ortakzemin sayı 2

68
Kuran-ý Kerim Üç Aylýk Kültür ve Düþünce Dergisi O r tak Zemin KAPAK DOSYASI KENDÝ DÝLÝYLE KUR’AN. ÝSRAÝLLÝYAT KUR’AN VE BÝZLER KUR’AN’IN HAKÝMÝYET-Ý MUTLAKASI. KUR’AN’I NASIL OKUMALIYIZ..? ANLAM,KUTSAL METÝNLER VE ÝNSAN AKLI. KUR’AN VE POZÝTÝF BÝLÝMLER . . .

Upload: ahmet-celik

Post on 07-Mar-2016

252 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

 

TRANSCRIPT

Page 1: ortakzemin sayı 2

Kuran-ý Kerim

Üç Aylýk Kültür ve Düþünce DergisiOrtak Zemin

KAPAK DOSYASI

KENDÝ DÝLÝYLE KUR’AN.

ÝSRAÝLLÝYATKUR’AN VE BÝZLER

KUR’AN’IN HAKÝMÝYET-Ý MUTLAKASI.

KUR’AN’I NASIL OKUMALIYIZ..?

ANLAM,KUTSAL METÝNLER VE ÝNSAN AKLI.KUR’AN VE POZÝTÝF BÝLÝMLER

.

.

.

Page 2: ortakzemin sayı 2

Merkez:Perlikaya Mah. 1 Nolu Sok. No:15 GAZÝANTEP Tel:0.342 225 50 58

GIDA DÜNYASIGIDA DÜNYASI

Þube : Üçoklar Mah. 46 Nolu Sok No:1 GAZÝANTEP Tel:0.342 225 50 59

Þube :Güneykent Mah. 238 Nolu Sok.Gýda Dünyasý Apt. No:11/A GAZÝANTEP Tel:0.342 360 90 34

YÜKSELLER METALYÜKSELLER METAL0.55 mm-12 mm Arasý Kesim ve Eðim Ýþleri

RömorkDamper3-4’lü Briket SacMuhtelifSac Çeþitleri

Mirkelam YÜKSEL(0.532 561 46 26)

Tel :0.342 235 41 90Fax :0.342 235 16 20Adres:Küsget San.Sit. A Blok 7. Cad No:21-23 GAZÝANTEP

Kaliteyi ucuza alýnKaliteyi ucuza alýn

Alýþveriþin keyifli dünyasýna hoþ geldiniz.Alýþveriþin keyifli dünyasýna hoþ geldiniz.

E-mail:[email protected]

www.yukse

llerm

etal.com

ÝNÞAAT LTD.ÞTÝ

Page 3: ortakzemin sayı 2

ww

w.o

rta

kze

min

.co

m Rahman ve Rahim Allah'ýn adý ile…

Toplumsal hayatýmýzýn türlü deðiþmelere maruz býrakýldýðý bir dönemde “DEÐÝÞMEDEN ÝLERLEMEK” ve “KENDÝMÝZ OLABÝLMEK” adýna çýktýðýmýz bu fikri yolculukta sizlerle tekrar buluþmanýn vermiþ olduðu heyecaný yaþýyoruz. Dergimizin ilk sayýsýnýn büyük bir ilgi görmesi de bu heyecanýmýzý arttýrmaktadýr. Özellikle ilk sayýmýzda iþlediðimiz “kapak soruþturmasý” bölümünün ilgi ve beðeniyle karþýlanmasý; ortak zemin fikriyatýnýn bir temel olabileceði ümidini vermek adýna sevindiricidir. Dergimizin ilk sayýsý hakkýnda aldýðýmýz bir çok olumlu tepkinin yanýnda özellikle tasarým ve dizayn noktasýnda birtakým eleþtiriler de aldýk. Ýlk sayýnýn heyecaný ve aceleciliði içinde aksattýðýmýz noktalarý, bu sayýmýzda dikkatle ve hassasiyetle ele aldýk ve güzel bir tasarým ve zengin bir içerik oluþturmaya çalýþtýk.

Vahye muhatap olan insanýn, hem dünyada hem de ahirette sýkýntýlara

düþmemesi için gereken en önemli nokta; saðlam bir itikadi yapý ve bunun sahih bir þekilde amele dönüþmesidir. çünkü biz biliyoruz ki; zihnimizdeki, tasavvurumuzdaki milimetrik sapmalar; eylemde kilometrelere varan bir sapma-kayma oluþturacak. Bu açýdan iþlediðimiz konularýn bu yapýya uygun olmasýna dikkat etme adýna dergimizin bu sayýsýnda “Kapak Dosyasý” baðlamýnda Kur'an'ý Kerim'i farklý yönleriyle ele aldýk.

Ayrýca Kur'an- Sünnet bütünlüðü noktasýnda Prof. Dr. Mehmet Görmez hocamýzýn “Hz. Peygamber'i Örnek Almak ve Sünnete Tabi Olmanýn Anlamý Üzerine” yazmýþ olduðu araþtýrmasýný “Bir Dizi Yazý” bölümünde yayýnladýk. Yine “Ýz Býrakanlar” da Mehmet Akif Ersoy'u iþledik. “Þam Kitabý” yazarý Taha Kýlýnç'ýn kaleminden “Ýslam Dünyasý” bölümünde, yaný baþýmýzdaki komþu ülke Suriye'yi tanýttýk.

Yine “Düþünce-Deneme-Yorum” sayfalarýmýzda çeþitli konularda ele alýnmýþ olan yazýlarý istifadenize sunuyoruz. “Toplum ve Aile” bölümünde ise; Prof. Dr. M. Zeki Aydýn hocamýzýn “Çocuðun Eðitimi Sadece Anneye Býrakýlmamalýdýr” baþlýklý yazýsýný özellikle babalarýn, yine ayný bölümde geçen “Meslek Hanem Boþ” baþlýklý yazýyý da özellikle hanýmlarýn dikkatine arz ediyoruz.

Günümüzde sýkça tartýþýlan konulardan biri olan baþörtüsü meselesini, farklý boyutlarýyla ele alacaðýmýz bir yazý dizisinin ilk bölümünü bu sayýda “Baþörtüsünün Dini Boyutu” olarak yayýnlýyoruz. Yine “Hukuk” köþemizde “Hukuk ve Ýnsan Haklarý” konusunu iþleyerek hukuki bir bilinç oluþturmaya çalýþtýk.

Ýlk sayýda deðindiðimiz bir noktaya tekrar deðinmek istiyorum. Ortak Zemin, “Kültür ve Düþünce Dergisi” olarak çýkýyor. Kültürümüzün, kimliðimizin ve düþüncemizin ORTAK yanlarýný, saðlam bir ZEMÝN'de buluþturmak için çýkýyor. Kardeþlik kültürünün hayatýmýzda tekrar hakim olmasý için çýkýyor. Bu nedenle Ortak zemin, bütün Müslümanlara “Kardeþ” gözüyle bakmakta ve onlara sayfalarýný daima açýk tutmaktadýr. Kýsacasý katkýlarýnýzý bekliyoruz.

Bu arada web sayfamýzý yoðunluðumuzdan dolayý tam olarak faaliyete

geçiremedik. Önümüzdeki haftalarda inþaallah web sitemizi de istifadenize sunmaya çalýþacaðýz.

Ayrýca içinde bulunduðumuz üç aylarýn ve gelecek olan mubarek gecelerin, alemi islama hayýrlar getirmesini diliyoruz.. Gelecek sayýda buluþmak ümidiyle…

EDÝTÖR’DENOrtakzemin

Üç Aylýk Kültür ve

Düþünce DergisiYýl:1 Sayý:2

Temmuz-Aðustos-Eylül / 20072 YTL

Sahibi ve Yazý ÝþleriMüdürü

Ýbrahim KORKUT

Genel Yayýn Yönetmeni

Abdullah ÞAHÝN

Yayýn Kurulu

Selami YÜKSELRamazan KURT

Ahmet ÇELÝKMuhammed YASÝNHasan HALHALLIM.Emin KORKUT

Ahmet PAYAMSelami GÖRGÜN

Hukuk Danýþmaný

Av.Süphan ERKAN

Reklam ve Abone

Enver YALÇIN

Grafik-Tasarým

Performans Ajans

www.performansnet.com

Baský ve Tarih

Nokta Matbaacýlýk0.342 215 27 20Temmuz 2007

Ýrtibat Adresi

Karagöz Mh.Eskisaray Cad.Þekerci Durdu Ýþ Haný Kat:1

NO:115Þahinbey/Gaziantep

Tlf ve Fax:0342 231 42 [email protected]

Posta Çeki Hesabý ibrahim korkut

hesap no:544 97 32

Yazýlarýn Tüm SorumluluðuYazarlarýna Aittir.

Yayýn Kurulu Yazýlar ÜzerindeDeðiþiklik Yapabilir

Page 4: ortakzemin sayı 2

KA

PA

K D

OS

YA

SI

Ýçindekiler05 KENDÝ DÝLÝYLE KUR'AN Mehmet Ali KIZIKILI

KURAN’I KERÝM’ÝN TARÝHÝNE KISA BÝR BAKIÞ Cuma KARAN

ÝSRAÝLLÝYAT Emrullah GÜLEN

KURAN VE BÝZLER Gülþen GAZELKURAN’IN HAKÝMÝYET-Ý MUTLAKASI Bediüzzaman Said Nursi

KUR’AN’I NASIL OKUMALIYIZ..?

KUR’AN’I KERÝM GÖNÜL TAHTINDA Perihan ÖZATEÞKUR’AN’I KERÝMÝN FAZÝLETÝ HAKKINDA HADÝSLER

ANLAM, KUTSAL METÝNLER VE ÝNSAN AKLI AlÝ KARADENÝZ

KUR’AN VE POZÝTÝF BÝLÝMLER Ramazan KURT

KUR’AN VE HÝKMETLERÝ Hatice Nurcan YILMAZ

HZ.PEYGAMBER’Ý ÖRNEK ALMAK VE SÜNNETETABÝ OLMANIN ANLAMI ÜZERÝNE - 1 Prof.Dr.Mehmet GÖRMEZ

07

1012 14

15 16 1820

22 24

25

ÝNSANI DÜZELTÝÐÝN ZAMAN

MEHMET AKÝF ERSOY M. Emin KORKUT

“ORTAKZEMÝN” KONFERANSLARI - 1 Selami GÖRGÜN

MÜ’MÝNLERDE ÜLFET (UZLAÞMA) Mustafa ÇEKÝÇÝ

AHÝRET PAZARI ÜÇAYLAR Ayþe KIZIKLI

NEFÝS MÜCADELESÝ Dilek BATMAZ

29

30

3334 35 37

KURAN’I KERÝM’ÝN TARÝHÝNE KISA BÝR BAKIÞ

Cuma KARAN

Kuran'ýnTarifi: Kuran, "Bir þeyi diðer bir þeye yaklaþtýrmak, katmak anlamýnda "karn" kökünden türemiþ görüþü(1) yanýnda, "Tevrat ve Ýncil gibi son din için gönderilen kitaba Allah tarafýndan verilmiþ özel bir isimdir."(2) Veya "Allah’u Azimuþþan'ýn kelam sýfatýndan gelen bütün zamanlarda gelip geçen nevi beþerin tabakalarýna, milletlerine ve fertlerine hitaben arþý aladan irad edilen beþeriyeti irþat için Resulullah'a indirilmiþ þu kitab-ý kebir-i kainatýn bir tercümesidir."(3)

HZ.PEYGAMBER’Ý ÖRNEK ALMAK VE SÜNNETE TABÝ OLMANIN ANLAMI ÜZERÝNE - 1

Hadis, Asr-ý Saadeti sürekli þimdiki zamana taþýma gayretini ifade etmiþ ve baþlangýç döneminden uzaklaþan ümmeti kaynaþtýran bir araç vazifesi görmüþtür.

Prof.Dr.Mehmet GÖRMEZ

KÝÞÝSEL GELÝÞÝM

Mahmut GÜNDEÞ

Kiþisel geliþim kitaplarý, son on yýlda çok hýzlý bir þekilde ülkemizi adeta istila etti ve hala da hayli raðbet gören kitaplar arasýnda yer almaktadýr. Batýdan esen bu rüzgar insanlarýmýzýn pek çoðunu etkisi altýna aldý. Pek çoðumuzun dilinde bu tesir farkediliyor. En çok satanlar arasýnda da kiþisel geliþim kitaplarýný bulmak mümkün. Sadece kitaplarla da sýnýrlý deðil, seminerler ve sempozyumlarda da kiþisel geliþim hayli iþlenilen bir konu.

BÝR DÝZÝ YAZI

ÖYKÜ

ÝZ BIRAKANLAR

DÜÞÜNCE-DENEME-YORUM

Page 5: ortakzemin sayı 2

Ýçindekiler

38

40

414344

46

48

5051

53

56

58

6161

62

60

MATERYALÝZMÝN (MADDECÝLÝK)DERS KÝTAPLARINA YANSIMASI Selami YÜKSEL

YÜREÐÝN YAZ DEDÝÐÝ Abdulhamid HASAN

KÝÞÝSEL GELÝÞÝM Mahmut GÜNDEÞ

KUR’AN’DA TOPLUMSAL DEÐÝÞÝM Erol ERKAN

DÝLÝN HÝKAYESÝ Muhammed NESÝM

HEP SEVECEGÝZ BU TOPRAKLARI Taha KILINÇ

ÇOCUÐUN EÐÝTÝMÝ SADECE ANNEYE BIRAKILMAMALIDIR Prof.Dr. Mehmet Zeki AYDIN

MESLEK HANEM BoÞ Mine UÐUR

KENDÝMÝZLE HESAPLAÞMA Adem ÖZKAN

BAÖRTÜSÜNÜN DÝNÝ BOYUTU

MARAÞ BÝZE MEZAR OLMADAN DÜÞMANA GÜLZAR OLMAZ. Zehra ESÝN

HUKUK VE ÝNSAN HAKLARI Ýbrahim TOPÇU

AÞKI TÝTREYEN ALEVÝN PENÇESÝNE BIRAKTIM Mahmut KÝRAZ

GEL KAR(IN)DAÞIM Sinan KARAKAÞ

VASÝYET M.Akif KANLIGÜL

ZEHÝR Orhan OCAÐ Ort

ak Z

emin

KENDÝ DÝLÝYLE KUR'AN

Kur'an, bütün âlemlerin Rabbi itibariyle, Allah'ýn kelâmýdýr. Hem, bütün mevcudatýn Ýlâhý ünvanýyla, Allah'ýn fermanýdýr. Hem, bütün

semâvat ve arzýn Hal�iký namýna bir hitaptýr. Hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir. Hem saltanat-ý amme-i sübhâniye hesabýna bir hutbe-i ezeliyedir. Hem ism-i azamýn muhitinden nüzul ile arþ-ý azamýn bütün muhatýna bakan ve teftiþ eden hikmetfeþan bir kitab-ý mukaddestir. Ve þu sýrdandýr ki, "Kelâmullah" ünvaný, kemal-i liyakatle Kur'ân'a verilmiþ ve daima da veriliyor.

Mehmet Ali KIZIKILI

“ORTAKZEMÝN” KONFERANSLARI - 1

Selami GÖRGÜN

Dergimizin ilk sayýsýný Nisan ayý sonunda bir konferans eþliðinde çýkarmýþtýk. Konferansa Dicle Ýlahiyat'tan Doç.Dr. Hasan Tanrýverdi Hocamýzý davet etmiþtik. Çok istifadeli geçen sohbetinden okuyucularýmýzý, kýsa da olsa bazý notlarla haberdar etmenin ve bir dinleyici olarak aldýðýmýz notlarý sizinle paylaþmanýn faydalý olacaðýný düþündük.

YÜREÐÝN YAZ DEDÝÐÝ

Abdulhamid HASAN

Hurmalar taneye dursun, kabuklar iç baðlasýn, vücutlar bilince yönelsin ve dolsun boþluklar manevi suyla. Bataklýklarý kurutsun imanýn ýlýk yeli, iman çekirdekleri meyveye dursun, öz kaynaktan beslensin körpe dimaðlar.

63 KÝTAP TANITIMI

ÝSLAM DÜNYASI

TOPLUM & AÝLE

BÝR DÝZÝ YAZI

KÜLTÜR & SANAT

HAK & HUKUK

ÞÝÝR

Page 6: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

04

KA

RÝK

AT

ÜR

Kaynaðý belirsiz

Page 7: ortakzemin sayı 2

KA

PA

K D

OS

YA

SI

05

Derleyen: MEHMET ALÝ KIZIKLI

Yemin olsun ki, eðer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onlarýn keyiflerine uyacak olursan, sana Allah'tan ne bir dost vardýr, ne de bir koruyucu. (Ra'd Suresi, 37)

Gönderiliþinin birçok hikmeti vardýr. Kur'an, þu âlem-i insaniyetin mürebbisi,

insaniyeti saadete sevk eden hakikî mürþidi ve hâdisidir. Hem bir kitab-ý hikmet ve kitab-ý emir ve davettir.

Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden

kendi üzerlerine bir þahit göndereceðiz. Seni de onlarýn üzerine þahit getireceðiz. Bu kitabý da, her þeyi açýklayan ve müslümanlara doðruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynaðý ve bir müjdeleyici olarak indirdik. (Nahl Suresi, 89)

(Ey Muhammed!) Onlara de ki: "Kur'ân'ý

Cebrai l , iman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katýndan hak olarak indirdi. (Nahl Suresi, 102)

Elif, Lâm, Râ. Bu Kur'ân öyle büyük bir kitaptýr

ki, insanlarý Rablerinin izni ile karanlýklardan aydýnlýða, her þeye galip ve hamde lâyýk olan Allah'ýn yoluna çýkarman için onu sana indirdik.(Ýbrahim Suresi, 1)

(Ey Resulüm!) Biz, sana bu kitabý

(Kur'âný) sýrf hakkýnda ihtilafa düþtükleri þeyi insanlara açýklaman için ve iman edecek topluma bir hidayet, bir rahmet olsun diye indirdik. (Nahl Suresi, 64)

Bunlar, o hikmetli kitabýn ayetleridir. O, güzellik ve iyilik yapanlar için bir hidayet ve rahmettir. (Lokman Suresi, 23)

Allah tarafýndan indirilmiþtir.

Kur'an, bütün âlemlerin Rabbi itibariyle, Allah'ýn kelâmýdýr. Hem, bütün mevcudatýn Ýlâhý ünvanýyla, Allah'ýn

fermanýdýr. Hem, bütün semâvat ve arzýn Hal�iký namýna bir hitaptýr. Hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir. Hem saltanat-ý amme-i sübhâniye hesabýna bir hutbe-i ezeliyedir. Hem ism-i azamýn muhitinden nüzul ile arþ-ý azamýn bütün muhatýna bakan ve teftiþ eden hikmetfeþan bir kitab-ý mukaddestir. Ve þu sýrdandýr ki, "Kelâmullah" ünvaný, kemal-i liyakatle Kur'ân'a verilmiþ ve daima da veriliyor.

“Ona ne önünden, ne de ardýndan batýl gelemez. O

(Kur'an) hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye layýk olan Allah tarafýndan indirilmiþtir. “(Fussilet Suresi, 42)

“Elif, Lâm, Râ. Bu Kur'ân öyle büyük bir kitaptýr ki,

insanlarý Rablerinin izni ile karanlýklardan aydýnlýða, her þeye galip ve hamde lâyýk olan Allah'ýn yoluna çýkarman için onu sana indirdik. “(Ýbrahim Suresi, 1)

“Bu Kur'ân Allah’tan baþkasýna isnad edilebilecek bir

kirap deðildir.Fakat O kendinden önceki kitaplarýn tastiki ve asýl kitabýn açýklamsýdýr.Onda hiç þüphe yoktur,alemlerin Rabbi tarafýndan indirlmiþtir.” (Yunus Suresi, 37)

“Kuþkusuz Kur'ân, þerefli bir peygamberin (Allah'tan)

getirdiði sözdür. O bir þair sözü deðildir, siz çok az inanýyorsunuz. Bir kâhin sözü de deðildir, ne de az düþünüyorsunuz! O, âlemlerin Rabbi tarafýndan indirilmedir.”(Hakka Suresi, 40-43)

Cebrail vasýtasýyla vahyolunmuþtur.

“Muhakkak ki bu (Kur'ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir. (Resulüm!) Onu Rûhu'l-emin (Cebrail) indirdi.” (Þuara Suresi 192193)

Arapça olarak indirilmiþtir. Ve iþte biz o Kur'ân'ý Arapça bir hüküm olarak indirdik.

KENDÝ DÝLÝYLE KUR'AN

tkz

iO

ra

em

n

Page 8: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

K

AP

AK

DO

SY

AS

I

06

Ýnsanlara bir öðüt ve uyarýdýr. O hiç kuþkusuz, takva sahipleri için unutulmayacak bir

öðüttür. (Hakka Suresi,48) Andolsun ki biz size açýk açýk bildiren ayetler, sizden

önce yaþayýp gitmiþ olanlardan örnekler ve takvaya ulaþmýþ kimseler için öðütler indirdik. (Nur Suresi, 34)

Benzeri kesin olarak yazýlamaz. Ey Muhammed! De ki: "Yemin olsun, eðer insanlar ve

cinler bu Kur'ân'ýn benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardýmcý olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir." (Ýsra Suresi, 88)

Daha önceki kitaplarda bahsi geçmektedir ve kendisi de önceki kitaplardan bahseder.

Kur'ân, asýrlarý muhtelif bütün enbiyanýn kütüplerini

ve meþrepleri muhtelif bütün evliyanýn risalelerini ve meslekleri muhtelif bütün asfiyanýn eserlerini icmâlen tazammun eder.

O, þüphesiz daha öncekilerin kitaplarýnda da vardý.

(Þuara Suresi, 196)

Allah'ýn korumasý altýndadýr. Hiç þüphe yok ki, Kur'ân'ý biz indirdik, elbette onu yine

biz koruyacaðýz. (Hicr Suresi, 9)

Temel baþvuru kaynaðýdýr. Kur'an þu Ýslâmiyet âlem-i manevîsinin güneþi, temeli,

hendesesi ve insana hem bir kitab-ý þeriat, hem bir kitab-ý emir ve davet, hem bütün insanýn bütün hâcât-ý mâneviyesine merci olacak çok kitaplarý tazammun eden tek, cami bir kitab-ý mukaddestir.

Biz sana Kitap (Kur'ân)ý hak olarak indirdik ki,

insanlar arasýnda Allah'ýn sana gösterdiði þekilde hüküm veresin. Sakýn hainlerin savunucusu olma! (Nisa Suresi, 105)

Açýk, anlaþýlýr ve birer birer açýklanmýþtýr. Kur'an þu kitab-ý kebir-i kâinatýn bir tercüme-i

ezeliyesi ve âyât-ý tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ý ebedîsi ve þu âlem-i gayb ve þehadet kitabýnýn müfessiri ve zeminde ve gökte gizli esma-i Ýlâhiyenin manevî hazinelerinin keþþafý ve sutûr-u hâdisatýn altýnda muzmer hakaikin miftahý ve âlem-i þehadette âlem-i gaybýn lisaný ve þu âlem-i þehadet perdesi arkasýnda olan âlem-i gayb cihetinden gelen

iltifâtât-ý ebediye-i Rahmanîye ve hitâbât-ý ezeliye-i Sübhâniyenin hazinesidir

Ýþte biz onu (Kur'ân'ý) böylece, apaçýk ayetler

olarak indirdik. Þüphesiz Allah dilediðini doðru yola eriþtirir. (Hac Suresi, 16)

Ve Allah ayetlerini size açýklýyor. Allah, (iþin iç

yüzünü) çok iyi bilir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir. (Nur Suresi, 18)

Kara ve denizin karanlýklarýnda yolunuzu bulasýnýz

diye yýldýzlarý sizin için yaratan O' dur. Þüphesiz biz, bilen bir toplum için ayetleri geniþ bir þekilde açýkladýk. (En'am Suresi, 97)

Ýman edenler için þifa, hidayet ve rahmettir. Kur'an þu âlem-i insaniyetin mürebbisi ve insaniyeti

saadete sevk eden hakikî mürþidi ve hâdisi, hem bir kitab-ý dua, hem bir kitab-ý ubudiyet, hem bir kitab-ý zikir, hem bir kitab-ý fikirdir.

Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öðüt, gönüller

derdine bir þifa, müminlere bir hidayet ve rahmet geldi. (Yunus Suresi, 57)

(Ey Resulüm!) Biz, sana bu kitabý (Kur'âný) sýrf

hakkýnda ihtilafa düþtükleri þeyi insanlara açýklaman için ve iman edecek topluma bir hidayet, bir rahmet olsun diye indirdik. (Nahl Suresi, 64)

Biz Kur'ân'dan, iman edenler için bir þifa ve rahmet

kaynaðý olan ayetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararýný artýrýr. (Ýsra Suresi, 82)

Bu (Kur'an) insanlarýn kalb gözünü açan bir nur,

kesin bilgi edinmek isteyen bir toplum için de hidayet ve rahmettir. (Casiye Suresi, 20)

Allah'ýn nurudur.

Ey insanlar! Size Rabbinizden bir delil (Muhammed) geldi ve size apaçýk bir nur (Kur'an) indirdik. (Nisa Suresi, 174)

Doðruyu yanlýþtan ayýrýr Bundan (Kuran'dan) önce (onlar) insanlar için bir

hidayet idiler. Doðruyu yanlýþtan ayýran (Furkan)ý da indirdi. Gerçek þu ki, Allah'ýn ayetlerini inkâr edenler için þiddetli bir azab vardýr. Allah güçlüdür, intikam alýcýdýr. (Al-i Ýmran Suresi, 4)

KAYNAKLAR:1-Kur'an-ý Kerim Meali, Elmalýlý M.Hamdi Yazýr2-Nursi, B.Said, Sözler, Zehra Yayýncýlýk3-Kur'an Bilgisi, Vural Yayýncýlýk

Page 9: ortakzemin sayı 2

uran'ýnTarifi: Kuran, "Bir þeyi diðer bir þeye yaklaþtýrmak, katmak anlamýnda "karn" kökünden türemiþ görüþü(1) yanýnda, "Tevrat ve K

Ýncil gibi son din için gönderilen kitaba Allah tarafýndan verilmiþ özel bir isimdir."(2) Veya "Allah’u Azimuþþan'ýn kelam sýfatýndan gelen bütün zamanlarda gelip geçen nevi beþerin tabakalarýna, milletlerine ve fertlerine hitaben arþý aladan irad edilen beþeriyeti irþat için Resulullah'a indirilmiþ þu kitab-ý kebir-i kainatýn bir tercümesidir."(3)

Daha geniþ ýstýlahý (terim) anlamýyla Kuran; Allah tarafýndan Cebrail vasýtasý ile mahiyeti bilinmeyen bir

þekilde son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)'e indirilen, Mushaflarda yazýlan, tevatürle nakledilen, okunmasýyla ibadet edilen, Fatiha süresi ile baþlayýp Nass süresi ile biten, baþkalarýnýn benzerini getirmekten aciz kaldýðý Arapça mu'ciz bir kitaptýr(4)

Kur'an ile Ýlgili Bazý Istýlahlar: Kuran-ý Kerim’i daha iyi tanýmak için bazý ýstýlahlarý bilmekte fayda vardýr:

a) Ayet: Ayet'in ýstýlah mânâsý; Kur'an sureleri içinde yer almýþ olan, baþý ve sonu belli cümlelerdir. Ayet sayýsý ihtilaflý olmakla beraber yaygýn kabul görüþ, 6666 ayet oluþudur. Bu sayý farklýlýðý, besmelenin ayet sayýlýp sayýlmamasýnda, bazý uzun ayetlerin ikiye bölünmesi gibi sebeplerden dolayýdýr. Yoksa metin olarak bir eksiklik ve fazlalýk söz konusu deðildir. Ayetlerin sureler içindeki sýralarý bizzat Hz. Peygamber tarafýndan belirlenmiþtir.

b) Sure: Küçük veya büyük, uzun veya kýsa Kur'ân-ý Kerim'in yüz ondört baðýmsýz bölümünden her birine verilen ad. Surelerin elimizdeki mushafta sýralanýþlarýnýn

KA

PA

K D

OS

YA

SI

07

tkz

iO

ra

em

n

KURAN'I KERÝM'ÝN TARÝHÝNE KISA BÝR BAKIÞ

CUMA KARAN

tevkifi olduðu görüþü, âlimlerin çoðunluðunca kabul edilmektedir. Bazý surelerin bir tek ismi varken, bazýlarýnýn iki ve daha çok ismi bulunmaktadýr

C) Cüzz: Bir bütünün parçalarýndan her biri. Ýslâmî tabir olarak da, Kur'ân'ýn okuma ve hýfzýný pratik olarak kolaylaþtýrmak gayesiyle ayrýldýðý otuz parçadan her birine verilen isimdir.(5) Sonradan konulmuþtur.

Kuran'ýn Nüzulü: Kur’an'ýn mübelliði olan Allah Resulu 40 yaþýna vardýðýnda yaþamýnda önceleri hiç görülmemiþ bazý haller ve duymadýðý bazý seslerle karþýlaþmaya baþladý.(6) Bu dönem içerisinde sýk sýk Hira daðýna çýkýyor, orada azýðý bitinceye kadar tefekküre dalýyordu. Resulullah'ýn bu vahye hazýrlýk dönemi dört beþ yýl sürdü.(7)

Bu hazýrlýk döneminden sonra ilk kez miladi 611 senesinin Ramazan ayýnda Cebrail (a.s) Resulullah'a; "oku seni yaratan Rabbi'nin adýyla oku…" diye baþlayan Alak suresinin ilk beþ ayeti indi. Ramazan ayýnýn(8) Kadir gecesinde(9) inmeye baþlayan Kur’an ayetleri, insanlýðýn kýyamete kadar hayatlarýný aydýnlatacak olan bu mesajlar 23 yýl boyunca Mekke ve Medine'de inmeye devam etti. Ýlk inen Alak süresinin ilk beþ ayetinin inmesinden sonra onbeþ gün vahy kesilmiþ,(10) daha sonra Müddessir süresinin ilk ayetleri inmeye devam etmiþtir.(11) Ýkinci bir kesinti ise, Duha suresinin inmesinden önce gerçekleþmiþtir.(12)

Ýlk inen ayetin, Alak suresini ilk beþ ayeti olduðu hususunda ittifak edilirken, ilk surenin hangisi olduðu hususunda ihtilaf olmakla beraber Elmalý'ya göre Fatiha suresinin olmasý yüksek ihtimaldir.(13) Son inen sure ise Ýbni Abbas'a göre; Nasr suresidir.(14)

Page 10: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

K

AP

AK

DO

SY

AS

I

08

Surelerin Mekki ve Medeni olarak adlandýrýlmasý;

kabul görüþe göre, hicretten önce inenler Mekki, hicretten sonra inenler ise Medeni ayetler olarak adlandýrýlmýþ ve Zerkeþi'ye göre bunlarýn 85'i Mekki, 29'i Medenidir.(15)

Kur’an'ý Kerim'in Toplatýlmasý: Kur’an-ý Kerim’in toplama süreci taa Resulullah ile baþlar. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Osman dönemlerinde de þu andaki mevcut elimizdeki saðlam þeklini almýþtýr. Toplama aþamasýný üç baþlýkta incelemek mümkündür:

A)Rasulüllah (S.A.V.) Döneminde Kuran'ýn Yazýlarak Cem'iPeygamber (S.A.V.) vahiy için katipler edindi. Ýnen ayetler hemen bu vahy katipleri tarafýndan yazýlýyordu. Dört halife, Zeyd b. Sabit, Ubey b. Kâ'b, Halid b. Velid ve Sabit b. Kays bu kâtipler arasýndadýr. Bu sayý kýrk kiþi olarak rivayet edilir.(16) Peygamber (s.a.v.) Kur'an'dan her ineni yazmalarýný emrediyordu. Böylece Kur'an'ý yazma, onu göðüslerde ezberleme ile baþa baþ gidiyordu.

Kur'an'dan her nazil olan yazýlýp Rasulullah (s.a.v.) in evinde muhafaza ediliyordu. Vahiy kâtipleri de kendileri için bir nüsha yazýp götürüyorlardý. Kur'an'ýn muhafaza edilip korunmasýnda okuma-yazma bilen ve bilmeyen sahabenin ezberleriyle birlikte kâtiplerin bu nüshalarýyla Peygamberin evinde toplanan sahifeler yardýmcý olmuþtur. Allah Teâlânýn þu sözünü doðrulayýcý olarak: "Kur'an'ý Biz indirdik ve onu

koruyacak olan da biziz."(17) Âyetleri yassý ve ince taþlara, düzgün hurma dallarýna, kürek kemiklerine ve deri parçalarýna yazarlardý.

Sûrelerin tert ibi de tevkif idir. Rasulüllah (s.a.v.) hayatýnda Kur'an surelerinin tamamýný biliyordu. Tercih edilen görüþe göre sûrelerin bugün Mushaflarda gördüðümüz tertibi, âyetlerin bu þekildeki tertibi gibi, vahye dayalýdýr. Onda içtihadýn yeri yoktur. Ayrýca bu vahye dayalýlýða raðmen Rasulüllah (s.a.v.), ne her sûrenin âyetlerini birkaç sahifeye ve ne de Kuran'ýn hepsini bir mushafýn iki kapaðý arasýnda toplama ihtiyacýný duymuþtur. Çünkü Kur'an okuyan ve ezberleyenler pek çoktu ve aleyhi'ssalât'ü ve's-selâm, vahyin ardarda geliþini ve bazý hükümlerinin neshini gözlüyordu.(18) Rasulullah (s.a.v.) zamanýnda Kuran'ýn tamamý bir mushafta toplanmaksýzýn yazýlmýþtý. Rasulüllah'ýn ve Allah'ýn tevkîfi ile âyetlerin yerlerini gösterdiði þekliyle sahabenin onu ezberlemeleri bir mushafta toplanmasýna ihtiyaç býrakmamýþtý.

Ayrýca Resulullah; vefat edeceði senenin Ramazan ayýnda iki, diðer senelerde birer defa Ramazan ayýnda Cebrail (a.s) ile mukabele okurdu. Böylece her sene tekrar tekrar gözden

geçirilmiþ olurdu.

B)Hz. Ebû Bekir Döneminde Kuran'ýn bir araya Getirilmesi:Rasulullah (s.a.v.) döneminde Kuran'ýn tamamý yazýlmýþ, ancak âyet ve sûreler daðýnýk durumdaydý. Rasûlüllah'dan rivayet edildiði þekliyle-âyetleri tertip edilmiþ olarak Kur'an'ý sahifelerde ilk cem' eden zat, Ebu Bekir’dir. "Kuran'ýn yazýlmasý sonradan çýkmýþ bir durum deðildir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) in kendisi yazýlmasýný emretmiþtir. Lâkin iþlenmiþ deri, kürek kemikleri ve hurma dallan üzerinde daðýnýk haldeydi. Ebû Bekir bir yerden baþka bir yere nakledilip toplanmasýný emretmiþtir. Bu, Rasûlullah (s.a.v.) in evinde daðýnýk halde bulunan yapraklardan bir þeyin kaybolmamasý için bir araya getirilerek bir iple tutturulmasý þeklindedir."(19)

Ebu Bekir'in Kur'an'ý cem'i hicretin onikinci yýlý Yemame vak'asýndan sonra olmuþtur. Müslümanlarla yalancý Müseyleme etbâý olan Ridde ehli arasýnda cereyan eden bu vak'ada sahabeden Kur'an hafýzý yetmiþ kiþi þehid düþmüþtür. Bu durum Ömer b. Hattab'ý endiþeye düþürmüþ ve Ömer, Ebû Bekir'e giderek Kur’an'ý cem etmesini teklif etmiþtir. "Ömer gelip, her kim Kur’an'dan, Rasulullah'dan bir þey duymuþsa onu getirsin, dedi. Kur'an'dan duyduklarýný sahife, levha ve hurma dallarýna yazýyorlardý. Ýki þahid getirinceye kadar da hiç kimsenin getirdiðini kabul etmiyordu"(20) es-Sahavî «Cemalu'l-Kurrâ'da þöyle demektedir: "Gaye onlarýn, o yazýlý belgenin Rasulullah (s.a.v.) in huzurunda yazýlmýþ olduðuna þahadet etmeleridir."(21) Böylece ayetlerin kabul edilmesinde iki þart ileri sürülmüþtür:

1 - A y e t i n v e y a a y e t l e r i n Peygamber(sav)'ýn huzurunda yazýlmýþ olmasý,

2-Ayetlerin ezberlenmiþ olmasý.(22)

Kuran'ý toplama iþini Ebû Bekir bu titizlikle bir seneye yakýn müddet içerisinde bitirdi. Ýsmail Hakký Ýzmirli; "Kur’an-ý mübin tamamýyla toplandýktan sonra Hz. Ömer Ashab-ý kiramý toplattý. Onlara okudu. Ashab-ý güzin tamamýyla tasdik ettiler. Ýçlerinde hiçbir itiraz vaki olmadý" der.(23)

C)Hz.Osman Zamanýnda Kur’an'ýn Çoðaltýlmasý

Buhârî Hz. Osman zamanýndaki Kur’an'ýn Çoðaltýlmasý olayýnýn gerekçesini Sahihinde þöyle anlatýr: "Ermenistan ve Azerbaycan seferine iþtirak eden Irak ve Suriyeli askerler arasýnda kýraat farklýlýklarý belirdi. Bölge komutaný olan Huzeyfe b. el-Yeman savaþtan döner dönmez doðruca Hz. Osman'a gelip kýraat farklýlýklarýndan endiþe duyduðunu belirterek þöyle dedi:

"Ya Emire'l-Mü'minîn, bu ümmet Kur'an-ý Kerîm

Ayrýca Resululluh; vefat edeceði senenin Ramazan ayýnda iki, diðer senelerde birer defa ramazan ayýnda

Cebrail (a.s) ile mukabele okurdu. Böylece her sene

tekrar tekrar gözden geçirilmiþ olurdu.

Page 11: ortakzemin sayı 2

KA

PA

K D

OS

YA

SI

09

tkz

iO

ra

em

n

hakkýnda Yahudi ve Hýristiyanlarýn düþtüðü ihtilâfa düþmeden onun imdadýna yetiþ." Bunun üzerine Hz-. Osman, Hz. Hafsa'ya haber göndererek, "Bize Kur'an sayfalarýný gönder, onlarý sayfalarý çoðalttýktan sonra sana iade edelim" dedi. Hz. Hafsa sayfalarý gönderdi. Hz. Osman, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. ez-Zü-beyr, Said b. el-Âss, Abdurrahman b. el-Haris b. Hiþam'a emretti ve onlar da bu sayfalarý çoðalttýlar. Hz. Osman onlara bu görevi verirken, Kureyþli üç kiþiye þöyle emreder:

“Þayet Kur'an'dan bir þey hususunda Zeyd b. Sabit'le

aranýzda bir ihtilâf olursa, onu Kureyþ lehçesiyle yazýn. Çünkü Kur'an onlarýn diliyle nazil olmuþtur.» Heyet emri yerine getirerek Kuran'ý istinsah etti. Hz. Osman da asýl sayfalarý Hz. Hafsa'ya gönderdi ve çoðaltýlan Mushaflardan her birini bir eyalet halkýna göndererek bu Mushaf dýþýnda Kur'an'dan her kimde ne bulunursa onu yakmasýný emretti.(24) Sicistani bu eyalet merkezlerini; Medine, Mekke, Þam, Yemen, Bahreyn, Basra, Kufe olarak sýralar.(25) Hz. Osman bu yedi merkeze sadece Mushaf'ý göndermedi, Mushaf'la beraber Kýraat vecihlerini bilen onu onlara okuyacak birer öðretici de gönderdi.(26) Genel olarak b u M u s h a f l a r ý n h e r b i r i " Ý m a m Mushaflar"diye tabir edilir.

Ýmam Mushaflarýn Akýbeti: Bu Mushaflarýn akýbetiyle ilgili olarak bilgiler net olmamakla beraber, en az üçünün günümüze kadar geldiði bilinmektedir. Bu üç nüshadan biri; Osmanlýlar Medine'den çýkarken yanlarýna aldýklarý ve hala Topkapý Sarayýnda bulunan Mushaf'týr. Ýkincisi; Timur'un Þam'dan alýp götürdüðü nüshadýr ve halen Taþkent'te bulunmaktadýr. Üçüncüsü ise ; Ýng i l i z le r in Moðol saraylarýnda alýp götürdükleri Ve Londra India Office Kütüphanesi'ne koyduklarý nüshadýr.(27)

Kur’an'a Hareke ve Nokta Konulmasý:

Hz. Osman zamanýnda çoðaltýlan Kur’anlar’da hareke ve noktalama yoktu. Araplar bu Mushaflarý hareke ve noktalamaya ihtiyaç duymadan Abdulmelik b. Mervan zamanýna kadar tam kýrk yýl sorunsuz olarak okudular. Ancak Arap olmayan milletlerin Müslüman olmalarýyla Kur’an-ý Kerim'in okunmasýnda hatalar baþ gösterdi. Bunun giderilmesi için Haccac b. Yusuf büyük gayret sarf etti. Bu iþ için Ebu'l Esed ed-Düeli'yi görevlendirmek istedi ancak o bundan kaçýndý ise de, tövbe suresindeki 3. ayetinin bir harfinin harekesini ötre yerine esre ile yanlýþ okuyan birini duyunca, ortaya çýkan yanlýþ anlamdan dehþete kapýldý ve bu teklifi kabul etti. Zira ayet,"Allah ve Resulu Müþriklerden beridir" anlamda iken, yanlýþ hareke ile," Allah, Müþriklerden de resulünden de beridir." Anlamýna gelmiþti.

Kur’an'ýn Basýlýp Çoðalmasý: Kuran'ýn ilk baskýsý miladî 1530 dolaylarýnda Býndýkýyye'de gerçekleþmiþ, lâkin kilise yetkilileri çýkar çýkmaz yok edilmesi fermanýný yayýnlamýþlardý. Daha sonra Hinkelmann, Hanbautg þehrinde Kur'anýn matbaa baskýsýný gerçekleþtirdi. 1698

yýlýnda Padoue'de Maracci onu takip etti. Bu üç baskýnýn da Ýslâm âleminde zikre deðer etkileri olmamýþtýr.

Kur'an'ýn sýrf Müslümanlar eliyle yapýlan ilk matbaa baskýsý 1757 yýlýnda Rusya'da Saint-Petersbourg þehrinde olmuþ ve bunu Mevlây Osman gerçekleþtirmiþtir. Benzeri bir baský da Kozan'da olmuþtur. Ardýndan Ýran'da iki taþ basmasý yapýlmýþtýr. Bunlardan ilki Tahran'da H. 1248- M 1828yýlýnda, diðeri de Tebriz'de H. 1253 -M. 1833 yýlýnda yapýlmýþtýr. Flügel 1834 yýlýnda Leipzig'de özel bir baský yaptý. Yeni ve kolay Ýmlâsý sebebiyle Avrupalýlar arasýnda eþsiz revaç bulan bu baský Ýslâm âleminde baþarýya ulaþamadý. Hindistan'da da Kur'an'ýn çeþitli baskýlarý yapýlmýþtýr. Ýstanbul ilk olarak 1877 yýlýnda bu

önemli iþe yöneldi,Daha sonra deðerli, büyük ve

mutlu bir olay gerçekleþti. H. 1342 -M. 1923 yýlýnda Ezher ulemasýnýn gözetiminde Kahire'de Allah'ýn Kitabýnýn güzel ve mükemmel bir baskýsý gerçekleþtirildi. Bu baský Kral Fuat'in emriyle teþekkül ettirilen heyetin kararýyla gerçekleþmiþ ve Hafs'ýn rivayeti ile Âsým'ýn kýraatine göre zabtedilip yazýlmýþtý. Ýslâm âlemi bu baskýyý hüsn-ü kabul ile karþýladý. Yýlda milyonlarca nüsha basýlmaya baþladý ve neredeyse mütedavil tek nüsha durumuna geçti. Bu gün Ýslam dünyasýnýn çoðu bu baský i le basýlan Mushaflarý okumaktadýr.

KAYNAKLAR:1-- Zerkeþi, Burhan fi Ulumu'l Kuran,

1,3742-- Beyhaki, 1, 2773-- Nursi, Ýþaretu'l Ý'caz, Zehra yay.

s.164-- Þevkani, Fethu'l Kadir, 625-- Zerkeþi, 1, 2506-- Hanbel, Müsned, 1, 2797-- Hamidullah, Ýslam Peygamberi, 1, 778-- Bakara, 1859-- Kadir, 110-- Buhari, Bed'ul Vahy, 311-- A.g.e. 412-- Bkz: DÝA. "Kuran" Maddesi13-- Bkz: Elmalý, Fatiha suresinin tefsiri.14-- Müslim, Tefsir, 2315-- Zerkeþi, 28116-- El-Halebi, es-Siretu'l-Halebiyye, 3,32617-- Hicr, 918-- Suyuti, Ýtkan,1,9819-- A.g.e 10120-- Ýtkan, 10021-- A.g.e. 10022-- Ýbn. Hacer, Fethu'l Bari, 9,1223-- Subhi Salih, Tarih-i Kuran,1124-- Buhari, Fedailu'l Kuran 325-- Sicistani, Kitabu'l Mesahýf, 2, 3426-- Ýsmail Karaçam, Kuran-ý Kerim'in fazileti ve okunma

kaideleri,5627-- Hamidullah, Kuran Tarihi, 87

Kur'an'ýn sýrf Müslümanlar eliyle yapýlan ilk matbaa

baskýsý 1757 yýlýnda Rusya'da

Saint-Petersbourg þehrinde olmuþ ve

bunu Mevlây Osman

gerçekleþtirmiþtir.

