prof. dr. mehmet Çelik'e açık mektup
TRANSCRIPT
PROF. MEHMET ÇELİK'E AÇIK MEKTUP
Sayın Çelik;
Bu ülkedeki çoğu insan gibi ben de sizi televizyon ekranlarından tanıdım. Turgay
Güler'le Ülke TV'de yaptığınız Tarih konuşmalarını ben de herkes gibi kaçırmamaya çalıştım.
Bilhassa Yakın Tarih konusundaki çarpıcı tesbitleriniz, cesur çıkışlarınız, dik duruşunuz…
karşısında, izleyen herkes gibi ben de "Budur!.." dedim. TRT 1'deki o talihsiz konuşmanıza
kadar, bahsinizin açıldığı ortamlarda müşterek takdir cümleleriyle anıldınız hep…
Hadis'e/Sünnet'e saldırmanın bu ülkede "prim yapma"nın en kısa yolu olarak keşf
edildiği son çeyrek asır boyunca gerçekten çok "ibretlik manzara" gördük. İstikametini
şaşırmış çok insanın çok çamlar devirdiğine şahit olduk. Çok "merd-i kıbtî"ler gördük,
"sirkatin söylemek"ten başka mahareti olmayan. Siz de o kervana dahil olduysanız, sadece
sizin adınıza üzülürüz, sizin akıbetiniz adına…
O programda Müslümanlığı, Yahudilik ve Hristiyanlığın yanına koymanız, İslam'ıın
tahrif edilmemiş bir din olduğu hakikatini, "Müslümanlar böyle derler"e indirgemeniz, üstüne
üstlük "1400 yıldır insanlar tarafından kullanılan bir din, elbette bazı çıkmazlarla ifade
edilmeye başlanır" gibi, ne kurgusu ne de ifade tarzı hakikatle bağdaşan cümleler, ciddi bir
algı ve ifade problemine maruz bulunduğunuzu gösteriyor.
Hadislerin yazıya geçiriliş süreci, Hadis alimlerinin hadisler hakkındaki
tashih/taz'ifinin senede inhisar ettirilmesi, "sahih hadis" tabirinin, ilgili hadisin % 60 oranında
sahih, % 40 gayri sahih olabileceğini anlattığı… gibi gibi bir yığın gaf da cabası…
"Müslümanların Kur'an'dan uzaklaştığı" söylemi, o programda sizin de sıklıkla
başvurduğunuz bir illüzyon olarak İslam'ın, hatta bizzat Kur'an'ın tahrifinin en önemli
manivelasıdır. "Sokaktaki/medyadaki İslam algısı" ile kaynaklardaki arasındaki azim farka
işaret edebilecek algı seviyesinin dahi uzağında bulunduğunuzu görmek hem şaşırttı, hem
üzdü… Bu ümmetin müctehidlerinin, alimlerinin ictihad edip fetvalar verirken Kur'an'dan
bihaber olduğu şeklindeki o genellemeci ifadeleriniz belki İslam'ın çağdaş dünyada yeri
olmadığını söyleyen malum çevrelere payanda teşkil etti; ama o sözlerinizin hakikatle en ufak
bir irtibatının olmadığı, bu dinin kaynaklarına vakıf olanların gizlisi değil…
Bütün bu hususlar üzerinde uzun boylu konuşmak, tartışmak gerekir. Esasen konuyla
ilgili pek çok ilmî çalışmada bu meseleler enine-boyuna tartışılmıştır. Dolayısıyla bir ilim
adamı, özellikle de ihtisası farklı bir alanda şekillenmiş bir ilim adamı olarak bu noktalarda
söylediklerinizi "doğruluğu ispatlanmış kesin ilmî veriler" gibi sunmaktansa, "ben böyle
düşünenlerdenim, şöyle şöyle düşünenler de var" diye takdim etmeniz daha gerçekçi ve
inandırıcı olurdu…
Sözü fazla uzatmış olmamak için burada, "altın vuruş" kabilinden zikrettiğiniz o
rivayet üzerinde durmayı tercih edeceğim:
Sâbit el-Bünânî isimli tabiînin Hz. Enes (r.a)'dan rivayeti olarak nakledilmiş olan
rivayete göre Sahabe'den gaza için Medine dışına gitmiş; hanımına da evden çıkmamasını
söylemiş. Alt katta oturan babası hastalanınca kadın, Efendimiz (s.a.v)'e haber göndererek
izin istedi. Ancak Efendimiz (s.a.v), "Kocana itaat et" diye mukabele etti. Derken babası öldü.
