osmanli İlİm, dÜŞÜnce ve sanat dÜnyasinda...
TRANSCRIPT
OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE VE SANAT DÜNYASINDA
BALKANLAR
Milletlerarası Tartışmalı İlıni Toplantı · 07-09 Mayıs 2014:
Toplantı Yeri: ~ Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi,. Edirne
İstanbul2014
HERSEKLİ ARiF HiKMET ve OSMANLI DİNİ MODERNLEŞMESİ
Rıdvan ÖZDİNÇ"
"Dini Modernleşme" tabiri genel hatlarıyla modernleşmeye verilen dini
cevapları ve modernleşme ile birlikte dini olanın telakki tarzında meydana gelen değişiklikleri kapsamaktadır. Osmanlı Devleti'nin son devirlerinde yaşanan bu tecrübenin dini olanla münasebeti aynı zamanda modernleşmenin seyrini anla-
_, maya yarar. ilim-bilim, fen, sanayi, terakki, hürriyet, meşrutiyet, parlemento,
hukuk gibi birçok alan ve kavramı içine alan bir değişimin dini-itikadi zemininin ne olduğu hem modernleşmenin anlaşılması hem de bugünkü fotoğrafın net olarak görülmesi için elzemdir. Cevdet Paşa, Leskofçalı Galib, Namık Kemal, Şemsettin Sami, Manastırlı İsmail Hakkı, Mehmed Akif gibi Osmanlı Modernleşmesine katkı veren Balkan kökenli isimlerden biri olan H ersekli Arif Hikmet (16 Ramazan 1255/23 Kasım 1839 - 22 Safer 1321/7 Mayıs 1319/20 Mayıs1903) Tanzimat'ın ilanından 21 gün sorıra Osmarılı Bosna'sında Mostar'da dünyaya gelmiştir. Zülfikar Nafiz Paşa'nın oğlu Hikmet, eğitimini aile çevresinde ve İstanbul'da tamamlamıştır. Kaleme dahil olan Hikmet, şairliğin etkisiyle Osmarılı modernleşmesinin mühim simalanyla genç yaşta evkat-güzar olmuş ve bu ortamlarda düşünce yapısı ve müktesebatı şekillenmiştir. Arif Hikmet'in düşünce
yapısında meşreb olarak yakın olduğu tasavvufla meslek olarak hakim olduğu hukukun belirleyiciliği barizdir.1 Bir divaru ve beş mensur eseri olan Hikmet'in
• Yrd. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, [email protected] 1 Hersekli Arif Hikmet'in hayatına dair yegane kaynak aşinalarından İbnillemin Mahmut
Kemal'in naklettiklerid.ir. Hersekli Arif Hikmet'in hayatına dair bkz. İbnillemin Mahmud Kemal, Kemiılü'l-Hikme, Dersaadet: Tercüman-ı Hakikat Matbaası, 1327;
410 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
divanı hariç diğer eserleri günyüzünde olmadığından maalesef fikriyatından ·
Türk tefekkürü mahrum kalmıştır.2
1. Ahvalve Şerait: Terakki, İlim-Bilim, Medeniyet ve Mevcudun Anlamı Üzerine
ArifHikmet'in 19. asrın ilim, terakki ekseninde ifadesini bu1an değişim ve
dönüşüm arzusuna yakın durduğu açıktır. Hatta mensur eserlerinin merkezinde
bu fikir vardır. Metodolejik olarak, devrinin tervic ettiği şekliyle bu dönüşümün
eğitim-maarif yoluyla gerçekleşeceği kanaatindedir:
Zira şimdiki asr-ı medeniyette insanları ser-roenzU-i terakkiyata isa.I edecek tarlk-i necat ancak maarif ve malumattır. Avrupalılara taklidi tavsiyeden murad maişet-i
dünyeviyemizi tevsi' ve te'min için tahsil-i kema.Iattır. Alafrangalık, şıklık değildir. Alaf
rangalık, şıklık bir tavr- ı sefihaneden ibaretdir.3
Tanzimat ve politikalarının eleştirildiği bir devirde Tanzimat'ın getirdiği
değişim ve dönüşümü aniayabilecek bir eğitim ve terbiyeden geçmemiş olmayı
başarısızlığın temeline yerleştirir.4 Daha sonraki devirlerde ulemanın hürriyetle
a.g.e., "Hersekli Arif Hikmet Bey", Divan, İstanbul: Matbaa-i Amire 1334. Metin
Kayahan Özgül, H ersekli Arif Hikmet, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1987; Rıdvan Özdinç, Osmanlı Modernleşmesi ve Hersek/i Arif Hikmet: Mecelle'nin Bazı Mevaddına
Dair İntikadmime, İstanbul: Kitabevi, 2012. 2 Hikmet'in Divan'ı İbnillemin tarafından neşredUmiştir. (Hersekli Arif Hikmet Bey, Divan, İstanbul: Matbaa-i Amire, 1334). Levayihu'l-Hikem, Misbahu'l-Iztıh, Sevanihu'l
Beyan, Levdmi 'u'l-Efkdr adlı eserleri tarafımızdan neşre hazırlanmaktadır. 3 Hersekli Arif Hikmet, Misbdhu'l-lzah, v. 109. Hatta bütün bu arayışların çıkış yolu olarak maari.6. görür: "Ahlak ve efkan tehzib ve tenvire ça4şmalı. Hüsn-i mehasin, hubb-i maarif ne kadar çoğalırsa o kadar terakki edilir, bu terakkiyat ile hükümet düzelir.", Misbah, v. 4. 4 "Bir tarafdan ahaliyi tarik-i terakkiye alıştırmak için i'tiyadat-ı kadimenin ale'tedric tebdil ve tağyiriyle temayülat-ı ınilliyeye muvafık olacak stiretde kıyafetlerin tecdid ve tanzimi ve bir yandan terbiye-i ezhan ve efkara hizmet edecek mekatib-i umı1miye ve mecalis-i ilmiyenin teksir ve tesisiyle havsala-i idrak ve isti'dada göre ulUın-i akliye ve sına'iyenin neşr u ta'mimi hususlarına ilitimarn ve itina lazım gelir iken buraları asla
HERSEKLİ ARiF HİKMET VE OSMANLI DiNi MODERNLEŞMESİ 411
dini mübalatsızlık arasında yaşadıkları tereddütlerin içtimai ve kültürel eksiklik~
lerine dikkat çeken Hikmet, serbestliğin zararları konusunda Cevdet Paşa gibi o
da müştekidir. İslamcıların genel anlayışı haline gelecek olan Avrupa'nın ilmini
ve fennini alıp alilakından ve kültüründen uzak durma yaklaşımını benirnseye
rek taklitçiliğin Batı'yı ve Hıristiyanlığı tervic, İslfun'ı tahrip şeklinde cereyan
ettiği kanaatindedir.
Bu hususların bir program dahilinde tahakkuku için öncelikle insan unsu
. runu merkeze alan Hikmet hem maddi hem manevi alemi esas alan bir çabanın
neticesi olarak gördüğü terakki için mevcut anlayışı eksik bulur:
Mademki hilkat ha.J.ıkı, vatan cemiyeti, neseb kavıniyet ve milliyeti muktezidir, be
şeriyet bu icabat ile mahduddur; halıka itaat, vatana hizmet, kavıniyet ve milliyete muhabbet etmek vezau-i tabiiye-i insaniyedendir. Şu vezlli-i idrak ederek manevi ve maddi terakkiyata çalışanlar, tarik-i müstakim üzre gidenlerdir. Doğru yol budur. Onların gayret ü ikdamı memdlıh ve mebrlırdur. Çünkü insan hayat ve memat ilcaatiyle dünya ve
ukba arasında bir meyl-i müteselsil üzre "sa 'yu am el" için yaradılmış olduğundan her iki cihete itibar ve ineizahı [ 66] ızdırandir. Bu ızdıran tefrik ile mücerred dünyaya veya
münhasıran ukbaya temayül edenler 'racül-i kamil' değildir. 5
Hikmet'i son devir Osmanlı münevverlerinden ayıran hususların başlıcası,
işte bu yaklaşımıdır. Tasavvufi bir insan telakkisini din ve dünya birlikteliği çer
çevesine yerleştirerek hem stifilerin çözüm arayışlarından hem de Batılı manada
bir terakki ve çalışma anlayışını terakkinin merkezine yerleştiren devrindeki isimlerden farklılaşır. Modernleşmenin merkezine "halıka itaat, vatana hizmet,
kavmiyet ve milliyete muhabbet etme"yi yerleştirerek din ve devletin kurtuluşu
nu bu insicamda arar. Klasik manada bir tasavvuf anlayışını yetersiz gören Hik
met, salt batılı bir anlayışa ve dünyanın merkezileştirilmesine karşı çıkar. Böylece
Osmanlı modernleşmesinde hiç olmadığı kadar terakki fikrinin içine varlık, me
tafizik balıisierini yerleştirir ve değişim ve dönüşümün bu alanlar ihmal edilme-
nazar-ı ehemmiyete alınmayarak hemen der-ceng-i evvel Frenklere takliden setri ve pantolon gibi görülmemiş bir takım elbise-i garibe ilidas ve ilbasına karar verildi.", Hersekli Arif Hikmet, Sevanihu'l-Beyim, v. 297-8. s Misbah, v. 66-7.
