palaspandıras 22

48
1 22 PALASPANDIRAS

Upload: palas-pandiras

Post on 07-Apr-2016

227 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

üzgün yaratıklarını yaşamdan kurtarması için ölümü yolluyorsun.

TRANSCRIPT

Page 1: Palaspandıras 22

1

22

PALASPANDIRAS

Page 2: Palaspandıras 22

2

palaspandıras’ın her zaman netten çıkmasını istedik. Kolayca ulaşılabilir, yeni medyanın tüm imkanlarından yararlanabilen, iletişime her an açık bir yayın olması gerektiğini savunduk. bu fikir sevilmedi, hep basmamız gerektiği söylendi. zaten netten çok kişiye ulaşabildiğimizi, esas alanın net olduğunu söyledik. fakat şimdi şunu anladık; netteki okuyucularımızın büyük çoğunluğu bastığımız birkaç sayıdan dolayı nette aranmışlar.

yirmi ikinci sayıyla birlikte, bundan sonra net yayınıyla palaspandıras’ı matbu olarak da çıkarmaya karar verdik. öyle olsun.

iletişim için.twitter.com/ppalaspandiras

[email protected]/heygiynas

[email protected]/papafanzin

[email protected]

Page 3: Palaspandıras 22

3

PORSELEN YAPIMINDA KULLANILMAYAN ŞEYLER

KAOLIN: çipil gözlü meleği klee’in; uyandırıyor tüm uzuvlarımıtaşa vuruyor elini “tık tık”metafizik kabuğunu soyuyor taşın

hani şu ellerinden ilki pilavoğlu hanın ahşap kapısındaikincisi kapının bittiği yerde: taştasana bir şeyler anlatıyorpergelin ayaklarını zorlayarakbedende başlayıp, çarşafta bitenve yoğunlaşmamızı zorlaştıran birşeyler.

denedin, binlerce defa olduğu gibiterler içinde kaldın, ağladınyeterince göksel bir şemale kavuşmadığında her şey; yoruldun, yorulursun.doğru renge tünemediğinde uzviyetküsersin, sonra bir hınçla yerinden doğrulursun.

Page 4: Palaspandıras 22

4

KUVARS:ademoğlu esner, banyo kutsal, ekmek esmerlütfu zeytine dokunulsun isterbütün bunlara dedebirkaç bir bardak ılık su ekler“motor susuz kalmıştır” cümlesiylegeceyi kast eder

uyandın mı?kalp, akılla; akıl uzviyetle çarpışmadan az önce“uzuvlu” cümlenin ilk akla getirdiğinden daha mühimi,fallik olan patikadan sapmadan kalbi ileriye iten şeylerin toplamı gibi

ama şu da var,tüm gece ayı dağın ardına yollamış zihnin artık ihtiyacı yoktur yeni bir panayıraya da yeni bir paket alka seltzer’e

Page 5: Palaspandıras 22

5

KUVARS:ademoğlu esner, banyo kutsal, ekmek esmerlütfu zeytine dokunulsun isterbütün bunlara dedebirkaç bir bardak ılık su ekler“motor susuz kalmıştır” cümlesiylegeceyi kast eder

uyandın mı?kalp, akılla; akıl uzviyetle çarpışmadan az önce“uzuvlu” cümlenin ilk akla getirdiğinden daha mühimi,fallik olan patikadan sapmadan kalbi ileriye iten şeylerin toplamı gibi

ama şu da var,tüm gece ayı dağın ardına yollamış zihnin artık ihtiyacı yoktur yeni bir panayıraya da yeni bir paket alka seltzer’e

FELDISPAT:çipil gözlü melek;işin bitti mi, eğleştin mi, başka işlere vaktin var mı?

apartumanın bodrumuna çağırıyorum benibir ahşap zürafa görüyorsun evine alıyorsun cam önüne koyuyorgüneşle besliyorsunendüstri devrimi uyandırmıyor seni, uyandırmayacakbu ahşap zürafadan farkın, ateşle imtihanındiğerlerine nazaran ateşe dayanıklıama kırılgansın sahi kırılgan mısın?

üzülme sakın;zaten taş yeterince kiracısıdır her şeyin.

Ufuk Akbal

Page 6: Palaspandıras 22

6

Kara çalıIÖlümden acı bir tat kaldı üzerinde dikenlerincan almanın buzlu camlarında izledim silüetlerinsilinişini salgıladığım zevklerle beraberöğle vakitleri, sokaklar sessiz ve uykubudur artık geri dönüşsüz şiirim

Bacaklarımla aramda kan var, küf ve mantaruyandım beri sevemiyorum artık şuihtimal beniniölülere duyduğum saygı genzime akıyor

Ne kaldı üstünden geçmedik hafiflerken yerküreyerçekimsiz arzunun yasasına sığınıp ne çok basmadıkşeker ve üflenmedik toz bıraktık! Tat kaçırdı tepinen ayaklarımızve şimdi bizim için beslenipkıçımızın eyerlendiği yabanın üzerinde yavan vekamçılarla dehlediğimiz arzu sürünmenin nal izleriyle dolarken derisinebiz demek yasak ediliyor bizebencil bir şangırdamayla içeri buyur ettiğimherkesten özür dilenip, def ediliyor

Oysa bilselerdi mişli geçmemiş şimdiki zamanlarındinmemiş asidini; yadsımalı tekerrürlerle dönerkendingili tekerimizin, tangırdayan on yılişte öyle fokurduyor kaburgalarımda

Page 7: Palaspandıras 22

7

On dokuz aralık bıraktım gezinirken Paris’in sokaklarındakalbimin on dokuz kapısını araladım on dokuz kezsanki ihanet, ensest ve serseri kibir sokulsun diyegözyaşlarını içine akıtmanın saadetini keşfetti!ölülere duyduğum saygı, yeni cinayetlere azmederken hem de...

Kilolar verdim topak topak ki sevmiyordum kendimikemiklerimi saran tombul etler içinde, çirkindim ve ruhumdaki zayıflığın çarpılmış suretini düşürüyordu sanki gövdeme; anatomimin merkezini çarpıtarakönce özlüyor sonra arzudan tiksiniyordum inzivadabir öyle bir böyle olup tam ortalarında, uçlara en uzak yerde tutuyordum soluğumusadece görüyor ve hatırlıyordum; yalnız bunlar bozmuyordu dengemi, ta ki gören ve hatırlatan şatosunun hendeğinde kaynayan asitzihnimde milim milim ilerleyene dekEy anı isteyenler! Önce geçmiş ve nihayet gelecek dealınırken ellerimden, yine ansız bir sızıya dönüşüyor zamangeçmişsiz ve geleceksiz sadece bir hiçsiniz bu uğulduyor içimdebir Hiç! Ve bir hiç olduğunuz için geçmişsiz ve geleceksiz!Sadece anlamaktan tiksinmeyenler için:doğaya esaretle hürleşen bir nesil ve kendi doğalarıterk ettiğinde onları, akılda kalan kurbanın suretidir

Page 8: Palaspandıras 22

8

Al suret! Arsız suret! Yüzsüz ve sanki süt değil de zehir emmiş kurbağa suret! Hayalarda, kasıklarda, apış arası, meme ve iç lağım kanallarında birikmiş hoyrat ama kuş şakırmış gibi şaklayan kırbaç; tek tanık ve yalancı şahit suretiçimdeki iltihap, bendim, bendi, ben ve benağacağhh.Bendi o anlata anlata bitiremediğim ıstırap!Cehennemin unutturmadıklarıyla unutulan cennetlere duyulan matem, ben...İyi okuyun, daha büyük cehennemlerle diner ancak yarım cehennemin acısıAh sevişirken ki halim, senden tiksinmeyen tiksindiriyor beni. Senden tiksinmek ve seni kışkırtmak arasında ensesiz bir enişte yahut amca veya benden taşıdığın koca parça ne kadar da çirkin!Girmişler aramıza ve artık imkânsızken dönmek o günahsız ıslaklığa, sırtımız görülür görülmez kazınmış adlarımız onların karanlığındaki listeye, meğerse...

Page 9: Palaspandıras 22

9

IIDuru suyumuzda çapak çapak kabarırken binlerce baloncukipi yeğlemiştik öldürmek için, mantıksız kin olmak istediğimizşeye karışmıştı ilkin ve sona yaklaşan gözlerde çapak çapaktı dirim

Artık hiç kıymeti kalmamıştı masumiyetin. Gerçek çirkin ve duymaya alıştığımız her sözbizi öldüren bir zehir; öfke ve kin karşısında her şey çaresiz beklerdi hükmünügelip bizi de yıkacak selin saati bekleniyor; evlerde tahtaların insafına bırakılmışnice hayatlar şarap fıçılarına sarılmayı düşlüyor; tek şey umuluyor hayattan:biraz biraz daha kabarcık, yerçekimine karşı bir kaç masum baloncuk dahageberesiye gebermeyi arzuluyor yadsımalı tekerrürün çıkık çivisi

Page 10: Palaspandıras 22

10

IIIHaydi dağılın evlerinize artık, sesler başladısiz de bilin küçük insanlar gibi neyi bildiğiniziakşam oldu mu tahsilat başlar, yatağınızdan çıkmadanbekleyin sorgucuyu, gözleriniz tavandaon dokuz aralıktan pencereler çarpana dek zihninizdeyapamayacaklarınızı düşünerek feragat edin yapacaklarınızdançünkü zehirli bir ırmaktır artık yaşam

Gelip soracaklar size, sorulmaktan korkmayın haydibakalım itiraf edin, göğüs kafesinizdeki asansörnasıl da çiziyor geçmişinizisesler susunca sizin de içinizde hırlıyor bir köpekhaydi yemleyin onu gizli gizli, sırtını okşayıp sakinleştirinve öyle koyun kafanızı yastığa-itin kokusundan bulduğu sessiz köşede karanlıktan kolyeler takılmış en güzel sineye!sizin de içinizde bir köpek, köpek olduğu için uluyupuluduğu için benzerken bir köpeğe, bir çıkıp üç inin

sizin de içinizde asit ve damlası yeryüzünün sadece istiyor diyegetirin sonunu hayatın; istediniz diye siz de ta içinizdençıkarıverin o ıslak köpeği gizli ininizdenbiraz da köpek siz olsun, siz o köpek