Page 12: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

K

AP

AK

DO

SY

AS

I

10

Ýsrailiyyat

"Ýsrâîliyyat" isrâîliyye kelimesinin çoðuludur. Kelime Ýsrâîli bir kaynaktan aktarýlan kýssa veya hâdise Ýbn-i Haldun, Ýsrailiyat kavramýnýn Ýslam kültür ve manasýnadýr. Ýsrâîl, rivayetlere göre Hz. Ya'kûb kaynaklarýna giriþine neden olan etkenler hakkýnda (a.s.)'un ismi veya lâkabýdýr. Ya'kûb (a.s.) da, Kur'ân'da þu tespitlerde bulunmuþtur: “ Araplarýn ilim ve kitap zikredilen meþhur on iki Yahûdî boyunun (esbât) ehli olmayýþlarý nedeniyle bedevilik ve ümmilik atasýdýr. Kur'ân-ý Kerîm Yahûdîlerden çoðunlukla onlara galebe çalmýþ. Varlýklarýn yaratýlýþ sebepleri "Benû îsrâîl" (îsrâîl Oðullarý) þeklinde bahseder. ve sýrlarý, yaratýlýþýn baþlangýcý gibi öðrenmeyi Ýbranîce olan Ýsrâîl kelimesi, "kul" manâsýna arzuladýklarý konular hakkýnda yaptýklarý tek gelen (isrâ) ile, "Allah" manâsýna gelen þey kitap ehline sormak ve onlarýn ('îl)'den mürekkeptir ve (Allah kulu) cevaplarýndan yararlanmaktý. Bu anlamýndadýr. kimseler ise ellerinde Tevrat

bulunan Yahudiler ile onlarýn Ý s r â î l i y y a t k a v r a m ý n d a n d i n i n e t a b i o l m u þ

maksadýn ne olduðu ve kelimenin Hýrist iyanlardý. Ancak o ýstýlahý manâsýna gelince; kelime dönemde bulunan Yahudiler her ne kadar tefsire girmiþ de bedeviydiler. Bu konular Yahudi kültürünü ifâde ediyorsa hakkýnda sýradan Ehl- i d a , b u n d a b i r i n h i s a r Kitabýn bildiklerinden baþka düþünülemez. Ýs lâm'a ve bir þey bilmiyorlardý.”özellikle tefsîre girmiþ olan Yahûdî, Hýristiyan ve diðer dinlere Bediüzzaman Said-i Nursi ait kültür kalýntýlarýyla, dînin gerek konuyla ilgili Muhakemat adlý lehine ve gerekse aleyhine uydurulup eserinde þu deðerlendirmelerde Hz. Peygambere ve O'nun muasýrlarý bulunmuþtur. “ Araplar cahiliye olan sahabe ile müteakip nesillere izafe döneminde ümmi bir toplumdu. Ancak edilen her türlü haber, Ýsrâîliyyat kelimesinin içinde hak tecelli edip hissiyatlarýný uyandýran manâsý içine girer. Bu kelime ile, Ýslâm'a yabancý olan Ýslam diniyle tanýþtýklarýnda bütün raðbet ve her þey bu kelimenin bünyesinde mütalaa edilmelidir. marifetlerini dinin marifetine inhisar ettiler. Kainatý

Allah (cc)'ýn varlýðýna delil olma cihetiyle müþahede Ýslâm'a yabancý olan her þeyi ifâde için bu kelimenin ederlerdi. Yoksa kainata fenni bir nazarla

seçilmesi ise ilmî ifadesiyle taðlib den dolayýdýr. Yâni, bakmýyorlardý. Araplar geliþip birçok kavmi Yahûdîlere ait haberlerin Hýristiyanlar ve diðer bünyelerine kattýklarýnda o toplumlarýn malumatlarý milletlerin kültürüne tercihinden ötürüdür. Bu ifâdeyi da Müslüman olmaya baþladý. Ka'b'ül-Ahbar ve kullanmak bir manâ�da mecbûriyet ifâde ediyor. Çünkü, Vehb b. Münebbih gibi sonradan Müslüman olan Yahûdîlerden yapýlan nakiller, diðerlerine nispetle Ehl-i Kitab alimlerinin daha da þeref kazanýp tekamül daha çoktur; ayrýca, Yahûdî menþeli haberler daha etmeleri Müslümanlar tarafýndan takdir le yaygýn ve meþhurdur. Yahudilerin Müslümanlarla karþýlanýyordu. geniþ ölçüde karýþmalarý, ticâret ve kültür alýþ-veriþi Dolayýsýyla bunlarýn sahip olduðu bilgiler dinin yapmalarýnýn da bunda etkili olduðu muhakkaktýr. usul ve akidelerine aykýrý olmadýðýndan makbul

Yahûdî ve Hýristiyan kültürünün, daha doðrusu bu iki görüldü. Bunlarýn hikaye ve kýssalarý da Ýslamiyet'in din müntesiplerine ait hurafe ve safsatalarýn usulüne aykýrý olmadýðýndan hikaye gibi rivayet

tefsirde etkili oluþunun diðer bir nedeni de, olunurken ehemmiyetsizliðinden dolayý tenkitsiz mukaddes kitabýmýz Kur'an'ýn bu milletlere ve dinleniliyordu. Fakat ne yazýk ki daha sonra hak mensup olduklarý dînin kitaplarýna sýk sýk atýfta olarak kabul edildiler, çok þüphelere sebebiyet

bulunmasýdýr. verdiler.”

EMRULLAH ÜLGEN

Page 13: ortakzemin sayı 2

KA

PA

K D

OS

YA

SI

11

tkz

iO

ra

em

n

meleklerden biri onunla birlikte Taberi ve Ýsrailiyyat olmak istedi. Tam o esnada kadýn,

hangi dua ile semaya çýkýp indiklerini haber vermedikçe Et-Taberi (839-923) tarihinde onlarla beraber olmayacaðýný Taberistan'ýn Amul þehrinde dünyaya söyledi. Bu durum karþýsýnda gelmiþtir. Yedi yaþýnda Kur'an'ý melekler kadýna istediði duayý ezberlemiþ, dokuz yaþýnda da hadis öðrettiler. Kadýn duayý öðrenir yazmaya baþlamýþtýr. Hicri II. öðrenmez onu okuyup semaya Yüzyýldan itibaren Kur'an'ýn yorumu yükseldi. Ancak Allah Teala, ile uðraþan Ýslam bilginleri tefsire semadan yere inerken okunacak özellikle de rivayet tefsirine duyulan duayý kadýna unutturdu. Bunun ihtiyacý karþýlamak üzere eserler üze r ine kad ýn ye ryüzüne yazmýþlardýr. Fakat söz konusu inemeyip orada kalýverdi. Sonra alanla ilgili bu ilk ürünler elimize Allah onu bir yýldýza çevirdi. Harut ulaþamamýþtýr. Ancak bunlarýn ile Marut her akþam olduðu gibi içeriðini oluþturan bilgileri derleyip tekrar semaya çýkmak istediler, büyük bir titizlikle bizlere ulaþtýran a n c a k b u n u b i r t ü r l ü çok görkemli bir tefsir vardýr ki bu b a þ a r a m a d ý l a r . B ö y l e c e a l a n d a b ü y ü k b i r b o þ l u ð u yaptýklarýndan dolayý helaka doldurmaktadýr. Sözünü ettiðimiz bu uðradýklarýný anladýlar. Bunun tefsir Ýbn Cerir et-Taberi'nin kaleme üzerine Allah Teala, meleklerden aldýðý “ Cami'u'l-Beyan an te'vili'-

dünya ya da ahiret azabýndan birini tercih etmeleri Kur'an” dýr.konusunda serbest býraktý. Onlar dünya azabýný tercih ettiler.”Et-Taberi her ayeti, Kur'an'ý Kur’an, sünnet, sahabe,

tabiin ve etbau't-tabiin kavli ile tefsir yöntemini kullanmak Bundan baþka Hz. Adem'in cennette nasýl suretiyle izah cihetine gitmiþtir. Taberi bazý durumlarda da

yaratýldýðý, Beytullah'ýn kuruluþu ve Hz. Ýsa'ya Arap dili ile ilgili inceliklerden istifade etmek suretiyle indirilen sofranýn mahiyetiyle ilgili olarak yapýlan kavramlarý açýklamýþtýr. Kavramlarý tahlil ederken Arap nakiller de Ýsrailiyyatla ilgili nakiller arasýnda þiirinden çokça yararlanmýþtýr. sayýlabilir.

Ýbn Cerir et-Taberi'nin müellifi olduðu “ Cami'u'l-Beyan Et- Taberi, Kuran ve Hadis perspektifinde an te'vili'-Kur'an” adlý tefsirinde, Ýsraili haberler oldukça

bakýldýðýnda aklýn ve mantýðýn ilkelerini zorlayan fazladýr. Çünkü o Ýsraili haberleri nakletmekle meþhur bu uydurma haberler konusunda herhangi bir olan Ka'bu'l-Ahbar, Vehb b. Münebbih, Ýbn Cüreyc, ve es-tenkit ve ayrýma gitmemesi ve bunlarý nakletmede Süddi gibi þahsiyetlerden birçok rivayeti tefsirine oldukça toleranslý olmasý nedeniyle mazur kaydetmiþtir. Özellikle kýssalar vasýtasýyla Ýsraili görülmeyebilir. Ancak bu haberleri senedleri ile rivayetleri hiçbir tenkide tabi tutmadan sadece isnadlarýný birlikte zikretmesi ve bu haberlerin kaynaðýný vermek suretiyle nakletmiþ olmasý bu konuda oldukça belirtmesi tefsirde otorite olan bir çok müfessir müsamahakar davrandýðý söylenebil ir. Ýsrai l i

tarafýndan kendi lehinde olumlu bir rivayetleriyle tanýnan es-Südi'den Harut durum olarak deðerlendirilmiþtir.ve marut ile ilgili þunlarý nakletmiþtir:

Anlatýldýðýna göre davranýþlarýndan Cami'u'l-Beyan an te'vili'-Kur'an dolayý insanlarý kýnayan bu iki meleðe

tefsiri, Hz. Peygamber, sahabe, Allah (cc), nefis verip dünyaya tabiin ve daha sonraki zamanlarda gönderince onlara : “ Haydi size de y a p ý l a n n a k i l l e r i t o p l a y ý p þehvet verdim insanlar arasýnda kendisinden sonrakilere aktaran hükmediniz” demiþtir. Ancak kendilerine bilimsel, sistematik, bir tefsir; luðat verilen görev gereði insanlar arasýnda kýraat, tarih, fýkýh, kelam nahiv ve c e r e y a n e d e n h a d i s e l e r i cahiliye þiiri açýsýndan eþsiz bir sonuçlandýrmaya çalýþan bu iki melek, kaynaktýr. Es-Suyuti, onun tefsirlerin bir davanýn halli için gelen dünyalý bir en deðerlisi olduðunu beyan kadýna gönül vererek onunla cinsel etmektedir.iliþkiye girmek istediler ve bu isteklerini

kadýna açýkça ifade ettiler. Bunun Müsteþrik Goldziher ise þu üzerine kadýn onlara: “ Bu davada

önemli tespitte bulunmuþtur. “ O, kocamý haksýz, beni haklý çýkarmadýkça çaðýnda bütün diðer kitaplarý sizin teklifinizi kabul etmem” dedi.

mükemmel bir surette içine aldý ve ayný zamanda Melekler hemen kadýnýn isteði doðrultusunda karar yalnýzca tescile dayanan fazlalýk tefsirleri de verdiler. Bunun üzerine kadýn meleklere bir harabeyi kanatlarý altýna topladý.” buluþma yeri olarak gösterdi. Buluþma yerine gelince

Ýslâm'a ve özellikle tefsîre girmiþ olan

Yahûdî, Hýristiyan ve diðer dinlere ait kültür

kalýntýlarýyla, dînin gerek lehine ve

gerekse aleyhine uydurulup Hz.

Peygambere ve O'nun muasýrlarý olan sahabe ile müteakip nesillere izafe edilen her türlü

haber, Ýsrâîliyyat kelimesinin manâsý

içine girer.

Et-Taberi her ayeti, Kur'an'ý Kuran, sünnet,

sahabe, tabiin ve etbau't-tabiin kavli ile tefsir

yöntemini kullanmak

suretiyle izah cihetine gitmiþtir.

Page 14: ortakzemin sayı 2

ur'an, Cenab-ý Hakk'ýn, emirlerini ve nehiylerini bildirmek için insanlara indirdiði bir nur, bir rahmet ve bir þifadýr. Dolayýsýyla KKur’an'ýn muhatabý insandýr; yani bizler. Ýnsanlarýn kanunlarý insanlar

gibi, zamanýn geçmesiyle yaþlanýp eskidiði halde Kuran'ýn hükümleri sanki her çaðda yeni nazil oluyormuþ gibi hep taptazedir. Bu yönüyle o, her konuda dünya hayatýndaki tek rehberimiz ve tek kýlavuzumuzdur.

“Elif, Lâm Mîm. Bu, kendisinde þüphe olmayan, muttakiler için de

rehber olan bir kitaptýr.”(1) Cenab-ý Hak, maddi manevi her yönden mükemmel bir donanýmla

yarattýðý biz insanlarý Kur’an vasýtasýyla, en doðruya ve en güzele yöneltmektedir. Bu nedenle insanýn hem þahsi, hem de toplum hayatý açýsýndan ihtiyaç duyduðu herþey Kur’an'da en güzel þekilde belirlenmiþ ve açýklanmýþtýr… Kalp ve ruhun insan için ne kadar ehemmiyetli olduðu ve günahlardan nasýl korunmalarý gerektiði; nefsin insaný nasýl kötülüklere sürüklediði; insanýn dünya hayatýnda uymasý gereken ölçüler; toplum hayatýný fesada götüren çirkinlikler ve bunlardan kurtulabilmenin yollarý ve insan hayatýyla ilgili daha bir çok konu, her yönüyle Kuran'da

açýklanmaktadýr. Bu yönüyle Kur’an, bizleri dünya ve ahiret mutluluðuna götüren tek vasýtadýr.

“Biz Kitabý sana, her þeyin açýklayýcýsý, müslümanlara da bir hidayet, bir

rahmet ve bir müjde olarak indirdik.”(2)

Cenab-ý Hak, Kur’an’da kainattan ve kainattaki varlýklardan örnekler vererek insanlara müthiþ bir ilim ve hikmet hazinesinin kapýsýný açmaktadýr. Kainatýn

yaratýlýþýný, varlýklarýn idaresini, herbir maddede iþleyen hikmetli nizam ve mizaný mükemmel bir üslupla dile getirmektedir. Ayný zamanda, insanýn yaratýlýþýný ve yaratýlýrken geçirdiði evreleri de açýklamakla birlikte kalp ve ruh dünyasýnýn ve manevi donanýmýnýn mükemmelliðini de harika bir þekilde gözler önüne sermektedir. Bu yönüyle Kuran, insanýn içinde yaþadýðý dünyayý tanýtmanýn yanýnda; insanýn içinde yaþayan dünyalarý da müthiþ bir anlatýmla izah etmekte ve herbirimizin farklý farklý dünyasýný ayný yöntemle aydýnlatmaktadýr.

“Ey insanlar muhakkak ki size Rabbinizden bir nasihat gönüllerde olana bir þifa ve

müminler için bir hidayet ve bir rahmet gelmiþtir.”(3) Kur’an; emir ve nehiylerden, azap ve mükafattan, korkutma ve ümitlendirmeden,

kýssa ve misallerden, hüküm ve kanunlardan oluþan ve ayný zamanda kainata ve Allah'ýn sýfatlarýna ait bütün ilimleri içinde barýndýran ilahi bir bilgi hazinesidir. Bu yönüyle o, maddi-manevi bütün ihtiyaç ve sýkýntýlarýmýza karþý Rahman'ýn rahmetiyle yol gösteren bir mürþittir… Bizleri, dünya hayatýnýn, kalp ve ruhlarýmýzý alt üst eden tufanlarýndan koruyan sefine-i Nuh'tur (a.s.m)… Nûrefþân dokunuþuyla en katý

kalpli insanlarýn ruhlarýnda bile müthiþ deðiþimler meydana getiren Asay-ý Musa'dýr (a.s.m.)… Yeryüzünde çaresizlik içinde kývranan tüm insanlýða, Cenab-ý Hak tarafýndan Arþ-ý Azamdan

uzatýlan bir iptir… Ve varlýklarýn yaratýcýsýnýn, varlýklarýn en þereflisinin baþýna koyduðu sultanlýk tacýdýr… Kur’an-ý Kerim mânâ itibariyle kýsaca budur. Bu mükemmel hakikatleri içinde barýndýran Kur’an'ýn gayesi, insanlarýn dünyada ve ahirette mutlu olmalarýný saðlamaktýr. Peki, mutluluðumuzu gaye edinen bu yüksek kelama karþý bizim duruþumuz nasýl olmalý,

tavrýmýzý ona göre nasýl ayarlamalýyýz?

Kuran Ve Bizler

Ota

kzemi

nr

K

AP

AK

DO

SY

AS

I

12

Gülþen Gazel

Kur’an, insanýn içinde yaþadýðý

dünyayý tanýtmanýn yanýnda; insanýn içinde yaþayan

dünyalarý da müthiþ bir anlatýmla izah

etmekte ve herbirimizin farklý

farklý dünyasýný ayný yöntemle

aydýnlatmaktadýr.

Page 15: ortakzemin sayı 2

KA

PA

K D

OS

YA

SI

13

tkz

iO

ra

em

n

Hazreti Ebu Hüreyre'nin (r.a.) anlattýðýna göre; “Ýçinizdekini açýklasanýz da gizleseniz de Allah sizi

onunla hesaba çeker ve dilediðini baðýþlar, dilediðine azab eder…”(4) ayeti nazil olunca, bu haber sahabelere çok aðýr gelmiþti. Onlar ayetin manasýnýn aðýrlýðýndan iki büklüm, Resulûllah'a gelip yanýna oturdular ve ona þöyle dediler:

Ey Allah'ýn elçisi, bize yapabileceðimiz iþler emredildi: Namaz, oruç, cihad ve sadaka. Bunlarý

yapýyoruz. Ama Allah sana þu ayeti inzal buyurdu. Onu yerine getirmemiz mümkün deðil. Sahabenin bu sözleri Efendimizi müthiþ üzmüþtü. Çünkü onlar, Kur’an'ýn inen her hükmünü tereddütsüz

kabul edip uygulama noktasýnda adeta birbirleriyle yarýþmýþlardý. Ama þimdi inen bu yeni ayeti uygulayamayacaklarýný beyan ediyorlardý Nebiler Nebisine. Nebi, onlara döndü ve hüzünle þunlarý söyledi:

Yani sizler de sizden önceki yahudi ve hristiyanlar gibi “iþittik ama itaat etmiyoruz” mu demek

istiyorsunuz? Hayýr öyle deðil þöyle deyin: “Ýþittik, itaat ettik, Ey Rabbimiz affýný dileriz, dönüþ Sanadýr.” Efendiler Efendisinin bu sözleri üzerine ashab hemen kendini toparlayýp bu sözleri tekrar etmeye

baþladý. Ve kýsa bir süre geçmiþti ki, nazil olan bütün Kur’an ayetlerini tereddütsüz kabul eden ve uygulayan bu kahraman sahabe topluluðuna, müjde verildi. Cenab-ý Hak onlara:

“Peygamber ve inananlar Ona Rabbinden indirilene inandý. Hepsi Allah'a meleklerine, kitaplarýna,

peygamberlerine inandý. 'Peygamberleri arasýndan hiçbirini ayýrdetmeyiz, iþittik itaat ettik. Rabbimiz affýný dileriz, dönüþ sanadýr' dediler. Allah kiþiye ancak gücünün yeteceði kadar yükler!..”(5) ayetlerini indirmiþ, güç yetiremeyecekleri hiçbir þeyden onlarý mesul tutmayacaðýný bildirmiþti.(6)

Sahabeler, Efendiler Efendisinden duyduklarý her ayeti, canlarý pahasýna uygulamaya çalýþýyordu.

Öðrendikleri ayeti yaþamlarýna dökmeden ikinci bir ayeti öðrenmiyorlardý. Hatta öyleki, Ýslam tarihinde Kuran ve hadis ilimleri konusunda eþsiz bir yere sahip olan Ýbni Mesud (r.a.), Bakara suresini ancak beþ yýlda öðrenebildiðini beyan etmiþti.Kur’an'ýn her ayetine iman etmek ve her hükmünü uygulamak onlarýn teslimiyet bilincinden kaynaklanmaktaydý. Biliyorlardý ki Cenab-ý Hak Kur’an'ý mutlu yaþamalarý için indiriyordu. Dünyada ve ukbâda mutlu yaþamanýn onlar için baþka bir alternatifi yoktu…

Ýþte sahabe efendilerimizin Kur’an'a bakýþ açýsý bu þekildeydi. Ancak geçen zaman bir tufan gibi

insanlarýn imani hislerini darmadaðýn etmiþtir. Bize gelene kadar, insanlarýn Kuran'a karþý duruþlarý kaymýþ, tavýrlarý baþkalaþmýþtýr. Neticede bizler de tavýrlarýmýzý, hayata karþý bakýþ açýmýzý ve duruþumuzu Kur’an'a göre ayarlayacaðýmýz yerde, Kur’an'ý kendimize uydurmanýn gayreti içine girmiþiz. Kur’an'ýn yaþamla doðrudan irtibatlý olan manalarýný unutup onu, sadece mevlit ve cenazelere has örfî bir mûsikî vaziyetine getirmiþiz. Ve nihayetinde ruh dünyalarýmýz büyük bir çöküntü yaþarken, nefsimiz ve nefsimizi doyurma adýna cismaniyetimiz dünya zevklerine meyyal bir hale gelmiþtir. Bütün bunlardan ve bunlar gibi manevi bütün hastalýklarýmýzdan kurtulmanýn tek çaresi, sadece ve sadece Kur’an'a yönelmekle olacaktýr. Öyleki bu yöneliþ sahabe efendilerimizin gösterdiði teslimiyet bilincini tekrar canlandýrmak adýna, tüm varlýðýmýzla olmalýdýr. Bizler, Kur’an'ý, kulaklara hitap eden bir mûsikî olma kalýbýndan çýkarýp, yaþamlara hükmeden bir kanunlar mecmuasý olarak algýlamalýyýz. Bu, bizim dünya mutluluðumuz için tek alternatif olmakla birlikte, ukbâdaki kurtuluþumuz için de yegâne yoldur.

Bizler, Kuran'ý, kulaklara hitap eden bir mûsikî olma kalýbýndan çýkarýp, yaþamlara hükmeden bir kanunlar mecmuasý olarak algýlamalýyýz. Bu, bizim dünya mutluluðumuz için tek alternatif olmakla birlikte, ukbâdaki kurtuluþumuz için de yegâne

yoldur. Kaynaklar1- Bakara, 1-22- Nahl, 893- Yunus, 574- Bakara, 2845- Bakara, 285-2866- Müslim, iman, 199

Page 16: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

K

AP

AK

DO

SY

AS

I

14

“Allah'ýn ipine hep birlikte sýmsýký sarýlýn; ayrýlýða düþüp daðýlmayýn.” (Âl-i Ýmran Sûresi 103.) “Elif lâm mim. Þu yüce kitap ki, onda asla þüphe yoktur. O, Allah'ýn emir ve yasaklarýna karþý gelmekten sakýnanlar için bir yol göstericidir.” (Bakara Sûresi.1-2)

Ümmet-i Ýslâmiyenin ahkâm-ý diniyede gösterdiði teseyyüb(lakaytlýk) ve ihmalin bence en mühim sebebi þudur:

Erkân ve ahkâm-ý zaruriye ki, yüzde doksandýr. Bizzat Kur'an'ýn ve Kur'an'ýn tefsiri mahiyetinde olan sünnetin malýdýr. Ýçtihadî olan mesail-i hilâfiye(ihtilaflý meseleler) ise, yüzde on nisbetindedir. Kýymetçe mesail-i hilâfiye ile erkân ve ahkâm-ý zaruriye arasýnda azim tefavüt(farklýlýk) vardýr. Mesele-i ictihadiye altun ise, öteki birer elmas sütundur. Acaba doksan elmas sütununu, on altunun himayesine vermek, mezcedip tâbi kýlmak caiz midir?

Cumhuru(çoðunluk,halk), bürhandan ziyade meh’azdeki(Kaynak) kudsiyet imtisale sevkeder. Müctehidînin kitaplarý vesile gibi, cam gibi Kur'an'ý göstermeli, yoksa vekil, gölge olmamalý.

Mantýkça mukarrerdir(sabittir) ki: Zihin, melzumdan tebeî olarak lâzýma intikal eder ve lâzýmýn lâzýmýna tabii olarak etmez. Etse de, ikinci bir teveccüh ve kasd ile eder. Bu ise, gayr-i tabiidir.

Meselâ: Hükmün me’hazi olan þeriat kitaplarý melzum gibidir. Delili olan Kur'an ise, lâzýmdýr. Muharrik-i vicdan olan kudsiyet, lâzýmýn lâzýmýdýr. Cumhurun nazarý kitaplara temerküz ettiðinden, yalnýz hayal-meyal lâzýmý tahattur eder. Lâzýmýn lâzýmýný, nadiren tasavvur eder. Bu cihetle vicdan lâkaydlýða alýþýr, cumudet peyda eder.

Eðer zaruriyat-ý diniyede doðrudan doðruya Kur'an gösterilse idi, zihin tabii olarak müþevvik-i imtisal ve mukýz-ý vicdan ve lâzým-ý zatî olan “kudsiyet”e intikal ederdi. Ve bu suretle kalbe meleke-i hassasiyet gelerek, imanýn ihtaratýna karþý asamm kalmazdý.

Demek þeriat kitaplarý, birer þeffaf cam mahiyetinde olmak lâzým gelirken, mürur-u zamanla mukallidlerin(taklitçilerin) hatasý yüzünden paslanýp, hicap olmuþlardýr. Evet bu kitaplar, Kur'an'a tefsir olmak lâzým iken baþlý baþýna tasnifat hükmüne geçmiþlerdir.

Hâcât-ý diniyede cumhurun enzarýný(bakýþýný) doðrudan doðruya, cazibe-i i'caz ile revnekdar ve kudsiyetle hâledar ve daima iman vasýtasýyla vicdaný ihtizaza getiren hitab-ý ezelinin timsali bulunan Kur'an'a çevirmek üç tarikledir.

1- Ya müellifînin bihakkýn lâyýk olduklarý derin bir hürmeti, emniyeti tenkid ile kýrýp, o hicabý izale etmekdir. Bu ise, tehlikedir, insafsýzlýktýr, zulümdür.

2- Yahut tedrici bir terbiye-i mahsusa ile kütüb-ü þeriatý þeffaf birer tefsir suretine çevirip, içinde Kur'an'ý göstermektir. Selef-i müctehidînin kitaplarý gibi; Muvatta, Fýkh-ý Ekber gibi. Meselâ: Bir adam Ýbn-i Hacer’e nazar ettiði vakit, Kur'an'ý anlamak ve Kur'an'ýn ne dediðini öðrenmek maksadýyla nazar etmeli. Yoksa Ýbn-i Hacer'in ne dediðini anlamak maksadýyla deðil. Bu ikinci tarik de zamana muhtaçtýr.

3- Yahut cumhurun nazarýný, ehl-i tarikatýn yaptýðý gibi, o hicabýn fevkine(üstüne) çýkararak üstünde Kur'an'ý gösterip, Kur'an'ýn halis malýný yalnýz ondan istemek ve bilvasýta olan ahkâmý vasýtadan aramaktýr. Bir âlim-i þeriatýn vaazýna nisbeten, bir tarikat þeyhinin vaazýndaki olan halâvet(tatlýlýk) ve cazibiyet(çekicilik) bu sýrdan neþet eder.

Umur-u mukarreredendir ki: Efkâr-ý ammenin bir þeye verdiði mükâfat, gösterdiði raðbet ve teveccüh ekseriya o þeyin kemaline nisbeten deðildir, belki ona derece-i ihtiyaç nisbetindedir. Bir saatçinin bir allâmeden ziyade ücret

almasý bunu teyid eder.

Eðer cemaat-i Ýslâmiyenin hâcât-ý zaruriye-i diniyesi bizzat Kur'an'a müteveccih olsa idi, o Kitab-ý Mübin, milyonlarca kitaplara taksim olunan raðbetten daha þedit bir raðbete, ihtiyaç neticesi olan bir teveccühe mazhar olur ve bu suretle nüfus üzerinde bütün manasýyla hâkim ve nafiz olurdu. Yalnýz tilavetiyle(okunmasý) teberrük

olunan, bir mübarek derecesinde kalmazdý.

KUR'AN'IN HÂKÝMÝYET-Ý MUTLAKASI Bediüzzaman Said Nursi

Sunuhat

Cumhuru(çoðunluk,halk), bürhandan

ziyade mehazdeki(Kaynak)

kudsiyet imtisale sevkeder.

Müctehidînin kitaplarý vesile gibi,

cam gibi Kur'an'ý göstermeli, yoksa

vekil, gölge olmamalý.

Page 17: ortakzemin sayı 2

KA

PA

K D

OS

YA

SI

15

tkz

iO

ra

em

n

Muhammed Ýkbal, Kur'an'ýn nasýl okunmasý gerektiði hususunda bir hatýrasýný þöyle anlatýr:

“Gençlik yýllarýmda her sabah namazýndan sonra iki saat Kur'ân okuyordum. Babam yaptýðým iþi görmesine raðmen her sabah gelip “Oðlum, ne yapýyorsun?” diye soruyor, ben de elimdeki Mushaf-ý Þerif'i gösterip “Kur'ân okuyorum.” cevabýný veriyordum. Tam iki sene, belki onlarca defa, elimde Mushaf'ý görmesine raðmen ne yaptýðýmý sordu. Bir gün âdeti üzere tekrar sorunca, “Babacýðým, biliyorsun ki Kur'ân okuyorum; ama yine de ne yaptýðýmý soruyorsun. Bir þey mi demek istiyorsun?” dedim. Babam þöyle cevap verdi: “Evladým, evet, biliyorum ki elinde 'Kitap' var. Ama ben ona bakmaný deðil, onu okumaný istiyorum. Muhammed'im! Kur'ân'ý sana sesleniyor gibi okur ve her âyetten alacaðýn þeyleri alýrsan o zaman gerçekten okumuþ olur ve istifade edersin.”

***Bediüzzaman da Kur'an okurken ve dinlerken þu hususlara dikkat çeker:

“Ý'lem eyyühe'l-aziz!(Aziz kardeþim bil ki;) Kur'ân-ý Kerim okunurken, dinlemede bulunduðun zaman muhtelif þekillerde dinleyebilirsin.

1. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nübüvvet kürsüsüne çýkýp nev-i beþere hitaben Kur'ân'ýn âyetlerini teblið ederken, kýraatini kalben ve hayalen dinlemek için kulaðýný o zamana gönder. O fem-i mübarekinden çýkar gibi dinlemiþ olursun.

2. Veya Cebrâil (a.s.) Hazret-i Muhammed'e (a.s.m.) teblið ederken, her iki hazretin arasýnda yapýlan teblið-tebellüð vaziyetini dinler gibi ol.

3. Veya Kab-ý Kavseyn makamýnda, yetmiþ bin perde arkasýnda Mütekellim-i Ezelînin Resul-i Ekrem (asm) a olan tekellümünü dinler gibi hayalî bir vaziyete gir.”

KUR'AN'I NASIL OKUMALIYIZ..?

Page 18: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

K

AP

AK

DO

SY

AS

I

16

“Þüphesiz biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarýcý Rasul olarak gönderdik.”(Bakara 119)

Ben kimim? Nereden geldim, niçin geldim? Nereye gidiyorum? Görevli miyim? Yoksa baþýboþ mu? Dünya bir misafirhane midir?

Ýþte her aklý baþýnda bulunan insanoðlunun tefekkür

ufuklarýndan doðan sorular. Sorular önemli, cevaplar çok daha önemli. Zira insana cevap Yüce Allah tarafýndan verilmiþtir.

Yaratanýn yaratýlanla fasýlasýz olarak irtibatý vardýr. Bu gerçekle beraber mektubatýný da göndermiþtir. 23 senede Efendimize, (sav) Cebrail (as) tarafýndan indirilen Yüce Kitabýmýzdan ta ki sorularýmýz cevabýný bulsun. Önemli olan bütün insanlýk alemine uzanan vahyin tümü olana yönelebilmek. Onunla düþünce ufuklarýna aydýnlýk sayfalar açabilmek. Derin bir uykudan uyanýþýn i lk ve öneml i þualar ýný yakalayabilmek. O yüce kitap Kur'an-ý Kerim Rabbin kelamýdýr. Rabbin kulunun idrak dünyasýna kelam suretinde aksettirilmiþ bir hidayet rehberidir. Kur'an Kendi kendini anlatýr. Anlatýr da insanýn kendini tanýyabilmesine yardýmcý olur. Kim olduðunu söyler. Nereden ve niçin geldiðini, hangi maksatla yaratýldýðýný, nelerle sorumlu, nelerle görevli olduðunu haber verir. Sen baþýboþ yaratýlmadýn der. Mevla buyurur: “Ben ins ve cinni bana kulluk etsinler diye yarattým”(Zariyat 56) diye. Dünyanýn faniliði ahiretin bakiliði ifade edilir. Kulunu her halukarda Cennete davet eder.Yolunu yordamýný da gösterir. Tevbeyi günahlardan temizlenme nimeti olarak kuluna sunar.

Kur'anýn dili ile devam edersek: “Bu Kur'an Rahman ve Rahim olan Allah tarafýndan

indirilmiþtir.” (Fussýlet 2) “Þüphesiz onu (Kur'aný) Kadir gecesinde Levhi

mahfuzdan aþaðý semaya biz indirdik.” (Kadir 1) “Bu kitabý (Kur'aný) da her þeyi açýklayan ve

mü'minlere doðruyu gösteren bir rahmet kaynaðý ve bir müjdeleyici olarak indirdik.

Ey insanlar iþte size Rabbinizden bir öðüt kalblerdeki

þüphelere bir þifa ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet olan Kur'an geldi.” (Nahl 89)

“Allah o nurlu kitapla rýzasýna uygun hareket

edenleri selamet yollarýna iletir. Onlarý karanlýklardan aydýnlýða çýkarýr.Ve onlarý

dosdoðru yola sevk eder.” (Maide.16)

“Allahýn kelamý her þeyin üstündedir.” (Tevbe 40)

Kur'aný Kerim

i l a n i h a y e t k e n d i n i anlatmaya devam eder.

Nice nice ayetleri gözler önüne serer, akýl sahiplerine duyurur.

O kanun kitabý, hidayet rehberi, hayat memat kitabý, dünya ve ahiret saadetine vesile Hak kelamý olup insanlýk aleminin ihtiyacýna kefildir. Bütün çaðlarýn kitabýdýr. Hoyratça bir ömür tüketiyoruz. Sevgili peygamberimizin þu hadisi þerifi, kendilerinden faydalanmak hususunda aldandýðýmýz büyük nimetleri ifade etmektedir:

SAV. Buyuruyor ki: “Hiçbir yeni gün doðmaz ki þöyle

seslenmesin: Ey ademoðlu ben yeni yaratýlmýþ bir günüm ve senin iþlerine þahidim. O halde beni deðerlendir. Zira ben kýyamete kadar bir daha geri dönmeyeceðim. Bir insana ahiretini kazanmasý için emanet bir ömür verilmiþ olmasý müthiþ bir olay, eþsiz bir fýrsattýr. Ýnsana verilen son ve tek þansdýr. En kýymetli sermayedir. Ölümsüz bir hayatta ne kazanacaksak ömür sermayesiyle kazanabiliriz. Küçücük þeylerin peþinde koþarak insan kendini kaybetmemeli, yahut küçük bir menfaate kilitlenerek gerçek kazancý yitirmemelidir. Cennetle sevdalanýp cehennem sýkýntýlarýndan ürkmek, müjde ile endiþe arasýnda olmak lazým.

Bilinmelidir ki Kur'an Allah tarafýndan bize sýmsýký sarýlmamýz için uzatýlmýþ en saðlam bir iptir. Ýnkarýn, isyanýn, fuhþun, Karunluðun, Firavunluðun feci akibetini sergileyen ibret dolu Yüce Kitap. Müslümanýn en önemli görevi Kur'an’ý Kerim’i tanýmaktýr. Aziz eden, ihya eden, can veren, her derde deva olan, dostu düþmaný tanýtan, nifaký önleyen, kabir azabýný kaldýran, Allah'ýn gadabýný savan, fakirliði yoksulluðu bertaraf eden, gönül gözlerini açan, bir adý da þifa olan yeðane kurtarýcýmýz, kitabýmýz Kur'an okunduðunda susmak ve dinlemek vaciptir. Cenabý Allah kafirlerin þöyle dediklerini haber veriyor: Aman ha Kur'an'ý okuyanýn okuyuþunu dinlemeyin. Okunduðu zaman gürültü çýkarýn. Baþka iþlerle meþgul olun. Böyle yaparsanýz onlarý (müslümanlarý) maðlup edersiniz.

PERÝHAN ÖZATEÞ

KUR'AN’I KERÝM GÖNÜL TAHTINDA

Page 19: ortakzemin sayı 2

“Rabbimiz: Kur'an okunduðu zaman susun ve onu dinleyin ki size rahmet edilsin.”( Araf. 204) Buyuruyor. Kur'an'a düþman olanlardan dahi Kur'an'ý dinledikleri zaman etkilendikleri olmuþtur. Müþrik Utbe bin Rebia Allah Rasulünden Kur'an'ý dinlemiþ ve þöyle demiþtir: “Onun bir tatlýlýðý bir tazeliði var. Üstü verimli altý bereketli. O bir beþer sözü deðildir.” Mekke müþriklerinden dinlemekten kendini alýkoyamayanlar vardý. Hz. Ömer'in Müslüman olmasý okunuþundan etkilenmesiyle olmuþtur. Ey Müslümanlar neyi, hangi zamaný kolluyoruz? Yarýnlarý kovalamadan hiç beklemeden hemen þimdi diyebilir miyiz?

O Yüce kitabýmýzý, Rabbimizin Kelamýný, gönlümüzün

tahtýna, olmasý gereken yere oturtabilelim. Kazanacaðým derken en büyük kaybý yaþamayalým. Kur'an ifade ediyor: “Yemin olsun zamana..! Ýnsanlar hüsrandadýr.” diyor. Yine Cenab-ý Hak devam ediyor: “Ancak þunlar müstesna; iman edip makbul ve güzel iþler yapanlar ve bir de birbirine hakký ve sabrý tavsiye edenler.” Hepimiz de tavsiye ve nasihat edebilecek potansiyele sahibiz. Hüsrandan kurtulma yolunun imanla baþladýðý gerçeðini, k u r ' a n i l e y ü r ü n m e s i g e r e k t i ð i n i Kelamullahdan öðreniyoruz.

Kur'an'ýn ilk ayeti oku emriyle baþlar. O

halde okuyalim ki anlayalým. Okuyabilecek dilimiz var, düþünecek aklýmýz var, ibret alacak kalbimiz var, hükümleriyle amel edecek vücudumuz va r ve b i z Müslümanýz. Kalbimiz Kur'ansýz harabe bir ev olmasýn.Dünyada Kur'ansýz olanýn ahiret de imansýz olacaðý gerçeði unutulmasýn. Hz. Mevlana'nýn diliyle gafilane bir hayat þöyle çizilmiþ: “Çocuklukta oyun, delikanlýlýkta þehvet, ergenlikte gaflet ve ihtiyarlýkta elden gidenlere hasret ve nedamet…” Ahiretsiz bir dünya, ne hazin ne yorgun ne elim bir tükeniþtir. Karsýz geçen her an bir hüsran, bir ziyandýr. Geride kalan bütün kayýplarý telafi etmek, cenneti kazandýracak güzelliklere yönelmek aklýný kullanabilenler için nedamet çukuruna düþmekten kurtulup sevinç ve sürur bulutlarýna yükselmektir. Allah Rasulü (sav) buyurur: “Her ziyafet çeken, ziyafetine insanlarýn gelmesini ister ve bundan memnun olur. Kur'an da Allah'ýn ziyafet sofrasýdýr. Ondan uzak durmayýnýz.”

Gönül tahtýmýz da Kur'an'dan baþka duygular varsa,

Allah'tan gayrýsýna yöneliþ mevcut ise; ruh huzurunu kaybetmiþ, kalp tedirginlik içerisinde bulunuyor demektir. Zira kalblerde ve ruhlarda ebedi hayata doðru açýlmýþ bir pencere, ayný zamanda, Rabbe ibadet ve taat konusunda derin bir ihtiyaç ve de muhtaçlýk vardýr. Dolayýsýyla ilimle görüþ ufkumuz geniþletilmeli, Ýslam ahlaký ile zinetlenmeli kötülüðü emreden nefsi tanýmaya çalýþýlmalýdýr. Nefsini bilen Rabbini bilir. Rabbini bilen O'na kulluktan, ibadetten zevk almaya baþlar. Takva sahibi Kur'an'ý çok okur. Bilir ki Kur'an yeryüzünde kendisi için bir, Nur gökyüzünde bir sermayedir. Küfürden imana gelmek, dalaletten hidayete ermek insan gönlü için ne büyük bir inkýlaptýr. O saðlam kulpa yapýþmak yani Kur'an'a tabi olup hayat merdivenini

týrmanmak hüsnü hatimeye kavuþmak ne büyük bir saadet.

“Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun Rasulü ve

itaatkarane bir þekilde namazlarýný kýlýp zekatlarýný veren mü'minlerdir.” (Maide.55) Ýnsan kendini bitirme gayretinde olmamalýdýr. En hayýrlý olmak varken insanýn kendi eliyle felaketini hazýrlamasý ne hazin bir durumdur. Kur'an'ýn sesi þifa daðýtan bir Cennet þarabý gibidir. Can çekiþen ölümcül hastalara okunduðunda zemzem suyu gibi gelir. Ya Rabbi bizleri Kur'an'ýn bereketiyle bereketlendir. Kalbler imiz i Kur 'an i le tatmine ulaþt ý r. Gönüllerimize huzur ver. Kur'an-ý Kerim'in gösterdiði yola davet edilmekteyiz, bizi bu davete icabet edenlerden eyle. Karanlýklardan nura ne ile

çýkýlabilineceðinin þuurunda olarak yaþat. (Amiiin)

Kýyametin kopmasý haktýr. Belki yakýn

belki uzak. Fakat kendi kýyametimiz kopacak. Geldiðimiz yere gideceðiz, yol uzun azýk lazým. Eðer kalbler Allah'ýn gýdasýndan mahrum olursa toplum vücudunda yaralar bereler açýlýr. Devasýz dertler oluþur. Kadýnlaþan erkekler, erkekleþen kadýnlar türer. Uyuþturucu mafyasý, organ mafyasý etrafý sarar. Sömürenler, sürünenler köþe bucak bitmeye baþlar. Kiralýk katiller, aidsliler, kapkaçtýlar, kaçakcýlar her türlü mel'anet kol gezer. Ruhlarýn feryadý iþitilmez olur. Dünyalýklarý ilk sýraya alýr, Kur'aný son sýraya koyarsa insan; Þefaat yetkisiyle bekleyen Kur'an, þekvacý olarak cehenneme sürükleyici olur. Mevlamýzýn buyurduðu gibi: “Sen dünyada ayetlerimizi unuttun bugünde sen unutuluyorsun.” O halde Kur'an-ý Kerim hayatýmýzýn neresinde? Tekrar tekrar düþünmek gerek. Allah

Rasulü (SAV): “Bir kimseyi ameli yavaþlat ý rsa nesebi hýz landýrmaz.”

Buyuruyor. Yani þan þeref soy sop güvenilecek unsurlar deðildir. Cennet yolunu kesen

haramileri bitirmek, Allah'ýn yardým ve dostluðunu kazanmak lazým. Allah zalimler güruhuna hidayet vermez.

Sevgili Peygamberimize fitne ve kötülüklerden korunma yollarýný sordular. Cevaben: “Size sarýldýðýnýz takdirde dalalete düþmeyeceðiniz açýk ve seçik iki miras býrakýyorum: Bunlar Allah'ýn kitabý Kur'an ve Sünneti Nebeviyedir.”

Yüce Allah dinini hakim kýlmada bize

muhtaç deðildir. Biz O'nun rýzasýna muhtacýz. Ýlahi yardýmý hak etmek bir þereftir, b i r r a h m e t t i r . H i z m e t þ e v k i n i a þ k a dönüþtürebilirsek Hak aþýklarý oluruz. Bütün güçlerin üzerinde ilahi güç vardýr.

KA

PA

K D

OS

YA

SI

17

tkz

iO

ra

em

n

Gönül Tahtýmýzda Kur'an'dan

baþka duygular varsa, Allah'tan

gayrýsýna yöneliþ mevcut

ise; Ruh huzurunu

kaybetmiþ, kalp tedirginlik

içerisinde bulunuyor demektir.

Page 20: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

K

AP

AK

DO

SY

AS

I

18

“Sizin en hayýr l ýnýz Kur'an-ý öðrenen ve öðreteninizdir.”

“Her kim Allah'ýn kitabýndan bir harf okursa o harfin

karþýlýðýnda kendisine bir sevap verilir.Her sevabýn karþýlýðýda on mislidir. Elif-Lam-Mim bir harftir demiyorum. Fakat Elif bir harftir, Lam bir harftir, Mim de bir harftir.”

“Þüphesiz ki Allah bu kitap sebebiyle bir takým

milletleri yüceltir ve diðer bir kýsmýný da alçaltýr.” “Kur'an-ý okuyan mümin kokusu hoþ ve tadý güzel

turunç gibidir. Kur'an'ý okumayan mümin ise tadý güzel olup kokusu olmayan hurma gibidir. Kur'an'ý okuyan facir (günahkar kimse) kokusu güzel olup tadý acý olan reyhane bitkisi gibidir. Kur'an okumayan facir ise tadý acý olup kokusu olmayan Ebu Cehil karpuzu gibidir. Ýyi arkadaþ güzel koku satan kimse gibidir. Sana ondan hiçbir þey sirayet etmese güzel koku sirayet eder. Kötü arkadaþ ta demirci körüðü çeken gibidir. Onun is ve karasýndan sana bir þey bulaþmasa bile dumaný seni rahatsýz eder.”

“Kur'an þefaatçidir, þefaati kabul edilir. Savunucudur,

savunmasý kabul edilir. Kim onu lider kabul edip peþinden gider(hükümlerine uyar)sa kendisini cennete götürür. Kim de onu arkasýna iterse kendisini cehenneme sevkeder.”

“Kur'an-ý okuyunuz.Çünkü Kur'an kýyamet gününde

kendisini okuyanlara þefaati olarak gelir.” “Kur'an-ý Kerim'i okuyup içerisindeki hükümlerle amel ederse kýyamet gününde ana ve babasýna bir taç

giydiril ir ki parlaklýðý, güneþin evlerdeki parlaklýðýndan daha güzeldir. Ya Kur'an ile amel edene verilecek mükafatý tahmin edebiliyor musunuz ?”

“Kur'an öðreniniz, okuyunuz ve okutunuz. Zira

Kur'an-ý öðrenip okuyan,onunla amel eden hafýzasýnda Kur'an olduðu halde uyuyan kimsenin hali ise içi misk dolu aðzý baðlý daðarcýk gibidir.”

“Sizler Allah'ýn kelamý olan Kur'an'dan daha faziletli bir þey ile Allah'a dönemezsiniz”. Baþka bir rivayette “Kur'an-ý Kerim Allah'a gökler, yer ve aralarýnda bulunan varlýklardan daha sevimlidir.” buyurulmuþtur.

Resulullah (SAV): “Allah'ýn insanlardan dostlarý

vardýr.” Buyurdu. Ashab: “Onlar kimdir ya Rasulallah?” dediler. Rasulullah (SAV) “Onlar ehl-i Kur'an'dýr. Allah'ýn dostlarý ve seçkin kullarýdýr.” Buyurdu.

“Ümmetlerin en þereflileri Hamale-i Kur'an (Kur'an-ý

ezberleyip ona hizmet edenler) ve geceleri ibadet edenlerdir.” Baþka bir rivayette “Hamale-i Kur'an cennet ehlinin bayraktarlarýdýr” buyurulmaktadýr.

“Kur'an'ý okuyun, onunla amel edin. Ondan yüz

çevirmeyin. Onun hakkýnda (kýraat ve tefsirinde) haddi aþmayýn. Geçiminizi onunla temin etmeyin. Onunla zengin olmak istemeyin”

“Kur'an-ý okuyan okuyuþunun mükafatýný Allah'tan istesin

Þüphesiz ki ileride bir takým kimseler türeyecek, bunlar Kur'an okuyup onunla insanlardan yardým isteyeceklerdir.”

“Kim

Kur'an-ý okur da onunla insanlarý sömürür, mallarýný yemeye vesile edinirse kýyamet gününde yüzü etten soyulmuþ olarak gelir.”

“Kur'an'ý seslerinizle güzelleþtirin. Çünkü güzel ses

Kur'an'ýn güzelliðini arttýrýr. Baþka bir rivayette “Güzel ses Kur'an'ýn ziynetidir.” Bir baþka rivayette ise “Her þeyin bir süsü vardýr. Kur'an'ýn süsü de güzel sestir.” Buyurulmaktadýr.

