prof.dr. turan yay · prof.dr. turan yay prof.dr. coşkun can aktan. yeditepe Üniversitesi dokuz...

198

Upload: others

Post on 04-Jan-2020

41 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

Page 1: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif
Page 2: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

2 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

AAVVUUSSTTUURRYYAA İİKKTTİİSSAATT OOKKUULLUU

•• MMEETTOODDOOLLOOJJİİ •• TTEEOORRİİ •• FFEELLSSEEFFEE ••

Prof.Dr. Turan Yay

Prof.Dr. Coşkun Can Aktan

Page 3: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 3

SOBİAD :: SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ HUKUK VE İKTİSAT ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

SOBİAD-HİAM Hukuk ve İktisat Araştırma Proğramı kapsamına dahil tüm disiplin-lerde araştırmalar yapılmasını; konferans, panel, forum ve benzeri etkinlikler düzenlenmesini desteklemek amacıyla Sosyal Bilimler Araştırmaları Derneği

(SOBİAD) bünyesinde oluşturulmuş bir merkezdir.

::: Kurumsal İktisat :: Evrimsel İktisat :: Sosyal Sermaye İktisadı :: Regülasyon İktisadı :: Mülkiyet Hakları İktisadı :: İşlem Maliyetleri İktisadı :::

:: Kamu Tercihi İktisadı :: Anayasal Politik İktisat ::

SOSRES:: THE SOCIAL SCIENCES RESEARCH SOCIETY

The CENTER FOR STUDY OF LAW AND ECONOMICS (CSLE )

The Center for Study of Law and Economics (CSLE) is an initiative of the Social Sciences Research Society (SOSRES), a non-governmental research organization based in Turkey. The objective of the CSLE is to promote high-quality research in

the fields at the interface of law and economics.

Institutional Economics :: Evolutionary Economics :: Social Capital Economics :: Regulatory Economics :: Economics of Property Rights :: Economics of Transaction

Costs ::: ::: Public Choice Economics :: Constitutional Political Economy ::

[email protected] www.sobiad.org

Copyright © 2019, Sosyal Bilimler Araştırmaları Derneği

Bu kitabın her türlü yayın hakkı Sosyal Bilimler Araştırmaları Derneği (SOBİAD)’ne aittir. SOBİAD’ın izni olmadan tanıtım amaçlı toplam bir sayfayı geçmeyecek alıntı-lar hariç olmak üzere, hiçbir şekilde kitabın tümü veya bir kısmı herhangi bir or-tamda yayımlanamaz ve çoğaltılamaz.

eISBN 978-605-68464-2-7

Page 4: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

4 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

ÖNSÖZ

Bu kitap içerisinde Avusturya İktisat Okulu’nun doğuşu, tarihsel gelişimi ve metodolojisi üzerine daha önce yayınlanmış muhtelif ma-kalelerimiz ve çeviri çalışmalarımız yer almaktadır. Bu alanda çalış-ma yapacak olan genç meslektaşlarımıza referans kaynak teşkil ede-cek olan bu derleme içerisinde Avusturya İktisat Okulu’nun başlıca temsilcileri olan Carl Menger, Eugen von Böhm-Bawerk, Friedrich von Wieser, Ludwig von Mises, Friedrich August von Hayek ve Israel Kirzner’in iktisadi düşünceye katkıları ele alınmaktadır.

Avusturya İktisat Okulu’nun en temel özelliği görüşlerini belirli

bir metodolojik temele dayandırmaları ve görüşlerinin sözkonusu metodolojik ilkeleri ile mantıki bir tutarlılık içinde olmasıdır. Okulun; metodolojik bireycilik, metodolojik subjektivizim, marjinalizm, prak-siyoloji, a priorizm, kendiliğinden oluşan düzen vs. ilkeleri iktisat bilimine önemli katkılar olarak kabul edilmektedir.

Önemle belirtelim ki, Avusturya İktisat Okulu iktisadi düşünceler

tarihinde yerini almış ancak tarihin karanlıklarına gömülmüş bir okul değildir. Avusturya İktisat Okulu’nu diğer iktisadi düşünce okul-larından ayıran bu özelliğini özellikle vurgulamak gerekir. Bugün Avusturya İktisat Okulu hala çağdaş iktisadi düşünce okulları arasın-da varlığını sürdürmektedir.

Bu derleme çalışmanın genç kuşak araştırmacılara bir rehber

olmasını temenni ediyoruz.

Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi İktisadi ve İdari Bilimler Fak.