Bu defa da kadın, babasının cenazesine iştirak etmek için izin istedi. Ancak Efendimiz (s.a.v)
yine kocasına itaat etmesini söyledi ve şöyle buyurdu: "Allah, kocasına itaat ettiği için o
kadının babasını bağışladı."
Hadisi naklederken yaptığınız ilaveleri/süslemeleri bir kenara bırakarak söyleyelim:
Siz ısrarla tekrarladınız ve belki insanları inandırdınız, ama bu rivayet ne el-Buhârî, ne de
Müslim tarafından zikredilmiştir. (Bu iki imamla mahkeme-i kübrada "iftira" suçundan
hesaplaşırsınız artık.) Benim tesbit edebildiğim kadarıyla bu rivayet et-Taberânî1, Abd b.
Humeyd2, el-Hâkimu't-Tirmizî3 tarafından nakledilmiş.
et-Taberânî'nin zikrettiği senedde bulunan Isme b. el-Mütevekkil hakkında el-Ukaylî
ve İbnu'l-Cevzî, "Vehmi çok, zabtı yetersiz" demişler4, İmam Ahmed de "Onu tanımıyorum"
ifadesini kullanmış ve naklettiği bir rivayeti zikrederek, "Bu hadisin aslı yoktur" demiştir.5
Evet, İbn Hibbân bu zatı es-Sikât'da zikretmiştir6; ancak onun tashih/tevsikteki gevşekliği
ehlinin malumudur.
Bu zatın rivayeti kendisinden aktardığı Zâfir b. Süleymân, hakkında ihtilaf edilmiş bir
ravidir. Kendisini güvenilir bulanlar yanında, taz'if edenler de vardır.7
Abd b. Humeyd'in rivayetine baktığımızda, orada da Yûsuf b. Atıyye isimli raviyi
görüyoruz ki, pek çok Hadis tenkitçisi taraından taz'if edilmiş8, hatta İmam el-Buhârî onun
hakkında "Münkeru'l-hadis'tir" demiştir.9 İmam el-Buhâr'nin, "Kimin hakkında "münkeru'l-
hadis'tir" demişsem, ondan rivayette bulunmak helal değildir" dediğini10 daha önce de bir
vesileyle zikretmiştim.
Şimdi böyle bir rivayetin hangi kaynakta geçtiği konusundaki mübalatsızlığınızı mı
konuşalım, sıhhat-zaaf durumu hakkındaki bilgi eksikliğinizi mi söz konusu edelim, yoksa
yaptığınız genellemeler üzerinde mi duralım?
Bir ilim adamı olarak tek bir şey geliyor dilime: Yazık, çok yazık!...
1 et-Taberânî, el-Mu'cemu'l-Evsat, VII, 332. 2 el-Keşşî, el-Müntehab min Müsnedi Abd b. Humeyd, II, 309. 3 el-Hâkimu't-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl, I, 558. 4 el-Ukaylî, ed-Du'afâ, III, 340; ez-Zehebî, Mîzânu'l-İ'tidâl, III, 68; İbnu'l-Cevzî, ed-Du'afâ, II, 175. 5 İbn Hacer, Lisânu'l-Mîzân, V, 440-1. 6 İbn Hibbân, es-Sikât, VIII, 520. 7 Bkz. el-Mizzî, Tehzîbu'l-Kemâl, IX, 267-8. 8 Bkz. el-Mizzî, A .g.e., XXXII, 43 vd. 9 Bkz. el-Buhârî, et-Târîhu'l-Kebîr, VIII, 386. 10 Bkz. ez-Zehebî, Mîzânu'l-İ'tidâl, I, 6; II, 202; es-Sehâvî, Fethu'l-Muğîs, II, 295; es-Süyûtî, Tedrîbu'r-Râvî, I, 582.