Haydi, haydi diyorum size zihninizin çarkı çatladıçabuk toparlayın eşyaları şaklat kırbacını arabacıbu dünyada şiir uykusuz yazılıyor yalnız ve ayıkkenyalnız beynin bir damarı patlayıp şakak zonklatırkenhaydi kaçın yakalanmadan sıvazlayacak organ arayan ellere! Çünkü bu ülkedeşehirler yalnız pazar sabahları şehre benzer;yani hepiniz nihayet uyumuşken; şuuraltınız bile

Ah kalbim! Seni savunanlar incitti hep seni

Page 11: Palaspandıras 22

11

IIIHaydi dağılın evlerinize artık, sesler başladısiz de bilin küçük insanlar gibi neyi bildiğiniziakşam oldu mu tahsilat başlar, yatağınızdan çıkmadanbekleyin sorgucuyu, gözleriniz tavandaon dokuz aralıktan pencereler çarpana dek zihninizdeyapamayacaklarınızı düşünerek feragat edin yapacaklarınızdançünkü zehirli bir ırmaktır artık yaşam

Gelip soracaklar size, sorulmaktan korkmayın haydibakalım itiraf edin, göğüs kafesinizdeki asansörnasıl da çiziyor geçmişinizisesler susunca sizin de içinizde hırlıyor bir köpekhaydi yemleyin onu gizli gizli, sırtını okşayıp sakinleştirinve öyle koyun kafanızı yastığa-itin kokusundan bulduğu sessiz köşede karanlıktan kolyeler takılmış en güzel sineye!sizin de içinizde bir köpek, köpek olduğu için uluyupuluduğu için benzerken bir köpeğe, bir çıkıp üç inin

sizin de içinizde asit ve damlası yeryüzünün sadece istiyor diyegetirin sonunu hayatın; istediniz diye siz de ta içinizdençıkarıverin o ıslak köpeği gizli ininizdenbiraz da köpek siz olsun, siz o köpek

Haydi, haydi diyorum size zihninizin çarkı çatladıçabuk toparlayın eşyaları şaklat kırbacını arabacıbu dünyada şiir uykusuz yazılıyor yalnız ve ayıkkenyalnız beynin bir damarı patlayıp şakak zonklatırkenhaydi kaçın yakalanmadan sıvazlayacak organ arayan ellere! Çünkü bu ülkedeşehirler yalnız pazar sabahları şehre benzer;yani hepiniz nihayet uyumuşken; şuuraltınız bile

Ah kalbim! Seni savunanlar incitti hep seni

VDevamı da var! Bitmedi kendi içimde kendimekaldırdığım kırbaçların şak şuk inen sesleri her şeyin yüzüneki onlar bir otomobil markasına ilham olabilir, ,rüzgârı yaran bir ses taklidi,böylece para edip midemize inebilirşöyle de seslenebiliriz kendimizekadavra kadavra kadavra hepsi kadavraya da şöyle özetlenebilir tüm bunlar:suistimal ettiğiniz benler kanseri tetiklerkanser burada belirtili nesne-belgeçli gelgeç-; ve gayet netaçık ve saçık belirtiyor tdktetikleyen ben, sıfat ise bilfiil çekimlenmişve Arabistan çöllerinden göçen bir dil ama ne yazık o da suistimal edilmişkamçılar beni biraz delirtiyor belki ya da bunaben artık deliliği sömürüyorum da denebilir...yeter ki söylemedikleriniz getirsin sizi sağ salim evinizesahi ne ara çıkmıştınız? Çıkıp kendinizi ne ara saymıştınızdöneceğinizi bile bile; hâlâ o küçük eski hilelerle

Page 12: Palaspandıras 22

12

VIKamçı diyordum o kadar da önemli olmayabilirgelip gitmeli anlamları arasında ikininönce düzden ve sonra tersten aynı sonuca ulaşmak- Derivative losyonları, mesela-pek çokları için sağlama olabilir, sağlıklı işlemyürüttü kafalarınız, size tebrikler sunulabilirama pek sağlıksız bulanlar tanıyorum bunlarıönce düzünden gidip sonra tersinden geliphiç kımıldamayan biriyle aynı mesafeyi almak gibidin kitaplarına merak salmak ya da ermiş birilerinihafife almak ve meşrebini mahalle ablalarının donunda sallandırmak için yanıp tutuşan terli bıyıklaraslında tüylenmiş birer vicdan olabilir ne kötü ne çirkin ne eciş ve bücüş ama yine de birvicdan; yolunmuş tavuğun çıplak budunda kalmıştüyler gibi bir vicdan, kaynar suda o da kaynargider denilen erkeğin tüylü vicdanı,çükün vicdanı, tıraş edilen apış arası vicdanı,ama yine de bir vicdan!taş kalpliler ve merhamet sultanları kadarşarap ve viski, ot ve hot-zot kadarkendini kesen bıçağı başka boyunlara uzatmak gibidaha isminin hakaret mi yoksa abanılası bir bekâret mi olduğu belli olmayan aklın arkasında tetik bekleyentilkilerin uğrak mekânı severken tiksinilen ve hep istenen, hayata gelinen ve pişman edilen yer, o ilk aralıkah benim zavallı dimağ’m. Ah çüklerle bezeli bağışıklık sistemim, çük oligarşisi, seni yıkmak ister kimibense batmak istiyorum sana, çünkü senle katlanmışım hayata

Barış Yıldırım

Page 13: Palaspandıras 22

13

VIKamçı diyordum o kadar da önemli olmayabilirgelip gitmeli anlamları arasında ikininönce düzden ve sonra tersten aynı sonuca ulaşmak- Derivative losyonları, mesela-pek çokları için sağlama olabilir, sağlıklı işlemyürüttü kafalarınız, size tebrikler sunulabilirama pek sağlıksız bulanlar tanıyorum bunlarıönce düzünden gidip sonra tersinden geliphiç kımıldamayan biriyle aynı mesafeyi almak gibidin kitaplarına merak salmak ya da ermiş birilerinihafife almak ve meşrebini mahalle ablalarının donunda sallandırmak için yanıp tutuşan terli bıyıklaraslında tüylenmiş birer vicdan olabilir ne kötü ne çirkin ne eciş ve bücüş ama yine de birvicdan; yolunmuş tavuğun çıplak budunda kalmıştüyler gibi bir vicdan, kaynar suda o da kaynargider denilen erkeğin tüylü vicdanı,çükün vicdanı, tıraş edilen apış arası vicdanı,ama yine de bir vicdan!taş kalpliler ve merhamet sultanları kadarşarap ve viski, ot ve hot-zot kadarkendini kesen bıçağı başka boyunlara uzatmak gibidaha isminin hakaret mi yoksa abanılası bir bekâret mi olduğu belli olmayan aklın arkasında tetik bekleyentilkilerin uğrak mekânı severken tiksinilen ve hep istenen, hayata gelinen ve pişman edilen yer, o ilk aralıkah benim zavallı dimağ’m. Ah çüklerle bezeli bağışıklık sistemim, çük oligarşisi, seni yıkmak ister kimibense batmak istiyorum sana, çünkü senle katlanmışım hayata

Barış Yıldırım

Page 14: Palaspandıras 22

14

biz omrumuzu ikna uzerine boyle gunumuze taşıyoruz.

Şiirde öznelerle ilişki kuramazsak yani kendimiz gibilerle ortaklaşa korumaya çaba gösterdiğimiz bir hitap alanı açmayı başaramazsak kendimize varlık dairesinde bir oda edinemeyeceğiz. Bu varlık odası ol-madan da yazdığımız şey ne şiir olacak ne de birileri için bir anlam ifade edecek. İyi şiir denilince aklımıza gelen şey tam olarak bu hitap alanıyla yazdıklarımızın kesişmeyi başarabildiği alanda vuku buluyor. Hitapyani karşı karşıya olunan kişiye söylenen söz, söyleyiş. Biriyle karşı karşıya olduğun yer dostluk ve düşmanlık üzerinden çeşitlenir. Kendin gibilerle bir amaç uğruna aynı yola çıktığında yan yana olduğun gibi ‘karşı karşıya’ da gelirsin, örgütlenmen gerekir ya da başka yollardan gelen seninle ‘aynı yolun yolcusu’ olmayan biriyle kesiştiğinde illaki hi-tap etmen; duruma göre ya orta yolu bulman veya kavga etmen gereke-bilir. Bu yüzden ben kimim? kimle aynı yoldayım?, kime karşıyım? gibi sorular paranoyanın konusuna girmez. Bu sorular varlık dairesinde bir oda edinmek için düşünülen esas olarak kime, nasıl hitap ettiğini, nihai olarak senin varlığını tayin eder. Hitap alanını var edebilmiş şiir (mimari şiir) bu yüzden varlıkla yani an-lamla ilişki kurabilirken hitap alanı olmayan şiir (dekoratif şiir) modern dünyanın en basit şekliyle konformizmin, kelime oyunlarının, edaların, güzel söyleyişlerin, haz verme peşinde koşmanın şiirdeki yansımaları olmak zorunda kalıyor.

Turk şiirien başından beri bir hitap şiiri olmuştur;övgüye hitap Methiyeler, allaha hitap Münacaat, peygambere hitap Naat, ölüye ve ölüme hitap Mersiye, düşmana hitap Hicviye, kendine hitap Fahriye.