Page 5: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 5

İÇİNDEKİLER

Avusturya İktisat Okulunun Tarihsel Gelişimi ve Metodolojisi Turan Yay ……………………………………………………………………………………6 İktisat Metodolojisindeki Gelişmeler Işığında Avusturya İktisat Okulu: Eskimiş Bir Metot Mu? Turan Yay……………………………………………………………………………...……39 Avusturya İktisat Okulu’nun Öğretisi: Avusturya İktisadı Coşkun Can Aktan ………………………………………………………………………73 Avusturya Okulu Mikro iktisadı: Dinamik Rekabet ve Girişimsel Keşif Süreci Olarak Piyasa Turan Yay …………………………………………………………………………………..86 Avusturya İktisat Okulu: Menger’den Mises’e Hayek’den Kirzner’e Coşkun Can Aktan & Merve Yolal Eroglu …………………………………....122 Tercümeler Avusturya İktisat Okulu Israel M. Kirzner………………………………………………………………….…..157 Mises’in Kapitalist Sistem Anlayışı Israel M. Kirzner ………………………………………………………………………172 Bilginin Toplumda Kullanımı Friedrich A. Von Hayek ……………………………………………………………186

Page 6: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

6 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

AVUSTURYA İKTİSAT OKULU’NUN

TARİHSEL GELİŞİMİ VE METODOLOJİSİ1

Turan Yay

I. Giriş

1990’ların başından 21. yüzyılın ilk on yılına uzanan dönemde gelişmiş ya da gelişmekte olan birçok ülkede yaşanan finansal krizler ve ardından gelen 2008 Büyük Resesyon Krizi ile “kriz” sözcüğü gün-lük yaşamımızın neredeyse “mütemmim cüzü” olmasına rağmen, hâkim (neoklasik) iktisadın sert çekirdeği, 1930’larda ya da 1970’lerde yaşananların tersine, bundan etkilenmedi. Somut yaşam-daki krizin iktisatçının norm dünyasını sarsamadığının en açık kanıtı, içinde yaşadığımız dönemde 1980’lerin ateşli iktisat okulları tartış-malarına pek rastlanmaması. Formalist devrim yılları olarak adlandı-rılan 1950’lerde, Marshallcı mikroiktisadın yerini alan “genel denge teorisi, yeni refah iktisadı, tam rekabet şartları ve oyun teorisi bütü-nü” olarak ifade edebileceğimiz Walrascı (Neoklasik)Araştırma Prog-ramı, 1980’lerin sonunda makroiktisattaki tartışmaları da “Yeni Kla-sik-Yeni Keynesci Sentez” ile yatıştırdı. Ancak bu, “hâkim iktisat (Walrascı Araştırma Programı) dışında iktisat yapılmıyor” anlamına gelmiyor. Bu bağlamda, 1980’lerde neoklasik/Walrascı iktisadın te-mel kavramlarını eleştirme üzerine odaklanmakla birlikte, giderek çıkardıkları dergilerle ve yayınladıkları kitaplarla yaratıcı ve yenilikçi araştırma programlarına dönüşen iktisat okullarından da söz edebi-liriz. İşte Walrascı-olmayan iktisat yapan bu okulların en önemlile-rinden biri Avusturya İktisat Okuludur (Diğer ikisi Post-Keynesci ve Kurumcu İktisat Okulları.).

Çalışmamızın ikinci bölümünde Avusturya Okulunun tarihsel gelişimi, üçüncü bölümünde metodolojik ilkeleri ele alınacak, sonuç

Page 7: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 7

bölümünde ise Okulun son yıllarda ön-plana çıkan temel tartışma konularına değinilecektir.

II. Tarihsel Gelişim

Günümüzün Avusturya Okulu taraftarları, düşünsel kökenleri-nin çıkış noktası olarak Carl Menger'i (1841-1921) gösterirler. Bu nedenle Avusturya İktisat Okulu (AİO)'nun doğum tarihi olarak Carl Menger'in Politik İktisadın İlkeleri (Grundsatze der Volkwirthschafs-lehre) adlı kitabının yayın yılı (1871) kabul edilir. Ancak belirtilmesi gereken, Menger bu kitabı ile birlikte bir kamu görevlisi iken Viyana Üniversitesi'ne öğretim üyesi olarak girmiş (ve zamanla kürsü baş-kanlığına getirilmiş) ise de farklı bir iktisat okulu kurmak gibi bir niyeti yoktu (Loasby,1991:41). Amacı iktisat teorisini, klasik öğreti-den farklılıklar içeren daha sağlam temellere oturtmaktı. Kitabının, özellikle o dönemde Almanya'da hakim bir yaklaşım olan ve klasik öğretiye yönelttiği eleştirileri paylaşacağını sandığı Wilhelm Roscher başkanlığındaki (Knies, Hildebrand, Schmoller gibi iktisatçılardan olu-şan) Alman Tarihçi Okulu'nca ilgi göreceğini umuyordu (ki kitabını Roscher'e atfetmişti). Ne var ki Alman Tarihçi Okulu'nun kitabını görmezlikten gelmesi ve yalnızca kötü teoriye değil her türlü teoriye karşı çıkarak tarihsel çalışmaları (tarihçi yöntemi/iktisat tarihini) vurgulayan yaklaşımı karşısında, üç cilt olarak düşündüğü ilk kitabı-nı bırakarak iktisadın metodolojik temellerini ele aldığı Politik İktisat ve Sosyolojinin Problemleri (1883) 'ni yazmaya yönelmiştir.