“Kur'an-ý kalpleriniz ona ýsýndýðý müddetçe

okuyunuz. Usanýr, aklýnýz baþka yere giderse okumayý býrakýp kalkýnýz.”

KUR'AN-I

KERÝM'ÝN FAZÝLETÝ

HAKKINDA

HADÝSLER*

Page 21: ortakzemin sayı 2

KA

PA

K D

OS

YA

SI

19

tkz

iO

ra

em

n

Abdullah bin Amr (ra)'dan þöyle rivayet edilmiþtir: “Kur'an, seni kötülüklerden uzaklaþtýrdýðý müddetçe oku. Þayet Kur'an seni kötülüklerden uzaklaþtýrmýyorsa sen onu okumuþ sayýlmazsýn.”

“Kur'an'ý okuyunuz. Þüphesiz Allah, Kur'an'ý ezberleyen

bir kalbe azab etmez.” Baþka bir rivayette ise þu ilave vardýr: “...Kur'an-ý sevenlere müjdeler olsun.”

“Kur'an-ý hüzünle oku. Çünkü o hüzünle inmiþtir.” Bir

baþka rivayette “Kur'an-ý okuyun ve aðlayýn, þayet aðlayamýyorsanýz aðlamaya çalýþýnýz.”

“Kur'an kendisinden sonra asla fakirlik olmayan bir

zenginliktir. Onun önünde hiçbir zenginlik yoktur.” Bir baþka rivayette “kime Kur'an verilir de bir baþkasýna kendisinden daha çok verildiðini zannederse Allah'ýn yücelttiðini küçültmüþ ve küçülttüðü þeyi de yüceltmiþ olur.”

“Kur'an devadýr.” Bir baþka rivayette “En hayýrlý dua

Kur'an'dýr.” Bir baþka rivayette ise “Ýki þifaya sarýlýnýz.Bunlar bal ve

Kur'an'dýr.” “Hz.Ali (ra)

demiþtir ki: “Resulullah'ýn (SAV) þöyle buyurduðunu

iþittim:“ Bana Cebrail

(AS) geldi ve; “-Ya Muhammed

ümmetin senden sonra ihtilafa

düþecektir.” Dedi. “-Bundan çýkýþ

yolu nedir?” dedim. Þöyle cevap verdi:

“Allah'ýn kitabýdýr. Allah her

cebbar ve zalim

kimseyi onunla

helak eder. Ona

sarýlan kurtulur.

Bu cümleyi iki defa tekrar etti. - Kur'an hak ile batýlý ayýrt eder. O oyuncak deðildir. (Hepsi hak ve ciddidir.) Hiçbir kimse onun benzerini uydurup getiremez. Onun esrar ve mucizesi tükenmez. Onda sizden öncelerin haberi, aranýzda meydana gelecek olaylarýn çözümü ve sizden sonra meydana gelecek olan birtakým þeylerin haberi vardýr.”

“Kur'an-ý ayda bir hatmet veya 20 günde hatmet yahut

10 günde ya da 7 günde hatmet. Bundan daha fazla olmasýn.” Bir baþka rivayette ise “Kur'an-ý her 3 günde bir okuyup hatmet.3 günden daha az bir zaman içerisinde

okuyan Kur'an-ý anlayamaz.” Bir baþka rivayette ise “Kur'an-ý 7 günde bir okuyup hatmet. Daha fazlasýný yapmaya kalkýþma. Çünkü eþinin senin üzerinde hakký vardýr. Ziyaretçilerinin senin üzerinde hakký vardýr. Bedeninin de senin üzerinde hakký vardýr.”

“Kur'an apaçýk bir nurdur. Hikmetli bir zikir (kitap)

ve dosdoðru bir yoldur.” Bir baþka rivayette “Bu Kur'an Allah'ýn ziyafet sofrasýdýr. Yiyebildiðiniz kadar onun (ruhlarý doyuran, insaný manen yücelten) nimetlerinden tadýnýz. Þüphesiz ki bu Kur'an Allah'ýn ipidir. (bir ucu semada, bir ucu yeryüzündedir. Düþenler ancak ona tutunmak suretiyle kalkabilirler.) O, apaçýk bir nurdur (insanlarý aydýnlatýr). Faydalý þifadýr (Maddi ve manevi dertlerin devasý ondadýr.) Kur'an, kendisine sarýlanlarýn koruyucusu, kendisine uyanlarýn kurtarýcýsýdýr. Kur'an'a uyan doðru yoldan sapmaz ki kýnansýn; eðrilmez ki doðrultulsun. Kur'an'ýn insanlarý hayrete düþüren þeyleri tükenmez. O, çok okumakla eskimez (her okuyuþta insana daha fazla bir haz ve þevk verir, daha yeni yeni þeyler anlaþýlýr.) Onu okuyunuz. Çünkü Allah onu okumanýn her harfine 10 sevap verir.”

(*) Bu hadisler Aliyyü'l Kari'nin Kur'an-ý Ker im' in fazi let i hakkýnda der ledið i hadislerden seçilmiþtir. Tercümeleri Durak Pusmaz'a aittir. Kitap Bahar yayýnlarý tarafýndan hadislerin Arapça kaynaklarý da verilerek basýlmýþtýr.

“Kur'an, seni kötülüklerden uzaklaþtýrdýðý müddetçe oku.

Þayet Kur'an seni kötülüklerden

uzaklaþtýrmýyorsa sen onu okumuþ sayýlmazsýn.”

Page 22: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

K

AP

AK

DO

SY

AS

I

20

nlamak insanýn var oluþuna iliþkin bir olgudur. Ýnsan gündelik hayatta daima bir þeylerle meþgul olur; A

konuþur, okur, eþya ile oynar… bu ve buna benzer pek çok þey yapar. Fakat tüm bu iþleri onlarýn anlamý üzerine düþünmeksizin, doðal ve rutin bir tarzda yapar. Gerçekte ise bütün bu hareketlerin her biri kendi içinde bir anlam/mana gizler.

Ýnsan bir eylemi/iþi gerçekleþtirdiði zaman onu nasýl anlar?

Örneðin, bir metni okuduðunda “bu metni anladým” ya da bir konuþmayý dinlediðinde “bu konuþmayý anladým” derken bundan kastý nedir? Anlama ameliyesinin maksadý ve manasý nedir?

Anlamak insanýn kendi çevresinin “ne”liði hakkýnda

verdiði bir karardýr. Bir “þey” insan zihninde yer ettiði zaman o þey üzerine yapýlan izahlar/açýklamalar baþka bir soruya meydan vermiyor, ve akýl bu cevap ile ikna oluyorsa, ve insan bu açýklamadan çýkan/çýkarýlan manaya göre hareket ediyorsa, o þeyi anladýðý kabul edilir.

“Anlama”nýn gerçekleþmesi/gerçek manaya tekabül

etmesi için insanýn anlamaya konu olan mesele hakkýnda (ön) bilgi sahibi olmasý gerekir. Çünkü insanýn bilmediði bir þeyi öðrenebilmesi, o þeyi bilmediðinden haberdar olmasýný gerektirir

Ýnsanýn önceden bir konu hakkýnda bilgisi varsa niçin

baþka bir sorusu/sorunsalý olsun? Her ne kadar burada yüzeysel bir çeliþki var gibi görünse de gerçekte herhangi bir çeliþki yok. Bu (ön)bilgi aklýn öðrenme kuvveti/kabiliyetidir; akýl eþya hakkýndaki bilgiyi tanýma ve ayýrma/ayrýþtýrmaya muktedirdir ve o bilgi kuvve halinde akýlda mevcuttur. “Zorunlu bilgi” belirsiz/þekilsiz/formsuz bir þekilde akýlda mevcuttur. Ýnsan bir tecrübe veya bir tesir sayesinde bu fikri altyapýnýn varlýðýnýn farkýna varýr. Örneðin, insanýn, sýcaðýn ne olduðunu anlamasý için “sýcaklýk” kavramýnýn önceden insan zihninde gizli/potansiyel/formsuz bilgi olarak, mevcut olmasý gerekir. Eðer insan “sýcaðý olgusal olarak tecrübe etmezse “sýcaklýk” kavramý da insan zihninde bir anlama kavuþmaz, vücut bulmaz/oluþmaz. Bu tanýtýma göre diyebiliriz ki, anlamak o þeydir ki insan zihninde vücuda gelir ve bu sayede insan anlamaya konu olan þey hakkýnda bilgi sahibi olur. Çünkü insan, kendi aklýndakini bilmediði sürece adeta kendisinin dýþýndadýr ve ayný zamanda kendisinin

yabancýsýdýr. O/Ýnsan kendisini tanýdýðý zaman, kendisini tanýdýðý oranda, çevresini de (dýþ dünyayý da) tanýr. Bu

izahtan da anlaþýlýyor ki o kimsenin dýþýndaki kiþiler de onunla ayný sýfatlara/vasýflara sahiptirler. “Kim ki kendisini tanýr; Rabbini de tanýr” sözü bu hakikati dile

getirir.

Tanýmak, insanýn kendisi ile kendisi dýþýndaki varlýklar arasýndaki karþýlýklý iliþkidir. Eþyanýn hakikati/gerçeði ve bu hakikati tanýmak, insan ile eþya arasýndaki iliþkisinin temelini oluþturur.

Anlama hadisesi/ameliyesi, insan zihninde

gerçekleþmektedir. Akýl, öyle bir varlýktýr ki varlýk ilmi ve bilgisi onun içine yerleþtirilmiþtir. Zihne yerleþtirilen bu bilgi “nakýþlar” halindedir. Bu þekiller ve nakýþlar “dil” olarak isimlendirilir. (Ýþte) anlam ve dil iliþkisi burada baþlar. Ýnsanlar “dil” ya da “isimler” olmadan birbirlerine hiçbir þey anlatamazlar. Ýletiþimin en uygun yolu “dil”dir. Dil öyle bir mekanizma/yapýdýr ki, insan zihninde var olan þeyleri ayrýþtýrýr, belirler, sýralar ve kategorize eder. Bundan dolayý insanýn var oluþunda ve anlama meselesinde en önemli yeri iþgal eder.

Anlama ve yorumlama, aðýrlýklý olarak dilsel enstrümantallerle gerçekleþtiri l ir. Anlam ameliyesinde dil, belirleyici öðedir. Dil insan düþüncesini geniþletir ve olgunlaþtýrýr. Çünkü, yukarýda da iþaret edildiði gibi, “düþünce” ve “anlam” insan zihninde isimlendirilmemiþ bir formda mevcutturlar. Bundan dolayý insan bir manayý anlamaya çabaladýðýnda; isimlendirme ya da taným/lama denemesi zorunluluðuna girmiþ demektir. Çünkü insan zihnî kavrayýþýný, fikrî ve düþünsel yaþamýn merhale ve sürecinde kazanýr. Bu süreç ister, insanýn dýþýndaki bir gücün bilgilendirmesi aracýlýðýyla olsun, ister insanýn kendi tecrübe maceralarýnýn sonucuna baðlý olsun, insanýn yaratýlýþýnda var olan düþünce ve anlamlarýn varlýðý, sebepler ve bir uyarýcý olmadan anlaþýlamaz. Ýnsan bedeni Sartre'ýn dediði gibi, bir makine deðildir (Þiþman, 2001) ki her þeyi doðal olarak, kendi gücü ve yeteneðiyle yaratsýn. Fakat insan aklý ve beyni bilgilerden, doðal sezgilerden sorular çýkarýr, izah eder ve sonuca ulaþýr.

Varlýk ve Anlam ÝliþkisiVarlýk kendi baþýna bir olgudur. Ýnsan aklý,

ANLAM, KUTSAL METÝNLER

VE ÝNSAN AKLI

ALÝ KARADENÝZ*

* NÛBÝHAR Dergisi Genel Yayýn Yönetmeni.

Kürtçe'den Çeviren: SEVER IÞIK

Page 23: ortakzemin sayı 2

KA

PA

K D

OS

YA

SI

21

tkz

iO

ra

em

n

“varlýk nedir” sorusunu sormasa dahi varlýk vardýr. Çünkü “varlýk” insan bilgisinden baðýmsýz, kendiliðinden bir gerçekliktir ve varlýk kendisi ile kaimdir. Ýnsan da bu varlýðýn içinde ve onun bir parçasýdýr.

Varlýðý, varlýðýn içinden anlamak insana ait bir

uðraþýdýr/ameliyedir. Ýnsan diðer varlýklardan bir özelliði ile ayrýlýr ve bu özelliði ile kendi kendine “varlýk nedir?” sorusunu sorar ve onu anlamaya çalýþýr.

Anlamak arýzi bir þeydir. Yani sonradan oluþmuþtur. Bütün

“hadise”ler içerikleri tam bilinmeksizin önceden mevcuttu. 'Hadise'lerin bu mevcudiyeti cevherdir. Fakat insana bu cevheri tanýmak için lazým olan “istek”in kendisi arazdýr. Bundan dolayý varlýk, bilginin sonucu olarak meydana gelmez. Zaten o önceden mevcuttur. Ýnsan bunu anlamakla zaten var olan varlýðý keþfeder ve kendisi için aþikar kýlar. Melayé Cýzýri'nin dediði gibi:

“Ýlim ile kitaplar dolusu noktalar, alemdeki bütün harfler ve þekillerHepsi ayný manaya varýr, çünkü yazýlarýn aslý bir tek nokta idi”

Bilgi ve ilim varlýðýn ve alemin gerçekliðinin ufak birer kýrýntýlarýdýr. Ve varlýðý anlamak bu noktanýn tanýnmasý ve aþikar kýlýnmasý/açýða çýkarýlmasýdýr. Noktanýn varlýðý ezeli olup, insan da bu noktanýn bir parçasýdýr. Ve bu parça (insan) sorular ve tecrübelerle hem kendini hem de noktayý (varlýðý) anlamaktan haz alýr.

Ýnsan gözüyle varlýk ve anlam iliþkisine

baký ld ýð ý zaman, insanýn hareket noktasý/merkezinin neresi olduðu görülür; çünkü, insan aklý ve tecrübesi ile bilir ki “eþya” vardýr, hatta aklý ile yaratýcýnýn varlýðýný zorunlu görür ve kabul eder. Bu manalar insan aklýndan ve bakýþ açýsýndan böyle görülür. Bu çýplak bir hakikattir; fakat, bu hakikat aradaki iliþki ve maksadý açýklamaz; Bu yüzden insan; “Akýl olmasa hiçbir þey anlaþýlmaz ve hiçbir olayýn manasý olmaz” der. Nasýl ki insan varlýðýn bir parçasýdýr, bu cümle ve fikir de gerçekliðin bir parçasýdýr. Fakat bu iddialý sözün neticelendirilmesi gerekir; yoksa bu iddia yarým kalýr.

Gerçekten de insan aklý olmasa eþyanýn anlamý/manasý anlaþýlmaz mý, akýl niçin vardýr? Ýnsan niçin merak eder? Ýnsan aklý sadece eþyayý anlamanýn aracý mýdýr, yoksa hakikatin rehberi midir? Hakikat nedir? Ýnsan neye göre eþyayý birbirinden ayýrýr? Eðer akýl sadece bir araç ise hakikat ve hakikat olmayan nedir? Eðer akýl hakikatin kendisi ise niçin birbirinden farklý fikir ve bakýþ açýlarý meydana çýkmaktadýr? Görüldüðü gibi, yukarýda bahsedilen konuyu açarsak bu gibi sorular ortaya çýkar, elbette daha baþka sorular da mümkündür. Fakat sonuçta yine de akýl (ýn kendisi) bu karýþýklýk ve teselsüle bir son verir. Bundan dolayý akýl daima anlama çabasý içindedir ve tümel cevaplar bulmak ister. Öyle cevaplar ki, bir kiþi ile baþlasýn fakat herkes tarafýndan gerçek kabul edilsin. Ýþte bu noktada kutsal metinlerin bakýþ açýlarý ve cevaplarý insan için kýymet taþýr.

Anlam ve Kutsal MetinlerKutsal metinlerin muhatabý insandýr. Varlýðý anlamak,

insan ve vahiy iliþkisi, insan ve Allah iliþkisi, yaþamýn gayesi, yaratýlýþýn ve varlýðýn sýrrý ve daha bir çok konu kutsal metinlerin konusudur. Kutsal metinler, Allah-u Teala'nýn dinini “tamamlanmýþ bir din olarak” insana teklif eder ve ona der ki, “gör”, “düþün”, “ayýrd et/þeç” ve “kabul et”.

Kur'an bin dört yüz yýldýr okunmakta ve tefsir edilmekte. Fakat, hiçbir tefsir ve yorum Kur'an'ýn son tefsir ve yorumu olmadý/olmayacak. Çünkü anlam ve anlama çabasý devam edegelen bir süreçtir (anlama çabasý sonlu deðildir). Þüphesiz bugüne kadar yapýlan okumalarýn ve tefsirlerin yanlýþ ve eksik olduðunu kimse söyleyemez. Her insan Kur'an'ý kendi zamanýnýn þartlarý

ve imkanlarýna göre okur ve tefsir eder. Bediuzzaman Said Nursî'nin dediði gibi; “Dünya yaþlandýkça

Kur'an gençleþiyor.” Kur'an her okunduðunda yeni/taze manalar ortaya çýkar. Allah

Teala'nýn insan için Kur'an'ý Kerim'de ortaya koyduðu/vaz ettiði fikir ve düþünceler her seferinde daha çok aydýnlýða kavuþur. Bununla beraber bazý yorumlar eksik veya yanlýþ olabilir. Heidegger der ki; “Ýnsanýn, kelimelerin gerçek anlamýna ulaþana kadar manayý parlatmasý gerekir.” (Palmer, 2003) Þüphesiz cilaya (hakiki manaya) ulaþmak mümkün deðildir. Fakat daima geçmiþin tecrübe ve fikirleri üzerine yeni fikirler inþa edilmelidir

. P e y g a m b e r l e r b u ayetlerle/vahiyle muhatap olduklarý zaman peygamberlik/elçil ikle beraber tefsir ve rehberlik konusunda

da vazife ifa etmiþlerdir. Ýlahi metinlerin nasýl anlaþýlmasý gerektiði

konusunda ufuk açýcý pek çok söz, yöntem ve açýklama onlardan bize miras

kalmýþtýr. Kur'an ayetlerinin açýklamasý olarak hadislerin okunmasý, ayetlerin

anlamýnýn açýða kavuþturulmasý için rehberdirler. Ýnsan kendi zamanýna (koþularýna)

göre, Kur'an'ý yeniden okumasý gerekir. Sadece Kur'an'ýn deðil, tüm sözlerin, fikirlerin ve düþüncelerin yeniden okunmasý gerekir. Çünkü varlýðýn kendisi ayettir. Ayetin bir anlamý da “iþaret”tir. Ýþaret hem insana bir þeyi/yolu gösterir hem de iþaret edilen o þeyin doðruluðunu ispat için bir delildir.

Kaynaklar:1-Wilhelm Diltey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, çeviren Doðan Özlem,

Paradigma yayýnlarý, Ýstanbul 1999.2-Richard Palmer, Hermenötik, çeviren Ýbrahim Görener, Anka

yayýnlar, Ýstanbul 2002.3-Recep alpyaðýl, Hangi Hermeneötik, Aðaç yayýnlarý, Ýstanbul

20034-Mustafa Güney, “Düþünce ve Kültür Tarihinde Hermeneutik ve

Gelenek” Doðu-Batý Der, Sayý 19, Ank. 20025-Gerard Bruns, Antik Hermeneutik, çeviren Ýbrahim Durdu, Yeni

Zmanlar Yayýncýlýk, Ýstanbul.6-Elmalýlý Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur'an Dili, Azim Yayýnlarý, Ýstanbul.7-Prof Zekiyuddin Þa'ban, Ýslam Hukuk ilminin Esaslarý (Üsulül'l-Fýkh),

çev. Ý. Kafi Dönmez. Diy. Vakfý. 20018-Melayé Cýzýri, Diwan, Fýrat yayýnlarý, Ýstanbul.9-Nazife Þiþman, Emanetten Mülke, Ýz yayýnlarý, Ýstanbul 2003.

Kur'an bin dört yüz yýldýr

okunmakta ve tefsir edilmekte.

Fakat, hiçbir tefsir ve yorum

Kur'an'ýn son tefsir ve yorumu

olmadý/olmayacak. Çünkü anlam ve anlama çabasý

devam edegelen bir süreçtir

Page 24: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

K

AP

AK

DO

SY

AS

I

22

"Ne yaþ, ne de kuru hiçbir þey yoktur ki, apaçýk bir kitapta yazýlmýþ olmasýn." En'âm Sûresi, 6:59.

Böyle bir söz ancak Kur'an'da olabilir. Kur'an'ýn sahibi söyleyebilir. Bir kavle göre, Kitab-ý Mübin, Kur'ân'dan ibarettir. Yaþ ve kuru her þey içinde bulunduðunu, þu âyet-i kerime beyan ediyor. Öyle mi? Evet, her þey içinde bulunur. Fakat herkes her þeyi içinde göremez. Zira muhtelif derecelerde bulunur. Bazen çekirdekleri, bazen tohumlarý, bazen özleri, bazen prensipleri, bazen alâmetleri, ya açýkça, ya iþareten, ya iþaret ederek, ya üstü kapalý, ya ihtar tarzýnda bulunurlar. Fakat ihtiyaca göre ve Kur'ân'nýn maksatlarýna münasip bir tarzda ve makamýn gerekli gördüðü münasebetle, þu tarzlarýn birisiyle ifade ediliyor. Evet, Kur'ân'ýn mu'cize olan ifadesinin bir esasý olan az sözle çok þey söylemektir, hem Kur'ân'ýn irþad ediciliðinin bir nuru olan ve en güzel þekildeki anlaþýlmasý gerektirirki, Kur'ân'ýn muhataplarý içinde ekseriyeti teþkil eden avâma karþý genel hakikatleri ve genel prensipleri, alýþýlmýþ ve basit bir þekilde gösterilsin. Ve fikirleri basit olan halk tabakasýna karþý, muazzam hakikatlerin yalnýz uçlarý ve basit bir sureti gösterilsin.

Ýþte, Kur'ân-ý Hakîm, enbiyalarý, insanýn cemaatlerine mânevi yükselmeleri için birer öncü ve önder gönderdiði gibi, yine insanlarýn maddi ilerlemeleri için de, o enbiyanýn her birisinin eline bazý harikalar verip yine o insanlara birer ustabaþý ve üstad etmiþtir; onlara mutlak olarak uymayý emrediyor. Ýþte, enbiyalarýn mânevî faziletlerini bahsetmekle insanlarý onlardan istifadeye teþvik ettiði gibi, mucizelerinden bahsederek de, onlarýn benzerlerine yetiþmeye ve taklitlerini yapmaya bir teþvik vardýr. Hattâ denilebilir ki, mânevî fazilet gibi, teknolojik ilerlemeleri ve harikalarý dahi, en evvel mucize eli ile insanlýða hediye etmiþtir. Ýþte, Hazret-i Nuh'un (aleyhisselâm) bir mucizesi olan gemi ve Hazret-i Yusuf'un (aleyhisselâm) bir mucizesi olan saati, en evvel beþere hediye eden, mucize elidir. Bu hakikate lâtif bir iþarettir ki, san'atkârlarýn ekseri, herbir san'atta birer peygamberi pîr ittihaz ediyor. Meselâ gemiciler Hazret-i Nuh'u (aleyhisselâm), saatçiler Hazret-i Yusuf'u (aleyhisselâm), terziler Hazret-i Ýdris'i (aleyhisselâm)... Enbiya mu'cizelerini anlatmasý ile, fen ve san'atta insanýn en uç hedefini gösteriyor çiziyor. En ileri gayelerine parmak basýyor. En nihayet hedeflerini tayin ediyor. Ýnsaný o hedeflere doðru teþvik ediyor, o gayeye sevk ediyor.

Meselâ, Hazret-i Süleyman Aleyhisselâmýn bir mucizesi

olarak rüzgara binmesini beyan eden: "Rüzgârý da Süleyman'a boyun eðdirdik ki, sabahtan bir aylýk, öðleden sonra da bir aylýk yol giderdi." Sebe' Sûresi, 34:12. âyeti,

"Hazret-i Süleyman, bir günde havada gitmesi ile iki aylýk bir mesafeyi kat etmiþtir" der. Ýþte, burada iþaret ediyor

ki: Beþere yol açýktýr ki, havada böyle bir mesafeyi kat etsin. Öyleyse, ey beþer! Madem sana yol açýktýr; bu mertebeye yetiþ ve yanaþ. Hem Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâmýn bir mucizesini beyan eden:

"Mûsâ'ya 'Vur asâný taþa' buyurduk. Asâsýný vurduðu

yerden, on iki pýnar fýþkýrýverdi." Bakara Sûresi, 2:60. bu âyet iþaret ediyor ki, yer altýnda gizli olan rahmet hazinelerinden, basit aletlerle istifade edilebilir. Hattâ taþ gibi bir sert yerde, bir asâ ile âb-ý hayat çýkarýlabilir. Þu âyette, on iki pýnar fýþkýrýverdi diye bahsetmesi yer altýndan akýþkan olan on iki çeþit istifade edilecek madde olduðunu ifade ediyor.Öyleyse haydi, çalýþ, bul.

Hem meselâ, Hazret-i Ýsâ Aleyhisselâmýn bir mucizesine dair: "Allah'ýn izniyle, anadan doðma körleri ve alaca hastalýðýna tutulanlarý iyileþtirir ve ölüleri diriltirim." Âl-i Ýmrân Sûresi, 3:49. Kur'ân, Hazret-i Ýsâ Aleyhisselâmýn nasýl yüce ahlâkýna uymaya insaný açýkça teþvik eder. Öyle de, þu elindeki yüce sanata ve Rabbâni týbba iþaret ederek þevklendiriyor. Ýþte, þu âyet iþaret ediyor ki, en çaresiz dertlere dahi derman bulunabilir. Öyleyse, ey insan ve ey musibetzede insanoðlu! Ümitsiz olmayýnýz. Her dert, ne olursa olsun, dermaný mümkündür. Arayýnýz, bulunuz. Hattâ ölüme de geçici bir hayat rengi vermek mümkündür. Ýþte, ölmüþ kalbler nur-u hidayetle diriliyor. Ölmüþ gibi hastalar dahi onun nefesiyle ve ilâcýyla þifa buluyor. Sen de Benim eczahane-i hikmetimde her derdine deva bulabilirsin. Çalýþ, bul. Elbette ararsan bulursun. "Hem meselâ Hazret-i Dâvud Aleyhisselâm hakkýnda "Demiri de onun için yumuþattýk." Sebe' Sûresi, 34:10. "Ona ilim ve hikmet ile, hakký ve bâtýlý açýkça ayýrt eden bir ifade gücü verdik." Sâd Sûresi, 38:20. Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm hakkýnda "Erimiþ bakýrý ona sel gibi akýttýk." Sebe' Sûresi, 34:12. âyetleri iþaret ediyorlar ki, demirin yumuþatýlmasý en büyük bir nimet-i Ýlâhiyedir ki, büyük bir peygamberinin fazlýný onunla gösteriyor. Evet, telyîn-i hadid, yani demiri hamur gibi yumuþatmak ve bakýrý eritmek ve madenleri bulmak, çýkarmak, bütün insanlýk sanayisinin aslý ve anasýdýr ve esasý ve kaynaðýdýr. Demiri hamur gibi yumuþatmak ve tel gibi inceltmek ve bakýrý eritmekle ekser sanayiye sebep olmaktýr. "

Hem meselâ, Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm Belkýs'ýn tahtýný yanýna naklettirmek için vezirlerinden bilgili biri dedi, "Gözünüzü açýp kapayýncaya kadar sizin yanýnýzda o tahtý hazýr ederim" olan hadise-i harikaya

KUR'AN VE POZÝTÝF BÝLÝMLERRAMAZAN [email protected]

Page 25: ortakzemin sayı 2

KA

PA

K D

OS

YA

SI

23

tkz

iO

ra

em

n

iþaret eden þu âyet: "Semâvî kitaplarýn sýrlarýný bilen bir âlim, 'Sen daha gözünü açýp kapamadan ben onu sana getiririm' dedi." Neml Sûresi, 27:40. iþaret ediyor ki, uzak mesafelerden eþyayý aynen veya sureten getirmek mümkündür. Demek taht-ý Belkýs Yemen'de iken, Þam'da aynýyla veyahut suretiyle hazýr olmuþtur, görülmüþtür. Elbette taht etrafýndaki adamlarýn suretleriyle beraber sesleri de iþitilmiþtir. Iþýnlama diye tabir edilen olaya açýkça vurgu yapýldýðý açýktýr. Ýþte, insanýn nazik san'atlarýndan olan ses ve görüntü iletiminin çok ilerisindeki nihayet hududunu, þu âyet remzen gösteriyor ve teþvik ediyor. "Bize kuþlarýn dilleri öðretildi." Neml Sûresi, 27:16. "Kuþlar da onun etrafýnda toplanýrdý." Sâd Sûresi, 38:19. cümleleriyle, Hazret-i Dâvud ve Süleyman Aleyhimesselâma, kuþlar nevlerinin dillerini, hem yeteneklerinin dillerini, yani hangi iþe yaradýklarýný onlara Cenâb-ý Hakkýn ihsan ettiðini þu cümleler gösteriyorlar. Nasýl ki en küçüklerinden balarýsý ve ipekböceðini hizmet ettirip Ýlâhî bir sevk etmeyle büyük bir faydalanma yolunu açarak ve güvercinleri bazý iþlerde istihdam ederek ve papaðan gibi kuþlarý konuþturarak medeniyet-i beþeriyenin mehâsinine güzel þeyleri ilâve etmiþtir. Öyle de, baþka kuþ ve hayvanlarýn hangi iþe yaradýklarý ve dili bilinirse, çok türleri var ki, kardeþleri evcil hayvanlar gibi, birer mühim iþte kullanýlabilirler. Meselâ, çekirge âfetinin istilâsýna karþý, çekirgeyi yemeden mahveden sýðýrcýk kuþlarýnýn dili bilinse ve hareketi yönlendirilse, ne kadar faydalý bir hizmette ücretsiz olarak iþ gördürülebilir.

Kur'ân-ý Hakîmde çok hâdiseler vardýr ki, her birisinin arkasýnda birçok genel prensipler saklanmýþ ve bir genel kanunun ucu olarak gösteriliyor. Nasýl ki, "Âdem'e bütün isimleri öðretti." Bakara Sûresi, 2:31. Hazret-i Âdem'in meleklere karþý hilâfete kabiliyeti için bir mucizesi olan isimlerin öðretilmesidir. Kur'ân-ý Hakîmde bazý tarihi hâdiseler suretinde zikredilen küçük hadiseler, genel prensiplerin uçlarýdýr. Hem meselâ "Âdem'e bütün isimleri öðretti." Bakara Sûresi, 2:31. "Hazret-i Âdem Aleyhisselâmýn büyük mucizesi halifelik, isimleri öðrenmesidir." diyor. Ýþte, sair enbiyanýn mucizeleri birer hususî insanlýk harikasýna iþaret ettiði gibi, bütün enbiyanýn babasý ve peygamberlik silsilesinin birinci halkasý olan Hazret-i Âdem Aleyhisselâmýn mucizesi, bütün fazilet ve insani ilerlemelerin nihayetlerine ve en ileri hedeflerine, açýkça iþaret ediyor. Zira kâinat içinde, bütün mahlûkat üstünde, en yüksek makamlara gitmek ve dünya gibi büyük mahlûklar size boyun eðecekleri büyük bir mertebeye çýkmaya size yol açýktýr. Haydi, ileri atýlýnýz ve birer ismime yapýþýnýz, çýkýnýz. Vakit be vakit baþýnýzý kaldýrýp Esmâ-i Hüsnâma dikkat ederek, o yükseklere yükselmek için bilimlerinizi ve ilerlemelerinizi merdiven yapýnýz. Tâ bilim ve ilerlemelerinizin kaynaðý ve hakikatleri olan esmâ-i Rabbâniyeme çýkasýnýz ve o esmânýn dürbünüyle, kalbinizle Rabbinize bakasýnýz. "Þu ayetteki ifade, insanýn genel kabiliyetleri yönünden mazhar olduðu bütün ilmi ilerlemeler, fenni geliþmeler ve sanat harikalarý "tâlim-i esmâ" ünvanýyla ifade ve tabir etmesinde þöyle yüce bir iþaret var ki: Her mükemmelliðin, her bir ilmin, her bir geliþmenin, her bir bilimin zirvede bir hakikati var ki, o hakikat bir ism-i Ýlâhîye dayanýyor. Pek çok perdeleri ve çeþitli yansýmalarý ve muhtelif daireleri bulunan o isme dayanmakla, o bilim, o ilerleme ve geliþme, o san'at kemâlini bulur, hakikat olur. Yoksa, yarým yamalak bir surette, nâkýs bir gölgedir. Meselâ, geometri bir fendir. Onun hakikati ve zirvesi, Cenâb-ý Hakkýn ism-i Adl ve Mukaddir'ine yetiþip, geometri aynasýnda o ismin hakîmâne yansýmalarýný hayretle seyretmektir. Meselâ, týp bir fendir, hem bir san'attýr. Onun da hedefi ve hakikati, Hakîm-i Mutlakýn Þâfî ismine dayanýp, büyük eczahanesi olan yeryüzünde. Rahîmâne yansýmalarý ilaçlarda görmekle, týp kemâlâtýný bulur, hakikat

olur. Ýþte, Kur'ân-ý Hakîm, þu âyetle insanlýðý, þimdiki seviyesinden pek çok geri kaldýðý en yüksek noktalara, en ileri hududa, en nihayet mertebelere teþvik ediyor, parmaðýyla o mertebeleri göstererek "Haydi, arþ, ileri!" diyor. Kur'ân-ý Mu'cizü'l-Beyan isimlerin öðretilmesi hakikatine geniþ mazhariyetini, hak ve hakikat olan ilimler ve fenlerin doðru hedeflerini ve dünyevî, uhrevî kemâlâtý ve mutluluðun yolunu açýkça gösteriyor. Hem pek çok ýsrarla teþvik edip, insaný onlara sevk ediyor. Hem öyle bir tarzda sevk eder, teþvik eder ki, o tarzla þöyle anlattýrýyor: "Ey insan! Þu kâinattan en yüce maksat, Rabbin alakasýna karþýlýk olarak, insanlarýn topluca kulluk etmeleridir. Ve insanýn en son gayesi, o ubudiyete, bilim ve kemâlâtla yetiþmektir." Hem öyle bir surette ifade ediyor ki, o ifade ile þöyle iþaret eder ki: "Elbette insanlýk son döneminde bilim ve bilgiye dökülecektir, bütün kuvvetini ilimden alacaktýr. Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir." Hem o Kur'ân-ý Mu'cizü'l-Beyan, ifade güzelliði ve özlü söyleyiþi ile tekrarla ileri sürdüðünden, iþaret ediyor ki; "Bilim ve bilginin en parlaðý olan, yerinde ve gereðince düzgün ifade, bütün türleri ile âhir zamanda en raðbet edilen bir suret alacaktýr. Hattâ, insanlar kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için en etkili olanýn güzel ifade etmek ve en karþý konulmaz kuvvetini yerinde ve uslubunca etkili ifadeden alacaktýr.

"Elhasýl, Kur'ân'ýn ekser âyetleri, her biri birer mükemmellik hazinesinin ve birer ilim definesinin anahtarýdýr. Netice: Madem enbiyaya dair olan âyetler, þimdiki insani geliþmelerin harikalarýna birer nevi iþaretle beraber, daha ilerideki hududunu çiziyor gibi bir ifadesi var. Ve madem her bir âyetin çeþitli mânâlarý göstermesi muhakkaktýr, belki hepsi birden böyledir. Ve madem enbiyaya uymaya dair mutlak emir var. Öyleyse, þu geçmiþ âyetlerin açýk manalarýný göstermekle beraber, san'at ve bilimlerin mühimlerine iþaret, hem teþvik ediliyor denilebilir. Eðer desen: "Madem Kur'ân beþer için nâzil olmuþtur. Neden beþerin nazarýnda en mühim olan medeniyet harikalarýný açýkça göstermiyor; yalnýz gizli bir iþaretle, gizli bir ima ile, hafif bir iþaretle, zayýf bir ihtarla yetiniliyor?" Elcevap: Ýnsanýn san'at ve fen alanýndaki ilerlemelerinin neticesi olan san'at harikalarý ve fennin bulduðu ilginç buluþlar olarak uçak, elektrik, tren, telgraf gibi þeyler vücuda gelmiþ ve insanýn maddi hayatýnda en büyük mevki almýþlar. Elbette, umum insanlýða hitap eden Kur'ân-ý Hakîm, þunlarý ihmal etmez. Bu baðlamda, insanlýðýn medeniyyet harikalarýnýn haklarý, Kur'ân'da bahsedilmesi o kadar olabilir. Zira Kur'ân'ýn asýl vazifesi, Rabblýk dairesinin kemâlât ve iþlerini ve kulluk dairesinin vazife ve hallerini öðretmektir.

Elhasýl: Kur'ân-ý Hakîm, hakîmdir; her þeye kýymeti nisbetinde bir makam verir. Ýþte Kur'ân, b in üç yüz sene evvel , geleceðin karanlýklarýnda gizlenmiþ ve görünmeyen sonuçlarý ve insanýn yapabileceklerini görüyor; ve gördüðümüzden ve göreceðimizden daha güzel bir surette gösterir. Demek Kur'ân öyle bir Zâtýn sözüdür ki, bütün zamanlarý ve içindeki bütün eþyayý bir anda görüyor.

Kaynak:Sözler ,20.Söz Said NURSÝ

Page 26: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

K

AP

AK

DO

SY

AS

I

24

Kur'an-ý Kerim hakkýnda yazýlan ve yazýlacak tüm hak sözler, bir deryadan alýnýp sunulmuþ bir kase ab-ý hayattýr. Herkes O hakikatten bir þekilde bahsedebilir eksilmez, artar.

Kur'an ve nüzulünün hikmetleri baþta dediðimiz gibi

bir derya misali bilgi ihtiva eder.

Olaya insan ve kainat, ayný zamanda hikmet ve ahiret çerçevesinden bakmak lazýmdýr.

Ýnsan ve Kur'an Ýnsan varlýðý itibarýyla boþ bir zihin ile

yaratýlýp, daha sonra bu zihin çeþitli bilgilerle programlanýp, kendisine göre bir yaþam tarzý geliþtirmektedir.

Eðer insan bu süreçte doðru bilgi ile

beslenmezse çok karmaþýk yollara süluk edip hakikatten sapabilir. Ýnsan olarak çok yüksek kalitede yaratýlmýþ o l m a k l a b e r a b e r, ç o k z a y ý f yönlerimizde vardýr. Bazen bizim h a k i k a t i g ö r m e m i z e k e n d i yeteneklerimiz kifayet etmiyor olabilir. Ýnsanlýðýn var edicisi, donaným ve program olarak insaný en iyi þekilde bilir. Bunu küçük bir örnekle belirtmek istiyorum, size bir adres tarif edilse mi daha kolay olur; yoksa bir krokiye çizilip anlatýlmasý mý sizleri istenilen adrese daha kolay ulaþtýrýr? Malumdur ki insan unutkan bir varlýktýr ve devamlý uyarýya ihtiyacý vardýr; bu uyarý nesiller boyu sözel bir aktarým þeklinde olmasý mesajýn aslýndan sapmasýna sebebiyet verebilir.

Kur'an'ýn ibadet denilen amellerle güçlendirilmesi

O'nu daha da etkili ve önemli kýlmýþtýr. Çünkü namazda tekrar edilen fatihalar, Kur'an'ýn varlýðýný ve önemini daha bariz bir hale getirmiþtir. Ýslam toplumlarýnda her cuma toplu halde namaz kýlmak ve benzeri þeylerin olmasý insanlarýn aklen ve kalben zayýf birer varlýk olmalarýndan ileri gelmekle beraber daha baþka hikmetleri de ihtiva etmektedir.

Ýnsanlar birbirlerine bir olayý ve mevzuyu aktarýrken çok azda olsa kendi bakýþ ve fikirlerini de iþin

içerisine katmaktadýrlar. Bütün bunlarýn engellenmesi ve istikrar-istikametin oluþmasý için bunun sabit ve saðlam bir belge ile te'yid edilmesi çok önemli bir mevzu arzetmektedir. Baþka bir

yönden baktýðýmýzda akýl, kainat içerisindeki

bulmacanýn bütün harflerini bulmaya muktedir deðil, belki bir ipucunu bulur.( yani yaratýcý kavramýný bulur) Ardýndan kabul-red aþamasý geliþir. Kur'an-ý Kerim kabul aþamasýný kuvvetlendirmek ve o yolda istikameti saðlamak için bir klavuz-rehber niteliðindedir.

Ýnsanýn diðer önemli bir yönü ise onun mevki ve makamdan etkilenmesi ve te'siri altýnda kalmasýdýr. Bütün bir alemi varedenin sizlere bir yazýlý vesika býrakmasý, sizleri meraka sevkettiði gibi, çok etkileyici geldiði gibi, islamýn yalnýz 1400 yýl öncesi ile sýnýrlý olmadýðý bütün zaman ve mekanlarý içerisine alabilen bir hayat tarzý olduðunu gösterir.

Kemalat basamaklardan oluþur, sizin bu basamaklarýn bütününü doðru ve eksiksiz çýkmanýz tek baþýnýza mümkün deðildir; Týpký yunan ve avrupalý filozoflarda olduðu gibi.

Ýnsanlarýn kendi baþlarýna ortaya koymaya çalýþtýklarý hayat tarzlarý ve þekiller; deneme-yanýlma

ve su-i istimaller hep açýk olduðundan yaþadýðýnýz 60-70 yýllýk ömür ile hedefine

ulaþamadan heba olup gideceðinden; kýsa ve saðlýklý bir yol ortaya konulmuþtur.

Ýnsanlarýn Ortak bir zeminde bir araya gelmeleri yüce bir kudret ile olmasa ve insanlara belgelendirilmese; iki kiþi dahi bir araya gelmeye muvaffak olamaz. Bakýyoruz ki bütün insanlýk renk, ýrk, dil ve coðrafi bütün deðiþikliklere raðmen haccedin, zekat verin, kurban kesin emrini, eksiksiz bir þekilde yerine getirmektedirler. Avrupada ki toplumlarý

dahi bir birlikteliðe sevkeden ve bir arada tutan semavi k i taplar ve semavi

kaynaklardýr, ta ki tahrif edilmiþ olsalar da...

Ýnsaný ahirete teþvik etmesi ve içinde hiçbir þek-þüphe olmamasý ayrý bir hikmettir. Harfleri dahi

kýymet arz edip, kýraati uhrevi bir ticaret kaynaðý olmuþtur. Bir hakem olma özelliði ile ümmetçilik fikrinin senedi- kaynaðý olmuþtur.

Bir yaþam tarzý olup nesilden nesile karakterli ve

kaliteli insanlarýn yetiþtirilmesini vesile olmuþtur. Bir hukuk ve adalet kitabý olup toplumlarý hak- adalete teþvik etmiþtir. Sahibimizin ve Halýkýmýzýn rýzasýna nasýl erileceðini ihtiva ede gelmiþ, bozulmaz ve baki bir kaynak olmuþtur. Tarafsýzlýðý, üstünlüðün takvada oluþunu kendisinde belgeleyip insanlarýn büyüklük-küçüklük endiþesinden-hastalýðýndan kurtulmasýný tapu gibi yazýlarla te'yid etmiþtir.

Elhasýl insanýz ve zayýfýz; üç gün önceki

yediklerimizi, eski dostlarýmýzý, yaratýcýmýzý ve gayemizi unutacak kadar unutkanýz... Atalarýmýz; Söz uçar yazý kalýr, sözünü boþuna söylememiþlerdir... Selam, saadet, sýhhat ve afiyetler bütün inananlarla beraber olsun..

KUR'AN VE HÝKMETLERÝ

Hatice Nurcan YILMAZ

Ýnsanlarýn Ortak bir zeminde bir araya gelmeleri yüce bir

kudret ile olmasa ve insanlara

belgelendirilmese; iki kiþi dahi bir araya gelmeye muvaffak

olamaz.

Page 27: ortakzemin sayı 2

25 Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ **

gelenek olan rivayet geleneði ile hayatiyetini devam ettirmiþtir.(7) Hicrî ikinci asýr bu iki geleneðin ihtilâfýna þahit olmuþ(8), ancak sonunda sözün gücü uygulamayý aþarak rivayet geleneði fiilî geleneði yanýna alýp Ýslâm düþüncesinin teþekkülüne yön vermiþ, mezheplere ve fýkýh mekteplerine zemin hazýrlamýþtýr. Sünnet ve hadis bilhassa her ikisinin de baþýna birer “ehl” kelimesi getirilince, yani Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Hadis hareketleri ortaya çýkýnca, Ýslâm toplumlarýný inþa eden geleneðin omurgasýný oluþturmuþ ve bütün yollarý birleþtiren ana yolun oluþumunu saðlamýþtýr.(9)

Ne var ki ana yol, sünnet üzerine bina edildiði hâlde sünnete tâbi olmanýn ne demek olduðu hususundaki tartýþmalar sona ermemiþtir. Fiilî geleneðe baðlý kalanlar kýsmen örnekliði (teessi) öne çýkarmaya çalýþýrken, rivayet geleneðinin mensuplarý taklitte (teþebbüh) ýsrar etmiþtir. Usûlcülerin Hz. Peygamberin davranýþlarýný beþer ve peygamber sýfatlarýna göre taksim etmesi,(10) âdet ve ibadetleri birbirinden ayýrma gayreti(12) vazifeleri açýsýndan sünneti tefrik etmeleri,(11) fakihlerin salt teþri açýsýndan konuyu ele alýp sünneti, sünnet-i hüdâ ve sünneti zevaid;(13) nafile, mendup, müstehab, müekked, gayr-i müekked gibi kategorilere ayýrmasý hukuk açýsýndan kýsmen iþe yarasa da günlük hayatta herhangi bir deðiþiklik meydana getirmemiþtir. Fýkýh söz konusu rivayetleri anlam ve muhteva bakýmýndan disipline etmeye çalýþýrken rivayetlerin kendisi fýkýh olmuþtur.(14) Böylece sadece sünnet ve hadisin kendisi deðil, sünnet ve hadisin belli bir anlayýþ ve uygulama biçimi Ýslâm toplumlarýnýn inþasýnda oldukça etkin rol oynamýþtýr.