Page 15: Palaspandıras 22

15

Bu gelenek daha sonra sürekli olarak farklı modern formlarda kendini inşaa etmiştir. Turkçebaşlı başına hitap dilidir. Yabancı dillerden kelimeler alınır ama fiiller mutlaka Türkçe olmalıdır. Dil, sürekli hareket halinde ve hızlıdır. Farsça ve Arapça gibi müzikaliteye öncelik vermekten çok uzun yıllar sürmüş göçebe yaşamın etkisiyle sürekli bir devinim, sürekli bir yolda olma halini içerir. ‘Like’ kelimesi Türkçeye girebilir ama fiil halinde mutlaka like’lamak gibi türkçeleştirilerek kullanılır.Bu nedenlerden ötürü varoluşla derdi olan şair, yazdığı dilin doğal yapısına uyum sağlamalı, o dilin başlıca özelliklerini göz ardı etmeme-lidir ki zaten konuşmak kelimesinin kökü koymak, kendini koymak’tan geliyor. Konuşmadan şairin kendi varlığını ortaya koyması mümkün değil. Türk şiirinin yakın geçmişine baktığımızda sadece somut şiirin kendine has bir hitap alanı oluşturabildiğini görüyoruz. 2000ler somut şiiriinin en karakteristik özelliklerini gördüğümüz birkaç şairden bahsedelim. Ahmet GuntanParçalı Ham.’ın devamı önce [Parçalı] [Ham] Drülütt. ve sonrasında [ PARÇALI ] [ HAM ] Hitaplar şeklinde geldi.

Kitabın ismindeki Drülütt başlı başına bir hitap ünlemi. Hitabın başlatıcısı olarak ey gibi, ah gibi. Sonrasında ise hitap, şiirin yapısını iyice belirlemeye başlayıp şiirlerin ismine dek varlığını yükseltiyor. Güntan’ın yeni şiir kitabının adı [ PARÇALI ] [ HAM ] Hitaplar. olursa pek şaşırmayız. Ulus Baker’in Kant için söylediği ‘Kant’tan sonra herkes, bir anlamda hep Kantçıdır.’ sözünü uyarlarsak : Parçalı Ham’dan sonra herkes, bir anlamda hep Güntancıdır.

(…)Elimi bağlasan, ağzımı bağlasan, gözlerimi örtsen, sana bir şey anlat-maya çalışırım(…)

Page 16: Palaspandıras 22

16

(…) seni dipten çıkaracak eli bekleme Tokilerden Çiçek Yiyen Osman Bey, o el artık sana gökten uzatılmayacak, cebini doldurduktan sonra secdede dikkatli ol, bozuk paralar dökülmesin pantolon cebinden ya da git namazını arka sırada kıl ben para görmeyeyim (…)

Barış ÖzgurParçalı Ham sonrası dönemin şairleri arasında yalaka ve yeni çıkacak olan blitzkrieg kitaplarıyla konuşma dilini en belirgin kullanan hi-tap alanını en sağlam kurmuş şair olarak dikkati çekiyor. Bu şiirlerde acılarını konuşarak dindirmeye çalışıp dertlerini konuşarak çözmeye çabalayan bir şair görüyoruz. Sonuçta ev sahibinizle, sevgilinizle bir so-run yaşadığınızda onlarla önce konuşmayı denersiniz, ev sahibine gidip deneysel bir metin sunmaz, sevgilinize imgeler, kavramlarla dolu bir söylev vermezsiniz. Dert varsa yol, yol varsa yoldaş, yoldaş varsa uğruna savaşılacak bir dava vardır dert yoksa kime olduğu belli olmayan güzel söyleyiş, tüm kötülüklerin anası konformizm, havada uçuşan huysuz imgeler…

Barış Özgür’ün davası varlıkla, kadınlarla, kendisiyle, islamla, siyasetle. Bu dertlere baktığımızda bunların tümüyle aynı derecede savaşmanın ancak büyük bir öfkeyle mümkün olabileceğini görebiliyoruz. Öfkeyle sökülen bu konuşma sadece şairin değil bizim çözülüşümüz, daha büyük bir çözümlemenin işareti gibi.

“siktir et görme ben de bakmadım zaten başımı kaldırıp saklamadım yaramı gururla allah yazar öyle eğdirir başını salya sümük tükürürsün asfalta biriktikçe tükürürsün tükür yürüdüysem sana değil ya yürüdüysem onlar kaldılar diye yoksa yürü-medim ihaneti”

“ tuttun bu saati buldun satırlar başlatacak satırlar tutturdun tuttum uzun tuttum başlangıçları açıklayarak neden karşımdasın ey okuyucu neden karşımdasın neden elinde elimde olmayan bu satır “

Page 17: Palaspandıras 22

17

Madde şiirinEfe Murad’ı getirdiği yer konuşma oldu. Son dönem şiirlerinde bolca seslenen dert anlatan bir Efe Murad görüyoruz. Efe şimdiye değin yayınladığı şiir kitaplarından sonra yakın zamanda Duvar ve Palaspandıras’ta okuduğumuz şiirlerinde belirgin olarak konuşmaya yaklaştığını hitap alanı oluşturmaya çalıştığını gösterdi. ‘‘her şey bıraktığın kadarıyla yeniden başlayacakbırakabilmeyi bırakmaya çalıştığında, sana dünyanın kapıları aralanacakaynı şeyleri görüyorsun demek, çakralar aynıher şey senin içinden geçecek, olana bırakacaksın’’

‘‘canın çıkmış seninruhun ölmüş, pörsümüşnefes alamıyorsun işte’’

Kadın şairlerbaşlı başına şiirlerini hitap üstüne kuruyor. Aslı Serin, Selcan Peksan, Sevinç Çalhanoğlu ve halen iyi şiir yazan diğer kadın şairlerin ortak özelliği kadın dilini şiirde hitap olarak var etmek ve karşısındakiyle konuşmak. “ sen burda bekle kapılar beklesin bi beş dakika bi beş dakka daha uyusam bu rüya bitecek” Aslı Serin

‘‘iyiliğe hitap etmesini bilmiyoruz‘kimsenin suçu değil bu, kader oyunu’ 14 milyon kez indirildi’’Sevinç Çalhanoğlu

‘‘üzgünüm barış, sana eskiden olduğu gibi sarayımdan seslenemem’’Selcan Peksan

Page 18: Palaspandıras 22

18

Diğer yanda hitap alanı bulamayan ruhunu konformizme satmış bir şiirle karşı karşıyayız. Bu şiir okuyucusunu da mecrasını da kendisini de sosyal medya üzerinden kuran hitabın yerini şakayla, ironiyle, şiir ortamı kavgalarıyla, popülist siyasetle doldurmaya çalışan bir şiir. Bu yüzden ister istemez varlık dairesinin dışına düşüyor. Ne Türk şiirine ne Türkçeyle bağı doğal olmayan sentetik bir yapı.

NeoepikGenişlemeyen daralmayan bir hitap alanı hitap alanı değildir. Çünkü hareket yoktur değişim yoktur. Devinim olmadan bu süreçler bir anlam ifade etmez. Neoepik şiir kendine hitap alanı bulup sonrasında bu alanı kendi mülkleri belleyerek hitaplarını sanallaştıran iki üç mekana sıkışan, konuşmadan ve yoldan çıkıp monoloğa dönüşen bir şiir haline geldi. Bu yüzden doğallığını yitirdi, ne mimari olabildi ne dekoratife dönüştü. Hem dekoratifçilerin hem mimaricilerin sevmediği düşman olduğu bir yere sıkıştı, bu sıkışmadan kurtuluşu yanına iktidarı almaya çalışarak gösteren neoepik sonunda popülist şiire evrildi.

Hitapsız şiiriSentetik yani Dekoratif olarak düşünebiliriz. Bu dekoratif şiir oldukça yavan ve yapay. Mimari yapı, doğal alan üzerinde inşaa edilir, Dekara-syon ise o bina içini yapılandırarak konformist, kapitalist bir zihin kurar. Siir için de aynısının geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Somut şiir, Mimari yapı gibi doğal tıpkı Türkçenin Türk şiirinin doğal akışına uygun, hitap alanını kendiliğinden var eden bir şiir. Dekoratif şiir ise yapay, sentetik zihinlerde Ikea kültürünü temsil eden bir şiir.

Bu durumda mimari şiirin aralığının, varlık açısından yerelleştirilmiş nesnel kendiliği oluşturan içerik uğraklarından bir şekilde çözülüp ayrılan ya da onlarla birleşen yeni uğrakların sürekli derecelenişi yoluyla ve sadece bu yolla kavranabileceğini söyleyen bir şiir bilincine sahip olmasının bizi hakiki şiire ne kadar yaklaştırdığını görebiliyoruz. Kısaca söylersek dekoratif şiirin biçimi ne hitabın içeriğidir ne de bu içeriğe şu ya da bu şekilde eklenen bir yeni içerikler karmaşasıdır.

Oğuzcan Önver

Page 19: Palaspandıras 22

19

f-a-n-z-i-n

Fanzini, dergiye tercih ettim çünkü fanzin ferahtır. Kolaylaştırır. Dergiciliğin gereksiz yüküne katlanmadan, yani; resmi zırvalarla uğraşmadan, periyodik bir zamana hapsolmadan, konularını sınırlandırmadan, para puldan uzak, işini halledebilirsin. Bir dergi çıkarmaktansa, “FANatic magaZINE” yani, RADİKAL BİR DERGİ çıkarmayı yeğlerim.

Türkiye’de fanzin nedir diye bakınca yirmi-otuz yıldır çıkmış bini geçkin fanzinle karşılaşıyoruz. Peki, bu kadar fanzin nereye gitti. Neden fanzinin ne demek olduğunu bile öğretemeden gittiler. Bir fanzincilik kültüründen söz edebilir miyiz?

Büyük şehirlerdeki fanzin çevrelerinden, “fanzinci” çevrelerden bah-sedersek… Şöyle bir bakınca anladığım şu; fanzinciliğin ilk fanzinlerle oluşan kültürü, geleneğe dönüşmüş. Yirmi yıl önce çıkan fanzin neyse aşağı yukarı şimdiki fanzin de o. Bununla birlikte ortamı da dönüşmeyip nesilden nesile aynı çevreden geçmiş. Ne yayılabilmiş, ne dönüşebilmiş. Dönüşemediği için yayılamamış ya da. Şiiriyle, kolajıyla, çizimiyle, öyküsüyle, fikriyle aynı kalmış. Fanzinlerin dönüşememesini iki şeyle kolayca açıklayayım.