412 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANA 'f DÜNYASINDA BALKANLAR
den yapılması gerektiği hususuna eğilir. Bu manada modernleşmenin metafizik bir zemine oturtulmasını gündeme getirenlerden biri olarak Osmanlı son devrinin en mühirn kavramlarından bi~ olan terakkiyi ontolojik bir zeminde ele alır:
Ayet-i celile-i mezküredeki Jetau-imana vezaü-i esasiyemizin şiddet-i ehemm.iye
tinden kinayedir. "Nübüvvet", "şeriat", "diyanet", "medeniyet" vezili-i beşeriyeyi telkin u
tayin ile insanı, insaniyetın muktezi olduğu terakkiyata isa.I içindir.6
Terakki için gaye olarak "insaniyeti tenvire, hakkaniyeti te'sis ve temine,
medeniyeti tevsi' ve tahkime bi'l-ihtimam ferruz-i esasiyeyi bilip saadet-i dareyni
istihsale medar olabilecek ma 'lumat ve mutalaat"ı1 tahsil için maarife çaba gösterıneyi esas alır. Terakkiyi aklın, fıtratın ve şeriatin emri olarak telakki ederek bütün başarının ve istikametin merkezine şeriatı yerleştirir:
Şeriat-ı Ahmediye, zuafayı taht-ı himayetine alır, za.Iimlerin hakkından gelir, maz
lumları kurtarır. imarnet ve hilafetin hukuk-ı ammeden olduğunu gösterir. UsUl-i meş
veret ve cumhUriyeti tesis etdirir, efkan birleştirir. Efa.I ve a 'maLa göre mücazat ve
mükafat ile muamele eyler, müsavat üzre hükmeder. Mekasib ve meratibe, mesa.Iik ve
mezahibe bakmaz, imtiyazatı tanımaz, teşrifata kulak asmaz, taassubat ve taarruzata
ruhsat ve fırsat vermez, atalet ve beta.Ieti tecviz etmez, maanf ve sanayi'i her şeyden
ziyade sever, bilaf-ı akl u edeb olan ha.Iat ve hayMatdan maada her türlü ulfun ve
kema.Iata, ihtira'ata, tensikata mu'indir, terakki ister. Zavabit-i maddiyeyi ve revabıt-ı
maniyyeyi kuvvetleştirir. Asayiş ve intizamı, emniyet ve ittihadı artırır. El-hasıl şeriat,
hayr u hasenatı "emr", şurıir ve seyyiatı "neby" eder, ilhad ve istibdadı kökünden keser.
Mülhidler ve müstebidler şeriatı istemezler ise de onun itfa-yı envan gayr-i kabildir, ila
alıiri'ı-zaman ctl-yendegan-ı hidayete meşale-i rab-ı saadetdir.8
Birçok siyasi çağnşımı da barındıran yukarıdaki satırlar aynı zamanda dilli ve şer'i olanın belirleyiciliği manasma bir karşı çıkıştır. Özellikle İslam'ın te
rakkiye maru olduğu ile ·ilgili oryantalist dilin telkinl~riyle yaygın hale gelen anlayışa karşı çıkarak .İslam'ın terakki ye maru olmadığını müdafaa eder:
6 Hersekli Arif Hikmet, Leviiyihu'l-Hikem, v. 61. 7 Misbiih, v. 26. 8 Seviinih, v. 309.
HERSEKLİ ARiF HiKMET VE OSMANLI DİNİ MODERNLEŞMESİ 413
Ümmet-i Muhammediye'nin düşmanı o hainlerdir. Btmların nazarında biziıİ:ı ınehasınımız meayib, Frenklerio meayibi mehasin ad olunarak usUl ve adab-ı İslamiye'yi takbih ve tağyire kıyam etdiler. Hatta bu derece tezyif ve tahkire kanaat etmeyerek esasen "İslamiyet devletce terakkiye marudir, sözünü çıkardılar. Hıristiyanların bile hatırına
gelmeyen türrehat ve tefewühata giriştiler. Şu mel'wılar müstehakk-ı mücazat oldukları halde pek çoğu rütbe-i refiaya nailiyetle bilakis mazhar-ı mükafat olarak re's-i umfı.ra geçip küfr ü dalali tervice çalıştılar. Bir tarafdan padişalıa yararunak için istibdadı ve bir yandan Frenklere hoş görünmek için sanki Avrupa devletlerinin usUl-i idarelerine taklidi
ittizam eyleyerek her biri türlü türlü münafıkane mel'anetlerle mesalih-i mülk ü milleti
teşvişe sa 'y edip menm-i zatiye teftişine düştüler.9
İslamcılığın da en önemli savuruna dillerinden biri olan bu meselenin savunma şekli Namık Kemal ve diğerlerinde var olan dile göre çok daha yerli bir telakkiyi banndınr. Din-i İslam'ı medeniyete, medeniyetidin-i İslam'a muvafık
ve mutabık gören Hikmet problemli taraflarına dikkat çektiği Batı medeniyetini nihai hedef olarak görmekten uzaktır.10 Bir sonraki aşamada Osmanlı'nın idare
tarzına nisbet ettiği terakki karşıtlığını ortaya koyarken İslam-Müslüman ayrımına yakın durur:
İ'tikad, ahlak, ibadat eşhasın kendi nefsiyle kaim olan alıval-i enfüsiyedir. Münakalıat, muamelat, ulo1bat tabiat-ı ictimaiyenin icab etdirdiği umfı.r-ı afakiyedir ve nizam-ı alem, alıval-i enfüsiye v~ umfı.r-ı afakiyenin intizamından ibaret olup "asayiş" bu cümle-i esasiyeden tevellüd eyler. Şeriat-ı Ahmediye'nin gösterdiği usUl-i siyasi, ahval-i enfüsiye ve umfı.r-ı afakiyenin intizamıyla asayişin husCıli, mülk ve milletin saadet ve
selamete vusülü maksadiarına müntehl şu makasıd-ı mühimme medeniyetce metalib-i asliyeden olmağla Din-i İslam medeniyete, medeniyet Din-i İslam'a muvafık ve mutabıktır, demekten başka söz yokdur.
9 Sevanih, s. 334-5. 10 Tanzimat'ın getirdiği çift başlılığın bir çözüm getirmeyeceği kanaatindedir: "Üm.ınetler herhangi din ve şeriate mütemessik olur ise olsun, terbiyye-i umUmiyeniD esası
temayülat-ı milliyede bir cihet-i valıdetin husülünden ibaret olmağla her milletin rfıh ve kuweti bu cihet-i valıdetdir. Terbiyye-i umUmiyesi bir cihet-i valıdete müstenid olmayan milletierin bi't-tab' amal ü efkan müteşettit ve müteferrik olmak lazım geleceğinden bu alem-i imkanda payidar olamaz, ecza-yı müterekkibesi dağılır gider.", Levayih, v. 6.
414 OSMANLI iLiM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
'İslamiyet, terakkiydt-ı medeniyeye mdnidir' diyen hainlerin hamakat ve cehaletlerine nazar et ki Devlet-i Osmaruyye'de bilaf-ı şer' olarak bazı müstebidlerin ittihaz etdi.kleri idare-i keyfiyeyi görüp onu ~ukteziyat-ı İslamiye'dendir zannıyla galat-karane tefevvühat ve türrehata kalkışırlar. Evet, her irade-i keyfiye terekkiyata marndir belki esasen milletlerin, memleketlerin . izmihlaline hadidir ama bu misillü mefsedetler Din-i İslam'dan haric olan mel'anetlerdir. Alıkam-ı İslamiye başka, irade-i keyfiye başkadır. Her ~e vakit usUl ve alıkam-ı İslamiye'yi nazar-ı dikkate almış olsak Halık'a ma'siyeti mfrcib olan umt1rda itaat caiz olmadığını görürüz. "Küllüküm ram ve küllüküm mes'ulin an raiyyetihi" hadis-i şerifinin mefad-ı alisi üzre keyfe ma yeşa harekatın memnfr olup her şahıs vezaif-i müterettibesince adalet ve istikametle mükellef ve aks-i takdirinde me'akıb ve meatib idiğini gösterir. Kur'an-ı Aztmü'ş-Şan'daki Sure-i Şfrra tahakkümat-ı
hod-serenayı katiyen men ederek meşveretin lüzfrmunu bildirir.11
Özellikle Meşrutiyet devrinde birçok kişide görülen ye's hali Hikmet'te
görülmez. Usul ve kaidesine uyulduğu takdirde terakki mümkündür:
Şu içinde bulunduğumuz alem, alem-i imkandır. Hust1li icab etdirecek esbab istihdar edilince her şey mümkündür. illüvv-i himmet ve marifet neler vücuda getirir; 'o muhaldir, bu mümkündür' demem eli, sfrri ve manevi kesb-i kemalat ile terakkiyata sa 'y
etmelidir.12
Batı'da değişenin ne olduğu ile ilgili soru devrin bütününün ortak mesele
sidir. Burada ilim-bilim, fen, sanayi merkezli açıklamalar, Batı'nın Hıristiyan
geçmişi, İslam'la olan münasebeti ve mevcut durumun tahlili önplana çıkar.
Hikmet, Batı'da olup bitenlerin "yeni" bir şey olduğunu kabul eder ve bu yeni
şeyin kar*terine uygun bir arayışı benimser. Batı'da vücut bulan medeniyetin
hususiyetini "ulılm ve funılna dairkemalatile efkar-ı ahraranenin yadigar-ı irı.kı
labı olan kavanin ve nizamata" bağlar:
Eski zamanlarda devlet ve milletlerin tevessu' ve terakkisi pek de ulılm ve fününa mütevakkıf olmayıp ekseriya harb u darb ile vücuda geldiğinden daima kuvvet-i bazusuna güvenenler isti'mal-i batş u şiddetle istihsal-i galibiyet ederler idi. Gerek şu
sfrretle ve gerekalat-ı harbiye ve ihtiyacat-ı ictimruyeleri teceddüd ve tenevvu' etmeyip
11 Sevdnih, v. 258-9. 12 Misbah, v. S.
HERSEKLİ ARiF HİKMET VE OSMANLI DİNİ MODERNLEŞMESİ 415
aba-i evvelinden intikal eden mahdud ve muttarid esliha-i atika ve adat-ı kadimeye ınünhasır olarak nesek-i vahid üzre can olageldiği cihetle onlarca hüner ve maarif dünyaya yarar bir şey olmayıp cümle-i ecir ve mesubatdan sayılır, erbab-ı fazl u kemale
ahiret ademi gözüyle bakılır, sunill-ı ulema duacı günilmndan ına 'dud olmağla onlardan yalnız mesail-ı diniye istizah edilir, dua aranılır idi.