Ýslâmiyet'in doðuþundan kýsa bir müddet sonra dünyaya yayýlmasýnda, yerleþtiði bölgelerde 15)

Ýlâhî öðretiler ile beþerî ideolojiler arasýndaki en temel farklardan biri, ilâhî öðretilerin yaldýzlý teoriler üzerine deðil ilâhî muallimlerin, yani peygamberlerin örneklikleri üzerine bina edilmiþ olmalarýdýr. Vahyin bir beþer/peygamber vasýtasýyla insanlýða teblið edilmesinin yegâne hikmeti bu olsa gerektir. Bundan dolayý son ilâhî kitap müminlere Hz. Peygambere itaat etmelerini emretmiþ,(1) peygambere itaatin Allah'a itaat olacaðýný belirtmiþ,(2) Allah'ý sevmenin ve Allah'ýn sevgisine nail olmanýn peygambere tâbi olmaktan geçtiðini ifade etmiþtir.(3) Kendilerine vahiy, saðlam muhakeme (hüküm) ve hidayet bahþedilen peygamberleri rehber edinmemizi (iktida) tavsiye eden Kur'an(4) Ýslâm Peygamberinin de Allah'a ve ahiret gününe iman eden insanlar için en güzel örnek olduðunu beyan etmiþtir.(5)

Bu ayetler gereði Hz. Peygamberin ashabýndan itibaren Kur'an'a iman eden müminler arasýnda Hz. Peygambere itaati reddeden, ona tâbi olmaya karþý çýkan, onun rehberliðini ve örnekliðin kabul etmeyen herhangi bir kimsenin olamayacaðý muhakkaktýr. Ancak Hz. Peygambere itaatin manasý, ona tâbi olmanýn anlamý ve onu örnek/rehber edinmenin keyfiyeti hususunda Hz. Peygamber i n haya t ý ndan i t i ba ren i h t i l â f l a r varolagelmiþtir.(6)

Hz. Peygamberin vefatýndan sonra onun örnekliðini ve rehberliðini devam ettirmenin yolu onun sünnetine tâbi olmaya baðlanmýþtýr. Ancak ayný tartýþmalar daha yoðun olarak sünnete tâbi olmanýn anlamý üzerinde yaþanmýþtýr. Sünnete tâbi olmaktan maksat, örneklik kavramýnýn aslî mahiyetinde olduðu gibi seçmeci davranarak Hz. Peygamberi örnek almak (teessi) mý, yoksa hiçbir ayýrým yapmaksýzýn her konuda onu taklit etmek ve ona benzemeye çalýþmak (teþebbüh) mýdýr?

Bu tartýþmalarda tarih boyunca kesin bir sonuca ulaþýlmazken Hz. Peygamberin sünneti, bir taraftan günlük hayatýn pratikleri içinde fiilî bir gelenekle

nesilden nesile aktarýlarak, diðer taraftan kadim bir

HZ. PEYGAMBER'Ý ÖRNEK ALMAKVE SÜNNETE TÂBÝ OLMANIN ANLAMI ÜZERÝNE - 1 *

tkz

iO

ra

em

n

BÝR

D

ÝZÝ Y

AZ

I

*Yazýnýn ikinci bölümü önümüzdeki sayýda yayýnlanacaktýr.** Diyanet Ýþleri Baþkan Yardýmcýsý, Ankara Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi

Page 28: ortakzemin sayı 2

Ýslâmiyet'in doðuþundan kýsa bir müddet sonra dünyaya

yayýlmasýnda, yerleþtiði bölgelerde sürekliliðinin

saðlanmasýnda ve farklý kültür ve coðrafyalarda yaþayan

mensuplarý arasýnda ortak bir kültürün oluþmasýnda sünnet

ve hadisin rolü büyük olmuþtur.

açýklamada Yunan felsefesinden yararlanan fikrî gelenek ile Allah'ýn aþkýnlýðýna dayanan ve kýsmen esnekliði esas alan sufî gelenek uyarlamacý tavra örnektir.(22) Yenilik ve deðiþime karþý güvensizliði esas alan muhafazakâr tavrýn asýl amacý ise Ýslâm'ýn ortaya çýkan baþarýlarýný ve elde edilmiþ kazanýmlarýný koruyarak sürekliliði saðlamaktýr. Ýþte tarih boyunca sünnet ve hadis, Ýslâm'ýn deðiþimlere karþý kullanýlan en büyük mukavemet gücü olmuþtur. Siyasî, fikrî ve sufî geleneðin attýðý her adýma karþý hadis kullanýlmýþtýr. Bir hadiste de formüle edilip ifade edildiði gibi artýk her yenilik muhdes, her muhdes bidat, her bidat dalâlet ve her dalâletin insaný götürdüðü yer cehennemdir.(23)

koruyarak sürekliliði saðlamaktýr. Ýþte tarih boyunca sünnet ve hadis, Ýslâm'ýn deðiþimlere karþý kullanýlan en büyük mukavemet gücü olmuþtur. Siyasî, fikrî ve sufî geleneðin attýðý her adýma karþý hadis kullanýlmýþtýr. Bir hadiste de formüle edilip ifade edildiði gibi artýk her yenilik muhdes, her muhdes bidat, her bidat dalâlet ve her dalâletin insaný götürdüðü yer cehennemdir.(23)

Sünnet ve hadis bilhassa ç ö k ü þ v e ç ö z ü l m e z a m a n l a r ý n d a k u r t u l u þ ideolojilerinin ana malzemesi olmuþtur. Her çöküþ anýnda yeniden yükselebilmek Asr-ý Saadete dönüþe baðlanmýþ, bu da Asr-ý Saadetin yaþayan belgeleri olan hadisin önemini artt ýrmýþtýr. Hadis, Asr-ý Saadet i sürek l i þ imd ik i zamana taþýma gayretini ifade e t m i þ v e b a þ l a n g ý ç d ö n e m i n d e n u z a k l a þ a n ümmeti kaynaþtýran bir araç vazifesi görmüþtür. Böylece ümmet, hadis sayesinde

sürekli idealleþtirilen ilk döneme olan mesafeyi kapatmaya çalýþmýþtýr.(24) Burada hadis sadece her türlü deðiþime karþý mukavemet vazifesi görerek Ýslâm'ýn sürekliliðini saðlamakla kalmamýþ, ayný zamanda dünyanýn her tarafýnda yaþayan Müslümanlar arasýnda bir inanç ve kültür birliði oluþturmuþtur. Bu birliðin sadece inanç ve ibadetle deðil; yemek içmek, giyim kuþam gibi temel ihtiyaçlardan hayatýn en ince teferruatýna kadar yansýmýþ olmasý pek çok oryantalistin dikkatini çekmiþ ve hadisi, Ýslâm toplumlarýný tahlil edecek sosyal ve kültürel antropolojinin en temel kaynaðý olarak görmelerine vesile olmuþtur.

Alman oryantalistlerden J. Fück (1894-1974), Ýslâm'ýn Mekke'deki mütevazý baþlangýcýndan bir dünya dini hâline geliþine kadar ki geliþim sürecinde her durumda ayniyet arz eden bir kültürü nasýl meydana getirdiðini, araþtýrýlmasý gereken önemli bir problem olarak görür. Farklý zamanlarda ve coðrafyalarda, kadim din ve kültürlerin etkisi sürmeye devam ederken, yerl i hayatýn alýþkanlýklarý, örf, âdet ve geleneklerine raðmen

sürekliliðinin saðlanmasýnda ve farklý kültür ve coðrafyalarda yaþayan mensuplarý arasýnda ortak bir kültürün oluþmasýnda sünnet ve hadisin rolü büyük olmuþtur. Alfred Guillaume, Ýslâm'ýn dünyaya yayýlýþýnýn, bir ümmet meydana getirmesinin ve bu ümmetin fertleri arasýnda ortak bir kültür ve yaþama b iç im i o luþ tu rmas ýn ýn had is le r sayes inde gerçekleþtiðini söylemektedir.(15) Margoliouth, Ýslâm'ýn köklü bir gelenek oluþturmasýnýn hadislere borçlu olduðunu belirtirken,(16) Arnold hem Ýslâm'ýn nasýl yayýldýðýný hem de etkin politik bir güce nasýl dönüþtüðünü anlamak için hadisi bilmek gerektiðine dikkat çekmiþtir.(17) Wensinck ise taþralý küçük bir topluluða gelen Ýslâm'ýn kýsa bir süre içinde evrensel bir dine dönüþmesinin ve hemen arkasýndan da medenî dünyanýn yarýsýna hükmeden siyasî bir organizasyon hâline geliþinin sýrrýnýn hadis tahlillerinde yattýðýný ifade etmiþtir.(18) Wensinck'e göre hadis, Hz. Peygamberin söz ve davranýþlarýnýn geliþigüzel kaydedilmesinden ibaret deðildir; hadis külliyatý tamamýyla bir kompozisyon arz etmektedir. Hadis, sadece tarihî bir veri deðil, ayný zamanda Müslümanlarýn bütün hayatýný k u þ a t a n b i r o l g u d u r . M ü s l ü m a n l a r ý n k u l l u k vazifeleri (ibadet), medenî hukuk (muamelât), ceza hukuku ve yargý sistemi (hudud ve ahkâm) ve aile hayatý ile ilgili düzenlemeler (nikâh ve talâk) hadislere dayanýr. Kaldý ki Ýslâm fýkhý, kendisini sadece bu dört alanda sýnýrlandýrýrken hadis, yemek içmek gibi günlük iþlerden her türlü sosyal iliþkiye varan bütün sahalarý içine alýr. Cennet, cehennem, haþr, kýyamet, mehdi, deccal vs. gibi her konuyu hadislerde bulabilirsiniz. Hatta bazý hadisler (fiten) dünyanýn kaderini âdeta önceden belirlemiþtir. Kýsaca hadis Wensinck'e göre yaklaþýk olarak Müslümanlarýn her konudaki görüþlerinin bir deposu ve Müslüman zihniyetin bir aynasýdýr.(19)

Ýslâm'ýn tarihsel deneyimi ve bu deneyim içinde ortaya çýkan farklý ekolleri anlamada süreklilik ve deðiþim anahtar kavramlardýr. Zira küçük bir þehir devletinden büyük imparatorluklara uzanan Ýslâm'ýn tarihi ayný zamanda aktif bir deðiþim tarihidir. Ýlk asýrlarda dinî, siyasî ve sosyal her meselede ortaya çýkan ihtilâflar bu deðiþime verilecek cevapla ilgilidir. 13. yüzyýla kadar imparatorluðun hýzla geniþleyen topraklarýnýn birçok bölgesinde, insanlarýn ekseriyeti henüz Müslüman olmadýðý için en önemli mesele Ýslâm'ýn sürekliliðini saðlamak olmuþtur.(20) Bu sürekliliði saðlamak, her türlü deðiþime karþý direnmek

yahut deðiþimleri Ýslâm'ýn ana çerçevesinde tutabilmek için baþlangýçtan günümüze kadar

uyarlamacý ve muhafazakâr olmak üzere iki farklý tavýrla karþý karþýyayýz.(21) Ýmparatorluklarý kurma aþamasýnda pek çok yabancý teknikten

yararlanan siyasî gelenek, Ýslâm düþüncesini Ota

kzemi

nr

26

BÝR

D

ÝZÝ Y

AZ

I

Page 29: ortakzemin sayı 2

cevabýný aramaktýr.

Sosyal ve kültürel antropolojinin verileriyle Müslümanlarýn tarihte ve günümüzde iman ve ibadet anlayýþlarý, dindarlýk ölçüleri ve ahlâk telâkkileri incelendiðinde, mümin birey ve inançlý toplumlarýn herhangi bir örnek ve rehbere muhtaç olmadýðý konularda Hz. Peygamberin örnekliðine ve rehberliðine baþ vurduklarý kadar, asýl örnekliðine ve rehberliðine muhtaç olduðu hususlarda ona pek müracaat etmedikleri anlaþýlmaktadýr. Elbette bunun dinî, siyasî, sosyal, psikolojik ve sosyolojik pek çok sebebi olmakla birlikte asýl sebepleri nübüvvet ve risalet anlayýþlarýnda, Hz. Peygambere bakýþ açýlarýnda, onu örnek almanýn ve sünnetine tâbi o lmanýn ne anlama geldið i konusundaki yanlýþlýklarda yatmaktadýr. Þimdi bu sebepleri kýsaca maddeler hâlinde zikredelim:

1. Hz. Peygamberin örnekliðini ve sünnete tâbi olmanýn anlamýný doðru tespit edebilmek için öncelikle nübüvvet ve risalet müessesesini, Hz.

Peygamber in gönder i l i þ gayesini, tebl ið etmekle mükellef olduðu bilgilerin alanýný ve deruhte ettiði vazifeleri çok iyi bilmek gerekir. Her þeyden önce hadis diye uydurulan bir sözde ifade edildiði gibi(28) insanlýðýn peygamber için yaratýlmadýðý, b i lâk is Kur 'an ' ýn ýsrar la vurguladýðý gibi peygamberin insanlar için gönderildiði(29) u n u t u l m a m a l ý d ý r . P e y g a m b e r i n h u k u k ç u , ziraatçý, tabip, kimyager olmadýðý; bize týp(30) ziraat, f iz ik , k imya, öðretmeye ge lmed ið i , ancak onun

sergilediði hayat tarzý içinde her meslekten insan için ilke ve prensipler bulunduðu bilinmelidir.(31) Onun örnekliðini tespit ederken asýl vazifesinin yaratýlýþýn nasýl baþladýðýný (bedu'l-halk) ve nasýl biteceðini (kýyamet) bildirmek deðil, yaratýlmýþlarýn hidayet ve saadeti ile ilgili esas ve prensipleri ilân etmek olduðu göz önünde bulundurulmalýdýr. O takdirde Hz. Peygamberin büyüklüðü bir hadiste ifade edildiði gibi(32) sineðin kanadýnda tespit ettiði anti mikropta deðil, kýzgýn çölün bereketsiz topraðýnda meydana getirdiði toplumun dinamiklerinde ve o toplumu her türlü manevî mikroptan nasýl arýndýrdýðýnda (tezkiye) aranacaktýr. Onun örnekliði ve rehberliði acve hurmasýnýn hangi hastalýklara þifa olduðunu tespitte deðil,(33) hastalýklý kalpleri nasýl tedavi ettiðinde aranacak ve onun bedenleri tedavi eden biri (tabibu'l-ebdan) olmayýp, ruhlarý ve kalpleri tedavi eden bir doktor (tabibu'l-kulûb) olduðu bilinecektir. Hatta onun örnekliði ve rehberliði doðru anlaþýldýðýnda büyüklüðü, Burak ile semaya nasýl yükseldiðinde (uruc), yedi kat gökte nasýl dolaþtýðýnda deðil, aþaðýlarýn aþaðýsýna yuvarlanmýþ insanlýðý yüksek deðerlere nasýl

dünyasýnda bugün her yerde gördüðümüz görüntüyü veren sünnettir. Ona göre Ýslâm'ýn görülmemiþ baþarýsý sadece Muhammed'in þahsiyetinin biricikliði ile izah edilmelidir. Ýslâm'ýn özünde kök salan onun örnek hayatý olmuþtur. Muhammed gücünü dayandýðý doktrinden deðil, yaþadýðý örnek hayattan kazanýr, orijinal Medine toplumunun kendine özgü karakteri, inandýklarý Kur'an'dan çok peygamberin þahsiyetine dayanýr.(26) George Makdisî'ye göre de Ýslâm, bu gücünü oluþturduðu gelenekten almýþtýr. Geleneðin belkemiði ise hadisten baþka bir þey deðildir.(27)

Sünnet ve hadisin tarihsel gücü ile ilgili bu tespitlerin bir kýsmýnýn genellemeci veya indirgemeci bir yaklaþýmý yansýttýðý açýktýr. Ancak sünnet ve hadisin, gerek Ýslâm düþüncesinin þekilleniþinde gerekse Ýslâm toplumlarýnýn inþasýnda en aktif rolü oynadýðý da bir gerçektir. Sünnetin deðil de belli bir anlayýþý ve uygulayýþýnýn tarihte oynadýðý rolü sorgulamak isteyenlerin sürekli baþa dönerek sünnetin hüccetliðini ve dindeki yerini ele almaktansa þu sorular üzerinde durmasý gerekir.

Din, Medine ve medeniyet baðlamýnda sünnet ve hadisin Ýslâm toplumlarýnýn inþasýnda rolü ne olmuþtur? Sünnet ve hadis, Ýslâm toplumu olarak ortaya koyduðumuz tasavvurlara ve eserlere nasýl yansýmýþtýr? Sünnet ve hadis, Ýslâm'ýn sürekliliðini saðladýysa, bu sürekliliðin kendi tabiî mecraýnda oluþtuðunu söyleyebilir miyiz? Sünnet ve hadisin farklý kültür ve coðrafyalarda yaþayan Ýslâm topluluklarý arasýnda homojen bir kültür meydana getirdiði doðru mudur? Doðru ise bu her bakýmdan istenen bir þey midir? Birleþtirici bir unsur vazifesi gördüðü gibi ayrýþtýrýcý bir yönü de olmamýþ mýdýr? Ýslâmiyet'i en üst aidiyet unsuru olarak gören kavimlerin müþtereken inþa ettikleri deðerlerin oluþumunda sünnet ve hadisin fonksiyonu ne olmuþtur? Sünnete tâbi olmak ve Hz. Peygamberi örnek almak konusundaki tartýþmalar hadis rivayetinin sorunlarý ve bu rivayetlerin anlaþýlmasý ve yorumlanmasý ile ilgili problemler ile hadis ve sünnet tarafýndan inþa edildiði söylenen ümmetin dinî, siyasî ve sosyal problemleri arasýnda bir iliþki var mýdýr? En önemlisi, medeniyet bir kültürün inanç ve ahlâk cephesi olduðuna göre hadis, Ýslâm medeniyetinin iman ve ahlâk yapýsýna ne derece þekil verebilmiþtir? Þekil verdiyse iman ve ahlâk konusundaki yanlýþlýklarýn sünnete ittiba ve Hz. Peygamberi örnek almanýn anlamý konusundaki yanlýþlýklarýmýzla bir iliþkisi var mýdýr? Son olarak, tarih boyunca sünnet ve hadisin âdetlerimize yön verdiði kadar ibadetlerimize de yön verdiðini, þer'î ahkâma rehberlik ettiði kadar bireysel ve sosyal ahlâkýmýza da rehberlik ettiðini söyleyebilir miyiz? Baþka bir ifade ile bizden istenmediði hâlde günlük hayatýn en detaylý formlarýna yansýyan sünnet, Ýslâm toplumlarýnýn ahlâkýna ne derece yansýmýþtýr?

Hadis, Asr-ý Saadeti sürekli þimdiki zamana taþýma gayretini ifade

etmiþ ve baþlangýç döneminden uzaklaþan ümmeti kaynaþtýran bir araç vazifesi görmüþtür.

27

tkz

iO

ra

em

n

BÝR

D

ÝZÝ Y

AZ

I

Page 30: ortakzemin sayı 2

KAYNAKLAR

1-- Âl-i Ýmran, 32, 132; 5. Maide 92 vd.2-- Nisa 80.3-- Âl-i Ýmran 31.4-- En'am 89-90.5-- Ahzab 21.6-- Bu konuda geniþ bilgi için bk. Erul, Bünyamin, Sahabe'nin

Sünnet Anlayýþý, Ankara, 2000.7-- Ahmed, Ýmtiyaz, Delâilu't-Tevsîki'l-Mubekkir li's-Sünneti

ve'l-Hadîs, 52-68.8-- Ýmam Malik'in Muvatta'ý, Ýmam Ebu Hanife'nin Ebu Leylâ

ile ve Ebu Yusuf'un Evzaî ile tartýþmalarý bunun tarihsel þahitleridir.

þahitleridir.9-- Nizamuddin, Ahmed, The Concept of Ahl al-Sunna, 12.10-- Bk. Makdisî, Muhakkak, 67.11-- Basrî, Ebu Huseyn, Mu'temed, I, 383.12-- Karafî, el-Ýhkâm, 1-36.13-- Mütevelli, Abdulhamid, Ezme, 63.14-- Age15-- Guillaume, The Tradition of Islam, 7.16-- Morgolioth, On Moslem Tradition, Muslim World, XI.

(1912), s. 113-121.17-- Thomas Arnold, The Caliphate, Oxford, 1924, s. 12.18-- Wensinck, The Importance of Tradition, s. 3.19-- Wensinck, age, 11.20-- John Obert Voll, Ýslâm, Süreklilik ve Deðiþim, s. 26.21-- Age, s. 52-53. 22-- Age, s. 53.23-- Ýbn Hanbel, Musned, IV. 126; Hibettullah el-Lâlkaî,

Ýtikadu Ehl-i's-Sunne, I. 75; Hâkim, Mustedrek, I. 176.24-- Nagel, Tilman, Hadis ya da Tarihin Ýmhasý, s. 166.25-- Fück, The Role of Traditionalism in Islam, s. 99-101.26-- Age, s. 3.27-- George Makdisî, Remarks on Traditionalism, s. 77.28-- Aclunî, Keþfu'l-Hafa, II. 164.29-- Tevbe, 128.30-- Ýbn Haldun, Mukaddime, 488.31-- Fazlur Rahman, Ýslâm, 349.32-- Ebu Þehbe, Dîfâun Ani's-Sunne, 110.33-- Sýbaî, Mustafa, es-Sunne ve Mekânetuhâ fî't-Tesrî'i'l-

Ýslâmî, 221.34-- Görmez, Mehmet, Sünnet ve Hadisin Anlaþýlmasý ve

Yorumlanmasýndan Metodoloji Sorunu, 210.35-- Kösoðlu, Nevzat, “Yeni Bir Kültür ve Medeniyet Ayýrýmý”,

Türk Yurdu, XVIII, sayý: 127-128.

yükseliþi için nasýl miraç vazifesi gördüðünde aranacaktýr.(34)

2. Hz. Peygamberin örnekliði ve sünnete ittiba Konusundaki yanlýþ anlayýþlarýn bir sebebi de sünnet ve hadisin mahiyetiyle ilgili tartýþmalardýr. Sünnet ve hadisin mahiyeti, epistemolojik deðeri, Kur'an ve vahiy ile olan irtibatý, hüccetliði ve baðlayýcýlýðý baþlangýçtan günümüze kadar polemik konusu yapýlmýþ, yapýlmaya da devam etmektedir. Önemine binaen konu, fýkýh usûlüne ait her eserin bir bölümünü teþkil ettiði gibi pek çok müstakil esere de vücut vermiþtir. Bilhassa 18. yüzyýlýn ikinci yarýsýndan itibaren Müslümanlarýn üzerinde en çok tartýþtýðý konular arasýna girmiþtir. Ancak tartýþmanýn her iki ucunda bulunanlar, her defasýnda konu ile ilgili bilgileri tekrar etmekten öteye geçememiþlerdir.

Aslýnda mahiyeti itibarýyla sünnet, ilâhî olaný beþerî düzlemde temsil etme ameliyesidir. Baþka bir ifadeyle ilâhî olanýn Allah tarafýndan bir beþer/peygamber aracýlýðýyla beþerî düzleme taþýnmasý projesidir. Ancak sünnet, tarih içinde bunun tersi bir iþleme, yani beþerî olaný ilâhîleþtirme ameliyesine tâbi tutulmuþtur. Bu açýdan bakýldýðýnda, ilâhî olan adýna sünneti toptan reddedenlerle, sünnete ait en küçük birimleri dahi tarih üstü kabul ederek, takdis edenlerin din anlayýþlarýnda çok büyük bir fark görülmemektedir. Zira sünneti toptan reddedenler ya ilâhî olanýn beþerîleþtirilmesine karþý çýkýyorlardýr ya da söz konusu beþerîleþtirme yetkisini Allah'ýn belirlediði bir peygambere deðil de ona muhatap olan her ferde vermek istemektedirler. Ancak bunlardan birincisi, ilâhî vahyin bir beþer vasýtasýyla gönderilmesini anlamsýz kýlmakta, diðeri ise ya ilâhî olanýn beþer elinde anlamsýzlaþýp buharlaþmasýna ya da hayatýn ve insanýn aleyhine katý ilkelere dönüþmesine yol açmaktadýr. Sadece sünneti deðil, sünnete ait en küçük birimleri/rivayetleri dahi takdis edenlere gelince bunlar da birinci açýdan, yani ilâhî olaný beþerîleþtirmeye karþý çýkmak açýsýndan toptan reddedenlerle ayný görüþü savunmuþ oluyorlar. Ancak bunlarýn farký, beþerî olaný da ilâhîleþtirerek dinin beþer boyutunu tamamen ortadan kaldýrmýþ olmalarýdýr. Oysa mahiyet itibarýyla sünnetin bir beþer/peygambere dayandýðý unutulur, sünneti bize taþýyan rivayetlerin

metinleþmesinde insan faktörü de göz ardý edilerek hep ilâhî olana göndermede bulunulursa Ýbn Haldun'un

ifadesiyle kültürün sayýsýz mukaddesleri olur; iman yapýsý ile ilgisi olmayan pek çok þey dinî hüviyete bürünmüþ olur. Bir kültürün mukaddesleri ne kadar

çok olursa yaþanabilir bir medeniyete dönüþmesi de o kadar çok zor olur.(35)

Aslýnda mahiyeti itibarýyla sünnet, ilâhî olaný beþerî düzlemde temsil etme ameliyesidir. Baþka bir ifadeyle ilâhî olanýn Allah tarafýndan bir beþer/peygamber aracýlýðýyla beþerî düzleme taþýnmasý projesidir. Ancak sünnet, tarih içinde bunun tersi bir iþleme, yani beþerî olaný ilâhîleþtirme ameliyesine tâbi tutulmuþtur.

Bu açýdan bakýldýðýnda, ilâhî olan adýna sünneti toptan reddedenlerle, sünnete ait en küçük birimleri dahi tarih üstü kabul ederek, takdis edenlerin din anlayýþlarýnda çok büyük bir fark görülmemektedir.

Ota

kzemi

nr

28

BÝR

D

ÝZÝ Y

AZ

I

Page 31: ortakzemin sayı 2

ÝNSANI DÜZELTTÝÐÝN ZAMAN…

Adam, yoðun bir haftadan sonra pazar sabahýkalktýðýnda, bütün haftanýn yorgunluðunu çýkarmak için eline gazetesini aldý ve bütün gün miskinlik yapýp evde oturacaðýný düþündü.

Tam bu sýrada oðlu koþarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oðluna söz vermiþti, bu hafta sonu sinemaya götürecekti, ama hiç dýþarý çýkmak istemediðinden bir bahane uydurmasý gerekiyordu.

Sonra gazetenin promosyon olarak daðýttýðý dünya haritasý gözüne iliþti. Önce dünya haritasýný küçük parçalara ayýrdý ve oðluna:“Eðer bu haritayý düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceðim” dedi, sonra da içinden; “oh be kurtuldum, en iyi coðrafya profesörünü bile getirsen bu haritayý aksama kadar düzeltemez” dedi.

Aradan on dakika geçti ve çocuk babasýnýn yanýna koþarak geldi: “Baba haritayý düzelttim artýk sinemaya gidebiliriz” dedi. Adam önce inanamadý ve görmek istedi. Gördüðünde hayretler içindeydi ve oðluna bunu nasýl yaptýðýný sordu.

Çocuk: “Bana verdiðin haritanýn arkasýnda bir insan vardý.” Dedi.“ÝNSANI DÜZELTTÝÐIM ZAMAN DÜNYA KENDÝLÝÐÝNDEN DÜZELMÝÞTÝ....”

29

tkz

iO

ra

em

n

ÖY

Page 32: ortakzemin sayı 2

MEHMET AKÝF ERSOY (1873-1936)

AKÝF’Ý TANIYABÝLMEKHepimiz M.Akif’i yalnýzca “Ýstiklal Marþý”yla duymuþuzdur. Veya baþka bir ifadeyle, Akif’le tanýþýklýðýmýz “Ýstiklal

Marþý”ný bildiðimiz ve anlayabildiðimiz ölçüdedir. Birçok kiþi O’nun yaþamýný ve farklý yönlerini bilmez. Örneðin O’nun tam anlamýyla Ýslam ve Kuran þairi olduðunu… O’nun; hafýz olduðunu… Kuran meali yazdýðýný… Yeni kurulan laik devletin düþüncelerine ters olduðu için Mýsýr’a gidip, orada yaþadýðýný… Asýl mesleðinin Baytar olduðunu, babasý ölünce ve evleri yanýnca mezunlarýna hemen iþ verileceði için bu mesleði seçmek zorunda kaldýðýný… Ýstiklal Marþý’ný yazdýðýnda TBMM’ye arkadaþýndan ödünç aldýðý paltoyla geldiði buna raðmen ödül olarak verilen 500 lirayý (ki bu parayla o dönemde Ýstanbul boðazýnda 4 yalý alýnabilirdi) Çocuk Esirgeme Kurumu’na baðýþladýðýný…. Akif’le ilgili temel yanýlgýlarýn sebeplerinden biri de O’nu sadece yazýlarýndan tanýmaya çalýþmaktýr. Akif

yazdýklarýndan çok daha derin, çok daha geniþ ufuklu, çok daha sanatkar ve çok daha þaþýrtýcý biridir. Özellikle de yaþamýnda, Kur’an ahlakýyla yaþayan ve hatta örnek alýnmasý gereken biridir. O’nu çok daha yakýndan tanýyan Mithat Cemal, bu durumu þaþkýnlýk içinde þöyle ifade eder: “Yüz kahramana yetecek ahlak ve seciyesiyle sýradan bir insan gibi nasýl yaþýyor?” Ýþte Akif bu ifade de gizlidir. 1873’te Ýstanbul’un en dindar ve temiz semtlerinden biri olan Fatih’te doðar. Ýlk ve temel dini eðitimini,

medreseden yetiþmiþ olan, babasý Tahir Efendi’den alýr. Babasý medrese eðitimini evde verir O’na. Dönemin en gözde okullarýndan Mülkiye’ye gider. Mülkiye’nin Ýdadi (lise) kýsmýný okurken babasý ölür ve ardýndan evleri yanar. Akif, mezunlarýna hemen iþ verileceðinden dolayý, Baytar Mektebi’ne yatýlý olarak devam eder. Bu okulda kendisini derinden etkileyecek bir öðretmenle karþýlaþýr: Ýnançlý bir Türk hekimi olan, Türkiye’ye mikrop bilimini getiren Rýfat Hüsamettin Hoca. Bu okul Akif’in saðlam bir dini bilgi ve sarsýlmaz bir imanla, müspet bilimin harika uyumunu saðlayan zihnî yapýsýný oluþturur. Bu arada küçükken baþladýðý hafýzlýðýný da tamamlar. Arapça, Farsça ve Fransýzcayý son derece iyi öðrenir. Ýran ve Arap Edebiyatýný, Divan Edebiyatýný ve Batý Edebiyatýný kimsenin fark etmediði incelikleri yakalayabilecek kadar yakýndan öðrenir. Mezun olunca görevinden dolayý Anadolu, Rumeli ve Arabistan’ýn birçok köy ve kasabalarýnda hizmet verdi. Camilerde vaizlik yapar. 1913’te istifa edip Milli Mücadele’ye fiilen katýlýr. 25 Aralýk 1920’de TBMM‘de vekil olur. Birinci millet meclisinde muhalefet grubu içinde yer alýr. Bu yüzden Ýstiklal Savaþý’nýn sona ermesinden sonraki meclise katýlmaz. Esasen yeni hükümet, onun ideal edindiði Ýslam Birliði fikrinde olmadýðý gibi, laik devlet prensipleriyle hareket etmek düþüncesinde idi. Akif bu yeis ve bedbinlikle, 1923’te Mýsýr’a gitti. Birkaç sene Ýstanbul’a gelip gitti. 1926’da ise Mýsýr’a sürekli yerleþir. Kahire Üniversite’sinde Türk Edebiyatý dersleri verir. Bir taraftan da Diyanet Ýþleri Riyaseti tarafýndan kendisine verilmiþ olan K.Kerim’in tercümesi iþiyle uðraþýr. 1935’te sýtmaya yakalanýr. Hastalýðý iyice aðýrlaþýnca vatan topraklarýndan uzakta ölmek korkusuyla Ýstanbul’a gelir. 27 Aralýk 1936’da Beyoðlu’ndaki Mýsýr Apartmaný’nda vefat etti. “Ýstiklal Marþý” þairinin cenazesine hükümet hiç ilgi göstermez, hatta duyurulmaz bile. Ancak Akif’i seven gençlerin durumu haber almasýyla olay büyük bir merasime dönüþür. Edirnekapý Þehitliðine defnedilir.Onun ºiirlerini topladýðý “Safahat” yedi bölümden oluþur. Genel anlamda, Ýslam’ýn sosyal ve ahlaki nizamý,

aktivitesi, baþka bir tabirle dýþ dünyanýn düzeni peþinde görünür. Tüm Safahat boyunca kendisini cemiyet hizmetine adayan þair zaman zaman Ýslam düþüncesi içinde, metafizik merhalelerden geçerek mistik bir iç duygusunu da yaþamýþtýr.

AKÝF VE MÜSLÜMANLIK

M. Akif hayatýný ve sanatýný Ýslam’ýn anlaþýlmasý ve Müslümanlarýn birliði için kullanmýþtýr. Onun þiirlerinde þahsi dertleri, özel meseleleri yoktur. Hep umumi olan, Ýslam âleminin dertleriyle dertlenmiþ; milletinin duygu, düþünce ve problemlerine tercüman olmaya çalýþmýþtýr. Bu bakýmdan da þiirlerinde de bol bol gözyaþý, aðýt, kahýr ve sitem vardýr. Ýnançlarýna sýmsýký baðlý biridir. Hem batý hem doðu klasiklerini ilk kaynaklarýndan okuyan, ayný zamanda da Kuraný Kerim’i tefsir edebilecek dini ilimlere vakýf bir aydýndýr. Yazdýklarýný yaþayan bir dürüstlük sembolüdür. Yazdýðý þiirlerle, ilimde ve teknikte geri kalan Müslümanlarý uyandýrmaya çalýþýyordu.“Alýnýz ilmini Garb’ýn, alýnýz sanatýný,Veriniz mesainize hem de son süratini.”

diyerek ilimde ve teknikte ilerlemenin gerekli olduðunu vurguluyordu. Akif, manevi deðerlere ve kültürümüze çok büyük önem verirdi. Avrupa’nýn teknolojisini alýrken manevi ve kültürel deðerlerden taviz verilmemesi gerektiðini haykýrmýþtýr. Ona göre Müslümanlar, Batý’nýn tekniði karþýsýnda aþaðýlýk duygusuna kapýlmamalýdýr. Ýstiklal Marþýnda: “Garbýn afakýný sarmýþsa çelik zýrhlý duvar,Benim iman dolu göðsüm gibi serhaddim var.” derken Müslümanlarýn ellerindeki iman hazinesine sahip

çýkmalarý gerektiðini vurgulamaktadýr.Miskinliðin Ýslamiyet’te yeri olmadýðýný bilakis Ýslamiyet’in gayret dini olduðunu þöyle haykýrýyordu :

“ªehamet dini, gayret dini, ancak Müslümanlýktýr, Hakiki Müslümanlýk en büyük bir kahramanlýktýr”Akif, kendisinden önce Türk Edebiyatý’nda hiç kimsenin yapmadýðý bir iþi yapýyor: Mabede sokaðý, dinin içine

hayatý sokuyordu. Bu bakýmdan o, eski tip dindarlardan tamamýyla farklýdýr. Eski tip dindar, genellikle Allah’ý ve ahireti düþünür, cemiyete ve dünyaya önem vermezdi. Akif’in esas konusu dünya ve cemiyettir. O’na göre din, insanlarý nizama sokan ve yükselten bir kuvvettir. Akif, Müslümanlýða sadece bir ahiret dini gözüyle bakmýyor, onun dünyayý da düzeltebileceðine inanýyordu.

AKÝF VE KURAN- KERÝMM.Akif bir Kur’an hizmetkârýdýr. O, hayatý boyunca Kur’an yolundan ayrýlmamaya gayret gösteren bir þahsiyet

örneðidir. Nitekim O’nun basýlan ilk þiiri olduðunu bildiðimiz “Kur’an’a Hitap” adlý þiiri Kur’an’a olan sevgisinin bir ifadesidir.M.Akif’in Kur’an hakkýndaki görüþleri kendi eserlerinde en güzel þekilde görülmektedir. Birinci Safahat’taki

“Hasbihal” þiirini Kur’an’dan ilham alarak yazmýþtýr. Yine Safahat’ta yer alan “Hakk’ýn Sesleri”ndeki sekiz parçada Kur’an’ýn belirttiði ahlaki öðütlere aðýrlýk verildiði görülmektedir. “Hatýralar” adýný verdiði Beþinci Safahat’ta ise hem Kur’an-ý Kerim hem de hadislerden ilham alýnarak yazýlan þiirler karþýmýza çýkmaktadýr. Safahat’in yedinci kitabý olan “Gölgeler”de ise Allah’a yaklaþma, Allah sevgisi gibi tasavvufi yönü aðýr basan þiirlerini görmekteyiz, ki bunlar O’nun Kur’an’a olan baðlýlýðýnýn sözle ve kalemle dýþa yansýyan tezahürleridir.Akif’e göre Kur’an’ýn muhatabýnýn insan olduðunu bilmeyenler onu yanlýþ anlayanlardýr. Ýnsanlarý doðru yola

iletmeye çalýþan K.Kerim böyle anlaþýlmadýðý müddetçe insanlarýn ilerlemesi de hayal olacaktýr. Nitekim ;“Kimin hesabýna inmiþ, düþünmüyor Kur’an;Cenab-ý Hak çýkacak sorsalar, muhatap olan.” diyen Akif, insaný muhatap alan Kur’an’ýn insanlar tarafýndan

sadece kutsal sayýlan ilahi özelliðiyle kabul edildiðini fakat O’nun ikaz ve teþviklerinin bir tarafa býrakýldýðýný belirtmeye çalýþmaktadýr. Akif kendi benliðinde ve düþüncesinde K.Kerim’e verdiði yeri çevresindeki Müslümanlarda da görmek istemektedir. Göremeyince de onlarýn Kur’an’ýn mahiyetini kavrayamadýklarýna ve bu düþünceden mahrum olduklarýna kanaat getirmekte ve bunu þiirinde ortaya koymaktadýr. O, insanlarýn Kur’an’ý çok iyi anlamalarýný ve muhatabýn kendileri olduðunu içlerine sindirmelerini ve buna göre hareket etmelerini istemektedir. Müslümanlarýn bu konuda en

büyük eksikliði Kur’an’ý sadece Allah’ýn kelamý olarak kabul edip, kendileri için bu kelamda var olan ikaz ve emirleri anlamazlýktan gelme ya da anlamak için hiçbir çaba sarf etmemeleridir

“Doðrudan Doðruya Kur’an’dan alýp ilhamý, Asrýn idrakine söyletmeliyiz Ýslam’ý.”…..“Ya açar bakarýz Nazm-ý Celil’in yapraðýna,Ya üfler geçeriz bir ölünün topraðýna,Ýnmemiþtir hele Kur’an, þunu hakkýyla bilin;Ne mezarlýkta okunmak, ne de fal bakmak için.”

diyen Akif, kurtuluºumuzun Kur’an-ý Kerim’in prensiplerine uygun olarak yaþamamýza baðlý olduðunu vurgulamýþtýr.

O, Kur’an’ý deðerlendirirken; O’nu sadece yüzüne okumak, hatta ezberlemenin yeterli olmayacaðýný, onu anlamak ve özünü kavramak gerektiðini söylemektedir. Bu konuda : “Ýbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!Yoksa bir maksat aranmaz mý bu ayetlerde?”

diyerek yüzüne veya ezbere okumanýn Kur’an’ýn anlaþýlmasýna yetmeyeceðini ifade etmektedir.

Gerçekte Müslümanlar okurken veya dinlerken K.Kerim’in lafzýnýn cazibesiyle kendilerinden geçiyorlar ama ondaki derin ve ruhlara þifa veren manadan uzak kalýyorlardý.“Ruh-ý edyaný görür, Hikmet-i Kur’an’ý bilirUlema var ki huzurunda bugün Garp eðilir.”

derken, Kur’an’ýn hikmetini bilen, dinin özünü, aslýný, ruhunu kavrayabilen alimlerin karþýsýnda Batý dünyasýnýn daima gýpta ile durduðunu vurgulamaktadýr. Bu alimlerimiz, sadece sosyal ilimlerde deðil ayný zamanda tabii ilimlerde de Batýya çok þeyler vermiþlerdir. Akif’te ayný þekilde Kur’an’a baðlý ilim adamlarýnýn yetiþmesini ister. Bir baºka yerde Akif, memleketin mahvolmasýna sebep olarak fertlerin vurdum duymazlýðýna ve tembelliðine

dikkat çekiyor. Bunu da Kur’an’dan uzaklaþmanýn neticesi olarak gösteriyor: “Memleket mahvoluyor, din de beraber gidiyorSize Kur’an, bakýnýz uzaktan mý diyor.”

Kur’an’ýn toplumu ýslah eden prensiplerini tatbik etmeyen Müslümanlar, O’nu mezarlýkta okunan bir kitap, musiki veya fal vasýtasý olarak görmeye çalýþmýþ, bu da o milletin Ýslam’ý yanlýþ anlamasýna yol açmýþ, dolayýsýyla milletin dalalete düþmesine ve gerilemesine sebep olmuþtur: “Ýnmemiþtir hele Kur’an þunu hakkýyla bilin:Ne mezarlýkta okumak, ne de fal bakmak için.”

diyerek Müslümanlarý bu konuda uyarmaya ve bu yanlýþlardan çevirmeye gayret etmiþtir. O, daima Ýslamýn özüne dönmeyi, Kur’an’ý bu þekilde anlayarak uygulamayý isteyen ve bunu çevresine benimsetmeye çalýþan kiþidir. Bunun için imanýnda samimi olan kiþilerin Kur’an’a baðlýlýklarýný günlük hayatlarýnda sergilemelerini ýsrarla ister. Buna örnek olarak Ýslamiyet’in ilk zamanlarýný göstermeye çalýþýr:“Hani Ashab-ý Kiram ayrýlalým derkenMutlaka “Sûre-i ve’l-Asr” okurmuº bu neden?Çünkü meknûn o büyük sûrede esrar-ý felâh;Baºta iman-ý hakiki geliyor, sonra salâh.”

Burada Akif, Kur’an’da özellikle “Asr” suresini ele alarak, insanlarý günlük hayatlarýnda kötülüklerden uzaklaþmaya ve kurtuluþa ermeye çaðýrmaktadýr. Zaten Kur’an’ýn insanlara gönderiliþ gayesi de budur: Kur’an’a önce gönülden inanmak ve baðlanmak, ardýndan O’nu uygulamak. Ýnsan için kötülüklerden kurtulma da böylece kendiliðinden gelecektir. Kur’an onun bütün hayatýnda yer etmiþ ve kendi hayatýný O, Kur’an’a göre tanzim etmiþtir. O’nsuz bir hayat

M.Akif için hiçbir deðer taþýmamaktadýr. Ondan K.Kerim’i tercüme etmesi istendiðinde bunu kabul etmemiþti. Çünkü bunun insaný ne büyük bir sorumluluk altýna sokacaðýný çok iyi kavramýþtý. Onu yakýndan tanýyan ve damadý olan Ö.Rýza Doðrul; O’nun Kur’an’ý tercüme etmek istemeyiþini þöyle deðerlendirmektedir: “Kendisi Kur’an’a bütün varlýðýyla inanan ve baðlanan bir Müslümandý. Kur’an’ýn hiçbir ayetini en derin, en coþkun huþu içinde ürpermeden okuyamazdý. Onun da aklý, bu Kitab-ý Kerim’in ýþýðýndan ilham alýyordu. Fakat aklýnýn gözü Kur’an’ýn güneþinin karþýsýnda ancak kamaþýyordu. O’na teklif olunan iþ ise bu güneþle karþýlaþmak, bu güneþi iki avucunun içine alarak eritmek ve ondan yeni bir güneþ yaratmak idi. Buna imkan mý vardý? O’nun veya baþkasýnýn gücü buna yeterli miydi?”Ýþte Akif’e göre Kur’an’ý aslýndaki þümul ile Türkçeye çevirmek imkansýzdý. Olsa olsa mealen tercüme yapmak

mümkündü. Akif nihayet arkadaºlarýnýn ve sevdiði insanlarýn (Ahmet Hamdi Akseki, Ahmet Naim, Elmalýlý Hamdi Yazýr vs.)

ýsrarlarýna dayanamayarak Kur’an’ýn tercüme iþini kabul etmiþti. Hepsi de O’nun bu iþi en iyi þekilde yapacaðýna inanan kiþilerdi. Gerçekten de öyle olmuþ, yaptýðý tercümelerden O’nun bu konudaki kudreti ortaya çýkmýþtý. Süleyman Nazif bu konuda: “ Eðer Allah, Kur’an’ý Türkçe inzal etseydi, Akif’in lisanýyla inzal buyururdu.” diyerek Akif’in Kur’an’a ne denli vakýf olduðunu belirtmektedir. Fakat Akif için tercüme o kadar kolay olmamýþtý. Bu tercümenin kendisini aðýr bir vebal altýnda býraktýðýný belirtmektedir. Bu ayný zamanda O’nun Kur’an’a olan bir hürmetinin bir ifadesidir. O’nun bu hürmetinin bir ifadesi olarak tercümeyi bitirdiði halde vermediðini söyleyenler vardýr. Kur’an tercümesini vermeyiþinin

Rýfat Hüsamettin Hoca. Bu okul Akif'in saðlam bir dini bilgi ve sarsýlmaz bir imanla, müspet bilimin harika uyumunu saðlayan zihnî yapýsýný oluþturur. Bu arada küçükken baþladýðý hafýzlýðýný da tamamlar. Arapça, Farsça ve Fransýzcayý son derece iyi öðrenir. Ýran ve Arap Edebiyatýný, Divan Edebiyatýný ve Batý Edebiyatýný kimsenin fark etmediði incelikleri yakalayabilecek kadar yakýndan öðrenir. Mezun olunca görevinden dolayý Anadolu, Rumeli ve Arabistan'ýn birçok köy ve kasabalarýnda hizmet verdi. Camilerde vaizlik yapar. 1913'te istifa edip Milli Mücadele'ye fiilen katýlýr. 25 Aralýk 1920'de TBMM'de vekil olur. Birinci millet meclisinde muhalefet grubu içinde yer alýr. Bu yüzden Ýstiklal Savaþý'nýn sona ermesinden sonraki meclise katýlmaz. Esasen yeni hükümet, onun ideal edindiði Ýslam Birliði fikrinde olmadýðý gibi, laik devlet prensipleriyle hareket etmek düþüncesinde idi. Akif bu yeis ve bedbinlikle, 1923'te Mýsýr'a gitti. Birkaç sene Ýstanbul'a gelip gitti. 1926'da ise Mýsýr'a sürekli yerleþir. Kahire Üniversite'sinde Türk Edebiyatý dersleri verir. Bir taraftan da Diyanet Ýþleri Riyaseti tarafýndan kendisine verilmiþ olan Kur’an’ýKerim tercümesi iþiyle uðraþýr. 1935'te sýtmaya yakalanýr. Hastalýðý iyice aðýrlaþýnca vatan topraklarýndan uzakta ölmek korkusuyla Ýstanbul'a gelir. 27 Aralýk 1936'da Beyoðlu'ndaki Mýsýr Apartmaný'nda vefat eder.“Ýstiklal Marþý” þairinin cenazesine hükümet hiç ilgi göstermez, hatta duyurulmaz bile. Ancak Akif'i seven gençlerin durumu haber almasýyla olay büyük bir merasime dönüþür. Edirnekapý Þehitliðine defnedilir.