İşte uluslararası iktisatçılar dünyasında Avusturya Okulu adı-nın ilk defa duyulması, Menger'in bu ikinci kitabıyla Alman Tarihçi Okulu (özellikle Gustav Schmoller) ile giriştiği metodoloji tartışmaları sırasında olmuştur. Dolayısıyla 1870'li ve 1880'li yılları, deyim ye-rindeyse Avusturya Okulu'nun “kuluçka” dönemi olarak adlandırabi-liriz: İktisat disiplinin önemli dönüm noktalarından biri olan ve mar-jinalist devrim yılları olarak adlandırılan bu dönemin başında yal-nızca Menger'in kendisi (ve düşünceleri) varken, dönemin sonunda düşüncelerinden etkilenen iki genç iktisatçı Friedrich von Wie-

1 Daha önce Piyasa Dergisi, 2004, Yaz, Sayı 11, ss.1-29’da yayımlanmıştır.

Page 8: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

8 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

ser(1851-1926) ve Eugen von Böhm-Bawerk(1851-1914) ile birlikte oluşturduğu çekirdek kadro bir yanda, yetiştirdiği öğrencileri diğer yanda, farklı bir okul oluşturmayı başarmıştır. Günümüzde Menger, Wieser ve Böhm-Bawerk Avusturya Okulu'nun ilk kuşağı olarak ka-bul edilmektedir.

Böylece Menger bir yandan Avusturya Okulu'nun temellerini atarken, bir yandan da ilk kitabında ortaya koyduğu düşünceleri ile 1870'lerin marjinal fayda devriminin yaratıcılarından biri olmuştur. Diğer ikisi ise, bilindiği gibi W.S.Jevons (Politik İktisat Teorisi,1871) ile L.Walras (Politik İktisadın Temelleri ,1874)'dır. İktisatçılar bir düşün-cenin aynı anda birden fazla iktisatçı tarafından (birbirlerinden ha-bersizce) ortaya konmasına, “çoklu devrim”e, örnek olarak marjinal fayda devrimini gösterirlerse de, bu benzetmeyi bir ilk yaklaşım olarak kabul etmek ve düşünce sistemlerindeki farklılıklara dikkat etmek gerekir (Loasby,1991:41).

Gerçekten de marjinal devrimin iktisadi düşünceye getirdiği temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif değer teori-sidir. Bu yenilikle birlikte, malların değerinin klasiklerde olduğu gibi maliyetlerin bir fonksiyonu olarak algılanması yerine, tüketicilerin sübjektif değerlendirmelerince belirlendiği kabul görmüştür. Sübjek-tivizm her üçünde de temel öğe olmasına rağmen, Jevons, Walras ve Menger, sübjektivizm ve iktisadın araştırma programının içeriği ko-nusunda farklı görüşlere sahiptirler.

Walras için önemli olan birbirinden bağımsız çok sayıda faali-yetin yönlendirdiği bir ekonomide faaliyetler arasındaki tutarlılığın gösterilmesidir. Bu amaçla, bireysel marjinal faydanın talebi belir-lediği tam rekabet piyasalarında genel dengenin formülasyonu temel araştırma programı olmuştur. İktisatçının işi, bireysel davranışları incelemek değil, bireysel mübadelelerin otomatik olarak nasıl uyuş-tuğunu keşfetmek olmalıdır. Denilebilir ki bu yaklaşım, 1950’lerden sonra (via Arrow-Debreu) mikro iktisat teorisine hakim olmuş, ikti-sadın temel sorunsalı dengenin varlığının, tekliğinin ve istikrarlılığı-nın matematiksel ispatına indirgenmiştir.

Page 9: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 9

Jevons, İngiliz faydacı (utuliteryan) felsefe geleneğinden hare-ketle marjinal fayda ilkesine dayanan bir değer teorisi geliştirirken, birey ve toplumun temel iktisadi probleminin varolan kaynakların verili amaçlar arasında etkin dağılımı olduğunu vurgulamıştır. Böy-lece iktisat teorisinin ilgi odağının, büyüme sorunundan iyi tanım-lanmış bir sistemde optimizasyon sorununa kaymasına yardımcı ol-muştur. Ancak Jevons için de teorinin amacı, bireyin davranışlarını incelemek değil, bireylerin toplamını (an aggregate of individuals) ele almak olmalıdır.

Menger'in temel sorunsalı ise, ne ''milletlerin zenginliği'' ne de piyasa sisteminin tutarlılığıydı. Önemli olan, insan ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların teminine yönelik bilinçli/iradi girişimleri ifade eden bi-reysel insan faaliyeti (individual human action) idi. Bu nedenle ikti-sadın konusu “amaçlı insan faaliyeti ve sonuçları”, analizin temeli ise “metodolojik bireycilik” olmalıydı. Menger, iktisadi faaliyetleri, ne-den-sonuç (cause and effect) ilkesi yardımıyla birbirini izleyen ne-densellikler zinciri şeklinde açıklamaya çalışır: Bu nedensellik zinci-rinin başlangıç noktası (temel neden) olan insan ihtiyaçlarından ha-reketle, bireysel ihtiyaçların (ki kişisel/sübjektiftir) ve ihtiyaçların karşılanma yollarının algılanmasının nasıl olup ta bazı nesnelerin mal olarak sınıflanmasına neden olacağını; bazı malların neden ikti-sadi mal sayılacağını ve bunlara nasıl değer atfedilebileceğini; bazı malların neden değişime konu olacağını ve değişim değerini belirle-yen unsurların neler olduğunu; bir kimsenin sahip oldukları ile ye-tinmektense mübadele ile ihtiyaçlarını daha etkin sağlamasını anla-masının insanları nasıl satmak üzere mal üretmeye ve biriktirmeye yönelteceğini; mübadeleyi kolaylaştırdığından ve mübadele süreci-nin bir sonucu olarak bazı malların nasıl mübadele aracı-paraya dö-nüştüğünü sistematik olarak açıklar (Bkz.Loasby, 1991).

