylemediklerini, Çeber’in gardiyanlara hasta olduğu için değil bilerek ayağa kalkmadığını söylemelerini istediğini, kendilerinin (ayağa kalk, bizi de mağdur etme) dediklerini, 6 Ekim öncesinde yapılan bir sayımda bir gardiyanın Çeber’in yanına giderek neden kalkmadığını sorduğunu, Çeber’in kendisinin siyasi olduğunu ifade ederek kalkmak zorunda olmadığı cevabını verdiğini, bunun üzerine gardiyanın Çeber’in kartına baktığını ve kartta siyasi tutuklu olduğunun değil başka bir suçtan tutuklu olduğunun yazdığını ve bu nedenle mevcut düzene uyması şeklinde güzel bir şekilde uyardığını, 6 Ekim’de yapılan sayımda Çeber’in yine ayağa kalkmadığını, gardiyanlara ya arkadaşları ile birlikte kalmak istediğini ya da hücreye konulmak istediğini ifade ettiğini, gardiyanlar tarafından zorla kaldırılmaya çalışıldığını, hafif bir şekilde tartaklandığını, ertesi gün 7 Ekim’deki sayımda koğuşa 10-15 gardiyanın hep birlikte girdiğini, iki gardiyanın doğrudan vurmak için içeri geldiklerini, (sen yine mi kalkmadın) diyerek kafasını duvara ve demir kapıya vurduklarını, koğuşta bulunan mahpusların hepsine yukarı kata çıkmalarını söylediklerini, içeride 5-6 gardiyan ile iki mahpusun kaldığını, mahpuslardan birine bahçe kapısını açmasının söylendiğini, kapıyı açtıktan sonra iki mahpusun da yukarı çıktıklarını, 4-5 dakika sonra aşağı indiğinde Çeber’i bahçe kapısının eşiğinde yatıyor halde bulduklarını, nefes almakta güçlük çektiğini ve hafif bir şekilde kasılmakta olduğu, kendisine gelmesi için soğan koklattığını, gözlerinin yarı açık olduğunu ve hırlamakta olduğunu, hemen revire götürüldüğünü, o sırada cezaevinde doktor bulunmadığı için revirde sağlık memuru tarafından bakıldığını ve tansiyonunun ve kalp atışının normal olduğunun, bir şeyinin olmadığının söylendiğini, ardından doktorun gelerek Çeber’in gözlerine baktığını ve hemen acil servise götürülmesi gerektiğini söylediğini, 10 Ekim de ise ölüm haberini aldıklarını ifade etmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

253

3.8.4. Dördüncü Mahpus ile Yapılan Görüşme Görüşülen dördüncü mahpus gardiyanların koğuşa girerken ellerinde

herhangi bir sopa olmadığını, sayım için gelen gardiyanların koğuşlara üçer üçer girdiklerini, o gün de aynı sayıda gardiyanın girdiğini ancak gürültü olması üzerine diğer gardiyanların da kendi koğuşlarına geldiklerini, Çeber’e (sen yine mi kalkmadın) diyerek çullandıklarını, ancak ellerinde demir olmadığını, içeriye en son başgardiyanın geldiğini ve diğer gardiyanlara (yapmayın) diyerek engellemeye çalıştığını, Çeber’in kafasının duvara ve demire kasıtlı olarak vurulduğunu, dayağın şiddetli olduğunu ve göğsüne tekme attıklarını gördüğünü ifade etmiştir.

3.8.5. Beşinci Mahpus ile Yapılan Görüşme Beşinci mahpus, Çeber’in dövülmesi olayı hakkında kendisine güvence

verilmediği için ilk olarak eksik bilgi verdiğini ancak güvence verilince bildiklerini anlattığını, Çeber koğuşa ilk geldiğinde elinde bir poşet olduğunu ve elbiselerinin ıslak olduğunu, Çeber’in kendisine karakolda dayak yediğini, Jandarma görevlilerinin ise üstünü başını yırttıklarını, kendisinin kasıtlı olarak bu koğuşa atıldığını, diğer mahpusların kendisine saldırmasını istediklerini, kendisinin gardiyanlar tarafından dövülmeyi istediğini, böylece ya arkadaşlarının yanına ya da hücreye atmalarını istediğini ifade ettiğini, dayak atılması sırasında bir gardiyanın sanki olacakları biliyormuş gibi olay olurken (Çeber’in hasta olduğunu ifade ederek) oradan uzaklaştığını, iki şişman gardiyanın sayım zamanı geldiğinde hızlıca içeri girerek Çeber’in ensesine bütün güçleriyle vurduklarını ve bir gardiyanın da sürekli olarak küfürler ettiğini ifade etmiştir.

Ayrıca genel olarak Jandarma görevlilerinin sert muamelelerine maruz kaldıklarından, arama sırasında elbiselerini çıkarmalarını güzelce söyleseler çıkaracaklarını ama illaki kaba ve insan onurunu zedeleyen davranışlar içinde elbiseleri çıkarttırdıklarından, doktorların da kendilerine iyi davranmadıklarından, rahatsız olduklarında doğru düzgün bakmadıklarından şikâyet etmiştir.

3.8.6. Altıncı Mahpus ile Yapılan Görüşme Olayı kısaca anlatan beşinci mahpus, iki gardiyanın Çeber’i kaldırmak için

kollarından tuttuklarını ancak Çeber’in kendisini yere atarak başını duvara vurduğunu, gardiyanların herkese yukarı çıkmalarını söylediğini kendisinin bahçe kapısını açmak için aşağıda kaldığını ve daha sonra yukarı çıktığını, ancak kendisine güvence sözü verdiği için savcıya verdiği ifadede Çeber’in oturduğu sandalyenin altından çekilmesi sonucu düştüğünü söylediğini ifade etmiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

254

4. BAKIRKÖY KADIN KAPALI CEZA İNFAZ KURUMUNDA YAPILAN İNCELEMELER

Alt Komisyon Metris Ceza İnfaz Kurumunda yaptığı incelemelerin ardından, cezaevlerinde yapmakta olduğu genel inceleme kapsamında Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda incelemelerde bulunmuştur.

Söz konusu cezaevi tamamen Türk vatandaşlarının olduğu kadar çok sayıda yabancı uyruklu kadınların da kaldığı bir cezaevidir. Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda, tutuklu ve mahkûmların hem kendilerini geliştirmeleri hem de gün içerisinde bir iştigal edinmeleri için çok sayıda iş ve uğraş atölyeleri ile derslikler bulunmaktadır.

Alt Komisyon öncelikle bir iş atölyesini gezmiştir. Burada daha sonra kurum içinde ve dışında sergilenmek üzere mahpuslar tarafından resimler yapılmaktadır. Burada görüşülen bir mahpus Jandarma görevlilerinin uygulamasından yakınmıştır. Çocuklarından bir çikolata dahi alamadıklarını, çocuklarını doğru dürüst kucaklarına alamadıklarını, örneğin üç kez kucaklaşsalar dördüncüye izin vermediklerini, bunun ise kendileri için işkenceden farklı olmadığı ifade etmiştir.

Kadın mahpusun ifadeleri üzerine, başsavcı vekili Mehmet Salih Sol ve cezaevi idarecileri, geçmiş zamanlarda çocuklar aracılığıyla veya verilen yiyecekler aracılığıyla cezaevlerine çok sayıda yasak madde sokulması üzerine bu tür uygulamalara gitmek zorunda kaldıklarını yoksa kendilerinin de bunu istemediklerini ifade etmişlerdir.

Resim atölyesinin ardından tekstil atölyesi ve iki adet daha iş atölyesi gezildi. Atölyelerde çalışan tüm mahpusların sigortalı oldukları ifade edilmiştir. Bilgisayar odası görülmüştür. Yabancıların Türkçe dersi gördükleri sırada derslik ziyaret edilmiştir. Yabancı uyruklu mahpuslarla yapılan görüşmede yabancı dergi ve kitap istediklerini ifade etmişlerdir. Ayrıca cezaevinde bir diş hekiminin olmamasından şikâyet etmişlerdir. Yabancı uyruklu mahpuslar en ciddi sorunlarının ülkelerinden çok uzakta olmaları nedeniyle temin etmekte çok büyük güçlük yaşadıkları para sorunu ve bu nedenle ihtiyaçlarını karşılayamama sorunlarının olduğunu ifade etmişlerdir. Cezaevi idaresi Ramazan ayında Kaymakamlık aracılığıyla yabancı uyruklulara para verdiklerini belirtmiştir.

Kur’an kursu görülmekte olan bir derslik daha ziyaret edilmiştir. Kur’an kursu vermekte olan bayan hoca, Diyanet İşleri Başkanlığının yeterli kadrolu personeli olmadığı için kendisinin müftülükten geldiğini ancak müftülüğün de eleman yetiştiremediğini, Diyanet İşleri Başkanlığının bu konuda kadrolu personel ihtiyacı olduğunu ifade etmiştir.

Koğuşlar gezilmiştir. Alınan bilgiye göre koğuşlarda toplam 24 kişi kalmakta, koğuştaki odalarda ise ikişer kişi kalmaktadır.

Cezaevinde yapılan incelemeler sırasında görüşülen tüm mahpuslar müdür başta olmak üzere tüm cezaevi idaresinden ve ayrıca yemek gibi hizmetlerden de son derece memnun olduklarını ifade etmişlerdir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

255

Cezaevinin, oldukça modern olduğu gözlemlenen kütüphanesi, istekli mahpuslara eğitim verilerek sertifika verilen kuaför salonu ve 35 çocuğun kaldığı kreş gezilip görülmüştür.

Cezaevi yöneticilerinin ifadesine göre Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu cezaevleri için Türkiye’nin dışa açılan kapısıdır. Çünkü yabancı heyetler zaman zaman cezaevine gelerek incelemelerde bulunmaktadırlar.

5. KONU İLE İLGİLİ MEVZUAT 5.1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 17. maddesine göre; “Herkes, yaşama,

maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir./… Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle

bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz. (Değişik: 7.5.2004-5170/3 md.) Meşrû müdafaa hali, yakalama ve

tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”

5.2. İnsan Hakları Ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi

Ülkemizin taraf olduğu ve Onay Kanunun 22 Mayıs 1997 gün ve 22996 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan İnsan Hakları Ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesine göre;

“Madde 3 - İşkence yasağı Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi

tutulamaz.”

5.3. 20/03/2006 Tarihli Ve 2006/10218 Sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük

20/03/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 22 maddesinde ceza infaz kurumlarında “Sayım”ların nasıl yapılacağı belirtilmiştir. Buna göre;

“a) Sayım; 1. Müdürü bulunan ve vardiya sistemi uygulanan kurumlarda, sabah ve

akşam sayımları, nöbetçi ikinci müdürün başkanlığında, sorumlu infaz ve koruma başmemuru, vardiya infaz ve koruma başmemurları ile infaz ve koruma memurları tarafından yerine getirilir. Gece sayımları, nöbetçi ikinci müdürün başkanlığında, bulunmaması hâlinde, bu konuda görevlendirilen infaz koruma başmemuru başkanlığında, vardiya infaz ve koruma başmemurları tarafından yapılır. Sayımlarda nöbetçi infaz ve koruma memurları da hazır bulunur.

2. Müdürü bulunmayan kurumlarda yapılan sabah, akşam ve gece sayımları, sorumlu infaz ve koruma başmemuru veya görevlendirilen infaz koruma

2009 00Faaliyet Raporu

256

başmemuru başkanlığında, vardiya infaz ve koruma başmemurları ve nöbetçi infaz ve koruma memurları tarafından yerine getirilir.

3. Sayım sırasında mevcudun tam olup olmadığı kontrol edilir ve sayım defteri sayıma katılan görevliler tarafından isim yazılarak imzalanır.”

Yine aynı Tüzüğün “Arama, Güvenlik Tatbikatı Ve Sayım” başlıklı 46. maddesine göre;

“(1) Kurumlarda, oda ve eklentilerinde, hükümlünün üst ve eşyasında habersiz olarak her zaman arama yapılabilir. Kurumun tamamında her ay bir kez mutlaka arama yapılır. Oda ve eklentilerinde yapılacak aramalarda bir hükümlü hazır bulundurulur.

(2) Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde, çıplak olarak veya beden çukurlarında aşağıda belirtilen usullere göre arama yapılabilir.

a) Çıplak arama, hükümlünün utanma duygusunu ihlal etmeyecek şekilde ve kimsenin görmemesini sağlayacak tedbirler alınarak gerçekleştirilir,

b) Arama sırasında önce bedenin üst kısmındaki giysiler çıkarttırılır, bedenin alt kısmındaki giysiler üst kısmındaki giysiler giyildikten sonra çıkarttırılır. Bu giysiler de mutlaka aranır,

c) Çıplak arama sırasında bedene dokunulmaması için gerekli özen gösterilir. Aranan kişinin beden çukurlarında bir şeyin bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin bulunması hâlinde öncelikle, hükümlüden madde veya eşyanın kendisi tarafından çıkartılması istenir, aksi hâlde bunun zor kullanılarak gerçekleştirileceği bildirilir. Beden çukurlarındaki arama, cezaevi tabibi tarafından yerine getirilir,

d) Çıplak olarak arama, mümkün olan en kısa süre içinde bitirilir. (3) Beden ve üst aramaları aynı cinsiyetten güvenlik ve gözetim görevlileri

tarafından yapılır. (4) Aramalar, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri veya kolluk

kuvvetleriyle ya da diğer kamu görevlilerince ortaklaşa gerçekleştirilebilir. (5) Kurum en üst amiri, Cumhuriyet başsavcısına bilgi vermek suretiyle

önceden hazırlanan olağanüstü hâl plânlarına göre kurumun fiziksel özelliği ve mevcudunu değerlendirerek, yılda en az iki kez olmak üzere uygun gördüğü zamanlarda diğer kamu görevlilerinin katılımıyla; isyan, firar, yangın ve benzeri olaylara karşı tatbikat yaptırır.

(6) Sayımlar, Tüzüğün 22 nci maddesinde belirtilen görevliler tarafından, dörtlü vardiya hizmetinin uygulandığı kurumlarda sabah, akşam ve gece olmak üzere günde üç kez, diğer vardiya hizmetlerinin uygulandığı kurumlarda ise her vardiya değişiminde yapılır.

(7) İdare tarafından uygun görülmesi durumunda, her zaman sayım yapılabilir. Olağanüstü durumlarda, kurum en üst amirinin talebi, Cumhuriyet başsavcısının oluru ile dış güvenlik görevlileri sayımlara katılabilir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

257

(8) Sayımlar, yatma plânları da göz önünde bulundurularak odalarda yapılır. Sayımın yapılış şekli, kurum güvenliğini tehlikeye düşürmeyecek biçimde odada bulunan hükümlülerin sayısı dikkate alınarak idare tarafından belirlenir.

(9)

Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna saygı esastır

5.4. 13/12/2004 Tarihli Ve 5275 Sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun

.”

Yukarıda ifade edilen biçimde sayımların yapılmasına hükümlü veya tutukluların karşı koymaları halinde ne şekilde disiplin cezası uygulanacağı konusunda atıf yapılan 13/12/2004 Tarihli Ve 5275 Sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun Sekizinci Bölümündeki “Disiplin Ceza Ve Tedbirleri, Ödüllendirme” başlıklı bölümünün 43. maddesine göre;

“(1) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası

(2) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

, hükümlünün bir aydan üç aya kadar ziyaretçi görüşüne çıkarılmamasıdır.

a) b) Aramaya karşı çıkmak. …”

Sayım yapılmasına karşı çıkmak.

Yine aynı Kanunun 44. maddesine göre “(1) Hücreye koyma cezası

(2) Bir günden on güne kadar hücreye koyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

, hükümlünün eylemlerinin nitelik ve ağırlığına göre bir günden yirmi güne kadar, açık havaya çıkma hakkı saklı kalmak üzere, geceli ve gündüzlü bir hücrede tek başına tutulması ve her türlü temastan yoksun bırakılmasıdır.

… h) Sayım ve aramalar ile 43 üncü maddenin (e) bendinde belirtilen

faaliyetlere şiddet kullanarak engel olmak veya buna kalkışmak.Yine adı geçen Kanunun “Tutukluların Barındırılması” 113. maddesine

göre;

“(1) Tutuklular, maddî olanaklar elverdiğince suç türlerine ve taşıdıkları güvenlik riskine göre ayrı odalarda barındırılırlar. Aralarında husumet bulunanlar ile iştirak hâlinde suç işlemiş olanlar aynı odalarda barındırılmazlar ve birbirleri ile temas etmelerini engelleyecek tedbirler alınır.”

5.5. Birleşmiş Milletler Tarafından Kabul Edilen İlgili Bildirilerdeki Hükümler

5.5.a. Tutuklulara Uygulanacak Muameleler İçin Temel İlkeler Birleşmiş Milletler Tutuklulara Uygulanacak Muameleler İçin Temel İlkeler

14 Aralık 1990 tarihli 45/111 sayılı Genel Kurul kararı ile kabul ve ilan edilmiştir. Bu Bildirinin 1. maddesine göre; “Bütün tutuklulara, insan olarak doğuştan sahip oldukları saygınlık ve değere uygun olan saygı ile muamele edilecektir.”

2009 00Faaliyet Raporu

258

5.5.b. Herhangi Bir Biçimde Tutulan Veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler Bütünü

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı Kararıyla kabul edilen “Herhangi Bir Biçimde Tutulan Veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler Bütünü” Bildirisine göre;

“Madde 1- İnsani tarzda muamele yükümlülüğü Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve

insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”

“Madde 6- İşkence yasağı Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, işkenceye veya

zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya maruz bırakılamaz.

* “Zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya ceza” deyimi, tutulmuş veya hapsedilmiş bir kimseyi geçici veya sürekli olarak her hangi bir doğal duyumunu kullanmaktan veya bulunduğu yer ve zamanın farkında olmaktan yoksun bırakma da dahil, fiziksel veya ruhsal bütün istismar edilme hallerine karşı mümkün olan en geniş ölçüde koruyacak bir biçimde yorumlanır.

* Hiç bir durum, işkenceyi veya diğer zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezayı haklı göstermek için ileri sürülemez.

5.5.c. Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar 1955’te Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı

üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilmiş ve Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından 31 Temmuz 1957 tarihli ve 663 C (XXIV) sayılı ile 13 Mayıs 1977 tarihli ve 2076 (LXII) sayılı Kararlarıyla onaylanan “Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar”a göre;

“Kurum personeli 46. (1)

(2) Hapishane idaresi, hem personelin hem de halkın gözünde bu işin büyük öneme sahip sosyal bir hizmet olduğu şeklinde bir kanaati sürekli olarak ayakta tutmaya ve bunu devam ettirmeye çalışır ve halkın bu yönde bilgilendirilmesi amacıyla her türlü uygun araç kullanılır.

Hapishane idaresi her derecedeki personeli dürüstlük, insancıllık, mesleki ehliyet ve kurumun yönetimi için gerekli olan çalışmaya şahsen uygunluk gibi kıstasları uygulayarak dikkatlice seçer.

(3) Yukarıda belirtilen amaçların yerine getirilmesini sağlamak için, kurum personeli tam gün çalışma esasına göre hapishane görevlileri olarak atanırlar; iyi halleri, meslekte etkinlikleri ve fiziksel kapasitelerine göre memurluk statüleri devam eder.

47. (1)

Personel maaşı cazip ve erkekleri ve kadınları geçindirmeye yetecek kadar olur; işten elden edilen gelir ve çalışma şartları, işin niteliğine göre yüksek düzeyde olur.

Kurum personeli, yeterli eğitimi almış ve bilgiye sahip kişilerden seçilir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

259

(2)

(3)

Göreve başlamadan önce kurum personeline genel ve özel görevleri hakkında eğitim verilir. Personelin teorik ve pratik sınavlardan geçmesi aranır.

48.

Kurum personeli göreve başladıktan sonra ve mesleki kariyerleri boyunca, uygun aralıklarla düzenlenen meslek içi kurslara katılarak, bilgilerini artırır ve mesleki ehliyetlerini yükseltirler.

49. (1) Kurumda mümkün olduğu kadar yeterli sayıda psikiyatr, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, öğretmen, meslek eğitimcisi bulundurulur.

Bütün kurum personeli her zaman mahpuslara örnek olacak tarzda ve saygınlıklarına yaraşır biçimde davranırlar ve görevlerini yerine getirir.

(2) Sosyal hizmet uzmanları, öğretmenler ve meslek eğitmenleri daimi statüde çalışırlar; ayrıca yarım gün çalışanlara veya gönüllü çalışanlara da kurumda çalışma imkanı verilir.”

“52. (1) Bir veya daha fazla sağlık görevlisinin tam gün hizmet vermesini gerektirecek kadar büyük olan kurumlarda, sağlık görevlilerinden en az biri kurum binasında veya hemen kurumun yakınında bir yerde kalır.”

“54. (1) Kurum görevlileri mahpuslarla ilişkileri sırasında meşru müdafaa, kaçma teşebbüsü, yasaya veya hukuki düzenlemelere dayanan bir emre aktif veya pasif direnme halleri dışında zor kullanamazlar. Zora başvuran görevliler kesinlikle gerekli olandan daha fazla zor kullanamazlar; zor kullanmaları halinde olayı derhal kurum yöneticisine bildirirler.

6. DEĞERLENDİRME

Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele Ve İşkence İle Ceza ve Tutukevleri İle İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon, Engin Çeber’in ölüm olayı hakkındaki iddiaları Çeber’in dövülerek ölümüne sebep olunduğu iddia edilen Metris Ceza İnfaz Kurumunda incelemiştir. Olay hakkındaki emniyet güçleri ile ilgili iddialar ise bir başka alt komisyon tarafından inceleme konusu yapılmıştır. Komisyonumuz cezaevinde olaya tanıklık eden mahpuslarla ve Engin Çeber’in avukatı ve babası ile görüşerek; İstanbul İl Emniyet Müdüründen, İstanbul Valisinden ve soruşturmayı yürüten savcılardan bilgi alarak; Engin Çeber’in cezaevindeki kamera görüntülerini inceleyerek ve ayrıca ulusal ve uluslar arası mevzuatı inceleyerek sonucu gitmeyi yöntem olarak benimsemiştir.

Olay meydana gelir gelmez adli ve idari merciler tarafından soruşturma başlatılmış ve akabinde, soruşturmanın selameti için 19 kişi gecikmeksizin işten el çektirilmiştir. Adli merciler tarafından yapılan soruşturmada ise gizlilik kararı alınmış ve olay titizlikle incelenmeye başlamıştır. Yapılan soruşturma sonucunda 6 infaz koruma memuru tutuklanmıştır. Böylece tüm soruşturmanın hızlı bir şekilde yapıldığı görülmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi başta olmak üzere Hükümetin, siyasi partilerin ve halkımızın bu tür olayların yaşanmaması için tek ses olması ve olayın üzerine kararlılıkla gidilmesi, bu olayların bir daha yaşanmayacağı inancını artırmaktadır.

2009 00Faaliyet Raporu

260

7. SONUÇ 1. Engin Çeber’in cezaevine teslim edilmesi esnasında bir odada uzun süre

tutulması ve odaya bir jandarma görevlisinin sopayla girmesi görüntüsü Komisyonumuzun dikkatini çekmiştir. Bu aşamanın ayrıntılı olarak soruşturulmasının gerekliliğine inanılmaktadır.

2. Komisyonumuzda, Engin Çeber’in cezaevine teslim edilmeden önce kötü muamelelere maruz kaldığı izlenimi doğmuştur. Bu noktadaki en önemli görüntü kameralara da yansıyan Engin Çeber’in cezaevine girişi sırasında kafasında bulunan şişliktir. Bu şişliğin oluşumu ve bu şişliğe neyin ve kimlerin sebep olduğu ayrıntılı olarak araştırılması gereken bir konu olarak Komisyonumuzun dikkatini çekmiştir.

3. Engin Çeber’in cezaevine teslimi esnasında başındaki şişlik ve görgü tanıklarının iddia ettikleri morluklara rağmen konu hakkında hastaneye sevk ya da tedbir benzeri işlemleri yapmayan cezaevi yönetiminin tutumları soru işaretlerine sebep olmuştur. Bu durum kolluk birimleri ile cezaevi yönetim ve görevlileri arasında etkileşimli bir işlemin olduğu kanaatine sebep olmaktadır.

4. Gerek yapılan incelemeler, gerekse kamera görüntüleri ve tanık beyanlarından hareketle Engin Çeber’in cezaevi görevlileri tarafından dövüldüğü kanaatine varılmıştır. Her kim ve hangi sebeple olursa olsun, kamu görevlilerinin suç işlemiş olan kişilere hukuk dışı ceza verme yoluna gitmeleri düşünülemez ve mazur görülemez.

5. 20/03/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 46. maddesine göre cezaevlerindeki sayım şekli kurum yönetiminin inisiyatifine bırakılmıştır. Bu uygulama genel olarak ayağa kalkma şeklinde uygulanmaktadır. Aynı maddenin (9) numaralı bendine göre de “Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna saygı esastır” denilmektedir. Yine, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen “Herhangi Bir Biçimde Tutulan Veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler Bütünü” bildirisinin ilgili maddesi “Hiç bir durum, işkenceyi veya diğer zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezayı haklı göstermek için ileri sürülemez

6. Özde Engin Çeber olayında, genelde ise diğer hadiselerde kurumların kendi mensuplarına dönük olarak müdafaa içerikli bir sahiplenmeye giriştikleri göze çarpmaktadır. Bu durum ise kurumların genel görünümüne zarar vermektedir. Kurumların kendi mensuplarını sahiplenmek yerine hukukun üstünlüğünü sahiplenme noktasında alacakları tavrın hem saygınlık ve güvenilirliğin artması, hem de arzu edilmeyen görüntülerin oluşmaması açısından önem arz etmektedir.

” der. Hali hazırdaki, kişilerin askeri bir düzene sokularak yapılan sayım işlemi bu çerçeveden bakıldığında insanlık onurunu kırıcı bir durum olarak gözlenmektedir. Bu durumun güvenlik gerekçesiyle dahi olsa uygulanması bu maddeler ışığında düşünülemez.

7. Engin Çeber olayında İçişleri Bakanlığı Müfettişleri’nin güvenlik birimleri, Adalet Bakanlığı Müfettişleri’nin cezaevi aşamasındaki sürece ilişkin

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

261

yaptıkları çalışmalar, üst idarenin bu noktadaki hassasiyetini kamuoyu ile “özür” bağlamında paylaşması ve diğer aşamalardaki hassas ve hızlı işlemler Komisyonumuz açısından olumlu tutumlar olarak değerlendirilmektedir.

8. Gerek kolluk birimleri, gerekse de cezaevi görevlilerinin tutuklu ve hükümlüler ile yakınları ve avukatlarına karşı tutumlarının eğitim durumuyla orantılı bir seyir izlediği gözlenmektedir. Bu sebeple iç mevzuattaki AB’ye uyum sürecindeki gelişmeler, gerekse de ülkemizin altına imza attığı uluslar arası anlaşmalar hususunda insan haklarını ön planda tutan bir görüş açısı ile eğitim verilmesi ve denetimin geliştirilmesinin gerektiğine inanılmaktadır.

9. Komisyonumuz Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yaptığı inceleme sonucunda, kurumu iyi yönetilen ve tamamen mahpusların ıslahına odaklanmış başarılı bir cezaevi olarak değerlendirmiştir. Cezaevinin fiziki koşullarının iyi olduğu ve mahpusların da insanca yaşama şartlarına sahip oldukları tespit edilmiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

262

EK-7: BANDIRMA M TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU İNCELEME RAPORU

I-BAŞLANGIÇ İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 16 Ekim 2008 tarihli 18.

toplantısında aldığı kararla, Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele Ve İşkence İle Ceza ve Tutukevleri İle İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon üyeleri Çorum Milletvekili Murat Yıldırım, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan ve Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ile Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Balıkesir’in Bandırma ilçesinde bulunan ceza infaz kurumunda incelemelerde bulunmasına karar vermiştir.

Alınan karar uyarınca Alt Komisyon, Bandırma M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda incelemelerde bulunmak üzere 6-7 Kasım 2008 tarihlerinde Balıkesir’in Bandırma ilçesine gitmiştir.

II. BAŞVURUCU Komisyon, Alt Komisyonu herhangi bir başvuru olmaksızın Bandırma’da

bulunan ceza infaz kurumunda incelemede bulunması için görevlendirmiştir. Ancak, Bandırma’da incelemelerde bulunulurken, ceza infaz kurumunda hükmen tutuklu bulunan Erol Kurt’un kurumun fiziki koşullarından şikâyeti ile Bandırma Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulu’nun 18/01/2008 tarihli ve 9 sayılı raporu dikkate alınmıştır.

III. İNCELEMENİN AMACI Bu incelemenin amacı, cezaevlerinde zaman zaman meydana geldiği ileri

sürülen kötü muamelelerin tamamen ortadan kaldırılması ile ilgili Komisyonun kararlılığını ortaya koymak ve fiziki koşulların insani yaşam şartlarına uygun olup olmadığını denetlemektir.

IV. İNCELEME KONUSU VEYA KONULARI Bandırma M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu ve hükümlülere

nasıl davranıldığı ve fiziki koşulların insanca yaşam şartlarına uygun olup olmadığı incelemenin konusunu oluşturmuştur.

V. İNCELEMEDE UYGULANAN METOT Alt Komisyon Bandırma M Tipi Ceza İnfaz Kurumu hakkında incelemesini

yaparken, Bandırma Cumhuriyet Başsavcısı, ceza infaz kurumu yönetimi ile tutuklu ve hükümlülerle görüşmede bulunulması, cezaevinden elde edilen yazılı bilgilerin incelenmesi, ceza infaz kurumu hakkında Komisyonda bulunan dilekçe ve diğer belgeler ile konuya ilişkin mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesi yöntemini uygulamıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

263

VI. İNCELEME 1. Komisyonda Bulunan Dilekçe ve Diğer Belgeler Alt Komisyon, Bandırma M Tipi Ceza İnfaz Kurumunda incelemede

bulunmadan önce Erol Kurt isimli hükmen tutuklunun Komisyona göndermiş olduğu 27/08/2008 tarihli ve 2157 sayılı dilekçe ile Bandırma Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulu tarafından Komisyona gönderilen 18/01/2008 tarihli ve 9 sayılı raporu incelemiştir.

Erol Kurt isimli hükmen tutuklunun kurum ile ilgili şikâyetleri şu şekildedir: “Kaldığım koğuş 10 kişiyi barındıracak kapasitede olmasına rağmen uzun

süredir 33 kişi barınmaktayız. Bu durumda uyku, beslenme, temizlik gibi yaşamsal ihtiyaçlarımızı yerine getiremediğimizden, sağlığımızı koruyamamaktayız. Şu an 2 kişilik yataklar birleştirilerek 4 kişi yatmasına rağmen, bu da yeterli kalmayıp yere atılan yataklarda, merdiven altları dahil, ayakkabılığın yanında, sandalye üzerinde uyumaya çalışarak hayata kalma mücadelesi vermekteyiz. Cezaevi doktor kayıtları incelendiğinde mahkumların sağlığının yerinde olmadığı anlaşılacaktır.

Bu yaşam şartlarında psikolojimizde oldukça bozulmuştur. Bizler her ne kadar suçlu olarak ve cezamızı çekmek için burada bulunsak da, burada yaşadığımız çağ dışı ve insani olmayan koşullarda uzun süre bulunacağımız göz önüne alınırsa bizlerin tekrar topluma karıştığında, topluma ayak uyduramayacağımız apaçık ortadadır.

Şu an cezaevi kapasitesinin 2 katına çıkmasına rağmen, halen dışarıdan sevk gelmekte olup kendi memleketlerine sevk yazan arkadaşlarımızın sevk taleplerine ret cevabı gelmektedir.

… en büyük sorunlardan biri de ziyaret konusudur. Yaklaşık 600 mahkuma bir günde ziyaret yaptırılmaktadır. Ailelerimiz sabahın erken saatlerinde sıraya girip akşam saatlerinde anca ziyaret yapmaktadırlar. Ayrıca onları sıcaktan, yağmurdan koruyacak hiçbir önlem alınmamaktadır. Bu durumda mahkum yakınları da bir suçlu gibi cezalandırılmış oluyor. …”

Bandırma Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulu’nun 18/01/2008 tarihli ve 9 sayılı raporunda ise özetle şu tespitlere yer verilmiştir:

a. Cezaevinin kapasitesinin üzerinde hükümlü ve tutuklu barındırması ve bunun yaşam koşullarını ağırlaştırdığı ve zora soktuğu, bu nedenle dışarıdan mahkum sevkiyatının durdurulması gerektiği.

b. Cezaevinde bir psikoloğun bulunmayışı. c. Hasta takip, kontrol ve tedavilerin gerçekleştirilmesi bakımından

cezaevine acilen kadrolu bir doktorun atanması. d. Cezaevinde uzun süredir su sorunun yaşanması nedeniyle, su ihtiyacını

karşılayacak ileriye dönük köklü bir sisteme ihtiyaç duyulduğu ve cezaevinin bir an önce şehir suyu şebekesine bağlanmasının yerinde olacağı.

e. Yaşanan kanalizasyon sorununu gidermek amacıyla yeni bir toprak altı kanalizasyon tesisatına ihtiyaç olduğu.

f. Çürümüş ve bozulmuş kurum pencerelerinin bir an önce değiştirilmesi.

2009 00Faaliyet Raporu

264

g. Mutfak eşyalarının muhafazası için bir depo ve ambarın gerektiği. h. Telefon hat ve santralinin sık sık arızalanması nedeniyle günümüz

şartlarına uygun hale getirilmesi. ı. Ziyaretçiler için bir bekleme salonu bulunmayışı nedeniyle malzeme

deposu olan eski bir binanın bekleme salonu olarak kullanıldığı, ziyaretçilerin sıcak ya da soğuk iklim koşullarına göre olumsuzluklar yaşamaları sebebiyle bir bekleme odasının yapılması.

2. Yazılı Metinler Üzerinde Yapılan İncelemeler Alt Komisyonun Bandırma M Tipi Ceza İnfaz Kurumu yönetiminden

edindiği durum raporunda, kurum ile ilgili olarak özetle şunlar ifade edilmektedir:

Ceza İnfaz Kurumu Balıkesir’e bağlı Bandırma İlçesinin 10 km doğusunda Karaisalı mevkiinde bulunmaktadır. Kurum yerleşkesi 15 dönümdür. Özel tip olan ceza infaz kurumu 350 kişiliktir.

Kurum, hükümlü ve tutuklularla ilgili olarak “genel ve özel önlemeyi sağlamak, toplumu suça karşı korumak” ve onları “kanunlara ve toplumsal kurallara saygılı bireyler olarak yönlendirmek”le görevlidir. Bu amacı gerçekleştirmek için iyi bir yönetim anlayışına ihtiyaç vardır. Bu çerçevede, ceza infaz kurumu yönetimi temelinin sağlam bir ahlaki yapıya oturması gerekmektedir. Çünkü ceza infaz kurumları disiplin kuralları etrafında şekillenen bir işleyişe sahiptir. Bu özelliklerin eksik olması, eşitsizliklere ve yanlış uygulamalara yol açmaktadır. Kurum yönetimi, insanları; yani personel ve hükümlü ve tutukluları yönetmektedir. Bu yönetim, etkili yönetim ölçütleri dışında, insanlara nasıl muamele edilmesi gerektiği hususlarını kapsar.

Bu anlamda kurum personelinin eğitilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir. Çünkü ceza infaz kurumunda çalışmak yüksek insani vasıflar gerektirmektedir. Ceza infaz kurumu personelinin rolü; hükümlü ve tutuklulara iyi, adil ve insani bir şekilde davranmak; hükümlü ve tutukluların güvende olması, bu çerçevede asayiş ve düzeni sağlamak; hükümlü ve tutukluların kurumda bulundukları sürece topluma kazandırılmaları yönünde faaliyet yürütmektir. Personel bu görevleri yerine getirirken gerekli bilgi ve beceriye sahip olmak için Adalet Bakanlığı Eğitim Merkezinde belli aralıklarla eğitime tabi tutulmakta; hem hizmet içi eğitim hem de bazı spor dallarında eğitilerek sertifika almaktadırlar. Böylece kurumda kaynakçılık, fayansçılık, tekstil gibi iş-meslek, basketbol, satranç, dart, bocce vb. gibi spor dallarında hükümlü ve tutuklulara sertifikalı personel tarafından kurslar verilmektedir.

Kurumda birinci müdür, 3 ikinci müdür, 11 infaz koruma baş memuru, 86 infaz koruma memuru, 1 idare memuru, 2 öğretmen, 1 diş tabibi, 4 cezaevi katibi, 1 ambar memuru, 1 sağlık memuru, 1 aşçı, 1 kaloriferci, 1 teknisyen, 1 teknisyen yardımcısı ve 1 hizmetli olmak üzere toplam 116 personel bulunmaktadır. Ceza infaz kurumunda verilen hizmetlerin daha etkin ve kaliteli verilebilmesi için 5 infaz koruma baş memuru ile 7 bayan infaz koruma memuruna ihtiyaç bulunmaktadır. Kurum personelinin %53’ü lise, %27’si

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

265

yüksekokul, %16’sı üniversite, %3’ü ortaokul ve %1’i ilkokul mezunudur. Kurumda olması gerektiği halde bulunmayan görevliler ise kadrolu doktor, muhasebe yetkilisi, psikolog ve sosyal çalıştırmacıdır.

Ceza infaz kurumu, “genel ve özel önlemeyi sağlamak, toplumu suça karşı korumak” ve “kanunlara ve toplumsal kurallara saygılı bireyler olarak yönlendirmek” gibi temel amaçlarını yerine getirebilmek için iki ana alanda faaliyet yürütmektedir: İnfaz faaliyetleri ve iyileştirme faaliyetleri.

A- İnfaz faaliyetleri Ceza infaz kurumları fiziksel yapısı ve işlevi itibariyle içinde gerginlik

taşıyan olağan dışı yerlerdir. Kurum tarafından bu gerçek gözetilmektedir. Bu nedenle infaz faaliyetleri yürütülürken olağan ve normale yakın uygulamalar içinde bulunulmaktadır. Ceza infaz kurumuna hükümlü ve tutuklu kabulünde ilk olarak ve devir esnasında kolluk kuvvetinin yanında bir şikâyetinin olup olmadığı sorulmakta, herhangi bir şikâyeti söz konusu ise gerekli işlemler yapılmakta ve önlemler alınmaktadır. Daha sonra hükümlü ve tutuklulara yetkili kişilerce hakları ve ödevleri anlatılmakta ve bununla ilgili belge imzalatılarak bir nüshası kendisine verilmektedir. Bu işlemler yapılırken hükümlü ve tutuklunun ruhsal sağlığına dikkat edilmektedir. Kabul işleminden sonra hükümlü ve tutuklular gözleme tabi tutulmaktadırlar. Gözlem işleminde hükümlü ve tutuklunun kişisel bilgileri, suçu, eğitim, ilgi alanları, sosyal çevresi vb. konular araştırılmakta, bu gibi bilgiler ilgili formlara doldurulmaktadır. Bu bilgilere göre hükümlü ve tutuklu sınıflandırılmakta ve kalacağı koğuş belirlenmektedir.

Kurumda hükümlüler oda sistemine göre barındırılmaktadır. Kurumda 07.11.2008 tarihi itibariyle 551 hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. Kurumda 44 oda, 6 gözlem odası ve 2 adet hücre bulunmaktadır. Kapasitenin üzerinde hükümlü ve tutuklu barındırılması, bu kişilerin öz bakımlarını yapmalarına engel olduğu gibi yeni infaz anlayışına da uymamaktadır.

Hükümlülere günlük 3 YTL iaşe bedeli verilerek günlük üç öğün yemek yemeleri sağlanmaktadır. Her koğuşa düzenli olarak günde üç defa sıcak su verilmektedir. Banyo günleri de bir düzene bağlanmıştır. Kurumda su ihtiyacı artezyen kuyusundan sağlanmaktadır. Yine de zaman zaman su sorunu yaşanmaktadır. Bununla ilgili gerekli çalışma yapılmış ödenek beklenmektedir.

Hükümlü ve tutukluların sağlığı ile ilgili olarak öncelikli hedef sağlıkla ilgili koşulların düzeltilmesi ve koruyucu sağlık önlemlerinin yerinde ve zamanında alınmasıdır. Kurumda sağlıkla ilgili olarak bir diş hekimi, bir sağlık memuru ve iki görevli bulunmaktadır. Kadrolu doktor bulunmamaktadır. Ancak haftada iki gün olmak üzere dışarıdan görevlendirilen bir doktor tarafından sağlık hizmeti verilmektedir. 2008 yılında iki kişi kurum içinde (doğal ölüm) yaşamını yitirmiştir. Koruyucu sağlık, aşı, ilaçlama, klorlama hizmetleri ile ilgili belgeler düzenli olarak tutulmaktadır. 2008 yılı içinde 5274 hükümlü ve tutuklu teşhis ve tedavi amacıyla revir hizmetlerinden faydalanmıştır. Bunlardan 373’ü devlet hastanesine sevk edilmiştir. 393 kişi psikiyatri ve psikoz hastalıklarından dolayı

2009 00Faaliyet Raporu

266

revire çıkmıştır. Ceza İnfaz Kurumunun kapasitesi ve faaliyetleri düşünüldüğünde kadrolu bir kurum doktoruna acil olarak ihtiyaç vardır.

B- İyileştirme Faaliyetleri: İyileştirme hükümlü ve tutukluların kuruma girişinden salıverilmelerine

kadar geçen süre içerisinde bedensel ve zihinsel sağlıklarını sürdürmelerini içeren programları ifade eder.

Bu faaliyetlerin hükümlü ve tutuklular üzerindeki etkisi açık olarak görülmektedir. İyileştirme faaliyetleri sonuç olarak infaz rejiminin gerçekleştiği disiplin ve düzene en iyi uyan yaşayış şeklidir. Bu durum aynı zamanda, öğrenerek, çalışarak, üreterek de güvenliğin sağlanabileceğinin ve dolayısıyla infaz rejiminde nihai başarıya ulaşılabileceğinin göstergesi olarak düşünülmektedir.

Eğitim ve öğretim faaliyetleri, Anayasamızın 42. maddesinde ifade edilen "kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz" hükmü dayanak alınarak yürütülmekledir. Kurumda 2 öğretmen bulunmaktadır. Bu öğretmenler 1. ve 2. kademe okuma kurslarını sürekli olarak vermektedirler.

Kurumda, ilköğretimde okuyan 61 kayıtlı, lisede okuyan 27 kayıtlı, açık öğretim fakültesinde okuyan 19 kayıtlı ve 1. ve 2. kademe okuma yazma kursuna kayıtlı 20 kişi olmak üzere toplam 127 kayıtlı hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. Bunun yanında, hükümlü ve tutuklulardan 26’sı satranç, 20’si bilgisayar, 28’i basketbol, 20’si berber, 20’si konfeksiyon (toplam 114 kişi) kursuna kayıtlı bulunmaktadırlar. Bir hükümlü de G.Ü. Uzaktan Eğitim. M.Y.O. kazanmış ve eğitimine bilgisayar yolu ile devam etmektedir.

Kurumda psikolog ve sosyal çalışmacı bulunmamaktadır. Ancak eğitimli görevliler tarafından hükümlü ve tutuklulara "öfke kontrol" ve "salıverme" gibi programlar uygulanmaktadır. Bununla birlikte tiyatro, resim, koro çalışmaları yapılmakta, bu çalışmalar çeşitli etkinlikler ile sergilenmekledir. Spor tesislerinden hükümlü ve tutuklular program dâhilinde yararlandırılmaktadır. İyileştirme faaliyetlerinin daha etkili ve verimli hale getirilebilmesi için kurumda merkezi yayın sistemine ihtiyaç bulunmaktadır.

İş yurtları ile ilgili olarak, ceza infaz kurumunda ağırlıklı olarak tekstil atölyesi faaliyetleri sürdürülmektedir. Atölyede 62 adet çeşitli üretim yapabilen hazır giyim makineleri bulunmaktadır. Üretimler çeşitli erkek iç çamaşırları, spor fanila, iş önlüğü, iş elbisesi, seçim torbası, iş tulumu, ikaz yeleği, doktor hemşire memur önlükleri, eşofman vb. ürünler üzerine olup, ceza infaz kurumlarına, özel ve kamu sektörüne yönelik üretimler yapılmaktadır. Atölye faaliyetlerinin temelini hükümlüler oluşturmaktadır. Hükümlülere kesintisiz olarak tekstil kursu verilmekte, burada ustalaşanlar (sertifikalı olanlar) makinenin başına geçerek üretime katılmaktadırlar.

Tekstil atölyesinde 56 hükümlü (10'u bayan) çalışmaktadır. Çalışan hükümlülere sağlık sigortası yapılmakta ve günlük yevmiyeleri 5 YTL olarak verilmekledir. Çalışan hükümlülerden iaşe ve ilaç parası alınmamaktadır. 2007 yılı içerisinde 256.000 YTL net kar elde edilmiştir. Kurum payına düsen 65.000 YTL’nin 8.500 YTL'si 32 hükümlüye kâr payı olarak ödenmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

267

Sonuç olarak, "Hükümlü ve tutukluların insan oldukları gerçeği, hükümlü ve tutuklu oldukları gerçeğini aşar.” düşüncesinden hareketle; ceza infaz kurumunda asayiş ve disiplinle ilgili olayları asgariye indirmek, hükümlü ve tutukluların eğitimlerini en üst seviyeye çıkarmak ve toplumla bütünleşmesini sağlamak, personelin görev tanımlarını yapmak, hizmet içi eğitimlerini vermek ve görev standartlarını yükseltmek, ceza infaz kurumu işyurtlarının ve atölyelerinin verimini arttırmak, hükümlü ve tutukluların meslek edinme düzeyini yükseltmek ve tekstil işkolunda yoğunlaşmak, aileleri ile olan ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeleri için yardımcı olmak kurumun hedefleri olarak belirlenmiştir.

3. Görüşmede Bulunulan Kişiler 3.1. Cumhuriyet Başsavcı Vekili ile Yapılan Görüşme Alt Komisyon, 7 Kasım 2008 tarihinde, Cumhuriyet Başsavcısının ilçe

dışından bulunması nedeniyle Başsavcı Vekili Onur Oğuzer ile görüşmede bulunmuştur. Öncelikle Alt Komisyon Başkanı Çorum Milletvekili Murat Yıldırım tarafından Alt Komisyonun geliş amacı hakkında bilgi verilmiş; Komisyonun, cezaevlerinde yaşanan insan hakkı ihlallerinin önüne geçilmesi konusundaki hassasiyeti ve kararlığı ifade edilmiştir. Ardından Başsavcı Vekilinden cezaevi ile ilgili bilgi alınmıştır.

Savcı, cezaevinin 300-350 kapasiteli olduğunu, ancak 551 hükümlü ve tutuklunun barındırıldığını, cezaevinin bir bölümünün yüksek güvenlikli olduğunu, hem bayan hem de erkekler bölümünün bulunduğunu, hükümlü ve tutukluların oda sisteminde tutulduklarını, kurumun üretime dayalı olduğunu, birçok atölye bulunduğunu, her türlü iş önlüğü ve elbisesinin dikilebildiğini, torba gibi değişik türde malzemelerin de üretilebildiğini, bilgisayar kursları, folklor ekipleri, müzik ekipleri gibi çok sayıda sosyal faaliyetin yürütüldüğünü, kurumda su ve kanalizasyon sorunu gibi alt yapı problemlerinin bulunduğunu, cezaevinin belediye sınırları dışında bulunması sebebiyle bu sorunların çözümünde belediyenin yardımcı olamadığını, bu sorunlarla ilgili alt yapı çalışmalarının tamamlandığını ve ödenek beklendiğini ifade etmiştir.

Alt Komisyonun aşırı kapasitenin çok büyük bir sorun olup, diğer birçok soruna da sebep olabileceği, bu nedenle en azından geçici önlemlerin alınıp alınamadığı sorusuna savcı, sıkıntının tam olarak çözümü için yeni bir bina gerektiğini, ancak böyle bir planın şuanda olmadığını, nitekim Balıkesir’e bağlı Kepsut ilçesinde 2009 yılı ortalarında açılması planlanan 1000 kişilik yeni bir cezaevinin yapılmakta olduğunu ve bu cezaevinin kendilerinin yükünü hafifleteceğini, cezaevindeki doluluğun bölgenin yüksek güvenlikli tek cezaevi olmasından kaynaklandığını; ayrıca Türkiye genelinde tutuklu ve hükümlü sayısının artmış olmasının da bunun bir nedeni olduğunu ifade etmiştir.

Alt Komisyonun hükümlü ve tutukluların nakil taleplerinin olup olmadığı sorusuna savcı, nakil taleplerinin Adalet Bakanlığı tarafından değerlendirildiğini, talep edilen kurumun dolu olması halinde Bakanlıkça talebin reddedildiğini; bunun yanında kanuna göre yüksek güvenlikli cezaevine

2009 00Faaliyet Raporu

268

gelenlerin en az bir yıl burada kalmalarının zorunlu olmasının nakil taleplerinin reddedilmesinin diğer bir sebebi olduğunu ifade etmiştir.

Yine Bandırma Ceza İnfaz Kurumuna gelen mahkûmların vücut çukurlarının kontrol edilip edilmediği şeklindeki bir soru üzerine savcı, böyle bir kontrol yapılıp yapılmadığından haberi olmadığını, hükümlü veya tutuklularda kendisine bu yönde hiçbir şikâyetin veya cezaevinden böyle bir talebin gelmediğini ifade etmiştir. Savcı, Jandarma görevlilerinin gelen tutuklu ve hükümlüyü kayıt yapmakla sorumlu olduklarını, sadece kabaca bir arama yaptıklarını, detaylı aramanın cezaevi görevlileri tarafından yapıldığını belirtmiştir.

Ziyaret günlerinde ziyaretçilerin bekleme odasının olmaması nedeniyle uzun süre zor koşullarda bekletilmeleri ile ilgili olarak savcı, belli bir haftada bir gün yapılan açık ziyaret gününü iki güne yayarak (pazartesi ve çarşamba) soruna çözüm bulduklarını ifade etmiştir. Bunun yanında, telefon ile konuşma günlerinde görüşmede bulunmayan kimse bırakmadıklarını, hatta kişinin durumu ile ilgili olarak haber verebilmesi için kendilerine bildirmemiş olduğu bir yakınını aramasına da izin verdiklerini ifade etmiştir.

Alt Komisyonun anadilde konuşma talepleri ile emanete teslim edilen kişisel eşyalarla ilgili bir sorusu üzerine savcı, kendilerine anadilde konuşma talebinin gelmediğini, emanete teslim edilen eşyalarla ilgili olarak da bir şikâyet almadığını ifade etmiştir.

3.2. Ceza İnfaz Kurumunda Yapılan Görüşmeler 3.2.1. Cezaevi Yetkilileri İle Yapılan Görüşmeler Alt Komisyon savcı ile yaptığı görüşmenin ardından ceza infaz kurumuna

geçerek önce yetkililerle görüşmede bulunmuştur. Görüşmeye kurum yetkilileri yanında İlçe Jandarma Komutanı da katılmıştır.

Kurum Birinci Müdürü Ömer Ekinci, ceza infaz kurumu hakkında bilgi vererek; kurumda psikolog ve kadrolu doktorun bulunmadığını, geçici bir doktorun belirli günler geldiğini, ancak sağlık konusunda bir sorunun bulunmadığını, hastaneye sevk taleplerinde de bir sıkıntının yaşanmadığını, acil sevklerde bakanlığa hemen faks çekildiğini ve cevabını beklemeden kişiyi sevk ettiklerini ifade etmiştir. Savcı da, kuruma gelen doktorlara tutuklu ve hükümlülerin sağlığı konusunda titiz olmalarını istediğini belirtmiştir.

Kurum birinci müdürü, hâlihazırda su ve kanalizasyon sorunların bulunduğunu, bunların halli ile ilgili olarak tüm çalışmanın yapıldığını ve ödenek beklediklerini, kurumda ayda 3 defa kapalı, bir defa açık ziyaretin yapıldığını, kurumda haftada en az bir gün et yemeği çıkarıldığını, hükümlü ve tutuklular için mesleki, kültürel ve sosyal faaliyetlerin yapıldığını, geçmişte Fenerbahçeli eski şöhret futbolcuların hükümlü ve tutuklularla maç yaptıklarını, milli ve dini bayramlarda konser gibi etkinliklerin düzenlendiğini ifade etmiştir.

Alt Komisyonun, tutuklu ve hükümlülerden 393’ünün psikolojik nedenli olarak revire çıkarılmalarının temel sebebinin ne olduğu şeklinde sorusunu kurum müdürü, çoğunun aldıkları cezaya morallerinin bozulması nedeniyle

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

269

revire çıktıklarını ifade etmiştir. Kurum müdürü, eğitimli görevliler tarafından “öfke kontrolü” programının uygulandığını, tutuklu ve hükümlülere psikolojik eğitim verildiğini, kurumda verilen bazı kurslar için dışarıdan öğretmen geldiğini belirtmiştir.

Kurumda, 116 personel çalıştığı, az sayıdaki bayan memurların bir kısmının eğitime gitmeleri nedeniyle kurumda sadece bir bayan memurun bulunduğu, kurumda yedi adet daha bayan memura ve beş adet başgardiyana ihtiyaç bulunduğu ifade edilmiştir. Tüm tutuklu ve hükümlülerin ziyaretçileri geldiği zaman yığılma olduğu, gelen ziyaretçileri kaydetme ve arama işlemlerinin sıkışmaya sebep olduğu, ziyaretçilerin işlemler yapılırken bekleyebilecekleri bir bekleme salonu projesinin hazırlandığı, açık ziyaretin haftanın iki gününe yayılması ile sorunun kısmen çözüldüğü dile getirilmiştir.

Kuruma bir tutuklu veya hükümlü geldiğinde öncelikle defter kaydının yapıldığı, ardından duyarlı kapıdan geçirildiği, herhangi bir soyma işleminin yapılmadığı belirtilmiştir.

3.2.2. Birinci Koğuşta Yapılan Görüşme ve Gözlemler Alt komisyon cezaevi yetkilileri ile yaptığı görüşmelerden sonra koğuşlarda

inceleme yapmıştır. İncelenen birinci koğuş iki katlıdır. Alt katta mutfak, televizyon ve bahçeye çıkış bulunmaktadır. Üst katta ise yatakhane bulunmaktadır. Bu koğuşta eski memur olan iki hükümlü bulunmaktadır. Herhangi bir sıkıntılarının olmadığını ifade etmişlerdir.

3.2.3. İkinci Koğuşta Yapılan Görüşme ve Gözlemler İkinci koğuşta 31 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Normalde koğuş 16

kişiliktir. Koğuş iki katlı olup alt kat mutfak, televizyonlu bir salon ve tuvaletlerden oluşmaktadır. Üst kat ise yatak odasından meydana gelmektedir. Yatakhanede çok sayıda ranza birbirlerine bitiştirilmiş halde bulunmaktadır. Yerde de birbirine bitişik 3 adet yatak bulunmaktadır. Hatta hükümlüler tarafından alt katta sandalyelerde sabahlayanların olduğu da ifade edilmiştir.

Hükümlü ve tutuklularla yapılan görüşmede, cezaevi görevlileri tarafından gördükleri bazı muameleleri dile getirmişlerdir. Başka koğuşta kalan birkaç hükümlünün cezaevi görevlileri tarafından dövüldüğü iddiasında bulunulmuştur. Sayım sırasında esas duruşa geçtiklerini ifade etmişlerdir.

Hükümlü ve tutuklular, az bir parası olanlardan dahi ilaç parası kesildiğini, oysa örneğin Ümraniye Ceza İnfaz Kurumunda ilaç parası alınmadığını, kurumda üç gündür aynı yemeklerin çıktığını, tedavi yönünden sıkıntılarının olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca bazı mahkûmlar, Yargıtay’da bulunan dosyalarının yıllarca beklemesi nedeniyle mağdur olduklarını belirtmişlerdir.

3.2.4. Üçüncü Koğuşta Yapılan Görüşme ve Gözlemler Üçüncü koğuşta 35 kişi barındırılmaktadır. Bu koğuş fiziki koşullar

bakımından incelenen ikinci koğuş ile aynıdır. Hükümlü ve tutuklular haftada sadece 2 saat su akmasından, 35 kişinin de 2 saatlik suyu kullanmasının imkânsız olmasından şikâyet etmişlerdir.

2009 00Faaliyet Raporu

270

Kurum görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığı iddia edilen şahısla görüşülmüştür. Şahıs, hastaneye sevk için gittiği gün 5-6 kişi ile malta denilen koridorda yürürken müdürü gördüklerini, kendilerine esas duruşa geçmelerini söylediğini, buna karşılık kendisinin lavaboya gitmekte olduğu için esas duruşa geçmesinin gerekmediğini ifade ettiğini, müdürün kendisine (kabadayı mısın lan sen) diye hitap ettiğini ve ağabeyine küfredildiğini, bunun üzerine müdüre vurduğunu, ardından görevlilerin kendilerini teker teker kalorifer deposuna götürdüklerini, ayaklarını tuzlayarak falakaya yatırdıklarını, küfürler ettiklerini iddia etmiştir.

Bir başka hükümlü ise, daha önce firar ettiğini ve yakalandığını, yakalanmasının ardından kuruma getirildiğini, görevlilere yaralı bölgeleri olduğunu belirttiğini, ancak yaralı bölgelerine kasıtlı bir şekilde vurulduğunu iddia etmiştir.

Ufuk Dilek isimli hükümlü, 13 Eylül 2008 tahliye olması gerektiği halde dosyasının Yargıtay’da olması nedeniyle tahliye olamadığından şikâyetçi olmuştur. Yine tutuklu olanların bir kısmı yaklaşık bir yıldır haklarında görülmesi gereken duruşmanın hâlâ başlatılmamasından, adaletin geç işlemesinden yakınmışlardır.

3.2.5. Dördüncü Koğuşta Yapılan Görüşme ve Gözlemler Komisyonumuza Bandırma Ceza İnfaz Kurumu hakkında 27/08/2008 tarihi

ile kayıtlı dilekçe gönderen Erol Kurt isimli hükmen tutuklunun kalmakta olduğu koğuş ziyaret edilmiştir. Kurumun fiziki koşullarından şikâyetini alt komisyonumuza tekrar etmiştir.

Bir hükümlü, kurumda zaman zaman dayak atıldığını ve ayrıca ayrımcılık yapıldığını ifade etmiştir. Bunun hükümlü ve tutukluların kendi aralarında kavga ettiklerinde görevliler tarafından dayak atıldığı ifade edilmiştir. Bir hükümlü, bir buçuk sene önce bir hükümlünün görevliler tarafından dövüldüğünü ve dövülen kişinin sandalyeye dahi oturamayacak hale getirildiğini iddia etmiştir. Bir başka hükümlü, müdürün kendilerine kavga etmemelerini, kavga edip tekme atana tekmeyle, kafa atana kafayla karşılık vereceğini söylediğini iddia etmiştir.

Ayrıca hükümlü ve tutuklular tarafından kantin fiyatlarının aşırı pahalı oluşundan şikâyet edilmiştir. Örneğin domatesin, ucuz olduğu yazın bile 1 YTL’den satıldığından yakınılmıştır. Kurslara sadece iyi hallilerin alındığı ve ayrıca 45 yaşından yukarı olanların kurslara katılamadığı ile okula giden hükümlülerden okul harcı alındığı da şikâyet konusu edilmiştir.

3.2.6. Kurumun Diğer Birimlerinde Yapılan İncelemeler Alt Komisyon koğuşlarda yaptığı incelemenin ardından, kurumun çeşitli

birimlerini ziyaret ederek incelemiştir. Alt Komisyon öncelikle kütüphaneyi gezmiştir. Kütüphane bir hükümlü

tarafından idare edilmektedir. Kütüphanede her türlü kitap bulunmaktadır. Haftada 150 hükümlü ve tutuklunun buradan kitap aldığı ifade edilmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

271

Diş hekimliği ünitesi görülmüştür. Burada diş hekiminin yanı sıra iki kadrolu teknisyen bulunmaktadır. Kurumda bulunan iki hücre ile dört adet gözlem odası görülmüştür.

Bilgisayar odası görülmüş; içeride ders yapan hükümlü ve tutuklularla görüşülmüştür. Bir hükümlü, kurumda sürekli dayak olduğunu, dayaktan aklını yitirenlerin olduğunu, maruz kaldığı dayakları söyleyemeyenlerin olduğunu, savcının kendileri ile baş başa görüşmediği için savcıya da bir şey söyleyemediklerini, utancından odasından dışarı çıkamayanların olduğunu, kendisine herhangi bir şey yapılmadığını ancak yapılanlara şahitlik ettiğini, hatta bir kişinin aşırı dayak sonucunda dava açtığını, gardiyanlar arasında 15-20 kişilik bir grubun bu şekilde davrandığını iddia etmiştir. Hükümlü ve tutuklular ayrıca, açık ve kapalı ziyaretlerin çok kısa sürdüğünden, ziyaretlerin anne, baba ve eşle sınırlı olduğundan, bunlardan başka kimseyle hatta kardeşleriyle bile görüşmeye izin verilmediğinden şikâyetçi olmuşlardır.

Bilgisayar odasının ardından başka bir salonda satranç oynayanlar görülmüştür. Tutuklu ve hükümlülerden oluşan bir müzik ekibi ziyaret edilmiş ve dinlenmiştir. Daha sonra tekstil atölyeleri gezilmiştir. Alınan bilgiye göre, atölyede çalışan hükümlü ve tutuklulara 5 ilâ 25 YTL arasında günlük ödenmektedir. Ağır cezalı olan hükümlüler de atölyelerde çalışabilmektedirler. Hükümlü ve tutukluların sigortalarının tam olarak yatırıldığı ve ücretlerinin ödendiği ifade edilmiştir.

3.2.7. Kurum Yetkilileri ile Yapılan Değerlendirme Alt Komisyon hükümlü ve tutuklular ile yaptığı görüşmelerin ardından,

kurum yetkilileri ile hükümlü ve tutuklularca Alt Komisyona iletilen bazı konular hakkında görüşmede bulunmuştur.

İncelenen koğuşların aşırı kalabalık oluşu, sıcak suyun çok sınırlı bir sürede akıtılması, kötü muameleye kesinlikle mahal verilmemesi gündeme gelmiş ve okula giden mahkûmlardan harç alınıp alınmadığı sorulmuştur. Kurum müdürü tarafından lise ve yüksek okula gidenlerden harç alındığını ancak bu harçların kurumun ticari gelirlerinden sağlandığını ifade etmiştir. Kurumun ikinci müdürü tarafından personelin insan hakları konusunda zaman zaman eğitim gördükleri ifade edilmiştir.

Hükümlü ve tutukluların en son Ramazan ayında et yedikleri iddiası ile ilgili olarak kurum müdürü, haftada bir gün et yemeği çıkardıklarını ısrarla ifade etmiş; nitekim kendilerinin de hükümlü ve tutukluların yediği yemekleri yediklerini; kantindeki fiyatların piyasaya göre pahalı oldukları iddiası ile ilgili olarak ise, kantinde yüzde 10 ilâ yüzde 25 arasında bir kâr payı ile satış yapıldığını ifade etmiştir. Ayrıca savcı tarafından, kuruma aldıkları ürünlerden çürük veya kötü olanların mutlaka geri gönderildiği belirtilmiştir. Savcı, hükümlü veya tutuklular tarafından kendisine yemek ile ilgili olarak bir şikâyetin gelmediğini ifade etmiştir. Kurum ikinci müdürü, yiyecek ve yakıt gibi malzemeler için 7 aydır ödenek alamadıklarını, bunun da kantin

2009 00Faaliyet Raporu

272

fiyatlarında bir artışa sebep olduğu, yemekleri ise oldukça ucuz bir meblağa (3 YTL) verdiklerini belirtmiştir.

Savcıya, mahpuslardan kötü muamele şikâyetlerinin gelip gelmediği ile mahpuslarla tek başına konuşup konuşmadığı sorulmuştur. Savcı, kötü muamele yapıldığına dair şikâyet almadığını ve mahpuslarla zaman zaman yalnız görüştüğünü, ancak sürekli yalnız görüşmenin de müdürlüğe güvensizlik anlamına geleceği için müdür ile birlikte koğuşları gezdiklerini dile getirmiştir.

Alt Komisyonun kurum yetkilileri ile yaptıkları görüşmede bulunan Jandarma İlçe Komutanı da, cezaevlerinde 85 jandarma askerinin bulunduğunu, kendi personeline yönelik kıta anket formu düzenlediklerini, bazı erlerin yemeklerin kalitesi ve sosyal imkânlar bakımından cezaevinde mahkûm olmayı yeğlediklerini ifade ettiklerini, hatta hükümlü ve tutukluların yediği yemekten kendilerinin de yemek istediklerini söylediklerini ifade etmiştir. Ayrıca kurum müdürünün cezaevinin her sorunu ile çok ilgili olduğunu dile getirmiştir.

4. Konu Hakkında Mevzuat Hükümleri 4.1. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Yapılan inceleme konuları hakkında Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı

Hakkında Kanunun bazı maddeleri ve bu maddelerin bazı hükümleri şu şekildedir.

İnfazda Temel İlke Madde 2 - (1) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar

hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır.

(2) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.

İnfazda Temel Amaç Madde 3 - (1) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen

temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır.

Hapis Cezalarının İnfazında Gözetilecek İlkeler Madde 6 - (1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel

ilkelere dayalı olarak düzenlenir: a) Hükümlüler ceza infaz kurumlarında güvenli bir biçimde ve kaçmalarını

önleyecek tedbirler alınarak düzen, güvenlik ve disiplin çerçevesinde tutulurlar. b) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri

sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

273

amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.

c) Cezanın infazında hükümlünün iyileştirilmesi hususunda mümkün olan araç ve olanaklar kullanılır. Hükümlünün kanun, tüzük ve yönetmeliklerle tanınmış haklarının dokunulmazlığını sağlamak üzere cezanın infazında ve iyileştirme çabalarında kanunîlik ve hukuka uygunluk ilkeleri esas alınır.

d) İyileştirmeye gereksinimleri olmadığı saptanan hükümlülere ilişkin infaz rejiminde, bu hükümlülerin kişilikleriyle orantılı bireyselleştirilmiş programlara yer verilmesine özen gösterilir ve bu hususlar yönetmeliklerde düzenlenir.

f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.

Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumları Madde 9 - (1) Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış

güvenlik görevlilerine sahip, firara karşı teknik, mekanik, elektronik ve fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları sürekli kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasların geçerli olduğu sıkı güvenlik rejimine tâbi hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda barındırıldıkları tesislerdir. Bu kurumlarda bireysel veya grup hâlinde iyileştirme yöntemleri uygulanır.

Hükümlülerin Çalıştırılması Madde 29 - (1) Kurum hekimi tarafından ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı

olduğu belirlenen meslek sahibi olmayan hükümlüler ile meslek sahibi olan istekliler, kurum imkânları ölçüsünde belirlenen ücret karşılığında atölye veya işyurtlarında çalıştırılabilirler.

(2) Çalıştırmanın amacı, hükümlülerin salıverilmelerinden sonra yaşamlarını sürdürecek meslek ve sanatları öğrenmelerini sağlamak, çalışma ve üretme isteklerini geliştirmek veya güçlendirmektir. Çalıştırmada hükümlünün yeteneği, becerisi, eğilimi, zihinsel ve bedensel durumları göz önünde bulundurulur.

Madde 32 - (1) Çalışan hükümlülere ürettiklerinden elde edilen gelirden, çalışmaları karşılığı ücret ödenir ve bu hükümlüler sosyal haklardan yararlandırılırlar.

(2) Sosyal güvenlik kurumlarına tâbi olanlar ile bunların hak sahiplerine yapılan her türlü yardım ve giderler, kendi mevzuatları çerçevesinde ilgili sosyal güvenlik kurumunca karşılanır.

Disiplin Cezalarının Niteliği Ve Uygulama Koşulları Madde 37 - (1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın

sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.

(2) Suç oluşturan eylemlerden dolayı açılan kamu davası, disiplin soruşturması yapılmasını ve cezanın uygulanmasını engellemez.

2009 00Faaliyet Raporu

274

Disiplin Cezaları Ve Tedbirleri Madde 38 - (1) Çocuklar haricindeki hükümlüler hakkında uygulanabilecek

disiplin cezaları ağırlık derecesine göre şunlardır: a) Kınama. b) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma. c) Ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma. d) Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama. e) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma. f) Hücreye koyma. (2) Toplu, bedensel, zalimane, insanlık dışı veya küçültücü cezalar disiplin

cezası olarak uygulanamaz. Kınama Madde 39 - (1) Kınama cezası, hükümlüye eyleminin kötü niteliğinin ve

uygunsuzluğunun açıklanması ve tekrarı durumunda doğuracağı sonuçlara dikkatinin çekilmesidir.

(2) Kınama cezasını gerektiren eylemler şunlardır: a) Mektuplarda tehdit, hakaret ve sövme gibi çirkin ifadeler kullanmak. b) Hükümlü ve tutuklulara karşı edep ve nezakete aykırı şekilde konuşmak

veya davranışlarda bulunmak. c) İdareden habersiz mektup göndermek. d) Görevlilere hediye vermek veya buna kalkışmak. e) Görevlilere herhangi bir taahhütte bulunmak. f) İdarece belirtilen miktardan fazla para bulundurmak. g) Hükümlü kimliğini yanında bulundurmamak. h) Yatma plânına uymamak. ı) Ceza infaz kurumlarının duvarlarına yazı yazmak, resim yapmak veya afiş

yapıştırmak. j) İdarece verilen eşya ve benzeri şeyleri kötü kullanmak. k) Kişisel temizliğe veya çevre temizliğine dikkat etmemek. l) İdarece alınan sağlık önlemlerine uymamak. m) Kurumda gereksiz gürültü yapmak. Bazı Etkinliklere Katılmaktan Alıkoyma Madde 40 - (1) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası, hükümlünün

bir aydan üç aya kadar süreyle kurumun kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasıdır.

(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

a) İdarenin izni olmaksızın yasak yerlere girmek. b) Eğitim yerini terk etmek. c) Eğitimi savsaklamak. d) Olumsuz davranışa yönelik gruplaşmaya neden olmak veya bu amaca

yönelik gruba katılmak. e) Kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf etmek veya davranışta

bulunmak.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

275

f) Çıkar sağlamak amacıyla hükümlülere veya kurum görevlilerine eşya vermek veya satmak.

g) Açlık grevi yapmak. Ücret Karşılığı Çalışılan İşten Yoksun Bırakma Madde 41 - (1) Ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma cezası,

hükümlünün kurum yönetiminde ücret karşılığı çalıştığı işten bir aydan üç aya kadar yoksun bırakılmasıdır.

(2) Ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

a) İş elbisesini giymemek. b) İş yerini izinsiz terk etmek. c) İş yerindeki çalışma yönergelerine uymamak. d) İşte gerekli özeni göstermemek veya işin gereği olan özeni göstermemek. e) Başkalarının ciddiyetle çalışmalarını engellemek. f) İşte kullanılan aletleri ve gereçleri kasten bozmak. g) İş yerini veya çalışanları dikkatsiz ve tedbirsiz davranışlarıyla tehlikeye

düşürmek veya bunlara ağır zarar vermek. h) İşi kasten kötü yapmak veya gerektiği hâlde çalışmamak. Haberleşme Veya İletişim Araçlarından Yoksun Bırakma Veya

Kısıtlama Madde 42 - (1) Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya

kısıtlama cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar mektup, faks ve telgraf almak ve yollamaktan, televizyon izlemekten, radyo dinlemekten, telefon etmekten ve diğer iletişim araçlarından yararlanmaktan tamamen veya kısmen yoksun bırakılmasıdır.

(2) Bu cezayı gerektiren eylemler şunlardır: a) Protesto amacıyla idarece verilen yemeği topluca almama eylemine

katılmak. b) Kurum işyurdu yönetim kurulunca uygun görülen işte çalışmamak. c) Herhangi bir şeyi protesto amacıyla veya idareye karşı toplu olarak sessiz

direnişte bulunmak. d) Odalarda, eklentilerinde ve diğer alanlarda ilâç ve gıda maddesi stoku

yapmak. e) Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan atmak. (3) Hükümlüye gelen mektup, faks ve telgraflar, disiplin cezasının

infazından sonra kendisine verilir. Aynı türden olsa bile sonraki disiplin cezasının infazına bu işlem yapılmadan başlanamaz.

(4) Anne, baba, eş, çocuk ve kardeşlerin ölüm veya ağır hastalıkları ile doğal afet hâllerinde yapılması gereken haberleşmeler ve avukat ile ilişkilerde bu madde hükmü uygulanmaz.

Ziyaretçi Kabulünden Yoksun Bırakma Madde 43 - (1) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası, hükümlünün

bir aydan üç aya kadar ziyaretçi görüşüne çıkarılmamasıdır.

2009 00Faaliyet Raporu

276

(2) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

a) Sayım yapılmasına karşı çıkmak. b) Aramaya karşı çıkmak. c) Sevke, nakle veya bunlarla ilgili olarak alınacak tedbirlere karşı çıkmak. d) Kurumda korku, kaygı veya panik yaratabilecek biçimde söz söylemek

veya davranışta bulunmak. e) Hükümlülerin haberleşmelerini, ziyaretçileriyle görüşmelerini, iyileştirme

ve eğitim programları çerçevesinde eğitim ve spor, meslek kazandırma ve işyurdu çalışmaları ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılmalarını, kurum hekimince muayene ve tedavi edilmelerini, avukat tayin etmelerini, mahkemelere veya Cumhuriyet Başsavcılıklarına gitmelerini, kurum görevlileri ile görüşmelerini, salıverilenlerin kurum dışına çıkmalarını her ne suretle olursa olsun engellemek, hükümlü ve tutukluları bu fiillere teşvik etmek, bu yolda talimat vermek, mevzuatın hükümlü ve tutuklulara tanıdığı sair her türlü görüşme ve temas olanaklarını engellemek.

f) Kumar ve benzeri oyunlar oynamak veya oynatmak. (3) Resmî ve yetkili merciler ile avukatlar ve yasal temsilcilerle

görüşmelerde bu madde hükmü uygulanmaz. Hücreye Koyma Madde 44 - (1) Hücreye koyma cezası, hükümlünün eylemlerinin nitelik ve

ağırlığına göre bir günden yirmi güne kadar, açık havaya çıkma hakkı saklı kalmak üzere, geceli ve gündüzlü bir hücrede tek başına tutulması ve her türlü temastan yoksun bırakılmasıdır.

(2) Bir günden on güne kadar hücreye koyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

a) Kurum tesislerine, araç ve gereçlerine zarar vermek. b) Tünel kazmaya teşebbüs etmek. c) Firara teşebbüs etmek. d) Hükümlü ve tutukluları idareye karşı kışkırtmak veya isyana kalkışmak. e) Hükümlü ve tutukluları daha az cezayı gerektiren şekilde kasten

yaralamak. f) Hükümlü ve tutuklular üzerinde baskı kurarak çıkar sağlamak, özel

işleriyle başka işlerde kullanmak, bunlara kalkışmak veya bu amaçları gerçekleştirmek için oluşturulan gruplara katılmak veya bunlarla dayanışma içinde olmak.

g) Üçüncü fıkranın (g) bendinde belirtilenler dışında kalıp da Kanuna uygun olarak yasaklanmış bulunan her türlü eşya, araç, gereç veya malzemeyi ceza infaz kurumlarına sokmak, bulundurmak, kullanmak.

h) Sayım ve aramalar ile 43 üncü maddenin (e) bendinde belirtilen faaliyetlere şiddet kullanarak engel olmak veya buna kalkışmak.

ı) Kurum görevlileri ile dış güvenlik görevlilerine rüşvet teklif etmek veya vermeye kalkışmak.

j) Kurum görevlilerine hakaret veya tehditte bulunmak.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

277

k) Kuruma, kurum görevlilerine veya hükümlü ve tutuklulara ait şeyleri çalmak veya bunlara kasten zarar vermek.

l) İzin süresini özürsüz olarak en fazla iki gün geçirmek. m) Hükümlü ve tutukluların beslenmelerini engellemek, açlık grevine ve

ölüm orucuna teşvik veya ikna etmek, bu yolda talimat vermek. (3) Onbir günden yirmi güne kadar hücreye koyma cezasını gerektiren

eylemler şunlardır: a) İsyan çıkartmak. b) Kuruma ağır zarar vermek. c) Kasten yangın çıkarmak. d) Adam öldürmek veya öldürmeye kalkışmak. e) Hükümlü ve tutukluları kasten veya neticesi sebebiyle ağırlaşmış

yaralamak ile görevlileri her türlü kasten yaralamak. f) Cinsel saldırıda veya çocuklara karşı cinsel istismarda bulunmak, bu

suçlara kalkışmak veya cinsel tacizde bulunmak. g) Her türlü ateşli silâh, mermi, patlayıcı madde, kesici, delici, yaralayıcı,

bereleyici alet, yakıcı, aşındırıcı, boğucu, bayıltıcı, kör edici gaz ve ecza, her türlü zehir ve uyuşturucu ilâç ve madde, cep telefonu, telsiz ve sair elektronik haberleşme aracını kuruma sokmak, bulundurmak, kullanmak.

h) Görevlileri veya hükümlü ve tutukluları rehin almak. ı) Firar etmek veya tünel kazmak. j) Hükümlü ve tutuklular üzerinde baskı kurarak çıkar sağlamak, özel

işleriyle başka işlerde kullanmak, bunlara kalkışmak veya bu amaçları gerçekleştirmek için nüfuz kullanarak grup oluşturmak.

k) Suç örgütlerine ait her türlü yayın, bez afiş, pankart, resim, sembol, işaret ve benzeri eşyayı kurumların herhangi bir yerine asmak veya teşhir etmek.

l) Suç örgütlerinin eğitim ve propaganda faaliyetlerini yapmak veya yaptırmak.

m) Kurum görevlileri ile dış güvenlik görevlilerine rüşvet vermek. (4) Hücre, yaşamsal gereksinmeleri karşılayacak biçimde düzenlenir. (5) Hücreye konulan hükümlünün, resmî ve yetkili merciler ve avukat ile

görüşmesine engel olunmaz. Kültür Ve Sanat Etkinliklerine Katılma, İfade Özgürlüğü Madde 60 - (1) Ceza infaz kurumlarında, olanaklar elverdiğince, kültürün

ve sanatın çeşitli dallarını temsil eden programlar hazırlanır ve hükümlülerin bunlara katılmaları hususundaki usûller düzenlenir.

(2) Bu programların temel hedefi, hükümlülerin ifade yeteneklerini geliştirmelerini ve bilgilerini artırmalarını sağlamaktır.

(3) Kurumun kültür ve sanat programları, Adalet Bakanlığınca belirlenen esaslara göre kurum en üst amiri tarafından düzenlenir. Bu maksatla Devletin kültür ve sanat işleriyle görevli kuruluşları gerekli yardımları yaparlar.

(4) Hükümlülerin ifade özgürlüğü çerçevesinde gerçekleştirebilecekleri yayın etkinlikleri, kurumda çalışma esaslarını düzenleyen hükümlere ve bu husustaki koşullara bağlıdır.

2009 00Faaliyet Raporu

278

Hükümlünün Barındırılması Ve Yatırılması Madde 63 - (1) Tehlikeli hâli bulunan hükümlü ancak bir veya üç kişilik

odalarda, diğer hükümlüler ise kurumun fizikî yapısı, kapasite durumu ve güvenlik gerekleri göz önüne alınarak cezaevi yönetimi tarafından belirlenecek sayıda mahkûmun kalabileceği odalarda barındırılırlar.

(2) Her hükümlüye yöresel iklime uygun nitelikte tek tip yatak ve yeterli sayıda yatak takımı verilir.

(3) Kadınların erkeklerle, hükümlülerin tutuklularla, çocukların yetişkinlerle, örgüt veya çıkar amaçlı örgüt suçluları ile terör suçlularının Kanunda sayılan hâller dışında bir araya gelmelerine ve bağlantı kurmalarına izin verilmez.

(4) Oda ve kısımlarda iklim koşulları göz önüne alınarak yeterli yer, ışık, ısınma, havalandırma ve hijyen sağlanır.

Hükümlünün Muayene Ve Tedavi İstekleri Madde 71 - (1) Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması,

hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.

Eğitim Programları Madde 75 - (1) Ceza infaz kurumlarında bulunduğu süre içinde hükümlüye,

kişiliğini geliştirecek, eğitimini güçlendirecek, yeni beceriler elde etmesini, suç işleme eğilimini yok etmeyi sağlayacak ve salıverilme sonrasına hazırlayacak programlar uygulanır.

(2) Hükümlünün yaş, ceza süresi ve yeteneklerine öncelik verilerek ekonomik ve kültür durumuna uygun biçimde düzenlenen eğitim programları; temel eğitim, orta ve yüksek öğretim, meslek eğitimi, din eğitimi, beden eğitimi, kütüphane ve psiko-sosyal hizmet konularını kapsar.

Hükümlüyü Ziyaret Madde 83 - (1) Hükümlü, belgelendirilmesi koşuluyla eşi, üçüncü dereceye

kadar kan ve kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından haftada bir kez ve ayrıca kuruma kabullerinde, zorunlu hâller dışında bir daha değiştirilmemek üzere, ad ve adreslerini bildirdiği en fazla üç kişi tarafından, yarım saatten az ve bir saatten fazla olmamak üzere çalışma saatleri içinde ziyaret edilebilir.

(2) Birinci fıkrada belirtilenler dışındaki kimselerin ziyaretine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yazılı olarak izin verilebilir.

(3) Görüşler, koşul ve süreleri Adalet Bakanlığınca hazırlanan yönetmelikle kapalı ve açık olmak üzere iki biçimde yaptırılır.

Kütüphane Ve Kurslardan Yararlanma Madde 88 - (1) Hükümlü, çalışma saatleri dışında ve belirlenecek düzene

göre idarece tertiplenen kurslara katılabilir ve kütüphaneden yararlanabilir. Bu konudaki programlar uzmanların önerileri ve hükümlünün istekleri dikkate alınarak kurum yönetimince belirlenir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

279

Tutukluların Hakları Madde 114 - (1) Tutuklulardan çalışmaları istenebilir; ancak, buna mecbur

tutulamazlar. Tutuklular istediklerinde idare, barındırıldıkları odalarda çalışmalarına izin verebilir. Odada çalışma imkânı yoksa, tutukluların iş yerlerinde çalışmalarına da izin verilebilir. Bu takdirde kendileri hakkında çalışmakta olan hükümlülere ait rejim uygulanır.

VII. TAHLİL VE DEĞERLENDİRME Alt Komisyon, Erol Kurt isimli hükmen tutuklunun ve Bandırma Ceza İnfaz

Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulunun raporunda ifade edilen olumsuz fiziki koşulları bizzat müşahede etmiştir. Bu sorunlar hükümlü ve tutuklular ile ceza infaz kurumu yönetiminin beyanlarında da yer almaktadır.

Yapılan incelemede, öncelikle ceza infaz kurumunun kapasitesinin üzerinde aşırı kalabalık oluşundan kaynaklı sorunlar gözlemlenmiştir. Bu sorunun, beslenme, bakım, temizlik, sağlık, sosyal imkânlardan faydalanma, çalışma, yasal haklardan faydalanma gibi her türlü unsuru olumsuz etkilediği açıktır. Ayrıca bu sorunun hem hükümlü ve tutukluların birbirlerine karşı hem de kurum yetkililerinin hükümlü ve tutuklulara karşı olan davranışlarını da olumsuz etkilemesi kuvvetle muhtemeldir.

Komisyon tarafından dikkat çeken bir husus, ceza infaz kurumu yönetimi ile hükümlü ve tutuklular tarafından ifade edilen bazı beyanların birbiri ile zıt oluşudur. Yönetimin koğuşlara düzenli olarak her gün sıcak su verildiği yönündeki ifadesine karşılık, hükümlü ve tutuklular haftada bir defa ve çok sınırlı bir sürede sıcak su verildiğini ifade etmişlerdir. Kurum yetkililerinin tedavilerde bir sıkıntı olmadığı yönündeki ifadelerine karşılık, bazı hükümlü ve tutuklular sağlık sıkıntısı yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Kurum yönetiminin haftada en az bir defa et yemeği çıktığına dair ifadesine karşılık, hükümlü ve tutuklular et yemeklerinin çok uzun süre aralıklarla çıktığını ifade etmişlerdir. Yine kurum yönetiminin okula giden hükümlü ve tutukluların harçlarının kurumun ticari gelirlerinden ödendiği yönündeki ifadesine karşılık, hükümlü ve tutuklular okul harcı ödemekten yakınmışlardır. Bunun yanında hükümlü ve tutuklular birçok kötü muamele iddiasında bulunurken, savcı tarafından bu yönde hiçbir şikâyetin gelmediği ifade edilmiştir.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun dikkate alındığında kurumda iyileştirmelerin kanunun belirlediği amaca uygun olarak yapıldığı, bu anlamada Kurumun iyi bir yönetim anlayışı ile yönetilmekte olduğu görülmüştür. Buna karşılık bazı fiziki koşulların, hükümlü ve tutuklular üzerinde yapabileceği fiziksel ve ruhsal olumsuzluklar nedeniyle, Kanunun ilgili hükümlerine uygun olmadığı değerlendirilmiştir.

Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumu hakkındaki şikâyetleri dışında ayrıca yargıya ilişkin de şikâyette bulunmuşlardır. Bu şikâyet temel olarak, Yargıtay’da bulunan dosyalarının çok uzun süre beklemesi nedeniyle adaletin geciktiğine ilişkindir. Söz konusu şikâyetler, Komisyonun yaptığı incelemenin amacı dışında olmaları ve yargı yetkisinin kullanımının bağımsızlığı Anayasa

2009 00Faaliyet Raporu

280

ile güvence altına alınmış olduğundan herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamıştır.

VII. SONUÇ VE KARAR 1. Komisyon, Bandırma M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun kapasitenin

çok üstünde hükümlü ve tutuklu barındırmasının hem hükümlü ve tutuklular hem de ceza infaz kurumu çalışanları bakımından maddi ve manevi her türlü olumsuzluğa sebep olabileceği; dolayısıyla bunun “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına” aykırı olduğu kanaatindedir. Yakın bir ilçeye yapılmakta olan yeni ceza infaz kurumunun bir an evvel tamamlanarak kapasite üstü hükümlü ve tutuklu sayısının buraya aktarılması, çözülmesi gereken birinci konu olarak değerlendirilmektedir.

2. Ceza infaz kurumun su ve kanalizasyon sorunu, ziyaretçiler için bekleme salonu gibi fiziki eksikliklerin giderilmesinde, Bakanlık veya ilgili kuruluşlar tarafından gerekli adımlar gecikmeden atılmalıdır.

3. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında disiplini gözeten bir yönetim anlayışı kabul edilmekle birlikte; bu anlayışın kimi hallerde uygulayıcılar tarafından aşırıya vardırılmasıyla hukuk sınırları aşılabilmekte ve insan hakkı ihlalleri meydana gelebilmektedir. Hükümlü ve tutukluların ceza ve güvenlik tedbirlerine aykırı davranışları nedeniyle, kanun ve diğer yasal düzenlemeler dışına çıkılarak cezalandırılması asla kabul edilemez. Bu sınırları aşan görevlilerin gecikmeksizin etkin bir idari ve adli soruşturmaya tâbi tutulmaları gerekmektedir.

4. Bunların yanında kurumda personelin eğitiminin bilincinde olunması, düzenli olarak eğitim programlarının düzenlenmekte oluşu ve eğitimi yüksek personel sayısının giderek artması ceza infaz anlayışında yeni bir dönemin başlamakta olduğunu göstermektedir.

5. Kurumda sürdürülen birçok sosyal faaliyet ile hükümlü ve tutuklulara çalışma imkânı verilmesi, ileriye dönük ve gerçekçi bir iyileştirme uygulaması olarak Komisyon tarafından takdir edilmektedir. Bununla birlikte hükümlü ve tutukluların bazıları, yaş gibi ölçütlerle bu imkânlardan faydalanamadıklarını ifade etmişlerdir. Komisyonumuz sosyal faaliyetlerin herkesin bir şekilde yararlanabileceği biçimde düzenlenmesinin, iyileştirmelerden hiç kimsenin mahrum bırakılmaması bakımından önemini vurgulamaktadır.

*

Alt Komisyonumuzun düzenlemiş olduğu ilgili raporun “sonuç ve karar” bölümünde ifade edildiği gibi tüm cezaevlerinde görülen aşırı yoğunluk, mevcut kapasitenin iki katı tutuklu ve hükümlü barındırılmış olması “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını” ihlal etmektedir. Bandırma cezaevinde tespit ettik ki, ‘tutuklu ve mahkumlar üst üste koyun koyuna’ yatmaktadırlar. Hatta ranzaların yetişmediği koğuşlarda, mahkumlar beton zemin üzerinde şiltelerde yatmaktadırlar. Hatta bir gün bir saat verilen sıcak su ile banyo yapmak için

Alt Komisyon üyesi Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR, rapora şu görüşlerini eklemiştir:

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

281

mahkumlar aynı koğuşta yarı çıplak vaziyette banyo sırası beklemektedir. Bu tablo, Komisyon Başkanımız Sayın Zafer Üskül’ün tutuklu ve hükümlülerin eşleriyle cinsel ilişki taleplerine sıcak bakan yaklaşımının ne kadar ütopik olduğunu göztermektedir. Korkarım ki bu durum düzeltilmediği takdirde mahkumlar arasında ters ilişki, cinsel taciz ve subyancılığı körükleyecektir. Buı konudaki önerim; ceza ve tutukevlerinin aynı zamanda suçluların rehabilite edilerek topluma kazandırılması gibi bir yükümlülüğü vardır. Bu çerçevede cezaevlerindeki olumsuz mekan koşullarının bir an evvel düzeltilmesi gerekmektedir.

2009 00Faaliyet Raporu

282

EK-8: İSTANBUL İLİNDEKİ KARAKOLLARDA İNCELEME SONUCUNDA HAZIRLANAN RAPOR

I-BAŞLANGIÇ

Komisyonun 16.10.2008 tarihli 18 inci toplantısında İstanbul İlindeki karakollarda incelenmelerde bulunmak amacıyla Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL, Yozgat Milletvekili Mehmet EKİCİ, Bursa Milletvekili Mehmet OCAKDEN ve İstanbul Milletvekilleri Çetin SOYSAL ile Ayşe Jale AĞIRBAŞ tan oluşan bir Alt Komisyon kurulması kararlaştırılmıştır. Alt Komisyon, Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL’ün Alt Komisyon Başkanı olmasına karar vermiş ve çalışmalarına başlamıştır.

II. BAŞVURUCU

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, İstanbul ilindeki karakollarda işkence ve kötü muamele iddiaları ve haberlerinin basın organlarında yer alması sonucunda herhangi bir başvuruyu beklemeden re’sen karakollarda önceden bilgi ve haber verilmeden inceleme kararı almıştır.

III. İNCELEMENİN AMACI

Bu incelemenin amacı; Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin “işkenceye sıfır tolerans” anlayışı neticesinde kamuoyunda ve uygulayıcılarda meydana gelen duyarlılığın devamını sağlamak ve bu konudaki iddiaların sonuçlarını takip ederek karakollarda hak ihlallerinin yaşanmaması için nelerin yapılmasının gerektiğini belirlemek ile alınması gereken tedbirleri ortaya koymaktır.

IV. İNCELEME KONUSU VEYA KONULARI

İstanbul ili Sarıyer ilçesi İstinye Şehit Muhsin Bodur polis merkezi amirliği personeli tarafından yakalama işlemi yapılan ve aynı karakolda nezarethaneye alınan Engin Çeber ve arkadaşlarının karşı karşıya kaldıkları durum ile İstanbul’daki bazı karakollar ve İl Emniyet Müdürlüğünün merkez nezarethaneleri bu incelemenin konusunu oluşturmaktadır.

V. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM Komisyon oluşturmuş olduğu Alt Komisyon marifetiyle, inceleme konusu

olayların incelenmesinde; a) Çeşitli basın ve yayın organlarında yer alan işkence ve kötü muamele

iddiaları başta olmak üzere, bu konularla ilgili olarak İstanbul ilindeki bazı karakollarda habersiz incelemelerde bulunmak, komisyona yapılan başvurulardaki başvuru sahipleriyle görüşme ve ilgili kamu görevlileriyle görüşmeler yapmak,

b) Başta Anayasamız olmak üzere gerek iç hukukumuz gerekse uluslararası hukukta işkence ve kötü muameleye maruz kalmama hakkı ile yaşam hakkının korunmasına yönelik düzenlemelerin incelenmesi,

Yöntemini uygulamıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

283

VI. İNCELEME

1) KONU İLE İLGİLİ HUKUKİ DÜZENLEMELER

a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yaşam Hakkının Korunması, İşkence Görmeme Hakkı ve Kişi hürriyeti ve güvenliği ile ilgili Düzenlemeler

Anayasamızın kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı başlıklı 17 nci maddesi,

“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

(Değişik: 7.5.2004-5170/3 md.) Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”

Kişi hürriyeti ve güvenliği başlıklı 38 inci maddesi, “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen: Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik

tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.

Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması

2009 00Faaliyet Raporu

284

halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.

(Değişik: 3.10.2001-4709/4 md.) Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.

(Değişik: 3.10.2001-4709/4 md.) Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.

Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.

Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.

(Değişik: 3.10.2001-4709/4 md.) Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”

Şeklinde hükümler taşımaktadır.

b)Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında İşkence Görmeme Hakkı ve Yaşam Hakkının Korunması ile ilgili Düzenlemeler

Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dâhil ettiğimiz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Yaşam (Hayat) Hakkını düzenleyen 2 nci maddesinin;

1. Herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasden öldürülemez.

2. Öldürme, aşağıdaki durumlardan birinde kuvvete başvurmanın mutlak suretle gerekli olduğu haller sonucunda meydana gelmişse, bu maddenin ihlali suretiyle yapılmış sayılmaz:

a. Bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı korunması için, b. Usulüne uygun olarak yakalamak veya usulüne uygun olarak tutuklu

bulunan bir kişinin kaçmasını önlemek için, c. Ayaklanma veya isyanın, yasaya uygun olarak bastırılması için. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3 üncü maddesinin; “Hiç kimseye işkence yapılamaz, insanlık dışı ya da küçültücü ceza veya

muamele uygulanamaz.” Şeklinde olduğu,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

285

Yukarıdaki maddeye göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi; kötü muameleyi, işkence, insanlık dışı muamele ve aşağılayıcı muamele olmak üzere üçlü bir ayrıma tabi tutmuştur ve her üç kötü muamele çeşidi de eşit tutularak yasaklanmıştır.

Kişilerin işkence, insanlık dışı muamele ve aşağılayıcı muameleye tabi tutulmama hakkı mutlak bir haktır. Suç araştırmasının gerekleri, suçla ve özellikle terörle mücadele, 3 üncü maddenin kişilere sağladığı korumayı azaltamaz. Bu nedenle, kötü muamele iddiası ispat edildikten sonra hangi amaçla yapılıp yapılmadığına bakılmaz. Yine bu nedenle, 3. madde, diğer maddelerden farklı olarak, bu hakka müdahaleye izin veren hallerin sayıldığı şartları içeren ikinci bir fıkra içermez.

Bu nedenle, bu hak, AİHS ve diğer uluslararası sözleşmelere göre, savaş ve diğer olağanüstü hallerde, bu hallerin ortadan kaldırılması uğruna feda edilemeyen (ihlal edilmesine müsaade edilmeyen) ve hiçbir şart altında meşru kabul edilerek “önleyici ve kurtarıcı” bir fonksiyon yüklenemeyen az sayıdaki haklardan birisidir.

c ) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda İşkence ve Eziyet suçu ile ilgili düzenlemeler

Türk Ceza Kanunun İşkence başlıklı 94 üncü maddesi, [1] Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal

yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

[2]Suçun; a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda

bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, b)Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla, İşlenmesi

hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. [3] Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi hâlinde, on yıldan

onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. [4] Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi

cezalandırılır. [5] Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek cezada bu

nedenle indirim yapılmaz. Şeklindedir. Bu madde metninde işkence suçu tanımlanmıştır.

Türkiye, taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerde işkencenin yasak olduğunu kabul ederek, işkencenin önlenmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alma konusunda taahhüt altına girmiştir.

Türkiye’nin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 5 inci maddesine göre; «Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tâbi tutulamaz.»

2009 00Faaliyet Raporu

286

Bu uluslararası metinlerden 4 Kasım 1950 tarihli “İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme”nin 3 üncü maddesine göre; «Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsanî yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz.»

10 Şubat 1984 tarihli “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”nin 1 inci maddesinde işkence kavramı tanımlanmış ve kapsamı belirlenmiştir. Buna göre; “İşkence” terimi, bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla, bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayırım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatiyle uygulanan fiziki veya manevî ağır acı veya ızdırap veren bir fiil anlamına gelir.

Türkiye, ayrıca, 26 Kasım 1987 tarihli “İşkencenin ve Gayriinsanî ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi”ni onaylamıştır.

Bu milletlerarası yükümlülüklere paralel olarak Anayasada da işkencenin yasak olduğu aşağıdaki hükümlerle kabul edilmiştir.

«Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.

Hiç kimse kendisini... suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.”

Bu taahhütler karşısında ve özellikle insan haysiyetinin tecavüzlerden korunması için, işkence teşkil eden fiillerin cezasız kalmaması gerektiği düşünceleriyle, işkence fiilleri bağımsız bir suç olarak bu maddede tanımlanmıştır.

İşkence suçu ile korunan hukukî değer, karma bir nitelik taşımaktadır. İşkence teşkil eden fiiller, bir yandan buna maruz kalan kişilerin vücut dokunulmazlığına ve onuruna saldırı niteliği taşımakta, beden ve ruh sağlığını bozmaktadır. Diğer yandan, işkenceye maruz kalan kişi, irade serbestîsi bertaraf edildiği için ve hatta algılama yeteneği etkilendiği için, duyduğu acı ve elemin etkisiyle gerçek dışı bazı açıklama ve kabullenmelerde bulunabilir. Bu nedenle, belli bir suça ilişkin ikrar veya sair delil elde etmek için başvurulan işkence, gerçeğin ortaya çıkarılmasına ve adaletin gerçekleşmesine engel olucu bir etki de doğurabilir. Böylece işkencenin ayrı bir suç olarak ceza yaptırımı altına alınması, ceza muhakemesinin maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik amacının gerçekleştirilmesine de hizmet etmektedir.

İşkence olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. İşkence teşkil eden fiiller, aslında kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyan fiillerdir. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen işkencenin en önemli özelliği, kişinin psikolojisi, ruh

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

287

sağlığı, algılama ve irade yeteneği üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, işkencenin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.

Yine Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence başlıklı 95 inci maddesinin “[1]İşkence fiilleri, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, b) Konuşmasında sürekli zorluğa, c) Yüzünde sabit ize, d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, e)Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır. [2] İşkence fiilleri, mağdurun; a)İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata

girmesine, b)Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine, c)Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d)Yüzünün sürekli değişikliğine, e)Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. [3] İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde,

kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

[4] İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. “

Denilerek işkence suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlleri belirlenmiştir.