Onun þiirlerini topladýðý “Safahat” yedi bölümden

AKÝF'Ý TANIYABÝLMEK

epimiz M.Akif'i yalnýzca “Ýstiklal Marþý”yla duymuþuzdur. Veya baþka bir ifadeyle, Akif'le Htanýþýklýðýmýz “Ýstiklal Marþý”ný bildiðimiz ve

anlayabildiðimiz ölçüdedir. Birçok kiþi O'nun yaþamýný ve farklý yönlerini bilmez. Örneðin O'nun tam anlamýyla Ýslam ve Kuran þairi olduðunu…Hafýz olduðunu… Kuran meali yazdýðýný… Yeni kurulan devletin düþüncelerine ters olduðu için Mýsýr'a gidip, orada yaþadýðýný… Asýl mesleðinin Baytar olduðunu, babasý ölünce ve evleri yanýnca mezunlarýna hemen iþ verileceði için bu mesleði seçmek zorunda kaldýðýný… Ýstiklal Marþý'ný yazdýðýnda TBMM'ye arkadaþýndan ödünç aldýðý paltoyla geldiði buna raðmen ödül olarak verilen 500 lirayý (ki bu parayla o dönemde Ýstanbul boðazýnda 4 yalý alýnabilirdi) Çocuk Esirgeme Kurumu'na baðýþladýðýný….

Akif'le ilgili temel yanýlgýlarýn sebeplerinden biri de O'nu sadece yazýlarýndan tanýmaya çalýþmaktýr. Akif yazdýklarýndan çok daha derin, çok daha geniþ ufuklu, çok daha sanatkar ve çok daha þaþýrtýcý biridir. Özellikle de yaþamýnda, Kur'an ahlakýyla yaþayan ve hatta örnek alýnmasý gereken biridir. O'nu çok daha yakýndan tanýyan Mithat Cemal, bu durumu þaþkýnlýk içinde þöyle ifade eder: “Yüz kahramana yetecek ahlak ve seciyesiyle sýradan bir insan gibi nasýl yaþýyor?” Ýþte Akif bu ifade de gizlidir.

1873'te Ýstanbul'un en dindar ve temiz semtlerinden

biri olan Fatih'te doðar. Ýlk ve temel dini eðitimini, medreseden yetiþmiþ olan, babasý Tahir Efendi'den alýr. Babasý medrese eðitimini evde verir O'na. Dönemin en gözde okullarýndan Mülkiye'ye gider. Mülkiye'nin Ýdadi (lise) kýsmýný okurken babasý ölür ve ardýndan evleri

yanar.

Akif, mezunlarýna hemen iþ verileceðinden dolayý, Baytar Mektebi'ne yatýlý olarak devam eder. Bu okulda kendisini derinden etkileyecek bir

öðretmenle karþýlaþýr: Ýnançlý bir hekim olan, Türkiye'ye

O nuru gönder, Ýlahi, asýrlar oldu yeter!Bunaldý milletin âfâký, bir sabah ister.

Ýnayetinle halas et ki, dalga dalga zalâm (karanlýklar)Ýçinde kaynamasýn çýrpýnýp duran Ýslam!

Bu secde-gâha kapanmýþ yanan yürekler için;Bütün soluklarý feryad olan þu mahþer için;

Harîm-i Kabe'n (kutsal kaben) için; sermedî Kitab'ýn için Avâlimindeki (alemlerindeki) âyât-ý bî-hesabýn için;

Nasibi daimî hüsran kesilmiþ ümmet için;Þu hâk-i pâke bürünmüþ sema-yý rahmet için;

Biraz ufuklarý gülsün cihân-ý Ýslamýn!

Mehmet Emin KORKUT

MEHMET AKÝF ERSOY (1873-1936)

[email protected]

Ota

kzemi

nr

30

ÝZ B

IRA

KA

NL

AR

Page 33: ortakzemin sayı 2

AKÝF VE KURAN- KERÝM

M.Akif bir Kur'an hizmetkârýdýr. O, hayatý boyunca Kur'an yolundan ayrýlmamaya gayret gösteren örnek bir þahsiyettir. Nitekim O'nun basýlan ilk eseri olduðunu bildiðimiz “Kur'an'a Hitap” adlý þiiri Kur'an'a olan sevgisinin bir ifadesidir. M.Akif'in Kur'an hakkýndaki görüþleri k e n d i e s e r l e r i n d e e n g ü z e l þ e k i l d e görülmektedir.Safahat'taki “Hasbihal” þiirini Kur'an'dan ilham alarak yazmýþtýr. Yine Safahat'ta yer alan “Hakk'ýn Sesleri”ndeki sekiz parçada Kur'an'ýn belirttiði ahlaki öðütlere aðýrlýk verildiði görülmektedir. “Hatýralar” adýný verdiði Beþinci Safahat'ta ise hem Kur'an-ý Kerim hem de hadislerden ilham alýnarak yazýlan þiirler karþýmýza çýkmaktadýr. Safahat'in yedinci kitabý olan “Gölgeler”de ise Allah'a yaklaþma, Allah sevgisi gibi tasavvufi yönü aðýr basan þiirlerini görmekteyiz ki bunlar O'nun Kur'an'a olan baðlýlýðýnýn sözle ve kalemle dýþa yansýyan tezahürleridir. Akif'e göre Kur'an'ýn muhatabýnýn insan olduðunu bilmeyenler onu yanlýþ anlayanlardýr. Ýnsanlarý doðru yola

iletmeye çalýþan Kur’an’ý Kerim böyle anlaþýlmadýðý müddetçe insanlarýn ilerlemesi de hayal olacaktýr. Akif kendi benliðinde ve düþüncesinde K.Kerim'e verdiði yeri çevresindeki Müslümanlarda d a g ö r m e k i s t e m e k t e d i r . Göremeyince de onlarýn Kur'an'ýn mahiyetini kavrayamadýklarýna ve b u d ü þ ü n c e d e n m a h r u m olduklarýna kanaat getirmekte ve bunu þiirinde ortaya koymaktadýr. O, insanlarýn Kur'an'ý çok iyi anlamalarýný ve muhatabýn kendileri olduðunu içlerine sindirmelerini ve buna göre

hareket etmelerini istemektedir. Müslümanlarýn bu konuda en büyük eksikliði Kur'an'ý sadece Allah'ýn kelamý olarak kabul edip, kendileri için bu kelamda var olan ikaz ve emirleri anlamazlýktan gelme ya da anlamak için hiçbir çaba sarf etmemeleridir

“Doðrudan Doðruya Kur'an'dan alýp ilhamý, Asrýn idrakine söyletmeliyiz Ýslam'ý.”“Ya açar bakarýz Nazm-ý Celil'in yapraðýna,Ya üfler geçeriz bir ölünün topraðýna,Ýnmemiþtir hele Kur'an, þunu hakkýyla bilin;Ne mezarlýkta okunmak, ne de fal bakmak için.”

Diyen Akif, kurtuluþumuzun Kur'an-ý Kerim'in prensiplerine uygun olarak yaþamamýza baðlý olduðunu vurgulamýþtýr.

O, Kur'an' deðerlendirirken; O'nu s a d e c e y ü z ü n e o k u m a k , h a t t a ezberlemenin yeterli olmayacaðýný, onu anlamak ve özünü kavramak gerektiðini söylemektedir. Bu konuda :

“Ýbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!Yoksa bir maksat aranmaz mý bu ayetlerde?”

oluþur. Genel anlamda, Ýslam'ýn sosyal ve ahlaki nizamý, aktivitesi, baþka bir tabirle dýþ dünyanýn düzeni peþinde görünür. Tüm Safahat boyunca kendisini cemiyet hizmetine adayan þair zaman zaman Ýslam düþüncesi içinde, metafizik merhalelerden geçerek mistik bir iç duygusunu da yaþamýþtýr.

AKÝF VE MÜSLÜMANLIK

M. Akif hayatýný ve sanatýný Ýslam'ýn anlaþýlmasý ve Müslümanlarýn birliði için kullanmýþtýr. Onun þiirlerinde þahsi dertleri, özel meseleleri yoktur. Hep umumi olan, Ýslam âleminin dertleriyle dertlenmiþ; milletinin duygu, düþünce ve problemlerine tercüman olmaya çalýþmýþtýr. Bu bakýmdan da þiirlerinde de bol bol gözyaþý, aðýt, kahýr ve sitem vardýr. Ýnançlarýna sýmsýký baðlý biridir. Hem batý hem doðu klasiklerini ilk kaynaklarýndan okuyan, ayný zamanda da Kur’an’ý Kerim'i tefsir edebilecek dini ilimlere vakýf bir aydýndýr. Yazdýklarýný yaþayan bir dürüstlük sembolüdür. O yazdýðý þiirlerle, ilimde ve teknikte geri kalan Müslümanlarý uyandýrmaya çalýþýyordu.

“Alýnýz ilmini Garb'ýn, alýnýz sanatýný,

Veriniz mesainize hem de son süratini.”

diyerek i l imde ve teknikte ilerlemenin gerekli olduðunu vurguluyordu. Akif, manevi deðerlere ve kültürümüze çok büyük önem verirdi. Avrupa'nýn teknolojisini alýrken manevi ve kül türel deðer lerden taviz v e r i l m e m e s i g e r e k t i ð i n i h a y k ý r m ý þ t ý r . O n a g ö r e Müslümanlar, Batý'nýn tekniði karþýsýnda aþaðýlýk duygusuna kapýlmamalýdýr. Ýstiklal Marþýnda:

“Garbýn afakýný sarmýþsa çelik zýrhlý duvar,Benim iman dolu göðsüm gibi serhaddim var.”

Derken Müslümanlarýn ellerindeki iman hazinesine sahip çýkmalarý gerektiðini vurgulamaktadýr.Miskinliðin Ýslamiyet'te yeri olmadýðýný bilakis Ýslamiyet'in gayret dini olduðunu þöyle haykýrýyordu :

“Þehamet dini, gayret dini, ancak Müslümanlýktýr,Hakiki Müslümanlýk en büyük bir kahramanlýktýr”

Akif, kendisinden önce Türk Edebiyatý'nda hiç kimsenin yapmadýðý bir iþi yapýyor: Mabede sokaðý, dinin içine hayatý sokuyordu. Bu bakýmdan o, eski tip dindarlardan tamamýyla farklýdýr. Eski tip dindar, genellikle Allah'ý ve ahireti düþünür, cemiyete ve dünyaya önem vermezdi. Akif'in esas konusu dünya ve cemiyettir. O'na göre din, insanlarý nizama sokan ve yükselten bir kuvvettir. Akif, Müslümanlýða sadece bir ahiret dini gözüyle bakmýyor, onun dünyayý da düzeltebileceðine inanýyordu.

Akif'e göre Kur'an'ýn muhatabýnýn insan

olduðunu bilmeyenler onu yanlýþ anlayanlardýr.

Ýnsanlarý doðru yola iletmeye çalýþan Kur’an’ý

Kerim böyle anlaþýlmadýðý müddetçe insanlarýn ilerlemesi de

hayal olacaktýr.

31

tkz

iO

ra

em

n

ÝZ B

IRA

KA

NL

AR

Page 34: ortakzemin sayı 2

diyerek yüzüne veya ezbere okumanýn Kur'an'ýn anlaþýlmasýna yetmeyeceðini ifade etmektedir.Gerçekte Müslümanlar okurken veya dinlerken Kur’an’ý Kerim lafzýnýn cazibesiyle kendilerinden geçiyorlar ama ondaki derin ve ruhlara þifa veren manadan uzak kalýyorlardý.

“Ruh-i edyaný görür, Hikmet-i Kur'an'ý bilirUlema var ki huzurunda bugün Garp eðilir.”

derken, Kur'an'ýn hikmetini bilen, dinin özünü, aslýný, ruhunu kavrayabilen alimlerin karþýsýnda Batý dünyasýnýn daima gýpta ile durduðunu vurgulamaktadýr. Bu alimlerimiz, sadece sosyal ilimlerde deðil ayný zamanda tabii ilimlerde de Batýya çok þeyler vermiþlerdir. Akif'te ayný þekilde Kur'an'a baðlý ilim adamlarýnýn yetiþmesini ister.

Bir baþka yerde Akif, memleketin mahvolmasýna sebep olarak fertlerin vurdum duymazlýðýna ve tembelliðine dikkat çekiyor. Bunu da Kur'an'dan uzaklaþmanýn neticesi olarak gösteriyor:

“Memleket mahvoluyor, din de beraber gidiyorSize Kur'an, bakýnýz uzaktan mý diyor.”

Kur'an'ýn toplumu ýslah eden prensiplerini tatbik etmeyen Müslümanlar, O'nu mezarlýkta okunan bir kitap, musiki veya fal vasýtasý olarak görmeye çalýþmýþ, bu da o milletin Ýslam'ý yanlýþ anlamasýna yol açmýþ, dolayýsýyla milletin dalalete düþmesine ve g e r i l e m e s i n e s e b e p olmuþtur:

“Ýnmemiþtir hele Kur'an þunu hakkýyla bilin:

Ne mezarlýkta okumak, ne de fal bakmak için.”

Diyerek Müslümanlarý bu konuda uyarmaya ve bu yanlýþlardan çevirmeye gayret etmiþtir. O, daima Ýslamýn özüne dönmeyi, Kur'an'ý bu þekilde anlayarak uygulamayý isteyen ve bunu çevresine benimsetmeye çalýþan kiþidir. Bunun için imanýnda samimi olan kiþilerin Kur 'an 'a baðl ý l ýk lar ýn ý günlük hayat lar ýnda sergilemelerini ýsrarla ister. Buna örnek olarak Ýslamiyet'in ilk zamanlarýný göstermeye çalýþýr:

“Hani Ashab-ý Kiram ayrýlalým derkenMutlaka “Sûre-i ve'l-Asr” okurmuþ bu neden?Çünkü meknûn o büyük sûrede esrar-ý felâh;Baþta iman-ý hakiki geliyor, sonra salâh.”

Burada Akif, Kur'an'da özellikle “Asr” suresini ele alarak, insanlarý günlük hayatlarýnda kötülüklerden uzaklaþmaya ve kurtuluþa ermeye çaðýrmaktadýr. Zaten Kur'an'ýn insanlara gönderiliþ gayesi de budur: Kur'an'a önce gönülden inanmak ve baðlanmak, ardýndan O'nu uygulamak. Ýnsan için kötülüklerden kurtulma da

böylece kendiliðinden gelecektir. Kur'an onun bütün hayatýnda yer etmiþ ve

kendi hayatýný O, Kur'an'a göre tanzim etmiþtir. O'nsuz bir hayat M.Akif için hiçbir deðer taþýmamaktadýr. Ondan Kur’an’ý Kerim

terc üme etmesi istendiðinde bunu kabul etmemiþti. Çünkü bunun insaný ne büyük bir sorumluluk

Altýna sokacaðýný çok iyi kavramýþtý. Onu yakýndan tanýyan ve damadý olan Ömer Rýza Doðrul; O'nun Kur'an'ý tercüme etmek istemeyiþini þöyle deðerlendirmektedir: “Kendisi Kur'an'a bütün varlýðýyla inanan ve baðlanan bir Müslümandý. Kur'an'ýn hiçbir ayetini en derin, en coþkun huþu içinde ürpermeden okuyamazdý. Onun da aklý, bu Kitab-ý Kerim'in ýþýðýndan ilham alýyordu. Fakat aklýnýn gözü Kur'an'ýn güneþinin karþýsýnda ancak kamaþýyordu. O'na teklif olunan iþ ise bu güneþle karþýlaþmak, bu güneþi iki avucunun içine alarak eritmek ve ondan yeni bir güneþ yaratmak idi. Buna imkan mý vardý? O'nun veya baþkasýnýn gücü buna yeterli miydi?”

Ýþte Akif'e göre Kur'an'ý aslýndaki þümul ile Türkçeye çevirmek imkansýzdý. Olsa olsa mealen tercüme yapmak mümkündü.

Akif nihayet arkadaþlarýnýn ve sevdiði insanlarýn (Ahmet Hamdi Akseki, Ahmet Naim, Elmalýlý Hamdi Yazýr vs.) ýsrarlarýna dayanamayarak Kur'an'ýn tercüme iþini kabul etmiþti. Hepsi de O'nun bu iþi en iyi þekilde yapacaðýna inanan kiþilerdi. Gerçekten de öyle olmuþ, yaptýðý tercümelerden O'nun bu konudaki kudreti ortaya çýkmýþtý.Fakat Akif için tercüme o kadar

kolay olmamýþtý. Bu tercümenin kendisini aðýr b i r v e b a l a l t ý n d a b ý r a k t ý ð ý n ý belirtmektedir. Bu ayný z a m a n d a O ' n u n K u r ' a n ' a o l a n b i r hürmetinin bir ifadesidir. O'nun bu hürmetinin bir ifadesi olarak tercümeyi

bitirdiði halde vermediðini söyleyenler vardýr. Kur'an tercümesini vermeyiþinin sebebi belki de kendi isteði dýþýnda ve Ýslam'a ters düþecek þekilde kullanýlabilir düþüncesinden kaynaklanmaktadýr. Hatta Þefik Kolaylý, Akif Kahire'den Ýstanbul'a döndüðü zaman ondan yaptýðý tercümeyi neden göndermediðini soruyor. O da: ”Tercüme güzel oldu, hatta umduðumdan daha iyi. Lakin O'nu verirsem, namazda okutmaya kalkacaklar. Ben o vakit Allah'ýmýn huzuruna çýkamam ve Peygamberimin yüzüne bakamam.” diyordu.

Ýþte Mehmet Akif gösterdiði bu hassasiyeti ile Kur’an’ý Kerim’e ve peygambere olan baðlýlýðýný ortaya koymuþ ve gelecek nesillere örnek bir yaþam sergileyerek derin bir iz býrakmýþtýr.

KAYNAKLAR -M.Akif “Sanatý ve Düþünceleri” (M.Ertuðrul DÜZDAÐ)-Necati DOÐRU, M.Akif, Sabah(11.12.1997)-Hece Dergisi, Türk Þiiri Özel Sayýsý-Büyük Türk Klasikleri Ansiklopedisi, Ötüken Yay.-Safahat; M.Akif-Þiir Tahlilleri 1; M. Kaplan; Dergah Yayýnlarý-Meþrutiyet Devri Türk Edb Hüseyin TUNCER; Akademi Yay.-Ýman ve Aksiyon Adamý: M.Akif; A.ÝMAMOÐLU; Ravza Yay.-Resimli Türk Edebiyatý Tarihi; N.S. BANARLI; MEB

a“Hani Ashab-ý Kiram yrýlalým derkensMutlaka “Sûre-i ve'l-A r” okurmuþ bu neden?

ü k Çünk me nûn o büyük sûrede esrar-ý felâh;hBaþta iman-ý akiki geliyor, sonra salâh.”

Ota

kzemi

nr

O

takzemi

nr

32

ÝZ B

IRA

KA

NL

AR

Page 35: ortakzemin sayı 2

DE

NE

ME

-DÜ

ÞÜ

NC

E -Y

OR

UM

33

Dergimizin ilk sayýsýný Nisan ayý sonunda bir konferans eþliðinde çýkarmýþtýk. Konferansa Dicle Ýlahiyat'tan Doç.Dr. Hasan Tanrýverdi Hocamýzý davet etmiþtik. Çok istifadeli geçen sohbetinden okuyucularýmýzý, kýsa da olsa bazý notlarla haberdar etmenin ve bir dinleyici olarak aldýðýmýz notlarý sizinle paylaþmanýn faydalý olacaðýný düþündük.

Konu: Ýslam kardeþliði ve Hz. Peygamber (asm). Ancak ilk önce Ýslam'ýn insana verdiði deðer, ondan sonra müslümanýn yeri, Müslümanlar arasýndaki

kardeþlik ve kardeþlik neleri bizden ister, neleri gerektirir. Ýslam dini öyle yüce bir din ki; sadece kendi mensuplarýný, Müslümanlarý deðil, genel anlamda insaný çok deðerli kýlmýþtýr. Onun için sadece bu ayeti kerimeyi okumak yeterlidir. Cenabý Allah buyuruyor: “Dünyada ne yaratýlmýþsa, göklerde ne yaratýlmýþsa sizin için yarattým.” dikkat edin sadece dünyadakiler deðil, Cenabý Allah gökler tabirini kullanýyor. Sadece birinci gökte deðil, semavat tabirini kullanýyor. “Ma fis semavati ve ma fil ard” diyor gökte ve yerde ne yaratýlmýþsa insanlar için yaratýlmýþtýr. Kur'an'ý Kerim'in ifadesidir. Onun için baþka bir ayeti kerime de cenabý Allah bizim için yaratýðý o göklerdekileri ve yerdekileri bize hatýrlatarak onlara bakmamýzý araþtýrmamýzý istiyor ve þöyle buyuruyor: “Ya Muhammed insanlara de ki: baksýnlar ben yerlerde ve göklerde neler yaratmýþým, neler var” Bizim için yaratýldýðýna göre bizim onlarý araþtýrýp bulmamýz, onlardan istifade etmemiz gerekir. Baþka bir ayeti kerimede yine dikkatimizi çekerek þöyle buyurur: “Görmüyor musunuz? Yerde ve gökte ne varsa sizin emrinize vermiþim.” bizim için yaratýlmýþ bizim için hazýrlanmýþ ve emrimize verilmiþtir, göklerdeki ve yerdekiler. Ýnsan ne kadar deðerli ki, þu ayeti kerimeyi hak ediyor. “Biz insaný deðerli yaratmýþýz” Müslüman da demiyor, insanoðlunu izzet ve þeref sahibi deðerli bir varlýk olarak yarattýk buyuruyor Cenabý Allah.

Ýnsan bu kadar deðerli iken eðer Cenabý Allah'ýn gönderdiði emir ve nehiyleri doðrultusunda hareket ederse o

kadar deðerli olur ki, melekler ona secde eder. Nitekim ilk insana melekler secde etmiþti, saygý secdesi. Daha Hz. Adem yaratýlmadan önce Cenabý Allah meleklere bilgi verir, hani dünyadakiler ve göklerdekiler insan, için yaratýlmýþ, elbette insanda yaratýlacak. Yaratýlmadan önce cenabý Allah meleklere þöyle buyurur. “biz meleklere dedik ki; yeryüzünde bir halife yaratacaðýz” halife ne demek; asil bulunmadýðý zaman onun yerine geçen kimse demek. Allah dünyayý insana teslim edecek göklerdekini de emrine verecek, öyle bir insan yaratýyor. insanýn özelikleri hakkýnda Allah bilgi verir ve melekler anlamakta zorluk çekerler. Hatta kendilerini insandan daha deðerli gördükleri için hilafete dünyadaki hakimiyete ve dünya egemenliðine daha layýk görüyorlar diyebiliriz. Sadece soru sorma bilgi isteme konusunda deðildir. “Yarabbi! Neden dünyaya öyle bir insaný, öyle bir varlýðý halife olarak býrakacaksýn ki? Orada kan akýtacak, birbirlerini öldürecekler fitne, fesat çýkaracaklar.” Baþka bir cümle daha kullanýyorlar, o da kendilerini aday gösterdiklerini gösteriyor. Þöyle derler “Biz senin emrindeyiz hep seni tesbih ve hamd ederiz.” Yani dolaylý olarak biz bu iþ için daha ehiliz. Allah'ýn onlara verdiði cevap; “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim siz sadece ibadet yönünü bilirisiniz. Ben insaný kabiliyetler, yeteneklerle yaratacaðým onu siz bilemesiniz, ben biliyorum.” Nitekim yapýlan bilgi yarýþmasýnda nihayet Hz adem eþyanýn ismini söylerken melekler secdeye kapanýrlar saygýda bulunurlar.

Ýnsan o kadar deðerlidir ama bu deðerini ilme akla ve þimdiki tabiriyle müspet bir yere tabi olmakla

kazanýr. Ve ilim amele dönüþürse deðerli bir varlýk olur. Kur-an'dan þunu da anlýyoruz. Ýslam sadece bizim dinimizin adý deðil bütün dinlerin adýdýr, kabul eden Müslüman olmuþtur. Kur'an'ý Kerim geldikten sonra bütün dinler geçersiz kýlýndýlar. Zaten gelen yeni kitap eski kitabý deðiþtirmiyorsa farklý hükümler getirmiyorsa yeni kitabýn gelmesine gerek yok. Yani kardeþlik ilim temelinde olur, cehalet üzere olmaz.

Ýslam'da kardeþlik. Ýslam kardeþliði diyoruz. Ýslam kardeþliðinde daha ziyade iman

kardeþliðinden Kur'an bahseder. “Müminler kardeþtir.” Ýslam kardeþliði ile iman kardeþliði arasýndaki fark þudur: Ýman kardeþliði inanç çerçevesini daha geniþ tutar. Ýslam Allah'ýn emir ve yasaklarýný yaþamaktýr. Ýman ise bütün inançlarýn esaslarýnýn esasýdýr. Ýnanmak ayrý bir þeydir, taklit ayrý bir þeydir. “Deki; siz iman etmediniz sadece Müslüman oldunuz.” Ayeti bunu gösterir. Ýman çerçevesi geniþtir inanç esaslarýný kabul edenler kardeþtir. Ýslam ise yaþamaktýr iman kabul etmektir. Bir mü'min, namaz kýlmasa yine mü'mindir kardeþtir.

Kardeþliði bozan þeylerden kaçýnmalýyýz. Allah Resulü “Müslüman Müslümanýn

kardeþidir. Müslüman, kardeþine zulüm etmez, hor görmez, küçümsemez, eðer yaparsa da bu cahiliye kalýntýsýdýr. Üstünlük ancak takva iledir.”

Rabbim “Sahabe kardeþliðini” hayatýmýza aksettirsin inþallah…

Selami GÖRGÜN“ORTAK ZEMÝN” KONFERANSLARI --1

tkz

iO

ra

em

n

[email protected]

Page 36: ortakzemin sayı 2

slam kardeþliði; mü'minler mabeyninde bir Ýman nimetiyle nimetlenmenin getirdiði Ýlahi ünsiyettir, ülfettir(uzlaþma-kaynaþma), þefkattir, yükümlülükleri sertaç etmenin gerekliliðini ve Ýmerhamettir, hillettir(fedakarlýk-dostluk). Bu ehemmiyetini Vahy-i Ýlahi ve Kavl-i Resulullah ile

hisler ve duygular yumaðý, kalpler mabeyninde idrak edip; akýl, kalp ve ruh dünyamýzý bu Vahy-i nurani bir köprüdür ve mü'minin, mü'mine karþý Semavi mesajlarla aydýnlatarak, toplumsal hayata kalbinde bulunmasý elzem olan bir haldir. hayat katarak Ýslam kardeþliðini tesis edebiliriz.

Ýslam kardeþliðinin gerekliliðinde ve özünde Ýmanda kemalat kazanmýþ müminlerin, hem

tefani olmak vardýr. Yani birbirinde fani olmak. Bu nefsi hem de toplumsal ubudiyetinde bir imani eylemdir. Bediüzzaman'ýn ifadesiyle: Allah'ýn rýzasýný, arzu ve isteklerini esas “kendi hissiyat-ý nefsaniyesini unutup kardeþlerinin alarak ihlaslý bir amel örgüsü meziyet ve hissiyatýyla fikren oluþturmalarý, emr-i Ýlahi olan yaþamaktýr. Kardeþlerinin kardeþlik hislerinin meziyetlerini oluþumunu da Þahýslarýnýzda ve beraberinde faziletlerini getirecektir. Allah kendinizde (cc) ayetinde Hz tasavvur edip, Peygambere hitaben þöyle onlarýn þerefleriyle buyuruyor: “Yeryüzündeki her þeyi þakirane iftihar etmektir.” verseydim yinede onlarýn kalplerini

uzlaþtýramazdým; fakat Allah onlarýn Mekke'den Medine 'ye hicret eden arasýný uzlaþtýrýp kaynaþtýrdý.” (Enfal-65)

Müslümanlara kucak açan Medine l i Allah'ýn mü'minler arasýndaki bu ülfeti (uzlaþýp Müslümanlar, sena-i Kur'aniyeye mazhar kaynaþmayý) saðlamasý bir irade-i ilahidir. olmuþlardýr. “Onlardan önce o yurda (Medine) Mü'minler topluluðunun hayatý ve selameti içindir. yerleþip imana sarýlmýþ olanlar (Ensar), kendilerine Buna soðuk durmak imanýn gereði deðildir. hicret edip gelenleri (Muhacir) kendi nefislerine tercih Peygamber (asm) þöyle buyuruyor: “Mü'min ülfet ederler.”(Haþr-9) Kardeþlik hisleriyle hicret edip eden insandýr; ülfet kurulamayan insanda hayýr Medineye gelen Müslüman kardeþlerini kendi yoktur.” (Müsned, 2-400) nefislerine maddi ve manevi menfaat noktasýnda tercih etmek dostluðun, fedakarlýðýn, samimiyetin, Mü'minler mabeyninde maddi-manevi makam, ihlasýn ve Ýslam kardeþliðinin gereðidir. fazilet, ilmi ve unsuri tefevvuk(üstünlük) fikri, hased,

enaniyet…v.s. bütün bunlardan kaynaklanan rekabet Ýmandaki birlikteliðimiz, elbetteki kalplerimizin ve ihtilaf; bir maraz-ý nefsidir ve bir maraz-ý kalbidir.

birlikteliðini netice vereceðinden kardeþane bir tavýr Bu maraz nefis ve kalb topraðýna atýlmýþ öldürücü bir sergilememiz gerekir. Allah (cc) bizleri kardeþ kýlmýþ zehir hükmündedir. Böyle bir nefis ve kalp topraðýnda ve birbirimizi de sevmemizi emretmiþtir. Ýslam ülfet olmazsa; kardeþlik iliþkileri zayýflar, toplumsal kardeþliðinin gereði sevgidir. Efendimiz (asm): hayatta da, hayat yok olur. Neticede üzerimize “Sevgi Allah içindir, kin ve nefrette Allah içindir.” zulmet karabulutlarý çökerek hayat yaþanmaz bir hal (Buhari, iman-1) Yine bir hadisi þerifte: “Sizler iman alýr. Bundan mütevellid böyle bir atmosferde; can, etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi de mal, namus, nesil ve din emniyeti olmaz. Bu hal-i sevmedikçe iman etmiþ olamazsýnýz.” (Müslim,iman- vaziyetten halaskarlýðýmýz; toprak gibi mahviyet 93) Allah (cc) þöyle buyuruyor: “Hepiniz toptan sahibi (alçakgönüllü) olmaktan geçer. Ancak bu

Allah'ýn ipine sýmsýký sarýlýn, parçalanýp ayrýlmayýn. vesile ile toprak misali baðrýmýzda enva-i türlü mizaç, Allah'ýn üzerinizdeki nimetini de hatýrlayýn. Hani meþreb ve karakterdeki kardeþlik tohumlarýnýn

siz düþmanlar idinizde O kalplerinizi yeþermesine ve canlanmasýna sebeb teþkil birleþtirmiþti de onun nimetiyle kardeþ edebiliriz.olmuþtunuz.” (Ali imran-103)

Mustafa ÇEKÝCÝ

MÜ'MÝNLERDE ÜLFET (UZLAÞMA)

Ota

kzemi

nr

34

DE

NE

ME

-DÜ

ÞÜ

NC

E -Y

OR

UM

Page 37: ortakzemin sayı 2

faziletli bir aydýr. Receb ayýnýn ilk cuma gecesi Regaib Ýdrak etmeye baþladýðýmýz þu mübarek üç aylarýn kandilidir. Ýslâm âlimleri, Hz. Peygamber (s.a.s)'in bu ahiretimiz için karlý bir pazar alýþ veriþine dönüþmesi gecede Yüce Allah'ýn manevi ikramlarýna eriþtiðini, bu noktasýnda üzerimize düþen; bu aylarýn önemini en iyi þekilde sebeple þükür ve hacet için namaz kýldýðýný kavramak ve yaþamak ameliyesidir.bildirmektedirler.

RECEBYine Receb ayýnýn yirmi yedinci gecesi Ýslâm

dünyasýnda Mirâc gecesi olarak kutlanýr. Olay Receb ayý üç aylarýn ilkidir. Receb kelimesi; herhangi bir hakkýnda Kur'an-ý Kerim'de baþlý baþýna "Ýsra" suresi þeyden korkmak, utanmak veya bir kimseyi heybetinden

indirilmiþtir. Beþ vakit namaz bu gecede farz dolayý ululamak ve tazim etmek manalarýna gelir.kýlýnmýþ, bu gece nazil olan Bakara suresinin son

ayetleri ile müslümanlarýn sýkýntýlarýnýn sona ereceði Cahiliye devrinde Araplar, putlarý için bu ayda kurban ve Muhammed ümmetine Allah'a ortak koþmadýklarý, keserlerdi. Araplar arasýnda mukaddes bilinen Receb ayý,

tevhidden ayrýlmadýklarý haram aylardan (eþhur-i takdirde Cennete hurum) biridir. Diðer üç

girecekleri haram ay ise, Zilkade, müjdelenmiþtir. Ayrýca Zilhicce ve Muharrem idi.

Ýsra suresinin bir Haram aylarda harb etmek bölümünde Ýslâm'ýn bir Araplar arasýnda yasak

özeti, on iki esas halinde kabul edilmiþti, hatta bu bu gecede uygulama Ýslâm'ýn

bildirilmiþtir.(Bkz: Ýsra39)baþlangýcýnda da yürürlükteydi. Buna sebep, ÞABAN Mekkelilerin bu aylarda

geçimlerini temin etmeleri, Þaban ayý, Receb ile Kâbe ziyaretçilerinin

Ramazan aylarý emniyetinin saðlanmasý arasýnda yer alýr ve üç idi.

aylarýn ikincisidir. Þaban ayýnýn önemli bir E fend im iz (a . s .m) ,

hususiyeti, "Beraat A b d u l l a h b . C a h þ gecesi"nin bu ayýn on komutasýnda bir grup

beþinci gecesi olmasýdýr. muhacir sahabeyi Kureyþ Beraat gecesi, k e r v a n ý n d a n h a b e r

meleklerin inmesi, dualarýn kabul olunmasý, dualarýn getirmesi amacýyla Nahle'ye göndermiþti. Keþif gayesiyle geri çevrilmemesi gibi birçok fazilete sahip olduðu sefere çýkýlmasýna raðmen bölükte bulunanlar, müþriklerin

için, bulunduðu ayý da deðerli kýlmýþtýr. Ýbn-i Mâce, kendilerine yaptýklarý kötülükleri hatýrlayarak kervana Þaban ayý ve özellikle Beraat gecesi hakkýnda saldýrdýlar. Bu olayýn gerçekleþtiði gün Receb ayýnýn son günü

rivayet edilen þu iki hadisi kaydeder:idi. Hâlbuki müslümanlar, Receb ayýnýn bittiðini ve Þaban’a girildiðini sanýyorlardý. Kervandan iki kiþiyi esir aldýlar, bir kiþiyi Þaban ayýnýn yarýsý (Beraat gecesi) gelince; öldürdüler ve kervaný alýp Hz. Peygamber'e getirdiler.

gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz. Müþrikler, Araplarca savaþmanýn kesinlikle yasak olduðu Þüphesiz ki Allah, o gece güneþin batmasýyla dünya Receb ayýnda bu hadisenin oluþunu fýrsat bilerek, göðüne iner ve þöyle der: Benden af dileyen yok mu? "Muhammed haram ayýný helâl saydý" tarzýndaki ifadelerle Onu affedeyim! Rýzýk isteyen yok mu? Rýzýk vereyim! propagandaya baþladýlar. Ýþte bu olay üzerine Bakara Þifa dileyen yok mu? Þifa vereyim!"Ey Muhammed! Sana hürmet (Sünen, süresinin 217. ayeti nazil oldu: "

“Allahu Teâlâ, Þaban’ýn edilen ay'ý, o aydaki savaþý sorarlar. De ki: O ayda savaþmak Ýkâmetü's-Salât, 191).onbesinci gecesi (Beraat gecesi) tecelli eder ve ana-büyük suçtur. Allah yolundan alýkoymak, Allah'ý inkâr etmek, babaya asi olanlarla Allah'a ortak koþanlar Mescid-i Haram'a engel olmak ve halkýný oradan çýkarmak dýþýnda bütün kullarýný baðýþlar”Allah katýnda daha büyük suçtur. Fitne çýkarmak ise (Sünen,

öldürmekten daha büyüktür! Güçleri yeterse, dininizden Ýkâmetü's-Salât, 191)döndürünceye kadar sizinle savaþa devam ederler. Ýçinizden dininden dönüp kâfir olarak ölen olursa, bunlarýn iþleri dünya Efendimiz (a.s.m), bu ayda mümkün olduðu ve ahirette boþa gitmiþ olur. Ýþte cehennemlikler onlardýr, onlar kadar oruç tutardý. Hz. Aiþe, O'nun bu davranýþýný þu

"Rasûlüllah'ýn (s.a.s) Þaban orada temellidirler" sözleriyle ifade eder: ayýndaki kadar çok oruçlu olduðu bir ay görmedim" (Tecrid-i Sarih Tercümesi, IV, 295). Receb ayý, içinde iki kandil gecesi bulunmasý açýsýndan da

Ayþe KIZIKLI

AHÝRET PAZARI ÜÇ AYLAR

35

tkz

iO

ra

em

n

DE

NE

ME

-DÜ

ÞÜ

NC

E -Y

OR

UM

Page 38: ortakzemin sayı 2

cömerdi idi. Onun bu cömertliði Ramazan ayý girip te kendisiyle Cebrail (a.s.) karþýlaþtýðý zaman daha da Þaban ayý, Ýslam tarihinde bazý önemli olaylarýn artardý. Cebrail (a.s.) Ramazan ayý çýkýncaya kadar her gerçekleþmesi açýsýndan da önemlidir. Bunlar arasýnda, gece Resulullah (s.a.s) ile buluþup, Resulullah (s.a.s) hicretin ikinci yýlýna rastlayan Þaban ayý ortalarýnda nazil Kur'an'ý arz eder (okur) du. Resulullah (s.a.s) Cebrail olan ayetle kýblenin Mescid-i Aksâ'dan Mescid-i Haram'a (a.s) ile buluþtuðunda insanlara rahmet getiren çevrilmesi ve diðer bir ayetle de Ramazan orucunun farz rüzgârdan daha cömert, daha faydalý olurdu" (Buhari, kýlýnmasý sayýlabilir.Savm, 7).

RAMAZAN Hadis-i þeriften Ramazan ayýnda Kur'an-ý Kerim'i Ramazan ayý müslümanlarýn oruç tutmakla mükellef

hatmetmenin sünnet olduðu anlaþýldýðý gibi, gücü olduklarý, dinimizce yüce ve kutsal kabul edilen aydýr. Bu yetenlerin çokça sadaka vermeleri, hayýr ve hasenatta mübarek aya Ramazan isminin verilmesindeki hikmet þöyle bulunmalarýnýn da sevap olduðu anlaþýlmaktadýr. Enes belirtilmiþtir:(r.a)'dan rivayet edildiðine göre Hz. Peygamber (s.a.s)'e; 1- Yaz sonunda, güz mevsiminin evvelinde yaðýp "Hangi sadaka daha faziletlidir?" diye sorulunca, yeryüzünü tozdan temizleyen yaðmur manasýna "ramdâ" "Ramazan ayýnda verilen sadaka" buyurmuþtur (Tirmizi, kelimesinden alýnmýþtýr. Bu yaðmurun yeryüzünü Zekat, 28).temizlediði gibi, Ramazan ayý da müminleri günah

kirlerinden temizler. Nitekim bir hadis-i þerifte Efendimiz (a.s.m); Kim inanarak ve alacaðý sevabý Allah'tan Ramazan ayý dinimizce en faziletli ve mukaddes bir bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiþ günahlarý aydýr. Bu konuda Efendimiz (a.s.m) Ebû Hureyre baðýþlanýr" (Buhârî, Savm, VI) buyurmuþtur. (r.a)'dan rivayetle þöyle buyurmuþtur."Ramazan ay'ý

2- Güneþin þiddetli hararetinden taþlarýn yanýp kýzmasý girince göklerin kapýsý (baþka bir rivayette Cennetin anlamýna olan "ramad" kelimesinden alýnmýþtýr. Böyle kapýlarý) açýlýr, Cehennemin kapýlarý kapanýr, kýzgýn yerde yürüyenin ayaklarý yanar, zahmet ve meþakkat þeytanlar zincire vurulur" (Buhari, Savm, V).çeker. Bunun gibi oruç tutan kimse de açlýk ve susuzluðun hararetine katlanýr, meþakkat çeker, içi yanar. Kýzgýn yer Cabir b. Abdullah Resulullah (s.a.s)'in þöyle orada yürüyenlerin ayaklarýný yaktýðý gibi, Ramazan da

buyurduðunu rivayet etmiþtir: "Ümmetime Ramazan müminlerin günahlarýný yakar, yok eder.

ayýnda beþ þey verilmiþtir ki bunlar

b e n d e n ö n c e k i h i ç b i r Ramazan ayýna "on bir ayýn peygambere verilmemiþtir:" sultaný" denilmiþtir. Bu ayýn

1- Ramazan ayýnýn ilk gecesi ö z e l l i k l e r i n i þ ö y l e olunca Allah Teala ümmetime sýralayabiliriz:(rahmet bakýþýyla) bakar. Allah 1- Kur'an-ý Kerim'de ismi her kime (rahmet bakýþýyla) açýk olarak geçen tek ay bakarsa ona ebedi olarak azab Ramazan ayýdýr.

etmez. 2- Akþamladýklarýnda 2- Kur'an-ý Kerim bu ay aðýzlarýnýn kokusu Allah katýnda misk kokusundan içerisinde indirilmiþtir. Yüce Rabbimiz; “Ramazan ayý öyle

bir aydýr ki, insanlara doðru yolu gösteren, hidayeti ve hakký daha güzeldir. 3- Melekler her gün ve gece onlara batýldan ayýrmayý açýklayan Kur'an, bu ayda indirildi" istiðfar ederler, Allah'tan baðýþlanmalarýný dilerler. 4- (Bakara, 185) buyurmuþtur. Allah Teala Cennetine emredip; "Kullarým için

3- Kur'an-ý Kerim'de, "bin aydan daha hayýrlý" olduðu hazýrlanýp süslen. Onlarýn dünya meþakkatlerinden belirtilen Kadir gecesi bu ay içerisindedir. kurtulup, benim yurduma ve ihsanýma istirahat için

4- Dinimizin beþ temelinden biri olan oruç ibadeti bu gelmeleri yaklaþtý" buyurur. 5- Gecenin sonu olunca, ayda üzerimize farz kýlýnmýþtýr. Kur'an-ý Kerim'de; "Sizden Allah hepsini baðýþlar. Orada bulunanlardan biri; "O kim bu aya yetirirse oruç tutsun” (Bakara, 185) buyurulur. gece Kadir gecesi midir?" deyince: "Hayýr, çalýþanlarý Ramazan ay'ý girince þartlarýný taþýyan kimselere oruç farz

görmüyor musun? Onlar çalýþýp iþlerini bitirince olur.

kendilerine ücretleri tam olarak ödenir" buyurdu.5- Fýtýr sadakasý vermek bu aya mahsus bir ibadettir.

6 - Te r a v i h n a m a z ý d a b u a y ' a m a h s u s Her hasenenin sevabý baþka vakitte on ise, Receb-i ibadetlerimizdendir. Ebû Hüreyre (r.a)' dan þöyle rivayet

Þerifte yüzden geçer, Þaban-ý Muazzamda üç yüzden edilmiþtir:ziyade ve Ramazan-ý Mübarekte bine çýkar ve Cuma "Resulullah (s.a.s)'in Ramazan hakkýnda þöyle gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çýkar. buyurduðunu iþittim: Kim inanarak ve sevabýný umarak (Nursi, B.Said Þualar, 14.þua)Allah rýzasý için teravih namazý kýlarsa geçmiþ günahlarý

baðýþlanýr" (Buhârî, Teravih, I)Rabbim seksen küsur sene bir ömrü kazandýran üç 7- Ýtikâfa girmek: Ramazan ay'ýnýn son on gününde

aylarýn, her gecesini hakkýmýzda Mirac, Beraat ve itikâfa girmek sünnettir. Hz. Peygamber (s.a.s) Ramazan'ýn son on gününde daha çok ibadet ve taatta bulunurdu. Hz. Kadir gecesi kadar kýymettar eylesin, âmin.Aiþe validemizden þöyle rivayet edilmiþtir:

Hz. Peygamber (s.a.s) Ramazan'ýn son on gününde vefatýna kadar itikâfa girdi. Ýrtihalinden sonra da

zevceleri itikâfa devam ettiler" (Buhari, Ýtikâf I).8- Ramazan ayýnda Kur'an-ý Kerim'i okumak, KAYNAKLAR:

hayýr ve hasenatta bulunmak: Ýbn Abbas (r.a.) dan 1-Þamil Ýslam Ansiklopedisi 2-M.Z. Pakalýn, Osmanlý Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüðüþöyl e rivayet edilmiþtir: "Resulullah (s.a.s) insanlarýn en O

takzemi

nr

36

DE

NE

ME

-DÜ

ÞÜ

NC

E-Y

OR

UM

Her hasenenin sevabý baþka vakitte on ise, Receb-i Þerifte yüzden geçer,

Þaban-ý Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ý Mübarekte bine çýkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i

Kadirde otuz bine çýkar

Page 39: ortakzemin sayı 2

Allah Resulü (sav) mescidin minberinde, Mute harbinin bütün safhalarýný an be an ashabý kirama aktarýyordu. Muharebe meydaný gözlerinin önünde idi. Orada ardarda gerçekleþen þehadetleri, ashabý kiramýn bir taraftan düþman, bir taraftan þeytan ve nefisleriyle yaptýklarý mücadelelerini mahzun bir þekilde þöyle bildiriyordu: Zeyd bin Harise sancaðý eline aldý… sonra Cafer sonrada Abdullah bin Revaha aldý. Abdullah'tan sonra bir müddet sustu… Peygamber Efendimiz (sav) savaþ sahnelerini nakletmeye devam etti. Abdullah bin Revaha cesaretini topladý, elinde sancak olduðu halde düþmanlarla çarpýþtý ve þehit oldu. Ýtirazlý olarak cennete girdi. Onun için Allah'tan af ve maðfiret dileyiniz! buyurdu.

Abdullah'ýn cennete itirazlý olarak giriþi Ensarýn çok aðrýna gitti. “Abdullah bin Revaha'nýn itirazý ne idi?” diye

sordular Efendimize. Allah Resulü (sav); “Kendisi yaralandýðý zaman düþmanla çarpýþmaktan çekindi sonra nefsini kýnadý, cesaretini topladý ve þehit oldu cennete girdi. Onlar bana cennette altýn tahtlar üzerinde gösterildi. Abdullah'ýn tahtýnýn arkadaþlarýnýnkinden daha aþaðýda ve eðri olduðunu gördüm. Nedenini sorduðumda Abdullah çarpýþmaya giderken bazý tereddütler geçirmiþ sonrada çarpýþmaya gitmiþti! denildi” buyurdu. Hz. Abdullah'ýn þehit olup cennete giriþi Ensarý sevindirip yüreklerini rahatlattý. Bunlarý nakleden Allah Resulü (sav)'in gönüllerinin mahzunluðu arttý arttý ve gözlerinden inci tanesi gibi yaþlar dökülmeye baþladý. “Ardýndan þimdi sancaðý Allah'ýn kýlýçlarýndan bir kýlýç eline aldý neticede Allah mücahitlere fetih müyesser kýldý” buyurdu. Demek ki nefis ve þeytan ölünceye kadar insanýn peþini býrakmamaktadýr. O halde Müslüman daima uyanýk ve mücahede halinde olmalý ve rabbimizin muhafazasýna sýðýnmalýdýr.