Görüldüğü gibi Menger'in sübjektivizmi, bu nedensellik zinciri-nin hemen başında karşımıza çıkmaktadır. Bir nesnenin mal sayıla-bilmesi onun insanın kişisel ihtiyaçlarını karşılama fiziki niteliği ya-nında, insanın bu ihtiyaçlarını gidermeye yönelik bilgiye sahip olma-sına da bağlıdır. Sübjektivizmle bilgi arasındaki bu bağlantı, Men-

Page 10: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

10 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

ger'in düşüncesinde sübjektivizm öğesinin Jevons’ta olduğu gibi yal-nızca iktisadi büyüklüklerin incelenebilmesi için metodolojik bir ilk adım olmadığı, aksine temel bir inceleme konusu olduğunu göster-mektedir.

Menger’in teorisinde de marjinalizm ve fayda kavramları vur-gulanırsa da bunların algılanış biçimleri farklıdır. Walras ve Jevons'da bir değişkenin ''marjinal değeri'' ile kastedilen, o değişkenin ''topla-mı''ndaki anlık değişme oranı idi. Menger ise iktisatta matematiğin kullanılmasına karşı olduğundan soyut değişkenlerle çalışıyordu. Avusturyalılar için marjinal fayda ve ondaki azalmalar, yalnızca bire-yin psikolojik zevklerini değil, aynı zamanda bu zevklere atfettikleri ölçülemeyen (ordinal) önemi de ifade ediyordu. Neoklasik iktisatta değer, sübjektif (fayda) ve objektif (fiziki maliyet) şartlarca belirle-nirken, Menger'de yalnızca veri bir mal ve/veya üretim olanakları çerçevesinde yaşayan tüketicilerin faaliyetlerince belirlenir. Maliyet ise gelecekte daha fazla tercih edilen bir duruma geçebilmek için, gelecekteki muhtemel faydaya karşılık bugünkü özveriyi ifade eder. Öte yandan diğerlerinin aksine Menger, daha ilk kitabında marjinal fayda değer teorisi ile marjinal verim-bölüşüm teorisinin bağlantısını kurmuştu. Onun sermaye malları (high order goods) teorisi, klasik iktisatçıların emek-maliyet-değer teorisini (malların değeri, üreti-minde kullanılan emek ve diğer girdilerin maliyetince belirlenir) ter-sine çevirmiştir: üretim faktörleri ve girdilerin değeri, bunlarla üreti-len tüketim mallarına tüketicilerin atfettiği değer tarafından belirle-nir (Kirzner,1987).

Böhm-Bawerk, Menger'in sübjektif değer teorisinin geliştiril-mesine ve yayılmasına yardımcı olduğu gibi, sermaye ve faiz teorisi-ne de önemli katkılarda bulunmuştur. Her ne kadar sermaye ve faiz teorisinin Avusturyen niteliği konusunda tartışmalar varsa da, Böhm-Bawerk, zaman tercih oranı kavramını iktisada kazandırırken üretimin zaman boyutunu da vurgulamıştır: Bir kere tüketim ve üre-tim kararlarına zaman boyutu katıldığında, faiz olgusunu açıklamak kolaydı. Üretim zaman aldığından ve iktisadi bireyler şimdiki geliri gelecekteki gelire yeğleyeceklerinden, sermaye kullanan üretim sü-

Page 11: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 11

reci, önceki dönemlerde cari çıktısının bir kısmını "zaman-tüketen/dolambaçlı" üretim süreçlerine yatıran kişilere kar sağla-maktan geri kalmayacaktır.

Wieser iktisada “alternatif fırsat maliyeti” kavramını kazandı-rırken, Menger'in emekliliğinden sonra kürsü başkanı olan Böhm-Bawerk, 1914’de ölene kadar sermaye teorisi çalışmaları ve Marksist emek değer teorisine yönelttiği eleştirileri ile I. Dünya Savaşı önce-sinde Viyana Üniversitesini Avusturya Okulu'nun dünyaca meşhur merkezi haline getirdi. Aynı dönemde Okulun ikinci kuşağı da ortaya çıkmıştır: Böhm-Bawerk'in öğrencisi Hans Mayer, Ludwig von Mises ve Joseph Schumpeter.

