peptİt ve proteİn yapida bİyoteknolojİ ÜrÜnÜ ......nukleotidleri ve bu polia’ların...

56
1 PEPTİT VE PROTEİN YAPIDA BİYOTEKNOLOJİ ÜRÜNÜ İLAÇLAR Peptit ve proteinler; büyük molekül ağırlıklarına sahip, dayanıksız, biyolojik ortamlarda kol ay metabolize olan ve zor absorblanan biyoetkin maddelerdir. Aminoasitlerden oluşan bu kompleks yapının dizin ve işlevi, gende o proteini kodlayan baz çiftlerinin dizini ile belirlenir. Proteinler vücudun yapı, işlev ve düzenini sağlayan temel yapı taşlarıdır. Tamamına yakını parenteral yoldan uygulanan protein farmasötikler, dolaşımdan karaciğer ve retikuloendotelyal sistem yoluyla hızla temizlenirler. (Öner,F., 2002) Şekil 1. Monoklonal antikor şematik sunumu Monoklonal Antikorlar İnsan ve hayvanların vücudu, dışarıdan giren ve özellikle patojenik karakterde olan (bakteri, virüs, parazit vb.) etkenlere karşı immünolojik bir yanıt verecek tarzda düzenlenmiştir. (Büyükköroğlu,G., 2012) Hastalıklara yol açan bakteri, virüs ve diğer enfektif ajanlar gibi vücuda yabancı olan maddeler, antijen olarak bilinirler ve vücudun bağışıklık sistemi tarafından “istilacılar” olarak tanımlanırlar. Bu enfektif ajanlara karşı vücudun doğal savunma ajanlarıysa, antijenleri bulan ve yok eden bir protein çeşidi olan antikorlardır. (Candaş,D., 2002) Antikorların oldukça önemli iki özelliği, çeşitli hastalıklarla savaşmada onları son derece etkin kılar; (Candaş,D., 2002) 1) Her bir antikorun sadece tek bir antijene bağlanma özgüllüğü göstermesi 2) Bazı antijenlerin bağışıklık sistemini bir kez uyarmaları sonrasında o hastalık için ömür boyu dayanıklılık sağlaması (Örneğin; kızamık ve suçiçeği gibi çocuk hastalıklarına karşı vücudun ürettiği antikorlar, hayat boyu bu hastalıklara karşı vücutta direnç oluşmasını sağlar.) Antikorların bu ikinci özelliğinden yararlanılarak, aşılar geliştirilmiş bulunmaktadır. Etkisiz hale getirilmiş ya da etkileri azaltılmış bakteri ya da virüslerin yüzeylerindeki bu proteinden hazırlanan aşı içeriğindeki antijenlere karşı vücutta antikor oluşumu sağlar. (Candaş,D., 2002) Monoklonal Antikorların Yapısı Monoklonal antikorlar; immünglobulin yapısında, iki ağır iki hafif zincirin disülfit bağları ile bir arada tutulduğu, antijene bağlanma bölgeleri olan glikoproteinlerdir. Tanı, tedavi ve saflandırma amacıyla kullanılırlar. (Öner,F., 2002)

Upload: others

Post on 02-Feb-2021

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • 1

    PEPTİT VE PROTEİN YAPIDA BİYOTEKNOLOJİ ÜRÜNÜ İLAÇLAR

    Peptit ve proteinler; büyük molekül ağırlıklarına sahip, dayanıksız, biyolojik ortamlarda kolay

    metabolize olan ve zor absorblanan biyoetkin maddelerdir. Aminoasitlerden oluşan bu kompleks

    yapının dizin ve işlevi, gende o proteini kodlayan baz çiftlerinin dizini ile belirlenir. Proteinler

    vücudun yapı, işlev ve düzenini sağlayan temel yapı taşlarıdır. Tamamına yakını parenteral yoldan

    uygulanan protein farmasötikler, dolaşımdan karaciğer ve retikuloendotelyal sistem yoluyla hızla

    temizlenirler. (Öner,F., 2002)

    Şekil 1. Monoklonal antikor şematik sunumu

    Monoklonal Antikorlar

    İnsan ve hayvanların vücudu, dışarıdan giren ve özellikle patojenik karakterde olan (bakteri, virüs,

    parazit vb.) etkenlere karşı immünolojik bir yanıt verecek tarzda düzenlenmiştir. (Büyükköroğlu,G.,

    2012)

    Hastalıklara yol açan bakteri, virüs ve diğer enfektif ajanlar gibi vücuda yabancı olan maddeler,

    antijen olarak bilinirler ve vücudun bağışıklık sistemi tarafından “istilacılar” olarak tanımlanırlar.

    Bu enfektif ajanlara karşı vücudun doğal savunma ajanlarıysa, antijenleri bulan ve yok eden bir

    protein çeşidi olan antikorlardır. (Candaş,D., 2002)

    Antikorların oldukça önemli iki özelliği, çeşitli hastalıklarla savaşmada onları son derece etkin

    kılar; (Candaş,D., 2002)

    1) Her bir antikorun sadece tek bir antijene bağlanma özgüllüğü göstermesi

    2) Bazı antijenlerin bağışıklık sistemini bir kez uyarmaları sonrasında o hastalık için ömür boyu

    dayanıklılık sağlaması (Örneğin; kızamık ve suçiçeği gibi çocuk hastalıklarına karşı vücudun

    ürettiği antikorlar, hayat boyu bu hastalıklara karşı vücutta direnç oluşmasını sağlar.) Antikorların

    bu ikinci özelliğinden yararlanılarak, aşılar geliştirilmiş bulunmaktadır. Etkisiz hale getirilmiş ya da

    etkileri azaltılmış bakteri ya da virüslerin yüzeylerindeki bu proteinden hazırlanan aşı içeriğindeki

    antijenlere karşı vücutta antikor oluşumu sağlanır. (Candaş,D., 2002)

    Monoklonal Antikorların Yapısı

    Monoklonal antikorlar; immünglobulin yapısında, iki ağır iki hafif zincirin disülfit bağları ile bir

    arada tutulduğu, antijene bağlanma bölgeleri olan glikoproteinlerdir. Tanı, tedavi ve saflandırma

    amacıyla kullanılırlar. (Öner,F., 2002)

  • 2

    Şekil 2. Monoklonal antikor molekülü yapısı

    Monoklonal antikorlar (immünglobulinler), 2 hafif, 2 ağır zincir olmak üzere 4 altbirimden

    oluşurlar. Hem hafif hem de ağır zincirler; bir adet C (sabit) “Constant”, bir adet V (değişken)

    “Variable” altbirimi içerirler. V altbirimi, antijenin tanınmasından sorumludur. Bütün bir Ig geni, V

    ve C gen parçalarının somatik rekombinasyonla bir araya gelmesiyle oluşur. Kol uzantılarında

    bulunan FAb (antijen bağlayıcı bölge) bölgeleri ile antikorlar antijenlere bağlanırlar. “Y” şeklindeki

    molekülün boyun kısmında bulunan Fc (almaç) bölgesi ise, immün sistemin hücreleriyle etkileşir.

    Fab bölgesiyle bakteriye bağlanan antikor, Fc bölgesiyle mikrop yok edici hücreleri kendine

    çekerek bakterinin parçalanmasını sağlar. (Büyükköroğlu,G., 2013)

    Monoklonal Antikor Üretim Yöntemleri

    Genel olarak, vücut tarafından sağlıklı dokuları hedef alan antikorlar üretilmez. Üretildiğinde

    vücudun bağışıklık sistemi bunlara saldırır. Yani “otoimmün” cevap oluşur. Ancak ilaç formunda

    vücuda alınan bu tip antikorlar, belirli düzensizliklerin düzeltilmesine yardımcı olur. Hastalıklarla

    savaşı sağlayan antikorların büyük miktarlarda ve saf olarak elde edilmesi, uzun süredir bilim

    insanlarını peşinden koşturan bir hedeftir. Kullanılan klasik yöntem, laboratuar hayvanlarına antijen

    verilmesi sonrasında oluşan antikorların toplanması şeklindeki yöntemdir. Ancak, bu yöntemde iki

    önemli sorunla karşı karşıya kalınır: Birinci sorun; elde edilen antiserum içerisinde istenmeyen

    birçok maddenin bulunması ve ikinci sorun da elde edilen kullanılabilir antikor miktarının oldukça

    düşük olmasıdır. (Candaş,D., 2002)

    1975'te Cambridge Üniversitesi’nden César Milstein, Georges Köhler ve Niels Jerne tarafından

    geliştirilen yeni bir teknik ile bir tek epitopa özgü (monoklonal) antikorların bol miktarda elde

    edilebilmeleri sağlanmıştır. Bu tekniğe “hibridoma teknolojisi” adı verilmiştir. (Köhler,G. ve ark.,

    1975) 1

    1 Bu buluşlarıyla 1984 yılında Fizyoloji-Tıp Nobel ödülüne layık görülmüşlerdir.

    http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=C%C3%A9sar_Milstein&action=edit&redlink=1http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Georges_K%C3%B6hler&action=edit&redlink=1http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Niels_Jerne&action=edit&redlink=1

  • 3

    Hibridoma teknolojisinin temelinde üç bilgi bulunur:

    B-lenfositler tek bir epitopa özgü antikor üretip salgılayan, yaşam süreleri birkaç günle sınırlı kan hücreleridir.

    Tümör hücreleri bölünerek çoğalma kontrolünü kaybetmiş, hızla üreyen ölümsüz hücrelerdir.

    Belli koşullarda aynı organizmaya ait değişik hücreler birleştirilerek her iki hücrenin özelliklerini taşıyabilen melez hücreler (hibridoma) elde edilebilir. (Çırakoğlu,B., 2002)

    Monoklonal antikor elde etmek için kullanılan melezleme tekniği, yararlı özelliklere sahip iki

    hücrenin birleştirilmesi ile gerçekleşir. Hücre kültüründe hızla çoğalabilen, ölümsüzlük özelliği

    kazanmış myeloma (kanser) hücreleri ile aktif olarak istediğimiz antikoru üreten bağışık bir

    hayvanın dalak lenfositleri birleştirilir. Sonuçta, kompleks bir antijenin tek bir belirleyici grubuna

    (epitopa) karşı monoklonal antikor üreten ölümsüz hibrit hücreler elde edilmiş olur. (Çırakoğlu,B.,

    2002)

    Şekil 3. Hibridoma teknolojisi ile antikor üretimi

    İşlem şu sıralar takip edilerek yapılır:

    1. Fare, antijene karşı antikor üretimi için antijen ile immünize edilir.

    2a.Dalaktan, antikor üreten B lenfosit hücreleri izole edilir.

    2b.İnsan kemik iliği kanser hücresi olan myeloma hücreleri toplanır.

    3. Hibridoma oluşturmak için PEG aracılığı ile hücreler birleştirilir, birleşmeyen hücreler ölür.

    4. Hibridomalar kültür plaklarında bölünmek üzere bırakılır.

    5. Antikor sentezleyen klonlar ELİSA yöntemi ile belirlenir.

    6. Hibridomalar invitro (hücre kültürü) veya invivo (farede acit fluid oluşumu) koşullarda geniş

    ölçekte üretilir.

    7. Fare asit sıvıdan veya kültür üst sıvılarından antikorlar saflaştırılır. (Büyükköroğlu,G.,2013)

  • 4

    Ancak üretilen bu özel hibridomalar, insan bağışıklık sistemi tarafından “yabancı (antijen)” olarak

    algılanan fare kökenli antikorların oluşumuna neden olurlar. Fare antikoru aşılanan hastalarda

    genellikle; eklem bölgelerinde şişlik ve kızarıklıklarla kendini gösteren HAMA cevabı (insanda

    anti-fare antikorlarının oluşumu) görülür. Böbrek yetmezliğine de neden olan HAMA yanıtı,

    yaşamsal tehlike oluşturmasının yanı sıra, verilen antikorların vücut tarafından yok edilmesine de

    yol açar. Bu nedenle, hem HAMA cevabının oluşmasını hem de fare antikorlarının bağışıklık

    sistemi tarafından vakitsiz bir şekilde etkisizleştirilmesini önlemek amacıyla, fare antikorlarının

    “insanlaştırılması” için çeşitli teknikler geliştirilmiştir. Fare monoklonal antikorlarının

    insanlaştırılması ve tamamen insansı olan monoklonal antikorların geliştirilmesi, immün cevap

    oluşturmamaları nedeniyle önemlidir. Bu nedenle de ticari firmaların neredeyse tamamı, üretilen

    antikorların insanlaştırılması ya da tamamen insansı hale getirilmesi üzerinde yoğunlaşmaktadırlar.