Yine Eziyet suçunun düzenlendiği 96 ıncı maddesinin “[1] Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren

kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. [2] Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin; a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda

bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı, İşlenmesi hâlinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına

hükmolunur. “ Denilerek Eziyet, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel

veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması olarak tanımlanmıştır. Aslında bu fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda

2009 00Faaliyet Raporu

288

işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, eziyet suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurları belirlenmiştir.

d ) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu ile ilgili düzenlemeler

5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 256 ıncı maddesinde Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu,

“[1] Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması hâlinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” Denilerek düzenlenmiştir.

Hukukumuzda bazı kamu görevlileri, görevlerinin gereği olarak zor kullanma yetkisiyle donatılmışlardır. Örneğin kolluk görevlileri, suç şüphesi altında bulunan kişiyi yakalamak yetkisiyle donatılmıştır. Yakalanan kişi, gerekli soruşturma işlemlerinin yapılabilmesi için, emniyet görevlisinin görevinin gereği olarak ve mevzuattan kaynaklanan talimatlarına uygun davranmak yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülüğe aykırı davranan kişinin örneğin hâkim veya savcı huzuruna çıkarılmamak için direnmesi hâlinde, emniyet görevlileri zor kullanarak bu kişiyi hâkim veya savcı huzuruna çıkarabilirler. Keza, bir meydanda hukuka uygun olmayan, gösteri yürüyüşü yapmak isteyen kişilerin, dağılmaları hususunda çağrıda bulunan emniyet görevlilerinin bu çağrısına rağmen, dağılmasını sağlamak amacıyla kuvvet kullanılabilir. Kullanılan zorun, birinci örnekte suç şüphesi altında bulunan kişinin hâkim veya savcı huzuruna çıkmamak konusundaki direncini kırmaya yetecek ölçüde, ikinci örnekte ise hukuka aykırı gösteri yürüyüşü yapan kişilerin dağılmasını sağlamaya yetecek ölçüde olması gerekir. Bu ölçünün dışında kuvvet kullanılması durumunda, bunun ceza sorumluluğunu gerektireceği muhakkaktır. Örneğin hukuka aykırı gösteri yürüyüşü yapan kişilerin dağılmamakta direnmenin ötesinde, kamu görevlilerine karşı bir saldırıda bulunmamalarına rağmen, bu kişilere karşı vücutlarının yaralanmasını sonuçlayacak şekilde silâh kullanılması hâlinde, emniyet görevlileri açısından artık hukuka uygun bir davranışın varlığından söz edilemez. Bu durumda, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlilerinin, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılması gerekmektedir.

e) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda Görevi yaptırmamak için direnme suçu ile ilgili düzenlemeler

5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 265 inci maddesinde Görevi yaptırmamak için direnme suçu,

“ [1] Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. [2] Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

289

[3] Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

[4] Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

[5] Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”

Şeklinde düzenlenerek görevini yaptırmamak için kamu görevlisine direnme fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanılması ceza bağlanmıştır.

f) 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Kolluğun Zor ve Silah Kullanması ile ilgili Düzenleme

2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Kolluğun Zor ve Silah Kullanması yetkisi,

“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan; a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan

doğruya kullandığı bedenî gücü, b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî

kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,

İfade eder. Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde

doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.

Polis; a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,

2009 00Faaliyet Raporu

290

b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,

c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,

Silah kullanmaya yetkilidir. Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye

duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.

Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir.”

Şeklinde düzenlenerek kolluğa, görevini yaparken kullanılan yetkinin niteliğine bakmaksızın, yetkisini kullanmasına engel olmak için direnen herkese karşı, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, zor kullanma yetkisi verilmiştir. Buradaki direnme, saldırma veya saldırıya yeltenme şeklinde olabileceği gibi, bedeni kuvvet kullanma, taş, sopa, silah gibi bazı maddi varlığı olan cisimlerden faydalanma yolu ile de olabilir. Kolluk, zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silâh kullanılabilecektir.

Kullanılan kuvvetin kademeli olmasının gereği, kolluk, her aşamada karşı tarafı etkisiz hale getirme amacına ulaşılıp ulaşılmadığı kontrol etmek zorunda kalacaktır. Etkisiz hale getirme işlemi hangi aşamada tamamlanmışsa kuvvet kullanma işlemi de o aşamada sona erdirilecektir.

Ayrıca, kuvvet kullanmanın amacı hiçbir zaman yakalanan kişiye herhangi bir ceza vermek olamayacağı gibi direnişi yok etmek için kullanılan kuvvet, saldırıyı gerçekleştirmek için kullanılan kuvvete göre orantısız olamayacaktır. Daha basit bir ifade ile kişi etkisiz hale getirildikten sonra kuvvet kullanma işlemi sona erdirilecektir.

Kuvvet kullanılması için muhakkak surette tehlikenin doğmuş olması yetmez. Kolluk, teşebbüs aşamasındaki kaçma tehlikesini bertaraf etmek için de kuvvet kullanabilecektir.

Kolluğun zor kullanma yetkisi çerçevesinde kullanacağı; Bedeni kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan

doğruya kullandığı bedeni gücü, Maddi güç ise; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedeni

kuvvetin dışında; kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını ifade etmektedir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

291

Kollukça, zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılması gerekecektir. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilmesi de mümkündür.

Kolluk, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin edebilecektir. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilecektir.

Fakat toplu olarak hareket edilen durumlarda, kuvvet kullanmanın şartları doğmamasına rağmen amir kuvvet kullanma emri vermişse, eylem, niteliği itibari ile, her halükarda suç teşkil edeceğinden hukuka aykırı emri yerine getiren memurlarda emri veren amir gibi sorumlu olacaktır. Bu nedenle, memur seviyesindeki kolluk görevlilerinin amirleri kadar kuvvet kullanmanın şartlarını bilmesi gerekecektir.

2) OLAYLARIN İNCELENMESİ

2.A-İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi Amirliğinde İncelemeler

2.A.1. Karakolda fiziki inceleme Komisyonumuz 27/10/2008 tarihinde İstanbul ili Sarıyer ilçesi Emniyet

Müdürlüğüne bağlı İstinye polis karakolunda habersiz incelemelerde bulunmuştur. İncelemede öncelikle nezarethaneye bakılmış ve karakolda bir adet nezarethanenin olduğu, tüm şüphelilerin burada tutulduğu, erkek ve bayanlar için ayrı nezarethanenin olmadığı, nezarethanede bir kişinin olduğu, Karakolun dört katlı bir binada hizmet verdiği görülmüştür.

İncelemeler sırasında karakol içinde depo ve eklerinde herhangi bir işkence aletine rastlanılmamıştır.

2.A.2. Komiser Yardımcısı Gökhan Bekleviş’in 27/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

Engin Çeber ve arkadaşlarının gözaltına alınması işlemlerinde kendisinin karakolda görevli olduğunu ve burada bulunduğunu, bu kişilerin yakalanmaları ve gözaltına alınmalarında, sadece görevlerini yaptıklarını, kendilerini tahrik için bu kişilerin her şeyi yaptıklarını, nezarethaneye alma sırasında giriş raporu almak için doktora götürürken ve daha sonra mahkemeye götürürken güç kullandıklarını, ancak bu gücün orantısız güç olmadığını, direnmeyle orantılı bir güç olduğunu, şüphelilerin direndiklerini ve bunun üzerine zor kullandıklarını, karakolda dövme olayının yaşanmadığını ve bu konuda doktor raporlarını mevcut olduğunu,

Engin Çeber ve arkadaşlarının nezarethaneye konduklarında slogan atmaya devam ettiklerini, görüntülerdeki izlerin güç kullanmaktan kaynaklanan izler olduğunu,

2009 00Faaliyet Raporu

292

Mahkemedeki yüzleştirmede kendisinin de olduğunu, yüzleştirme için dizilenlerin sadece polislerden oluştuğunu, Çeber’in arkadaşlarının kişileri teşhis ettiğini, tek tek bu şunu yaptı, bu şunu yaptı dediğini,

Savcılıktaki yüzleştirmede, 46 kişinin İstinye karakolunda görev yapan polislerden, yaklaşık 50 üniformalı polisin de dışarıdan olduğunu, bu işlemi Cevdet isimli savcının yaptığını,

Nezarethanede Çeber ve arkadaşlarının kendilerini yere atıp kalkmadıklarını, görevli polislerin de bu kişileri parmak izine götürmek istediklerini, Çeber ve arkadaşlarının DHKP/C’ye yakın kişiler olduğunu, Dursun Karataş’ın kitaplarında gözaltında direnme, zorluk çıkarma şeklinde bir tarzı kullanmalarının söyleniyor olduğunu, kendisinin Karataş’ın kitaplarını okuduğu için bu konuda polisleri uyardığını, karakolda bu kişilere işkence yapılmadığını, dövme ve işkence olmadığını, polisçe kanunun verdiği zor kullanma yetkisinin kullanıldığını, orantısız güç kullanılmadığını,

Olaydan sonra bu kişilerin avukatının karakola geldiğini, İnsan Hakları Derneğinden kişilerin geldiğini, Savcının kendisini aradığını, Engin Çeber ve beraberindeki kişiler için doktor raporu alındığını, İstinye Devlet Hastanesinin tekrar rapor veremeyeceğini söylediğini, Şişli’ye gittiklerini daha sonra onların da rapor vermediğini,”

İfade etmiştir.

2.A.3. Sarıyer İlçe Emniyet Müdürü Rıdvan Günaydın 27/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

—Polisin yaptığı birçok güzel işten sonra bir kişi poliste işkence edildiğini ifade ediyor ve o kişi ölüyor. Bu nasıl oluyor. Amirler sanki polislerin bu konuda üzerlerine gitmiyor gibi. Bu işkenceyi yaptığı ifade edilen polisler bunu nasıl yapıyor? Neden yapıyor? şeklindeki soruyla ilgili olarak;

Gerçekten teşkilat olarak bir dönüşüm yaşıyor olduklarını, teşkilatta 20 nci yılı olduğunu, mesleğe girdiği günle bu gün arasında pozitif olarak değişiklik yaşanmakta olduğunu ve bu sürecin yukardan aşağıya doğru olduğunu, bugün ABD’de 40’ın üzerinde polis amirinin yüksek lisans ve doktora eğitimi görmekte olduğunu,

Son dönemlerdeki olayların polisin şeffaflığı ve diğer kişilerin olayları ajite etmesinden kaynaklanıyor olduğunu, burada kesinlikle işkence olmadığını,

Kişinin arabaya alınmasında bir kötü muamele oluyorsa bunun da kişinin arabaya girmeme konusunda direnmesinden dolayı polisin zor kullanma yetkisinden kaynaklanıyor olduğunu, bu esnada kişilerin de kendilerini arabanın belli yerlerine çarparak zarar verebiliyor olduklarını,

Engin Çeber olayı ile ilgili iddialar sonrasında bu karakoldaki personeli göreve gönderemediğini, vatandaşlardan -siz işkenceci polissiniz!- diye tehdit telefonlarının geliyor olduğunu,

Cezaevindeki ölüm olayı olmasaydı, polisle ilgili böyle bir iddianın da gerçekleşmeyeceğini,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

293

Olayla ilgili olarak Sarıyer polisi olarak Eylülün 28’inde bazı kişileri nezarete aldığını, 29’unda 12:20 de de bu kişilerin çıkışını yaptıklarını, Avukatların 8 Ekim’de Çeber’ in poliste işkence edildiği konusunda müracaat ettiklerini, Doktor raporunda da küçük sıyrık ve kızarıklık olduğunun belirtildiğini, Engin Çeber için raporda “basit tıbbi müdahale ile geçer” şeklinde ifadelerin olduğunu,

Olaya müdahale eden polislerin doktor raporlarında da bu ifadelerin olduğunu,

Engin Çeber’in 28 Eylül 2008’de (Pazar günü) Armutlu mahallesindeki Cem evinde, daha önce Tokat kırsalında öldürülen 4 teröristin ailesi tarafından verilen yemek olayından sonraki gelişen olaylar neticesinde gözaltına alındığını, basında yer alan şekilde bir dergiyi dağıtmaktan dolayı gözaltına alınmadığını,

Armutlu mahallesindeki Cem evinde, daha önce Tokat kırsalında öldürülen 4 teröristin ailesi tarafından yemek verileceğinin öğrenilmesinden sonra kendilerinin provokasyon ihtimaline karşı çevik kuvvet ekibini gönderdiklerini, bir de panzer gönderildiğini, panzerin olay yerine giderken Alman Konsolosluğunun yazlık rezidansının duvarına çarpıp duvarı yıkıp içeri girerek ciddi bir kaza yaptığını az kalsın denize uçuyor olduğunu, kendilerinin panzeri oradan çıkarmaya çalıştıkları bir sırada öğleden sonra Derbent Mahallesinde “Korsan gösteri var!” diye anons geldiğini, 10-15 kişilik bir grubun “-Ferhat Gerçeği öldüren polisler yargılansın!-“ diye slogan attığının belirtildiğini kendisinin de -Müdahale etmeyin!- dediğini,

Polisin bu kişilerin kimlik kontrollerini yapıp GBT’lerini sorguladıklarında Engin Çeber ve iki arkadaşının arandıklarının anlaşıldığını, bunun üzerine polisin bu kişileri almasının artık görev olduğunu,

Polisin bunun üzerine kalabalıktan bunları almak istemesi sonucunda, grubun kişileri vermek istemeyerek kenetlendiğini ve mukavemet etmeye başladığını,

Sarıyer bölgesinde Fatih Mahallesi ve Derbent Mahallesi adındaki iki yerleşim yerinin terör örgütü DHKP/C nin ilgi alanına girdiğini, buralarda örgütün kendisine müzahir kitle oluşturmak istediğini, bu 15 kişilik gösterici grubun dışarıdan gelen grup olduğunu Mahallelinin bunlara katılmadığını,

Sarıyer polisinin orada kimlik sorgusu yapması gerektiğinden dolayı gruba müdahale ettiğini,

Daha önceden terörle mücadelenin kendilerine bildirdiğine göre bu örgütün, üyesi ve personeline “-Polise güçlük çıkarın, direnin !-“ diye talimatlandırdığını,

Örgütün bu durumu özellikle kurguluyor olduğunu, Gözaltına alma olayının spontan geliştiği için kayıt yapma imkânlarını

olmadığını, 3 kişinin aranan şahıslardan olduğu için ve bir kişinin de görevli polislere mukavemet etmesi sonucunda 4 kişinin gözaltına alındığını,

Karakola getirmek için alınan bu 4 kişinin arabaya binme konusunda direndiğini ve kafalarını arabaya çarptıklarını,

2009 00Faaliyet Raporu

294

Bu kişilerle ilgili olarak İstinye karakolunu son aldığı doktor raporuyla bir önceki raporların uyumlu olduğunu, -ek darp, cebir izine rastlanmadı. şeklinde bir ifadenin son raporda yer aldığını,

Daha sonra Adli Tıp’ın raporunun olduğunu, Polisin bütün aşamalarda nöbetçi savcı ile görüştüğünü ve onunun

talimatına göre hareket ettiklerini, avukatların müracaatı üzerine cumhuriyet savcılığının talimatı ile 29 Eylül 2008’de, 01:30 da kişilerin Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesine beyin cerrahisi için götürüldüğünü, orasının da rapor verdiğini ve geri gönderdiğini,

Otopsi raporundaki ölüm sebebini bilmediklerini, Ertesi günü Engin Çeber ile ilgili yine nezaretten çıkış rapor aldırdıklarını,

daha sonra da Adliye gönderdiklerini, Polise mukavemet ile Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet suçlarından cezaevine gönderildiğini,

Polisin tesliminden dokuz (9 ) gün sonra da ölüm olayının olduğunu, Engin Çeber’in polis kayıtlarına göre sürekli DHKP-C eylemlerine katılmış

Armutlu’da silahlı soyguna katılmış birisi olduğunu, Çeber ve arkadaşlarının 2006 da Armutlu’da bir marketi basmış olduklarını ve market sahibinin bunlardan birini öldürmüş olduğunu, kaçarlarken geride bir tane kar maskesi bırakmış olduklarını ve bu maskenin Engin Çeber’e ait olduğunun belirlenmesi sonucunda bu kişinin bu eyleminden dolayı cezaevine girmiş olduğunu ve İstinye’deki olaydan bir ay önce tahliye olmuş olduğunu, kişinin arananlardan olduğu halde tahliye edilmiş olduğunu ve bir ay sonra da bu olayın olduğunu,

Sarıyer polisinin yazısında bu kişilerin polise mukavemetten işlem yapıldığını ve bu işlem sonucunda salıverilmeleri halinde GBT’den dolayı arandığından kendilerine bilgi verilmesini de aynı yazıda istediklerini,

Engin Çeber’in daha sonra cezaevinde öldüğünü, Özgür Karakaya’nın tekrar bu yazı sonrası kendilerine gönderildiğini, poliste yine direndiğini, daha sonra 6 yerde birden araması olduğunun tespit edilmesi üzerine Adliye ye çıkardıklarını bu aramalarının gereği yapıldığını ve kişiyi bıraktıklarını,

DHKP/C terör örgütünün bu olayı altın bir fırsat olarak gördüğünü ve kullanıyor olduğunu,

İşkenceci polisler teşhis edildi diye basının yazdığını ve bunu yazanlarla ilgili suç duyurusunda bulunduklarını,

Teşhiste polislerin üzerinde ne varsa o kıyafetlerle götürüldüğünü, Teşhiste Adliyenin kendilerinden 45 kişi istediğini 90 kişi gönderdiklerini,

İstinye karakolundan 45 kişi Sarıyer emniyet müdürlüğünün diğer birimlerinden 45 kişi olmak üzere 90 kişi gönderdiklerini,

Teşhiste isim okunmuş olduğunu öğrendiğini, teşhiste bulunanların polislerden 15 kişiyi isabet ettirdiklerini, teşhislerde de isabet olmadığını, Amirlerden isabet olduğunu,

Teşhislerde kullanılan kişilerden polis olmayan kişinin olmadığını, olayla ilgisi olmayan diğer birimlerden polislerin olduğunu,

Kendisine göre Engin Çeber ve arkadaşlarının profesyonel terörist ve yaptıkları eylemin sonucunu nerede nasıl kullanacaklarını biliyor olduklarını,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

295

Jandarma ve cezaevi görevlilerinin bunu bilmedikleri için bunların tahriklerine kapılıp onları terbiye etme niyetinde olduğunu düşündüğünü,

Engin Çeber’in karakola girişinin 28 Eylül 2008 17:33 olduğunu, Sarıyer ilçesinde 5 tane karakollarının olduğunu, şimdiye kadar böyle bir

şeyle karşılaşmadıklarını, bu olaydan sonra her görevlide bir tedirginlik olduğunu, Özgür Karakaya’yı alın (GBT’si için) dediğinde bile polislerde tedirginlik olduğunu, Polislerin kendisine biz almayalım terör şubesi alsın dediklerini, kendilerine yanlış bir şey yapmadıklarını, yine aynı işlemleri yapın dediğini, sivil araba göndererek kişiyi cezaevinden tahliye sonrası aldıklarını,

Şu anda Çeber ve arkadaşlarını alma olayında tutanakta ismi olan herkesin sorgulanıyor olduğunu,

İstinye Karakolunda 44 personel olduğunu, bunlardan birisinin emniyet amiri ikisinin komiser yardımcısı, birinin çarşı ve mahalle bekçisi diğerlerinin polis memuru olduğunu,

Oya Aslan’ ın örgütün avukatı olduğunu, Avukatların suç duyurusunun ayın 8 inde, Engin Çeber’in ayın 7’sinde

hastaneye kaldırıldığını ifade etmiştir.

2.A.4. Sarıyer İstinye Karakolunda görevli polis memuru Aliye Uçak, 27/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

Olay sonrasında alınan kişilerden olan bayanın üst aramasını yapmak istediğini ve bayanın -Sana bunu yaptırmayacağım! diyerek kendini kilitlediğini, kendini yere atıp tekmelemeye başladığını, bayanın ayakkabısının bağcıklarını çıkarmadığını ve kendisinin bu bağcıkları çıkarmak ve almak için eğildiğinde kendisini sırtından ısırdığını, hakaret ve küfür ettiğini, devamlı kendisini tahrik etmeye çalıştığını, kişinin elini bükmediğini, bayanın çok güçlü ve sürekli kendisine zarar vermek istediğini,

Mahkemenin ilk anda 4 kişiyi de tutukladığını daha sonra bıraktığını,” İfade etmiştir.

2.B. Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü ve Polis Merkezi Amirliğindeki İncelemeler

2.B.1. Karakolda (Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü Polis Merkezi Amirliği) fiziki inceleme

Komisyonumuz İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi Amirliğindaki incelemelerini tamamladıktan sonra 27.10.2008 günü saat 14:00’de Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü Polis Merkezi Amirliğine habersiz ziyarette bulunmuştur.

Emniyet müdürlüğü ve Polis Merkezi Amirliği binası 3 katlı bir bina olup binanın son katı Polis Merkezi Amirliği (karakol) olarak kullanılmakta olduğu, Merkezde 2 Adet nezarethanenin bulunduğu, incelemelerimiz sırasında nezarethanelerde kimsenin olmadığı,

Emniyet Müdürlüğünde MOBESE görüntülerinin takip edilebildiği,

2009 00Faaliyet Raporu

296

Nezarethanelerin görüntülenebildiği bir sistemin olduğu bu görüntülerin Emniyet Müdürü tarafından alınabildiği,

Karakol personelinin sayısının 104 olduğu bunlardan 30’un Özel görevli olduğu diğer 70 personelin karakolda görevli olduğu,

Görülmüştür. İncelemeler sırasında karakol içinde depo ve eklerinde herhangi bir işkence

aletine rastlanılmamıştır.

2.B.2- Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü Polis Merkezi Amiri Emniyet Amiri Gökhan KARAASLAN 26/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

İlçede Mobese sisteminin olduğunu, karakolun fiziki imkanlarının çok iyi olmadığını binanın en üst katının karakol olarak kullanıldığını, nezarethaneye gidene kadar uzun bir koridorun olduğunu ve koridorda boydan boya pencere camlarının olduğunu, nezarethanelerin kayıt altına (görüntüsü) alınmasının olmadığını, Beşiktaş’ta 4 karakolun olduğunu,

-Son günlerdeki yayınlar / (Çeberin öldürülmesi) sizin karakolunuzda nasıl etki etti? şeklindeki soruyla ilgili olarak; arkadaşlarının kendi üzerine düşeni zor kullanma konusunda yaptıklarını, Beşiktaş’ta polisin attığı adıma dikkat ettiğini, Kanunun verdiği yetkinin dışına çıkmadığını,

Polisin bu tip olaylarda kendisinin korunmayacağını biliyor ve dikkat diyor olduğunu, yetkisini aşmıyor olduğunu, taşrada daha farklı olabileceğini mesela Bağcılarda farklı olabileceğini ancak Beşiktaş’ta herkesin daha dikkatli davrandığını,

Kişilerin etkisiz hale getirildikten sonra güç kullanması görüntülerinin polisin yaptığı iyi işleri gölgelediği ve polise zarar verdiği, bunu engellemenin yolunun ne olduğu görüş ve sorusuyla ilgili olarak; eskiden polislerden karakola alınan kişiye tekme atanın daha çok olduğunu ancak bu sayının artık azaldığını, amirlerin bu kişileri uyarıyor ve engelliyor olduğunu, eskiye göre bu eylemlerin değiştiğini eskiye göre astronomik bir gelişmenin olduğunu,

İfade etmiştir.

2.B.3- Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürü Kemal ERBİZ 27/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

Orantısınız güç kullanma konusunda personelin amirinin emrine uyma konusunda büyük gelişme kaydedildiğini, üstün emri olmadan memurun güç kullanamayacağını, profesyonelleşmek gerektiğini, bireysel olarak bazı memurların farklı davranabiliyor olduğunu, Fatih Emniyet Müdürlüğündeki arabalarda da kamera olduğunu kendi arabalarında olmadığını,

İfade etmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

297

2.C. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü Taksim Polis Merkezi Amirliğindeki İncelemeler

2.C.1. Karakolda (Taksim Polis Merkezi Amirliği ) fiziki inceleme Komisyonumuz Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü Polis Merkezindeki

incelemelerini tamamladıktan sonra 27.10.2008 günü saat 15:00’de Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü Taksim Polis Merkezi Amirliğine habersiz ziyarette bulunmuştur.

Polis Merkezi Amirliği binası 6 katlı bir bina olup binanın 6’ncı katının çevik kuvvet lokali 5’inci katının Asayiş büro amirliği, diğer katların Polis Merkezi Amirliği (karakol) olarak kullanılmakta olduğu, merkezde biri bayanlar biri de erkekler için olmak üzere 2 adet nezarethanenin bulunduğu, İncelemelerimiz sırasında erkekler için ayrılan nezarethanede biri Suriye uyruklu biri Türkmen uyruklu olmak üzere pasaportları olmadığından alınmış ve karakolda kendilerine iyi davranıldığını ifade 2 kişinin olduğu, bu kişilerin pasaportlarının vizesi bittiği için ve yabancılar şubesine yer olmadığından burada bulundukları,

Emniyet Müdürlüğünde MOBESE görüntülerinin takip edilebildiği, Polis merkezi amirliliğinin giriş katının hemen sol tarafında 2 adet

nezarethanesinin olduğu, nezarethanelerden erkekler için olanın kamera ile görüntülenebildiği bir sistemin olduğu bayanlar için olanın ise kamera ile görüntülenemediği, kamera görüntülerin Emniyet Müdürü tarafından alınabildiği,

Görülmüş ve anlaşılmıştır. İncelemeler sırasında karakol içinde depo ve eklerinde herhangi bir işkence

aletine rastlanılmamıştır.

2.C.2. Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü Taksim Polis Merkezi Amirliği Amir V. Başkomiser Levent Kürşat AYKAÇ 27/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

Taksim Karakol Amirinin izinli olduğunu ve yerine bugün vekâleten kendisinin görevli olduğunu, Taksim Polis Merkezinde 80 kişinin görev yaptığını, bir yıldır bu görevde olduğunu daha önce Ankara’da görevli olduğunu ve burasının daha önceki görev yerlerine göre bayağı hareketli bir yer olduğunu,

Karakollarda nezarethaneleri görüntüleyen kameranın bozulması şeklindeki benzer eksikliklerin genellikle çok görülen bir eksiklik olduğunu,

Nezarethane görüntülerinin merkez (İl Emniyet Müdürlüğü) tarafından kontrol ediliyor ve İlçe Müdürlüğünden de gözetleniyor olduğunu,

İfade etmiştir.

2.C.3. Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş büro Amiri Emniyet Amiri Kenan KURT 27/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

Bölgenin yoğun görev yapılan bir yer olduğunu özellikle akşamları çok yoğun olduğunu ve çok basit bilgilere bile geç ulaşabiliyor olduklarını,

2009 00Faaliyet Raporu

298

Bölgede Tarlabaşı bölgesinin özellikle yabancılarla ilgili çok sıkıntılı bir bölge olduğunu, Afrika ülkelerinden gelenlerde bazen kişinin nereli olduğunu bile bulamadıklarını bu kişilerin daha çok metruk binalarda kalıyor olduklarını, yakaladıklarını yabancılar şubesine gönderdiklerini, onların da Unkapanı’ndaki misafirhaneye götürdüklerini, Afrikalıların daha çok uyuşturucu ticareti yapıyor olduklarını,

İfade etmiştir.

2.C.4. Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürü Yusuf YÜKSEL 27/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

İlçede Karaköy, Taksim, Haliç ve Merkez olmak üzere 4 karakolun olduğunu, nüfus olarak bölgelerinde 250 bin kişinin yaşadığını ama bir milyon kişinin giriş çıkış yaptığını, 880 personelin İlçe Emniyet Müdürlüğünde halen görev yapmakta olduğunu,

Ceza Muhakemesi Kanunu değişikliğinden sonra ilk anda intibak sıkıntısı yaşadıklarını ama şimdi bu konudaki uyumun sağlandığını,

10 yıl önceki polislikle bugünkü polisliğin 180 derece değiştiğini, polisin artık daha teknik ve daha profesyonel olduğunu,

İnsan Hakları Komisyonunun ziyareti şeklindeki ziyaretlerin teşkilatta psikolojik olarak sıkıntı yaratıyor olduğunu,

Beyoğlu ilçesinin ülke çapında herhalde suçun en fazla işlendiği ilçe olduğunu, kendilerinin komisyonu inceleme yapmak için açıkçası bekliyor olduklarını, ama zamanını bilmediklerini, - Keşke komisyon üyeleri gelse de gece İstiklal Caddesinde gezseler ve nasıl görev yaptığımızı kimlerle uğraştığımızı görseler! dediğini,

Emniyet olarak iyi bir şeyler yapalım diye çok efor sarf ediyor olduklarını, polisin yaptığı kötü bir uygulama ile bu imajının kaybolup gidiyor olduğunu ve bundan mağdur oluyor olduklarını,.

Bu saatlerde( gündüz 9:00’dan sonra )nezarethanede kimsenin olmayacağını çünkü kişilerin saat 08:00’den sonra adliye ye gönderiliyor olduklarını,

Personelin karıştığı suçlarla ilgili istatistiğin İl Emniyet Müdürlüğünden alınabileceğini, polisin içinde de suç işleyenlerin tabii ki çıkabiliyor olduğunu,

Buradaki ölçü olarak kendisinin müdür olarak personele -gelenlerin kızımız, annemiz, babamız, kardeşimiz olması durumunda nasıl davranılmasını istiyorsanız öyle davranın! dediğini ve ölçünün bu olduğunu,

Medyadaki Engin Çeber ile ilgili haberlerin personele negatif yansıdığını, personelin benzer olaylarda sorumluluk almak istemiyor olduğunu,

Medyada çıkan haberlerin genelde tek taraflı sadece olayın bir tarafının görüşü şeklinde olduğunu, aynı olaylarda memurlardan da yararlananlar olduğunu, personele gözaltına alınan veya yakalanmak isteyen kişilerin saldırılıyor olduğunu, zor kullanarak yapılan işlemlerin bazen tek taraflı olarak abartılıyor olduğunu,

Konuyla ilgili emniyetin basın açıklamasının medyada fazla yer almadığını, halkla ilişkiler ve bilgilendirmenin emniyet için büyük ihtiyaç olduğunu,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

299

Teknolojik aygıt açısından emniyetin finansman eksiğinin tamamlanması gerektiğini, bozulan cihazların, kırılan aygıtların tamirini yaptıramadıklarını bu şekilde ilçelerindeki 29 tane kameradan 5 tane MOBESE kamerasının halen çalışmıyor olduğunu,

İfade etmiştir.

2.D. İl Emniyet Müdürlüğündeki İncelemeler

2.D.1- İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile yapılan görüşme

Komisyonumuz Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü Taksim Polis Merkezindeki incelemelerini tamamladıktan sonra 27.10.2008 günü saat 16:10 da Vatan Caddesindeki İl Emniyet Müdürlüğü binasında incelemelerde bulunmuş ve İl Emniyet Müdürü ile görüşmüştür.

Bu görüşmede İl Emniyet Müdürü Celalettin CERRAH; Komisyon üyelerinin İl Emniyet Müdürlüğü binasında yer alan organize

suçlarla mücadele, terörle mücadele ve İstihbarat şube müdürlüklerinin nezarethanelerini de görmesinin iyi olacağını, nezarethanelerin kişilerin söyledikleri gibi olmadığının böylelikle görülebileceğini, buradaki nezarethanelerin MOBESE’ye entegre kameralarla izleniyor olduğunu,

Komisyon Başkanı Mehmet Zafer ÜSKÜL “-Son dönemlerde işkence iddialarının arttığı medyadaki haberlerin tam gerçeği yansıtmadığını ancak Festus OKEY’in ölmesi, Avcılar’da bir şahsın parkta ölmesi, Engin ÇEBER, Bağcılardaki olaylar ile Hrant Dink olayı gibi birkaç olayın da yaşandığını ve bütün bunların Komisyonun dikkatini çeken olaylar olduğunu bu nedenle Alt Komisyon kurduklarını İl Emniyet Müdürü olarak kendisinden de bilgi almak istediklerini, İstanbul’da polise ait birtakım yerleri Komisyonun gördüğünü ve buralarda incelemelerde bulunduğunu, Beyoğlu’ndaki Taksim karakolunda kadınlar için ayrılan nezarethanede kameranın olmadığını, bu eksikliğin giderilmesi için gerekenin yapılmasının icap ettiğini,

Heyetin bir başka gözleminin İstanbul Polisinin birçok olayda güzel işler yaptığı ancak gerek 1 Mayıs gerekse diğer olaylarda güvenlik görevlilerinin zor kullanma yetkisine sahip olmasının yanında etkisiz hale gelmiş kişilere karşı zor kullanmaya devam etmelerinin yer aldığı görüntülerin içerde ve dışarıda zor durumlar ortaya çıkarmakta olduğunu, örnek olarak Hakkari’de Cüneyt ERTUŞ’un görüntülerinin böyle olduğu.” şeklindeki ifadesi ile ilgili olarak;

-Öncesini de görmek lazım. Çocuk polise ateş açmış. Kendinizi polisin yerine koymanız lazım. Kolunu kıvırmak sizce işkence midir? İşkence derseniz sizinle anlaşamayız.

Kişinin yakalandıktan sonra polise bıçak çekmeyeceğini silah çekmeyeceğini söyleyemezsiniz.

Etkisiz hale getirme kelepçe takmakla veya kolunu kıvırmakla kolunu elini kullanamaz hale getirmektir.” şeklinde beyan ve değerlendirmelerde bulunduğu,

Bunun üzerine Komisyon Başkanı Mehmet Zafer ÜSKÜL’ün “-Bu olayı işkence saymanın fazla olabileceği ama bunun bir kötü muamele olduğu,

2009 00Faaliyet Raporu

300

orantısız güç kullanmanın olduğu, bu görüntüler dışa yansıyınca ülkenin ve polisin imajını kötü etkiliyor olduğu, zaman zaman bazı güvenlik görevlilerinin gereksiz şiddet kullanmasının aslında polisin kendisine zarar vermesi olduğu” nu belirttiği,

Komisyon üyesi Yozgat Milletvekili Mehmet EKİCİ’nin “-Bu heyet terörist ve suçlu haklarını gözeten heyet değil. Hakkâri’deki olayları 2 şekilde ele alıyoruz. Biri TCK madde 250 lik PKK eylemi, çek çek lafı oradaki görüntüdeki gibi değil. Kolu bükerek götürmenin PVSK’ya uygun olduğu ancak yakalanma gerçekleştiği için orantılı olmasının gerekeceği, o kol kıvırma meşru bir işlem anormal şekilde kıvırma orantısız. Bizim üzerinde durduğumuz bu. Polis bizim polisimiz. Polis görevini yerine getirirken orantısız güç kullanırken bütün dünya karşısında güç durumda kalırız.” şeklindeki ifadelerinden sonra,

Emniyet Müdürü Cerrah, orantısız güç kullanımı olayının geçen yıl 1 Mayıs’tan sonra gündeme geldiğini, asıl olarak göstericilerin polise orantısız güç kullanıyor olduğunu,

Sultanbeyli’deki dünkü olaylarda Çevik Kuvvet olmasaydı DTP’li göstericilerle elinde bayraklı vatandaşların birbirleriyle karşı karşıya geliyor durumda olacağını, burada sokaktan polisin çekilmesi için bir oyunun oynanıyor olduğunu,

Kapkaçın, gaspın başındakilerin Güneydoğulu olduğunu, Zanlı eğer kafasını özellikle ve bilerek çarpıyorsa bir şey yapılamayacağını, Bağcılar olayında 155’ten polisin aranmış olduğunu, kişinin arabanın

içinden polisi görünce kaçıp, apartmanın 5 nci katından aşağı atlamış olduğunu ve daha sonra polisin bu kişiyi alıp Vakıf Gureba Hastanesine götürmüş olduğunu ve Bağcılar Devlet Hastanesinden Rapor alınmış olduğunu, bu kişinin karakola götürülmeden Çapa Hastanesine götürüldüğünü muayene olmayacağım diye resti çektiğini, daha sonra ifadesinde -Alkollüydüm ne yaptığımı bilmiyorum! dediğini, 10 Ekim’de bırakılıp eşine teslim edildiğini ve 20 Ekim’de ölmüş olduğunu,

Polisin bu olaylarla bir etki altında tutulmak isteniyor olduğunu, polisin boşluğunu doldurmak isteyenler olduğunu, İstanbul’a geldiğinde bunu yapanların olduğunu,

2007 yılında, 2000 polisin darp edildiği ve yaralandığını, polisi sindirmek için basının bu iddiaları gündeme getiriyor olduğunu,

Yozgat Milletvekili Mehmet EKİCİ’nin polisin sistematik işkence ettiğine dair bir iddia olmadığına ilişkin beyanından sonra,

Sayın Cerrah, işkenceyle kötü muameleyi birbirinden ayırmak gerektiğini, Engin ÇEBER olayında bu kişi ile ilgili olarak jandarmanın arama kararı olduğunu, PDE cihazından polisin bu aramasını bulunca bu aramadan dolayı bu kişiyi almak istemiş olduğunu, polis bu kişiyi kolundan tutunca Çeber’in mukavemet ediyor olduğunu ve polisin de zor kullanmak mecburiyetinde kalmış olduğunu, basının “-İşkenceci polislerden 15’i tespit edildi diyerek kişilerin ismini vermiş olduğunu böylece bu ismi verilen polislerin örgütün hedefi haline geliyor olduğu ile bu polisleri örgütten kimin koruyacağını,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

301

Yozgat Milletvekili Mehmet EKİCİ’nin “-Engin ÇEBER olayında Adalet Bakanını özür dilemesinden sonra kamuoyu oluştu. Vali veya sizin kamuoyunun karşısına çıkarak bu konuda daha fazla bilgi vermeniz gerektiğine inanıyorum. Şeklindeki beyanından sonra,

Bu tür olaylardan sonra ilgili müdür yardımcısını -Basına açıklama yap! şeklinde talimatlandırıyor olduğunu ancak basının kendi bildiğini yapıyor olduğunu, hem Engin ÇEBER olayında hem de diğer olayda görüntüleri verdiklerini. Polisin Engin ÇEBER olayında zor kullanmadık demediğini ve bunu saklamadığını, bu kişiler polise mukavemet edince polisin zor kullanmak zorunda kalmış olduğunu ve bu durumun zaten doktor raporlarında da olduğunu,

Komisyon üyesi İstanbul Milletvekili Çetin SOYSAL’ın “- Engin ÇEBER olayında karakolda işkence yapma olanağının da olmadığı, karakolun evlerle iç içe olduğu, nezarethane görüntülerinin kamerayla izlenecek hale getirilmesinin gerektiği,” şeklindeki beyanı üzerine

Kafedeki olayda polisin kız arkadaşıyla oturup çay istediklerini çay gelmeyince de dalaşma olduğunu ve bu kişiyi istirahatta olduğu için polis olarak nitelendiremeyeceklerini,

Komisyon Başkanı Mehmet Zafer ÜSKÜL’ün “-Engin ÇEBER olayında devletin bir kusuru var bu kusur kime aittir. Bunun etkin olarak soruşturulması gerek. Bu tür olayların ört bas edildiği izlenimi var. Bunun önlenmesi lazım.” Şeklindeki görüşünden sonra,

Bu durum böyle kabul edilmesi halinde polisin tümünün yargılanması gerektiğini, böyle bir şeyin olamayacağını, Amerika Birleşik Devletlerinde polisin, “22 yıldır yargılanan polisimiz yok! “ dediğini ve bunun irdelenmesi gerektiğini,

İl Müdürü olarak kendisinin tevkif ettirdiği 500’e yakın polis olduğunu ancak bunu halkla paylaşamayacağını,

Komisyon Başkanı Mehmet Zafer ÜSKÜL’ün “-Çeber olayından sonra kamuoyunda işkence var şeklinde bir anlayış var. Bu konuda kamuoyu bilgilendirilmeli.” şeklindeki görüşünün ardından

Avcılarda parkta 3-4 kişinin alkol alıyor olmasından dolayı bir kişinin polisi aramış olduğunu bunun üzerine polisin oraya gelerek kişileri -buradan ayrılın! diye uyarmış olduğunu, bu kişilerin polise -sana ne! şeklinde karşılık vererek almış oldukları alkolün etkisiyle polise saldırmış olduklarını ve polisle birlikte yere düşmüş olduklarını, Adli tıptan daha sonra kişinin rapor almış olduğunu ve polisin tevkif olduğunu ve 2 senedir içeride yatmakta olduğunu,

İstanbul Milletvekili Çetin SOYSAL’ın “-Avcılarda benim yaptığım araştırmadaki izlenim de farklı. Benim görüştüklerim kişilerden 20’ye yakını bu polisin aşırı güç kullandığını söylüyor. Bu olaydaki kişi bir tekmeyle yıkılıyor.” Şeklindeki görüşünün ardından

Bu kişide kalp büyümesi olduğunun söylendiğini, korkusunun polisin sindirilmesi olduğu, polisin sokaktan çekilmeye ve sindirilmeye çalışılıyor olduğunu,

2009 00Faaliyet Raporu

302

2007 yılındaki istatistiklere göre İstanbul’da 1949’tane polisin darp edilmiş olduğunu ve bu durumun son derece tehlikeli bir durum olduğunu,

Kişi polisi dövünce adliyeden bırakılıyor, polis bir fiske vurunca işkence oluyor olduğunu, bu durumdan dolayı cezaevlerinde yatan birçok polisin olduğunu,

Polis olarak işkenceye kötü muameleye karşı olduklarını ancak polisin de hakkını aramak zorunda olduklarını, gözü morardı, yüzü çizildi diye bunların işkence denilmesi durumunda polisin görev yapamaz hale geleceğini,

Devletin polisinden korku olmaz ise polisin görev yapamaz hale geleceği ve getirileceğini,

İfade etmiştir.

2.D.2- İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Nezarethanelerindeki İncelemeler

2.D.2–1. Fiziki inceleme Komisyonumuz İl Emniyet Müdürlüğündeki MOBESE sisteminin takip

edildiği salon ve nezarethanelerde de incelemelerde bulunmuştur. Komisyonumuza İl Müdürlüğündeki MOBESE sistemi ve Mobil karakol

uygulaması hakkında bilgi verilmiştir. İstanbul’daki 120 karakolda mobil karakol uygulaması için mobil cihazın

olduğu ve bu cihazlarla devriye gezen polis ekiplerinin kolaylıkla vatandaşlarla ilgili kayıtları kişilerin karakollara gelmesine gerek kalmadan ulaşabildikleri ifade edilmiş ve görülmüştür.

İstanbul ilindeki 39 ilçenin hepsinde MOBESE sisteminin olduğu ve belli yerlere kurulan kameralar ile hem ilçelerin hem de İl Müdürlüğündeki merkezin kamera görüntüleri ile sokak ve caddeleri izleyebildikleri ve bu görüntüleri Merkezin depolayabildiği incelenmiştir.

2.D.2–2. Nezarethanelerden sorumlu Emniyet Amiri Aykut Korkmaz ifadesi

İl Emniyet Müdürlüğü binasının zemin katında 29 tane Nezarethanenin olduğu ve bu nezarethanelerin 24 saat kamera ile gözetleniyor ve izleniyor olduğu, Kör nokta kalmasın diye dikkat ettiklerini, duş ve tuvaletlere giriş-çıkışın izlendiğini içerisinin izlenmediği,

Kamera görüntüsünün ve içerisinin daha net hale getirilmesi için halen çalışmalarının devam etmekte olduğu,

Olay yeri inceleme odasında parmak izi alma işlemini yapmakta oldukları, Nezarethanelerde bayanlarla erkekleri aynı yere koymadıklarını, her bir cins

için ayrı ayrı nezarethanelerin olduğu, hatta üçüncü cinsler için bile yeterli nezarethanenin olduğu ve bu kişilerin ayrı ayrı nezarethanelerde tutulduğu,

Şimdiye kadar çırılçıplak soyma şeklinde bir arama yapmadıkları daha çok kaba üst araması yapıyor oldukları,

Nezarethanelerin bulunduğu kısımda 2 Adet avukat görüşme odasının olduğu,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

303

Nezarethanelerdeki hücrelerde iç aydınlatmanın olmadığı aydınlatmanın hücre dışından ışık verilmesi şeklinde sağlandığı, tuvalet ve duş ihtiyacının nezarethanedeki hücrelerin dışından karşılanıyor olduğu,

Nezarethanede kendilerinin sadece gözaltı işlemi yaptıklarını diğer işlemlerin ise kişi hangi şube tarafından alındıysa o şube tarafından yapılıyor olduğu,

Hücrelerin içinin ve içerideki kişilerin kamera ile takip yanında gözle de takip de edildiği, içerisinin ses geçirmez şekilde yapıldığı,

Nezarethaneye alınmadan önce herkesin üzerinden çıkanları emanet odasına bıraktıklarını ve bu emanetleri alırken ve verirken tutanak tutuluyor olduğu,

Nezarethanelerin bulunduğu kısmın içine sadece görevli ve avukatların girebiliyor olduğu, kişilerin yakınlarının bile buraya alınmıyor oldukları

İfade edilmiş ve incelenmiştir.

2.E. Kadıköy İlçesindeki İncelemeler

2.E.1. Fizikî inceleme Komisyonumuz 28/10/2008 tarihinde İstanbul ili Kadıköy ilçesi Emniyet

müdürlüğüne bağlı Hasanpaşa polis karakolunda habersiz incelemelerde bulunmuştur. İncelemede öncelikle nezarethaneye bakılmış ve karakolda bir adet nezarethanenin olduğu, tüm şüphelilerin burada tutulduğu, erkek ve bayanlar için ayrı nezarethanenin olmadığı, nezarethane içerisinde kimsenin olmadığı, Karakolun eski yerinde yeni karakol binası yapımı için inşaat çalışması devam ettiğinden karakolun Yoğurtçu parkı karşısındaki şu anki yerine geçici olarak taşındığı ve iki katlı bir binada hizmet verdiği ifade edilmiştir.

İncelemeler sırasında karakol içinde depo ve eklerinde herhangi bir işkence aletine rastlanılmamıştır.

2.E.2. Karakol Amiri Zafer Volkan Aybay 28/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

Karakol sorumluluk sahasında daha çok oto hırsızlığı, kavga dövüş olaylarının ağırlıklı olarak meydana geldiğini,

Karakol Amiri olarak kendisinin 2 aydır burada bulunduğunu, Komisyona şikayet dilekçesinin verilmesine neden olan anne ve kızın karakoldaki polislerce darp edildiği ve fena muameleye tabi tutuldukları iddiasına neden olan olayın kendi zamanında olmadığını,

2004 ten beri bu tip polisin vatandaşa karşı kötü muamelede bulunduğu iddiaları ile ilgili olayların bitmiş durumda olduğunu, eskiden karakol amiri ve grup amirlerinin polislikten geçen orta K’lı olarak tabir edilen ortaokul mezunu olan kişiler olduğunu, ancak Polis Akademisi mezunlarının karakol amiri, asayiş amiri olduktan sonra bu tür şikayetlerin azaldığını,

Kapkaç suçunun gasp şeklinde adlandırılınca polisin kişileri dövmesinin de kapkaçın da ortadan kalktığını, yani bazen bazı polislerin yakaladığı şahsa ceza

2009 00Faaliyet Raporu

304

verilmeyeceğini düşündüğünde kendilerinin cezalandırma yoluna gidebiliyor olduklarını, ancak şimdi bu durumun ortadan kalktığını,

Karakolun genelde İlçe Emniyet Müdürü ve ilgili amirlerce denetlendiğini İfade etmiştir. Karakol denetleme defterinde karakolun üst amirlerince denetlenmiş

olduğu, Nezarethane defterinin incelendiği kadarıyla düzgün tutulmuş olduğu, Karakol mevcudunun 53 olduğu, ancak 44 polisin aktif olarak karakolda

çalıştığı diğer 9 kişiden 4 tanesinin İlçe Emniyet Müdürlüğünde, 5 personelin de araç kundaklamalarına karşı kurulan birimde görevlendirilmiş durumda oldukları anlaşılmıştır.

2.E.3. Polis Memuru Dilek Nur Arslan 28/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

Olay sırasında karakolda görevli olduğunu ve olayı gördüğünü, Bir ticari taksi şoförünün karakolun önünde durduğunu ve bağırarak

karakola geldiğini bu arada taksinin içinde baygın bir kişinin olduğunu, şoföre -bu kişiyi niye buraya getiriyorsun, hastaneye niye götürmüyorsun! dediğini,

Bu esnada sokaktan iki tane bayanın kendilerine doğru gelerek -siz niye bu kişiyi burada bekletiyorsunuz! dediklerini ve bayanların taksinin içinde baygın vaziyette bulunan adamın çantasını, üstünü karıştırmaya başladıklarını,

Polisler olarak kendilerinin bu bayanları uyarıp -yapmayın çekilin! dediklerini, bunun üzerine bayanların polislere bağırdıklarını, hakaret ettiklerini ve polisin de bayanları içeri aldıklarını, bayanların, polise direndiğini, -Bizim tanıdıklarımız var diyerek polisleri tehdit ettiklerini daha sonra da polisten şikayetçi olduklarını,

Şikâyet üzerine Kadıköy Cumhuriyet Savcılığınca kendisi ve diğer polisler hakkında “Adli yönden kovuşturmaya yer olmadığı” kararının verildiğini, idari soruşturmanın ise devam etmekte olduğunu,

Olayın şu anki karakolun bulunduğu yerde olmuş olduğunu, İfade etmiştir.

2.E.4. Kadıköy İlçe Kaymakamı Hasan Karahan ile görüşme Komisyonumuz Kadıköy İlçe Emniyet Müdürlüğü Hasanpaşa Polis

Karakolundaki incelemelerini tamamladıktan sonra 28.10.2008 günü saat 11.30 da Kadıköy Kaymakamlık binasında İlçe Kaymakamı Sayın Hasan Karahan ile görüşmüştür.

Bu görüşmede İlçe Kaymakamı Hasan Karahan; İlçede bulunan karakollardaki durumun fena olmadığını, zaman zaman

kendisinin ve Cumhuriyet Savcısının da karakolları denetlediğini, Kaymakam olarak kendisinin genel yönetici olduğunu, birinci derece yöneticinin daha fazla biliniyor olduğunu bu kapsamda polislerin daha çok kendi amirlerini biliyor olduğunu,

İstanbul’da genelde polisle ilgili tasarruflarda Vali ve İl Emniyet Müdürünün yetkili olduğunu ve yetkileri sadece bu makamların kullandığını,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

305

kaymakamların personelin ataması hususunda yetkisinin olmadığını, polis memurlarına kaymakamların sicil vermediğini, Kaymakamların ilçe emniyet müdürlerinin 1 nci, karakol amirlerinin ise 2 nci sicil amiri olduklarını,

Kadıköy’de yaşayan vatandaşların diğer yerlere göre biraz daha haklarının bilincinde olduklarını,

Karakollarda personel konusundaki sirkülâsyonun çok fazla olduğunu, Kadıköy’de özellikle İskele karakolu bölgesinde normal bir karakol-

vatandaş ilişkisini kuramadıklarını, Polisle ilgili şikâyetlerin incelenmesinde genelde polisin amiri durumundaki

kişileri görevlendirdiklerini, İfade etmiştir.

2.E.5. Kadıköy İlçe Emniyet Müdürü Veysel TİPİOĞLU ile görüşme 28.10.2008 günü saat 11:30’da Kadıköy Kaymakamlık binasında Kadıköy

İlçe Emniyet Müdürü Veysel TİPİOĞLU, Olay tarihinde Kadıköy Emniyet Müdürü olduğunu hatırladığı kadarıyla

takside bir kişinin fenalaşması sonucunda karakola getirildiği bu esnada yoldan geçmekte olan anne kız iki bayandan kızın polislere ve taksiciye müdahale ettiğini, polislere bağırıp çağırdığı agresif davrandığını, polisin görevini yapmasını engellediğini, bunun üzerine polisçe bu bayanın polise mukavemetten alındığını, daha sonra annesinin de alındığını, olayın bu kadar büyümeyebileceğini, polislerle ilgili idari soruşturmanın halen devam ettiğini adli tahkikatta kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini,

İdari soruşturmaların genelde 2 ayda bitirildiğini ancak bunun neden uzadığını bilemeyeceğini İfade etmiştir.

2.E.6. Zerrin TAŞKIRAN ile görüşme Komisyonumuz Kadıköy İlçe Emniyet Müdürlüğü Hasanpaşa Polis

Karakolundaki olayla ilgili olarak karakoldaki incelemelerini ve kamu görevlileri ile yaptığı görüşmelerini tamamladıktan sonra 28.10.2008 günü saat 13:30’da Kadıköy Kaymakamlık binasında komisyonumuzun çalışmaları için ayrılan salonda karakolda polisler tarafından kötü muameleye tabi tutulduğunu iddia eden Zerrin TAŞKIRAN ile görüşmüştür.

Zerrin TAŞKIRAN; Uzun süredir karakolun olduğu Osmanağa Mahallesinde oturduğunu ve

işyerinin karakolun hemen yanında olduğunu ve ailesiyle birlikte bu sokakta oturmakta olduğunu,

Olay günü annesiyle karşıya geçmek için aceleyle arabasını Kent Car Şirketinin önüne park ettiği sırada sokağın girişinde bir kalabalık ve taksinin önünde oturan bir bey gördüklerini bu esnada taksinin şoförünün arabada olmadığını ve içindeki kişinin benzinin solduğunu fark ettiğini, aceleyle bu kişinin hastaneye götürülmesini önerdiğini ve taksinin kapısını kapattığını, fark etmeden bunu yaparken hastanın iki parmağının arabanın kapısına sıkıştığını ve daha sonra takside fenalaşan kişinin polislerce hastaneye götürüldüğünü,

2009 00Faaliyet Raporu

306

Daha sonra kendi kendine söylenerek oradan ayrılıp, gittiği sırada arkasındandan bir sesin “-Çok biliyorsun da adamın elimi sıkıştırdın!” dediğini ve “-Ya çekin gidin başka işiniz mi yok! dediğini ve daha sonra arkasındandan “güm” diye sırtına bir yumruk atıldığını, kısa zamanda diğer polislerin de kendisine saldırmaya başladığını, bir bayan polisin kendisini sürükleye sürükleye karakoldan içeri aldığını ve polisin eline kelepçeyi taktıklarını,

Karakola alındığında önüne kareli gömlekli bir erkeğin geldiğini ve karakolun içinde elini yumruk edip başına birkaç kez vurduğunu,

Karakol görevlilerinin karakolun içinin dışarıdan görülmesini engellemek için daha sonra pencereyi kapatmış olduklarını,

Kendisinin polise bir şey söylemediğini, sadece arkası dönük olarak “ -işiniz mi yok” dediğini, polise hakaret etmediğini ancak bunu çok ağır ödeyeceksiniz dediğini, polise bunların arkasında duracağım! diyerek elini kaldırıp “ya yürüyün gidin, işiniz mi yok!” dediğini,

İşyerinde çalışan bir arkadaşının olayı görmesinin ardından Burhan Ferdi beyi aramış olduğunu ve Ferdi beyin daha sonra kendisine yardım için karakola geldiğini,

Taksi şoförünün polisle olan tartışmaları görmediğini, hayatında ailesinden dayak yemediğini yoldan karakola içeri çekildiğini ve dayak yediğini, kollarının mosmor olduğunu, halen olayın etkisinden kurtulamadığını ve şimdi polis görünce eli ayağının titriyor olduğunu,

Daha sonra adliyeye çıkarıldıklarını, savcının tutuklanmalarını istediğini, hâkimin tutuksuz yargılanmak üzere kendilerini serbest bıraktığını, müşteki iken sanık durumuna düştüğünü,

Olayı gören bir kadının panikten 155’i arayıp “-polis kadını dövüyor! diye polise şikayet etmiş olduğunu,

Kendisine vuran baş komiserin şüpheli olarak savcılığa bildirilmemiş olduğunu sadece diğer polislerin bildirilmiş olduğunu,

Annesinin - çantanı bırakma! dediğini, hastanede polislerin her tarafını aradığını, iç çamaşırlarını bile çıkarttığını,

Asayişten polislerin gelip “-Bir de hırsızlık yapmışsınız” dediklerini, taksideki şeker komasına giren adamın -Param kayboldu! demesi sonucunda polislerin bundan kendilerini suçladıklarını ancak aramada iyi ki üzerlerinde para çıkmadığını, böyle bir iftirayla da karşı karşıya kaldıklarını,

Hastane ile karakol yakın olmasına rağmen kişinin hastane yerine taksi şoförünce karakola getirildiğini, aracın içinde sadece baygın yatan şahsa baktığını bu kişinin üstünü veya çantasını karıştırmadığını,

Kendisinin bir insanlık gereği yardım etmek istediğini, haksız yere polisten darp gördüğünü, artık bu olaydan sonra “-Keşke yardım etmeseydim, duyarlık örneği göstermeseydim!” diye düşündüğünü, polislerin bir hafta boyunca arabasının etrafında dolaştığını ve kendisini bu şekilde taciz ettiğini,

Polisle aralarında geçen bu olayı orada bulunan bir beyin de gördüğünü ancak burada esnaf olduğu için polisten korkusuna ifade vermek istemediğini, adamın korkutulmuş olduğunu,

İfade etmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

307

3. Komisyonca Yerel Makam ve Kişilerden Alınan Belgelerin incelenmesi:

3.A.1. Nezarethaneye Alınanların Kaydına Dair Defter’in incelenmesi. Engin Çeber ve arkadaşları 28.09.2008 günü saat 14.00 sıralarında Sarıyer

Derbent Mahallesi Akgün Caddesi üzerinde 10-15 kişilik bir grup halinde, megafonla slogan atarak yürümeleri, ellerinde ‘Ferhat’ı Vuran Polis Tutuklanmalıdır’ şeklinde korsan gösteri düzenlemeleri üzerine polis ekiplerince Derbent Mahallesi Petek Sokak üzerinde durdurulmuş ve 10 kişilik grupta bulunanlardan görevlilerce GBT sorgusu için kimlikleri istenilmiştir.

Grupta bulunanlardan Özgür Karakaya, Engin Çeber, Aysu Baykal’ın aranan şahıslardan olduğunun polisçe anlaşılması üzerine şahıslar muhafaza altına alınmak için polis otolarına davet edilmiştir. Grup içerisinden Cihan Gün, Özgür Karakaya, Engin Çeber ile Aysu Baykal birlikte grubu provoke edecek şekilde görevlilere karşı sloganlar atmak suretiyle Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet ve görevli polislere mukavemette bulunmaktan gözaltına alınarak polis merkezine alınmıştır.

İlgili kişilerin gözaltına alınmaları ile ilgili NEZARETHANEYE ALINANLARIN KAYDINA DAİR DEFTER’in incelenmesinde;

a) Engin Çeber, Özgür Karakaya ve Cihan Gün’ün G.B.T.’ce aranmaları ve görevli Memura Mukavemetten dolayı 28.09.2008 günü saat 16.00’da Derbent Akgün Caddesi üzerinde yakalanarak polisin emri ile nezarethaneye alındıkları,

b) Nezarethaneye alındıklarının, aynı gün ve saat olan 28.09.2008 günü saat 16.00 da görevli Cumhuriyet savcısı Ahmet Hamdi Koç’a bildirildiği,

c) Nezarethaneye girişte, c.1- Engin Çeber için, 28.09.2008 günü saat 17.33’te 5079 protokol

numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden ve 29.09.2008 günü 5092 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden ve 11729 protokol numarası ile de Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinden

c.2-Cihan Gün için, 28.09.2008 günü saat 17.33’te 5080 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden ve 5090 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden ve 11729 protokol numarası ile de Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinden

c.3- Özgür Karakaya için, 28.09.2008 günü saat 17.32 de 5077 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden ve 29.09.2008 günü 5092 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden ve 11729 Şişli protokol numarası ile de Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinden

d) Aysu Baykal için, 28.09.2008 günü saat 17.33 de 5078 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden, 29.09.2008 günü 5089 protokol numarası ile İstinye Devlet hastanesinden ve 1866 ve 11728 protokol numaraları ile de Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinden,

Doktor raporlarının alındığı, d) Nezarethaneye alındıklarının yakını veya belirlediği kişiye bildirilmesini

istemedikleri ve bu konuda imzadan imtina ettikleri,

2009 00Faaliyet Raporu

308

e) Kendi avukatlarıyla görüşme talebinde bulundukları ve kendi avukatları Avukat Oya Aslan’ın 28.09.2008 günü saat 16.30’da gelerek kişilerle görüştüğü,

f) Engin Çeber’in 29.09.2008 günü saat 12.20’de, Özgür Karakaya ve Cihan Gün’ün ise 29.09.2008 günü saat 13.35’te Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığına sevkleri yapılmak üzere nezarethaneden çıkarıldıkları,

g) Nezarethaneden çıkarıldıktan sonra; g.1- Engin Çeber için, 5098 protokol numarası ile İstinye Devlet

Hastanesinden g.2-Cihan Gül için, 5104 protokol numarası ile İstinye Devlet

Hastanesinden g.3- Özgür Karakaya için, 5103 protokol numarası ile İstinye Devlet

Hastanesinden g.4- Aysu Baykal için, 5089 protokol numarası ile İstinye Devlet

Hastanesinden doktor raporlarının alındığı incelenmiştir.

3.A.2. Nezarethaneye girişte ve Nezarethanede iken Alınan Doktor Raporlarının İncelenmesi.

3.A.2. 1. Engin Çeber için;

a) 28.09.2008 günü saat 17.33’te 5079 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden alınan ilk giriş raporunda “şuur açık, koopere, üst dudak orta cepte 5 mm lik laserasyon, sol …..kasığında hipermi, sağdiz- sağ dirsekte 1cm lik dermaobrozyon, oksipisel bölgede 4x5 cm lik şişlik” olduğunun belirtildiği,

b) 5092 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 29.09.2008 günü saat 01:20 de ilgilinin talebi ve Cumhuriyet Savcısının bilgisi sonucunda alınan ikinci raporda “sağ üst göz kapağında 5x5 mmlik ezilme, sol üst göz kapağında 1x1 cm lik dermaobrozyon, sağ frontal sağ temporalde şişlik ödem mevcut. Baş ağrısından şikayetçi olan hastaya NRŞ ( beyin cerrahisi konsültasyon) istendi.Sağ dizde 1x1 cmlik abrozyonmevcut, sürüklenme veya tekme sonucu olmuş olabilir?Üst dudak art hatta 3x3 mmlik laserosyon,yüzeysel. Her iki bilekte kelepçe izine benzer kızarıklık, hipermi mevcut. “olduğunun ve kat’i raporun adli tabiplikçe verileceğinin belirtildiği,

c) 29.09.2008 günü saat 02:45 te 11729 protokol numarası ile Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan beyin ve sinir cerrahisi doktoru tarafından verilen üçüncü doktor raporunda “ Bilinç açık, ….frontal ve perratan ? bölgede şişlikler var halen acil cerrahi müdahale gerektiren …..patoloji saptanmadı” şeklinde geçici raporun beyin ve sinir cerrahisi doktoru tarafından tanzim edilmiş olduğu,

3.A.2. 2.Özgür Karakaya için; a) 28.09.2008 günü saat 18.00 da 5077 protokol numarası ile İstinye Devlet

Hastanesinden alınan ilk giriş raporunda “sağ omuz ve boyun sağ yanda hipermi,sol kol ve dirsekte hafif morluk, sırtta üst hatta 4 cmlik dermaobrozyon mevcut, sağ dirsekte 1x1 cm lik dermaobrozyon mevcut, alın sağ …? hipermi

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

309

mevcut, sağ kulak arkası ve soğ kulak lobulünde hipermi mevcut, şuur açık, koopere “ olduğunun belirtildiği,

b) 5093 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 29.09.2008 günü saat 01:10’da ilgilinin talebi ve Cumhuriyet savcısının bilgisi sonucunda alınan ikinci raporda “sol yanakta vertikal 2 cm lik çizgi şeklinde dermaobrozyon,her iki gözde şişlik kızarıklık mevcut. Sol kulak arkasında dermaobrozyon mevcut.Boyun sol yanda ekimoz. Her iki diz kapağına ağrı, sağ dizde geçirilmiş cerrahi işlem belirtildi. Ağız içi sol balkon bölgede 2x1 cm lik laserosyon-yüzeysel-, boyun orta hatta ekimoz parmak ile darp !) olduğunun ve kat’i raporun adli tabiplikçe verileceğinin belirtildiği,

c) 29.09.2008 günü 31174 protokol numarası ile Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan ortopedi doktoru tarafından verilen üçüncü doktor raporunda “ Darp ifadesiyle getirilen hastanın yapılan ortopedik muayenesinde her iki omuz üzerinde ekimoz, hassasiyet, sırta sol skapula inferomediskte ekimoz,(3x2 cm) sol diz anteriorunda 2x1 cm lik dermobrozyon mevcuttur. Çekilen grafilerde osoospetoloji saptanmamıştır .Eklem hareketleri aktif açıktır.Damar ve sinir patolojisi saptanmamıştır.” şeklinde geçici raporun tanzim edilmiş olduğu,

3.A.2. 3. Cihan Gün için, a) 28.09.2008 günü saat 17.33’te 5080 protokol numarası ile İstinye Devlet

Hastanesinden alınan ilk giriş raporunda “alın sol yanda 3x4 cm lik alanda hipermi, boyun sol yanda 1 cm lik hipermi, sırtta tozkal bölgede eğildiğinde ağrı, boyunda yutkunurken ağrı, üst dudak sol kenarda 1 cm lik şişlik, şuur açık, koopere, ek patolojik bulguya rastlanılmamış “ olduğunun belirtildiği,

b) 5090 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 29.09.2008 günü saat 01:10’da ilgilinin talebi ve Cumhuriyet savcısının bilgisi sonucunda alınan ikinci raporda “Kişinin Darp şikayetinin olduğu, Not: Nezarethanede kalabilirliğine adli tabiplikçe muayenesi sonucu karar verilebilir. Alın sol yanda şişlik, sağ yanda 1x2 cm lik çizgi şeklinde kızarıklık, sol syroklariküler bölgede 5x5 cm lik şişlik mevcut. Ortopedik konsültasyon.Boyun arka sol yanda kızarıklık, sol kulakta kızarıklık, ağrı çınlama, belirten hastaya KGB konsültasyon, öneridi. Sol dizde kızarıklık-hipermi mevcut“olduğunun ve kat’i raporun adli tabiplikçe verileceğinin belirtildiği,

c) 29.09.2008 günü saat 03:00’da 14354 protokol numarası ile Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi KBB sevisinden alınan raporda “ Kulak otoskopi: her ki A,Dk ve Kt doğal, Burun:Nazal cersinde polpsyonla epilasyon alınmadı…..doğal. Orofarenks doğal. Üst dudak sol laterel hafif ödemli. Her iki supre ve interiorsibiller doğal. Sol frontal bölgede hasasiyet var. Hastanın beyin cerrahisi konsültasyonu uygundur. Tempere mondiküler eklem fonksiyonu ve fasiyal sinir fonksiyonu doğal” şeklinde geçici raporun KBB doktoru tarafından tanzim edilmiş olduğu,

d) 29.09.2008 günü saat 03:08’de 11730 protokol numarası ile Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan beyin ve sinir cerrahisi doktoru

2009 00Faaliyet Raporu

310

tarafından verilen üçüncü doktor raporunda “ …..Bilinci açık, … halen acil cerrahi müdahale gerektiren …..patoloji saptanmadı” şeklinde geçici raporun beyin ve sinir cerrahisi doktoru tarafından tanzim edilmiş olduğu,

e) 29.09.2008 günü Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan ortopedi doktoru tarafından verilen raporunda “Darp ifadesiyle getirilen hastanın yapılan ortopedik muayenesinde ve çekilen grafilerinde oseos pataloji tespit edilmiştir, .eklem hareketleri aktif Damar ve sinir patolojisi saptanmamıştır.” şeklinde geçici raporun ortopedi doktoru tarafından tanzim edilmiş olduğu,

3.A.2. 4. Aysu BAYKAL için, a) 28.09.2008 günü saat 17.33’te 5078 protokol numarası ile İstinye Devlet

Hastanesinden alınan ilk giriş raporunda “şuur açık, koopere, sağ dizde 1x1 cm lik dermoobrasyon mevcut. Sağ temperalde şişlik ve ağrı tarifliyor. Hasta halsizlikten şikayetçi. Sağ ön kolda 10x2 cm lik …..eskiye bağlı, sol kulak arkasında 3x5 cm lik obrasyon “ olduğunun belirtildiği,

b) 5089 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 29.09.2008 günü saat 23:07’de ilgilinin talebi ve Cumhuriyet Savcısının bilgisi sonucunda alınan ikinci raporda “Hastanın KBB, NRŞ, ve dahiliye tarafından değerlendirilmesi ve adli tabiplikçe bilgilendirilmesi önerilmiştir. Her iki bilekte sirkile kelepçe izive benzer kzarıklık mevcut, saat 22. 10 da acil polikliniğine başvuran hasta halsizlik şikayeti mevcut. Hasta daha önce diyalize girdiğini belirtmekte. Dahiliye doktoru btarafından muayenesi önerildi. Hastanın sağ kulağında işitme güçlüğü belirtmeke. KBB muayenesi önerildi. Sol kulak lobülünde 1x1 cm lik hipermi mevcut. Boyun ön yüzünde ve arkasında tırnak veya parmak ile tutulma ile oluştuğu düşünülen kızarıklık mevcut Hasta boyun ağrısı ve oturup kalkmada güçlük belirtmekte. NRŞ ( beyin cerrahisi ) konsültasyon. Sağ dizde ve sağ dirsekte dermaobrasyon8 tekme veya sürtünmeye bağlı olabilir.) Her iki bacak ön yüzde multiple ezilme ve morluk mevcut. Sol bacakta 4 adet sağ bacakta 2 adet 1 tanesi dizde 2x2 cm lik kızarıklık mevcut.” durum bildirir geçici rapor olduğunun ve kat’i raporun adli tabiplikçe verileceğinin belirtildiği,

c) 29.09.2008 günü saat 03:00’da 11728 protokol numarası ile Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin ve sinir cerrahisi servisinden alınan raporda “Bilinç açık ayakta, koopere, spiral hassasiyet var ( direk profilinde)patoloji saptanmadı, motor ve duyu defrit yok, kafanın birkaç yerinde ufak kızarıklıklar var, çekilen grafilerde patoloji yok. Halen acil cerrahi müdahale gerektiren patoloji saptanmadı ” şeklinde geçici raporun tanzim edilmiş olduğu,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

311

3.A.3. Nezarethaneden Çıkışta Alınan Doktor Raporlarının İncelenmesi.

3.A.3.1- Engin Çeber için, 5098 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 29.09.2008 günü

saat 12:20’de alınan doktor raporunda “G.D iyi, şuur açık, kooperasyon tam, 1 gün evvel verilen raporlara ilaveten vücudunda herhangi bir darp-cebir belirtisine rastlanmamıştır.”

3.A.3.2-Cihan Gül için, 8104 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 29.09.2008 günü

saat 13:20’de alınan doktor raporunda “G.D iyi, şuur açık, kooperasyon tam, TA: 110/ 80, Sağ omuzda hareket kısıtlığı ve ağrılı hareket. Her iki bilekte kızarıklık(kelepçeye bağlı)mevcuttur. Ortopedi uzman konsültasyonu uygundur. Geçici rapordur.”

3.A.3.3- Özgür KARAKAYA için, 5103 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 29.09.2008 günü

saat 12:20’de alınan doktor raporunda “G.D iyi, şuur açık, kooperasyon tam, TA: 110/ 80, her iki diz kapakta kızarıklık, bilekte kızarıklık (kelepçeye bağlı) Sağ gluteal bölgede hafif kızarıklık, Baş ağrısı ve sersemlik hissi mevcut. Ortopedi ve beyin cerrahi konsültasyonu uygundur. Geçici rapordur..”

3.A.3.4- Aysu Baykal için, 5089 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 29.09.2008 günü

saat 13:45’de alınan doktor raporunda “G.D iyi, şuur açık, kooperasyon tam, , TA: 100/ 60m hg. Sol el parmakta his kaybı ve sağ kulakta uğultu ve duyma kaybıifadeleri için Kulak Burun Boğaz ve Nöroloji uzmanının konsültasyonu gerekli olduğunu bildirir şeklinde geçici rapordur.”

Şeklinde doktor raporlarının alındığı,

3.A. 4. Engin Çeber, Özgür Karakaya, Aysu Baykal ve Cihan Gün’ ün gerek gözaltına alınmaları gerekse diğer işlemlerinin yapılması esnasında görevli polislere mukavemet etmeleri sonucunda polislere vermiş oldukları zararlarla ilgili olarak polislerin almış oldukları doktor raporlarının incelenmesi.

3.A. 4.1- İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi Amirliğinde görevli polis memuru Halil İbrahim SARIASLAN’ın 5081 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 28.09.2008 günü saat 18:10’de almış olduğu doktor raporunda “Sağ kol entaralde hipermi-çizgi şeklinde-sol ön kol lateralde çizgi şeklinde hipermi, sağ dizde kızarıklık, boyun arkasında 2 adet kızarıklıkla hipermi mevcut olduğunu bildirir şeklinde geçici rapordur.”

3.A. 4.2- İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi Amirliğinde görevli polis memuru Abdülmuttalip BOZYEL’ in 5082 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 28.09.2008 günü saat 18:20’de almış olduğu doktor

2009 00Faaliyet Raporu

312

raporunda “Sol kulak arkası ve boyun sağ yönde yaygın hipermi mevcut olduğunu bildirir şeklinde geçici rapordur.”

3.A. 4.3- İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi Amirliğinde görevli polis memuru Erkan ERKOÇ’un 5083 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 28.09.2008 günü saat 18:40’da almış olduğu doktor raporunda “Boyunda sağ yan ve pertenlerde kızarıklık mevcut olduğunu bildirir şeklinde geçici rapordur.”

3.A. 4.4- İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi Amirliğinde görevli polis memuru Mustafa KÖSE’nin 5084 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 28.09.2008 günü saat 18:30’da almış olduğu doktor raporunda “Boyunda kızarıklık, boyun posterarda hipermi mevcut olduğunu bildirir şeklinde geçici rapordur.”

3.A. 4. 5- İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi Amirliğinde görevli polis memuru Aliye UÇAK’ın,

a) 5086 protokol numarası ile İstinye Devlet Hastanesinden 28.09.2008 günü saat 21:50’de almış olduğu doktor raporunda “Boyunda arka bölümünde tırnak izi görünümü veren15x15 cm likebatında kızarıklık, abrozyon mevcut, sağ skapulada diş izine benzer 3 adet kızarıklık mevcut. Oksipüterde şişlik. Baş ağrısıtarifleyen hastaya NRŞ….konsültasyon, olduğunu bildirir şeklinde geçici rapordur.”

b) Sağlık Bakanlığı Şişli Etfal Eğitim ve araştırma Hastanesinden 28.09.2008 günü saat 22:45’te 658410 protokol numarası ile almış olduğu raporda “28.08.2008 tarihinde görev esnasında darp iddiası ile ilk değerlendirmesi İstinye Devlet Hastanesinde yapılan hastanın acil servisimizdeki muayenesinde genel durum iyi, bilinç açık, oryante, koopere,TA: 110/70, Nabız 80 dk solunum ve kardiyovosküler muayene doğal,batın rahat,bulantı kusma yok,hasta spontan mobilize,kas iskelet sistemi muayenesinde sağ el bileğinde , sağ dizde, sağ ayak bileği sol dizde hassasiyet mevcut, açık yara yok,nörovasküler defisit yok,hareket açıklığı tüm eklemlerde tam, sağ skapula üzerinde 3 adet eritematöz 1 cm lik cilt abrasyonu mevcut olarak tepit edildi. Çekilen grafilerde akut osseoz pataloji saptanmadı. Durumu bildirir geçici ortopedik muayene raporudur. Kesin rapor adli tıp tarafından düzenlenecektir.

c) Sağlık Bakanlığı Şişli Etfal Eğitim ve araştırma Hastanesinden 29.09.2008 günü saat 02:30’da 11727 protokol numarası ile Beyin ve Sinir cerrahisi servisinden almış olduğu raporda ”Bilinç açık oryante. Koopere,..spirel hassasiyet lomber bölgede var.( direk prefilerde patoloji yok)..motor ve duyu defirit yok, sağ temperevordibüler bölgede kızarıklık ve ezilmeler var. Halen acil cerrahi müdahale gerektiren NRŞ hal Patoloji saptanmadı. Durum bildirir geçici rapordur”

Şeklinde doktor raporlarının alındığı,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

313

3.A.5. Adli Tıp Kurumu Raporlarının incelenmesi.

3.A.5. 1-Şüpheli Aysu Baykal, Engin Çeber, Cihan Gün ve Özgür Karakaya' ya Ait Raporlar.

T.C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürlüğünden 10/10/2008 tarihli ve 3021-22-23-24 Rapor sayılı Adli Tıp Raporlarında;

2008/8411 sayılı Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığının yazılarıyla gönderilen AYSU BAYKAL' a ait İstinye Devlet Hastanesinin 29.9.2008/5089 sayılı raporunda darp ifadesi ile geldiği boyunda, sol el başparmağında ağrı ve sağ kulakta işitme kaybı tarif ettiği, sağ kulak memesinde lxl cm.lik kızarıklık, sağ diz ve dirsekte lxl cm.lik abrazyon, her iki bacak ön yüzde morluklar, sol bacakta 4 adet, sağ bacakta 2 adet 2x2 cm.lik kızarıklık olduğu tetkikleri sonucunda ek patoloji bildirilmediği arızasının:

Hayatını tehlikeye sokmadığı,

ENGİN ÇEBER'e ait 11729 sayılı raporda; kafa frontal ve parietalde şişlik,5092 sayılı raporunda; sağ göz üst kapakta lxI cm.lik dermabrazyon, kafa sağ frontal ve temporal bölgede şişlik, sağ dizde lx1 cm.lik abrazyon, üst dudakta 3x3 mm.lik yüzeysel laserasyon, her iki el bileğinde kelepçeye bağlı kızarıklık olduğu arızasının:

Basit bir tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu,

Hayatını tehlikeye sokmadığı,

CİHAN GÜN’ e ait 11730 sayılı raporda haricen bir lezyon bildirilmediği, 28.9.2008/5080 sayılı raporda; alın solda 3x4 cm.lik kızarıklık, boyun sol yanda 1 cm.lik kızarıklık, sırtta hassasiyet, üst dudak solda 1 cm.lik şişlik, 29.9.2008/5090 sayılı raporda; alın sol yanda şişlik,sağ yanda 2 cm.lik çizgisel kızarıklık,sol köprücük kemiği üstünde 5x5 cm.lik şişlik, sol omuzda şişlik, boyun arka sol yanda kızarıklık sol kulakta kızarıklık, sol dirsekte kızarıklık olduğu ORT bakısı doğal bulunduğu arızasının:

Basit bir tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu

Hayatını tehlikeye sokmadığı,

ÖZGÜR KARAKAYA' ya ait 28.09.2008/5071 sayılı raporda; sağ omuz ve boyun sağda kızarıklık, sol kol orta kısımda ve sırt orta hatta 1 cm.lik dermabrazyon, sağ dirsekte lxl cm.lik dermabrazyon, sağ kulak arkasında ve sağ kulak memesinde, alın sağ ve solda kızarıklık, 29.9.200B/!il03 sayılı raporda: her iki dizde, bileklerde sağ kalça gluteat bölgede kızarıklık, 5093 sayılı raporda; her iki gözde şişlik, kızarıklık, sol kulak arkasında dermabrazyon, boyun sol yanda ekimoz, ağız içi sol yanakta 2xl cm.lik laserasyon, sol kürek kemiği bölgesinde 4 cm.lik ekimoz, sırt orta hatta 4 cm.lik ekimoz, sağ falanksta 4x6 cm.lik ekimoz ve şişlik, sol omuzda 1x1cm.lik ve 3x3 cm.lik ekimoz, sağ omuz 20x20 cm.lik ekimoz, sağ göğüste 4 cm.lik ekimoz, her iki el bileğinde kızarıklık, sol koltuk altında 6 cm.lik ekimoz olduğu arızasının:

Basit bir tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu

Hayatını tehlikeye sokmadığı,

2009 00Faaliyet Raporu

314

Şeklinde kanaat bildirilmiştir. Basit bir tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu

3.A.5. 2-Polis Memurları Aliye Uçar, Abdülmüttalip Bozyel, Halil İbrahim Sarıaslan, Erhan Erkoç ve Mustafa Köse’ ye Ait Raporlar.

T.C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürlüğünden 13/10/2008 tarihli ve 5716-17-18-19 ve 5720 Rapor sayılı Adli Tıp Raporlarında;

2008/8335 sayılı Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığının yazılarıyla gönderilen Aliye UÇAR hakkında düzenlenmiş olan Islinye Devlet Hastanesinin

28.09.2008 tarih ve 5086 sayılı raporu, Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesinin 28.09.2008 tarih ve 658410 sayılı ve Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 29.9.2008 tarih ve 1867, 11727 sayılı raporlarının tetkikinde;

Boyun arka bölümde tırnak izi görünümü veren 15x15 cm lik alanda kızarıklık, abrazyon, sağ skapulada oval şekilli kızarıklık üzerinde diş izine benzer 3 adet abrazyon, sağ el bileğinde, sağ dizde, sağ ayak bileği ve sol dizde hassasiyet, lomber bölgede spinal hassasiyet, sağ temporomandibuler bölgede kızarıklık ve ezilme, oksipitalde şişlik mevcut olduğu, travmatik osseöz patoloji yada acil nöroşirurjikal girişim gerektirecek patoloji saptanmadığı bildirildiğine göre,

ARIZASININ: 1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI 2-Basit bir tıbbı müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte

OLDUGU

ABDÜLMÜTTALİP BOZYEL hakkında düzenlenmiş olan İstinye Devlet Hastanesinin 28.9.2008 tarih ve 5082 sayılı raporunun tetkikinde;

3-Kişide kemik kırığıı tanımlanmadığı kanaatini bildirir rapordur.

Sol kulak arkası ve boyun sağ yanda yaygın hiperemi mevcut olduğu bildirildiğine göre,

ARIZASININ: 1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI 2-Basit bir tıbbı müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte

OLDUGU

HALİL İBRAHİM SARIASLAN hakkında düzenlenmiş olan İstinye Devlet Hastanesinin 28.9.2008 tarih ve 5081 sayılı raporunun tetkikinde;

3-Kişide kemik kırığı tanımlanmadığı kanaatini bildirir rapordur.

Sağ ön kol anteriorda çizgi şeklinde hiperemi, sol ön kol lateralde çizgi şeklinde hiperemi, sağ dizde kızarıklık, boyun arkasında 2 adet kızarıklık ve hiperemi mevcut olduğu bildirildiğine göre,

ARIZASININ: 1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI 2-Basit bir tıbbı müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte

OLDUĞU

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

315

ERHAN ERKOÇ hakkında düzenlenmiş olan İstinye Devlet Hastanesinin 28.9.2008 tarih ve 5083 sayılı raporunun tetkikinde;

3-Kişide kemik kırığı tanımlanmadığı kanaatini bildirir rapordur.

Boyunda sağ yan ve parietalde kızarıklık mevcut olduğu bildirildiğine göre, ARIZASININ: 1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI 2-Basit bir tıbbı müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte

OLDUĞU

MUSTAFA KÖSE hakkında düzenlenmiş olan İstinye Devlet Hastanesinin 28.9.2008 tarih ve 5084 sayılı raporunun tetkikinde;

3-Kişide kemik kırığı tanımlanmadığı kanaatini bildirir rapordur.

Boyun posteriorda kızarıklık mevcut olduğu bildirildiğine göre, ARIZASININ: 1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI 2-Basit bir tıbbı müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte

OLDUGU

Şeklinde kanaat bildirilmiştir. 3-Kişide kemik kırığı tanımlanmadığı kanaatini bildirir rapordur.

Bilgi notunda aynen,

3.A.6. Komisyonumuzca yapılan incelemeler sırasında Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğünce Komisyonumuza olaylarla ilgili olarak verilen 21.10.2008 tarihli bilgi notunun İncelenmesi.

1 - 28.09.2008 günü İlimiz Sarıyer ilçesi Derbent Mahallesinde 10-15 kişilik bir grubun KORSAN GÖSTERİ düzenledikleri Haber Merkezine gelen bir ihbar ile öğrenilmiş ve görevli ekipler söz konusu yere sevk edilmiştir. Burada grubun yolu kapatmadığı ve şiddet eyleminde bulunmadığı, dağıttıkları “YÜRÜYÜŞ” adlı derginin yasak yayınlardan olmadığı anlaşıldığından, yürüyüş ve dergi dağıtılması olayı ile ilgili bir müdahalede bulunulmamıştır.

2 - Yasadışı DHKP/C terör örgütü üyeleri ve sempatizanları tarafından, zaman zaman ilçe dışından gelerek adı geçen mahalle sakinlerini, yasadışı eylemler yapmaları konusunda provoke etmeye çalıştıkları bilindiğinden, rutin bir asayiş uygulaması olarak gruptaki kişilerin kimlik bilgileri GBT sorgusuna tabi tutulmuştur.

3 - Bu işlem sonucunda şahıslardan Özgür KARAKAYA, Engin ÇEBER ve Aysu BAYKAL’ın içlerinde terör örgütüne yardım ve yataklık da olan değişik suçlardan, birden fazla aranma kayıtlarının olduğu anlaşılmış ve şahıslar İstinye Şehit Muhsin Polis Merkezine davet edilmişlerdir.

4 - Bunun üzerine grubun içerisinde bulunan, hakkında aranıyor kaydı bulunmayan Cihan Gün isimli şahıs da adı geçenlere katılarak, bir birlerine kenetlenmek ve tekme atmak suretiyle fiziki mukavemette bulunmuşlardır. Görevlilerimizin mükerrer sözlü uyarılarına olumlu cevap vermeyerek mukavemete devam etmeleri neticesinde, şahıslar kademeli ve orantılı olarak

2009 00Faaliyet Raporu

316

zor kullanmak suretiyle ekip otosuna bindirilmek suretiyle polis merkezine intikal ettirilmişlerdir.

5 - Ancak adı geçen şahıslar, aynı tutum ve davranışlarını polis merkezine girerken, parmak izi alınmak üzere ilgili birime götürülürken ve bütün işlem aşamalarında sürdürmüşlerdir.

6 - Bu nedenle, adı geçen şahıslar ve görevli memurlardan beşinde karşılıklı olarak mukavemet sırasında vücutlarının değişik yerlerinde sıyrık, çizik ve şişlikler oluşmuştur. Ancak, bu zedelenmelerin basit tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde, hafif nitelikte olduğu ve ne gözaltına alınan şahısların, ne de müdahale eden memurların hayati tehlikelerinin bulunmadığı iki değişik hastaneden

7 - Adı geçen şahısların polis merkezine intikaline müteakiben yapılan işlemler ve alınan doktor raporları, biri kendi özel avukatları olmak üzere barodan ve İnsan Hakları Derneğinden gelen toplam dört avukatın eşliğinde yapılmıştır.

alınan raporlarda belirtilmektedir.

8 - Şahısların 28.10.2008 günü saat 17.30’da konuldukları nezarethaneden, 29.10.2008 günü 12.20’deki çıkışlarına kadar geçen sürenin mobese kamerası kayıtları mevcut olup, görüntüler Cumhuriyet Savcılığına

9 - İşlemleri tamamlanan dört kişi çıkarıldıkları Sarıyer Adliyesinde TCK 265/1, 125/1, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 28/1 maddeleri ile hükme bağlanan

tarafımızdan iletilmiştir. Bu görüntüler şahıslara gözaltında herhangi bir kötü muamelede bulunulmadığının en önemli delilidir.

GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME fiiline istinaden TUTUKLANARAK

10 - Bunlara rağmen şahıslardan Engin ÇEBER’in konulduğu Metris Ceza ve Tutukevinde 10 gün sonra rahatsızlanarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmesi üzerine, geriye dönük olarak polisteki işlemlerin de incelenmesi talep edildiğinden konu ile ilgili açılan adli ve idari soruşturma devam etmektedir.”

, Mertis Ceza ve Tutukevine teslim edilmişlerdir.

Denilmektedir.

3.A.7. Nezarethanede Bulunan Mobese Kamerası Kayıtlarının incelenmesi.

28.09.2008 günün saat:14.25 sıralarında İstanbul ili Sarıyer İlçesi Derbent Mahallesi Akgün Caddesi üzerinde gözaltına alınan Özgür KARAKAYA, Engin ÇEBER, Aysu BAYKAL ve Cihan Gün isimli şahısların, Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkez Amirliğinde gözaltına alınmalarından itibaren nezarethanenin içinin 28.09.2008 saat:15.00 ile 29.09.2008 günü saat:15.00’e kadar MOBESE kamera görüntülerinin alındığı ve 5 (beş) adet DVD ye kaydedildiği, bu kayıtlarının incelenmesi sonucunda görüntü çözümlerinin;

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

317

DVD-1

Dosya İsmi: 28.09.2008 14.57.00

Dakika: 10.08 Zor kullanılarak ÖZGÜR isimli şahıs nezarete alınırlar.

Dakika: 15.30 ENGİN isimli şahıs nezarete alınır.

Dakika: 46.45 Polis Memuru, şahısların görüntülerini kameraya alıyor.

Dosya ismi: 28.09.2008 16.00.00

Dakika: 18.00 ÖZGÜR isimli şahısın kelepçesi çıkartılıyor ve ENGİN isimli şahıs tuvalet ihtiyacı için nezarethaneden çıkartılıyor.

Dakika: 19.17 ENGİN isimli şahıs tekrar nezarete alınıyor.

Dakika: 55.40 Hırsızlıktan gözaltına alınan şahıs nezarete alınıyor.

Dakika: 59.02 Dışarıda bekletilen şahıslar nezarethane içerisine bir cisim atıyorlar ve hırsızlıktan gözaltında bulunan şahıs cismi yerden alarak ÖZGÜR isimli şahısa veriyor.

Dosya ismi: 28.09.2008 17.00.00

Dakika: 07.28 Hırsızlıktan gözaltına alınan şahıs cebinden çıkarttığı kağıdı, ENGİN isimli şahısla beraber okuyorlar.

Dakika: 13.45 Üçüncü kişi olan CİHAN isimli şahıs nezarethaneye alınıyor. Bu arada diğer iki şahıs slogan atarak hakaret ediyorlar.

Dakika: 36.00 ENGİN, CİHAN ve ÖZGÜR isimli şahıslar doktor raporu alınmak üzere nezaretten çıkartılıyorlar.

Dakika: 55.05 Şahıslardan ikisi ENGİN ve CİHAN Dr. Raporu dönüşü tekrar nezarete alınıyor.

Dosya ismi: 28.09.2008 18.00.00

Dakika: 07.00 ÖZGÜR isimli şahıs Dr. Raporu dönüşü nezarete alınıyor.

Dakika: 45.10 ENGİN, CİHAN ve ÖZGÜR isimli Şahısların direnmesi sonucu zor kullanılarak parmak izleri alınmak üzere nezaretten çıkartılıyorlar.

Dosya ismi: 28.09.2008 19.00.00

Şahısların parmak izlerinin alınması için dışarı çıkarıldığından nezarette olmadıkları için görüntü kayıtlarının olmadığı.

DVD-2

Dosya ismi: 28.09.2008 20.00.00

Dakika: 52.50 ENGİN ve CİHAN isimli şahıslar parmak izi dönüşü nezarete alınıyor.

2009 00Faaliyet Raporu

318

Dosya ismi: 28.09.2008 21.00.00

Dakika: 21.40 Nezarette bulunan ENGİN ve CİHAN isimli şahısların kelepçesi çıkartılıyor.

Dakika: 25.40 ENGİN isimli şahıs nezaretten çıkartılıyor.

Dakika: 30.25 ENGİN isimli şahıs tekrar nezarete alınıyor.

Dakika: 53.05 ÖZGÜR isimli şahıs parmak izi dönüşü nezarete alınıyor.

Dakika: 58.10 ÖZGÜR isimli şahıs Ş.Şeker Aktaş’a götürülmek üzere nezaretten çıkartılır.

Dosya ismi: 28.09.2008 22.00.00

Dakika: 01.44 Şahısların avukatı şahıslara poşet içerisinde şeker veriyor.

Dakika: 05.45 Şahıslarda elinde bulunan poşet ihtiyaçlarından fazla olduğu için alınır.

Dosya ismi: 28.09.2008 23.00.00

Dakika: 41.00 ÖZGÜR isimli şahıs Ş.Şeker Aktaş dönüşü nezarete alınır bu sırada direndiği için zor kullanılır. Şahıslar slogan atmaya ve hakaret etmeye başlar, demir parmaklıklara tekme ve yumruk atmaya başlarlar. Barolar birliği adına denetlemeye gelen avukat şahıslar ile görüşerek şahısları sakinleştirir ve görüşür.

DVD-3

Dosya ismi: 29.09.2008 00.00.00

Dakika: 52.10 Barolar birliği adına denetlemeye gelen avukatın nezaretteki şahıslar ile nezarethane içerisinde görüşmesi.

Dakika: 56.20 Şahıslar ENGİN, CİHAN ve ÖZGÜR’ün doktor raporu için nezaretten çıkartılması görüntüleri.

Dosya ismi: 29.09.2008 01.00.00

Dakika: 42.50 Şahıslardan ikisi olan ENGİN ve CİHAN’ın doktor raporu dönüşü nezarete alınması

Dakika: 59.30 Şahıslar ENGİN ve CİHAN’ın sevk edildiği Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesine Dr. Raporu alınmak üzere nezaretten çıkartılması

Dosya ismi: 29.09.2008 02.00.00

Nezarethanenin boş olduğu,

Dosya ismi: 29.09.2008 03.00.00

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

319

Dakika: 25.10 ÖZGÜR isimli şahsın Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi dönüşü nezarete alınması

Dakika: 27.02 ENGİN ve CİHAN isimli şahısların hastane dönüşü nezarete alınması

Dosya ismi: 29.09.2008 04.00.00

Şahıslar nezarette uyuyorlar.

DVD–4

Dosya ismi: 29.09.2008 05.00.00

Şahıslar nezarette uyuyorlar.

Dosya ismi: 29.09.2008 06.00.00

Şahıslar nezarette uyuyorlar.

Dosya ismi: 29.09.2008 07.00.00

Dakika: 11.32 ENGİN isimli şahıs tuvalete çıkıyor.

Dakika: 24.20 ENGİN isimli şahıs tekrar nezarete alınıyor.

Dosya ismi: 29.09.2008 08.00.00

Şahıslar nezarette uyuyorlar

Dosya ismi: 29.09.2008 09.00.00

Şahıslar nezarette uyuyorlar

DVD–5

Dosya ismi: 29.09.2008 10.00.00

Dakika: 13.02 Şahıslar ENGİN, CİHAN ve ÖZGÜR parmak izi alınması için nezaretten çıkartılıyorlar.

Dosya ismi: 29.09.2008 11.00.00

Dakika: 30.20 Şahıslardan CİHAN ve ÖZGÜR parmak izi dönüşü nezarete alınıyor.

Dosya ismi: 29.09.2008 12.00.00

Dakika: 45.07 ENGİN isimli şahsın parmak izi dönüşü nezarete alındığı görüntüler.

Nezarete alınma esnasında nezarethane dışında kısa bir süre nezarethaneye alan polisle konuştuğu, kamera görüntülerinde kafasının net bir şekilde görüldüğü ve görüntülerde herhangi bir şişlik ve olumsuz sayılabilecek görüntünün fark edilmediği ve görülmediği, içeri girince biraz ayakta beklediği

2009 00Faaliyet Raporu

320

ve dolaştığı daha sonra nezarethane kapısının tam karşısında buluna yatağın üzerine oturduğu, yanına gelen Cihan ve Özgür ile konuştukları görülmektedir.

Dakika: 56.25 Şahıslardan CİHAN ve ÖZGÜR doktor raporu için nezaretten çıkartılıyor. Engin yatağa uzanıyor

Dosya ismi: 29.09.2008 13.00.00

ENGİN isimli şahıs nezarethanede tek başına ve uyuyor.

Dosya ismi: 29.09.2008 14.00.00

Dakika: 07.35 Görüntülerin ilk 6 dakikasında ENGİN isimli şahıs uyuyor daha sonra kalkıyor nezarethanenin sol köşesine geliyor polis memuru geliyor ve kapıyı açıyor aralarında kapıda kısa bir görüşme oluyor ve şahıs Adliye ye gönderilmek üzere nezaretten çıkartılıyor.

Yukarıdaki gibi oldukları ve görüntülerde polisin eziyet ve işkencede bulunduğuna dair görüntü, herhangi bir iz ve emarenin olmadığı incelenmiştir.

28.09.2008 günü saat:15.00 sıralarında İstanbul Sarıyer Derbent Mahallesi Akgün Caddesi üzerinde gözaltına alınan Engin ÇEBER, Cihan Gün, Özgür KARAKAYA ve Aysu BAYKAL isimli şahısların, Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Büro Amirliğinde Parmak izi ve Fotoğraf çektirmemek için zorluk çıkarmaları üzerine, günün Nöbetçi Cumhuriyet Savcısının şahısların parmak izi ve Fotoğraf çektirmemek için direndikleri anların kameraya kayıt edilmesi talimatı vermesi ile ilgili olarak kameraya bu kişilerin görüntüleri kaydedilmiş olduğu ve kaydedilen görüntülerin Cd ortamındaki çözümlerinin içeriğinin aşağıdaki şekilde olduğu görülmüştür.

3.A.8- Olay Yeri İnceleme Büro Amirliğinde alınan CD görüntülerinin İncelenmesi.