Lakin medeniyet-i cecüde alıval-i alemi başkalaştırmış harb u darbin usul ve
ka va idi külliyen te beddül ve tahavvül ederek ulum-ı hikemiye sırasına girmiş anbean tilat
ı harbiye ve ihtiyacat-ı medeniye teceddüd ve ienevvu' edegeldiğinden ilan-ı cenk u vega pek azim ve cesim tekellüfata, mesarifata muhtaç bulunmuş olduğuna binaen şimdiki
vakitte yalnız kuvve-i bazu ile iş görülemez, kolaylıkla kavga edilmez.U
Olup bitenlerin İslam dünyasında hikemiyata dayalı bir Uim ve idare anlayışının eksikliğinden kaynaklandığını kabul eden Hikmet, Batı'nın medeniyet telakkisini ve ilerleme sebeplerini tahlil ederken genelde insarılığın özelde Müslümanların dünyanın terakki ve medeniyet yolundaki gidişinden ayrılamayacağı sonucunu çıkarır. Batı'nın medeniyetin maddi cephesinde sağlamış olduğu te
rakkinin baskısıyla "teceddüdat-ı kevrıiyeye adem-i ıttıla'ları sebebiyle icabat-ı medeniyeye tevfik-i hareket" edilemezse felaketin kaçınılmaz olduğu görüşündedir. Modernleşmenin zecri baskısı bütün bütün devrindeki gibi onda da hisse
dilir.
Tavau-i Efrenc zaten debdebe-i dünyaya, nefs ü hevaya mail akvam-ı bed-şemail
bulunduklarından hikemiyatın mukteza-yı şam olan servet ve sanayi' amal-i harisanelerini bir kat daha teheyyüc ederek daima arayıp bulamadıkları bir rekabe-i temevvül ve tecemınüle dest-res olunca onu tezyid ve teksire hasr-ı efkar etdiler. Teati-yi
ultıma başladıkları sıralarda tabiiyatın inkişafiyla maneviyatın terakkiyat-ı sına'iyeye
marn olduğu anlaşılıverince bu mes'ele Frenklerin büsbütün mizac ve meşrebine tevafuk etmekle çıldırırcasına maddiyata sarılıp ilahiyatı nazar-ı itibardan · iskat eyledi
ler. .. Tabüyyatın usUl ve füriı 'unu hemen bi'l-külliye tebcül ve teccüd eyledikleri gibi riyaziyat ve siyasiyatda dahi hankulade tasarrufat ile akliyatı bir tarz-ı cecüde ifrağ edip
esasen kendileri icad etmiş gibi oldular. Muhteri'at-ı müfide vüciıda getirdiler. Alıval-i alem başkalaşdı, medeniyetin adab u erkanı değişdi. Eğerçi Avrupalılar ultım ve füntına
hizmet ve riayetle amme-i akvama müsabakat etmiş maarif-i sına'iyenin intişanyla
13 Sevanih, v. 345-6.
416 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
memleketleri, devletleri zahir-i halde akıllara hayret verecek süretde kesb-i intizam eyle
miş idare-i mevzlıalan badi-i nazarda bir hüsn-i terbiyet nümayişlerini göstermekde
bulunmuş ise de cemiyetlerinin iç yüzüne yani şehevat ve haşemata ifrat-ı inhimaki.lerine
dikkatle bakılınca bu alemde hoş yaşamak için mer'a-yı müsaide insan sılretinde ulOhiyet
ve insaniyetden bi-haber mütefennin ve mütecennin bir takım mahlUkat-ı mütemeddine
toplanmış gibi görünür ...
İyi kötü, şimdiki halde oralarda cereyan eden enhar-ı medeniyet efkar-ı aleme
tevafu.k edecek mecralara dökülmüş az çok cihanın her tarafına yayılmışdır. Bu akıntılara
uyup gitmeyenler nafile yorulur, en sonra emvac-ı tetabia-i hürriyetin telatımı arasında
nabud ve nabedid olur.14
Sadece İslamcıların değil Jön-Türkler de dahil birçok Osmanlı mü tefekkirinin paylaştığı bir kanaat, mevcut Batı biliminin arkasında İslam'ın olduğudur. Haçlı Seferleri ve Endülüs üzerinden kurulan bu ittibat İslam-Müslüman aynınma varan, Batı'nın bilimini almayı meşrulaştıran hem de mevcut durumu izah eden karakteriyle İslamcıların en temel argümanlarından biri olmuştur. Hikmet de devrinde var olan bu telakkiyi benimsemiştir.15 Mevcut durumda Batı'nın geldiği seviyeyi bilim, sanayi, bugünkü manada teknoloji, ekonomik gelişme, hürriyet merkezli ·bir siyasi ve idari yapı olarak anlayan Hikmet bu alarılardaki gelişmelerin taklid edilmesinde mahsur görmez:
Medeniyetce geri kalanların ileri gidenlere taklid ile terakkiye sa 'y etmesi vacibat-ı
akliyeden olduğu bizce tasdik kılınmış ise esasen tevessüat-ı medeniyeyi icab eden es baba
bi't-teşebbüs ulôm ve fünônu iktisaha çalışmak lazım gelir.16
Fakat bunlar yapılırken bile terakkinin ancak hikmetle diyanetin birleştiriirliği bir terbiye ve maarifle mümkün olacağı kanaatindedir. Yanlış biçimde yürütülen taklitten müşteki olarak "adab-ı asliye" kabul ettiği hususlarda taklide karşı çıkar:
Efradın bir kısmı tavr-ı cedid ilıtira'ıyla mütezarifane felsefiyata ve bir kısmı tarz-ı
atik üzre mütegallizata, taassubata mail olunca ebna-yı kavm arasında zıddiyet tehaddüs
14 Misbah, v. 88-90. 15 Misbah, v. 88. 16 Sevtinih, v. 365.
HERSEKLİ ARiF HİKMET VE OSMANli DiNi MODERNLEŞMESİ 417
eder, ittiMda halel gelir. Her halde kavmiyet veya milliyetin te'sis etdirdiği ve adab-ı asli
yeye yani cemaat İslam ise usUl-i İslfu:niyet üzre hikmeti diyanetle imtizac etdirerek bir
büsn-i terbiyenin ta 'mimiyle terakki ye sa 'y edilmeli. Fakat edebiyat, akaid, ahlak, adat
gibi hususiyatda kavm-i ah ere taklid cihetine asla gidilmemelidirY
Medeniyeti, "marifet-i müşterek" olarak hüsn-i taklide layık bulan Hikmet, "hikmet ve şeriate münafi her ne var ise ya muzır ya abestir"18 diyerek bu konudaki ölçütü de ifade eder. Beşeriyelin ortak mirası kabul ettiği ilmin-bilirnin insanlar arasında tedavül ettiği ve bu mirasın ancak hikmet ve şeriat zemininde hakikatle buluştuğu kanaatindedir. Bunların bir cephesine yönelenler, terakkinin esas gayesi olan dareyn saadetine erişemez:
İnsanın terakkiyat-ı maddiyye ve maneviyeye müsellem olan ihtiyaç ve iştiyakı teve'ümdür, makasıd-ı esasiyede şeriat ve hikmet müttehiddir. Bu ittihadı tefrik ile birine itina etmek mesela şeriati bırakıp hikmete itibar eylemek ruhu cesedden ayırmak, bir
kanada uçmak sevdalanna düşmek gibidir. Fünıln-ı şer'iye ve hikemiye terakkiyatca
maksad-ı esasiyeyi istihsale medar olduğundan maksud-ı bi'z-zat ulUın-ı aliyedir.19
2. Ahval-i Şeriat: İslam Tarih ve Geleneğinde Kınlma ve Devamlılık
Modernleşme ayru zamanda geçmiş İsla.m.i tecrübenin tahlil ve tenkit edildiği bir devirdir. Bu tahlil ve tenkit, geleceğin ne şekilde tasavvur edildiğille dair ipuçlan taşır. Genelde modernleşme özelde İslamcılık bir tarafıyla mevcut İslam anlayışının bir tenkididir. Bu sebeple bir mütefekkirin geçmiş telakkisi gelecek tasavvurunu da içinde barındırır. İslam ile Müslümanlar arasında ayrım yapıldığı, İslam'ın tarihi tecrübe içerisinde ilim-bilimle olan münasebetinin irdelendiği,
mevcut telakkinin yanlışlığının geçmişteki referanslarının ele alındığı bir devirde modernleşmeyle olan irtibatlar başat öneme sahiptir. Bu man~da tasavvuf ve kurumlan, Müslümanların din-dünya algısı, kaza ve kader meseleleri, ilim-bilim anlayışı, mevcut literatürün zaaflan hep bu zaviyeden gündeme gelir.
17 Misbah, v. 114. 18 H ersekli Arif Hikmet, Levami 'u'l-Efkar, v. 126 19 Lewımi ', v. 143.
418 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
Modernleşme boyunca görülen problemlerden birisi İslami ilimierin ve
disiplinlerin arasının ayrılması ve bazılarının tenkit ve tasfiyesine girişilmesidir.