    (Büyükköroğlu,G.,2013)

    Şekil 4. Antikor tipleri

    Günümüzde oluşturulan antikor tipleri:

    Murine mAb: Tamamıyla fareden üretilen antikorlar (%100 fare proteini)

    Kimerik mAb: Değişken bölümleri fare kaynağından, sabit bölümleri insan kaynağından oluşturulan antikorlar (%33 fare proteini)

    Humanized mAb: Sadece antijen bağlayan bölgesi (ayrıca CDR=complementarity determining regions olarak da isimlendirilir) fareden, geri kalan değişken ve sabit bölgeleri

    insan kaynağından oluşturulan antikorlar (%5-10 fare proteini)

    Human mAb: Tamamıyla insan kaynağından gelen antikorlar (%100 insan proteini) (Çırakoğlu,B., 2002)

    Şekil 5. Antikor tipleri-2

    Monoklonal antikor üretiminde son yıllarda sık kullanılan bir başka metod ise “rekombinant

    teknoloji” üretimine dayanan faj antikor tekniğidir. Bu tekniğin esasını, antikor fragmentlerini

    (Fv=VH+VL bölgelerini) bir fajmid vektör yardımıyla bakteride klonlamak ve üreyen fajların

  • 5

    yüzeyinde VH+VL moleküllerinin bir füzyon proteini olarak ekspresyonunu sağlamak

    oluşturmaktadır. (Büyükköroğlu,G.,2013)

    Bu teknik kullanılarak rekombinant antikor üretim aşamaları:

    1. Antikor sentezleyen hibridomalar veya immunize edilmiş farelerin dalaklarından sağlanan B hücreleri (veya plazma hücreleri) içinde Ig molekülünün ağır ve hafif zincirlerine ait mRNA’lar ayrı

    ayrı izole edilerek saflaştırılır. 1

    2. Saf olarak elde edilen ağır ve hafif zincirlere ait mRNA’lardan revers transkriptaz enzimi yardımı ile tek iplikçik cDNA’lar sentezlenir. mRNA’ların 3'-uçlarına poli A(AAA…A)

    nukleotidleri ve bu poliA’ların karşılarına da poli T(TTT…T)’ ler sentezlenir.

    3. Her iki cDNA üzerindeki VH ve VL genleri için ayrı ayrı primerler hazırlanarak PCR(polimer zincir reaksiyon) ile çoğaltılır.

    4. Çoğaltılan VH ve VL fragmentleri ayrı ayrı agaroz jelde yürütülür ve jelden saflaştırılır. 5. VH ve VL sekansları, DNA linkerleri kullanılarak birleştirilir ve böylece tek iplikçik DNA fragmenti elde edilir, molekülün etkinliği artırılır. Bu tarzda hazırlanan molekülün stabilitesi ve

    afinitesi, antijene bağlanma yönünden doğal antikor molekülüne eşittir.

    6. Elde edilen bu son molekül (VH+linker+VL), tekrar PCR ile oligonukleotid primerler kullanılarak amplifiye edilir. VH’in 5'-ucunda Sfil için ve VL’nin de serbest ucu 3' ucunda Notl

    restriksiyon enzimleri için kesim yerleri (spesifik linker) ilave edilir.

    7. Ortamdaki bağlanmamış artan linkerleri, dNTP ve Taq polimeraz vb. gidermek için tekrar saflaştırma işlemi yapılır.

    8. Uçlara ilave edilen spesifik linkerler, ayrı ayrı Sfil ve Notl restriksiyon enzimlerin ilavesi ile kesilerek yapışkan uçlar meydana getirilir.

    9. ScFv, fajmid vektör (pCANTAB5) ile birleştirilir. (Bu vektör de önceden Sfil ve Notl’le kesilerek iki tane komplementer yapışkan uç meydana getirir ki ScFv ile birleşmesi kolaylaştırılır.)

    İki yapışkan ucun birleşmesinde DNA ligazdan yararlanılır.

    10. Hazırlanmış olan ScFv DNA sekansı ile fajmid kimerik molekülü, kompetent E.coli TG1 suşuna transfer edilir. E.coli TG1 suşu, içinde CaCl2 glikoz ve ampisilin bulunan ortamda inkübe

    edilir. (Bu ortamda sadece PCANTAB5 taşıyan E.coli TG1’ler ürer. Çünkü fajmid de ampisilin

    dirençlilik geni bulunmaktadır.)

    11. Fajmid taşıyan E.coli TG1 kolonileri M13K07 helper fajı ile infekte edilir. Bakteriye transfer edilen rekombinant molekül (ScFv+DNA sekansı+pCANTAB5 fajmid) hücre içinde sentez

    edilmeye başlar. Bu sırada faj replikasyonu da başlar. Tam faj molekülleri oluşarak bakteri

    hücresinden dışarı çıkar. Dışarı çıkan ve içinde ScFv gen sekansı taşıyan faj partiküllerinin

    yüzeyindeki g3p proteinine bağlı olarak bir veya birkaç antikor eksprese edilir.

    12. Bakteriden dışarı çıkan fajların ucunda antikor molekülünün varlığı, immunolojik yöntemlerle (ELİSA vb.) kontrol edilir. Bağlanamayan faj veya antikorlar sistem yıkanarak giderilirler.

    13. Ucunda antikor molekülü taşıyan fajla E.coli TG1 tekrar infekte edilir ve katı ortama ekilir. Koloniler alınarak saf olarak üretilir ve fazla miktarda antikor taşıyan faj partikülleri elde edilir.

    (Büyükköroğlu,G.,2013)

    Tüm bu üretim teknikleri ve üretim basamaklarından bahsettikten sonra kısaca özetlemek gerekirse;

    monoklonal antikor teknolojisi ile, antikorların saf halde ve oldukça büyük miktarlarda üretilmesi

    olanaklı hale gelmiş bulunmaktadır. Bu amaç için kullanılan yöntem basitçe şöyledir: Öncelikle,

    istenen antikorları doğal olarak üreten hücreler elde edilir. Daha sonraysa bu hücrelere sonsuz

    bölünme yeteneği kazandırılır ve kültür ortamında, istenen antikoru üretecek hibrid (melez) hücreler

    geliştirilir. (Bu şekilde doğal hücreler, kültür ortamında birer antikor fabrikasına dönüştürülmüş

    olur. Örneğin; myeloma, kemik iliğinde oluşan ve hücre kültüründe üretilmeye uygun olan bir

    tümör tipidir. Myeloma hücreleri, antikor üretme yeteneğine sahip olan dalak hücreleri ile

    1 Saflaştırma için afinite kromatografi tekniğinden yararlanılabilir.

  • 6

    kaynaştırıldığında, oluşan hibrid (melez) hücreler büyük miktarlarda monoklonal antikor üretebilir.)

    Bu şekilde, iki farklı hücre tipinin istenen özellikleri birleştirilmiş olur; sürekli olarak bölünme

    yeteneği ve büyük miktarlarda saf antikor üretebilme yeteneği. Bu hücreler tek bir tip hibrid

    hücreden türedikleri için de “monoklonal hücreler” olarak adlandırılırlar. Geleneksel yöntemlerle

    üretilen antikorlarsa, birçok hücreden elde edildikleri için, “poliklonal” olarak adlandırılırlar.

    Örneğin, kültür ortamında fare hibridoma hücreleri gibi. Monoklonal tekniğinde, seçilen hibrid

    hücreler tek bir tip spesifik antikor üretirler. Bu nedenle de, hastalıklarla savaşta, klasik tekniklerle

    üretilen poliklonal antikorlardan potansiyel olarak çok daha etkili olurlar. Çünkü poliklonal ilaçlar,

    yabancı maddenin yanı sıra, vücudun kendi hücrelerine de etki ederek mide bulantısı ve alerjik

    reaksiyonlar gibi istenmeyen yan etkilere yol açabilirler. Radyoaktif kimyasal ya da toksin ile

    işaretlenmiş olan monoklonal antikorlarsa yalnızca hedef moleküle yönelmeleri nedeniyle, oldukça

    az bir yan etkiye neden olurlar. (Candaş,D., 2002)

    Şekil 6. Poliklonal antikorun farklı antijen epitoplarını tanıması

    Şekil 7. Monoklonal antikorun tek bir antijen epitopu tanıması

    Farelerden elde edilen monoklonal antikorlar, insan bağışıklık sistemiyle daha fazla uyum

    gösterebilmeleri için çoğunlukla “insanlaştırılmış (humanized)” hücreler olmaktadır. 1980’li

    yıllarda monoklonal antikor tekniğinin bulunuşuyla ilgili haberlerin basına yansımasından sonra,

    dizginlenemeyen bir iyimserlik baş göstermiştir. Bu antikorlar; kanser, otoimmün rahatsızlıklar

    (kendi bağışıklık sistemimizin kendi hücre ve dokularımıza karşı harekete geçmesi), sepsis ve akut

    enflamasyonlar (yangı) gibi zayıflatıcı ya da ölümcül hastalıklara yakalanmış milyonlarca hastaya

    umut vermiştir. Bulaşıcı hastalıklar da monoklonal antikorlar ile tedavi edilebilecektir. (Candaş,D.,

    2002)

    Tümör hücrelerinde bulunan çeşitli hedef moleküllere yönelik geliştirilmiş olan monoklonal

    antikorlar ise son yıllarda kanser tedavisinin en etkin araçları arasına girmiştir. Yüksek düzeyde

    spesifite ve nispeten olumlu toksisite profilleri bu ajanların standart tedaviler içinde yer almalarını

    sağlamıştır. (http-1)

    Monoklonal Antikorların Etki Mekanizmaları

  • 7

    Monoklonal antikorlar kanser hücreleri yüzeyindeki reseptörlerine bağlanarak aktivasyon ya da

    inhibisyona neden olabilir; örneğin, anti-CD 20 monoklonal antikoru apoptozisi indüklerken, EGF

    reseptörü bağlayan antikor doğal ligandların bağlanmasını engelleyerek reseptör blokajına neden

    olur. (http-1)

    Monoklonal antikorlar tümorisidal etkilerini bağlandıkları reseptör üzerinden sinyalizasyon,

    antikora-bağlı hücresel sitotoksisite (ADCC) ve komplemana bağlı sitotoksisite (CDC) yolu ile

    gösterirler. Monoklonal antikorlar hücre yüzeyinde yer alan reseptörleri birbirleriyle

    bağlantılandırarak aktive edebilme yeteneğine sahiptirler. Bu yolla oluşan sinyalizasyon farklı

    nitelikte olabilir; örneğin, anti-CD20 monoklonal antikoru apoptozisi indüklerken, EGFR

    (epidermal büyüme faktörü reseptörü) bağlayan antikor doğal ligandların bağlanmasını

    engelleyerek reseptör blokajına neden olur. (Demirelli,F.H., 2005)

    Şekil 8. Monoklonal antikorun hücre yüzeyindeki etkileri

    Monoklonal antikorun antijen bağlayan bölümünün diğer ucunda Fc bölgesi yer alır. Çeşitli

    mononükleer hücreler ve lökositler taşıdıkları Fc reseptörleri aracılığıyla (FcR) böyle antikor ile

    kaplanmış tümör hücrelerini fagosite ederek ya da öldürücü granüllerini boşaltarak imha ederler. Fc

    reseptörleri transmembran yerleşimli proteinler olup, IgG moleküllerine spesifik olanlar FcgR

    olarak adlandırılır. IgG yapısında monoklonal antikorlar klasik kompleman kaskadını da aktive

    ederek inflamasyon yanıtı oluşturabilirler. Bu reaksiyon fagositik lökositler için kemotaktik etki

    yapmanın yanı sıra sekonder sitokinlerin salınımı yolu ile vasküler geçirgenliği arttırarak

    monoklonal antikorların tümör içine nüfuzunu kolaylaştırırlar. (Demirelli,F.H., 2005)

    Monoklonal antikorların öldürücü etkilerini 4 ana başlık altında ele alabiliriz:

    - Monoklonal antikor antijene bağlandığında kompleman komponentlerini aktive eder. Bu da kanser

    hücrelerinin opsonizasyonuna (fagositler tarafından daha hızlı ve etkin şekilde fagosite edebilmeleri

    için oluşturulan değişiklik süreci) neden olur. Kompleman reseptörlerini açığa çıkaran fagositik

    hücreler tümör hücrelerini direkt lizise uğratır.

    - Antikor bağımlı selüler sitotoksisite veya sitokinlerin salınımına neden olurlar.

    - Monoklonal antikorlar inhibitör Fc reseptörlerine bağlanırlar, hedef hücre aktivasyonunu

    baskılarlar.

  • 8

    - Monoklonal antikorlar direkt olarak büyüme faktörü reseptörlerine bağlanırlar ve bu şekilde

    kanser hücrelerinin ölümüne neden olurlar. (http-1)

    Monoklonal Antikorların Klinikte Kullanımı

    Monoklonal antikorlar, tıp alanındaki araştırmalarda geniş çapta kullanılmaktadır. Bu alandaki

    çalışmaların çoğuysa, oldukça yeni çalışmalardır. (Candaş,D., 2002)

    Bir antijen üzerinde bulunan ve “epitop” denilen antijenik determinantlardan bir tanesine

    hedeflendikleri için enfeksiyon hastalıklarının veya tümörlerin tanısında etkin olarak kullanılırlar.

    Tedavide; transplantasyonda organ reddini önlemede en önemli rolü oynayan T hücresinin

    yüzeyindeki glikoproteinlere yönlenerek o bölgeleri kapatır ve antijenin tanınmasını dolayısıyla

    organ reddini engellerler. Septik şokta, kanserlerde ve romatizmal hastalıklarda da antijen tanıma

    bölgelerini kapatarak hastalığı engellerler. (Groves,D.J., 1992)

    Antikorlar vücudun bağışıklık sistemi tarafından yabancı maddelerle savaşmak için üretilen

    maddelerdir. Spesifik antikorlar tedavide kullanılmak üzere laboratuarlarda özel teknolojiler

    kullanılarak yüksek miktarlarda üretilebilirler.