Birincisi; fanzinler çıkışı itibariyle (türkiye’nin ilk fanzinleri) ne radi-kal bir dergi olsun diye, ne de kolaylıklarından faydalanıp işimizi rahat yapabilelim deyu çıkmış. Bir İstanbul çevresinin yaşam tarzını, fikrini, sanatı aracı edip fotokopi yoluyla, yüksek sesle konuşma kolaylığından doğan fanzinler, o çevrelere yakın çevrelere de ilham oldular ve kendini özgürce, fütursuzca ifade etmek isteyen herkes fanzin çıkarmaya başladı. Fanzinciliğin kutsallarından bunu anlayabiliriz; fotokopi(kolaylık), özgürlük(sansürsüz), amatörlük(sanatın hunharca kullanılan bir araç olması).

Fanzin, fanzinci olmak için çıkarılırdı.

Page 20: Palaspandıras 22

20

Fanzincilik, “olmazsa olmazlarıyla” muhafazakârlaştı. Sanatın canlılığını sürdürdüğü dergilerle, yayınevlerine atıp tutup söven fanzinler dönüşen işlerle baş edemeyeceğini görünce kaçmayı tercih etti. Dergi vs. çevrel-erden tamamen soyutlandılar. Sadece birbirlerini okudular, benzer işler ürettiler. Zaten fanzincilik de öyle takılan bir şey olmadığı için bu fazla konuşulmadı…

Yazıya fanzin türlerinden (şiir, ideolojik, futbol, fotoğraf, yerel vs.), fanzincilik hastalıklarından, güncel fanzinlerden, öncü fanzinlerden, belki Dünya fanzinlerinden bahsederek devam edecektim fakat bütün bunların detaylıca işlendiği bir sayı fikri aklımı çeldi. Bu kısım giriş ma-hiyetinde yine burada dursun. Görüşmek üzere.

Abdulkadir Gıynaş

Page 21: Palaspandıras 22

21

Page 22: Palaspandıras 22

22

olulerin defni.

ölüm üzerine tıbbi çeşitlemeler yaptım darlığın hevesleriylefarklı dünyaların cinayet hiç kuşkusuz uğraşıölüm ancak üçgeninin ölümle sonlanan ilişkiye yükselmesidir.bu bölgedeki mezar duvarlarında bir kraliçeye yeniden doğumuylatılsımlı reçeteler tahta tabutlar bulunur.mezarlık ittihaz olunan yerlerden başka yerlere ölü defni memnudur.mezarlıkların etrafı behemehal duvarlarla tahdit edilir.hıfzısıhha kanunu, onuncu bap, mezarlıklar, ölülerin defni.

geri dönüşümsüz nedenle solunum durduyapay solunuma başlanmazsa oksijensizliğe bağlı yetersizlikdakikalar içinde meydana kendini getirtir.ölüm süreci,ölüm minnacık parçalar halinde böyle hangi aşamayla gerçeksebirinde bilinç kaybı bir başkasında solunum biter diğerinde ayrılık gelirbu küçük ölümler esas ölümün yerini alarak onu ortadan kaldırıroysa onun tek iyiliği bir kez gelecek olmasıydıyaşama ihtimali olmayan çok ağır nevrozlu hastakorteks—spinal kord—beyin sapını içeren tüm santral sistemin ölümütüm reflekslerin motor aktivitesinin durması beyin sapı işlevini yitirdiyse yapay solunum bir hafta sürerbilemedin iki hafta

Page 23: Palaspandıras 22

23

ölümü kesinleşmiş kişinin yakınları süratle bilgilendirilir.ölümü kesinleşmiş kişi tüm insanlar yanidepresan ilaç kullanımı eşliğinde koma—apne nedenleri elenir, klinik muayene tekrarlanır, kesin karar verilir.iki defa ölmek önce beyin sonra beden2500 yıldır istek bulunulsa bile hiç kimseye öldürücü zehir vermeme veya tavsiye etmeme yemini etmiş şaire canlandırma uygulamayınız buyruğuyazık günah bırak ölsün.ötenazi gönüllü—gönülsüz farketmezeski yunanca Euthanasia sözcüğü[Eu: tatlı, güzel]; [thanosos: ölüm] tatlı, rahat ölüm ölümcül doz ilacın alımı bileklerin rahatlatılması ipin duvarla asılısı.üzgün yaratıklarını yaşamdan kurtarması için ölümü yolluyorsun. bu yüzdeki solgunluk, bedenin ruha yaklaşması kanımızla birlikte duracak.

Oğuzcan Önver

Page 24: Palaspandıras 22

24

BU SENE DE BEN ÇIKTIM ‘‘yiyemiyorsan gargara yap’’

Ben kimim la. Bu sene de ben çıktım hahaha. Bakalım seneye hangi talihli var sırada. Biz hiç bitmeyizbirimiz bitse öbürümüz çıkar.

Geçen bir yazı okudum. Haşmet ve ben. Allah’ım ne kadar komik bir yazıydı ya. O kadar komik bir yazıydı ki öldüm gülmekten. Sadece ben de değil herkes birbirine bu yazıyı işaret edip kahkahayı koy veriyordu. Hakan abi de çok güldü. Gözlerinden yaş geldi. Beraber güldük hatta. Elele tutuşup güldük ha güldük. Lan ne komik bir yazıymış hay allah di-yerekten. Hakan abi resmen altına sıçtı. Halbuki ikimiz de eşek hoşaftan ne kadar anlarsa espriden o kadar anlayan adamlarız bu yazının neyine bu kadar çok güldüysek. Hakan abi daha çok güldü. Bence erenle haşmet abiler de gülmüşlerdir. Yazı mı komikti, anlatılan şey mi. Tabi biz hakan abi (haşmet ve ben abi de diyebilirim ha aslında kısaca hahaha) yazı komik deyince hemen o görüşte birleştik. Yazı komik yoksa bunların hakan abiyle uzaktan yakından alakası bile yok. Hakan abi komik değil ki. Gerçi bir keresinde hakan abinin ‘‘aslında ben standupçı olabilirim ha. Bir şey yapmama gerek yok öyle çıkıp ilkokulda parmak kaldırmama olayımdan başlayarak kahramanlık hikayelerimi anlatsam yeter. Her-kes yarılır anasını satayım. Valla kapalı gişe oynarım ha. Yırtarım lan aslında’’ dediğini hatırlıyorum. Ben de yazıyı gülmekten sonunu zar zor getirdikten sonra. Dedim ben niye bunun üzerinden kendime bir vazife çıkarmıyorum ki. Hakan abinin götünü yalamak için bundan iyi fırsat mı olur. Sana ne ki sana fikrini soran oldu mu diyen olursa da bana zaten hiç kimse bir şey sormuyor ki ben zurnanın zırt deliğiyim, niye sorsunlar. Ben zaten hep kendim konuşuyorum derim. Şimdi öncelikle anladığımız bir şey var ki bu yazıyı yazanla Mehmet davut aynı kişi. Ayrıca şunu da bilmemiz lazım Mehmet davut ve Mehmet molla aynılar. Bunların oturması, kalkması her şeyleri aynı. Bir de maaşsız var. Bunların hepsi aynı adam. Fayrap dergisinden bazı arkadaşlarıma sorduğumda onun için ‘‘ hep kendinde, eşinde, dostunda, daracık çevresinde gördüklerini yazıyor. Halbuki biraz da götünden uydurması, görmediklerini yazması lazım.

Page 25: Palaspandıras 22

25

Ayrıca çok eşsiz benzersiz bir insan o, anlattıklarını bir tek kendi yaşıyor. Halkın mesela götüne biz su sıçradığını hiç zannetmiyoruz. Ayrıca şiirlerinin hiç birinde ekmek ya da fener geçmemesi çok büyük bir eksik-lik’’ dediklerini anımsıyorum. Ben maaşsızı okuduğum zaman ilk bölüm-le ikinci bölümü yazan kişinin aynı kişiler olduğunu hemen anladım. Bu haşmet ve ben yazısını yazan kişiyle de aynıydı. Çünkü yazının altında yazan isim maaşsız ve mehmet molla kitaplarının üzerinde yazan isimdi. Bu tespitler elbette ki beni türk eleştiri tarihine tek başına geçirecek ni-telikte tespitler. Bundan sonra iş zaten atıp tutmaya, yazarı yerin dibine batırmak için var gücünle sallamaya bakıyor. Bir kere ben, beni bu kadar güldüren bir yazıyı niye kötülüyorum, ha doğru ya hakan abiye yaran-mak için. Bu çocuğun şiirleri geleceğe kalmaz ben size söyleyeyim çünkü geleceği fayrap tayin ediyor. Adamların hepsi Hanefi bir kere. Tabii ki on-lar tayin edecek ya ne sandınız. Ayrıca hepsi metrobüse biniyor ve halkı çıplak gözleriyle görebiliyor. Siz belki hayatınızda halk görmemişsinizdir, adamlar resmen onların arasında. Çünkü halk yalnızca belirli bölgelerde yaşar. Mesela hakan abilerin orada var. Ben bazen canım halk görmek istediğinde oraya gidiyorum. Sakin huzurlu bir yer. Mesela bu dünyada borçlu baba gören bir tek hakan abiyi biliyorum ben. Siz elinizi sıcak su-dan soğuk suya bile sokmuyorsunuz allah bilir. Allah bilir bir giydiğinizi de bir daha giymiyorsunuzdur. Neyse. Demem o ki ben çok cesur bir insanım. Cesaret göt ister. Cesaret şöyle oluyor rastgele birini seçip ke-sin yargı cümleleriyle onu kötülüyorsun. Cümle kesin yargı içeriyorsa doğrudur. Herkes yer. Yani hüseyin cönktürk olsun. Artık eser gürson mu olur kafanıza göre istediğiniz değeri harcayabilirsiniz. Herkes yer dedim de aklıma geldi külyutmaz hoca triplerinde ikide bir onu yemiyoruz bunu yemiyoruz diyip duruyom içimden yiyemiyorsan gargara yap demek geçmiyor diyemem kendi kendime hahaha. Fayrapın sitesinde neoepik övmenin Japonya dergisinde oranın şairlerini övmenin ne kadar cesaret istediğini tahmin edersiniz.