Terakki ve maarifin bunlar arasu:ıdaki dengede olduğunu düşünen Hikmet, za
hir-batın ayrımını bir bütün olarak düşün ür ve iki tarafı birbirinin tamamlayıcısı
olarak tasavvur eder: N azar-ı im 'an ile bakılınca kütüb-i stı.fiye İslamiyet'in iç yüzünü
kütüb-i fıkhiye dış yüzünü gösterir. Esrar-ı diniyeyi kütüb-i stı.fiyede abkam-ı şer'iyeyi kütüb-i fıkhiyede aramak tasavvuf ile tenevvüre tefakkuh ile tezehhüde çalışmak irfan ve
takvayı cem' ederek gayet-i tevhlde vusO.l için uğraşmak lazım gelir. 20
Modernleşme boyunca İslam düşüncesinin ve pratiğinin en çok tenkide
uğradığı alan tasavvuftur.21 Osmanlı modernleşmesi özelinde ıslah arayışlarının
da mevcut olduğu bir alan olarak tasavvuf ya toptan reddedilmiş ya da kurumsal
ve fikri ıslahına çaraler aranmış bir İslam telakkisidir. Hikmet de farklı eserlerin
de değişik vesilelerle tasavvufu tenkit eder. Sufi-mutasavvıf ayrımı ile bozulma
nın ve yanlışlığın "beyne'l-İslam ultim-ı hikerniyenin esna-yı intişannda ve daha
sonra bazı ulema-yı maanf-aşam kudema-yı felasife-i İşrakiyyenin ekseri
mebahis ü mesrulini tasavvufa dere ederek hikem-i İsla.ıruye'yi felsefiyat ile mezc
etmeğe savaşmaların.~an neş'et" ettiği kanaatindedir. Tasavvufu daha çok bir Ml
olarak telakki eden Hikmet'in tasavvuf eleştirileri her şeyden önce Kethüzade
Arif, Kuşadalı İbrahim gibi bu topraklara ait isimlerin tenkitlerinin yanına yer
leştirilebilecek bir karaktere sahiptir.12 Modernleşme boyunca ortaya çıkan ta-
20 Misbah, v. 16. Aynı şekilde; "llm-i tasavvuf dahi şerialin dekaik-i batıniyesini beyan etdiğinden ·ulfun-i zah.ire-i şer'iye tasavvufun, tasavvuf maarif-i ilahiyenin mebadisi hükmündedir. Zah.ir görülmedikçe batına geçilemez. UsO.l-i tasavvuf üzre terbiye-i maneviye bi't-takarrür kabiliyet-i asliye muakkile-i zikr u tevhid ile tecelliye olunup iniye-i derfın tasfiye kılınroadıkça akl-ı me'ad açılam":Z. Letaif-i enfüsiye nümayan olamaz." Levami', v. 154. Ayrıca bkz. Misbah, v. ll0-1. 21 İsmail Kara, "Çağdaş Türk Düşüncesinde Tasavvuf ve Tarikatlar", Din lle Modernleşme Arasında: Çağdaş Türk Düşüncesinin Meseleleri, İstanbul: Dergah Yayınları, 2005, s. 358-385. 22 Mesela bkz. Emin Efendi, Menakıb-ı Kethüdazade el-Hac Mehmed Arif Efendi:
Osmanlı Hayatından Kesitler, hazırlayanlar Hasan Gürkan, Hür Mahmut Yücer, İstanbul: İnsan Yayınları, 2007.
HERSEKLİ ARiF HİKMET VE OSMANli DiNi MODERNLEŞMESİ 419
savvuf tenkitlerinden farklılaşan bu tavır İslamcılığın dili olan bir telakkinln ötesinde farklı coğrafyalardan ve referanslardan hariç yerli ve yapıcı bir hususiyete de sahiptir.
Batı ilim-bilim anlayışının klasik İslam düşüncesinin üzerinde yükseldiği i.lrni geleneklerle hesaplaşmasından doğan güvensizlik ortamında felsefi tasavvufun varlık ve kainat tasavvurlarının bir imkan olarak görülrnediği ortadadır. Hem bu husustaki Batılı fikir ve tenkitlere hem meydana gelen kafa karışıklığının giderilmesine katkı yapması beklenen bir tecrübenin hesaba katılmaması ciddi bir kayıptır. Bu yolla hem Batılı fikirleri karşılama ve aşma imkanı elden kaçırılrnış hem de bu alan hariçten gelen çözüm arayışlarıyla doldurulrnuştur.
İslamcılığın tasavvuf telakkisi ve tenkitlerinin bu zeminde yükselmesi hem bu problernlerin aşılmasına hem de İslamcılığın daha yerli ve daha etkili olmasına yol açabilirdi.
Zühd dönemi tasavvufunu önemseyen ve felsefeyle meczolunmuş bir tasavvuf telakkisini problemli bulan Hikmet; Risale-i Kuşeyr~ Kutu'l-Kulub,
İhyau'l- Ulum, Avarifü'l-Mearif, Fütahat, Füsas, Mesnevi gibi tasavvuf klasikleri zemininde bir tasavvuftelakkisine sıcak bakar. Avam-havas ayrımında ısrar ederek literatürdeki birçok esere mesafeli durur.23 Tasavvufun klasik ananesine uygurı biçimde şeyh-mürid ili.şkisi içinde tekmil edilen bir terbiyenin din-dünya dengesine oturmuş biçimini çözümün merkezine yerleştirir. Hatta terakkinin merkezine bu dengeyi tutturmuş ideal tip olarak "evliyaullah"ı yerleştirir. Şeriatı ve hikmeti özümsemiş, dini ve dünyayı bilen, dünya ve ahiret için çalışan bu kimseler aynı zamanda Tanzimat'tan beri teşekkül eden ikiliği kaldıracak, milletin birliğirıi ve terakkisini sağlayacak kimselerdir. O, siyasi beklentileri de olan ve
23 "Fi'l-hakika sfı.ret-i tasavvufta münteşir olan bir takım mübhemat u mühmilatın akaidi umfuniyece su-i te'siratı kabilü'l-in.lcir olmadığından her olur olmaz kitabiarı nazar-ı
itibara almamalı. Şeyhu'l-Ekber gibi verese-i enbiya olan e'azım-ı ulemanın kütüb-i meşhftresine bakıp ya bizzat tahsil-i iktidar ile onlardan istihrac-ı mezayaya veyahud bir mürebbi-i kamile mukarın olup bi'l-vasıta istitla'-ı hafayaya çalışmalıdır." Levayih, v. 108.
420 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
klasik devrin dünya ve umuruyla uzaktan yakından alakası olmayan mutasavvıf
lann yerine hem dini hem dünyayı bilen ve yaşayan sufileri yerleştirir:
Bu e'azıma biz evliya deriz. Bizim anladığımız evliyanın bir kısmı sırf vahdete ve bir kısmı cihet-i kesrete ve en müntehileri cfuıibiyeti cem' ederek gah vahdet içinde kesrete gah kesret içinde vahdete müteveccih olur. Sırf vahdete teveccüh eyleyenlere evliyayı ahret, cihet-i kesrete temayili edenlere evliya-yı umür-ı dünya, cambini cem' ile etemm ü ekmel olanlara "evliyaullah" ıtlak olunur.
Galiba dervişlerin aradıklan evliya, evliya-yı ahiret olacaktır. Ama bizim aradığımız evliya evliya-yı umür-ı dünyadır. Evliyaullah bunların fevkinde olarak Zat-ı ecell ü a'laya hasr-ı inzar ile hayret ve istiğrak alemindedir, ne ahiret ne dünya indierinde yokdur.24
Bu düşünceler, devri ve sonrası için farklı bir arayış olarak kalacaktır. Çok
sonraları W eberyan bir telakkiyi andıracak bu tasvir ve teklif ne İslamcıların ne
tasavvufçulann rağbetine mazhar olacaktır.
İslam tarih ve tecrübesini şeriat hakimiyetinde fakat gereği gibi medeniyet
yolunda terakki edilemerniş bir tecrübe kabul eden Hikmet'in devrinde ve son
raki dönem islamcıiarında yaygın şekilde görülen geçmişi ve tarihi birikimi red
detme anlayışına çok fazla rastlanmaz. Hikmet, Avrupa'nın İslam dünyasından
aldığı ilim ve bilimi sadece dünyaya hasrederek manevi boyutu eksik olan bir
medeniyet kurduğunu ve bu sayede İslam dünyasının önüne geçtiğini belirtir.
Buna göre İslam dünyasının sonraki devirlerde özellikle siyasi yapıyı ele geçiren
"ya münkir ya münafık olan fecere"lerin istibdadıyla gerekli terakkiyi sağlaya
madığı ortadadır. Buraya kadar devrinde muteber olan anlayışa yakın şeyler
söyleyen Hikmet bunun yanında son asırlara kadar İslam dünyasında işlerin bir
şekilde yolunda gitm~sinin altında "taassub-ı milli"nin ve idarecilerin ne kadar
müstebid olurlarsa olsunlar "şeriat"a olan bağlılıklaimm yattığını belirtir:
24 Misbilh, v. 2-3. Tasavvufi referansları güçlü bir takdirnle ideal insan tipini bu çerçeveye oturtur: "Çünkü insan hayat ve memat ilcaatiyle dünya ve ukba arasında bir meyl-i müteselsil üzre "sa'y u amel" için yaradılm.ış olduğundan her iki cihete itibar ve ineizahı ızdıraridir. Bu ızdırarı tefrik ile mücerred dünyaya veya münhasıran ukbaya temayül edenler "racül-i kamil" değildir.", Misbilh, v. 66-7.