    FDA Tarafından Onaylanmış Antikorlar

    Çizelge 1. FDA onaylı monoklonal antikor listesi

    İSİM:

    ANTİKOR

    HEDEF:

    ANTİKOR

    TİPİ

    ENDİKASYON ŞİRKET KABUL

    TARİHİ

    OKT3: Muromomab

    -CD3

    CD3:

    Mürin,

    IgG2a

    Otoimmün Johnson

    &Johnson 1986 (US)

    ReoPro®: Abciximab

    PIIb/IIIa:

    Kimerik,

    IgG1, Fab

    Homeostaz Johnson

    &Johnson 1984 (US)

    Benlysta®: Belimumab

    BLyS: İnsan

    IgG1 Otoimmün

    İnsan

    Genom

    Projesi

    2011

    (US)

    Remicade®: Infliximab

    TNFα:

    Kimerik,

    IgG1

    Otoimmün Johnson

    &Johnson

    1998 (US)

    1999 (EU)

    Herceptin®: Trastuzumab

    HER2:

    İnsanlaştırılmış,

    IgG1

    Kanser Genentech-

    Roche

    1998 (US)

    2000 (EU)

  • 9

    Actemra®: Tocilizumab

    Anti-IL-6R:

    İnsanlaştırılmış,

    IgG1

    Otoimmün Chugai-

    Roche

    2005(JP)

    2010 (US)

    Vectibix®: Panitumumab

    EGFR:

    İnsan IgG2 Kanser Amgen 2006 (US)

    Ilaris®: Canakinumab

    IL1b:

    İnsan IgG1 İnflamasyon Novartis

    2009

    (US,EU)

    Stelara®: Ustekinumab

    IL-12/23:

    İnsan IgG1 Otoimmün

    Johnson

    &Johnson

    2009

    (US)

    Xolair®: Omalizumab

    IgE:

    İnsanlaştırılmış,

    IgG1

    Otoimmün Genentech-

    Roche 2003 (US)

    Bexxar®: Tositumomab-

    I-131

    CD20:

    Mürin,

    IgG2a, radyoimmun terapötik

    (Iodine 131)

    Kanser Corixa-

    GSK 2003 (US)

    Raptiva®: Efalizumab

    CD11a:

    İnsanlaştırılmış,

    IgG1

    Otoimmün Genentech-

    Roche

    2003 (US)

    2004 (EU)

    Erbitux®: Cetuximab

    EGFR:

    Kimerik,

    IgG1

    Kanser Imclone-

    Lilly

    2004 (US)

    2004 (EU)

    Mylotarg®: Gemtuzumab

    ozogamicin

    CD33:

    İnsanlaştırılmış,

    IgG4, immunotoksin

    Kanser Wyeth-

    Pfizer

    2000 (US)

    2001 (US)

    Lucentis®: Ranibizumab

    VEGF: İnsanlaştırılmış IgG1 Fab

    Makular

    dejenerasyon

    Genentech-

    Roche

    2006

    (US)

  • 10

    Soliris®: Eculizumab

    C5: İnsanlaştırılmış IgG2/4

    Kan hastalıkları Alexion 2007 (US)

    Arzerra®: Ofatumumab

    CD20:

    İnsan IgG1 Kanser Genmab

    2009

    (EU)

    Prolia®: Denosumab

    RANK

    ligand:

    İnsan IgG2

    Kemik kaybı Amgen 2010

    (US)

    MabThera®,

    Rituxan®: Rituximab

    CD20:

    Kimerik,

    IgG1

    Kanser Genentech 1997 (US)

    1998 (EU)

    Zenapax®: Daclizumab

    CD25:

    İnsanlaştırılmış,

    IgG1

    Otoimmün Roche 1997 (US)

    1999 (EU)

    Yervoy®: Ipilimumab

    CTLA-4:

    İnsan IgG1 Kanser BMS

    2011

    (US)

    Campath®: Alemtuzumab

    CD52: İnsanlaştırılmış, IgG1

    Kanser Genzyme 2001 (US)

    Adcetris®: Brentuximab Vedotin

    CD30:

    Kimerik

    IgG1 İlaç-

    Konjugat

    Kanser Seattle

    Genetics

    2011

    (US)

    Numax®: Motavizumab

    RSV: İnsanlaştırılmış IgG1

    Anti-infektif Meddimmune Henüz karara

    bağlanmamış

    ABThrax®: Raxibacumab

    B. anthrasis

    PA:

    İnsan IgG1

    Anti-infektif

    İnsan

    genom

    projesi

    Henüz karara

    bağlanmamış

    Cimzia®: Certolizumab

    TNFα:

    İnsanlaştırılmış, Otoimmün UCB 2008 (US)

  • 11

    pegol pegylated

    Fab

    Simponi®:

    Golimumab

    TNFα:

    İnsan IgG1 Otoimmün

    Johnson

    &Johnson

    2009

    (US, EU,

    CAN)

    Avastin®: Bevacizumab

    VEGF:

    İnsanlaştırılmış,

    IgG1

    Kanser Genentech-

    Roche

    2004 (US)

    2005 (EU)

    Tysabri®: Natalizumab

    a4-

    Intergrin: İnsanlaştırılmış, IgG4

    Otoimmün Biogen Idec 2004 (US)

    Zevalin®: Ibritumomab tiuxetan

    CD20:

    Mürin,

    IgG1, radyoimmuno terapötik (Yttrium

    90)

    Kanser Biogen Idec 2002 (US)

    2004 (EU)

    Humira®: Adalimumab

    TNFα:

    İnsan, IgG1 Otoimmün Abbott 2002 (US)

    Simulect®:

    Basiliximab

    CD25:

    Kimerik,

    IgG1

    Otoimmün Novartis 1998 (US)

    1998 (EU)

    Synagis®:

    Palivizumab

    RSV:

    İnsanlaştırılmış,

    IgG1

    Enfeksiyonlar MedImmune 1998 (US)

    1999 (EU)

  • 12

    Rituksimab (Mabthera®)

    Şekil 9. Rituksimab molekülü

    Tanımı

    Rituksimab genetik olarak dizayn edilmiş, CD20 proteinine karşı oluşturulmuş, bir kimerik

    fare/insan monoklonal antikorudur. Kemoterapötik bir ajan olarak kullanılan ilk monoklonal

    antikordur. Rituksimab, değişik mürin hafif ve ağır zincir bölgeleri ile sabit insan bölgeleri içeren

    bir IgG’dir. Molekül ağırlığı 145 kD olan bu antikor memeli (Çin hamster) hücre kültürüyle üretilir;

    iki ağır zincir (her biri 451 aminoasit içeren) ve iki hafif zincir (her biri 213 aminoasit içeren) taşır.

    (RXMediapharma®,2013)

  • 13

    CD20 proteini B lenfositlerin yüzeyinde bulunan bir moleküldür. CD20, pre-B lenfositten B

    lenfosite kadarki hücrelerde bulunurken; B lenfositlerden oluşan plazma hücrelerinin yüzeyinde

    bulunmaz. CD20 salınmaz, değiştirilmez ve hücre içine alınmaz. CD20’nin kesin fonksiyonu

    bilinmemekle birlikte hücre içine kalsiyum salınımından sorumlu olduğu ve kalsiyum

    konsantrasyonunun devamlılığından sorumlu olduğu düşünülmektedir. Bu şekilde de B lenfositlerin

    aktivasyonunda rol oynadığı düşünülmektedir. CD20 molekülü B lenfositlerden kaynaklanan kronik

    lenfoit lösemi (KLL) ve lenfomalarda kanser hücreleri tarafından açığa çıkarılır. Rituksimab

    spesifik olarak pre-B ve olgun B-lenfositler üzerinde bulunan bir B-lenfosit ayrımlaşma antijeni

    olan CD20’ye bağlanır. CD20 antijeni B-hücre non-Hodgkin lenfoma (NHL)’da %90’ın üzerinde

    eksprese edilmesine rağmen; kök hücreler, pre-B hücreleri, normal plazma hücreleri veya diğer

    normal dokularda bulunmaz. Rituksimab nükseden (tekrarlayan) veya refrakter (tedaviye dirençli)

    B-hücre NHL tedavisinde kullanılır. (Maloney,D.G.ve ark.,1997, Piro,L.D.ve ark.,1999)

    Rituksimab kronik lenfositik lösemi (KLL) dahil diğer B-hücre malignitelerinin tedavisi ile orta

    veya yüksek derecedeki NHL’nin ilk sıra tedavisi için kemoterapi ile kombine olarak kullanılmak

    üzere araştırılmaktadır. Rituksimab FDA tarafından nükseden veya refrakter B-hücre NHL

    tedavisinde kullanılmak üzere Kasım 1997’de onaylanmıştır. Avrupa Birliği İlaç Ajansı (EMEA)

    tarafından tüm Avrupa Birliği ülkelerinde geçerli olmak üzere 2 Haziran 1998’de MabThera®

    (Hoffman-LaRoche,UK) ticari adıyla onaylanmıştır. Diğer ant-CD20 antikorları üzerindeki

    araştırmalar sürdürülmektedir. (RXMediapharma®,2013, Maloney,D.G.ve ark.,1997, Piro,L.D.ve

    ark.,1999, Czuczman,M. ve ark.,1999, O’Brien,S.M. ve ark.,2001) )

    Şekil 10. Hodgkin ve Hodgkin olmayan lenfoma hastalarında monoklonal antikorlar tarafından hedeflenen başlıca

    antijen ve reseptörler

    Etki Mekanizması

    Rituksimab B-hücre prekürsörleri ve olgun B-lenfositlerin yüzeyinde bulunan hidrofobik bir

    transmembran proteini olan CD20 antijenine bağlanan monoklonal bir antikordur. CD20 hücre

    döngüsünün başlama ve diferensiyalizasyonu (ayrımlaşması) için aktivasyon sürecindeki erken

    aşamayı düzenler ve bir kalsiyum iyon kanalı olarak işlev görür. Rituksimabın Fab bölgesi (domain)

    B-lenfositleri üzerinde bulunan CD20 antijenine bağlanır ve Fc bölgesi in vitro B-hücre lizisine

    aracılık eden immün efektör işlevleri barındırır. Hücre lizisi ile ilgili olası mekanizması,

  • 14

    kompleman bağımlı sitotoksisite (CDC)’dir. Rituksimabın DHL-4 insan B-hücre lenfoma hattında

    apoptozisi indüklediği ve ilaca dirençli insan B-hücre lenfoma hücre hatlarını sitotoksik

    kemoterapiye duyarlaştırdığı da gösterilmiştir. Rituksimab antikoru timus ve dalağın beyaz

    pulpasındaki lenfoid hücrelerde bağlanır. Non-lenfoid dokulara çok az bağlanır veya hiç bağlanmaz.

    Rituksimab, özellikle tümör nekrozis faktör-alfa (TNF-α) ve interlökin 6 (IL-6) olmak üzere

    sitokinlerin salıverilmesi ile ilişkili bulunmuştur. Sitokin salıverilişinin ilacın infüzyon ile ilişkili

    advers reaksiyonlardan sorumlu olduğu düşünülmektedir. (RXMediapharma®,2013,

    Maloney,D.G.ve ark.,1997, Piro,L.D.ve ark.,1999, Czuczman,M. ve ark.,1999, O’Brien,S.M. ve

    ark.,2001)

    Rituksimab dolaşım ve doku kökenli B-hücrelerinin hızlı ve sürekli tüketimine neden olur.