Page 26: Palaspandıras 22

26

Keşke diyorum cesaretim böyle bölünmese de onu tek istikamete kanalize edebilsem. Versem sırtımı fayrapa ohh. Cesaretimin tavan yaptığı yerdir. Zaten hakan abi birini sildi mi ona ‘‘senin adam olmadığını zaten ben en başından, seni görür görmez anlamıştım’’ lafını ilk diyen ben oluyo-rum. Kendimi neoepikçi de ilan ettim, bu da şeye benziyor, ikinci dünya savaşında almanya yerle bir olmuş sonra 1955te malın biri de çıkmış demiş ki ben naziyim. Benim ki de o hesap biraz hahaha işin şakası. Bu arada ben felsefeden de çok iyi anlarım zaten hakan abiyle ben her bir zikten anlıyoruz. Hakan abiyi her fırsatta kral yaparım ondan sonra da istersen allahı eleştir. Allah, allahımız ama son zamanlarda düşüş var iyice klişeye yaslanır oldu. Bazı şiirleri o kadar yavan ki bunları editör ben ol-sam yayınlamazdım. Bunları benden başka kimse cesaret edip yazamıyor çünkü çarpılacaklarından korkuyorlar. Bir dakka şimdi allah eleştirilemez mi. Ben de seviyorum ama putlaştırılmasına karşıyım. Vs. Vs.

not: Bu yazıyı enayi gibi 14 aralıkta yazdım halbuki 10-12 gün daha sabretseydim kendimi yıl sonunda çıkan olaylardan cesaret almakla suçlayabilirdim ne güzel. tüh.

Mehmet Davut Özdal

Page 27: Palaspandıras 22

27

FOSİL

Persona taştan bir uzuv görünür dağların ağaran saçlarındaimara açılmış kalbin cürmünden gözdeki kararahayatımızdaki salıncaktan geriye geçit vermeyenkördüğümle tanımlanan o metal yorgunluğutaşları bir geyik gibi kokladıkça zamankumu kısır sanır tuzu ezber bilirçatallanan bir gizle aynalaşır uzam ve terminalyolcu gider yedi uyurlara karışır bütün peronlarGizemi kalmamış avluların evlerin tekdüze kederindeKapital’den habersiz kedilerle sevişiyor dantel ölüleri ve camekânkendini vavlı bir geminin uzun süren cümlesiylesiyah beyaz bir çıktının ırsî malzemesindemezuralarda kalır imgesi çocukluğun:fonda kuşlar, dildeki sis, uzağını yitirmiş bakışlarmevsiminden önce yağan sentetik alaşımı tenin, töreninArtık defne dalından bir taçla girilmeyen cilalı aş devrinefosil yataklarından uğurlanmaktalar sustuğumuz kadar kefenuyuduğumuz kadar derin.

Seyhan Kurt

Page 28: Palaspandıras 22

28

Ali Özgur Özkarcı soyleşi.

‘‘Modern Turk şiiri seslenmeyi onemseyen, hitapçı bir şiirdir.’’

1’e 2 kitabında ilk iki kitabın bir arada basıldı. Bugunden baktığında o şiirleri nasıl değerlendiriyorsun?

İlk kitabım, Kırbaç okurların erişemediği bir kitap oldu. Dağıtımı çok iyi yapılmadı çünkü yayınevi benim kitabı bastıktan sonra kapandı. Ayrıca kitap baskı hatalarıyla doluydu. Genç bir şairin ilk kitapları ekseriyetle şanssızlıkla malul olabiliyor. Ben de bundan nasibimi aldım. Geriye baktığımda, ilk kitabımın belli handikapları vardı. Arkadaşlarla sohbet ederken ilk kitabım için “benim ilk toplu şiirlerim” diye dalga geçtiğim bile olmuştur. Bu yüzden ilk kitapta birbirlerine doku olarak uymayan kimi şiirleri, 1’e 2’ye almadım mesela. Yamuk ile uyumlu olabilecek şiirler bu kitaba girdi. Amacım, burada bir yönelime işaret etmekti. Elbette yeknesak bir dizgisellikten bahsetmiyorum. Dönüşen, kendi üstüne düşünen bir ilerleyişten, bir arayışlar manzumesinden söz ediyo-rum.

Bu yonelim neydi?

Bu yönelim şiirde gözlemin arttığı, ikinci yeni şiirinden arta kalan ba-kiyeyle hesaplaşan, şiirden edayı olabildiğince çıkartan bir yönelimdir. İmgeci belagatçiliğe karşı bir duruş da diyebiliriz. Çabam, imgenin kendi dönüşümüne ve yeniden üretilebilir olduğuna değil, ekseri kend-inden önceki şiirin dil atmosferiyle oyun oynayan şiire karşı bir alan yoklamasıydı.Diğer bir açıdan ise, Türkiye’de siyasi şiirin artık gözardı edildiği bir dönemde, “siyasilik” ve “şiir” bağlantısına yoğunlaşmaya çabaladım. Tersine bir yol izlediğimin farkındayım. Güncel eğilimlerin ve mevcut beğeninin dışında, özü yeniden hatırlatan klişeci siyasi belagat değil yolunu arayan güncel bir şiir üzerine düşündüm hep.

Page 29: Palaspandıras 22

29

Neticede, imgeci belagatçılık, toplumcu/toplumsal şiirin oldukça içindeydi. Son 30 yılın şiirinde, güncellikten uzak duran şairin biricik özerkliğinden başka hayata bulaşmadığı modern lirik şiirin varyasyonları hâkimdi (Elbette güncel eğilimlerin tersine önemli şiirler de oldu bu dönemde). Ayrıca siyasi şiirin nosyonu daha çok lirizme yakın toplumcu lirik bir seyirden ibaretti. Bu şiir kendisini toplumcu gerçekçilik üzerine kurmak istese de; gerçekçiliği, somutu, gözlemi ve güncelliği ıskalayan aslen “lirik” toplumcu bir şiirdi. Bu nedenle ben siyasi şiirle olan bağımı lirik toplumcu şiirde olmayan şeylerin üzerine şekillendirmeye gayret ettim. Yeni bir toplumsallaşma şiirde nerelere varabilir, bunun üzerine yoğunlaştım, bunu yazmaya çabaladım.

Ama şunu çok net biliyoruz ki, sadece şiirle varılacak bir konum değil bu. İçinden geçtiğiniz dönemin bir tespitini yapmanız gerekiyor. İdeolojik olarak ve buna bağlı estetik konum tespiti bu nedenle elzem. Ben buna ilk yazımda “romantiklik” demiştim. Daha çok devrimci ro-mantik bir kanalın açılması ve bunun beslenmesi gerektiğinin üstünde durdum. Kaldı ki toplumculuk, sadece bilinen anlamıyla “sosyalist gerçekçilik”ten neşet etmiş “toplumcu gerçekçilik”ten ibaret değildir. Toplumculuğun biçimleri, birden fazla ideolojik alana yayılabilir, kendini var edebilir.

Page 30: Palaspandıras 22

30

Tam burada mı başladı, eleştiri yazmaya yoğunlaşman? Bu işin sadece şiirini yazmakla kalmadın, aynı zamanda eleştirel yaklaşımda da bulu-nup Cetvelle Çizilmiş Dağınıklık adlı kitabında bir araya getirdin. Son 30 yılın şiir siyasetine yakından baktın. Peki, eleştiri bunun neresinde?

Bir şairin hem şiir üzerine düşünmesi hem de yeni yollar araması ancak eleştiriyle mümkün. Ana merkez edebiyat, enikonu “duygu”larını akta-ran bir edebiyatı önemser. Popülerleşme aygıtı böyle ilerler. Çok satan romanda da bunu görürsünüz. Bir şiirden neden hoşlanıldığı da duygu yoğun olup olmamasına göre tasniflenir. Nedense, bunun biçimsel aracı olarak “lirik” şiir görülüyor. Ama bir şiir “lirik” bile olsa, arkasında mut-laka bir düşünce vardır. Siir, eninde sonunda bir düşüncedir. Madem düşünce ana parametremiz, eleştiri de tam bunun merkezinde değil mi zaten?!Diğer bir nedense, şiir eleştirisinin veya edebiyat eleştirisinin, birkaç örnek dışında, tarihe ve dönemlere eğilmekten imtina etmesi. Bir şairin yanı başında akıp giden tarihle konuşmaması mümkün değil. Öyle veya böyle. Ama mümkün değil. Bu nedenle, CÇD’ye bir dönem okumaları kitabı demek daha doğru. Bir de eleştiri oldukça kuntlaşmıştı. Mesela, roman eleştirisi pek öyle değil. Frankfurtçu ve psikanaliz merkezli bir Nurdan Gürbilek eleştirisi yerli yerinde, sapasağlam duruyor. Ama genel itibariyle, bence artık sönümlenmiş yapısalcılık eleştiride hâlâ egemen. Son 20 yıl kadar değil, ama egemen. Cetvel’i biraz da böyle okumak lazım, metodolojk farklılık olarak.

Page 31: Palaspandıras 22

31

160. Kilometre Aralık’ta 3 kitap yayımladı. Kitaplar hayırlı olsun. Yayınevi işleri nasıl gidiyor?

Kolay olmuyor. Ama yılmıyoruz. Simdiye değin, sadece 160. Kilometre’den 44 kitap yayımlamışız. Bu, 3 yıllık bir yayınevi için hiç fena sayılmaz. Piyasa koşullarının hâkim olduğu bir dünyada/ülkede, bizim gibi merkezde değil de, onun etrafını saran bir yayınevi için direnmek kolay değil. Sonuçta bu da romantik bir kalkışma aslında. Hayatın çarkları başka bir yönde ve tepenizdeyken, sizin aksi istika-mette başka bir hayat, başka bir yayıncılık yapmak mümkün demeniz, bu romantikliğe içkindir. Siir varsa direnmek var, direnmek varsa şiir de olacak. Yolumuza devam ediyoruz. Bunu söylemek bile güzel.