00.10 saniye: … bak savcıyla görüştüm kanunen alınması gerekiyor. Tamam mı? (Polis Memuru)

00.16 saniye: İşkence ettiniz. Çekin elinizi üstümden (Özgür KARAKAYA)

00.20 saniye: Bak fotoğraf çekeceğim, parmak izi alacağım gideceksiniz. Tamam, hadi hadi (Polis Memuru)

00.25 saniye: Hadi zorluk çıkartma (Polis Memuru)

00.26 saniye: Gülümsüyorsunuz yani (Özgür KARAKAYA)

00.27 saniye: Gülümsemiyorum oğlum. (Polis Memuru)

00.28 saniye: Zorluk çıkartma hadi hadi hadi. (Polis Memuru)

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

321

00.29 saniye: Şu an çok nazik davranıyorsunuz. Kamera çekiyor alın bakın aha kamera bunları görsün, kullanıyorsunuz bunları zor değil yani işkence yani yaptıklarınız. (Özgür KARAKAYA)

00.35 saniye: Tamam (Polis Memuru)

00.38 saniye: Yaptıklarınız işkence yani bu yaptıklarınız işkence (Özgür KARAKAYA)

00.39 saniye: Şimdi şurada dur fotoğraf çekeceğim senin, şimdi şurada dur fotoğraf çekeceğim parmak izi alacağım ondan sonra gideceksiniz. Tamam, mı (Polis Memuru)

00.45 saniye: Bu yaptıklarınız işkence (Özgür KARAKAYA)

00.46 saniye: Yardımcı ol yardımcı olalım memur arkadaşa (Polis Memuru)

00.50 saniye: Geç şuraya (Polis Memuru)

00.53 saniye: Bu yaptıklarınız işkence (Özgür KARAKAYA)

00.54 saniye: Tamam sen şurada dur. (Polis Memuru)

00.55 saniye: İnanmıyorum fotoğraf falan çekmek istediğinize (Özgür KARAKAYA)

00.58 saniye: Fotoğraf çekiyoruz bak orada fotoğraf makinesi var. (Polis Memuru)

01.00 saniye: Parmak izini alıp fotoğraf çekip gideceğiz hadi. (Polis Memuru)

01.02 saniye: İnanmıyorum. (Özgür KARAKAYA)

01.03 saniye: Tamam fotoğraf çekelim tamam. (Polis Memuru)

01.07 saniye: Ya kalk işte bu alınacak öyle ya da böyle alınacak kalk hadi kalk. (Polis Memuru)

01.17 saniye: Hadi. (Polis Memuru)

01.19 saniye: Kalkmıyor musun? (Polis Memuru)

01.32 saniye: İnsanlık onuru işkenceyi yenecek. (Cihan GÜR. Engin ÇEBER ve Aysu BAYKAL)

01.34 saniye: İnsanlık onuru işkenceyi yenecek. (Cihan GÜR. Engin ÇEBER ve Aysu BAYKAL)

01.40 saniye: İnsanlık onuru işkenceyi yenecek. (Cihan GÜR. Engin ÇEBER ve Aysu BAYKAL)

2009 00Faaliyet Raporu

322

01.46 saniye: Arkadaşınızın hareketini de çeksenize, ahlakınızı gösterirsiniz, küfürlerinizi çekin (Aysu BAYKAL)

01.55 saniye: İnsanlık onuru işkenceyi yenecek. (Cihan GÜR. Engin ÇEBER ve Aysu BAYKAL)

02.00 saniye: İnsanlık onuru işkenceyi yenecek. (Cihan GÜR. Engin ÇEBER ve Aysu BAYKAL)

02.07 saniye: İşkence yapmak şerefsizliktir. (Cihan GÜR. Engin ÇEBER ve Aysu BAYKAL)

02.12 saniye: İşkence yapmak şerefsizliktir. ( Cihan GÜR. Engin ÇEBER ve Aysu BAYKAL)

02.17 saniye: Arkadaşlar bakın bağırmanıza gerek yok. Bir fotoğrafınızı çekip parmak izinizi alıp gideceğiz. Niye bu kadar zorluk çıkartıyorsunuz. (Polis Memuru)

02.25 saniye: Kamera kayıttaysa iyi konuştun. (Aysu BAYKAL)

02.27 saniye: Ha kamera kayıttaysa iyi konuştun. (Polis Memuru)

02.29 saniye: Oradaki işkenceyi de çeksenize (Aysu BAYKAL)

02.30 saniye: Hangi işkence (Polis Memuru)

02.31 saniye: Oradakini (Aysu BAYKAL)

02.32 saniye: Yapılanı (Cihan Gün)

02.33 saniye: Ya hayatınız yalan ya (Polis Memuru)

02.37 saniye: Hadi Kalkın (Polis Memuru)

02.40 saniye: Parmak izini alacağım gideceksiniz.(Polis Memuru)

02.45 saniye: Aysu, Aysu Hanım, Aysu hadi kalk parmak izinizi alacağız fotoğraf çekeceğiz gideceksiniz. (Polis Memuru)

02.58 saniye: Hadi kalk Aysu Hadi (Polis Memuru)

03.05 saniye: Ya birde bayan olacaksın ya. (Polis Memuru)

03.06 saniye: Hadi kalk hadi parmak izini alalım gideceksiniz. (Polis Memuru)

03.12 saniye: Hadi kalk Aysu hadi. (Polis Memuru)

03.13 saniye: Aysu hadi kalk (Polis Memuru)

03.19 saniye: Parmak izi alıp göndereceğiz vermeyecek misin? (Polis Memuru)

03.22 saniye: Hayır vermiyorum. (Cihan Gün)

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

323

03.23 saniye: Niye neden vermiyorsun (Polis Memuru)

03.25 saniye: İşkence yaparak alıyorsunuz. (Cihan Gün)

03.27 saniye: İşkence yapmıyorum. Ne işkencesi hadi kalk. (Polis Memuru)

03.28 saniye: İşkence yapıyorsunuz hayır. (Cihan Gün)

03.30 saniye: Bak ben sana insan gibi bir şey söylüyorum. (Polis Memuru)

03.32 saniye: Hayır işkence yapıyorsunuz. (Cihan Gün)

03.33 saniye: Parmak izi alıp fotoğrafınızı alıp seni göndereceğiz. (Polis Memuru)

03.35 saniye: Yaklaşık on (10) saattir işkence görüyoruz. (Cihan Gün)

03.37 saniye: Nerede görüyorsunuz. (Polis Memuru)

03.38 saniye: Merdivenlerden sürüklediniz, popolarımıza basıyorsunuz. (Cihan Gün)

03.44 saniye: Bağladığınız kelepçeler de elimizin içine girdi. (Cihan Gün)

03.45 saniye: Sen, sen de mi vermeyeceksin parmak izini (Polis Memuru)

03.51 saniye: Fotoğrafınızı çekip parmak izinizi alıp göndereceğiz. (Polis Memuru)

03.54 saniye: sen de vermeyecek misin (Polis Memuru)

03.55 saniye: Vermiyorum (Engin ÇEBER)

03.56 saniye: Niye sen niye vermiyorsun (Polis Memuru)

03.58 saniye: Senin gerekçen ne (Polis Memuru)

04.02 saniye: Senin gerekçen ne niye vermiyorsun parmak izini (Polis Memuru)

04.05 saniye: Kayıt sonu

Şeklinde ifadelerin ve görüşmelerin yer aldığı incelenmiştir.

Engin Çeber ve arkadaşlarının parmak izi vermemek için direndikleri yere oturdukları, birlikte yukarıdaki sloganları attıkları ve polisin şahısları yerden kaldırarak bedeni güç kullanmak suretiyle zor kullanmak durumunda kaldığı anlaşılmıştır.

2009 00Faaliyet Raporu

324

3.A.9. 15.10.2008 günü Cezaevinden tahliye olan Özgür KARAKAYA’nın Nezarethaneye alınma işlemleri esnasındaki görüntülerinin incelenmesi.

15.10.2008 günü Cezaevinden tahliye olan Özgür KARAKAYA isimli şahsın saat: 21.00 sıralarında İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkez Amirliğinde nezarethaneye alınma işlemleri esnasında polis tarafından görüntülerinin çekilmiş olduğu ve çekilen bu video görüntülerinin Cd ortamındaki çözümlerinin;

“00.24 saniye: Tamam mı (Emniyet Amiri )

00.25 saniye: Hiçbir şey yapmaz zaten … şey konusunda (Avukat OYA ASLAN)

00.27 saniye: Benim için sorun yok ben bu şekilde nezarete girerim yani. (ÖZGÜR KARAKAYA)

00.32 saniye: Yapmamız gereken tamam hayır onu almamız gerekiyor. (Emniyet Amiri )

00.36 saniye: Şunun garantisini veriyorsunuz dimi (ÖZGÜR KARAKAYA)

00.37 saniye: Evet (Emniyet Amiri)

00.37 saniye: Engin de bu karakolda işkence gördü. Ben de bu karakolda işkence gördüm, bir saniye bizi bu kadar düşünüyorsanız bunu o zaman işkence yaptırmasaydınız. (ÖZGÜR KARAKAYA)

00.44 saniye: Bak şimdi bunları konuşmayalım tamam mı? Biz işimizi yapalım tamam mı? Sende zorluk çıkartmadan üzerindeki malzemeleri bize vermek zorundasın. Nezarethaneye koymamız için bunları almak zorundayız tamam mı? (Emniyet Amiri)

01.02 saniye: Yardımcı olmuyorsun yani (Emniyet Amiri)

01.03 saniye: Tamam (Emniyet Amiri)

01.04 saniye: Peki arkadaşlar (Emniyet Amiri)

01.06 saniye: Arkadaşlar yardımcı olun (Emniyet Amiri)

01.08 saniye: Nezarethaneye alın. (Emniyet Amiri)

01.09 saniye: … kollarının arasından iki kişi. (Emniyet Amiri)

01.12 saniye: İnsanlık onuru işkenceyi yenecek (ÖZGÜR KARAKAYA)

01.17 saniye: İnsanlık onuru işkenceyi yenecek (ÖZGÜR KARAKAYA)

01.23 saniye: İşkence (ÖZGÜR KARAKAYA)

01.25 saniye: Tamam bitti. (Polis Memuru)

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

325

01.26 saniye: Tamam bitti bitti. (Polis Memuru)

01.28 saniye: Bağcıkları alınmış mı? (Emniyet Amiri )

01.30 saniye: Bağcıkları yok, Bağcıkları yok tamam. (Polis Memuru)

01.32 saniye: Tamam. (Polis Memuru)

01.33 saniye: İşkencecisiniz (ÖZGÜR KARAKAYA)

01.38 saniye: Bizim yanımızda Engin ... (ÖZGÜR KARAKAYA)

01.55 saniye: Tamam onu tutanaklayın. (Emniyet Amir)

01.56 saniye: Kayıt sonu.

şeklinde olduğu ve nezarethaneye girmeden önce kısmen direndiği, yukarıda yer verilen sloganları attığı daha sonra kendiliğinden nezarethaneye girdiği incelenmiştir.

3.A.10-Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/3417 sayılı İddianamesi.

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca 2008/3417 İddianame numarasıyla 17/11/2008 tarihinde Engin ÇEBER’in cezaevinde ölmesi nedeniyle dava açıldığı ve bu iddianamede; maktül Engin Çeber ile müştekiler Özgür Karakaya, Cihan Gün ve Aysu Baykal'ın da bulunduğu toplam 10 kişilik grubun 28/09/2008 tarihinde izinsiz toplantı ve gösteri yapmak amacıyla Sarıyer İlçesi Derbent Mahallesi Akgün Caddesi üzerinde takriben saat 14:00 sıralarında toplandıkları, izinsiz toplantı ihbarı üzerine aralarında şüpheliler Mesut Yavuz, Abdülmüttalip Bozyel ve Erhan Erkoç'un da bulunduğu toplam 12 kolluk görevlisinin olay yerine geldiği, maktül Engin Çeber, müştekiler Özgür Karakaya ve Aysu Baykal'ın yapılan kimlik sorgulaması neticesinde adli makamlarca verilmiş arama ve yakalama kayıtlarının olduğunun tespiti üzerine yapılacak yakalama işlemine direnmeleri neticesinde maktül ve adı geçen müştekilerin 28/09/2008 tarih 5080, 5078, 5077 ve 5880 nolu adli raporlarında belirtildiği şekilde şüpheliler Mesut Yavuz, Abdülmüttalip Bozyel ve Erhan Erkoç tarafından tekme tokat ve künt darbeleri sonucu yaralandıkları, yakalanan maktül ve belirtilen müştekilerin gözaltı işlemleri için İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezine getirildikleri, 29/09/2008 tarihinde Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı'na takriben saat 15:00 sularında atılı Görevi Yaptırmamak İçin Direnme suçundan sevklerine kadarki zaman dilimi içerisinde haklarında parmak izi, fotoğraf çekimi, hastaneye sevk gibi yapılması gereken adli ve idari işlemlere direnmeleri sonucu 29/09/2008 tarihli 5090, 5093, 5089, 5859 nolu adli raporlarda tespit edilen şekilde ve 28/09/2008 tarihli gözaltına alma işlemi nedeniyle aldırılan yakalama esnasında olay yerinde oluşan yaralanmalara ek olarak,

Müşteki Cihan Gün'ün; - Alın sağ yanda 2 cm'lik çizgi şeklinde kızarıklık,

2009 00Faaliyet Raporu

326

- Sol köprücük kemiği altında 5x5 cm'lik şişlik, - Sol kulakta kızarıklık, - Sol dizde kızarıklık Müşteki Özgür KARAKAYA'nın; - Sol yanakta 2 cm'lik çizik, - Her iki gözde şişlik, kızarıklık, - Ağız içi sol yanakta 2x1 cm'lik kesik, - Sol kürek kemiği üzerinde 4 cm'lik morluk, - Sağ flanksta 6x4 cm'lik şişlik, morluk (Künt cisimle) - Sol omuz orta hatta 3x3 cm'lik ekimoz (morluk), - Sol omuzdan köprücük kemiği üzerine doğru 20x20 cm'lik morluk, - Sağ göğüste kızarıklık Müşteki Aysu BAYKAL'ın; - Sol kulak kepçede 1x1 cm'lik kızarıklık, - Boyun ön ve arka yüzde tırnak veya parmak ile oluştuğu düşünülen

kızarıklık, - Sağ dirsekte 1x1 cm'lik sıyrık, - Her iki bacak ön yüzde çok sayıda ezilmeye bağlı morluk Maktül Engin ÇEBER'in; - Sağ üst göz kapağında 5x5 cm'lik ezilme, - Sağ frontalda (alın) şişlik, - Sağ temporalde (kulak üstü) şişlik, - Her iki bilekte hiperemi (kızarıklık kelepçe izine bağlı) tespit edildiği, şüpheliler Mesut Yavuz, Abdülmüttalip Bozyel, Erhan

Erkoç, Mehmet Bayrakçı, Ümit Remzi Atasun, Mustafa Kırğıl, Yusuf Ay, Mehmet Pek'in müşteki Cihan Gün'e, Abdülmüttalip Bozyel, Erhan Erkoç, Mehmet Bayrakçı, Ümit Remzi Atasun, Tuncay Ayan, Mehmet Pek, Mustafa Köse, Ömer Demir'in müşteki Özgür KARAKAYA'ya, Abdülmüttalip Bozyel, Mesut Yavuz, Mustafa Kırğıl, Mehmet Pek, Aliye Uçak'ın müşteki Aysu BAYKAL'a, Mehmet Pek, Mehmet Bayrakçı, Cengiz Akbulut, Abdülmüttalip Bozyel, Tuncay Ayan, Mustafa Köse, Mustafa Kırğıl, maktül Engin ÇEBER'e yönelik tekme tokat ve künt darbeleri sonucu belirtilen adli raporlarında tespit edilen şekil ve derecede yaralandıkları,

Kolluk görevlileri olan belirtilen şüphelilerin kovuşturma konusu yapılan tanımlanan fiilleri AİHS'nin 3 ncü maddesinde düzenlenen;

" Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz" hükmü normlar hiyerarşisi gereği Anayasa hükmü hukuki niteliğinde olup, TCK. nun ilgili 94 ncü ve 96'ncı maddelerine nazaran uygulama önceliği olan belirtilen maddenin uygulanmasına ilişkin AİHM'nin kararlarında tespit edilen ve Uluslararası Hukuk İlke ve Kriterleri haline gelmiş maktül ve ismi belirtilen müştekilerin silahlı, saldırgan, tehlikeli durumu, gözaltı ve tutukluluk durumu gibi iyi tanımlanmış koşullarda bir bireyin diğerine karşı ve idareye karşı korunmasına ilişkin pozitif yükümlülük, mağdurlarda orantısız ölçüde korku ve zayıflık hissi uyandırabilecek davranış,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

327

muamelenin minimum düzeyde şiddet içermesi, yaraların niteliği, olaya müdahale eden görevli sayısı ile ani gelişen görevlilerin hazırlıksız yakalandığı ve öngörülemeyen bir hal olmayışı, süresi ve fiillerin asgari bir ciddiyet seviyesine ulaşması, olay tespit tutanaklarında maktül ve belirtilen müştekilerin imzalarının bulunmayışı kriterleri çerçevesinde bütün olarak değerlendirildiğinde kötü muamele, eziyet suçunu oluşturduğu,

Yukarıda açık kimlikleri belirtilen ve kovuşturma konusu yapılan tanımlanan fiillerine uyan ve delillerle irtibatlandırılmak suretiyle sübut bulan sevk maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur.

Denilerek iddianame hazırlandığı ve dava açılmış olduğu,

3.A.11-Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/92502 sayılı Ek Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararı.

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca 2008/92502 Soruşturma ve 2008/43349 Esas numarasıyla Abdulaziz Serdar Eryılmaz, Ali Akmaz, Enis Balaban, Ercan Toğrul, Ertuğrul Şengün, Gökhan Bekleviş, Halil Telli, Halil İbrahim Uçar, Hüseyin Kandemir, İbrahim Genç, İsmail Yurt, İsmail Cengiz Keskin, Lokman Bilim, Mahmut Ulusoy, Murat Kaya, Orhan Cansever, Osman Karar, Serdar Şırkı, Serkan Türüt, Türker Demircan, hakkında,

Maktül ve müştekilerin gerek yakalanma anındaki gerekse gözaltındaki 28/09/2008 ve 29/09/2008 tarihlerine ilişkin olarak haklarında kovuşturma açılan Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlileri olan şüpheliler dışındaki tüm şüphelilere yönelik gerek teşhis beyanlarındaki isnatların soyut oluşu, gerek müştekilerin aynı şahıslara ilişkin çelişkili teşhis ve isnatta bulunuşu, gerekse bir kısım şüphelilerin teşhis işlemine teşhis işleminin sağlıklı yapılabilmesi amacıyla olay yeri ve atılı suçla ilgisiz şahıslar olarak katılmalarına rağmen gerçeğe aykırı olarak teşhis edilmiş olmaları nedenleriyle haklarında kovuşturma açılan Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlileri dışındaki belirtilen Kurum görevlisi olan şüphelilere atılı eziyet suçuna ilişkin haklarında kovuşturma açılmasına yeterli herhangi bir iz, emare ve delil elde edilemediğinden delil yetersizliği nedeniyle, belirtilen şüpheliler hakkında izah edilen hukuki nedenlerle atılı suçlardan haklarında 17/11/2008 tarihinde EK KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR verilmiş olduğu,

Anlaşılmıştır.

3.A.12-Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/1698 Sayılı İddianamesi

Maktül Engin Çeber ile Özgür Karakaya, Cihan Gün ve Aysu Baykal hakkında Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlilerine yönelik “Görevi Yaptırmamak İçin Direnme, Kanuna Aykırı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Düzenleme, Yönetme Bunların Hareketlerine Katılma, Hakaret” suçlarına ilişkin Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 2008/8335 nolu soruşturma evrakı

2009 00Faaliyet Raporu

328

üzerinden soruşturma yürütülmüş ve 03/12/2008 tarihinde 2008/1698 iddia numarası ile dava açılmıştır. İddianamede;

28.09.2008 tarihinde Saat.14.30 sularında Sarıyer Derbent Mahallesi Akgün Caddesi üzerinde aralarında şüpheliler Özgür Karakaya, Aysu Baykal, Cihan Gün ve hakkında ölümü nedeniyle Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen Engin Ceber'in de bulunduğu 10-15 kişilik grubun izinsiz olarak pankart açarak pretesto amaçlı gösteri yürüyüşü yaptıkları sırada olayı haber alan Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü bünyesinde bulunan Güvenlik Büro Amirliği, Terörle Mücadele Büro Amirliği, Önleyici Hizmetler Büro Amirliği ve İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkez Amirliğinde görevli polis amir ve memurlarından oluşan 8819, 8840.8842.88153.88159 ve 88161 nolu ekiplerin olaya müdahale etmek ve korsan gösteriyi engellemek için olay yerine geldikleri sırada gösterinin devam ettiği, olay yerine gelen kolluk güçlerince korsan gösteriyi yapan kişilerin etrafları sarılarak gösteriye son vermek istendiği, gösteriye son verme ihtarında bulunulduğu, bilahare göstericilerin kimlik ve polis GBT (Genel bilgi toplama) kontrollerinin yapıldığı sırada, göstericilerden Engin Ceber'in terör amaçlı izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak suçundan Ümraniye 4.Asliye Ceza Mahkemesinin kararı ile yakalama emirli olarak arandığı, şüpheli Ozgür Karakaya'nın Uyuşturucu Madde Bulundurmak ve kullanmak suçundan Bakırköy 9.Sulh Ceza Mahkemesinin kararı ve toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet suçundan Kadıköy 2.Çocuk Mahkemesinin kararı, Terör amaçlı örgüte üye olmak suçundan CMK.250 maddesi ile yetkili İstanbul 11.Ağır Ceza Mahkemesinin kararı, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanununa muhalefet suçundan İstanbul 2.Çocuk Mahkemesinin kararı, hakaret suçundan Beykoz Sulh Ceza Mahkemesinin kararı ile hakkında yakalama emirleri bulunduğundan dolayı arandığı, şüpheli Aysu Baykal'ın ise, Erzurum 3.Asliye Ceza Mahkemesinin yakalama emri ile arandığı anlaşıldığından, olaya müdahale eden polislerce yakalanarak polis merkezine götürülmek istenildiğinde şüphelilerinde içinde bulunduğu göstericicilerin polislere direnerek teslim olmak istemedikleri, kol kola girerek " BASKILAR BIZI YILDIRAMAZ, INSANLIK ONURU IŞKENCEYI YENECEK," şeklinde slogan atmaya başladıkları, şüpheli Cihan Gün'ün müştekilerin de içinde bulunduğu polislere tekme atmaya başladığı, diğer şüphelilerinde aynı şekilde polislere saldırarak yakalama ve gözaltına alma işlemine mukavemet etmesi üzerine, görevli polis memurlarınca şüphelilere güç kullanılarak Engin Ceber, Aysu Baykal, Özgür Karakaya haklarında yakalama emri bulunduğu ve Memura mukavemet ettikleri için şüpheli Cihan Gün ise, Görevli Memura mukavemette ve izinsiz gösteri yürüyüşü yaptığı için yakalanarak ellerine kelepçe vurulup adli işlem yapılmak üzere polis arabasına bindirilerek İstinye Şehit Muhsin Bodur polis Merkez Amirliğine götürüldükleri, Şüphelilerin polis arabasına binmek istemedikleri, şüphelilerin ilk yakalama sırasında polis memurlarına direnmesi sonuncunda olay yerinde bulunan ve olaya müdahalede bulunan polis memurlarından Müşteki Abdülmuttalip Bozyel, Halil İbrahim Sarıaslan, Erhan Erkoç ve Mustafa

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

329

Köse'nin İstinye Devlet Hastanesinin 28/09/2008 tarih ve 5086 sayılı raporu, Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesinin 28/09/2008 tarih ve 658410 sayılı raporu ile Şişli Etfal Hastanesinin 29/09/2008 tarih ve 1867, 11727 sayılı geçici raporlarının tetkiki sonucu Şişli Adli Tıp şube Müdürlüğünün 13/10/2008 tarihli Kati raporuna göre "Basit Tıbbi Müdahale ile Giderilebilecek ölçüde hafif" şekilde yaralandıkları.

Şüpheliler polis memurlarınca zor kullanılarak polis arabasına bindirilip, polis merkez amirliğine götürüldükleri sırada, mukavemetlerini devam ettirip, " FAŞİST POLİSLER, SIZ BU DEVLETİN KÖPEKLERİSİNİZ, İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK, BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ." Şeklinde hep bir ağızdan slogan atmaya devam etikleri, götürüldükleri İstinye Ş.M. Bodur Polis Merkez Amirliğinde polis arabasından inmek istemeyerek polis memurlarına zorluk çıkardıkları, şüphelilerden Aysu Baykal'ın İstinye Polis Merkez Amirliğinde görevli bayan polis memuru Aliye Uçak tarafından nezarethane odasına alınmak için gözaltına alma yönetmeliği uyarınca üzeri aranmak istendiğinde, polis memuru Aliye Uçak'a hitaben "ÜZERİMİ ARATMAYACAGIM SIKIYSA ARA" diyerek daha önce atmış olduğu sloganlara benzer slogan atmaya başladığı, polis memuru Aliye Uçak tarafından ayakkabı bağcıkları çıkarılmak istenirken Aliye Uçak'ın boyun kısmından ısırdığı, ayrıca da yüzüne yumruk attığı, polis memuru Aliye'ye hitaben " SENİN NASIL PARA KAZANDIĞINI BILIYORUZ. OROSPULUK YAPARAK PARA KAZANIYORSUNUZ. KAHROLSUN BU DEVLET, HEPİNİZ BU DEVLETİN UŞAĞISINIZ" şeklinde hakaret edici sözler söylediği. Olay sonrasında alınan raporlara göre de polis memuru müşteki Aliye Uçak'ın "Basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif' şekilde yaralandığı;

Şüphelilerin nezarethane odasında, polis memurlarına hitaben hakaret niteliğinde olarak "FAŞİST POLİSLER İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK. LEŞLERİNİZİ DAĞLARDAN TOPLAYACAĞIZ, BURANIN ÇIKIŞI DA VAR SİMALARINIZI BEYNİMİZE KAZIDIK." şeklinde hep bir ağızdan sloganlarına devam ettikleri. Şüpheli Cihan Gün'ün polis memurlarına hitaben " ANANIZI AVRADINIZI SİKERİM" şeklinde küfür etiği, şüphelilerin 28/0912008 ve 29/09/2008 tarihlerinde parmak izi alınmak için götürüldükleri Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Büro Amirliği ve gözaltına alınmak için giriş ve çıkış raporları alınmak üzere götürüldükleri İstinye Devlet Hastanesi ve Şişli Devlet Hastanesinde parmak izi vermek istemedikleri, görevli polis memurlarına sürekli şekilde mukavemet ederek zorluk çıkardıkları böylece şüphelilerin üzerlerine atılı Görevli Memura Görevlerini Yaptırmamak için direnme, Görevli Memura Hakaret ve 2911 Sayılı Yasaya Muhalefet suçlarını işledikleri İddia, Kısmi Ikrar, Adli raporlar, Tanık beyanları, Tutanaklar, Cumhuriyet Başsavcılığımızın 2008/8414 sayılı Soruşturma dosyasındaki ifade tutanakları, GBT sorgu tutanakları, Emanet Makbuzu ve tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmıştır.

2009 00Faaliyet Raporu

330

Şüphelilerin mesnet suçlardan dolayı açık yargılanmalarının mahkemenizde yapılarak, … ayrı, ayrı Cezalandırılmaları istenmiştir.

3.A.13-Engin Çeber ile ilgili olarak 04/11/2008 tarihli Adli Tıp Kurumunca verilen Otopsi Raporunun İncelenmesi.

Şişli C.Başsavcılığının 10.l0.2008 tarih, 2008/46483 sayılı yazısı. ile 5271 sayılı. CMK’nın 87/1. maddesine istinaden, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Nadir Arıcan’ın da taraf bilirkişisi (gözlemci) sıfatıyla hazır bulunmuş olduğu Engin Çeber’e ait 9 sayfalık otopsi raporunun sonuç bölümünde;

07.10.2008 tarihinde cezaevinden sevk edildiği Şişli Etfal Hastanesinde tedavi altında iken 10.10.2008 tarihinde öldüğü bildirilen, Ali oğlu, 1979 doğumlu Engin Çeber’in cesedine 11.10.2008 tarihinde, Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince yapılan otopsiden ve tetkiklerden elde edilerek yukarıya kaydedilen bilgi ve bulgular dikkate alındığında;

“(…) 2. Yaraların tümü künt travmaya bağlı olarak gerçekleşmiş olup, mevcut görünümleri itibariyle ve özellikle de eskimiş olma1arı nedeniyle bir alet ya da aletlerle oluşturulmuş olup olmadıklarının ayırt edilemediği,

3. Mikroskopik inceleme sonuçlarına göre; sol kalçadan uyluğa uzanan yaklaşık 30x17 cm ölçüdeki ekimozun ölümden 5-7 gün önce, vücutta dış ve iç muayenede tanımlanan diğer tüm yaraların ve ölüme yol açan beyin kanamasının ise ölümden 4-5 gün önce meydana gelmiş olduğu,

4.Tüm vücut bölgelerinde künt travmaya bağlı yaygın doku içi kanama alanları saptanan kişinin ölümünün künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve bu nedenle gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu,

5.Otopside dış ve iç muayenede tanımlanan ve künt travma sonucu meydana geldikleri saptanmış olan yaraların kaba dayak olarak bilinen işkence yöntemi bulguları uyumlu olduğu ..” ifade edilerek ölüm sebebi ve bu nedenin ne zaman olmuş olduğu belirtilmiştir.

4. 2003–2008 Yılları Arasında İşkence İddialarına İlişkin İstatistikî Verilerin İncelenmesi

Komisyonumuzca 18.11.2008 tarihinde 343 sayılı bir yazı ile İstanbul Valiliğinden son beş yıl içinde Kötü Muamele ve işkence den dolayı hakkında işlem yapılan personel hakkında bilgi istenmiş ve Valilikçe 05.12.2008 tarih ve 8278 sayılı cevabi yazıda bu bilgiler gönderilmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

331

4. 1. Hakkında İşkence İddiası Olan Personel İle İlgili Adli Soruşturmalara İlişkin İstatistikler

Yıll

ar

Hak

kınd

a so

ruşt

urm

a aç

ılan

pers

onel

Açı

lan

dava

(id

dian

ame)

sa

yısı

Dev

am e

den

dava

sayı

Taki

psiz

lik

Ber

aat

Cez

a al

an

pers

onel

Kar

ar n

ev-i

Dev

am e

den

dava

da-k

i kiş

i sa

2008 14 - - 14 - - - -

2007 93 4 3 79 1 - - 12

2006 53 4 3 34 5 - - 14

2005 79 5 3 50 9 - - 20

2004 85 8 4 50 12 - - 23

2003 107 14 1 63 37 - - 7

Toplam 431 35 14 290 64 - - 76

Hakkında Soruşturma

Açılan Personel Sayısı47%

Açılan Dava (İddianame)

Sayısı4%

Devam Eden Dava Sayısı

2%

Takipsizlik32%

Beraat7%

Ceza Alan Personel

0%Karar Nev-i

0%

Devam Eden Davalardaki Kişi

Sayısı8%

2003-2008 YILLARI ARASINDA İŞKENCE İDDİALARINA İLİŞKİN TOPLAMLAR İSTATİSTİĞİ

2009 00Faaliyet Raporu

332

Yukarıdaki şekilden de anlaşılacağı gibi 2003-2008 yılları arasında İstanbul polisi hakkında işkence iddiası ile ilgili olarak adli işlem başlatılan 431 personel hakkında 35 adet dava açılmıştır. Bu davalardan halen 14’ü devam etmekte olup 64 kişi hakkında beraat, 290 kişi hakkında takipsizlik kararı verilmiş ve devam eden davalarda da 76 kişi yargılanmaktadır. Ceza alan personel ise hiç yoktur. Bu durum ister istemez akla etkin soruşturma ile ilgili kuşkuların gelmesine yol açmaktadır.

4.2- 2003–2008 Yılları Arasında Efrada Sui-Muamele veya Zor Kullanmaya İlişkin Sınırın Aşılmasına İlişkin İstatistikler

Yıll

ar

Topl

am a

dli

soru

ştur

ma

dosy

a sa

yısı

Adl

i işl

em

yapı

lan

pers

. Say

ısı

Kov

.yer

-ol

mad

ığın

a da

ir ka

rar

veril

en

pers

. Say

ısı

Düz

enle

nen

iddi

anam

e sa

yısı

Cez

a al

an

pers

. Say

ısı

Yar

gıla

mas

ı de

vam

ede

n pe

rs. S

ayıs

ı

2003 122 345 119 73 10 --

2004 74 173 28 65 3 --

2005- Hazi-ran Önce-si—2005 –Hazi-ran Sonrası-

11

14

45

69

14

21

8

5

1

3

32

--

2006 97 380 323 14 2 55

2007 146 483 368 90 -- 98

2008 27 93 90 1 -- 3

Toplam 488 1588 963 256 19 188

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

333

Yukarıdaki veriler ve şekil incelendiğinde; 2003–2008 yılları arasında Efrada Sui Muamele veya Zor Kullanmaya İlişkin Sınırın Aşılması suçundan 448 adet Adli Soruşturma başlatılmıştır. Bu soruşturmalarda 1588 polis memuru veya amiri hakkında 256 adet iddianame düzenlenmiş, 963 adet personel hakkında Savcılık Aşamasında Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar verilmiş, 188 personelin de halen yargılaması devam etmektedir.

Ceza alan personel sayısı ise 19 dur. Bu rakam da % 4 civarındadır.

4.3 -2003-2008 Tarihlerinde Kötü Muamele veya İşkenceden Dolayı İdarî Soruşturma Açılan Personel Sayılarına İlişkin İstatistikler

Yıl Kötü Muamele İşkence Toplam Personel Disiplin Cezası Verilen Personel

2003 116 241 357 - 2004 648 99 747 7 2005 378 24 402 6 2006 232 8 240 3 2007 139 33 172 15 2008 163 59 222 12

Toplam 1676 464 2140 43

2009 00Faaliyet Raporu

334

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

335

2009 00Faaliyet Raporu

336

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

337

Yukarıdaki veriler, şekil ve grafikler incelendiğinde; İstanbul İlindeki

Emniyet görevlileri ile ilgili olarak, 2003-2008 yılları arasında İşkence ve Kötü Muameleden dolayı İdari Soruşturma açılan personel sayısı 2140’dır. Bu personelden 1676’sı (%78) hakkında kötü muamele veya eziyet suçundan, 464’ü (%22) hakkında ise işkence iddialarından dolayı soruşturma açılmıştır. 2003 yılında işkence iddiaları %68 gibi bir oranla daha çok yer alırken daha sonraki yıllarda bu rakam 2004 yılında %13, 2005 yılında %6, 2006 yılında %3 şeklinde düşüş seyri izlemiştir. 2007 ise yılında %19 ve 2008 yılında da %27 rakamına ulaşarak yükseliş trendine girmiştir.

2003-2008 yıllarında İşkence ve Kötü Muameleden dolayı hakkında İdari Soruşturma açılan 2140 personelden sadece 43’üne Disiplin Cezası verilmiştir. Bunun da yüzdesi %2 civarındadır. Bu rakamlar ve yüzdesi değerlendirildiğinde, polisin idari soruşturmalarda korunduğu izlenimine yol açabilecek kaygılar mevcuttur. Bu konuda etkili bir idari soruşturma yapılabilmesi için polis hakkındaki insan hakları ihlalleri ile ilgili idari soruşturmalar polis olan meslek görevlilerince değil, bunların sivil amirlerince yapılmalıdır.

2009 00Faaliyet Raporu

338

4.4. Kötü muamele ve işkence iddiaları ile ilgili olarak 2004–2005–2006–2007 ve 2008 (Aralık’a kadar) yıllarında İstanbul İl Polis Disiplin Kurulunca hakkında disiplin cezası verilen personele ait istatistikî bilgiler

2004 2005

E.Ö.D.T. 5/A-7 maddesi: İş sahiplerine veya halka karşı

onur kırıcı söz söylemek veya davranışta bulunmak

E.Ö.D.T. 7/A-1 maddesi: İş sahiplerini yada herhangi bir nedenle emniyet binalarına

gelen yada getirilenleri dövmek

E.Ö.D.T. 5/A-7

maddesi: İş sahiplerine veya halka karşı onur kırıcı söz söylemek

veya davranışta bulunmak

E.Ö.D.T. 7/A-1 maddesi: İş sahiplerini yada

herhangi bir nedenle emniyet binalarına gelen

yada getirilenleri dövmek

4 Personel 3 Personel 1 Personel 5 Personel

2006 2007

E.Ö.D.T. 5/A-7 maddesi: İş sahiplerine veya halka karşı

onur kırıcı söz söylemek veya davranışta bulunmak

E.Ö.D.T. 7/A-1 maddesi: İş sahiplerini yada herhangi bir nedenle emniyet binalarına

gelen yada getirilenleri dövmek

E.Ö.D.T. 5/A-7

maddesi: İş sahiplerine veya halka karşı onur kırıcı söz söylemek

veya davranışta bulunmak

E.Ö.D.T. 7/A-1 maddesi: İş sahiplerini yada

herhangi bir nedenle emniyet binalarına gelen

yada getirilenleri dövmek

3 Personel - 12 Personel 3 Personel

4.5. 4483 Sayılı 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanuna Göre Kötü Muamele İle İlgili Açılan Soruşturmalarla İlgili Kararların İstatistikî Verileri

4483 SAYILI DEVLET MEMURLARININ YARGILANMASI USÜLU KANUNUNA GÖRE KÖTÜ MUAMELE İLE İLGİLİ AÇILAN SORUŞTURMALAR

2004 YILI

SUÇ TÜRÜ

4483 SAYILI KANUNA GÖRE

AÇILAN SORUŞTURMA

SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE

İŞLEME KONULMAMA KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA

İZNİ VERİLMEMESİ KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA İZNİ VERİLMESİ KARAR SAYISI

KÖTÜ MUAMELE (Darp - Hakaret -

Tehdit ve Zor Kullanma Sınırının

Aşılması)

53 … 44 9

2005 YILI

SUÇ TÜRÜ

4483 SAYILI KANUNA GÖRE

AÇILAN SORUŞTURMA

SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE

İŞLEME KONULMAMA KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA

İZNİ VERİLMEMESİ KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA İZNİ VERİLMESİ KARAR SAYISI

KÖTÜ MUAMELE (Darp - Hakaret -

Tehdit ve Zor Kullanma Sınırının

Aşılması)

20 1 17 2

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

339

2006 YILI

SUÇ TÜRÜ

4483 SAYILI KANUNA GÖRE

AÇILAN SORUŞTURMA

SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE

İŞLEME KONULMAMA KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA

İZNİ VERİLMEMESİ KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA İZNİ VERİLMESİ KARAR SAYISI

KÖTÜ MUAMELE (Darp - Hakaret -

Tehdit ve Zor Kullanma Sınırının

Aşılması)

23 1 17 5

2007 YILI

SUÇ TÜRÜ

4483 SAYILI KANUNA GÖRE

AÇILAN SORUŞTURMA

SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE

İŞLEME KONULMAMA KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA

İZNİ VERİLMEMESİ KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA İZNİ VERİLMESİ KARAR SAYISI

KÖTÜ MUAMELE (Darp - Hakaret -

Tehdit ve Zor Kullanma Sınırının

Aşılması)

53 12 37 4

2008 YILI

SUÇ TÜRÜ

4483 SAYILI KANUNA GÖRE

AÇILAN SORUŞTURMA

SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE

İŞLEME KONULMAMA KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA

İZNİ VERİLMEMESİ KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA İZNİ VERİLMESİ KARAR SAYISI

KÖTÜ MUAMELE (Darp - Hakaret -

Tehdit ve Zor Kullanma Sınırının

Aşılması)

53 18 24 3

2009 00Faaliyet Raporu

340

Açılan Soruşturma

Sayısı53,00; 50%

İşleme Konulmama Karar Sayısı

0%

Soruşturma İzni

Verilmeme Kararı

44,00; 42%

Soruşturma İzni Verilme

Kararı9,00; 8%

2004 YILINDA 4483 SAYILI KANUNA GÖRE;

Açılan Soruşturma

Sayısı20,00; 50%

İşleme Konulmama Karar Sayısı

1,00; 2%

Soruşturma İzni

Verilmeme Kararı

17,00; 43%

Soruşturma İzni Verilme

Kararı2,00; 5%

2005 YILINDA 4483 SAYILI KANUNA GÖRE;

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

341

Açılan Soruşturma

Sayısı23,00; 50%

İşleme Konulmama Karar Sayısı

1,00; 2%

Soruşturma İzni Verilmeme

Kararı17,00; 37%

Soruşturma İzni Verilme Kararı

5,00; 11%

2006 YILINDA 4483 SAYILI KANUNA GÖRE;

Açılan Soruşturma

Sayısı53,00; 50%

İşleme Konulmama Karar Sayısı12,00; 11%

Soruşturma İzni Verilmeme

Kararı37,00; 35%

Soruşturma İzni Verilme Kararı

4,00; 4%

2007 YILINDA 4483 SAYILI KANUNA GÖRE;

2009 00Faaliyet Raporu

342

Açılan Soruşturma

Sayısı53,00; 54%

İşleme Konulmama Karar Sayısı18,00; 18%

Soruşturma İzni Verilmeme

Kararı24,00; 25%

Soruşturma İzni Verilme Kararı

3,00; 3%

2008 YILINDA 4483 SAYILI KANUNA GÖRE;

4.6 2004- 2008 Yılları Arası Genel İstatistikî Veriler

Yukarıdaki veriler ve şekillerden de anlaşılacağı gibi 2004-2008 yılları

arasında İstanbul Polisi hakkındaki toplam 202 kötü muamele (Darp Hakaret, Tehdit ve Zor Kullanma sınırının aşılması) iddialarından, 32’si (%16) hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanuna göre işleme konulmaması kararı, 139 adedi (%70) hakkında soruşturma izni verilmemesi kararı 23 (%14) adedi hakkında da soruşturma izni verilmesine karar verilmiştir.

SUÇ TÜRÜ

4483 SAYILI KANUNA GÖRE AÇILAN SORUŞTURMA SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE İŞLEME KONULMAMA KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA İZNİ VERİLMEMESİ KARAR SAYISI

4483 SAYILI KANUNA GÖRE SORUŞTURMA İZNİ VERİLMESİ KARAR SAYISI

KÖTÜ MUAMELE (Darp - Hakaret - Tehdit ve Zor Kullanma Sınırının Aşılması)

202 32 139 23

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

343

VII. SONUÇ VE ÖNERİLER Türkiye, taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerde işkencenin yasak

olduğunu kabul ederek, işkencenin önlenmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alma konusunda taahhüt altına girmiştir.

Türkiye’nin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 5 inci maddesine göre; «Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tâbi tutulamaz.»

4 Kasım 1950 tarihli “İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme”nin 3 üncü maddesine göre; «Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz.»

10 Şubat 1984 tarihli “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”nin 1 inci maddesinde işkence kavramı tanımlanmış ve kapsamı belirlenmiştir. Buna göre; «“İşkence” terimi, bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla, bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayırım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatıyla uygulanan fiziki veya manevî ağır acı veya ızdırap veren bir fiil anlamına gelir.

Türkiye, ayrıca, 26 Kasım 1987 tarihli “İşkencenin ve Gayriinsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi”ni onaylamıştır.

Bu milletlerarası yükümlülüklere paralel olarak Anayasamızda da işkencenin yasak olduğu kabul edilmiştir:

İşkence ve eziyet, 1982 Anayasası’nın 17. maddesiyle yasaklanmıştır. Anayasa’nın getirdiği bu yasağa karşın, “işkence” önemli bir sorun olma niteliğini sürdürmüştür. İşkencenin önlenebilmesi amacıyla, işkenceyi önlemekte yetersiz kalınmasına yol açabilecek mevzuatta önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir.

4 Aralık 2004 tarihinde, 5271 sayılı yeni Ceza Muhakemesi Kanunun kabul edilmiş ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 94 ve 96 ıncı maddeleri hükümlerince işkence ve kötü muamele yapanlara verilecek cezalar artırılmıştır.

Komisyonumuz yapmış olduğu incelemeler ve elde ettiği belgeler ışığında aşağıdaki sonuçlara varmıştır.

1- 07.10.2008 tarihinde cezaevinden sevk edildiği Şişli Etfal Hastanesinde tedavi altında iken 10.10.2008 tarihinde ölen Engin Çeber’in, 11.10.2008 tarihinde yapılan otopsisinde vücudunda oluşan tüm yaraların ve ölüme yol açan beyin kanamasının ölümünden 4-5 gün önce meydana gelmiş olduğu belirtilmiştir. Engin Çeber ve arkadaşlarının Sarıyer ilçesi İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezinde 28.09.2008 günü gözaltına alındıkları ve 29.09.2008

2009 00Faaliyet Raporu

344

günü savcılığa sevk edildikleri ve nezarethaneden çıkarıldıkları göz önünde tutulduğunda, Engin Çeber’in ölümüne neden olan künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve bu nedenle gelişen komplikasyonların, gözaltına alındığı, nezarethanede olduğu veya adli işlemleri yapılmak üzere adliyeye sevk edildiği tarihin dışında meydana geldiği anlaşılmaktadır.

2- Engin Çeber ile ilgili otopsi raporunda belirtilen künt travma sonucu meydana geldikleri saptanmış olan yaraların kaba dayak olarak bilinen işkence yöntemi bulguları ile uyumlu olduğu göz önünde tutulduğunda, Engin Çeber’in otopsi tarihinden 4-5 gün önceki 06-07/10/2008 tarihinde künt bir cisimle kafasına vurulması ve bu şekilde dayak atılması sonucu işkence yapılarak beyin kanamasına neden olunması neticesinde bulunduğu cezaevinde işkence yapılarak öldürüldüğü değerlendirilmektedir. 3- Komisyonumuzun habersiz olarak gittiği ve inceleme yapmış olduğu karakollarda öncelikle nezarethanelere bakılmış ve karakollardaki nezarethanelerin durumu yerinde görülmüştür.

4- Mer’i mevzuatımıza göre yakalanan kişi, gerekli soruşturma işlemlerinin yapılabilmesi için, emniyet görevlisinin görevinin gereği olarak ve mevzuattan kaynaklanan talimatlarına uygun davranmak yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülüğe aykırı davranan kişinin örneğin hâkim veya savcı huzuruna çıkarılmamak için direnmesi hâlinde, emniyet görevlileri zor kullanarak bu kişiyi hâkim veya savcı huzuruna çıkarabilirler. Keza, bir meydanda hukuka uygun olmayan, gösteri yürüyüşü yapmak isteyen kişilerin, dağılmaları hususunda çağrıda bulunan emniyet görevlilerinin bu çağrısına rağmen, dağılmasını sağlamak amacıyla kuvvet kullanılabilir. Kullanılan zorun, birinci örnekte suç şüphesi altında bulunan kişinin hâkim veya savcı huzuruna çıkmamak konusundaki direncini kırmaya yetecek ölçüde, ikinci örnekte ise hukuka aykırı gösteri yürüyüşü yapan kişilerin dağılmasını sağlamaya yetecek ölçüde olması gerekir. Bu ölçünün dışında kuvvet kullanılması durumunda, bunun ceza sorumluluğunu gerektireceği muhakkaktır. İnceleme bölümünde detayları verilen Engin Çeber ve arkadaşlarının nezarethanede bulundukları sıradaki MOBESE kamera görüntüleri ve adli işlemlerinin yapılması için götürüldükleri Olay Yeri İnceleme Büro Amirliğinde alınan CD görüntülerinde;

İncelemeler sırasında karakolların içinde depo ve eklerinde herhangi bir işkence aleti ve işkence yapıldığına dair somut bulgulara rastlanmamıştır.

Engin Çeber ve arkadaşlarının parmak izi vermemek için direndikleri, yere oturdukları, birlikte sloganlar attıkları ve bunun üzerine polisin şahısları yerden kaldırarak bedeni güç kullanmak suretiyle zor kullanmak durumunda kaldığı görülmüştür.

Engin Çeber’in parmak izi işlemlerinin olay yeri inceleme biriminde yapılmasından sonraki tekrar nezarete alındığı görüntülerde; nezarethane dışında kısa bir süre nezarethaneye alan polisle konuştuğu, kafasının net bir şekilde görüldüğü ve bu görüntülerde kafasında herhangi bir şişlik ve olumsuz sayılabilecek görüntünün fark edilmediği ve görülmediği, içeri girince biraz ayakta beklediği ve dolaştığı daha sonra nezarethane kapısının tam karşısında

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

345

bulunan yatağın üzerine oturduğu, yanına gelen Cihan ve Özgür ile konuştukları görülmektedir.

Bu görüntülerin değerlendirilmesi neticesinde komisyonumuzca polisin nezarethaneye alma ve nezarethanede bulundukları süre içinde Çeber ve arkadaşlarına eziyet ve işkencede bulunduğuna dair herhangi bir iz ve emare tespit edilmemiştir.

5- Emniyet görevlilerinin Engin Çeber ve arkadaşlarına karşı zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu kapsamında;

Aysu Baykal, Engin Çeber, Cihan Gün ve Özgür Karakaya' ya karşı görevli polislerin zor kullandıkları ve bu zor kullanma sırasında ilgili kişilere fiziki olarak zarar verdiklerine dair alınmış doktor raporları mevcuttur. Bu doktor raporlarının değerlendirmesini yapan T.C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürlüğü, 10/10/2008 tarihli ve 3021-22-23-24 Rapor sayılı Adli Tıp Raporlarında bu kişilere verilen fiziki zararın;

“Hayatlarını tehlikeye sokmadığı, “Basit bir tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunu,” Yine Engin Çeber, Özgür Karakaya, Aysu Baykal ve Cihan Gün’ün gerek

gözaltına alınmaları gerekse diğer işlemlerinin yapılması esnasında görevli polislere mukavemet etmeleri sonucunda polislere vermiş oldukları zararlarla ilgili olarak polislerin almış oldukları doktor raporları mevcuttur. Bu doktor raporlarının değerlendirmesini yapan Adli Tıp Kurumu Raporlarında da polislere verilen fiziki zararın

1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI 2-Basit bir tıbbı müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte

OLDUGU 3-Kişide kemik kırığı tanımlanmadığı Belirtilmiştir. Karşılıklı olarak verilen bu fiziki zararlar nedeniyle emniyet görevlileri ile

Engin Çeber, Özgür Karakaya, Aysu Baykal ve Cihan Gün hakkında biri Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesinde diğeri Sarıyer Asliye Ceza Mahkemesinde olmak üzere iki karşılıklı dava açılmıştır. Komisyonumuzca emniyet yetkililerinin zor kullanma yetkisi kapsamında kendilerinin kanunen yapmaları gereken işlemleri yaptırmamak için direnen ve bu konudaki usul hukukuna ait işlemlerin yapılmasında işbirliğine yanaşmayan ve bunu kendilerini ideolojisine yakın gördükleri DHKP/C ve bu örgütün lideri kabul ettikleri Dursun Karataş’ın kitaplarında sorguda çözülmemek için, gözaltında direnme, zorluk çıkarma ve polisle çatışma şeklinde bir tarzı kullanmalarının söyleniyor olmasından dolayı örgütün bir pratiği olarak bu tarzı uygulayan Engin Çeber, Özgür Karakaya, Aysu Baykal ve Cihan Gün’ün bu tutumlarına karşı kanunun kendilerine tanıdığı sınırlar içinde orantılı bir maddi güç kullanmış oldukları şeklinde kanaat oluşmuştur. Yine de bu konudaki maddi gerçeklik ancak yukarıdaki iddianamelerle açılan davalardaki yargılama sonucu ortaya çıkacaktır.

6- Kolluğun sahip olduğu görev ve yetkiler büyük ölçüde kişilerin hak ve özgürlükleriyle doğrudan ilgilidir. Ülkeler ve insan toplulukları geliştikçe

2009 00Faaliyet Raporu

346

kolluğa olan ihtiyaç ve ondan beklentiler de artarak devam etmektedir. Toplum kolluktan görevlerini sadece kanunlara uygun olarak yapmasını değil, ayrıca bunları nezaket ve hoşgörü içerisinde yapmasını da beklemektedir.

Kolluğun asli görevlerini yapması toplum ve devlet güvenliği için çok önemlidir. Fakat kolluğun bu görevlerini insan haklarına saygı merkezli yapması da, bir o kadar önem taşıyan bir konudur. Devletin bireylerin haklarını korurken, bireyleri kendisine düşman edecek uygulamalar yapması, devlet güvenliğini tehdit edecek neticelere götürecektir.

7- Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde olan ülkemiz, işkence ve kötü muamele iddialarının konuşulduğu ve gündemi işgal ettiği bir konumdan kendisini sıyırmalıdır. Kötü muamelenin önlenmesinde, en önemli düzenlemelerden birisi, ifade alma işleminin, sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınmasıdır. Kolluğun her işleminin kayıt altına alındığı bir ortamda, kötü muamele anlamına gelen fiziksel ve psikolojik müdahalelerin yapılması mümkün olmayacaktır. Mümkün olsa bile, failinin tespiti kolay olacaktır.

8- Komisyonumuza yapılan başvurularda kolluk aşırılıkları şeklinde kolluk güçlerinin orantısız ve ölçüsüz şiddet kullanmaları biçiminde yakınmalar zaman zaman karşımıza çıkmaktadır. Ölçüsüz şiddet kullanımı, çoğu kez bir uygulama sorunu olarak görülmekte, ancak bu nedenle doğan insan hakları ihlalleri de sürmektedir. Özellikle ölçüsüz silah kullanımı nedeniyle yaşanan sorunlar varlığını sürdürmektedir. Güvenlik güçlerinin, görevleri gereği zor kullanmaları, gerektiğinde silah kullanmaları ne kadar kaçınılmazsa, gereksiz, ölçüsüz ve keyfi zor kullanmanın önlenmesi de o ölçüde zorunludur.

Şüphesiz hak ihlallerine uğrayanların fazla olması, kolluk kuvvetlerinin uygulamalarını denetleme bağlamında kendilerine önemli kanuni yetkiler tanınmış olan hükümetlerin, mülki amirlerin, savcıların, hâkimlerin, doktorların ve müdafilerin görevlerini tam yapmaması ile doğrudan ilişkilidir. Zira, bu makam ve kişilerin hak ihlallerine karşı takındıkları genel tutumları çok önemlidir.

Uygulamada karşılaşılan gereksiz, keyfi zor kullanımını, ölçüsüz silah kullanımını önleyecek önlemler bu yetkililerce alınmalıdır.

9- Kolluk, direnişle karşılaşması halinde, yalnızca bu direnişi kırmak maksadıyla ve ölçülü olacak şekilde zor kullanabilecektir. Ancak bu zor kullanma yetkisi

— Bedeni kuvvet ( kendi bedeni gücü), — Maddi güç (bedeni güç dışında kalan, kelepçe, jop, basınçlı su, göz

yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçları),

—Kanuni şartlar gerçekleştiğinde de silah kullanma olarak artarak 3 şekilde olabilecektir. Yani zor kullanma yetkisi kapsamında kolluk, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silâh kullanılabilme yetkisine sahiptir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

347

Kolluk yukarıdaki kademeli ve ölçülülük içinde zor kullanmadan önce “Direnmeye devam etmeniz halinde zor kullanacağım!” diye ihtarda bulunmalıdır.

Kolluk zor kullanma yetkisini kullanırken ölçülülük ve orantılılık ilkesini gözeterek hareket etmelidir. Örneğin kişiyi etkisiz hale getirmek için ayağından vurmak yeterli olacakken başından vurmak ve öldürmek kanunun kolluğa vermediği bir yetkidir. Yani kolluk karşı tarafa zarar vermeyecek veya en az zarar verecek şekilde bu yetkisini kullanmalıdır.

10- Zor kullanmada yakalanacak şahsa ve etrafa en az zarar verecek yöntem benimsenmelidir. Kolluk zor kullanmadan önce, zor kullanmayı lüzumsuz kılacak ve üçüncü kişilerin zarar görmesini engelleyici her türlü tedbiri almalıdır.

Zor kullanma yetkisi, sadece, direnen şahsı etkisiz hale getirmek amacıyla kullanılmalıdır. Meşru müdafaa halinde bile ilgili kişinin ölümcül noktalarının seçilerek zor kullanılmasının etkisiz hale getirmenin tek yolu olabildiği durumda dahi, ölüm, etkisiz hale getirme isteğinin/amacının istenmeyen sonucu olmalıdır.

Kolluk zor kullanma yetkisini kullanırken karşı tarafı tehlikeyi veya direnmeyi bertaraf etmeyi düşünmeli, zor yetkisini ölçülülük ve orantılılık içinde kullanmalı, karşı tarafa acı çektirme, öç alma ve cezalandırma duyguları ile hareket etmemelidir.

Zor kullanma yetkisi her olayda en son çare olarak kullanılmalıdır. Zor kullanmadan önce, kişi daha önce işbirliğine davet edilmeli ve zor kullanmamak için her yol denenmeli bundan sonra ancak kişinin işbirliğine yanaşmaması halinde zor kullanma yetkisi kullanılmalıdır.

11- Kolluğun kontrolündeki bir kişinin vücudunda meydana gelen yara ve bere izlerinin nasıl meydana geldiğini açıklamak idarenin görevidir. Bundan dolayı kolluk amirleri nezarete alınan kişilerde bu tür yara ve bere izlerinin olup olmadığını bizzat kontrol etmeli ve bu tür emareler var ise nedenlerini araştırıp sorumlular hakkında derhal işlem başlatmalıdır.

12- İşkence ve kötü muamele iddialarının soruşturulmasında soruşturmayı yürüten yetkililer kötü muamele iddiaları konusunda polis veya güvenlik güçleri mensuplarını sorgulamaktan veya ifadelerini almaktan kaçınmamalıdır. Soruşturmayı yürüten yetkililer, gerçeği veya kötü muamele iddialarını ortaya çıkaran belgelerin doğrulanması için gerekli önlemleri almalı ve kolluk veya güvenlik güçlerince verilen bilgilerdeki çelişkiler, tutarsızlıklar ve boşlukların üzerine gitmelidir. Cumhuriyet savcıları, güvenlik güçlerinin kusurlarını görmezden gelen bir tutum içinde olmamalı ve onların hatalı uygulamalarına ilişkin iddiaları göz ardı veya dikkate almamazlık etmemelidir.

13- Cumhuriyet savcıları, işkence iddiaları ve yaşam hakkı ihlali konusunda adli tıp delilleri de dahil olmak üzere, bağımsız ve teyit edici delilleri elde etmeye çalışmalı ve bu konuda bizzat gayret göstermelidir.

Cumhuriyet savcıları, başvurucular veya tanıklardan ifade alınması sürecinde herhangi bir gecikme olmasına izin vermemeli, kötü muamele

2009 00Faaliyet Raporu

348

şikâyetleri ve gözle görülen kötü muamele izleri karşısında derhal harekete geçmelidir.

14- 2003-2008 yılları arasında İstanbul polisi hakkında işkence iddiası ile ilgili olarak adli işlem başlatılan 431 personel hakkında 35 adet dava açılmıştır. Bu davalardan 14’ü halen devam etmekte olup, 64 kişi hakkında beraat, 290 kişi hakkında takipsizlik kararı verilmiş ve devam eden davalarda da 76 kişi yargılanmaktadır. Ceza alan personel ise hiç yoktur. Bu durum ister istemez akla etkin soruşturma ile ilgili kuşkuların gelmesine yol açmaktadır.

2003–2008 yılları arasında Efrada Sui Muamele veya Zor Kullanmaya İlişkin Sınırın Aşılması suçundan 448 adet Adli Soruşturma başlatılmıştır. Bu soruşturmalarda 1588 polis memuru veya amiri hakkında 256 adet iddianame düzenlenmiş, 963 adet personel hakkında Savcılık Aşamasında Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar verilmiş, 188 personelin de halen yargılaması devam etmektedir.

Ceza alan personel sayısı ise 19’dur. Bu rakam da % 4 civarındadır. 2003-2008 yılları arasında İşkence ve Kötü Muameleden dolayı İdari

Soruşturma açılan personel sayısı 2140’dır. Bu personelden 1676’sı (%78) hakkında kötü muamele veya eziyet suçundan, 464’ü (%22) hakkında ise işkence iddialarından dolayı soruşturma açılmıştır. 2003 yılında işkence iddiaları %68 gibi bir oranla daha çok yer alırken daha sonraki yıllarda bu rakam 2004 yılında %13, 2005 yılında %6, 2006 yılında %3 şeklinde düşüş seyri izlemiştir. 2007 ise yılında %19 ve 2008 yılında da %27 rakamına ulaşarak yükseliş trendine girmiştir.

2003–2008 yıllarında İşkence ve Kötü Muameleden dolayı hakkında İdari Soruşturma açılan 2140 personelden sadece 43’üne Disiplin Cezası verilmiştir. Bunun da yüzdesi %2 civarındadır. Bu rakamlar ve yüzdesi değerlendirildiğinde, polisin idari soruşturmalarda korunduğu izlenimine yol açabilecek kaygılar mevcuttur. Bu konuda etkili bir idari soruşturma yapılabilmesi için polis hakkındaki insan hakları ihlalleri ile ilgili idari soruşturmalar polis olan meslek görevlilerince değil, bunların sivil amirlerince yapılmalıdır.

2004–2008 yılları arasında İstanbul Polisi hakkındaki toplam 202 kötü muamele (Darp Hakaret, Tehdit ve Zor Kullanma sınırının aşılması) iddialarından, 32’si (%16) hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanuna göre işleme konulmaması kararı, 139 adedi (%70) hakkında soruşturma izni verilmemesi kararı 23 (%14) adedi hakkında da soruşturma izni verilmesine karar verilmiştir.

İşkence veya kötü muamele uygulandığı konusunda inandırıcı bulgular saptandığında derhal tarafsız bir etkin soruşturma başlatılmalıdır. Sorumluların yargılanması ve suçlu bulunmaları halinde kendilerine uygun bir ceza verilmeli ve bu eğilimdeki kişileri önleyici bir mekanizma oluşturularak bu kişiler bu tür görevlerde çalıştırılmamalıdır.

15- Komisyonumuzca incelenen Kadıköy ilçesi Hasan Paşa Polis Merkezi Amirliğinde 22/05/2008 tarihinde tanık olduğu bir olayda mağdur durumda

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

349

bulunan kişiye yardım etmek için müdahalede bulunan Zerrin Taşkıran’ın ilgili polisler tarafından karşı karşıya bırakıldığı durum manidar bulunmuştur. Sokakta yardıma muhtaç olduğunu düşündüğü kişilere vatandaşlık bilinci ve hemşehrilik hukuku içinde yardım eden kişiler hakkında polisin yapması gereken, bu kişilerin varsa o an için yanlış tutum ve davranışlarını, onları bu konuda nazikçe uyarmak ve hoşgörülü davranmak olmalıdır. Toplum destekli polislik ancak vatandaşı kazanmakla ve görev yapılan yerdeki kişilerle kurulacak sağlıklı diyalog ortamıyla başarılı olabilecektir.

2009 00Faaliyet Raporu

350

EK-9: DİYARBAKIR E ve D TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU İNCELEME RAPORU

I. BAŞLANGIÇ İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun, 16 Ekim 2008 tarihli 18. toplantısında aldığı karar doğrultusunda kurulan Alt Komisyon, yürüttüğü çalışmalar kapsamında 28 Ocak 2009 tarihinde Diyarbakır ilinde bulunan E ve D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarında inceleme ve görüşmelerde bulunmuştur. İncelemeye, Alt Komisyon Başkanı ve Çorum Milletvekili Murat Yıldırım, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan, Denizli Milletvekili Mithat Ekici ve Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir katılmış; Komisyona Adalet Müfettişi (Cumhuriyet Savcısı) Mecit Gürsoy ve Yasama Uzman Yardımcısı B. Emrah Biçer eşlik etmiştir.

II. BAŞVURUCU Alt Komisyon herhangi bir başvuru olmaksızın, rutin olarak Türkiye’nin değişik illerinde bulunan cezaevlerinde incelemelerde bulunmaktadır. Yapılan inceleme de bu kapsamda olmakla birlikte, 23’ncü yasama Döneminde İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna yapılan başvurular da inceleme kapsamında değerlendirilmiş ve bu başvurular hakkında bilgi alınmıştır. Bu kapsamda, Diyarbakır E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan gelen, 15 Ağustos 2008 tarihinde Şırnak ili Cizre ilçesinde meydana gelen olaylar neticesinde tutuklanan ve Diyarbakır’a sevkedilen bir grup çocuğun kötü muameleye maruz kaldığı iddialarını ve hükümlü Şemdin Sakık’ın cezaevi koşullarına ilişkin şikayetlerini içeren başvurular ile D Tipi Kapalı İnfaz Kurumundan gelen, Serkan Dursun’un nakil kararının iptalini içeren başvurusu, Fatih Ela ve Abdülaziz Çelik adlı mahkumların cezaevindeki yemeklerin kötü ve kantinde satılan malların pahalı olduğuna ilişkin başvuruları, İzzet Turan adlı mahkumun tedavi talebine ilişkin başvurusu, İskender Turan adlı mahkumun cezaevinde eğitim hakkına ilişkin başvurusu hakkında bilgi alınmıştır.

III. İNCELEMENİN AMACI İncelemenin amacı, ceza infaz kurumlarında zaman zaman meydana geldiği

ileri sürülen kötü muamelelerin ortadan kaldırılması, koşulların insani yaşam şartlarına uygun olup olmadığının araştırılması, olumsuz koşulların iyileştirilmesi için çözüm önerileri getirilmesi ve bu önerilerin hayata geçirilmesi için gerekli girişimlerde bulunmaktır.

IV. İNCELEMEDE UYGULANAN METOT Alt Komisyon, E ve D Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında, Ceza İnfaz

Kurumundan Sorumlu Cumhuriyet Savcısı ve Kurum Müdürü ile görüşmüş, koşullar, yapılan çalışmalar ve Komisyonumuza gelen başvurular hakkında bilgiler almış, kendi seçtiği koğuşları ve odaları ziyaret etmiş, hükümlü ve tutuklularla yapılan görüşmeler sırasında koğuşta bulunan tüm görevliler

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

351

dışarıya çıkarılarak mahkumların baskı altında kalmadan, rahat bir şekilde konuşmaları sağlanmıştır.

V. E TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMUNDA YAPILAN GÖRÜŞMELER

1. CEZA İNFAZ KURUMUNDAN SORUMLU CUMHURİYET SAVCISI VE KURUM MÜDÜRÜ İLE YAPILAN GÖRÜŞME

Kurum Müdürü, kapasitenin 744 olmasına rağmen 1400 civarında hükümlü ve tutuklu olduğunu, adi suçlular, kadın ve çocuk siyasi suçlular ve terör örgütünden ayrılan kadın suçluların kaldığını, kurumda doktor olmadığını, var olan tek doktorun tayin nedeniyle gittiğini, Sağlık Müdürlüğünce görevlendirilen doktor tarafından sağlık hizmeti verildiğini, diş hekimlerinin olduğunu ancak 15-20 gündür tedavi aletlerinin bozuk olduğunu, tamirat maliyetinin daha masraflı çıkması nedeniyle yenisinin istendiğini, iki öğretmen ve biri geçici görevli iki psikoloğun görev yaptığını ifade etmiş, Komisyonumuza gelen bazı başvurular hakkında bilgi istenmesi üzerine de Kurum Müdürü, Aynur Epli’nin Siirt’te mahkum olduğunu, tedavi için Dicle Üniversitesi Hastanesine gönderildiğini, bağırsak kanseri olduğunu, üniversite hastanesine çevre illerden tedavi için mahkumlar geldiğini, bu mahkumların kendi kurumlarında ve hastanedeki mahkum koğuşunda kaldığını, Cizre olaylarında ve Başbakanın Diyarbakır’ı ziyareti sırasında meydana gelen olaylar sonucu tutuklanan çocukların kendi kurumlarında kaldığını belirtmiştir.

Cumhuriyet Savcısı, bu çocukların ifadesini kendisinin aldığını, hiç birinin idare ile ilgili bir şikayeti olmadığını, şikayetlerinin Cizre’de gözaltında kaldıkları süreye ilişkin olduğunu, bu konu hakkında hazırlık soruşturması yapılarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, çocukların kurumda kötü muameleye maruz kalmadıklarını, bunun çocukların kendi beyanı olduğunu, artık yemek yedirildiği iddialarının asılsız olduğunu, kendisinin çocuklara bunu sorduğunu, iaşe bedelinin az olmasından dolayı yemeklerin yeterli gelmediğini, çocukların doymadıkları yönünde şikayetleri üzerine büyüklerin koğuşlarına dağıtıldıktan sonra kazanda kalan yemeklerin çocuklara verilmesini sağladıklarını, bu durumun çocuklara artık yemek yedirildiği şeklinde yansıtıldığını beyan ettikten sonra, bazı mahkumların soyadları aynı olmadığı gerekçesiyle yakınları ile görüşemediği iddialarının sorulması üzerine ise, bu konuda Cumhuriyet Savcısının izin verme yetkisi olduğu için başvuruların kendisine yapıldığını, bu şekilde birçok mahkum olduğunu, kayıtlarda mahkumun annesi olarak görünmemesine rağmen, bu şekilde başvurular olduğu takdirde izinle görüşebildiklerini, zaman zaman disiplin cezası nedeniyle ziyaretin yasaklanabildiğini, bunun disiplin cezasının doğal bir sonucu olduğunu, mevzuata göre böyle olduğunu, disiplin cezası verildiğinde mahkumun kendisine başvurduğunu, haksız disiplin cezası verildiğini iddia ettiğini, bu durumlarda cezaya itiraz ettirip infaz hakimliğine gönderdiklerini bilgini vermiş, Kurum Müdürü de, mahkumlar arasında yanlış bir algılama olduğunu, disiplin cezası verildiğinde açık görüş yapma haklarının kaldırıldığını

2009 00Faaliyet Raporu

352

iddia ettiklerini, açık görüş yapmanın temel şartının iyi halli olmak olduğunu, açık görüş yaptırmama diye bir ceza olmadığını ancak mahkumların bunu yanlış anladığını ifade etmiştir.

Şemdin Sakık’ın yalnız kaldığı için koğuşuna arkadaş istediği halde verilmediği iddialarının sorulması üzerine Kurum Müdürü, Şemdin Sakık’ın güvenlik nedeniyle tek başına kaldığını, kendilerine başvurarak adi suç nedeniyle cezaevine giren bir tanıdığının kendi koğuşuna verilmesini istediğini, bunu yapmalarının mümkün olmadığını, kendisine ancak kendi suç grubundan birisini verebileceklerini söylediklerini, mektup konusuna ilişkin şikayetlerinin doğru olmadığını, bir mektubun incelenmesinin en fazla bir hafta sürdüğünü belirtmiştir.

Mahkumların Kürtçe konuşmaları konusunda herhangi bir sıkıntı olup olmadığı sorusuna Cumhuriyet Savcısı, bu konuda herhangi bir sıkıntı olmadığını, 1400 mahkumun yakınlarının Türkçe bilip bilmediğinin takip edilmesinin mümkün olmadığını, mahkum yakınlarının hiçbirinin Türkçe bilmediğini farz ederek görüşmelerine müdahale edilmediğini, hepsinin rahatça görüşebildiğini, aileleri ile Kürtçe konuştuklarını, bu nedenle bir müdahalede bulunmadıklarını, yapılan görüşmelerin kaydedildiğini, bir şüphe duyulduğunda müdahale edildiğini söylemiştir..

Sosyal etkinliklerle ilgili olarak da Kurum Müdürü, mahkumlar için okuma-yazma, halı dokuma, telkari, tekstil, bilgisayar, matematik, satranç, badminton, basketbol, dart, resim kursları düzenledikleri, saz kursu düzenlenmesi için Halk Eğitim Merkezi ile görüştükleri bilgisini vermiştir.

2. KADIN SİYASİ SUÇLULAR İLE YAPILAN GÖRÜŞME Ceza infaz kurumunda ne gibi sorunlar yaşadıkları sorusunu cevaplayan bir

tutuklu, siyasi tutuklu olmaları nedeniyle sorunlarını dile getirme konusunda dezavantajlı konumda olduklarını, ayrımcılık yapıldığını, sorunlarına farklı yaklaşılabildiğini, yasal hakları konusunda bilgilendirilmediklerini, cezaevinde iki koğuş siyasi mahkum olduğunu, koğuşlarında 11 kişi kaldıklarını ancak yatak sayısının 10 olduğunu, bu sayının bazen 15-17’ye kadar çıkabildiğini, diğer koğuşların da aynı şekilde olduğunu, kalanların tutuklu olduğunu, koğuşlarında en uzun süre kalan tutuklunun 4,5 aydır cezaevinde olduğunu, yargılamaların çok uzun sürdüğünü, iki hafta öncesine kadar diğer koğuşla birlikte spora çıkarıldıklarını, ancak bu uygulamanın kaldırıldığını, güvenlik gerekçesiyle artık birlikte spora çıkarılmadıklarını, haksız disiplin cezaları verildiğini, kendi aralarında eğlence düzenlediklerini, gürültü yaptıkları gerekçesiyle disiplin cezası verildiğini ifade etmiştir.

Bir başka tutuklu ise, hastaneye sevk konusunda sıkıntı yaşadıklarını, beyninde ur olması nedeniyle hastaneye sevk için dilekçe verdiğini, sevk konusunda ihmalkar davranıldığını, hastalığı sebebiyle merdivenlerden düşmesi sonucu yaralandığını, kafasına dikiş atıldığını, daha önce beynindeki ur nedeniyle iki yıl tedavi gördüğünü, başvurusuna rağmen bir işlem yapılmadığını belirtmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

353

3. İTİRAFÇILARLA YAPILAN GÖRÜŞME Yapılan görüşmede birinci mahkum, 10 yıldır burada olduğunu, 6 yıl

Tunceli bölgesinde dağda kaldığını, pişman olup terör örgütünden ayrılanlara sahip çıkılması istediklerini, örgüt içinde ideolojinin anlamsızlaştığını, örgütün amacından saptığını, bir rant aracı haline geldiğini gördüğünü, bölgede yaşanan çatışmaların büyük tahribatları olduğunu, bu sorunu çözmenin herkesin görevi olduğunu, örgütten ayrıldıklarında hain damgası vurulduğunu, örgütten çıkmak isteyenlerin ailelerine zarar vermekle tehdit edildiğini, Kürtçe konuşmada herhangi bir sıkıntılarının olmadığını, işkence, baskı kötü muamele görmediklerini, ancak sosyal etkinliklerin olmadığını, dışarı çıktıklarında her şeye sıfırdan başlamak zorunda olduklarını, örgütten ayrılanların olduğu tek koğuş oldukları için adi suçlularla beraber spora çıkarıldıklarını, çıktıklarında adi suçluların hakaretlerde bulunduklarını, laf attıklarını, spora yalnız çıkmak istediklerini, saz kursu istediklerini söylemiştir.

İkinci mahkum, 10 yıl örgüt ortamında kalmak mecburiyetinde kaldığını, örgütün insanlara, ülkeye verdiği zararı gördüğünü, ideolojisinden düşünce olarak ayrıldığını, ancak örgüt ortamında kalmak mecburiyetinde kaldığını, çünkü ailesine zarar vermekle tehdit edildiğini, bu nedenle ayrılamayan pek çok insan olduğunu, eve dönüş yasasından yararlanmak için başvurduğunu, tüm yaptıklarını anlattığını, 10 yıl ceza aldığını, bir eylemi olmadığını, örgüt içinde kaldığı sürenin tamamını Kuzey Irak’ta geçirdiğini, örgütün basın çalışmalarında yer aldığını, yasanın kağıt üzerinde kaldığını, eve dönüş yerine cezaevine dönüş yasası olduğunu, Devlete olan inancının kaybolduğunu, genç yaşta örgüt tarafından kandırıldığını, Devlet tarafından da kandırıldıklarını hissettiklerini, kendisinin teslim olduğu yönünde beyanda bulunmuştur.

Üçüncü mahkum ise, herkesin kendileri gibi cesur olamadığını, evli olduğunu eşinin de PKK militanı olduğunu, eşinin pişmanlık yasasından yararlanmak için başvurduğunu, cezasının düştüğünü, ancak 221. maddenin herkese eşit uygulanmadığını, kimisinin cezası indirilirken, kimisinin hiçbir eyleme katılmadığı halde ceza verildiğini, Devletten beklentilerinin pişman olmuş, Devlete sığınmış insanlara bir fırsat verilmesi olduğunu, Devletin kazanımcı yaklaşmasını istediklerini, genç olduklarını, hayatlarının çoğunun bittiğini, bir geleceklerinin olmadığını, kendisinin 11 yıl, eşinin 14 yıldır cezaevinde olduğunu, ailesine kavuşmak, okuluna devam etmek isteyen birçok insan olduğunu, buraya geldiğinde üniversite öğrencisi olduğunu, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak devlete sığındığını, ancak beklentilerini göremediklerini, kanunların yazıldığı gibi uygulanmasını istediklerini, yasadan yararlanabilmek için teslim olup, örgütü çökertecek bilgiler vermek gerektiğini, bu şekilde yasadan yararlanabildiklerini, kendisinin 10 yıl örgüt ortamında kaldığını, kendisinin teslim olduğunu ancak verecek bir bilgisinin olmadığını, bildiği tüm şeyleri söylemesine rağmen bunun yeterli olmadığını, örgütü çökertecek bilgiler istendiğini, örgüte küçük yaşta katıldığını, bir hata yaptığını, bugün artık örgütten koptuğunu, Devlete sığındığını, Devletin sahip çıkmasını

2009 00Faaliyet Raporu

354

beklediğini, örgütteki insanların birçoğunun örgütle alakasının olmadığını, aile baskısından, namus meselesinden kaçan insanlar olduğunu ifade etmiştir.

4. ÇOCUK TUTUKLULARLA YAPILAN GÖRÜŞME Çocuk koğuşunda yapılan görüşmede birinci çocuk en büyüklerinin 17, en

küçüklerinin 14 yaşında olduğunu, 1 yıldır tutuklu olduklarını, koğuşta 22 kişi kaldıklarını, koğuştaki herkesin geçen yıl Cizre’de meydana gelen olaylar neticesinde tutuklandıklarını, kaldıkları sürede idarenin kendilerine karşı kötü muamelede bulunmadıklarını, herkesin öğrenci olduğunu, kendilerinin topluma kazandırılmak yerine cezaevinde tutulduklarını, ailelerinin maddi durumları iyi olmadığı için Cizre’den ziyarete gelemediklerini ve sıkıntı çektiklerini, Cizre’den Diyarbakır’a getirilişleri sırasında Cizre jandarmada üç arkadaşlarının dalga geçilip dövüldüğünü, hakaret edildiğini, sosyal etkinliklere katıldıklarını, koğuşlarında bulunan buzdolabının eski ve kapısının kırık olduğunu, yiyeceklerinin bozulduğunu, görüşülen diğer iki çocuk da İnfaz kurumunda kötü muamele ile karşılaşmamakla birlikte Cizre’den buraya getirilirken kendilerine kötü davranıldığını belirtmişlerdir.

5. ŞEMDİN SAKIK İLE YAPILAN GÖRÜŞME Şemdin Sakık ile kaldığı koğuşta yapılan görüşmede, 50 yaşında olduğunu,

11 yıldır burada olduğunu, kitap yazdığını, ancak kitabındaki 42 bölümün sakıncalı görülerek çıkartılmak istendiğini, yalnız kalmaktan sıkıldığını, yanına birisinin verilmesini istediğini, örgütten ayrıldığı için siyasilerin arasında kalamayacağını, siyasi mahkumlar arasında kaldığında aynı gün tasfiye edileceğini, pişmanlık yasasından yararlanmak için başvuranların da kendisiyle kalmak istemediğini, kendisinin ne siyasilerle ne de itirafçılarla kalabileceğini, buna bir çözüm bulunmasını istediğini, bir ara bir akrabasının cezaevine girdiğini, daha önce tanıdığı için özellikle o kişiyi istediğini, yeni insanları tanımanın zor olduğunu, ancak yönetmeliğe aykırı olduğu gerekçesiyle talebinin reddedildiğini, idarenin kendisine karşı kötü bir tutumunun olmadığını,

Mektup konusunda da sıkıntı yaşadığını, mektubun önce mektup komisyonuna, ardından müdüre gittiğini, bazen genel müdürlüğe gittiğini, genel müdürlüğün mektupları iki haftada incelediğini, sonra ‘mektubu gönderebilirsin’ diye kendisine haber verildiğini, bir mektubun bir ay sonra gittiğinde bir anlamı kalmadığını, bugüne kadar –Apo’ya gönderdiği mektubunun iptal edilmesi dışında- hiçbir mektubuna müdahale edilmediğini, radyo, televizyon, kitap konusunda bir sıkıntı yaşamadığını, maddi olarak zorlandığını, idarenin yemeklerini yediğini, bazen pul parası bulmakta bile zorlandığını, TRT Şeş’in açılmasının çok isabetli olduğunu, Başbakan’a teşekkür ettiğini,

33 askerin şehit edilmesi olayının hep kendi adıyla anıldığını, bu konuda ‘talimat verdiği ve eyleme katıldığı tespit edilememiştir.’ şeklinde mahkeme kararı olduğunu, bu konuda son günlerde iki savcıya ifade verdiğini, Ergenekonun PKK’yla bağlantısının karışık olduğunu, Doğu Perinçek’in

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

355

Abdullah Öcalan’la birkaç gün, Yalçın Küçük’ün aylarca kaldığını, Yalçın Küçük’ün Bekaa’ya birkaç sefer gelerek Abdullah Öcalan’la aynı evde kaldıklarını, kendisinin nöbetçi olduğunu, kendilerine aylarca ders verdiğini, Yalçın Küçük’ün ve Abdullah Öcalan’ın Kürtçü olduğuna inanmadığını, biri Türkçü, diğeri Kürtçü geçinen iki kişinin birlikte kaldıklarını, Ergenekonun PKK’yı, Hizbullahı, DHKP-C’yi kullandığını, Ergenekonun içinde bölgedeki aşiret reisleri, çete liderleri olduğunu, yakın zamanda bunların da ortaya çıkabileceğini,

PKK’nın Ankara’da ortaya çıktığını, Güneydoğu’da taban bulduğunu, Suriye’de güçlendiğini, yurtdışına çıkan bir hareketi bütün devletlerin kullanmak isteyeceğini, Suriye’ye çıktıktan sonra Ermenistan, Suriye, Irak, İran ve Yunanistan’ın kullandığını, 93 yılında örgüt görevlerini devralmak için Şam’dan Tahran’a gittiğini, silahları devralırken bazı silahların eksik olduğunu gördüğünü, 93 baharında İran’ın kendilerine bir kamyon silah verdiğini, fakat 93 yılındaki ateşkes olunca bu silahları geri aldığını, ‘biz size silahları savaşmanız için verdik.’ dediklerini, Yunanistan’ın stinger füzesi verdiğini, yurtdışına çıkmış bir hareketin böyle olduğunu, savaşıldığı sürece devletlerin desteklediğini, PKK’nın yurtdışından destek gördüğünün doğru olduğunu, ancak Türkiye’den beslendiğini, maneviyatını Türkiye’den aldığını, kökünün Türkiye’de olduğunu ifade etmiştir.

VI. D TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMUNDA YAPILAN GÖRÜŞMELER

1. CEZA İNFAZ KURUMUNDAN SORUMLU CUMHURİYET SAVCISI VE KURUM MÜDÜRÜ İLE YAPILAN GÖRÜŞME

D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yapılan görüşmede Kurum Müdürü, kurumlarında PKK, Hizbullah ve Hizbut Tahrir terör örgütü mensuplarının kaldığını, hükümlü ve tutuklu sayısının toplam 629 olduğunu, Bakanlığın 45/1 sayılı genelgesini uyguladıklarını, mahkumları gruplar halinde, onar kişi olarak çıkardıklarını, ancak haftada 10 saat süre veremediklerini, haftada 3 saat 40 dakika uygulayabildiklerini, sohbet için tahsis edilen kısımlara bütün herkesi çıkarmak zorunda olduklarını, fiziki koşullar sebebiyle ancak 3 saat 40 dakika uygulayabildiklerini, bunun sadece sohbet programı olduğunu, Bakanlık genelgesinde sürenin 10 saate kadar olduğunu, genelgenin 10 saate kadar demesinin nedeninin her cezaevinin fiziki olarak aynı olmadığını, bu nedenle kurumun fiziki imkanları ölçüsünde bu sürenin uygulandığını, mahkumların bu hükmü yanlış anlayarak kasıtlı olarak az süre verildiğini düşündüklerini, 3 saat 40 dakikanın karşılıklı olarak kararlaştırıldığını, sohbete çıkan mahkumların, ertesi gün matematik, ertesi gün resim kursuna çıktıklarını, sosyal faaliyetler konusunda bir sıkıntı yaşanmadığını, bir şikayet olmadığını, spor programlarının ve sosyal-kültürel faaliyetlerin olduğunu belirtmiş, Komisyonumuza gelen İskender Tutar adlı mahkumun başvurusu hakkında ise, hükümlülerin odalarına bilgisayar veremediklerini, bunun hükümlülerin bulunduracakları eşya yönetmeliğine aykırı olduğunu, ancak mahkumların

2009 00Faaliyet Raporu

356

bilgisayar odasında bilgisayardan yararlanabildiklerini, İskender Tutar’ın eğitim teknolojileri bölümünde okuduğunu, bu şekilde eğitim gören 9 mahkumun olduğunu, bunlara bilgisayar odasının tahsis edildiğini, İskender Tutar’la birlikte 4 kişinin internet yoluyla okuldan eğitim aldıklarını,

Mahkum İzzet Turan’ın başvurusuyla alakalı da, İzzet Turan’ın ankilozan spondilit hastası olduğunu, kemiklerin zaman içinde eridiğini, bu hastalığın kesin bir tedavisinin olmadığını, ancak hastalığın ilerlemesinin yavaşlatılabildiğini, bu hastalığın iğnelerinin gerçekten çok pahalı olduğunu, bir ampulün fiyatının 2 bin lira civarında olduğunu, bu konuyu üniversite ile görüştüklerini, ilaçların maliyetli olması nedeniyle yardımcı olmalarını istediklerini, ilaçların alınması için üniversite aracılığıyla ilacı üreten firmayla temasa geçtiklerini, bir dönem ilaçlarını firmadan ücretsiz aldıklarını, bu iğnelerin yapıldığını,

Yemeklerin kötü olduğu ve kantin fiyatlarının yüksekliği hakkında ise, yemeklerin personel için çıkan yemeklerden olduğunu, hasta olan mahkumlar için diyet yemeği çıkarıldığını, sıkıntının nedeninin 2-3 yıldır iaşe bedellerinin artmaması olduğunu, kantin fiyatlarının fiyat araştırması yapılarak belirlendiğini ifade etmiştir.

Özürlü mahkum Serkan Dursun’un naklinin iptal edilmesine talepli başvurusu hakkında sorulan soruya Kurum Müdürü, adı geçen şahsın Erzurum Ceza İnfaz Kurumuna naklinin gerçekleştirildiği bilgisini vermiştir.

2. HİZBULLAH TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ MAHKUMLARLA YAPILAN GÖRÜŞME

Hizbullah terör örgütü mensubu dört kişinin odasında yapılan görüşmede, 6 yıldır burada hükümlü olduklarını, televizyon, kitap, gazete, radyo gibi konularda bir sıkıntılarının olmadığını, Kürtçe konuşmada bir sorun yaşamadıklarını, yaşadıkları sorunlardan birinin sevkler olduğunu, bazı mahkumların aileleri Diyarbakır’da olmasına rağmen diğer illerle sevk edildiklerini, örneğin bir arkadaşlarının Gümüşhane’ye gönderildiğini, ailesinin Diyarbakır’da yaşadığını, uzak olması sebebiyle ailenin ziyarete gidemediğini, diğer bir sıkıntının odalarında bulunan kapının akşam belli bir saatten sonra kapatıldığını, küçük bir odada üç kişi kaldıklarını, bir kişi sigara içtiğinde odada durulmadığını, okuyan arkadaşları olduğunu, gece odada ders çalışılamadığını, oda kapısı yerine koridor kapısının kapatılmasını istediklerini, en büyük sorunlarının bu olduğunu, diğer bir taleplerini odaya bilgisayar verilmesi olduğunu, yönetmelikte idarenin uygun göreceği bir yerde uygun bir zamanda bilgisayarın kullanılacağının belirtildiğini, ancak bilgisayar odasının kapasitesinin yetersiz olduğunu, bunun yetmediğini, Vergi Usul Kanununa tabi olmamasına rağmen kantinde satılan mallarda %18 KDV alındığını, bunun kaldırılmasını istediklerini, herhangi bir kötü muamele olmadığını, sosyal ve sportif faaliyetlere katıldıklarını ifade etmişlerdir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

357

3. PKK TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ MAHKUMLARLA YAPILAN GÖRÜŞME

Terör örgütü PKK üyesi dört mahkumla odalarında yapılan görüşmede, işkence, kötü muamele olmadığını, sorunlarından birisinin bir odada üç kişinin kalması olduğunu, banyo, tuvalet, mutfak, ayakkabıların ve çöpün aynı ortamda bulunduğunu, aynı yerde yemek yediklerini, aynı yerde uyuduklarını, odada kokudan durulmadığını, odanın kapısı yerine, öndeki küçük koridorun kapatılmasını istediklerini, 12 Eylül, DGM dönemlerindeki yargılamaları, uygulamaları aradıklarını, bir slogan attığı veya anadilde eğitim istediği için 30 yıl ceza alanlar olduğunu, cezaevinde İldenizler, Polatlar gibi ailelerin olduğunu, Diyarbakır’da meydana gelen olaylar sonrası tüm aile fertlerinin 70 yaşındaki en yaşlısına kadar tutuklandığını, tehditle ifade imzalatıldığını, diğer bir sorunlarının cezaevine “Azadi Welat” adlı gazeteyi alamadıkları olduğunu, yasal bir gazete olduğunu, yasak olmadığını, toplatma kararı olmayan bir yayının kendilerine de verilmesini istediklerini, televizyonda yerel kanalları izleyemediklerini, idarenin engel olduğunu, televizyon kanallarının kısıtlı olduğunu, TRT Şeş’in olduğunu, TRT Şeş’in gecikmiş bir uygulama olduğunu, memnun olmadıklarını, bir seçim yatırımı olarak gördüklerini, ayda bir kez açık görüş olduğunu, ancak disiplin cezası nedeniyle 6-7 ay aileleriyle görüşemeyen mahkumlar olduğunu, idarenin kendilerine karşı kötü bir yaklaşımlarının olmadığını söylemişlerdir.

VII. TAHLİL VE DEĞERLENDİRME Ceza infaz kurumuna girmesiyle birlikte, birçok hakkını kullanamayan

hükümlü ve tutukluların, insan olma onuru, bir hak olarak varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle, ceza infaz kurumuna kabulünden başlayarak, tahliyeye kadar, insan onuruna uygun şekilde davranılması bir zorunluluktur. Bu bağlamda, BM tarafından hazırlanan “Hükümlülere Uygulanacak Muameleye İlişkin Minimum Standart Kurallar” ile bu kuralların Avrupa versiyonu olan, “Hükümlülerin İyileştirilmeleri İçin Standart Asgari Kuralların Avrupa Metni” (Avrupa Cezaevi Kuralları olarak da adlandırılmaktadır) hükümlüler ve tutuklular açısından oldukça önemli standartları kapsamaktadır. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile bu kurallarla uyum içerisinde bir düzenleme yapılmaya çalışılmıştır. Ancak önemli olan husus bu düzenlemelerin ne kadar uygulanıp hayata geçirilebildiğidir. Örneğin, kendisi ile görüşülen hükümlülerden bazıları haklarını tam olarak bilmediklerini, yaptıkları başvuruların muhataplarına geç ulaştığını ve kendilerine sonuç hakkında bilgi verilmediğini beyan etmişlerdir. Avrupa Cezaevi Kuralları kuruma yeni gelen hükümlüye bilgi verilmesini öngörmektedir. Buna göre, hükümlüye kuruma kabulünde kurum disiplin kuralları, bilgi edinme ve şikâyet edebilme yolları, haklarını ve sorumluluklarını anlaması ve kurum yaşamına uyumunu sağlamak gibi diğer hususlarda yazılı bilgi verilmelidir. Hükümlü yazılı bilgiyi anlamadığında kendisine sözlü açıklama yapılmalıdır. Çünkü, hükümlü ve tutukluların haklarını

2009 00Faaliyet Raporu

358

kullanabilmeleri ve yükümlülüklerine uygun davranmaları bunları bilmelerine bağlıdır. Şikâyet ve talepte bulunma hakkının kullanılabilmesinin başlangıç noktası bilgi edinme hakkıdır. Bu da İdare tarafından hükümlü ve tutuklulara insan onuruna saygılı bir yaklaşımın sergilenmesinde gerekli bir unsurdur.

Alt Komisyonun ziyaret ettiği Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun kapasitesinin 688 kişilik olup ziyaret tarihi itibariyle tamamı siyasi olmak üzere 629 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bu mevcutlardan 199’u hükümlü, 430’u ise tutukludur. E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun ise, toplam kapasitesinin 744 kişi olmasına rağmen, 1205’i tutuklu, 193’ü de hükümlü olmak üzere toplam 1398 kişinin bulunduğu belirlenmiştir. D tipinin kapasite olarak bir sorunu bulunmamakla birlikte E tipinin kapasitesinin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunduğu, bunun da bir takım sorunları beraberinde getirdiği muhakkaktır. Kapasitenin üzerinde kullanım yaşam standartlarını düşürmektedir. Avrupa Cezaevi Kurallarına göre, hapishaneye gelen hükümlünün kuruma kabulünde, özgürlükten yoksun bırakma; insan onuruna saygınlığı sağlayacak maddi ve manevi koşullar içinde ve hükümlü ve tutukluların kişisel sorunlarının çözümüne yardımcı olacak şekilde düzenlenmelidir. Bu şekildeki kapasite üzerinde kullanım, insan onuruna uygun olmadığı gibi infazın asıl amacı olan ıslah ediciliğinde gerçekleşmesine engeldir. Bu durum, ayrı ortamlarda bulunması gereken hükümlü ve tutukluların da aynı koğuşta bulunmalarına sebep olmaktadır. Az önce belirtilen Avrupa Cezaevi Kurallarında, tutuklu ve hükümlülerin ceza infaz kurumuna yerleştirilmeden önce çeşitli kıstaslara göre sınıflandırılmalarını ve bu sınıflandırmaya bağlı olarak yerleştirilmelerini öngörmektedir ki bu kıstaslardan birisi de kişinin hükümlü veya tutuklu olmasıdır. Hiçbir tutuklu istemediği halde hükümlülerle temas ettirilemez. Ancak rızaları varsa veya kendilerine faydalı nitelikte düzenlenen faaliyetler söz konusu ise hükümlülerle temas ettirilebileceklerdir. Bizim mevzuatımızda da bu konular düzenlenmiştir. 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 111. maddesi tutukluların tutukevlerinde veya buna maddî olanak bulunmadığı durumlarda kapalı ceza infaz kurumlarının sadece tutukluların konulması için ayrılmış özel bölümlerinde tutulacaklarını hüküm altına almıştır. Yine bu maddede tutukluların kendi aralarında sınıflandırılmak suretiyle yerleştirilmesi öngörülmektedir. Ayrıca Anayasamızın 38/4 maddesinde de “ Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” hükmü ile bu konuda bir güvence getirilmiştir. Bu nedenle, tutukluların hükümlülerden ayrı olarak, tutuklulara özgü bir yere konulması Anayasa gereğidir. Tutukluların, hükümlülerle aynı mekâna konulması hem masumiyet karinesinin hem de Anayasa’nın ihlalini oluşturur. Buna rağmen, Diyarbakır örneklerinde olduğu gibi fiziki yetersizliklerden ötürü bu son derece önemli konunun uygulanamadığı gözlemlenmiştir. Bunun yanında çocuk tutukluların kaldığı koğuşun fiziki imkânlarının çok yetersiz olduğu belirlenmiştir.

Ayrıca cezanın ıslah edici özelliğinin uygulanabilmesi, hükümlülerin kendi aralarındaki sınıflandırmaya göre yerleştirilmelerine de bağlıdır. Hükümlünün

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

359

infaz kurumu dışındaki şartlara uyum sağlayabilmesi, iyi bir sınıflandırmaya bağlıdır. Sınıflandırma, hükümlünün kişisel özelliklerinin değerlendirilmesi ve kurum kaynaklarının hükümlü için en etkin bir şekilde kullanılmasını programlama sürecidir. Sınıflandırma, hükümlünün yeniden sosyalleştirilmesi sürecinde önemli bir başlangıç noktası oluşturur. İyi bir sınıflandırma, hükümlülerin morallerini yükseltir, hükümlülerin yeniden sosyalleştirilmeleri için uygulanan programların verimini arttırır, disiplini sağlamaya katkı sağlar, yönetimi kolaylaştırır, değişik sınıflarda değerlendirilmesi gereken hükümlülerin bir arada bulunmalarıyla ortaya çıkabilecek problemleri önler. Burada önemli olan, ortak özellikler taşıyan suçluların aynı grupta değerlendirilmesi ve bu şekilde oluşturulan gruplara yeniden topluma kazandırmaya yönelik, her grubun özelliklerine göre farklı nitelik taşıyan programların uygulanmasıdır. Avrupa Cezaevi Kuralları, birbirlerini olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilecek olan hükümlülerin birbirlerinden ayrılması ve hükümlülerin yeniden topluma kazandırılmalarını kolaylaştırmak için hükümlülerin dağıtımına yardımcı olmak amacıyla sınıflandırma yapılması tavsiye etmektedir. Bu kapsamda, sınıflandırmada hükümlülerin bireysel durumları göz önünde bulundurularak, her bir hükümlüye uygun iyileştirme ve eğitimin sağlanacağı ayrı kurumlara veya aynı kurumların farklı kesimlerine yerleştirilmeleri gerektiği belirtilmektedir. 5275 sayılı yasada da ayrıntılı olarak hüküm altına alınan bu hususun bir an önce aktif ve verimli bir şekilde uygulanması hükümlüler açısından büyük bir öneme haizdir.

Görüşülen hükümlülerden bir kısmı da eğitim ve beceri kurslarının yeterli olmadığı yönünde görüş bildirmiştir. Hükümlü ve tutukluların moral düzeyinin üst seviyede tutulması, infaz kurumundan çıktıktan sonra topluma en kısa sürede uyum sağlayıp ekonomik bağımsızlığını kazanması ve kendilerine olan güvenlerinin artması gibi birçok hususta etkili olabilecek bu tür faaliyetlerin faydaları yadsınamaz. Türkiye’de, mevzuatta öncelikle hükümlülere ilişkin iyileştirme teknikleri ile eğitim ve öğretim faaliyetleri üzerinde yoğunlaşılmaktadır. Bu noktada da önemli olan, mevzuatın gerektirdiği teknik ve uygulamaların gerçek anlamda ve yeterli sayıda uzman personelle gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğidir. 2008 yılı itibariyle Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda; 6 okuma yazma kursu açılmış 100 kişi katılmıştır. Açık İlköğretim Okuluna 94, Açık Öğretim Lisesine 116, Açık Öğretim Fakültesine 251 hükümlü devam etmektedir. Uzaktan eğitime devam eden hükümlü sayısı ise 13’tür. ÖSS, KPSS ve ALES gibi değişik sınavlara 143 hükümlü girmiştir. Ayrıca İngilizce, bilgisayar, resim, matematik, satranç gibi sosyal ve kültürel kurslara katılan hükümlü ve tutuklu sayısı ise 406’dır. Bunun dışında din eğitimi ve ahlâk gelişimi ile sportif faaliyetlerinde yapıldığı idare tarafından rapor şeklinde sunulmuştur. Tüm bu faaliyetler halen devam etmektedir. E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda ise 354 hükümlüye okuma yazma kursu verilmiş, bunun yanında başta bakırcılık, halı dokuma, tekstil, doğal gaz ve sıhhi tesisatçılık olmak üzere meslek kurslarına birçok tutuklu ve hükümlü katılmış, kültürel ve sportif faaliyetler

2009 00Faaliyet Raporu

360

düzenlenmiş ve halen de bu tür faaliyetlere devam edildiği, her iki infaz kurumunda da tutuklu ve hükümlülerin haftada 3 saat kırk dakika sohbet amaçlı bir araya getirildikleri belirtilmiştir.