HERSBKLİ ARiF HiKMET VE OSMANLI DiNI MODERNLEŞMESİ 421
• Fi'l-hakika eski zamanlarda gereği gibi medeniyetce şehrah-ı terakkiye girileme
miş ise de şer' u diyanetin gösterdiği bir tarlk-i müstakim açık olarak gerek devlet gerek
efrad-ı ümmet o tarlke süluk ile milliyetimize mahsus bir terbiye-i umfuniye temekkün
edip fezail-i İslamiye'den mütehassıl olan fuytizat ile, futuhat ile düvel ü milel arasında pek mehabetli bir imtiyaz-ı azim ihraz etmiş idik. U1ıihiyete, ahirete iman ve itikad ma
ni-i istibdaddır; mürninler müstebid olamaz. Bu gaddarlığı irtikab ederıler ya mürıkir ya
münafık olan feceredir. Eski zamanlarda istibdad diye rivayet olunan barbarlık
hükümetce istiklaliyeti vesile-i tahakküm ittihaz ile taaddiyatdan li'ecli'l-istifade fasidü'l
ahlak bazı mülhid-i müteferridlerin i'tiyad etdikleri bir tavr-ı bidardır, yoksa umumiyet üzre ulu'l-emr ve hakim-i mutlak "şeriat" idi. Mütehakkimler bile şerialin gösterdiği
icabat-ı mukaddeseye mu 'tekid oldukları halde li-garazin müstebid görünürler bununla
beraber devletimizin bekası diyanetle kai.m olduğunu bildiklerinden şer'-i şeri.fi tevkir ve
ta 'zim ile onu muhafazaya gelince feda-yı can edecek kadar bir eeladet ve salabet perde
lerine bürünürler idi.25
Sonraki dönem birçok İslamcının da ortak tavrı olacak olan, geçmişi ve geçmişin ilim, kültür, örf-anane olarak ortaya koyduğu birikimi bütünüyle tenkit ve tasfiyeye mesafeli duran Hikmet, bu tarzı ihtiyar eden Tanzimat nesiini tenkit eder. İlınin zamana bağlı olarak milletler arasında dönüp dolaşan bir şey olduğunu tasdilde birlikte geçmiş birikimin yenilenmesi gerektiğini ısrarla vurgularken geçmişin küçürnsenmesini kabul etmez:
nm u cehl vakt u asra tabidir. Eski vakitlerde anasır-ı erba 'anın ne olduğunu bi
lerıler fi'l-cümle alim sayılırdı. Şimdiki asırda o misillü ma 'lumatdan dem uranlar cahil
addolunur. Vakıa unsuriyatın a'sar-ı karibede evvelki sfuet ve manası değişip tavr-ı aher
üzre telakki edilmişdir. Fakat ileride telahik-i efkar ile bu tavrın dahi butlanı tahakkuk
edip tarz-ı diğere mürıkalib olması da muhtemeldir.26
Mektepleşmeyi yani maarifi terakkinin merkezine yerleştiren Hikmet ulema sınıfının kuvvet ve zaaflarını masaya yatırarak medreselerin ıslahıru talep eder. Kendisi ulema sınıfın ilirole münasebetini merkeze alarak siyasi iradenin karşısında bir ulema sınıfı tahayyül eder. Şeyhülislamlık kurumunu gereksiz ve
25 Seviınih, v. 331. 26 Leviımi', 131-2.
42.2 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
istibdada hizmet eder konumda gören Hikmet, hakimlerin ulema sınıfından ayrılmasına hem şeriatın uygulanması hem medreselerin itibarı gerekçesiy~
karşı çıkar. Mecelle tecrübesini mühimseyen Hikmet daha sistematik ve teferru
atlı bir düzenleme ve şerh taraftarıdır:
Mecelle-i mezkıirenin tarz-ı güzini üzre ibadat ve münakehat ve ukıibata müteallik alıkamın dahi kütüb-i mutebere-i fikhiyeden bi'l-istihrac sırasıyla kitablara, kitablar bablara, bablar fasıllara, fasıllar mes'elelere taksim olunarak mufassal ve mükemmel bir
hüsn-i tertib ve insicama konulup cild cild muntazaman tab' u neşri İslftmiyetce ve
devletce ehemm-i umıirdandır. Bu maksadı husıile getirmek için Bab-ı Feteva'da veya Daire-i Adiiye'de efazıl-ı ulemadan mürekkeb bir "encümen" tesis etdirilmeli. Eğerçi Mecelle hakikaten bir nüsha-i mübeccele ise de biraz muhtasar olduğundan onun dahi
kifayet edecek derecede tevsiine ilitimarn buyurulmalı. Müfid ve mu 'tena şerhler yapılmalı, şeriatimizin meziyet ve mahiyeti anlaşılınalı herkes mümkün mertebe evamir-i
Uahiye ne serair-i siyasiyeyi cami' olduğunu bilmeli, umıir ve muamelatını ona tatbik
etmeli, sırat-ı müstakim üzre gitmelidir.27
Tanzimat sonrası modern tarzda mekteplerin küşadıyla birlikte dini eğitimin zayıfladığı ve buralarda gerekli dini tedrisatın yapılmamasından mütevellit
ciddi problemler doğduğu kanaatindedir:
Teceddüdat-ı asriye ulfun-i akliyeye ihtiyaç göstermiş olduğundan harbiye, bahriye, tıbbiye, m~ye mekteblerinde fünun-ı hikemiye tedrisatına bede' olunalı efkarca hayliden hayli terakki husıile gelmiş bilakis ulfun-ı diniye ona tekabül edebilecek revac ve
itibardan sakıt olmağla beraber rnekatih-i mezkıirede usul-ı gtımiza-i İslamiye üzre müdellel ve mükemmel kiitüb-i itikadiye ve ahitıkiye tedris edilmediğinden maarif-i
milliyemiz mechul ve ma 'd um hükmüne girecek kadar te den ni eyle!Jlişdir.28
27 Sevtınih, v. 362-3. 28 Misbtıh, v.ıiı. Bu fikrin ortaya atıldığı zaman dilimi hem metnin yazıldığı tarih için hem de Sultan Abdülhaamid'in maarif politikalarının seyri ile irtibatı için önem
arzetmektedir. Abdülhamid 1882'de mekteplere ilm-i ahlak ve din dersleri koydurmuştur. Meselenin değerlendirmesi için bkz. Şemsettin Şeker, Ders ile Sohbet
Arasında: On Dokuzuncu Asır İstanbulu'nda nim, Kültür ve Sanat Meclisleri, İstanbul:
Zeytinburnu Belediyesi, 2013, s. 55-62.
HERSEKLİ ARiF HİKMET VE OSMANLI DiNi MODERNLEŞMESİ 423
- Bu problemlerio aşılması için bir encümen teşekkülü ve bu encümeriin klasik kaynaklardan hareketle ders kitapları hazırlanması gerekir.29 Bu eserlerin zemininde de muteber kelam ve tasavvuf kaynakları yer almalıdır. Bu tür bir tedrisat ile batıcıların modernleşme projelerine karşı çıkarken diğer taraftan kelam-tasavvuf birlikteliğiyle hem modernleşmenin malul hale getirdiği islamı ilimler arasındaki kopukluğu izale etme hem de yeni bir inşanın merkezine kelam ve tasavvufu yerleştirerek İslamcılar_ın tutturduğu istikametin daha sağlıklı bir zeminde neşvünema bulmasına atıf vardır. Ona göre "saltanat-ı
Osmaniyye'nin rıihu ve maye-i te•sisi ve medar-ı bekası İslamiyet'tir." Bu sebepten bu yönüyle klasik ulemanın ve Cevdet Paşa'nın devletin felahı ve bekası için esas ittihaz ettikleri bu fikri daha vıırgulu bir şekilde söyler.30
3. İstikbal-i Şeriat ve Şerit it: Din ve Devletin Geleceği
İslamcılığın karakterini veya bizatihi Türk Modenleşmesinin karakterini belirleyen en temel unsur siyasettir. Bunu, devlet-millet kodlarının idareyle olan irtibat noktalarında aramakta fayda vardır. Bu sebeple dini modernleşmenin bir tarafında güçlü bir siyasi irade ve talep hep mevcut olagelmiştir. Necat ve beka fikrinin doğrudan siyasi bir hadise olarak telakki edilişi dini olanın hem siyasi taleplerini hem de bu zaviyeden siyasi olanın dini refernaslarını belirler.
İslamcılık, büyük çoğunlukla, Hulefa-yı Raşidin sonrasını "ısıncı bir melikiyet" olarak nitelemesini esas alan bir anlayışla bütünüyle sonraki dönemi problemli kabul etmiştir. Sünni siyaset telakkisinin dışında saltanat-hilafet meselelerinin yeniden siyasi okurnalarına şahit olunan bu dönemde gidişattan duyulan memnuniyetsizliğe bağlı bir tarih telakkisi şekillenecektir. Hilafet tartışmalarının zernin olarak kullanacağı bu yaklaşım İslam tarihinin kabul edilebilir dönemini siyasi olarak ilk dört halifeyle sınırlandınrken ilmi-fikri olarak da Gazali öncesiyle tahdid ederek yeni bir organizasyon ar~yışına girişmiştir. Abdülhamid idaresinin beslediği bu telakki hilafetin daha çok saltanat olarak algılanmasını
29 Misbah, v. ı 12. 30 Ahmed Cevdet Paşa, Tezakir: 1-12, yay. Cavid Baysun, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1953, s. 95.
424 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
sağlamaya yöneliktir. Hikmet de özellikle istibdat merkezli tahlillerinde meselenin bu tarafıru önplana çıkarır. İslam'ın terakkiyemani olduğu şeklindeki itharnIara karşı "idare-i keyfiyenin", "istibdadın" terakkiyemani olduğunu öne sürerek meşveret, cumhuriyet fikirlerine dini referanslada müracaat eder.31 İslamcılığın
mevcut idare şeklini aşma çabası olarak kullandığı bu yaklaşım aynı zamanda İslam tarih tecrübesinin de paranteze alınmasını beraberinde getirmiştir.
Hilafet meselesinin Kureyştlik şartıyla ilgili tartışmalara dahil olan, meşveret ve meşrutiyet kavramlarını kolaylıkla İslam'ın siyaset ve idare anlayışının merkezine yerleştiren, siyaseti ve idareyi ahaliye nisbetle tesis eden ve bunu İslam tarih tecrübesinin eksiği olarak terakki için merkezi hale getiren Hikmet, bütün bunlar için hikmet ve şeriatı mikyas ittihaz edinir. Abdülhamid idaresiyle ciddi manada problemli olan özellikle hilafet ve saltanatı çepeçevre sarmış rical-i devletin istibdadını şiddetle tenkit eden Hikmet'in bu fikirleri devrinde yayınla- . namarnış ve hususi dairesine dahil olan ve sonraları İslamcılığın öncülerinden
olacak olan isimlerle paylaşılmıştır.