Şu aralar yazdığın şiirler, şiir kitaplarını nasıl ayırıyorsun bunlar birbirinin devamı olan şiirler mi yoksa?

Her kitapta yaklaşık olarak benzer bağlamlar olduğu görülse de, her kitabımın bulduğu ve ona yoğunlaştığı bir biçimsellik muhakkak vardır. Misal 2015’te çıkacak son şiir kitabımda daha epik-lirik bir biçim den-emeye çabaladım. Oysa Köstebek inadına daha düzünden, daha güncel bir yerden konuşmaya çalışıyordu. En basit biçimde tarif edebileceğim ayrım bu. Kendi yazdığım üzerine konuşmak yerine, eleştiri yazmak daha ayartıcı açıkçası.

Duvar’da yenilikler goruyoruz ozellikle kapakla başlayan bu değişim devam edecek mi?

Hayır, devam etmeyecek. Biz derginin boyutunu büyüterek daha aksiyo-nel, güncelliğe daha fazla yaklaşan bir çizgiye çekmek istedik dergiyi.Duvar ne zamandır bulunmayan bir “eski”yi teslim ediyor. Romantik bir eskilik bu. Klişe bir eskilik değil ama… Bir dönüşü muştuluyor. İçinde bulunduğumuz çağın içeriksizliğine karşı içeriğe, toplumsallaşmadan uzak duran şiire ve edebiyata ve disiplinlerarası meselelere eğilme gayretinde. Ne kadar becerebileceğiz, bunu zaman gösterecek.

Page 32: Palaspandıras 22

32

Duvar için, Post- ekspres’le bir edebiyat dergisinin sentezi olmaya çalışıyor diyebiliriz. Gerçi Post-ekspres de kalmadı ama. Zaten bu sorunlu ve zor bir alan. Doldurmak o kadar da kolay değil. Duvar dergi-sinin hem edebiyata hem kültüre hem gövde/emek politikalarına para-lel bakmaya çalışan, mütevazı bir kalkışma olduğunu söylemek yeterli kanımca.

Genç şairler ve yaptıkları hakkında neler duşunuyorsun? 80’den 2000’e kadar bir analiz yaptın. 2010’dan sonrası için ne duşunuyorsun? Bu kuşak sana ne hissettiriyor?

2010 sonrası kuşak aniden zuhur etti. Dergileriyle birlikte çıkageldiler. Özellikle bu kuşağın çıkış olarak seçtiği yayıncılık e-dergi, e-fanzin veya fanzincilik şeklinde oldu. Bu dönemin ihtiyacına tekabül eden şey bu olsa gerek. Ancak fanzinin çizdiği itiraz kültürü merkezin dışında durma eğilimi gibi özellikler, bu dönemde çıkan bütün fanzinler ve yayınlar için söylenemez. Neticede genç şairlerin çıkardığı dergiler aslen ikiye ayrılır. Birileri merkezin görmesi için yayıncılık yapmaya çalışırlar. Diğer bir dergi tipolojisi de, kendi şiirinin önünü açmak isteyen, aynı zamanda şiir üzerine düşünen, çıkardığı yayınlarla kendini sürekli yeniden kuran dergiciliktir. Açıkçası 2010 sonrasını da incelerken de bu ayrımı hep aklımda tutuyo-rum. Bunun dışında 2010 sonrası şiirde daha çok muhatabın belirsizliği söz konusu. Oysa modern Türk şiiri seslenmeyi önemseyen, hitapçı bir şiirdir; ya bunu lirik şiirde olduğu gibi sessel formasyonlarla yapar ya da modern Türk şiirinin kodu olan siyasi şiire içkin olan güncelliğin yeni biçimlerini şiire dahil ederek yolunu çizer. Bu kuşakta elbette dik-kati çeken şairler var. Nasıl bir şiir yazacaklarını açıkçası merak etmiyor değiliz. Bir taraftan da beğendiğimiz genç arkadaşlarımızın ilk kitaplarını çıkarma hevesindeyiz. Ama 160. Kilometre’nin mesafeli olmaya çalıştığı bir tür sit-com şiirinin bu kuşak içerisinde olduğunu söylemem gerekir.

Page 33: Palaspandıras 22

33

Bu kuşağın genel eğilimleri üçe ayrılıyor. Ama yazılan şiirde asıl dik-kati çeken, iki şiir görüşü. Bir yanda 2000’ler kuşağındaki deneysel somutçuluğa, anti lirik şiire eklemlenenler, diğer yanda modern lirik şiiri, imgeci belagatçiliği yeniden dönüştürenler olarak ikiye ayırmak gerekiyor. Tuhaftır, her ikisi de güncel. Ama imgeci belagatçilik bu sefer ironik şiir üzerinden yeniden kendini kuruyor. Aslen eğlenceli/hazcı bir şiir bu. Üçüncü akım ise malumunuz. Ana akım şiir.

Abi bu Adanalılık durumu nedir ya? Yerellik şiirden dışlanan bir şey değil miydi? Sen kapak arkana “Adanalı!” yazmışsın, hayırdır? Bakıyoruz, son 15 yılda Adana’dan çok şair çıkıyor, çok dergi çıkıyor. Atarlı şiirle Adanalılık arasında bi bağ var mı?

Kapak arkasını ben yazmadım. Asla da öyle bir şey yapmam:). Bir atarı vardır Adanalıların ama, en azından bunu söyleyebilirim. Zaten modern Türk şiirinde üç damar var. İstanbul bir temsil olduğu için, onu her-kesi kapsayan bir mahfil olarak görmek lazım. Bir de Adanalı ve İzmirli şairler var tabii. (Gülüyor).

Page 34: Palaspandıras 22

34

Page 35: Palaspandıras 22

35

mutlak otekine yonelmek.

dışlar kaybı eller sallanırken ellerin görünümügöz aç kapa aç görünüm öteki bilir benden çok öteki görür sallanır öteki sallanıruzun yıllar geçip biri talihsizliklerden bahsederse eğer bilecektir yüz aynada sen ve benkader çok güçlü olsa da aşırı eziyet bozacak seni karşıma geçip çektiğiniz ıstırapları anlatabilsen keşkebugünkü yüzüm yandan yandığından önüme düşen şeylere bakamıyorumbaşkalarına anlatımdan faydalanmak ellerin aynada yok onlar olamaz dasürekli hareket ivme değil bu ne diyorsun öyle sanarak aşağıdan yukarı çıkmak zormuş ya palavraaşağıdan yukarıya çık bakalım içinden bahsetme herkese sonra bırakılabiliryüce isimlerini teker teker topladın ve gerçeği gizlemek sorunu bu aşırı eziyetöyle her şey benim kaderimle değişemez senin dualarınla öfkesi geçecekve katlandıkların seni üzmüyorsa şimdi bunları hak etmiş olduğun gerçekacı çeken sen acının kendisinden daha önce tükeneceksinonarılmaz bir yara olan ruhu esirgemek; seni ölüme alıştıran ellerini de-netlemekyakıldığın yığın beni ayırdı buradan balsamlar döktüm göğsüne sonraiç içe geçen kolların kolların ucu sonrası yok aynıbunalımla birbirine karışmak korkusu

Page 36: Palaspandıras 22

36

terk ederken genç bıraktığımız sen aynı olmayacaksındeğişecek gözlerin değil ama ellerin büyüyecekburada hiçbir şey tek parçadan ibaret değildir aslındabu işi yapamayacak kendine orada bakacak kadar güzel bir nesne oluşturamayacaksınbir emri işaret eder gibi algını çöz yık karşımda, seyretmek ve bilmek kendinibu gördüğüm duru genç kucak açarak büyü yapacak bir oyun vardıhakkında şüphen varsa övgüne izin ver şimdikehanet buluyorum ve uyarıyorum şahsına tapınmadığıma inanma sakınoraya gidip gelirken ağır bir cezaya layık olduğunu kabullendim daha ağırına dayanamazsınbuluyorum yine ölümden sonra yaşayan duygun varsa seni korkutsunşevkinden akarken ölüm sonrası duygun varsa sen mahvoldun

Gupse Ceren Geçalp

Page 37: Palaspandıras 22

37

tamam tamam geçti bişeyim yok

sınır ihlali yaptığçin yaylım ateşine tutulan avangart silahlının aslında sadece panik olması acı gerçeği ve sınır ihlaliçin değil ortaya gereksiz neo-tripler koyması ve belki bi tutam kendini doğru ifade edememesi hasebiyle ateşe tutulduğunu anlayarak kendine kızması akabinde her zaman yaptığı gibi geçmişini şugününü geleceğini sorgulaması sonra hiç doğmamış olmak düşüncesinin güzelliğiyle ne olursa olsun güzeldi o denizlerle pilakilerle narlarla topraklarla mislerle şakalarla iyilerle gü-zellerle kokularla gökkuşağı manzaralarıyla yağmurlarla lallalla yaşanan bu hayatın karşılaştırılması sonunda hayatın bi adım öne çıkmasıyla yaylım ateşine tutulması ve bazen ne yapacağını hiç bilememek fikrinin bazenlikten geneldeliğe terfi ettiğini görmesinin üzerine süslü cüm-leler kurmaktan sıkıldığını fark etmesi ama başka çarenin olmadığının da farkına varması ama yine cümlelerin de çare olmadığının farkına vararak yalnız öleceği düşüncesinden ürkmesi öleceği düşüncesinden ürkmesi baca içindekilerden sıkılıp itinayla beyin kiralanır fi-krini arzu etmesi evde öylece oturmuş gerilimler icat edip cesurcu-larla dövüştürürken herkesten sıkılması sıkılmazlıklar uydurması uydurmaların eserleşmesi falan filanlaşması son tahlilde bunların da bi boka yaramiycağı bilgisiyle selamlaşması keşke post-rockçı olsaydım gökyüzünde yaşardım ne güzel pişmanlığı ya da keşke ressam olsaydım da resim yaparken kulağımı kesmeseydim oh iyi ki kesmedim bak ne güzel kulağım var süper ya sevinçliliği ya da galaksiyi otostopla veya triportörle veya neşeli ayaklarla neşeli orman evleri konaklamalarıyla gezseydim pişmanlığı ardından okunan kitaplar psikolojiler kendi kendine psikanalizler freud’un aradan çekilmesi freud’dan sıkılması her şeyden vazgeçmesi aslında vazgeçmek istememesi ama yüzünü eline ulaştırdığı hissi ve birden aniden çöken üşengeçlik boşvermişlik dev yalnızlık hislerinin ağır basması sonra kendini suçlayarak kaybedeni oynamanın yolun kolayı ve aslında gıcığı olduğunu düşünmesi titreyip kendine gelmesi taburcu olması canavar gibi atak tetik canlı kanlı savaşkan dövüşken yeri gelince barışkan hissetmesi düzelmeye iyicil-lenmeye inanması sonra yine bi şeyler olması sonra hep bi şeyler olur çünkü cümlesinin var olması tam olarak hangi gün hangi saat hangi yıldan sonra böyle oldu