    Dolaşımdaki B-hücreleri (CD19+ hücresi olarak ölçülen) genel olarak ilk üç dozla tüketilir ve uzun

    süreli tükenme hastaların yaklaşık %83’ünde tedaviden sonra 6-9 ay kadar devam eder. B-hücre

    toparlanması tedavi periyodunun tamamlanmasından yaklaşık 6 ay sonra başlar ve medyan B-hücre

    düzeyleri 12 ayda normale döner. Hastaların yaklaşık %14’ünde IgG ve/veya IgM serum

    konsantrasyonlarında önemli düşmeler görülür; bu azalmalar çoğu zaman rituksimab verilmesini

    izleyen 5-11 ay sonra ortaya çıkar. (RXMediapharma®,2013)

    ALEMTUZUMAB (Campath®, Mabcampath®)

    Şekil 11. Alemtuzumab molekülü

    Tanımı

    Alemtuzumab (Campath®-1H) CD52 antijenine karşı etki gösteren bir hümanize (insan)

    monoklonal antikordur. (Coles,A.J.ve ark.,1999)

    CD52 antijeni normal ve malign B-lenfositleri, T-lenfositleri, NK hücreleri, monositler,

    makrofajlar, trombositler ve dişi üreme sistemini oluşturan dokuların yüzeyinde eksprese

    edilmesine rağmen, hemopoiteik kök hücrelerinde eksprese edilmez. İlk denemelerde bir sıçan IgM

    anti-CD52 antikoru (Campath-1M) veya bir IgG2b-alt sınıf anti-CD52 antikoru (Campath-1G)

    kullanılmıştır. Bir insan (hümanize) anti-CD52 antikoru olan alemtuzumabın geliştirilmesi, ilacın

    homojenliğinin azaltılmasını sağlamıştır. Alemtuzumab değişken bir insan iskeleti ve sabit bölgeleri

    ile bir mürin monoklonal antikorundan (Campath-1G) kompleman belirleyici bölgeleri olan bir

    IgG1 kappa antikorudur. Alemtuzumab Hodgkin olmayan lenfoma, kronik lenfositik lenfoma,

    prolenfositik lösemi ve kutanöz T-hücresi lenfoma (mikozis fungoid) dahil lenfoid malignitelerin

    tedavisi için geliştirilmiştir. (RXMediapharma®,2013)

  • 15

    Alemtuzumabın, dalak ve lenf düğümlerinin aksine, öncelikle kan ve kemik iliğinde etkili gibi

    gözükmektedir. Bu, alemtuzumabın en çok primer hematolojik hastalığı olan hastalarda etkili

    olabileceğine işaret etmektedir. Alemtuzumab (Campath®) tedavisi T-lenfosit tüketimindeki önemli

    düzeydeki artışla ilişkili bulunmuştur. Bu nedenle profilaktik antibiyotiklerle eş zamanlı tedavi

    önerilir. Alemtuzumab, kök hücre transplantasyonuna hazırlık ve transplant hastalarında organ

    reddinin önlenmesi rejimlerinin bir parçası olarak, diğer otoimmün hastalıkların (örneğin; romatoid

    artrit, sekonder progresif mültipl skleroz) tedavisi için de araştırılmıştır. Alemtuzumab için

    ABD’de FDA’ya Biyolojik Lisans Başvurusu 1999 Aralık ayında yapılmıştır ve FDA ilk öncelikli

    ve hızlı gözden geçirmeyi 2001 yılı Mayıs ayında onaylamıştır. Alemtuzumab kronik lenfositik

    lösemi tedavisi için orfan ilaç1 olarak belirlenmiştir. (RXMediapharma®,2013)

    Etki Mekanizması

    Alemtuzumab CD52 antijenine karşı etkili konjuge olmayan, hümanize monoklonal bir antikordur.

    Kesin etki mekanizması bilinmemektedir; buna rağmen, ilacın etkisini hücre yüzeyine bağlandıktan

    sonra lösemik hücrelerde antikora bağımlı lizise neden olması ile açıklanmaktadır. Konjuge

    olmayan monoklonal antikorların yaptığı gibi, alemtuzumabın etkisi de monoklonal antikorun

    bizzat kendisinin hücreyi doğrudan öldürme (örneğin; apoptotik sinyal oluşturma) veya hedef

    hücrelere saldırmak üzere kompleman veya T-hücreleri gibi efektör mekanizmaları aktive edebilme

    yeteneğine bağlıdır. (Dyer.M.J., 1999)

    Bir karşılaştırma yapıldığında, konjuge antikorlar hedef hücreleri tahrip etmek için toksik

    kısımlarını kullanırlarken, monoklonal antikorlar vektör işlevi görürler. Hücre yüzey antijenlerinin

    sadece belirli bir kısmı kompleman veya hücresel sitotoksisite mekanizmaları ( örneğin; doğal katil

    (NK) hücreler veya sitotoksik T-hücreleri) vasıtasıyla hücre lizisine izin verir; CD52 hücre lizisini

    hem hücresel sitotoksisite hem de kompleman aracılı sitotoksisite aracılığıyla gösterir.

    Alemtuzumab tümör nekrozis faktör (TNF), interlökin-6 ve interferon gama salıverilmesi ile de

    ilişkili bulunmuştur. Lenfoid malignitelerin anti-CD52 antikorlara olan duyarlılığı 200 katın

    üzerinde değişiklik gösterir. T-hücre prolenfositik lösemi in vitro ve in vivo çok duyarlıdır. Ancak,

    in vivo olarak benzer miktarda antijen ekspresyonuna rağmen, monositler ve monositik lösemiler

    alemtuzumaba dirençlidir. (Dyer,M.J.,1999)

    Şekil 12. Komplemana bağımlı sitotoksisite ve doğal katil hücre aktivitesinin tetiklendiği kronik lenfositik lösemi

    hücreleri üzerinde bulunan CD52 yüzey markırına bağlanan alemtuzumab molekülü

    1 Yaygın veya nadir görülen hastalıklarda yararlı olmasına karşın, ticari bakımdan geçerli olmadığı düşünülen “yetim” ilaçlardır. Ekonomik getirisinin yapılacak masrafa göre düşük olması beklenen ilaçların geliştirilmesi için genellikle fazla çaba gösterilmez.

    Avrupa Birliği, orfan ilaçları (yetim ilaçları) “her 10.000 kişiden beşinde görülen yaşamı tehdit eden veya çok ağır hastalıkların

    teşhis, profilaksi ve tedavisinde kullanılmaya özel tıbbi ürünler” olarak tanımlamıştır.

  • 16

    Şekil 13. Alemtuzumab ile tedaviden önce (üstte) ve sonra (altta) kemik iliğindeki hücre yoğunluğunda görülen

    azalma 1

    CD52 matur lenfositlerin yüzeyinde bulunan proteindir. Kök hücre yüzeyinde bulunmamaktadır.

    Alemtuzumab anti-CD 52 etkinlikte bir monoklonal antikor olup nüks etmiş KLL(kronik lenfositik

    lösemi) hastasını içeren bir çalışmada % 33 oranında etkinlik göstermiş ve bu indikasyon ile klinik

    kullanıma girmiştir. Ayrıca T hücreli lenfoma için de endikasyon almıştır. Bunların yanı sıra KİT

    (kemik iliği transplantasyonu) ve böbrek transplantasyonlarında da protokollere dahil

    edilebilmektedir. Alemtuzumab malignensiler dışında otoimmün hastalıklardan multipl sklerozda

    da kullanılabildiği bildirilmektedir. Hipotansiyon, ateş, bronkospazm, döküntüler, ARDS(akut

    respiratuar distres sendromu), kardiyak arrest ve aritmilere neden olabilmektedir. Kardiyak etkileri

    ölümcül olabildiği bildirilmektedir. (http-1)

    İBRİTUMOMAB TİUKSETAN (Zevalin®)

    Tanımı

    İbrimomab tiuksetan monoklonal bir antikor olan ibritumomab ile bağlayıcı şelatör tiuksetan

    arasındaki bağdan oluşan bir immünokonjugattır. Bu bağlayıcı şelatör, saf beta ışını yayma

    özelliğine sahip indium 111 (In-111) veya itriyum 90 (Y-90) bağlanması için yüksek afiniteli, sınırlı

    konformasyonda bir şelasyon noktası sağlar. Çin hamster over hücrelerinde üretilen ibritumomab, 2

    mürin gama-1 ağır zinciri (her biri 445 aminoasit) ve 2 kappa hafif zincirinden (her biri 213

    aminoasit) oluşur. İbritumomab CD20 antijenine (insan B-lenfosite sınırlı diferansiyasyon antijeni,

    Bp-35) spesifik bir mürin IgG1 kappa monoklonal antikordur. CD20 antijeni, normal ve malign pre-

    B (ön B) ve olgun B lenfositleri ile olgunlaşmış B hücre hatları üzerinde yerleşik hidrofobik bir

    transmembran proteinidir. CD20 antijeni B hücreli non-Hodgkin lenfomaların (NHL) %90’dan

    fazlasında eksprese edilmesine karşın, diğer hematopoietik kök hücreler, ön B hücreleri, normal

    plazma hücreleri veya diğer normal dokularda bulunmaz. CD20 antijeni hücre yüzeyinden ayrılarak

    dökülmez ve antikor bağlandığında hücre içine internalize olmaz. (RXMediapharma®,2013)

    İbritumomab tioksetan tedavi rejimi 2 adımda uygulanır. Birinci adım; rituksimab infüzyonunu

    izleyen In-111 ibritumomab tiuksetan infüzyonundan ibarettir. İkinci adım; birinci adımdan 7-9 gün

    sonra başlar ve Y-90 ibritumomab tiuksetan uygulaması öncesi ikinci bir rituksimab infüzyonundan

    1 Demirelli,F.H., 2005

    http://www.mehmetsaitbugdaci.com/

  • 17

    oluşur. In-111 ibritumomab tiuksetan ile görüntüleme, terapötik dozda Y-90 ibritumomab tiuksetan

    verilmesi öncesi radyaimmünokonjugatın uygun bir şekilde biyodağılıma uğradığından emin olmak

    için bir güvenlik önlemi olarak kullanılır. Rituksimab periferik kan CD20+ B hücrelerini tüketmek

    ve biyodağılımı optimize etmek üzere verilir. Nüksetmiş veya refrakter düşük dereceli foliküler

    veya transforme olmuş NHL’si olan hastalarda, standart rituksimab tedavisine karşı ibritumomab

    tiuksetan tedavi rejiminin uygulandığı bir faz III araştırmasında, intent to treat analizi (hastaların

    mortalite bakımından ilk atandıkları gruba göre analiz edildiği istatistiksel analiz yöntemi) esas

    alınarak genel yanıt oranı, ibritumomab grubunda rituksimab grubuna göre anlamlı olarak daha

    yüksektir (%80’e karşı %56). Bazal trombosit sayısı 100.000-149.000/mm3 arasında olan hastalarda

    doz ayarlaması gerekir. Bazal trombosit sayısı 100.000/mm3’ten düşük olan hastalara ibritumomab

    tiuksetan tedavi rejimi uygulanmamalıdır. İbritumomab tiuksetan tedavi rejiminin sağkalım üzerine

    etkisi bilinmemektedir; bununla birlikte yanıt devam süresi rituksimab tedavisiyle

    karşılaştırıldığında yaklaşık 2 ay daha uzundur. ABD’de, FDA ibritumomab tiuksetan tedavi

    rejimini (rituksimab, In-111 ibritumomab tiuksetan ve Y-90 ibritumomab tiuksetan), 2002 yılında

    rituksimaba refrakter NHL hastaları dahil nüksetmiş veya düşük dereceli, foliküler veya transforme

    NHL tedavisi için onaylamıştır. (RXMediapharma®,2013)

    2.1.5.1.1. Etki Mekanizması

    Şekil 14. İbritumomabın etki mekanizması

    İbritumomab tiuksetan tedavi rejiminin terapötik bileşeni Y-90 ibritumomab tiuksetandır. Şelat

    oluşturmuş bir radyonüklid olan Y-90’dan yayılan beta emisyon hedef hücre ve onun çevresindeki

    komşu hücreler üzerinde serbest radikallere bağlı hücresel hasar oluşturur. In vitro araştırmalar

    ibritumomab antikorunun CD20+ B hücre hatlarında programlanmış hücre ölümü olarak tanımlanan

    apoptozisi indüklediği gösterilmiştir. In vivo araştırmalar ibritumomabın CD20+ hücrelerinin Fc-

    aracılı fagositozunu da zayıf bir şekilde indükleyebileceğini göstermiştir. Fc fragmanı

    immünoglobulin ağır zincirlerinin C terminal yarılarından oluşur. İmmünoglobulinlerin kompleman

    fiksasyonu gibi sekonder aktivitelerinden sorumludur. İbritumomab tiuksetan bağlanması sadece

    kemik iliğinin lenfoid hücreleri, lenf nodu, timus, dalağın kırmızı ve beyaz pulpası, tonsil lenfoid

    folikülleri ile ince ve kalın barsaklar gibi diğer organların lenfoid nodüllerinde gözlenir. Lenfoid

    olmayan dokularda bağlanma gözlenmez. (RXMediapharma®,2013)

  • 18

    İlacın geliştirilmesi sırasında, tek bir tümör tarafından absorbe edilen tahmini radyasyon miktarının

    778 cGy/mCi kadar yüksek olabileceği hesaplanmıştır. Klinik araştırmalar ibritumomab tiuksetan

    tedavi rejiminin dolaşımdaki B hücrelerinin uzun süreli olarak tükenmesine yol açtığını

    göstermiştir. Dört haftada, dolaşımdaki B hücrelerinin medyan değeri sıfırdır (0-1084/mm3

    aralığında). B hücrelerinin geri gelmeye başlaması tedaviden yaklaşık 12 hafta sonra başlar. B

    hücrelerinin medyan değeri tedaviden 9 ay sonra normal aralığına geri döner.

    (RXMediapharma®,2013)

    İbritumomab tiuksetan B hücre antijeni CD20’ye spesifik bir rekombinant mürin IgG1 kappa

    monoklonal antikordur. İbritumomab tiuksetan malign ve normal B lenfositlerin yüzeyinde bulunan

    CD20 antijenini hedefler. B hücre olgunlaşması sırasında, CD20 ilk önce B lenfoblastların orta

    fazında belirginleşir (ön B hücre) ve B hücrelerinin plazma hücresine olgunlaşması sırasındaki son

    fazda kaybolur. Hücre yüzeyinden dökülmez ve antikor bağlanana kadar internalize olmaz. Konjuge

    antikorun CD20 antijeni için affinite sabiti yaklaşık 17 nM’dir. Bağlanma paterni diğer lökositlerle

    veya diğer insan dokusu tipleriyle çapraz reaksiyon vermeyecek şekilde kısıtlıdır. İtrium 90 izotopu

    ile işaretlenmiş ibritumomab tiuksetan, CD20 gösteren malign hücreler dahil olmak üzere spesifik

    olarak B hücrelere bağlanır. Y-90 tümüyle bir beta ışıması yapar ve yaklaşık 5 mm’lik bir yayılma

    boyuna sahiptir. Bu özelliğiyle hem hedeflenen hem de komşu hücreleri imha etme özelliğine

    sahiptir. Rituksimab ön tedavisi dolaşımdaki B hücrelerini temizleyerek ibritumomab tiuksetanın

    radyasyonunu daha spesifik olarak lenfomalara dağıtmasını olanaklı kılmak için gereklidir.