Hilafet, istibdat, saltanat gibi kavramları tarihi seyir içerisinde Hulefa-yı Raşidin dönemiyle sıhırlarken sonrasını, Osmarılı da dahil, ciddi bulmaz:
El-hasıl İslam arasında mebde'-i mefasid olan emaret-i Emeviye'nin tehaddüsüyle melikiyet, adildiyet hay u hilları meydana çıktı. El-Hükmü li-men galebe belalan teammilin etmeğe başladı. Her tarafta türlü türlü millilk tarik-i tegallübe sülilk ile gı1nagı1n hükümetler te~ekkül edegeldi. Tuhaf değil mi evvelki münafıklar Emeviler, Abbasiler, Eyyilbiler gibi mütegallibeye hilafet meziyetini vererek Allah'ın kapamış olduğu kapıya bir m.iftah uydurup açmak istemiş sonraki müdahinler dahi onların eser-i harisanesine giderek seliitin-i Osmaniyye'ye bu ünvaru tevcih ile isaetde iştirak eylemiş-
31 İslamcılığın referansları zaYiyesinden de hayli dikkat çekid bir irtibatı da barındıran bu satırlarda Hikmet, me~vereti adaletin merkezine yani devletin merkezine yerleştirir: "Mülilk-i İslam bundan mütenassih olmalı. 'Ve şavirhüm fi'l-emr' nass-ı eeliline bi'l
ittibA fariza-i meşverete itina etmelidir. Meşveret olmayan yerde ma'delet olmaz. İbn-i Arabi kaddese sırrahu buyurur ki 'müşavere' esas-ı diyanetdir, mahlUkat arasında min
kıbeli'l- balık açılan bir şahrab-ı hidayetdir. Peygamberan-ı zi-şandan en pespaye ademlera varınca herkesin o yoldan gitmesi vedbedendir.", Sewinih, V. 286.
HERSEKLİ ARiF HiKMET VE OSMANLI DİNİ MODERNLEŞMESİ 425
lerdiL Her ne ise salıtekaran temelluk-ı tezvirat-ı me'lıifeleriyle teveggul ve tezevvuk ede
dursun neş'e-i hilafet, Hulefa-yı Raşidin hazeratırun hasrus-i kudsiyesinden olarak kendi
leriyle beraber gitmiş, ulüvv-i menkabetlerinin asan şeriat-l Ahmediye'nin envarı içinde
kalmışdır. Rıdvanullahi aleyhim ecmain.32
Osmanlı'nın .felah ve necatına çare arayanların Osmanlıcılık, Türkçülük,
İslamcılık gibi farklı arayışlara girdikleri malurndur. Bunlardan biri olan ittihad-ı İslam bütün Müslümanların birbiriyle müŞterek bir dayanışma içerisinde kurtuluşunu hedefleyen siyasi bir projedir. İttihad, ittifak kavramlarına sık sık başvuran Hikmet bu birlik fikrini "kabe" ve "kıble" üzerinden temellendirir:
Fi'l-haklka 'Fe-eynema tüvellu fe semme vechullahi' nass-ı eelilinde gösterildiğine
göre her cihet ve carub erbab-ı aklunazara birer milırab-ı tecellidir. Ama efkar-ı ümmet dağılmak, kulub-ı İslamiye daima muvassil ilailah olan sırat-ı müstakime müteveccih
olmak maksadıyla "kıble" tayin ve tahsis .kılınımşdır. Bu tayin ve tahsis daha bir maksad
ı all gösterir ki o da kavmiyet ve cinsiyete bakılmayarak İslam'ın bir nokta-i milliyetde
ictima etmesidir. Farziyet-i hac şu temaşayı bi'l-irae uhuvvet ve ittihadı te' sis etmek için
dir.33
Osmanlı'nın ve Türklüğün din üzerinden teşekkülünü, vatan, millet, milliyet ve kavmiyet kavramlarını Batı ile karşılaştırmalı bir şekilde İslam ve müslümanlık üzerinden okuyan Hikmet, bekayı bu birliktelikte görür:
:Biz öyle değiliz. Kavmiyet ve cinsiyet bizi vücıi.da getirmemişdir. Biz İslamiyet'le teşekkül etmişiz, onunla yoğrulmuş vücıi.d bulmuşuzdur. Diyanetden başka bizi tutacak
bir rabıta-i esasiyemiz yokdur. Devletimiz bu sıi.retle takarrür ve teessüs eylemiş olduğu
gibi memleketimiz dahi o kuvvetle elimize geçmişdir. El-iyazu bi'llahi Te'ala Müslümarı
lığın izmihlali lazım gelse nam u nişanımız kalmaz, mahv u perişan oluruz. Şu
hakikatiere bakılınca Frenkler için vatarı dindir, bizim için din vatarıdır ...
Devletimizce diyanetin hükm ü te'siri düvel-i saiTeye benzemez. Arab, Kürd,
Türk, Arnavud gibi akvarm daire-i ittiMda idhal ile hey'et-i umUmiyemizi teşkil eden
"İslamiyet"dir. Hükümet-i Osmaruyye hey'etin vücfıduyla mevcıi.d olabilir. Revabıt-ı
32 Sevanih, 279-80. 33 Misbtlh, v. 56.
426 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
milliye çözülüp de iş kavmiyete intikal edince her kavim ayrılır ya başlı başına kalır veyahud sai.r akvam-ı mütegallibeye münkalib olur, devletimiz dağılır.
Şu dekaik-i siyasiye idarece en ziyade gözedilecek mevadd-ı esasiyeden olrnağla beraber "Müslümanlık" ne demek olduğunu anlamak dahi ehemm-i umfudandır. Benim anlayışıma göre Müslümanlık hak yolunda kahramanlıkdır. Sofilik, mürayilik, müdahenelik, müna.fı.klı.k, müzevirlik gibi denaetleri o kahramanlık kabul etmez. Zaten
hırs, tama' kibr, kizb zulm, gadr, hased, husfunet mi~illü su-i ahlak İslarmyet'e sığamaz. Mürninler öyle evsaf ile muttasıf olamaz.34
Osmanlıcılık ve Milliyetçilik fikirlerine karşı çıkan Hikmet, politik bir
ittihad-ı İslam'dan ziyade ontolojik ve sosyolojik bir ittiha<lı esas alır.35
Kendisine Bektaşilik nisbet edilse de Hikmet hem Bektaşilere hem Şiilere
ciddi tenkitler yöneltir. Bunları birliği bozanlar arasında zikreder. Tarihi hadise
lerden hareketle yürütülen bu poJemik ve bu iki unsur ittihad-ı İslam'a bir engel
oluşturmakta ve bunların telak.ki tarzları İslamiyet' e zarar vermektedir:
Bektaşllerin ah val-i zahire ve batıneleri teftiş olup im 'an ile bakılınca güya ki ümmet, vaktiyle Hazret-i Ali'ye, Ehl-i Beyt'e hakaret etmiş haşa Kur'an-ı Kerim de tahrif
edilmiş esas-ı dine hale! getirilmiş, şeriat çığinndan çıkmış. Sonradan onlar bu işlerin
hakikatine muttali' olup kendilerine küskünlük gelmiş şu here ü mercler arasında bir tarik-i necat aramağa ihtiyaç messeylemiş o da damen-i Ehl-i Beyt'e sarılarak tevella ve teberrayı muhkem tutup in.firad ve istisnaiyeti ihtiyar ile Ehl-i Sürınet ve Cemaat'den haric dervişlik sOretinde Şiilik teşvişliğini tasavvufa kanşdınp zuumlarınca nokta-i isabete müntehi bir reviş-i diğer ittibazından ibaret bulunmuş olduğundan şu revişle seflne-1 NUJı sekenesi gibi sahil-i selamete çıkmak, emvac-ı ihtilafat arasında kalan mağrU.ki.ni uzakdan seyr ü temaşa ile zevk ü sefaya dalıp aşk u muhabbet, iyş u işret alemine koyulmak, tUfan-ı çUn u çiradan yakayı kurtarmak, ahiret ve akibeti düşünmeyip
bu alemde bir hoşca yaş~ak tahayyulatına saplanmış olduklan görülür.36
~ Misbtih, v. 121. 35 Sevanih, v. 306. 36 Sevanih, v. 261-2. Ehl-i Beyt telakkisinde ittihad-ı islam tasavvurunun tesiri olmalıdır. Bkz. V. 276.
HERSEKLİ ARiF HiKMET VE OSMANLI DİNİ MODERNLEŞMESİ 427
. ittihad-ı İslam için İslam dünyasının birbirinden haberdar olması, beraber politikalar geliştirmesi, bir birliktelik kurulması ve bu birlikteliğin hac vesilesiyle Mekke'de bir araya gelmesi, İslam ülkeleriyle irtibatı sağlayacak elçiliklerin açılması gerektiğini ifade ederek Batı'nın hücum ve tasallutundan ancak birlikte kurtulunabileceğini esas ittihaz eder:
Avrupa'da ise efkar-ı düveliye tamamen İslam aleyhine olup la-yenkati' müzakerat-ı hafiyye ve aleniyye devam etmekte imparatorlar yekdiğerinin payitahtlarına gidip birbirleriyle görüşmekte türlü türlü entrikalar politikalar deveran eylemekte iken mülılk-i İsla..miye bıınlann cümlesinden gafil yekdiğerinin alıvalinden mütecahil olup güya ki ortada mucib-i hareket olacak bir şey yoğimiş gibi bir alem-i sükiın u sadegiye çekilerek kendi iradat-ı zatiye ve buzuzat-ı şahsiyelerinin icrasıyla iştigal ediyorlar, ittihad ve ittifaka çalışılmıyor. Hiç olmazsa bir kere mülılk-i İslamiye lfa-yı hac vesUesiyle Mekke-i Mükerreme'de birleşip alıval-i umfuniye üzerine bahs u müzakere edUerek ciddi
ve hakiki hey'et-i mecmt1'a-i İsla..miyece bir tarik-i selamet ve terakki aranacak Avrupa'nın muvazene-i umt1miye-i düveliyesine karşı bir muvazene-i umt1miye-i lsla..miye
vaz' u tesisiyle icabat-ı asra göre tedabir-i lazıme-i ittihadiye ve ihtiyatiye ittihaz olunmak gibi müntec-i fevz ü felah olan mevadd-ı hayriye hiç kimsenin hatırına gelmiyor .