Page 38: Palaspandıras 22

38

evet yani böyle tam da böyle oldu diye düşünmesi düşünerek bir so-nuca ulaşamiycağını fark ederek düşünmeye siktir çekmesi düşünüp de dünyayı mı kurtardık lan sanki gerçeğiyle yüzleşmesi düşündük evet düşündük çünkü benliğimiz etrafında düşündük kendi se-fil hayatlarımızdan bir şey oldurabilir miyiz etrafında düşündük bencilliğiyle yüzleşmesi ama sonra dünyadaki her şeyin bencil olduğunu çünkü benin gencil olduğunu hatırlaması bundan bi şiirinde bahsettiğini ya da bahsedeceğini hatırlaması yazmanın aslında kendine kötü geldiğini daha mutsuz yaptığını çakozlaması ama işte başka çarenin de olmaması ya da taksim meydanına çıkıp ey düşüncesiz sevgisizler sizin yüzünüzden sincaplar da gitti karameller de eridi utanın lan utanın sizin yüzünüzden herkes yürüyen bir cansız sevgisizlik mankeni diyerek hepsinin suratına suratına portakalla vurması çok da kıyamaması ama sitemden de geri kalmaması fikrini bi gün gerçekleştireceğinin sakin huzuru çünkü insanlarla yapamaması aslında yapıyormuş gibi görün-mesi gülümsemesi aslında güzel de gülümsemesi yani zorlarsan uzaktan bahtiyar bile sandırabilecek stilde gülümsemesi istese bi uyumlu gibi takılabileceğini bilmesi ama bazen durup durup gelen mormızı serkeş uçurumlar yüzünden onlardan kaçmak istemesi aslında kendinden kaçmak istemesi ama bunun imkansız olduğu bilgisi sonra işte insan akışkan alışkan ve unutkandır sözünü kanıtlayarak kendini umutlu sanması bir başka ruha yüzünü gömerek orada dünyayı insanları bil-inci unutmayı ve diğer ruha da unutturmayı arzulama çabası ama sen bir beyin mi bir kalp mi bir güzellik mi bir sevgili mi bir hasta bakıcı mı arıyorsun olm sorusunun karşısına geçip saatlerce soruyu izlem-esi sorunun şefkatli bakışlarına sarılması cevabını ikisinin de bildiğini bilmesi cevaplamaması yüksek sesle cevaplarsa bunun zayıflık olarak algılanacağını bilmesi sonra dünyalar savaşlar cinayetler kötü insanlar berbat inanışlar kötü kitap kutsallıkları kötü senaryolar kötü domatesler kötü kokulu mendiller kötü hormonlar martıdan yapılan kötü tavuk dönerler yolu uzatan sigaralı kötü şoförler kötü kalpli patronlar kötü cerrahlar ulan bu siktiğimin galaksisinde hiç kimseye güvenemeyecek miyiz biz lanlar insanlardan ağır tiksindiği ve bunu hayatında sevgi-sizce uyguladığı halde yardımsever ve hümanistmiş gibi sanallaşmaya banalleşenler beklentiyi karşılamayan antrikotlar açlıktan kemikleri sayılan aşırı afrikalılar şüpheci dudaklar tırsık halklar suskun halklar

Page 39: Palaspandıras 22

39

halkların denyoluğu ulan bu siktiğimin galaksisinde hiç kimseye cey-lan sevgisi at saygısı aşılayamayacak mıyız lanlar varken insanın bu kadar kendi içine girerek dünyayı benliği üzerinden yönetmesinin kötü fikrinden utanması kendini fazla önemsememek için ne yapacağını bilememesi en büyük lanetimiz kendimizi aşırı önemsememiz bilgisi ve dünyanın aslında dev bir çaresizlik heykeli olduğunun ayırdına vara-rak her gün o heykelin karşısına geçerek kimselere göstermeden biraz utanarak biraz sıkılarak ama başka hiçbir çaresi olmayarak yaşına göz dikmesinin ardından yapılan tahlil sonucunda çıkan göz eritrositlerine sövdükten sonra yeter ya bu hiddetli sulu sepkenler git bi çay koy diyen içsesin seninle işimiz var eklemesinin üzerine yeter şartta umutsuzluk cesaret tiksintin yoksa tüm bu sızlanmalarını bir şeye dönüştür ya-banmersini şalvar endoplazmik retikulum tamir merkezi madonnacı dükkânı filan ya da işte canın ne istiyorsa belki o zaman bişeyleri un-utursun bilincinin üzerine onların da bi boka yaramiycağını söylemesi ve bunu daha önce de söylediğini artık kendini tekrar etmeye başladığını anlaması sonra gerçekten bilememesi yani laf ola beri gele bilememesi değil harbi bilememesi gibi bir şey yani sayıklaması ardından bunların dell marka bir bilgisayarda countier new fontuyla 10 punto olarak bir word dosyasına yazılıyor olması ondan sonra da işte şu an büyük ihtimalle elinizde tuttuğunuz küçük ihtimalle dizinizde minimal ihti-malle koltukta ya da yatakta sabitlemeye çalışıp sabitleyemeyip sinir olduğunuz bir kitapta veya akıllı telefonda ya da ekranda filan yer alacak küçük intiharlardan biri olması ve aslında birilerini suç ortağı yapmanın tansiyonları tik takları sükûtlandırması katillerin maktûllerin bir görgü tanığına ihtiyacı olması kafka isteseydi kendi yakardı di mi çözümü ve dünyanın en müthiş yazarının hiç ama hiç kimse tarafından tanınmamış tanınmayacak birinin olduğuna öldüğüne inanması yani işte bunları bilmiyormuş gibi davranarak aptalları millet yerine koymayın lanlanması ama işte insanın o derin aczini zaaflarını filan anlaması ken-dini onlardan ayırma terbiyesizliğine asla düşmeyecek olması sonra işte bu şeysiyi balkondan atlayan bir 19. yüzyıllı fransızın ruhuna yazması ama aslında işte bunların 21. yüzyıllı bazı memetler ahmetler necdetler zeynepler aslılar leylalar tarafından okunacak olması gerçeği

Page 40: Palaspandıras 22

40

ama aslında onların okuyacak olmasının da bi müddet can sıkıntısı azaltıcı bir etkisinin olduğunu yadsımaması ama küçük bi müddet hıhılaması gibi tıpkı yani aslında az çok tahmin etmesi ama buna da anlam verememesi yoksa vermesi mi galiba karşılıklı olarak iki kişi sıkılmanın tek kişilik sıkılmalardan daha merhemli olacağını düşünmesi ah işte yine o kronik sulara girdiğini fark etmesi sonra niye sorulmadan böyle şeyleri anlatmayı seçtiğini kendine sorması sonra demesi ki sizin hayatı başka bir şeye dönüştürecek farklı yetileriniz endişsizlikleriniz ya da hayatı çeşitli sebeplerden ötürü yani şimdi bunları burada tek tek yazarsak ohoo sabah olur ben o kadar disiplinli bir yazıcı değilim sıkılırım kalkar giderim dönerim ekşisözlük açar biraz oyalanır oradan da bir klişeyi gerçekleştirmeler filan arif olan penaltı yaptırır yani başka bir şeye dönüştürmeye ihtiyaç duymazlıklar vardır ama sıfır ihtiyaç sıfır eksiklik bilinçsizliği hiç doğmamış olmak gibi ya da benzeri işte ve bu onlara mutlu kapalı ketum sakin relaks yaymış mis olabil şansı tanıyabilir ama bazılarının anlatmaktan başka çaresi olmaz çünkü onlar ancak tüm bu saçmalıklardan anlatarak anlatarak derken yazarak zo-runlu yazıcıların hiçbiri anlatmayı sevmez anlatmaktan nefret edenler de vardır kurtulabilir hayır kurtulamazlar da biraz rahatlarlar hayır rahatlamazlar da işte böyle bi 3 saniyelik kolonyal ferahlık belki neyse amaan yani anlatmaktan başka çaresi olmamayı ve aslında bu anlatmalar aslında tekil bir şeydir şey derken her anlatmak bir şeydir ve kendi ken-dine gittikçe biraz işte çok değil ferahlanır ama şeylemeyi yani anlatmayı böyle ulvi kutsi bir şeymiş gibi gösterenlere gıcık oluyor oluşum oluyor oluşum da ne sikim bir laf oldu böyle sözün doğruluğunu yıpratmaz yıpratmamalı çünkü yeterince yıprandık ve robotlar ve dinozorlar arasındaki su savaşını mantıksız bulan insanlarla aynı bardaktan sushi yemek baydı biraz başka kırlara çöl götürmeli başka çöllerde motor yağı icat etmeliyiz artı orta avrupa yaylalarında nick cave taklidi yaparak tom waits bekleyen ama aslında saçları aşık mahsuni şerif renginde olan gdo savaşçılarının arasına karışıp yani ee yeter biraz da diğerleri için hastane odalarında sayıklayan güzel gözler şili sahillerinde boylamasına yatan 4 milyon mavracı japondan korkan çekik tam bu esnada bir telefon gelir ve of kaptırmış yazıyodum ne telefonu demeden çünkü bazılarına denmez böyle konuşulur birkaç laf her daim alınganlık yapabilecek bir şeyler bulabilen bir düşünce sistemi yine bulur karşıdaki bir şeyler