Avusturya Okulu'nun ikinci kuşağından, öğrencileri üzerinde en etkili olan Mises olmuştur. Mises'in ilginçliği Avusturya okulunun ''müstesna'' bir üyesi olmasıydı:Hiç bir zaman Viyana Üniversite-si’nden bir maaş yada profesörlük titri almadı; Viyana Ticaret Oda-sında verdiği özel seminerlerle (privatseminar) ve para teorisi, kon-jonktür teorisi, sosyalizmde iktisadi hesaplama sorunu, metodoloji konularında yaptığı çalışmaları ile uluslararası bir üne kavuştu. Mi-ses’in bu çalışmalarındaki katkılarını; marjinal fayda teorisini para talebinin açıklanmasına uygulaması, konjonktür dalgaları konusunda Wicksellyen kümülatif süreç teorisini geliştirmesi ve fiyatlar genel düzeyinin istikrarını sağlayan para politikasının aynı zamanda ikti-sadi faaliyet düzeyinin de istikrarını sağlayamayabileceğini göster-mesi, sosyalist iktisadi planlama teorisinde, etkin kaynak dağılımını sağlayacak iktisadi hesaplamanın / planlamanın rekabetçi piyasa düzeni (n kurumsal çerçevesi) olmaksızın başarılamayacağını öne sürmesi şeklinde sıralayabiliriz. Ayrıca Menger'in a priorist metodo-lojisini en uç duruma kadar geliştirdiğini de söyleyebiliriz (Moos,1976:3-4).

1920'li yılların sonlarına doğru Avusturya Okulu'nun üçüncü kuşağını oluşturan ve sonradan meşhur olacak F.A.Hayek, F.Maclup, O.Morgenstern, Gottfried von Haberler, P.N.Rosenstein-Rodan gibi iktisatçılar yetişmiştir. Aynı dönemde İngiliz iktisatçısı (Lord) Lionel Robbins Viyana Üniversitesinde bulunmuş ve Avusturya Okulu'nun

Page 12: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

12 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

görüşlerini, 1932'de yayımladığı İktisat Biliminin Doğası ve Önemi Üzerine Bir Deneme kitabı ile Anglo-Amerikan iktisat yazınına tanıt-mıştır. 1931'de Robins'in Hayek'i, deyim yerinde ise, Cambridge ile olan rekabette LSE'ye destek vermek üzere daveti, Avusturya Okulu görüşlerinin İngiliz iktisatçılar (yazılı İngilizce iktisat) dünyasına ya-yılmasına neden olmuştur.

Bu dönemde Avusturya Okulu’nun dünya ölçeğinde tanınma-sında, 20. yüzyılın en önemli iki iktisat teorisi tartışması rol oynamış-tır: İlki, Mises’in 1920’lerde Kıta Avrupa Sosyalistleri (Barone) ile Almanca, Hayek’in 1930’larda Anglo-Saxon sosyalist iktisatçılarla (Dickonson, Lange) İngilizce olarak yaptığı ünlü sosyalist hesaplama tartışması. İkincisi ise, Hayek’in 1930’ların hemen başında, Keynes ve Sraffa ile giriştiği 1929 Dünya Krizi’nin açıklanmasına ve çözümüne yönelik konjonktür teorisi tartışması.

1930'lu yılların ikinci yarısı, Avusturya Okulu için ''trajik'' bir dönemdir. Hayek'in LSE'de verdiği dersler, yayımladığı kitaplar ve Keynes ve Sraffa ile giriştiği tartışmalar, bir anda Hayek ve Avusturya Okulu görüşlerini popüler kılmışsa da bu hızlı çıkışın hızlı düşüşü olmuştur. L. M. Lachmann’ın ifadesi ile ''1933 baharında LSE'ye geldi-ğimde bütün önemli iktisatçılar Hayekçi idi. 1930'ların sonlarında ise Hayek LSE'deki odasında yalnızdı'' (Lachmann, 1990). Hayek; Key-nes'le giriştiği depresyonun nedenleri ve çözüm önerileri konusun-daki tartışmayı kaybettikten sonra, 1940'lara kadar konjonktür teo-risini rafine etmeye çalışmış, giderek neoklasik iktisadın piyasa, re-kabet, denge gibi temel kavramlarını sorgulayıcı çalışmalara yönel-miştir. 1950'de Chicago Üniversitesine sosyal düşünce profesörü olarak atanması ile ilgisi çok büyük ölçüde siyaset felsefesi ve psiko-lojiye kaymıştır. Mises ise, Nazi etkisiyle Viyana’dan ayrılmak zorun-da kalmış, 1934-1940'döneminde Cenova Üniversitesi’nde ders ver-miş ve sonra Amerika'ya göç etmiştir. Mises'in ardından, üçüncü ku-şak iktisatçılar da politik ya da başka nedenlerle ''başka sulara'' (Amerika) sürüklenmişler ve Avusuturya Okulu Kıta Avrupası’nda resmen susmuştur (Bkz.Rothbard, 1988).