    Rituksimab, monoterapi uygulamasına göre daha azaltılmış dozda uygulanır.

    (RXMediapharma®,2013)

    TOSİTUMOMAB

    Tanımı

    Tositumomab, molekül ağırlığı yaklaşık 150 kDa olan bir mürin IgG2a gama monoklonal anti-CD20

    antikorudur. Tositumomab iyot 131I ise Hodgkin olmayan lenfoma (NHL) tedavisinde kullanılan

    yeni bir radyoimmünoterapötik ajandır. Hodgkin olmayan lenfomaya karşı uygulanan

    radyoimmünoterapide bir radyonüklid ile kombine kullanılır. (RXMediaPharma®,2013)

    TOSİTUMOMAB İYOT 131I

  • 19

    Şekil 15. Tositumomab ve Tositumomab I131 molekülü

    Tanımı

    Tositumomab iyot 131I, Hodgkin olmayan lenfoma (NHL) tedavisinde kullanılan yeni bir

    radyoimmünoterapötik ajandır. Hodgkin olmayan lenfomaya karşı uygulanan bu tedavi

    yaklaşımında (radyoimmünoterapi) bir radyonüklid ile bir monoklonal antikor kombine halde

    kullanılır. Tositumomab molekül ağırlığı yaklaşık 150 kDa olan bir mürin IgG2a gama monoklonal

    anti-CD20 antikorudur. Tositumomab iyot 131I, tositumomaba kovalan bağla bağlanmış iyot131

    içeren bir tositumomab türevidir. (RXMediaPharma®,2013)

    BRENTUKSİMAB VEDOTİN (Adcetris®)

  • 20

    Şekil 16. Brentuksimab molekülünün bileşenleri

    Tanımı

    Brentuksimab vedotin, Hodgkin’s Reed-Sternberg (HRS) hücreleri ve anaplastik büyük hücreli

    lenfoma (ALCL) hücreleri gibi belirli bazı kanser hücrelerinin yüzeyinde eksprese edilen bir protein

    olan CD30’u hedefleyen bir antikor-ilaç konjugatıdır. Brentuksimab adı verilen bir monoklonal

    antikor ile antimitotik ajan olan vedotinin birleştirilmesi ile oluşan kimerik yapıya sahiptir. Hodgkin

    lenfoma hücrelerinin yanı sıra anaplastik büyük hücreli lenfoma gibi diğer kanser hücre türlerinde

    de bulunabilen CD30 reseptörlerine hedeflendirilmiştir. Hodgkin lenfoması ile ilgili klinik

    araştırmalarda, yanıt oranı %75’tir. Hastaların %96’sında tümör küçülmesi kaydedilmiştir.

    Hastaların %34’ünde tam remisyon (hastalık belirtilerinde azalma) sağlanmıştır. ALCL ile ilgili

    bazı araştırmalarda tedavi sonucunda yanıt oranı %86 ve tam remisyon oranı yaklaşık %54 olarak

    bildirilmiştir. (Minich,S.S.,2012, Oflazoğlu,E.ve ark.,2008, Younes,A.ve ark.,2010,

    Ansell,S.M.,2011, Foyil,K.V. ve Bartlett,N.L.,2011)

    Periferik nöropati, bitkinlik, bulantı, nötropeni, diyare ve ateş; ilacın sık rastlanan belirtileridir.

    Brentuksimab vedotin, Ağustos 2011’de FDA tarafından nükseden veya refrakter (tedaviye

    dirençli) Hodgkin lenfomanın tedavisinde ve T hücresi non-Hodgkin lenfomanın agresif bir formu

    olan nükseden veya refrakter sistemik anaplastik büyük hücreli lenfomanın (ALCL) tedavisinde

    kullanılmak üzere onaylanmıştır. (RXMediapharma®,2013)

    Etki Mekanizması

    Brentuksimab vedotin, mikrotübül bozucu bir ajan olan monometil auristatin E (MMAE)’ye bağlı

    konjuge kimerik CD30 spesifik monoklonal antikor cAC10’dan oluşan bir antikor-ilaç konjugatıdır.

    Brentuksimab vedotin, otolog hematopoetik kök hücre nakli başarısız olmasından sonra ya da en az

    iki kombine kemoterapi rejiminin başarısızlığından sonra Hodgkin hastalığı olan (transplantasyon

    için uygun görülmeyen) hastaların tedavisinde kullanılır. En azından bir kombine kemoterapi rejimi

    başarısızlığı sonrası sistemik anaplastik büyük hücreli lenfoma hastalarının tedavisinde de

    kullanılır. (RXMediapharma®,2013)

  • 21

    Brentuksimab vedotin CD30’a hedefli bir antikor-ilaç konjugatıdır. Antikor-ilaç konjugatının üç

    bileşeni bulunur; insan CD30’una özgü kimerik IgG1 antikor cAC10, mikrotübül bozucu ajan olan

    monometil oristatin E (MMAE) ve MMAE’yi cAC10’a kovalan olarak bağlayan proteaz tarafından

    ayrılabilen peptid yapılı bir bağlayıcı (linker). (RXMediapharma®,2013)

    Şekil 17. Brentuksimab molekülü

    Hodgkin’s Reed-Sternberg (HRS) hücrelerinin ve anaplastik büyük hücreli lenfoma (ALCL)

    hücrelerinin, embriyonal karsinomların ve B-hücresi kökenli non-Hodgkin lenfomalar ile olgun T-

    hücresi lenfomalarının bazı alt tiplerinin yüzeylerinde CD30 eksprese edilir.

    (RXMediapharma®,2013)

    Şekil 18. Antijen-antikor konjugasyonu etki mekanizması

    Brentuksimab vedotinin antikanser aktivitesini şu mekanizmalar ile gösterdiği

    düşünülmektedir: (RXMediapharma®,2013)

    (1) Antikor-ilaç konjugatı CD30 eksprese eden hücrelere bağlanır.

    (2) Antikor-ilaç konjugatı CD30 kompleksi internalize olarak lizozomlara taşınır.

    (3) Selektif proteoliz ile MMAE ayrılır.

  • 22

    (4) MMAE tübüline bağlanır. Hücre içindeki mikrotübül ağını bozarak hücre siklusunu durdurur.

    (5) Hücrelerin apoptotik ölümünü indükler.

    TRASTUZUMAB (Herceptin®)

    Tanımı

    Trastuzumab insan epidermal büyüme faktörü reseptör 2 proteininin (HER2) ekstraselüler bölgesini

    seçici olarak hedefleyen rekombinant DNA kökenli insan yapısı kazandırılmış bir monoklonal

    antikorudur. (RXMediapharma®,2013)

    Trastuzumab, humanize monoklonal antikor olup, HER2/neu (erbB2) reseptörü üzerinde aktive

    olmaktadır. Asıl kullanım alanı HER2/neu reseptörü pozitif olan meme kanserli olgulardır. (http-1)

    HER2’ yi yüksek düzeyde eksprese eden metastatik meme kanserli hastaların tedavisinde kullanılır.

    HER2/neu reseptörü %20-30 oranında erken meme kanseri olgularında pozitif bulunmaktadır. (http-

    1)

    Trastuzumab yapısal olarak HER2’ ye bağlanmadan sorumlu mürin bölgelerini çevreleyen insan

    yapısı kazandırılmış bölümü olan IgG1 kappa immünoglobulinidir. Bu tür insan yapısı kazandırılmış

    monoklonal antikorların immünojenlikleri daha azdır. (RXMediapharma®,2013)

    Trastuzumab memeli hücresi süspansiyon kültürü (Çin hamster over hücreleri) ile üretilir. HER2’ yi

    yüksek düzeyde eksprese eden metastatik meme kanserli hastalardan, metastatik hastalığı için

    kemoterapi görmemiş olanların birinci sıra tedavisinde paklitaksel ile kombine olarak veya bir ya da

    daha çok kez kemoterapi görmüş hastaların ikinci veya üçüncü sıra tedavisinde tek ajan olarak

    kullanılır. Trastuzumab ABD’de FDA tarafından Eylül 1998’de, Avrupa Birliği İlaç Ajansı

    (EMEA) tarafından Ağustos 2000’de onaylanmıştır. (RXMediapharma®,2013)

    Etki Mekanizması

    Trastuzumab’ın etkinliğinin ortaya çıkması ile ilgili çeşitli mekanizmalar öne sürülmektedir: (http-

    1)

    HER2/neu reseptör blokajı Anjiogenezin inhibisyonu HER2 reseptör down regülasyonu

    Şekil 19. Aşırı HER2 proteini üreten hücreye yönelen trastuzumab molekülleri

    http://www.mehmetsaitbugdaci.com/http://www.mehmetsaitbugdaci.com/http://www.mehmetsaitbugdaci.com/http://www.mehmetsaitbugdaci.com/http://www.mehmetsaitbugdaci.com/

  • 23

    İnsan epidermal büyüme faktörü reseptör 2 proteini (HER2) protoonkogeni veya c-erbB2 yapısal

    olarak epidermal büyüme faktör reseptörü ile ilişkili 185 kDa’ lık bir protein kodlar. Meme kanserli

    hastaların %25-30’unda HER2 yüksek miktarlarda eksprese edilir. HER2 gen aktivasyonu

    nedeniyle HER2 protein ekspresyonunda artış, HER2 reseptörünün aktivasyonu ile sonuçlanır.

    Trastuzumab doğal katil (NK) hücreler ve monositler aracılığı ile antikor bağımlı hücre aracılı

    sitotoksisite gösteren bir mediyatördür. İnsan epidermal büyüme faktörü reseptör 2 proteini

    (HER2)’ nin ekstraselüler bölgesini seçici olarak hedefleyen rekombinant DNA kökenli IgG

    yapısında bir monoklonal antikordur. Yüksek düzeyde HER2 eksprese eden tümör hücrelerinin

    proliferasyonunu inhibe eder ve bu hücreler üzerinde sitotoksik etki gösterir. Sitotoksik etkisinin

    kesin mekanizması anlaşılamamış olmasına rağmen, tümör hücrelerinin yüzeyindeki HER2

    proteinine bağlanır. (RXMediapharma®,2013, Baselga,J.ve ark.,1998, Pegram,M.D.ve ark.,1998)

    Şekil 20. Trastuzumab ile meme kanserli hücrenin tedavi edilmesi

    Trastuzumab ile tedavi edilen hücrelerde, HER2 reseptörü down regüle olur, siklin bağımlı kinaz

    inhibitörü p27 birikimi görülür ve hücre döngüsü durur. Trastuzumab metaloproteazların aracılık

    ettiği yapısal HER2 kopma/dökülmesini de inhibe eder ve bu trastuzumabın klinik aktivitesi ile

    korelasyon gösterebilir. HER2 proteini insandaki bazı meme, over ve kolon kanserinde aşırı

    miktarda eksprese veya amplifiye edilen (ya da hem eksprese hem de amplifiye edilen) bir

    proteindir. Tümör hücrelerindeki aşırı HER2 ekspresyonu artan anjiyojenez ve vasküler epidermal

    büyüme faktörü (VEGF) ile yakından ilişkilidir. VEGF yolağı inhibe edildiği zaman, tümörün

    büyümesi baskılanır. (RXMediapharma®,2013, Baselga,J.ve ark.,1998, Pegram,M.D.ve ark.,1998)

    Meme kanseri hastalarının yaklaşık % 30’unda aşırı ekspresyonu gözlenen HER -2/neu yüzey

    reseptörüne karşı geliştirilmiş trastuzumab reseptöre bağlandıktan sonra antikora (ADCC) veya

    komplemana bağlı (CDC) sitotoksisite etkisinin yanısıra, HER- 2 dimerizasyonunun engellenmesi,

    reseptör düzeyinin azalması, p27 proteini indüklenmesi ve yeni neoplastik damar oluşumunun

    engellenmesi gibi çeşitli mekanizmalarla antitümör etki göstermektedir. (http-1)

    Trastuzumab, HER -2/neu aşırı ekspresyonu olan hastalarda erken evre meme kanserinin

    tedavisinde adjuvant amaçlı olarak da denenmektedir. (http-1)

    http://www.mehmetsaitbugdaci.com/http://www.mehmetsaitbugdaci.com/

  • 24

    İlaç Etkileşimleri

    Trastuzumab; canlı oral poliovirüs aşısı, DTPa aşısı, DTPw aşısı, ekinezya, epirubisin hidroklorür,

    febuksostat, fingolimod, insan papillomavirüs aşısı, penisillamin, pnömokok 13- polivalan aşısı,

    pnömokok 7-polivalan aşısı, pnömokok aşıları ile yüksek riskli etkileşim göstermektedir.