“Bizim uðrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarýmýza eriþtireceðiz. Þüphe yok ki ALLAH iyi davrananlarla

beraberdir.”(Ankebut 69) bu ayet-i celileden de anlaþýlýyor ki; önemli olan Allah'a kulluk uðrunda gücümüz yettiðince mücadele etmektir. Nefse, þeytana kötü duygulara ve din düþmanlarýna bütün güçleriyle direnenleri Allah'u Teala rýzasýna ve cennetine ulaþtýracak yollara yöneltecektir. Ayet, biz Müslümanlara iyi bir kul olmak için sarf edilecek gayretlerin asla sonuçsuz kalmayacaðýný, mutlaka hedefe götürücü çýkýþ yollarý bulunacaðý müjdesini vermekte ve müminleri, mücahedelerin her türlüsünü güven içinde gerçekleþtirmeye çaðýrmaktadýr. Mücahede ölüme kadar süren bir kulluk bilinci ve uygulamadýr. O halde bizler ölene kadar kulluða devam etmek suretiyle mücahede içinde olacaðýz. Nitekim bir hadis-i þerifte þöyle buyurulmuþtur. “Cehennem nefse hoþ gelen þeylerle kuþatýlmýþtýr. Cennet ise nefsin istemediði þeylerle çepeçevre sarýlmýþtýr.”

Cennet ebedi mutluluk yurdudur. Ona nefis açýsýndan baktýðýmýz zaman, baþlangýçta nefsin hiçte

hoþlanmadýðý ibadet, fazilet ve fedakarlýklarla perdelendiði görülür. Ýnsan nefsi bu güçlüklere katlanmak istemez. Ancak gerçek mutluluk; geçici zorluklara katlanýp o perdeleri aralayabilmektir. Mücahede bu noktada büyük bir önem ve anlam kazanmaktadýr. Mücahede, nefsin haklarýna deðil hazlarýna sed çekmektir.

Dilek BatmazNEFÝS MÜCADELESÝ

37

t z iOr ak em n

DE

NE

ME

-DÜ

ÞÜ

NC

E-Y

OR

UM

Seksen küsür sene manevi bir ömrü bizlere kazandýrabilecek olan mübarek üç aylarýn

ve içerisinde bulunan mübarek gecelerin

tüm islam alemine hayýr, güzellik, barýþ ve

muvaffakiyet getirmesini Cenabý Hakk’tan niyaz ederiz.

Page 40: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

D

EN

EM

E-D

ÜÞ

ÜN

CE

-YO

RU

M

38

“Biz de, bu hilkat denilen þeriat-ý fitriyenin evamirine imtisal edemediðimizden cehennem-i cehl ile muazzeb olduk. Bu

azabdan bizi kurtaracak taksim-ül a'mal kununuyla amel etmektir. Zira seleflerimiz taksim-ül a'malin ameli ile cinan-ý uluma dahil

olmuþlardýr."(Said Nursi. Muhakemat. sh.28.)

Tarih, geçmiþ olaylarý belgelere dayanarak inceleyen ve açýklayan bir sosyal bilimdir. Böyle bir tanýmlama yapýlmakla birlikte, realitede ise tarihin

büyük bir kýsmý kurgudan ibarettir. Kurgudan kastedilen, tarihi ve tarihi olaylarý sahip olduðu düþünce ve ideolojisine göre sýnýflama ve açýklama olarak ifade

edilebilinir. Çünkü her egemen olan bir öncekinin tarihini yazmýþtýr. Ayrýca ideolojilerin tarihe müdahalesi de unutulmamalýdýr. Özellikle de materyalist Marksist

ideolojinin tarih kurgusu en etkili olanlarýn baþýnda gelir. Bu yansýmayý ders kitaplarýmýzda çok açýk olarak görmekteyiz. Tabi ki bilimsellik adýna! Yazýlan bu tarihin de

her halde gerçekçi, objektif olmasý beklenilemez. Peki, böyle aðýr bir iddiayý neye dayanarak öne sürüyoruz? Bu sorunun cevabýný Kur'an'dan öðreniyoruz. Sosyal bilimlere göre, özellikle tarih, sosyoloji ve de felsefeye göre ilk insanlarýn toplumsal hayatlarý incelendiðinde, kurgusal bir tarih olduðu açýkça görülmektedir. Bu çerçevede sosyal bilimlerin ilk insan topluluðu hakkýndaki görüþleri Kur'an bilgisi ile mukayese edildiðinde tarihin bir takým ideolojiler uðruna nasýl kurgulandýklarý ya da tahrif ve de tahrip edildiði açýkça görülecektir.

Tarih, Sosyoloji Ve Felsefe Açýsýndan Ýlk Ýnsan Topluluðunun Özellikleri: Tarih, sosyoloji ve felsefe dedikse bu isimler bizi yanýltmasýn, aslýnda materyalizme göre ilk insan topluluðu

demek daha doðru olur. Çünkü ders kitaplarýndaki ifadeler tamamen bu maddeci anlayýþ ve ideolojinin ürünüdür. Þimdi ders kitaplarýndaki maddeci anlayýþýn nasýl egemen olduðunu izah etmeye gayret edelim:

“Ýlk topluluklarda görülen ekonomi, siyaset, din, eðitim ve aile yapýlarýnda farklýlýklar görülür. Çünkü

toplumlarýn yaþamýþ olduðu koþullar ve ihtiyaçlarý deðiþiktir. Ders kitaplarýndaki toplum sýnýflandýrýlmasý genellikle; ilkel toplumlar, tarým toplumlarý ve sanayi toplumlarý þeklinde yapýlmaktadýr.

Ýlkel toplumlar(!); belli bir toprak parçasý üzerine yerleþmemiþ, göçebe yaþayan, geçimini toplayýcýlýk ve avcýlýk

ile saðlayan, nüfusu az olan insan birliktelikleridir. Ýnsan, kendini diðer varlýklardan korumak ve temel ihtiyaçlarýný saðlamak için gruplar halinde yaþamaktaydý.

Üretmeden, doðadan topladýðý ürünleri tüketerek varlýðýný sürdürüyordu. Köy öncesi dönemin ya da göçebe hayatýn binlerce yýl sürdüðü tahmin edilmektedir. Avcýlýk ve toplayýcýlýkla yaþamlarýný sürdürmeleri binlerce yýl sürmüþ ve binlerce yýl sonra tarýmsal faaliyetlerin baþladýðý iddia edilmektedir.

Aile yapýsý ise, bugünkü anlamýyla bir aile yapýsýndan söz edilemez. Topluluk yaþantýsý içinde topluluða üyelik

ve topluluða ait olma vardý. Ýnanç yapýsý ise; ilk dinsel inançlar bu dönemde doðmuþtur. Ýnsanlar hemen hemen korktuklarý her þeyi

kutsallaþtýrýp, inanmaya ve tapýnmaya baþlamýþlardýr. Çeþitli nesneleri veya doðal hadiseleri yani olaðan üstü gördükleri bazý olaylarý nesnelerle sembolleþtirerek putperestliði de baþlatmýþlardýr. Bu dönemde çok tanrýlý bir inanç yapýsý vardýr.”

Yukardaki açýklamalarda görüldüðü gibi, aydýnlanma ve modernleþme ile birlikte Batý kendi ulaþtýðý

seviyeyi en yüksek ve en büyük medeniyet olarak algýlama ve bu algýlamayý tüm dünyaya empoze etme çabasý içine girdi. Bu çerçevede Materyalizm ile iþbirliðine girerek kendinin üstünlüðü adýna tarihi

yeniden yorumlama, kurgulama ve tarihteki yaþanmýþ medeniyetleri de ilkel gösterme cesaretini kendinde buldu. Ders kitaplarýn büyük bir kýsmý bu kurgu ve yorumlamanýn etkisi altýndadýr.

Tarihe, Kur'an'ýn bakýþ açýsý ile bakýldýðýnda durumun böyle olmadýðý görülmektedir. Kur'an'a göre ilk

insanlar Hz. Âdem (as) ve eþi Hz. Havva'dýr.(Hud.11/61. en-Nisa, 4/1). Ýnsanlar onlarýn neslinden devam ede günümüze kadar gelmiþlerdir. Ýlk insan topluluðunun vahþi, ilkel olduðu birçok ders kitabýnda geçen bir

SELAMÝ YÜKSEL

MATERYALÝZMÝN (MADDECÝLÝK) DERS KÝTAPLARINA YANSIMASI

[email protected]

“Hala düþünmez misiniz?” (En'am:80). “Ey akýl sahipleri, bundan ibret alýn.” (Haþir:2)

Page 41: ortakzemin sayı 2

varsayýmdýr. Gerçekte ise ilk insan bilgi ile donatýlmýþtý. Çünkü kâinatýn yaratýcýsý Hz. Âdem'i dünyaya gönderirken eþyanýn bilgisini öðreterek göndermiþtir. (el-Bakara, 2/3032). Bilgi sahibi, erdemli ve bilge olan ilk insan doðal olarak kendi nesline de sahip olduðu bilgi ve hikmeti öðretecektir ve öðretmiþtir. Dolayýsý ile ilk insanlarý ilkel ve vahþi olarak nitelemek doðru deðildir. Ýlk insan topluluðunu ilkel görme, gösterme Materyalist-Marksist tarih anlayýþýna aittir.

Hz. Âdem'in oðullarýndan Habil ve Kabil'in bu bilgi birikiminden yararlandýklarýný, Habil'in ziraat ile Kabil'in ise

hayvancýlýk ile uðraþtýklarýný gerek Kur'an'daki Allah'a hediye sunma hadisesi (el-Maide,5/27) gerekse tarihi kaynaklar doðrulamaktadýr. Ýlk insan topluluðunun tarýmsal faaliyetlerde bulunduðu, iddia edildiði gibi binlerce yýl sonra tarým aþamasýna geçilmemiþtir. Bu tamamen maddeci düþüncenin ilk insanlarý ilkel gösterme adýna kurguladýðý, hayal ettiði bir varsayýmdýr.

Hz. Âdem'in evlatlarý onun irþadý ile Allah'a iman etmiþ, zamanlarýndaki maddî ve manevî ihtiyaçlarýný temin

eden ahkâmý ondan öðrenmiþlerdir. Ebu Ýdris el-Havlanî'nin, Ebu Zerr'den rivayet ettiði bir hadîste Hz. Peygamber (s.a.s.) Hz. Âdem'e on sahifelik bir kitap indirildiðini söylemiþtir. Ýnsanlarýn dinden ayrýlarak ihtilaf etmeleri, hak dinin izini kaybederek batýl itikatlara saplanmalarý sonradan çeþitli sebeplerle meydana gelen kötü bir durumdur. Böylece beþeriyetin baþlangýcýnýn bir vahþet devri olmadýðý anlaþýlýr. Hz. Âdem'den sonra yeryüzünün çeþitli bölgelerine daðýlan insanlar doðru yoldan ayrýlmýþlardýr. Allah, onlara zaman zaman peygamberler göndermiþtir. Þu ayet bu hakikati ifade eder: "Ýnsanlar (ilk önce) bir ümmetti (onlar ihtilaf ettiler). Allah da müjde verici ve azabýnýn habercileri olarak peygamberler gönderdi..." (El-Bakara,213)

Ýlgili ayetlerde gördüðümüz gibi Yüce Allah, ilk insan Hz. Âdem'i bizzat

doðrudan doðruya çeþitli safhalardan geçirerek yaratmýþtýr. Darwinist olan tekâmülcülerin iddia ettiði gibi, insan maddenin kendiliðinden geliþerek tek hücreli canlý olmasý ve bunun da geliþerek çeþitli hayvanlar ve maymunlar oluþmasý ve maymunlarýn da insana dönüþmesi yoluyla meydana gelmemiþtir. Uydurma ve yakýþtýrmadan ibaret olan bu nazariyenin doðruluðuna, deney ve gözlemlerde ve delil olarak kabul ettikleri materyal fosillerinde, en ufak bir ipucu bile yoktur. Bunun aksini isbat edecek fosil ve deliller pek çoktur. Mendel ve Pastör kanunlarý gibi. (BAÐÇECÝ, Muhittin; Þamil Ýslam Ansiklopedisi, c.1, s.7277) Maddeci düþünce sosyal bilimlere yansýmakla kalmamýþ, baþta biyoloji olmak üzere diðer ders kitaplarýna da önemli ölçüde belirleyici bir rol oynamýþtýr.

Ýlk insan topluluðu hem toplayýcýlýk, hem avcýlýk, hem hayvancýlýk ve hem de

ziraat iþlerini beraber yapmýþtýr. Sonraki dönemlerde doðal olarak farklýlaþmalar olabilir ve de olmuþtur. Bu sonucu evrenin yaratýcýsýnýn Hz. Âdem'e isimleri yani, eþyanýn hakikatini öðretmesinden çýkarabiliriz.

Aile yapýsýna gelince yine ders kitaplarýmýz materyalist Marksist söylemin safsatalarý ile doludur. Ýlk insan

topluluðunda ailenin olmamasý bunlardan biridir. Hâlbuki bugün nasýl bir aile yapýsý varsa, o gün de bir aile yapýsý vardý. Ýlk aile Hz. Âdem'in eþi Hz. Havva ile olan evliliðidir. Rivayetlere göre doðan çocuklar, bir kýz bir erkek olmak üzere ikiz doðmuþlardý. O günkü Hz. Âdem'in þeriatýna göre daha sonra büyüyen bu çocuklar çaprazlama olarak bir defaya mahsus birbirleri ile evlendirilmiþlerdir. Böylece ilk insan nesli oluþmaya baþlamýþtýr. Yani aile hayatý vardýr. Ve tesadüf deðildir. Allah'ýn koyduðu kurallar çerçevesinde tarih boyunca da hep ola gelmiþtir. Daha sonra ki dönemlerde meydana gelen sapmalar, bozulmalar bu ilk insan ailesine iliþkin gerçeði deðiþtirmez.

En önemli kurgulama ise, dini inanca iliþkin olan kurgu ve hayaldir. Yukarda deðinildiðinin aksine ilk insan

topluluðu tek ilaha inanmýþtýr. Daha sonra insanlar çok ilahlý bir inanca da sahip olmuþlardý. Fakat bu dönemler de tek ilah inancý hep devam etmiþtir. Ýddia edildiði gibi tek ilah inancý sonraki dönemlerde ortaya çýkmamýþ, Kur'an'ýn ifadesiyle ilk insanla baþlamýþtýr. Çünkü Hz. Adem ilk insandý, ilk peygamberdi ve yalnýzca bir tek ilah olan Allah'a inanmýþ idi. (el-Bakara,30,32). Ýnsanýn yapýsý gereði ayette de meleklerin ifade ettiði gibi insanýn bozguncu yönü de vardý. Dolayýsý ile daha sonralarý hak yoldan çýkmalarý da söz konusu olmuþtur. Fakat her dönemde hak yolun savunucularý olan peygamberler gönderilmiþtir.

Sonuç olarak; bu yazýda sadece ilk insan topluluðu konusunda, Maddeci Marksist ideoloji ve

felsefesinin bazý ders kitaplarýna nasýl yansýdýðýný kýsaca izah etmeye çalýþtýk. Aslýnda bu konu baþlý baþýna bir kitap konusu olacak geniþlik ve önemdedir. Bir soru ile yazýmýzý noktalayalým. Fen ilimleri ile din ilimlerinin birlikteliði projesi acaba bugünkü Maddeci Marksist felsefenin etkisi altýndaki fen ilimleri ve ders kitaplarý ya da mevcut müfredatla yapýlacak bir birliktelik, bir bütünleþtirme projesi midir?

DE

NE

ME

-DÜ

ÞÜ

NC

E-Y

OR

UM

39

tkz

iO

ra

em

n

Bu yazýda Sadece ilk insan

topluluðu konusunda, Maddeci Marksist

ideoloji ve felsefesinin bazý ders kitaplarýna

nasýl yansýdýðýný kýsaca izah etmeye çalýþtýk.

Aslýnda bu konu baþlý baþýna bir kitap konusu

olacak geniþlik ve önemdedir.

Page 42: ortakzemin sayı 2

Hurmalar taneye dursun, kabuklar iç baðlasýn, vücutlar bilince yönelsin ve dolsun boþluklar manevi suyla. Bataklýklarý kurutsun imanýn ýlýk yeli, iman çekirdekleri meyveye dursun, öz kaynaktan beslensin körpe

dimaðlar.

Varlýk þuuruyla, karanlýk dünyada aydýnlanma lezzetinde bulunmak için Rabbin sonsuz lambalarýyla beslenmeli ve yanmalý, alev olmalý ve ýþýldamalý geceler üstüne, kirletilmiþ

umutlar üstüne, ins üstüne...

Kendini býrak inancýn ýþýklarýna, kendinden geçercesine, dalarak nebi ýrmaðýndan, taþarak zulümat üzerine. Bilinçlice, özgürce, iyice taný ve bil Allah'ý ve kul ol ey... Beyaz kefenler içinde selam dur Azraile her daim. Yalnýzca rabbe Övgü….

…. Kudret O’nun, O’na hamd, O’na sena ve yalnýzca O’na kulluk... Tertemiz yol, bilinç yolu, hakikat yolu, kemale ermenin yolu, iyilik, güzellik ve aþk yolu, özgürlük yolu, iþte odur Allah yolu... Ona secde ederken iki büklümdür özgürlük. Kýyama dururken onun karþýsýnda, en dik ve en asaletli duruþtur 'O' duruþ... VE selam sana Muhammed(s.a) ve selam size Salihler, sadýklar, þehitler... Bakýþlar

fýrlatýlmasýn uzaða, kitle gözlerini, O yakýndýr sana ,þahdamarýndan da…..

O maskesiz, o modelsiz, o beyaz, o ak, o billur kadar berrak yolun çakýl taþlarýndan ol ey ins... sen ey insan gitme iblis suyuna.

O, Allanýn kovduðu,yeryüzü sürgünü, yabanlarýn mahkûmu, yalnýzlýk tutsaðý, ateþin odunu, enaniyetin sembolü ve gazabýn müstehakýdýr

Ey insan!özür dile affa sýðýn ve kendi arzunla ona yönel... onun yolu bir baðlanmýþlýk bir adanmýþlýk ve sevda ve yürek ve iliklere iþleyen bir serinlik ve

huzurdur. Ýþte burasýdýr bilincin ve özgürlüðün doruðu, teslimiyetin engin denizi. “Yalnýzca sana ibadet eder ve yalnýzca senden yardým dileriz”. O seni kötülükten alý

kor, zulümden alý kor, kullara kulluktan alý kor. Yalnýzca onun rayihasýný burnunun kemiklerinde hisset ve bu aþk en büyük aþkýn kokusu... Bu zülumatla kaplý dünyada

birkaç günde Ýsa Mesih gibi yaþa ey ins...

Bütün varlýðýný onun aþkýyla kuþat. Tüm iþaretleri, tüm sembolleri sil, tüm armalarý tüm unvanlarý at, tüm renkleri tüm sözcükleri yok et ve tek bir þey iþaretle, tek bir sembol, tek bir

unvan ve tek bir söz “lailaheillallah.” Hacýlarýn þemsiyesiz, gölgesiz, korumasýz, Rabbin evinde, alýnlarýn dan dökülen reyhan kokulu terleriyle tam teslimliðin ve kulluðun manasý olan dönüþleri gibi sende yalnýzca Allan’ýn ve Rasul’ün ve Kur’an’ýn merkezinde dön. Yörüngeden çýkma ve asla þaþma. O’nun ortaðý yok. Övgü O’na, nimet ve mülk yalnýz O’ndan, bunu tasdik

et.

Dolandýrýcý, sömürücü ve zorba olma, O’na isyan etme; etme ki olmayasýn ateþ ehli, her zerreden her ýrmaktan Allah’ýn kudreti fýþkýrýyor. Gökte, yerde ve ikisinin arasýnda O’nun sanatý, O’nun ismi O’nun yüceliði inkiþaf ediyor. Yüreðinin derinliklerinde ”en derininde” tam kalbinin orta yerinde, O’nun ismi teþbih ediliyor, sen bir demir tozusun O’nun mýknatýsýna yapýþmazsan rüzgârda savrulur gidersin. Beyaz kuþlarýn arasýnda kanat çýrparak miraca yükselen muttakiler seni bekliyor.

Çölün ýssýz gecelerinde, Taþlarýn parýltýsýnda….Daðlarýn silsilesinde, Okyanusun derinliklerinde…..

Yaprakta, çiçekte, böcekte,Kalpte, bedende, akýlda ve fýtratta sen varsýn ALLAH’IM. Senin ismin, senin namýn, senin

kudretin tecelli ediyor.ve bir gün insanlar; tüm yönlerden Mescid-i Harama akan hacýlar gibi, ýrmak yataðýndan göle

dökülen sel sularý gibi, damla damla, akýn akýn Allah'ýn huzuruna akacaklardýr.Ve sessizlikve tefekkür ve aþk ve selam olsun kurtuluþa erenlere...ALLAH’IM; sabah akþam beþ vakit sana yöneliyoruz. Ölürken ve gömülürken senin çizdiðin

yöne doðru ölüyor ve gömülüyoruz, evimizin, kabrimizin yönü sana doðru. Bir kaç nefes, bir kaç adým sonra az sonra huzurunda olacaðýz, yönümüzü sana döndük. Ýstikametten þaþýrtma ve mahcup etme ALLAH ‘IM...

Ota

kzemi

nr

D

EN

EM

E-D

ÜÞ

ÜN

CE

-YO

RU

M

40

Abdulhamid HASANYÜREÐÝN YAZ DEDÝÐÝ

Page 43: ortakzemin sayı 2

DE

NE

ME

-DÜ

ÞÜ

NC

E-Y

OR

UM

41

tkz

iO

ra

em

n

KÝÞÝSEL GELÝÞÝMMahmut GÜNDEÞ

bu akýntýya kapýlmalarý hayli kolaydýr. Kiþisel iþisel geliþim kitaplarý, son on yýlda geliþim dalgasýnýn insanlarýn büyük bir çok hýzlý bir þekilde ülkemizi adeta

kesimini kýsa sürede etkisi altýna almasý istila etti ve hala da hayli raðbet gören kitaplar arasýnda yer K bu nedenledir. Oysa insanýn ruhuna

huzur verebilecek kiþi asla insanýn almaktadýr. Batýdan esen bu rüzgar kendisi olamaz, zira insan kendiyle insanlarýmýzýn pek çoðunu etkisi altýna aldý. Pek kaim degildir, müstaðni olamaz. çoðumuzun dilinde bu tesir farkediliyor. En çok Daima muhtaçtýr. Bu mevcud satanlar arasýnda da kiþisel geliþim kitaplarýný o l a n ý n , h e r v a r e d i l m i þ i n bulmak mümkün. Sadece kitaplarla da sýnýrlý kaçýnýlmaz gerçeðidir. Akýl ne deðil, seminerler ve sempozyumlarda da kiþisel kadar baþka þeylerle kandýrýlsa geliþim hayli iþlenilen bir konu.da ve baþka yönlere çevrilse de insanda Müteal varlýða dönük Sanýrým millet olarak çok heyecanlýyýz ve ve oraya baktýran vicdan çabucak kapýlýveriyoruz rüzgarlara. Yolculuklarýn penceresi, daima “insan nasýl olacaðýný ve sonuçta tam olarak neyle olma”, “yaratýlmýþ olma” ve karþýlacaðýmýzý düþünmeden býrakýveriyoruz “kul olma” gerçeklerini akla kendimizi, ümitle. Fakat her toplumun farklarý vardýr ve o ve kalbe gösterir. Sahte bir toplumun alamet-i farikasý da bu farklardýr. Eðer huzur, kýsa bir sarhoþluk ve toplumlardan onlarý alýrsanýz, her toplum geçici bir lezzet sonrasý akýl, benzer bir yapý alýr ve global bir dünya ak l ýn ý baþ ýna a l ý r ve ortaya çýkar (belki de birilerinin istediði de kendisinin en sadýk dostu budur, lakin konu þimdilik bu deðil).

vicdana dönmek, onun sesini Madem bizi biz yapan farklýlýklarýmýzý dinlemek zorunda kalýr. Ýþte bu muhafaza etmeliyiz(muhafazakarlýk,

gerçeklerin farkedilmesiyle statükocu demek deðildir), o halde kiþiþel geliþimin çöküþ trendi her ithal edileni direkt almamalý,,

baþlar, uçurumdan düþer gibi k r i t e r l e r i m i z i n e l e ð i n d e n boþluða düþer. “Kendisini müstaðni geçirmeliyiz. Bünyemize þifa diye

görüp haddini aþan bu benlik”, a l d ý k l a r ý m ý z , u y u þ m a z l ý k muhtaciyet ini tekrar farkeder ve gösterdiðinde öldürücü zehir

ihtiyaçlarýný giderecek bir Kadi-ul Hacat arar.olabilir.

Kiþisel geliþimin merkezinde Ýnsanýn aradýðý nedir? Ýnsan, arzularýný yerine “benlik” vardýr. “Ben” herþeyi yapabilir, getirebilmek için, zenginliðine ve varlýðýna (maddi-inanýlmaz derecede güçlüdür, bir þeye inandýðýnda asla manevi) karþý tehlikeli gördüðü durumlara baþarýsýzlýk söz konusu deðildir, hayatta herþey direnebilmek adýna da güç peþindedir. Ýnsan; kolaydýr ve istediði herþeyi baþarabilir... Bu enaniyetine, insan olduðu gerçeðini kabul düþüncelerle beslenen benlik þiþer, büyür, hafifler ve ettirebilmeli ilk olarak. “Ben bir insaným” derken, ayaðý yerden kesilir. sadece diðer varlýklara olan üstünlüðünü Saðlam bir zeminde geliþmek deðildir

düþünmemelidir. Ayný zamanda kendi zaaflarýný, bu, sadece þiþmek, havalanmaktýr. Ýnsaný deðiþtirmeden istekleri karþýsýndaki fakirliðini, etten ve kemikten görüntüsünü deðiþtirmektir. Neticede deðiþmiþ bir görüntü mürekkeb bir cismi olduðunu kalben teslim ile insan kendini farklý görür. Tabir yerindeyse bir binanýn etmelidir. Aksi halde çocukça gururu kendisini dýþýný güzelleþtirmek ve bu güzelliðinden içine de sinmesini sahipsiz kýlacak, arzu ettiði herþeyden mahrum sadece ummaktýr. kalýrken kaçtýðý hiçbir þeyden de selamet bulamayacaktýr.Ýnsan kendi baþýna çok fakirdir, bir dayanak noktasý

Ýnsan, Hikmet-i Ýlahinin gereði olarak bulmadýkça kendine asla kafi gelemez. Ýnsan acizdir, çeþitli donanýmlar ile var edilmiþtir. Ruha dayanabilecek bir güç bulmadýkça kuvvetsizliði ona daima takýlan onca donaným elbette ki kullanýlmak zayýflýðýný hatýrlatýr. Her insan böyledir ama pek çoðumuz içindir. Öncelikle insan “KUL”dur. Kendi baþýna bundan bile habersizizdir. Ýþte Avrupadan ithal kiþisel kaim deðildir, Kayyum olan Allah'ýn lutfu iledir geliþim mantýðýnýn çok hýzlý yayýlýp, kýsa bir süre sonra da kýyamý. Elindeki hiçbir þey insanýn kendi malý hýzlýca çökmesinin nedeni de tam olarak budur. Ýnsandaki deðildir, tamamý mevhibedir, verilmiþtir. Bu açýdan acizliði ve fakirliði inkar edip insanýn herþeyi baþarabileceði insana verilenler bir tarafa konursa, insandan birþey benliklere aþýlar; insanin enaniyetinin bu þekilde okþanmasý kalmayacaktýr. Denebilir ki insan kendi baþýna enaniyete çok büyük bir haz verir. Bu nedenle de nefislerin

Page 44: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

D

EN

EM

E-D

ÜÞ

ÜN

CE

-YO

RU

M

42

tamamen bir “hiç” sayýlýr. Ýþte geri kalan arasýnda gel-gitlerden kurtulamayýz. bu “hiç” de enedir (eneye “emr-i itibari” Biz de kulluk gerçeði ile bakmalýyýz denme sebebi). Ýnsan, Allah'ýn kudreti bu konuya. Ýnsanýn en büyük ile güç bulur, Allah'ýn ihsan ettiði güç düþmaný ümitsizliktir. Ve olmasa kendi baþýna yapabileceði zannediyorum insanýn baþýna hiçbir iþ olamaz. Ýnsan bunlarý gelebilecek en büyük unuttuðunda enaniyeti geliþir, talihsizlik de kendi kiþiliði deðil. Ve enaniyet öyle potansiyelini kalýnlaþýr, duygularýný esir alýr ki farkedemeyiþidir. Kiþisel kendisini tamemen yutar; geliþim, Allah ýn bahþettiði herþeyi kendine mal ederek potansiyeli insana adeta “zamanenin b i r farkettirip bu kuvveleri firavuncuðu” olur. nasýl en istikametli þekilde

Netice itibariyle, “Asi ve fiiliyata nankör insan tarafýndan aksettirebileceðimizin Yaratýcýnýn karþýsýna rehberliðini yapmalýdýr. çýkarýlan deha” Kiþisel geliþim bu rehberliðindeki enaniyetin, bu rehberliði yapabildiði daðdaðalý dünya denizinde ölçüde kýymet kazanýr.insaný sahil-i selamete çýkaramayacaðý kesindir. Peki Hasýlý, bu konuya bu rüzgara tamamen lakayd yaklaþýrken; kalýp böyle bir þeyi tamamen “güçlüyüm” diyorsanýz terk mi etmeli? Elbetteki toptan gücün kime ait olduðunu, kabul kadar toptan red de “baþarabilirim” zarardýr. Düstur; “huz ma sefa, diyorsanýz; kabiliyetleri de' ma keder” Her þeyin iyisini ihsan edeni ve “kendime almak, kötüsünü býrakmaktýr. güveniyorum” derken de; Kiþisel geliþime deðil, enaniyet “kendiniz”i size bahþedeni abidesi batýnýn yaklaþýmýna karþý unutmamalý. “Ýnanýyorsanýz olmalý. baþaranlar sizler

Bir gerçeðe bakarken baþka olacaksýnýz”(kime ve neye?).gerçekleri unutmamalý; ancak böyle bir

nazar ile denge bulunabilir. Yoksa aþýrýlýklar

Asi ve nankör insan tarafýndan

Yaratýcýnýn karþýsýna çýkarýlan deha rehberliðindeki

Enaniyetin, bu daðdaðalý dünya denizinde insaný

sahil-i selamete çýkaramayacaðý kesindir. Peki bu rüzgara tamamen lakayd kalýp böyle bir þeyi tamamen terk mi etmeli?

Elbetteki toptan kabul kadar toptan red de

zarardýr. Düstur; “huz ma sefa, de' ma keder” Her

þeyin iyisini almak, kötüsünü býrakmaktýr. Kiþisel geliþime deðil,

enaniyet abidesi batýnýn yaklaþýmýna karþý

olmalý.

WW

W.P

ER

FO

RM

AN

SN

ET.

CO

MÝÞÝNÝZÝ ÝNTERNETE TAÞIMAK ÝSTÝYORSUNUZANCAK AKLINIZI KARIÞTIRAN BÝR ÇOK SORU MU VAR?

PROJENÝZÝ GENEL HATLARIYLA BÝZE ANLATIN;SÝZE ÜCRETSÝZ YOL HARÝTASI ÇIKARALIM.

GRAFÝK TASARIMWEB SÝTESÝ TASARIMIWEB PROGRAMLAMACD/DVD KAPAK TASARIMIÝNTERAKTÝF TANITIM CD SÝALAN ADI TESCÝLÝ

Adre:Eski saray Cad. Karagöz Mah. Þekerci Durdu Halýcýlar Sitesi kat:1 No:116Tel: 0 342.231 42 62E-mail:[email protected]

E

P RFORMA

NS AJAN

S SÝZE G

ECERLÝ Ç

ÖZÜMLE

R SUNAR

E

P RFORMA

NS AJAN

S SÝZE G

ECERLÝ Ç

ÖZÜMLE

R SUNAR

Page 45: ortakzemin sayı 2

43

tkz

iO

ra

em

n

DE

NE

ME

-DÜ

ÞÜ

NC

E-Y

OR

UM

verir. Hatta Kur'an burada da kalmaz, toplumsal Böyle bir konuyu tek sayfaya sýðdýrmanýn güçlüðü yaþamýn deðiþimini insan iradesine baðlar. Ancak, ortadadýr. Yazma ve yayýnlama fýrsatýný bulursak ileriki dünyayý yönlendirme konumunda olan insanýn sayýlarda konuyu daha etraflýca tartýþmayý umuyorum. toplumsal yaþamý yönlendirebilmesi için tarihin seyir Þimdilik giriþ mahiyetinde konu ile ilgili genel bir çizgisini bilmesi gerekir. Bu doðrultuda deðiþimin yasa çerçeve çizmeye çalýþacaðým.ve iþleyiþ sýnýrlarýný göstermesi açýsýndan Kur'an'da deðiþmeyi ifade eden pek çok kavram içinde özellikle “Deðiþme”yi bir halden baþka bir hale geçiþ veya “sünnetullah” hem aþkýn hem de merkezi bir kavram önceki durum ya da davranýþtan uzaklaþma biçimi olarak ele alýnmýþtýr.olarak tanýmlayabiliriz. “Toplumsal deðiþme” ise, bir

toplumun sosyal sistem içerisindeki kurumlarýn, Tarihsel ve toplumsal olaylar arasýndaki baðýmlý sosyal rol kalýplarýnýn ve insanlar arasýndaki iliþkiler

iliþkilerin varlýðý ve bir dizi ilahi yasa Kur'an'da aðýnýn deðiþmesi anlamýna gelmektedir. Yeni “sünnetullah” ile kavramsallaþtýrýlýr. Kur'an, baðýmlý ihtiyaçlarýn ortaya çýkmasý ve bilgi artýþý ile toplumsal iliþkilere baðlý olarak geliþen toplumsal deðiþmelerde ve kültürel yapýnýn karmaþýklýk derecesi sosyal ana faktör olarak daha önce de belirttiðimiz gibi deðiþmenin temellerini oluþturan þartlar olarak insanlarýn bireysel irade ve tercihlerinin sorumluluk deðerlendirilebilir.sahibi olacak þekilde ortaya çýktýðýný vurgulamaktadýr. Ancak tutum ve deðiþme tavýrlarýnýn “bir bilinç “Deðiþme” kavramý esasýnda herhangi bir deðer ekseninde gerçekleþmesi” bu sorumluluk için koþul ifade etmemektedir. Ancak kavrama “geliþme-oluþturmaktadýr. Böylelikle deðiþmede insanýn bozulma” yönlerinde anlamlar yüklenildiði de toplumsal sorumluluðu öne çýkartýlarak, onun sosyal görülmektedir. Ben “deðiþme” kavramýný nötr bir baskýlar karþýsýnda da bilinçli bir tavýr almasý anlamda kullanmaktayým ve “geliþme-bozulma” istenmektedir. Kur'an, belli bir tarihi sürece göre þekl inde kavrama herhangi bir yön tayin toplumlarýn yükseliþ ve düþüþlerini yönlendiren ortak etmemekteyim.ilke ve prensiplere yer verirken, ayrýca toplumlara etki eden faktörler arasýnda “iman” ve “ahlak” gibi Kur'an da toplumlarýn tarihsel olarak yaþamýþ özel l ik ler i de öne çýkararak deðiþmedeki olduklarý çeþitli deðiþim süreçlerine deðinir ve bunlarý ehemmiyetlerine dikkat çekmektedir.genellikle kýssalar içinde nakleder. Bizim burada

öncelikle belirtmemiz gereken husus insanýn Tarihsel ve toplumsal deðiþmeyi ýrk, çevre, ekonomi toplumsal varlýk oluþudur. Bu gerçeði Kur'an'da da

ve kahramanlýk gibi dýþ etkenlerle açýklamaya çalýþan görmek mümkündür. Kur'an toplumsallaþma sürecinin eðilimlere karþýn, Kur'an, insanýn tarih içerisindeki insan fýtratýna yerleþtirildiðini ve yaradýlýþýnda var rolünü tarihin iþleyiþinde etkin bir faktör olarak öne olduðunu belirtmiþtir.(1) Her ne kadar toplumsal çýkarmaktadýr. Toplumsal hareketlilik her ne kadar etkinlik insani bir etkinlikse de bir kere varlýk etkili olsa da, hür iradenin belirlemediði olaylar, tarihte kazandýktan sonra bireyden baðýmsýz ve bireyi doðrudan faktör olmamaktadýr. Kur'an'a göre insanlar etkileyen bir olgu haline gelmiþ bulunmaktadýr. deðiþim için hür iradeleriyle sebeplere müracaat Böylece birey ile toplum arasýnda bir iliþki açýða ettiklerinde, Allah onlara bu eylemlerin karþýlýðýný çýkmaktadýr. Ancak bu iliþki tek yönlü bir iliþki deðil, vermektedir. Bu noktada “sünnetullah” insan karþýlýklý etkileþimin olduðu bir iliþkidir. Yani birey iradesinin tarihte belirleyiciliðini sýnýrlayýcý bir iþleyiþe toplumsal hayat içinde þekillenirken ve yine bu ölçüde sahip deðildir. Bu durum kur'an'ýn insan nitelikleriyle de hayatý etkiler. Sosyal yapýlarý oluþturan kurumlarda ilgili olarak kurduðu çerçevenin ortaya çýkardýðý bir meydana gelen deðiþmeler bireyin ve gruplarýn sonuç olmaktadýr.yerlerini belirler. Doðal olarak bireyin deðer yargýsý,

norm ve düþünce sistemleri, davranýþlarýný ve bilinç Kur'an'da deðiþmenin yönü, ilahi iradenin, düzeylerini de etkiler. Toplum, bireyi çok çeþitli

insanlarýn zaman içerisinde uðradýklarý fýtratý biçimlerde etkileyen ve sýnýrlayan bir gerçeklik olmakla zedeleyen ve yeryüzünü fesada boðan her b i r l ik te, münfer i t insanlar aracý l ýðýy la da yöndeki sapmayý fýtri deðerler doðrultusunda yönlendirilebilmektedir. Nitekim Kur'an da toplumsal d e ð i þ t i r m e b i ç i m i n d e s o m u t l a þ t ý ð ý yapý içerisinde bireyleri bütünüyle içeriksiz varlýklar görülmektedir. Kur'an, insanlarýn adaleti olarak görmemekte, aksine topluma karþý bireye yerleþtirmeleri ve saðlýklý bir toplum kurmalarýyla öncelik vermektedir. Zira insanlar için kendi hem toplumsal hem de tabiat açýsýndan bir takým iradelerinin payý olmaksýzýn içinde doðduklarý çevre sonuçlara ulaþacaklarýný teyit etmektedir.gerçeðinden önce nitelikli bir “fýtrat gerçeði” vardýr.(2)

Kur'an, çevre faktörüne raðmen “fýtrat gerçeðine” dönmeyi baþarabilen tarihsel þahsiyetlerin örneklerini

KUR'AN'DA TOPLUMSAL DEÐÝÞÝMErol ERKAN

1- Bkz., Hucurat, 132-Bkz., Rum, 30

Page 46: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

44

DE

NE

ME

-DÜ

ÞÜ

NC

E-Y

OR

UM

birinin bir çeþmesi vardý ve hepsi de akýyordu. Benimki ir düþünce aracý olan dil, sosyal bir varlýktýr. de akýyordu; ama az akýyordu. “Bizimki de onlarýnki Geliþir, deðiþir ve zenginleþir. Dili besleyen, kadar aksýn” diye içimden geçirdim. Bir çomak aldým Bona desen veren þüphesiz kültürdür.ve oluðu açmaya çalýþtým. Ben uðraþýrken çomak kýrýldý ve akan su damlamaya baþladý. Bu sefer Toplumdaki kültürel yapý, dili de birebir etkiler. Bir içimden: “Onlarýnki kadar akmasa da olur, yeter ki dilin deyim, atasözü, mecaz ve söz kalýplarýyla eskisi kadar aksýn.” Dedim ve uðraþýrken oluk donanmýþ olmasý, o dilin sahip olduðu kültürel tamamen týkandý, hiç akmamaya baþladý. Ben yine zenginliðin de bir göstergesidir. Çünkü dilin söz açmak için uðraþýrken, Hýzýr Aleyhisselam göründü vevarlýðýný oluþturan bu unsurlar, rasgele oluþmamýþtýr.

-Týkandý baba, týkandý; Uðraþma artýk, dedi.Söylenen her bir atasözü veya deyim tarihin O gün, bu gün adým “Týkandýbaba”ya çýktý ve hangi süzgecinden geçerek, geçmiþ insanlarýn beðenisini

iþe elimi attýysam olmadý. Þimdi de burada çaycýlýk kazanýp bize kadar ulaþmasý elbette tesadüfî deðildir. yapýp geçinmeye çalýþýyoruzTabiî ki, bu deneyim ve zenginlik bizden de gelecek

.nesillere aktarýlacaktýr. Bu unsurlar uðradýklarý her Týkandýbaba'nýn anlattýklarý Sultan Mahmud'un asra, o asrýn kültürel özelliðini taþýyan yeni mecazlar, dikkatini çekmiþ. Çayýný içtikten sonra dýþarý çýkmýþ ve kalýplar ve söz gruplarýný da kendilerine katarak yoluna adamlarýna:devam eder. Giderek daha da renklenir ve zenginleþir.- Benim padiþah olduðum ülkede halkýmdan birisine ihsanda bulunup, talihini deðiþtirmez miyim? demiþ ve Dili oluþturan bu unsurlarý irdelediðimizde her bir adamlarýna emir vermiþ:kalýplaþmýþ sözün, deyimin ya da atasözünün kendine - Her gün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz, ait bir hikâyesinin olduðunu görüyoruz. Aslýnda her dilimin altýna bir altýn koyacaksýnýz ve bir ay konuþurken veya yazarken hitabetimizi güçlendirmek boyunca buna devam edeceksiniz.amacýyla baþvurduðumuz bu deyimler ve atasözleri o hikâyelerin bir özeti hükmündedir. Meðerse

Sultan Mahmud'un adamlarý peki, demiþler ve söylediðimiz her bir deyim ya da atasözü bir ertesi akþam bir tepsi baklavayý getirmiþler, yaþanmýþlýðýn hikâyesidir.Týkandýbaba'ya vermiþler. Týkandýbaba baklavayý almýþ bakmýþ baklava nefis, “Uzun zamandýr tatlý da Bu hikâyedeki yaþamlarýn renkleri doðal olarak dile yememiþtik. Þöyle aðýz tadýyla bir güzel yiyelim.” Diye geçer. Dil bununla bir gül bahçesine dönüþür. Ýþte bu içinden geçirmiþ. Baklava tepsisini almýþ evin yolunu yüzden diyoruz ki, dilin topraðý kültürdür. Kültürel tutmuþ. çeþitlilik, dilde renkliliktir.

Yolda giderken, “Ben en iyisi bu baklavayý satayým Yazýmýzý dili oluþturan unsurlardan birinin

evin ihtiyaçlarýný gidereyim” demiþ ve iþlek bir yol hikâyesiyle devam ettirelim: Osmanlý padiþahlarýndan kenarýna geçip baþlamýþ baðýrmaya; “Taze baklava, Sultan Mahmud, kýlýk kýyafetini deðiþtirip dolaþmaya güzel baklava!...” Bu esnada oradan geçen bir Yahudi baþlamýþ. Dolaþýrken bir kahvehaneye girmiþ, baklavalarý beðenmiþ. Üç aþaðý beþ yukarý almýþ ve oturmuþ. Herkes bir þeyler istiyor:Týkandýbaba baklavayý satýp elde ettiði para ile evin ihtiyaçlarýnýn bir kýsmýný karþýlamýþ. Yahudi baklavayý - Týkandýbaba, çay getir!alýp evine gitmiþ. Bir dilim baklavayý almýþ yerken - Týkandýbaba, kahve getir!...aðzýna bir þey gelmiþ. Bir bakmýþ ki, altýn. Þaþýrmýþ, Bu durum Sultan Mahmud'un dikkatini çekmiþ;diðer dilim, diðer dilim derken bir bakmýþ ki her dilimin -Hele bana anlat bakalým, nedir bu Týkandýbaba altýnda altýn. meselesi?

Uzun mesele evlat, demiþ Týkandý baba.Ertesi akþam Yahudi, acaba yine gelir mi diye ayný -Anlat baba merak ettim, deyip çekmiþ

yerde baþlamýþ beklemeye. Sultan'ýn adamlarý ertesi sandalyeyi.akþam yine bir tepsi baklavayý getirmiþler. Týkandýbaba da peki, deyip baþlamýþ Týkandýbaba yine baklavayý satýp evin diðer anlatmaya:ihtiyaçlarýnýn karþýlamak için ayný yere gitmiþ. Yahudi -Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her

DÝLÝN HÝKÂYESÝMuhammed NESÝM

Page 47: ortakzemin sayı 2

45

tkz

iO

ra

em

n

DE

NE

ME

-DÜ

ÞÜ

NC

E-Y

OR

UM

hiçbir þey olmamýþ gibi: - Baba, baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akþam senden alýrým, demiþ. Týkandýbaba da:

-Peki, demiþ ve anlaþmýþlar. Týkandýbaba'ya her akþam baklava gelmiþ ve Yahudi de her akþam Týkandý baba'dan baklavalarý satýn almýþ. Aradan bir ay geçince Sultan Mahmud:

-Bizim Týkandýbaba'ya bir bakalým, deyip Týkandýbaba'nýn yanýna gitmiþ. Bu sefer padiþah kýyafetleriyle içeri girmiþ. Girmiþ girmesine; ama bir de ne görsün, bizim Týkandýbaba eskisi gibi darmadaðýn.

Sultan: -Týkandýbaba, sana baklavalar gelmedi mi? Demiþ. -Geldi, Sultaným. -Peki, ne yaptýn sen o kadar baklavaya? -Efendim, satýp evin ihtiyaçlarýný giderdim. Sað olasýnýz!.. Duacýnýzým!... Sultan þöyle bir tebessüm etmiþ. -Anlaþýldý Týkandýbaba, anlaþýldý. Hadi benle gel, deyip almýþ ve devletin hazinesine götürmüþ. - Baba, þuradan küreði al ve hazinenin içine daldýr; küreðine ne kadar gelirse hepsi senindir, demiþ. Týkandýbaba o heyecanla küreði tersten hazinenin içine bir daldýrýp çýkarmýþ; ama bir tane altýn küreðin ucunda düþtü düþecek. Sultan demiþ: -Baba, senin buradan da nasibin yok. Sen bizim þu askerlerle beraber git, onlar sana ne yapacaðýný anlatýrlar, demiþ ve askerlerden birini çaðýrmýþ: - Alýn bu adamý Üsküdar'ýn en güzel yerine götürün ve bir tane gülle taþý alsýn. O taþý ne kadar uzaða atarsa o mesafe arasýný ona verin, demiþ. Padiþahýn adamlarý: - Peki, deyip adamý alýp Üsküdar'a götürmüþler. -Baba, hele þuradan bir gülle taþý beðen bakalým, demiþler. Baba: -Niçin? Demiþ.Askerler:

-Hele sen bir beðen bakalým, demiþler. Týkandýbaba beðenip almýþ gülle taþýný eline: -Ne olacak, þimdi? Demiþ.

-Baba, sen bu taþý atacaksýn ne kadar uzaða giderse o mesafe arasýný padiþahýmýz sana baðýþladý, demiþ. Týkandýbaba gülle taþýný çok uzaða atabilmek için bütün kuvvetiyle savurmuþ. Taþ o hýzla oradaki bir kemere çarpýp Týkandýbaba'nýn baþýna düþmüþ ve Týkandýbaba oracýkta ölmüþ.