Page 41: Palaspandıras 22

41

söylerken o içinden olmayacak olmayacak olduramıyorum ben bu işleri çaresi yok bu işin gibi birtakım eczanesizlikler içevurur bi yandan da karnının acıktığı hissi saat de ne öğlen ne akşam bi şeyler söylesem mi dışardan ya da geçiştirsem mi ikilemi filan ama sonra kaldığı yerde de-vam edeyim en iyisi finali gözsüzler derneğinin filmini çeken komplek-siz bir japon balığı deli danalar çatlamış diller beslenmeme çantasında yüz olanlar için hayatımızı feda ederek belki kurtuluruz bu kendini aşırı önemsemelerden dinlemelerden sessiz duvarlardan kafalardan ve sivrisinek vızıltısı arı sokması at tepmesi öküz şottorlaması gibi sevimsiz suratlardan akabinde bu kadar depresif yazdığı için biraz yine kendine kızması hep kendine kızması sonra sınır ihlali yaptığçin yaylım ateşine tutulan avangart silahlının aslında sadece panik olması acı gerçeği ve sınır ihlaliçin değil ortaya gereksiz neo-tripler koyması ve belki bi tutam kendini doğru ifade edememesi hasebiyle ateşe tutulduğunu anlayarak kendine kızması akabinde mutfağa gidip iki anamur muzu üç neresiz mandalinası yiyerek bitakım şu an hatırlamadığı şeyler düşünmesi banyoya girip kan kontrolü yapması dönüp su içip yaklaşık 14 adımda salonumsaya geri gelmesi terlemesi üşümesi ve bakır terlik içine saklanan yavru kedinin yaşatılamayıp ölmesi üzüntüsünün gö-zlerinin önüne gelmesinin ardından birliğine geri dönmesi battaglia ve retrogartta bu iki kelimeyi google’da bulması elbet işlerin kebap olması oh siz böyle rahat rahat ne güzel lan böyle gitti bitti o devir hepiniz avangart olacaksınız hepimiz birden saldırıcaz ya hep beraber ölürüz ya da hep beraber yaşar oluruz destansı konuşması uvv alttan müzik şıftırması yaylıların gazı ve koşarak saldıran dev bir ordunun çıkardığı toz duman arasında kaybolmuş bir kara tayın ağlaması ailesinin onu araması ama ne yaptılarsa bulamaması bi yandan da işte çeşitli silah ok düşünce sesleri olmazsa olmazları eşliğinde kan birikintilerinin ortalıkta varoluşması üzerine herkesi ne yapıyoruz muhteremler telaşı sarması bu ne ya hadi hep beraber güneye gidip sahile sarılalım biraz korsan ehlileştirip hindistan cevizi ağaçlarının kökenlerinden çünkü herkesin hindistan cevizi kökenli bi tanışı vardır korunmasız kaleler inşa ederiz biraz mantıklı olabilir miyiz lütfen ama serzenişleri

Page 42: Palaspandıras 22

42

eşliğinde herkesin el ele kol kola sanki geç gelmiş bir bayrammışçasına mutluluk sarılmalarının iki saniye sonrasında yine akıllarına başka başka durdurucu o şeylerin gelmesi gitmemesi dünya heykelinin karşısını dikilip sonra hep birlikte işte çeşitli kanyonlu üzüntülere dev çaresizlikler eklenmesi gözlerin yorulmaması kaynağın kurumaması yani maalesef yapacak hiçbir şey yok olması

Çağrı Çığ Sığırcı

Page 43: Palaspandıras 22

43

SİLİNDİR

kesilirken kurbanlığın bacaklarını tuttumbanyodan sonra saçlarımı havluyla kuruttumgiyinirken başımı tişörtün koluna soktumdaha yeni yemiştim yemeği, toktum

kapı uzakta diye duvardan atladımherkesin bayramını mesaj çekip kutladımsaat 1’e geliyor henüz yatmadımgelen geçti konan göçtüeskiden bizim okuldaki bir çocuğun soy ismi döldöştü

piyasada dalga var judoda ukemifutbolda kendini atma aldatmak için hakemiherkes farklı bir iş için kullanır arko kremialdığımız her nefes rabbın lutfu keremi

eskiden polo şeker vardı deliğini kapattılar şimdiyse bisküvi rondobilgisayarın ekranı birdenbire dondoekmeğini çiğneyen adam su içti ve yutkundoönemli olan kendi nefsinle yaptığın jetkundo

molla derki istatistik dersi biraz zorduümraniyede gezinirken bir taksici özlem düğün salonunu sordutvde musa eroğlunun kızını gördümaynı musa eroğluna benziyordu

evlerinin önünde ters dönmüş bir terlik yar uzanmış plates yapar elinde lastiksilindirin hacmi= taban alanı çarpı yükseklikDün yağmurluydu bugünse günlük güneşlik

Mehmet Davut Özdal

Page 44: Palaspandıras 22

44

Bittabi NevrozSevinç Çalhanoğlu’yla

anladığınla ayrılacaksın.ilerici ölçünün yanlışı kalacakyitirme tehlikesi geçirdiğinde değil, şiirde düzelirşiiri bırak, kirli suyu temizleyip el yordamıylakaranlıkta hazneye akıtarak kararlılığı gece yarısı ondan vazgeçeceksiniyi bir çaresizlik örneği olmayacak,vazgeçemezsin ondan, o halde gitmeli.gitmeli ve taklit etmeli fesatlarınımezili iki günlük topraktan yaratılmış eşino ıkı gunluk kısıyı secdisozde gecen seneden berı benı sevıyormusgeçip gelmek için, her şeyini alacak olmanınher şey yeniden başlayacak diyeceksindeli oğlanı içine alıp anahtarı yuttuğundadeli oğlanı odaya kitlemen gerekecek.öfkeyi bastırman bana gösterişli geliyordebdebeyle giriyorsun tamam, bütün vücudum meskentanık kanmak istediğim, başkasının kucağında uyanmakve açtığında hiç beklemediğin bir anistediklerin bir bir gerçek olacak.

Efe Murad

Page 45: Palaspandıras 22

45

Bittabi NevrozSevinç Çalhanoğlu’yla

anladığınla ayrılacaksın.ilerici ölçünün yanlışı kalacakyitirme tehlikesi geçirdiğinde değil, şiirde düzelirşiiri bırak, kirli suyu temizleyip el yordamıylakaranlıkta hazneye akıtarak kararlılığı gece yarısı ondan vazgeçeceksiniyi bir çaresizlik örneği olmayacak,vazgeçemezsin ondan, o halde gitmeli.gitmeli ve taklit etmeli fesatlarınımezili iki günlük topraktan yaratılmış eşino ıkı gunluk kısıyı secdisozde gecen seneden berı benı sevıyormusgeçip gelmek için, her şeyini alacak olmanınher şey yeniden başlayacak diyeceksindeli oğlanı içine alıp anahtarı yuttuğundadeli oğlanı odaya kitlemen gerekecek.öfkeyi bastırman bana gösterişli geliyordebdebeyle giriyorsun tamam, bütün vücudum meskentanık kanmak istediğim, başkasının kucağında uyanmakve açtığında hiç beklemediğin bir anistediklerin bir bir gerçek olacak.

Efe Murad

Page 46: Palaspandıras 22

46

simbiyosis

Gel başparmağımı kıralımYeri ayrı olmasa beceremezdikBir bir bir eklemlerini söküpKemikleri ortasından vakit alsınSinir uçları tırnak çekip kas dokularıLif lif liğme liğme kan ve tazyik içindeHani o bize kavrayarak kurmayı öğretmişti.

Sonra ey başparmağı olanlar diyelimSen varsan biz yok biz varsak ben yok Komensal parazitlik icat edeceğiz başparmağımız varAvın potansiyeline güvenerek ölmemesini sağlamakMutluabizme inanarak bu gücü taşımaksana negatifi kavramak verildi.

Tükenmeyen örüntüleriyle yeniden yeniden kuşatan paranoyakuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntu kuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntu kuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntuhiç boşluk bırakmayınca kendi boşluk oluyor

Programlanmış hücre ölümleri: Bazı hücreler embriyonik dönemde dokular arasında boşluklar oluştu-rabilmek için ardışık bir biçimde intihar etmeye başlar.

Komensal dört parmak başparmağın beraber eline inandığında o tokat avucumuzun içinde olacak.

Mahmut Sefa İpek

Page 47: Palaspandıras 22

47

simbiyosis

Gel başparmağımı kıralımYeri ayrı olmasa beceremezdikBir bir bir eklemlerini söküpKemikleri ortasından vakit alsınSinir uçları tırnak çekip kas dokularıLif lif liğme liğme kan ve tazyik içindeHani o bize kavrayarak kurmayı öğretmişti.

Sonra ey başparmağı olanlar diyelimSen varsan biz yok biz varsak ben yok Komensal parazitlik icat edeceğiz başparmağımız varAvın potansiyeline güvenerek ölmemesini sağlamakMutluabizme inanarak bu gücü taşımaksana negatifi kavramak verildi.

Tükenmeyen örüntüleriyle yeniden yeniden kuşatan paranoyakuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntu kuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntu kuruntukuruntukuruntukuruntukuruntukuruntuhiç boşluk bırakmayınca kendi boşluk oluyor

Programlanmış hücre ölümleri: Bazı hücreler embriyonik dönemde dokular arasında boşluklar oluştu-rabilmek için ardışık bir biçimde intihar etmeye başlar.

Komensal dört parmak başparmağın beraber eline inandığında o tokat avucumuzun içinde olacak.

Mahmut Sefa İpek

Page 48: Palaspandıras 22

48