    (RXMediapharma®,2013)

    Trastuzumab’ın diğer ilaçlarla etkileşimi ise; (http-1)

    İLAÇ ETKİLEŞİM

    Sisplatin Sinerjistik

    Dosetaksel Sinerjistik

    Vinorelbin Sinerjistik

    Etoposit Sinerjistik

    Tiyotepa Sinerjistik

    İonizan radyasyon Sinerjistik

    Doksurobisin Aditif

    Vinblastin Aditif

    Paklitaksel Aditif

    Metotreksat Aditif

    5-Floro-urasil Antagonistik

    Çizelge 3. Trastuzumabın ilaçlarla etkileşimleri

    Paklitaksel ile trastuzumabın etkileşimi ilgi çekicidir. HER2 geni paklitakselin apoptozis yapıcı

    etkisini p21 isimli proteini aktive ederek inhibe eder. Bu durumda trastuzumab verilen hastalarda

    HER2 geni down regülasyonla azalınca paklitaksele bağlı apoptozis gelişimi tekrar sağlanmaktadır.

    (http-1)

    Trastuzumabın antrasiklinlerle yapılan kombinasyonlarında (antrasiklin/siklofosfamid +

    trastuzumab) kardiotoksisite %16 iken paklitakselle yapılan kombinasyonlarında bu oran %2

    bulunmuştur. Bu nedenle antrasiklin içermeyen kombinasyonların daha uygun olacağı

    önerilmektedir. (http-1)

    BEVASİZUMAB (Avastin®)

    http://www.mehmetsaitbugdaci.com/http://www.mehmetsaitbugdaci.com/http://www.mehmetsaitbugdaci.com/

  • 25

    Şekil 21. Bevasizumab molekülü

    Tanımı

    Bevasizumab, vücudun diğer bölümlerine yayılmış metastatik kolorektal kanserli hastaların birinci

    sıra tedavisi için onaylanan yeni bir antikanser ajandır. (RXMediapharma®,2013) Bir monoklonal

    antikor olan bevasizumab anjiyogenez inhibitörlerinden olup, tümör hücrelerinde yeni damar

    oluşumunu engelleyerek etki gösterir. (http-1)

    VEGF (vasküler endotelyal büyüme faktörü) tümör hücrelerinden yeni damar oluşumunu uyarmak

    için salınır. Bu monoklonal antikor başlangıçta VEGF’ye bağlanır. Becavizumab VEGF’ye

    bağlanınca kan damarlarındaki endotel yüzeyinde bulunan VEGF reseptörüne bağlanmasını

    engeller. VEGF reseptörlerinin aktivasyonu endotel hücrelerinin büyümesi ve tümör için besleyici

    yeni kan damalarının oluşumuna neden olur. Bu büyüme ve yeni damar oluşumunun engellenmesi,

    metastazı engeller ve tümör hücrelerinin sitotoksik ilaçlara duyarlılığını arttırır. (http-1)

    Bevasizumab bu mekanizma ile etki gösteren ilk ilaç olma özelliği taşır. Kolon kanserinin tedavisi

    için uygulanan standart ilaç tedavisi (Saltz rejimi veya IFL) ile kombine olarak intravenöz yoldan

    verildiğinde, hastaların yaşamında yaklaşık beş aylık bir uzama sağladığı gösterilmiştir.

    Bevasizumab anjiyojenezi inhibe ederek etki gösterdiği kanıtlanan ve bundan da önemlisi hastaların

    yaşamını uzatan ilk ilaçtır. (RXMediapharma®,2013)

    Bevasizumab hem insan hem de fare (mürin) bileşeni olan genetik olarak tasarlanmış bir fare

    antikorudur. (RXMediapharma®,2013)

    Bevasizumab (rhuMAb-VEGF) vasküler endotelyal büyüme faktörüne (VEGF, vasküler

    permeabilite faktörü [VPF] veya VEGF-A olarak da bilinir) karşı oluşmuş hümanize monoklonal

    bir antikordur. Bevasizumab insan (fare değil) VEGF (VEGF-A)’ sına karşı insan yapısı taşıyan

    bölgeler ile fare antikoru (A4.6.1) tamamlayıcı-belirleyici bölgeler içerir. Çin hamster over hücre

    sisteminde üretilir ve A4.6.1 ile aynı yüksek afinite ve biyolojik özellikleri gösterir. Vasküler

    hedefli tedavi yaklaşımları tümör neovaskülarizasyonunun inhibisyonunu hedefler ve doğrudan

    sitotoksik etki yapmazlar. Bu nedenle, kansere karşı kullanılan vasküler tedaviler çoğunlukla

    geleneksel sitotoksik tedavi şekilleri (örn.; kemoterapi, radyasyon tedavisi veya hormon tedavisi) ile

    birlikte uygulanırlar. (RXMediapharma®,2013)

    Tümör neoangiogenezisinde çok önemli bir rol oynayan vasküler endotelyal büyüme faktörü

    (VEGF)’e karşı geliştirilen bir monoklonal antikor olan bevacizumab birçok tümör tipinde

    çalışmaları süren bir ajandır. Metastatik kolon kanseri olgularında yine kemoterapiye ek olarak

    kullanıldığında sağkalım avantajı sağladığının gösterilmesi bu amaçlı kullanımına olanak

    sağlamıştır. (http-1)

    http://www.mehmetsaitbugdaci.com/http://www.mehmetsaitbugdaci.com/http://www.mehmetsaitbugdaci.com/

  • 26

    Bevasizumab birçok neoplastik hastalık (kolorektal kanser, meme kanseri, akciğer kanseri, prostat

    kanseri ve renal kanser) ile diyabetik retinopati ve yaşlanmaya bağlı yaş tip maküla

    dejenerasyonunun tedavisinde denenmiştir. Metastatik kolorektal kanser hastalarında “bevasizumab

    + irinotekan, 5-florourasil ve lökoverin (IFL rejimi)” faz III araştırmasının sonuçları medyan

    sağkalım (15.6 aya karşı 20.3 ay) ile hastalıkta ilerlemenin görülmediği sağkalımda (6.2 aya karşı

    10.6 ay), “IFL rejimi + plasebo tedavisi” gören hastalara kıyasla anlamlı bir artış olduğunu

    göstermiştir. Buna ek olarak, sadece kemoterapi uygulanan hastalardaki %35’lik genel yanıt oranı,

    “bevasizumab + kemoterapi tedavisi” gören hastalarda %45’e yükselmiştir. (AVASTIN®

    (bevacizumab) package insert)

    FDA, bevasizumab (Avastin®)’ı 26 Şubat 2004’te metastatik kolon veya rektum kanserli hastalarda

    esasen intravenöz 5-florourasil ile sürdürülen tedavide, onunla kombine olarak birinci sıra tedavi

    için onaylamıştır. (RXMediapharma®,2013)

    Etki Mekanizması

    Bir monoklonal antikor olan bevasizumab etkisini yeni kan damarlarının oluşumunu stimüle eden

    “vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF)” olarak isimlendirilen doğal bir proteini hedefleyip

    inhibe ederek gösterir. Bevasizumab tarafından hedeflenerek bağlanan VEGF, kan damarlarının

    büyümesini stimüle edemez; böylece tümör büyümek için gereksinim duyduğu kan, oksijen ve

    diğer besinlerden yoksun kalır. Bevasizumab gibi anjiyojenez inhibitörleri kanserin büyümesini

    engellemek umuduyla ilk olarak laboratuarda denenmiş ve ardından son 30 yıldır insanlar üzerinde

    araştırılmışlardır. Bevasizumab bu mekanizma ile etki gösterdiği kanıtlanan ve bundan da önemlisi

    hastaların yaşamını uzatan ilk ilaçtır. (RXMediapharma®,2013)

    Bevasizumab vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF)’ne bağlanır ve VEGF’in endotel

    hücrelerinin yüzeyinde bulunan VEGFR-1 (Flt-1) ve VEGFR-2 (Flk-1/KDR) reseptörlerine

    bağlanmasını önler. VEGF yeni kan damarlarının oluşumunda (anjiyojenez) önemli rol oynar.

    İnsanda görülen kanserlerde VEGF ekspresyonundaki artma mikrovasküler yoğunluk, tümör

    büyümesi, metastazlar ve zayıf prognoz ile ilişkili bulunmuştur. Farelerdeki ksenotransplant

    modellerinde bevasizumab tedavisinin mikrovasküler büyümeyi azalttığı ve hastalığın metastatik

    ilerlemesini inhibe ettiği gösterilmiştir. (RXMediapharma®,2013)

    VEGF vücutta anjiyojenezde işlev görür. Bu işlevini vasküler proliferasyon ve geçirgenliği

    düzenleyerek yapar. VEGF vasküler endotelyuma özgü olan etkileri ve potentliği nedeniyle

    benzersizdir. Buna ilaveten, anti-apoptotik proteinler olan bcl-2 ve A1’i indükleyerek yeni oluşmuş

    damarlardaki hücreler üzerinde antiapoptotik etkiler yapar. VEGF gen ailesinin yeni üyeleri

    tanımlanmasına rağmen, bunların işlevleri henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. VEGF tümör

    hücrelerinde, makrofajlarda, T-hücreleri, düz kas hücreleri, böbrek hücreleri, mezenşial hücreler,

    kertinositler, astrositler ve osteoblastlarda eksprese edilir. VEGF ekspresyonu farklılaşma,

    transformasyon, sitokinler, hormonlar ve büyüme faktörleri (örneğin; epidermal büyüme faktörü,

    transforming büyüme faktörü-β, keratinosit büyüme faktörü, interlökin-1β, prostaglandin E2 ve

    insülin benzeri büyüme faktörü-1) ve oksijen eksikliği ile düzenlenir. Hipoksik koşullarda, hipoksi

    ile indüklenebilen faktör-1 VEGF-A geninin transkripsiyonunu aktive eder. (Ferrara,N.,2002)

    VEGF-A endotel hücrelerinin proliferasyonu ile endotel hücrelerinin ve monositlerin kemotaksisini

    teşvik eder. Ayrıca VEGF monositlerin endotel benzeri hücrelere farklılaşmasını sağlayabilir ve

    dendritik hücrelerin olgunlaşmasını inhibe eder. Bu etkiler ev sahibinin bağışıklık hücrelerini

    tüketebilir ve immünosupresyona yol açabilir. (Ferrara,N.,2002)

    VEGF-A vasküler geçirgenliği plazma proteinlerinin dışarı sızmasına yol açacak şekilde artırabilir.

    Plazma proteinlerinin bu şekilde dışarı sızmasına bağlı olarak ekstravasküler fibrin jel oluşur.

    (Storkebaum,E.ve ark.,2004)

  • 27

    CETUXİMAB (Erbitux®):

    Şekil 22. Setuksimab molekülü ve etki mekanizması

    Tanımı

    Setuksimab (IMC-C225) spesifik olarak insan epidermal büyüme faktörü reseptörü (EGFR)’nün

    ekstraselüler bölgesine bağlanan bir rekombinant insan/fare kimerik monoklonal antikorudur.

    Setuksimab insan IgG1 ağır ve kappa hafif zincir sabit bölgeleri olan bir fare anti-EGFR

    antikorunun Fv bölgelerinden oluşur. Yaklaşık molekül ağırlığı 152 kDa’dur. Setuksimab bir

    memeli hücre kültüründe (mürin miyelom gibi) üretilir. (RXMediapharma®,2013, Vincenzi,B.ve

    ark.,2006, Chau,I.ve ark.,2006)

    Setuksimabın etki mekanizması, EGFR’nin tirozin kinaz aktivitesini ATP bağlanmasını

    engelleyerek inhibe eden düşük moleküllü tirozin kinaz inhibitörlerinden (örneğin; imatinib)

    farklıdır. Setuksimab EGFR reseptörünü bloke eder. (RXMediapharma®,2013, Vincenzi,B.ve

    ark.,2006, Chau,I.ve ark.,2006)

    Kolorektal kanser tedavisi için uygulanan iki faz III araştırmasında ikinci sıra ilaç olarak

    denenmiştir. Bunlardan birinde “setuksimab + irinotekan” kombinasyonuyla tedavi sadece

    irinotekan tedavisi ile karşılaştırılırken, ikincisinde “oksiplatin + 5-florourasil kombinasyonu” tek

    başına setuksimab tedavisi ile karşılaştırılmıştır. “Setuksimab + radyasyon” veya “setuksimab +

    kemoterapi” tedavisinin baş ve boyun kanserinde araştırıldığı faz III deneyleri devam etmektedir.