Page 13: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 13

Mises’in kendisi de bu dönemde Avusturya Okulu’nun temel fi-kirlerinin neoklasik iktisat tarafından büyük ölçüde içselleştirildiğini ve neoklasik iktisattan farklı bir Avusturya Okulu’nun kalmadığının savunulmasının yanlış olmayacağını ileri sürer (Mises, 1969). Bunun bir kanıtı olarak F. Maclup’un İkinci Dünya Savaşı öncesi Avusturya İktisat Okulu'nun temel ilkelerini sıraladığı ansiklopedi makalesini gösterebiliriz (aktaran, Kirzner, 1987):

(i)Metodolojik Bireycilik:Politik ya da ideolojik bireycilikten farklı olarak, iktisadi olgular, yalnızca bireylerin faaliyetlerine inile-rek anlaşılabilir.

(ii)Metodolojik Sübjektivizm: Bireylerin faaliyetleri, onların bil-gisine, algılamalarına ve bekleyişlerine başvurularak anlaşılabilir.

(iii)Marjinalizm: Karar alıcıların karşılaştıkları iktisadi büyük-lüklerdeki (magnitudes) olası değişmeler önemlidir.

(iv)(Azalan Marjinal) Faydanın talep ve dolayısıyla piyasa fiyat-ları üzerindeki etkisi.

(v)Fırsat Maliyeti: İktisadi kararları etkileyen maliyetler, verim-li kaynakların belirli bir amaç için kullanılması nedeniyle vazgeçilen alternatifler değil, fakat alternatif fırsatlardan en önemlisidir.

(vi)Tüketim ve Üretimin Zaman Yapısı: Zaman tercihlerini ve üretim sürecinin dolambaçlılığının (roundaboutness) yarattığı ve-rimliliği ifade eder.

1950'li yılların başında, Avusturya Okulu ikinci ve üçüncü ku-şak iktisatçılarının neredeyse tamamı ABD Üniversitelerinde akade-mik faaliyetlerini sürdürmekle birlikte (Fritz Maclup, John Hopkins ve Princeton’da; Oskar Morgenstern Princeton’da; Gottfried Haber-ler, Harvard’da; Paul Rosenstein-Rodan MIT’de), Avusturya İktisat Okulu’nun fikirleri (hem Amerikan iktisatçılar dünyasından hem de eski öğrencilerinden soyutlanmış bir şekilde) yalnızca Mises’in New York Üniversitesi’ndeki seminerlerinde (ve 1949’da yayımladığı Hu-man Action kitabında) yaşıyordu (Vaughn, 1994:92). Her ne kadar Avusturya İktisadına katkısı sonradan anlaşılacaksa da Hayek’in bu

Page 14: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

14 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

dönemdeki [özellikle Individualism and Economic Order, (1948)daki] yazıları, iktisat metodolojisi, siyaset felsefesi ve psikoloji üzerine yo-ğunlaşmıştı.

Genç Kuşak Avusturya Okulu İktisatçılarından Peter Boettke’ye göre, Avusturya Okulu’nun Neoklasik İktisattan farklılığı, (Maclup’un aksine) aslında II. Dünya Savaşı sonrasında da Mises(1949) ve Ha-yek(1948)’in kitaplarında ve “Sosyalist Hesaplama Tartışmaları”na ilişkin fikirlerinde sürüyordu (Boettke, 2002). Bunların keşfi ve ne-oklasik iktisada alternatif bir paradigma oluşturma çabası ise “Avus-turya Okulu’nun yeniden canlanma dönemi” olarak adlandırılabilir. Bu bağlamda Okulun dördüncü kuşağı olarak Mises’in öğrencileri Israel Kirzner ve Murray Rothbard’ı, Hayek’in LSE’den öğrencisi Ludwig Lachmann’ı; beşinci kuşak olarak Gerald O’Driscol, Mario Rizzo, Don Lavoie, Roger Garrison, Lawrence White, Walter Block, Hans-Herman Huppe ve Joseph T. Salerno’yu, altıncı kuşak olarak da George Selgin, Peter Boettke, Steve Horwitz, David Prychitko’yu sa-yabiliriz. Avusturya Okulu günümüzde büyük ölçüde üç akademik kurumda varlığını sürdürmektedir: New York Üniveristesi, Mises Enstitüsü (Auburn Üniversitesi) ve George Mason Üniversitesi.

Avusturya Okulu’nun 1970’lerin başında “yeniden canlanma” süreci, beraberinde Okul’un (neoklasik iktisattan) ayırıcı nitelikleri, hangi çekirdek ilke ya da kavramlarla tanımlanıp, geliştirilmesi ge-rektiği konusunda Avusturyen İktisatçılar arasında bir dizi tartışma yaratmıştır. Ancak bu tartışmaların özü ve en önemlisi, Mises’in fikir-leri ile Hayek’in fikirlerinin türdeş (homogenize or de-homogenize) kabul edilip edilemeyeceği, Hayek’in görüşlerinin Mises’in görüşleri-nin tamamlayıcısı mı yoksa ondan bir sapma mı olduğu konusunda-dır. Söz konusu bu tartışma, Okul’un “canlanması”nda önemli rol oy-nayan Avusturya Okulu’na ilişkin Institute of Human Studies tarafın-dan her yıl bir kere olmak üzere 1974-1976 yıllarında düzenlenen üç konferansta su yüzüne çıkmıştır.