Askerler durumu padiþaha bildirmiþler. Ýþte o zaman Sultan Mahmud, o meþhur sözünü söylemiþ: “

“VERMEYÝNCE MABUD,

NEYLESÝN SULTAN MAHMUD.”

Düþündüðünüz, Söylemek istediðiniz, Söylediðinizi sandýðýnýz, Söylediðiniz, Karþýnýzdakinin duymak istediði, Duyduðu, Anlamak istediði, Anladýðýný sandýðý, Anladýðý.. Arasýnda çok farklar vardýr Dolayýsýyla insanlarýn birbirini Yanlýþ anlamasý için En az 9 ihtimal vardýr

Sylviane Herpin

Page 48: ortakzemin sayı 2

TAHA KILINÇ

HEP SEVECEÐÝZ BU TOPRAKLARI…

ýnýrlarýmýzýn hemen öte yanýnda, sanki Türkiye'mizin devamý gibi uzayýp giden bir Sülkedir Suriye. Ortak bir inancýn, ortak bir

tarihin, ortak bir kültürün iki kardeþ ülkesidir Suriye ve Türkiye.

Uzun zamandýr, yüzyýllarca kardeþlik ve dayanýþma

içinde yaþadýðýmýz Müslüman halklara, gözümüzün ucuyla bile bakmýyoruz. Bunlarýn baþýnda, her þeyiyle bize en yakýn olan, ülkemizin sýnýrýn öte yanýndaki tabii bir uzantýsý halindeki Suriye ve Þam geliyor.

O kadar ihmal etmiþiz oralarý, o kadar tanýmazlýktan

gelmiþiz ki, Þam hakkýndaki (b)ilgisizliðimiz, daha kutlamasý filan sanmayýn. Bu da, o evden birilerinin isminden baþlýyor: hacca gideceðini ya da gittiðini gösterir.

Suriye'nin baþkenti, ülkemizde daha çok “Þam” Bütün þehirlerde sokaklarýnda yürürken, her olarak isimlendiriliyor. Oysa ne Araplarýn, ne de,

taraftan Kur'ân seslerinin geldiðini duyarsýnýz. biz hariç, yabancýlarýn kullandýklarý bir isim bu. Evlerden, cami hoparlörlerinden, yanýnýzdan geçip Þehrin gerek günlük hayatta, gerekse resmî olarak giden otomobillerden, hatta yolda karþýlaþtýðýnýz kullanýlan ismi Dimaþk. Ya da yabancý dillerde insanlarýn dudaklarýndan… Bu, bizdeki gibi belli bir geçtiði þekliyle Damascus / Damaskus / Damas.zamanda yoðunlaþan, sonrasýnda sönmeye yüz tutan bir âdet deðildir. Her zaman, her mevsimde böyledir. Þehrin özel ve hal-i hazýrda kullanýlan ismi Dimaþk. Hele Cuma günleri, þehirlerin kalbinden yükselen o Bütün Arapça ve Osmanlýca kaynak eserlerde de bu enfes havayý sormayýn! þekilde geçiyor. Birazdan bahsedeceðim, dünyada ilk

kanýnýn burada akýtýldýðýna inanýlýþý sebebiyle, þehre Suriye'de tasavvufi yapýlanma oldukça güçlü. Dimaþk adý verilmiþ. Zira Dimaþk “akan kan”

Ýhvan-ý Müslimîn'e karþý son derece müsamahasýz demekmiþ. Ama þehrin ismiyle ilgili daha güvenilir bir davranan, hatta þiddet ve güç kullanarak mensuplarýný bilgiyi Suriyeli gazeteci Hüsnü Mahalli 'den sindiren yönetim, Þam'ýn ve Suriye'nin dört bir yanýnda öðreniyoruz. Mahalli diyor ki: “Dimaþk kelimesi, tekkeler, dergâhlar açýlmasýna göz yumuyor. Her Latince 'damascus'tan alýnmýþtýr. Damascus ise ipek camide açýk zikir meclislerine rastlayabiliyorsunuz. ya da ipek kozasý demek.” Mahalli'nin anlattýðýna göre, Birçok þeyh efendi açýktan irþad faaliyetlerini Þam, eskiden ipek iþlemeciliðinde çok önemli bir yürütüyorlar. Üniversitelerde, tasavvuf ve ahlâk merkezmiþ. Ýsmi de oradan gelmiþ: Dimaþk.derslerine giren þeyh efendilere rastlamak mümkün.

Suriye hakkýnda birkaç kelâm etmeye, bu temel Said Ramazan el-Bûtî, Râtib en-Nâbulsî, Vehbe yanýlgýyý düzeltemeden baþlasaydýk olmazdý.

Zuhaylî, Nureddin Itr, Cevdet Said gibi önderlerin isimlerini saymak bile, Suriye'nin bu anlamdaki Suriye'yi iki kelimeyle tanýmlamamý isteseler, zenginliðini anlatmaya yetecektir.herhalde böyle söylerdim: “Müslüman Ülke.”

Gerçekten de öyledir. Hatýrý sayýlýr bir Hiristiyan nüfusu Baþkent Þam(Dýmaþk) baþta olmak üzere, barýndýrmasýna raðmen, Suriye Müslüman bir ülkedir.

Suriye'nin her bölgesinde, Ýslâm tarihinde önemli roller Ýslâm, diðer dinlere müsamaha noktasýnda alný ak tek oynamýþ insanlarýn kabirleri vardýr. Kabir ziyareti inanç olduðundan, Suriye'nin Müslüman kimliði, diðer konusundaki tutumunuz ne olursa olsun, bu insanlarýn din ve inanç mensuplarý için bir güvencedir aslýnda. yaþayýp defnedildikleri topraklarda farklý bir havanýn bulunduðunu hissedersiniz. Ayrýca, her bölgede, Ýslâm, Suriye'de þehir, kasaba, köy, mahalle ve ev Bizans ve Roma mimarisinden Osmanlý mimarisine suretine girmiþtir desek yanlýþ olmaz. Mesela baþkent doðru dönem dönem her çeþit esere rastlayabilirsiniz. Þam'ýn(Dýmaþk) sokak aralarýnda, bazý evlerin Bu da, bakýþ ve görüþünüze zenginlik katar. kapýlarýnda Kâbe ve Mekke motifleri, rengârenk

desenler görürsünüz. Bu, o evden birinin hacca Haleb'den yola çýkarsýnýz mesela, Haleb'de Hz. gittiðini gösterir. Mahalle halký, “hacý”larýna böyle

Zekeriya(a.s)'ý, Seyyid Nesîmî'yi bulursunuz. Mimar güzel sürprizler yaparlar. Onun evini böyle Sinan'ýn inþa ettiði ilk mabed olan Hüsreviye Camii de renklendirirler. Ayrýca bazý evlerin duvarlarýna Haleb'dedir. ve iki evin arasýna balonlarýn ve küçük küçük

bayraklarýn asýldýðýný görürseniz, sakýn doðum günü

SURÝYEO

takzemi

nr

46

ÝSL

AM

NY

AS

I

Page 49: ortakzemin sayı 2

Þam'a doðru yola devam ederken, Hama yolu Bizi þehirlerimizden yýldýrmak, býktýrmak, nefret üzerinde Maarratu'n-Nûmân kasabasý vardýr. Oradaki ettirmek istiyorlar ki böylece buralar sahipsiz kalsýn da, mütevazý bir mescidin içinde, Beþinci Raþid Halife düzeltmek adý altýnda yakýp yýksýnlar! Ama biz sýfatýyla anýlan Ömer b. Abdülaziz'in kabrini þehrimizden, þehirlerimizden vazgeçmeyeceðiz. görürsünüz. Sadece 3 yýl halifelik yapan bu muazzam Onlarý aþk ile sevmekten ve gönüllerimizde adamýn, adeta terk edilmiþ hissi veren ücra bir sevdalarýný yaþatmaktan hiç býkmayacaðýz.kasabadaki kabri, gözlerinizi yaþartýr.

Baðdat þimdi suretâ onlarýn elinde. Ama ne Amerika Humus, Hâlid b. Velid'in(r.a) makamýdýr. Buradaki 'sahip' olabilir Baðdat'a, ne de Baðdat, onu kendisine

camisinde, Hz. Ömer'in(r.a) oðlu Ubeydullah ile 'yâr' olarak kabul eder. Þam da öyle, Kahire de, diðer beraber yatar. bütün Ýslâm þehirleri de. Gün gelir, basar giderler. Ve

yalnýzca nefret kalýr arkalarýnda.Humus'tan Lazkiye taraflarýna dönerse yolunuz,

Belh Sultaný Ýbrahim Edhem'le tanýþýrsýnýz. Ýki kubbeli Evet, bütün hilelerinize raðmen, seviyoruz Þâm-bembeyaz renkli bir caminin yanýnda yatar o da. ý Þerîf'i. Baðdat'ý, Kahire'yi, Mekke'yi, Medine'yi,

Kudüs’ü, Ýstanbul'u, Diyarbakýr’ý, Bursa'yý, Antep’i Nihayet Þam'a ulaþýrsýnýz. Þam'da kimler yoktur ki? sevdiðimiz gibi.

Emevi camiinde Hz. Yahya (a.s), Peygamber Müezzini Bilâl-i Habeþî(r.a), Ezvâc-ý Tâhirât'tan Hz. Hafsa(r.ha) Biz Þam'ýn Beþþâr'ýný ya da Baasýný deðil; oralarý ve Ümmü Seleme(r.ha), Sahabeden Ebu'd-Derdâ(r.a) 'bizim' yapan þeylerini seviyoruz. Beþþâr dün yoktu, ve Ebû Hureyre(r.a), Osmanlý'nýn son sultaný yarýn da olmayacak. Baas da öyle. Krallýklar ve Vahdeddin, Kudüsümüzü Haçlýlardan kurtaran efsane diktatörlükler yýkýlacak, ama þehirlerimiz ve komutan Salahaddîn Eyyûbî, Muhyiddin Ýbn Arabi, deðerlerimiz ayakta kalacak.Hâlid-i Baðdadî, Ýbn Abidin, Ýbn Teymiyye… Saymakla bitmeyecek bir listedir bu. Þâm-ý Þerif'tir burasý, adý Biz bu þehirlere aitiz. Aþkýmýz bundan. Tutkumuz üstünde. Þerefli bir beldedir. bundan. Üzerine titrememiz bundan. Lafý ikide bir

þehirlerimize getiriþimiz bundan. Bizim için Þam bu Þam'dan güneye doðru yolunuza devam ederseniz, demek.

karþýnýza Nevâ kasabasý çýkar. Ýmam Nevevî'nin Dün Bizans vardý, sonra Emevîler geldi. Haçlýlar köyüdür burasý da. Kabri buradadýr. Nevâ'dan yine vardý, sonra Osmanlýlar geldi. Bugün Baas var, yarýn güneye indiðinizde, Hz. Peygamber'in gençliðinde bir baþkasý gelir. Gelecektir de. Amerika da olabilir bu, geldiði rivayet edilen Busra kasabasýna ulaþýrsýnýz. bir baþkasý da. Ama Þâm-ý Þerîf hep yerinde kalacak.

Velhasýl, Suriye'de ilerledikçe gönlünüzün Ve, Ýslâm coðrafyasýna karþý duygularýný,

ufuklarý geniþler. Önünüze Ýslâm tarihinin ve Ýslâm onlarýn üzerindeki arýzî unsurlara bakarak tayin ümmetinin yürekler geniþliðindeki hudutsuz eden insanlar, asla aþk ile baðlanamayacaklar coðrafyasý çýkar. Yeter ki bakmakla yetinmeyin, bu topraklara. Onlar için Baðdat Saddam demek görmesini de bilin. olacak. Þam Baas demek olacak. Hicaz Suud

demek olacak. Onlar, bizim bu topraklarý, buraya ait Evet, seviyoruz Suriye'yi, Þam'ý, Anadolu'nun olduðumuz için böylesine aþkla sevdiðimizi hiç

bitimsiz bir devamýymýþçasýna uzanan bu bereketli anlayamayacaklar. Çünkü onlar, asla bu topraklara ait topraklarý… olamayacaklar.

EM

EV

Ý C

AM

ÝÝ

47

tkz

iO

ra

em

n

ÝSL

AM

NY

AS

I

Page 50: ortakzemin sayı 2

Prof.Dr. Mehmet Zeki AYDIN(1)

eþin kendi aralarýndaki anlayýþa baðlýdýr. Burada benim kastettiðim, babanýn çocukla ilgilenmesi, sevmesi ve duygusal bir baðlantý kurmasýdýr.

Baba ile çocuk arasýnda iyi iliþkilerin temeli,

bebeklik döneminde atýlýr ve bu günler bir daha geri gelmez. Baba, “Þimdi zamaným yok, daha sonra onunla ilgilenirim.” derse, kendini aldatmaktan baþka bir þey yapmýþ olmaz. Göz açýp kapayana

kadar “ufacýk bebek” okula baþlayýverecek, birinci sýnýfa baþlayacak ve birden yetiþkin

bir genç oluverecektir. Ergenlik ve gençlik yaþýnda da çocuklar, babalarýyla pek

yakýn iliþkiye geçmek istemezler. Artýk çok geç kalýnmýþtýr. Baba, çocuðu daha ufakken onunla ilgilenmediði için, çocuk da büyüdüðü zaman b a b a s ý n ý n s ö z l e r i y l e ilgilenmeyecektir. Baba ile çocuk, birbirlerine yabancý olacaklardýr. Baba ile gençlik dönemindeki çocuðun arasýndaki geliþecek bað, büyük ölçüde çocuðun okul öncesi yýllarýndaki iliþkiye baðlýdýr. Bu da daha bebeklik dönemindeki iliþkiyle belirlenir.

Bir çocuðun, babasýyla birlikte

yapmaktan hoþlanacaðý çok çeþitli þeyler vardýr. Siz bunlarýn içinden,

yapmaktan hoþlanacaðýnýz þeyleri seçin. Zevk almadan yapacaðýnýz þeyler,

çocuða o aradýðý "birliktelik" duygusunu vermeyeceði için, boþuna zaman harcamýþ

olursunuz. Çocuðunuzla birlikte yapabileceðiniz birkaç þey þunlardýr: resim yapmak, kumla oynamak, parka veya çocuk bahçesine gitmek, denize gitmek, sandala binmek, arabayla gezmek, alýþveriþe çýkmak, sokakta dolaþmak, yerden taþ vb. toplamak, karýncalarý seyretmek, hayvanat bahçesine gitmek.

Baba çocuk iliþkisinin en iyi olduðu yerlerden biri

Çocuk eðitiminde annenin rolü inkar edilemez. Çocuðun eðitiminde annenin çok etkili olmasý, babanýn çocuk eðitiminde sorumluluðunun az olduðunu göstermez. Sanýldýðý gibi, babanýn çocuðu ile ilgilenmesi için onun büyümesini beklemek gerekmez.

Geleneksel olarak annelerin çocuk bakýmýnda önemli

rolü vardýr. Buna raðmen çocuk eðitimi ve bakýmý anne babalarýn her ikisinin de karþýlýklý sorumluluk paylaþýmý ile yürütmesi gereken bir durumdur. Özellikle annenin bebeklik dönemindeki yeri tartýþýlamaz olmakla birlikte; uygun baba modelinin varlýðý, çocuðun her dönem için saðlýklý geliþmesine yardýmcý olacaktýr.

Çalýþma ve þehir hayatýnda babalarýn çocuklarýný

az görmesi, çocuklarýn eðitim ve bakýmýný tamamen annenin üzerine býrakmasý hem anneler hem çocuklar açýsýndan büyük sorunlara yol açmaktadýr. Anneler bu durumda çocuða uygun eðitim ve disiplini vermekte zorluk çekerken (babanýn desteði olmadýðý için), çocuklar da babalarýný seyrek gördükleri ve babanýn etkinliðini hissetmedikleri için bazý psikolojik sorunlara girmektedirler. Bu durum anneyi ve çocuðu etkilemektedir. Anneler ev in sorumlu luðu, çocuðun bakýmý gibi konularda yalnýz kalýp strese girmektedirler. Ayrýca sürekli duygusal destek, sevgi ihtiyacý hisseden çocukta da bazý davranýþ ve duygusal sorunlar o l u þ a b i l m e k t e d i r . M ü m k ü n olduðunca babanýn da hamilelikten itibaren bu konuda anneye gerekli psikolojik destek saðlamasý gerekir. Babanýn anneye verdiði destek, çocuklara ayýrdýðý zaman, çocuk eðitimine doðrudan veya dolaylý katýlýmý birçok sorunu oluþmadan engellemektedir.

Çocuðun babasýyla olan iliþkisi, özellikle hayatýnýn ilk beþ yýlýnda çok önemlidir. Çoðu baba, küçük

bebekten ürker ve bu yüzden uzak durmaya çalýþýr. Halbuki, babalýk da annelik gibi çocuðun doðduðu andan itibaren baþlar. Bundan, babanýn annenin yerini alarak, onun yerine mamasýný

yedirmesi, altýný temizlemesini kastetmiyorum. Bu iki

ÇOCUÐUN EÐÝTÝMÝ SADECE

ANNEYE BIRAKILMAMALIDIR

(1) Sivas Cumhuriyet Ünv. Ýlahiyat Fak. Din Eðitimi Anabilim Dalý öðretim üyesi

Ota

kzemi

nr

48

TO

PL

UM

& A

ÝLE

Çocuðun babasýyla olan

iliþkisi, özellikle hayatýnýn ilk beþ

yýlýnda çok önemlidir. Çoðu baba, küçük

bebekten ürker ve bu yüzden uzak durmaya

çalýþýr. Halbuki, babalýk da annelik

gibi çocuðun doðduðu andan itibaren baþlar.

Page 51: ortakzemin sayı 2

TO

PL

UM

& A

ÝLE

49

çalýþtýðýnýz yeri gösterin. Fabrika, çiftl ik, devlet dairesi gibi gezilebilecek bir yerse dolaþtýrýn. Ne iþ yaptýðýnýzý üç yaþýndaki bir çocuðun anlayacaðý bir d i l le an la t ýn . Çocuk, annesiyle birlikte olduðu için gün boyunca onun ne yaptýðýný bilir. Babasýnýn da ne iþ yaptýðýný, bu iþin nasýl olduðunu bilmesi gerekir.

En meþgul babalar bile

öðle tatilinde veya kýsa bir aralýkta eve telefon ederek çocuklarýyla birkaç

þey konuþabilirler. Bu onlarýn çocuklarýyla ilgilendiklerini, onu sevdiklerini çocuða kanýtlayan

bir olaydýr. Çocuðunuza kartpostal da gönderebilirsiniz. Küçük çocuklara postadan bir þey gelmesi kadar sevindirici ve kiþilik verici bir

durum olamaz. Babalar genellikle

bir baþka þehre gittiklerinde çocuklarýna

kartpostal yollamayý ya da telefon

etmeyi düþünürler. Halbuki sabahlarý

evden iþe giden babalar da

çocuklarýn gözünde "baþka bir yere gitmiþ" tirler. Bu ufak ve zaman

almayacak ilgiler çocuðunuzla

saðlam bir iliþki kurmanýzý saðlar.

Çocuk eðitiminde

anne baba eþit sorumluluktadýr ve bunu paylaþmalýdýrlar. Ancak, anneye düþen rolün

babanýnkinden ayrýldýðý durumlar da vardýr. Böyle durumlarda anne ile baba birbirlerinin yerini

tutamazlar. Yetiþmekte olan bir çocuðun örnek alabileceði bir “kadýn”, bir de “erkek” modeline

ihtiyacý vardýr. Anne veya baba, bu rollerin ikisini birden oynayamaz. Çocuk yetiþtirirken, sadece

babanýn yapabileceði bazý þeyler vardýr ki, baba bunlarý yerine getirmediði takdirde, karýsý -ne

kadar iyi bir anne olursa olsun- bu görevi Üstüne alamaz.

de çocuk parklarýdýr. Ý þ i n t u h a f ý , ç o c u k parklarýnda genellikle a n n e l e r v a r d ý r d a , babalara pek rastlanmaz. Oysa çocuðunuzu parka babanýn götürmesi çok daha akla yatkýndýr. Siz k i tab ýn ýz ý , derg in iz i okurken çocuðunuz da oyun oynayacak ve sizin orada olduðunuzu bilmek bile onu mutlu etmeye y e t e c e k t i r . Ü s t e l i k , demir lere t ý rmandýðý , sallandýðý, kaydýraktan kaydýðý zamanlar, "Baba, bak ne yapýyorum!" diye baþarýsýný size kanýtlayabilmesi çocuðun kimlik duygusunu geliþtirecektir.

Günümüz þartlarýnda babalar öyle yoðun bir

çalýþma içine girdiler ki, çocuklarýna hemen hiç zaman ayýramaz oldular. Babalar genellikle þöyle düþünüyorlar: "Bunca çalýþmamýn nedeni, aileme iyi bir hayat düzeni saðlamak. Çocuklar biraz daha büyüsünler, o zaman durumumuz da daha düzelir ve onlarla ilgilenirim." Oysa çocukla asýl ilgilenilmesi, iliþki kurulmasý gereken yaþ, okul öncesi yaþlarýdýr.

Çocuk farkýnda olmadan anne babasýný örnek alýr.

"Bugün babamýn izin günü. Onu iyice gözlemleyeyim de ondan sonra taklit edeyim." diyen bir çocuk yoktur. Babanýn iþi ne kadar baþýndan aþarsa aþsýn her akþam oðluna on dakika masal okumalýdýr. Ayný þekilde cumartesi veya pazar günü bir saatini oðluna ayýrmalýdýr. Çocuðuyla beraber olmalýdýr baba. Bunun en iyi yolu ikinizin birlikte yapacaðýnýz "birþeyler" dir. Bu "birþeyler" her babanýn tavrýna, hayat biçimine, beðenilerine göre deðiþebilir ama mutlaka vardýr. Oðlunuzla beraber alýþveriþe çýkmak bile çocuk için büyük deney ve gözlem konusudur. Hafta sonlarý da çocuðunuzu bir yerlere götürün. Bu gezmeler hem aranýzdaki iliþkiyi güçlendirir, hem de onun bilinçli olmadan sizi örnek almasýný saðlar. Hafta sonlarý bir saatinizi ayýrýp çocuðunuzu götürebileceðiniz yerler itfaiye istasyonu, polis karakolu, matbaa, kaynakçý dükkaný, kitaplýk, banka, pazar, havaalaný, ayakkabý tamircisi, dökümhane, pasta fýrýný, postane gibi yerlerdir. Çocuðunuzu mutlaka götürmeniz gereken yerlerden birisi de kendi iþyerinizdir. Çocuðunuza

tkz

iO

ra

em

n

Günümüz þartlarýnda babalar öyle yoðun bir çalýþma içine girdiler ki, çocuklarýna

hemen hiç zaman ayýramaz oldular. Babalar genellikle þöyle düþünüyorlar:

"Bunca çalýþmamýn nedeni, aileme iyi bir hayat düzeni saðlamak. Çocuklar biraz daha büyüsünler, o zaman durumumuz da daha düzelir ve onlarla ilgilenirim." Oysa çocukla asýl ilgilenilmesi, iliþki kurulmasý gereken yaþ, okul öncesi

yaþlarýdýr.

Page 52: ortakzemin sayı 2

Ben bir ev kadýnýyým. Sanýldýðý gibi iþim pasta börek yiyip kabullerde vakit geçirmek deðil. Ben bir krallýðýn kraliçesiyim, kralýn baþ danýþmaný, onun yokluðunda ise ülkemin koruyucusuyum.

Bazý belgelerde meslek hanemi boþ býrakýrlar ya da burun kývýrarak ev kadýný yazarlar. En çok böyle zamanlarda incinirim. Anlarým ki benim yuvam için akýttýðým terin bu belgede yeri ve anlamý yok.

Oysa ben pek çok meslekte çalýþýrým. Yeri geldiðinde hizmetçiyim, cam siler, bulaþýk yýkarým. Halý, duvar hepsi benim iþim. Sonra aþçýlýk yaparým. Kimse benden daha iyi gözleme yapamaz; çünkü sevgimi katarým içine. Muhasebecilik yaparým, evin geliri deðilse de gideri benden sorulur. Dadýlýk yaparým çocuklarýma. Düþüp dizleri kanadýðýnda, popolarý piþik olduðunda ise hemþireleri olurum. Özel dersleri hep ben veririm. Oðluma kalem tutmayý, yüze kadar saymayý, renkleri ben öðrettim. Okulda çözemediði her problem bizim için aþýlmasý gereken bir engel oldu. Psikologluk da gelir elimden. Akþam eve yorgun gelen eþimi, okulda kavga eden çocuðumu dinlerim, bazen çözüm bulamam ama onlar yine de anlattýklarý için kendilerini huzurlu hissederler. Þef garsonluðuma ise diyecek yok. Evime gelen konuklarý en güzel sofralarda aðýrlarým. Ýþte, benim meslek hanem boþ olmasýna raðmen bu

iþlerin tümünü para almadan, izin kullanmadan hep Tüm bu yaptýklarýma raðmen boþ vakitlerimi yaparým. Makineleri yardýmýma çaðýrsam da ben

deðerlendiremediðim için kendime çok kýzarým. olmadan tek baþýna eþimin gömleðini yýkayýp, Diðer kitaplarý takip edemesem de çocuk bakýmý, ütüleyip, düðmesini dikip veremez. psikolojisi ve yemek kitaplarýný elimin altýnda bulundururum. Amacým daha iyi bir ev kadýný Ak saçlý, ak dolaklý ninem hep söylerdi, kadýnlýk olabilmek. Üretmeden yaþamak bana göre deðil. kolay oldu samanlýk seyran oldu diye. Hayýr caným Bazen oðluma bir kazak örerim, bazen sehpaya ninem. Bir yuva kurmak, çekip çevirmek belki bir dantel. Diktiðim nevresimlerin içinde

daha kolay olmuþ olabilir ama yine de sevdiklerimi yatarken görmek üretmenin en

omuzlarýmdaki bu kutsal yük daima var olacak ve zevkli yaný benim için. Hele 'Rabb'im tüm ben meslek hanem boþ býrakýlsa da yuvam için inananlarý korusun' diye dua edip iki satýr çalýþmaya devam edeceðim.Kur'an-ý Kerim okudum mu deðmeyin

keyfime. O

takzemi

nr

T

OP

LU

M &

AÝL

E

50

MÝNE UÐUR

MESLEK HANEM BOÞ

(*) Ailem, s.60 s.9

Page 53: ortakzemin sayı 2

TO

PL

UM

& A

ÝLE

51

Ya yaþlý ANNE ve BABALARIMIZ! Onlarla olan iliþkilerimiz ne durumda. Onlarýn çocuklaþýrken bizim olgunlaþmamýz. Onlarýn yapmýþ olduklarý (ki ihtiyarlýklarýndan dolayý) küçücük hatalarý çok önemliymiþ gibi sinirle saðýmýz ve solumuzdakilere kahramancasýna bir iþ yapmýþ gibi anlatmak. Onlarýn biran önce öbür tarafa gitmelerini beklemek ve daha bir sürü þeytani düþünceler. Bir gün; EVET bir gün bizim için de ayný duygularý evlatlarýmýzýn hissedecek olmasý ne kadar acý deðil mi?

Halbuki onlar ömürlerini bizim daha iyi ortamlarda yaþayabilmemiz ve baþarýlý ve kaliteli bir insan olabilmemiz için bildikleri doðrularýn en iyisiyle bizleri yetiþtirmeye gayret ederek, tüm sermayesi olan ömürlerini bizim için harcayan anne ve babalarýmýz…

Evet, kebairden olan sýla-i rahimi terk ederek neler kaybettiðimizin farkýna ne zaman varacaðýz? Erkek ve kýz kardeþlerimizin kapýlarýný çalma yiðitliðini, hiçbir beklenti içinde olmadan ve kalbimizi muhabbet ve sevgi çiçekliðine dönüþtürerek o çiçeklerden kardeþlerimize ve onlarýn en sevgilisi olan evlatlarýna sunma civanmertliðini gösterme zamaný gelmedi mi hala?

O sevgililerin bahar gibi temiz ve saf olan kalplerine amca, dayý, hala, teyze olarak girebilme ve bizi gördüklerinde o tertemiz ifadelerle bize olan sevgilerini ifade edebilme özgürlüklerini o pýrlanta kalplilere ne zaman vereceðiz? Bu onlarýn bizim üzerimizdeki en fýtri

Ýnsanoðlu hayat macerasýnda karþýlaþtýðý problemlere çözüm arayýþý içerisinde olduðu bu günlerde hangi beþeri kapýyý çalsa muvakkat (geçici) çözümlerle kendini avutmaya çalýþýyor.

Geliþtirdiði projelerin, sosyal hayat içerisinde insanlarýn kültürüne ve yaþam tarzlarýna uyarlama stratejileri, birilerini memnun ederken büyük çoðunluðu yeni kâbuslarýn içerisine sürüklüyor. Bu problemleri aþma noktasýndaki NEBEVÝ uygulamalara da kapýsýný önyargý ile kapamýþ olanlar kendi ekseni etrafýnda dönüp duruyor. Öyleyse bu problemler nasýl aþýlacak? Kim bu noktada nasýl çözüm getirecek? Sistem içerindeki önyargýlý beyinlerle bu kaos nasýl çözülecek? gibi daha birçok sorular beynimizi kemirip durmaktadýr.

Ülkemizdeki insanlarýn saatlerce televizyon izleme alýþkanlýklarýný, kitap okuma alýþkanlýklarýna çevirmek için, yeniden seviyeli kültürlü bir toplum yapýsýný yakalamak için neler yapabiliriz. Ciddi manada projelere ihtiyaç olduðu ve bu projelerle elimizdeki genç nesillere daha iyi zeminler hazýrlayarak fenni anlamda geri kalmýþlýðý ortadan kaldýrarak bize verilen özellikleri ifade etme imkân ve zemini hazýrlamýþ oluruz.

Evlerimizdeki çocuklarýmýzla daha müsbet manadaki iletiþimi (yani anne, baba ve çocuklarýn tam bir aileyi oluþturan maddi ve manevi kaynaþmayý) tesis etmedeki özelliklerimizi keþfetmeliyiz. Maneviyattan yabanileþmiþ bu asýrdaki en büyük sýkýntýlarýmýzdan biri de bu deðil mi? Öyleyse daha neyi bekliyoruz? Çocuklarýmýz... Bizim en deðerli varlýklarýmýzý daha ne kadar bekleteceðiz? Televizyon kumandasýný yere atarak evlatlarýmýzý kucaklama zamaný daha gelmedi mi?

tkz

iO

ra

em

n

KENDÝMÝZLE

HESAPLAÞMA ADEM ÖZKAN

Page 54: ortakzemin sayı 2

sonra oturdum; hem aðlýyor, hem Allah'a dua ediyordum. O arada, Yahudi kadýnýn kocasý geliyor. Karýsýna: “Yanýnýza kimse girdimi?” diye soruyor. Kadýn: “Bir Arap kadýn geldi, ateþ istedi,” diyor. Adam: “O kadýna bundan göndermedikçe bir lokma yemeyeceðim,” karþýlýðýný veriyor. Bunun üzerine bana bir kepçe et gönderiyorlar. O kadar memnun kalmýþtým ki yeryüzünde hiç bir þey o birkaç lokmalýk etten daha fazla beni sevindirmezdi” (Hayatü's Sahabe, M.Y.Kandehlevi, s..282)

Belki kapýmýzý çalan komþularýmýz veya onlarýn

çocuklarý… Herhalde bu kýssa bize anlatmamýz gereken ve anlamamýz gerekeni yeteri kadar anlatýyor. Müfritane muhabbet vasiyeti herhalde bizler için söylemiþ olmalý, ve bu vasiyeti yerine get i r i rken arkadaþlar ýmýzý öðrenci ler imiz i mahallelerde bizleri bekleyen masum evlatlarýmýzý

tüm kalbi sevgilerimizle kucaklarken, Risale-i Nurlardan aldýðýmýz iman nurlarýný onlara

daðýtma heyecanýný yaþamak için daha ne kadar bekleyeceðiz. Bu asrýn büyük bir Ýslam âlimi olan Bediüzzaman (r.a.) “Bütün geri kalmýþlýklarýn ve sefihliklerin anasý meylül rahatt ýr.” derken herhalde günümüzde bu geri kalmýþlýklarý ve sefihlikleri yenmenin temelinde zahmette rahat vardýr anlayýþýyla hareket etmemiz gerektiðine iþaret etmektedir. Sosyal projelerimizi geliþtirirken insanlýðý en sefih durumdan en medeni duruma getiren âlemlerin efendisi olan MUHAMMED ( a.s.m.) efendimizin getirmiþ olduðu metotlar bizim için vazgeçilmez plan ve prensipler olarak algýlanmalý. Temelinde bu prensipleri kendine düstur ittihaz eden sosyal proje geliþtiriciler ayný zamanda

kendi iç dünyasýndaki sýkýntýlara da çözüm üretebilirler.

Ýnsanlýðýn maddi ve manevi problemlerine çözüm üretmek için hala NEBEVÝ uygulamanýn

dýþýnda çözüm arayýþýnda olanlarýn ve yüzyýllardýr ürettikleri projelerle insanlýða yine problemden baþka bir þey getirmediklerini bütün sosyologlar ifade etmektedirler.

HÜLASA; yukarýda sadece sýla-i rahim ile ilgili baðlarýn kopmasý noktasýnda yaþanýlan ve yaþanýlacak sýkýntýlarýn hayatýmýzý ne kadar etkileyeceðini acizane kasýr fehmimizle ifade etmeye ça l ýþ t ýk . Bu örnek ten d iðer sünnet le r in uygulanmamasýnýn hayatýmýzda ve insanlýðýn hayat-ý içtimaiyelerinde neler kaybettireceðini bilmem saymaya gerek var mý..? Ýnsanlarýn ve bütün Kâinatýn ve Ahiretin; Hesap Günü, Cennet, ve Cehennemin RABBÝ olan ALLAH (c.c), bizlere göndermiþ olduðu Kur'an ve Peygamberinin (a.s.m) bizlere bildirdiði yaþam tarzýndan, yatma þekline kadar sosyal, siyasal, saðlýk, ekonomik v.s. gibi uygulamalarýn tüm insanlýða göre olduðunun þahidi asr-ý saadettir. Vesselam…

Ota

kzemi

nr

T

OP

LU

M &

AÝL

E

52

haklarý deðil mi? Ve deðil mi ki onlarda bizim sevgililerimizin amca, dayý, hala, teyzeleri!

Ýç çekmemize neden olan özlemlerimizi niye hep erteleyerek çýkacaðýmýz belli olmayan yarýnlarýn sýrtýna yüklüyoruz. Neden tatlý bir tebessümü, billur bir sevgi ifadesini esirgiyoruz o sevgililerden ve esirgetiyoruz canýmýz g ib i sevd ið imiz ev la t la r ýmýzdan… Çocukluðumuzda acýyý ve tatlý günlerimizi beraber paylaþtýðýmýz kardeþlerimizi, bisikleti olmayan kardeþimizin bisiklete binen çocuklara hayranlýkla bakarken ve bir gün… Belki bir gün babamda belki… Ve umutsuzlukla öne eðilirken baþý… Hayallerinde belki de rüyalarýnda bindiði o bisikleti… Kardeþimize alabilme hayallerimiz… Hastalandýðýnda sabaha kadar ateþler içinde yatan kardeþimize yaptýðýmýz samimi dualarýmýz... Bayramlarda akrabalarýmýzý ziyaret ederek ellerini öptüðümüzde, bayram bütçelerimizi ve bize en çok harçlýðý veren amcamýzý, dayýmýzý, halamýzý, t e y z e m i z i , b i z i n e k a d a r s e v d i ð i n i kahramancasýna anlattýðýmýz ve bizim özelimiz olan o bayramdan tatlý beraber paylaþtýðýmýz o geceleri…Kardeþimizin yeni bir hayat baþlarken duyduðu heyecanlarý ve onlarý kýzdýrmaktan aldýðýmýz tatlý hazzý,ve onun yaþamýþ olduðu tatlý heyecanlarý paylaþmak ve onun için bir þeyler yapabilme heyecaný ve daha paylaþtýðýmýz birçok acý ve tatlý duygular… Acaba þimdi o duygular bizden mi uzaklaþmýþ? Yoksa biz mi dünyamýzda o duygularý unutmuþuz? Kalb imizdeki solan bu duygu çiçeklerini yeniden mis kokularýyla yapacaðýmýz ziyaretlerle açtýrma zamaný gelmedi mi?

Ya hemen yaný baþýmýzdak i

komþularýmýz! Onlarla komþuluk baðlarýmýz nasýl. Yapmacýk, riyakâr, davranýþlarýmýzla mý onlarýn selamýný alýyoruz. Selamýný alýrken iç dünyamýzdaki nefretlerimizi yenme zamaný gelmedi mi? Samimi, kalbimizde muhabbet kýpýrtýlarýný ifade eden ve ifade ederken karþýdaki insana bu samimiyeti anlatan duygu sofralarýmýzý o komþularýmýza açarken kendimizdeki huzuru tatmak için daha ne kadar bekleyeceðiz. Bu duygu yoðunluðunu okuduðum þu kýssada yakaladýðým da sizinle paylaþmak gerekiyor herhalde.

Ebu Bekir'in Kýzý Esma'nýn Çektiði Açlýk:

Esma (r.a.) anlatýyor: “Bir defasýnda, Peygamber Efendimiz'in Beni Nadir topraklarýndan Ebu Seleme ile Zübeyr'e tahsis ettiði arazide bulunuyordum. Zübeyr, Allah Resulü ile birlikte çýkmýþtý. Yahudi bir komþumuz vardý. Koyun kesip piþirdi. Etin kokusunu aldým, caným çok çekti. O zaman kýzým Hatice'ye hamile idim.

Dayanamadým, belki bana tattýrýr diyerek, ateþ almak bahanesi ile Yahudi karýsýna gittim. Gerçekte ateþe

ihtiyacým yoktu. Etin kokusunu yakýndan alýp kendisini de görünce isteðim iyice kabardý. Aldýðým ateþi söndürdüm. Gittim tekrar ateþ

istedim. Sonra üçüncü kez tekrar ateþ istedim. Daha

Ýnsanlýðýn Maddi ve manevi

problemlerine çözüm üretmek için hala

NEBEVÝ uygulamanýn dýþýnda

çözüm arayýþýnda olanlarýn ve

yüzyýllardýr ürettikleri projelerle insanlýða

yine problemden baþka bir þey

getirmediklerini bütün sosyologlar

ifade etmektedirler.

Page 55: ortakzemin sayı 2

BÝR

DÝZ

Ý Y

AZ

I

53sebep olabilecek durumlardan korumalarý emredilmektedir.

Hz. Peygamber (s.a.v) de “...Gözlerin zinasý

þehvetle bakmaktýr...” buyurarak harama bakmayý, göz zinasý olarak nitelemiþtir.(1)

Ancak, gözün harama tesadüfen iliþmesinin

kasýtlý bakmak hükmünde olmadýðý da hadis-i þeriflerde belirtilmiþtir.(2)

Ýslâm alimleri, yukarýda mealleri yazýlý ayetlere

ve konuyla ilgili hadislere dayanarak, erkeklerin ve kadýnlarýn, nikahlý eþleri dýþýnda herhangi bir kimseye þehvetle bakmalarýnýn haram olduðu üzerinde müttefiktirler. Tedavi, þahitlik ve evlenme maksadý gibi, zaruret veya ihtiyaç halindeki bakmalara, fýkýhta belirtilen þartlar ve ölçüler dahilinde müsaade edilmiþtir.

Fitne tehlikesi ve þehvet korkusu olmamak kaydý

ile, gerek erkeklerin ve gerekse kadýnlarýn, kendi yakýnlarýndan ve yabancýlardan kimselere ve nerelerine bakýp bakmayacaklarýna dair hükümler, delilleri ile birlikte fýkýh kitaplarýnda mevcuttur(3)

2- Örtünme Nûr Suresi'nin 31. ayetinde zikredilen bu emirlerden sonra kadýnlarýn örtünmesi ile ilgili olarak da, -kendiliðinden görünenler müstesna- zinetlerini, zinet yerlerini açmamalarý ve baþörtülerini yakalarýnýn üzerine salmalarý emredimiþtir .

Cahiliye devrinde baþýný örten kadýnlar, baþörtülerini enselerine baðlar veya arkalarýna salýverirlerdi. Allah Teâlâ, bu ayetle, Ýslâm'dan önceki bu adeti kesinlikle yasaklayarak mü'min kadýnlarýn -kendiliðinden görünen hariç- zinetlerini, zinet yerlerini açmamalarýný ve baþörtülerini; saçlarýný, baþlarýný, kulaklarýný, boyun, gerdan ve göðüslerini iyice örtecek þekilde yakalarýnýn üzerine salmalarýný emretmiþtir.

Ýslâm dininde kadýnýn kýyafeti ile ilgili olarak zaman zaman sorulan sorular dolayýsýyla konu, kurulumuzca ele alýnýp incelendi:

Nûr Suresi'nin 30. ayetinde, mü'min erkeklerin

harama bakmamalarý, namus ve iffetlerini korumalarý emredildikten sonra 31. ayetinde kadýnlarla ilgili olarak meâlen, “Mü'min kadýnlara da söyle: Gözlerini (bakmalarý haram olan þeylerden) çevirsinler, edep yerlerini korusunlar, -kendiliðinden görünen müstesna- zinetlerini açmasýnlar, baþörtülerini yakalarýnýn üzerine salsýnlar!” buyurulmakta ve ayetin devamýnda kadýnlarýn kendiliðinden görünmeyen zinet yerlerini, kimlerin yanýnda açabilecekleri belirtilmektedir.

1- Harama Bakmak Ve Ýffeti Korumak Görüldüðü gibi bu iki ayette hem erkeklerin hem de

kadýnlarýn harama bakmamalarý, edep yerlerini iyice örtülü tutup, iffet ve namuslarýný zina, fuhuþ ve onlara

tkz

iO

ra

em

n

T.C. BAÞBAKANLIK DÝYANET ÝÞLERÝ BAÞKANLIÐI DÝN ÝÞLERÝ YÜKSEK KURULU BAÞKANLIÐI

SAYI : B.02.1.DÝB.0.10/212KARAR NO : 6KARAR TARÝHÝ : 03.02.1993KONU : Tesettür

BAÞÖRTÜSÜNÜN DÝNÝBOYUTU

ÖRTÜNME DÝZÝSÝ - 1

Ortak Zemin yayýn ekibi olarak, uzun süredirg ü n d e m i m i z i m e þ g u l e d e n b a þ ö r t ü s ü meselesinin, temelsiz bir yapý cercevesindesürtüþmelere neden olduðunu esefle takip etmekteyiz.

Dergi olarak bu noktada bir temel oluþturma ve sunma adýna bir yazý dizisi þeklinde baþ örtüsünün dini, örfi, hukuki, siyasi ve tarihi boyutlarýný yayýnlamayý düþünüyoruz. Ýlk olarak baþörtüsünün dini boyutunu ele alacaðýz.

Bu konuda en yetkin dini kurumlardan biri olan Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýnýn deðerlendirmesi hepimiz için büyük önem arz etmektedir. Yine Diyanet Ýþleri Baþkaný Ali Bardakoðlu’nun, yetiþkin Müslüman kadýnlarýn baþlarýný örtmelerinin dinî zorunluluk olduðunu ve tartýþýlamayacaðýný vurgulamasý bumeselede fikir ayrýlýðýnýn söz konusu olmadýðýný göstermektedir.

Baþörtüsünün dini boyutuyla alakalý olarak, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýnýn bir kaynak niteliðinde olan deðerlendirmesini nazarlarýnýza arz ediyoruz.

Page 56: ortakzemin sayı 2

Ahzâb Suresi'nin 60. ayetinde de “Ey Peygamber! Eþler ine, k ýz lar ýna ve mü'min ler in kadýnlarýna söyle: (Evden ç ý ka r l a r ken ) üs t l e r i ne vücutlarýný iyice örten dýþ elbiselerini giysinler! Bu, onlarýn iffetli bilinmelerini ve bundan dolayý incitilmemelerini daha iyi saðlar.”

Buyurulmaktadýr. B u a y e t t e m ü s l ü m a n

hanýmlarýn evlerinden çýkarken, üstlerine vücut hatlarýný belli etmeyecek bir dýþ elbise almalarý, ev kýyafeti ile sokaða çýkmamalarý emredilmektedir.

Nûr Suresi'nin 60. ayetinde ise, yaþlanmýþ

kadýnlarýn, 31. ayette örtülmesi emredilen zinet ve zinet yerlerini örtmek kaydý ile (manto, pardösü, çarþaf gibi) dýþ elbiselerini üstlerine almadan dýþarý çýkabilecekleri belirtilerek þöyle buyrulmaktadýr: “Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiþ yaþlý kadýnlarýn, ziynetlerini (yabancý erkeklere) göstermeksizin, dýþ elbiselerini çýkarmalarýnda, kendilerine bir vebal yoktur. Yine de dýþ elbiseli olmalarý, kendileri için hayýrlýdýr. Allah iþitendir, bilendir.”

Netice: 1. Gerek erkeklerin ve gerekse kadýnlarýn gözlerini

haramdan korumalarý, 2. Kadýnlarýn, vücudun el, yüz ve ayaklarý dýþýnda

kalan kýsýmlarýný, aralarýnda dinen evlilik caiz olan erkekler yanýnda, vücut hatlarýný ve rengini göstermeyecek nitelikte bir elbise (örtü) ile örtmeleri,

3. Baþörtülerini, saçlarýný, baþlarýný, boyun ve gerdanlarýný iyice örtecek þekilde yakalarýnýn üzerine salmalarý, dinimizin; Kitab, sünnet ve Ýslâm alimlerinin ittifaký ile sabit olan kesin emridir. Müslümanlarýn bu emirlere uymalarý dini bir vecîbedir.

Tesettürle Ýlgili Hadisler :

1- “Þüphe yok ki Allah, Ademoðluna zinadan payýný yazdý (yani onun kendi iradesini kullanarak iþleyeceði zina türünü levh-i mahfuz'da belirtti, diðer bir yoruma göre þehvet sevgisini onun fýtratýna yerleþtirdi) Artýk Ademoðlu yazýlan payýna kesinlikle ulaþýr. Gözlerin zinasý (þehvetle) bakmak, dilin zinasý (haramý) konuþmaktýr. Nefis de (zinayý) temenni edip þehvetlenir ve nihayet ilgili organ bunlarýn ortak isteklerini yerine getirmek suretiyle onlarý tasdik eder ve arzularýný gerçekleþtirmekten imtina etmekle onlarý tekzib eder.” Buyurur.(10)

Ota

kzemi

nr

B

ÝR D

ÝZÝ Y

AZ

I

54

Hz. Âiþe (r.a), “Allah ilk muhacir kadýnlara rahmet eyleye, Yüce! Allah “Mü'min kadýnlar baþörtülerini yakalarýnýn üzerine salsýnlar!” ayetini indirince, onlar eteklerinden bir parça keserek, onunla baþlarýný örttüler” der”.(4)

Yine Hz. Aiþe (r.a) bir gün ensar kadýnlarýndan

sitayiþle bahsederken, buna benzer bir ifade ile, baþörtüsü emrine nasýl uyduklarýný anlatýr.(5)

3- Örtülmesi Gerekli Olmayan Kýsýmlar Örtülmesi emredilen, zinetten istisna edilen ve

mücmel olarak geçen “kendiliðinden görünen” ifadesi; ashabdan Hz. Ali, Ýbn Abbas, Ýbn Ömer, Enes, tabiîlerden Said b. Cübeyr, Atâ, mücâhid, Dahhâk, Müctehid imamlardan Ebû Hanîfe, Mâlik ve Evzaî (r.a)'nin de dahil olduðu Ýslâm alimlerinin çoðunluðu tarafýndan; “Yüz ve bileklere kadar eller” olarak tefsir edilmiþtir. (6)

4- Örtülmesi Gerekli Olan Kýsýmlar

Ayetteki “kendiliðinden görünen” mücmel ifadeyi -az da olsa- farklý tefsir eden alimler, kadýnlarýn, istisna dýþýnda kalan zinetlerini ve zinet yerleri olan saç, baþ, boyun, kulak, gerdan, göðüs, kol ve bacaklarýn örtülmesi olarak anlamýþlar ve bunlardan herhangi birini açmalarýnýn caiz olmadýðý hümünde i t t i fak etmiþlerdir.(7)

Kadýnlarýn, bu zinet yerlerini kimlerin yanlarýnda

açabilecekleri ise, ayetin devamýnda bildirilmektedir.