    Setuksimab akciğer kanseri ve pankreas kanseri için de araştırılmıştır. Pankreas kanserli hastalarda

    sürdürülen bir faz II araştırmasında, “gemsitabin + setuksimab” kombinasyon tedavisi %30’luk bir

    sağkalım oranı ile sonuçlanmıştır. Pankreas kanserinde “gemsitabin + setuksimab”

    kombinasyonunun araştırılacağı bir faz III çalışması planlanmaktadır. FDA, setuksimabı 12 Şubat

    2004’te, irinotekan ile kombine olarak, irinotekan esaslı kemoterapiye refrakter EGFR eksprese

    eden metastatik kolorektal kanserin tedavisi ve irinotekan esaslı kemoterapiyi tolere edemeyen

    hastalarda EGFR eksprese eden metastatik kolorektal kanserin tedavisi için tek ilaç olarak

    onaylamıştır. (RXMediapharma®,2013, Vincenzi,B.ve ark.,2006, Chau,I.ve ark.,2006)

    Etki Mekanizması

  • 28

    Şekil 23. Setuksimabın etki mekanizması

    Setuksimab, normal hücrelerin ve tümör hücrelerinin yüzeyinde bulunan epidermal büyüme faktörü

    reseptörüne (EGFR, HER1, c-ErbB-1) ligandların (örneğin; epidermal büyüme faktörü doku

    büyüme faktörü-α) bağlanmasını bloke eden bir monoklonal antikordur. Setuksimabın EGFR’ye

    bağlanması reseptörün internalizasyonuna yol açarak daha ileri aktivasyonunu önler, fosforilasyonu

    ve reseptör ilişkili kinazların aktivasyonunu bloke ederek hücre büyümesi, apoptozis indüksiyonu,

    matriks metaloproteinaz ve vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) yapımının azalmasına yol

    açar. Setuksimabın EGFR ekspresyonu olmayan insan tümör kserograflarında antitümör etkileri

    görülmüştür. Setuksimab kanser hücrelerini kanser kemoterapisinde kullanılan diğer ajanlara veya

    radyasyon tedavisine daha duyarlı hale getirir. İnsan tümöründe setuksimabın antitümör etkilerinin

    olmadığı görülmüştür. Preklinik araştırmalar setuksimab ile irinotekan, gemsitabin ve doksorubisin

    arasında sinerji olduğuna işaret etmektedir. Hayvan çalışmalarında, setuksimab tedavisinin

    irinotekan tedavisine veya irinotekan/ 5-florourasil kemoterapisine eklenmesi antitümör etkinliği

    tek başına kemoterapi uygulamasına göre artırmıştır. Bu sinerjinin mekanizması henüz

    anlaşılamamıştır. Bazı hücre hatlarında tek başına sitotoksik olabilen EGFR sinyal blokajının,

    hücreleri EGFR blokajı olmadığında sadece çok zayıf etkileyebilen kemoterapinin sitotoksik

    etkilerine duyarlılaştırdığı düşünülmektedir. Sitotoksik bir ajan olarak kabul edilmesine rağmen,

    setuksimab tek başına verildiğinde tümörün regresyonuna neden olabilir. Kolorektal kanser gibi

    bazı kanserlerde, hücreler EGFR reseptörünü otokrin veya parakrin mekanizmalarla aktive edebilir.

    Tümörün çevresindeki pH ve pO2 gerilimi düşük pek de misafirperver olmayan çevrede hücrelerin

    yaşayabilmesi için bu otokrin ve parakrin mekanizmalar gereklidir. Bu tümör hücreleri, otokrin ve

    parakrin EGFR aktivasyonu inhibe edildiğinde apoptozise uğrayabilir. (RXMediapharma®,2013)

    EGFR bir transmembran glikoproteinidir; EGFR (HER1), HER2, HER3 ve HER4’ün içinde

    bulunduğu tip I reseptör tirozin kinazlar alt familyasının bir üyesidir. EGFR cilt ve saç folikülü

    dahil normal epitel dokularının çoğunda yapısal olarak eksprese edilir. Birçok kanserde EGFR’nin

    aşırı miktarda eksprese edildiği belirlenmiştir (%EGFR ekspresyonu olarak): baş ve boyun (%80-

    100), kolorektal (%25-77), pankreas (%30-50), akciğer (%40-80), özofagus (%43-89), renal hücre

    (%50-90), prostat (%65), mesane (%31-48), servikal/ uterus (%90), over (%35-70) ve meme (%14-

    91) kanserleri. Aşırı EGFR ekspresyonu kötü prognoz, genel yaşam süresinde kısalma ve/veya

    metastaz riskinde artma ile ilişkilidir. Hücre büyüme, farklılaşma ve ölümünden sorumlu

    mediyatörler olarak işlev gördüklerinden protein tirozin kinazların etkinliği çok sıkı bir şekilde

    düzenlenir. Sayısız protein kinaz geni retrovirüsler veya insan tümörlerinin transformasyonu ile

    ilişkili onkogenler olarak tanımlanmıştır. (RXMediapharma®,2013)

  • 29

    Şekil 24. EGFR üretiminin engellenmesi

    Protein tirozin kinazlar yapısal benzerlikleri ile reseptör tirozin kinazlar ve reseptör olmayan tirozin

    kinazlar olarak hücresel işlev görmelerine göre gruplandırılırlar. Reseptör tirozin kinazların bir

    ekstraselüler ve bir sitoplazmik bölümü vardır. Reseptör tirozin kinazlardan başlıcaları arasında

    epidermal büyüme faktörü (EGF), fibroblast büyüme faktörü (FGF), trombositten türeyen büyüme

    faktörü (PDGF), kök hücre faktörü (SCF), vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) ve sinir

    büyüme faktörü (NGF) bulunur. Reseptör olmayan tirozin kinazlar reseptör benzeri özelliklerden

    yoksundur fakat birçok hücre yüzey reseptörlerinin (örneğin; büyüme faktörü reseptör kinazları, G-

    proteinine kenetli reseptörler, B-hücre reseptörü, T-hücre reseptörü ve interferon gama reseptörü)

    kritik hücre sinyallerine aracılık ederler. Protein tirozin kinazlar adenozin trifosfat (ATP)’den

    protein substratındaki bir tirozin kalıntısının hidroksil grubuna fosfatın transferini katalize ederler.

    (RXMediapharma®,2013)

    GEMTUZUMAB OZOGAMİSİN (Mylotarg®)

    Tanımı

    Gemtuzumab ozogamisin miyeloid löseminin tedavisi için geliştirilen ve intravenöz yolla

    uygulanan monoklonal bir antikordur. (RXMediapharma®,2013)

    Bileşimi balçıklı toprakta bulunan bir bakteri olan Micromonospora echinospora sp.

    Calichensis’ten fermantasyonla elde edilen sitotoksik bir antitümör antibiyotik olan kalikeamisin ile

    konjuge rekombinant hümanize IgG4 kappa antikordan oluşur. Kalikeamisin dört şeker kalıntısı

    içeren karmaşık bir moleküldür. Bunlar iyot içeren heksa sübstitüe aromatik bir halka, bir

    metotrisülfit ve bisiklik bir enendiin olarak adlandırılan yeni yapısal bir birimdir.

    (RXMediapharma®,2013)

    Antikor bir miyeloma hücre hattının kullanıldığı memeli hücresi süspansiyonu kültürü ile

    oluşturulur. Virüsleri uzaklaştırmak veya inaktive etmek için saflaştırılır. Kompleman belirleyen

    bölgeler fare antikorundan türerken, sabit bölge ve çerçeve bölgeler insandaki dizilişe sahiptir.

    (RXMediapharma®,2013)

    Gemtuzumab ozogamisin spesifik olarak lösemik miyeloblastların ve olgunlaşmamış normal

    miyelomonositik hücrelerin yüzeyinde eksprese edilen CD33 antijenine bağlanır. CD33 antijeni

    akut miyeloid lösemili (AML) hastaların %80’inden fazlasında eksprese edilen bir antijendir.

    Gemtuzumab ozogamisinin etkisi genel yanıt oranı üzerinden değerlendirilir. Diğer tedavilerle

    kıyaslandığında klinik yararını gösteren (örneğin; hastalığa ilişkin belirtilerde iyileşme veya yaşam

    süresinde uzama gibi) kontrollü araştırmalar yoktur. (RXMediapharma®,2013)

  • 30

    Hastalığın ilk nüksünü yaşayan CD33-pozitif AML hastalarında genel yanıt oranı %30’dur. Genel

    yanıt oranı tam remisyon (%16) ve ikincil yanıt kategorisi (%13) olarak ifade edilir. İkincil bir

    kategorinin eklenmesinin nedeni gemtuzumab ozogamisinin trombositlerin iyileşmesini

    geciktirmesidir. Gemtuzumab ozogamisin yanıt oranları sadece ikincil yanıt kategorisi hesaba

    katıldığı zaman standart tedaviyle kıyaslanabilir hale geldiğinden, bir faz IV randomize araştırma

    yapılması düşünülmektedir. Bu araştırmada standart AML tedavisi olan daunorubisin ve sitarabin

    ile gemtuzumab ozogamisin birlikte uygulanacak ve sadece standart tedavi uygulanan hastalarda

    sağlanan yarar bakımından karşılaştırılacaktır. Ayrıca bu kombinasyon tedavisinin toksisite riskini

    ve önemli ilaç-ilaç etkileşmelerini değerlendirmek üzere faz I araştırmaları yapılacaktır.

    (RXMediapharma®,2013)

    FDA Onkolojik İlaçlar Tavsiye Komitesi gemtuzumab ozogamisinin genel nüksetmiş AML

    popülasyonunda kullanılmasına karşıdır. Bunun nedeni, ilacın konvansiyonel tedaviye

    üstünlüğünün henüz gösterilmemiş olmasıdır. FDA gemtuzumab ozogamisinin Mayıs 2000’de 60

    yaş ve üzeri ilk nüksü yaşayan CD33 pozitif AML hastalarının tedavisi için onaylamıştır.

    (RXMediapharma®,2013)

    OFATUMUMAB (Arzerra®)

    Tanımı

    Ofatumumab, spesifik olarak normal B lenfositleri üzerinde ve kronik lenfositik lösemi (KLL) B

    lenfositleri üzerinde eksprese edilen CD20 molekülüne bağlanan ve B hücresinin lizis ve ölümüne

    neden olan, tamamen insan kaynaklı (human) bir monoklonal antikordur. (O’Brien,S.ve ark.,2010,

    Hagenbeek,A.ve ark.,2008)

    Ofatumumabın bağlandığı epitop, rituksimab gibi günümüzde mevcut olan diğer CD20

    antikorlarının hedeflediği bağlanma bölgelerinden farklıdır. Aynı zamanda rituksimab ile

    karşılaştırıldığında, ofatumumabın ayrışma hızı (off-rate) daha yavaştır ve CD20’ye bağlanması

    daha stabildir. Ayrışma hızının yavaşlığı ve daha stabil bağlanma özellikleri, ofatumumabın düşük

    CD20 antijen dansitesi ve yüksek kompleman inhibitör molekül ekspresyonu olan hücrelere karşı

    efikasitesinden sorumlu olabilir. İnsan plazması veya fraksiyonlandırılmamış kan varlığında in vitro

    olarak ofatumumab, rituksimaba dirençli Raji hücreleri ve düşük CD20 eksprese edici kronik

    lenfositer lösemi hücrelerini lizise uğratır. Aynı zamanda ofatumumab, kompleman inhibitör

    molekül ekspresyonu yüksek olan B hücresi lenfoması/kronik lenfositer lösemi hücrelerine karşı da

    etkilidir. Non-Hodgkin lenfoma(NHL), romatoid artrit ve multipl skleroz (MS) için olası bir tedavi

    seçeneği olarak etkinliği araştırılmaktadır. (RXMediapharma®,2013)

    FDA ofatumumabı Ocak 2009’da fludarabin ve alemtuzumaba dirençli KLL hastalarının tedavisi

    için hızlandırılmış onay sürecini uygulayarak kabul etmiştir. Ofatumumab için ilk FDA onayı tutarlı

    objektif yanıtlara dayandırılmıştır. Ofatumumab kullanımına bağlı hastalık ile ilişkili semptomlarda

    iyileşme veya sağkalım oranında artma olduğunu gösteren veriler mevcut değildir. Ofatumumab,

    Avrupa İlaç Ajansı (EMEA) tarafından 19 Nisan 2010 tarihinde merkezi ruhsatlandırma prosedürü

    uyarınca Glaxo Group Ltd. adına Arzerra® ticari adıyla onaylanmıştır. (RXMediapharma®,2013)

  • 31

    Şekil 25. Ofatumumabın hücre yüzeyine bağlanması şematik gösterimi

    İPİLİMUMAB (Yervoy®)

    Tanımı

    İpilimumab, rezeke edilemeyen ya da metastatik malign melanom tedavisinde kullanılan bir

    rekombinant monoklonal antikordur. (Sanford,M.,2012)

    Sitotoksik T-lenfosit ilişkili antijen 4 (CTLA-4)’e bağlanan CTLA-4 ligandlarının CD80/CD86 ile

    etkileşmesini bloke eder. CTLA-4’ün bloke edilmesi, T hücresi aktivasyonunu ve proliferasyonunu

    artırır. İpilimumabın melanom üzerindeki etkileri T hücresi aracılı antitümör immün yanıtlar ile

    gelişir. İpilimumab, memeli (Çin hamster overi) hücre kültüründe üretilir. İpilimumab FDA

    tarafından Mart 2011’de onaylanmıştır. (RXMediapharma®,2013)

    Etki Mekanizması

    İpilimumab antitümör bağışıklık sistemini T hücreleri üzerinde bulunan doğal bir fren mekanizması

    olan CTLA4’ü bloke ederek stimüle eder ve böylece onların kostimülasyonları üzerindeki engeli

    ortadan kaldırır. İpilimumab, yaklaşık molekül ağırlığı 148 kDa olan bir IgG1 kappa

    immünoglobulindir. İpilimumab memeli (Çin hamster over) hücre kültüründe üretilir. İpilimumab

    faz III metastatik melanom hastalarında yaşam süresini uzatabilen ilk ajandır ve rezeke edilemeyen

    veya metastatik melanomanın tedavisinde kullanılır. (RXMediapharma®,2013)

    KATUMAKSOMAB (Removab®)

    Tanımı

    Katumaksomab, Nisan 2009’da Avrupa Birliği tarafından malign assitleri1 olan hastaların

    intraperitoneal tedavisi için onaylanmış bispesifik, üç fonksiyonlu bir monoklonal antikordur.