Bir kısım hükümlü ve tutuklular da, sağlık sorunları nedeniyle yapılan sevklerde sorun yaşadıklarını belirtmişlerdir. Avrupa Cezaevi Kurallarında olduğu gibi 5275 sayılı Kanunun 57, 71 ve 78. maddelerinde, hükümlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkına sahip oldukları belirtildikten sonra uygulanacak usul ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Hükümlüler sadece acil durumlarda özel sağlık kuruluşlarına tedavi ettirilebilirler. Acil haller dışında hükümlülerin özel sağlık kuruluşlarında tedavi ettirilmesi 57. maddede açıkça yasaklanmıştır. Sağlık hizmetleri ile ilgili mevzuat yönüyle pek fazla problem bulunmamaktadır. Ancak yürürlükteki mevzuatın gereklerinin, ceza infaz kurumlarının fiziksel yapısı, alt yapı problemleri ve güvenlik gibi nedenlerle uygulamaya tam olarak geçirilemediği gözlemlenmektedir.

Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumundaki sık rastlanan şikâyetlerden birisi de, kantinde satılan ürünlerin pahalı olmasıdır. Burada satılacak ürünlerin ihale usulü ile alındığı, bunlara %10 kâr konularak satışa sunulduğu idareden öğrenilmiştir. Hükümlü ve tutukluların konumları itibari ile çalışamadıkları, dolayısı ile maddi olarak sıkıntı içerisinde olabilecekleri, bölgenin yapısı itibariyle kalabalık ailelerden oluştukları ve muhtemelen de kendisinden başka bakmakla yükümlü bulundukları insanların da olması ihtimal dâhilindedir. Devlet tarafından tahsis edilen 3 TL’nin de yemek için çok yetersiz olduğu düşünüldüğünde, yemek için kantine ihtiyaç hissedeceklerdir. Bunun haricinde diğer ihtiyaçlarını da buradan karşılamak zorunda oldukları göz önüne alındığında kantindeki fiyatların önemi daha da artmaktadır. Çağdaş Devlet yönetimi ve Sosyal Adalet ilkesi kapsamında devletin özel bir işletme mantığı ile infaz kurumlarında ki kantinleri kâr amacı ile işletemeyeceği açıktır. Kantindeki ürünlerin maliyetine satılması ve dışarı ile fiyat farkının olmaması gerekir. Aksi durumlarda parası olanın kantinden yararlanıp olmayanın yararlanamaması ve bunun neticesinde de maddi durumu iyi olanların bunu farklılık aracı olarak kullanması gibi bir tehlike de doğabilecektir.

PKK terör örgütüne üye olmaktan tutuklu ve hükümlü bulunanlardan bir kısmı, şu an örgüt içerisinde bulunan teröristlerden birçoğunun kendi rızaları dışında tehdit ve baskı ile örgüte katıldıklarını, rızaen katılanların bazılarının da örgütün gerçek yüzünü gördükten sonra pişman olduklarını fakat korkularından ve ailelerine bir zarar geleceği endişesinden ötürü örgütü terk edemediklerini, bu konularda güvence getirebilecek bir yasal çalışma ile çoğu örgüt üyesinin teslim olabileceğini beyan etmişlerdir. Kendilerin de devlete sığındıklarını, âdi hükümlüler tarafından hakaretlere maruz kaldıklarını, infaz kurumundan çıktıktan sonra sosyal hayat içerisinde de insanlar tarafından dışlanacakları yönünde ciddi endişelerinin olduğunu, devlet tarafından bu yönde de yasal bir çalışmanın zorunlu olduğunu belirtmişlerdir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

361

Yukarıda da belirtildiği gibi, ülkemizde mevzuat açısından bir problem olmayıp, sorunların çözümü için kuralların uygulanabileceği fiziki şartları ve altyapıyı oluşturup istihdam edilen personelin eğitimini yükselterek denetimini sağlamak olmalıdır. İyi infaz sistemi nitelikli infaz koruma memurlarıyla mümkündür. Hürriyeti bağlayıcı cezanın amacı suçluyu iyileştirerek topluma kazandırmaktır. İnfaz kurumlarının da bu altyapıya uygun olması gerekir. Modern ceza hukukunun bugün geldiği noktada, cezanın kendisi bizatihi bir amaç olmayıp, cezadan beklenen amaçları elde etmek için kullanılan bir araçtır. Suçlu baştan itibaren “kişi” olarak ele alınmaktadır. Suçlunun kişilik özellikleri dikkate alınarak insanî ilişkiler çerçevesinde iyileştirilmesine çalışılmalıdır.

VII. SONUÇ VE KARAR 1. Ceza infaz kurumuna giren tutuklu ve hükümlülere kurum ve diğer

faaliyetleri ile ilgili yasal hakları ve sorumluluklarının ayrıntılı bir şekilde anlatılarak ileride herhangi bir itiraz ile karşılaşılmaması için gerekirse bunun bir tutanak altına alınması sağlanmalıdır. İlgililerin yapmış olduğu başvuruların sonucunun en kısa sürede kendilerine iletilmesi konusunda çaba sarf edilmelidir.

2. Cezanın amaçlarından birisi ıslah ediciliktir. Bu da ancak fiziki ortamın yeterli ve donanımlı, personelin ise eğitimli ve bütün ünitelerde eksiksiz olması ile mümkündür. Diyarbakır E Tipi Ceza İnfaz Kurumunda kapasitenin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunması, insani yaşam standartları açısından kabul edilemez olduğu gibi infazın amacına da aykırıdır. Yapılması amaçlanan eğitim ve faaliyetler yeterince yapılamayacağı gibi yapılanların amacına ulaşması da uzak bir ihtimaldir. Ayrıca tutuklu ve hükümlülerin aynı yerde bulunması da yasalarda öngörülen infaz rejimi ile bağdaşmamaktadır. Bu konuda bir an önce önlemler alınmalıdır.

3. Çocuk tutukluların bulunduğu koğuşun fiziki olarak yetersiz olduğu, sayılarının kalabalık olduğu tespit edilmiştir. Olumsuz şartlardan daha fazla etkilenme yaşında bulunan çocuklar için bulundukları ortamın bir an önce düzeltilmesi ve sayılarının da makul bir sayıya indirilmesi gerekmektedir.

4. Ceza infaz kurumuna alınan hükümlülerin sınıflandırılarak koğuşlarına yerleştirilmesi ve bulundukları konum itibari ile bir ıslah sürecinin takip edilmesi, ona uygun eğitim ve programların uygulanması yasa ile getirilen bir yükümlülüktür. Bu konuya özel önem verilmesinin amaca ulaşılmasında etkili olacağı gözden uzak tutulmamalıdır.

5. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumuna geldikleri andan itibaren artık Devlet’in himayesinde olduğu, cezanın infazına devam edilmekle birlikte insan olmanın getirdiği haklarının devam ettiği ve devletin bunları karşılamakla yükümlü olduğu, hükümlülerin sağlık imkânlarından yararlanmalarının da bu hakların başında geldiği bir gerçektir. İnfaz kurumu idaresinin insan yaşamını doğrudan ilgilendiren böyle bir konuda olabildiğince duyarlı olması gerekir. Bulunması gereken tıbbi personelin eksiksiz olarak infaz kurumunda bulunması, gerekli malzemelerin de tam olması nitelikli bir sağlık hizmeti sunmak için

2009 00Faaliyet Raporu

362

zorunludur. Bunun yanında dışarıya sevklerde de gerekli kolaylıkların sağlanmalıdır.

6. Tutuklu ve hükümlülerin faydalanmak zorunda oldukları kantinlerin kâr amacı gütmeksizin maliyetine satış yapmaları, dışarıda ki fiyatlar ile kıyaslama yapılarak onlardan daha pahalı olmamasına özen gösterilmedir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

363

EK-10: SİLİVRİ L TİPİ CEZA İNFAZ KURUMLARI İNCELEME RAPORU

I. GİRİŞ Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun 5

Şubat 2009 tarihli 22. Toplantısında, Silivri ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmak üzere Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN ve Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR’den oluşan bir Alt Komisyon kurulmuştur. Alt Komisyon, 26 Şubat 2009 tarihinde Silivri L Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında incelemelerde bulunmuştur.

Alt Komisyona Adalet Müfettişi (Cumhuriyet Savcısı) Mecit Gürsoy, Hakim Dr. Murat Yardımcı ve TBMM Uzman Yardımcısı Halil İbrahim BAYAR eşlik etmiştir.

II. KOMİSYONA YAPILAN BAŞVURULAR Silivri Ceza İnfaz Kurumlarından, Komisyona toplam 57 başvuru

yapılmıştır. Bu başvurulardan 35 adedi, tutuklu ve hükümlülerin yargı kararlarına ilişkin şikayetlerini, 11 adedi, ceza infaz kurumu koşullarından şikayetlerini, 6 adedi başka ceza infaz kurumuna sevk taleplerini, 3 adedi mevzuat hükümlerinde değişiklik taleplerini içermekte olup, 2 adet başvuru da, başvuru şartlarını taşımadıkları için 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunun 6. Maddesine göre işleme alınmamışlardır.

Ceza infaz kurumu koşullarından şikayetleri içeren başvurularda şikayet edilen hususlar; ceza infaz kurumunda sağlık hizmetlerinin aksadığı, sıcak suyun yeterince verilmediği, telefonla konuşma haklarının kısıtlandığı ve kantin hizmetlerinin iyi işlemediğine ilişkindir.

III. İNCELEMENİN AMACI 3686 sayılı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanunun 6. Maddesine

göre Komisyon, alt komisyonlar kurmak suretiyle çalışabilir ve 5. Maddesine göre; gerekli gördüğünde Ankara dışında incelemelerde bulunabilir. “Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele ve İşkence İle Ceza ve Tutukevleri İle İlgili Sorunların İncelenmesi” amacıyla kurulan daimi Alt Alt Komisyon, faaliyet yılı içerisinde, muhtelif ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmaktadır.

İncelemelerin genel amacı, ceza infaz kurumlarında, hükümlü ve tutukluların maddi ve manevi dokunulmazlığı haklarına ve ceza infaz kurumları yaşam koşullarına ilişkin sorunların olup olmadığının tespiti, tespit edilen sorunlarla ilgili olarak mevzuat değişikliğine veya uygulama safhasına ilişkin çözümler üretmektir.

Silivri L Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında yapılan incelemenin amacı da, Alt Komisyonun genel inceleme amacı doğrultusunda ceza infaz kurumlarında, hükümlü ve tutukluların maddi ve manevi dokunulmazlığı haklarının ihlal edilip edilmediği, kurumlardaki sağlık hizmetleri, hükümlü ve tutukluların ıslahına ilişkin meslek edindirme kursları ve sosyal faaliyetler, ceza infaz kurumu

2009 00Faaliyet Raporu

364

yöneticileri ve personelinin tavır ve davranışları, kantin hizmetlerine ilişkin sorunlarla birlikte, ceza infaz kurumu personelinin sorunları hakkında tespitlerde bulunarak, çözümler üretmektir.

IV. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM Alt Komisyon, ilk olarak Ceza İnfaz Kurumlarından Sorumlu Cumhuriyet

Savcısı ve Kurum Yöneticileri ile toplantı yapmıştır. Toplantıda ceza infaz kurumlarının koşulları hakkında bilgiler alınmış, hükümlü ve tutukluların şikayetlerine ilişkin değerlendirme yapılmıştır.

Alt Komisyon, ceza infaz kurumu koşullarına ilişkin önceden belirlediği amaçlar doğrultusunda, Silivri 3 Nolu ve 5 Nolu L Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında, kendi seçtiği koğuşları ve odaları ziyaret etmiş, hükümlü ve tutuklularla yapılan görüşmeler sırasında koğuşta bulunan tüm görevliler dışarıya çıkarılarak hükümlü ve tutukluların baskı altında kalmadan, rahat bir şekilde konuşmaları sağlanmıştır.

V. İNCELEMELER

1. Ceza İnfaz Kurumları Yöneticileri ile Yapılan Görüşmeler Alt Komisyonun Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yöneticileri ile yaptığı

toplantıda hükümlü ve tutukluların sağlık hizmetlerinin aksadığına ilişkin şikayetlerinin doğru olduğu belirtilerek, kampuste 7 adet ceza infaz kurumu ve 7.788 hükümlü ve tutuklu bulunmakla beraber, sağlık hizmetlerinin 1 adet kurum doktoru ve geçici olarak görevlendirilen 5 adet doktor ve 2 diş doktoru yürütülmeye çalışıldığı, ancak sağlık personeli sayısının yetersiz olduğu ifade edilmiştir.

21 kişilik koğuşlardan oluşan Silivri L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarında, genel olarak kapasite sorunu olmadığı, ancak, bazı koğuşlarda kapasitenin aşıldığı ifade edilmiştir.

Sürekli su verilmediğine ilişkin şikayetlere ilişkin ise; ceza infaz kurumu ilk açıldığında, yetersiz alt yapı nedeniyle bu problemin yaşandığı, alt yapının geliştirilmesiyle bu sorunun ortadan kalktığı belirtilmiştir.

Kantin hizmetlerinde ise, herhangi bir sıkıntının yaşanmadığı, ürünlerin piyasa araştırması sonucu satın alındığı ve yüzde 15’e kadar kâr konularak satıldığı bilgisi verilmiştir.

Ceza infaz kurumuna ilişkin önemli bir sorun ise; ring araçlarının sayı ve nitelik bakımından yetersizliği olduğu dile getirilmiştir. 29 adet ring aracının, İl Jandarma Sevk Bölük Komutanlığınca İstanbul’dan il dışına yapılan yapılması gereken sevkler, hükümlü ve tutukluların gerekli tetkik ve tedavileri yapılmak üzere İstanbul ilindeki hastanelere ve tutukluların İstanbul ilindeki duruşmalara götürülüp getirilmeleri için kullanıldığı, günde yaklaşık 100 adet hastane sevki, 200 adet civarında da duruşmalara tutuklu sevki yapıldığı belirtilmiştir. Ring araçlarının sayı olarak yetersiz olması nedeniyle, sevklerin toplu yapılması gerektiği, eski olan ring araçlarının havalandırma olanaklarının iyi olmadığı için araç içinde kelepçelenen tutuklu ya da hükümlülerin bu nedenle sıkıntı çektiği

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

365

ifade edilmiştir. Ayrıca, hastane ve adliyeye sevklerin İstanbul iline yapılması, İstanbul’un uzak olması ve trafik gibi nedenlerle sevk esnasında yaşanan sıkıntıların katlandığı vurgulanmıştır.

1200 personelin bulunduğu ceza infaz kurumu kampusunde, sadece 500 kişilik lojmanın olması da önemli bir sorun olarak ifade edilmiştir. Mali olanaklarının oldukça kısıtlı olduğu belirtilen personelin, lojman imkanlarından faydalanamayanların, İstanbul’dan kampuse ulaşmak zorunda olduklarını, bunun zaman ve mali yönden personeli sıkıntıya soktuğu belirtilmiştir.

2. Hükümlü ve Tutuklularla Yapılan Görüşme ve İncelemeler 3 Nolu L Tipi Ceza İnfaz Kurumunda, 24 adet tutuklunun bulunduğu

koğuşta yapılan incelemede, tutuklular, kötü muamele ve işkencenin olmadığını, ancak, sıcak suyun 24 kişilik koğuş için az verildiğini, sosyal faaliyet ve kursların yetersiz olduğunu ifade ederek, sağlık hizmetlerinin yavaş işlediğini ve sağlık problemlerinin çözülmesi hususunda etkin olmadığını dile getirmişlerdir.

4 Nolu L Tipi Ceza İnfaz Kurumunda yapılan görüşme ve incelemelerde, Heyet, 4 adet tutuklunun bulunduğu bir koğuşta, tutukluların şikayetleri ile ilgili görüşme yapmıştır. Görüşmede, tutuklular, ceza infaz kurumu yöneticilerinin kamera ile, koğuş dışındaki açık alanı, koğuş ortak kullanım alanını ve (odalar iç kısmı hariç) odaların bulunduğu katı gözetleyip kaydedebildiklerini, koğuş dışındaki açık alan haricindeki alanların kameralar tarafından gözetlenerek kaydedilmesinin özel hayatın gizliliği hakkının ihlali olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca, kaydedilen görüntülerin silinip silinmediği hususunda endişe taşıdıklarını belirtmişlerdir.

Tutuklular, en büyük sorunlarının koğuşlardaki akustik problemi olduğunu ifade ederek, koğuş içerisindeki en küçük sesin yankılanarak tüm koğuşta gürültüye neden olduğunu, bu yüzden işitme kaybı yaşadıklarını dile getirmişlerdir.

Ayrıca, sıcak suyun ne zaman verileceğin belli olmadığını, haftada iki gün üçer saatten altı saat verilen sıcak suyun yetersiz olduğunu belirterek kantin hizmetlerinden memnun olmadıklarını kantinde kaliteli ürün olmadığını, kalitesiz ürünlerin pahalı satıldığından yakınmışlardır.

Ayrıca, sağlık hizmetlerinin aksadığı, yemeklerin de yeterince iyi olmadığı belirtilerek, koğuşlardaki aşırı nemin kendilerini rahatsız ettiği ifade edilmiştir.

Haftada on dakika telefonla görüşme hakkı olan tutuklular, tutuklu ve hükümlü rejiminin farklı olması gerektiğini, tutukluların hükümlülerden daha fazla haktan yararlanmaları gerektiğini dile getirmişlerdir.

Ceza infaz kurumundaki sorunların bir çoğunun diyalog eksikliğinden kaynaklandığını ifade eden tutuklular, hükümlü ve tutukluların, ceza infaz kurumunun sorunlarının çözümünde yönetime katılım imkanlarının olmadığını belirterek, hükümlü ve tutuklularla yöneticilerin bir araya gelerek toplantı yapmaları gerektiğini, yönetime katılımın sorunların çözümünü kolaylaştıracağını vurgulamışlardır.

2009 00Faaliyet Raporu

366

Dört adet tutuklunun bulunduğu koğuştan sonra Heyet, 21 adet hükümlünün bulunduğu diğer bir koğuşta incelemelerini sürdürmüştür.

Bu koğuşta bulunan kişiler de koğuşlardaki akustik probleminden ve nemden şikayetçi olmuşlardır. Ayrıca, sağlık hizmetlerinin iyi olmadığında şikayet edilmiştir.

Hükümlüler, koğuşlarında bir tane semaver bulunduğunu, 21 kişiye bu semaverin yeterli olmadığını, bir tane daha semaver almak istedikleri halde, buna izin verilmediğini belirtmişlerdir.

5 Nolu L Tipi Ceza İnfaz Kurumunda 18-21 yaş arası tutuklularla yapılan görüşmede, ceza infaz kurumuna yapılan başvurulara çok geç cevap verildiği, yemeklerin kötü olduğu ve sürekli aynı yemeklerin verildiğinden yakınılmıştır.

Tutuklular spor salonundan yeterince yararlanamadıklarını ifade etmiş ve ceza infaz kurumu yöneticilerinin tavır ve davranışlarının bazen kendilerini rencide edecek şekilde olduğunu belirtmişlerdir.

Kantindeki ürünlerin hem pahalı hem de kalitesiz olduğundan şikayetçi olan tutuklular, kantinde bulunan hiçbir ürünü dışarıdan alamadıklarını, çünkü; kantindeki ürünlerin kendilerine satılmak istendiğini, kalitesiz ve pahalı olan ürünleri almak zorunda kaldıklarını ifade etmişlerdir.

Yaşları oldukça genç olan ve ceza infaz kurumunda ıslah edilebilmesi açısından önem arz eden bu gruptaki tutuklular, sosyal faaliyetlerin ve meslek edindirme kurslarının yeterli olmadığını, tahliye edildikten sonra yaşamlarını sürdürebilecekleri bir meslek edinmeleri için ceza infaz kurumunda meslek edindirme kurslarından faydalanmak istediklerini vurgulamışlardır.

VI. TAHLİL VE DEĞERLENDİRME Tutuklu ve hükümlülerin bazı hürriyetlerinin kısıtlanmasına neden olan

dönemler, devletin pozitif yükümlülüğünün ortaya çıktığı, bu bağlamda, devletin sorumluluk alanının genişlediği bir zaman dilimini ifade etmektedir. Bu dönemde ilgili tutuklu veya hükümlü, belirli kısıtlamalara maruz kalmakla birlikte, insan olma onurunun getirdiği temel birtakım haklardan yararlandırılmak zorundadır. Bu durum, kişinin devletle yaptığı sözleşmeden, yani toplum sözleşmesinden (Contrat Social) kaynaklanmaktadır. Toplum sözleşmesi ile devlete devredilen “Cezalandırma hakkı”, devlet tarafından titiz bir şekilde hayata geçirilmelidir.

Genel olarak değerlendirildiğinde, incelemeye konu infaz kurumunun çağdaş bir ceza infaz kurumunun gerektirdiği asgari standartları karşıladığı görülmektedir. Gerek bu konuda yapılan bilimsel çalışmalar, gerek ilgili sivil toplum örgütlerinin yayınları, gerekse Komisyonumuzun Avrupa’nın çeşitli ceza infaz kurumlarında yaptığı ziyaretler marifetiyle, buradaki şartların, Avrupa’daki ceza ve tutukevleri de dâhil olmak üzere, dünyadaki birçok ceza ve tutukevlerinin şartlarından daha iyi olduğu ortaya çıkmaktadır. Hükümlü ve tutukluların kaldığı yerlerin fiziksel ve sosyal kriterler çerçevesinde olumlu öğeler barındırdığı, hükümlü ve tutukluların rehabilitasyonu ve ıslahına yönelik faaliyetlerin sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, bu incelemelerin

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

367

amacı ülkemizdeki ceza infaz kurumlarının, diğer ülkelerin daha kötü şartları haiz infaz kurumlarına nazaran daha iyi olduğunu göstermek değildir. Amaç, diğer ülkelerdeki şartları bir tarafa bırakarak, insan olan herkesin hak ettiği olanakların sağlanmasıdır. Toplumsal sözleşme ile kendisine devredilen ‘cezalandırma hakkı’nı kullanan devlet, kendi hakimiyetindeki tutuklu veya hükümlülere kullandıracağı hakları belirlerken, diğer ülkelerin vatandaşlarına tanınan hakları değil, evrensel nitelikte olan ve insan onurunun gerektirdiği tüm hakları kriter olarak benimsemelidir.

Tutuklu ve hükümlülerin haklarının tarihsel ve felsefi boyutuna kısaca bakıldığında, her şeyin ölçüsünü insan olarak kabul eden humanist düşünürlerin, insancıl değerlerin ceza hukukunda var olması gerektiğini savundukları görülmektedir. Bu bağlamda, suçu ne olursa olsun suçlu, bir insandır ve insan haysiyetinin korunması olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Böyle bir insan anlayışını savunan bu düşünce açık toplumu yüceltmektedir. Birtakım insanları toplumun dışına itmeyi amaçlamayan açık toplumda, suçluyu, suçlu doğduğunu düşünerek dışlamak, ondan ümidi kesmek yerine onu ıslah ederek topluma kazandırmak hedeflenmektedir.

Cezanın amacı konusundaki yaklaşım farklılıkları değişik teorilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlar; mutlak adalet, önleme ve ıslah teorileridir.

Mutlak adalet teorisine göre cezanın amacı suçtan zarar gören birey, bireyler veya toplumun zararının giderilmesidir. Bu yaklaşım, “göze göz, dişe diş”, kötülüğün aynıyla karşılık bulması anlayışından evrilerek daha çağdaş bir format kazanmıştır. Önleme teorisi ise, cezanın amacını yeni suçların işlenmesini engelleme olarak belirlemektedir. Böylece, suçlu suç işleme eğiliminden uzaklaştırılacak, suçlunun cezalandırılması ile suç işleme potansiyeline sahip kişiler de korkutularak suç işlemeleri engellenecektir. Cezanın amacının suçluyu ıslah etmek olduğunu belirten ıslah teorisinde ise, suçlu, suç işlediği için değil bir daha suç işlemeyecek bir insan haline gelmesi için cezalandırılmalıdır. Cezanın amacı suçludaki insanı değil, insandaki suçluyu etkisiz hale getirmektir. Suçluyu ıslah etme, devletin hak ve görevidir. Bu teoriye göre ceza elem ve acı içerebilir ancak bunlar suçlunun ıslahı için gerekli ölçülerde olmalıdır.

Çağdaş hümanist doktrin ve bizim infaz sistemimiz ıslah teorisini benimsemiştir. Bu bağlamda ceza, suçluyu rehabilite etmek amacıyla uygulanan ve birtakım hak yoksunluklarını içeren bir yaptırımdır. Hak mahrumiyetlerini kapsaması nedeniyle acı, ıstırap, zorluk ihtiva etmektedir, ancak, bütün bu süreçte yaşanan olumsuzluklar cezanın amacı değildir. Kişinin maruz kaldığı hak yoksunlukları da, niteliği itibariyle, hem adalet duygusunun oluşmasına hem de bu tür suçların işlenmesini önlemeye hizmet etmektedir. Çağdaş anlayışta ceza, hürriyetinden mahrum kılınan kişi ve toplumun ortak yararlarını birlikte değerlendiren, ilgiliyi yeniden sosyalleştirerek üretken ve saygın bir birey haline getirmeyi amaçlamaktadır.

Ceza infaz kurumuna girmesiyle, birçok hakkını kullanamayan ve tamamen Devletin koruması ve güvencesi altına alınan hükümlü ve tutukluların insan

2009 00Faaliyet Raporu

368

olma onuru, bir hak olarak varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle, tutuklu ve hükümlülere insan onuruna uygun şekilde davranılması Devlet olmanın doğurduğu bir yükümlülüktür. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan “Hükümlülere Uygulanacak Muameleye İlişkin Minimum Standart Kurallar” ile Avrupa Konseyi tarafından çıkarılan “Hükümlülerin İyileştirilmeleri İçin Standart Asgari Kuralların Avrupa Metni” (Avrupa Cezaevi Kuralları) hükümlüler ve tutuklular açısından oldukça önemli standartları kapsamaktadır. Yasal mevzuatımız ve özellikle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile de bu kurallarla uyum içerisinde bir düzenleme yapılmıştır.

Bu bakış açısı bağlamında; Silivri Cezaevi Yerleşkesinde yapılan inceleme sonucunda ortaya çıkan değerlendirmelerimiz şunlardır:

Ülkemizde, tutuklu ve hükümlülerin sayısı tahmini olarak 105.000 civarındadır. Komisyonumuzca ziyaret edilen Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusünde, 25/02/2009 tarihi itibariyle 7788 tutuklu ve hükümlü olduğu dikkate alındığında, genel sorunların burada daha fazla yaşanması muhakkaktır. Ayrıca infaz kurumunun yeni hizmete girmiş olması, avantajların yanı sıra, başka sorunları da beraberinde getirmektedir.

Alt Komisyonun incelemede bulunduğu Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusünde tutuklu ve hükümlülerin aynı koğuşta kaldıkları görülmüştür. Avrupa Cezaevi Kurallarına göre, özgürlükten yoksun bırakma; insan onuruna saygınlığı sağlayacak maddi ve manevi koşullar içinde ve hükümlü ve tutukluların kişisel sorunlarının çözümüne yardımcı olacak şekilde düzenlenirken, cezanın ıslah ediciliği de gözden uzak tutulmamalıdır. Avrupa Cezaevi Kuralları uyarınca, tutuklu ve hükümlülerin ceza infaz kurumuna yerleştirilmeden önce çeşitli kıstaslara göre sınıflandırılmaları ve bu sınıflandırmaya bağlı olarak yerleştirilmeleri öngörülmektedir. Bu bağlamda hiçbir tutuklu istemediği halde hükümlülerle temas ettirilmemelidir. Ancak rızaları varsa veya kendilerine faydalı nitelikte düzenlenen faaliyetler söz konusu ise, hükümlülerle aynı ortamda kalmalarına izin verilebilir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 111. maddesi, tutukluların tutukevlerinde veya buna maddî olanak bulunmadığı durumlarda kapalı ceza infaz kurumlarının sadece tutukluların konulması için ayrılmış özel bölümlerinde tutulacaklarını hüküm altına almıştır. Yine bu maddede, tutukluların kendi aralarında da sınıflandırılmak suretiyle yerleştirilmesi öngörülmektedir. Ayrıca Anayasamızın 38/4 maddesinde de “ Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” hükmü ile bu konuda bir güvence getirilmiştir. Bu nedenle, tutukluların hükümlülerden ayrı olarak, tutuklulara özgü bir yere konulması Anayasa gereğidir. Tutukluların, hükümlülerle aynı mekâna konulması hem masuniyet karinesinin hem de Anayasa’nın ihlalini oluşturur. Aynı zamanda tutukluların birbirleriyle negatif etkileşimini önleyecek tedbirler de bu kapsamda değerlendirmeye alınmalıdır. Haklarındaki bir soruşturma ya da kovuşturma kapsamında tedbiren hürriyetinden mahrum bırakılan tutukluların birbirlerinden olumsuz

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

369

etkilenmelerini engelleyecek önlemlere öncelik verilmelidir. Gerçekten de, aynı suçtan dolayı soruşturma ya da kovuşturmaya tabi tutulan kişilerin aynı koğuşlarda barındırılmaları, mahkeme önünde ortak tavır olma sonucunu doğurmakta, dolayısıyla yargılanmayla ortaya çıkarılmaya çalışılan gerçeğin saklı kalmasına neden olmaktadır. Bu durum ayrıca, sosyal statü, yaş, eğitim düzeyi, maddi olanak, fiziksel güç gibi faktörler nedeniyle biri diğerinden güçlü olan kişinin zayıfı etkilemesi ve bunun doğal sonucu olarak da hakkaniyete uygun bir yargılamanın yapılamaması sonucunu doğurmaktadır.

Cezanın ıslah edici özelliğinin uygulanabilmesi ile tutuklu ve hükümlülerin infaz kurumu dışındaki şartlara uyumlarının sağlanabilmesi, iyi bir sınıflandırma yapılmasına bağlıdır. Sınıflandırma, hükümlünün kişisel özelliklerinin değerlendirilmesi ve kurum kaynaklarının hükümlü için en etkin bir şekilde kullanılmasını programlamanın yanında, hükümlünün yeniden sosyalleştirilmesi sürecinin de önemli bir başlangıç noktasını oluşturur. İyi bir sınıflandırma, değişik kriterlere göre değerlendirilmesi gereken hükümlülerin bir arada bulunmalarıyla ortaya çıkabilecek problemleri de önler. Burada önemli olan, ortak özellikler taşıyan suçluların aynı grupta değerlendirilmesi ve bu şekilde oluşturulan gruplara yeniden topluma kazandırmaya yönelik, her grubun özelliklerine göre farklı nitelik taşıyan programların uygulanmasıdır. Avrupa Cezaevi Kuralları, birbirlerini olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilecek olan hükümlülerin birbirlerinden ayrılması ve hükümlülerin yeniden topluma kazandırılmalarını kolaylaştırmak için hükümlülerin dağıtımına yardımcı olmak amacıyla sınıflandırma yapılmasını tavsiye etmektedir.

Bu kapsamda, sınıflandırmada hükümlülerin bireysel durumları göz önünde bulundurularak, her bir hükümlüye uygun iyileştirme ve eğitimin sağlanacağı ayrı kurumlara veya aynı kurumların farklı kesimlerine yerleştirilmeleri gerektiği belirtilmektedir. 5275 sayılı yasada da ayrıntılı olarak hüküm altına alınan bu hususun bir an önce aktif ve verimli bir şekilde uygulanması infaz rejimi açısından büyük öneme haizdir.

Hükümlü ve tutukluların moral düzeyinin üst seviyede tutulması, infaz kurumundan çıktıktan sonra topluma en kısa sürede uyum sağlayıp ekonomik bağımsızlığını kazanması ve kendilerine olan güvenlerinin artması, kurumda kendilerine verilen mesleki eğitim ve sosyal etkinliklere de bağlıdır. Özellikle 18-21 yaş arası tutuklu ve hükümlülerin konumu daha da önem arz etmektedir. Yasal çerçeve içerisinde; bu yaşta infaz kurumunda bulunan gençlerin, tahliye sonrası tekrar suç ortamına itilmemesi, onların iyi bir eğitim almalarına ve ekonomik sıkıntı çekmemelerine de bağlıdır. Birey merkezli yaklaşım ile; her bir hükümlüyü, infaz sonrasında topluma değer katacak hale getirecek bir politika izlenmeli, kişiden intikam almayı ve onu toplumdan tecrit etmeyi amaçlayan bir yaklaşımdan uzaklaşılmalıdır. Özellikle de, genç yaşta suça bulaşmış, eğitim sürecini tamamlayamadan sosyal hayattan uzaklaşmış kişilerin infaz sürecini takip eden dönemdeki verimliliği ve hayata entegrasyonu başat amaç olmalıdır. Bu gruptaki kişilere yönelik özel eğitim ve rehabilitasyon programları hayatı önemi haizdir. Zira, hayatının geriye kalan kısmıyla ilgili

2009 00Faaliyet Raporu

370

herhangi bir umut taşımayan bir bireyin yaşama sevincine sahip olması, üretmeyi düşünmesi ve topluma yararlı bir birey olması beklenemez. Bu bağlamda her türlü tedbir alınmalı, bu kişilere değişik sanatsal ve eğitim aktiviteleri barındıran alternatifler sunulmalı, bu kişiler konuyla ilgili özel eğitim almış psikolojik danışmanlar gözcülüğünde ve ilgiliyi rahatsız etmeyecek bir formatta sosyal hayata entegre edilmelidir. Suç işlemeyi kanıksamamış kişilere, bilmedikleri suç ve yöntemleri öğretmeyi engelleyecek bir idare anlayışı ceza ve infaz kurumlarına hakim kılınmalıdır. Bu cümleden olarak, cezaevi yöneticileri ve emirlerindeki kadrolar, meslek öncesi ve meslek içi eğitim faaliyetleri ile farkındalık artırıcı programlara tabi tutulmalıdır.

Bir kısım hükümlü ve tutuklular da, hastalık nedeniyle yapılan sevklerde sorun yaşadıklarını belirtmişlerdir. Avrupa Cezaevi Kurallarında olduğu gibi 5275 sayılı Kanunun 57, 71 ve 78. maddelerinde de, hükümlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkına sahip oldukları vurgulanmış, bu bağlamda uygulanacak usul ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Sağlık hizmetleri ile ilgili mevzuat yönüyle pek fazla problem bulunmamakla birlikte, ekonomik ve fiziksel koşulların yetersiz olmasının yanında bir de hükümlü ve tutuklu sayısının fazla olmasının bir takım sıkıntıları beraberinde getirdiği görülmüştür. Ceza infaz kurumları bünyesinde sadece 1 kurum doktorunun bulunduğu, İl Sağlık Müdürlüğünden geçici olarak görevlendirilen 5 doktor ile 2 diş tabibiyle takviye edilmeye çalışılan sağlık hizmetlerinin oldukça yetersiz kaldığı belirlenmiştir. 7788 mevcutlu infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların hastane sevkleri eski ve yetersiz nitelikteki ring araçları ile yapılabilmektedir. İl Jandarma Sevk Bölük Komutanlığı tarafından yüklenilmiş olan bu hizmet kapsamında, hükümlü ve tutukluların İstanbul’da bulunan 18 hastaneye sevk edilmeleri, ayrıca tutukluların duruşma için yine İstanbul’da bulunan 26 adliyeye götürülmeleri birtakım problemleri barındırmaktadır. Ring araçlarının eski ve sayıca yetersiz olması, diğer taraftan kapasitesinin üzerinde kullanılmaları özellikle hasta sevkleri açısından olumsuzluklara sebebiyet verebilmektedir. Ocak ayında toplam 656 tutuklu ve hükümlünün hastanelere sevk işleminin yapıldığı düşünüldüğünde, bu işlemlerin zahmetli, maliyetli ve insan sağlığına uygun olmayan bir durumda olduğu anlaşılmaktadır.

Ceza ve tutukevi kampusü çok büyük olup mevcudunun da fazla olması su sıkıntısını da beraberinde getirmiştir. Koğuşlara sürekli su verilememekte, sıcak su ise, haftada 2 gün ve 3 saat ile sınırlı olarak verilmektedir. Ayrıca sıcak suyun veriliş saatleri de devamlı değişmekte ve belirli bir düzen içerisinde hareket edilmemektedir. Bu da hükümlü ve tutukluların temizlik gibi en temel ihtiyacını karşılamalarını zorlaştırmaktadır. Cezaevi yönetimi, bazı hükümlü ve tutukluların suyu kasten açık bıraktıklarını bu nedenle su israfının ortaya çıktığını ifade etmekle birlikte, on bin insanın yaşadığı devasa bir yaşama alanında su israfının önlenmesini sağlayacak her türlü tedbir düşünülmelidir. Gezilen koğuşların yeterince ısınamadığı ve yemeklerin kötü çıktığı, sürekli aynı yemeklerin servis edildiği, ayrıca koğuş içerisinde bulunan kameraların ortak yaşam alanlarının dışında, özel yaşam alanlarını da görüntülediği

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

371

komisyon tarafından tespit edilmiştir. Bu tür fiziksel şartlar düzeltilerek kişiler temel yaşama standartlarından mahrum edilmemelidir.

Gezilen koğuşlarda sık rastlanan şikâyetlerden birisi de kantinde satılan ürünlerin pahalı ve kalitesiz olduğu ve isteklerinin geç olarak kendilerine ulaştığıdır. Burada satılacak ürünlerin ihale usulü ile alındığı, bunlara %15 kâr konularak satışa sunulduğu idareden öğrenilmiştir. Hükümlü ve tutukluların konumları itibari ile çalışamadıkları, maddi olarak sıkıntı içerisinde olabilecekleri, kendilerinden başka bakmakla yükümlü oldukları kişilerin de olabileceği dikkate alınmalıdır. Devlet tarafından tahsis edilen 4 TL’nin de yemek için çok yetersiz olduğu düşünüldüğünde, kantine daha da ihtiyaç hissedileceği açıktır. Bunun haricinde diğer ihtiyaçlarını da buradan karşılamak zorunda oldukları göz önüne alındığında kantindeki fiyatların önemi daha da artmaktadır. Hükümlü ve tutukluların kantine mecbur olmaları, parası olanın olmayan üzerinde bir üstünlüğünü doğuracaktır ki bu da hiç arzu edilmeyen “Koğuş ağalığı” sisteminin kendiliğinden oluşmasına sebebiyet verecektir. Dışarıdaki marketler ile kıyaslandığında elektrik gideri, personel harcaması ve kira gibi birçok harcama kaleminden muaf olan kantinlerin çok daha ucuza hizmet sunmaları gerekir. Çağdaş devlet yönetimi ve sosyal adalet ilkesi kapsamında devletin özel bir işletme mantığı ile infaz kurumlarındaki kantinleri kâr amacı ile işletemeyeceği açıktır. Yukarıda bahsedilen maliyet kalemlerinin olmadığı dikkate alındığında, ceza infaz kurumu kantinlerinin piyasa fiyatlarıyla mukayese edilme yanlışlığına düşülmemesi ve bu ürünlerin maliyetine satılması gerekir.

Görüşülen tutuklu ve hükümlülerden bir kısmı, telefon ile görüşme hakkını tam kullanamadıklarını, 10 dakikayı sadece bir kişi ile kullanabildiklerini, oysa bu süreyi bölerek birden fazla kişi ile görüşmek istediklerini beyan etmişlerdir. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün f fıkrası , “Hükümlüler görüşebilecekleri yakınlarından bir veya birden fazla kişi ile haftada bir kez ve bir telefon numarasıyla bağlantı kurarak kesintisiz görüşme yapabilir. Herhangi bir nedenle görüşme gerçekleşememişse daha önceden bildirilen numaralardan bir diğeriyle görüşebilir. Konuşma süresi görüşme başladığı andan itibaren on dakikayı geçemez.” hükmünü havidir. Hükümlü ve tutukluların telefonla görüşmek istedikleri kişileri idareye bildirdikten sonra, her defasında yalnızca bir kişi ile görüşmek zorunda kalmaları yerine 10 dakikalık süreyi listede bulunan birden fazla kişi ile görüşerek kullanmalarının sağlanması, bu hakkın veriliş amacına daha uygun düşmektedir.

Silivri Ceza İnfaz Kurumu’nun konum itibariyle Silivri ilçesine 12 İstanbul’a ise 70 km uzaklıkta olup burada daha çok İstanbul Adliyelerinde görülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarına ait tutukluların kaldığı belirlenmiş, bu tutukluları ziyarete gelen kişilerin ikamet yerlerinin İstanbul ağırlıklı olduğu yetkililerden öğrenilmiştir. Bu da ulaşım sorununu ortaya çıkarmaktadır. Hükümlü ve tutuklulara yasal hakların verilmesi yanında o hakların kullanılması için gerekli ortam ve şartların hazırlanması da önemlidir.

2009 00Faaliyet Raporu

372

Ziyaret, hem tutuklu ve hükümlü, hem de yakınları için bu hakların en önemlilerindendir. Kampusün yerleşim merkezlerinden uzak olmasının telafisi, ulaşım şartlarının iyileştirilmesi ile mümkün olabilir.

VII. SONUÇ VE KARAR 1. Devletin cezalandırma yetkisini kullanmasının en önemli amacı suçlunun

ıslahıdır. Bu amacın gerçekleştirilebilmesi için fiziki ortamın yeterli, personelin eğitimli, ünitelerin ise eksiksiz ve donanımlı olması, ayrıca, yasalar ile tutuklu ve hükümlülere verilen hakların en üst düzeyde kullandırılması gerekmektedir. Sınıflandırma ile tutuklu ve hükümlülerin farklı yerlerde bulundurulması ile eğitim ve öğretim programlarının uygulanması ıslah edicilikte önemli bir etkendir ve bu durum yasayla getirilen bir zorunluluktur. Bu konuda bir an önce yasanın emredici hükümlerine uyulmalıdır.

2. Ceza İnfaz Kurumunda Devletin himayesinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı öncelikle gözetilmesi gereken hususlardan birisidir. İnfaz kurumu idaresinin böyle bir konuda olabildiğince duyarlı olması gerekir. Silivri Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlü sayısının 7788 olması yanında, 10.000 kişilik kapasiteye sahip olduğu düşünüldüğünde hastalık ve değişik sebeplerle hastaneye sevklerin hem zaman hem de masraf açısından içinden çıkılamaz bir hal aldığı görülmektedir. Bu durumun amaca da çok uygun olmadığı göz önüne alındığında, bu tür büyük kampüslerde hastane kurup yeterli sayıda uzman doktor ve personelin istihdam edilerek hizmetin ayağa getirilmesi yoluna başvurulması bir çözüm olarak düşünülmelidir.

3. Sağlığın vazgeçilmez unsurlarından birisi olan su ile ilgili sıkıntıların da telafi edilmesi, özellikle sıcak suyun düzenli olarak her gün belli saat aralıklarında verilmesi, bunun yapılması mümkün olmuyorsa verilecek günlerin duyurulması, değişme halinde ise yine bundan ilgililerin haberdar edilmek suretiyle zaten kısıtlı olan bu imkândan maksimum şekilde yararlanılması sağlanmalıdır. Bununla birlikte ısınma ve yemek gibi temel ihtiyaçların olabildiğince insan onur ve yaşam standardına uygun şekilde sunulmasının Devletin yükümlülükleri arasında olduğunun unutulmaması gerekir.

4. Tutuklu ve hükümlülerin faydalanmak zorunda oldukları kantinlerin kâr amacı gütmeksizin maliyetine satış yapmalarına özen gösterilmesinin yanında sosyal statü farklılıklarının da dikkate alınarak herkese hitap edebilecek çeşitte ürünlerin bulundurulması ile isteklerin mümkün olduğu ölçüde zamanında ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması hususunda gerekli önlemler alınmalıdır.

5. Telefonla görüşme hakkı tutuklu ve hükümlüler kadar dışarıda bulunan yakınları açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu konuda 5275 sayılı yasa ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzükte gerekli düzenlemeler yapılmakla birlikte, kişilerin haftalık 10 dakika olan görüşme hakkını sadece bir kişi ile kullanmak zorunda olmaları yerine 10 dakikalık sürede, daha önce İdareye verilin listedekilerden birden

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

373

fazla kişi ile görüşme yapmalarının sağlanması hususunda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

6. Koğuş içerisinde bulunan kameraların, münhasıran ortak yaşam alanlarını kayıt altına alacak şekilde konuşlandırılması sağlanmalıdır.

7. Silivri Ceza İnfaz Kurumu kampusünün etrafındaki yerleşim merkezlerine uzaklığı dikkate alındığında, ulaşım sorununun yerel yönetimler ile de işbirliğine gidilerek çözülüp hükümlü ve tutuklular ile yakınlarının mağduriyetinin önlenmesi gerekir.

* Sivas Milletvekili Malik Ecder ÖZDEMİR, rapora muhalefet şerhi koymuştur. Muhalefet şerhi şu şekildedir:

“Silivri L Tipi Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporuna Eklenmesi Gereken Görüş ve Kanaatlerim

Alt Komisyonumuzun kuruluş amacı, her türlü şiddet, kötü muamele ve işkence ile ceza ve tutukevlerindeki sorunları tespit etmek, tespit edilen sorunların giderilmesi için ilgili kurumlar nezdinde girişimlerde bulunup, çözümler üretmektir.

Silivri L Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında yapılan incelemenin amacı da, burada bulunan tutuklu ve hükümlülerin yasal haklarını kullanıp kullanamadıklarını, varsa yapılan hak ihlallerini tespit etmek, bu konuda kusuru bulunanları uyarmaktır.

Komisyon olarak bu görevimizi yaparken, söz konusu tutuklu veya hükümlülerin kim olduklarına bakmaksızın, inancı, siyasal görüşü ya da hakkındaki suçlamalar ne olursa olsun, herkesin yasa karşısında eşit olduğu ilkesinden hareket etmemiz gerekir. Muhatabı kim olursa olsun yapılan hak ihlallerini, varsa kötü muameleyi, inceleme raporumuzda açık bir biçimde tespit etmek asli görevimiz olmalıdır.

Alt Komisyon raporunun ‘ Hükümlü ve Tutuklularla Yapılan Görüşme ve İncelemeler’ bölümünde üstün körü geçiştirilen ancak, ‘Sonuç Ve Karar’ bölümünde hiç bahsedilmeyen aşağıdaki tespitlerimiz bu raporda yer almalıydı.

4 Nolu Ceza Ve İnfaz Kurumunda ‘Ergenekon Terör Örgütü’ iddianamesi nedeniyle tutuklu bulunan Sayın Tuncay ÖZKAN; yasal olmayan bir biçimde tutuklu ve hükümlülerin bir arada bulundurulduklarını, kendilerinin tutuklu oldukları halde hükümlülerle aynı muameleye tabi tutulduklarını, örneğin telefonla görüşme olanaklarının tıpkı hükümlülerde olduğu gibi haftada bir kez ve on dakika ile sınırlandırıldığını ifade etmiştir. Yasal savunma haklarını kullanamadıklarını, savunmaları için bilgi ve belgeye ulaşamadıklarını söylemiştir.

Sayın Tuncay ÖZKAN, Adil Serdar SAÇAN ve Gürbüz ÇAPAN; kaldıkları koğuşun tuvalet ve banyo girişleri dahil olmak üzere ortak alanların 24 saat süreyle kamera kayıtlarının yapıldığını, yasal olmayan bu kayıtların kimler tarafından ve ne kadar süreyle denetlendiğini bilmediklerini, bu durumun kendilerinde psikolojik bir işkenceye dönüştüğünü ifade etmişlerdir.

2009 00Faaliyet Raporu

374

Sayın Tuncay ÖZKAN; gözaltına alındıktan sonra Metris Cezaevinde 14 gün süreyle tek kişilik bir hücrede tutulduğunu, bunun yasal bir uygulama olmadığını iddia etmiştir.

Komisyon üyelerinin huzurunda, aynı davadan tutuklu bulunan Sayın H.Atilla UĞUR tarafından TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na yazılmış olan bir dilekçe bana teslim edilmiştir. Komisyonun kayıtlarına geçirilen bu belgede Sayın Atilla UĞUR; gözaltına alındığı emniyet müdürlüğünde önce bir Emniyet Müdürünün, ardından, Sayın Zekeriya ÖZ’ün kendisine ‘Şener ERUYGUR ve Hurşit TOLON hakkında bir şeyler söyle seni serbest bırakalım’ dediklerini ifade etmektedir.

Komisyonumuzun tüm üyelerinin ortak tespiti olan bu önemli iddiaların raporumuzda yer almaması kabul edilemez.

Bu durumu, görülmekte olan davaya müdahale etmekten sakınma arzusuyla açıklamakta olanaksızdır. Oysa her biri çok ciddi anlamda insan hak ve ihlali olan bu iddialar komisyonumuzca araştırılmalıydı.

Cezaevi ziyaretimizden sonra yaşananlar ise hukuk adına tam bir garabettir.

Komisyon raporumuz henüz tamamlanmamışken, Komisyonumuzun ziyaretinin basına yansıyan yanlarını adeta ihbar kabul eden Adalet Bakanlığı, Silivri 4 ve 5 Nolu Cezaevi Müdürlerini ‘Ergenekon Tutuklularına özel muamele ve ihtimam sağladıkları’ gerekçesiyle görevden almış, yerlerini değiştirmiştir.

Komisyonumuzun bu ziyareti amaçlananın tam tersine, kötü muamele yapan değil, iyi davranan cezaevi yöneticilerinin cezalandırılması sonucunu doğurmuştur.

Silivri L Tipi Ceza ve Tutukevlerinde yapılan kamera kayıtlarının yasal olup olmadığını sorduğum Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Sayın Nizamettin KALAMAN; bu cezaevinin ilk projesinde koğuşlardaki duş ve tuvaletlerin yukarıda bulunan yatak katlarında planlandığını, bu nedenle aşağıdaki mekanların kamera ile kaydedilmesinde bir sakınca olamayacağını düşündüklerini, ancak inşaat aşamasında yapılan proje tadilatı ile duş ve tuvaletlerin aşağıya alındığını, bu durumda koğuşlardaki kamera kayıtlarının yasal olamayacağını, böyle bir durumdan da haberdar olmadıklarını, en kısa zamanda Adalet Bakanı ile görüşüp, bu yanlış uygulamaya son vereceklerini ifade etmiştir.

Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü, Silivri 4 ve 5 Nolu Cezaevi Müdürlerinin görevden alınmalarının gerekçesini açıklarken; yasa gereği aynı suçtan yargılanan tutukluların yargılamanın selameti açısından bir arada tutulamayacağını, ayrı ayrı koğuşlara konmaları gerektiğini, Bakanlığa gelen bir ihbar nedeniyle görevlendirilen müfettişin raporu sonucu bu müdürlerin yerlerinin değiştirildiğini ifade etmiştir.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olarak ziyaret ettiğimiz tüm cezaevlerinde aynı durumla karşılaşmış bulunmaktayız. Amaç yasayı uygulamaksa sadece Ergenekon Davası tutuklularının bulunduğu cezaevi

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

375

müdürlerine uygulanan görevden alınmalar, neden diğer ceza evi müdürleri içinde uygulanmamaktadır. Fiziki mekan yetersizlikleri nedeniyle aynı davada tutuklu bulunanları ayıramayan ceza evi müdürlerini hukuksuzluk yaptıkları gerekçesiyle görevden alırken, daha büyük suç olan 24 saat kamerayla gözetim ve tutuklu ile hükümlülerin aynı koğuşta kalmaları hukuksuzluğuna neden göz yumulmaktadır?

Sonuç ve Kanaatlerim 1. Silivri L Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında Ergenekon İddianamesi nedeniyle

tutuklu bulunanların, hükümlülerle aynı ortamda bulundurulmaları ve kendilerine hükümlülere tanınan kadar hak tanınması(telefonla görüşme hakkında olduğu gibi), Anayasamızın 38/4. maddesine ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 111. maddesine aykırıdır. Bu yasal olmayan uygulamayla burada bulunan tutukluların savunma hakları da engellenmektedir.

2. Yasalara aykırı olduğu Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nce de kabul edilen kamera kayıt işlemine derhal son verilmelidir. Şimdiye kadar yapılan kamera kayıtları imha edilmelidir.

Yaklaşık bir yıldır bu cezaevlerinde bulundurulan tutuklu ve hükümlülere uygulanan ve giderek psikolojik işkence ve kötü muameleye dönüşen bu uygulamanın idari ve siyasi sorumluları hakkında yasal işlem başlatılmalıdır.”

2009 00Faaliyet Raporu

376

EK-11: ERZURUM E ve H TİPİ CEZA İNFAZ KURUMLARI İNCELEME RAPORU

I. GİRİŞ Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 9 Nisan 2009 tarihli 24. Toplantısında, Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR ve Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ’dan oluşan Alt Komisyonun Erzurum, Van, Muş, Batman ve Gaziantep ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmasına karar verilmişti. Karar doğrultusunda Alt Komisyon, 14 Nisan 2009 tarihinde Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında incelemelerde bulunmuştur. Komisyona Adalet Müfettişi (Cumhuriyet Savcısı) Mecit Gürsoy ve TBMM Uzman Yardımcısı Halil İbrahim BAYAR eşlik etmiştir.

II. KOMİSYONA YAPILAN BAŞVURULAR 23’ncü dönem 3’ncü yasama yılında Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz

Kurumlarından Komisyonumuza 63 başvuru yapılmıştır. Başvurularda, her yönetim değişinde uygulamaların da değiştiği, dolayısıyla mevzuat yerine şahsi eğilimlerin uygulandığı, sosyal etkinliklerden faydalandırılmadıkları, elbiselerinin kendilerine verilmediği, telefonda Kürtçe konuşamadıkları, Kürtçe yayınların ceza infaz kurumuna sokulmadığı, radyo kullanılmasına izin verilmediği, yemeklerin iyi olmadığı ve sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğundan şikayet edilmiştir.

Ayrıca, H Tipi Ceza İnfaz Kurumunda, yukarıda belirtilen şikayetlerle ilgili olarak şubat ve nisan ayları süresince bazı hükümlü ve tutuklular süresiz açlık grevi yapmışlardır. Alt Komisyon bu hususta da incelemede bulunmuştur.

III. İNCELEMENİN AMACI 3686 sayılı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanunun 6. Maddesine

göre Komisyon, alt komisyonlar kurmak suretiyle çalışabilir ve 5. Maddesine göre; gerekli gördüğünde Ankara dışında incelemelerde bulunabilir. “Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele ve İşkence İle Ceza ve Tutukevleri İle İlgili Sorunların İncelenmesi” amacıyla kurulan daimi Alt Alt Komisyon, faaliyet yılı içerisinde, muhtelif ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmaktadır.

İncelemelerin genel amacı, ceza infaz kurumlarında, hükümlü ve tutukluların maddi ve manevi dokunulmazlığı haklarına ve ceza infaz kurumları yaşam koşullarına ilişkin sorunların olup olmadığının tespiti, tespit edilen sorunlarla ilgili olarak mevzuat değişikliğine veya uygulama safhasına ilişkin çözümler üretmektir.

Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz Kurumlarında yapılan incelemenin amacı, Alt Komisyonun ceza infaz kurumlarına ilişkin genel inceleme amacı ve Komisyona yapılan başvurularda şikayet edilen hususlar doğrultusunda, hükümlü ve tutukluların yasam koşulları, kurumlardaki sağlık hizmetleri, hükümlü ve tutukluların ıslahına ilişkin meslek edindirme kursları ve sosyal

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

377

faaliyetler, ceza infaz kurumu yöneticileri ve personelinin tavır ve davranışları, kantin hizmetlerine ilişkin sorunlarla birlikte, ceza infaz kurumu personelinin sorunları hakkında tespitlerde bulunarak, çözümler üretmektir.

IV. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM Alt Komisyon, ilk olarak Ceza İnfaz Kurumlarından Sorumlu Cumhuriyet

Savcısı ve Kurum Yöneticileri ile toplantı yapmıştır. Toplantıda, yöneticilerle Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz Kurumlarından gelen şikayetlerle ilgili olarak görüşme yapılmıştır.

Bu görüşmeden sonra Alt Komisyon, kendi seçtiği koğuşları ve odaları ziyaret etmiş, hükümlü ve tutuklularla yapılan görüşmeler sırasında koğuşta bulunan tüm görevliler dışarıya çıkarılarak hükümlü ve tutukluların baskı altında kalmadan, rahat bir şekilde konuşmaları sağlanmıştır.

V. İNCELEMELER 3. Ceza İnfaz Kurumları Yöneticileri ile Yapılan Görüşmeler Alt Komisyonun Erzurum E ve H Ceza İnfaz Kurumları Yöneticileri ile

yaptığı toplantıda, her iki ceza infaz kurumundan da sorumlu Ceza İnfaz kurumu Savcısı, ceza infaz kurumunda her türlü uygulama ve işlemin mevzuat hükümleri çerçevesinde yapıldığını belirterek bazı hükümlü ve tutukluların sosyal faaliyetlerde kendi belirledikleri kişilerle beraber olma taleplerini yerine getirmedikleri için süresiz açlık grevine başladıklarını ifade etmiştir. Ceza İnfaz Kurumu Savcısı, terör suçları nedeniyle hükümlü ya da tutuklu olarak bulunanların diğer suçlardan hükümlü ya da tutuklu durumunda bulunan kişileri terör örgütüne çekebilmek için organize tavır içinde olduklarını, bu yüzden, sosyal faaliyetleri, terör suçları nedeniyle hükümlü ya da tutuklu bulunanlarla diğer hükümlü ve tutukluların temasını engelleyecek şekilde planladıklarını açıklamıştır.

Alt Komisyonun incelemelerde bulunduğu tüm ceza infaz kurumlarında şikayet edilen sağlık hizmetlerinin iyi işlememesinin, sağlık personeli yetersizliğinden kaynakladığı, Erzurum E ve H Ceza İnfaz Kurumları yöneticileri tarafından da dile getirilmiştir.

Komisyona ulaşan başvurularda yoğun olarak şikayet edilen telefonda ve sosyal faaliyetlerde Kürtçe konuşmaya ilişkin ise; bu hususta mevzuat hükümlerinin uygulandığı, mevzuata aykırı bir işlem yapılmadığı ifade edilmiştir.

Sosyal etkinlikler için fiziki imkanların yetersiz olduğu, ancak yine de sosyal etkinliklerin fiziki imkanların elverdiği ölçüde yapılabildiği belirtilerek sosyal etkinlik halindeyken Kürtçe konuşmanın yasak olduğuna ilişkin şikayetlere ilişkin olarak, bu hususta mevzuat hükümlerinin uygulandığı, sosyal faaliyetlerin amacı dışında kullanımı halinde müdahale edildiği, mesela, futbol oynamak için koğuşlarından çıkartılan hükümlü ve tutukluların, futbol oynamayı bırakıp bir köşede toplanarak sohbet etmeye başladıklarını bu durumda hemen müdahale edildiği bilgisi verilmiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

378

Hükümlü ve tutukluların, uzun frekanslı radyolarla, terör örgütünün Türkiye dışından, hükümlü ve tutuklulara talimatlar veren yayınlar yapan kanallarını dinleyebildikleri tespit edildiği için, sadece kısa frekanslı radyoların verildiği vurgulanmıştır.

Hükümlü ve tutuklulara yakınlarının getirdiği elbiselerin giyilemeyecek kadar eski olmadıktan sonra verildiği, ayrıca ceza infaz memurları ve jandarmanın kıyafetlerine benzer kıyafetlerin de güvenlik gerekçesiyle hükümlü ve tutuklulara verilmediği ifade edilmiştir.

Ayrıca, süreli ve süresiz yayınların hükümlü ya da tutuklulara sağlandığı belirtilerek, Erzurum iline gelen, mahkemelerce yasaklanmamış, her türlü süreli yayınların ve diğer yayınların talep halinde hükümlü ve tutuklulara verildiği, ancak, mevzuata göre ceza infaz kurumu güvenliğini tehlikeye hiçbir yayın hükümlüye verilmediği, bu hususta takdir yetkisinin idarede olduğu açıklanmıştır.

4. Hükümlü ve Tutuklularla Yapılan Görüşmeler Alt Komisyon, Erzurum E ve H Tipi Ceza İnfaz Kurumları’nda dörder

koğuşta olmak üzere toplam 8 koğuşta, 88 hükümlü ya da tutuklu ile görüşmüştür. Heyet, ilk olarak E Tipi Ceza İnfaz Kurumunda görüşmeler yapmıştır. Öncelikle 8 adet bayan hükümlü ve tutuklunun bulunduğu koğuşta yapılan incelemede, hükümlü ve tutuklular, kapasite fazlalığı nedeniyle 5 aydır spor faaliyetlerine çıkarılmadıklarını, bayan oldukları için, bayan ceza infaz memuru eşliğinde spor faaliyetlerine çıkarılacaklarının ceza infaz kurumu idaresince bildirildiğini, ancak, yeterli bayan ceza infaz memuru olmadığı için, sosyal etkinliklerden faydalanamadıklarını belirterek, bulundukları koğuşun ceza infaz kurumunun kuzey cephesine tekabül etmesi nedeniyle, yeterince ısınmadığından şikayetçi olmuşlardır.

Ayrıca hükümlü ve tutuklular, telefonda rahatça Kürtçe konuşamadıklarından da yakınarak, ceza infaz kurumu yöneticilerinin belirttiğinin aksine istedikleri her türlü gazeteyi elde edemediklerini, sadece belirli gazetelerin kendilerine verildiğini ifade etmişlerdir.

Hükümlü ve tutuklular son olarak, ceza infaz kurumunda işkence ve onur kırıcı muameleye maruz kalmadıklarını belirtmişlerdir.

Heyet, daha sonra 6 tane bayan tutuklunun bulunduğu bir koğuşta görüşme yapmıştır. Görüşmede, tutuklular ceza infaz kurumuna yeni geldiklerini, yaşam koşulları hakkında her hangi bir şey söylemenin mümkün olmadığını söylemekle beraber, istedikleri kitapların kendilerine verilmediğini ifade etmişlerdir.

13 adet çocuk hükümlü ve tutuklu grubunun bulunduğu koğuşta da incelemede bulunan Heyet, hükümlü ve tutuklularının yemeklerin yetersiz olduğu şikayeti haricinde başka şikayetleri olmadığı tespit etmiştir.

Daha sonra 13 adet çocuk tutuklunun bulunduğu başka bir koğuşta inceleme yapan heyete, tutuklular, sağlık hizmetlerinin iyi işlemediği, televizyon ve çay içmek için semaverlerinin olmadığı çünkü, bunları temin

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

379

edecek maddi olanaklarının olmadığı ve spor faaliyetlerinin yetersizliği konusunda yakınmışlardır.

Bu koğuşta yapılan incelemeden sonra, 13 adet yabancı hükümlü ve tutuklunun bulunduğu koğuşta görüşme yapılmıştır. Görüşmede, sıcak suyun yetersizliği ve sağlık hizmetlerinin iyi olmadığı yönünde şikayetler olmuştur.

Heyet E Tipi Ceza İnfaz Kurumunda son olarak 16 adet hükümlü ve tutuklunun bulunduğu koğuşta, ceza infaz kurumu doktorunun iyi tedavi etmediği, hastaneye sevklerin yapılmadığı, sıcak suyun yeterli olmadığı ve ceza infaz kurumu yöneticilerinin hükümlü ve tutuklularla yeterince ilgilenmedikleri şikayetlerinde bulunulmuştur.

Erzurum E Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda yapılan inceleme ve görüşmelerini tamamlayan Heyet, H Tipi Ceza İnfaz Kurumunda inceleme ve görüşmelere devam etmiştir.

Kütüphanede sosyal faaliyet halinde bulunan 7 adet hükümlü ve tutuklu ile yapılan görüşmede, hükümlü ve tutuklular, sosyal faaliyetlerde Kürtçe konuşmalarının yasaklandığını, faaliyet halinde iken görevli ceza infaz memurunun bu konuda tutanak tuttuğunu ifade etmişlerdir.

Görüşmede, sosyal faaliyetlere idarenin belirlediği listedeki kişilerle değil, kendi seçtikleri kişilerle katılmak istediklerini belirten hükümlü ve tutuklular, idarenin sosyal faaliyet listelerini belirlerken kendi isteklerini de dikkate alması gerektiğini dile getirmişlerdir.

Ayrıca, sosyal faaliyetlerin yeterli olmadığı ve bir hafta çıkartılıp, diğer hafta çıkarılmadıkları, etkinliklerin düzenli olarak yapılmadığından ve ailelerinin getirdiği elbiselerin ceza infaz kurumu yöneticileri tarafından eski olduğu gerekçesiyle içeriye alınmadığı ifade edilmiştir.

Kütüphane faaliyetinin haftada yaklaşık 2-3 saat olduğu, bu süre zarfında herhangi bir kitap okumanın mümkün olmadığı, dışarıdan istedikleri süreli ve süresiz yayınların ise; değişik gerekçelerle kendilerine verilmediği belirtilmiştir.

Son olarak ceza infaz kurumu yönetiminin keyfi uygulama ve işlemlerde bulunduğu, hükümlü ve tutuklulara baskı yapıldığı ifade edilmiştir.

Heyetin 4 adet tutuklunun bulunduğu başka bir koğuşta yaptığı görüşmede, tutuklular, ceza infaz kurumu yönetiminin keyfi uygulamaları nedeniyle 8 aydır sosyal etkinliklere katılamadıklarını ifade ederek, sosyal etkinliklere katılabilmenin idarenin takdirinde keyfi kararlara bağlı olduğunu belirtilerek, kendilerine gelen kolilerin 2-3 ay gecikmeli alındığı, mektupların da çok geç iletildiği dile getirilmiştir.

Bu görüşmeden sonra, Heyet H Tipi Ceza İnfaz Kurumundaki son görüşmesini 4 adet hükümlünün bulunduğu bir koğuşta yapmıştır. Görüşmede, ceza infaz kurumu tarafından günlüklerine el konulduğu, istedikleri gazetelerin çeşitli bahanelerle kendilerine verilmediği, istedikleri radyoları alamadıkları, ceza infaz kurumu tarafından verilen radyoların sadece belli kanalların yayınını alabildiği, spor ve sosyal faaliyetlerin yetersiz olduğu ve koğuşlarda battaniye masa gibi eşyaların yetersiz olduğu şikayetleri dile getirilmiştir.

2009 00Faaliyet Raporu

380

VII. TAHLİL VE DEĞERLENDİRME Komisyonumuz tarafından daha önceki raporlarda da belirtildiği üzere,

tutuklu ve hükümlüler bulundukları hukuki konum itibariyle devletin himayesi altındadırlar. Bu himaye toplumun suç ve suçludan arındırılmasını amaçladığı gibi, hükümlünün ıslah edilerek tekrar sosyal yaşama kazandırılmasını da hedefler. Amaç sadece ceza vermek değildir ve olmamalıdır da. Amaç suçun tekrar işlenmesini önlemek, suç işleyen kişiyi kazanmak, onu “Ötekileştirmek” yerine, saygın bir birey olmasını sağlamaktır.

Tüm bunların gerçekleşebilmesi Ceza İnfaz Kurumlarının fiziki şartlarının iyi olmasına, yasal düzenlemelere ve bunları uygulayacak personelin bilinçli, eğitimli ve yeterli olmasına bağlıdır. Bu sayılanlardan bir veya birkaçında oluşacak eksiklik çok ciddi sıkıntıların oluşmasına sebebiyet verebilir.

Ceza infaz kurumuna girmesiyle birlikte, birçok hakkını kullanamayan ve tamamen Devletin koruması ve güvencesi altına alınan hükümlü ve tutukluların, insan olma onuru, bir hak olarak varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle, tutuklu ve hükümlülere insan onuruna uygun şekilde davranılması Devlet olmanın doğurduğu bir yükümlülüktür. Bu bağlamda, BM tarafından hazırlanan “Hükümlülere Uygulanacak Muameleye İlişkin Minimum Standart Kurallar” ile bu kuralların Avrupa versiyonu olan, “Hükümlülerin İyileştirilmeleri İçin Standart Asgari Kuralların Avrupa Metni” (Avrupa Cezaevi Kuralları olarak da adlandırılmaktadır) hükümlüler ve tutuklular açısından oldukça önemli standartları kapsamaktadır. Yasal mevzuatımız ve özellikle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile de bu kurallarla uyum içerisinde bir düzenleme yapılmıştır. Fakat bununla birlikte aşağıda belirtileceği üzere gelişen koşulların zorunlu kıldığı bir takım değişikliklerin yapılması zarureti de vardır. Yasal düzenleme açısından çok fazla bir sorun olmamakla birlikte fiziki şartlar ve personel davranışları üzerinde durmakta fayda görülmüştür.

Erzurum E ve H tipi Ceza İnfaz Kurumlarında yapılan inceleme sonucunda ortaya çıkan değerlendirmelerimiz şunlardır:

Kalınan bazı koğuşlarda fiziki yetersizlikler belirlenmiştir. Örneğin E Tipinde, bayanların kaldığı bölüm binanın sonunda olduğundan sıcak suyun peteklere en son geldiği, bunun sonucunda da peteklerin yeterince ısınamadığı ve koğuşun çok soğuk olduğu, petek talep edilmesine rağmen karşılanmadığı belirtilmiştir. Bayanların kaldığı diğer koğuşta ise havalandırma bulunmayıp devamlı koğuş içerisinde kalındığı ve havalandırmaya çıkılamadığı belirlenmiştir. Yemeklerin hep aynı tip çıkıp doyurucu olmadığı, çocuk bölümünde yatakların çok kötü olduğu, günde bir adet ekmek verilip bunun da yetmediği, maddi durumları iyi olmadığından televizyonlarının olmadığı, semaver temin edemediklerinden 5 aydır çay içemedikleri hususları iletilmiştir. Yabancıların kaldığı bölümün fiziki şartlarının çok kötü olduğu da komisyon tarafından gözlemlenmiştir. Ayrıca revire çıkmak için dilekçe verilmesine rağmen cevap verilmediği, kantin ve kitap listesi istenmesine rağmen listenin iletilmediği, dışarıdan gelen kolilerin 2-3 ay gecikmeli alındığı, mektupların çok

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

381

geç iletildiği de vurgulanmıştır. Burada yaşayan kişilerin şartlarının olumsuz olması kendilerine uygulanacak olan eğitim programlarını da etkisizleştireceği muhakkaktır. Büyüme çağında olan bir çocuğun günde bir ekmekle yetinmesini beklemek hayatın olağan akışına aykırıdır. Bir semaverin teminin çok zor olmadığı da herkesçe malûmdur. Çözülmesi imkânsız olmayıp küçük bir müdahale ile halledilebilecek bu tür hususların şikâyete imkân vermeden idarece tespit edilerek çözümlenmesi sorunların büyümeden önlenmesini sağlayacaktır. Gezilen hücrelerin durumuna da değinmekte fayda vardır. 5275 sayılı ceza ve güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 63/4 maddesinde “Oda ve kısımlarda iklim koşulları göz önüne alınarak yeterli yer, ışık, ısınma, havalandırma ve hijyen sağlanır.” İfadesinin yanında Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 150/3 maddesinde “Hücre, yaşamsal gereksinmeleri karşılayacak şekilde ve özellikle, bel hizasında 100x75 cm ebadında penceresi olan ve en az odanın genişliğinde havalandırması bulunan dokuz veya on metrekare büyüklüğünde, duş ve tuvaleti olacak şekilde düzenlenir” şeklinde hükümler vardır. İnfaz Kurumunda incelenen hücrelerin bu niteliklere uymadığı, yaşamsal şartların çok kötü olduğu gözlemlenmiştir.

Tutuklu ve hükümlülerin aynı koğuşta kaldıkları görülmüştür. Az önce belirtilen Avrupa Cezaevi Kurallarında, tutuklu ve hükümlülerin ceza infaz kurumuna yerleştirilmeden önce çeşitli kıstaslara göre sınıflandırılmalarını ve bu sınıflandırmaya bağlı olarak yerleştirilmelerini öngörmektedir ki bu kıstaslardan birisi de kişinin hükümlü veya tutuklu olmasıdır. Hiçbir tutuklu istemediği halde hükümlülerle temas ettirilemez. Ancak rızaları varsa veya kendilerine faydalı nitelikte düzenlenen faaliyetler söz konusu ise hükümlülerle temas ettirilebileceklerdir. 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 111. maddesi tutukluların tutukevlerinde veya buna maddî olanak bulunmadığı durumlarda kapalı ceza infaz kurumlarının sadece tutukluların konulması için ayrılmış özel bölümlerinde tutulacaklarını hüküm altına almıştır. Yine bu maddede tutukluların kendi aralarında sınıflandırılmak suretiyle yerleştirilmesi öngörülmektedir. Ayrıca Anayasamızın 38/4 maddesinde de “ Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” hükmü ile bu konuda bir güvence getirilmiştir. Bu nedenle, tutukluların hükümlülerden ayrı olarak, tutuklulara özgü bir yere konulması Anayasa gereğidir. Tutukluların, hükümlülerle aynı mekâna konulması hem masumiyet karinesinin hem de Anayasa’nın ihlalini oluşturur. Buna rağmen, birçok ceza infaz kurumunda olduğu gibi burada da çeşitli sebeplerden ötürü bu konunun uygulanamadığı, hatta aynı eylemden tutuklu bulunanlar ile hükümlülerin birlikte kaldıkları gözlemlenmiştir.

Cezanın ıslah edici özelliğinin uygulanabilmesi ve kişilerin infaz kurumu dışındaki şartlara uyumlarının sağlanabilmesi hükümlülerin kendi aralarında iyi bir sınıflandırma yapılması ve bu sınıflandırmaya göre yerleştirilmelerine de bağlıdır. Sınıflandırma, hükümlünün kişisel özelliklerinin değerlendirilmesi ve kurum kaynaklarının hükümlü için en etkin bir şekilde kullanılmasını

2009 00Faaliyet Raporu

382

programlamanın yanında, hükümlünün yeniden sosyalleştirilmesi sürecinin de önemli bir başlangıç noktasını oluşturur. Burada önemli olan, ortak özellikler taşıyan suçluların aynı grupta değerlendirilmesi ve bu şekilde oluşturulan gruplara yeniden topluma kazandırmaya yönelik, her grubun özelliklerine göre farklı nitelik taşıyan programların uygulanmasıdır. 5275 sayılı yasada da ayrıntılı olarak hüküm altına alınan bu hususun bir an önce aktif ve verimli bir şekilde uygulanması infaz rejimi açısından büyük öneme haizdir.

Çok sık rastlanan şikâyetlerden biriside Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve diğer Hükümler Hakkındaki 45/1 Nolu Genelge’nin tam olarak uygulanamadığı hususundadır. Her ne kadar buradaki 10 saatlik sohbet hakkının en fazla süre olduğu, ceza infaz kurumunun şartlarına göre bu süreninin değişebileceği genelgede belirtilmiş ise de, bu hükmün, tutuklu ve hükümlüler tarafından “10 saat sohbet yapılmak zorunda” şeklinde algılandığı gözlenmiştir. Öncelikle bu husus kendilerine anlatılmalıdır. Bunun haricinde uzun süredir ortak kullanım alanlarına çıkılamadığı, sosyal aktivitelere katılamadıkları, bir hafta çıkıp bir hafta çıkarılmadıkları yönünde şikâyetler alınmıştır. Belirtilen Genelgenin ortak etkinlikleri düzenleyen üçüncü bölümünün 13. maddesinde “Güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde, idare ve gözlem kurulu tarafından belirlenen istekli hükümlü ve tutuklular, 10 kişiyi aşmayacak gruplar hâlinde ve idarenin gözetiminde, açık görüş alanlarında veya diğer ortak yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde haftada toplam 10 saati aşmamak üzere sohbet amacıyla bir araya getirilebilir. Bu faaliyet hafta içerisinde açık görüş, avukat ve ziyaretçi görüşlerini aksatmayacak şekilde yaptırılır.” şeklinde hüküm bulunmaktadır. Aynı ortamda ve aynı kişilerle uzun süre birlikte kalmak zorunda bulunan hükümlüler için bu hak büyük öneme haizdir. İmkânların zorlanarak sosyalliğin gelişmesi adına genelgenin bu hükmünün en iyi şekilde uygulanması, ıslah fonksiyonunu da olumlu şekilde etkileyecektir.

Görüşülen tutuklu ve hükümlülerden bir bölümü de, yasal olan yayınlara ulaşamadıklarını, bazı gazete ve dergi ile Kürtçe kitapları okuyamadıklarını belirtmişlerdir. Bu konu 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 62. maddesinde;

“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.” Şeklinde hüküm bulunmaktadır. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 87. maddesinde de benzer

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

383

şekilde düzenleme yapılmıştır. Tüzüğe göre kurum güvenliğini tehlikeye düşürme kıstasına karar verecek olan Eğitim Kuruludur. Burada uygulamalardan kaynaklanan bazı sorunlar görülmektedir. Örneğin “kurum güvenliğini tehlikeye düşürmek” tabiri soyut bir tabirdir ve uygulayıcılara göre farklılıklar arz etmektedir. Daha somut kriterler getirilerek idarenin takdir hakkının en aza indirilmesi sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır. Mahkeme kararıyla yasaklanmayan tüm süreli-süresiz yayınların infaz kurumunda bulunanlar tarafından rahatlıkla okunabilmesinin yolu açılmalı ve bunun için de yasal düzenleme yapılmalıdır. Cumhuriyet savcılıkları ve mahkemeler tarafından sakıncalı görülmeyen yayınların eğitim kurulu tarafından yasaklanması için çok ciddi gerekçeler bulunması ve bu kararların istisnai olması gerekir. Okumak, yasaklanması değil özendirilmesi gereken bir eylemdir.

Ceza İnfaz Kurumunda ki özellikle bayan infaz koruma memurunun yetersizliği de öncelikle çözümlenmesi gereken sorunlar arasındadır. E tipinde 4 adet görevlinin olduğu dikkate alındığında, mevcut sayıyla iç güvenliğin sağlanıp hizmetlerin yerine getirilmesi, eğitim ve sosyal faaliyetlerin uygulanmasının zorluğu muhakkaktır. Bu da infaz kurumundan ve infaz rejiminden beklenen amaçları sağlayamama gibi bir durum ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca mevcut personelin sayı olarak yeterli duruma getirilmesinin yanında yaptıkları işin hassasiyeti de göz önüne alınarak insan hakları ve insan psikolojisi başta olmak üzere yeterli bir eğitimden geçirilmeleri gerekmektedir. Bunun yanında maddi durumlarında da iyileştirme yapılarak yaşam standartlarının yükseltilmesi, kendilerinden daha fazla verim alınması sonucunu doğuracaktır.

Tespit edilen bir diğer sorunda sağlık ile ilgilidir. Doktor kadrosunun boş olmasından dolayı haftada iki gün 08:00 ile 12:00 saatleri arasında sağlık hizmetleri İl Sağlık Müdürlüğünden temin edilen doktorlar tarafından giderilmeye çalışılmaktadır. Bu da tedavilerde doktorun hükümlü ve tutukluları yeterince muayene edememesini doğurmakta, neticede de verilen ilaçların tedavide etkili olmadığı şikâyeti ile karşılaşılmaktadır. İnfaz Kurumunda kadrolu doktorun bulunmasının temini yoluna gidilmelidir. Bu yapılan tedavinin şekli değil, amaca uygun olarak yapılmasını sağlayacaktır.

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 83. maddesinde; “Hükümlü, belgelendirilmesi koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından haftada bir kez ve ayrıca kuruma kabullerinde, zorunlu hâller dışında bir daha değiştirilmemek üzere, ad ve adreslerini bildirdiği en fazla üç kişi tarafından, yarım saatten az ve bir saatten fazla olmamak üzere çalışma saatleri içinde ziyaret edilebilir.” Şeklinde hüküm bulunmaktadır. Personel, güvenlik ve fiziki şartlar da önemli olmakla birlikte bu hakkın da üst limit olan bir saat olarak kullandırılması, tutuklu ve hükümlü ile birlikte, kendisini özellikle uzak yerlerden ziyarete gelenler açısından da büyük önem taşımaktadır. Bölgenin yapısı ve ekonomik durumu dikkate alındığında maddi bir bedel ödeyip uzak mesafeden görüşe

2009 00Faaliyet Raporu

384

gelen kişilerin 30 dakika görüştürülmesinde yasal bir engel olmasa bile, görüşün amacına ne kadar uygun olduğu hususunun tekrar düşünülmesinde fayda vardır.

Gezilen bazı koğuşlarda ki hükümlü ve tutuklulardan, zaman zaman oluşan sıkıntılarını idareye anlatmakta zorlandıkları, idarenin kendilerini dikkate almadığı, kurum savcısının ise koğuşlara hiç uğramadığı yönünde şikâyetler alınmıştır. Kurum Savcısı; Ceza İnfaz Kurumuna sık sık giderek idareyi denetlediğini, şikâyeti olan hükümlü ve tutuklular ile de görüştüğünü ancak koğuşları gezmediğini ve bunu da uygun bulmadığını beyan etmiştir. Gezilen tüm koğuşlardan edinilen ortak kanaat; idare ile tutuklu ve hükümlüler arasında iletişim sorununun yaşandığı, gerekli diyalogun kurulamadığı şeklindedir. Kurum savcısının koğuş ziyareti yapıp tutuklu ve hükümlüler ile sık sık görüşerek sorunları yerinde dinleyip ihtiyaçları tespit ederek idareye yol göstermesi, idare ile tutuklu ve hükümlüler arasında bir denge unsuru görevi üstlenmesi, bu tür nitelikli infaz kurumlarında daha doğru bir yol olarak gözükmektedir. İletişimin doğru kurulması, insanların birbirini dinleyip anlamasından geçmektedir. Muhatabın tutuklu ve hükümlü olması bu durumu değiştirmemelidir. Ceza İnfaz Kurumlarında meydana gelen olaylardan ötürü bir hayli sıkıntılar yaşayan ülkemizin bundan sonra da benzer olaylarla anılmaması, tutuklu ve hükümlülerin davranışlarının yanında idarenin de gösterdiği yaklaşıma ve uygulamalara bağlıdır.

Tutuklu ve hükümlülerin yakınmalarından birisi de, dışarıdan gelen giysilerinin kendilerine eski oldukları için verilmediğidir. İlgililer maddi durumlarının iyi olmadığından bahisle yeni elbise almalarının mümkün olmadığı durumlarda, ailelerinden gelen giysileri kullanmak istemelerine rağmen, bunların yeni olmadığı gerekçesi ile kendilerine teslim edilmediğini ve kantinden yeni elbise almaya zorlandıklarını belirtmişlerdir. Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya Ve Maddeler Hakkında Yönetmelik’in 7. maddesinde “Hükümlülerin koğuş, oda ve eklentilerinde birer adet palto, manto ve mont, iki adet ceket veya ceket yerine kullanılabilen hırka, dört adet pantolon ve/veya etek, bayan için iki adet elbise, bir takım eşofman, dört adet gömlek, iki adet kazak, iki takım pijama, bir spor ayakkabısı, bir kışlık ayakkabı, bir iskarpin, üç adet tişört, iki adet kravat, bir adet kemer, gerektiği kadar iç çamaşırı, çorap, bir terlik, havlu ve bir bornoz ile kaşkol, 25/11/1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisâsı Hakkında Kanuna aykırı olmayan bir adet şapka bulundurulmasına izin verilir.

Hükümlüler; ceza infaz kurumu dışından getirilmesine izin verilen giyim eşyalarından eskiyenlerini, yenileriyle değiştirebilir.” Şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bu hükmü çok katı bir şekilde uygulamak çeşitli mağduriyetlere sebep olabilir. Burada bulundurulacak eşyalar ve sayıları belirtilmiştir. Giyim eşyalarından eskiyenleri yenileriyle değiştirmek ifadesinde yeniyi hiç kullanılmayan şeklinde algılamak yerine, hükümlünün kullanıp ta işine yaramayan bir elbiseyi kullanabileceği bir başkasıyla değiştirmek şeklinde uygulamak daha doğru olacaktır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

385

VII. SONUÇ ve KARAR 1. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan oda ve hücrelerin insanların standart

yaşamını sürdürecek nitelikte olması için gerekli fiziki değişikliklerin yapılması, yerinde halli mümkün olan konuların büyümesine fırsat vermeden sona erdirilmesi, çocuk hükümlü ve tutukluların yaşı ve konumu itibariyle sorunlarıyla daha yakından ilgilenilmesi, yemeklerin daha kaliteli ve doyurucu çıkması hususunda imkânların zorlanması gerekmektedir.

2. Adalet Bakanlığının Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve diğer Hükümler Hakkındaki 45/1 Nolu Genelgesinin, tutuklu ve hükümlülerin eğitimi ve sosyalleşmesi adına, tutuklu ve hükümlüler lehine uygulanabilmesi için fiziki şartların düzenlenmesi, personel sayısının ise yeterli hale getirilmesi gerekmektedir. Ziyaret saatlerinde olduğu gibi sosyal etkinliklerde de tutuklu ve hükümlülere yasal haklarının en üst limitte kullandırılması yoluna gidilmelidir.

3. 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 62. maddesi ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 87. maddesinde gerekli değişiklikler yapılarak, yasal olup yasaklanmamış ve hakkında toplatma kararı çıkarılmayan yayınların isteyen tutuklu ve hükümlüler tarafından satın alınabilmesi, Ceza İnfaz Kurumuna girişi yasaklanacak yayınlar ile ilgili olarak ta soyut değil somut kıstaslar getirilmesi gerekmektedir. Keyfi uygulamaların önüne geçmek ancak kural koymakla mümkün olmaktadır. Yasaklamak ise genel bir kural olmayıp ancak istisnai durumlarda başvurulan bir yol olmalı ve çok haklı gerekçelere dayanmalıdır.

4. İnfaz koruma memurlarının sayı olarak yeterli hale getirilmelerinin yanında, yaptıkları işin hassasiyeti göz önüne alınarak insan hakları ve insan psikolojisi başta olmak üzere çok iyi bir eğitimden geçirilmeleri gerekmektedir. “Yarı mahkûm” oldukları da dikkate alınarak özlük haklarında iyileştirme yapılmalıdır.

5. Ceza İnfaz Kurumunda Devletin himayesinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin yaşam ve buna bağlı olarak da sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı gözetilmesi gereken hususlardan birisidir. Haftanın belli günlerinde belli saat aralıklarında tedavi yerine, her gün görev yapacak kadrolu hekimlerin görevlendirilmesini sağlayacak bir çözüme ulaşılması, kampus şeklindeki infaz kurumları için ise hastane kurulması mevcut yakınmaları sonlandıracaktır.

6. Hükümlüler Ceza İnfaz Kurumlarında mahkemeler tarafından kendilerine verilen cezayı çekmektedirler. Tutuklular ise kesin hüküm verilinceye kadar suçsuzdurlar. Cezanın nasıl infaz edileceği yasalarda belirtilmiştir. Bunun haricinde işlenen suç ne olursa olsun hükümlülere farklı davranılmamalı, İdare tarafından hükümlülerin ruh hali çok iyi analiz edilerek topluma yeniden kazandırılmaları hususunda üstün bir gayret sarf edilmelidir. Bu yapılırken de kendileri ile çok iyi iletişim kurulmalı, muhatap ile iletişim kurmadan yapılan faaliyetlerden sonuç alınmasının mümkün olmadığı hatırdan çıkarılmamalıdır.

7. Mevzuatın uygulanması sırasında yasal çerçeve içerisinde kalmak şartıyla hükümlülerin şartlarını zorlaştırmamaya gayret sarf edilmelidir.

2009 00Faaliyet Raporu

386

8. Sınıflandırma ile tutuklu ve hükümlülerin farklı yerlerde bulundurulması ile eğitim ve öğretim programlarının uygulanması ıslah edicilikte önemli bir etkendir ve yasayla getirilen bir zorunluluktur. Tutuklu ve hükümlüler ile aynı eylemden tutuklu olanların farklı koğuşlarda bulundurulması kovuşturma ve soruşturmanın sıhhati açısından da önem arz etmektedir. Bu konuda bir an önce yasanın emredici hükümlerine uyulmalıdır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

387

EK-12:MARDİN İLİ MAZIDAĞI İLÇESİ BİLGE KÖYÜ RAPORU

I. GİRİŞ 04.05 2009 tarihinde Mardin İli Mazıdağı İlçesi Bilge Köyünde 44 kişinin

ölümüyle sonuçlanan şiddet olayının ardından 33 haneli köyde yaşayan 48 çocuk en az bir ebeveynini kaybetmiş, olayı gerçekleştirdikleri ileri sürülen taraf köyden göç etmek zorunda kalarak Mazıdağı İlçesinde bulunan fosfat tesislerindeki konutlara yerleştirilmişlerdir. Aynı aileden 44 vatandaşın hayatını kaybettiği bu şiddet olayına yol açan toplumsal nedenler konusunda birbiri ile çelişen çok sayıda iddia ile olay sonrası idari kolluğun olaya geç müdahale ettiği iddialarının medyada yer alması üzerine Komisyonumuz, 07/05/2009 tarihli toplantısında, olayın bir alt komisyon kurularak incelenmesine karar vermiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun 23 üncü Dönem 3 üncü Yasama Yılı 7 Mayıs 2009 tarihli 25 inci toplantısında; 4 Mayıs 2009 tarihinde Mardin İli Mazıdağı İlçesi Bilge Köyünde yaşanan olayı incelemek üzere, Mersin Milletvekili ve Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL, Bingöl Milletvekili Kazım ATAOĞLU, İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN, Yozgat Milletvekili Mehmet EKİCİ ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale AĞIRBAŞ’tan oluşan bir Alt Komisyon kurulmasına karar verilmiştir. Alt Komisyon’a Komisyon üyelerinden isteyenlerin katılmasının Meclis Başkanlığı’nca uygun bulunması üzerine, Komisyon üyelerine yapılan yazılı duyuru sonucunda, Afyonkarahisar Mv. Ahmet KOCA, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN, Denizli Mv. Mithat EKİCİ de incelemelere katılmışlardır. Alt Komisyon, 13-14 Mayıs 2009 tarihlerinde Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL’ün başkanlığında olay yerinde incelemelerde bulunmuş, yetkililerle bir dizi görüşmeler yapmıştır. Komisyona Mülkiye Başmüfettişi Mehmet FİRİK, Adalet Müfettişi Mecit GÜRSOY ve Komisyon Uzmanı Müberra ALGAN eşlik etmiştir.

II. İNCELEMENİN AMACI 1- Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu,

çoğunluğu aynı aileden 44 vatandaşımızın yaşamını kaybettiği olayın meydana gelmesine yol açan nedenler ile bu tür olayların bir daha yaşanmaması için alınması gereken önlemler başta olmak üzere, idari kolluğun olaya geç müdahale ettiği iddialarını yerinde incelemek,

2- Olay sonrası gerek mağdur gerekse şüpheli tarafta yer alan insanların günlük yaşamlarına dönmelerini sağlayacak önlemler ile olaydan etkilenen vatandaşların temel ihtiyaçlarına yönelik çalışmaların etkinliğini incelemek,

3- Olay nedeniyle ortaya çıkması kuvvetle muhtemel insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirler konusunda görevli kamu kurumları tarafından yürütülen çalışmaların yeterliliğini değerlendirmek ve olayın nedenlerinin ortaya çıkarılması amacıyla etkin soruşturma yapılıp yapılmadığını incelemek,

2009 00Faaliyet Raporu

388

4- Olaydan etkilenen vatandaşların yaşam, sağlık ve eğitim haklarının korunmasına yönelik etkin tedbirlerin alınıp alınmadığı konularında incelemelerde bulunmaktır.

III. İNCELEMEDE UYGULANAN METOT Komisyonumuz bölgeye intikal etmesinde önce belirlenmiş olan inceleme

programı çerçevesinde, mağdur tarafta yer alan vatandaşlar ile yüz yüze görüşmeler yapmış, olayın yaşandığı evde incelemelerde bulunmuş, olay yerinde faaliyet gösteren kamu kurumu görevlileri ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden yürütülen çalışmalar hakkında bilgi almış, gerek olaya müdahale gerekse olay sonrası ortaya çıkması kuvvetle muhtemel insan hakları ihalelerini önlemekle görevli kamu görevlileriyle bir dizi görüşmelerde bulunmuştur.

IV. İNCELEME Komisyonumuz önceden belirlediği inceleme programı kapsamında ilk

olarak olayın gerçekleştiği Bilge Köyünde incelemelerde bulunmuştur. Bilge köyündeki incelemelerine mağdur tarafta yer alan vatandaşlarla Kızılay çadırında görüşmeler yaparak başlamıştır.

Bu görüşmeler esnasında, mağdur aileye mensup vatandaşlar, olayı gerçekleştirdikleri ileri sürülen tarafla aralarında kesinlikle bir anlaşmazlık bulunmadığını vurgulamışlardır. Aralarında korucuların da bulunduğu mağdur aileye mensup vatandaşlar, görgü tanıklarının ifadelerine dayanarak, nişan olayının gerçekleştiği evde hazır bulunan yakınları yatsı namazında iken 4 kişinin içeriye girdiğini, bu kişilerden ikisinin kadınların bulunduğu odaya, ikisinin erkeklerin bulunduğu odaya girerek olayı gerçekleştirmiş olduklarını, olayın planlı olduğu konusunda görgü tanıklarının ifadeleri olduğunu, faillerin kesinlikle maskeli olmadıklarını, olaydan yaralı kurtulan gencin Jandarma Karakoluna telefon açarak olayı haber verdiğini, olayın yaşandığı gece karakolda nöbette bulunan mağdur taraftan 4, fail taraftan 2 korucunun nöbet tutmakta olduğunu, olayın haber alınmasından yarım saat kadar önce şüpheli aileye mensup koruculardan birinin silahını ve hücum yeleğini alarak hızla ve öfkeli tavırlarla karakoldan ayrılmış olduğunu, şüpheli aileden geriye kalan bir korucunun ise köye gitmek için her zaman kullanılan ve yakın olan yol yerine uzak olan ve Atlıca Yolu olarak bilinen yoldan gitmek için ısrar ettiğini, ancak mağdur tarafta yer alan korucuların her zaman kullanılan yoldan özel araçlarıyla 5 dakikada köye varmış olduklarını, pusu ihtimalini değerlendiren askerin kendileri ile birlikte gelmediklerini, kendileri köye vardıktan bir süre sonra askerin de köye intikal ettiğini, ifade etmişlerdir.

Bilge Köyünde yaşayan vatandaşlarla yapılan görüşme esnasında mağdur tarafta yer alan vatandaşlar, aileye mensup gençlerin kin, öfke ve intikam duygularıyla, şüphelilerin yakınlarına zarar verebilecekleri gerekçesiyle, şüpheli aileye mensup olan ve Mazıdağı İlçesindeki fosfat tesislerinde yer alan konutlara yerleştirilen kişilerin Mazıdağı’ndan alınarak başka şehirlere

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

389

yerleştirilmesi isteklerini Komisyonumuza iletmeleri üzerine, Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL, adaletin gerçekleştirilmesinin devletten beklenilmesi gerektiğini savcı ve yargıçların olayı bütün boyutları ile incelediklerini, faillerin bağımsız yargı tarafından hak ettikleri cezaya çarptırılacaklarını vurgulamış, bu istemin yetkililere iletileceğini ifade etmiştir.

Komisyonumuz vatandaşlarla yaptığı görüşmenin ardından olaydan 2 gün sonra köyde çalışmalara başlayan Türk Kızılayı ekip başkanı Yaşar ÇAĞRIBAY, Kızılay çalışanı Meltem KILIÇ ve Türk Psikologlar Derneği temsilcisi Doç Dr. Nedret ÖZTAN ile görüşerek yürütülen çalışmalar hakkında bilgi almıştır. Bölgede yürütülen psiko-sosyal müdahale çalışmalarına eş koordinatör olarak atanan Doç. Dr. Nedret ÖZTAN, bölgede kalan ergen ve çocuklara yönelik rehabilite çalışmalarını sürdürdüklerini, basında yer aldığı gibi travma terapisi yapmadıklarını, çocukları oyunlarla rehabilite ettiklerini, gözlemcilerin terapilerin çok iyi gittiğini belittiğini, çalışmalar sonucunda günlük raporlar hazırlandığını ifade etmiş bu raporlarının birer örneğini elektronik posta aracılığıyla Komisyonumuza iletmişlerdir. Bölgede bulunan Kızılay ekibi, köyde bulunan kişi sayısı ile orantılı olmak üzere günlük ortalama 3.000 kişilik yemek dağıtıldığını ifade etmiştir.

Komisyonumuz, olayın yaşandığı evde ve saldırıda yaşamını kaybeden köy imamının evinde incelemelerde bulunduktan sonra köydeki incelemelerini tamamlayarak köyden ayrılmıştır.

Bilge Köyündeki incelemelerinin ardından Komisyonumuz, Şeyhan Jandarma Karakolunda, Karakol Komutanı ile görüşerek incelemelerini sürdürmüştür. Görüşme esnasında Karakol Komutanı, karakollarında 4 tane gönüllü, 7 tane geçici köy korucusunun görev yaptığını, tutuklu 8 kişiden 7’sinin korucu olduğunu, 21:06’da karakollarına Bilge Köyünde çatışma olduğu haberi geldiğini, 21:09’da birlik komutanını arayarak haberin araştırılmasını istediğini, birlik komutanı teyid için korucuları aradığında korucuların, terör saldırısı olduğunu ifade ettiklerini, 21:15 sıralarında 122 acil servis’i arayarak ambulans talebinde bulunduğunu, derhal ambulans geldiğini, ilk ambulansla 3 personelini, ikinci ambulansla kendisinin köye intikal ettiğin, olay gecesi nöbetçi olan 5 korucunun köye kendilerinden önce gitmiş olduğunu, şüphelilerin mensup olduğu aileden bir korucunun ise Karakol personelinden birinin ailesinin rahatsızlanması üzerine Mardin Devlet Hastanesine gittiğini, durumun hastane kayıtları ile sabit olduğunu ifade etmiştir. Komisyon üyelerinden Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ’nin olayı nasıl yorumladıkları sorusu üzerine Karakol Komutanı, tarafların nöbet esnasında karşılıklı satranç oynadıklarını, aralarında sorun olduğunu gösterecek herhangi bir belirtiye rastlamadıklarını ifade ettikten sonra olayın nedeninin iki aile arasındaki geçmişe dayalı sürtüşmeler olabileceğini ifade etmiştir. Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ’nin dışarıdan gelen bir grubun olayı gerçekleştirmiş olma ihtimaline ilişkin sorusuna Karakol Komutanı, görgü tanıklarının failleri gördüklerini ifade ettikleri bilgisini vermiştir. Komisyon Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL’ün bölgede petrol boru hattı bulunduğu ve kaçakçılık iddialarının varlığının ifade

2009 00Faaliyet Raporu

390

etmesi üzerine Karakol Komutanının, kaçakçılık yaptıkları iddiası üzerine 2003 yılında 28 korucu hakkında, dönemin kaymakamı tarafından soruşturma izini verilmiş olduğunu ancak sonrasında Bölge İdare Mahkemesi kararı üzerinde soruşturmanın durmuş olduğunu belirtmiştir. Sayın ÜSKÜL’ün, kaçakçılık sırasında elde edilen gelirin paylaşımında sıkıntı olmuş olabileceği, dışarıdan bir grubun kardan pay istemiş olabileceği ya da susturmak için böyle bir cinayetin işlenmiş olabileceği ihtimallerini nasıl değerlendirdiklerini sorması üzerine, Karakol Komutanı, rant kavgası ihtimalinin kuvvetli olduğunu ifade etmiştir. Sayın ÜSKÜL’ün, olaydan sonra jandarmanın olaya geç müdahale etmesi nedeniyle jandarma bünyesinde açılan bir soruşturma olup olmadığını sorması üzerine, konuyla ilgili belgeleri yetkili makamlara ilettiklerini bir soruşturma beklediklerini ifade etmiştir.

Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ’nin bölgede en son hangi tarihte kaçakçılık olayı tespit edildiğini sorması üzerine, Karakol Komutanı, en son Mayıs-Haziran 2008 tarihlerinde bölgeye 3 km. mesafedeki Atlıca Köyü sınırlarında ve ana yola yakın bir bölgede kaçakçılık iddiaları nedeniyle soruşturma yürütülmüş olduğu bilgisini vermiştir.

Bingöl Mv. Kazım Ataoğlu’nun herhangi bir saldırı anında askeri anlamda olay yerine intikalin ne kadar zaman aldığını sorması üzerine, Karakol Komutanı, intikalin normal koşullarda yaklaşık yarım saat zaman aldığını ifade etmiştir. Böyle bir olayın varlığında takviye almak zorunda olduklarını, olay gecesi kendilerinden yarım saat sonra takviye birliğin olay yerine intikal ettiğini ifade etmiş, olaydan 21:06’da haberdar olduklarını 21:35’te birinci ekibin yola çıktığını bunu bir başarı saydıklarını belirtmiştir. İstanbul Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ’ın medyada yer alan, şüpheli tarafın sorguları sırasında susma haklarını kullandıkları iddiaları ile ilgili olarak şüpheli tarafın profesyonel hukuki yardım almış olabilecekleri ihtimaline ilişkin sorusuna Karakol Komutanı, kişilerin sorgularının Mazıdağı’nda yapılmış olduğu şeklinde yanıt vermiştir.

Komisyonumuz jandarma Karakolundaki görüşmelerin ardından Mazıdağı’na geçerek İlçe Kaymakamı ve Jandarma Komutanı ile görüşmelerde bulunmuştur. Kaymakamlıktaki görüşmeler esnasında, Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ köydeki vatandaşların, olayda kullanılan silahların koruculara devlet tarafından verilen silahlardan olmadığını iddia ettiklerini belitmiş, bu iddianın incelenmesi gerektiğini ifade ettikten sonra olayın bir kan davasına dönüşmek üzere olduğunu, karşı tarafın yaşam haklarının da korunması gerektiğini vurgulamıştır.

Komisyon Başkanı ÜSKÜL’ün zanlılarının nerede yakalandığını sorması üzerine İlçe Jandarma Komutanı zanlıların tamamının köyde yakalandığı bilgisini vermiştir. Kaymakamlıktaki görüşmeler esnasında İlçe Jandarma Komutanı olayı haber aldıktan sonra detektörle mayın kontrolü yapılarak yola devam edildiğini, emniyetli bir şekilde gidilebilecek en kısa sürede olay yerine intikal ettiklerini, görgü tanıklarının ilk etapta hiç bir şey söylemediklerini, olayın Karakol Komutanı tarafından 21:18’de kendilerine haber verildiğini,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

391

22:25’te Mazıdağı’ndan çıktıklarını, 35-40 dakikalık bir süre içinde köye vardıklarını, önce terör saldırısı ihtimali üzerinde durduklarını, 2 savcı ile birlikte faillerin yakalanması için saat 24.00’ü geçe operasyon yapıldığını, ilk etapta 8 kişiyi yakaladıklarını, faillerin köyden kaçmayıp askeri köye çekerek, askeri birliğe saldırı gerçekleştirip olaya terör süsü vermek istediklerini ifade etmiş; Komisyon Başkanı ÜSKÜL’ün zanlıların herhangi bir direnişi ile karşılaşıp karşılaşmadıkları sorusuna, direniş olmadığı şeklinde cevap vermiştir. Komisyon üyelerinin zanlıları nasıl yakaladıklarını sorması üzerine, silahların şahısların üzerlerinde olduğunu, yakalanan kişilerin köyün üst tarafına dağılmış vaziyette olduklarını, evde, yolda, su deposu yanında bulunan failleri yakaladıklarını, devletin verdiği silahlar dışında 2 adet ruhsatlı silahın da yakalandığını, ateşli silah dışında el bombalarının da yakalandığını, zanlıların ifadelerinin jandarmada değil savcılıkta alındığını ifade etmiştir.

Görüşmeler esnasında Kaymakam, saldıran tarafın ailesinin tel örgülerle çevrili fosfat tesislerindeki evlerde ikamet ettiği, gerekli güvenlik önlemlerinin alındığı, çocukların güvenlik nedeniyle okula gitmedikleri, fosfat tesislerinde 75 kişinin bulunduğu, 55’inin çocuk olduğu, Kızılay ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü tarafından vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanmakta olduğu, köyde kalanlara verilen hizmetin bu vatandaşlara da verildiğini, kabul edilecekleri illerden birine göç etmelerinin sağlanacağı bilgisini vermiştir. Komisyon Başkanı ÜSKÜL’ün köyden göç eden bu 55 çocuğa okuldan öğretmen tahsisinin mümkün olup olmadığını sorması üzerine, Kaymakam, bu çözümün değerlendirilmekte olduğunu ifade etmiştir.

Köyü terk eden tarafın bir anda bütün geçim kaynaklarını kaybetmiş olduklarını, koruculuktan alınmaları için Valiliğe yazı yazıldığını, olur verildiğini maaş alamadıklarını sosyal hizmetler bünyesinde kapsamında ihtiyaçlarının karşılandığını şüpheli tarafta yer alan kişilerin de insan hakları ile ilgilendiklerini ifade etmiştir.

Komisyonumuz Kaymakamlıkta görüşmelerin ardından İlçe Başsavcısı ile yaptığı görüşme ile incelemelerini sürdürmüştür. Savcılıktaki görüşmelere geçilmeden önce, Komisyon Başkanı soruşturmanın gizli olduğunu bildiklerini, hukuk devleti anlayışında bu gizlilik kararına saygı duyulması gerektiğini vurgulamıştır. Görüşmeler çerçevesinde İlçe Başsavcısı, olay mahallinde 42 kişinin öldüğünü, 2 kişinin hastanede öldüğünü, 3 yaralı bulunduğunu, birinin durumunun kritik olduğunu, dava dosyasının dayanağının yaralı olarak kurtulanların ifadeleri olduğunu, suçla ilgili delillerin toplanmaya devam edildiğini, olayla ilgili değerlendirilmesi gereken delillerin çokluğu nedeniyle soruşturmanın zaman aldığını, bunun dışında işlerin normal prosedüründe ilerlediğini ifade etmiştir. Komisyon Başkanının petrol kaçakçılığının olayın nedenleri arasında değerlendirilip değerlendirilmediği sorusuna, anılan ihtimalin de değerlendirildiğini somut bir bulguya rastlamadıklarını, savcılık olarak olayın nedeni ile ilgilenme durumunda olmadıklarını, haksız tahrik olarak nitelenebilecek bir nedene rastladıklarında bu nedeni de kanun çerçevesinde değerlendireceklerini, kaçakçılıktan elde edilen gelirin paylaşımı sırasında suç

2009 00Faaliyet Raporu

392

işlenmesi ihtimalinin de sorgulandığını, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) verileri çerçevesinde yaptıkları araştırma sonucunda zanlılardan birinin petrol kaçakçılığından yargılanmış ve delil yetersizliğinden beraat etmiş olduğunun tespit edildiğini ifade etmiştir. İstanbul Mv. Ayşe Jale AĞIRBAŞ’ın şüphelilerin profesyonel bir yardım alıp almadıklarını sorması üzerine, savcılık aşamasında sanıkların susma haklarını kullanmadıklarını, suçlamayı reddettiklerini ifade etmiştir. Zanlılardan birinin olayı niçin işledikleri ile ilgili olarak gazetelerde yer alan beyanının, jandarmada sustukları ve savcılıkta reddettikleri bilindiğine göre gazetecilerin bu bilgiyi nerden almış olabilecekleri sorusuna Başsavcı, şüphelilerin böyle bir ifadelerinin bulunmadığı, bu bilginin asılsız haber niteliğinde olduğu şeklinde yanıtlamıştır. Komisyon Başkanı ÜSKÜL’ün sözkonusu gazete hakkında yasal işlem yapılıp yapılmadığını sorması üzerine, ilçe Başsavcısı gazete hakkında işlem yapma yetkisinin Ankara Basın Savcılığına ait olduğunu ifade etmiştir. Komisyon Başkanı ÜSKÜL, ilçe savcılığı olarak Ankara Basın Savcılığına bir yazı yazılarak gazetenin yalan haber yaptığı hakkında suç duyurusunda bulunulabileceğini, olay hakkında basın savcılığına bilgi verilebileceğini vurgulamıştır. Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ, basın aracılığı ile Türkiye’deki bütün hukuki süreçlerde bilgi kirliliği oluşturulduğunu, basının bu tutumunun haber alma özgürlüğüne müdahale niteliği taşıdığını, bu haberi veren basın organı hakkında hukuki süreç başlatılması gerektiğini ifade etmiştir.

15/05/2009 tarihindeki Mardin İlindeki incelemelere, Mardin Başsavcısı ile yapılan görüşme ile başlanmıştır. Başsavcı dosya hakkında gizlilik kararı verildiğini vurguladıktan sonra, gizlilik kararına rağmen basında çok çeşitli haberlerin yer aldığını, olayın adli bir olay görünümünde olduğunu, terör olayı olduğuna dair hiçbir delil bulunamadığını, 13 kişi hakkında soruşturma yürütüldüğünü, bunlardan 12’si hakkında adam öldürme suçundan, 1’i hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan soruşturmanın devam ettiğini soruşturmanın etkin ve hızlı bir şekilde yapılması için her türlü desteğin verildiğini öncelikle teknik bir takım hususların incelenip raporu bağlanması gerektiğini ifade etmiştir. Olay sonrasında toplumda yeni bir infial olayının meydana gelmemesi amacıyla olay yerindeki 44 cesedin en hızlı şekilde otopsi ve kimlik tespiti işlemlerinin sonuçlandırılarak cenazelerin bir an önce defnedilmesinin sağlandığını belirtmiştir. Komisyon Başkanı ÜSKÜL’ün zanlıların nerde, nasıl yakalandıklarını sorması üzerine 8 tanesini köyde yakaladıklarını, 2 tanesinin yakalama emri üzerine gelip teslim olduklarını, mukavemet teşebbüsü olmadığını ifade etmiştir. Komisyon Başkanı ÜSKÜL’ün soruşturma aşamasında başka bağlantıların araştırılıp araştırılmadığını sorması üzerine bütün ihtimalleri araştırdıklarını ifade etmiştir. Komisyon Başkanı ÜSKÜL’ün adli soruşturmanın yanı sıra görevi ihmal nedeniyle yürütülen bir soruşturmanın olup olmadığını sorulması üzerine olaya müdahale ile görevli herhangi bir kamu görevlisi aleyhine suç isnadı ya da bir ihbarın bulunmadığını, kendilerine sözlü bir yakınmanın dahi intikal etmediğini ifade etmiştir. Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ’nin basında şüphelilerin susma haklarını kullandıkları

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

393

iddialarının sorulması üzerine basında olayla hiç ilgisi olmayan pek çok asılsız haber üretildiğini, şüphelilerin hepsinin savunmalarını yaptıklarını ifade etmiştir. Jandarmadaki sorgu aşamasında susma haklarını kullanıp kullanmadıklarının sorulması üzerine, Başsavcı, adli soruşturmanın kolluktaki ve savcılıktaki aşamaları arasında bir fark olmadığını vurgulamış, şüphelilerin tamamının savunmalarını yaptıklarını belirtmiştir.

Komisyonumuz, Mardin Başsavcısı ile görüşmelerinin ardından Mardin Valisi ile görüşerek incelemelerini sürdürmüştür. Görüşmeler esnasında Mardin Valisi olaydan sonra geride kalan vatandaşların, ihtiyaçlarını karşılamak üzere Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü psikologlarının olay yerine geldiğini, Kızılay’ın ve sivil toplum çalışanlarının olay yerine intikal ettiğini, eş güdümün sağlanması amacıyla bir akademisyenin koordinatör olarak atandığını, olayda 74 çocuğun en az bir ebeveynini kaybettiğini, sosyal hizmetler il müdürlüğünün gerekli desteği verdiğini, Darüşşafaka’nın bir miktar çocuğun bakımını üstlenebileceğini bildirdiğini, ancak ailenin çocukları teslim etmek istemediğini, bununla birlikte geride kalan kişilerin çocukların temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda olduklarını, zamanla çocukları yurtlara ve yatılı bölge okullarına yerleştirilmeleri konusunda ikna olacaklarını, idari açıdan olaya geç müdahale edildiği iddiaları ile Kaymakamın ve Jandarma Alay Komutanının geç bilgilendirildiği iddialarının bir vali yardımcısı tarafından soruşturulduğunu ifade etmiştir. Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ, olayın ilk bildirildiği telefon görüşmeleri ile olayın ilk araştırıldığı telefon görüşmelerinin saatlerinin idari soruşturma açısından incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca İl Valisi olayın koruculuk sistemi ile doğrudan ilgisi olmadığını ifade etmiştir. Korucuların köye intikali ile jandarmanın köye intikali arasında ne kadar süre farkı olduğunun sorulması üzerine 1-1;5 saatlik zaman farkı olduğunu tahmin ettiklerini, geç müdahalenin adli suç olduğunu, olayın Kaymakama geç haber verilmiş olmasının ise idari açıdan soruşturulduğunu ifade etmiştir. Yeni olayların yaşanmaması amacıyla olayı gerçekleştiren kişilerin mensup oldukları ailenin kabul görebilecekleri bir ile yerleştirilmesi için çalıştıklarını, köyde kalan çocukların eğitimlerinin devamı için gerekli tedbirlerin alındığını ve okul öncesi eğitim için bir sınıf açıldığını ifade etmiştir.

Komisyonumuz, incelemelerine Mardin İl Jandarma Komutanı ile yaptığı görüşme ile devam etmiştir. İl Jandarma Komutanı, olayı öğrendikleri andan itibaren teyit çalışmalarına başladıklarını, teyidin ardından Karakol ve İlçe Jandarma Komutanlığından birimlerin köye ulaştıklarını, 22:15-22:20 sularında kendisinin köye intikal ettiğini, olayı ilk olarak İl Emniyet Müdüründen aldığını, İlçe Jandarma Komutanının Birliği hazırlamakla meşgul olması nedeniyle kendisine geç haber vermiş olduğunu tahmin ettiğini, olaya müdahale anlamında bir gecikmenin söz konusu olmadığını ifade etmiştir. Komisyon Başkanı ÜSKÜL’ün bir terör olayında hazırlık ve olay yerine intikal süresinin ne kadar zaman aldığını sorması üzerine asgari hazırlık süresinin yarım saat, intikal süresinin ise 30-40 dakika olduğunu belirtmiş, bu olayda 50 dakika sonra saat 22:00 civarında birliklerin olay yerine intikal ettiğini ifade etmiştir. Olayla

2009 00Faaliyet Raporu

394

ilgili olarak saat 23.00’a kadar köylülerin herhangi bir bilgi vermediklerini, daha sonra bilgilerin gelmeye başladığını, tanık ifadelerine göre şüpheli olan şahısların gözaltına alındığını ifade etmiştir. Olay yerine önceden intikal eden korucularla karakoldan intikal eden ekip arasındaki zaman farkının bilinmesi gerektiğini vurgulamıştır. Yozgat Mv. Mehmet EKİCİ’nin olayla ilgili muhaberatın kaydedildiği bir sistemlerinin olup olmadığını sorması üzerine, İl Jandarma Komutanı, böyle bir sistemin bulunduğunu ancak, olaydan bir hafta kadar önce arızalandığı için tamire gönderildiğini ifade etmiştir. Komisyon Başkanı ÜSKÜL’ün petrol boru hattından kaçakçılık iddiaları hakkındaki değerlendirmelerini sorması üzerine İl Jandarma Komutanı, Mardin’de son 2 yılda boru hattından petrol çalınma olayı olmadığını, Şeyhan Karakolu bölgesinde 1 defa vana takma olayı olduğunu, bunda da petrol alınmadığını, BOTAŞ’ın istasyonlarındaki basınç düşmesinin tespitinin ardından derhal kendilerinin haberdar edildiğini, bölgede boru hattından kaçakçılık yapıldığı ve çok fazla rant olduğu görüşüne katılmadığını ifade etmiştir.

Komisyonumuz İl Sosyal Hizmetler Müdürü ile yaptığı görüşme ile incelemelerini sürdürmüştür. İl Sosyal Hizmetler Müdürü, olayın akabinde sosyal çalışma ve psikologumuzu köyde görevlendirdiklerini, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından yemek temin edildiğini, mağdur tarafta yer alan kişilere yönelik rehabilite çalışmalarının sürdüğünü sosyal çalışmacıların, raporlarını hazırlamakta olduklarını, göç eden aileye yönelik olarak yerleştirilecekleri illerde de barınmalarına yönelik olarak ayni ve nakdi yardımlar yapılacağını, tarafların çocuklarının daha sağlıklı ortamlarda büyümelerinin sağlanması amacıyla SHÇEK’e bağlı kurumlarda yetiştirilmelerinin sağlanacağını ifade etmiştir.

Komisyonumuz ardından İl Milli Eğitim Müdürü Vekili ile görüşmelerde bulunmuştur. Yapılan görüşmelerde, İl Milli Eğitim Müdürü Vekili, bölgedeki okuma çağındaki çocuklara eğitim haklarının sağlanması amacıyla her türlü önlemin alındığını, bu çerçevede, Bilge Köyündeki okulun derhal eğitim ve öğretime açıldığını, göç nedeniyle azalan okul mevcudu nedeniyle sınıflardan birinin okul öncesi eğitim sınıfı olarak düzenlendiğini, göç eden ailenin çocuklarının fosfat tesislerindeki okulda eğitimlerine devam etmelerinin sağlandığını ifade etmiştir.

V-TAHLİL VE DEĞERLENDİRME 4 Mayıs 2009 tarihinde Mardin Mazıdağı Bilge köyünde saat 20.30-21.00

saatleri arasında meydana gelen ve toplam 44 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine sebep olan katliam, tüm milletimizi derin bir acıya boğmuştur. 21inci yüzyıl Türkiye’sine yakışmayan bu olay üzerinde düşünülmesi ve ders çıkarılması gerektiği kuşkusuzdur.

Olay şu an itibariyle Mazıdağı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturulmaktadır ve gizlilik kararı alınmıştır. Katliam sebebi olarak medyada töre cinayeti, kız meselesi, koruculuk sisteminden kaynaklanan problemler, rant kavgası veya kan davası olabileceği yönünde haber ve yorumlara rastlanmıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

395

Öldürülenler arasında hamile de olmak üzere kadın ve çocukların bulunması ve erkeklerin namaz kılarlarken öldürülmeleri bu olayı daha ilk bakışta benzerlerinden farklı kılmaktadır. Zira kan davası ve töre cinayetlerinde hedef şahıs dışında çocukların öldürülmesi söz konusu değildir. Kadınların öldürülmesi ise namus cinayetlerinde ve sadece olaya karışan kadın ile sınırlı kalmak üzere görülmektedir. Olay bu ve benzeri nedenlerle ilk anda izahı çok kolay ve anlaşılır olarak görülememektedir. İlgili savcılık tarafından olayın etkin ve çabuk bir şekilde soruşturularak aydınlığa kavuşturulması herkesin temennisidir. Olayın adli yönünden ziyade üzerinde durulması gereken en önemli husus; insanların 44 kişiyi öldürebilecek ruh haline bürünebilmesi, o şiddeti içinde taşıyor olmasıdır. Sebep ne olursa olsun şiddetin bu derecede ilerlemesi ülkemiz adına endişe vericidir. Hiçbir sebep 44 insanın aynı anda kadın ve çocuk ayrımı yapılmaksızın öldürülmesine gerekçe teşkil edemez. Son zamanlarda ülkemizde şiddetin önü alınamaz bir şekilde ve toplumun bütün kesimlerine yayıldığı bir gerçektir. Bunun sebepleri üzerinde durulması toplum sağlığı açısından büyük önemi haizdir. Şiddeti besleyen unsurlar çok iyi belirlenmeli ve bunların topluma nüfuz etmesi engellenmelidir. Bu hususta başta medya olmak üzere herkese büyük görevler düşmektedir. Burada ihmal edilmemesi gereken unsur “İnsan” unsurudur. Olay itibariyle bölge insanı baz alınarak tüm insanımızın eğitimi büyük önem arz etmektedir. Yapılan tahkikat neticesinde olayın gerçek sebebi bulunup failler cezalandırılsalar bile yeni olayların önüne geçilebilmesi ancak köklü önlemlerin alınması ile mümkün olabilecektir. Yörenin yapısı itibariyle töre ve geleneklerin kötüye kullanılması ile yanlış inanışların yaşam üzerindeki olumsuz etkilerinin önüne geçilmesi iyi bir eğitimi gerektirmektedir. Eğitimi de sadece “okul mezuniyeti ve diploma” olarak değil en geniş anlamı ile kalıcı ve olumlu davranış sergilemeye yönelik olarak algılamak ve uygulamak sonuca ulaşılmasında daha etkili olacaktır. Bunun yapılamadığı durumlarda bu tür eylemler başka olayları tetikleyerek telafisi imkânsız sonuçların doğmasına sebebiyet verebilecektir.

Bu hususla bağlantılı bir konu da, meydana gelen bu ve benzeri olayların medya tarafından veriliş şeklidir. Basın özgürlüğüne saygı duyulması çağdaş demokrasilerin ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin olmazsa olmaz koşulu olmakla birlikte, bu tür infial uyandıran eylemlerde daha dikkatli bir dil kullanılması gereği izahtan varestedir. Soruşturması gizli yapılan bir olay ile ilgili “haber” yerine “hüküm” veren beyanlarda bulunulmasının yeni reaksiyonlara sebebiyet verebileceği gibi soruşturmayı da zorlaştıracağı gözden uzak tutulmamalıdır. Basın tarafından bu tür olaylar sadece adli bir vaka olarak görülmemeli bunun yanı sıra birçok yansımalarının da olacağı değerlendirilmelidir. Bu konularda basının ulaştığı her bilgiyi yayınlamak yerine, kendi arasında oluşturacağı ve uygulayacağı belli bir süzgeçten geçirerek topluma ulaştırması olayların çözümünde ve sonrasında oluşabilecek olumsuzlukların önlenmesinde sürece olumlu katkıda bulunacaktır.

2009 00Faaliyet Raporu

396

Yukarıda da belirtildiği gibi olay savcılığa intikal etmiştir ve soruşturma gizli olarak yürütülmektedir. İncelemelerimiz sırasında dikkat çeken ve açıklamaya muhtaç bazı konular da Komisyonumuzca belirlenmiştir.

Olayın meydana geliş saati ile köye çok yakın olan Jandarma karakolundan olay yeri ile irtibatın çok geç kurulması ve intikalin gecikmesi, köye yapılan saldırının niteliğinin uzun süre teyit edilememesi, teyit edildikten sonra da “terörist saldırısıdır” şeklinde değerlendirilerek intikalin gecikmesi, bu bilgiyi veren kişinin tespit edilememesi, İl Jandarma Alay Komutanlığında bulunan 156 telefon ihbarlarının kayıt edildiği cihazın olaydan bir hafta önce bozulması gibi konular ve bu konudaki sorulara verilen cevaplar komisyonumuzu tam olarak ikna etmemiştir. İl Jandarma Komutanına ve Mülki Makamlara böylesine önemli bir olayın İlçe Jandarma Komutanınca çok geç haber verilmesi ve bunun sebebinin sorulduğunda İl Jandarma Komutanınca verilen “Hazırlık yaptığından dolayı vakit kaybetmemek için aramamıştır” şeklindeki cevap da etkili bir idari soruşturmanın yapılmasını gerekli kılmaktadır. Terörün yoğun olduğu bir bölgede koordinasyon ve istihbaratın mükemmel olması gerekir.

Bu bağlamda koruculuk sistemine de değinmekte fayda vardır. Geçici Köy Koruculuğu Sistemi, bölücü terör olaylarına karşı verilen mücadelede yararlanılmak amacıyla 1985 yılında 3175 Sayılı Kanunla geçici olarak kurulmuştur. Jandarmanın ulaşamadığı ve güvenliğini sağlayamadığı alanlarda bölgeyi bilen kişilerden yararlanmayı amaç edinmiş olan uygulama geçici olarak düşünülmekle birlikte günümüze kadar devam ede gelmiştir.

İçişleri Bakanlığı’nın Mart 2009 sonu verilerine göre; 1985 yılından bugüne kadar 123.476 kişi Geçici Köy Korucusu olarak görev yapmış, bunlardan 38.945 i hakkında adli veya idari işlem yapıldığı için görevine son verilmiştir. Halen görevde bulunan Geçici Köy Korucusu sayısı 47.689, Gönüllü Köy Korucusu sayısı ise 23.769 dur.

Geçici köy korucuları belli bir miktar maaş almasına karşın, gönüllü köy korucuları herhangi bir ücret almamakta, kendilerine sadece silah verilmektedir.

Köy Korucuları bu güne kadar terörle mücadele alanında güvenlik güçlerine yardımcı olmak suretiyle önemli katkılar sağlamış ve 1.335 Geçici ve Gönüllü Köy Korucusu şehit olmuştur.

Korucu olanların “devlet yanlısı” veya “ajan” gibi nitelemelere maruz kalması, korucu olmayanların ise “devlet düşmanı” olarak algılanması bölgede yeni bir sosyal ayrışımın oluşmasına neden olmuştur.

Mardin ilinde cereyan eden üzücü olaya maalesef Geçici Köy Korucularının hem şüpheli, hem de mağdur olarak karıştığı bilinmektedir. Şüphesiz bu durum korucularla ilgili olarak değerlendirilmesi gereken bir olaydır. Mevcut uygulamada köy korucuların temini başta olmak üzere görevde bulundukları dönemde hizmet içi eğitime tabi tutulmaları, disiplinlerinin sağlanması konularında eksikliklerin olduğu bir gerçekliktir. Ancak sadece bu olaya bakarak ya da benzer münferit olaylar gerekçe gösterilerek tüm korucuların ve koruculuk sisteminin suçlanması ve lağvedilmesi şeklinde tepkisel bir değerlendirme içine girilmesi de çok doğru değildir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

397

Her kesimde suça karışmış kişi ve kişiler olur ve olabilecektir. Bunların varlığı bulundukları camianın tümden ortadan kaldırılmasını değil bu kişilerin elenmesini gerektirmeli ve ortaya atılan görüşler de bu çerçevede olmalıdır. Devlete düşen, bu kişilerin hukuk dışı eylemlerini suç olarak ceza kanunlarında belirlemek ve bu eylemleri yapanları etkin bir soruşturma sonucunda cezalandırmaktır.

Köy korucuları hukuk, psikoloji gibi konularda özel eğitime tabi tutulmalı, silah nerede hangi hallerde kullanılır gibi konularda da bilinçlendirilmelidir. Yönetmelikte korucuların eğitiminden jandarmanın sorumlu olduğu belirtilmesine karşın bu eğitimin hangi konularda nasıl bir eğitim olacağı belirtilmemiştir. Bu konularda Yönetmelikte ayrıca belirtilmelidir.

Olayın hemen akabinde gerek şüphelilerin yakınlarına gerekse mağdurlara götürülen hizmetler takdirle karşılanmıştır. Bu olay sonucunda adeta travma yaşayan insanlara her türlü profesyonel desteğin verilmesi, özellikle çocuklar için ayrı bir program uygulanmasının yanında bundan sonraki yaşamlarını da olumsuz etkileyeceğinin göz ardı edilmeyerek bunların süreklilik arz etmesi gerekmektedir.

VI. SONUÇ 1. Genel bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır. Olayın adli yönüyle birlikte

sosyal yönü de irdelenerek, yanlış gelenek, töre, inanış ve davranış biçimlerinin ancak eğitim ile düzeltilebileceği unutulmamalı, bu yapılırken insan unsuru her şeyin üstünde tutularak aileden başlayıp toplumun tamamı hedef kitle olarak seçilmelidir.

2. İnsanlarımızın şiddete olan yönelimi dikkatle takip edilmeli, buna sebebiyet veren unsurları ortadan kaldıracak ortam sağlanmalıdır. Bu bağlamda bu tür olayların medya tarafından topluma sunuş şekli hususunda daha dikkatli davranılması gerekliliği konusunda mesleki kuruluşlar tarafından mutabakat sağlanıp gerekirse yasal düzenleme yapılmalıdır.

3. Ülkemizde Bilge Köyünde meydana gelen bu olaya benzer şiddet olaylarında görülen artış, artık ne ad verilirse verilsin, yaşanan saldırıların, sıradan adli olay olmaktan çıktığını; toplumsal bir yara halini aldığını göstermektedir.

Bu olayların ‘töre cinayeti’, “namus cinayeti’ gibi kalıplar içine sokulması da, kafalarımızda, bir yerde hoşgörü ile karşılama alışkanlığı ve kısa sürede unutma eğilimini ortaya çıkarmaktadır.

Yaşanan olaylar, toplumsal bir yara ve en temel insani hak olan yaşama hakkına karşı ve insani değerlerimize karşı aşağılık birer saldırıdır.

Hastalıklı bir ruh yapısının ürünü olan bu şiddetin tedavisi için başta devlet kurumları olmak üzere tüm sosyal yardım kuruluşlarına, sivil toplum kuruluşlarımıza ve üniversitelerimize önemli görevler düşmektedir.

Devlet yapılanması içinde kendisine bu konuda görev yüklenen kurumlar başta olmak üzere tüm Devlet kurum ve kuruluşları, cehaletin ortadan kaldırılması için, bürokrasi ve mevzuat engellerine takılmadan yaşam hakkının

2009 00Faaliyet Raporu

398

korunması konusunda bir acil eylem planı hazırlayarak en kısa sürede bunu harekete geçirmelidir.

4. Olayın haber alınmasından intikal ve sonrasına kadar yapılan bütün işlemlerin tespit edilerek adli soruşturmanın yanında gerek görülürse idari bir soruşturma da yapılarak olayın tüm detaylarıyla açığa çıkarılması, ihmali tespit edilen görevliler için yasal prosedürün uygulanması, bir ihmalin tespit edilmemesi durumunda ise ilgililerin aklanması, her iki sonucun da ayrıntılarıyla kamuoyu ile paylaşılması spekülasyonların yapılmasına engel olacaktır.

5. Suç ve suçluyla mücadelede; olayların gerçekleşmesinden sonraki adli kolluk faaliyetlerinin icrası ve koordinasyonu yanında belki bunlardan daha da önemlisi, önleyici kolluk tedbirlerin zamanında ve yerinde alınmasıdır. Bunun için de zamanında, doğru ve bunu uygulayacak birimleri derhal faaliyete geçirecek istihbaratın temini sağlanmalıdır.

6. 1994 yılında meydana gelen ve 6 kişinin ölümü ile neticelenen saldırı ile ilgili soruşturmanın neticesinin yanında, bölgede daha önce meydana gelen petrol hırsızlığı gibi bazı olaylar henüz aydınlatılamamıştır. Kendisinden sonraki bazı eylemleri tetikleyecek nitelikteki bu tür vakaların etkin bir soruşturma ile araştırılıp aydınlatılması, faillerinin tespiti, daha sonra meydana gelecek benzer olayları önleyici nitelikte olacaktır. Aynı şekilde mevcut katliamın da tüm yönleriyle araştırılıp olayın failleri ve amaçları ile birlikte tespit edilmesi, hem hukuka olan inancı artırarak kişilerin yasal olmayan yollara başvurmasına mani olacak, hem de toplum vicdanı bir nebze olsun rahatlayacaktır.

7. Koruculuk sistemi terörün sebebi değil sonucudur. Geçici Köy Koruculuğunun ilga edilmesi mevcut şartlar ve reel politik itibariyle mümkün gözükmemekle birlikte; yapısı, işleyişi ve hiyerarşisi bakımından söz konusu kurumun yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Koruculuk görevini üstlenen kişilerin, bu görevin sağladığı avantajları diğer kişilere karşı bazen etik dışı bazen de yasa dışı bir şekilde kullandıkları dikkate alındığında; korucuların iyi bir eğitimden geçirilerek disiplin altına alınmaları, korundukları izlenimini doğuracak davranışlardan uzak durulması, faaliyet alanlarının hukuki çerçevelerinin çok iyi belirlenerek keyfi uygulamalara sebebiyet verilmemelidir.

8. Olay sonrası alınan sosyal çalışmalara ilaveten uzun vadeli bir rehabilitasyon hizmetinin sunulması, çocukların barınma ve eğitim hizmetlerinden mahrum kalmaması için tedbirlerin hemen alınması, mümkün olan en kısa sürede hayatlarının normale dönmesinin sağlanması, hukukun dışına çıkan hak arayışları ve intikam duygularını giderecek telkinlerde bulunulup gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Mevcut yaraların sarılmasının yanında benzer olaylara zemin hazırlamamaya da gayret sarfedilmelidir.

9. Şüpheli şahısların ailelerinin bölge dışında güvenli bir yere yerleştirilmeleri ve yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli önlemlerin alınması sağlanmalıdır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

399

*Alt Komisyon üyesi İzmir Mv. Ahmet ERSİN, raporun Tahlil ve

Değerlendirme kısmının beşinci paragrafındaki ve Sonuç kısmındaki Jandarma ile ilgili tespit ve değerlendirmelere katılmadığı şerhini düşmüştür.

* Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR ile Diyarbakır Mv. Akın BİRDAL da, raporun kabulü hakkındaki karara, rapora muhalif oldukları şerhini düşmüşlerdir.

Diyarbakır Mv. Akın BİRDAL’ın muhalefet şerhi şu şekildedir.

Alt Komisyonunu oluşumunda Komisyon Başkanının, TBMM’de grubu bulunan DTP komisyon üyesini bilinçli bir şekilde komisyon dışında tutması, komisyonun oluşumunda ayrımcı ve dışlayıcı yaklaşıldığı kanısını güçlendirmiştir. Bu yaklaşımın komisyon raporunda da yansıması kaçınılmazdır. Nitekim öyle de olmuştur.

A-) Komisyon bölgeye gitmede gecikmiştir. Bu tür olaylarda incelemenin sağlıklı olabilmesinin koşullarından biri de

süre geçirmeksizin olay yerine gitmektir. Komisyon ise olayın gerçekleştiği tarhiten neredeyse 10 gün sonra gitmiştir. Olay tarihi 4 Mayıs 2009, Komisyonun gidiş tarihi 13 Mayıs 2009’dur.

B-) Komisyon raporun esasını sadece devlet görevlileri ile yaptığı görüşmelere dayandırmıştır.

Katliam, töre, rant, kan davası vb. gerekçelere dayandırılarak, olayda devletin sorumluluğu, yükümlülüğü gizlenmeye, hafifletilmeye çalışılmıştır. Ne halktan ne yetinde inceleme yapan STÖ temsilcileri ile ne de yerel kanaat önderleri ile görüşülmemiştir. Bu durum raporun gerçekliğine gölge düşürmüştür.

C-)Komisyon, raporu hazırlarken olayın gerçek nedenlerini ortaya çıkaracak sorular sorulmamış olayın adli soruşturması gerçek gösterilerek derinlikli bir yaklaşım sergilenmemiştir.

Rapor hazırlanırken geçiştirici bir yaklaşım sergilenmiştir, hazırlıklara “rapor hazırlanmış olsun” anlayışı egemen olmuştur. Köydeki aşiret ilişkileri, 1980 yılı öncesi yaşananlar dikkate alınmamıştır.

D-) Şiddet olgusu ortaya konarken korucukluk sistemi tartışmasız kabul edilmiştir.

Değerlendirme bölümünde ülkedeki şiddet eğiliminin tehlikeli boyuta ulaştığı belirtilmekle beraber bu şiddetin önemli kaynağı olan koruculuk sistemi neredeyse yararlı ve tartışılamaz olarak değerlendirilimektedir. Oysa raporda İçişleri Bakanlığı verilerinden söz ederek 1985’ten bu yana 123.476 kişinin korucu olduğunu bunlardan 38.945 kişisinin (yaklaşık %31’i) adli ve idari işlemle yani suça karıştığı-suç işlediği için görevine son verildiği belirtilmektedir. Bu sayılar bile koruculuk-şiddet-suç ilişkisini ortaya koymaktadır.

2009 00Faaliyet Raporu

400

E-) raporda eğitim eksikliği temel neden olarak ele alınmaktadır. Oysa temel neden yıllardır Kürt Sorununun çözülememesidir.

Rapor, sonuç olarak eğitim eksikliğini vurgulamaktadır. Eğitim eksikliğinin etkisi olsa bile esas nedenin Kürt sorununun demokratik ve barışçıl bir şakilde yıllardır çözülemeyişi ve bu noktada devletin sorumluluğu göz ardı edilmektedir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

401

EK-13: BATMAN M TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU İNCELEME RAPORU

I. BAŞLANGIÇ Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 9 Nisan

2009 tarihli 24. toplantısında, Çorum Mv. Murat YILDIRIM, Kahramanmaraş Mv. Fatih ARIKAN, Denizli Mv. Mithat EKİCİ, Sivas Mv. Malik Ecder ÖZDEMİR ve Kars Mv. Gürcan DAĞDAŞ’dan oluşan Alt Komisyonun Erzurum, Van, Muş, Batman ve Gaziantep ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmasına karar vermişti. Karar doğrultusunda Alt Komisyon, 11 Mayıs 2009 tarihinde Batman ilinde bulunan M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda inceleme ve görüşmelerde bulunmuştur.

II. BAŞVURUCU Her Türlü Şiddet, Kötü Muamele ve İşkence İle Ceza ve Tutukevleri İle

İlgili Sorunların İncelenmesi Amacıyla Kurulan Daimi Alt Komisyonu herhangi bir başvuru olmaksızın, rutin olarak Türkiye’nin değişik illerinde bulunan infaz kurumlarında incelemelerde bulunmaktadır. Yapılan inceleme de bu kapsamda olmakla birlikte, 23’ncü yasama Döneminde İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna yapılan başvurular da inceleme kapsamında değerlendirilmiş ve bu başvurular hakkında bilgi alınmıştır.

III. İNCELEMENİN AMACI İncelemenin amacı, ceza infaz kurumlarında zaman zaman meydana geldiği

ileri sürülen kötü muamelelerin ortadan kaldırılması, koşulların insani yaşam şartlarına uygun olup olmadığının araştırılması, olumsuz koşulların iyileştirilmesi için çözüm önerileri getirilmesi ve bu önerilerin hayata geçirilmesi için gerekli girişimlerde bulunmaktır.

IV.İNCELEMEDE UYGULANAN METOT Alt Komisyon, Batman Cumhuriyet Başsavcısı, Ceza İnfaz Kurumundan

Sorumlu Cumhuriyet Savcısı, Kurum Müdürü ve diğer idari personel ile görüşmüş, kurumun koşulları ile yapılan çalışmalar hakkında bilgiler almış, komisyona gelen şikâyetler iletilmiş, kendi seçtiği koğuşları ziyaret etmiş, hükümlü ve tutuklularla yapılan görüşmeler sırasında tüm görevliler dışarıya çıkarılarak tutuklu ve hükümlülerin baskı altında kalmadan, rahat bir şekilde konuşmaları sağlanmıştır.

V. YAPILAN GÖRÜŞMELER 1. Cumhuriyet Başsavcısı, Ceza İnfaz Kurumundan Sorumlu

Cumhuriyet Savcısı ve Kurum Müdürü ile yapılan görüşme Kuruma gelişlerde mahkûmların mahrem bölgelerinin hiçbir şekilde

aranmadığı, iç çamaşırlarının çıkartılmadığı belirtilmiş, mahkûmların hastaneye ve adliyeye götürülmeleri esnasında, hastane ve adliyede kelepçelerinin çıkarılmadığı yönünde iddialar olduğunun sorulması üzerine, kelepçenin

2009 00Faaliyet Raporu

402

çıkarılıp çıkarılmamasının jandarmanın inisiyatifinde olduğu, jandarmanın riske girmek istemediğinden kelepçeleri çıkarmadığı belirtilmiştir. Mahkûmlara verilen disiplin cezalarının hepsine karşı infaz hâkimliğine itirazda bulunulduğunu, son iki yıl içerisinde disiplin cezalarına karşı infaz hâkimliğine 630 civarında itiraz yapıldığını, sık sık açlık grevi olduğunu, açlık grevi sonucunda mevzuat gereği disiplin soruşturması açmak zorunda olduklarını, mahkûmların hastaneye sevki konusunda iki sıkıntının olduğunu, birinin maddi imkânsızlık, diğerinin ise jandarmanın sevk için uygun olması gerektiği, maddi sıkıntıları aştıklarını, ilde bulunan özel hastanelerden gelen doktorların sağlık taraması yaptığını, mahkûmların sağlık durumlarına ilişkin vermiş oldukları dilekçelerle mutlaka ilgilenildiğini, okuma-yazma, meslek edindirme gibi çeşitli kurslar ve sosyal etkinlikler düzenlendiğini, personel ile mahkûmların aynı yemeği yediğini beyan etmişlerdir.

Çalışan personelin de sıkıntıları olduğunu, hafta sonu ya da bayram tatillerinde görüş olması nedeniyle mesai yaptıklarını, çok fazla mesai yapmalarına rağmen, kanunda ceza infaz kurumu personeli hariç tutulduğu için diğer bakanlık memurlarına ödenen fazla mesai ücretinin infaz koruma memurlarına ödenmediğini, lojmanlarının bulunmaması nedeniyle dışarıda oturmak zorunda olduklarını, terör örgütlerinin bazı personelin adreslerini tespit ederek tehdit ettiklerini, kurumdan sorumlu Savcının da dışarıda oturduğunu, aracının taşlanarak camlarının kırıldığını, kurumda çalışan personelin yaş ortalamasının yüksek olduğunu, kadronun gençleştirilmesi zorunluluğu bulunduğunu, yaptıkları iş itibariyle personelin kaldırılan yıpranma haklarının iade edilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir.

2. PKK terör örgütü üyesi bayan tutuklu ve hükümlülerle yapılan görüşme

Hastane ya da mahkemeye nakillerde, odalarda da kelepçeli olarak tutulduklarını, kelepçelerin çıkarılmadığını, ring araçlarında da aynı sorunu yaşadıklarını, ellerinin kelepçelenmesinin yanında diğer kelepçe ile de bir jandarmaya bağlandıklarını, bu şekilde götürülmek istemediklerini, kadın oldukları için rahatsız olduklarını, hastanelerde bazı doktorların kelepçelerin çözülmesini istedikleri halde bazılarının istemediğini, doktor talep ettiği takdirde jandarmanın kelepçeleri çıkardığını, kaldıkları koğuşun yazın çok sıcak, kışın çok soğuk olduğunu, klima istediklerini, koğuşlarının 16 kişilik olduğunu ancak 24 kişi kaldıklarını, sıcak suyun haftada iki kez on dakika verildiğini, 24 kişinin bu süre içinde yıkanmak zorunda olduğunu, temizlik malzemelerinin yetersiz geldiğinden temizlik sorunu yaşadıklarını, yemeklerin yeterli olmakla birlikte az çeşit çıktığını, personelin kendilerine yönelik kötü muamele ve onur kırıcı davranışlarının olmadığını, ancak infaz kurumuna getirilirken jandarma tarafından kötü davranıldığını, hakaret edildiğini, kadın adli ve siyasi erkek tutuklu ve hükümlülerin ilçe ceza infaz kurumlarına alınmasına rağmen kadın siyasi suçluların alınmadığını, kendilerinin de ilçe cezaevlerine alınmasını istediklerini, açık öğretim fakültesinde ve açık lisede

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

403

okuyan arkadaşlarının olduğunu, kayıt ücretlerinin daha önceleri bakanlık tarafından karşılanırken artık kendilerinin karşılamak zorunda olduklarını, maddi durumlarının kötü olması nedeniyle bu masrafları karşılayamadıklarını, üç kişi ile görüş haklarının bulunup bu üç kişiyi hiçbir şekilde değiştiremediklerini, görüşe gelemeyen yakınları olduğunu, bunları değiştirmek istedikleri halde, mevzuatın buna izin vermediğini belirtmişlerdir.

3. Erkek adli tutuklu ve hükümlülerle yapılan görüşme Yemek konusunda herhangi bir sıkıntılarının olmadığını, personelin

kendilerine yönelik kötü muamelede bulunmadığını, idareyle herhangi bir sorunlarının olmadığını, hem beyin hem de kalp ameliyatı olan bir arkadaşlarının sağlık sorunu yaşadığını, sürekli olarak başında beklediklerini, ziyaret konusunda sıkıntıları olduğunu, mevzuata göre, anne, baba, eş ve çocuklar ziyarete gelebildikleri halde, kardeşlerin gelemediğini, ancak özel günlerde yapılan açık görüşlere kardeşlerin gelebildiğini, yasada üçüncü dereceye kadar olan yakınların gelebileceği belirtilmesine rağmen bunun uygulanmadığını, haftanın bir günü de olsa toprakla uğraşmak istediklerini dile getirmişlerdir.

4. PKK terör örgütü üyesi erkek tutuklu ve hükümlülerle yapılan görüşme

Diğer koğuşlarda bulunan arkadaşlarıyla görüşemediklerini, odalarının 8 kişilik olduğunu, ancak 12 kişi kaldıklarını, tedavi konusunda sıkıntılar yaşadıklarını, ziyarette ve telefonlarla görüşmeler sırasında Kürtçe konuşmada bir sorun yaşamadıklarını, yasak olmadığı halde bazı yayınların verilmediğini, hastane ya da mahkemeye götürüldüklerinde kelepçelerinin açılmadığı gibi, mahkûm odasında da aynı şekilde bekletildiklerini, infaz kurumlarında idare ve asker olmak üzere iki başlılığın olduğunu, görevi olmadığı halde askerin birçok soruna müdahale ettiğini, infaz kurumuna ilk girişlerde askerler tarafından soyularak arama yapıldığını, soyunmayan arkadaşlarının dövüldüğünü, hakaret edildiğini, arama sırasında bir bayan arkadaşlarının mahrem yerlerine bakıldığını, hastane ya da mahkemeye götürülme sırasında hakaret edildiğini, idarenin yeni gelen tutuklu ve hükümlülere daha önce birçok kez kullanılmış, eski yastık, battaniye ve nevresim verdiğini, bazen de olmadığı gerekçesiyle verilmeyerek kantinden almalarının istendiği, bazı tutuklu ve hükümlülerin zorla itirafçı yapılmaya çalışıldığını, haksız disiplin cezaları verildiğini, aileleri dışında üç kişiyle daha görüşme haklarına dayanarak görüşmek istedikleri kişilerin ismini idareye bildirdiklerini, ancak bu üç kişinin değiştirilmesinin mümkün olmadığını, hiç değilse altı ayda bir bu kişileri değiştirmek istediklerini, kurumda sürekli doktor bulunmadığını, her seferinde farklı doktorun gelmesi nedeniyle kendilerinin sürekli tedavi göremediklerini, bazı eğitim programlarına katıldıklarını, ancak program sürelerinin çok sınırlı olduğunu ifade etmişlerdir.

2009 00Faaliyet Raporu

404

5. Çocuk tutuklu ve hükümlülerle yapılan görüşme İdare ile herhangi bir sorunlarının olmadığını ancak yemeklerin iyi

çıkmadığını, bazen oda kapasitesinin çok üzerinde kişinin bulunduğu durumlarda bazılarının yerde yatmak zorunda kaldıklarını belirtmişlerdir.

6. İslami Hareket ve Hizbullah Terör Örgütleri üyesi tutuklu ve hükümlülerle yapılan görüşme

Fiziki koşulların çok yetersiz olduğunu, idare ile bir sıkıntılarının olmadığını, infaz kurumu şartlarının eskisine nazaran daha iyi hale geldiğini, özellikle kötü muamele ve işkence konusunda ciddi gelişmeler olmakla birlikte kapasite yoğunluğunun da olduğunu, yakın zamana kadar sıcak su sıkıntısı çekmekle birlikte bu sorunun kısmen giderildiğini, yemeklerin bazen iyi bazen çok kötü olduğunu, kurumda sürekli doktor bulunmadığını, Devlet Hastanesinde mahkûm odası olmadığını, daha önce kaldıkları infaz kurumlarında kütüphaneye çıkma hakları olduğu halde, burada bu haklarının olmadığını, iş atölyelerinin kapasitesi ile açık görüş ve bilgisayar odasını kullanma sürelerinin yetersiz olduğunu, açık veya kapalı spor alanlarının olmadığını, ring araçlarının çok kötü olduğunu, tamamen kapalı olması nedeniyle havalandırması çalışmadığı zamanlarda nefes alamadıklarını dile getirmişlerdir.

VI. TAHLİL VE DEĞERLENDİRME İnfaz sisteminin en önemli amaçlarından birisi, suçlunun ıslah edilerek

topluma yeniden kazandırılmasıdır. Bu bağlamda; ceza infaz kurumlarının fiziki yapısının insanca yaşam standartlarına uygunluğunun sağlanmasının yanı sıra, personelin yaklaşım tarzı ve yasal düzenlemelerin iyileştirilmesi de amaçlanmalıdır. Tutuklu ve hükümlülerin bulundukları hukuki konum itibariyle devletin himayesi altında oldukları düşünüldüğünde, bu konunun önemi daha da artmaktadır. Nitekim hükümlü ve tutukluların insan olma onuru vazgeçilmez bir hak olarak varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle, onlara insan onuruna uygun şekilde davranılması Devlet olmanın doğurduğu bir yükümlülüktür. Bu bağlamda, BM tarafından hazırlanan “Hükümlülere Uygulanacak Muameleye İlişkin Minimum Standart Kurallar” ile Avrupa Konseyi tarafından belirlenen, “Hükümlülerin İyileştirilmeleri için Standart Asgari Kuralların Avrupa Metni” (Avrupa Cezaevi Kuralları) hükümlüler ve tutuklular açısından oldukça önemli standartları kapsamaktadır. Yasal mevzuatımız ve özellikle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile de bu kurallar çerçevesinde bir düzenleme yapılmıştır. Bu kurallara uygulama alanın da sağlanması, başka bir ifadeyle bu hakların şekli olarak kalmayıp pratiğe dökülmesi gereklidir.

İnfaz kurumlarının insan hakları gereklerine uygunluğunun denetimini sağlamak amacıyla yapılan bir dizi ziyaret kapsamında Alt Komisyonumuz tarafından denetlenen ve fiziki şartlar itibariyle iyi bir görünüme sahip olan Batman M Tipi Ceza İnfaz Kurumu genel olarak olumlu bir görüntü sergilemektedir. Gerek Cumhuriyet Başsavcılığı gerekse infaz kurumu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

405

yönetiminin tutuklu ve hükümlülerle iyi bir diyalog içerisinde olduğu, bu durumun da ortaya çıkması muhtemel problemleri önleyici bir fonksiyon eda ettiği müşahede edilmiştir.

Kapasite fazlalığı nedeniyle birçok ceza infaz kurumunda olduğu gibi burada da tutuklu ve hükümlülerin aynı koğuşta kaldıkları görülmüştür. Daha önceki raporlarımızda da ayrıntılı olarak değinildiği üzere, bu ayrımın yapılması yasal bir zorunluluktur. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 111 nci maddesi tutukluların tutukevlerinde veya buna maddî olanak bulunmadığı durumlarda da kapalı ceza infaz kurumlarının sadece tutukluların konulması için ayrılmış özel bölümlerinde tutulacaklarını hüküm altına almıştır. Yine bu maddede tutukluların kendi aralarında sınıflandırılmak suretiyle yerleştirilmesi öngörülmektedir. Ancak bu durum, idarenin takdirinden ziyade, maddi imkânsızlıktan kaynaklanan bir vakıa olarak karşımıza çıkmaktadır.

Batman M Tipi Ceza İnfaz Kurumunda kapasite fazlalığı dikkat çekmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin genellikle bölge insanı olduğu, diğer ceza infaz kurumlarında bulunan Batmanlı veya civar illerden olan kişilerin de bu infaz kurumunu tercih ettikleri gözlenmiştir. Bu da kapasite fazlalığını doğurmaktadır. Batman Cumhuriyet Başsavcılığının uygun arazi de bulduğu göz önüne alındığında, açık ceza infaz kurumunun kurularak şartları uyan hükümlülerin nakli hem sayının normal hale gelmesini sağlayacak, hem de hükümlülerin üretken hale gelerek, kendi bütçelerinin yanında ülke ekonomisine de katkı yapmasını sağlayacaktır.

Yapılan şikâyetlerden birisi de nakiller ile sağlık kurumu ve duruşmalara sevklerde kelepçe takılmasıdır. İnfaz kurumunun dışında kolluk kuvvetinin insiyatifinde olan bu husus ‘Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği’nin ‘Tutuklu ve Hükümlülerin Soruşturma ve Duruşmaya Götürülmesi’ başlığı altındaki 66/3 maddesinde, “Hükümlü ve tutuklular hâkimin ya da mahkemenin önüne götürüldüğünde, inzibat aletleri çıkarılır ve bağlı olmayarak girmeleri sağlanır. Bu yerlerden çıkışta inzibat aletleri tekrar takılır.” denilmektedir. Sevk ve nakil sırasında alınacak önlemler başlığı altındaki 76 ncı maddede ise “Tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakli sırasında kaçmalarını önlemek için sağlığa zarar vermeyecek gerekli bütün önlemleri alınır. Sevkten önce sevk yapılacak yerin jandarma iç güvenlik birliği komutanlığına bilgi verilerek kendi yönünden gerekli önlemleri alması sağlanır.” hükmü bulunmaktadır. Jandarmanın nakil sırasında sorumluluk doğuracak eylemlerden kaçınarak firar ve benzeri bir sonucun doğmasına engel olacak tedbirler alması doğaldır. Ancak bunun her durumda aynı şekilde uygulanması yerine, naklin ve tutuklu-hükümlünün tehlikelilik derecesine göre bir tavır alınması bazı şikâyetlerin de önüne geçecektir.

Ziyaret edilen diğer infaz kurumlarında olduğu gibi, bahse konu ildeki kurumda da var olan genel şikâyetlerden biri, ‘Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve diğer Hükümler Hakkındaki 45/1 No’lu Genelge’nin tam olarak uygulanamadığına ilişkindir. Her ne kadar, anılan düzenlemede belirtilen

2009 00Faaliyet Raporu

406

10 saatlik sohbet hakkının ceza ve infaz kurumu yönetimine tanınan çerçeve süre olduğu, ceza infaz kurumunun şartlarına göre bu süreninin değişebileceği genelgede belirtilmiş ise de, bu hükmün, tutuklu ve hükümlüler tarafından “10 saat sohbet yapılmak zorunda” şeklinde algılandığı gözlenmiştir. Mevzuat hükmünün keyfiyeti bir an önce hükümlü ve tutuklulara anlatılmalıdır. Gerçekten de, belirtilen Genelgenin, ortak etkinlikleri düzenleyen üçüncü bölümünün 13 üncü maddesinde, “Güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde, idare ve gözlem kurulu tarafından belirlenen istekli hükümlü ve tutuklular, 10 kişiyi aşmayacak gruplar hâlinde ve idarenin gözetiminde, açık görüş alanlarında veya diğer ortak yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde haftada toplam 10 saati aşmamak üzere sohbet amacıyla bir araya getirilebilir. Bu faaliyet hafta içerisinde açık görüş, avukat ve ziyaretçi görüşlerini aksatmayacak şekilde yaptırılır.” şeklinde hüküm bulunmaktadır. Aynı ortamda ve aynı kişilerle uzun süre birlikte kalmak zorunda bulunan hükümlüler için bu hakkın büyük önemi haiz olduğu dikkate alındığında; imkânların zorlanarak bu kişilerin sosyal aktivitelere katılımının sağlanması ve sosyalliğin gelişmesi bakımından genelgenin bu hükmünün en iyi şekilde uygulanması, ıslah fonksiyonunu da olumlu şekilde etkileyecektir.

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 83 üncü maddesinde; “ Hükümlü, belgelendirilmesi koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından haftada bir kez ve ayrıca kuruma kabullerinde, zorunlu hâller dışında bir daha değiştirilmemek üzere, ad ve adreslerini bildirdiği en fazla üç kişi tarafından, yarım saatten az ve bir saatten fazla olmamak üzere çalışma saatleri içinde ziyaret edilebilir.” denilmektedir. ‘Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hattında Tüzük’ün 126 ncı maddesi de bu hükme paralel düzenleme getirmektedir. Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik’in ‘ziyaret edebilecek kişiler’ başlıklı bölümün 9/2 nci maddesinde; “Hükümlü ve tutuklular, birinci fıkrada sayılanlar dışında kalan üç ziyaretçisinin adı ve soyadı ile bilmesi hâlinde adresini ceza infaz kurumuna kabulünden ve kendisine bu hususun tebliğ edildiği tarihten itibaren 10 gün içinde bildirir. Bu ziyaretçiler, ölüm, ağır hastalık, doğal afet, hükümlü ve tutuklunun nakli ya da ziyaretçinin ziyaret olanağını ortadan kaldıracak yerleşim yeri değişikliği gibi zorunlu hâller dışında değiştirilemez. Ceza infaz kurumu yönetimince, gerekli görülmesi hâlinde bildirilen ziyaretçiler hakkında, ziyarette bulunmalarında sakınca bulunup bulunmadığı konusunda kolluk aracılığıyla araştırma yaptırılır. Sakıncalı görülenlere ziyaret izni verilmez ve yeni ziyaretçinin bildirilmesi istenir.” hükmü bulunmaktadır. Burada bildirilen üç kişinin değiştirilmesi çok ağır şartlara bağlanmıştır. Gerçekten de, anılan düzenlemede sayılan ‘ölüm, ağır hastalık, doğal afet, hükümlü ve tutuklunun nakli ya da ziyaretçinin ziyaret olanağını ortadan kaldıracak yerleşim yeri değişikliği gibi zorunlu hâller’ ifadesi oldukça daraltıcı bir yoruma neden olmaktadır. Hayatın olağan akışı içerisindeki bazı değişimler bu hükmün uygulamasını zorlaştırabilir. Bu da, verilen bir hakkın hükümlü ve tutuklu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

407

açısından bir anlam ifade etmemesi sonucunu doğurur. Nitekim bir hükümlü ya da tutuklunun yukarıda belirtilen mevzuat kapsamında isimlerini ceza infaz kurumuna bildirmesinden sonra kendisini ziyaret etmesini istediği kişileri değiştirmek istemesi doğaldır. Kişiye bu hakkın tanınmasıyla; onun dış dünyayla irtibatını sağlamak, toplumla olan ve hürriyetinin tahdit edilmesi nedeniyle her geçen gün daha da zayıflayan bağını takviye etmek ve yaşama sevincini ayakta tutmak amaçlanmaktadır. Anılan yönetmelikte ‘Ceza infaz kurumu yönetimince, gerekli görülmesi hâlinde bildirilen ziyaretçiler hakkında, ziyarette bulunmalarında sakınca bulunup bulunmadığı konusunda kolluk aracılığıyla araştırma yaptırılır. Sakıncalı görülenlere ziyaret izni verilmez ve yeni ziyaretçinin bildirilmesi istenir’ hükmü yer aldığından hükümlü ya da tutuklu ile görüştürülmesinde sakınca bulunan kişilerin listeden çıkarılması zaten mümkün bulunduğundan bu düzenlemenin değiştirilmesi yararlı olacaktır. Bu hususu Alt Komisyonumuz tarafından ziyaret edilen tüm ceza infaz kurumlarındaki hükümlü ve tutuklular ısrarla dile getirilmiştir. Bu bağlamda, yasada değişiklik yapılarak, belli periyotlar halinde bu listenin güncellenmesinin sağlanması amaca daha uygun bir yol olarak gözükmektedir.

Yörede yaz aylarının çok sıcak geçmesine bağlı olarak tutuklu ve hükümlüler, klima talebinin yanında, toprağa temas etme ihtiyaçlarını da belirtmişlerdir. Çok sık olmamakla birlikte, yemeklerin kaliteli çıkmadığı, infaz kurumuna giriş yaptıkları sırada ihtiyaçları olan bir kısım eşyaların temin edilemediği hususlarında talepler ile de karşılaşılmıştır. Ceza İnfaz Kurumlarının yapımı ve ihtiyaçlarının karşılanmasında, bulundukları yörenin ve iklimin göz önüne alınması gerektiği açıktır. Bu bağlamda, mevcut ceza infaz kurumunda da benzer yöresel şartların oluşturduğu ihtiyaçların yasal çerçeve içerisinde ve imkânlar da zorlanarak karşılanması, tutuklu ve hükümlülerin insani yaşam şartlarına sahip olmalarını ve kendilerine uygulanan ıslah programlarına olumlu yanıt vermelerini sağlayacaktır. Öte yandan, baştan aşağı beton ve metal aksamdan oluşan ceza infaz kurumlarında, kurum yönetimi tarafından uygun görülen yerlerde, kurum güvenliğini de tehlikeye sokmadan, altı beton olmak şartıyla ‘zemini toprak’ alanlar ihdas edilmesi, böylece hükümlü ve tutukluların toprakla temaslarının sağlanması yararlı olacaktır.

Ceza infaz kurumlarında hayatlarını geçirmek zorunda olan hükümlü ve tutuklular için sosyal aktivitelere katılım hayati önemi haizdir. Bu tür faaliyetler, hem bu kişilerin iç dünyalarına dönüp kendileriyle amansız bir hesaplaşmaya girmelerine engel olmakta, hem diğer kişiler ve ceza infaz kurumu yönetimi ile problem yaşama riskini azaltmakta hem de bu kişilerin üretim sürecine katılmalarını sağlamaktadır. Bu süreç kapsamında birçok kişi, o zamana kadar keşfedemedikleri birtakım sanatsal zenginliklerini fark etmekte, üretim sürecine dâhil ettikleri şeylerle de kendilerinin ve ülkenin üretme gücüne katkıda bulunmaktadırlar. Bununla birlikte, kişilerin ceza infaz kurumları bünyesinde ortaya koydukları ve birçoğu ‘sanat eseri’ niteliğini haiz ürünler gereği gibi pazarlanamamaktadır. Adalet Bakanlığı yetkililerinin bu bağlamda ülke genelinde çok olumlu projeler ortaya koyduğu bilinmekle birlikte;

2009 00Faaliyet Raporu

408

başsavcılıkların ve ceza infaz kurumu yöneticilerinin yerel ölçekte, Adalet Bakanlığı yetkililerinin de ülke ölçeğinde olmak üzere bu tür imalatı teşvik etmesi ve üretim sürecine dâhil edilen malların ve sanat eserlerinin piyasaya arz edilmesi için gerekli tedbirleri alması gereklidir. Bu bağlamda, ceza infaz kurumlarının herkese açık bölümlerinde, adliye sarayları ve hükümet konaklarında ayrıca uygun görülen diğer yerlerde daha çok sayıda stant kurulması bu tür faaliyetler bakımından teşvik edici bir unsur olacaktır.

VII. SONUÇ VE KARAR 1. Ülkemizdeki ceza ve infaz kurumlarında kalan hükümlü ve tutuklu sayısı

110.000’i aşmıştır. Kurum sayısının sabit kaldığı, hükümlü ve tutuklu sayısının da ciddi bir oranda arttığı dikkate alındığında, kapasitenin üstünde mevcutlu bulunmasının getirdiği sorunların da çoğaldığı gözlemlenmektedir. Koğuşların, standartlarının çok üstünde hükümlü ve tutukluyu barındırması, hem bu kişilerin ceza infaz kurumu ile olan ilişkilerini olumsuz etkilemekte, hem de kendi aralarında birtakım problemler yaşamalarına neden olmaktadır. Öte yandan, aynı eylemden tutuklu olanların farklı koğuşlarda bulundurulmaması, kovuşturma ve soruşturmanın sıhhatini olumsuz olarak etkilemektedir. Aynı suçtan yargılanan ve aynı koğuşta barındırılan tutuklular ağız birliği etmekte, yargılama ile ortaya çıkarılması hedeflenen maddi hakikatler gizlenebilmektedir. Oysaki sınıflandırma ile tutuklu ve hükümlülerin farklı yerlerde bulundurulması ile eğitim ve öğretim programlarının uygulanması ıslah edicilikte önemli bir etkendir ve yasayla getirilen bir zorunluluktur.

2. Adalet Bakanlığının ‘Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve diğer Hükümler Hakkındaki 45/1 Nolu Genelgesi’nin, tutuklu ve hükümlülerin eğitimi ve sosyalleşmesi adına ve tutuklu ve hükümlüler lehine uygulanabilmesi için fiziki şartların düzenlenmesi ayrıca personel sayısının da yeterli hale getirilmesi gerekmektedir. Ziyaret saatlerinde olduğu gibi sosyal etkinliklerde de tutuklu ve hükümlülere yasal haklarının en üst limitte kullandırılması yoluna gidilmelidir. Hükümlüler için bu hakkın büyük önemi haiz olduğu dikkate alındığında, imkânların zorlanarak bu kişilerin sosyal aktivitelere katılımının sağlanması ve sosyalliğin gelişmesi bakımından genelgenin bu hükmünün en verimli şekilde uygulanması, ıslah fonksiyonunu da olumlu şekilde etkileyecektir. Nitekim ister özgür isterse hürriyetinden mahrum kılınmış olsun, herkes devlet tarafından tam anlamıyla muhatap alınmalı ve devletin hiçbir kişiden ümit kesmediğinin bir belirtisi olarak, toplumsal infiali uyandıracak eylemlere katılmış kişiler de dâhil olmak üzere, her bir birey yeniden topluma kazandırılma süreci kapsamına alınmalı, bu anlamda etkin ve samimi aktivitelerle tanıştırılmalıdır. Bu tür faaliyetlerin yapılabilmesi için gerekli olan personel istihdamı acilen yapılmalı, böyle bir istihdamın mümkün olmaması halinde bile mevcut kaynaklar en aktif bir şekilde kullanılarak kişilerin rehabilitasyonunu sağlayacak tedbirler maksimum düzeye çıkarılmalıdır.

3. İnfaz koruma memurlarının sayı olarak yeterli hale getirilmelerinin yanında, yaptıkları işin hassasiyeti göz önüne alınarak insan hakları ve insan

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

409

psikolojisi başta olmak üzere çok iyi bir eğitimden geçirilmeleri gerekmektedir. Tutuklu ve hükümlülerle birlikte ‘hürriyetlerinden mahrum kalan’ bu nedenle “yarı mahkûm” sayılan bu görevlilerin özlük haklarında iyileştirme yapılmalıdır. Toplumun problemli bir kesimi ile ömür geçiren bu kamu görevlilerinin durumları da ‘insan hakları’ kavramı bağlamında incelenmeli; bu kişilerin yaşama sevinçlerinin kaybolmasını engellemek ve hayat kalitelerini ortalama insan düzeyinde tutmak çabalarına hız verilmeli, böylece bu insanlardan sorumluluk alanlarındaki konularda daha fazlasını vermeleri istenebilmelidir.

4. Nakiller sırasında tutuklu ve hükümlülerin hepsine aynı uygulamanın yapılması yerine, ilgilinin tehlikelilik derecesine göre bazı esnekliklerin uygulanması bir kısım mağduriyetlerin oluşmasına engel olacaktır.

5. Kişilerin ceza infaz kurumları bünyesinde ortaya koydukları ve birçoğu ‘sanat eseri’ niteliğini haiz ürünlerin gereği gibi pazarlanabilmesi bakımından, ceza infaz kurumlarının herkese açık bölümlerinde, adliye sarayları ve hükümet konaklarında ayrıca uygun görülen diğer yerlerde daha çok sayıda stantlar kurulması bu tür faaliyetler bakımından teşvik edici bir unsur olacağı göz ardı edilmemelidir.

6. Ceza İnfaz Kurumlarının yapımı ve ihtiyaçlarının karşılanmasında, bulundukları yörenin ve iklimin göz önüne alınması, bu bağlamda, ihtiyaçlarının yasal çerçeve içerisinde karşılanması, kurum yönetimi tarafından uygun görülen yerlerde güvenliği ihmal etmeden altı beton olmak şartıyla ‘zemini toprak’ alanlar ihdas edilmesi, tutuklu ve hükümlülerin insani yaşam şartlarına sahip olmalarını ve kendilerine uygulanan ıslah programlarına olumlu yanıt vermelerini sağlayacaktır.

7. Kapasite fazlalığı göz önüne alınarak, açık ceza infaz kurumunun kurulması sağlanıp, şartları uyan hükümlülerin buraya aktarılarak atıl halden üretken konuma geçişleri sağlanmalıdır.

* Diyarbakır Mv. Akın BİRDAL, Komisyon Raporuna muhalefet şerhi

düşmüştür.

2009 00Faaliyet Raporu

410

EK-14: AVUSTURYA ZİYARETİ RAPORU

I. GİRİŞ Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun

23’üncü Dönem 3’üncü yasama yılının 09 Nisan 2009 tarihli 24’üncü toplantısında, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Sayın Prof. Dr. Zafer ÜSKÜL, Diyarbakır Milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Sözcüsü Sayın Abdurrahman KURT, İstanbul Milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kâtip Üyesi Sayın Ayşe Jale AĞIRBAŞ ile Komisyon üyeleri Kırklareli Milletvekili Sayın A. Gökhan SARIÇAM ve İstanbul Milletvekili Sayın Çetin SOYSAL’ın üyesi olduğu bir Alt Komisyon ile Alt Komisyona eşlik edecek Dış İlişkiler ve Protokol Müdürlüğü görevlisi Buketnur ÖZAY’dan oluşan bir Heyetin Avusturya Devleti’nde 27 Nisan-01 Mayıs 2009 tarihleri arasında insan hakları ile ilgili temaslarda bulunmak üzere görevlendirilmesine karar verilmiştir.

II. AMAÇ 3686 sayılı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanununun Komisyonun

Görevlerine ilişkin 4. Maddesinin f) fıkrasına göre Komisyon “ Gerektiğinde dış ülkelerdeki insan hakları ihlallerini incelemek ve bu ihlalleri o ülke parlamenterlerinin dikkatlerine doğrudan veya mevcut parlamenter forumlar aracılığıyla sunmak” ile görevlidir.

Komisyonun kendisine tevdi edilen bu görev doğrultusunda genel amacı, öncelikle yabancı ülkelerle insan hakları konusunda görüş alışverişinde bulunmak ve yabancı ülkelerde yaşayan Türkiye vatandaşı ya da Türkiye kökenli olup yabancı devlet vatandaşı olan şahısların ilgili ülkelerde insan hakkı ihlallerine maruz kalıp kalmadıklarının tespiti yapmak ve yapılan tespitlerle ilgili çözümler üretmektir.

Komisyon bu görevini ilk olarak, yabancı devletlerde yaşanan hak ihlallerine ilişkin bireysel başvuruları değerlendirerek, ikinci olarak Türkiye’de bulunan diplomatik temsilciler ile sürekli temas halinde bulunarak ve son olarak da yurtdışına ziyaretler gerçekleştirerek icra etmektedir. Komisyon Avusturya Ziyaretinden önce, 10-16 Şubat 2008 tarihlerinde Almanya Devleti’ne ve 16-21 Haziran 2008 tarihlerinde Hollanda Devleti’ne başarılı ziyaretler gerçekleştirmiştir.

III. GÖRÜŞMELER

Heyet Avusturya’da aşağıdaki görüşme ve ziyaretleri gerçekleştirmiştir; 1. Avusturya İçişleri Bakanlığı’nda Yapılan Görüşme 2. Avusturya Parlamentosu İnsan Hakları Komisyon Başkan ve Üyeleri İle

Yapılan Görüşme 3. Federal Çalışma Bakanlığı Entegrasyondan Sorumlu Devlet Sekreteri

Christine MAREK İle Yapılan Görüşme

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

411

4. Belediye Meclisi Türk Üyeleriyle ve Türk Vatandaşları İle Yapılan Görüşme

5. Krems Ceza İnfaz Kurumu Ziyareti 6. Viyana Eyaleti Entegrasyon Bakanı Sayın Sandra FRAUENBERGER İle

Yapılan Görüşme 7. Salzburg Ceza İnfaz Kurumu Ziyareti 8. Salzburg Eyaleti Sosyal İşlerden Sorumlu Bakanı Sayın Erika SCHARER

İle Yapılan Görüşme 9. Başkonsolosluk İkametgâhında Salzburg ve Yukarı Avusturya

Eyaletlerindeki Çeşitli Meclislerde Görevli Türk Asıllı Veya Vatandaşımız Olan Siyasi Parti Temsilcileri İle Yapılan Görüşmeler

10. Salzburg’daki Türk Vatandaşları İle Yapılan Toplantı

1. Avusturya İçişleri Bakanlığı’nda Yapılan Görüşme

Heyet ilk olarak, Avusturya İçişleri Bakanlığı’nda mültecilerin durumu hakkında bilgi almak üzere bir görüşme gerçekleşmiştir. Ancak mülteciler Genel Müdürü’nün son anda gelemeyeceği haberi üzerine İçişleri Bakanlığı’nda çalışan iki memur ile bir görüşme yapmak durumunda kalan İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, bu durum karşısında tepkilerini ifade ederek İçişleri Bakanlığı üst düzey yetkililerine iletilmek üzere bir mesajı olduğunu; kendilerinin İnsan Hakları Komisyonu olarak mültecilerin misafir edildiği kampları ziyaret etmek istediklerini; mültecilerin içerisinde bulundukları koşulları yerinde görmeyi arzu ettikleri; Türkiye’de bulunan mülteciler misafirhaneleri ile karşılaştırıp, fikir alışverişinde bulunmayı istediklerini; ancak ne yazık ki buna izin verilmediğini öğrenmenin kendilerini hayrete düşürdüğünü ifade etmişlerdir. Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, Avusturya hükümetinin kaygısını anlayamadıklarını; mülteciler kampının gösterilmemesi halinde, kendilerinin orada bir sorun olduğunu düşünmelerinin doğal olacağını belirtmişlerdir. Türkiye’de de mültecilerin misafirhanelerin bulunduğunu; onlarında mükemmel olmadığını ancak Avrupa’dan gelen İnsan Hakları Kurumların temsilcilerine bu kampları her zaman görmelerine müsaade ettikleri ifade etmişlerdir. İçişleri Bakanlığının Mültecilerden Sorumlu Dairesi’nin Uzman Yardımcısı Bayan Susanne WETZELBERGER, Kreiskirchen de bulunan mülteciler kampında şu an da bir heyetin kampı incelemek üzere olduğunu; Türk heyetine söz konusu kampın gezilmesine neden izin verilmediğini bilmediğini belirtmiştir. Sayın ÜSKÜL, kendilerine güvenlik nedenleriyle ziyaretin mümkün olamayacağının söylendiğini; ancak Avusturya devletinin mültecilerin misafir edildiği bir alanın güvenliğini sağlayamadığına inanmak istemediklerini vurgulamıştır.

2. Avusturya Parlamentosu İnsan Hakları Komisyon Başkan ve Üyeleri İle Yapılan Görüşme

Avusturya Parlamentosu İnsan Hakları Komisyon Başkanı Sayın Alev KORUN’a hitaben Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL insan haklarının evrensel bir olgu

2009 00Faaliyet Raporu

412

olduğunu; hem Türkiye açısından hem ziyaret edilen ülkeler açısından bu konudaki fikir alışverişinin çok yararlı olduğunu düşündüğünü ifade etmiştir. Sayın ÜSKÜL, bu çerçevede Avusturya’da yaşayan Türk vatandaşları ve Türk kökenli Avusturya vatandaşları ile görüşmelerde bulunmak üzere geldiklerini; ayrıca cezaevlerine ve mülteci kamplarına da bir takım ziyaretler gerçekleştirmek üzere geldiklerini; ancak ne yazık ki, Avusturya İçişleri Bakanlığının kendilerine mülteciler kampını gezmek doğrultusundaki isteklerine güvenlik nedenlerini ileriye sürerek izin vermediğini; kendilerinin bu açıklamayı anlamakta zorlandıklarını, İçişleri Bakanlığı’nın güvenliğinden sorumlu olduğu bu kampların güvenliğini sağlayamayacağını düşünemediklerini belirtmiştir. Türkiye’de bulunan kamplarda da sorunlar olduğunu ancak Avrupa’dan gelen inceleme ve ziyaret taleplerine her zaman olumlu baktıklarını vurgulamıştır. Sayın Başkan, Avusturya’nın göç alan bir ülke olduğunu; ilk kuşak Türklerin ilk yıllarda geçici işçi olarak geldiğini; ancak zamanla yerleşildiğini ve şu an Avusturya’da üçüncü kuşağın yaşamakta olduğunu; bir çoğunun Avusturya vatandaşlığına geçtiğini; bu çerçevede entegrasyon kavramının çok önem kazandığını; gerekse Avusturya’da yaşayan Türk asıllı Avusturya vatandaşlarının gerekse Türk vatandaşlarının bulundukları toplumun dilini çok iyi öğrenmeleri gerektiğini; ancak bunun yanı sıra kendi anadillerine de hakim olmalarının, içinde bulundukları ülke için çok büyük bir şans olduğunu vurgulamıştır. Sayın ÜSKÜL, her iki dile hâkim olan Türk gençlerinin, Türkiye-Avusturya arasında köprü olacaklarını; ticari ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesinde önemli rol oynayacaklarını; bu şekilde bakıldığında zaman içerisinde yabancı düşmanlığını anlamakta her iki tarafın da zorlanacağını; yabancı ülkelerdeki yabancıların kültürel bir zenginlik olduğunu; bu gerçeğin asla yadsınmaması gerektiğini vurgulamıştır. Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, özellikle 11 Eylül’den sonra, Avrupa ülkelerinde İslam’a karşı negatif söylemler başladığını; İnsan Hakları’nı bu açıdan da güvence altına alma zorunluluğu doğduğuna işaret etmiştir. Sayın ÜSKÜL, Türkiye’de de zaman zaman yabancılara veya dinlere karşı, Trabzon’da rahibin öldürülmesi veya Malatya’da bir saldırının olması gibi olumsuz eylemler olabildiğini; ancak kendilerinin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olarak, bu tarz olayları insan hakları ihlali olarak değerlendirdiklerini; bu konuda hazırlanan raporlarda da görüşlerinin net bir şekilde yer aldığını; yukarıda ifade edilen olayların duruşmalarına, durumu onaylamadıklarını göstermek açısından, izlemek üzere de katıldıklarını belirtmiştir. Sayın ÜSKÜL, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun görev ve işlev alanlarını detaylı bir şekilde açıklamıştır.

Sayın Alev KORUN, Avusturya İnsan Hakları Komisyonu’nun işleri açısından TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun görev ve işlevi açısından çok farklı göründüğünü; kendilerinin daha çok parlamentolararası diyalog içerisinde olma durumunda olduklarını; Avusturya Ulusal Meclisinin İnsan Hakları Komisyonu’nun cezaevlerini, psikiyatrik ve benzeri kuruluşlarını inceleme yetkisine sahip olmadıklarını; bu yetkinin sadece İçişleri Bakanlığı ve Bakanına verilmiş olduğunu işaret etmiştir. Sayın KORUN, kendilerinin

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

413

Türkiye’de İnsan Hakları ihlalinin karakollarda başladığını bildiklerini; bu çerçevede “İşkencenin Önlenmesi Sözlesmesi’nin” Türkiye tarafından parafe edildiğini ancak henüz imzalanmadığını; İnsan Hakları ile ilgili ek protokolün hangi aşamada olduğunu merak ettiklerini; bu çerçevede Türkiye’de eşcinsellerin haklarına tecavüz edildiğini; bu gruplara yönelik saldırılarda bulunulduğunu; TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun bu anlamda yapmış oldukları incelemeleri merak ettiklerini ifade etmiştir.

Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, ek protokolün TBMM’ye henüz gelmediğini; işkence konusunda inceleme yapmak üzere Avusturyalı dostların her zaman için gelebileceklerini; bu nedenle ek protokolün henüz meclise gelmemiş olmamasının bir sorun yaratmadığını; bu vesile ile Avusturya Ulusal Meclisinin İnsan Hakları Komisyonunu Türkiye’ye davet ettiklerini ve ağırlamaktan dolayı memnun olacaklarını belirtmiştir. Sayın ÜSKÜL, Türkiye’de geçen yıl eşcinsellerin bir etkinlikte bulunduğunu; kendisinin de İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı olarak bu etkinliğe katıldığını ve gurubun hiçbir taşkınlık yaşanmaksızın TBMM’ye kadar bir yürüyüş gerçekleştirdiğini ifade etmiştir. Sayın Başkan, İstanbul LAMBDA Derneğinin (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Travesti, Transseksüel (LGBTT) Dayanışma Derneği) geçmiş sene mahkeme kararı ile kapatıldığını, ancak Yargıtay’ın kararı bozduğunu; LAMBDA Derneğinin şu an aktif olarak faaliyetlerine devam ettiğini; Eşcinsellerin de elbette haklarının bulunduğunu; ancak zaman zaman kendilerine eşcinsellerin ve özellikle transeksüellerin baskı altında oldukları duyumları ulaştığını; bu bağlamda Türk polisinin eğitime alındığını ve eğitiminin sürdüğünü ifade etmiştir.

Sayın KURZMANN, Kürt sorununun yıllardır çözümsüz bırakıldığını; Uluslararası Af Örgütü’nün (Amnesty International) raporlarını devamlı olarak incelediklerini; Kürtlerin siyasi olsun, insan hakları yönünden olsun tehdit altında olan halklar arasında olduklarını; TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun düşüncelerini merak ettiklerini belirtmiştir.

Sayın Abdurrahman KURT, kendisinin Diyarbakır Milletvekili olduğunu, Diyarbakır’da yoğun bir Kürt sorunu yaşandığını; Ak Parti’nin Kopenhag kriterlerine ve Türkiye’nin siyasi normlarına uygun çok önemli adımlar attığını; Türkiye’de şu an TRT-6 gibi 24 saat Kürtçe yayın yapan bir kanalın bulunduğunu, böyle bir kanalın muadilinin şu an Avrupa dahi olmadığını bildiklerini; şu an Türkiye’de Kürtçe isimleri kullanmanın yasak olmadığını; medya ve eğitim alanlarında da çok geniş revizyonlara gidildiğini; Kürt sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini serbestçe sürdürdüklerini; terör örgütüne karşı yapılan askeri operasyonları DTP’nin kendilerine yönelik bağlamında açıklamalar yaptıklarını; ancak bunun elbette doğru olmadığını; bu tür operasyonların DTP’ye değil terör örgütüne yönelik olduğunu vurgulamıştır. Türkiye’de Üniversitelerde bundan böyle Kürt dili kürsüsünün de açılacağını belirtmiştir.

Sayın Ayşe Jale AĞIRBAŞ, Almanya’da çıkartılan göç yasası ile ilgili, Avusturya’nın bir çalışmasının olup olmadığını; Avusturya’da yaşayan Türk ve

2009 00Faaliyet Raporu

414

Türk kökenli çocukların okullarda kendi dillerinde eğitim görmeleri için Avusturya Parlamentosu İnsan Hakları Komisyonu tarafından bir alt komisyonu oluşturulup oluşturulamayacağını; Avusturya Parlamentosu’nda Türkiye ile bir Dostluk Grubu’nun olup olmadığını; merak ettiğini ifade etmiştir.

Sayın Alev KORUN, Almanya Entegrasyon yasasının henüz parlamentoya gelmediğini; ancak Avusturya Entegrasyon yasasının Alman Entegrasyon yasasına benzemesi düşünüldüğünü; anadilde eğitim konusunun Eğitim Komisyonu’nun sorunu olduğunu, kendisinin bu hususta bir yorum yapamayacağını; Avusturya Parlamentosu’nda Avusturya-Türkiye Dostluk Grubu’nun kurulduğunu belirtmiştir.

3. Federal Çalışma Bakanlığı Entegrasyondan Sorumlu Devlet Sekreteri Christine MAREK İle Yapılan Görüşme

Görüşmeler Federal Çalışma Bakanlığında Entegrasyondan sorumlu Devlet Sekreteri Christine MAREK ile devam etmiştir. Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, kendilerinin çeşitli Avusturya makamlarının uyum çalışmaları içerisinde olduklarını bildiklerini; bu çalışmaları takdirle karşıladıklarını; Türk vatandaşlarının kimlikleri korunarak uyumlaştırılmaları gerektiğini ifade etmiştir. Sayın ÜSKÜL, Avusturya’da yaşayan Türklerin paralel toplumlar oluşturmamaları gerektiğini; kendi kültürel kimliklerini koruyarak iki ülke arasında ticari, kültürel ve benzeri şekillerde köprü vazifesinde bulunmaları gerektiğini; bunun için anadil eğitiminin çok önemli olduğunu; entegrasyonun sağlanabilmesi için her iki topluma fırsat sağlanması gerektiğini; oysaki Avrupa’da ve Avusturya’da yabancı düşmanlığı artışı gözlenildiğini; burada siyasetçilere çok iş düştüğünü; bu bağlamda bir çok siyasetçinin oy kaygısıyla yabancı düşmanlığını körükleyici söylemlerde bulunduklarını üzülerek izlediklerini ifade etmiştir. Sayın Zafer ÜSKÜL, kendilerinin entegrasyona hizmet edecek her türlü konuda Avusturyalı dostlar ile işbirliği içerisinde olmaya hazır olduklarını; eğitim alanında anadil eğitimi konusunda, Türkiye’den Almanca konuşabilen iyi eğitimli anadili öğretmenler göndermeye veya Avusturya Üniversitelerinde bu amaca yönelik öğretmen yetişmesine katkıda bulunmaya hazır olduklarını belirtmiştir.

Sayın Christine MAREK, Entegrasyon konusunda T.C Viyana Büyükelçiliğinin kendilerine son derece dostane destek verdiğini; entegrasyon çalışmalarının kesinlikle çift taraflı olması gerektiğini, entegrasyon derken de asla asimilasyonu kastetmediklerini; her iki tarafın aynı iradeyi gösterdiği takdirde uyumlu beraber yaşamların mümkün olacağından; şu an eğitim konusunda dil ve kültür eğitimi konusunda çalışmalar yapıldığını; 2001 yılında entegrasyon politikası ile birlikte Almanca öğrenmenin bir zorunluluk haline getirildiği; bu zorunluluğun ortak yaşamı kolaylaştırdığını ifade etmiştir. Sayın MAREK, elbette ekonomik alanda da Avusturya-Türkiye işbirliğinin önemli olduğunu; bu çerçevedeki çalışmaların da öncellikli olarak tutulduğu; ancak Avusturya’daki bazı siyasi çevrelerin negatif söylemlerinin bu anlamdaki ilişkileri çok yıprattığını da vurgulamıştır. Sayın Christine MAREK, eğitim

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

415

konusunun çok önemsenmesi gerektiğini; işsizlik oranının, eğitim oranı ile doğru orantılı olduğunu; bu nedenle 5 yaş grubuna da eğitim hizmeti götürebilmek için okul öncesi eğitimi zorunlu kıldıklarını; Türk ebeveynlerine ve T.C Viyana Büyükelçiliğine bu anlamda çok iş düştüğünü; ailelerin mutlaka bilinçlendirilmeleri gerektiğini; çocuklara gitmeyen eğitimin ileride işsizlik ve sıkıntı olarak geri döneceğini; Sayın ÜSKÜL tarafından eğitim konusunda gelmiş olan her türlü destek teklifini minnettarlıkla karşıladıklarını; bu çerçevede çok geniş kitlelere ulaşılmaya çalışıldığını; Viyana’da kültürel zıtlık zirvede yaşandığını; bu nedenle Sayın Türk parlamenterlerden, T.C Büyükelçiliğinden ve derneklerden gelecek desteğe ihtiyaç duyduklarını belirtmiştir.

Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, Avusturya’da yaşayan Türk kökenli vatandaşların kamplaşmalarını istemediklerini; örgütlenip, Türkiye’de ki siyasi, ekonomik sorunlardan ziyade, yaşadıkları tolumun içerisindeki sorunlarla ilgilenmelerini istediklerini vurgulamıştır. Sayın ÜSKÜL, önemli bir noktanın da Avusturya’da aile birleşimi konusunda bir kotanın uygulanmakta olduğunu; tüm vatandaşlar için bu kotanın eşit düzeyde geçerli olduğunu; ancak aşkın da sınır tanımadığını, sadece Türklerin Türkiye’den evlenmediğini, Avusturya vatandaşlarının da Türkiye’den gelin veya damat getirdiklerine dikkat çekmiş; bu çerçevede Almanya’da ve Hollanda’da yaşanan örneklerin şu an Avusturya’da yaşanmadığından dolayı Avusturya’yı tebrik ettiklerini ifade etmiştir.

Sayın Christine MAREK, Almanya ve Hollanda’da yürürlükte olan entegrasyon yasasını kendisinin de çok adilane bulmadığını; entegrasyon kavramını iyi irdelemek gerektiğini; entegrasyon kavramının, bireyin kendisine yaşayacağı vatan olarak seçtiği ülkede en rahat şekilde yaşamak anlamına geldiğini; entegrasyon yasasının asla aile birleşimini engelleyici bir unsur olarak ortaya çıkmaması gerektiğini; yabancı gençlerin genellikle 13–14 yaşlarında aile birleşimi ile Avusturya’ya geldiklerini; o yaştan sonra dil bilmeden eğitimlerine kesintisiz devam etmelerinin çoğu zaman mümkün olmadığını; bu çerçevede Avusturya’ya gelmeden önce mi, yoksa geldikten sonra mı dil eğitimi almaları gerektiği konusunun çok iyi tartılması gerektiğini; şu an Avusturya’da temel dil eğitim kursunun 300 saati içerdiğini; ancak bunun yetersiz geldiğini; bu nedenle ders saatini 600 saate çıkarmayı düşündüklerini belirtmiştir. Sayın MAREK, son yıllarda Avusturya’da entegrasyon konusunda çok büyük ilerlemeler katedildiğini; “Viyana’ya Hoşgeldiniz” ve “Annem Almanca Öğreniyor” gibi projelerin geliştirildiğini; bu projelerin Türk toplumu tarafından kabul görmesinin kendilerini çok mutlu ve ümitkar kıldığını; ayrıca Türk gençlerle ve derneklerle de işbirliği içerisinde çalışmalar yapıldığını; “Die Jungen Musliminen” (Genç Müslüman Bayanlar) adlı organizasyonun çok başarılı çalışmalar içerisinde olduğunu; özellikle 11 Eylül sonrası Avusturya’da ‘İslam’ın’ ‘terör’ü, ‘başörtüsü’ kelimesinin de ‘baskı’ kavramını çağrıştırdığını; bu çağrışımların da elbette toplumda olumlu etkiler bırakmadığını; bu çerçevede Türk asıllı Avusturya vatandaşların da aktif olarak siyasette yer alıp, bu

2009 00Faaliyet Raporu

416

kavramların değişmesi yönünde de çalışmalar yapması gerektiğini; en azından ülkenin geleceği konusunda kader belirleyici bağlamında rol almaları, yani oy kullanmaları gerektiğini; böylelikle de kendileri açısından da “ben de varım, ben de önemliyim ve bu toplumun parçasıyım” güvenini kazanıp, yaşadıkları ülkeye sahip çıkmaları gerektiğini vurgulamıştır.

Sayın Başkan, kesinlikle kendisinin de aynı fikirleri paylaştığını; eğitim konusuna mutlaka ağırlık verilmesi gerektiğini; bu çerçevede okullarda anadil eğitiminin çok önemli olduğunu; anadil eğitiminin de genel okul başarı puanına dâhil olması gerektiğini; bu bağlamda çok başarılı örneklerin de mevcut olduğunu; bu anlamda Alev Korun ve Şirvan Ekici’nin çok güzel örnekler olduğunu vurgulamıştır.

Sayın Ayşe Jale AĞIRBAŞ, Avusturya’da geçmiş yıllarda 3 yıl boyunca yaşadığını; farklı kültürlerin Avusturya’da yaşamasının Avusturya’nın kültürünü çok geliştirmiş olduğunu gözlemlediğini; ancak Avusturya’daki yabancı düşmanlığının kendilerini çok üzdüğünü; bu düşmanlığının çok ciddi boyutlara ulaşmasından endişe ettiğini; bu konuda Avusturya vatandaşlarına yönelik eğitici çalışmaların olup olmadığını merak ettiğini belirtmiştir.

Sayın Christine MAREK, okullardan, örgütlerden de destek talep ettiklerini; son olarak yabancı gençlik dernekleriyle de işbirliğine girdiklerini; bu çerçevede “Fatima Projesi”ni zikretmenin yerinde olduğunu; “Fatima Projesi”nin birçok değişik bakanlıklar tarafından destek gördüğünü; “Fatima Projesi”ni yürütenlerin genç Müslüman bayanlardan oluştuğunu; bu bayanların çok güzel faaliyetler içersinde olduklarını; adı geçen projenin medyada çok yankı bulduğunu; projeyi desteklemek amacıyla bu yıl içerisinde sözkonusu projeye ödül vermeyi planladıklarını belirilmiştir.

4. Belediye Meclisi Türk Üyeleriyle ve Türk Vatandaşları İle Yapılan Görüşme

Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, üyelere o ana kadar yapılmış olan görüşmeler hakkında detaylı bir bilgi vermiştir. Sayın ÜSKÜL, üyelere Avusturya’da yaşayan Türk’lerin Avusturya vatandaşlığına geçmelerini ve seçmen statüsünde karar verici pozisyonuna yükselmeleri gerektiğini; bu çerçevede daha çok Türk kökenli seçmenin meclislere girip, karar verici statüsünde olmaları gerektiğini önermiştir. Sayın ÜSKÜL, Türkiye’de bir mavi kart uygulaması bulunduğunu; dolayısıyla Avusturya vatandaşlığına geçmiş olan vatandaşların Türkiye’deki tüm haklarının korunduğunu vurgulamıştır.

Heyet daha sonra Türk Vatandaşları ile bir toplantı gerçekleştirmiştir. Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, öncellikle vatandaşlara o ana kadar yapılan görüşmeler hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir. Sayın ÜSKÜL, Almanya ve Hollanda’dan sonra Avusturya’nın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu adına üçüncü ülke olduğunu; kendilerinin özellikle yabancı düşmanlığı bulunan, aile birleşimi ve göç yasasının daha çetin yaşandığı ülkeleri ziyaret ettiklerini ifade etmiştir. Sayın Zafer ÜSKÜL, vatandaşlara üç nesildir Avusturya’da yaşadıklarını; yaşamaya da devam edeceklerini; bu çerçevede geleceklerini belirleyecek

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

417

örgütlenme içerisinde olmaları gerektiğini; Avusturya’da yaşayan Türk vatandaşlarının, Avusturya’da eşit hak ve şansa sahip olabilmeleri için mutlaka Avusturya vatandaşlığına geçmeleri gerektiğini; Avusturya’da yaşayan Türk kökenli Avusturya vatandaşlarının ise aktif siyasette rol oynamaları gerektiğini; karar verici pozisyonlara yükselmeleri gerektiğini; bunun için de her iki dile vakıf olmaları gerektiğini vurgulamış; bu çerçevede eğitim ve dil öğrenme konusuna atıfta bulunarak, Türkçe ve Almancayı çok iyi öğrenmeleri gerektiğine, bu bağlamda her iki ülke arasında köprü vazifesi oynayabileceklerini ifade etmiştir. Sayın ÜSKÜL, vatandaşlara, Türkiye’deki sorunların orada yaşayan vatandaş ve siyasiler tarafından er veya geç çözüldüğünü ve çözüleceğini; Avusturya’da yaşayan Türk vatandaşlarının ve Türk asıllı Avusturya vatandaşlarının yaşadıkları ülkenin sorunlarına eğilmeleri ve ona göre yön belirlemeleri gerektiğini vurgulamıştır.

Sayın Ayşe Jale AĞIRBAŞ, Yurtdışındaki vatandaşlarla ilgili bir ‘’Yurtdışı Bakanlığının’’ kurulması gerektiğini; Avusturya’da yaşayan Türk kökenli Avusturya vatandaşlarının mutlaka siyasete girmeleri gerektiğini; oy kullanılması gerektiğini; ancak bu şekilde etkili bir şekilde seslerini duyurabileceklerini ifade etmiştir.

Sayın Çetin SOYSAL; Kendilerinin çeşitli siyasi partilerin mensubu milletvekilleri olduklarını; ancak ortak paydalarının Avusturya’da yaşan soydaşlar olduğunu, Avusturya’da yaşayan Türklerin daha dayanışmacı olmaları gerektiğini; globalleşmenin beraberinde getirdiği ciddi bir krizin olduğunu; bu gerçeğin sonucu olarak ileriki zamanlarda daha fazla ırkçılığın oluşabileceğini; bu çerçevede mutlaka örgütlenilmesi gerektiğini ve siyasette etkin rol alma zorunluluğunun doğduğunu belirtmiştir.

Vatandaşlar, bazı vatandaşların çifte vatandaşlıklarının olduğunu; bunun geçen yıllarda açığa çıktığını; bununla ilgili hala davaların yargıda devam ettiğini; Türkiye’nin bu konuda kendilerine destek vermelerini istediklerini; Türkiye’nin gurbetçilere sahip çıkması gerektiğini; Türkiye’nin kendilerini para makinesi olarak görmemesi gerektiğini; Avusturya’daki ‘Özgürlük Partisi’nin’ sürekli yabancılara saldırılarda bulunduğunu; bu konuda Türkiye’den destek görmediklerini; Avusturya’da yaşayan Türk kökenli vatandaşların kendi imkânları doğrultusunda bu konuya ilişkin siyasi mücadele verdiklerini; ancak çok fazla sıkıntılarla karşı karşıya kalındığını; bu nedenle de örgütlenemediklerini; T.C Büyükelçiliği ve Konsoloslukların siyasi makamlar olması hasebiyle bu konulara müdahalelerinin çok sınırlı kaldığını; İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun kendileri ile doğrudan iletişime girecek bir platform yaratmaları gerektiğini vurgulamışlardır. Vatandaşlar, Avusturya’ya PKK üyelerinin getirildiğini; Türkiye’de lise diploması bile olmayan bu şahısların (bunun kanıtları ile tespit edildiği 1 vatandaş tarafından iddia edilmiştir); Avusturya’nın çeşitli kentlerinde üniversitelere yerleştirildiğini; geriye kalanların çeşitli Avrupa ülkelerine dağıtıldığını ifade etmişlerdir. Vatandaşlar, Türkiye’ye tatile gitmek üzere çoğu zaman karayolu ile gidildiğini; özellikle Sırbistan ve Bulgaristan’da çok sorunlar yaşanıldığını;

2009 00Faaliyet Raporu

418

yıllardır bu sorunların resmi makamlara iletildiğini; ancak hiçbir sonuca varılamadığını; cevap dahi alamadıklarını; ancak en büyük eziyetin ise Türkiye sınırında Kapıkule’de yaşandığını; sıcakta, saatlerce kuyrukta beklenildiğini; buna mutlaka bir çözüm bulunması istenildiği vurgulanmıştır. Vatandaşlar, Türkiye’den Avusturya’ya gelen vatandaşlara 3 günlük vizeler için bile ‘Çin işkenceleri’ yaşatıldığını; vize almanın fevkalade zor olduğunu; iş adamlarının da bu durumdan muaf tutulmadığını; bu durumun serbest piyasa kurallarına ve Gümrük Birliği anlaşmalarına aykırı olduğunu; ifade etmişlerdir. Vatandaşlar, Avusturya’da son yıllarda tırmanan ırkçılık akımlarından son derece rahatsız olduklarını; özellikle Türk, İslam ve Türkiye kavramlarının son derece negatif yüklü olarak kendilerine geri döndüğünü; İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’ndan Avusturya basınını bu konuda uyarmasını beklediklerini belirtmişlerdir.