. . . Zira asrunız ehl-i salib asrının bir devr-i diğeridir. İhtirnalki ittifak ve ittihad ile
devam ve bekamız temin edilebilir ve illa vukt1'at-ı umt1miye ale't-tedrlc yeryüzünde bir hükümet-i İsla..miye bırakmayacak gibi gösteriyor. Şu cihetle evham u hayalata vüct1d verilmeyerek hemen tedabir-{ mukteziyeye teşebbüs olunmalı, ittifak ve ittihada çare aranmalıdır. Mütalaa-i kasıraneme göre zaten hacc-ı şeritin bükm-i maneviyesinden
kat'an nazar min ciheti'z-zahir sebeb-i vaz'iyet ü farziyeti fırak-ı İslamiye'nin nokta-i asl u ittihada celb ve daveti kaziyyesinden ibaret olmağla bundan a'la bir vesile-i ictima
olamaz.37
Devrin ulema ve mütefekkirlerini meşgul eden meselelerin başında içtihad kurumu gelir. Özellikle Batılı tarzda kanun ve düzenlemeler yapan ve yapacak olan siyasi iradenin arayışlan aynı zamanda yeni kanun ve düzenlernelerin İslam
37 Leviımi', v. 179-180. Osmanlı'yı merkez kabul ederek diğer İslam devletlerinin yönlendirilmesini teklif eden Hersekli, Avrupa'da, Amerika'da sefaret teşkilinin
düşünülmesine rağmen belirli İslam merkezlerinde sefaretler açılmamasını garip karşılamaktadır.
428 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
zaYiyesinden durumunu gündeme getirmiştir.38 Hayatın işleyişi ve zecri havasında yapılan düzenlemeleri seyretmekle yetinmeyen ulema ve İslamcılar bu düzenIemelerin şer'i bir karakter taşıma~ı için içtihad müessesinin kullanılmasını isternişlerdir. Bu da meşhur "içtihad kapısı kapalı mı açık mı" tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Ömrünü hukuk mesleğine vakfetrniş, Mecelle'ye intikadname
yazmış biri olarak Hikmet, içtihad kapısının açık olduğunu savunur:
Bab-ı ictihadın mesdudiyeti efkar-1 siyasiyeye mübtenidir. Yoksa şeriat-ı
Muhammediye'nin muhtevi olduğu makasıd ve me 'ani tamam olmuş, hi tam bulmuş demek değildir. Ezmanın tebeddülüyle ahkamm tehavvülü kabil-i inkar olmadığından
iktiza-yı zamana göre ümmetin her vakit alıkam-ı şer'iyede hakk-ı tasarrufu derkardır.
içtihad bir asrın veya bir memleketin ulemasına mahsus olamaz. Şeriat
RasUlullahın ifşasıyla me'mur huyurulduğu ilimdir. Hükmü arnmdır, inhisara gelemez, bir sınıfa tahsis edilemez.
Ehl-i zahirin derecesi vardır. Ehl-i batının derecesi vardır. Zevahir-i şer'iyeyi
fukaha serair-i ulüm-ı Kur'aniyyeyi verese-i enbiya olan ulema-yı asfiya bilir. Meşreb-i tahkikde fukahaya vesair ulema-yı rüsüma ala meratibihim alim bi-emri'llah ve makam-ı velayet ve vürasata vasıl olan ekmelin-i urefa ve asfiyaya alim bi'llah denilir. Elbette
muhakematda nusus-ı katı'ada ibadat ve siyasata dair ahkam-ı sarihada fukahanm kavliyle amel edeceğiz. Hükm-i Rabbaniye'de erbab-ı hakikatin kütüb-i kudsiyelerinde bi't
taharri emr-i tehzib ve tasfiyede eser-i güzin-i asfiyaya uyup gideceğiz.39
içtihad kapısının siyaseten kapalı olduğu ile ilgili tasrihi, kanun yapımında merkezi bir kontrolü esas alması Hersekli'nin mevcut gidişten ve başıbozukluktan tedirgin olduğunu gösterir. Hukukun nazari kısmı olan kanun ve nizamnamelere yönelttiği bu tenkitlerini aynı şekilde hukukun arneli cephesine taalluk eden hukukçulara ve mahkemelere de yöneltir.
Arif Hikmet, Tanzimat'la birlikte millet hayatırida meydana gelen değişikliler konusunda İslam' dan, ananeden, devletten hareketle bir zayıflığın ve eksik-
38 Hikmet'in hukukl görüşleriyle ilgili bkz. Rıdvan Özdinç, Osmanlı Modernleşmesi ve
H ersekli Arif Hikmet: Mecelle'nin Bazı Mevdddına Dair İntikadndme, İstanbul: Kitabevi,
2012. 39 Levdmi', v. ısı.
HERSEKLİ ARiF HİKMET VE OSMANLI DİNİ MODERNLEŞMESİ 429
liğin·zuhur ettiğine ve vuku bulan değişim ve dönüşümlerin bu zayıflığı pekiştirdiğine inanır. Yeni Osmanlılada ilk gençlik yıllarında yollan kesişen ArifHikmet toptan bir muhalefeti tercih etmeyerek yapılanlar üzerinden hareketle kanuniaştırmaların mantığı konusunda olumsuz bir tavra sahip değildir. Yapılan düzenlemeleri yeri geldiğinde öven ve bu minval üzere kanunlaştırmalann devamını gerekli gören Hikmet, örfi/şer'i hukuk zaYiyesinden bakarak kanuniann şer'lliğini mesele edinmez.
Osmanlı hukuki yapısının içtihad hukukundan kanun hukukuna yönelmesi aşamasında Hersekli de tavrını kanun hukukundan yana koyar.40 İslam
hukukunun yapısını tavsif edenlerce dikkat çekilen bir husus vardır o da malıkernelerin ve yargılarnalann seri bir şekilde neticelendirilmesidir. Nitekim Hersekli'nin kendi yaklaşımı da bu yönde olmasına rağmen bu tekiifte bulunması daha çok kanun yapma fikri etrafında dönen bir merkezüeşmeyle alakalıdır. İçtihadı devlet denetiminde uygulanabilecek bir usul olarak benimsernesi Tan-zimat sonrası kanuniaştırma zihniyetlıı.e uygundur. ·
Hukukçu kimliğiyle bağlantılı olarak söylersek hayata ve meselelere bakarken hikmet-i hükümet zaviyesini değil "hikmet-i hukUk" ve "ihka.k-ı hak"kı
tercih eder. Onun için mesele hikmet fikri etrafında döner. Kanuniaştırma çabalanın da fı.klun istihsan, m~alih-i mürsele kapılarından geçirerek umumi menfaate uygun olan işlere yönelik düzenlemelerle devrin ilcaatına uygun yapmayı esas fikir ittihaz eder.41
Modernleşme boyunca ortaya atılan çözümler aynı zamanda bu değişimi taşıyacak insan tasavvuruyla alakalıdır. Her birinin farklı eğitim ve terbiye yollarıyla yetiştirmeyi tahayyül ettikleri bu insan tipi aynı zamanda bir modernleşme projesidir. Bu sebeple birçoğu hürriyetini kazanmış, kendi irade;ini eline alıruş, vazife duygusuna sahip, sa'y u amel sahibi bir insan tasavvur etmişlerdir. Bu, aynı zamanda dini ve tasavvufi arkaplanı çok güçlü olan, kadere boyun eğrniş, kanaat sahibi, mütevekkil, rind, kalender-meşrep bir insan tipinin zemmedilme-
40 Mecelle'nin Bazı Mevaddına Dair İntikadname, v. 150-1. 41 Mecelle'nin Bazı Mevaddına Dairİntikadname, v. 149.
430 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
sini gerektinniştir. Bu çerçevede sufi-meşrep bir isim olarak Herseleli Arif Hikmet felah ve necatı, tarifini kendi yaptığı bir "evliyaullah" eliyle gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Bu evliyaya din .ve dünyayı birlikte yürütme, gözetme vazifesi yükleyen Hikmet, devrindeki hürriyet tartışmaianna bazı yönleriyle bigane kalmaz. Batılı tarzda bir hürriyet telakkisinesahip Mürıif Paşa'nın hürriyet tarifini referans alır, siyasi hürriyeti birçok iyi şeyin başlangıcı olarak görür. Bunun yanında Batılı manada bir serbestliğe mesafeli durur. Özellikle maarifin yolunu açacağını düşündüğü matbuat ve neşriyat hürriyetini terakkinin merkezine yerleştirir:
Matbuat neşr-i asara, müdavete-i efici.ra bir vesile-i asliye olarak karnalat-ı beşeri
ye ancak şu vesail ile tevessu' ve tezayüd eyler. Terakkiyat-ı medeniyeniD menba'ı
ma 'lfımat ve matbuattır. Ma 'lfunat ve matbuatın dahi menşei hürriyet-i fikriyedir.
Hürriyet-i fikriye insanın öğrendiği, düşündüğü şeyleri temyiz ile hayırlı ve faideli millahazat ve mütalaatı lisanen ve kalemen serbestce takrir ve tahrır ederek dilediği gibi
ma 'hlmatını ızhar ve isti'mal eylemekte h ür olmasıdır. Hürriyet-i fikriyeye malik olma
yan milletierin ma 'hlmatı bir kapalı hazineye benzer metrtik ve ma 'd um hükmündedir.