Otuzun üzerinde iktisatçının katıldığı ilk konferansta tebliğ ve-ren kişiler sırasıyla; NY Üniversitesi’nde Mises’in öğrencisi/asistanı olan, O’nun danışmanlığında tezini yazan ve sonrasında aynı üniver-

Page 15: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 15

sitede “Avusturyen Seminerler ve doktora programı” sürdüren Israel Kirzner; Mises’in derslerini izleyen ve O’ndan etkilenmekle birlikte doktorasını Joseph Dorfman danışmanlığında Columbia Üniversite-si’nden alan Murray Rothbard ve nihayet 1930’larda LSE’de Hayek’in asistanlığını yapan, doktora derecesini Alman tarihçisi Werner Som-bart danışmanlığında Berlin Üniversitesi’nden alan, Güney Afrika’da çalışmakla birlikte, Kirzner’in Avusturyen Doktora Programı’nda part-time dersler veren Ludvig Lahmann’dı. İkinci konferansa bu üç isim yanında, yukarıda beşinci kuşak olarak tanımladığımız daha genç iktisatçılar konuşmacı olarak katılmıştı (Bkz. Vaguhn, 1994; Salerno, 2002). Sözkonusu üç konferans tebliğleri bir anlamda Avus-turya Okulu’nun “take-off” aşaması diyebileceğimiz iki kitaba dö-nüşmüştür: E.G. Dolan, The Foundations of Modern Austrian Econo-mics (1976), L.M. Spadoro New Directions in Austrian Economics (1978)

Konferanslardan günümüze uzanan dönemde Avusturya Oku-lu’nun gelişimini ele alan üç çalışma aracılığıyla sözkonusu tartışma-yı özetlemek mümkün (Vaughn, 1994; Rothbard, 1992; Salerno, 2002): Rothbard’ın başını çektiği bir grup iktisatçıya göre, Avusturya Okulu’nun düşünsel gelişiminin bir (“doğru”) kanadı Menger-Böhm-Bawerk-Mises ve Rothbard çizgisini izlerken, ikinci “yanıltıcı ve teh-likeli” (Rothbard, 1992:118) kanat ise Menger-Wieser-Hayek-Kirzner-Lahmann çizgisini izlemektedir. Rothbard’ın “yanıltıcı ve tehlikeli” gördüğü, “Hayek’in tamamen irrasyonel bir şekilde evrilmiş kurallar, bilgi, planlar ve kendiliğinden düzen paradigması”, “Lah-mann’ın ultra-sübjektivist ya da nihilist paradigması” ve Kirzner’ın “piyasa süreci paradigmasıdır”! “Doğru” Avusturyen paradigma ise yalnızca Mises’in praxelogy paradigmasıdır ve yalnızca onun üzerine inşa edilebilir. Bu yaklaşıma göre Mises’in parexology yaklaşımının yükselişe geçişi Rothbard’ın Man Economy and State (1962)’i ile baş-lamışsa da, sözkonusu konferansların ardından Hayek-Kirzner’ın piyasa süreci ile Lahmann’ın “belirsizlik” analizinin ön plana çıkması ile bir süre arka planda kalmış, 1982’de Mises Enstitüsünün kurul-ması ve Review of Austrian Economics ve sonradan Quarterly Journal Of Austrain Economics dergilerinin yayınlanması ile tekrar yükselişe

Page 16: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

16 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

geçmiştir. Salerno’ya göre Avusturya Okulu’nun yükselişinde Ha-yek’in Nobel İktisat Okulu’nu 1974’de almasının rolü büyütülmeme-lidir.

Hayek-Kirzner-Lahmann çizgisinde olduğu görülen Vaughn’a göre ise, Avusturya İktisadı’nın yükselişinde Hayek’in ödül alması kadar, Kirzner’ın Competition and Entreprenuership(1974), Hicks’in Capital and Time:A Neo-Austrian Theory (1973), Shakle’ın Epistemics and Economics (1972)kitaplarının yayımlaması önemli rol oynamış-tır. Vaughn’a göre, Rothbard’ın kitabı, büyük ölçüde Mises’in Human Action kitabının kitlelere tanıtılması ve daha anlaşılır hale getirme çabası olmakla birlikte pek orijinalliği olmayan bir çalışmaydı. Roth-bard bu anlama iktisadi yazılarından çok Liberterian felsefe boyutu ile anılmalıydı. Kirzner ise neokasik piyasa dengesi analizine karşı piyasa süreci kavramından hareketle, Hayek’in bilginin dağılımı ve koordinasyonu, bir keşif süreci olarak rekabet kavramı ile Mises’in girişimci teorisini birleştirmeye çalışıyordu. Kirzner kararların belir-sizlik altında alındığını vurgulasa da, belirsizliği ve zaman faktörünü en çok vurgulayan ve özellikle Avusturya sermaye teorisi üzerinde yoğunlaşan Lachmann’a göre piyasa sürecinin dengeye yöneleceğini söylemek mümkün değildir (Vaughn, 1994).