5. Krems Ceza İnfaz Kurumu Ziyareti Resmi Program doğrultusunda heyet, Krems Ceza İnfaz Kurumunu ziyaret

etmiştir, Ceza İnfaz Kurumu Müdürü ile Türk mahkûmlar ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, Krems Ceza İnfaz Kurumu’nda hem tutuklu hem de yükümlülerin aynı yerde mi bulunduğunu; kadın ve erkek bölümlerinin olup olmadığını; Ceza İnfaz Kurumu kapasitesinin ne kadar olduğunu; en çok hangi ülkelerden mahkûm bulunduğunu; Türk mahkumların oranının ne olduğunu; en çok hangi suçlardan hüküm giyildiğini; Türk mahkumlarından aç kalındığına dair, yemeklerin İslam kurallarına uygun olmadığına dair şikayetleri gelip gelmediğini; genel olarak mahkûmların çalışma olanaklarının olup olmadığını; çalıştırmanın veya çalıştırmamanın bir ceza usulü olup olmadığını; mahkûmların hastalanması durumunda Ceza İnfaz Kurumunda bir hastane veya polikliğinin olup olmadığını; geçmiş yıllarda Ceza İnfaz Kurumunda ölümlerin olup olmadığını; varsa hangi sebepten olduğunu; Ceza İnfaz Kurumu Müdürünün görevi süresince cezaevlerinde kötü muamele ve işkence iddiaları üzerine soruşturma açıldığına tanık olup olmadığını Krems Ceza İnfaz Kurumu müdürüne sormuştur.

Krems Ceza İnfaz Kurumu Müdürü, Krems Ceza İnfaz Kurumunda aslında sadece mahkûmların bulunduğunu; Avusturya’nın hukuk sisteminde mahkûmların ve tutukluların kaldıkları cezaevlerinin ayrı olduğunu; Krems Ceza İnfaz Kurumunda sadece yetişkin erkeklerin bulunduğunu; şu an 700 mahkûmun bulunduğunu; ancak zaman zaman 850’yi bulduğunu; Krems Ceza İnfaz Kurumunun kapasitesinin 805 civarında olduğunu; 50–60 ülkenin mahkûmlarının şu an Krems Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğunu; mahkûmların ülkelere göre dağılımının başta Gürcistan olmak üzere Romanya, Moldova; eski Yugoslavya v.b. olduğunu, Türklerin ülkeler dağılımına göre 5. veya 6. sırada yer aldıklarını; şu an mahkûmların orana göre dağılımı genel olarak % 62’nin Avusturyalı olduğunu; geri kalan kısmın ise Avusturya vatandaşı olmayan yabancıların oluşturduğunu; Krems Ceza İnfaz Kurumunda tehlikeli suçları işlemiş olan mahkûmların bulunduğunu; bunlardan 60’nın ömür

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

419

boyu hapis cezasına çarptırıldıklarını; 110 mahkûmun ise ucu açık ceza hükmü giymiş olan mahkûmlar olduğunu; geri kalanlar ise adi suçtan hüküm giymiş olan mahkûmların oluşturduğunu; Türk mahkûmlar tarafından aç kaldıklarına dair pek şikâyet gelmediğini; İslam’ın kurallarına göre, istemeyenlere domuz eti verilmediğini; bu mahkûmlara ayrı yemek pişirildiğini; mahkûmlara atölyelerde çeşitli iş imkânları yaratıldığını; bu çerçevede Krems Ceza İnfaz Kurumunda 29 tane farklı işletmesinin bulunduğunu; atölyelerdeki çalışmaların mahkûmların aldıkları eğitime göre farklı olduğunu; dışarıdan da iş alınarak çalışma imkânların olduğunu; çalışma saatlerinin 07.30–14.00’e kadar olduğunu; daha sonra da sportif faaliyetler de bulunduklarını; çalışma veya çalışmama gibi disiplin cezalarının normalde verilmediğini; ancak uç durumlarda çalışmama disiplin cezası uygulanabildiğini; Avusturya’daki bütün cezaevlerinde polikliniklerin bulunduğunu; ancak ameliyat söz konusu olması halinde mahkumların hastaneye sevk edildiklerini; ölümler konusunda kendisinin böyle bir olaya şahit olmadığını; ancak hastalıktan ve doğal ölüm sebeplerinin elbette her yerde olduğu gibi cezaevlerinde de vukuu bulduğunu; kötü muamele veya işkenceden dolayı soruşturulma olayına da kendisinin şahit olmadığını beyan etmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından, Krems Ceza İnfaz Kurumunda Türk mahkûmları ile yapılan görüşmelerde, mahkûmların şikâyetlerinin genelde hangi konularda olduğunu; Türk oldukları için bir ayrımcılığa maruz kalıp kalmadıkları; yemek konusunda ve muamele konusunda sorunların olup olmadığını; telefon görüşmesi yapılıp yapılamadığını; ziyaretçi kabul edip edemediklerini; herkesin almanca bilip bilmediğini; dil ve meslek edinme kurslarının olup olmadığını; Türklerin birbirini görme şansılarının olup olmadığı sorulmuştur.

Krems Ceza İnfaz Kurumu Türk mahkûmları, yemek problemlerinin olmadığını; Ceza İnfaz Kurumunda Türk oldukları için o anlamda Avusturya vatandaşları ile bir ayrımcılık yaşanmadığını, ancak yargı sürecinde bir Türk’ün cezasının aynı suçu işlemiş olan bir Avusturyalıdan daha ağır olduğunu; telefon görüşmelerinde bulunabildiklerini; önceden isim verilmiş ise ziyaretçi kabul edebildiklerini; eğer verilen ceza kısaysa, dil veya mesleki eğitim kurslarından faydalandırılmadığını; Türklerin hücre ve bölümlerin farklılığından dolayı, birbirlerini toplu olarak görme şanslarının olmadığını beyan etmişlerdir.

6. Viyana Eyaleti Entegrasyon Bakanı Sayın Sandra FRAUENBERGER İle Yapılan Görüşme

Krems Ceza İnfaz Kurumu ziyareti sonrasında Heyet, Viyana Eyaleti Entegrasyon Bakanı Sayın Sandra FRAUENBERGER ile devam etmiştir. Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, dünyanın her yerinde olduğu gibi Avusturya’da da bir göçmen sorununun olduğunu; iltica edenlerin de çoğunlukta olduğunu; bu insanların yakalandıkları zaman bir yerde misafir edildiklerini; İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olarak Avusturya mülteci kampını ziyaret etmek istediklerini; ancak Avusturya İçişleri Bakanlığı’nın bu talebi güvenlik sebepleri

2009 00Faaliyet Raporu

420

ile geri çevirdiğini; mülteci kampındaki güvenliği kendilerinin mi bozacağından, yoksa kendilerinin güvenliğinin sağlanamayacağından mı çekinildiğini merak ettikleri ifade edilmiştir. Sayın ÜSKÜL, yapılan görüşmelerde ‘’ Viyana’ya Hoş geldiniz’’ ve ‘’Annem Almanca Öğreniyor’’ Projelerinin Türk toplumu tarafından kabul görmesini takdirle karşıladıklarını; bu tarz çalışmaların diğer vilayetler için de bir örnek teşkil etmesini umduklarını belirtmiştir.

Sayın Sandra FRAUENBERGER, Sayın MAREK’in Entegrayondan Sorumlu Devlet Sekreteri olduğunu; TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na mülteciler kampına izin vermeyenin İçişleri Bakanı Sayın Maria FEKTER olduğundan, kendisi ile görüşülmüş olması gerektiğini belirtmiştir. Sayın FRAUENBERGER, Traiskirchen mülteciler kampına izin ziyaretinin verilmemiş olmasını heyetten duyduğunu; hayret verici bir durum olarak değerlendirdiğini; ayrıca adı geçen kampın gösterilmekten çekinilecek bir yer olmadığını; entegrasyon konseptinin insana verdikleri değerden geldiğini; Avusturya’nın bir göçmenler ülkesi olduğunu; bundan gurur duyduklarını; gelen göçmenlerin de bu açıdan başlarının tacı olduklarını; Viyana’da büyük bir Türk topluluğunun yaşadığını; Türk sivil toplumlarıyla içe içe çalışıldığını, kendilerinin uzmanlık alanının gelecek ve gelmiş olan göçmenlerin karşılaşabilecekleri ve karşılaştıkları sorunları tespit etmek olduğunu; bu çerçevede de hazırlıklar yapmak olduğunu ifade etmiştir. Sayın Sandra FRAUENBERGER, bu konudaki çalışmaları bir eve benzettiklerini; temelin mülteci sorunlarını ‘tespit’ etme, ‘hazırlık’ yapma ve ‘karşılama’ yapı taşlarından oluşturulduğunu; birinci sütunu dil sorunu ve eğitimin oluşturduğunu; ikinci sütunun çalışma hayatı ve mesleki eğitiminden oluştuğunu; üçüncü sütunun ise göçmenlerle Avusturyalılar ile ortak yaşamın oluşturduğunu; ortaya çıkan alanın ise oluşturulmuş projelerin ne kadarının göçmenlere uygun olup olmadığını değerlendiren ölçü bölümü olduğunu; son olarak ta sütunların çatısını da birliğin adının, yani Entegrasyon Kurumu’nun oluşturduğunu belirtmiştir. Sayın FRAUENBERGER Entegrasyon kurumunun, ırkçılık ve düşmanlığa karşı mücadele veren bir kurum olduğunu kaydetmiştir.

Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, Avusturya’daki Türk topluluğunun Avusturya’nın bir gerçeği olduğunu; Türk topluluğu açısından bakıldığında, yaşadıkları ülkede uyum içinde yaşamaları gerektiğini; karşılıklı olarak paralel toplumlar halinde yaşanmaması gerektiğini, bu çerçevede Avusturya’da yaşayan Türklerin Türkiye’deki sorunlar ile ilgilenip onları tartışmaktan ziyade içinde bulundukları ülkenin sorunları ile ilgilenip, o ülke içindeki kendi sorunlarını tartışmaları ve bu bağlamda örgütlenmeleri gerektiğini vurgulamıştır.

Sayın Sandra FRAUENBERGER, üçüncü jenerasyon için aynı şeyleri söyleyemeyeceğini, ancak birinci jenerasyonun kendi kabuklarından çıkamadığını; paralel toplumlar halinde Avusturya toplumundan ayrı bir dünyada yaşadıklarını; Türkiye’de yaşıyormuşçasına sadece Türk bakkallarından alışveriş yaptıklarını, erkeklerin Türk kahvelerine gittiklerini; uydu vasıtasıyla sadece Türk kanallarını izlediklerini ve sadece Türkler ile

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

421

görüştüklerini; dolayısıyla bir çoğunun hala meramını bile anlatacak seviyede Almanca bilmediklerini; bu bağlamda özellikle birinci jenerasyonun aşırı sağcı partilerin ve yabancı düşmanlığının malzemesi olduklarını belirtmiştir.

Sayın ÜSKÜL, Avusturya’da homojen bir Türk topluluğunun yaşamadığını; Avusturya’da çok başarılı, doktorlar, avukatlar ve sanatçıların da yaşadığını; Avrupa’da ilk ve tek tango orkestrasının kurucusunun bir Türk orkestra şefi olduğunu; bu gerçeği kimsenin bilmediğini; bilinse de ön plana çıkarılmadığını; bu bağlamda sol ve liberal partilere çok iş düştüğünü; ifade edilmiş olan başarılı Türklerin Avusturya toplumuna lanse edilmesi gerektiğini; bu çerçevede medya ile de içi içe çalışılması zorunlu olduğunu belirtmiştir.

Sayın Ayşe Jale AĞIRBAŞ, kendisinin yaklaşık 20 yıl önce bir süre Viyana’da yaşadığını; o yıllardan bu yana güzel gelişmeler gözlemlediğini; yürürlükte olan güzel projelerin başarısından dolayı kendilerini tebrik ettiğini; ancak son seçimlerde oylarında katlanmalar görülen sağ partilerin yükselişini kaygı ile izlediklerini; bu çerçevede yabancı düşmanlığını önleyici, yabancılara karşı ön yargıları indirgeyecek çalışmaların olup olmadığını öğrenmek istediklerini belirtmiştir.

Sayın Sandra FRAUENBERGER, kendilerinin son 1.5 yıl içerisinde entegrasyon konusunda çok büyük atılımlarda bulunduklarını; projelerin sadece yabancı topluluklarına yönelik olmadığını; bu çerçevede yabancı ve Avusturyalı çocuklarında katılabileceği Almanca kursları açtıklarını; beraber aynı konuda eğitim alarak birbirleriyle kaynaşma fırsatları yaratıldığını ifade etmiştir.

7. Salzburg Ceza İnfaz Kurumu Ziyareti Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, Salzburg Ceza İnfaz Kurumunda, kaç hükümlü ve

tutuklu bulunduğunu; kadın ve erkek bölümlerinin olup olmadığına; Türk mahkûmlarla sorunlar olup olmadığını; Ceza İnfaz Kurumunda çalışma imkânının olup olmadığını; iddianamesi hazırlanmamış bazı tutukluların, mahkûmlarla arasında fark gözetilip gözetilmediğini; iddianameleri hazırlanmakta olan tutukluların aileleri ile görüştürülüp görüştürülmediğini; en çok şikâyetlerin hangi konularda olduğunu; tutuklu ve mahkûmların gardiyanlar tarafından kötü muamele gördükleri hallerde bunun ortaya çıkarılmasının kolay olup olmadığını; bu çerçevede Ceza İnfaz Kurumu görevlilerin disiplin cezası alıp almadıklarını; Ceza İnfaz Kurumu müdürü hanımefendinin görevi süresince ölüm vakalarına şahit olup olmadığını; cezaevlerindeki görevlilerin bulundukları ortamdan nasıl etkilendiklerini merak ettiklerini sormuştur.

Salzburg Ceza İnfaz Kurumu Müdiresi, hükümlü ve tutukluların ayrı ayrı yerlerde kaldıklarını; Salzburg Ceza İnfaz Kurumunda bayanların da reşit olmayanların da bulunduğunu; Türklerle şu ana kadar hiç bir sorun yaşamadıklarını, Ceza İnfaz Kurumunda çalışma atölyelerin bulunduğunu; mahkûm ve tutukluların mesleki eğitimlerine göre değerlendirildiklerini; şu an Ceza İnfaz Kurumunda bir Türkün çalışmak üzere dışarı çıkıp akşam Ceza İnfaz Kurumuna geri döndüğünü; mahkumların güvenilirliği tespit edildikten sonra dışarıdaki işlerini, akşam geri dönmek suretiyle devam ettirebildiklerini;

2009 00Faaliyet Raporu

422

iddianamesi henüz hazırlanmamış olan tutukluların Ceza İnfaz Kurumundaki konumlarına hâkimin karar verdiğini; Türk tutuklularla ilgili olarak Konsolosluktan talep geldiği sürece yetkili hâkime haber verildiğini; hâkim müsaade ettiği takdirde görüşebildiklerini; ancak aileler ile o aşamada bir görüşmenin mümkün olmadığını, şikayetlerin genelde, yalnızca 2 görüş odası mevcut olduğundan, görüş odalarının yetersizliği konusunda olduğunu, baş başa görüşlere de izin verilmediğinden, bu bağlamda da zaman zaman şikayetlerin gelebildiğini; kendi görev süresi boyunca bir Ceza İnfaz Kurumu görevlisinin, mahkum veya tutuklulara yönelik kötü muameleden dolayı bir disiplin cezası aldığına dair bir olaya tanık olmadığını; Salzburg Ceza İnfaz Kurumunun çok iyi bir kamera sistemine sahip olduğunu; kötü muamelenin o anlamda mümkün olmadığını; görevi süresince tek bir ölüm vakası olduğunu; bir Türk kökenli mahkumun intihar ettiğini; hastaneye kaldırıldığını ancak kurtarılamadığını beyan etmiştir. Salzburg Ceza İnfaz Kurumu Müdiresi, Ceza İnfaz Kurumu görevlilerine yönelik hizmet içi eğitimlerin esas olduğunu; bunların temel eğitim, örneğin psikolojik, sosyolojik vb. alanlarında ihtisas eğitimlerinden oluştuğunu; Ceza İnfaz Kurumu görevlilerine yönelik ihtiyaç duymaları halinde ise psikolojik danışmanlık verildiğini belirtmiştir.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Salzburg Ceza İnfaz Kurumunda Türk mahkûmları ile yapılan görüşmelerde, mahkûmların şikâyetlerinin genel olarak hangi konulardan oluştuğu; Türk oldukları için bir ayrımcılığa maruz kalıp kalmadıkları; yemek, ibadet ve muamele konusunda sorunların olup olmadığı; telefon görüşmesi yapılıp yapılamadığı; ziyaretçi kabul edip edemedikleri; herkesin almanca bilip bilmediği sorulmuştur.

Salzburg Ceza İnfaz Kurumu Türk mahkûmları, yemek problemlerinin olmadığını; Ceza İnfaz Kurumunda Türk oldukları için bir ayrımcılık yaşanmadığını, ancak yargı sürecinde bir Türk’ün cezasının aynı suçu işlemiş olan bir Avusturyalıdan daha ağır olduğunu; telefon görüşmelerinde bulunabildiklerini; dil konusunun çok sorun olmadığını; dile vakıf olmayanlara Avusturya hükümetinin tercüman sağladığını; mahkûmların çoğunun cezalarını Türkiye’de çekmek istediklerini; ancak buna izin verilmediğini; Türk mahkûmların cezalarını çektikten sonra genelde sınır dışı edildiklerini; önceki zamanlarda 1–1,5 ayda bir Diyanet görevlisinin geldiğini, ancak artık hiç bir din adamının Ceza İnfaz Kurumunu ziyarete gelmediğini beyan etmişlerdir. Bir mahkûm, Türk ve Türk kökenli vatandaşların, Avusturya devletinin sivil ajanları (provokatör) tarafından suça teşvik edildiklerini, bununla ilgili suç zeminin yine bu ajanlar tarafından hazırlandığını, kendilerinin de bu tuzağa düşürüldüğünü iddia etmiştir. Bir diğer mahkûm, kendisinin namaz kıldığını; bununla ilgili seccade ve Kuran-ı Kerim isteğinde bulunduğunu; ancak seccadenin hala gelmediğini, Kuran-ı Kerim’in de İncil’i okunması tavsiye edilerek verilmediğini bildirmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

423

8. Salzburg Eyaleti Sosyal İşlerden Sorumlu Bakanı Sayın Erika SCHARER İle Yapılan Görüşme

Heyet resmi ziyaretlerinin devamında Salzburg Eyaleti Sosyal İşlerden Sorumlu Bakanı Sayın Erika SCHARER ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Sayın Erika SCHARER, Geçen Mart ayında eyalet seçimlerin yapıldığını; kendisinin yeni seçimlerle beraber Sosyal İşlerden Sorumlu Bakanlık görevine getirildiğini; seçimlerden önce Entegrasyondan Sorumlu Bakan olarak görev yaptığını; bu çerçevede Viyana ve Salzburg eyaletinde yaşayan yabancıların sorunları ile yakından ilgilenme fırsatı bulduğunu; Türk ve Türk kökenli vatandaşların Salzburg eyaletinin 3. büyük yabancı topluluğu olduklarını; özellikle 2. jenerasyonunun çok yoğun entegrasyon sorunlarının bulunduğunu; eğitim düzeylerinin çok kötü olduğunu; birçoğunun hala Almancayı konuşamadıklarını; son iki yıl içerisinde özellikle eğitim konusunda çalışmalar yaptıklarını; eğitim yetersizliğinden dolayı, iş ve meslek edinme sorununun çok sıkıntılı olduğunu; buna bağlı olarak da sağlık hizmetlerinden faydalanamadıklarını; göçmenlerin ilk etapta kendi anadillerini öğrenmeleri gerektiği konusunda kendilerine çeşitli Türk makamlarından telkinler geldiğini; ancak bu konuya Avusturyalı ve özellikle Salzburg’ta yaşayan vatandaşların çok tepkili yaklaştıklarını; Avusturya’da yaşamaya karar veren göçmenlerin Türkçe değil Almanca öğrenmeleri gerektiğini savunduklarını; Avusturyalı ve Türk gençlerin arasında gruplaşmalar olduğunu; bu gruplar arasında karşılıklı çatışmalar yaşandığını; oysaki Avusturya’nın bir turizm ülkesi olduğunu; dünyanın dört bir yanından ülkeye turist geldiğini; bu nedenle yabancılara alışık olunduğunu; bu bağlamda bu tür olayları çok çelişkili bulduğunu ifade etmiştir.

Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun Türk’lerin yoğun yaşadığı ülkelerde incelemeler yapmak üzere ziyaretler yapıldığını, bu çerçevede Almanya ve Hollanda ziyaret edildiğini; İnsan Hakları bağlamında muhataplarla görüşülüp, karşılaştırma yapıldığını; şu an da Avusturya’yı ziyaret ettiklerini; Avusturya’da yaşayan Türklerin artık geçici işçi olarak nitelenemeyeceğini; bu ülkelerde yaşayan Türklerin artık üç nesildir bu ülkelere yerleştiklerini; dolayısıyla entegrasyon hususunun çok önemsenip; gerekli çalışmaların hassasiyetle yapılması gerektiğini; Türklerin paralel topluluklar oluşturmak yerine birbirleriyle kaynaşmalarını beklediklerini; bunun da en önemli koşulunun Avusturyalıların Türkleri yabancı olarak görmemesinden geçtiğini; entegrasyon kavramının çift yönlü irdelenmesi gerektiğini; tek yönlü bakış açısı ile bir yere varılamayacağını; Türk vatandaşları ve Türk kökenli Avusturya vatandaşlarının mutlaka anadillerini öğrenmeleri gerektiğini; ancak bu şekilde her iki ülke için ekonomik, kültürel değerleri iletecek bir köprü vazifesinde bulunabileceklerini; bu çerçevede Avusturya’da yaşayan yabancıların o ülke için bir kültürel zenginlik olduklarını; bu gerçeğin Avusturya’nın iyi değerlendirmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Sayın ÜSKÜL, Avusturya’da yeni başlamış olan zorunlu kreş uygulama projesini büyük memnuniyetle karşıladıklarını; ancak ilkokulda Türkçe eğitimin de zorunlu ders olarak ve genel başarı puanına dahil olması gerektiğini; eğitim

2009 00Faaliyet Raporu

424

konusundaki fırsat eşitliğinin, iş alanlarında da fırsat eşitliğini beraberinde getireceğini; şu an Avusturya’da Avusturya vatandaşı için işsizlik oranının %8, yabancılar için ise %16 olduğunu bildiklerini; bu yüzdelerin fırsat eşitliği olmadığının en büyük göstergesi olduğunu belirtmiştir. Sayın Zafer ÜSKÜL, Avusturya’da yabancı düşmanlığının çok arttığını; sosyal demokratlılardan yabancı düşmanlığına karşı daha istikrarlı hareket etmeleri gerektiğini; yabancı denince hemen akla Türklerin geldiğini, oysaki Avusturya’da çok başarılı, isim yapmış avukatların, doktorların, iş adamların ve sanatçıların da yaşadığını belirtmiştir.

Sayın Ayşe Jale AĞIRBAŞ, kendilerinin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olarak Avusturya mülteci kampını ziyaret etmek istediklerini; ancak Avusturya İçişleri Bakanlığı’nın bu talebi güvenlik sebepleri ile geri çevirdiğini; Türkiye’deki mülteci kampında da sorunlar olduğunu; devletin sorunları aşma yönünde çalışmaları olduğunu; ancak yurtdışından gelen her türlü resmi heyetlere gezme ve inceleme hakkını tanıdıklarını; şeffaflıktan yana olduklarını; Avusturya’da yükselmekte olan yabancı düşmanlığının kendilerini kaygılandırdığını; bununla beraber yabancı düşmanlığını aşmaya yönelik projeleri de takdirle karşıladıklarını; ancak bu çabaların devletin çeşitli enstrümanlarıyla birlikte hareket ederek başarıya ulaşılacağını düşündüğünü ifade etmiştir. Sayın AĞIRBAŞ, bu çerçevede medya unsurunu iyi değerlendirmek gerektiğini; kendisinin RTL Programında önceki akşam bir haber izlediğini, haberde Avrupadaki trafik kurallarını ihlal edenlerin sadece yabancılarmış gibi yansıtıldığını; bu tarz gerçeği saptırıcı, yanıltıcı, yabancı düşmanlığını körükleyici haberlere karşı bir çalışmalarının olup olmadığını; Avusturya halkını aydınlatıcı, ön yargıyı indirgeyecek çalışmalarının olup olmadığını sormuştur.

Sayın Erika SCHARER, Bu konuda elbette çalışmaların bulunduğunu; projelerin her zaman tek yönlü olmadığını; birçok projenin ortak yapılacak projeler olduğunu; bu çerçevede iki toplumun gençlerini bir araya getiren bir projelerinin olduğunu; Avusturya toplumunun karşı tarafın kültüründen korktuğunu; özellikle Türk bayanlara yaklaşmaktan çok çekindiklerini; İslam dinine karşı da korkuların olduğunu; bu çerçevede gençleri spor aktiviteleri ve yemek yapma projeleri ile kaynaştırmaya çalışıldığını; ancak bu bağlamda önemli bir engelin Türk ailelerinden geldiğini, kız çocuklarını bu tür projelere katılımlarını engellediklerini; bu anlamda heyet üyelerinden Türk ailelerine kız çocuklarını eğitim, kültür ve sosyal aktivitelere katılımlarını müsaade etmelerine yönelik telkinde bulunmalarını rica etmiştir.

Sayın Ahmet Gökhan SARIÇAM, Avusturya toplumunun bir kesimine rağmen Avusturya’da yaşayan Türk kökenli Avusturya ve Türk vatandaşlarının değerlerine saygı duyulduğunu ve bu bağlamda ilerisi için daha sağlam adımlar atılacağı yönünde izlenimlerinin olduğunu; Türk toplumunda görülen en büyük korkunun entegrasyon değil asimilasyon korkusunun olduğunu düşündüğünü; oysaki asimilasyon korkusunun, entegrasyonun beraberinde getireceği değerleri bilmemekten kaynaklandığını düşündüğünü ifade etmiştir. Sayın SARIÇAM, bu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

425

çerçevede entegrasyon ile asimilasyon kavramlarının arasındaki farkı anlamış olan Türklerin ‘’Entegrasyon Bürolarında’’ destek hizmetleri vermek üzere çalışmalarının çok faydalı olacağını; sonuç itibariyle insanların korkularını anlamanın ve kendini anlatmanın en iyi yolun her zaman için aynı yoldan geçmiş olmaktan kaynaklandığını, bu bağlamda ‘’Entegrasyon Bürolarında’’ neden Türk kökenli veya Türk vatandaşlarının çalışmadığını merak ettiğini belirtmiştir.

Sayın Abdurrahman KURT; Karşılıklı programlar yapılıp yapılmadığı konusunda bilgi rica etmiştir.

Sayın Erika SCHARER, Kültürlerarası, yemek, spor aktivitelerin yapıldığını; ancak temel perspektifin şu hususun oluşturduğunu; her iki tarafın eğitiminin, sosyal çevresinin, örneğin evinin iyi ve eşit olması gerektiğini; ancak bu şekilde yakınlaşmaların kalıcı olabileceğini; Türk toplumunun eğitime mutlak şekilde önem vermesi gerektiğini; eğitimli yabancı gençlerin de mutlaka siyasette daha aktif olmaları gerekliliğini vurgulamıştır.

9. Başkonsolosluk İkametgâhında Salzburg ve Yukarı Avusturya Eyaletlerindeki Çeşitli Meclislerde Görevli Türk Asıllı Siyasi Parti Temsilcileri İle Yapılan Görüşmeler

Heyet resmi program doğrultusunda, Başkonsolosluk İkametgâhında heyet onuruna öğle yemeği verilmiştir. Yemeğe Salzburg ve Yukarı Avusturya Eyaletlerindeki çeşitli meclislerde görevli Türk asıllı siyasi parti temsilcileri de bulunmuşlardır. Konukların ticaretle ilgili olan kişiler, ilgili ticari malları (kumaş, takı, değerli taşlar vb.) Türkiye’nin hangi illerinden getirtebileceklerini; Öğretmen kökenli iki vatandaşın SPÖ Partisi’nin entegrasyon projelerinde çalıştıklarını bu bağlamda Türk aileleri ile sürekli iletişim içerisinde olduklarını; aile içi şiddetinin çok fazla olduğu 2. jenerasyonun özellikle kız çocuklarını eğitim konusunda olumsuz yönde çok fazla baskı yaptıklarını; ailelerin kız çocuklarını okulla göndermemek, sosyal etkinliklere katılımlarını engellemek adına girişimlerde bulunduklarını; bu çerçevede kendilerinin bile bu ailelere ulaşmakta zorlandıklarını; bir çok 2. jenerasyon Türklerin hala almanca konuşamadıklarını; eğitimlerinin de çok yetersiz olduğunu; belirtmişlerdir.

Salzburg Eyaleti Valisi (aynı zamanda Eyalet Başbakanı) Sayın Gabriele BURGSTALLER ile yapılan görüşmede Sayın Prof. Dr. ÜSKÜL, Sayın SCHARER’e o ana kadar yapılan resmi görüşmeler hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir. Türk toplumunun Avusturya için kültürel bir zenginlik olduğunu; Türk toplumunun Avusturya’nın bir parçası olduğunu; geçici işçi, ziyaretçi işçi tabirlerinin artık 3. jenerasyon için asla geçerli olmadığını; Avusturya’da yabancı denince sadece Türkler akla geldiğini; oysaki, çok olumlu örneklerin de olduğunu; bu gerçeğin maalesef bilinçli veya değil, göz ardı edildiğini; Türk toplumuna özellikle eğitim konusunda, fırsat eşitliği tanınması gerektiğini; her iki dilin de okullarda verilmesi gerektiğini; Toplumlararası diyalogun geliştirilmesinin çok önemli olduğunu; siyasetçiler arasında da bu olguya dikkat edilmesi gerektiğini; bu nedenle kendilerinin şu an Avusturya’da bulunduklarını

2009 00Faaliyet Raporu

426

ve bunun devamını dilediklerini; bu çerçevede Avusturyalı siyasetçileri de Türkiye’ye beklediklerini belirtmiştir.

Sayın Çetin SOYSAL, kendilerinin CHP ve muhalefet olarak, demokrasi konusunda yoğun adımlarının olduğunu; Türkiye’de insan hakları konusunda iyileştirme ve geliştirme adına önemli adımlar atıldığını; partisinde işkence konusuna sıfır toleransla bakıldığını; bu çerçevede Türkiye’de işkence konusunun sıfır noktasına yaklaşıldığını; Avusturya da yaşayan Türk toplumu konusunda bu ülkede yükselen ırkcılık akımını endişe ile izlediklerini; Avusturya’da yapılan görüşmelerde eğitime dayalı sosyal yaşam ile ilgili bilgiler edindiklerini; bunun Türkiye’de nasıl katkıda bulunabilinir noktasında değerlendirileceğini, kendilerini de Türkiye’de görmekten mutluluk duyacaklarını ifade etmiştir.

Sayın Abdurrahman KURT, kendileri için Türkiye ve Avrupa’daki İnsan Haklarını mukayese etme fırsatının çok büyük bir şans olduğunu; bu çerçevede şu an Avusturya’da bulunduklarını; Avusturya entegrasyon politikasını özellikle parlamenter düzeyinde yerinde incelemenin kendileri için güzel bir tecrübe olduğunu; bu görüşmelerin karşılıklı olarak devamını dilediklerini; bu bağlamda Avusturyalı siyasetçileri de Türkiye’ye beklediklerini belirtmiştir.

Sayın Ayşe Jale AĞIRBAŞ, Avusturya’da yükselmekte olan yabancı düşmanlığının kendilerini kaygılandırdığını; bununla beraber yabancı düşmanlığını aşmaya yönelik projeleri de takdirle karşıladıklarını; ancak bu çabaların devletin çeşitli enstrümanlarıyla birlikte hareket ederek başarıya ulaşılacağını düşündüğünü ifade etmiştir. Sayın AĞIRBAŞ, bu çerçevede medya unsurunu iyi değerlendirmek gerektiğini; kendisinin RTL Programında önceki akşam bir haber izlediğini, haberde Avrupa’da trafik kurallarını ihlal eden sadece yabancılarmış gibi yansıtıldığını; bu tarz gerçeği saptırıcı, yanıltıcı, yabancı düşmanlığını körükleyici haberlere karşı bir çalışmalarının olup olmadığını; Avusturya halkını aydınlatıcı; ön yargıyı kesecek çalışmalarının olup olmadığını sormuştur.

Sayın Gabriele BURGSTALLER, her şeyden önce Avusturya’da entegrasyon çalışmalarına ağırlık verilmesi gerektiğini; eyalet politikası değil devlet politikası haline getirilmesi gerektiğini vurgulayarak söze başlamıştır. Sayın BURGSTALLER, entegrasyon her kesimin kendisine göre yorumladığını; ancak entegre olmak demenin, yabancılara nasıl oturup kalkacaklarını direkte etmek olmadığını; nasıl beraber yaşanır bağlamında çözümler sunmak demek olduğunu ifade etmiştir. Sayın Gabriele BURGSTALLER, Avusturya’ da yaşayan Türk’lerin entegrasyon konusunda zorlandıklarını; bu olgunun da bazı sağ partiler tarafından maalesef suiistimal edildiğini; yine bazı sağ görüşlü medya kalemlerinin de bu düşmanlığı yanlı açıklamalar ve yayınlar ile körüklediğini; bu sorunun ancak her iki tarafın bilinçli eğitilmesi ile başarıya ulaşılabileceğinin farkında olduklarını; bu çerçevede daha çok kültürel alanlardaki projeleri desteklediklerini; bu alanda insanları bir araya getirmenin daha kolay olduğunu; örneğin hal hazırda bir moda projelerinin olduğunu; her iki tarafın moda adına bir araya gelip kıyafetler

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

427

üzerinde kültür alışverişinde bulunduklarını, ortak kreasyonları sergilemek üzere bu sebeple İstanbul’a gidileceğini; 20 yıl önce bile kendisinin de bu tarz programlardan olan kültürlerarası dans programına bizatihi olarak katıldığını; yabancıların Avusturyalılara kendi danslarını öğrettiklerini, Avusturyalıların da Avusturya’nın geleneksel ‘’Wiener Walzer’’ dansını karşı tarafa öğrettiklerini; o esnada sıkı dostlukların kurulduğunu; bu tarz kültürlerarası faaliyetlerin çok kaynaştırıcı olduğunu; kendilerinin de bu tarz faaliyetleri her bakımdan desteklediklerini; ancak ne yazık ki, özellikle Türk gençleri arasında gruplaşmaların çok yoğun olduğunu ve bahsekonu faaliyetlere pek yanaşmak istemediklerini; kız çocuklarının daha uyumlu oldukları gözlenildiğini, ancak bu kez de ailelerin kız çocuklarının bu tür aktivitelere katılımlarını engellediklerini belirtmiştir.

Sayın BURGSTALLER, Türkiye’nin AB’ye üyeliği ile ilgili, Avusturya’nın referanduma gitmesi önerildiğini; kendisinin Türkiye adına bu tarz bir kararın alınmamasını umduğunu beyan etmiştir.

10. Salzburg’daki Türk Vatandaşları İle Yapılan Toplantı Heyet son görüşmesini Salzburg’daki Türk Vatandaşları ile yapmıştır.

TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve Üyeleri tarafından, toplantıda bulunan Türk vatandaşlara, o ana kadar yapılan görüşmeler hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir. Türk vatandaşlarının artık göçmen sayılamayacaklarını; Avusturya’ya ve entegrasyon konusuna bu bağlamda bakmaları gerektiğini; eğitim konusunun bu çerçevede büyük önem arz ettiğini; kız erkek ayrımı yapılmaksızın çocukların mutlaka her iki dili öğrenecek şekilde eğitim almalarının zorunlu olduğunu; Avusturya’da yaşayan Türk vatandaşlarının, Avusturya’da eşit hak ve şansa sahip olabilmeleri için mutlaka Avusturya vatandaşlığına geçmeleri gerektiğini; Avusturya vatandaşlığına geçmekten korkulmaması gerektiğini; Avusturya vatandaşlığına geçen Türk kökenli Avusturya vatandaşlarının her türlü haklarının Türkiye Cumhuriyeti tarafından mavi kart uygulaması ile garanti altına alındığını; Avusturya’da yaşayan Türk kökenli Avusturya vatandaşlarının ise aktif siyasette rol oynamaları gerektiğini; karar verici pozisyonlara yükselmeleri gerektiğini belirtmiş; Türklerin her alanda bir araya gelip örgütlenmeleri tekininde bulunulmuştur. Vatandaşlara, Türkiye’deki sorunların orada yaşayan vatandaş ve siyasiler tarafından er veya geç çözüleceğini; Avusturya’da yaşayan Türk vatandaşlarının ve Türk asıllı Avusturya vatandaşlarının yaşadıkları ülkenin sorunlarına eğilmeleri ve ona göre yön belirlemeleri gerektiği vurgulanmıştır. TBMM Heyeti, Türk vatandaşlarının İnsan Hakları konusunda danışmak, bildirmek istedikleri konuları da İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu WEB Sayfasından bulabilecekleri e-mail adreslerine yazıp kendileri ile irtibata geçmelerini istemiştir.

Vatandaşlar, bazı vatandaşların çifte vatandaşlıklarının olduğunu; bunun geçen yıllarda açığa çıktığını; bununla ilgili hala davaların yargıda devam ettiğini; Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konuda kendilerine destek vermelerini

2009 00Faaliyet Raporu

428

istediklerini; Türkiye’nin gurbetçilere sahip çıkması gerektiğini; birçoğunun 30’u aşkın yıldır Avusturya’da yaşadığını; ancak 30 yıldır entegrasyonu sağlamada hiç bir yol katedilmediğini; Avusturyalı toplumun yabancılara karşı çok fazla ön yargılı baktığını; bir Avusturyalı bir hata yaptığı zaman ölçüsünün 1’e 1 değer taşıdığını; ancak bir Türk aynı hatayı işlediğinde bu ölçünün 1’e 2 değer taşıdığını; gençlerin ekonomik kaygılardan dolayı ve dil yetersizliği sebepleriyle eğitimlerini genelde yarım bıraktıklarını; biran önce iş hayatına atılmak istediklerini; bu çerçevede tabiatıyla çok sıkıntılar yaşadıklarını; bu nedenle de bir birleşmenin, örgütlenmenin gerçekleşemediğini; konunun bir şeytan üçgenine dönüştüğünü belirtmişledir. Vatandaşlar, entegrasyon denilince FDÖ (aşırı sağ partisi) partisinin de söylemlerinin etkisinde kalınarak, asimilasyon anladıklarını; kendilerinin Avrupa vatandaşlığına geçme kararı almaları halinde bile Türk kalmak istediklerini; asla asimile olmak istemediklerini; Türk vatandaşlarının değil, önce Avusturyalıların kafalarındaki “entegrasyon” kavramının değişmesi gerektiğini;

Türkiye’den Avusturya’ya Üniversitelerde okumak üzere gelmeyi arzu eden gençlerin 3 hafta bile sürmeyecek vize işlemleri için Türkiye’deki Avusturya Büyükelçiliğinin 8 ay kapılarında beklettiğini; kendilerinin de Türkiye deki öğrencilere bu eziyetten dolayı Avusturya’da okumayı artık önermediklerini, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’ndan bu konuyla ilgili, Avusturya Büyükelçiliği Türkiye temsilcilerine sıkıntıları aktarmalarını beklediklerini, zira telefon edildiğinde kimsenin, adı geçen makamda muhatap bulamadığını belirtmişlerdir. Vatandaşlar, Avusturya vatandaşlığına geçtikleri takdirde Türkiye’den aldıkları mavi kartlar ile Türkiye’de hiç bir işlem yaptıramadıklarını; Türkiye’den ziyarete gelen milletvekillerinin de ülkeye döndükleri zaman kendilerini unuttuklarını; Türkçe ve din eğitimi kurumlarının olduğunu ancak bunların eğitimlerinin son derece yetersiz olduğunu; aile birleşimlerinde fevkalade zorluklar yaşandığını; bu konunun, Avusturya’nın insan haklarını ihlalinde bulunduğu anlamına geldiğini; ancak kendi vatanları olan Türkiye’de de ayrımcılıkla muhatap olduklarını, Atatürk havalimanında Türk vatandaşı olunması halinde saatlerce kuyruklarda bekletildiklerini; yabancı ülkelerin vatandaşların ise gişelerden direkt geçirildiklerini belirtmişlerdir.

VI. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ İnsan haklarını evrensel bir olgu olarak gören Komisyonumuz Avusturya

ziyaretinde, genel olarak evrensel insan hakları standartlarına ilişkin, özel olarak ise; Avusturya’da yaşayan yurttaşlarımızın insan hakları hususundaki sorunlarına ilişkin gözlemlerde bulunmuştur.

Görevli bulunduğu kısıtlı süre içerisinde insan haklarını tüm boyutlarıyla incelemesi mümkün olmayan Alt Komisyon, Türkiye’de Komisyonun yoğun olarak inceleme yaptığı, mülteciler, ceza infaz kurumları ve yurtdışındaki yurttaşlarımızın en önemli sorunu durumunda olan entegrasyon alanlarına odaklanmıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

429

Heyet Avusturya’da, Krems ve Salzburg Ceza İnfaz Kurumlarında gerçekleştirdiği ziyaretlerde, her iki ceza infaz kurumunda da bulunan yurttaşlarımızın ceza infaz kurumunda yemek problemlerinin olmadığı, ceza infaz kurumunda yabancı oldukları için ayrımcılığa maruz kalmadıkları, telefon görüşmelerinde sıkıntı yaşmadıkları tespit edilmiştir. Ayrıca; Komisyonun dikkatini çeken husus her ceza infaz kurumunda da hükümlü ve tutuklular bir arada bulunmamaktadır.

Avusturya Devleti’ndeki mülteci misafirhanelerini ziyaret ederek koşulları yerinde gözlemleyip Türkiye’deki mülteci misafirhaneleri ile karşılaştırma hedefinde olan Alt Komisyon bu hususta, görüşmeler yapmak ve bilgi almak üzere mülteciler genel müdürü ile Avusturya İçişleri Bakanlığı’na ziyarette bulunmuş, ancak Alt Komisyona son anda genel müdürün gelmeyeceği haber verilmesi ile Alt Komisyon tam bir diplomatik nezaketsizlik ile karşı karşıya kalmıştır. Bu hususta, Alt Komisyonu şaşırtan başka bir mesele de mülteci misafirhanelerini ziyarete izin verilmemesidir. Alt Komisyon Avusturya yetkililerinin bu konudaki kaygılarını anlamakta zorlanmıştır. Çünkü, Türkiye’de gerek ceza infaz kurumları, gerek çocuk yuvaları ve gerekse mülteci misafirhanelerine yabancı temsilcilerin ziyaretini konusunda oldukça hoşgörülü davranmaktadır.

Avrupa’da yaşayan yurttaşlarımızın son yıllarda karşılaştığı en önemli sorun, Türk ailelerin topluma entegrasyonu ve bunun sonucu olarak bazı ülkelerde entegrasyonu sağlamak adına aile birleşiminin engellenmesidir. Alt Komisyon yurttaşlarımızın, Almanya ve Hollanda’da olduğu gibi, Avusturya’da topluma entegrasyon hususunda bazı sorunlar yaşadığını gözlemlemiştir. Karşımıza en önemli sorun olarak, topluma adaptasyon ve kariyer olanakları sunacak olan, dil öğrenme çıkmaktadır. Ancak, Avusturya’da Almanya ve Hollanda’da yürürlükte olan aile birleşimini engelleyici entegrasyon yasası bulunmamaktadır. Görüşülen yetkililer de, entegrasyonun aile birleşimi engelleme anlamına gelmediğini belirtmişler ve entegrasyon hususunda yurttaşlarımızla pek çok başarılı organizasyonun gerçekleştirildiği sıkça dile getirilmiştir.

Sonuç olarak; 1. Alt Komisyon, ziyarette bulunduğu ceza infaz kurumlarında

yurttaşlarımızın yabancı oldukları için ayrımcılığa maruz kalmadıklarını ve hükümlü ve tutukluların bir arada bulundurulmadıklarını gözlemlemiştir.

2. Mülteciler ve mülteci misafirhaneleri ziyaret etmesine müsaade edilmeyen Alt Komisyon, bu konuda Avusturyalı yetkilileri Türkiye kadar cesur görmemiştir ve yetkililerin endişeleri Alt Komisyonu şaşırtmıştır.

3. Komisyonumuz, yurtdışında yaşayan yurttaşlarımızın entegrasyon sorunu hususunda hem yabancı temsilciler hem de yurttaşları nezdinde önemli bir duruşu vardır. Komisyon, yurtdışındaki yetkililerle entegrasyonun asimilasyon ve aile birleşimini engelleme anlamına gelmediği, yurttaşlarımıza ayrımcılık uygulanmaması yönünde görüşmelerde bulunmuştur. Komisyon, yurttaşlarımıza, bulundukları ülkenin dillerini çok iyi bir şekilde öğrenerek,

2009 00Faaliyet Raporu

430

gerekli eğitim fırsatlarını değerlendirmelerini ve yaşadıkları ülkelerde karar verici pozisyonlara yükselmeleri hususunda sık sık telkinlerde bulunmuştur. Komisyonumuzun her iki tarafa hitap eden bu duruşu, sorunun çözüm için her iki tarafın da çaba sarf etmesi gerektiğini göstermektedir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

431

EK-15: İSTANBUL BEYOĞLU İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ İNCELEME RAPORU

I-BAŞLANGIÇ TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu 09.04.2008 tarihli 24 üncü

toplantısında, İstanbul Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü ve bağlı karakollarında incelemelerde bulunmak amacıyla Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL, Yozgat Milletvekili Mehmet EKİCİ, Bursa Milletvekili Mehmet OCAKDEN ve İstanbul Milletvekilleri Çetin SOYSAL ile Ayşe Jale AĞIRBAŞ’tan oluşan bir Alt Komisyon kurulmasını kararlaştırmıştır. Alt Komisyon, Mersin Milletvekili Mehmet Zafer ÜSKÜL’ün Alt Komisyon Başkanı olmasına karar vermiş ve çalışmalarına başlamıştır.

II. BAŞVURUCU TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, İstanbul ili Beyoğlu

ilçesindeki işkence ve kötü muamele iddiaları ve haberlerinin basın organlarında yer alması sonucunda herhangi bir başvuruyu beklemeden re’sen bu olay ve iddiaları önceden bilgi ve haber vermeden inceleme kararı almıştır.

III. İNCELEMENİN AMACI Bu incelemenin amacı; Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin “işkenceye

sıfır tolerans” anlayışı neticesinde kamuoyunda ve uygulayıcılarda duyarlılık oluşturmak ve bunun devamını sağlamak bu konudaki iddiaların sonuçlarını takip ederek hak ihlallerinin yaşanmaması için nelerin yapılması gerektiğini belirlemek ile alınması gereken tedbirleri ortaya koymaktır.

IV. İNCELEME KONUSU VEYA KONULARI 1-Mehmet Şah ARAS ve oğlu Serhet ARAS’ın 30 Ekim 2008 günü

23.30’dan sonra İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğünde görevli polisler tarafından Taksim-Dolapdere arasında darp edildikleri ile polis aracına bindirilerek araçta kötü muamele ve işkenceye tabi tutuldukları,

2-Hakim ADLIĞ’ın, 29 Mart 2009 günü “Hoca” lakaplı bir kişinin, tartıştığı polisi yüzünden yaralaması ve kaçması sonucunda bu şahıs olabileceği düşüncesiyle, 30 Mart 2009 günü sabah saat 11:00 sıralarında, Tarlabaşı Bulvarı, Kömürcü Zeynel sokakta bulunan bekar evi olarak tabir edilen bir binada kaldığı sırada İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğünde görevli polisler tarafından darp edildiği, kötü muamele ve işkenceye tabi tutulduğu,

3-Hakkında tutuklama kararı bulunan Çağdaş Kulaçatan’ın cezaevine götürülmesi sırasında polislerin dalgınlığından yararlanarak arabadan inmesi ve kaçması sonrasında, Çağdaş Kulaçatan‘ın gidebileceği yerlere baskın düzenleyen polisin bu kişinin arkadaşları olan Mucit Rahman Güzel, Erdem Kaplan ve Hasan Göngül’e karşı aşırı güç kullandıkları ve işkence ettikleri,

İddiaları bu incelemenin konusunu oluşturmaktadır.

2009 00Faaliyet Raporu

432

V. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM Komisyon oluşturmuş olduğu Alt Komisyon marifetiyle, inceleme konusu

olayların incelenmesinde; a) Çeşitli basın ve yayın organlarında yer alan işkence ve kötü muamele

iddiaları başta olmak üzere, bu konularla ilgili olarak İstanbul ili Beyoğlu İlçeEmniyet Müdürlüğü binasında habersiz incelemelerde bulunmak, komisyona yapılan başvurulardaki başvuru sahipleriyle görüşme ve ilgili kamu görevlileriyle görüşmeler yapmak,

b) Başta Anayasamız olmak üzere gerek iç hukukumuz gerekse uluslararası hukukta işkence ve kötü muameleye maruz kalmama hakkının korunmasına yönelik düzenlemelerin incelenmesi,

Yöntemini uygulamıştır.

VI. İNCELEME 1) KONU İLE İLGİLİ HUKUKİ DÜZENLEMELER 1.a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yaşam Hakkının Korunması,

İşkence Görmeme Hakkı ve Kişi hürriyeti ve güvenliği ile ilgili Düzenlemeler

Anayasamızın Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı başlıklı 17 nci maddesi,

“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

(Değişik: 7.5.2004-5170/3 md.) Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”

Kişi hürriyeti ve güvenliği başlıklı 19 uncu maddesi, “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen: Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik

tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

433

uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.

Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.

(Değişik: 3.10.2001-4709/4 md.) Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.

(Değişik: 3.10.2001-4709/4 md.) Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.

Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.

Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.

(Değişik: 3.10.2001-4709/4 md.) Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.

Şeklinde hükümler taşımaktadır.

1.b)Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında İşkence Görmeme Hakkı ve Yaşam Hakkının Korunması ile ilgili Düzenlemeler

Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dâhil ettiğimiz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3 üncü maddesinin;

“Hiç kimseye işkence yapılamaz, insanlık dışı ya da küçültücü ceza veya muamele uygulanamaz.”şeklindedir.

2009 00Faaliyet Raporu

434

1.c ) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda İşkence ve Eziyet suçu ile ilgili düzenlemeler

Türk Ceza Kanunun İşkence başlıklı 94 üncü maddesi, [1] Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal

yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

[2]Suçun; a)Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,

a)Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla, İşlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

[3] Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

[4] Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.

[5] Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.

Şeklindedir. Yine Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence başlıklı 95 inci maddesi “[1]İşkence fiilleri, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, b) Konuşmasında sürekli zorluğa, c) Yüzünde sabit ize, d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, e)Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır. [2] İşkence fiilleri, mağdurun;

a)İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b)Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine, c)Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d)Yüzünün sürekli değişikliğine, e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine, Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

[3] İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. [4] İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. “

Şeklindedir. Eziyet suçunun düzenlendiği 96 ıncı maddesi ise “ [1] Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren

kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

435

[2] Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin; a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda

bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı, İşlenmesi hâlinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına

hükmolunur. “ Şeklindedir.

1.d ) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu ile ilgili düzenlemeler

5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 256 ıncı maddesinde Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu,

“[1] Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması hâlinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” Şeklindedir.

1.e) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda Görevi yaptırmamak için direnme suçu ile ilgili düzenlemeler,

5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 265 inci maddesinde Görevi yaptırmamak için direnme suçu,

“[1] Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

[2] Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

[3] Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

[4] Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

[5] Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”

Şeklindedir.

2) OLAYLARIN İNCELENMESİ

2. 1. OLAY (1) MEHMET ŞAH ARAS ADLI KİŞİNİN VE OĞLUNUN DÖVÜLMESİ OLAYI

2.1-İnceleme (1) Komisyonumuz 13/04/2009 tarihinde; Mehmet Şah ARAS ve oğlu Serhet

ARAS’ın 30 Ekim 2008 günü 23.30’dan sonra İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğünde görevli polisler tarafından Taksim-Dolapdere arasında darp edildikleri, polis aracına bindirilerek araçta kötü muamele ve işkenceye tabi tutuldukları iddiası ile ilgili olarak Beyoğlu Kaymakamlık binasında

2009 00Faaliyet Raporu

436

yapmış olduğu incelemelerde aşağıdaki kişilerle görüşmüş ve belirtilen belgeleri temin etmiştir.

2.1. a. Müşteki Mehmet Şah Aras 13/40/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Ben Mehmet Şah Aras’ım. Olay 30 Ekim 2008 tarihinde oldu. Ben Taksim Talimhanede yirmi senedir restaturant işletiyorum. 30 Ekim 2008 tarihinde eşim ve çocuklarımla restauranttan geçe saat 23.30 ayrıldık ve eve doğru gidiyorduk, O gün aracımızı da almadığımdan taksiye bindik. Dolapdere’ye doğru inerken, Taksim meydanından 100 metre aşağıda önümüzde bir çöp kamyonu çöp almak için durdu. Kamyon tam yanaşmadığı için taksi yoldan geçemedi. Biz de aracın içinde bekliyorduk, Bir beş dakika filan kadar, üç beş dakika kadar bir zaman geçti. Arkamızda 15, 20, 30 araç birikti, klakson ve ışıkla yol istiyorlardı. Ben de o an baktım, en önde biziz. Bende baktım, çöp de fazla, bir on dakika kadar işi var. Araç bir manevra ederse yanaşabilir, yol trafiğe açılabilir. Ben inip çöp kamyonu şoförüne aracı biraz daha geriye alırsa trafiğin açılacağını söyleyecektim ki ticari taksiden indiğimde karşımıza da Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne ait bir Hyundayi Starex polis aracı çıktı. Devamlı gördüğümüz polis aracı da aşağıda, o da tam şeyin çöp kamyonunun kasasına yanaştı. Onun da geçme ihtimali yok, bizim de geçme ihtimalimiz yoktu. Elinde cop olan resmî üniformalı bir polis memuru hışımla araçtan indi. Ben araç şoförüne doğru, o da araç şoförüne doğru… Aramızda da üç beş metre var. Ben çöp kamyonu şoförüne saldırır diye düşündüm. O yüzden gerginlik olmasın diye “Lütfen memur bey, arkada yer var. Bu araç biraz geri gelirse trafik açılır. dedim, “lütfen”i de kullandım. Bana yanaştı, hiçbir şey sormadan kafama bir tane cop indirdi. İkincisinde elinden tutmaya çalıştım, bir taraftan da kafamdan kan akmaya başladı. “Memur Bey, ne yapıyorsun?” dedim. “Sen görevimi bana mı öğretiyorsun?” dedi. Ardından 2 kişi, 3 kişi, 5-6 kişi o araçtan indiler, hepsi resmî üniformalıydılar. Tüm bu olanlar çöp kamyonunun tam önde oldu, çöp kamyonunun şoförü araçta idi, şoför ve çöp toplayanlardan herhangi birisi olaya müdahale etmedi. Taksiden oğlum indi, oğluma da vurdular. Eşim indi, eşime de vurdular. Memur Bey, -eşim diyorum!, ağza alınmayacak küfür sarf ettiler, eşimin ve bilmem ne… Belki bir beş dakika sonra küçük oğlum indi, onu da dövdüler. Hyundai Starex aracın arkasında bir tane Hyundai binek polis aracı daha vardı, onun da tepe lambası yanıyordu, o da Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne aitti. Bu araçta bulunan polisler araçlarından inmedi. Daha sonra Hyundai Starex araçtan 2 kişi daha indi, 2 polis memuru onlar da bizi dövmeye başladılar, inen o 2 kişi, arkada eşim ve oğlumu dövüyorlardı. Benimle oğlumu, ellerimizi arkadan bağlayarak, aracın içine, Hyundai Starex aracın içine koydular, daha sonra araç oradan ayrıldı. Bu arada taksi şoförünün ne yaptığından hiç haberim olmadı. O da olayı izledi. Polislere Yapmayın, etmeyin, ayıptır falan gibi hiçbir şey demedi. Taksi şoförünü tanıyorum ama plakasını almadım. Polis aracının plakası, aklımda kaldığı kadarıyla ben gelen müfettişlere de söyledim, galiba sonu 34 veya 74’tü. Polisle olan bu olay bittikten sonra taksiciyi görmedik. Beni ve oğlumu Hyundai Starex araca attılar.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

437

Dolapdere’de Bilgi Üniversitesi kampüsünün karşı sokağında, karanlık bir sokağa kadar bizi götürdüler. Sürekli de cop ve şey yiyorum, hem ben hem oğlum. Ben o arabanın içinde uzanmışım, uzatmışlar beni, oğlumu da koltuğun üstüne. Şoförün arkasında koltuğun üstünde ve dövüyorlar bizi. Ben bayılmışım, kendimden geçmişim.

Oğlumun dediğine göre polisler “-babanı attık.” demişler ve oğlumu yüz üstü yatırıp, kafasına silah dayamışlar ve “-Babanı öldürdük, seni de öldüreceğiz, kafanı kaldırma.” Demişler ve oradan gitmişler. Ben kendime geldiğimde oğlum beni silkeliyordu. Her tarafımız, yüzümüz, başımız kan içindeydi. Dolapdere Caddesine 100 metre yakınız. Sürünerek Dolapdere Caddesine indik. Oradan taksiye bindik, eve gittik. Eşim ve çocuklarım evde yoktu. Biz hastaneye gittik. Taksim İlkyardım Hastanesine geldik. Oradaki polis arkadaşlara dedik ki, “Bizi böyle bu şekilde polis dövdü.” Onlar da bizimle dalga geçtiler. “Baba oğul kavga etmişşinizdir.” dediler. Her tarafımız kırık, buruktu. Ben hâlâ bu sol elimi kullanamıyorum, kırık var elimde. Bu parmaklarımın iki üç tanesini kullanamıyorum.

Bir hafta rapor verdiler, ikinci kez gittik, vermediler. Oğlumun kolu kırık, onu başka dışarıda bir hastaneye götürdük. Orada

bağladık, alçıya aldık. Sonra eşim… Bizi götürdüklerinde eşim ve oğlum artık taksiyi onlar da unutuyor veya gidiyor. Yürüyerek şeye çıkıyorlar. Biz zaten iş yerimize yakınız. Yürüyerek iş yerimize çıkıyor ve iş yerimizin karşısında bir arkadaşım var, bu Beşiktaş Belediye Başkanının kardeşi, İsmail Ünal’ın kardeşi, Fikret Bey’in dükkânı var.

Fikret Bey’e bakayım, oradaysa bir müdahale etsin, bir polisi arasın veya bir yetkili yeri arasın gibisinden oraya gitmişler ancak Fikret’lerin de dükkânı kapalı olduğundan, eşim oğlumla beraber Tarlabaşı’ndaki Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne giderek oradaki polise “Oğlum ve eşimi polisler kaçırdılar, polis tarafından hem dövüldük hem kaçırdılar” demiş ve oradakiler de -Poliste öyle şahıslar yok demişler. Eşim “-Ben buradan gitmem, eşimin ve oğlumun akıbetini öğrenmeden gitmem.” diyerek orada kıyameti koparmış. Beş on dakika orada kaldıktan sonra polisler de işte telsizle, telefonla anons ediyorlar. Polis bizi arabaya aldığında bizim kimliğimiz bile sorulmadı, adımız bile sorulmadı. Sonra eşime diyorlar ki, “Oğlun ve eşini bırakmışlar, diyorlar ve o şahıslar, sonra eşimi sakinleştiriyorlar. Oğlum ve eşim polisten özür dilemiş, onları bırakmışlar, serbest bırakmışlar. Polis bizi arabaya aldığında bizim kimliğimiz bile sorulmadı, adımız bile sorulmadı.

Daha sonra hastaneye gittim hastaneden rapor aldım. Ertesi gün İnsan Hakları Derneğine gittim, Savcılığa gittik ve orada önce 980 tane resim olan klasörler getirdiler. Ben de o klasörlerden, resimlerden bize bu eylemi gerçekleştiren polisleri tanıyamadım, tespit edemedim.

Sonra 40-50 kişilik bir grup tekrar ikinci kez çağırdılar. Gittiğimde sivil kıyafetliydiler ve ben ilk darbeyi yedikten sonra şapka ve üniformayı gördüm. Adamın gözünü, yüzünü hatırlamıyorum, geceydi. Benim küçük oğlum geçenlerde, bir ay kadar önce cumhuriyet savcılığı tarafından çağrılmış, gitmiş

2009 00Faaliyet Raporu

438

orada ifade vermiş, birkaç kişiyi teşhis etmiş. Cumhuriyet savcılığında, isimleri orada duruyor.

İkinci gün cumhuriyet savcılığı telefonla ulaştı bize, bizi çağırdı. Gittik, dedik ki, işte bizi çok şey yapıyorlar, çocuklarım gelip… Biz şeyi küçültmüşüz, o 900 kişilik listeyi. Biz o gece emniyetten 80 kişi mi ne gibi bir liste nöbetçi olan veya o bölgede nöbetçi olan isimler ve resimleri almışız. Çocuklar gidip bakmış. Benim küçük oğlum arkada olduğu için, hele bir tane çok belirgin zaten hep tarif ediyordu. Karakolda da gördük ama sportmen yani, Rus boksörlerine benzeyen bir şeyi var.

Ben o isimleri hatırlamıyorum da oğlum cumhuriyet savcılığına onları söylemiş.

“-Peki, ben size birkaç isim söylesem, ha evet, onlardan bir tanesi oydu diyebilir misiniz?” şeklindeki ifadeden sonra - Rıdvan diye biri var. Engin vardı. Musa Tuncay, Eren vardı, Rıdvan var. Abdullah… Bir de Rıdvan vardı. Sanırım İbrahim Sait Taşdemir…de var. O bizim aracı kullanan şahıstı.

Sonra bize gösterildiğinde İbrahim Sait Taşdemir, Emniyet Müdürlüğünde çok ezikti, çok büzüktü ve aracın, Hyundai Starex’in şoförüydü, hiç müdahale etmedi. Ne bizi dövdü ne de arkadaşlarına müdahale etti. Onu aracı… şoförünü istedi, onu getirdiler ama yüzü beni görünce kızardı. Psikolojisinde bir eziklik hissettiğini ben fark ettim. “Ancak o gece ben şoför değildim veya çalışmıyordum” öyle bir beş söyledi.

Onu tanıdık ama ben bize bir şey yapmadığı ve olayın utancını yaşadığı için söylemek istemedim, Bu işe karışmadı diye görünce belki bir koruma içgüdüsüyle de teşhir etmek istemedim.

Şu anda bu konuyla ilgili olarak; Bir ay kadar önceydi sanırım. Radikal gazetesinde Komisyon Başkanı Zafer Üskül olarak sizin bir yazınız çıkmıştı. Ondan bir iki gün sonra savcılık bizi çağırdı. Dedi ki “Meclis İnsan Hakları Komisyonu bizi çok şey yapıyor, gelin bir ifadelerinizi alalım.” Çocuklar gelsin. Ben varım, benim oğlumu… Gitmişiz, teşhis edememişiz. Eşin ve küçük oğlun gelsin, onları… Savcı onlara o gece nöbetçi olan memurların listesini çıkarmış ve şeylerini göstermiş ve oğlumun anlatımıyla teşhis ettiği 4 kişi, 5 kişi de aynı gece aynı ekipte, yani Hyundai Starex’teki ve ayrıca 2 kişi de… 1 kişi teşhis etmiş arkadan inen, arabada. Orada da 3 kişi bir grup. Yani bir yerde 8 kişi…

O iki birim içerisinde oğlumun teşhis ettikleri de savcı tarafından bakılmış dosyada. Evet bu şahıslar, senin teşhis ettiğin şahıslar aynı o gece beraber aynı … görevlilermiş.

Ben olayda polise karşı asla kaba ifade kullanmadım. Ben yalnız olsam belki bir şey diyebilirim, şunu çeksene diyebilirim ama aklım başımdaydı, eşim ve çocuklarım da yanımdaydı. Çok da kibar davrandım. Ben zaten insanlara karşı öyle olurum ama yalnız olduğumda… Polis tarafından maalesef bu ülkede polis üniforması giyen, yani hepsi demeyeceğim ama birçoğu kendini şey sanıyor, bu ülkede kanun sanıyor, devlet sanıyor, her şeyin sahibi sanıyor.

Savcılık soruşturmayı sürdürüyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü soruşturma açtı mı? Sizi çağırdılar mı? şeklindeki soruya -

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

439

Müfettiş tayin edilmişti, 2 tane müfettiş. İki tane müfettiş gelmişti, onlar bizim ifadelerimizi aldılar. İki kez bizi Emniyet Müdürlüğüne çağırdılar, bir kez de İstanbul Valiliğinin yanında müfettişlerin bir yeri var, oraya çağırdılar. Araç getirdiler bize… Araçları biz… İki araçtı. Yani hangisi olduğunu şey yapamadık, birebir aynı araçlar, Hyundai Starex.. Beyoğlu’nda 3 tane var, bir tanesi şeyinmiş, bir tanesi o dönem çalışmıyormuş, bakımdaymış. Diğer ikisini getirdiler, baktık, ikisinden biri dedik. Müfettişler tarafından da ifadelerimiz alındı. “Teşhis edemediniz.” dedi, “Evet, teşhis edemedik.” dedik, öyle bir tutanak da imzaladık.

Bu yüzleştirmede şu şu şu polis bunu yaptı şeklinde diye isim geçmediğini, Savcılıkta oğlunun bazı polisleri teşhis ettiğini,

Kendisinin tespit etmeme nedenin herhâlde esnaf olmandan da kaynaklanıyor. Orada ... devam edeceksin şeklindeki ifadeye - Yani siz gideceksiniz yarın, ben burada … tehdit alabilirim, bilmem vurulabilirim. Esnafım … Ben şeyim yani ben açıkça içimden geçenleri, her şeyi ve gerçekleri de anlatamıyorum,

Eşim olayın etkisinden dolayı hala antidepresyon ilaçları alıyor. Ne karakola gelmek istiyor ne… Hiçbir yere gitmek istemiyor.

Başka benim yapacağım bir şey varsa söyleyin, ben size bilgi vereyim ama size anlattıklarıma ilave edecek fazla bir şey yok”

Şeklinde ifade etmiştir. 2.1.b.Müşteki Serhet Aras 13/40/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş

olduğu ifadesinde; “Ben Serhet Aras Mehmet Şah Aras’ın oğluyum. Olayın olduğu gün

şahısları bana darp ettikleri ve kendimi korumaya çalıştığımdan tam olarak net bir şekilde göremedim. Savcılıkta şahısları teşhis etmeye çalıştık. Ben üç kişiyi teşhis edebildim. Engin Usta’yı hatırladım. Şoför sarışındı, hafif kiloluydu ancak bize darp edenler arasında bu kişi yoktu. Ben koltuğun arkasına uzanmıştım, bana cop, tekme ve sopalarla vuruyorlardı, ben yüzümü kapatmıştım, arabanın şoförü dışında arabadaki herkes bana vuruyordu. Bu vurmalar sonucunda iki kulağımdan kan geldi vücudumda 50-60 cop izi var. Kardeşim olayı tam net dışardan gördüğü için hepsini teşhis etmiş. Polislerin kullandığı arabanın plakasını polisler bizi arabadan indirip bizi sokağa bıraktıktan sonra bırakıp araç kaçınca köşeyi dönmekte olduğu sırada önce babam gördü sonra ben gördüm Plakanın sonu 34 tü. Annem ve küçük kardeşim polisler beni ve babamı alıp arabaya bindirdikten sonra, onlar Beyoğlu emniyet müdürlüğüne gitmişler. Bizi sormuşlar. Emniyetteki nöbetçi memur o bölgede görev yapan polis ekibine telefon açmış,”- arkadaşlar eşinizi ve çocuğunuzu bırakmışlar, anlaşmışlar” demiş ve sonra da annemden özür dilemişler.

Arabada ben polislere” –Allah rızası için bizi bırakın!” diye yalvardım. İçlerinden biri “-Allah benim!” dedi. Babanı öldürdük seni de öldürürüz diyerek bizi arabadan indirdiler. Arkanıza bakarsanız sizi de öldürürüz dediler. Polisler babamı dövdükten sonra ben babamın ayağını dürtüp yaşayıp yaşamadığını öğrenmeye çalıştım.

2009 00Faaliyet Raporu

440

İçlerinden birisi içinde“n” harfleri geçen kelimelerde “n”harfini tam söyleyemiyordu, Kastamonu şivesine benzer bir şiveyle konuşuyordu, diğerleri de ona amirim diye hitap ediyorlardı.”

Şeklinde ifade etmiştir 2.1.c. Beyoğlu İlçe Emniyet müdürü Yusuf YÜKSEL 27/10/2008 tarihinde

Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde; “Beyoğlu Emniyet Müdürü olarak yaklaşık sekiz aydır buradayım. Benim 63 tane arabam var ama yanılmıyorsam 3 tane Stratex minibüsümüz var.“Şimdi Müdür Bey orada, o olayda, uzun süre siz polisleri tespit edemediniz. Şikâyetçi de teşhis edemedi. Gerçi galiba sonradan oğlu teşhis etmiş bazı kişileri. Yani, polis nasıl araştırma yapar? Ben bu olayın içinde yer alsam, arabama birilerini alsam, dövsem, siz herhâlde benim arabamı didik didik ararsınız, delil ararsınız. Bir saç teli ararsınız, kan ararsınız, bir şey ararsınız. Siz kendi arabalarınızda bu Arastırmayı yaptınız mı? Çünkü adam diyor ki “Benim başım kanıyordu.” diyor.” şeklindeki Komisyon başkanının sorusuna cevaben -böyle bir Arastırma yapmadıklarını,

– Niye yapmadınız? Bulamıyorsunuz çünkü failleri. Şeklindeki soruya da -…- Devam eden bir soruşturma var, mesela şöyle: Bir inşaat var. Bunun kapısı niye yok derseniz inşaat bitmedi ki kapısını koyalım. Yani soruşturmayı yapan soruşturmacı birimin yapacağı bir şey yok. Biz soruşturma açtık, size de arz ettim bunu. Fakat biz soruşturma açtıktan sonra Emniyet Genel Müdürlüğü 2 tane müfettiş tayin etti bu konuyla ilgili olarak, biz o güne kadar, geldiğimiz noktadaki evrakların hepsini kendilerine teslim ettik ve bizden aldılar, onlar devam ettiler.

– Bu ne kadar süre? Sizin soruşturmanız, araştırmanız ne kadar sürdü? Şeklindeki soruya -Birkaç gün içinde, hemen oldu, çok acil, ancak bunun soruşturmacı birime sorulmasında fayda var.

Arabalar belli değil mi, görev yeri belli değil mi? Şeklindeki soruya -O dönem 3 tane, yanılıyor olabilirim 2 de olabilir ama Hyundai Starex minibüslerimiz var. Bunlar bizim kalabalık ekiplerimiz olarak ani olaylara müdahale edecek kuvvetli ekipler olarak 6’şar, 7’şer kişilik kurulmuş ekiplerdir. Bunlar belirli bir caddede ya da bölgede görevli değillerdir. Beyoğlu’nun her tarafında nerede ihtiyaç varsa oraya sevk edilmek üzere planlanmışlar. Mesela ikisini birden çağırdınız da 12-13 tane memurunuz oluyor bir anda. Olayın olduğu gün o bölgede görevli olanları belli olduğunu, görev defterinde de bu kişilerin olduğunu,

– Şikâyetçi ailenin belirttiği yer ve saatte görevli polis ekibi bilinmemekte midir? Şikâyetçi kendisinin ve oğlunun polis aracına bindirildiğini ve döverek olay yerinden kaçırıldığını ifade ettiğine göre -zanlı olabilecek- park araçlarında inceleme yapılmış mıdır, iz aranmış mıdır? Şu ana kadar etkili bir yöntemle yapılmış mıdır, yapılmışsa nelerdir? Aralık 2008’de ben bu yazıyı yazmışım. Şimdi nisandayız, cevap yok. İstanbul Valiliğine yazmışım bu yazıyı. Şeklindeki Komisyon Başkanının ifadelerine, -Ben bilgi olarak bildiğim kadarıyla anlatmaya çalışıyorum ben kendi mantığıma göre.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

441

Bu arabalarda inceleme yapılmış mıdır, yapılmamış mıdır? İşte oradaki esnaftan görgü tanıkları tespit edilmiş midir, edilmemiş midir? İşte oradaki sıkıntıya sebep olan çöp kamyonu tespit edilmiş midir, edilmemiş midir? Tamam, bunların hepsi çok mantıklı ve olması gereken sorular. Bunu soruşturan birimin size cevap vermesi lazım. Bunu soruşturan birim de Teftiş Kurulu Başkanlığı. Teftiş Kurulu Başkanlığının size bu konuda cevap vermesi lazım. Biz yapsaydık soruşturmayı bizim vermiş olmamız lazımdı. Kesinlikle sizinle aynı kanaatteyim, ben elimden geldiği kadar genel hatlarıyla konuşuyorum, İnanın, düşündüğünüz gibi değil. Bizim idari soruşturmalarımız hakikaten çok ciddi geçiyor. Bakın, idari soruşturmalar sonucunda hakkında lüzumu muhakeme kararı verilen kaç dosyadan kaç tanesine verilmiş; isterseniz Hukuk İşleri Müdürlüğünden, göreceksiniz, birçoğuna verilmiştir. İncelendikten sonra muhakeme edilsin diye adliyeye gönderilmiştir. Şimdi, tabii ben anlıyorum. Siz burada Emniyet Müdürüsünüz, bunlar sizin personeliniz. Böyle bir olay olmuş, siz niye bu kadar alakasız duruyorsunuz? Bu kadar ilgisiz ve alakasız olmanız da zımnen bu işin üstünü örtüyor mantığınızı ortaya çıkarıyor gibi bir algılama olduğunu hissediyorum. Bu algılamayla gerçekler her zaman örtüşmeyebilir. Şimdi, bunun ortaya çıkarılmasının metodu adli ve idari soruşturma yapılmasıdır. Yetkilerle donatılmış görevliler tefrik ediliyor onay alınmak suretiyle, gidilip araştırılıyor. O metot zaten uygulanıyor. Yani burada yapılması gerekip de yapılmamış herhangi bir konu yok. Ha, şunu derseniz bize “Ya Müdür Bey, bu dün oldu, bugün niye ortaya çıkmadı?” Yani biz bunu kendi personelimiz diye çıkaramıyor diyemeyiz ama mesela, benim, bugüne kadar 5 bin suç numarası vermişim, bunun 2 bin tanesi meçhul. Biz o meçhul olaylarda da, polislerin karışmadığı olaylarda da zorlanıyoruz. Yani Örfi Çetinkaya’yı hepimiz tanıyoruz, uyuşturucu kaçakçısı, ama yakalayıp cezaevine koymanız için delillendirmeniz lazım bunu. Toplumun genel algılaması “Bu adam uyuşturucu taciri, niye dışarıda geziyor?” Devlet buna müsaade ediyor şeklinde olabilir. İşte, hukuk burada devreye giriyor. Hukuk içinde kalarak biz bunları aydınlatırsak sonuç alabiliyoruz. Hukukun dışına çıkarak aydınlatsak da bunun bir anlamı kalmıyor, çünkü kanunsuz delil, delil kabul edilmiyor. Bu da bir süreci gerektiriyor.

“İdari soruşturmaların süresi çok uzun, kardeşim, bunu kısaltın.” denilebilir. Mesela üç ay olmasın idari soruşturmaların süresi, on beş gün olsun, on beş günde neticelendirilsin yani. …samimiyetimle söylüyorum: Bizim böyle yani koruma, kollama, vesaire gibi hakikaten bir anlayışımız yok. Ben bundan çok rahatsız oluyorum. Yani ben İlçe Emniyet Müdürü olarak sabah 8’de kalktığımda, herhangi bir gazetede ilçemin, personelimin veya kendimin manşet olarak haber olması inanın beni birkaç yaş yaşlandırıyor, yani geriyor, sıkıntıya sokuyor. Benim hoşuma gitmiyor bu durum, benim de hoşuma gitmiyor. Arkadaşlarla yaptığım bütün toplantıların ana temeli de bunun üzerine kurulu.

Biz komiser yardımcısıyken müdürlerimiz bizi çağırırdı. Zaman zaman çeşitli olaylar olurdu. Derlerdi ki “Ne oğlum bu konu?” Bizde derdik “Müdürüm, valla böyle oldu.” Aslını astarını hepsini söylerdik. Şimdi ben bu

2009 00Faaliyet Raporu

442

arkadaşları anlamıyorum. Evladım, biz aslını bilelim, yani sizi korumak …. istiyorsanız koruyalım ama bana anlatın diyorum. “Yok, biz bilmiyoruz” diyorlar, … bu sizin araştırdığınız konuların hepsini ben zaten araştırdım, konuşuyorum burada, ne olduğunu biliyorum.

Mesela, bu Şah Aras’la ilgili konuda memurların hepsiyle konuştum kendim. Güzel kardeşim, bu konu nedir, ne değildir, bize bir anlatın, bilelim biz. Diyorum, Ben Mehmet Bey’in işletmesine de gittim, oturdum ona “Allah aşkına, bildiğiniz, gördüğünüz bir şey varsa bize söyleyin, biz gereğini yapalım bunun yani.” dedim. Biz bu yükü taşıyamıyoruz. Sürekli haber, sürekli bilmem ne… Şahıslar bir tarafa, teşkilat olarak yıpranıyoruz. Yani biz bundan hoşnut değiliz.

Beyoğlu Emniyeti bünyesinde hiç psikologumuz yok. Çocuk Büro Amirliğine çağırıyoruz zaman zaman, ifade aldığımız zaman.

- Siz bu olaydan sonra gittiniz, görüştünüz. Bu Starex marka araçtaki polislerle ilgili olarak da onları çağırdınız, o 3 tane araç. Nihayetinde 18 kişi o gün için. Onlardan hangi ekibin olaya, yani böyle bir olayla karşılaştığını tespit ettiniz mi? şeklindeki soruya; tespit edemediklerini, zaten edebilseler işlem yapacaklarını, edemediklerini,

- Daha sonra bu Starex görevlendirmeleri o bölgeden çektiğiniz söyleniyor. Böyle bir şey oldu mu? şeklindeki soruya, - Starex görevlendirmelerini o bölgeden çekmedim. Ben çok da sinirlendim aslında bu işe. Yani bu kadar böyle bir ortamda çalışırken böyle samimiyetsiz davranmaları, belli ki bizim personelimizden biri olma ihtimali yüksek, olmayadabilir, onu da antrparantez söyleyeyim. Yani bu bir polis otosu olabilir, Starex olabilir, başka bir ilçenin personeli olabilir. Çünkü Tarlabaşı ve Turan Caddesi çok böyle yoğun geçişlerin olduğu bir yer. Beyoğlu’a gece gelirseniz, bütün narkotik, asayiş, biliyorsunuz, bütün her yerin ekipleri vardır burada, sadece bizim değil yani.

- Çektiniz mi, çekmediniz mi, o konuyu cevaplandırayım. Ben bu hazır toplu kuvvet olarak hem görev yapsınlar, çağırdığımızda da yanımıza, elimize güç olsun. Çünkü burada korsan gösteri, vesair toplu toplumsal olaylarla karşılaşıyoruz. Bu mantıkla kurulmuş bunlar benden önce. Ben geldikten sonra bu olayın akabinde, ben bu uygulamayı kaldırdım, hepsini normal ekibe çevirdim, güçlü ekip falan yapmadım. Benim hazır, Müdüriyette tuttuğum bu işler için personel istihdam ettim. Her zaman elimin altında 15 tane veya 20 tane personeli tutuyorum. Kasklı, coplu, kalkanlı, hazır bekliyorlar. Bir şey olduğu zaman hemen onları sevk ediyorum. Bu önceki uygulamadan vazgeçtim. Yani onları o bölgeden aldım değil, bu uygulamayı tamamen iptal ettim, kaldırdım, bu ekip işini.

Engin Usta, Musa Tuncay, Eren Koska, Abdullah Gökçeli, İbrahim Taşdemir’in burada olduğunu ve bunlarla ilgili olarak bu olaydan sonra izin vermediğini, üç dört gün göreve gelme şeklinde bir şey olmadığını, bunlardan bazılarının senelik izne ayrılmış olabileceklerini, ama kendisinin özellikle “Hadi gidin kardeşim, siz biraz izin yapın.” filan böyle bir tavrının olmadığını,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

443

“Seri Müdahale Timi” adı altında çalışan, bu faaliyette bulunan ekipleri kaldırdım. Dedim böyle bir uygulama yok…” şeklinde ifade etmiştiri

2.1.d.Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru İbrahim Taşdemir 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Ben Polis memuru İbrahim Taşdemir. Ben belirtilen günde Hyundaki Stareks minibüslerden birinde şoför olarak çalışıyordum. Çöp kamyonunun yolu tıkadığını, onun arkasında bulunan takside 50-55 yaşlarında bir bey, eşi ve iki çocuğunun bulunduğunu, 50-55 yaşlarında bir beyin inip polis memuruna çöp kamyonunun yanaşması halinde geçeceğini söylediğinde polisler tarafından adama, eşine ve iki çocuğuna darp edildiğini, büyük çocuğun ve adamın polislerce araca alınıp dövüldükten sonra ıssız bir sokağa bırakıldığını duymadım. Bu olay benim aracımdaki ekipte olmadı. Bundan da eminim. Genel bölge olmadığı için bizim ekip dolaşıyordu. Belirtilen gün ve saatte Ömer Hayam sokakta aracımızla görev yapıyorduk. 11 aylık polis memuruyum. Grup Şefimiz Engin Usta’ya telefon geldi. Araca birini alıp almadığımız soruldu. Şefimiz de almadığımızı ve Ömer Hayyam sokakta çalıştığımızı söyledi.”

Şeklinde ifade etmiştir. 2.1.e.Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Musa

Tuncay 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde; “Ben polis memuru Musa Tuncay. 2 yıllık polisim. Biz Hyundai Stareks

minibüsle genel bölge olarak çalışıyoruz. Şefimiz Engin Usta’ydı. O gün Hyundai stareks minibüsle birinin alındığı şefimize telefonla bildirildi. Bizde sorduk ne oldu diye. Şefimiz de bize birinin Hyundai stareks minibüse alınıp darp edildiğini bizim yapıp yapmadığımızı Çevre Korumadan sordular dedi. Sonra biz Beyoğlu EmniyetMüdürlüğüne gittik. Bir bayanın kocasının polisler tarafından alınıp götürüldüğünü söylediler. Biz o akşam Ömer Hayamda görev yapıyorduk. Biz olaya kesinlikle karışmadık. 30 Ekimden sonra izne çıkmadım. Bir süre daha bu araçta göreve devam ettim. Yaşanan olaydan sonra bu araçtan görevimiz çekilmedi. Starekste çalışan 5-6 kişilik memurlardan oluşan Seri Müdahale Timi daha sonra kaldırıldı. Bir olay olduğunda telefonla ve telsizle amirlerimizle irtibat kuruyoruz.” demiştir.

2.1.f.Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Eren KOSKA 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Ben polis memuru Eren KOSKA’yım. Biz Hyundai Stareks minibüsle genel bölge çalışıyoruz. Engin Usta, İbrahim, Musa ve Abdurrahman isimli arkadaşlarla çalışıyorduk. Öbür araçta Metin Abi, Yasin ve Yunus vardı. Hatırladığım kadarıyla çöp aracının yanında değildik biz o gün Ömer Hayam civarındaydık. Diğer üçüncü starex araç bozuk olduğundan onlar müdüriyette çevre koruma nöbetçiliği yapıyorlardır. Bu olayla yakından uzaktan herhangi bir ilişkim yok. Çalıştığımız birim itibariyle kötü şartlarda çalışıyoruz.” demiştir.

2.1.g. Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Abdullah GÖKÇELİ 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Ben Polis memuruyum. Olayın olduğu gün biz ekip olarak Ömer Hayyamda çalışıyorduk. Biz Hyundai Stareks minibüsle genel bölge

2009 00Faaliyet Raporu

444

çalışıyoruz. Telsizden bize bir bayanın eşinin Stareks minibüste bulunan polisler tarafından darp edilerek götürüldüğü söylendiğinde durumu öğrendik. Ama bizim olayla ilgili kesinlikle bir bağlantımız yok. 8-9 aydır polis memuru olarak görev yapıyorum. Görev yaptığımız bölge sıkıntılı bir bölge. Ekip arkadaşlarımızla bu nedenle dayanışma yoluyla çalışıyoruz. Görev sonrası tutanak tutmuyoruz.” demiştir.

2.1.h.Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli Başkomiser Murat Bayhan 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Ben Başkomiser Murat Bayhan’ım. Emniyet Müdürlüğünde önleyici hizmetler büro amiri olarak görev yapmaktayım. O akşam olay ile ilgili bir şey bilmiyorum. 2 adet Huyndai Stareks minibüsümüz var. Biri arızalı olduğu için diğeri görev almıştı. Ben bu durumu, olay ile ilgili basın açıklaması yapıldıktan sonra öğrendim. Tarlabaşı’ndaki Emniyet amirliğine gelen bayanın eşini ve çocuğunu sorması üzerine emniyette bulunan memur arkadaşlar nöbetçi stareks minibüste çalışan arkadaşları arayıp sormuşlar. Onlarda olayla ilgili bir bilgisi olmadığını söylemişler. Bu olaylarla ilgili Hyundai araçlarda çalışan tüm personelle görüşüldü. Mehmet Şah Aras ile çağırılıp teşhis edilmesi istendi. Ama teşhisi yapılamadı. Bu minibüslerde çalışan ekibi başka bir rüşvet olayından sonra iptal edip normal ekibe çevirdik. Bu olay ile ilgili idari soruşturma yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Devriyeler devriye defteri denilen bir defter tutmak zorunda değiller. Görev yerini ancak haber vererek terk edebilir.” demiştir.

2.1.ı.Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Metin Karakaya 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Ben memur Metin Karakaya. Benim çalıştığım Stareks minibüs arızalı olduğu için emniyette nöbetteydim, bir kadınla oğlu geldi. Dedi ki: “Benim eşimi ve oğlumu bir polis arabasına bindirdiler.” Dedim ki: “Polis arabasına bindirdilerse karakola götürürler, buraya getirmezler, bu binada nezaret olmadığı için herhangi bir işlem yapılmaz, siz Taksim Karakoluna gidin.” Ondan sonra bayan dedi ki… Çok da heyecanlı ve telaşlıydı bayan. Dedim ki: “Abla, sen iki dakika bekle.” Hemen yanında telefonla aradım bizim öbür ekibi. Dedim ki: “Böyle bir konu oldu mu? Bir erkekle, oğlunu, çocuğunu aldınız mı?” “Yok, böyle bir şey almadık, biz bugün herhangi bir işlem yapmadık.” dediler. Sonra bayana dedim ki: “Alınmışsa da bizim arkadaşları aradım, onlar almamış. Alınmışsa da zaten Taksim Karakoluna götürürler sizin eşinizi.” Tarif ettim, anlattım, dedim ki: “Karakol, şu öbür ışıklardan dönün, burada karakol var, gidin orada bekleyin.” Bayan birkaç dakika daha bekledi. Sonra eşini arayıp telefonunun kapalı olduğunu filan söyledi. “Ara” dedim, “Eşini ara.” dedim. “Telefon kapalı.” dedi. Sonra müdüriyetin önünde biraz daha bekledi oğluyla beraber telaşlı bir şekilde, biraz daha vakit geçti. Aradı, “Taksim’deymiş eşim.” dedi. “Tamam abla, gelsin seni alsın buradan.” dedim. “Biz çıkacağız oraya.” dedi. Oraya doğru çıktı gitti bayan sonra. Ben bu telefon görüşmesini Engin Usta ile yaptım o böyle bir konuyla alakası olmadıklarını, alıp, herhangi bir işlem yapmadıklarını söyledi. Böyle bir insanla bir konusunun olmadığını

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

445

telefonda bana söylediler. Ben o minibüsü başka bir emniyet Müdürlüğünün aracı olarak düşünüyorum.” demiştir.

2.1.i.Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Ercan Çıtak 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Ben Polis memuru Ercan Çıtak’ım. Olayın olduğu gün Hastanede görevli polis memuru olarak görev yapıyordum. Mehmet Şah Aras’ı hatırlamıyorum. Hastane çok yoğun olduğu ve sürekli hastalar geldiği için Mehmet Şah Aras’ın ve oğlunun kısa süreli tedavileri yapılmışsa bu nedenle görememiş olabilirim. Deftere de bu nedenle kayıt yapamadım. Doktorlar da bana söylemeyi yoğunluktan dolayı unutmuş olabilirler. Ben bu olayı kesinlikle hatırlamıyorum. Görsem yardımcı olabilirdim. Ben hastanede 1 yıl süreyle çalıştım. Herkese yardım etmeye çalışıyordum. Bu bizim görevimizdir. Baba oğul polisler bizi dövdü bizde polisten şikâyetçiyiz diye bir şey olmadı. Baba oğul gelip böyle bir şey oldu, “Polisler bizi dövdü. Biz de polisten bu konuda şikâyetçiyiz, ondan dolayı da buraya geldik.” diye bu şekilde bana bir şey anlatmadılar. O sırada hastanede benden başka görevli polis de yoktu.” demiştir.

2.1.l. Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Engin USTA 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Ben polis memuru Engin Usta’yım. Daha önce Emniyette iki kere, Savcılıkta bir kere bu olayla ilgili ifade verdim. Yüz yüze teşhise girdik. Daha sonra tek ben kaldım. Emniyet Müdürümün emri ile tek ben kaldım. Baba Mehmet Aras, Emniyet Müdürüne daha önce bu şahsı tanıyorum. Ama bu olayla ilgili teşhis edemedim.” dedi.

Benim bu konuyla hiçbir alakam yok. Yüzleştirme için Müdüriyete çağırıldığım zaman saat 14.00’de çağırıldım saat 20.00’e kadar bekledim. Yüzleştirme yapılana kadar ne babasını, ne oğlunu hiç kimseyi görmedim. Olayın olduğu nokta Beşiktaş, Şişli ve Beyoğlu ilçesi arasında kalan bir yer. Stareks minibüs sadece bizim ilçede yok. Olayın olduğu gün olay dışında duran kişiler olayı tabi ki daha rahat bir şekilde teşhis edebilirler. Olayın olduğu akşam 86234 nolu plaka ve telsiz koduyla yıldırım ekibi olarak görev yaptık. Bu araçla Beyoğlu sınırlarının tamamı, özellikle ekiplerin resmi çalışan ekiplerin ihtiyaçları halinde, toplumsal olayların ihtiyaçları halinde ve Tarlabaşında meydana gelen uyuşturucu vakalarında, özellikle Tarlabaşı’nda ve Taksim meydanı ve arka sokaklarında çalışırız. Saat 23.00 sıralarında Sakızağacı caddesinde ticari taksiler üzerinde uygulama yaparız. Ticari şoförlerin müşterilerle uyuşturucu satıcılarını bir araya getirdiği konusunda duyumlar aldığımızdan bu çalışmaları yapıyorduk. 8 yıldır polis memuru olarak İstanbul da görev yapıyorum. Şark hizmetim geçen yıl ertelendi. Bu yıl doğu hizmeti görevimi yapmak için müracaat ettim. O gün olayın meydana gelmesi ile ilgili telefon geldiğinde Ömer Hayyamda’ydık. Trabzonluyum. Ekip Amir vekili olarak çalıştığım araçta Musa Tuncay, Eren Koska, Abdullah Gökçeli, İbrahim Sait Taşdemir görevliydi. Bu aracı İbrahim Sait Taşdemir şoför olarak kullanıyordu. 6 aydır Esenler ilçesinde göreve yapmaktayım. Beyoğlu’nda 4,5

2009 00Faaliyet Raporu

446

sene çalıştım. Ev adresim Esenlerde diye orada rotasyon sonucu göreve başladım.” demiştir.

2.2. Komisyonca Yerel Makam ve Kişilere Yazılan Yazılar ile Bu Makamlardan Alınan Yazı ve Belgelerin İncelenmesi:

2.2.a.Komisyon Başkanlığınca İçişleri Bakanlığına bilgi için ve İstanbul Valiliğine de gereği için yazılan 20/11/2008 tarih ve Yusuf Yüksel konulu yazıda “Radikal Gazetesinin 03/11/2008 günlü sayısında “Polis yardım isteyen aileye dayak attı” haberi yer almıştır.

Bu haber üzerine, aynı gün Mersin Milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL, Beyoğlu Emniyet Müdürü Yusuf YÜKSEL’i telefonla arayarak, olayın incelenmesini ve sonucun bildirilmesini istemiştir.

Konu ile ilgili olarak, Emniyet Müdürü, 04.11.2008 günü, adı geçen aileyi arayıp şikâyetlerini alacağını bildirmiştir.

Komisyon Başkanı Sayın ÜSKÜL, bilgi almak için Emniyet Müdürünü 10.11.2008 günü aramış, ancak görüşememiştir.

Komisyon Başkanı’nın Emniyet Müdürünü 12.11.2008 günü telefonla araması üzerine Emniyet Müdürü, şikâyetçilerin kendilerine, dayak atan polisleri teşhis edemediğini, dolayısıyla şikâyet edilen polis görevlilerinin bulunamadığını ifade etmiştir.

Şikâyetçi ailenin belirttiği yer ve saatte görevli polis ekibi bilinmemekte midir?

Şikâyetçi, kendisinin ve oğlunun polis aracına bindirildiğini ve döverek olay yerinden kaçırıldığını ifade ettiğine göre, zanlı olabilecek park araçlarında inceleme yapılmış mıdır, iz aranmış mıdır?

Şu ana kadar etkili bir inceleme yapılmış mıdır? Yapıldıysa nelerdir? Konunun incelenerek sonuç hakkında, Komisyonumuza acilen bilgi

verilmesi” denilerek bilgi istenmiştir. 2.2.b-İçişleri Bakanlığınca 03/12/2008 tarihli verilen cevabi yazıda

““Radikal Gazetesinde yayınlanan “Polis yardım isteyen aileye dayak attı” haberi ile ilgili olarak … konunun araştırılması ve soruşturulması için 03/11/2008 tarihli Bakan oluru ile Müfettiş görevlendirildiği ve tahkikatın henüz neticelenmediği bildirilmiştir.

2.2.c-İstanbul Valiliğince verilen 01/12/2008 tarihli cevabi yazıda “….yazıda belirtilmiş hususlarla ilgili işlemlerin, Bakanlık makamının 03/11/2008 tarihli olurları ile görevlendirilen Müfettişlerce yürütüldüğü..” ile yine 23/12/2008 tarihli yazılarında da “..konu ile ilgili tahkikatın polis başmüfettişleri Şevki Darçın ile Ömer Ulvi Akçan yürütülmekte ve devam etmekte olduğu…”belirtilmiştir.

2.2.d-Komisyon Başkanlığınca İçişleri Bakanlığına yazılan 05/05/2009 tarih 446 sayılı yazıda “Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde görevli polislerce dövüldüklerini iddia eden Mehmet Şah ARAS ve oğlunun iddiaları ve dövülmesi olayı ile ilgili olarak Komisyonumuzca yapılan incelemede; Beyoğlu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

447

Emniyet Müdürü ve olaya karıştıkları iddia edilen personel hakkında yapılan/yapılmakta olan idari veya adli bir işlemin başlatılıp başlatılmadığı İstanbul Valiliği’nden sorulmuş, Valilik yazısında da olayla ilgili soruşturmanın Bakanlık Makamının 03.11.2008 tarihli olurları gereği görevlendirilen Polis Başmüfettişleri Şevki DARÇIN ve Ömer Ulvi AKÇAN tarafından yürütülmekte olduğu belirtilmiştir.

Polis Başmüfettişlerince hazırlanan raporun bir örneğinin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna gönderilmesi …”denilerek ilgili rapor talep edilmiştir.

2.2.e-Komisyon Başkanlığına Ahmet Sayar adıyla gönderilen 15/02/2009 tarihli bir mektupta “ Mehmet Şah Aras, 30 Ekim 2008 günü saat 23.00'de Kurtuluş'taki evine gitmek üzere yanında eşi ve iki oğlu da olduğu halde bir taksiyle Tarlabaşı'ndan geçtikleri sırada bir çöp kamyonunun kapattığı yolun açılması için yardım istediği ve bunu yaparken de kaba davrandığı için Polis tarafından eşi ve oğullarıyla tartaklandılar.

Mehmet Şah Aras daha sonra İnsan Hakları Derneğine başvurmuş, medya ertesi gün olayı haberleştirmiştir.

Sayın Başkanım, Siz daha sonra İstanbul Emniyeti nezdinde defalarca girişimde bulunduğunuz halde olay hakkında teferruatlı bilgi alamadınız.

Ben, olayın aydınlanmasını ve maskelerin düşmesini arzu ediyorum. Bu nedenle size yardımcı olmaya karar verdim.

Olay tamamen gerçektir. Mehmet Şah Aras ve ailesi alkollüydü. Doğrusu Polise karşı kaba ifadeler kullandılar, işlerini öğretmeye kalktılar. Bir anlamda kötü muameleye davetiye çıkardılar.

Olaya karışan polis ekibi Engin Usta, Musa Tuncay, Eren Koska, Abdullah Gökçeli ve İbrahim Sait Taşdemir isimli polis memurlarından oluşmaktaydı. Ekibi yönlendiren Emniyet Amiri Murat Bayhan'dı. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü Yusuf Yüksel, olayı anında öğrendi. Kavgaya karışan ekibi hemen bölgeden çekti. Yusuf Yüksel ve Murat Bayhan sonraki günlerde de ekibi korumak için bir süre göreve gelmemelerine göz yumdular. 3-4 gün sonra göreve tekrar döndüklerinde başka bölgelerde çalıştırdılar ve Tarlabaşı'na sokmadılar.

Doğrusu, Beyoğlu'nda işler böyle yürür. Kibarlıkla sonuç alınamayacağına inanılır. Hortum Süleyman'dan beri Polisin Beyoğlu'ndaki uygulaması böyledir.

Sayın Başkanım, o güne ait görev listelerini temin edebilirseniz ve eğer görev listelerinde değişiklik yapmamışlarsa söylediğim isimlerin orada yer aldığını göreceksiniz. Bu isimleri mağdurlara teşhis ettirdiğinizde gerçek ortaya çıkacaktır.