Hiçbir vakit onlar ileri gidemedikden başka bulunduklan hal-i mahdCıdiyetde dahi kalamaz zira ilelebet bir halin imtidadı mümkün olamadığından insan için terakki ve tedenni mukarrerdir. Terakkiye tarik bulunamayınca tedenni tabiidir. Tedenni ise kalır u felaket
demek olmağla keşakeşlere düşmek zarCıridir.42
Arif Hikmet, devrin yönelişlerine paralel şekilde irade, kaza ve kader meselelerini vazife düşüncesi etrafında tanımlar. Mu'tezill kader anlayışına zımnen hak verecek şekilde insanın mesuliyeti manasma yorar. Hürriyetin dini mübalatsızlık, alafrangalık ve Batılı tarzda bir serbestiyet olarak anlaşılınasına karşı çıkar. Tanzimat sonrası giderek yaygınlık kazanacak dirıin ve devletin geleceğine sahip çıkma manasındaki bir vazife duygusunu bu kavrarnların tanımlarının merkezine yerleştirir. Bunu tevekkül, kanaat gibi devri ve sonrasında büyük tenkitlere maruz kalacak kavramlarla yapmaz. Daha çok betalet, atalet gibi literatürde de zernınedilen kavramlar üzerinden tenkitlerini yürütür. Dünyayı terk ettiğini iddia eden mutasavvıfların yaklaşımlarını tasvip etmez.
42 Sevanih, v. 333-4.
HERSEKLİ ARiF HİKMET VE OSMANLı DİNİ MODERNLEŞMESİ 431
. Sa'y u arneli Batılı tarzda bir çalışma fikri olarak değil, esas terakki kabul
ettiği maddi ve manevi servetin merkezine yerleştiediği bir anlayış olarak kabul
eder. Bu yönüyle özellikle II. Meşrutiyet öncesi devrin gazete ve mecmualarında
yaygın şekilde işlenen Batı tarzı bir çalışma telakkisinden ayrılır ve devrine göre
farklılaşır:
Terak.kiyat ve kemalata kesb-i isti'dad edenler bu iki vazife-i esasiyenin temame-i
icrasına kendilerini mecbur ve mükellef görür. Şu cihetle ne sun-i savme'a-nişin gibi
evham ü hayalata düşüp cemiyet-i beşeriyeden iba ve ne de tabiat-ı zahir-bin gibi
maddiyata hasr-ı efkar ile fezail-i maneviyeyi sahife-i dilden imha etmeyip her ikisinin
yani gerek iştiyakat-i ruhaniye ve gerek ihtiyacat-ı cismaruyenin ikmal ü istihslline sa 'yu
gayretle insan-ı kamil ve ebna-yı cins ü cemiyete hizmet ü muavenetle memdılhu'l-hasail
olmağa çalışır. İlın-i tedbir-i menzilde beyan olunduğuna göre baki.kat-i servet insanın
cismaru ve tabi'i ihtiyacatını zail ve rUhani ve akJ1 zevkıyatını basıl eden eşyadan ibaret
olmağla "servet"; sılri ve manevi olmak üzre iki kısma münkasimdir. Yoksa yalnız zi
kıymet olan müktesebat-ı maddiyye değildir. Emval-i men.kt1J.e ve gayr-ı menkUle
makUlesinden olup refah ü gınayı icab eden vesail-i arzıyye servet-i sUriyeden "hüner ü marifet", "akıl u dirayet", "ulüvv-i himmet", "tasarruf ve kanaat", "teemmül ve tevekkül",
"selamet-i vicdan", "istikamet-i efkar", "vüs'at-i ahlak" gibi fezail-i zatiye, servet-i
maneviyeden ma'düddur. Hüsn-i te'ayyüş denilen şey bu iki cihetin yani servet-i süriye
ve macıeviyenin hillasa-i husülüdür. Anın dahi vasıta-i vusOlü sa 'yu ameldir. Bi'l cümle
kemalat-ı beşeriye ve terakkıyat-ı medeniye ve belki saadat-ı hakikıyye ve mesübat-ı
uhreviyenin esas u mebnası sa'y u amel olduğundan 'nev'-i insan, sa'y u amel için
yaradılmış bir hayvandır', diyebiliriz. Sa'y u amel ya bedenen yahud zihnen olur.
"Mesa'i-i bedeniye" el ve ayak gibi a'za-yı cismaruyeyi it'ab ü i'mal ve "mesa'il-i zihniye"
tahrir ve tedbir, talim ve tedris, te'lif ve terceme yolunda kuva-yı rılhani.yeyi işgal
etmekdir.43
Devrin muteber ahkamından biri olacak olan el-kasibu habibullah hadisiy
le temeliendiediği çalışma fikrini din-dünya birlikteliği şeklinde tasariayarak
"nev'-i insan, sa 'y u amel için yaradılrnış bir hayvandır" der. Dünyadan uzak
laşma marıasına dini-tasavvufi referansları reddeder:
43 Lewiyih, v. 2.
432 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
Ruhbfuıiyet dinimizde merdıld olduğu gibi inde't-tabi'a dahi matrüddur. Çünkü
nev'-i insan bi't-tab' temeddün ü ictima ve teennüs ü ilitilata mecbur olduğundan her
cemiyet vücıld-ı va.Jtid mesabesindedir.44
Onda kuvvetli bir din-dünya dengesi vurgusu vardır. Vahdet-i vücut düşüncesinin bütün bir varlık tasavvurunu belirlediği Hikmet'in din-dünya dengesi ile ilgili telakkisi yeni durumun ruhuna uygundur. Zahir-batın ayrımı üzerinden insanı ve insanlık tarihinin yönelişlerini ele alan Hikmet'in hayatın içinde ve hayata müdahil bir tasavvuf anlayışını temsil ettiğini söylemek mümkündür.
Netice-iKelam
Hersekli'nin düşünce yazılarında referansları, kaynakları tamamen yerlidir. Batı'nın fikir ve eserleri değil yöntem ve bilimi mahez olarak kabul edilir. İslamcılığın farklı coğrafyalara referansla ortaya koyduğu çözüm arayışlarının aksine Hikmet, tamamen yerli ve bu topraklara mahsus bir arayışı temsil eder. Bu yüzden sonraki devrin cuş u huruşunda kendine bakışı tamamen me'yus hale gelenlerin kendi içlerinden bir sese bigane kalmalarından dolayı dikkat ve nazardan kaçmıştır. Oysaki İslamcılığın zaaf ve kuuveti kabul edilebilecek birçok husus Hikmet'de mevcuttur. İlim ve terakkiye yüklediği anlam, maarife verdiği merkezi rol, İslam tarih ve birikimine bakış, referans kaynakları. ..
Modernleşmenin, terakki fikri etrafında, varlık balıisierini de ihtiva edecek şekilde ele alınışı modernleşme için yeni bir şeydir. Modernleşmenin varlık zemininde yani ontolojik bir düzlemde ele alınması, metafiziğin erken dönemde mederleşmenin meselesi haline getirilmesi İslamcılık için de yeni bir şeydir. İlim, terakki, maarif gibi modernleşmenin temel meselelerini tasavvuf merkezli ele
alması ve bunu da felsefi tasavvuf üzerinden yapması hem modernleşme için çok yeni bir şeydir hem de yerli bir arayıştır. Özellikle B~tı ilminin değişen evren, madde, hareket, zaman gibi felesefi paradigmalarının aşılması, en azından karşılanması için vahdet-i vücut felsefesinden hareketle bir arayışa girişmenin İslamcılığın yerliliği ve Türk modernleşmesinin hususiyetleri zaYiyesinden ne anlam taşıdığını düşünmek iktiza eder.
44 Levayih, v. 2.
HERSEKLİ ARiF HİKMET VE OSMANLI DiNI MODERNLEŞMESİ 433
Kaynakça
Ahmed Cevdet Paşa, Tezakir: 1-12, yay. Cavid Baysun, Ankara: Türk Tarih
Kurumu, 1953.
Emin Efendi, Menakıb-ı Kethüdazade el-Hac Mehmed Arif Efendi: Osmanlı
Hayatından Kesitler, hazırlayanlar Hasan Gürkan, Hür Mahmut Yücer, İstanbul: İnsan
Yayınları, 2007.
Hersekli Arif Hikmet Bey, Divan, İstanbul: Matbaa-i Amire. 1334
H ersekli Arif Hikmet. Leviimi 'u'l-Efkar.
H ersekli Arif Hikmet, Levdyihu'l-Hikem.
Hersekli Arif Hikmet, Mecelle'nin Bazı Mevaddına Dair İntikadname.
Hersekli Arif Hikmet. Misbtihu'l-İzah.
Hersekli Arif Hikmet, Sevdnihu'l-Beyan.
İbnillemin "Hersekli ArifHikmet Bey", Divan, İstanbul: Matbaa-i Amire 1334.
İbnillemin Mahmud Kemal, Kemalü'l-Hikme, Dersaadet: Tercüman-ı Hakikat
Matbaası, 1327.
İsmail Kara, "Çağdaş Türk Düşüncesinde Tasavvuf ve Tarikatlar", Din ne
Modernleşme Arasında: Çağdaş Türk Düşüncesinin Meseleleri, İstanbul: Dergah
Yayınları, 2005.
Metin Kayahan Özgül, H ersekli Arif Hikmet, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1987.
Rıdvan Özdinç, Osmanlı Modernleşmesi ve Hersekli Arif Hikmet: Mecelle'nin Bazı
Mevclddına Dair İntikadname, İstanbul: Kitabevi, 2012.
Şemsettin Şeker, Ders ile Sohbet Arasında: On Dokuzuncu Asır İstarıbulu'nda !Jim,
Kültür ve Sanat Meclis leri, İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi, 2013.