    Epitelyal karsinomlara bağlı malign assitlerin tedavisi için onaylanmış ilk etkin maddedir.

    Peritonum mezotelyal orijine sahiptir. Epitelyal hücre adezyon molekülleri (EpCAM) peritonda

    eksprese olmaz. Bu nedenle, intraperitoneal katumaksomab uygulaması ilgi çekici bir

    1 Assit: Karın boşluğunda sıvı toplanmasıdır. En başta gelen nedenlerinden biri karaciğer sirozudur. Karın zarında

    oluşan tümör veya kronik iltihaplar, kalp ve böbrek hastalıkları da asitse neden olabilir.Assit karın organları üzerinde

    yaptığı baskıya bağlı olarak solunum güçlüğü, sindirim ve boşaltım sistemi bozuklukları ve bacaklarda ödem gibi

    rahatsızlıklara neden olabilir.

  • 32

    immünoterapötik hedefleme yaklaşımıdır. Katumaksomab, malign assitlerin temel nedeni olarak

    bilinen periton boşuğundaki EpCAM pozitif tümör hücrelerini yok edebilir. Ayrıca, EpCAM

    epitelyal karsinomların çoğunda eksprese edildiğinden katumaksomab çeşitli primer tümörler için

    de bir tedavi seçeneği oluşturmaktadır. (RXMediapharma®,2013)

    Etki Mekanizması

    Katumaksomab, epitelyal hücre adezyon molekülü (EpCAM) ve CD3 antijenini spesifik olarak

    hedefleyen üç fonksiyonlu, hibrid (sıçan-fare) bir monoklonal antikordur. Pek çok karsinomda

    EpCAM antijeni aşırı düzeyde eksprese olur. CD3 olgunlaşmış T hücrelerinde, bir reseptör

    komponenti olarak eksprese edilir. Katumaksomab Fc bölgesindeki üçüncü fonksiyonel bağlanma

    bölgesi, Fcy reseptörleri aracılığıyla aksesuar immun hücreler ile etkileşimi sağlar.

    (RXMediapharma®,2013)

    Şekil 26. Katumaksomab molekülü

    Katumaksomabın bağlanma özellikleri nedeniyle tümör hücreleri, T hücreleri ve aksesuar immün

    hücreler birbirlerine yakın konumlarda bulunurlar. Tümör hücrelerine karşı değişik mekanizmalar

    aracılığıyla karma bir immünoreaksiyon oluşur. Bu mekanizmalar; T hücresi aktivasyonu, antikora

    bağlı hücre aracılı sitotoksisite, komplemana bağlı sitotoksisite ve fagositozdur. Tüm bu

    mekanzimalar tümör hücresinin yıkımıyla sonuçlanır. (RXMediapharma®,2013)

    Şekil 27. Katumaksomabın etki mekanizması

    Katumaksomabın antitümör aktivitesi in vitro ve in vivo olarak gösterilmiştir. Katumaksomabın

    primer tümör tipinden bağımsız şekilde tümör hücreleri üzerindeki öldürücü etkisi, düşük ve yüksek

  • 33

    EpCAM antijen ekspresyonu olan hedef hücrelerde in vitro olarak gösterilmiştir. Katumaksomabın

    in vivo antitümör aktivitesi immun sistemin baskılandığı bir fare over kanseri modelinde

    doğrulanmıştır. Çalışmada, tümör büyümesi intraperitoneal olarak verilen katumaksomab ve

    periferik kan mononükleer hücreleri ile geciktirilmiştir. (RXMediapharma®,2013)

    ABSİKSİMAB (Clotinab®, ReoPro®)

    Tanımı

    Absiksimab trombosit agregasyonunu inhibe eden trombosit reseptör glikoprotein inhibitörleri

    olarak adlandırılan yeni bir ilaç grubunun ilk üyesidir. (Topol,E.J.ve ark.,1994)

    Kimerik insan mürin monoklonal antikoru 7E3’ün Fab fragmentidir.[Immunoglobulin G (human-

    mouse monoclonal c7E3 clone p7E3V(H)hC(g)amma4 Fab fragment anti-human platelet

    glycoprotein IIb/IIIa complex), disulphide with human-mouse monoclonal c7E3 clone

    p7E3V(Kh)C(K)light chain]. Söz konusu kimerik formda insan IgG’sinin yerini mürin IgG

    molekülü almıştır. Bu yer değiştirme mürin forma göre daha az alerjik ve trombositopenik

    komplikasyonlara neden olan bir fragment elde edilmesini sağlar. Absiksimab trombotik arteriyel

    hastalıkların tedavisinde yararlıdır. Perkütanöz transluminal koroner anjiyoplasti (PTCA) veya

    aterektomi tedavisi gören ve bu tedavinin hemen ardından koroner damarları ani yüksek kapanma

    riski taşıyan hastalarda, akut kardiyak iskemik komplikasyonların önlenmesinde yardımcı tedavi

    için kullanılır. (RXMediapharma®,2013)

    Şekil 28. Absiksimabın etki mekanizması

    TOSİLİZUMAB (Actemra®)

    Tanımı

    Tosilizumab insanlaştırılmış interlökin-6 (IL-6) reseptör inhibitörü bir monoklonal antikordur.

    (Yokota,S.ve ark.,2005, Oldfield,V.ve ark.,2009)

    Romatoid artritli hastalarda hem serum hem de sinoviyal sıvıda IL-6 konsantrasyonları artar. Ayrıca

    IL-6 konsantrasyonları, hastalığın durumu ve eklemlerdeki hasarla ilişkilidir. FDA tosilizumabı

    Ocak 2010’da bir veya daha fazla TNF antagonistine yeterli yanıt vermeyen orta şiddetli romatoid

  • 34

    artritli hastalığın işaret ve belirtilerini azaltmak üzere onaylanmıştır. Tosilizumab, FDA tarafından

    Nisan 2011’de 2 yaşından büyük çocuklarda tek başına veya metotreksat ile birlikte aktif sistemik

    jüvenil artrit endikasyonu için onaylanmıştır. (RXMediapharma®,2013)

    Tosilizumab kullanımına başlamak için; tam kan sayımı, karaciğer fonksiyon testleri, trombosit

    sayısı ve serum lipid profili gibi tıbbi tetkikler istenmektedir. (RXMediapharma®,2013)

    Şekil 29.

    Tosilizumabın etki mekanizması

    Etki Mekanizması

    Tosilizumab, interlökin 6 (IL-6) reseptörüne bağlanmak için IL-6 ile yarışır. İki IL-6 reseptör tipi

    mevcuttur; membrana bağlı ve çözünür tip. Çözünür IL-6 reseptörü, serumda ve sinoviyal sıvılarda

    bulunur. Tosilizumab hem çözünür hem de membrana bağlı IL-6 reseptörüne bağlanarak IL-6

    aracılı sinyalizasyonu inhibe eder. Normal koşullarda IL-6 reseptörü; IL-6’yı ve sinyal iletimi için

    gerekli gp130 olarak adlandırılan bir hücre yüzey proteinini bağlar. Gp130 aracılı IL-6 sinyal

    yolağı, yüzeylerinde IL-6 reseptörü bulunmayan hücrelerde bile etkindir. (RXMediapharma®,2013)

    IL-6; malezi (keyifsizlik), bitkinlik ve anemiye neden olabilen proinflamatuvar bir sitokindir. IL-6

    çeşitli fizyolojik süreçlere katılır. Bu süreçler arasında; T hücresi aktivasyonu, immünoglobulin

    sekresyonunun indüksiyonu, karaciğer akut faz protein sentezinin başlatılması ve hematopoietik

    prekürsör hücre proliferasyonu ve farklılaşmasının uyarılması bulunur. In vitro olarak, IL-6

    osteoklast farklılaşmasını ve aktivasyonunu indükler. IL-6 sinoviyal ve endotel hücreleri tarafından

    üretilerek romatoid artrit gibi inflamatuvar süreçler tarafından etkilenen eklemlerde lokal IL-6

    üretimine neden olur. Bu nedenle tosilizumab tarafından IL-6 sinyal iletiminin inhibe edilmesi

    romatoid artrit ile ilişkili semptomları ve eklem hasarını azaltabilir. (RXMediapharma®,2013)

  • 35

    ADALİMUMAB (Humira®, Trudexa®)

    Şekil 30. Adalimumab molekülü ve TNFα’ya bağlanması

    Tanımı

    Adalimumab parenteral (subkütan) uygulanan selektif bir immünosüpresif ajandır. İnsan tümör

    nekroz faktörü alfa (TNF-α)’ya karşı spesifik olan rekombinant insan immünoglobülin (IgG1)

    monoklonal antikorudur. İnsan kaynaklı ağır ve hafif zincir değişken bölgeleri ile insan IgG1:K

    sabit bölgelerine (%100 insan peptid dizileri) sahiptir. Klinik araştırmalarda, aktif romatoid artritli

    ve metotreksata yeterli yanıt vermeyen hastaların adalimumab ile monoterapiye metotreksata göre

    daha iyi yanıt verdiği gösterilmiştir. Adalimumaba verilen yanıt geçmişteki ilaç kullanımından

    bağımsızdır. (Den Broeder,A.A.ve ark.,2002)

    Adalimumab, romatoid artritin semptom ve işaretlerini azaltmasının yanı sıra hastalığın ilerlemesini

    de yavaşlatır. Metotreksata yeterli yanıt vermeyen ve eş zamanlı olarak bir yıl boyunca her iki

    haftada bir 40 mg subkütan(sc) adalimumab tedavisi gören hastaların, sadece metotreksat tedavisi

    gören hastalara göre Total Sharp skoru, erozyon skoru ve eklem aralığı daralma skorunda daha az

    ilerleme gösterdikleri saptanmıştır. (Den Broeder,A.A.ve ark.,2002)

    Adalimumab, diğer hastalık modifiye edici antiromatizmal ilaçlarla birlikte kullanıldığında tolerans

    iyi gibi görünmektedir. (Den Broeder,A.A.ve ark.,2002)

    Adalimumab psoriyatik artrit, jüvenil romatoid artrit, Crohn hastalığı ve psoriyazis indikasyonları

    için araştırılmaktadır. Adalimumab romatoid artrit tedavisi için ABD’de FDA tarafından 31 Aralık

    2002’de onaylanmıştır. Avrupa Birliği İlaç Ajansı (EMEA) tarafından 8 Eylül 2003’te, erişkin

    hastalarda orta şiddetli veya şiddetli aktif romatoid artritin tedavisi için, metotreksat dahil hastalığı

    modifiye eden antiromatizmal ilaçlara karşı yanıtın yetersiz kaldığı durumlar için onaylanmıştır.

    Maksimum etkinliği sağlamak için adalimumab, metotreksat ile kombine olarak verilmesi gerektiği

    bildirilmiştir. Adalimumab, metotreksatın tolere edilemediği durumda veya metotreksat ile tedaviye

    devam edilmesinin uygun olmadığında monoterapi olarak da verilebileceği belirtilmiştir.

    Adalimumab (Humira®) Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı tarafından 9 Eylül 2004’te aynı

    indikasyon için ve aynı koşullarla onaylanmıştır. (RXMediapharma®,2013)

    Etki Mekanizması

    Adalimumab, tümör nekrozis faktör alfanın (TNF-α) biyolojik aktivitesini; ona bağlanarak ve onun

    p55 ve p75 hücre yüzey TNF reseptörleri ile etkileşmesini bloke ederek gösterir. TNF-α ile aynı

  • 36

    reseptörleri kullanan benzeri bir sitokin olan lenfotoksine (TNF-beta) bağlanmaz. Romatoid artritli

    hastaların sinoviyal sıvılarında TNF-α düzeylerinin yükseldiği ve bunun hem patolojik inflamasyon

    hem de hastalığın neden olduğu eklem hasarının özellikleri bakımından önemli rol oynadığı

    bulunmuştur. Tümör nekrozis faktör alfa (TNF-α) normal inflamatuvar ve bağışıklık yanıtları ile

    ilişkili doğal bir sitokindir. (RXMediapharma®,2013)

    TNF-α şu biyolojik etkileri gösterir:

    İnterlökin1 (IL-1) ve IL-6 gibi pro-inflamatuvar sitokinlerin indüksiyonu,

    Endotel tabakasının geçirgenliğini artırarak lökosit migrasyonunun artırılması,

    Endotel hücreleri ve lökositlerce adezyon moleküllerinin