İşlerinizde kolaylıklar dilerim” Denilerek olayla ilgili detaylı bilgiler verilmiştir. 2.2.f-Komisyon Başkanlığınca bu mektubun bir örneği, 17/04/2009 tarihli

bir yazı ile “30.10.2008 günü saat 23.00–23.30 sıralarında Beyoğlu İlçesi Turan Caddesi üzerinde Mehmet Şah ARAS ve ailesine, bu bölgede görevli Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurlarının yapmış oldukları Efrada Sui

2009 00Faaliyet Raporu

448

Muamele olayı ile ilgili olarak Ahmet SAYAR adlı kişinin Komisyonumuza göndermiş olduğu ilgi dilekçesi ilişikte sunulmuştur.

Konuyla ilgili yapmakta olduğunuz soruşturmada yardımcı olacağı değerlendirildiğinden bilgilerinize sunulur.” denilerek Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

2.2.g- Konuyla ilgili olarak Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığına “30.10.2008 günü saat 23.00–23.30 sıralarında Beyoğlu İlçesi Turan Caddesi üzerinde Mehmet Şah ARAS ve ailesine, Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurlarının yapmış oldukları iddia edilen Efrada Sui Muamele olayı ile ilgili olarak Başsavcılığınızca düzenlenmiş/düzenlenecek iddianamenin bir örneğinin Komisyonumuzca da incelenmekte olan aynı olayda yararlanılmak üzere, Komisyonuna gönderilmesini rica ederim.” şeklinde gönderilen bir yazı ile yargı organlarınca yapılan/yapılmakta olan işlemler öğrenilmeye çalışılmıştır.

2.2.h-Konuyla ilgili olarak Beyoğlu Belediye Başkanlığına “30.10.2008 günü saat 23.00–23.30 sıralarında Beyoğlu İlçesi Turan Caddesi üzerinde Mehmet Şah ARAS ve ailesine, Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurlarının yapmış oldukları iddia edilen Efrada Sui Muamele olayı ile ilgili olarak; Belediyenize ait o tarihte Turan Caddesi veya yakınlarında görev yapan çöp kamyonu ve görevlilerin tespit edilerek adı geçen şahıslar ile polisler arasında meydana gelen olaya ait bilgilerinin yazılı olarak alınarak, 3686 sayılı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanununun 5. maddesi gereğince Komisyonumuza gönderilmesini rica ederim.” şeklinde gönderilen bir yazı ile, olayda yer alan çöp kamyonunda bulunan görevlilerin meydana gelen olaya ait bilgileri alınmaya çalışılmıştır.

2.2.ı- Beyoğlu Belediye Başkanlığınca Komisyonumuza gönderilen 15/05/2009 tarihli cevabi yazıda “30.10.2008 günü saat: 23.00-23.30 sıralarında Beyoğlu-Turan Caddesinde meydana gelen olayla, Beyoğlu Belediyesine ait çöp kamyonunda görevli personelin ifadeleri Hukuk İşleri Müdürümüz Av. Gönül TÜFEKÇİ tarafından alınmış olup ifade tutanakları yazımız ekinde sunulmuştur” denilerek görevlilerin ifadesi alınmış ve Komisyonumuza gönderilmiştir.

2.2.i-Beyoğlu Belediyesince gönderilen yazının ekinde alınan ifade tutanağında

Beyoğlu Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü Taşeronu Albayrak firmasında temizlik işçisi olarak çalışan Mehmet Peçe, yeminli ifadesinde;

“Ben olay tarihinde Beyoğlu Belediyesi Temizlik ekibinde gece mesaisinde çöp kamyonunda şoför olarak çalışıyordum. Gece saat 22-23 civarı Taksim civarında bulunan Turan caddesinin çöplerini alırken haliyle çöp kamyonu geçici olarak yolu kapamıştı. O sırada ticari bir taksi geldi ve durdu. İçinde 4-5 kişi vardı. İçlerinden biri indi ve kaba bir şekilde bize yolu açmamızı söyledi. Konuşmasından ve davranışlarından alkollü olduğu anlaşılıyordu. Biraz beklemesini söyledik ama beklemek istemiyordu. O sırada karşı yönden tesadüfen bir ekip arabası geldi ve durdu. Bu şahıs, polislere gidip yolu

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

449

açmalarını söyledi, onlar da beklemesini, kendilerinin de beklediğini söyledi ama şahıs ısrarcı davranıp bir türlü aracına geri dönmüyordu. Sonradan gazeteden ve Fatih emniyetinde ifade verirken oğlu olduğunu öğrendiğim bir şahıs taksiden indi ve polislerle bir arbede yaşandı ama ben o sırada işimle meşgul olduğum için tam görmedim zaten 1-2 dakikalık bir kargaşa oldu. İşimiz bittiği için biz aracımızla oradan ayrıldık. Benim olay hakkındaki bilgim ve görgüm bundan ibarettir .“

Beyoğlu Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü Taşeronu Albayrak fırmasında temizlik işçisi olarak çalışan Süleyman Toptan, yeminli ifadesinde;

“Olay tarihinde gece saat 23 civarında Turan caddesinde çöp toplama kamyonunun 100 metre ilerisinde kaldırımdaki çöpleri yola çıkarıyordum. Çöp kamyonunun orada bağırışmalar oldu ben önden gittiğim için geri gidip bakmadım sonra kamyondaki arkadaşlardan öğrendim yol yüzünden tartışma çıkmış. Bilgim bundan ibarettir “

Beyoğlu Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü Taşeronu Albayrak fırmasında temizlik işçisi olarak çalışan Osman Hıdır, yeminli ifadesinde;

“Olay tarihinde gece saat 23 civarı Turan Caddesindeki çöp kamyonunun arkasında kaldırımdaki çöpleri alıp kamyona atmakla görevliydim. Kaldırım kenarında park etmiş arabalar yüzünden çöp kamyonu kenara yanaşamadığı için haliyle trafik durmuştu. Bir ara polis aracının ışıkları dikkatimi çekti ama kamyonun sağ tarafında olduğum ve olay kamyonun ön sol tarafında cereyan ettiği için bir şey görmedim. Bir an önce işimi bitirmekle meşguldüm. Çöp kamyonları çok gürültü çıkarır bu yüzden bir şey duymadım da sadece bir ara polisin hadi aracınıza dönün dediğini duydum ama polislerin yola açmaya geldiklerini düşünüp ilgilenmedim. Olay hakkındaki bilgim bundan ibarettir.” şeklinde olayla ilgili bilgi ve gördüklerini ifade etmişlerdir.

2.2.j-Komisyonumuzca Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde olay tarihinde kendilerinde bulunan Hyundai Starex minibüs ve bu araçlarda görev yapan personelin isimleri istenilmiş ve verilen cevabi yazıda “Yürütülmekte olan bir tahkikata esas olmak üzere 30.10.2008 günü saat 23.00-23.30 sıralarında Beyoğlu İlçesi Turan Caddesi üzerinde müşteki Mehmet Şah ARAS, Serhed ARAS ve Aycan ARAS' a yapıldığı iddia edilen Efrada Sui Muamele olayı ile ilgili olarak ( 5 ) beş adet STAREX Minibüs araç ile ilgili personelin görev yerlerini belirtir bir şekilde düzenlenen görev belgesi ekte sunulmuş olup, Hyundai Marka araçların görev kodları aşağıda belirtilmiştir.

S. No Sicili Rütbesi Adı soyadı Ekip kodu ve cinsi

1 247646 P.M Engin Usta 86.234 - STAREX Minibüs

2 277760 P.M Musa Tuncay 86.234 - STAREX Minibüs

3 290407 P.M Eren Koska 86.234 - ST AREX

2009 00Faaliyet Raporu

450

Minibüs

4 305992 P.M Abdullah Gökçeli 86.234 - ST AREX Minibüs

5 307885 P.M İbrahim Sait Taşdemir 86.234 - ST AREX Minibüs

6 270071 P.M Metin Karakaya 86.235 - STAREX Minibüs

7 290722 P.M Adem Ünal 86.235 - STAREX Minibüs

8 291129 P.M Rıdvan Arpag 86.235 - STAREX Minibüs

9 303815 P.M Yunus Kart 86.235 - STAREX Minibüs

10 286742 Kom.Yrd Muhsin Dumlupınar 86.372 - Grup Amiri

11 297619 P.M Serkan Daglı 86.372 - STAREX Minibüs

12 297577 P.M Ziya Kösem 86.372 - STAREX Minibüs

13 303549 P.M İsmail Turgal 86.372 - STAREX Minibüs

14 307360 P.M Mustafa Erkaraman 86.372 - STAREX Minibüs

15 307841 P.M İlyas Kılıç 86.372 - STAREX Minibüs

16 239116 P.M Muhammed Abdi 86.83 - ST AREX Minibüs (olay yeri)

17 219810 P.M H.Mustafa Vural 86.83 - STAREX Minibüs (olay yeri

18 280720 P.M Esat Bora Bola t 34 FU 904 STAREX sivil araç (çocuk büro)

19 277741 P.M Satılmış Duyar 34 FU 904 STAREX sivil araç (çocuk büro)

20 280607 P.M Halil Bozkurt 34 FU 904 STAREX sivil araç (çocuk büro)

21 34 FU 904 STAREX sivil araç (çocuk büro) 22 277881 P.M Şerife Genç

23 277722 P.M Harun Baştürk 34 FU 904 STAREX sivil araç (çocuk büro)

Denilerek araçlar ve bunlarda görev yapan personelin isimleri bildirilmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

451

2.3.TAHLİL -DEĞERLENDİRME (1) Mehmet Şah ARAS ve oğlu Serhet ARAS’ın 30 Ekim 2008 günü 23.30’dan

sonra İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğünde görevli polisler tarafından Taksim-Dolapdere arasında darp edildikleri ve polis aracına bindirilerek araçta kötü muamele ve işkenceye tabi tutuldukları iddiası ile ilgili olarak;

Radikal Gazetesinde 03/11/2008 günlü sayısında “Polis yardım isteyen aileye dayak attı” şeklinde bir haberin yer alması üzerine, aynı gün İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Zafer ÜSKÜL, Beyoğlu Emniyet Müdürü Yusuf YÜKSEL’i telefonla arayarak, olayın incelenmesini ve sonucun bildirilmesini istemiştir.

Emniyet Müdürü Yusuf YÜKSEL, 04.11.2008 günü, adı geçen aileyi arayıp şikâyetlerini alacağını bildirmesi üzerine Komisyon Başkanı Sayın ÜSKÜL, bilgi almak için Emniyet Müdürünü 10.11.2008 günü aramış, ancak kendisiyle görüşememiştir.

Komisyon Başkanı’nın Emniyet Müdürünü 12.11.2008 günü telefonla tekrar araması üzerine Emniyet Müdürü, şikâyetçilerin kendilerine, dayak atan polisleri teşhis edemediğini, dolayısıyla şikâyet edilen polis görevlilerinin bulunamadığını ifade etmiştir. Ancak bu cevabın Komisyon Başkanını tam olarak ikna etmemesi üzerine, İçişleri Bakanlığına ve İstanbul Valiliğine, şikâyetçi ailenin belirttiği yer ve saatte görevli olan polis ekibinin bilinip bilinmediği, şikâyetçinin, kendisinin ve oğlunun polis aracına bindirildiğini ve dövülerek olay yerinden kaçırıldığını ifade ettiğinden dolayı polise ait araçlarda inceleme yapılıp yapılmadığı ve iz aranıp aranmadığı, şikayet konusu ile ilgili olarak etkili bir inceleme yapılıp yapılmadığı, yapıldıysa nelerin yapıldığı hakkında acilen bilgi verilmesini isteyen bir yazı yazılmıştır.

İstanbul Valiliği bu yazıya süresi içinde cevap vermemiş ve bunun sonucunda aynı yazı tekiden İstanbul Valiliğine tekrar yazılmıştır.

Komisyon Başkanlığınca, İstanbul Valiliğine, Beyoğlu Emniyet Müdürü Yusuf Yüksel ve olaya karıştıkları iddia edilen personel hakkında idari veya adli bir işlemin başlatılıp başlatılmadığı sorulmuş, Valilik yazısında olayla ilgili soruşturmanın Bakanlık Makamının 03.11.2008 tarihli olurları gereği görevlendirilen iki polis başmüfettişi tarafından yürütülmekte olduğunu belirtilmiştir. Komisyon Başkanlığınca İçişleri Bakanlığından ilgili polis müfettişlerinin raporları istenilmiş, İçişleri Bakanlığınca 15 Mayıs 2009 tarihli EGM-Müf:2008/428-86636 sayılı cevabi yazıda görevlendirilen müfettişler tarafından yapılan tahkikatın henüz neticelenmemiş olduğu ve neticelendiğinde ayrıca bilgi verileceği belirtilmiştir.

05/02/2009 tarihinde Komisyon Başkanlığına Ahmet Sayar adıyla gönderilen bir mektupta meydana gelen olayın tamamen gerçek olduğu, Mehmet Şah Aras ve ailesinin polise karşı kaba ifadeler kullandıkları, polise işlerini öğretmeye kalktıkları, bir anlamda kötü muameleye davetiye çıkardıkları, olaya karışan polis ekibinin Engin Usta, Musa Tuncay, Eren Koska, Abdullah Gökçeli ve İbrahim Sait Taşdemir isimli polis memurlarından

2009 00Faaliyet Raporu

452

oluştuğu ve ekibi yönlendirenin Emniyet Amiri Murat Bayhan olduğu, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü Yusuf Yüksel’ in, olayı anında öğrendiği ve kavgaya karışan ekibi hemen bölgeden çektiği, Yusuf Yüksel ve Murat Bayhan’ın sonraki günlerde de ekibi korumak için bir süre göreve gelmemelerine göz yumdukları, polislerin 3-4 gün sonra göreve tekrar döndüklerinde başka bölgelerde çalıştırıldıkları ve Tarlabaşı'nda görevlendirilmedikleri,

Beyoğlu’nda işlerin böyle yürüdüğü, kibarlıkla sonuç alınamayacağına inanıldığı, Hortum Süleyman’dan beri Polisin Beyoğlu'ndaki uygulamasının böyle olduğu, ifade edilerek olayla ilgili bilgiler verilmiştir.

Komisyonumuzca yapılan incelemede mektupta belirtilen Ahmet Sayar verilen adresten araştırılmış böyle bir adresin olmadığı belirlenmiştir. Ancak Komisyonumuz bu bilgileri veren şahsın belirtmiş olduğu isimlerin Beyoğlu Emniyet müdürlüğünden alınan yazıda yer alan ve o gün olayın olduğu bölgede görevli olan polisler olması ve bu polislerin müştekilerin ifadelerindeki belirtilen Hyundai Starex araç beyanlarıyla uyumlu, genel bölge görevini ifa ettikleri bir Starex Hyundai araçla görev yapmaları, düşünüldüğünde bu bilgilerin doğru olabileceğini değerlendirmektedir.

Komisyonumuzca meydana gelen olayla ilgili olarak Beyoğlu Belediyesine 30.10.2008 günü saat: 23.00-23.30 sıralarında Beyoğlu-Turan Caddesinde çöp kamyonunda görevli personelin belirlenmesi ve ifadelerinin alınarak gönderilmesi istenmiş ve Beyoğlu Belediyesince görevlilerin ifadesi alınmış ve ifade tutanakları Komisyonumuza gönderilmiştir. Gönderilen ifade tutanaklarında;

30.10.2008 günü saat: 23.00-23.30 sıralarında Beyoğlu-Turan Caddesinde çöp kamyonundaki görevlilerden;

Mehmet Peçe olay tarihinde çöp kamyonunda şoför olarak çalıştığını, gece saat 22.00-23.00 sularında Taksim civarında bulunan Turan caddesinin çöplerini alırken çöp kamyonunun geçici olarak yolu kapamış olduğu sırada içinde 4-5 kişinin olduğu ticari bir taksinin gelip durduğunu, konuşmasından ve davranışlarından alkollü olduğu anlaşılan birinin taksiden inerek kaba bir şekilde kendilerine yolu açmalarını söylediğini, o sırada karşı yönden tesadüf en bir ekip arabasının geldiğini ve durduğunu, ticari taksiden inen bu şahsın polislere gidip yolu açmalarını söylediğini, polislerin de beklemesini, kendilerinin de beklediğini söylediğini ama şahsın ısrarcı davranarak bir türlü aracına geri dönmediğini, sonradan gazeteden ve Fatih Emniyetinde ifade verirken oğlu olduğunu öğrendiği bir şahsın taksiden indiğini ve polislerle bir arbede yaşandığını ama o sırada işiyle meşgul olduğu için tam göremediğini zaten 1-2 dakikalık bir kargaşa olduğunu belirtmiştir.

Süleyman Toptan, olay tarihinde gece saat 23 civarında Turan caddesinde çöp toplama kamyonunun 100 metre ilerisinde kaldırımdaki çöpleri yola çıkardığı sırada çöp kamyonunun bulunduğu yerde bağrışmaların olduğunu önden gittiği için geri gidip bakmadığını yol yüzünden tartışma çıkmış olduğunu daha sonra kamyondaki arkadaşlarından öğrendiğini ifade etmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

453

Osman Hıdır, olay tarihinde gece saat 23 civarı Turan Caddesindeki çöp kamyonunun arkasında kaldırımdaki çöpleri alıp kamyona atmakla görevli olduğunu, kaldırım kenarında park etmiş arabalar yüzünden çöp kamyonunun kenara yanaşamadığı için trafiğin durmuş olduğunu, bir ara polis aracının ışıklarının dikkatini çektiğini, ama kamyonun sağ tarafında olduğu ve olayın kamyonun ön sol tarafında cereyan ettiği için bir şey görmediğini, çöp kamyonlarının çok gürültü çıkarmasından dolayı bir şey duymadığını sadece bir ara polisin hadi aracınıza dönün dediğini duyduğunu, polislerin yolu açmaya geldiklerini düşünüp olayla ilgilenmediğini ifade etmiştir.

Her üç görgü tanığının ifadelerinde ortak olan 30.10.2008 günü saat: 23.00-23.30 sıralarında Turan caddesinde müştekilerin anlatımına uygun bir olayın olduğu ve polis ekibinin bu olaya müdahale ettiğidir. Çöp kamyonunun şoförü olan Mehmet Peçe, Şah Mehmet Aras ve oğlu Serhet Aras’ın orada tesadüfen bulunduğunu düşündüğü polis ekibi ile yolun açılması konusunda tartıştıklarını ve aralarında arbede yaşandığını ifade ederek Mehmet Aras ve oğlu Serhet Aras’a müdahale edenlerin polis olduğunu ve aralarında bir tartışma olduğunu belirtmektedir.

Müşteki Mehmet Şah Aras 30 Ekim 2008 tarihinde eşi ve çocuklarıyla sat 23:00 sularında ticari bir taksiyle Dolapdere’ye doğru inerken, Taksim meydanından 100 metre aşağıda önlerinde bir çöp kamyonunun çöp almak için durduğunu, kamyon tam yanaşmadığı için taksinin yoldan geçememesinden dolayı aracın içinde üç beş dakika kadar bir zaman beklediklerini, arkalarında 15, 20, 30 aracın biriktiğini, inip çöp kamyonunun şoförüne aracı biraz daha geriye alırsa trafiğin açılacağını söyleyeceği sırada Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne ait bir Hyundayi Starex polis aracının karşılarına çıktığını ve çöp kamyonunun kasasına yanaştığını, o polis aracının da içinde bulundukları taksinin de yoldan geçme ihtimalinin olmadığını, elinde cop olan resmî üniformalı bir polis memurunun hışımla araçtan indiğini, polisin ve kendisinin araç şoförüne doğru gittiklerini, polisin çöp kamyonu şoförüne saldıracağını düşündüğünden, gerginlik olmasın diye “Lütfen memur bey, arkada yer var, bu araç biraz geri gelirse trafik açılır dediğini ancak bir polisin kendisine yanaşıp, hiçbir şey sormadan kafasına cop indirdiğini, ikincisinde polisin elinden tutmaya çalıştığını, ilk cop darbesiyle kafasının kanadığını, “Memur Bey, ne yapıyorsun?” dediğinde, polisin “Sen görevimi bana mı öğretiyorsun?” dediğini ve ardından 5–6 resmî üniformalı kişinin polis aracından indiklerini,

Taksiden daha sonra eşi ve oğlunun indiğini, onlara da polislerin vurduklarını, eşi ve kendisine polislerin küfrettiğini, kendisini döven polislerin bulunduğu Hyundai Starex aracın arkasında Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne ait tepe lambası yanan bir tane Hyundai binek polis aracının daha olduğunu, bu araçta bulunan polislerin araçlarından inmediğini,

Polislerin kendisinin ve oğlunun ellerini arkadan bağlayarak, Hyundai Starex aracın içine koyarak daha sonra aracın oradan ayrıldığını, Polis aracının plakasının, sonunun 34 veya 74’olduğunu, Dolapdere’de Bilgi Üniversitesi kampusunun karşı sokağında, karanlık bir sokağa kadar kendilerini

2009 00Faaliyet Raporu

454

götürdüklerini, kendisini arabanın içine oğlunu da şoförün arkasındaki koltuğun üstüne uzattıklarını ve araçta sürekli coplandıklarını ve dövüldüklerini, dövülmenin etkisiyle kendisinden geçtiğini ve bayılmış olduğunu,

Oğlunun dediğine göre polislerin oğlunu yüz üstü yatırıp, kafasına silah dayayarak “-Babanı öldürdük, seni de öldüreceğiz, kafanı kaldırma.” diyerek oradan ayrılmış olduklarını, kendine geldiğinde oğlunun kendisini silkelemekte olduğunu, her tarafının, yüzünün, başının kan içinde olduğunu, daha sonra sürünerek Dolapdere Caddesine indiklerini, taksiye binerek eve gittiklerini ancak eşi ve çocuklarının evde olmadığından Taksim İlkyardım Hastanesine geldiklerini, hastane polisine “Bizi böyle bu şekilde polis dövdü.” dediklerinde, polislerin kendileriyle dalga geçercesine “Baba oğul kavga etmişsinizdir.” dediklerini, vücutlarında kırık ve burkulmaların olduğunu, hâlâ sol elini kullanamadığını elinde kırık olduğunu ve parmaklarından iki üç tanesini kullanamadığını, hastaneden kendilerine bir hafta rapor verildiğini, ikinci kez gittiklerinde rapor verilmediğini,

Oğlunun kolunun kırık olduğunu, onu dışarıda bir hastaneye götürdüklerini orada kolunun alçıya alındığını,

Polislerin kendilerini götürdüklerinde eşi ve diğer oğlunun Tarlabaşı’ndaki Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne giderek oradaki polise “oğlum ve eşimi polisler kaçırdılar, polis tarafından hem dövüldük hem kaçırdılar” dediklerini ve oradaki polislerin de “-poliste öyle şahıslar yok” dediklerini, bunun üzerine eşinin “-Ben buradan gitmem, eşimin ve oğlumun akıbetini öğrenmeden gitmem.” Demesi üzerine, beş on dakika orada kaldıktan sonra polislerin de telsizle, telefonla anons ettiklerini ve daha sonra “-oğlun ve eşini bırakmışlar” diyerek eşini sakinleştirdiklerini,

Polisin kendilerini arabaya aldığında kimliklerini bile sormadığını, adının bile sorulmadığını, sorgusuz sualsiz arabaya bindirildiklerini,

Daha sonra hastaneye giderek rapor aldığını, ertesi gün İnsan Hakları Derneğine ve Savcılığa gittiklerini ve savcılıkta teşhis için içinde 980 tane resim olan klasörlerden, resimlerden bu eylemi gerçekleştiren polisleri teşhis etmelerinin istendiğini ancak kendisinin şahısları tanıyamadığı ve tespit edemediğini,

Sonra 40-50 kişilik sivil kıyafetli bir grubun fotoğraflarından teşhis için tekrar ikinci kez çağırıldığını, bu teşhiste de, ilk darbeyi yedikten sonra şapka ve üniformayı gördüğünü ancak gece olmasından şahısların gözünü, yüzünü hatırlamadığından kimseyi tanıyamadığını, küçük oğlunun bir ay kadar önce cumhuriyet savcılığında birkaç kişiyi teşhis etmiş olduğunu ve bu durumun cumhuriyet savcılığınca da kayıt altına alınmış olduğunu, küçük oğlunun arkada olduğu için şahısları görebileceğini ve teşhis edebileceğini, bir tanesini çok belirgin tarif ettiğini, bu kişiyi karakolda da gördüklerini, Rus boksörlerine benzeyen sportmen bir görüntüsünün olduğunu,

Yüzleştirmede aracın şoförünü tanıdıklarını ama kendilerine bir şey yapmadığı ve olayın utancını yaşadığı için ve dövme olayına karışmadı diye bir koruma içgüdüsüyle de teşhir etmek ve söylemek istemediğini,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

455

Müfettişler tarafından da ifadelerinin alındığını, araç teşhisi yaptırıldığını ancak aracın, 3 Hyundai starex araçtan tam olarak hangisi olduğunu tam belirtemediklerini, kendilerine “Teşhis edemediniz.” denilerek bir tutanak da imzalatıldığını,

Yüzleştirmede şu şu şu polis bunu yaptı şeklinde diye isim geçmediğini, savcılıkta oğlunun bazı polisleri teşhis ettiğini, eşinin olayın etkisinden dolayı hala anti depresyon ilaçlar alıyor olduğunu ifade etmiştir.

Müşteki Serhet Aras, olayın olduğu gün polislerin kendisini darp ettikleri ve kendisini korumaya çalıştığından şahısları tam ve net olarak göremediğini, savcılıkta şahısları teşhis etmeye çalıştığını ve üç kişiyi teşhis edebildiğini, Engin Usta’yı hatırladığını, şoförün sarışın hafif kilolu olduğunu ancak kendilerine darp edenler arasında bu kişinin olmadığını, kendisinin koltuğun arkasına uzanmış olduğunu, polislerin cop, tekme ve sopalarla vurduklarını, arabanın şoförü dışında arabadaki herkesin kendisine vurduğunu ve bu vurmalar sonucunda iki kulağından kan geldiğini, vücudunda 50-60 cop izi olduğunu,

Kardeşinin olayı tam net dışardan gördüğü için hepsini teşhis etmiş olduğunu polislerin kullandığı arabanın plakasını polisler kendilerini arabadan indirip sokağa bıraktıktan sonra araç kaçınca köşeyi dönmekte olduğu sırada önce babasını sonra da kendisinin aracın plakasın gördüklerini ve plakanın son rakamının 34 olduğunu,

Annesi ve küçük kardeşinin polislerin kendisini ve babasını alıp arabaya bindirdikten sonra, Beyoğlu emniyet müdürlüğüne gittiklerini ve kendilerinin akıbetini sorduklarını, Emniyetteki nöbetçi memurun o bölgede görev yapan polis ekibine telefon ederek, polislerin eşinizi ve çocuğunuzu bırakmışlar, anlaşmışlar demiş olduklarını ve sonra da annesinden özür dilediklerini,

Arabada polislere” –Allah rızası için bizi bırakın!” diye yalvardığını, içlerinden birinin “-Allah benim!” diyerek babasını öldürdüklerini söylediğini, arabadan indirdiklerini ve arkana bakarsan seni de öldürürüz dediklerini,

Polislerden birisinin içinde“n” harfleri geçen kelimelerde “n” harfini tam söyleyemiyor olduğunu, Kastamonu şivesine benzer bir şiveyle konuştuğunu diğerlerinin de ona amirim diye hitap ettiklerini ifade etmiştir.

Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü Yusuf YÜKSEL ,bu olayla ilgili emniyet Genel Müdürlüğünün 2 polis müfettişi görevlendirdiğini, müfettiş görevlendirildiği için konu ile ilgili araçlarda inceleme yapmadıklarını, müfettişlerin inceleme yapmak için arabayı istemediklerini, O dönem 3 tane Hyundai starex minibüslerinin olduğunu, bu araçların belli bir caddede, sokakta görevli olmadıklarını, nerede ihtiyaç varsa oraya çağırılıyor olduklarını, o gün araçlarda görevli olan polislerin bilindiğini,

Olaydan sonra kendilerinin inceleme için Kaymakamdan bir onay aldıklarını ancak daha sonra soruşturma görevinin kendilerinden devralındığını ve polis başmüfettişlerinin görevlendirildiğini, soruşturma görevinin kendilerinden devralındığı için, olaydaki kişilerin esnaftan sorulması, o gün görevli çöp kamyonunun tespitinin polis müfettişleri tarafından yapılması gerekeceğini, idari soruşturmaların çok ciddi bir şekilde yürütülmekte olduğunu,

2009 00Faaliyet Raporu

456

olayın ortaya çıkarılmasının adli ve idari soruşturma sonucu olacağını, olayla ilgili olarak yapılması gerekip de yapılmayan herhangi bir şeyin olmadığını, ancak belli bir sürecin gerektiğini, idari soruşturmaların süresinin çok uzun olduğunu, ancak olaydaki polisleri koruma ve kollama diye bir durumlarının olmadığını, personeliyle yaptığı bütün toplantılarda da bu durumu konuştuklarını,

Mehmet Şah Aras’ın çalıştığı yere de giderek bildiği ve gördüğü bir şeyler varsa kendilerine de anlatmasını istediğini, bu olaylarla teşkilat olarak ta yıpranmakta olduklarını, Beyoğlu’nda akşamları narkotik, asayiş şubenin memurlarının da olduğunu, Turan caddesi ile Dolapdere arasında olay meydana geldiğinden belki de kendi memurları tarafından bu olayın gerçekleştirilmemiş başka ilçenin memurlarınca gerçekleştirilmiş olabileceğini, Hyundai starekste çalışan 5-6 kişilik memurlardan oluşan Seri Müdahale Timini bu olaydan sonra kaldırdıklarını ifade etmiştir.

Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memuru İbrahim Taşdemir, belirtilen günde Hyundaki Stareks minibüslerden birinde şoför olarak çalıştığını, bu olayın görev yaptığı araçdaki ekipte olmadığını, bundan da emin olduğunu, görev sahalarının genel bölge olmasından dolayı ekip halinde dolaşarak Beyoğlunun tümünde görev yaptıklarını, belirtilen gün ve saatte Ömer Hayyam sokakta görev yapıyor olduklarını, grup şefleri Engin Usta’ya araçlarına birini alıp almadıklarının telefonla sorulduğunu, Engin Usta’nın da almadıklarını ve Ömer Hayyam sokakta çalıştıklarını söylediğini ifade etmiştir.

Polis memuru Musa Tuncay, Hyundai Stareks minibüsle genel bölge olarak çalıştıklarını, Engin Usta’nın şefleri olduğunu, o gün Hyundai Stareks minibüsle birinin alındığının şefleri Engin Usta’ya telefonla bildirildiğini, sorduklarında; birinin Hyundai Stareks minibüse alınıp darp edildiğinin bunu kendilerinin yapıp yapmadığının çevre korumadan sorduklarını, daha sonra Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne gittiklerini, bir bayanın kocasının polisler tarafından alınıp götürüldüğünü söylediklerini, o akşam Ömer Hayam’da görev yapmakta olduklarını, olaya kesinlikle karışmadıklarını, bir süre daha bu araçta göreve devam ettiğini, yaşanan olaydan sonra bu araçtan görevlerinin çekilmesi diye bir şeyin olmadığını, Starekste çalışan 5-6 kişilik memurlardan oluşan Seri Müdahale Timinin daha sonra kaldırıldığını ifade etmiştir.

Polis memuru Eren KOSKA; Engin Usta, İbrahim, Musa ve Abdurrahman isimli polislerle birilikte Hyundai Stareks minibüsle genel bölge çalıştıklarını, diğer starex minibüste Metin, Yasin ve Yunus’un olduğunu, üçüncü starex minibüsün bozuk olduğundan Çevre koruma da çalışmakta olduğunu, bu olayla yakından uzaktan herhangi bir ilişkisinin olmadığını ifade etmiştir.

Polis memuru Eren KOSKA, olayın olduğu gün ekip olarak Ömer Hayyamda çalıştıklarını, Hyundai Stareks minibüsle genel bölge çalıştıklarını, telsizden bir bayanın eşinin stareks minibüste bulunan polisler tarafından darp edilerek götürüldüğü söylendiğinden giderek durumu öğrendiklerini ancak olayla ilgili kesinlikle bir bağlantılarının olmadığını ifade etmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

457

Başkomiser Murat Bayhan; Büro amiri olarak görev yapmakta olduğunu, o akşam olan olay ile ilgili bir şey bilmediğini, 2 adet Huyndai Stareks minibüsün olduğunu, biri arızalı olduğu için diğerinin görev almış olduğunu, bu olayı, olay ile ilgili basın açıklaması yapıldıktan sonra öğrendiğini, öğrendiğine göre; Tarlabaşı’ndaki Emniyet amirliğine gelen bayanın eşini ve çocuğunu sorması üzerine emniyette bulunan memurların nöbetçi Stareks minibüste çalışanları arayıp sormuş olduğunu, onların da olayla ilgili bir bilgisi olmadığını söylemiş olduklarını, bu olaylarla ilgili Hyundai araçlarda çalışan tüm personelle görüşüldüğünü,

Mehmet Şah Aras’tan aracı teşhis etmesinin istendiği ama aracı teşhis edemediğini, bu minibüslerde çalışan ekibi başka bir rüşvet olayından sonra iptal edilip normal ekibe çevrildiğini, bu olay ile ilgili idari soruşturma yapılıp yapılmadığını bilmediğini ifade etmiştir.

Polis memuru Metin Karakaya, olay günü çalıştığı stareks minibüs arızalı olduğu için emniyette nöbette olduğunu, Mehmet Şah Aras’ın eşinin emniyet müdürlüğüne gelerek eşinin alkollü olduğunu ve polislerle kavga ettiğini söylediğini, Mehmet Şah Aras’ı görmediğini, olayda geçen minibüsün başka bir emniyet müdürlüğünün aracı olduğunu düşündüğünü ifade etmiştir.

Polis memuru Ercan Çıtak, olayın olduğu gün hastanede görevli polis memuru olduğunu hastane çok yoğun olduğu ve sürekli hastalar geldiği için Mehmet Şah Aras ve oğlunun kısa süreli tedavileri yapılmışsa bu nedenle görememiş olabileceğini bu şahısları hatırlamadığını, ilgili deftere de bu nedenle kayıt yapmadığını, doktorların da kendisine söylemeyi yoğunluktan dolayı unutmuş olabileceklerini, bu olayı kesinlikle hatırlamadığını, görse yardımcı olabileceğini, baba oğul gelip böyle bir şey oldu, “Polisler bizi dövdü. Biz de polisten bu konuda şikâyetçiyiz, ondan dolayı da buraya geldik.” diye kendisine bir şey anlatılmadığını, o sırada hastanede başka görevli polisin de olmadığını ifade etmiştir.

Polis memuru Kemal Temiz, Kabataş’ta iskelede sabit olarak Hyundai araçta çalıştıklarını, anonslar olursa belirtilen yere gittiklerini yoksa sabit çalışmakta olduklarını, olay günü Kabataş’ta çalıştıklarını olayı sonradan öğrendiklerini, kesinlikle böyle bir olaya müdahale etmediklerini, başka aynı marka karakol arabalarının olduğunu bildiğini ifade etmiştir

Polis memuru Engin USTA; olayla ilgili olarak daha önce emniyette iki kere, savcılıkta bir kere ifade verdiğini yüz yüze teşhise girdiklerini, sonra Emniyet Müdürünün emri ile tek kendisinin kaldığını, Mehmet Aras’ın daha önce Emniyet Müdürüne bu şahsı tanıyorum ama bu olayla ilgili teşhis edemedim dediğini, kendisinin bu konuyla hiçbir alakasının olmadığını yüzleştirme için müdüriyete çağırıldığını yüzleştirme yapılana kadar ne babayı, ne oğlunu hiç kimseyi görmediğini, olayın olduğu noktanın Beşiktaş, Şişli ve Beyoğlu ilçesi arasında kalan bir yer olduğunu, Stareks minibüsün sadece kendi ilçelerinde olmadığını olayın olduğu akşam 86234 nolu plaka ve telsiz koduyla yıldırım ekibi olarak görev yaptıklarını, bu araçla Beyoğlu sınırlarının tamamını, özellikle resmi çalışan ekiplerin ihtiyaçları halinde toplumsal

2009 00Faaliyet Raporu

458

olaylarda ve Tarlabaşında meydana gelen uyuşturucu vak’alarında, Tarlabaşında ve Taksim meydanı ve arka sokaklarında çalışmakta olduklarını, saat 23.00 sıralarında genellikle Sakızağacı caddesinde ticari taksiler üzerinde uygulama yaptıklarını, ticari şoförlerin, müşterilerle uyuşturucu satıcıları arasında bağlantı kurduğu şeklinde duyumlar aldıklarında bu çalışmaları yaptıklarını, o gün olayın meydana gelmesi ile ilgili telefon geldiğinde Ömer Hayamda olduklarını, Trabzonlu olduğunu, Ekip Amir vekili olarak çalıştığı araçta Musa Tuncay, Eren Koska, Abdullah Gökçeli, İbrahim Sait Taşdemir’ in görevli olduğunu ve aracın şoförünün İbrahim Sait Taşdemir olduğunu, şu an Esenler ilçesinde görev yapmakta olduğunu, Beyoğlu’nda 4,5 sene çalıştığını ve evi Esenlerde diye orada rotasyon sonucu göreve başladığını ifade etmiştir.

Olay 30 Ekim 2008 tarihinde Beyoğlu emniyet müdürlüğünün sorumluluk bölgesinde meydana gelmiştir.

Şah Mehmet Aras ile oğlu Serhet Aras’ın ifadelerine göre; Şah Mehmet Aras ve ailesinin içinde bulunduğu ticari taksi Taksim meydanından Dolapdere caddesine doğru inerken, yolun Beyoğlu Belediyesine ait çöp kamyonunca tıkanması nedeniyle yoldan geçememiştir. Şah Mehmet Aras yolun açılması için taksiden inerek çöp kamyonuna müdahale etmek istemiştir. Bu sırada oradan geçmekte olan Hyundai Starex bir polis aracı gelmiş ve Şah Mehmet Aras’ın polislere yolu açmalarını söylediği sırada polisler “bize işimizi mi öğreteceksin” diyerek başına copla vurmuşlar ve oğlu Serhet Aras ve kendisini Hyundai Starex polis aracına bindirerek Dolapdereye doğru hareket etmişlerdir. Araçta polislerce Şah Mehmet Aras ile oğlu Serhet Aras’a darp edilmiş ve daha sonra Dolapdere’de Bilgi Üniversitesi kampüsünün orada araçtan indirilmişlerdir. Şah Mehmet Aras ve oğlu daha sonra kendi imkânlarıyla Taksim İlk Yardım Hastanesine gelmiş ve uğradığı durumu burada görevli polis memuruna bildirmiş ancak polis memuru kendileriyle ilgilenmemiş hatta dalga geçmiştir. Şah Mehmet Aras daha sonra Taksim İlk Yardım Hastanesinden 10 günlük rapor almış ve kendisinin sol eli oğlu Serhet Aras’ın da kolu kırılmıştır.

Şah Mehmet Aras ile oğlu Serhet Aras’ın Hyundai Starex polis aracına bindirilmesinden sonra eşi ve küçük oğlu, konunun şahısların akıbetini öğrenmek için Beyoğlu Emniyet müdürlüğüne gelmiş ve nöbetçi memura olayı anlatmıştır. Emniyet müdürlüğündeki görevliler, Müdürlüğün kuvvesinde bulunan Hyundai starex araçlardan birisiyle görüşmüşler ve eşiniz ve oğlunuzu bırakmışlar, anlaşmışlar şeklinde kendilerine bilgi vermişlerdir.

Olaydan sonra Şah Mehmet Aras ve oğlu şikâyetçi olmuşlar ve Beyoğlu C.savcılığınca polisleri teşhis etmeleri için yüzleştirmeye tabi tutulmuşlardır. Ancak hem kendisi hem de büyük oğlu Serhet, araçta polislerin tekme, tokat ve cop darbelerinden kendilerini korumak için yüzlerini kapattıkları ve karanlık olduğu için kendilerini döven polisleri teşhis edemediklerini ancak kendilerinin alındığı aracın plakasının son rakamının 34 veya 74 olduğunu belirtmişlerdir. Şah Mehmet Aras’ın küçük oğlu, babasını ve ağabeyini araca bindiren polislerden bazılarını daha sonra Cumhuriyet Savcılığındaki yüzleştirmede teşhis etmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

459

Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü Yusuf YÜKSEL’in ifadesine göre; olayın olduğu dönemde Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünün kuvvesinde belli bir caddede, sokakta görevli olmayan nerede ihtiyaç varsa oraya çağrılan 3 tane Hyundai Starex minibüs araçları vardır ve bu araçlarda görev yapanlar bellidir. Beyoğlu’nda akşamları narkotik ve asayiş şubenin memurları da görev yapmaktadır. Olay Turan Caddesi ile Dolapdere arasında olay meydana geldiğinden belki de kendi memurları tarafından bu olay gerçekleştirilmemiş başka ilçenin memurlarınca gerçekleştirilmiştir.

Olay tarihinde Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde plakasın son iki rakamı 34 veya 74 olan araçlar araştırılmış olup müdürlükte 86234 nolu plakalı bir Hyundai starex marka minibüs bulunmaktadır ve bu minibüste Engin USTA, Musa TUNCAY, Eren KOSKA, Abdullah GÖKÇELİ ve İbrahim Sait TAŞDEMİR genel bölge olarak Bayoğlu ilçesinin tümünde ağırlıklı olarak Taksim civarında görev yapmaktadır.

Komisyonumuzca yapılan incelemede bu memurların hemen hemen hepsi yukarıdaki paragraflarda yer alan aynı ifadeyi vermiş ve Engin Usta’nın şefleri olduğunu, Hyundai Stareks minibüsle genel bölge olarak çalıştıklarını, o gün Hyundai stareks minibüsle birinin alındığının şefleri Engin Usta’ya telefonla bildirildiğini, birinin Hyundai stareks minibüse alınıp darp edildiği iddiasının olduğu bildirilerek bunu kendilerinin yapıp yapmadığının çevre korumadaki polislerce sorulduğunu, o akşam Ömer Hayyamda görev yapmakta olduklarını, olaya kesinlikle karışmadıklarını söylemişlerdir.

Komisyonumuz Beyoğlu Emniyet müdürlüğü sorumluluk alanında meydana gelen bu olayda müştekilerin beyanlarında yer alan plaka numarasının son iki rakamının 34 olduğu Hyundai Starex aracın, Beyoğlu ilçe emniyet müdürlüğünde bulunan ve polis memuru ve ekip şefi Engin Usta’nın ifadesinde yer alan 86234 plakalı Hyundai starex minibüs ile aynı olduğunu düşünmektedir. Bu araç, olay tarih ve saatinde faal olarak, araçta görev yapan polis memurlarının inceleme bölümünde yer alan ifadelerine göre olay bölgesine yakın olan Ömer Hayyam da görev yapmaktadır.

86234 plakalı Hyundai Starex minibüste görev yapan ve halen Beyoğlu emniyet müdürlüğünde görevli polis memurlarının hepsi ağız birliği etmişçesine olay saatinde Ömer Hayyam caddesinde olduklarını, olayın olduğu yerin Beyoğlu, Şişli ve Beşiktaş ilçelerindeki ekipler ile Narkotik ve asayiş şubeye ait olan Hyundai Starex minibüsü olan polislerce yapılabileceğini belirtmişlerdir. Olay yeri Beyoğlu ilçesi sınırlar içindedir ve diğer birimler burada uygulama yapacak olsalar bile Beyoğlu emniyetinin bundan haberinin olması gerekir. Haberi olmadan bu birimler burada bu eylemi yapmış iseler bunu ortaya çıkarmak da başta Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünündür. Yapılan incelemelerde bu konuda herhangi bir araştırmanın Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünce veya İl Emniyet Müdürlüğünce yapıldığına dair bir belge sunulmamış ve bilgi verilmemiştir.

Olay 30 Ekim 2008 tarihinde meydana gelmiş, 03/11/2008 günü Radikal Gazetesinde yer almış ve Komisyonumuzca aynı gün olayın incelenmesi olayın

2009 00Faaliyet Raporu

460

olduğu yer Emniyet Müdüründen istenmiş, İçişleri Bakanlığınca konunun araştırılması ve soruşturulması için 03/11/2008 tarihinde iki Polis Müfettişi görevlendirilmiş ve Raporun yazım tarihini olan 09 Haziran 2009 tarihine kadar geçen 7 (yedi) aylık bir sürede, bu konudaki inceleme ve tahkikat bitirilememiştir. Bu durum ceza ve disiplin soruşturmasında zaman aşımı süresi de düşünüldüğünde, Komisyonumuzda “etkin bir soruşturmanın” yapıldığı konusunda soru işaretlerinin oluşmasına neden olmuştur.

Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü ile ilgili olarak, gerek Komisyonumuza ulaşan gerekse basında yer alan haberlerden bu tür benzer olaylar sonucunda, ilgili emniyet müdürlüğü görevlilerince, ilgili Cumhuriyet savcısına bilgi verilip onun talimatına göre kişilerin hukuka uygun olarak gözaltına veya gözlem altına alınmalarına yönelik usûli işlemlerin yapılması yerine, hukuka aykırı olarak, şahısların polis araçlarına bindirilerek sorgulanmalarının hatta cezalandırılmalarının tercih edildiği, bu işlemin idarî bir pratik haline getirilmeye çalışıldığı endişesi ve kanaati uyanmıştır.

3. OLAY (2) HÂKİM ADLIĞ ADLI KİŞİNİN DÖVÜLMESİ OLAYI Komisyonumuz, 13/04/2009 tarihinde; Hâkim ADLIĞ adlı şahsın, 29 Mart

2009 günü “Hoca” lakaplı bir kişinin, tartıştığı polisi yüzünden yaralaması ve kaçması sonucunda bu şahıs olabileceği düşüncesiyle, 30 Mart 2009 günü sabah saat 11:00 sıralarında, Tarlabaşı Bulvarı Kömürcü Zeynel sokakta bulunan bekar evi olarak tabir edilen bir binada kaldığı sırada, İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğünde görevli polisler tarafından darp edildiği kötü muamele ve işkenceye tabi tutulduğu, iddiası ile ilgili olarak Beyoğlu Kaymakamlık binasında yapmış olduğu incelemelerde aşağıdaki kişilerle görüşmüş ve bu kişilerin olayla ilgili aşağıdaki beyanlarını almıştır.

3.1-İnceleme (2) 3.1.a-Müşteki Hakim ADLIĞ 13/40/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş

olduğu ifadesinde; “Ben Hakim Adlığ’ım ve Batmanlıyım. Balatta balıkçılık yapıyorum. O gün

Beyoğlu’na gelmiştim. Gece geç olmuştu. Bir arkadaşım gel burada kal. Dedi. Bende kaldım. Mahalli idareler seçiminin gününün sabahıydı. Sabah 11.00 de Tarlabaşı’nda bekar evinde kaldığım yerde kapı çaldı. Tek odalı bir yerdi. Yanımda kimse yoktu. Arkadaşım da o evin üst katında kalıyordu. Kapı çaldı. İsim sormadan, kimlik sormadan, üstüme yürüdüler, bana giriştiler. Elimi kelepçelediler. Bana darp ettiler, beni dövdüler. Bir buçuk iki saat darp ettiler. Kafama belime vurdular. Telsiz sesleri duyuyordum. Gelenleri tanımıyorum. Görsem tanımam, yüzlerini görmedim, yüzleştirme yapsanız bile kişileri bilemem. Sadece kelepçe taktılar, telsiz sesleri vardı. Belim hala rahatsız, 13 gündür gece yatamıyorum. Bastonu bu yüzden kullanıyorum. Taksiye binip Taksim Hastanesine gittim. Kimse beni götürmedi. 2 gün hastanede yattım. Hastaneden sonra Savcılığa çıktım. Hastane polisi gelip hiçbir şey sormadı. Hastanede de kimse gelip bir şey sormadı. Kaldığım binanın üst katında kalan

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

461

arkadaşımın olaydan haberi olmadı. Bana darp ettiklerinde bayılmışım. Kimse bana darp edildiğinde yardıma gelmedi. Arkadaşımla sonra konuştum. Bana neden yardım etmedin diye sordum. O da bana olayı duymadım dedi. Arkadaşım alkollüydü. Tarlabaşı’nda kaldığımız ev 5 katlıydı. Kaldığım eve televizyoncuları gazetecileri getirdim. Kanal D ve Flash TV gelip gördüler. Oradaki esnaflara da sordular.

Hoca lakaplı Diyarbakırlı biri polisle kavga etmiş, polise şişe atmış. Bu kişi daha önceleri benim o gece kaldığım evde kalıyormuş. Ben o gece onun kaldığı yerde kalmışım. Beni ona benzetmişler. Hastaneye beni ziyarete Hoca lakaplı o kişi gelip “-beni sana benzetmiş polisler o yüzden seni dövmüşler.” dedi. İnsanlar polisten çekindiği için bana yardım etmediler, beni hastaneye götürmeye korktukları için tek başıma hastaneye gittim. Sene de 3-4 ay burada çalışıyorum. Sonra memlekete gidiyorum. 3 çocuğum var. Şu an çalışamıyorum. Çalışacak durumda değilim. Elimde bulunan paralarla şu an geçiniyorum. Gazeteciler esnafa sorular sormuşlar. Yazı yazmışlar gazeteye. Hastanede verilen raporları Savcılığa verdim. Yanımda rapor yok. Hastanenin kaç gün rapor verdiğini bilmiyorum, okuma yazmam yoktur. İki gün hastanede yattım. Adli Tıp raporum var. Avukatımda Adli tıp raporum var. Avukatım arkadaşımın tanıdığı biri. Tuncelili bir arkadaşım aracı oldu. Avukata para vermiyorum. Daha sonra rapor almaya gitmedim. Perişan durumdayım. Elimde imkân olsa memlekete gideceğim.” demiştir.

3.1.b.Beyoğlu İlçe Emniyet müdürü Yusuf YÜKSEL 27/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Yusuf YÜKSEL Emniyet Müdürüyüm. Olayda adı geçen Hocanın kim olduğunu ben bilmiyorum. Hoca bizim polis memurunun yüzünü kestiği iddia edilen adam olsa gerek, araştırıyorum. Bildiğim kadarıyla açık kimliğini arkadaşların tespit etmiş olmaları gerekiyor.

Yüzü yaralanan polis memurunun sivil görevlidir. Hoca zannedip Hakim Adlığ’ı dövenlerin yüzü yaralanan sivil polis

memurunun arkadaşı olan sivil polis oldukları, iddia olarak düşünülebilir. Biz Hoca’yı araştırıyoruz. Hoca şu anda zaten adli olarak da bizde firar

gözüken bir kişi, bildiğim kadarıyla açık kimliğini tespit etmiş olmaları lazım. Benim aldığım bilgiye göre, gece saat 03.00 sıralarında arkadaşlarımız, şüpheli gördükleri alkollü 2 kişiye kimlik sordukları anda bunlar polislere saldırmış ve bir görevlimizin yüzüne şişe fırlatılmış ve bu polis memuru yüzünden yaralanmış. Bizim bu görevlilerimiz 2 kişiler ya da 3’erli olarak görev yaparlar, hafta sonunun yoğunluğuna göre biz bu sayıyı tertip ediyoruz. Normalde bizim sıkıntılı olan sokaklarımızda 2’şer 2’şer görev yapan yaya görevlilerimiz var. Bu arkadaşlar da bizim Müdüriyetle Euro Plaza Oteli arasında, Ömer Hayyam Köprüsü’nün civarındaki görevlilerimiz. Yani oradan yoğun olarak suç geldiği için biz oraya görevlendiriyoruz.

Hakim Adlığ’ın dövülmesi ile ilgili soruşturmayı İl Emniyet Müdür Yardımcımız Selim Kutkan takip ediyorlar. Hakim Adlığ’ın kendilerine gönderilmesiyle ilgili bize geçenlerde yazı yazdılar. İşte bugün gönderecektik,

2009 00Faaliyet Raporu

462

Hakim Adlığ bugün buraya geldiler. Yarın da kendisini dinlenmek üzere göndereceğiz.

Müdür Yardımcınız sanırım bu polisleri, yüzü yaralanan ve onun ekibinde olan, onun yakınında olan polislerin kimler olduğunu soruşturma aşamasında mutlaka bunları soracaktır. Henüz şifahi olarak bizden bu kişiyi göndermemizi istedi, şu ana kadar bu kişiye bir şey sorulmadı.

Bu konuyla ilgili, memurlarımızdan hiçbiri bu olayı kabul etmiyor, biz değiliz diyorlar.

Ben kendim bizzat görevlileri bu konuyla ilgili olarak çağırmadım, amirlerim, yardımcılarım vasıtasıyla bu konunun incelenmesi talimatını verdim. Bana hiç kimsenin bu konuyu kabul etmediğini söylediler.

Sayın Hocam, siz bunları bize soruyorsunuz. Biz de sizin gibi bunları basından öğreniyoruz. Şimdi sabah gazeteyi bir açıyoruz, Basın Protokol Müdürlüğümüz bize bunları soruyor. Şimdi mesela bizim karakolumuza veya cumhuriyet savcılığına herhangi bir müracaat olmadığında, biz kendimiz resen bu adamları gidip bulup “Nedir kardeşim bu?” diye sormak durumunda kalıyoruz. Bazen de ulaşamıyoruz açık konuşmak gerekirse.

Mesela, geçen gün bir tinerciyle ilgili bir haber vardı, tinerciler vatandaşın birini yaktı diye. İlk defa gazeteden öğrendik. Adamı aradık, bulamadık, hastane kayıtlarına baktık, bulamadık. Biz bir adamın peşinde koşuyoruz ki kardeşim bize bilgi ver.

Şimdi Hakim Adlığ konusunda da, bakın, inanın samimiyetimle söylüyorum: Gazetede haber olduktan sonra bütün karakollarıma baktırdım, bulamadık. Adliyeden eğer müracaat etmiş ise savcı zaten bize yazacak ama o yazmadan biz bir an önce alalım, ne gerekiyorsa bakalım diye arkadaşları Adliyeye gönderdim. Biz adliyeden öğrendik yani bu vatandaşın başına böyle bir iş geldiğini ve buna bakın soruşturun diye henüz adliyeden de bize resmî bir yazı gelmiş değildir.” demiştir.

3.1.c-Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Mehmet Kaygısız 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Ben Mehmet Kaygısız, polis memuruyum. Şahıs gelince ben şahsın bilgilerini aldım ve defterime kaydettim, biz sadece adli vakalara bakıyoruz. O şahsın hayati tehlikesi yoktu. Olay yerini tespit ettim. Hangi karakola bilgi vermem gerektiğini tespit ettim ve Kasımpaşa karakoluna haber verdim. Defterime kayıt yaptım. Durumu kendisine sormak istedim. Tarlabaşı’nda Emniyet Müdürlüğünün arkasında 4 kişinin kendisini dövdüğünü söyledi. Doktorlar çok konuşturmadılar, şahısla fazla görüşemedim zaten. Benim görevim o akşam 19.00 da bitti. Öğlen 12.00–13.00 gibi göreve başlamıştım. Benim görevim sırasında o kişiyi kimse görmeye gelmedi. Evli olup olmadığını sormadım. Bekarım dedi. Beni 3-4 sivil dövdü dedi. Konu ile ilgili deftere girişlerimi yaptım, şahsın kaçta geldiğini yazdım. Konu ile ilgili bildiklerim bu kadar. Hastanelerde bir polis memuru durur.” Demiştir.

3.1.d-Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Ali Meşeli 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

463

“Ben 19.00 da görevi Mehmet Kaygısızdan devraldım. Kaç gün kaldığını bilemiyorum. Ben kaldığım süre içerisinde oradaydı, oradan müşahedeye aldılar saat 23 civarında filan, tahminime göre, müşahededeydi.” demiştir.

3.1.e-Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Kazım Türkmen 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

29 Mart günü, sabaha karşı 04.15 ya da 04.30 civarlarında, bölgemizdeki Ömer Hayyam Köprüsü’nde 1.75-1.80 boylarında, esmer, kirli sakallı bir şahsın müdüriyet önündeki nöbetçi memurlarına -175 ekibi var sanırım orada sabit- uygulama esnasında küfür ediyordu. Ondan sonra biz sivil polis memurlar olarak kendimizi tanıttık, daha sonra yaptığının suç teşkil ettiğini söyledik, yapmaması gerektiğini belirttik. Bu kez de şahsın bize yönelik küfürleri oldu, önlemeye çalıştık. Daha sonra aniden nerden aldığını bilmediğim bir bira şişesini yüzüme vurdu.

On beş gündür raporluydum, raporum bugün bitti, işte bugün göreve tekrar başladım. Hissetmedim aslında, olayın sıcaklığıyla sanırım, bira şişesinin plastik olduğunu sanmıştım, ama şişe cammış, gözüme de ılık bir şey geldi, ben bira olduğunu sanıyordum, bu da kanmış. Ondan sonra ekip arkadaşım şahsın peşinden koştu, ancak şahıs Tarlabaşı’ndaki ara caddelerden birinde kayboldu gitti.

Saldıran şahsın kimliğini bilmiyorum. Fiziki özellikleri, bir de küfür ederken işte şivesi, doğu şiveliydi sanırım.

Medyadan takip ettim, daha sonra “Hoca” diyorlar, ama biz daha öncesinde şahsı tanımıyorduk.

Ancak şu an bana vuran şahsı görsem tanırım. “-Sivil polisler, kaç kişi oldukları tam olarak bilinmiyor, ama birden fazla,

muhtemelen iki üç kişi, yatağında yatmakta olan birisini, Tarlabaşı’nın terk edilmiş binalarında kalıyor ya insanlar, oralarda birisini kelepçeleyip iki saate yakın dövüp ondan sonra bakıyorlar ki, aslında dövmek istedikleri kişi değil, aşağıya inip “Yanlış adam dövmüşüz. “ deyip gidiyorlar. Bu konuda oradaki esnafın da ifadeleri var. Böyle şeyler olabilir mi? şeklindeki soruya, - Efendim, ben zaten şahsı görsem tanırdım, zaten biliyordum şahsı. Bayağı da yakındı mesafemiz, şahsı görsem zaten tanırdım. Şahıs benim yüzüme bira şişesi vurabilecek kadar yakınlıktaydı, şahısla yüz yüze mücadelemiz oldu, ben de çok yakından gördüm. Ben zaten görsem tanırdım, ben de yakındım zaten. Şahsı, net olarak şimdi de görsem hatırlarım.

Ömer Hayam köprüsünde bu olay meydana geldi. Arka sokağa girip şahıs koşarak kaçtı. Ben bu saldırıdan dolayı 15 gün raporluydum. Bu gün raporum bitti. Ben 9 aydır bu mesleği yapıyorum. Bizim görevimiz İlçe Emniyet Müdürlüğü ile Euro Plaza arasında sivil olarak GBT bakmak şeklindedir, bu şekilde çalışıyoruz. Hakim Adlığ’ı kimin dövdüğünü bilmiyorum” demiştir.

3.1.f-Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Muhammet Ahıska 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

2009 00Faaliyet Raporu

464

“Polis memuru Muhammet Ahıska. Bizler genellikle 2 kişilik ekipler olarak çalışıyoruz. Olayı yapan şahsı görsem tanırım, ben de yakınındaydım. Sivaslıyım. Meslekte 2 ay sonra 2 yılım olacak. Adana Polis Meslek Yüksek Okulu mezunuyum. Olayın olduğu gün sabah saat 5’e kadar şahsı aradık. Bulamadık. Daha sonra hastaneye gittik. Saat 6 da görevimiz zaten bitmişti.

Bazen böyle oluyor mu? Arayacaksın, bulacaksın, ondan sonra, onun vurduğunu ispatlayacaksın, mahkemeye gidecek, mahkeme de senelerce sürünecek. Kestirmeden cezasını biz verelim dediğiniz olaylar oluyordur, değil mi? şeklindeki soruya - Zaten şahsı yakalasak, arkadaş da şikâyetçi olduğu için direkt işlem yapardık Zaten ben de tanıyordum, şahsı görsem kesin tanırım.

Bu olaydan sonra başka iki arkadaşla birlikte üç kişilik ekip olarak çalışıyoruz. Sivil ekiplerde telsiz oluyor. Bizim yerimize ertesi gün çalışan polis ekiplerini tam olarak bilmiyorum. Şu an beraber çalıştığım kişiler, Muammer Kayaoğlu ve Emrah Kaplan isimli polis memuru arkadaşlarımdır.” demiştir.

3.1.g-Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Muammer Kayaoğlu 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Polis memuru Muammer Kayaoğlu. 30 Marttan sonra Muhammet Ahıska ile beraber çalışıyoruz. Daha önce Cihangir bölgesinde çalışıyorduk. Kazım Türkmen raporlu olduğundan ve tek kaldığı için Tarlabaşında birlikte çalışıyoruz. Biz GBT yaparken, birinin GBT sorgulamasını yaparken bu kişi kaçtı. Erkekseniz gelin dedi. Arkasından gidince bize şişeyi kırıp saldırdı. Tuğlalar atmaya başladılar. Evlerden taş atıyorlardı. Bizde kaçtık. Zaten polis olarak Tarlabaşına girmeye korkuyoruz. Ben 1 yıllık polisim. Ben 4 yıllık üniversite mezunuyum. Tecrübe ve bilgi açısından yüksek okul mezunlarından fark var diye düşünüyorum. Bizim bölgemizde görevli olmayan bir ekip bizim bölgemizde böyle bir olay yapamaz. Bazen narkotikten polisler sivil dolaşır. Bu olaya ben kesinlikle karışmadım. Tek başıma asla Tarlabaşına girmem, girmek için amirime söyler, takviye ister, resmi polis isterim. Bu olayı gazetede okuyup öğrendim.” demiştir.

3.1.ğ-Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Emrah Kaplan 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde; “Polis memuru Emrah Kaplan. 30 Marttan sonra diğer arkadaşım Kazım Türkmen raporlu olduğundan ve Muhammet Ahıska tek kaldığından kendisi ile beraber çalışıyoruz. Ben 10 aylık polisim. Niğde Polis Meslek Yüksek Okulu mezunuyum. Bizden başka Asayişin ekipleri, Güvenlik büronun Terör şubenin ekipleri sivil dolaşır. Telsizden anons çekilir. Duyuruyu herkes bilir. Ben bu olayı gazetede okudum.” demiştir.

3.1.h-Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memurları Sinan Denizhan ve Kadir …..13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Olayı biliyoruz ancak Hakim Adlığ adlı şahsı kimin dövdüğünü bilmiyoruz. Olayla ilgili hiçbir tahmin yürütemiyoruz. Sadece arkadaşımızın yaralı olduğunu, vuran şahsın kaçtığını biliyoruz. Bize bu konuyla ilgili bir bilgi verilmedi. Asayiş büroda çalışıyoruz. Bununla ilgili bir bilgi verilmedi.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

465

Tarlabaşı ve Müdüriyet arasında görevliyiz. 29 Mart ve 1 Nisanda çalıştık.” demiştir.

3.1.ı-Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru İbrahim Keser 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;

“Polis memuru İbrahim Keser. Müdüriyet ile Euro plaza arasında yaya devriye olarak çalışıyoruz. Konu ile ilgili hiçbir bilgimiz yok. 30 Martta görevli değildik.” demiştir.

3. 2-Komisyonca Yerel Makam ve Kişilere Yazılan Yazılar ile Bu Makamlardan Alınan Yazı ve Belgelerin İncelenmesi:

3.2.a- Komisyonumuzca incelemeler sırasında Beyoğlu Kaymakamlığından Hakim Adlığ’ ın dövülmesi olayı ile ilgili yapılan işlemlerin neler olduğu istenilmiş Kaymakamlığın 13/04/2009 tarihli yazısında “29 Mart 2009 tarihinde Hakim ADLlĞ isimli vatandaşın Tarlabaşında bulunduğu evinde İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurlarınca darp edildiğinden bahisle görsel ve yazılı medyada çıkan haberlerle ilgili olarak,

Kaymakamlığımızın 02/04/2009 tarih ve İlçe Emniyet Müdürlüğü 09/228 sayılı Olur'u ile soruşturma yapmak üzere Emniyet Amiri Serkan YILMAZ görevlendirilmiş ise de İstanbul Valiliği'nin 03/04/2009 tarih ve İl Emniyet Müdürlüğü 2009/2201 sayılı Olur'ları ile konuyla ilgili olarak İl Emniyet Müdür Yardımcısı 2.Sınıf Emniyet Müdürü Selim KUTKAN'ın görevlendirilmesi nedeniyle mükerrer işlem yapılmaması amacıyla İlçe Emniyet Müdürlüğünce yapılan işlemden sarfınazar edilmiştir.

Bahse konu işle ilgili olarak Hakim ADLlĞ isimli şahısın 31/03/2009 tarihinde Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ettiği ve 2009/8254 sayısına kayden işlem görerek dosyanın halen derdest olduğu anlaşılmış olup, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanzim edilen tahkikat evraklarının birer sureti yazımız ekinde sunulmuştur.” denilerek Başlangıçta Kaymakamlıkça bir soruşturmacının görevlendirildiği ancak daha sonra Valilikçe aynı olayla ilgili olarak İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selim KUTKAN'ın görevlendirilmesi nedeniyle mükerrer işlem yapılmaması amacıyla İlçe Emniyet Müdürlüğünce yapılan işlemden sarfınazar edildiği belirtilmiştir.

3.2.b- Komisyonumuzca İstanbul Valiliğinden 17 Nisan 2009 tarihinde “30 Mart 2009 günü Beyoğlu İlçesi Kömürcü Zeynel Sokakta bulunan bir binada Hakim ADLIĞ’ın Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurları tarafından dövülmesi olayı ile ilgili olarak yapılmakta olan idari soruşturma çerçevesinde bu güne kadar yapılan işlemler ve soruşturmanın safahatı hakkında, bilgi verilmesini” şeklinde bir yazı ile “etkin bir idari soruşturma yapılıp-yapılmadığının” belirlenmesi için, idari soruşturma çerçevesinde bu güne kadar yapılan işlemler ve soruşturmanın safahatı öğrenilmek istenilmiştir.

3.2.c- -İstanbul Valiliğince 27/05/2009 tarihinde gönderilen cevabi yazıda “30 Mart 2009 günü Beyoğlu İlçesi Kömürcü Zeynel Sokakta bulunan bir binada Hakim ADLIĞ‘ın Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurları tarafından dövülmesi olayı ile ilgili olarak yapılmakta olan idari

2009 00Faaliyet Raporu

466

soruşturma çerçevesinde bu güne kadar yapılan işlemler ve soruşturmanın safahatı hakkında bilgi talep edilmiş olup konu Beyoğlu Kaymakamlığına iletilmiştir.

Beyoğlu Kaymakamlığından alınan yazının bir örneği ekte gönderilmiştir.” Denilerek Beyoğlu Kaymakamlığının yazısı ve ekleri Valilik yazısına eklenerek gönderilmiştir. Denilmiştir.

Yazı ekinde gönderilen Kaymakamlık yazısı ve eklerinde ise sadece soruşturmacı görevlendirilmesine ait, Komisyonumuzca, Kaymakamlıktan alınan 13/04/2009 tarih yukarıda 3.2.a nolu kısımda belirtilen yazı mevcuttur.

Komisyonumuzun Valilikten istediği, Kaymakamlık tarafından yapılanlardan çok Valilik oluru ile idarî soruşturmacı olarak görevlendirilen İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selim KUTKAN’ın olay ile ilgili varsa raporunun, rapor henüz hazırlanmadı ise idari soruşturma çerçevesinde bu güne kadar yapılan işlemler ve soruşturmanın safahatının belirtilmesi olmasına karşın Valilik yazısında bu konu belirtilmemiş sadece yazımız Kaymakamlığa havale edilmekle ve Kaymakamlık yazısının bir üst yazıya eklenerek gönderilmesi suretiyle, evrak trafiği işlemi yapılmıştır. Oysa Komisyonumuzun amacı “etkin bir idari soruşturma yapılıp-yapılmadığının” belirlenmesidir.

3.2.d- Müşteki Hakim Adlığ’ın 03/04/2009 tarihinde T.C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürlüğünden almış olduğu, 03/04/2009 tarihli ve 1184 Rapor sayılı Adli Tıp Raporlarında;

“2009/8254 sayılı Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığının yazılarıyla gönderilen HAKİM (HİKMET ATLIK) ADLIĞ’a ait Taksim Eğitim ve Arastırma Hastanesinin 30/03/2009/1059 sayılı raporunda darp ifadesi ile geldiği yüzde, her iki kolda, sırtta, belde, her iki üst bacakta yaygın ekimoz, abrazyon olduğu, 7053 sayılı raporunda; her iki göz altında ekimoz, kafa sağ temporal bölgede geniş ekimoz, sağ frontal bölgede kesi, sol kol üstünde ekimoz, sol ve sağ omuzda geniş ekimoz, sırtta ekimoz ve abrazyonlar, her iki üst bacak ta ekimoz, her iki el bileğinde şişlik ve ekimoz, KBB bakısında burunda durmuş kanama, BT sinde ek patoloji bildirilmediği arızasının,

Hayatını tehlikeye sokmadığı, Basit bir tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte OLMADIĞI, Şeklinde kanaat bildirilmiştir.” denilerek Hakim Adlığ’ın darbedildiği ve bu

durumunun Basit bir tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte OLMADIĞI, belirtilmiştir.

3.3.TAHLİL VE DEĞERLENDİRME (2) Hakim Adlığ’ın, 29 Mart 2009 günü “Hoca” lakaplı bir kişinin, tartıştığı

polisi yüzünden yaralaması ve kaçması sonucunda bu şahıs olabileceği düşüncesiyle, 30 Mart 2009 günü sabah saat 11:00 sıralarında, Tarlabaşı Bulvarı Kömürcü Zeynel sokakta bulunan bekar evi olarak tabir edilen bir binada kaldığı sırada, İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğünde görevli polisler tarafından darp edildiği kötü muamele ve işkenceye tabi tutulduğu, iddiası ile ilgili olarak;

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

467

Müşteki Hakim Adlığ, inceleme bölümünde ayrıntılı olarak verilen ifadesinde; belirtilen tarihte arkadaşına ait bekar evinde uyuduğu bir sırada kaldığı odaya kişilerin girdiğini ve kendisini tekme tokat dövmeye başladıklarını, bu arada telsiz seslerini duyduğunu, eline bu kişilerce kelepçe takıldığını, gelenleri yüzleştirme yapılsa bile tanıyamayacağını, kaldığı odada daha önce kaldığını sonradan öğrendiği “hoca” lakaplı bir şahsın kaldığını ve bir gün öncesinde Beyoğlu emniyet müdürlüğünde görevli polislerden birinin yüzünü yaralamasından dolayı o kişi ile karıştırılmasından dolayı başına bu tür bir olayın gelmiş olduğunu, bunu kendisine “hoca” lakaplı kişinin, hastanede, ziyaretinde söylediğini, daha sonra dövenlerin kendisini bıraktıklarını ve hastaneden rapor aldığını belirtmiştir.

Beyoğlu Emniyet Müdürü Yusuf Yüksel, 30 Mart 2009 gece saat 03.00 sularında 2 yaya sivil polis memurunun görev yaptığı sırada alkolü iki kişiyi şüpheli görüp kimlik sorma işlemi sırasında bu şahıslardan birisinin görevli memurlardan Kazım Türkmen’in yüzüne şişe fırlatmasından dolayı bu polis memurunun yüzünden yaralanmış olduğunu, Hakim Adlığ’ı dövenlerin O nu bu memuru yaralayan kişi olarak düşünüp, yüzü yaralanan sivil polis memurunun arkadaşı olan, sivil polisler olduklarının iddia olarak düşünülebileceğini, bu durumun İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selim Kutkan tarafından incelenmekte olduğunu, Selim Kutkan’ın Hakim Adlığ’ın gönderilmesiyle ilgili yazı yazdığını, şifahi olarak şahsı istediğini, memurlarından hiçbirisinin bu olayın faili olarak kendini kabul etmediğini, biz değiliz dediklerini, kendisinin bizzat görevlileri bu konuyla ilgili olarak çağırıp görüşmediğini, yardımcıları vasıtasıyla bu konunun incelenmesi talimatını verdiğini onların da hiç kimsenin bu konuyu kabul etmediğini söylediklerini beyan etmiştir.

Polis memuru Kazım Türkmen 29 Mart günü, sabaha karşı 04.15 ya da 04.30 civarlarında, Ömer Hayyam Köprüsü’nde 1.75-1.80 boylarında, esmer, kirli sakallı bir şahsın müdüriyet önündeki nöbetçi memurlarına uygulama esnasında küfür ettiği sırada kendilerinin sivil polis memurları olarak bu şahsı uyardıklarını, şahsın aniden bir bira şişesini yüzüne vurduğunu, bunun sonucunda on beş gündür raporlu olduğunu, yüzünün yaralanması sonucunda ekip arkadaşının şahsın peşinden koştuğunu ancak şahsın Tarlabaşı’ndaki ara caddelerden birinde kaybolduğunu, saldıran şahsın kimliğini bilmediğini, fiziki özellikleri, ve şivesinden doğulu olabileceğini, sonradan medyadan takip ettiğine göre bu kişinin “Hoca” denilen ama daha öncesinde tanımadıkları bir kişi olduğunu ancak şu an vuran şahsı görse tanıyacağını, şişe ile yüzüne vurulma olayının Ömer Hayam köprüsünde meydana geldiğini, Hakim Adlığ’ı kimin dövdüğünü bilmediğini beyan etmiştir.

Beyoğlu İlçe Emniyet müdürlüğünde görevli polis memuru Muhammet Ahıska, genellikle 2 kişilik sivil ekipler olarak çalıştıklarını arkadaşı Kazım Türkmen’i yaralayan şahsı yakınında olduğu için tanıyacağını, olayın olduğu gün sabah saat 05 ‘e kadar yaralayan şahsı aradıklarını ancak bulamadıklarını daha sonra hastaneye gittiklerini ve saat 06.00’da da görevlerinin zaten bittiğini, aralayan şahsı yakalasalar, arkadaşı da şikâyetçi olduğu için direkt işlem yapmış

2009 00Faaliyet Raporu

468

olacaklarını, bu olaydan sonra Kazım Türkmen’den başka iki arkadaşıyla birlikte üç kişilik ekip olarak çalıştıklarını, sivil ekiplerde telsiz olduğunu belirtmiştir.

Polis memurları Sinan Denizhan ve Kadir ….. , Hakim Adlığ’ı kimin dövdüğünü bilmediklerini bununla ilgili hiçbir tahmin yürütemeyeceklerini, sadece arkadaşlarının yaralı olduğunu, vuran şahsın kaçtığını bildiklerini, bu konuyla ilgili kendilerine bilgi verilmediğini belirtmişlerdir.

Polis memuru İbrahim Keser Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü ile Euro plaza oteli arasında sivil olarak çalıştıklarını ancak konu ile ilgili hiçbir bilgilerinin olmadığını beyan etmiştir.

Hakim ADLlĞ isimli vatandaşın Tarlabaşında bulunduğu bekar odası tabir edilen evde İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurlarınca darp edildiği ile ilgili görsel ve yazılı medyada çıkan haberler sonrasında; Beyoğlu Kaymakamlığınca 02/04/2009 tarihinde soruşturma yapmak üzere Emniyet Amiri Serkan YILMAZ görevlendirilmiş daha sonra İstanbul Valiliği'nin 03/04/2009 tarihli olur'ları ile konuyla ilgili olarak İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selim KUTKAN'ın görevlendirilmiştir.

Başlangıçta Kaymakamlıkça bir soruşturmacı görevlendirilmiş ancak daha sonra Valilikçe aynı olayla ilgili olarak İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selim KUTKAN'ın görevlendirilmesi nedeniyle mükerrer işlem yapılmaması amacıyla İlçe Emniyet Müdürlüğünce yapılan işlemden sarfınazar edildiği belirtilmiştir.

Komisyonumuzca bir yazı ile olayla ilgili olarak “etkin bir idari soruşturma yapılıp-yapılmadığının” belirlenmesi için, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selim KUTKAN'ın görevlendirildiği idari soruşturma çerçevesinde bu güne kadar yapılan işlemler ve soruşturmanın safahatı öğrenilmek istenilmiş ancak bu konuda Valilikten istenilen cevap alınamamış, ilgili Emniyet Müdürünün elindeki soruşturmada nelerin yapıldığı ve soruşturmanın ne aşamada olduğu belirlenememiştir.

Yukarıda ve inceleme bölümünde ayrıntılı olarak yer verilen kişi beyanlarından; olayın olduğu yerin Beyoğlu emniyet müdürlüğü sorumluluk sahasında olması, olayın olduğu saatten 7–8 saat önce Beyoğlu emniyet müdürlüğünde görevli sivil polislerden Kazım Türkmen’in “hoca” lakaplı bir şahıs tarafından yaralanması ve bu şahsın kaçarak kendini kaybettirmesi, Hakim Adlığ’ın o gece daha önce bu olayı yaptığı iddia edilen şahsın kullandığı bu evde kalması ve dövülme esnasında telsiz sesi duyduğunu ifade etmesi birlikte değerlendirildiğinde dövülme olayının, Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde görevli sivil polislerce gerçekleştirildiği kuşku ve ihtimalini çok büyük ölçüde arttırmaktadır.

4.OLAY (3) ROMA PARKINDA GENÇLERİN POLİSÇE DÖVÜLMESİ OLAYI

Komisyonumuz, hakkında tutuklama kararı bulunan Çağdaş Kulaçatan’ın cezaevine götürülmesi sırasında polislerin dalgınlığından yararlanarak arabadan inmesi ve kaçması sonrasında, Çağdaş Kulaçatan’ın gidebileceği yerlere baskın

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

469

düzenleyen polisin bu kişinin arkadaşları olan Mucit Rahman Güzel, Erdem Kaplan ve Hasan Göngül’e karşı aşırı güç kullandıkları ve işkence ettikleri iddiası ile ilgili olarak Beyoğlu Kaymakamlık binasında yapmış olduğu incelemelerde aşağıdaki kişilerle görüşmüş ve bu kişilerin olayla ilgili aşağıdaki beyanlarını almıştır.

4.1-İnceleme (3) 4.1.a-Mucit Rahman Güzel 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş

olduğu ifadesinde;“Ben Mucit Rahman Güzel’im. Siirtliyim. Tophane’de kendi semtimizde Harun Evci isimli biri ve onun arkadaşlarıyla kavga ettik. Geç saatlerde Erdem Kaplan ve Kasımpaşa’daki arkadaşlarını gördük. Yüzü gözü şişti ikisinin. Cihangir’deki polislerin kendilerini dövdüğünü söylediler. Cezaevine gidecek olan Çağdaş isimli arkadaşlarını polis trafikte arabadan elinden kaçırmış. Bu yüzden dayak yediklerini söylediler. Erdem bana ve Hasan’a şikayetçi olun dediler. Biz de savcılıkta şikâyetçi olduk. Ben olayı arkadaşımın anlatmasıyla biliyorum.” demiştir.

4.1.b-Erdem Kaplan 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;“Ben Erdem Kaplan Biz Mucit Rahman Güzel ile arkadaşız.1987 doğumluyum. Polisler Çağdaş kaçtığı için gelip bana sordular, aramızda biraz arbede yaşandı, götürmeye çalıştılar. Ben de biraz ters çıktım efendim, hani benlik bir şey olmadığı için götürmelerine izin vermemeye çalıştım. Polislerle birbirimize girdik. Direndik. Polislerden dayak yedim. Polisler tokat vurdu. Ben karşılık olarak bağırdım. Tekme tokat atmayı denedim olmadı. Beni karakola götürdüler. Bana karakolda bir şey yapılmadı. Bir gün karakolda kaldım. Sonra mahkemeye sevk edildim. Dayaktan sonra şikayetçi oldum. Polislerin benden şikayetçi olup olmadıklarını bilmiyorum. Polisler bana Çağdaş’ın nerde olduğunu sordular. Çağdaş’ın mahallesinden biri bana yerini söylemişti. Arkadaş yanıma gelip karakolda Çağdaş’ın yerini söyledi. Beyoğlu Arastırma da polise Çağdaş’ın yerini söyledim. Emniyette hiç bir şey olmadı. Parkta da bana güç kullandılar. Beni emniyette soymadılar. Cüneyt Yılmaz ve Şenol Güneş’i duyduğuma göre Emniyette soymuşlar. Ben Cihangirde yakalandım. Onlar tophanede yakalanmışlar. Doktora gidip herhangi bir rapor almadım.” demiştir.

4.1.c-Hasan Göngül 13/04/2009 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde;“Ben Hasan Göngül’üm. Ben 1991 doğumluyum. Biz Mucip Rahman Güzel’le -daha doğrusu ağabeyim olur kendisi yani manevi olarak ağabeyim- Tophane’de içki içiyorduk, Tophane taraflarında, kendi semtimizde, çok da sarhoştuk, bayağı alkol almıştık, sonra 2 kişi de kavga falan ettik orada. Ertesi gün ağabeyimizin böyle bir mevzusu olduğunu duyunca biz de adliyeye gittik şikâyette bulunduk. Ancak polislerin bana karşı herhangi bir şeysi kötü davranması sözkonusu değil. “Gözümüzün önünde ağabeyimize vurmaya başladılar, ağabey ne oldu demeye kalmadan bize de vurmaya başladılar.” şeklinde bir şey demedim, böyle bir şey olmadı, bunların hepsi geçmişte kalmış şeyler, bizim hiçbir sorunumuz yok memurlardan. Biz şikâyetçi değiliz. Biz,

2009 00Faaliyet Raporu

470

şimdi o polis denen insanlarla ağabey kardeşiz, aynı masada oturup yemek yiyoruz, suyu, beraber çayımızı paylaşıyoruz, konuşuyoruz muhabbet ediyoruz. Hiçbir sorunumuz yok, bu saatten sonra hiçbir sorunumuz yok.

Kolum tophanedeki kavga yüzünden çatlamıştı. Dövülme gibi bir olay söz konusu değildi. Polislerin yaptığı bir şey değil.” demiştir.

4.1.d-Beyoğlu İlçe Emniyet müdürü Yusuf YÜKSEL 27/10/2008 tarihinde Komisyonumuza vermiş olduğu ifadesinde; “Yusuf YÜKSEL Emniyet Müdürüyüm. Kasımpaşa Polis Merkezinde 2 kişi yaptıkları olaydan sonra cezaevine gönderilmek üzere arabaya bindiriliyor. Şişhanede trafik sıkışıklığından kaçıyor. Bunlar devamlı suç işleyen sabıkalı kişiler. Onları yakalamak isteyen memurlarımdan biri arkadan gelen taksi tarafından trafik kazası geçiriyor. Memurumuz yaralanıyor. Bunları memurlarımız tanıdığı için devamlı gidecekleri yeri tahmin edip Cihangir Roma parkına gidiyorlar. Orada kalabalık bir gruba kimlik soruyorlar. Arbade çıkınca yardımcı ekip çağırılıp tutuklama kararı çıkan kişi yakalanıyor. Konu ile ilgili halen adli ve idari sorgulama sürüyor.” demiştir.

4.2. TAHLİL VE DEĞERLENDİRME (3) Yukarıdaki inceleme bölümünde detaylı şekilde yer alan kişi beyanlarına

göre; Çağdaş Kulaçatan, Kasımpaşa Polis Merkezinde görevli polis aracı ile tutuklaması olmasından dolayı cezaevine götürülürken Şişhanede trafik sıkışıklığından yararlanarak polisin elinde kaçmıştır. Polisler bu kişiyi ve arkadaşlarını tanıdığı için devamlı gidecekleri yeri tahmin edip Cihangir Roma parkına gitmişler ve orada bulunan gruba kimlik sormaları sırasında polis ile parkta bulunan müştekiler arasında arbede çıkmış ve polis bu kişilere karşı zor kullanmıştır. İfadelerine başvurulan müştekilerden; Mucit Rahman Güzel, Erdem Kaplan ve Hasan Göngül olayla ilgili olarak o tarihte basında çıkan ifadelerin kendilerine ait olmadığını ve kendilerinin basında yer alan şekilde polisler tarafından işkence ve kötü muameleye tabi tutulmadıklarını belirtmişlerdir. Belirtilen olayın geçmişte kalmış olduğunu, dövülme gibi bir olayın söz konusu olmadığını belirtmişlerdir. Komisyonumuz da bu olayda” polisin zor kullanma yetkisi” içinde hareket ettiği kanaatine ulaşmıştır.

VIII. GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ Türkiye, taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerde işkencenin yasak

olduğunu kabul ederek, işkencenin önlenmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alma konusunda taahhüt altına girmiştir.

Türkiye’nin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 5 inci maddesine göre; “Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsanî, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tâbi tutulamaz.”

4 Kasım 1950 tarihli “İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme”nin 3 üncü maddesi ne göre; “Hiç kimse işkenceye, zalimane,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

471

gayriinsanî yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz.” hükümlerini taşımaktadır.

Uluslar arası bu düzenlemelerde yer alan, kişilerin işkence, insanlık dışı muamele ve aşağılayıcı muameleye tabi tutulmama hakkı, mutlak bir haktır.

10 Şubat 1984 tarihli “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”nin 1 inci maddesinde işkence kavramı tanımlanmış ve kapsamı belirlenmiştir. Buna göre; “İşkence” terimi, bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla, bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayırım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatiyle uygulanan fiziki veya manevî ağır acı veya ızdırap veren bir fiil anlamına gelir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Türkiye, ayrıca, 26 Kasım 1987 tarihli “İşkencenin ve Gayriinsanî ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi”ni onaylamıştır.

Bu milletlerarası yükümlülüklere paralel olarak Anayasamızda da işkencenin yasak olduğu kabul edilmiş, işkence ve eziyet, 1982 Anayasası’nın 17 inci maddesiyle yasaklanmıştır.

Anayasa’nın getirdiği bu yasağa karşın, “işkence” önemli bir sorun olma niteliğini uygulamada maalesef sürdürmüştür. İşkencenin önlenebilmesi amacıyla, işkenceyi önlemekte yetersiz kalınmasına yol açabilecek mevzuatta önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir.

Yukarıda içerikleri verilen uluslar arası düzenlemelerdeki taahhütler karşısında ve özellikle insan haysiyetinin tecavüzlerden korunması için, işkence teşkil eden fiillerin cezasız kalmaması gerektiği düşünceleriyle, işkence fiilleri bağımsız bir suç olarak 26 Eylül 2004 tarihinde kabul edilen ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 94 ve 96 ıncı maddelerinde belirlenmiş işkence ve kötü muamele yapanlara verilecek cezalar artırılmıştır.

Ancak bütün bu hukukî düzenlemelere karşın son dönemlerde kısmî de olsa bazı kamu görevlilerinin kötü muamele ve eziyet (işkence) suçunu oluşturacak eylem ve davranışlar içinde olduklarına dair iddialar ve olaylar gerçekleşebilmektedir. Komisyonumuzun yerinde inceleme yaptığı Şah Mehmet Aras ve oğlu Serhat Aras ile Hakim Adlığ’ın Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde görevli polislerce dövüldükleri iddiaları bu şekilde gerçekleşen olaylardır.

Hukuki normların uluslar arası hukuk normları ile paralellik arz etmesi şüphesiz çok önemlidir ancak bundan daha önemlisi bu kuralları uygulayacak ve bunlara uyacak olan hukuk uygulayıcılarının tavır ve davranışlarıdır.

Polisin hukuk devletindeki en önemli görevlerinden birisi asayişi sağlamaktır. Polis görevlileri asayişi sağlamaya değil, kendi intikam duygusunu tatmin etmek için asayişi yok etmeye çalışan biri haline gelmemelidir. Kendisine veya arkadaşlarına kötü davranan ve zarar veren birisine karşı bile nefret dolu birinin polislik yaptığı yerde ne asayiş ne de güvenlik sağlanabilir.

2009 00Faaliyet Raporu

472

Kaldı ki Hakim Adlığ’ olayında kendisine veya arkadaşlarına zarar veren kişi olduğu tahmin ve zannına göre kötü muamele ve eziyete maruz kalan bir kişi söz konusudur. Bu durum hiçbir şekilde kabul edilemez ve mazur görülemez. Asayişi sağlamakla görevli olanların ihkâk-ı hak sayılacak fiil ve davranışlarda bulunması kabul edilemez. Kolluk personelinin görevi, suçluyu -kime karşı suç işlerse işlesin- cezalandırmak değil, yargılanması için onu etkisiz hale getirmek, yakalamak ve yargı makamlarının önüne çıkarmaktır.

Kolluk, kendisiyle ilgili işkence ve eziyet iddialarını öncelikle araştırmalı, şahısların maruz kaldığı bu tür eylemlerin kendisi veya dışında kimlerden kaynaklandığını ortaya çıkarmalı bu konuda “etkili bir soruşturma” yapmalıdır. Zira AİHM kararlarına göre, bir kimse polis memurlarınca hukuk dışı ve AİHS’nin 3 üncü maddesine aykırı muamelelere maruz kaldığını iddia ettiğinde, söz konusu hükmün etkili bir soruşturmayı zorunlu kıldığı (Assenov ve diğerleri, Bulgaristan, 28 Ekim 1998 tarihli karar), bu soruşturmanın sorumluların belirlenmesi ve cezalandırılması ile sonuçlanmasının gerektiğini, işkence ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ve cezaların yasaklanmış olmasının çok önemli olmakla birlikte, bu tür bir soruşturma gerçekleşmediği takdirde, bu yasağın uygulamada etkili olmayacağı ve bazı durumlarda kamu görevlilerinin neredeyse müeyyidesiz bir şekilde kontrollerine tabi kişilerin haklarını çiğnemelerinin mümkün olacağını (Caloc-Fransa, ve Batı ve diğerleri-Türkiye,) belirtilmektedir.

Komisyonumuz her iki olayda, kötü muamelelerde bulunma suçuyla suçlanan polis memurları hakkında başlatılan idari soruşturmaların İstanbul Valiliği ve İl Emniyet Müdürlüğünce ivedilikle gerçekleştirilmesine özen gösterilmemiş olmasından dolayı bu aşamaya kadar yapılanları değerlendirdiğinde, etkin bir idari soruşturma yapıldığı konusunda kaygı duymaktadır.

Komisyonumuzun daha önce İstanbul ilindeki bazı karakollarda yapmış olduğu incelemelerden sonra hazırlamış olduğu “06/01/2009 tarihli İstanbul İ lindeki K arakollarda Y apılan İncelemeler ile ilgili Rapor”da, İstanbul polisi kaynaklı işkence ve kötü muamele iddiaları ile ilgili bazı verilere yer verilmişi. Raporun sonuç kısmının 14 üncü maddesinde,

“2003-2008 yılları arasında İstanbul polisi hakkında işkence iddiası ile ilgili olarak adli işlem başlatılan 431 personel hakkında 35 adet dava açılmıştır. Bu davalardan 14’ü halen devam etmekte olup, 64 kişi hakkında beraat, 290 kişi hakkında takipsizlik kararı verilmiş ve devam eden davalarda da 76 kişi yargılanmaktadır. Ceza alan personel ise hiç yoktur. Bu durum ister istemez akla etkin soruşturma ile ilgili kuşkuların gelmesine yol açmaktadır.

2003–2008 yılları arasında Efrada Sui Muamele veya Zor Kullanmaya İlişkin Sınırın Aşılması suçundan 448 adet Adli Soruşturma başlatılmıştır. Bu soruşturmalarda 1588 polis memuru veya amiri hakkında 256 adet iddianame düzenlenmiş, 963 adet personel hakkında Savcılık Aşamasında Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar verilmiş, 188 personelin de halen yargılaması devam etmektedir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

473

Ceza alan personel sayısı ise 19 dur. Bu rakam da % 4 civarındadır. 2003-2008 yılları arasında İşkence ve Kötü Muameleden dolayı İdari

Soruşturma açılan personel sayısı 2140 dır. Bu personelden 1676’sı (%78) hakkında kötü muamele veya eziyet suçundan, 464’ü (%22) hakkında ise işkence iddialarından dolayı soruşturma açılmıştır. 2003 yılında işkence iddiaları %68 gibi bir oranla daha çok yer alırken daha sonraki yıllarda bu rakam 2004 yılında %13, 2005 yılında %6, 2006 yılında %3 şeklinde düşüş seyri izlemiştir. 2007 ise yılında %19 ve 2008 yılında da %27 rakamına ulaşarak yükseliş trendine girmiştir.

2003–2008 yıllarında İşkence ve Kötü Muameleden dolayı hakkında İdari Soruşturma açılan 2140 personelden sadece 43 üne Disiplin Cezası verilmiştir. Bunun da yüzdesi %2 civarındadır. Bu rakamlar ve yüzdesi değerlendirildiğinde, polisin idari soruşturmalarda korunduğu izlenimine yol açabilecek kaygılar mevcuttur. Bu konuda etkili bir idari soruşturma yapılabilmesi için polis hakkındaki insan hakları ihlalleri ile ilgili idari soruşturmalar polis olan meslek görevlilerince değil, bunların sivil amirlerince yapılmalıdır.

2004–2008 yılları arasında İstanbul Polisi hakkındaki toplam 202 kötü muamele (Darp Hakaret, Tehdit ve Zor Kullanma sınırının aşılması) iddialarından, 32 si (%16) hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanuna göre işleme konulmaması kararı, 139 adedi (%70) hakkında soruşturma izni verilmemesi kararı 23 (%14) adedi hakkında da soruşturma izni verilmesine karar verilmiştir.

İşkence veya kötü muamele uygulandığı konusunda inandırıcı bulgular saptandığında derhal tarafsız bir etkin soruşturma başlatılmalıdır. Sorumluların yargılanması ve suçlu bulunmaları halinde kendilerine uygun bir ceza verilmeli ve bu eğilimdeki kişileri önleyici bir mekanizma oluşturularak bu kişiler bu tür görevlerde çalıştırılmamalıdır.”

Denilmiş ve bu konudaki sıkıntı ve problemlere değinilmişti. Ancak o rapordan bu güne benzer sıkıntı ve problemlerin devam etmiştir.

Komisyonumuzda, polis memurlarının eylemlerinin soruşturulmasında gerekli hız ve özen içinde hareket edilmediği, şiddet eylemlerinin sorumlularının bu şekilde neredeyse bir cezasızlıktan yararlandırılmakta olduğu kanaat ve endişesi mevcuttur. Oysa AİHM, AİHS’nin 3 üncü maddesinin, “savunulabilir” olduğu ve “makul şüphe uyandırdığı” sürece, özel şahıslar tarafından gerçekleştirilmiş olsa bile, kötü muamele iddialarına yönelik olarak, yetkililerin soruşturma yürütmesi gerektirdiğini belirtmektedir. (Ay – Türkiye, 22 Mart 2005).

AİHM, bir kişinin 3 üncü maddeye aykırı olarak polis veya diğer benzer Devlet görevlileri tarafından ciddi bir kötü muameleye tâbi tutulduğu yönünde savunulabilir bir iddia ortaya attığı durumlarda, söz konusu hükmün, AİHS’nin 1. maddesinde yer alan devletin “kendi yetki alanı içinde bulunan herkese AİHS’de yer alan hak ve özgürlükleri tanıması” genel yükümlülüğüyle birlikte okunduğunda, etkili bir resmi soruşturma yapılması gerekliliğini içerdiğini kabul etmektedir. ( Assenov ve Diğerleri – Bulgaristan, 28 Ekim 1998 tarihli

2009 00Faaliyet Raporu

474

karar). Etkililiğe ilişkin AİHM içtihadı tarafından belirlenen asgari standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamuya açık olmasını ve yetkili makamların örnek titizlikle hareket etmelerini gerekli görmekte (Çelik ve İmret – Türkiye, kararı- 26 Ekim 2004) ve etkili soruşturmanın, sorumluların belirlenmesi ve cezalandırılmasını sağlar nitelikte olması halinde mümkün olacağını ifade etmektedir.

Bu kapsamda Beyoğlunda meydana gelen olaylarda ihlalin polisten kaynaklandığı belirtilmekte olmasına karşın idarece etkin bir soruşturma yapıldığını söylemek mümkün olmamaktadır.

Komisyonumuz bu genel değerlendirme neticesinde aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır.

2) Yerinde yapılan incelemeler ve bu incelemelerde temin edilen belgeler sonucunda,

a) Mehmet Şah ARAS ve oğlu Serhet ARAS’ ın 30 Ekim 2008 günü 23. 30 dan sonra İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğünde görevli polisler tarafından Taksim-Dolapdere arasında darp edildikleri ve polis aracına bindirilerek araçta kötü muamele ve işkenceye tabi tutuldukları iddiası ile ilgili olarak; bu olayın

a. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü sorumluluk alanında meydana gelmiş olması,

b. Beyoğlu Belediyesinde görevli çöp kamyonu görevlilerince, müştekilerin belirttiği tarih, saatle ve ifadelerle uyumlu bir şekilde olayın teyit edilmesi ve polis ile müştekiler arasında çıktığı iddia edilen tartışmanın belirtilmesi,

c. Müştekilerin beyanlarında yer alan plaka numarasının son iki rakamının 34 olduğu Hyundai starex aracın Beyoğlu ilçe emniyet müdürlüğünde bulunan ve polis memuru ve ekip şefi Engin Usta’nın ifadesinde yer alan 86234 plakalı Hyundai starex minibüs ile aynı olması,

d. Olay tarih ve saatinde bu aracın faal olarak genel bölge görevlendirmesi kapsamında olay bölgesine yakın bir yerde (Ömer Hayyam ) görev yapmakta olması,

e. Olay yerinin Beyoğlu ilçesi sınırları içinde olması ve diğer ilçe veya il birimlerinin burada uygulama yapacak olsalar bile Beyoğlu Emniyetinin bundan haberinin olmasının gerekeceği,

f. Beyoğlu Emniyetinin haberi ve bilgisi olmadan bu birimlerin burada bu eylemi yapmış olması halinde bunu ortaya çıkaracak olanın da başta Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü olması ve bu konuda herhangi bir araştırmanın İl Emniyet Müdürlüğünce veya Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünce yapıldığına dair bir belge sunulmamış ve bilgi verilmemiş olması,

Nedenlerini bir arada düşünüldüğünde bu olayın Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü personelince gerçekleştirilmiş olması ihtimalinin diğer ihtimallerden daha yüksek olduğuna kanaat getirmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

475

b) Hakim Adlığ’ın, 29 Mart 2009 günü “Hoca” lakaplı bir kişinin, tartıştığı polisi yüzünden yaralaması ve kaçması sonucunda bu şahıs olabileceği düşüncesiyle, 30 Mart 2009 günü sabah saat 11:00 sıralarında, Tarlabaşı Bulvarı Kömürcü Zeynel sokakta bekar evi olarak tabir edilen bir binada kaldığı sırada, İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Emniyet Müdürlüğünde görevli polisler tarafından darp edildiği kötü muamele ve işkenceye tabi tutulduğu, iddiası ile ilgili olarak; bu olayın, Olayın olduğu yerin Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü sorumluluk sahasında

olması, Olayın olduğu saatten 7–8 saat önce Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde

görevli sivil polislerden Kazım Türkmen’in “hoca” lakaplı bir şahıs tarafından yaralanması ve bu şahsın kaçarak kendini kaybettirmesi, Hakim Adlığ’ın o gece daha önce bu olayı yaptığı iddia edilen şahsın kullandığı bu evde kalması, Şahsın dövüldüğü esnada telsiz sesi duyduğunu ifade etmesi, Nedenlerini bir arada düşünüldüğünde Hakim Adlığ’ın dövülmesinin

Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünde görevli sivil polislerce gerçekleştirilmiş olması olasılığının yüksek olduğuna kanaat getirmiştir.

c) Hakkında tutuklama kararı bulunan Çağdaş Kulaçatan’ın cezaevine götürülmesi sırasında polislerin dalgınlığından yararlanarak arabadan inmesi ve kaçması sonrasında, Çağdaş Kulaçatan’ın gidebileceği yerlere baskın düzenleyen polisin, bu kişinin arkadaşları olan Mucit Rahman Güzel, Erdem Kaplan ve Hasan Göngül’e karşı aşırı güç kullandıkları ve işkence ettikleri iddiası ile ilgili olarak;

Müştekilerden ifadelerine başvurulan Mucit Rahman Güzel, Erdem Kaplan ve Hasan Göngül’ün, Çağdaş Kulaçatan’ ın cezaevine götürülürken Şişhanede trafik sıkışıklığından yararlanarak polisin elinden kaçması sonucunda polislerin bu kişinin gidebileceği yeri tahmin edip Cihangir Roma parkına gitmişler ve orada bulunan müştekilere kimlik sorması sırasında polis ile parkta bulunan bu kişiler arasında arbede çıkmış ve polis bu kişilere karşı zor kullanmıştır. Bu durum bu kişilerce ifade edilmiş ve o tarihte basında çıkan ifadelerin kendilerine ait olmadığı ile kendilerinin basında yer alan şekilde polisler tarafından işkence ve kötü muameleye tabi tutulmadıklarını kendilerince belirtilmiştir. Bu bilgi ve ifadeler sonucunda Komisyonumuz bu olayda” polisin zor kullanma yetkisi” içinde hareket ettiği kanaatine ulaşmıştır.