Bu âyeti kerime nazil olunca, yukarýda rivayet edilen hadislerle de sabit olduðu üzere, ensar ve muhacir kadýnlarýn, eteklerinden bir parça keserek, onunla baþlarýný örtmeye acele etmeleri, Hz. Âiþe (r.a)'nýn ablasý Esmâ (r.a)'nýn, ince bir elbise ile Hz. Peygamber (a.s)'ýn huzuruna çýktýðý zaman, Hz. Peygamber'in “ergenlik çaðýna gelen bir kadýnýn elleri ve yüzü dýþýnda kalan yerlerini göstermesinin caiz olmadýðýný” bildirmesi, yine Hz. Peygamber'in, bileklerinin dört parmak yukarýsýný iþaret ederek, “Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kadýna, ergenlik çaðýna gelince yüzü ve þuraya kadar elleri hariç, herhangi bir yerini açmasý caiz deðildir.” buyurmasý; sözkonusu ayetteki emirlerin vücub için olduðuna, kadýnlarýn yukarýda sayýlan zinet yerlerini örtmekle yükümlü olduklarýna delalet etmektedir.

5- Örtünmenin Gayesi Dinimizin emrettiði örtünmeden maksat, kadýnýn

zinetini ve zinet yerlerini eþi veya mahremi olmayan erkeklere göstermemesi ve yabancý erkekler tarafýndan görülmesine meydan vermemesidir. Bu itibarla örtünün;

saçýn, ten renginin veya zinetlerin görülmesine engel olacak kalýnlýkta, vücut hatlarýný göstermeyecek

nitelikte olmasý gerekir.(8) Bu konuda, yukarýda meali zikredilen hadis-i þerifler dýþýnda, daha pek çok hadis-i þerif bulunmaktadýr.(9)

Page 57: ortakzemin sayı 2

BÝR

DÝZ

Ý Y

AZ

I

55

Dipnotlar:1- Buhâri, (Çaðrý Yay. Ýst. 1981), Kader, 9 (VII, 214); Müslim (Çaðrý Yay. Ýst. 1981) Nikâh, 44 (II, 612, Hadis No: 2152, 2153); Beyhaki, VII, 89.2- Müslim, Âdâb,10(II, 1699, hadis no: 2159); Tirmizi, Edeb,28 (V, 101, Hadis No: 2777) Ebû Dâvûd, Nikâh, 44, (II, 609, 610, Hadis No: 2148, 2149); Müsned, IV, 358, 361; Dârimî (Çaðrý Yay,Ýst.1981)Ýstizân,15(s. 674); Rikâk,3(s. 694); Beyhâki(1.Baský,Hind,1353)VII, 90.3- Serahsî, Mebsût, (Beyrut, 1986) X, 145-165; Nevev;ý Minhâc (Celaleddin Mahalli'ye ait þerh ile birlikte, II, Baský, Mýsýr, 1934) II, 206/215; Kasanî, Beda'i'us-Sanayi' (Mýsýr 1328/1910) V, 118-125; Ýbn Abidin, Reddu'l-Muhtâr, (Matba'a-i Amire, Ýst.) V, 320-329.4- Buhârî, Tefsir, Tefsir-u Sûreti'n-Nûr, 13 (v, 13) Ebû Dâvud, Libâs 33 (IV, 3577; Beyhakî, VII, 88.5- Ebû Dâvûd, Libas, 32 (IV, 356).6- Taberî, Câmi'u'l-Beyân, (Beyrut, 1405/1984); X, 117-121.

7-Taberi, a.g.e., Ayný Yer; Fahreddin Râzi, Mefatihu'l-Gayb, (Matba'atü'l-Behiyye, Mýsýr) XXIII, 201, 210; Kurtubi el-Cami'

Li Ahkami'l-Kur'an, (Mýsýr, 1361/1942) XII, 222-238 Cassâs, Ahkûmu'l-kur'an (Lübnan Daru'l-Kittabi'l-Arabi) III, 315-3119; Ýbnu'l-Arabi,. Ahkamu'l-Kur'an (Lübnan, Dâru'l-Ma'rife) III, 1365-1376; Serahsî, a.g.e., X, 145-165; Celâluddin Mahallî, Þerhu'l-minhâc, III, 206-215; Kâsâni, a.g.e, C., 118-125; Ýbn Abidîn, a.g.e., V, 320-329, Ýbn Hazm, Merâtibu'l-Ýcma, s. 29.8- Serahsî, a.g.e., X, 155; Ýbn Abidin, a.g.e., V, 320-329.

9- Müslim, Libâs, 34 (II, 1680, Hadis No: 2128), Cennet, 13 (II, 2192,

Hadis No: 2128); Müsned, II, 356. 10- Buhâri Kitabü'l-Kader, 8. Bab, Müslim ayný kitab, 5. bab, Ebû Dâvûd

Nikâl 4. babta, Ebû Hüreyre (r.a)'den.11- Müslim Kitabü'l-adab 10 bab, Tirmizi, Ýstiz'ân

61. bab, Ebû Dâvûd Nikah Kitabý 44. bab, Ahmed 4/358, Beyhâki 7/90, Dârimî 2/278, Ýsti'zân 15.12- Tirmizi Ýsti'zân 61. bab, Ebû Dâvûd Nikâh 44. bab, Ahmed 5/531-532; Dârimî rikak 3, Beyhâki, 7/9013- Buhari Nûr Suresinin tefsiri 13. bab, Ebû Dâvûd Libas Kitabý 32. bab, Beyhâki 88.14- Ebû Dâvûd Libas Kitabý 31. bab.15- Ebû Dâvûd Libas, kitabý 33. bab.16- Buhari Kitabü'l-Kader, 8. bab, Müslim ayný kitab 5. bab, Ebu davud Nikâh 4. babta, Ebû Hüreyre, (r.a)'den.17- Müslim Kitabü'l-Adab 10. bab, Tirmizi Ýsti'zân, 61. bab, ebû Dâvûd Nikah kitabý 44. bab, Ahmed 4/358, Beyhakî, 7/90, Dârimî 2/278, Ýsti'zân 15.

2- Ashabdan Cerir bin Abdullah el-Becelî (r.a)'den: Þöyle demiþtir: “Ben Rasulullah (s.a.v)'e (harama) ani bakýþýn hükmünü sordum. O, bana, gözümü baþka yöne çevirmemi emretti”. (11)

3- “Ey Ali! Harama (tesadüfen) bakýþýn ardýndan (kasýtlý) olarak tekrar bakma; çünkü, þüphesiz (tesadüfen olan) birincisi sana (muaf)týr ve (kasýtlý olan) sonuncusu sana muaf deðildir”. (12)

4- Hz. Âiþe (r.a) “Allah ilk muhacir kadýnlara rahmet eyleye! Allah “Mü'min kadýnlar baþörtülerini yakalarýnýn üzerine salsýnlar!” ayetini indirince onlar eteklerinden (bir rivayette en kalýn olaný) kesip onunla baþlarýný örttüler.” Der.(13)

5- Hz. Âiþe (r.a) bir gün ensar kadýnlarýndan stayiþlye bahsederken buna benzer bir ifade ile baþörtüsü emrine nasýl uyduklarýný anlatýr.(14)

6- “Hz. Âiþe (r.a) þöyle demiþtir: “Ebû Bekr (r.a)'ýn kýzý Esmâ (-ki Âiþe validemizin ablasýdýr) Ýnce bir elbise ile örtülü olarak Rasûlüllah (s.a.v'in) huzuruna girdi. Rasûlüllah (s.a.v) ondan yüzünü çevirdi ve kendi mübarek yüzünü ve ellerini i þ a r e t e d e r e k ;“Ey Esmâ! Kadýn erginlik çaðýna ulaþýnca vücudunun þurasý ve burasý dýþýnda kalan yerlerinin görülmesi (gösterilmesi) caiz deðildir. Buyurdu.(15)

7- Yine Hz. Âiþe (r.a)'den: Þöyle demiþt i r : “Rasûlü l lah (s .a.v) bileklerinin dört parmak yukarýsýný iþaret ederek “Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadýn ergenlik çaðýna varýnca yüzü ve þuraya kadar elleri dýþýnda herhangi bir yerini açmasý helâl deðildir!” Buyurdu.(16)

8- “Ebû Hureyre (r.a)'den: Þöyle demiþtir: “Rasulullah

(s.a.v) “Ateþ ehlinden olup, görmediðim iki sýnýf insan var: (Birisi) yanlarýnda bulunan sýðýr kuyruklarýna benzer kamçýlarla insanlarý döðen (iþkence yapan) bir kavimdir. (Diðeri) giyinik, çýplak birtakým kadýnlardýr...” Buyurdu.(17)

Ýsmail ÖNER ( Din Ýþleri Yüksek Kurulu Baþkaný ) Doç. Dr. Ýbrahim ÇALIÞKAN ( Din Ýþl. Y. Kr. Bþk. Yrd. )Mustafa ATEÞ ( Üye ) Dr. Fahri DEMÝR ( Üye )Prof. Dr. Þerafettin GÖLCÜK ( Üye )Haydar HATÝPOÐLU ( Üye ) Prof. Dr. Mehmet HATÝBOÐLU ( Üye ) Yaþar ÝÞCAN ( Üye ) Doç. Dr. Esat KILIÇER ( Üye ) Seyfettin YAZICI ( Üye )Ýrfan YÜCEL ( Üye)

tkz

iO

ra

em

n

Dinimizin emrettiði örtünmeden maksat,

kadýnýn zinetini ve zinet yerlerini eþi veya

mahremi olmayan erkeklere göstermemesi ve

yabancý erkekler tarafýndan görülmesine

meydan vermemesidir. Bu itibarla örtünün; saçýn,

ten renginin veya zinetlerin görülmesine engel olacak kalýnlýkta,

vücut hatlarýný göstermeyecek nitelikte

olmasý gerekir.

Page 58: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

56

LT

ÜR

- S

AN

AT

ygarlýklarýn vataný, çaðlarýn tanýðý tarihten Maraþ, Mondros Ateþkes Antlaþmasý'ndan sonra bu yana ticaret yollarýnýn kavþaðý ve ticaret Ýngilizler tarafýndan, ardýndan da Fransýzlar Umerkezi olmuþ geçmiþine sahip çýkan ve tarafýndan iþgal edildi. 29 Ekim 1919 da Fransýzlar

geleceðe bakan sokaklarýyla sýmsýcak evleriyle ve þehre Ermenilerle beraber girdiler. Yerli Ermeni doðal güzellikleriyle insaný çaðýran bir kent, burasý halk, Fransýz askerlerin gelmesini büyük bir Ýç Anadolu, Güneydoðu Anadolu ve Akdeniz sevinçle karþýladý. Fransýzlar Maraþ'ý iþgalinden bir bölgesinin birbirine yaklaþtýðý nokta, adýný tarihe süre sonra olaylar baþladý. 31 Ekim 1919 Cuma kahramanlar kenti yazdýran daðlarýnýn yamaçlarý günü Fransýz ve Ermeni askerleri halka her türlü çam ve meþeyle süslenmiþ kýyýlarý Ceyhan Nehri'nin hakaret ve sataþmada bulunuyorlardý. O sýrada mavilikleriyle birleþmiþtir. Kahramanmaraþ, Ahýr Uzunoluk hamamýndan çýkan yüzü peçeli iki Daðý'nýn güney kýsmý eteklerinde þehirle ayný adý hanýma, 'Artýk burasý Türklerin deðil, Fransýz taþýyan ovanýn kuzey kesiminde meyilli bir alanda memleketinde peçe ile gezilmez' diye kadýncaðýza yer alýr. Þehrin ismi Asur kaynaklarýnda geçen saldýrdý. O sýrada sesleri duyan Ali Sütçü Ýmam Markasi'ye dayandýðý belirtilir. Bizanslar döneminde Karabað tabancasýný alýp dükkanýndan fýrladý ve Germanicia\Kayseria Germanicia'ya çevrildi. Þehir kurþunlarý Ermenilerin üzerine boþalttý. Bu olay Ýslam hakimiyetine girince Mar'aþ adýný aldý. Bu ad halký birbirine daha da kenetlendi. 21 Ocak 1920 7 Þubat 1973'te Türkiye Büyük Millet Meclisi günü þehir harbi baþladý. 22 gün ve gece süren tarafýndan milli mücadele dönemindeki üstün savaþta Maraþlýlar düþmaný maðlub ettiler. TBMM, direniþinden dolayý 'kahraman' unvaný verilerek Kurtuluþ savaþý sonrasýnda Maraþ'a bir yazý Kahramanmaraþ þekline dönüþtürüldü. göndererek milli mücadeleye katýlanlarýn listesi

ister. Sonunda yazýya cevap þöyledir: “Maraþ ta milli Fiziki yapý olarak antik çaðlardan beri sürekli mücadeleye katýlmayan tek fert yoktur.” Bunun

yerleþime sahne olan ve müstahkem kalesiyle üzerine 5 Nisan 1925 yýlýnda toplanan TBMM, önemli bir ticaret yolunu kontrol altýnda tutan Ýstiklal Madalyasýný Maraþ'taki fertlere deðil þehir Maraþ ortaçaðlarda Bizans ve Ýslam dünyasý halkýna verilmesini kararlaþtýrýr.arasýnda sýnýr bölgesinde bulunmasý sebebiyle sýk sýk tahribata uðrayýp yeniden imar Maraþlým bir hamaset destaný naksedildi edilmiþtir.1114'teki depremle bütünüyle harap baðrýna, olmuþ ve yeniden imar edilmiþtir.Türklerin ilk Yurdumun aslanlarý öldü iman uðruna eserlerinden olan Ulu cami 1496'da Dulkadiroðlu Ruhlarda bayraklaþan Allah için savaþtýr.,Alaüddevle tarafýndan yaptýrýlmýþtýr.Evlerin arasýnda Bu þehitler diyarý iþte bu yer MARAÞTIR. dar sokaklar içerisinde dimdik yükselen ve bulunduðu mekana ayrý bir uhdeviyat katan Ýlin nüfusu 2000 yýlý nüfus sayýmýna göre Haznedar l ý camin in 15 y.y a i t o lduðu 1.321.183 olup, ülkemizin nüfus açýsýndan 17. sanýlmaktadýr.Eski Maraþ evleri çoðunlukla iki katlý ve büyük ilidir.Þehir merkezi nüfusu ise 507.000'dir.güneye bakar.Ulu caminin hemen karþýsýnda Taþ medrese bulunur. Maraþ dondurmasý i le meþhurdur.Maraþ

dondurmasý içerdiði lezzet ve rayihayý ve Þehir birçok alim yetiþtirmiþ olup, ortaçaðda dolayýsýyla elde ettiði haklý ünü, Ahýrdaðý

Mar'aþi nisbesiyle tanýnan bir çok alim eteklerindeki yabani orkidelerin köklerinden elde arasýnda Ebu Ömer Abdullah B. Yezid el edilen salep, kaliteli süt, kaliteli þeker, ve en

Mar'aþi ile Muhaddis Ahmet b. Muhammed önemlisi de iyi bir ustalýða borçludur. Maraþ El Mar'aþi sayýlabilir. 8. ve 10. yüzyýllarda dondurmasý þu an dünya çapýnda üne kavuþmuþ Mazenderan da hüküm süren Mar'aþiler ve özel saklama koþullarý sayesinde her yere hanedanýnýn kurucusu olan seyyid ailesi de ulaþabilmektedir. Maraþ'a özgü geleneksel

aslen Maraþlýdýr. yiyeceklerden biride tarhana önceden evlerde

MARAÞ BÝZE MEZAR OLMADANDÜÞMANA GÜLZAR OLMAZ.Zehra ESÝN

Page 59: ortakzemin sayı 2

57

LT

ÜR

- S

AN

ATyapýlýrken ileri teknolojiyle birlikte Maraþ için önemli

bir sektör halini almýþtýr. Maraþ'ýn ayný zamanda biberi de Türkiye tüketiminin yüzde 45'ini Yapmadan Ayrýlmakarþýlamaktadýr. :

A s h a b - ý K e h f , D ö n g e l M a ð a r a s ý v e Kahramanmaraþ üç ana giriþle bölge trafiðine Kahramanmaraþ Kalesini görmeden...

baðlanýr. Bunlar Gaziantep, Adana ve Kayseri K a h r a m a n M a r a þ d ö v m e d o n d u r m a s ý giriþleridir. yemeden...

Tarhanasýný tatmadan...Doðal güzellikleriyle insaný kendine baðlayan Sim sýrma, aðaç oyma, el iþi bakýr eþyalar ile kýrmýzý

Kahramanmaraþ adeta yeþil bir göze benzeyen Yeþil biber, tarhana almadan...Göz, Güvercinlik Maðaralarý, Döngel Maðaralarý, Kahraman Maraþ postalý ve yemenisi giymeden Alikayasý, Hýrnýz gibi doðal güzelliklere sahiptir.

..........Dönmeyin. Kuraný Kerim'de geçen Ashabý Kehf 'Böylelikle

maðarada yýllar yýlý onlarýn kulaklarýna vurduk (derin bir uyku verdik).'(Kehf Suresi\11) maðara erenlerinin

Kaynakça :300 yýl uyuduklarý maðarada Maraþ'ýn Afþin T.D.V. Ýslam Ansiklopedisiilçesinde bulunur.Evliya Çelebi SeyahatnamesiMaraþ Tarihi Ve Çoðrafyasý \Besim Atalay

tkz

iO

ra

em

n

Page 60: ortakzemin sayı 2

alanlarýnýn hukuk aracýlýðýyla belirlenmesi saðlanmýþtýr. Devlet bünyesinde barýnan meclis ve hükümetin keyfi uygulamalarý engellenmiþ ve teoride de olsa insan hak ve hürriyetleri tekrar güvence altýna alýnmýþtýr. Tarihte de günümüzde de bakýldýðý zaman, hukukun üstünlüðünün benimsendiði ölçüde insan haklarýndan söz edilebileceði görülmektedir. Hukukun temel alýnmadýðý ve devletin keyfi uygulamalarýnýn denetlenmediði dönemlerde ise insanlar, yine haklarýndan yoksun kalýp çeþitli zulümlere maruz kalmýþlardýr.

Günümüzde insan ve insan

haklarýnýn en üstün deðer olarak algýlanmaya baþlanmasý

nedeniyle önce insaný tanýmaya,

mahiyeti ve nicesi üzerinde durmak gerekir. Aksi halde tanýmlanamayan bir varlýðýn hak ve

hürriyetlerini korumak için çaba sarf etmek gibi havada kalmýþ, anlamsýz bir eyleme

kalkýþýlmýþ olunacaktýr.Ýnsanlarýn bu konu hakkýndaki çalýþmalarýný barýndýran felsefenin bu konu hakkýnda ortaya

koyduðu teoriler kesinlik kazanmamýþ,varsayýmdan öteye

geçememiþtir. Hatta bir kýsmý varlýðý kabul etmemiþler ki insanýn tanýmý gibi bir

soruya gelebilsinler, tanýmlamaya çalýþsýnlar...

Bilimsel yöntemlerle belirlenmiþ disiplinlerde ise özellikle parapsikoloji ve parçacýk fiziðinden bahsetmemiz gerekecek...Bunlarýn getirdiði sonuçlara bakýldýðýnda ise çok net dir þekilde bir yaratýcý gücün varlýðý ortaya çýkacaktýr. Dinler bil imine yönelip incelediðimizde ise tek çýkar,anlaþýlýr ve açýklayýcý üslubun Ýslam'da ve onun kitabý olan Kur'an-ý Kerimde olduðunu göreceðizdir. Örneðin Kur’an'ýn ifadelerine baktýðýmýzda “Ey! Ýnsanlar...Þunu bilin ki, sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra uzuvlarý önce belirsiz, sonra belirlenmiþ canlý et parçasýndan yarattýk ki size kudretimizi gösterelim. Ve dilediðimiz belirli bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz, sonra sizi bir bebek olarak dýþarý çýkarýrýz...”(Hac: 5) þeklinde insanýn yaratýldýðýný anlatmýþ ve bir çözüme kavuþturmuþtur. Diðer ifadelere bakýldýðýnda da insanýn hem cismani hem de ruhsal ne, neden ve niçin olduðunu açýklýða kavuþturarak bir çözüm getirmiþtir. Ýnsaný bu

ukuk ve insan haklarý birbirinin varlýk nedenidir. Bazen ikisinin de ayný anlamda Hbile kullanýldýðý olur. Hukuk, insan hak ve

hürriyetinin düzenlendiði ve bunlarýn güvence altýna alýndýðý kanunlarýn bütünüdür. Bu nedenle hukukun bulunmadýðý yerlerde insan hak ve hürriyetinin güvencesinden de söz edemeyiz. Toplumsallýk olgusuyla beraber; insan iliþkilerinin düzenleyen bir sisteme ihtiyaç duyulmasýyla birlikte hukuk sistemi doðmuþtur. Toplumsal yapýnýn tarih süreci içinde deðiþmesiyle birlikte hukuk dahi öz ve yöntem bakýmýndan deðiþikliðe uðramýþtýr. Ýnsanlýðýn bu süreç içinde hak ve hürriyetlerine yaklaþýmý yeni boyutlar kazanmýþ, bu durum da doðal olarak hukuk yaklaþým ve yöntemini deðiþtirmiþtir. Bu baðlamda günümüzdeki bütün hukuk kurallarýnýn ortak sujesi insan ve insanlýðýn ortak tarihi olmuþtur. Böylece hukukun amacý, insanýn toplum yapýsý içindeki mutluluðunu saðlamak olmuþtur.

Toplumda, geliþim ve deðiþim süreci içinde yöneten

ve yönetilenlerin ayrýþmasý ile devlet olgusu ortaya çýkmýþ, toplumsal yapýnýn karmaþýk bir hal almasýyla beraber insanlarýn hak ve hürriyetlerini koruyacak bir mekanizmaya ihtiyaç duyulmuþtur. Dolayýsýyla devlet, hak ve hürriyetleri koruyup bir düzen ve güvence altýna alan hukuk düzeninin temsilcisi durumuna gelmiþtir. Fakat zamanla devletin bir canlý organizmaya benzetilip kutsanmasý ve temel amaç haline gelmesi, insanlarýn mutluluðu için insanlar tarafýndan düzenlenmiþ olan devleti insanlarýn hak ve hukuklarýna tecavüz edici bir yapýya büründürmüþtür. Otoriteler ve baskýcý rejimler bunun açýk birer örneðidir.

Devletin varlýk nedeninin unutulup amacýndan saptýrýlmasýyla beraber hukuk, devleti de bir kiþi gibi

denetleyip sýnýrlandýrmak durumunda kalmýþtýr. Dolayýsýyla hak ve özgürlüklerin güvencesi olan hukuk, devlete karþý üstünlüðünün kabul edilmesiyle hukuk devletine geçiþi saðlamýþtýr.

Böylece meclis ve iktidarýn yetki ve eylem Ota

kzemi

nr

58

HA

K &

HU

KU

K

HUKUK VE ÝNSAN HAKLARI ÝBRAHÝM TOPÇU

Page 61: ortakzemin sayı 2

Kur'an'ýn anlattýðýna uygun bir tarzda anlatan sosyal ve say ýsa l i l im le r i n de Ý s l amý doð ru lad ýð ýn ý görüyoruz.

Mesela insanýn, doða ile iliþkisine baktýðýmýzda ekosistem içinde ekosantrik bir yapý oluþturmaktadýr .Diðer canlý ve cansýz varlýklar içerisinde merkezde yer almaktadýr. Diðer canlý varlýklarla beraber fakat amaç ve muhatap olan bir varlýk konumunda bulunmaktadýr.

Ayný þekilde Kur'an-ý Kerim'de de Allah-u Teala insanýn mahiyetini ve diðer canlýlar arasýndaki konumunu þu þekilde dile getirmiþtir. “ Gerçekten biz insaný en güzel bir þekilde yarattýk”(Tin:4) “Yemin olsun! Biz adem oðullarýný üstün yarattýk. Onlarý karada ve denizde vasýtalarla taþýdýk. Hep nimetlerle besledik ve onlarý yarattýklarýmýzýn çoðunun üzerinde üstün kýldýk (Ýsra:70) Yine Allah (cc) Bakara suresinin 30.ayetinde insaný yeryüzünün halifesi olarak yarattýðýný dile getirmektedir. Diðer varlýklarýn çoðu insanoðlunun hizmetine verilmiþtir. Böylece Ýslam ve arkasýna aldýðý tüm kainat ve onu inceleyen her bir bilim dalý insanýn kainatýn amacý konumunda oturan en üstün varlýk olarak tarif etmiþtir. Ýnsanýn eylemlerinden de bunu rahatlýkla anlayabiliyoruz ki düþünen, üreten, düþündüðünü ve ürettiðini sonraki nesillere aktarabilen insan, teemmül ve tekemmülle birlikte diðer canl ý lardan ayr ý larak bu konuma oturmuþtur, halifeliðini ilan etmiþtir.

Halifeliðiyle diðer canlýlar üzerinde hakimiyetini kuran insan kendine dönüp hemcinsi üzerinde hakimiyet kurmaya baþladý. Tarih boyunca güçlü olanlar ,kim bilir, h a y v a n l a r ü z e r i n d e k i b u hakimiyeti insanlar üzerine de uygulamaya kalkýþýnca insan haklarý zedelenir insanýn izzeti, onuru ayaklar altýna alýnýr oldu. Bu insan üzerindeki yine kendisinin olan hegemonya artarken ezilen inzanlarýn tepkive isyanlarý da artmýþtýr. Bunun deðiþik dönemlerde deðiþik toplumlarda sosyal patlamalara neden olduðunu müþahede ediyoruz. Bu tepkilerin artmasýyla birlikte ise insan haklarý konusunun tekrar tekrar gündeme geldiðini görüyoruz. Ve dolayýsýyla yeni hukuk düzenlemeleri, yeni devlet anlayýþlarý ve reformlara gidilmiþtir.

Örneðin Ýngiltere'de1215'te kabul edilen metin ile insanlarýn hak ve hürriyetlerini güvence altýna alýnmýþtýr.16.-17. y.y'a geldiðimizde reform ve Rönesans hareketleri ile insan, insan haklarý ve insanýn deðeri konusunda önemli geliþmeler olmuþtur. Ýnsaný temel amaç edinen ve insan hak ve hürriyetinin güvence altýna alýnmasýný saðlayan hümanizm akýmý

doðmuþtur.18.y.y. sonuna geldiðimizde Fransa'da bu alanda çok büyük bir sosyal patlama olduðunu görüyoruz. Hak ve hürriyetlerin doðallýktan hukuksallýða geçiþini... Ve bundan geliþen demokrasinin tam geliþmediði ülkelerde ise hukuksal yasaklara raðmen insan hakký ihlallerine rastlamak içten bile deðil. 20.y.y.'ý yaþadýðýmýz bu zamanda ise hala Türkiye'nin de içinde bulunduðu bazý 3. Dünya ülkelerinde insan hakký ihlal ler iyle sýkça karþýlaþýyoruz.

Teknoloji ve kitle iletiþim araçlarýnýn geliþtiði, uluslararasý iliþkilerin ve uluslar arasý trafiðin yoðunlaþtýðý, dünyanýn bir köy haline geldiði zamanýmýzda siyasi iliþkilerin çok boyutlu olmaya baþlamasý ile uluslararasý iþbirliði ve antlaþmalarýn da arttýðýný görüyoruz .Avrupa Parlamentosu, AÝHM, BM gibi kuruluþlar ortaya çýkarak insan hak ve özgürlüklerini korumaya çalýþtýklarýný ortaya

atmýþlardýr. Gerek yaþadýðýmýz iki dünya savaþý gerek terörizmin a r tmas ý bu ku ru luþ la r ýn iþlerliðini arttýrmasýna raðmen b i r k ý s m ý ç e þ i t l i g ü ç kaynaklarýnýn etkisiyle görevini tam yapamaz hal almýþlardýr. Bu k u r u l u þ l a r ý n y a p t ý k l a r ý çalýþmalar arasýnda insan haklarýnýn ihlal edildiði bilinen ülkelerde incelemeler yapýp rapor tutarak önlemler alýyorlar. S i y a s i v e y a r g ý s a l çözümlemelerde bulunuyorlar. Ýlgili devletlerin, üye olduklarý bu kuruluþlarýn verdikleri kararlara uymamalarý halinde uluslar a ras ý s i yas i yap t ý r ým la r gelmektedir.

21 .y.y 'a g i rd ið im iz bu günlerde bir yanda insan hak ve özgürlükleri evrensel boyutta ko runup güvence a l t ýna alýnmaya çalýþýlýyor; bir yandan da gözden kaçmayan bir gerçek tablo ile karþýlaþýyoruz. Siyasi v e e k o n o m i k ç ý k a r l a r ý n ç a t ý þ m a s ý v e y a ç ý k a r ý n

odaklandýðý en çaðdaþ ve demokrat devletlerin bile insan hak ve hürriyetlerini çiðneyen uygulamalara gittiklerini görmek, madalyonun öbür yüzünü gösteriyor ve çifte standartlarýný ortaya koyuyor. Çýkarlarýný insan hak ve onurunun üzerinde görenlerin, Keþmir, Bosna Hersek, Kosova, Çeçenistan, Afganistan, Irak, Filistin ve daha nice yerlerde boy gösterilerini izlemek, insan haklarý ile hukuku kimin ne için kullandýðýný gösteriyor günümüzde. Ve bizlere güzel bir ders veriyor.

59

tkz

iO

ra

em

n

HA

K &

HU

KU

K

Siyasi ve ekonomik çýkarlarýn çatýþmasý veya

çýkarýn odaklandýðý en çaðdaþ ve demokrat devletlerin bile insan hak ve hürriyetlerini

çiðneyen uygulamalara gittiklerini görmek,

madalyonun öbür yüzünü gösteriyor ve çifte

standartlarýný ortaya koyuyor. Çýkarlarýný insan hak ve

onurunun üzerinde görenlerin, Keþmir, Bosna

Hersek, Kosova, Çeçenistan, Afganistan, Irak, Filistin ve

daha nice yerlerde boy gösterilerini izlemek, insan haklarý ile hukuku kimin ne için kullandýðýný gösteriyor günümüzde. Ve bizlere güzel

bir ders veriyor.

Page 62: ortakzemin sayı 2

Ota

kzemi

nr

Þ

ÝÝR

60Gazzede þehadeti soluyan yasine,

hindistanda cami avlusunda vurulan miþtaya,fellucede ötelere sevdalanan hüseyne,

ya da þöyle diyelim;napalm kýzýllýðýnda, yarýnlarda ürkek ve nazenin bir bakýþa

sevdalanmadan,aþkýn tarifini benliklerinde hissetmeden vurulan tüm

çocuklara...

Gökyüzü terliyor bugün,kýzýl gelincikler tebessümünde,yaðmur düþlesem sen geliyorsun düþlerime,düþlerimde ýslat beni... ey çocuk

zehirli bir ok olsan sinemde yanar aðýnýþýk nasýl yürürse geceye,öyle yürüyorum sevdana

yüreði titremiþ sevdamý, gövdeleri demirlenmiþ kadýnlarýn þehvet dolu bakýþlarýndan;ürkek ve asi gençliðimi,ve hala dinmeyen özlemimidört nala koþan atýn dizginlenemeyen ihtiþamýnda yoðurdum,gecikmiþ ve hala dönmemiþ sensizliklere inat,

yaðmurdan niçin kaçarsa kuþlar,ve niçin anlamýný hala yitirmemiþse terminal türküleri,iþte,onun firarisi oldum acýkmýþ þiirlerime katýk ettiðim senin,sana dair bendeki senin.....

titreyen alevin pençesine býrakmaktan aranýyorum,gizlenmem imkansýz gayrý

her kalp atýþým bir deprem dalgasý,yasak kitaplarda adým yazýlý

adýn üstüne....istemedim kentin kirletilmiþ ruhunu..tiner çeken çocuklar sözcüklerimi isyana

dönüþtürsede

AÞKI TÝTREYEN ALEVÝN PENÇESÝNE BIRAKTIM

MAHMUT KÝRAZ.

her sözüm bir slogan , kýnýndan çýkmýþ kýlýç olsada,çölün suya kanýþý gibiyim sevdana dair.

sen bir þiirsin...ey çocuk...

ey isyanýmý kendinde dindiren þiirsuskunluðun barbar, barbarlýðýn esaret biriktiriyor,bakýþlarýn,ölüme tebessümle bakan son bakýþlarýnçýlgýn çekirgeler gibi daðlýyor sol yanýmý,sol yaným üþüyor ey çocuk

bir akrep sokumu,mahremiyeti sende bozulsun telli duvaklarýnhangi dala uzansam sen,otobüs duraklarý,tren istasyonlarý,alýþ-veriþ merkezleri,gecenin aymazlýðýndan çýldýrmýþ bir cesaretle,kýzgýn afiþte veya korsan bir yürüyüþte sana dair, sevdana dair yorumladýðým özlemimi,kentin paranoyak duvarlarýna yumruklarýmla yapýþtýrmak istiyorum

ve bilesinki,ey çocukben ölmeden sendeki ben ölmezsen olmadan bendeki sen dinmez.

Page 63: ortakzemin sayı 2

61

tkz

iO

ra

em

n

ÞÝÝR

Ýnsanoðlu var oldu bir erkekle diþiden O Adem O Peygamber belliydi geliþinden Annesiz babasýzdý yaratýldý balçýktan Tüm insanlara ruhundan üflemiþti Yaradan Yoktan ve örneksiz ken yaratýldý ilk insan Her þeyin esmasýný öðretmiþti o Rahman

Sen ya benim kardaþým ya da karýndaþýmsýn On sekiz bin alem içinde dünyadaþýmsýn Kendini bilip Rabbini bilen kardaþýmsýn Babamýz bir anamýz bir elbet karýndaþýmsýn Sen benim gibi düþünmek zorunda deðilsin Býrak insan insanlýðýn önünde eðilsin

Ben ben gibi olabilirsem bakarsýn bana Düþün her insan bir alemdir atma yabana Tercih senin doðrun senin seçtiysen eðer Ýnsanlýða faydasý yoksa ne kýymet deðer Zorlama beni sen kendini bilirsen iþte Doðrusu budur yanlýþ yok bu gidiþte

Nasýl dünya renkahenk, deðildir siyah beyaz Güzel gör güzel konuþ yalnýz insan için yaz Yanlýþý görür isen söyle dilin konuþsun Uygulamayý doðru yap ki muhatap sussun Sende öleceksin bütün ölenler gibi Delinecek zannettin sensiz dünyanýn dibi Gassallar yýkayacak buz gibi mermerlerde Bütün sevgiler biter ve bütün deðerlerde

Buraya kadar bütün bakýþlarýmýz ortak Sonrasý sana muamma benim için mutlak Toprakta bitecekse hesaplar ne olacak Ýnanýyorum bir gün hesaplar sorulacak Ne zulmetmek var bende ne de zulme uðramak Temel hedef insandýr insana saygý duymak

GEL KAR(IN)DAÞIM

Gönül deryâsý derin, dalacak yürek gerekBir sevdâ ýrmaðýnda kirden arýnmak lazýmTürlü çeþit sandallar çekecek kürek gerekBir rüyâ denizinde þimdi yapayalnýzým

Bir avuç muhabbettir yýllardýr aradýðýmNemrutça firavunca kaskatý gönüllerdeSerâplar âleminde gülþenler taradýðýmYeter kendimi buldum ben yaþayan güllerde

Hasretin yüreðimde çaðýldayan bir nehirHavsalam almaz oldu sükûtun esrârýnýBana hâtýra kalan bakýþýn sanki zehirDurulasam zihnimi daðýtsam efkârýný

Bir gün ölürsem eðer en kuytu bir köþedeDikeniyle beraber güle sar kefenimiMuhabbet taþlarýný sen üstüme döþe deYalnýzlýða terk etme þu nâçiz bedenimi

VASiYETM.Akif KANLIGÜL

Sinan KARAKAÞ

Page 64: ortakzemin sayı 2

Zehir Uzun yýllar önce, Çin'de Li-li adýnda bir kýz yaþýyordu. Günler günleri, yýllar yýllarý kovaladý ve çoðu kýz gibi Li-

li de günün birinde bir delikanlýyla evlendi. Li-li'nin kocasý zengin biri olmadýðý gibi, ailesine karþý sorumluluklarýna dikkat eden biriydi de. O yüzden,Li-li

evini, kocasýyla birlikte dul kayýnvalidesi ile de paylaþmasý gerekiyordu. Gelin görün ki, aylar geçtikçe , Li-li kayýnvalidesiyle geçinmenin çok zor olduðunu anlamaya baþladý. Ýkisinin de kiþiliði çok farklýydý ve bu yüzden sýk sýk kavga ediyorlardý. Kavgalar gitgide o kadar þiddetlenmiþti ki, konu komþu da evde olup bitenlerden haberdar olmaya baþlamýþtý.

Birkaç ay daha böyle geçtikten sonra, Li-li bu iþin böyle gitmeyeceðinde iyice emin haldeydi. Bu durumun

annesi ile eþi arasýnda kalan kocasý için evliliði cehenneme çevirdiðini de görüyor; eþi için de üzülüyordu Li-li, bir çare bulabilme ümidiyle, baba tarafýnda aile dostlarý olan bir baharatçýya gidip derdini anlattý.

Baharatçý, Li-li'ye, bu iþin kesin çözümünün kayýnvalideyi ortadan kaldýrmak olduðunu söyledi. Ama bu iþi farkettirmeden halletmesi gerekiyordu. O yüzden, deðiþik bitkilerden hazýrladýðý bir ekstreyi Li-li üç ay boyunca azar azar kaynanasý için yaptýðý yemeklere koyacaktý. Zehir az az verilecek, böylece kayýnvalideyi Li-li' nin öldürdüðü anlaþýlmayacaktý. Yaþlý baharatçý,Li-li'ye, bunun için, zehiri azar azar verdiði üç ay içinde þüphe verici davranýþlardan, özellikle kayýnvalidesine karþý sert kavgalardan kaçýnmasýný tavsiye etti. Üç ay için sabredip kayýnvalidesine olabildiðince iyi davranmalýydý. Li-li

Baharatçýnýn hazýrladýðý zehir ekstresini de alarak sevinç içinde eve dönen Li-li, baharatçýnýn önerdiði planý

adým adým uygulamaya baþladý. Her gün en güzel yemekler yapýyor, kayýnvalidesinin tabaðýna zehiri azar azar damlatýyor, bu arada ona iyi davranmayý ihmal etmiyordu.

Onun bu iyi muamelesi kayýnvalideyi de etkilemiþ, gün gün ona daha iyi davranmaya, haftalar geçtikçe de ona

kendi kýzý gibi sevgi ve ilgi göstermeye baþlamýþtý. Evde artýk barýþ rüzgarlarý esiyordu. Bu durum karþýsýnda, Li-li yaptýklarýndan utanmaya baþladý. Kayýnvalidesinin aslýnda pek de kötü biri

olmadýðýný, bilakis pekala iyi bir insan olduðunu düþünmeye baþlamýþtý. Ama, yemeðine azar azar damlattýðý zehirler yüzünde onun ölmesi de an meselesiydi artýk. Vicdan azabý içinde kývranan Li-li, yaptýklarýndan piþman vaziyette yine baharatçýya gitti ve bu kez, verdiði zehiri kandan temizleyecek bir iksir yapmasý için kendisine yalvardý. Artýk yaþlý kadýnýn ölmesini istemiyordu.

Yaþlý baharatçý, Li-li'nin bu yalvarmalarý karþýsýnda gülmeye baþladý. Li-li ise çok ciddiydi ve zehirin tesiri

vücuddan atacak bir ilaç yapmasýný ýsrarla istiyordu. “Ah Li-li!” dedi baharatçý, “Sana zehir diye verdiðim þey, vücudu güçlendiren bazý bitki özlerinin bir karýþýmýydý

yalnýzca. Çünkü,asýl zehir ikinizin kafasýndaydý. Sen ona iyi davrandýkça bu zehir daðýldý, yerini sevgi ve anlayýþa býraktý.”

KISSADAN HÝSSE ORHAN OCAÐ

Ota

kzemi

nr

62

ÖY

Page 65: ortakzemin sayı 2

KURAN KISSALARI VE MEDENÝYETLERÝN ÝNÞASI

Kýssalar, insanlýðýn geçmiþi olmasý nedeniyle Kur'an'da geniþ yer tutmaktadýr. Kur'an; kýssalar vasýtasýyla insanlýk serüvenini tarihsel baðlamda Ýslam ümmetinin önüne sermiþtir. Kur'an, dini iradeyi miras olarak alan Ýslam ümmetinin geçmiþten ders alarak ve devralmýþ olduðu mirasa bir þeyler ekleyerek medeniyeti yönlendirmesini istemiþtir.

Yazarýn bu çalýþmadaki gayesi; kur'an kýssalarýnýn verdiði mesajý anlamaya çalýþarak

ilerlemenin ve gerilemenin baðlý bulunduðu bir takým yasalarý tespit etmek, peygamberlerin medeniyet ve uygarlýðýn geliþmesindeki çabalarýný ortaya çýkarmak, gösterdiði mucizelerin ilmi geliþmelere ne gibi katkýlarý olabileceðine dair bir takým mülahazalarda bulunmak ve bu konuda çalýþacak araþtýrmacýlara azda olsa bir ýþýk tutmaktýr.

MEM U ZÝN

Mem u Zin, bilindiði üzere ünlü kürt bilgesi Ahmede Hani'nin mesnevi tarzýnda düzenlemiþ olduðu ölümsüz eseridir. Eser, dünyaca ünlü Ýslam alimi Prof. Dr. M. Said Ramazan el-Buti tarafýndan arapçaya çevrilmiþ, daha sonra roman tarzýnda yeniden kaleme alýnmýþ ve birtakým eklemeler yapýlarak orijinal bir çalýþma halini almýþtýr.

Dünya edebiyatýnýn þaheserlerinden olan Mem u Zin, 1393 yýlý civarýnda Cizre'de

yaþanmýþ dramatik bir aþkýn öyküsüdür. Olay örgüsü, Mem ve Zin adlý iki genç arasýnda yaþanan aþk üzerine kurgulanmýþtýr. Mem ile Zin bir nevruz bayramýnda karþýlaþmasý ile baþlayan olay, dramatik bir þekilde, kavuþamayan aþýklarýn ölümü ile sonuçlanýr.

Üstad Buti bu romaný; azýcýk yanýp da teselli bulmasý temennisiyle, aþký zehir ve nektar

olarak yudumlayan ve aþkýn ateþinde yanan ama meyvesini tadamayan her kalbe ithaf etmektedir.

M.Said Ramazan el-Buti / Kent Yayýnlarý Tel. (212) 519 00 09

SUFÝLER VE AKSÝYON

“Tasavvufun nefs ve gaileleri ile olan cihadda yoðunlaþmasý, fitne yerlerinden, heva ve dünya ehlinden uzak kalmaya çalýþmasý, ne müsteþriklerin ne de onlara uyan çaðdaþ araþtýrmacýlarýn tasavvufu, düþmana karþý yapýlan savaþ ve mücadelelerde gevþeklik göstermek, zayýf kalmak, boyun eðmek ve olumsuz tavýr takýnmakla suçlanmalarýný haklý göstermez.”

Müellif bu çalýþmasýnda, Müslüman toplumlarýn önemli bir unsuru olan sufilerin

aksiyoner yaþam öykülerini sunuyor.

Es'ad El Hatib / Ýnsan Yayýnlarý Tel:(212) 642 74 84

ÝSLAM'DA GÝYÝM VE TESETTÜR

Örtünmeli miyim? Niçin? Örtünmeliyim, çünkü; örtünme eðilimi insanýn fýtratýnda vardýr. Örtünme insanlýk tarihi ile ayný yaþtadýr. Ýnsanlarý diðer canlýlardan ayýran en önemli özelliklerden biri de örtünmedir. Ýslam'da örtünmenin tarzý ve sýnýrlarý açýklanmýþtýr. Müslüman olarak bu ölçüleri esas almalý, baþkalarýna benzeme ve taklit etme eðilimi göstermemeliyiz.

Yazar, Ýslam'ýn giyim ve tesettür ölçülerini öðrenmek isteyenler için ideal bir

kaynak olarak hazýrladýðý eserinde; örtünmenin mahiyetini, ölçüsünü, neden ve hikmetlerini temel kaynaklarý esas alarak tespit etmeye çalýþmýþtýr. Ayrýca dinin giyinme tarzýna neden müdahale ettiðini, giyim konusunda ortaya koyduðu prensiplerin deðiþen zamana göre ne derece geçerli olduðunu, ayrýca giyinme ihtiyacýnýn toplumu olumsuz yönde etkilemeyecek þekilde karþýlanmasý amacýyla konulan adab ve kurallarý incelemiþtir.

Ýsmail Yýldýz / isteme adresi: Royal Ýç Ve Dýþ Ticaret (342) 322 90 85

63

tkz

iO

ra

em

n

ÖY

Abdulbaki Güneþ / Gündönümü Yayýnlarý Tel: (212) 635 47 24

Page 66: ortakzemin sayı 2
Page 67: ortakzemin sayı 2
Page 68: ortakzemin sayı 2

Ýlahi!Hamdini sözüme sertaç ettimZikrini kalbime mi'raç ettimKitabýný kendime minhac ettimBen yoktum var ettinVarlýðýndan haberdar ettinAþkýnla gönlümü bikarar ettin

Ýnayetine sýðýndým kapýna geldimHidayetine sýðýndým lütfuna geldimKulluk edemedim affýna geldim

Þaþýrtma beni, doðruyu söyletNeþeni duyur, hakikati öðret

Sen duyurmazsan ben duyamamSen söyletmezsen ben söyleyememSen sevdirmezsen ben sevdiremem

Sevdir bize hep sevdikleriniYerdir bize hep yerdikleriniYar et bize erdirdiklerini

Sevdin habibini kainata sevdirdinSevdin de hil'ati risaleti giydirdinMakam-ý Ýbrahim'den Makam-ý Mahmud'a erdirdinServer-i asfiya kýldýnHatem-i Enbiya kýldýnMuhammed Mustafa kýldýn

Salat-u selam Tahiyyat-u ikramHer türlü ihtiram O'na, O'nun aline, ahbabýna, ailesine,Ashabýna ve etbaýnaYA RAB!

Elm

alýlý M

. HAM

DÝ Y

AZIR