3) Beyoğlu ilçesinde İlçe emniyet müdürlüğü personelin vatandaşlara davranışında sıkıntı gözlenmektedir.

İncelenen gerek Şah Mehmet Aras ve oğlunun gerekse Hakim Adlığ’ın dövülmeleri olayları birlikte değerlendirildiğinde; Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü ile ilgili olarak, gerek Komisyonumuza ulaşan gerekse basında yer alan haberlerden bu tür benzer olaylar sonucunda, ilgili emniyet müdürlüğü görevlilerince, görevli ve yetkili Cumhuriyet savcısına bilgi verilip onun talimatına göre kişilerin hukuka uygun olarak gözaltına veya gözlem altına alınmalarına yönelik usûli işlemlerin yapılması yerine, hukuka aykırı olarak, şahısların polis araçlarına bindirilerek sorgulanmalarının hatta

2009 00Faaliyet Raporu

476

cezalandırılmalarının tercih edildiği, bu işlemin idarî bir pratik haline getirilmeye çalışıldığı endişesi ve kanaati uyanmıştır.

Komisyonca incelemesi yapılan bu olaylarla ve iddialarla ilgili inceleme devam ederken 21 Nisan 2009 tarihinde Fransız Konsolosluğu önünde Berfu Beysanoğlu’nun polislerce dövüldüğü ve bir taksi durağına bırakıldığı haberleri basın organlarında yer almış ve Berfu Beysanoğlu aynı iddiaları içeren bir başvuruyu 08/05/2009 tarihinde de komisyonumuza yapmıştır.

Başta İstanbul Valiliği ve İl Emniyet Müdürlüğü olmak üzere konunun üzerine gidilmeli ve bu konuda vatandaşa yönelik hukuk dışı uygulamalar önlenmelidir.

4) Kollukla ilgili insan hakkı ihlali iddialarını araştırılmasında karşımıza çıkan bir olgu da; İhlalin olduğu yer kaymakamlığınca bir incelemenin başlatılması daha sonra bu incelemenin Valilik veya Bakanlık oluruyla görevlendirilen bir başka incelemeciye devredilmesidir. Ancak bu incelemeler de sürüncemeye bırakılmakta ve olayın oluş tarihinden uzun süre (incelenen Şah Mehmet Aras olayından 7 ay, Hakim Adlığ olayından 2 ay) geçmesine karşın soruşturmalar bitirilmemekte bu durum da -zamanaşımı süreleri düşünüldüğünde- bir cezasızlık durumuyla karşı karşıya kalınabilecek bir sonuca neden olmaktadır.

Şıh Mehmet Aras ve oğlu ile Hakim Adlığ’ın dövülmesi olaylarının her ikisinde polis başmüfettişlerince ve İl Emniyet Müdür Yardımcısınca yapılmakta olan idari soruşturmaların, inceleme tarihine kadarki süre içinde etkin bir şekilde yapıldığını söylemek maalesef mümkün değildir.

Bu tür soruşturmalarda 3 ay gibi belli bir süre verilerek en geç bu süre içinde idari soruşturma bitirilmelidir. İdari soruşturmanın bu süre içerisinde tamamlanamaması halinde tamamlanamamanın gerekçesi istenmeli soruşturma sürüncemede bırakılmamalı bu konuda idari düzenleyici işlemlerle gerekli tedbirler alınmalıdır.

AİHM içtihadı tarafından da belirlendiği gibi (Çelik ve İmret-Türkiye kararı) soruşturmalar, geçerli asgari standartlara göre, bağımsız, tarafsız, kamuya açık olmalı ve yetkili makamlarca örnek titizlik ve çabuklukla hareket edilerek, kısa süre içinde “etkin bir soruşturma sürecine tabi tutularak bitirilmelidir.

5) Komisyonumuza yapılan başvurularda kolluk aşırılıkları şeklinde kolluk güçlerinin hukuka aykırı olarak şiddet kullanmaları biçiminde yakınmalar zaman zaman karşımıza çıkmaktadır. Şiddet kullanımı, çoğu kez bir uygulama sorunu olarak karşımıza çıkmakta, ancak bu nedenle doğan insan hakları ihlalleri de sürmektedir. Güvenlik güçlerinin, görevleri gereği zor kullanmaları, gerektiğinde silah kullanmaları ne kadar kaçınılmazsa, hukuk dışı, gereksiz, ölçüsüz ve keyfi zor kullanmanın önlenmesi de o ölçüde zorunludur.

Şüphesiz hak ihlallerine uğrayanların fazla olması, kolluk kuvvetlerinin uygulamalarını denetleme bağlamında kendilerine önemli kanuni yetkiler tanınmış olan mülki amirlerin, savcıların, hâkimlerin, ve kolluk amirlerinin

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

477

görevlerini tam yapmaması ile doğrudan ilişkilidir. Zira, bu makam ve kişilerin hak ihlallerine karşı takındıkları genel tutumları çok önemlidir.

Bu bağlamda Beyoğlu Emniyetinde bir yönetim zafiyeti kendini göstermektedir. Emniyet Müdürü Yusuf Yüksel bölgesinde olan olayları ve insan hakları ihlallerini araştırmak bir yana, olayları bildiren ve bilgi isteyen komisyonumuza bile ilgili bilgileri ancak komisyonumuzun veya komisyon başkanımızın tekrar tekrar telefon veya yazılarından sonra göndermiştir. Kendi bölgesinde kendi memurlarından kaynaklandığı konusunda basında yer alan olayların kendi personelince yapılıp yapılmadığını “etkili bir biçimde araştırmamış, komisyona verdiği beyanında, yardımcılarına konuyu araştırttığını ancak hiçbir görevlinin bu olayları kabul etmediğini söylemiştir. Hiçbir görevlinin bu olayları yapsa bile kabul etmeyeceği gerçeğini ilk başta Emniyet Müdürü Yusuf Yüksel bilmelidir. Çünkü bu olayı ben yaptım diyen bir polis memuru “eziyet veya kötü muamele” suçuyla cezalandırılacak ve meslekten ihraç edilecektir.

Görevinin bilincinde olan bir emniyet müdüründen beklenen bölgesindeki olaylarda gerçeği ortaya çıkarmaktır. Olaylarda fail olabilecek personeli araştırmayarak gizlemek değildir. Bu durum hem amiri olduğu Beyoğlu Emniyetteki tüm personeli zan altında bırakmakta hem de kendisini zor duruma düşürmektedir.

Uygulamada karşılaşılan hukuk dışı, gereksiz ve keyfi zor kullanmayı önleyecek önlemler öncelikle personelin bağlı bulunduğu ilk hiyerarşik yetkililerce alınmalıdır.

6) Kolluğun kontrolündeki bir kişinin vücudunda meydana gelen yara ve bere izlerinin nasıl meydana geldiğini açıklamak idarenin görevidir. İşkence ve kötü muamele iddialarının soruşturulmasında soruşturmayı yürüten yetkililer kötü muamele iddiaları konusunda polis veya güvenlik güçleri mensuplarını sorgulamaktan veya ifadelerini almaktan kaçınmamalı ve kurumlarını koruma kaygı ve güdüsüyle hareket etmemelidir. Soruşturmayı yürüten yetkililer, gerçeği veya kötü muamele iddialarını ortaya çıkaran belgelerin doğrulanması için gerekli önlemleri almalı ve kolluk veya güvenlik güçlerince verilen bilgilerdeki çelişkiler, tutarsızlıklar ve boşlukların üzerine gitmelidir. Yetkililer güvenlik güçlerinin kusurlarını görmezden gelen bir tutum içinde olmamalı ve onların hatalı uygulamalarına ilişkin iddiaları göz ardı veya dikkate almamazlık etmemelidir.

7) Kolluğun sahip olduğu görev ve yetkiler büyük ölçüde kişilerin hak ve özgürlükleriyle doğrudan ilgilidir. Ülkeler ve insan toplulukları geliştikçe kolluğa olan ihtiyaç ve ondan beklentiler de artarak devam etmektedir. Toplum kolluktan görevlerini sadece kanunlara uygun olarak yapmasını değil, ayrıca bunları nezaket ve hoşgörü içerisinde yapmasını da beklemektedir.

Kolluğun asli görevlerini yapması toplum ve devlet güvenliği için çok önemlidir. Fakat kolluğun bu görevlerini insan haklarına saygı merkezli yapması da, bir o kadar önem taşıyan bir konudur. Devletin bireylerin haklarını

2009 00Faaliyet Raporu

478

korurken, bireyleri kendisine düşman edecek uygulamalar yapması, devlet güvenliğini tehdit edecek neticelere götürecektir.

Kolluk mensuplarının büyük çoğunluğunun görevlerini yerine getirirken hukuk kurallarına bağlı, insan haklarına saygılı tutum ve davranış içinde olduğunda şüphe yoktur. Ancak her grupta toplumda olabileceği gibi, kolluk mensupları içinde de maalesef bu düzeni, ahengi bozan, hukuk kuralları dışında hareket eden ve vatandaşlarımızı üzen, inciten kişiler de zaman zaman da olsa bulunabilmektedir. Bu kişiler sadece vatandaşları incitmemekte, hukuku çiğnemekle kalmamakta, görevini hakkıyla yerine getiren kurumlarını, arkadaşlarını da âdeta sabote etmektedirler. Yanlış hareketler yapan sınırlı sayıdaki bu kişiler aslında kendi camialarını toplumda zor durumda bırakmaktadırlar.

Hiç kimsenin keyfî tutumuyla toplum nezdinde kolluk birimlerinin ve Devletin töhmet altında bırakmasına asla izin verilmemelidir.

8) Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde olan ülkemiz, işkence ve kötü muamele iddialarının konuşulduğu ve gündemi işgal ettiği bir konumdan kendisini sıyırmalıdır. Kötü muamelenin önlenmesinde, en önemli düzenlemelerden birisi kolluğun yapmış olduğu işlemlerin derhal kayıt altına alınmasıdır. Kolluğun her işleminin kayıt altına alındığı bir ortamda, kötü muamele anlamına gelen fiziksel ve psikolojik müdahalelerin yapılması mümkün olmayacaktır. Mümkün olsa bile, failinin tespiti kolay olacaktır.

9) Kolluk personelinin neden olduğu insan hakkı ihlalleri veya iddiaları ile ilgili inceleme ve soruşturmalar, kolluğun meslekî hiyerarşik amirleri yerine Mülki İdare Amirleri veya İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu müfettişlerince yerine getirilmeli ve bu konuda kolluktan bağımsız bir şikâyet mekanizması kurulması için gayret sarf edilmelidir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

479

EK-16: VAN M ve F TİPİ CEZA İNFAZ KURUMLARI İNCELEME RAPORU

I-BAŞLANGIÇ İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 23’üncü dönem 3’üncü yasama

yılının 9 Nisan 2009 tarihli 24’üncü toplantısında aldığı kararla, Çorum Milletvekili Murat YILDIRIM, Denizli Milletvekili Mithat EKİCİ, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih ARIKAN, Kars Milletvekili Gürcan DAĞDAŞ ve Sivas Milletvekili Malik Ecder ÖZDEMİR’den oluşan Alt Komisyonun, Muş, Van, Batman ve Gaziantep illerdeki ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmasına karar vermiştir.

Anılan Alt Komisyon 20-21 Nisan 2009 tarihlerinde Van ilinde bulunan M ve F tipi Ceza İnfaz Kurumlarında inceleme ve görüşmelerde bulunmuştur. İncelemeye Çorum Milletvekili Murat YILDIRIM, Denizli Milletvekili Mithat EKİCİ, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih ARIKAN ve Sivas Milletvekili Malik Ecder ÖZDEMİR katılmış; Kars Milletvekili Gürcan DAĞDAŞ ise rahatsızlığı nedeniyle incelemeye katılamamıştır. Adalet Müfettişi Mecit GÜRSOY, Hâkim Dr. Mehmet Murat YARDIMCI ve Yasama Uzmanı Kenan ALTAŞ Komisyona eşlik etmiştir.

II. BAŞVURUCU Komisyon, Alt Komisyonu yurtiçinde yapılan genel incelemeler bağlamında

Van’da bulunan ceza infaz kurumlarında incelemede bulunması için görevlendirmiştir. Alt Komisyon, incelemelerinde, Van Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerden gelen şikâyet dilekçelerini de dikkate alarak incelemede bulunmuştur.

III. İNCELEMENİN AMACI Bu incelemenin amacı, cezaevlerinde zaman zaman meydana geldiği ileri

sürülen kötü muamelelerin tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamaya yönelik çalışmalarda bulunmak ile gerek fiziki koşulların insani yaşam şartlarına uygun olup olmadığını incelemek, gerekse Komisyonun görev alanına giren diğer insan hakları sorunlarına ilişkin değerlendirmeler yapmaktır.

IV. İNCELEMEDE UYGULANAN METOT Alt Komisyon, Van M ve F Tipi Ceza İnfaz Kurumları hakkında inceleme

yaparken, Cumhuriyet Başsavcısı, Ceza İnfaz Kurumlarından sorumlu Cumhuriyet Savcısı, Ceza İnfaz Kurumları yönetimi ile tutuklu ve hükümlülerle görüşmede bulunma, infaz kurumundan elde edilen yazılı bilgileri inceleme, kurum hakkında Komisyonda bulunan dilekçeler ile konuya ilişkin mevzuat hükümlerini değerlendirme yöntemini benimsemiştir. Alt Komisyon, infaz kurumunda farklı suçlardan mahkûm ya da tutukluların barındırıldığı koğuşlarda ve hiçbir kurum görevlisi olmaksızın inceleme yapmıştır.

2009 00Faaliyet Raporu

480

V. İNCELEMELER

VAN M TİPİ CEZA İNFAZ KURUMUNDA YAPILAN İNCELEMELER

Alt Komisyon, yukarıda ifade edilen karar gereğince 20 Nisan 2009 tarihinde Van M Tipi Ceza İnfaz Kurumunda incelemelerde bulunmuştur. Alt Komisyon, tutuklu ve hükümlüler, Ceza İnfaz Kurumu idarecileri, Cumhuriyet Başsavcısı, Ceza İnfaz Kurumu’ndan sorumlu Cumhuriyet Savcısı ve dış güvenlikten sorumlu Jandarma Komutanıyla görüşmede bulunmuştur.

Öncelikle belirtilmelidir ki, bahse konu Ceza İnfaz Kurumu her ne kadar M tipi olarak adlandırılsa da M tipi yapısına sahip değildir. Nitekim ilk yapıldığında özel tip ceza infaz kurumu olarak adlandırılmıştır. Kurum oda sistemine sahip olmayıp koğuş sistemi ile hizmetine devam etmektedir.

Koğuşlar farklı tipte olup toplam 18 adet koğuş bulunmaktadır. Kurumun kapasitesi 375 kişidir. 2007 yılında bazı ranzalar üç kata dönüştürülmüş ve şartlar zorlanmak suretiyle kapasite 520 kişiye çıkarılmıştır. Nisan 2009 itibariyle kurum mevcudu ise 716 kişidir. Dolayısıyla kurumda normal kapasitenin iki katı kadar tutuklu ve hükümlü bulunmakta, bir koğuşta 60-70 kişi bir arada kalmaktadır. Kapasite fazlası barınmaya çözüm bulmak amacıyla 375 kişilik ek bina yapımına başlandığı öğrenilmiştir. İki bayan terör tutuklusu dışındakilerin tümü adli suçlardan tutuklu-hükümlüden oluşmaktadır.

Kurumda bir müdür, dört ikinci müdür, iki idare memuru, iki öğretmen, bir diş hekimi, on iki infaz koruma baş memuru, yüz yedi infaz koruma memuru ve diğer görevliler olmak üzere toplam 137 personel bulunmaktadır. Doktor, psikolog ve sosyal çalışmacı kadroları ise münhaldır.

Tutuklu ve Hükümlülerle Yapılan Görüşmeler ve Gözlemler Öncelikle çocuk tutuklu ve hükümlülerin barındırıldığı koğuş incelenmiştir.

14 çocuğun bulunduğu koğuşun son derece küçük ve fiziksel olarak oldukça eski olduğu, yaşama alanının büyük bir kısmının ranza ile kaplı olması nedeniyle de hareket alanın çok sınırlı olduğu görülmüştür. 14 kişilik koğuşta dolap sayısı ise sadece dört olup, bir tuvalet bulunmaktadır. Kalabalık olmaları dolayısıyla içeride belirgin bir kokunun olduğu, havalandırmaya çıkışın bulunmadığı, diğer koğuştaki yetişkin tutuklu ve hükümlülerle bir arada havalandırmaya her gün kahvaltından sonra 30 dakika çıkılabildiği ifade edilmiştir. Koğuş sakinleri kurslardan faydalanamadıklarını dile getirmiş, idareden herhangi bir şikâyetlerinin bulunmadığını ifade etmişlerdir. Yapılan gözlemlere göre koğuştaki şartlar sağlıklı yaşam şartlarına uygun değildir.

Yetişkin erkek tutuklu-hükümlülerin bulunduğu koğuşlardan bazıları incelenmiştir. Koğuşlar birbirinden farklı yapıdadırlar. İncelenen koğuşlardan bazıları, kendi içlerinde iki ayrı büyük odadan oluşmaktadır. Her oda 20’şer kişi kapasiteli olmasına rağmen yaklaşık 40’ar kişi barınmaktadır. İki ayrı odadan oluşan koğuşta ortak olarak kullanılan iki tuvalet ve iki banyo ile bir mutfak bulunmaktadır. Koğuşlarda kapasitenin üzerinde barındırılan tutuklu-

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

481

hükümlüler yer yataklarında yatmaktadırlar. İncelenen tüm erkek koğuşlarında kapasitenin üzerinde hükümlü ve tutuklu barındırıldığı, koğuşların fiziksel yönden ve yapı itibariyle sağlıklı yaşam şartlarına uygun olmadığı tespit edilmiştir.

Yetişkin tutuklu ve hükümlülerin, idareden herhangi bir şikâyetlerinin bulunmadığı, şikâyetlerin jandarmanın uygulamalarına yönelik olduğu görülmüştür. Öncelikli olarak bu kişiler, mahkemeye intikallerinde ve sair sevklerde tuvalete kelepçeli götürülmekten şikâyetçi olmaktadırlar. Jandarmaya yönelik diğer şikâyetleri ise çıplak arama yapıldığına ilişkindir. Ayırım yapılmadan tüm tutuklu ve hükümlülerin doktor kontrolü olmaksızın çıplak arandıkları, “eğil, yan yat” denilerek kontrole tâbi tutulduklarını iddia edilmiştir. Alt Komisyon bu iddialar üzerine, bir koğuşta ayrı bir yerde, tutuklu ve hükümlülerle bire bir görüşerek infaz kurumuna ilk geldiklerinde ne şekilde arandıklarını sormuştur. Uyuşturucu suçundan tutuklu-hükümlü olan dışındakiler, kendilerinden kapalı bir kabinde iç çamaşır ve çorap dışında bütün giysilerini çıkarmalarının istendiğini, zorlama yapılmadığını, “eğil, doğrul” gibi ifadeler kullanılmadığını ifade etmişlerdir. Sadece uyuşturucu suçundan tutuklu/hükümlü olan bir kişi, kendisinden iç çamaşırını çıkarmasının istendiğini ancak, “eğil, doğrul” gibi ifadelerin kullanılmadığını ifade etmiştir. Daha sonra yetkililer ile yapılan görüşmede çıplak arama yapıldığı kesin bir dille reddedilmiş; tutuklu-hükümlülerin ilk girişte x-ray cihazından geçirildikleri, cihazın sinyal vermesi durumunda ayrı bir odada ilgilinin giysilerinin çıkarttırıldığı, yasadışı aramanın yapılmadığı, cihazların uyuşturucuya duyarlı olmadığı için sadece uyuşturucu suçundan gelenlerin arandığı, aramanın jandarma ve infaz koruma memurlarınca ortak yapıldığı, uygulamanın ‘Ceza İnfaz Kurumları Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 46’ncı maddesine uygun olarak yapıldığı ifade edilmiştir. Kurumdan sorumlu Cumhuriyet Savcısı da tutuklu-hükümlülerle yaptığı özel görüşmelerde kendisine bu yönde şikâyet gelmediğini belirtmiştir. Tutuklu ve hükümlüler, koğuşun elektrik faturası ile temizlik malzemelerini almak zorunda kalmaktan yakınmışlar; doktor olmaması nedeniyle tedavilerinin aksadığını ve ayrıca kuruma gelenlerin muayene edilmeden kuruma alınmasının muhtemel hastalıkların yayılmasına sebebiyet verilebileceğinden endişe ettiklerini ifade etmişlerdir. Nakillerde bir saatlik nakil mesafesinde bile kendilerinden yüklü miktarda (400 TL gibi) ücret istendiği iddia edilmiştir. Bir kişi de, Sinop’tan Van’a üç kişi nakledildiklerini ve kendilerinden 2.700 TL alındığını ifade etmiştir.

Bayan koğuşunda yapılan incelemelerde ise, koğuş sakinleri idareden kaynaklanan herhangi bir sıkıntılarının olmadığını dile getirmişlerdir. Yoğunluk bulunmamakla birlikte bu koğuşun da, fiziki yönden kötü bir durumda olduğu görülmüştür.

2009 00Faaliyet Raporu

482

Yetkililer ile Yapılan Görüşme Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri karşılaştıkları en ciddi sorunu, kurumun

kapasitesini çok fazla aşan sayıda tutuklu/hükümlü bulunması olarak göstermişler, özellikle CMK’nın 250. Maddesiyle kurulmuş özel yetkili mahkemelerden yoğun sevkler olduğunu ifade etmişlerdir.

Kurumdan sorumlu Cumhuriyet Savcısı, iddiaların aksine kendisinin 15 gün veya ayda bir tutuklu-hükümlülerle görüşmede bulunduğunu ifade etmiştir. Tedavilerin aksaması ile ilgili olarak, kadrolu doktor bulunmadığı, sağlık ocağından haftada bir doktorun geldiği, bunun da tedavi yönünden sıkıntıya sebep olduğu ifade edilmiştir. Eskiden iaşe bedelinin az olduğu, ancak bu meblağın 4 TL’ye yükseltilerek sıkıntının giderildiği dile getirilmiştir. Kurumun kalabalık olması ve gelen ziyaretçi sayısının da çok olması nedeniyle ziyaretlerin güç koşullarda gerçekleştiği kabul edilmiştir.

Jandarma komutanı, hastaneye bazen az sayıda tutuklu-hükümlüyle gidildiğini, her birini tek tek muayeneye götürmek zorunda oldukları için ve hastanede özel oda bulunmaması nedeniyle biri muayene olurken diğerlerinin ring aracında beklemek zorunda kaldıklarını, bunun büyük zorluk olduğunu ifade etmiş; sorunun çözümü için hastanelerde hükümlü ve tutuklulara mahsus bekleme odası yapılması gerektiğini ve Sağlık Bakanlığı ile bu konuda bir protokol imzalanmasına ihtiyaç bulunduğunu belirtmiştir.

Kürtçe yayınlara izin verilip verilemediği konusunda kurum yetkilileri, mevzuat gereği serbestçe alınıp satılabilen Kürtçe yayınların terör örgütü PKK’nın yayınlarını içerip içermediğini bilmek amacıyla, tercüme edilerek kuruma girmesi gerektiğini; ancak tercüme ücretini talep edenlerin ödemek istememesi ve idarenin de bu yönde ödeneğinin olmaması nedeniyle Kürtçe yayınların verilemediğini beyan etmişlerdir.

Yöneticiler, kurum yapısının yetersiz olması, spor salonu ve tiyatro salonun olmaması nedeniyle psiko-sosyal hizmetlerin tam anlamıyla sunulamadığını, ayrıca doktor, psikolog ve sosyal çalışmacının bulunmaması nedeniyle de ıslah yönünde verimli çalışmaların yapılamadığını belirtmişlerdir. Kurum yetkililerine göre fiziki yetersizlik de anılan tablonun oluşmasına neden olmaktadır. Ring araçlarının ihtiyaca cevap vermemesi ve jandarma personelinin yetersiz olması nedeniyle sevk hizmetlerinde aksamalar yaşandığı bilgisi verilmiştir.

Banyo amacıyla kullanılabilecek su haftanın iki günü verilmektedir. Kurumda tutuklu/hükümlülere yönelik çok sayıda eğitim faaliyeti düzenlenmektedir. Birinci kademe okuma-yazma kursları, ikinci kademe eğitim kurusu, açık ilköğretim okulu çalışmaları, açık öğretim fakültesi ve yüksek eğitim-öğretim çalışmaları, kültür dersleri, iş ve meslek eğitimi kursları, kütüphane çalışmaları, sosyal ve kültürel çalışmalar (belirli gün ve hafta programları, konferanslar, tiyatro, bilgi yarışmaları, halk oyunları, film gösterimleri, münazara, danışma ve rehberlik faaliyetleri) ile sportif faaliyetler (voleybol, masa tenisi, satranç) tertiplenmekte, sergiler açılmakta (tutuklu/hükümlülerce yapılan ürünler sergisi) ve şiir dinletileri yapılmaktadır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

483

Yetkililer tarafından ifade edilen çok önemli bir konu da, binanın depreme dayanıksız olması, kolon ve kirişlerde çatlakların bulunmasıdır. Van kentinin ciddi bir deprem kuşağı üzerinde bulunması tehlikeyi artırmaktadır. .

VAN F TİPİ CEZA İNFAZ KURUMUNDA YAPILAN İNCELEMELER

Alt Komisyon 20 Nisan 2009 tarihinde, Van M Tipi Ceza İnfaz Kurumunda yapılan incelemenin hemen ardından Van F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda da incelemelerde bulunmuştur.

Alınan bilgilere göre kurum kapasitesi 368 kişi olmasına rağmen, hali hazırda kapasite üzerinde mevcutlu bulunmamaktadır. Kalanların büyük bir kısmını terör örgütü PKK’ya üye olmaktan dolayı tutuklu/hükümlü bulunanlar oluşturmakta, ayrıca Hizbullah ve El Kaide terör örgütüne ilişkin tutuklu/hükümlüler ile uyuşturucu suçundan dolayı tutuklu-hükümlü olanlar da bulunmaktadır.

Kurumda bir müdür, dört adet ikinci müdür, iki öğretmen, bir psikolog, 116 erkek ve 7 bayan infaz koruma memuru ile diğer personel olmak üzere toplam 151 personel bulunmaktadır. İnfaz koruma memurlarının çok büyük bir çoğunluğu uzman çavuşluktan ayrılanlardan oluşmaktadır.

Ceza infaz kurumunda çeşitli atölyeler ve derslikler bulunmaktadır. Bunlarda mum yapımı atölyesi gezilmiştir.

Tutuklu ve Hükümlülerle Yapılan Görüşmeler ve Gözlemler Tutuklu ve hükümlüler en çok ısınmanın yetersiz oluşundan

yakınmaktadırlar. Üst üste giysi giyinmek zorunda kaldıklarını buna rağmen sadece iki battaniye verildiğini ifade etmişlerdir. Yemeklerin kalitesiz olduğu et yemeklerinin ise çok az çıktığı hususu en fazla şikâyet edilen diğer bir konu olmuştur. Doktorun olmadığı, kendilerini sağlık memurunun muayene ettiği, her ne şikâyeti olursa olsun ağrı kesici verildiği; kantinde limon gibi bazı temel gıdaların satılmadığı iddia edilmiştir. Diğer yandan anadillerinde gazete, dergi gibi yayınları takip edememelerine karşın, Kürtçe telefonla görüşme yapabildikleri öğrenilmiştir.

Tutuklu ve hükümlüler, ortak alana haftada 10 saat yerine 5-6 saat çıkarıldıklarını, PKK’lı tutuklu ve hükümlüler ise 6-7 aydır spor faaliyetine çıkarılmadıklarını ancak bunun yerine kütüphaneye götürüldüklerini, kütüphanede ise birbirleriyle konuşmalarına kesinlikle izin verilmediğini, birbirlerine soru dâhi soramadıklarını iddia etmişlerdir. Uzman çavuşluktan nakil yoluyla gelen infaz koruma memurlarının kendilerini sürekli olarak tahrik ettiği, bu görevlilerin diğer memurlardan farklı yaklaştıkları dabu memurlar tarafından darp edilen arkadaşlarının olduğunu iddia etmişlerdir. Ayrıca oda arkadaşlarıyla anlaşamadıkları için oda değişikliği taleplerinin reddedildiğini, bir kavga çıkana kadar odaların değiştirilmediğini dile getirmişlerdir.

2009 00Faaliyet Raporu

484

Yetkililer ile Yapılan Görüşme Kurum yetkilileri öncelikle, Kürtçe yayın verilebilmesi konusunda şimdiye

kadar mevzuata uygun hareket ederek yayınların tercüme edilmek kaydıyla girişine izin verme yoluna gittiklerini, ancak tercüme edilemedikleri ve sakıncalı olup olmadığı bilinemediği için Kürtçe yayınların girişine izin verilemediğini, piyasadaki serbest olan Kürtçe yayınların girişi konusunda yasal imkân sağlamak için Adalet Bakanlığına yönetim olarak mevzuat değişikliği önerisi sunulduğunu ifade etmiştir.

Kurumdan sorumlu olan Cumhuriyet Savcısı periyodik olarak koğuşları gezdiğini ifade etmiştir. İdare, keyfi disiplin cezası uygulanmasının mümkün olmadığını, cezaların infaz hâkimliği ve ağır ceza mahkemesinin kontrolünden geçtiğini belirtmiştir. Kütüphanede konuşmaya izin verilmemesiyle ilgili olarak, PKK’lı tutuklu-hükümlülerin kütüphaneyi örgütün sohbet alanına çevirdikleri ve gerçekten kitap okumak için kütüphanede bulunanları diğer kişileri engelledikleri için uyarıldıkları ifade edilmiştir.

Yemeklere ilişkin şikâyetle ilgili olarak, yemeklerin ihale usulü ile özel firmaya yaptırıldığı ve iaşe bedelinin 4 TL olduğu cevabı verilmiştir.

Isınma sorunun binadan kaynaklanan yalıtım eksikliği ile projenin eksik uygulanmasından kaynaklandığını, nitekim binayı yapan yüklenici firma ile davalı olunduğu ifade edilmiştir.

Doktor ve sağlık memuru bulunmayışı nedeniyle ilaç dağıtımı, pansuman ve iğne yapılması işlerinin sağlık bilgisi olan personel tarafından, aşçı olmaması nedeniyle de yemeklerin iki infaz koruma memuru tarafından yapıldığı belirtilerek personel ihtiyaçlarının olduğunu belirtmişlerdir.

VI. TAHLİL VE DEĞERLENDİRME

VAN M TİPİ CEZA İNFAZ KURUMU : Ceza İnfaz Kurumlarının toplumun suçludan arındırılması, suçlunun

cezalandırılması ve belli bir süreç sonunda ıslah edilerek topluma yeniden kazandırılması gibi işlevleri bulunmaktadır. Alt komisyonumuz tarafından ziyaret edilen Van M Tipi Ceza İnfaz Kurumunun fiziksel koşullar, personel durumu ve diğer faktörler dikkate alındığında oldukça kötü bir halde olduğu, bu şartlarda normal bir yaşam sürmenin bile mümkün olmadığı görülmüştür. Kurumun bu haliyle yukarıda sayılan üç fonksiyondan sadece ‘cezalandırma’ işlevini yerine getirebileceği, bununla birlikte cezalandırılacak kişilerin sadece tutuklu ve hükümlüler olmayacağı, bu kişiler için orada bulunan kurum görevlilerinin de bir nevi ‘cezalandırılma’ işlemine muhatap oldukları daha ilk bakışta anlaşılmaktadır. 350 kişilik kurum kapasitesinin, 2007 yılında şartların zorlanarak 520 kişiye çıkarılmasına rağmen şu an 716 kişinin kaldığı belirlenmiştir. 40 kişilik koğuşlarda 80 kişinin bulunması rakamsal olarak durumu ortaya koymakla birlikte, insani olarak da rahatsız edici görüntülerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir. Deprem bölgesi olan Van’da binanın yetersizliği yanında eskiliği ve bakımsızlığı da dikkat çekmiştir. Nitekim 2007

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

485

yılında bodrum katında gözlemlenen tahribatın ve deprem riskine karşılık kolonların güçlendirilmesi gerekliliğinin Adalet Bakanlığı Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne bildirilmesi üzerine ilgili genel müdürlük, kurumun depreme karşı mukavemetinin tespit edilmesi amacıyla ön inceleme yapılmasını istemiştir. Yapılan ön inceleme sonucu düzenlenen raporda; binanın 1998 yılından önce yapılmış olması sebebiyle 1998 yılında çıkarılan deprem Yönetmeliğindeki normlara uygun olmadığı, binanın betonunda segrasyon ve karbonlaşma olduğu, betonda yeterli vibrasyonun yapılmadığı, bu nedenle taşıyıcı elemanlarda ciddi taşıyıcı kapasite azalması olduğu, yine taşıyıcı elemanlarda korozyon olduğu, taşıyıcı elemanların beton kalitesinin yönetmelik standartlarından düşük olduğu, duvar kalınlıkları oldukça fazla olduğundan kolon ve kirişlere gelen yükün normal bir karkas binanın taşıyıcı elemanlarına gelen yüke göre oldukça fazla olduğu, binada hiçbir taşıyıcı elemanın donatısının yeni deprem yönetmeliğinin “Hemen kullanım performans düzeyi”ni sağlamaya uygun olmadığı belirtilmiş, sonuç olarakda incelenen yapının ceza infaz kurumu olması sebebiyle deprem esnasında tahliyesinin kolay olmayacağı bu nedenle de, deprem yönetmeliğine göre binaya “Hemen kullanım performans düzeyi”ni sağlayacak şekilde takviye yapılması gerektiği, binanın bodrum katındaki kiriş ve kolonların kesitlerinin zayıf olması, taşıyıcı elemanlara gelen yüklerin normal yüklerden oldukça fazla, taşıyıcı donatıların yetersiz ve yüksek derecede korozyona uğraması nedeni ile takviyenin acilen yapılması gerektiği belirtilmiştir. Rapor Adalet Bakanlığı Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne bildirilmiş, genel müdürlük ise raporu incelemek üzere Adalet Bakanlığı Teknik İşler daire Başkanlığına iletmiştir. 2009 yılında da idare, kurumun incelenmesi için Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünden talepte bulunmuş, ilgili müdürlük tarafından, bodrum katlardaki kolon ve kirişlerde çatlak ve dökülmelerin meydana geldiği ve betonun mukavemetinin zayıfladığının el ile bile tespit edilebilecek düzeyde olduğu, can ve mal güvenliği açısından gerekli işlemlerin ivedilikle yapılması gerektiği bildirilmiştir. Deprem bölgesinde olup içerisinde birçok insanın barındığı binada bu tür tespitlerin resmi ve yetkili kurumlar tarafından yapılmasına rağmen, halen kullanılıyor olması büyük bir tehlikeyide beraberinde getirmektedir. Tadilatı dahi kaldıramayacak nitelikte olan bu binanın zaman geçirmeksizin boşaltılması en sağlıklı yol olarak gözükmektedir.

Çocuk tutuklu ve hükümlülerin de bu infaz kurumunda kalmak zorunda olmaları ise ayrı bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Çocukların olumsuz şartlara mukavemetinin daha az olduğu bir gerçektir. Koğuşun son derece küçük, fiziksel olarak oldukça eski, alanının büyük bir kısmının ranza ile kaplı olduğu için de hareket alanın çok sınırlı olduğu görülmüştür. 14 kişilik koğuşta dolap sayısı ise sadece dört olup bir tuvalet bulunmaktadır. Kalabalık olmaları dolayısıyla koku olduğu, havalandırmaya çıkışın bulunmadığı, bundan dolayı da diğer koğuştaki yetişkin tutuklu-hükümlülerle bir arada havalandırmaya çıkmak zorunda oldukları Komisyon tarafından tespit edilmiştir. Onların bu şartlarda

2009 00Faaliyet Raporu

486

yaşaması infaz sisteminin sadece cezalandırmaya yönelik yüzü ile tanışmalarını sağlayacak, rehabilite edip topluma kazandırma ayağı ise boşlukta kalacaktır.

Ceza infaz kurumlarında sık rastlanan sorunlardan birisi de tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarıdır. Dayanağını insan haklarına ait belgelerden alan ve insan olmanın getirdiği doğal bir sonuç olan “hasta hakları” insan hakları kavramının sağlık alanındaki yansımasıdır ve göz ardı edilmemesi gereken bir kavramdır. Hasta haklarının en temel hedefi, sağlık hizmetlerinin herkes için eşit düzeyde ulaşılabilir olmasının ve sürekli kılınmasının sağlanmasıdır. Ceza infaz kurumlarının özgürlüğü kısıtlayıcı karakterinden kaynaklanan yapı bir kısım sorunları da beraberinde getirmektedir. Öncelikle, tıbbi etiğin temel ilkelerinden biri olan "özerkliğe saygı" ilkesinin yaşama geçirilmesinde bir takım imkânsızlıklar görülmektedir. Özerk birey olduğu varsayılarak işlediği suçtan ötürü cezalandırılan kişi, özerk eylemde bulunmaktan aldığı ceza süresince alıkonulmaktadır. Bu durum ise sağlık alanına, mahkûmun hekim seçme özgürlüğünün bulunmaması olarak yansımaktadır. Fakat incelenen ceza infaz kurumunda olduğu üzere doktor kadrosunun boş bulunması sağlık ve tedavi gibi en temel ihtiyacın eksik karşılanmasına sebebiyet vermektedir. Hastaneye sevk isteminin yerine getirilememesi, teknik donanım yetersizliği ve maddi olanakların sağlanmayışı nedeniyle tanı ve tedavi hizmetlerinin aksaması, gereksiz ve yanlış tedavi çok sık karşılaşılan şikâyetlerdendir. Kişinin hastaneye getirilmesinin değişik nedenleri olabilir, yeterli tanı ve tedavinin uygulanamamış olması bunlar arasında ilk akla gelenlerdir. Hastanede ortamında getirilen hükümlü ya da tu-tuklunun bir hasta olarak başvurduğu gözden ırak tutulmamalıdır. Muayene sırasında hastanın kelepçeleri açtırılmak suretiyle klinik özgürlük koşularına ve hasta haklarına uygun bir ortam sağlanmalıdır. Muayene ortamında hasta ve hekimle sağlık personeli dışında kimse bulundurulmamalıdır. Hastaneye yatırma gerektiğinde, dış etkiye yer bırakılmaksızın tıbbi görüş ve tanı doğrultusunda davranılmalıdır. Tutuklu ve hükümlülerin kelepçelenmesi ve tıbbi girişimlerin bunların eşliğinde yapılması güvenlik elverdiği sürece engellenmelidir. Hasta odalarının güvenliğinden hekim ve sağlık kurumu sorumlu olmalı, odaların içinde jandarma ve infaz koruma memuru bulundurulmamalıdır. Bu konu ile bağlantılı diğer bir husus ise tutuklu ve hükümlülerin hastaneye sevkleri sırasında tedavi oluncaya kadar ring araçlarında bekletilmeleridir. Güvenlik ve fiziki imkânsızlık sebeplerine binaen başvurulan bu uygulama yer yer katlanılması zor şartların oluşmasına sebebiyet verebilmektedir. Birden fazla tutuklu ve hükümlünün sevk edildiği durumlarda, sağlık kurumunda hükümlü bekleme odasının bulunmaması durumunda hastalar ring aracında bekletilmektedirler. Araç içerisinin yeterli havalandırmadan yoksun olduğu düşünüldüğünde zaten rahatsız olan ilgili bir de kelepçeli olarak bekletildiğinde, süreç iyice katlanılmaz bir hal almakta, bu da tedavi için yola çıkan hükümlünün daha da rahatsızlanmasına sebebiyet vermektedir. Koğuş sisteminin uygulandığı ve çok kalabalık kalındığı dikkate alındığında, toplu yaşamdan kaynaklanan bulaşıcı hastalıklara engel olmak adına, infaz kurumuna

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

487

ilk girişlerde çok ciddi bir sağlık taraması yapılması önleyici tedbir açısından da önemlidir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 21/1 maddesi “Haklarında kesinleşmiş hapis cezasını içeren mahkûmiyet ve ödenmeyen adlî para cezalarının hapse çevrilmesine ilişkin karar bulunanlar, Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı emriyle ceza infaz kurumuna gönderilirler. Üstleri ve eşyaları arandıktan sonra kabul odalarına konulur ve hekim muayenesinden sonra kuruma yerleştirme işlemleri yapılır.” hükmünü içermektedir. Bu tür kalabalık ortamlı ceza infaz kurumlarında bu madde de belirtilen muayenenin çok ayrıntılı bir şekilde uygulanması gerekir.

İnfaz kurumunda görüşülen tutuklu ve hükümlülerden bir kısmı, hem kendilerinin hem de yakınlarının kuruma girişlerde yapılan aramalarda uygunsuz bazı uygulamalara maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Komisyon bu iddia üzerine değişik koğuşlardaki tutuklu ve hükümlülerle bire bir görüşerek arama ile ilgili sıkıntılarının olup olmadığını sorması üzerine ise, aramanın yasal olarak yapıldığı beyan edilmiştir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun “Ziyaret ve görüşlerde uyulacak esaslar” başlığı altındaki 86/3. maddede “Kurum görevlileri ve dış güvenlik görevlileri dâhil olmak üzere, sıfat ve görevi ne olursa olsun, ceza infaz kurumlarına girenler duyarlı kapıdan geçmek zorundadır. Bu kişilerin üstleri metal dedektörle aranır; eşyaları x-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirilir, ayrıca şüphe hâlinde elle aranır. Bu cihazların bulunmadığı yerlerde arama ve kontrol elle yapılır.” ve 86/6 madde “Hükümlüler, odalarından çıkış ve dönüşlerinde ayrı yerlerde ve farklı memurlarca üst ve eşya aramasına tâbi tutulurlar.” hükümlerini getirmekte, aynı yasanın 86/7. maddesi de genel bir kural getirerek “Aramalarda insan onuruna saygı esastır.” demektedir. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzükte de benzer düzenlemeler yapılmıştır. Burada tarama yapacak kişiye takdir hakkının bırakılmış olması uygulamada sıkıntılara sebebiyet vermektedir. Şikâyete ve suiistimallere açık bu tür uygulamalarda kuralların mümkün olduğunca belirlenerek uygulayıcılara takdir hakkının bırakılmaması hem uygulayıcıları rahatlatacak hem de sızlanmaların önünü alacaktır. Kanunda geçen “şüphe hali” tamamen o an aramayı yapan kişinin algılaması ile ilgilidir. Bir durum bir kişi için şüphe hali olabiliyorken bir başkası için ise normal bir hal olabilmektedir. Aynı eylemde farklı uygulamalar ile karşılaşan tutuklu ve hükümlüler ile yakınları, yanlış değerlendirmeler içine girmekte, bazen de bu takdir hakkı görevliler tarafından kötüye kullanılabilmektedir.

Komisyona iletilen diğer sıkıntılardan birisi ise infaz kurumları arası nakillerde aşarı bir ücret alındığı yönündedir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 54. maddesi kendi isteği ile nakil şartlarını belirtmektedir. Bunlardan birisi de 54/b ‘de belirtilen nakil giderlerini peşin ödemeleri şartıdır. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 165. maddesinde de benzer düzenleme getirilmiştir. Burada yapılması gereken hükümlülere çıkarılan

2009 00Faaliyet Raporu

488

faturanın ayrıntısının çıkarılarak, hangi kalemler için ne kadar ücret istendiğinin tebliği ve bu şekilde kişilerin nelere ücret ödeyecekleri hususunda bilgilendirilmesinin sağlanmasıdır. Her bir ödeme kaleminin yasal gerekçeleri ile ilgiliye sunulması, keyfi uygulama yapıldığına dair kanaatin oluşmasına engel olacaktır.

VAN F TİPİ CEZA İNFAZ KURUMU :

Burada karşılaşılan en yoğun şikâyet, kalınan ortamın soğuk olması ve yeterince ısınamamaktır. İnfaz kurumlarının yapımında bulundukları yerin coğrafi ve iklimsel koşullarının dikkate alınarak tutuklu ve hükümlülere temin edilecek malzemelerin bu şartlara uygun olması gerekir. Bu bağlamda kışların çok soğuk geçtiği Van’da battaniye ile yakıt giderlerinin diğer iller ile aynı değil farklı olmasının gerektiği doğaldır. Yalıtımın daha itinalı yapılması da gözden kaçırılmaması gereken bir unsurdur. Bu fiziki yetersizlik yanında kantinde tutuklu ve hükümlülerin istediği çeşitlerin bulunmamasının yanında hep aynı yemeklerin çıkması da basit düzenlemeler ve uygulamalar ile düzeltilebilecek konulardır.

Görüşülen tutuklu ve hükümlülerden bir bölümü de, yasal olan yayınlara ulaşamadıklarını, bazı gazete ve dergi ile Kürtçe kitapları okuyamadıklarını belirtmişlerdir. Bu konu 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 62. maddesinde;

“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.” Şeklinde hüküm bulunmaktadır. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 87. maddesinde de benzer şekilde düzenleme yapılmıştır. Tüzüğe göre kurum güvenliğini tehlikeye düşürme kıstasına karar verecek olan Eğitim Kuruludur. Burada uygulamalardan kaynaklanan bazı sorunlar görülmektedir. Öncelikle “kurum güvenliğini tehlikeye düşürmek” tabiri soyut bir tabirdir ve uygulayıcılara göre farklılıklar arz etmektedir. Daha somut kriterler getirilerek idarenin takdir hakkının en aza indirilmesi sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır. Mahkeme kararıyla yasaklanmayan tüm süreli-süresiz yayınların infaz kurumunda bulunanlar tarafından rahatlıkla okunabilmesi sağlanmalı ve bunun için de yasal düzenleme yapılmalıdır. Cumhuriyet savcılıkları ve mahkemeler tarafından sakıncalı görülmeyen yayınların eğitim kurulu tarafından yasaklanması için çok ciddi gerekçeler bulunması ve bu kararların istisnai olması gerekir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

489

Van F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda görev yapan infaz koruma memurlarının neredeyse tamamının uzman çavuşluktan ayrılıp bu mesleğe geçtiği belirlenmiştir. İnsanların eski görevlerine göre değil yaptıkları işteki performansına göre değerlendirilmesi gerektiği şüphesizdir. Ancak, mevcut infaz kurumunda tutuklu ve hükümlü bulunan bir kısım kişilerin terör örgütü üyesi oldukları düşünüldüğünde durum biraz farklılık arz etmektedir. İnfaz koruma memurları hiçbir olumsuz eylemde bulunmasalar dâhi, tutuklu ve hükümlüler kendilerine kötü davranılacağı algısına kapılabilirler. Bu algının yanında gerçekten bu tür bir davranışa girebilecek memurlar da bulunabilir. Hem bu algıyı ortadan kaldırmak hem de olumsuz eylemlerin daha baştan önüne geçmek adına, uzman çavuşluktan ayrılarak infaz koruma memuru olanların terör suçlularının bulunmadığı bir ceza infaz kurumunda istihdam edilmelerinin düşünülmesi gerekir.

VII. SONUÇ 1.Ceza İnfaz Kurumunun kapasitesinin çok üzerinde mevcudu bulunduğu,

koğuş sisteminin uygulanıp 40 kişilik ortamlarda 80 kişinin kaldığı, fiziki şartlarının kötü ve yetersiz olmasının yanında deprem bölgesi olan Van’da gerekli yapı standartlarına uymayıp risk taşıdığı göz önüne alındığında, tutuklu ve hükümlülerin en kısa sürede başka bir yere nakilleri, binanın ise yıkılarak arazinin başka bir şekilde değerlendirilmesi, meydana gelecek bir depremde olası can kayıplarının önlenmesi sonucunu doğuracaktır. Bu hem insani açıdan zorunludur, hem de ilgililerin sorumluluklarını ortadan kaldıran bir davranış şeklidir.

2. Genel fiziki şartların kötülüğü ve olumsuzluğu dikkate alınmakla birlikte, çocukların kaldığı koğuş şartları ve ortamının ivedilikle düzeltilmesi, çocukların tekrar topluma kazandırılması açısından göz ardı edilmemesi gereken bir unsurdur.

3. Gözaltı, tutukluluk ve hükümlülük durumları, insan hakları ve bunun sağlık alanındaki yansıması olan hasta hakları ihlallerinin görülebileceği durumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan haklarıyla ilgili belirgin kazanımların elde edildiği ülkemizde hasta haklarının da önemi kavranmalı, özgürlüklerinden yoksun bırakılmış insanlar için de bu haklar alanında etkin çaba gösterilmesi gerekmektedir. Bu hususun insan haklarından ayrı düşünülemeyeceği unutulmamalıdır. Bu bağlamda gerekli atamaların yapılarak boş kadroların doldurulması, burada görevlendirilecek hekimlerin yetki ve sorumlulukları ile yapacakları işin hassasiyeti konusunda ayrı ve süreklilik gösteren bir eğitime tabi tutulmaları, sağlık kurumlarının Ceza İnfaz Kurumu idaresinden müstakil olarak yapılandırılmaları sağlanmalıdır.

4. Hasta nakillerinde tutuklu ve hükümlülerin ring araçlarında kelepçeli olarak bekletilerek şikâyetlere sebebiyet vermemenin en etkin yolu nakillerin aza indirilmesidir. Bu da infaz kurumlarında sağlık ünitesi ile malzeme ve ekibin tam olması, tedavilerin mümkün olduğunca kurumda yapılmasını sağlayacak alt yapının oluşturulması ile mümkündür. Sağlık kuruluşlarında ise

2009 00Faaliyet Raporu

490

tutuklu ve hükümlüler için mutlak surette bekleme yerleri oluşturularak, hastaların olumsuz şartlar altında ring aracı içerisinde bekletilmesinin önüne geçilmeli, bu bekleme sırasında kelepçe takılması da, her zaman başvurulan bir yol olmamalı, kişinin ve ortamın hassasiyetine göre uygulanması düşünülmelidir.

5. Koğuş sisteminin uygulanıp 80 kişinin kaldığı ortamlarda bulaşıcı hastalıkların önlenmesi açısından 5275 sayılı yasanın 21/1 maddesinde düzenlenen, girişlerdeki doktor muayenesine önem verilmesi gerekir.

6. Tutuklu ve hükümlülerin ceza infaz kurumlarına girişleri ile ziyaretçi aramalarında, yasada belirtilen şüphe halinde elle arama yapılır ibaresinin çerçevesinin belirlenerek görevliye göre farklılık arz edebilecek uygulamaların önüne geçilmesi, yasada belirtilen “Aramalarda insan onuruna saygı esastır.” ilkesi sadece aramalarda değil, tüm uygulamalarda hatırda tutulmalıdır.

7. Nakiller sırasında hükümlülerin ödemek zorunda oldukları ücretin kalem kalem belirtilerek kendilerine bildirilmesi, keyfi uygulama yapıldığına dair söylentilerin engellenmesini sağlayacaktır.

8. Yöre ve iklim şartlarının gözetilerek infaz kurumunda kalan tutuklu ve hükümlülerin ihtiyaçlarının karşılanması, genel uygulamalar yerine yöresel uygulamalar yapılması, mahallinde düzeltilmesi mümkün olan sıkıntıların giderilerek şikâyetlere meydan verilmemesi sağlanmalıdır.

9. 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 62. maddesi ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 87. maddesinde gerekli değişiklikler yapılarak, yasal olup yasaklanmamış ve hakkında toplatma kararı çıkarılmayan yayınların isteyen tutuklu ve hükümlüler tarafından temin edilerek okunmasının sağlanması, Ceza İnfaz Kurumuna girişi yasaklanacak yayınlar ile ilgili olarak da soyut değil, çok sıkı olmak koşuluyla somut kıstaslar getirilmesi gerekmektedir. Keyfi uygulamaların önüne geçmek ancak kural koymakla mümkün olmaktadır. Yasaklamak ise genel bir kural olmayıp ancak istisnai durumlarda başvurulan bir yol olmalı ve çok haklı gerekçelere dayanmalıdır.

10. Uzman çavuşluktan ayrılarak infaz koruma memuru olan kişilerin terör suçlularının bulunduğu ceza infaz kurumları yerine diğer kurumlarda görevlendirilmeleri oluşması muhtemel bir kısım sıkıntıları önleyici nitelikte bir tedbir olacaktır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

491

EK-17: MUŞ E TİPİ CEZA İNFAZ KURUMU İNCELEME RAPORU

I-BAŞLANGIÇ İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 23’üncü dönem 3’üncü yasama

yılının 9 Nisan 2009 tarihli 24’üncü toplantısında aldığı kararla, Çorum Milletvekili Murat YILDIRIM, Denizli Milletvekili Mithat EKİCİ, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih ARIKAN, Kars Milletvekili Gürcan DAĞDAŞ ve Sivas Milletvekili Malik Ecder ÖZDEMİR’den oluşan Alt Komisyonun, Muş, Van, Batman ve Gaziantep illerdeki ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunmasına karar vermiştir.

Alt Komisyon, 16-17 Nisan 2009 tarihlerinde Muş ilinde bulunan E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda inceleme ve görüşmelerde bulunmuştur. Kars Milletvekili Gürcan DAĞDAŞ rahatsızlığı nedeniyle incelemeye katılamamıştır. Adalet Müfettişi Mecit GÜRSOY, Hâkim Dr. Mehmet Murat YARDIMCI ve Yasama Uzmanı Kenan ALTAŞ Komisyona eşlik etmiştir.

II. BAŞVURUCU Alt Komisyon incelemelerinde, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve

hükümlülerden gelen şikâyet dilekçelerini de dikkate almıştır.

III. İNCELEMENİN AMACI Amaç, infaz kurumlarında zaman zaman meydana geldiği ileri sürülen kötü

muamelelerin tamamen ortadan kaldırılması konusunda Komisyonun kararlılığını ortaya koymak ve fiziki koşulların insani yaşam şartlarına uygun olup olmadığını incelemektir.

IV. İNCELEMEDE UYGULANAN METOT Alt Komisyon Ceza İnfaz Kurumu hakkında inceleme yaparken,

Cumhuriyet Başsavcısı, ceza infaz kurumundan sorumlu Cumhuriyet Savcısı, ceza infaz kurumu yönetimi ile tutuklu ve hükümlülerle görüşmede bulunma, infaz kurumundan elde edilen yazılı bilgileri inceleme, kurum hakkında Komisyonda bulunan dilekçeler ile konuya ilişkin mevzuat hükümlerini değerlendirme yöntemini benimsemiştir. İnfaz kurumunda farklı türden suçlardan kişilerin barındırıldığı koğuşlarda ve hiçbir kurum görevlisi olmaksızın inceleme yapmıştır.

V. İNCELEME Alt Komisyon 17 Nisan 2009 tarihinde incelemelerine başlayarak yukarıda

belirtilen kişilere ilaveten infaz kurumunun dış güvenliğinden sorumlu Jandarma Komutanıyla da görüşmede bulunmuştur.

Kurumda 10 tanesi bayan olmak üzere değişik terör örgütlerine mensup ya da ilişkili 160 tutuklu-hükümlü ile 8’i bayan olma üzere 543 adli tutuklu-hükümlüden oluşan 703 kişi bulunmaktadır. Adli suçlardan tutuklu-hükümlü çocuk sayısı ise 15’tir. Kurumun 650 kişiyi barındırma özelliğine sahip olduğu öğrenilmiştir.1989 yılında yapılıp, 2002’de oda sistemine geçilen kurumda 57

2009 00Faaliyet Raporu

492

oda, 27 müşahede odası bulunmaktadır. 146’sı kadrolu, 3’ü geçici ve 4’ü sözleşmeli olmak üzere 153 personel bulunmaktadır.

Tutuklu-Hükümlülerle Yapılan Görüşme ve Gözlemler Alt Komisyon, değişik koğuşlarda incelemelerde bulunmuş, fiziki olarak

hiçbir olumsuzluk göze çarpmamış; koğuşların aydınlık, havadar ve bakımlı olduğu gözlemlenmiştir.

Terör tutuklu-hükümlüleri ile yapılan görüşmelerde: Haftada bir gün sohbete, bir saat da diğer sosyal faaliyetlere çıkılabildiği ve

personel yetersizliği bahane edilerek sohbet hakkından az sayıda kişinin yararlanabildiği ve yine aynı gerekçe ile ortak faaliyete çıkanların ancak dörtte birinin spor faaliyetinden faydalandığı; açılan kursların göstermelik olup kısa süreli gerçekleştirildiği; birinci müdürün kendilerine ideolojik bir tavırla yaklaştığı bu bağlamda tutuklu ve hükümlülere yönelik seminer ve konferans gibi etkinliklere dâhil edilmeyip bu aktivitelerden yayın organları vasıtasıyla haberdar olunduğu; şikâyetlerine yönelik olarak haklarında keyfi disiplin soruşturması açıldığı (örneğin İran’da yandaşlarına uygulanan politikaları protesto için Avrupa ülkelerinin Türkiye’deki büyükelçiliklerine ve konsolosluklarına gönderdikleri dilekçelere el konularak soruşturma açıldığı); kendilerinin talebi olmaksızın dışarıdan gönderilen Kürtçe dergiler nedeniyle disiplin soruşturması geçirdikleri; yakın bir zamanda jandarmanın da katıldığı aramada eşyalarının dağıtılarak zarar verildiği, bu arama esnasında ekmek ve şekerlerin toplanarak üzerlerine su döküldüğü, soğuk havada dört saat bekledikleri, bayan hükümlülerin ise teker teker banyoya alınıp tamamen soyulmak suretiyle vücutlarının arandığı, rahatsız arkadaşlarının olabileceğinin dikkate alınmadığı, arama sırasında Jandarma Komutanı ile Müdürün de banyonun dışında beklediği; vedalaşma imkânı dâhi verilmeden bazı arkadaşlarının arama sonrasında götürüldükleri; yemeklerin kalitesiz, sağlıksız ve yetersiz çıktığı; bacadan çıkan kurum nedeniyle havalandırmaya çıkamadıklarını, çamaşırlarını asamadıkları, kaloriferlerin yeterince yakılmadığı, koğuşlarda bulundurulabilen kitap sayısının çok sınırlı olduğu; kurumda kendilerine yönelik F tipi infaz kurumu şartlarının uygulandığı; doktorun bir veya iki haftada bir geldiği ve bu nedenle tedavilerinin aksadığı; talep dilekçelerine yönelik aşırı formaliteye gidildiği; dışarıyla Kürtçe yazışma yapmaya izin verilmediği; kantinde ürünlerin fahiş fiyattan satıldığı; başka infaz kurumlarına nakillerde yüklü miktarda para istendiği bazen de zaten gitmekte olan araç için dahi para talep edildiği; idarenin genelgede kendisine tanınan takdir hakkını, tutuklu-hükümlüler aleyhinde kullanma yoluna gittiği (örneğin yönetmeliğe göre haftada bir kez olacak şekilde ayda dört defa görüş yapılabileceğinin belirtildiği, salı günü yapılan görüşlerde, bir ayda Salı günü sayısı beş ise beşinci haftadaki Salı günü görüşe çıkamadıkları) yönünde iddia ve şikâyetlerde bulunulmuştur. Hükümlüler genelgede kendilerine tanınan hakların, özellikle de sosyal faaliyet ve sohbet hakkının tam olarak uygulanmasını istemişlerdir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

493

Görüşülen kişiler olumlu uygulamaların varlığından da bahsederek, Kürtçe kitap ve derginin serbest olup bunları okumada herhangi bir sorun bulunmadığını, anadilde telefon görüşmesine izin verildiğini ifade ederek her gün belli sürelerde sıcak su kullanabildiklerini ve bir sıkıntı yaşamadıklarını belirtmişlerdir. Kimi tutuklu ve hükümlüler anne-baba veya eşlerinin olmaması nedeniyle açık görüşlerde, soyadları farklı olan kardeşleri, diğer akrabaları ya da yakınları ile görüşebilmeyi talep etmektedirler.

Kendileriyle görüşülen adli tutuklu ve hükümlüler, hiçbir şikâyette bulunmamış; kurum şartlarından ve yönetiminden memnun olduklarını dile getirmişlerdir.

Kurumun Diğer Birimlerinde Yapılan İncelemeler Koğuşlarda yapılan görüşmelerin ardından kütüphanede yapılan incelemede

çok sayı ve çeşitte kitabın bulunduğu görülmüştür. Çocuk tutuklu-hükümlüler hiçbir sıkıntılarının olmadığını, idarecilerin kendilerine çok iyi davrandığını ifade etmişlerdir.

Kantindeki fiyatlar incelenmiş, daha sonra yapılan kıyaslamada fiyatların piyasa fiyatlarından yüksek olmadığı görülmüştür. Resim ve maket yapılan atölye de gezilmiştir.

Kurum Yetkilileri ile Yapılan Görüşme Alt Komisyon koğuşlarda tutuklu-hükümlülerle yapılan görüşme ve

gözlemleri sonrasında bir değerlendirme yapmak ve dile getirilen şikâyetler hakkında bilgi almak için yetkililerle görüşme yapmıştır. Öncelikle terör hükümlülerinin herkesin ortak faaliyetlere ve sohbete çıkamadığı yönündeki şikâyetleri sorulmuş, birinci müdür, dilekçesini verdiği müddetçe herkesin sohbete çıkma hakkının olduğunu, ancak PKK’lı hükümlüler arasında sadece bunların içindeki elebaşı grubun belirlediği kişilerin dilekçe vererek sosyal faaliyetlere çıktığını ifade ederek; en çok şikâyetin PKK’lı hükümlülerden gelme sebebinin yapılan aramalar olduğunu, nitekim aramada maket bıçağı, levye, lama demiri, 2,5 metrelik urgan ip gibi eşyaların bulunması ve diğer taraftan PKK’lı tutuklu-hükümlülerin temsilciler aracılığıyla yönetimle görüşme isteklerinin yerine getirilmemesinden dolayı şikâyetlerin arttığını belirtmiştir. Diğer yandan, en ciddi sıkıntılardan birinin kurumda sosyal çalışmacının olmamasını göstermiş; faaliyet programları hazırlarken denetim mekanizması olarak sosyal çalışmacıya gereksinim duyduklarını belirtmiştir.

Terör hükümlülerinin aramalardan şikâyeti hakkında infaz kurumundan sorumlu C. Savcısı, uzun süredir kapsamlı bir arama yapılmamış olduğu için aramaya gereksinim duyulduğunu, yapılan şikâyetlerin tümü hakkında adli soruşturma başlatılarak sonuçlandırıldığını, eşyaların yerlere atıldığı ve üzerlerine basıldığı gibi kasten yapılan hiçbir eylemin gerçekleşmediğini, olabildiğince hızlı ve hassas bir şekilde aramanın yapılıp dört saat dışarıda bekletilme gibi bir durumun olmadığını, aramanın Bakanlıktan alınan izin ile gerçekleştirilip mevzuata uygun hareket edildiğini ifade etmiş; ayrıca aramaya

2009 00Faaliyet Raporu

494

karşı çokça şikâyet gelmesinin nedeninin, arama esnasında bulunan çok sayıda örgütsel dokümana el konulması ve koğuşların önde gelenlerinin başka infaz kurumlarına gönderilerek örgütsel düzenlerinin bozulması olduğunu belirtmiştir. Bayanların aramalara ilişkin şikâyetlerinin sorulması üzerine Jandarma Komutanı; aramanın iki bayan memur tarafından yapıldığını, aramaya başlanacağı sırada bir hükümlünün şüpheli bir şekilde üst kata çıkıp hızlıca aşağı inmesi nedeniyle titiz bir arama içine girdiklerini, şüpheli hareket eden hükümlüye üst araması yapılacağı söylendiğinde yaptırmak istemediğini söyleyerek kendi aralarında Kürtçe konuşmaya başladıklarını, ardından bayan memur tarafından üst aramasının yapıldığını, arama sırasında erkek personelin dışarı çıkıp kapıyı kapattıklarını, nitekim aranan şüpheli hükümlünün üzerinden örgütsel doküman ve yazışmaların çıktığını, ardından diğer bayanlarında arandıklarını, bu aramalarda içeride erkek personelin bulunmadığını belirtmiştir. Aramayı yapan bayan memur da olayı yukarıdaki gibi anlatmış; ayrıca şikâyetlerin aksine aramada tamamen soyma işlemi yapılmayarak kış olması nedeniyle sadece kazaklarını çıkarttırdıklarını beyan etmiştir.

Ziyaretlere ilişkin olarak, görüşlerde yasal mevzuatın tam olarak uygulandığı; ailesi uzaktan gelenlerin görüşlerde gecikmelerini önlemek ve daha rahat görüş yapabilmelerini sağlamak için öğleden sonraki gruplara alınıp haftanın üç gününün (Salı, Çarşamba ve Perşembe) ziyarete ayrıldığı, mevcudun fazla olması itibariyle ziyaretçilerin az sayıda personelle düzene sokulmasının zor olduğu ifade edilmiştir.

Yasal olmak şartıyla her türlü yayının okunabildiği ifade edilmiş, tutuklu-hükümlülerin uzunca süre kitap alamadıkları yönündeki şikâyetlerine ilişkin ise, koğuşlardaki fazla kitapların emanete alındığını, isteyene onbeş günde bir yedi kitap ve yedi dergi verildiğini, odaların zaten kalabalık olması ve alan darlığı yanında yönetmeliğin de odalarda stok oluşturacak biçimde kitap bulundurulmasına izin vermemesi nedeniyle bütün kitapların odalarda muhafazasına müsaade edilemediği cevabı verilmiştir.

Terör hükümlülerinin İran’da kendi yandaşlarına karşı uygulanan politikaları protesto amacıyla Avrupa ülkelerinin Türkiye’deki büyükelçiliklerine yazdıkları dilekçelere el konulmasına ilişkin şikâyetlerinin sorulması üzerine yetkililer; ilgili mektuplarda Türkiye Cumhuriyeti’ni karalayıcı ifadelere yer verilmiş olduğu için mektuplara el konularak gönderilmediğini ifade etmişlerdir. Yine hükümlülerin konsolosluk ve büyükelçiliklerin resmi yerler olduğu için el konulmaması gerektiği (tüzükte hükümlü tarafından resmî makamlara gönderilen mektupların denetime tâbi olmadığı hükmüne yer verilmektedir) yönünde beyanları hatırlatılmış; yetkililer konunun Adalet Bakanlığına sorulduğunu, Bakanlıktan konsolosluk ve büyükelçiliklerin resmi merci olmadığı görüşü alınması üzerine ilgili mektuplara el konulduğunu beyan etmişlerdir.

Bir başka infaz kurumuna nakillerde yüklü miktarda para istendiği yönündeki şikâyete ilişkin ise, nakil için alınacak paranın, uzaklık ve jandarma görevlilerinin yevmiyesi hesaplanarak tespit edildiği ifade edilmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

495

Birinci Müdür ayrıca, kendilerinin görevini yaparken kesinlikle ideolojik yaklaşım içerisine girmediklerini; en çok gayret ettikleri konunun eğitim faaliyetleri olduğunu, tutuklu-hükümlülere İngilizce dil eğitimi verildiğini; adli tutuklu-hükümlüler yanında diğer hükümlülerinin de açılan paralı işlerde çalışabildiklerini ve gelir elde ettiklerini, hükümlülere yönelik İş-Kur destekli birçok proje yapılmakta olduğunu belirtmiştir.

Kurumdaki bacalardan yayılan kromun hava kirliliğine sebebiyet verdiği iddiası karşısında; bacaların eksiklikleri tespit edilerek hemen onarıldığı, ardından Bayındırlık İl Müdürlüğüne yazı yazılarak bacalara filtre takılması konusunda görüş sorulduğu, şikâyetlerin aksine kaloriferlerin yanmaması diye bir durumun söz konusu olmadığı; kantindeki fiyatlarla ilgili olarak ise, ihale ile ürün alınarak %1-10 arasında kâr payı konularak piyasadan daha ucuza satıldığı yönünde beyanlarda bulunulmuştur.

İdareden atölyeler ve açılmış olan kurslarla ilgili olarak da bilgi alınmıştır. Buna göre, kurumda bilgisayar, araç bakım ve onarım, tekstil, kuaförlük, ciltçilik, resim, el sanatları hobi, sıhhi tesisat, çiçekçilik, elektrik, kilim, boya badana, karo fayans atölyeleri ve satranç sınıfı bulunmaktadır. 01/09/2008 ile 14/04/2009 tarihlerinde okuma kursundan İngilizce kursu da dâhil olmak üzere 16 ayrı kurs açılmış; bunlara her türden tutuklu-hükümlü katılmıştır. Halen İngilizce, dekoratif el sanatları, okuma-yazma, satranç, bilgisayar, sıhhi tesisat, yağlı boya resim, aşçılık ve terzi abiye kurslarının devam etmekte olduğu bildirilmiştir.

VI. TAHLİL VE DEĞERLENDİRME Ülkemizin yakın tarihte gerçekleştirdiği birtakım yasal düzenleme

çalışmaları kapsamında cezalandırma ve infaz alanlarına ilişkin mevzuatımız güncellenmiş, bu bağlamda özellikle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile gerek vatandaşlar ve yargı mercileri tarafından dile getirilen hususlar, gerekse bu alandaki uluslararası gelişim ve değişimler dikkate alınarak bir dizi yenileştirme ve ıslah yapılmıştır. Tutuklu ve hükümlülerin insan onuruna uygun bir şekilde ceza infaz kurumlarında bulundurulmalarını sağlamak amacıyla, Birleşmiş Milletler tarafından kaleme alınan “Hükümlülere Uygulanacak Muameleye İlişkin Minimum Standart Kurallar” ile Avrupa Konseyi tarafından belirlenen, “Hükümlülerin İyileştirilmeleri için Standart Asgari Kuralların Avrupa Metni” referans metin kabul edilmiş, böylece ulusal ve uluslararası metinler arasındaki düzenleme ve uygulama farkları ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Hükümlüler ve tutuklular açısından oldukça önemli standartları kapsayan bu hükümlere riayet edilmesini sağlamak amacıyla da Anayasa’nın 90. Maddesine, ‘Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7.5.2004-5170/7 md.)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası

2009 00Faaliyet Raporu

496

andlaşma hükümleri esas alınır.’ ifadesi eklenmiş, ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası hükmün esas alınacağı belirtilerek konuya verilen önem vurgulanmıştır. Tüm bu değişikliklerin memnuniyet verici olduğu ulusal ve uluslararası kamuoyu tarafından kabul edilmesine rağmen, bu kurallara en üst düzeyde uyumun sağlanması, başka bir ifadeyle, bu hakların şekli olarak kalmayıp pratiğe dökülmesi gereği izahtan varestedir. İnfaz kurumlarının insan hakları gereklerine uygunluğunun denetimini sağlamak amacıyla yapılan bir dizi ziyaret kapsamında Alt Komisyonumuz, Muş E Tipi Ceza İnfaz Kurumunu ziyaret etmiştir. Söz konusu ziyaret kapsamında, kurum şartlarının genel olarak iyi olduğu, gezilen kısımların temiz ve düzenli bulunduğu müşahede edilmiştir. Bu ziyaret sonucunda Alt Komisyonumuz tarafından yapılan tahlil ve değerlendirmeler aşağıdaki gibidir:

Kurum idaresi ile hükümlü ve tutuklular arasında sağlıklı ve daimi bir diyalog kurulmalıdır. Ceza infaz kurumu yöneticileri, görev yaptıkları yerlerde bulunuş sebeplerinin hükümlü ya da tutuklular olduğu gerçeğini sürekli hatırda tutmalıdırlar. Hükümlü ve tutukluların, mazileri ne olursa olsun ‘Toplumun devlete emaneti’ oldukları unutulmamalı, söz konusu kişilerin bizatihi kendilerinin ayrıca bu kişiler için endişe duyan yakınlarının kaygıları makul karşılanmalı, sorun ve talepler empati ile değerlendirilmelidir. Cumhuriyet Başsavcısı ve Ceza İnfaz Kurumu Savcısının denetim görevleri kapsamında aldıkları aktif rolün yararlı olduğu, bu yaklaşımın hükümlü ve tutuklular ile görevliler arasında çıkabilecek muhtemel sorunları önleyici bir fonksiyon eda ettiği müşahede edilmiştir. Bununla birlikte, idarenin hükümlü ve tutuklularla var olan diyalogu artırmasının, daha yapıcı bir üslup benimsemesinin ve mevcut şartların daha da iyileştirilmesini sağlayacak tedbirler almasının yararlı olacağı düşünülmektedir. Ceza infaz kurumu yetkililerine stres yönetimi ve insan ilişkileri konusunda sürekli meslek içi eğitim verilmelidir. Adalet Bakanlığı yetkililerinin,ceza infaz kurumlarının ıslahı konusunda şimdiye kadar yaptığı olumlu çalışmaların bir devamı olarak, ceza infaz kurumu yetkililerinin de gerek meslek öncesi gerekse meslek içi bir eğitime tabi tutulması, psikolojik formasyon almış personel sayısının artırılması ve buna ek olarak da ceza infaz kurumlarında part-time çalışacak kişilere istihdam yolunun açılması gereklidir. Mevcut personelin de, ödenecek ek mesai ücreti mukabilinde daha fazla eğitsel ve rehabilitasyon amaçlı aktiviteye katılımı sağlanmalıdır. Bu şekilde verilecek ek hizmet bedellerinin Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı (ATGV) tarafından karşılanabileceği düşünülmektedir.

Son dönemde ortaya çıkan cinnet olayları toplumda her geçen gün artan tansiyonun ve tahammülsüzlüğün bir işareti olarak algılanmalı; bu bağlamda, yakın ya da uzak bir gelecekte tekrar topluma geri dönecek tutuklu ve hükümlülerin ruh sağlıklarının iyileştirilmesi hedeflenmelidir. Devletin mutlak hâkimiyet alanında ömürlerinin önemli bir dilimini geçiren kişilerin ıslahı itidal ile sağlanmalı, bu işlem gerçekleştirilirken mahkûm psikolojisi dikkate alınmalıdır. Üniversiteler ile Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün ortaklaşa çalışması teşvik edilmeli, psikolojik danışma ve rehabilitasyon eğitimi

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

497

veren fakültelerin sayısı artırılmalı, bu alan çocuk ve genç psikolojisinin yanı sıra hükümlü ve tutuklu psikolojisi ile de ilgilenen bir branş haline getirilmelidir. Hürriyetlerini kaybetmiş çocuk ve erişkin psikolojisi hakkında ihtisaslaşmış enstitüler kurulmalı, bu bağlamda Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve diğer ilgili uluslar arası örgütlerden finansal kaynak ve rehberlik talep edilmelidir.

Ceza infaz kurumlarında bulunan çocukların tek başlarına ayakta kalma mücadelesi veren kişiler olduğu, birçoğunun sorunlu ailelerden geldiği ya da aileleri ile ilişkilerinin bozuk olduğu, ya hiç eğitim almamış oldukları ya da eğitimlerini yarıda bırakmış oldukları gözlemlenmiştir. Reşit olmadan çok önce hürriyetini kaybeden bu çocuklar otomatik olarak eğitimden mahrum kalmakta, finansal kaynakları bulunmadığı için ya da yetersiz olduğu için bu kişiler, zamanla ‘talepleri doğru düzgün karşılanmayan ya da değerlendirme dışı tutulan bireyler’ oldukları algısına sürüklenmektedirler. Bahse konu kişiler her ne kadar toplumdan tecrit edilmişler ise de, günlük olarak takip ettikleri yazılı ve görsel medya marifetiyle ‘dış dünyayı’ gözlemleyebilmekte, birçok şeye hasret ve muhtaç olarak hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar. Dış dünyaya ait şeylerin sirayet edebildiği ama içeriden dışarıya bir çıkış yolu bulunmayan yerlerde yaşayan bu kişiler; yaşama sevinçlerinin yok olmaması, topluma düşman olmamaları ve geri döndüklerinde intibak sağlayabilmeleri açısından özel bir eğitim sürecine tabi tutulmalıdır. Bu cümleden olarak, münhasıran çocuk tutuklu ve hükümlülerin kaldığı ‘Özel Çocuk Ceza İnfaz Kurumları’ bir an önce hayata geçirilmelidir. Ülkemizin birkaç merkezinde başlatılabilecek bu uygulama; içinde özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin, spor ve rekreasyon alanlarının bulunduğu, ‘dışarıya’ çıktıklarında kendilerini en kısa sürede topluma entegre olmaya teşvik edecek; mimarisi, tefrişatı ve müfredatı çocuk psikolojisine göre şekillendirilmiş yerler olarak tasarlanmalıdır. Bu uygulamanın proje ve yapım aşamasında Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi başta olmak üzere konuyla ilgili uluslararası örgütlerden destek talep edilmelidir. Adalet Bakanlığı bu adımları bir an önce atmalı, bu süreç esnasında ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapmalıdır.

Vaki şikâyetler ya da mutat uygulamalar çerçevesinde ceza infaz kurumları yetkilileri tarafından yapılan aramalar esnasında birtakım hak ihlallerinin oluştuğu iddia edilmektedir. Bu tür iddia sahiplerinin beyanları, aksini ispat edecek bilgi, belge ile yazılı-görsel doküman bulunmadığı takdirde akıllarda soru işareti oluşmasına neden olacak, bu durumda da devlet görevlileri ya da devletin töhmet altında kalması mümkün hale gelebilecektir. Bu gibi durumların önlenmesi bakımından, yapılan her türlü işlemin, demokrasilerde vazgeçilmez olan ‘şeffaflık ve hesap verilebilirlik’ prensipleri çerçevesinde gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir. Ayrıca, bu husus devletin pozitif yükümlülüğünün doğal bir sonucudur. Devlet hâkimiyetinin çok belirgin ve güçlü bir şekilde kendisini hissettirdiği ceza infaz kurumlarında, kamu görevlileri, ‘mutlak hâkimiyet’ alanında bulunan tutuklu ve hükümlülere yaklaşımlarını belirlerken daha hassas olmak zorundadırlar. Uluslararası insan

2009 00Faaliyet Raporu

498

hakları hukukunda bu gibi durumlarda ispat yükü tersine dönmekte, yani ‘müddei iddiasını ispata mecburdur’ genel hukuk ilkesi burada işlememekte, uğranıldığı iddia edilen zararın devletin görevlileri tarafından gerçekleştirilmediğini ispat külfeti devlete ait olmaktadır. Bu bağlamda, ceza infaz kurumu görevlileri ile ilgili kurumda görev yapan jandarma yetkilileri, gerek iç kamuoyunda gerekse uluslararası arenada ülkemizi zor duruma düşürmesi muhtemel iddiaları önleyecek her türlü tedbiri almalıdırlar. Çözüm olarak akla gelen ilk tedbir, aramaların - vücut aramaları hariç olmak üzere- baştan sona kamera eşliğinde yapılmasıdır. Şeffaf uygulamalar hesap verebilirliği kolaylaştıracak, böylece bu tür iddialar nedeniyle devlet töhmet altında tutulamayacaktır.

Birçok ceza infaz kurumunda olduğu gibi, ziyaret edilen Muş E Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda de tutuklu ve hükümlülerin birlikte aynı ortamda kaldıkları, daha önceki raporlarımızda da dikkate getirildiği üzere aynı suçtan dolayı yargılanan kişilerin aynı koğuşlarda barındırıldıkları görülmüştür. Bu husus aynı ortamda kalan kişilerin birbirlerinden negatif anlamda etkilenmeleri sonucunu doğurmakta, bu yerler yeni suçlara ilişkin eğitimin alındığı bir ‘ocak’ haline gelmektedir. Bu hususun yetkililer tarafından bir an önce ele alınması, yeni ceza infaz kurumlarının açılması ve bununla birlikte mevcut kurumların yeniden düzenlenmesi gereklidir. Yeni kurulacak sistemde ayrı türdeki suçlardan tutuklu ve hükümlü olanların ayrı yerlerde barındırılması hususu değerlendirmeye alınmalıdır.

Kimi tutuklu ve hükümlüler anne-baba veya eşlerinin olmaması nedeniyle açık ziyaretleri soyadları farklı olan kardeşleri veya diğer akrabaları ile yapabilme ve ziyaretçilerinin isimlerini değiştirme imkânı sağlayan yasal düzenleme yapılmasını talep etmektedirler. 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 83 üncü maddesinde; “ Hükümlü, belgelendirilmesi koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından haftada bir kez ve ayrıca kuruma kabullerinde, zorunlu hâller dışında bir daha değiştirilmemek üzere, ad ve adreslerini bildirdiği en fazla üç kişi tarafından, yarım saatten az ve bir saatten fazla olmamak üzere çalışma saatleri içinde ziyaret edilebilir.” denilmektedir. ‘Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hattında Tüzük’ün 126 ncı maddesi de bu hükme paralel düzenleme getirmektedir. Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik’in ‘ziyaret edebilecek kişiler’ başlıklı bölümün 9/2 nci maddesinde; “Hükümlü ve tutuklular, birinci fıkrada sayılanlar dışında kalan üç ziyaretçisinin adı ve soyadı ile bilmesi hâlinde adresini ceza infaz kurumuna kabulünden ve kendisine bu hususun tebliğ edildiği tarihten itibaren 10 gün içinde bildirir. Bu ziyaretçiler, ölüm, ağır hastalık, doğal afet, hükümlü ve tutuklunun nakli ya da ziyaretçinin ziyaret olanağını ortadan kaldıracak yerleşim yeri değişikliği gibi zorunlu hâller dışında değiştirilemez. Ceza infaz kurumu yönetimince, gerekli görülmesi hâlinde bildirilen ziyaretçiler hakkında, ziyarette bulunmalarında sakınca bulunup bulunmadığı konusunda kolluk

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

499

aracılığıyla araştırma yaptırılır. Sakıncalı görülenlere ziyaret izni verilmez ve yeni ziyaretçinin bildirilmesi istenir.” hükmü bulunmaktadır. Burada bildirilen üç kişinin değiştirilmesi çok ağır şartlara bağlanmıştır. Gerçekten de, anılan düzenlemede sayılan ‘ölüm, ağır hastalık, doğal afet, hükümlü ve tutuklunun nakli ya da ziyaretçinin ziyaret olanağını ortadan kaldıracak yerleşim yeri değişikliği gibi zorunlu hâller’ ifadesi oldukça daraltıcı bir yoruma neden olmaktadır. Hayatın olağan akışı içerisindeki bazı değişimler bu hükmün uygulamasını zorlaştırabilir. Bu da, verilen bir hakkın hükümlü ve tutuklu açısından bir anlam ifade etmemesi sonucunu doğurur. Nitekim bir hükümlü ya da tutuklunun yukarıda belirtilen mevzuat kapsamında isimlerini ceza infaz kurumuna bildirmesinden sonra kendisini ziyaret etmesini istediği kişileri değiştirmek istemesi doğaldır. Kişiye bu hakkın tanınmasıyla; onun dış dünyayla irtibatını sağlamak, toplumla olan ve hürriyetinin tahdit edilmesi nedeniyle her geçen gün daha da zayıflayan bağını takviye etmek ve yaşama sevincini ayakta tutmak amaçlanmaktadır. Anılan yönetmelikte ‘Ceza infaz kurumu yönetimince, gerekli görülmesi hâlinde bildirilen ziyaretçiler hakkında, ziyarette bulunmalarında sakınca bulunup bulunmadığı konusunda kolluk aracılığıyla araştırma yaptırılır. Sakıncalı görülenlere ziyaret izni verilmez ve yeni ziyaretçinin bildirilmesi istenir’ hükmü yer aldığından hükümlü ya da tutuklu ile görüştürülmesinde sakınca bulunan kişilerin listeden çıkarılması zaten mümkün bulunduğundan bu düzenlemenin değiştirilmesi yararlı olacaktır. Bu hususu Alt Komisyonumuz tarafından ziyaret edilen tüm ceza infaz kurumlarındaki hükümlü ve tutuklular ısrarla dile getirilmiştir. Bu bağlamda, yasada değişiklik yapılarak, belli periyotlar halinde bu listenin güncellenmesinin sağlanması amaca daha uygun bir yol olarak gözükmektedir. Öte yandan, personel yetersizliği nedeniyle, sadece haftanın belirli gün ve saatlerinde açık görüş yapılabilmesi hususu özellikle uzaktan gelen ziyaretçiler bakımından problem teşkil etmektedir. Hükümlü ve tutuklular için önemi tartışılamayacak olan bu problemin bertaraf edilebilmesi bakımından bazı tedbirler alınması yararlı olacaktır. Örnek kabilinden ifade etmek gerekirse, aynı şehirden elen kişilerin gerekirse akşam saatlerinde görüştürülmesi, açık görüş saatlerinin uzatılması, vb. uygulamalar ceza infaz kurumu yönetimi ile hükümlü ve tutuklular arasında, dolayısıyla devlet ve millet arasındaki ilişkinin daha da iyileştirilmesine hizmet edecektir. Mesai dışında yapılacak açık görüşlere nezaret edecek personele tatminkâr bir ek ücret ödenmesi maddi sıkıntılar yaşayan bu kişilere az da olsa bir katkı anlamına gelecek, diğer taraftan hükümlü ve tutukluların rehabilitasyonunu kolaylaştıracaktır. Personele ödenecek ek ücretin Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı (ATGV) tarafından karşılanabileceği düşünülmektedir.

Alt Komisyonumuzun ziyaret ettiği yerlerde, genel olarak kapasite fazlalığı dikkati çekmektedir. Muş E tipi Ceza İnfaz Kurumunda da bu sıkıntı mevcuttur. Birçok hükümlü ve tutuklunun, ailelerine yakın olabilmek için şu anda bulundukları infaz kurumuna nakledilmeyi talep ettikleri anlaşılmaktadır. Bu gibi talepler sonucunda, kurum mevcudu olması gerekenin oldukça üzerinde bir

2009 00Faaliyet Raporu

500

sayıya ulaşmaktadır. Fiziki şartlar yeterli olsa bile kapasite üstü barındırma zorunluluğu nedeniyle hayat kalitesi düşmekte, personel mevcut hükümlü ve tutuklulara yetmemekte ve var olan problemler zaman içinde akut birtakım sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Böylece ceza infaz kurumları sadece barınma imkânı sunan bir yer haline gelmekte, ıslah fonksiyonu göz ardı edilmekte, kurum yönetimi ile hükümlü ve tutuklular arasındaki iletişim kanalları zarar görmektedir. Bu durum hükümlü ve tutuklular arasında da birtakım çatışmaların oluşmasına neden olmaktadır. Nitekim görüşülen hükümlü ve tutuklular kapasite fazlalığının zaman içinde kendi aralarında problemlerin oluşmasına neden olduğunu teyit etmişlerdir. Birçok kişi kapasite fazlalığının hayatlarını çekilmez bir hale getirdiğini, bununla birlikte ailelerinden uzakta olmamak bakımından bu durumu tercih ettiklerini ifade etmiştir. İnşa edilecek yeni ceza infaz kurumlarının, en fazla 5 kişinin kalabileceği koğuşlar şeklinde dizayn edilmesi yararlı olacaktır. Zira kalabalık koğuşlar; ceza infaz kurumu yönetimi ile hükümlü ve tutuklular arasındaki iletişimin zayıflamasına, koğuş ağalığı gibi sömürüye imkân veren kötü uygulamaların ortaya çıkmasına, birlikte kalan kişilerin birbirini negatif anlamda etkileyerek suç işleme yöntemlerini birbirlerine intikal ettirmesine ve terör suçları nedeniyle bulunan kişilerin kendileri ile baş başa kalarak hatalarını anlamalarına engel olmaktadır.

Muş E tipi Ceza ve İnfaz Kurumunun fiziksel koşullar itibariyle iyi bir durumda olup temizliğe ve düzene riayet ediliyor olması, sıcak suyun günün belli saatlerinde de olsa her gün verilmesi olumlu bir husus olarak not edilmiştir. Zaman içerisinde fiziki şartlarda daha da iyileştirme sağlanmasının, en azından soğuk su konusunda bir kısıtlama yapılmayacak olmasının hedeflenmiş olması kayda değer bir husustur.

VII. SONUÇ 1. Ceza infaz kurumu idaresi ile hükümlü ve tutuklular arasında sağlıklı ve

daimi bir diyalog kurulmalıdır. Tutuklu ve hükümlülerin, mazileri ne olursa olsun ‘toplumun devlete emaneti’ oldukları unutulmamalı, söz konusu kişilerin bizatihi kendilerinin, ayrıca bu kişiler için endişe duyan yakınlarının kaygıları makul karşılanmalı, sorun ve talepler empati ile değerlendirilmelidir. Cumhuriyet Başsavcısı ve Ceza İnfaz Kurumu Savcısının denetim görevleri kapsamında aldıkları aktif rolün yararlı olduğu, bu yaklaşımın hükümlü ve tutuklular ile görevliler arasında çıkabilecek muhtemel sorunları önleyici bir fonksiyon eda ettiği müşahede edilmiştir. Bununla birlikte, yönetiminin hükümlü ve tutuklularla var olan diyalogu artırmasının, daha yapıcı bir üslup benimsemesinin ve mevcut şartların daha da iyileştirilmesini sağlayacak tedbirler almasının yararlı olacağı düşünülmektedir. Ceza infaz kurumu yetkililerine stres yönetimi ve insan ilişkileri konusunda sürekli meslek içi eğitim verilmeli, kurumdaki eğitsel ve rehabilitasyon amaçlı faaliyetler part-time çalışan uzmanlarla desteklenmeli, personelin de ek ücret karşılığı mesaiye kalmaları sağlanarak ek işgücü oluşturulması yolu açılmalıdır. Bu hususta

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuı00 2009

501

gereksinim duyulan finansal kaynaklar Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı (ATGV) tarafından karşılanmalıdır. Böylece hem tutuklu ve hükümlülerin daha fazla sosyal hizmetlerden yararlanması, hem zaten maddi sıkıntılarla boğuşan personele ek bir finansal kaynak oluşturulması, hem de nitelikli ama işsiz insanların üretim sürecine katılmaları sağlanabilecektir.

2. Her geçen gün sayıları artan ve toplumsal tansiyon ve tahammülsüzlüğün bir belirtisi olan cinnet olayları doğru okunmalı, yakın ya da uzak bir gelecekte tekrar topluma geri dönecek tutuklu ve hükümlülerin ruh sağlıklarının iyileştirilmesi hedeflenmelidir. Hayatlarının önemli bir kısmını devletin hâkimiyet alanında geçiren bu kişilerin ruh sağlıklarının iyileştirilmesi amacıyla üniversiteler ve Adalet Bakanlığı ortaklaşa projeler yapmalıdır. Öte yandan, her yaştaki hükümlü ve tutuklu psikolojisi hakkında eğitim veren enstitü ve fakülteler kurulmalı; Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi başta olmak üzere konuyla ilgili uluslararası örgütlerden finansal kaynak ve rehberlik talep edilmelidir.

3. Birçoğu sorunlu ailelerden gelen ya da aileleri ile ilişkileri bozuk olan, eğitim almamış ya da eğitimlerini yarıda bırakmak zorunda kalmış ve ceza infaz kurumlarında barındırılan çocuklar tek başlarına ayakta kalma mücadelesi vermektedirler. Kendilerini ‘talepleri doğru düzgün karşılanmayan ya da değerlendirme dışı tutulan bireyler’ olarak algılamaya başlayan bu kişiler, günlük olarak takip ettikleri yazılı ve görsel medya marifetiyle ‘dış dünyayı’ gözlemleyebilmekte, birçok şeye hasret ve muhtaç olarak hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar. Bu çocukların yaşama sevinçlerinin yok olmamasını, topluma düşman olmamalarını ve geri döndüklerinde intibak süreçlerinin kolaylaştırılmasını sağlayacak özel bir eğitim süreci öngörülmelidir. Bu eğitim süreci etkin olarak bir an önce başlatılmalı, münhasıran çocuk tutuklu ve hükümlülerin kaldığı ‘Özel çocuk ceza infaz kurumları’ bir an önce hayata geçirilmelidir. Bu kurumlar, içinde özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin, spor ve rekreasyon alanlarının bulunduğu, ‘dışarıya’ çıktıklarında kendilerini topluma entegre olmaya teşvik edecek; mimarisi, tefrişatı ve müfredatı çocuk psikolojisine göre şekillendirilmiş yerler olarak dizayn edilmelidir.

4. Ceza infaz kurumlarında yapılan aramalar sonucunda birtakım hak ihlallerinin ortaya çıktığı iddia edilmektedir. Bu tür iddia sahiplerinin beyanları; aksini ispat edecek bilgi, belge ile yazılı-görsel doküman bulunmadığı takdirde akıllarda soru işareti oluşmasına neden olacak, böylece devlet görevlileri ya da devletin töhmet altında kalması mümkün hale gelebilecektir. Bu gibi durumların önlenmesi bakımından, yapılan her türlü işlemin, demokrasilerde vazgeçilmez unsur olan şeffaflık ve hesap verilebilirlik prensipleri çerçevesinde gerçekleştirilmesi, devlet hâkimiyetinin çok belirgin bir şekilde kendisini hissettirdiği ceza infaz kurumlarında, kamu görevlilerinin daha hassas olması gerekmektedir. Uluslararası insan hakları hukukunda bu gibi durumlarda ispat yükü tersine dönmekte, uğranıldığı iddia edilen zararın devletin görevlileri tarafından gerçekleştirilmediğini ispat külfeti devlete ait olmaktadır. Ülkemizi gerek iç kamuoyunda, gerekse uluslararası arenada zor duruma düşürmesi

2009 00Faaliyet Raporu

502

muhtemel iddiaları önleyecek her türlü tedbiri almak bakımından, aramaların -vücut aramaları hariç olmak üzere- baştan sona kamera eşliğinde yapılması uygun olacaktır.

5. Ceza infaz kurumlarında birlikte kalmamaları gerekli olan hükümlü-tutuklu, erişkin-çocuk kişilerin ayrı yerlerde kalmalarını sağlayacak tedbirler gecikmeksizin alınmalıdır.

6. Birçok yerde olduğu gibi Muş E tipi Ceza İnfaz Kurumunda da kapasite fazlası hükümlü ve tutuklu mevcudiyeti önemli bir problem oluşturmaktadır. Birçok hükümlü ve tutuklunun, ailelerine yakın olabilmek için buraya nakledilmeyi talep ettikleri anlaşılmaktadır. Kurumun fiziki şartları yeterli olsa bile kapasite üstü barındırma zorunluluğu nedeniyle hayat kalitesi düşmekte, personel mevcut hükümlü ve tutuklulara yetmemekte ve var olan problemler zaman içinde akut birtakım sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İnşa edilecek yeni ceza infaz kurumlarının, en fazla 5 kişinin kalabileceği koğuşlar şeklinde tasarlanması yararlı olacaktır. Zira kalabalık koğuşlar; ceza infaz kurumu yönetimi ile hükümlü ve tutuklular arasındaki iletişimin zayıflamasına, koğuş ağalığı gibi suiistimallere imkân veren uygulamaların ortaya çıkmasına, birlikte kalan kişilerin birbirini negatif anlamda etkileyerek suç işleme yöntemlerini birbirlerine intikal ettirmesine ve terör suçları nedeniyle bulunan kişilerin kendileri ile baş başa kalarak hatalarını anlamalarına engel olmaktadır.

7. Fiziksel koşullar itibariyle zaten iyi bir durumda olan ceza infaz kurumu’nun şartlarının daha da iyileştirilmesi hususundaki çabalar kayda değer bulunmuştur.

8. Kimi tutuklu ve hükümlüler anne-baba veya eşlerinin olmaması nedeniyle açık görüşlerde, soyadları farklı olan kardeşleri, diğer akrabaları ya da yakınları ile görüşebilmeyi talep etmektedirler. Mevcut mevzuata göre, önceden bildirilen kişilerin değiştirilmesi oldukça ağır şartlara bağlanmıştır. Gerçekten de, anılan düzenlemede sayılan ‘ölüm, ağır hastalık, doğal afet, hükümlü ve tutuklunun nakli ya da ziyaretçinin ziyaret olanağını ortadan kaldıracak yerleşim yeri değişikliği gibi zorunlu hâller’ ifadesi oldukça daraltıcı bir yoruma neden olmaktadır. Hayatın olağan akışı içerisindeki bazı değişimler bu hükmün uygulamasını zorlaştırabilir. Bu da, verilen bir hakkın hükümlü ve tutuklu açısından bir anlam ifade etmemesi sonucunu doğurur. Nitekim bir hükümlü ya da tutuklunun yukarıda belirtilen mevzuat kapsamında isimlerini ceza infaz kurumuna bildirmesinden sonra kendisini ziyaret etmesini istediği kişileri değiştirmek istemesi doğaldır. Bu bağlamda, mevzuatta değişiklik yapılarak, belli periyotlar halinde bu listenin güncellenmesinin sağlanması amaca daha uygun bir yol olarak gözükmektedir. Öte yandan, personel yetersizliği nedeniyle, sadece haftanın belirli gün ve saatlerinde açık görüş yapılabilmesi hususu özellikle uzaktan gelen ziyaretçiler bakımından problem teşkil ettiğinden, hükümlü ve tutuklular için çok öncelikli olan bu problemin bertaraf edilebilmesi bakımından bazı tedbirler alınması yararlı olacaktır. Aynı şehirden elen kişilerin gerekirse akşam saatlerinde görüştürülmesi, açık görüş saatlerinin uzatılması, vb. uygulamalar ceza infaz kurumu yönetimi ile hükümlü ve tutuklular arasındaki, dolayısıyla devlet ve millet arasındaki ilişkinin daha da iyileştirilmesine hizmet edecektir.