Avusturya Okulu yazınında önemli çalışmalardan bir diğeri de G.P.O’Driscol ve M. Rizzo’nun The Economics of Time and Ignorance (1985) kitabıdır. Vaughn’a göre, bu kitaptan sonra Avusturya İktisa-dını “zaman ve bilgisizlik iktisadı” olarak tanımlamak yanlış olmaya-caktır (Vaughn, 1994:134). Avusturya Okulu’nu “sübjektivist ve piya-sa süreci düşünce okulu” olarak tanımlayan O’Driscol ve Rizzo’ya göre, 19. yüzyıl fiziğinin mekanistik bir modeli olarak neoklasik ikti-sat, artık yararlı katkılarının sınırına varmıştır. Bu nedenle iktisadın kökenleri “sosyal fizik”ten çok “felsefi iktisat”la tanımlanmalıdır. İkti-sat reel zaman ve radikal bilgisizliğin/belirsizliğin yarattığı problem-lerle uğraşmalıdır. Dolayısıyla bu iki kavram, bireylerin kararlarıyla ilgili sübjektivizm (algı ve bekleyiş farklılığı), eksik bilgi, içinde faali-yet gösterilen kurumların (piyasa ve devleti) niteliği, bireylerin faali-yetlerinin koordinasyonu ve girişimcilik gibi konu ya da problemler-

Page 17: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 17

le birlikte düşünülmelidir (O’Driscol ve Rizzo, 1995). Söz konusu bu çalışma, Avusturya Okulu’nun benzer kavramları önemseyen Post Keynesyen ve Kurumcu Okullarla ilişkisini artırmıştır.

Bu çalışma günümüzde Avusturya Okulu’nu tanımlayan temel ögeleri de belirlemiştir: i) metodolojik bireycilik ve sübjektivizm, ii) değişim ajanı ile değişimin ayarlanma süreci (girişimci ve piyasa sü-reci) üzerine odaklanmış bir analiz, iii) kendiliğinden düzen için ge-rekli (ya da ona varılmasını engelleyen) kurumsal şartların incelen-mesi. Boettke’ye göre, sözkonusu bu temel ögeler; halen üzerinde çeşitli tartışmalar olsa da, bunların felsefi temelleri [Kantçı apriorism (Mises), eleştirel rasyonalizm (Hayek), Aristotelci essentialism (Rothbard)] farklı olsa da Avusturya Araştırma Programı’nı tanımlar (Boettke, 1998:3).

III.OKULUN METODOLOJİK GÖRÜŞLERİ

Avusturya Okulu'nun metodolojik görüşlerinin kökeni Men-ger'e dayansa da, asıl Mises ve Hayek tarafından geliştirilen ya da temsil edilen iki ana Avusturya metodolojik çizgisinden söz edilebi-lir: Sırasıyla, Mises'in yalnızca aksiyomatik mantığı kullanarak teste-dilebilirliğe karşı çıkan praxeology yaklaşımı ve Hayek'in sosyal bi-limlerin kendine has niteliklerini unutmayan ve fakat testedilebilirli-ğe de karşı çıkmayan “temkinli yanlışlamacılık” olarak adlandırabile-ceğimiz yaklaşımı.

III.1. Praxeology

Praxeology, Mises'in geliştirmiş olduğu, iktisadın tamamen ak-siyomatik mantığa dayalı teorilerden oluşmasını ve fakat yanlışlana-bilirliğin/ampirik testedilebilirliğin gereksizliğini savunan metodolo-jik bir yaklaşımdır. Mises'e göre, praxeology insan faaliyetinin genel bilimidir (the science of human action); iktisat ise, bu bilimin bir alt dalıdır.

Praxeology'nin temel çıkış noktası, ''insanoğlu eylem-de/faaliyette bulunur'' postülasıdır: İnsanoğlunun faaliyeti amaçlı-dır; bireyler amaçlarını gerçekleştirmek için araçlar arasında seçim yaparlar. Bir başka ifade ile insanların eylemleri amaçsız ya da ref-

Page 18: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

18 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

leksif davranışlar değildir. Öte yandan bireyin amaçlı eylemde bu-lunması postülası, neoklasik iktisattaki, karşılaştığı tercihler demeti hakkında tüm bilgiye sahip, zevkleri veri, tercihleri arasında tutarlı-lık olan, zaman ve zevklerdeki değişmelerin kendisine dışsal kabul edildiği rasyonel bireyle de karıştırılmamalıdır. Ancak bireyin kendi-ni daha iyi durumda sayacağı bir amacı seçmesi ve seçtiği araçların bu amaç için uygun olduğunu düşünmesi, bunların a posteriori böy-le olacağı anlamına gelmez. Dolayısıyla sonuçta amaçlananın gerçek-leşmemesi oldukça mümkündür.

Öte yandan gerçek dünyada tüm faaliyetler zamanın içinde ger-çekleştirilir. Bütün faaliyetler şimdi başlar, yakın ya da uzak bir ama-ca varmak için geleceğe yönelir. Eğer bireyin tüm istekleri aynı anda gerçekleşseydi faaliyete gerek olmayacaktı. Yine birey, belirsiz ya da belirli olmayan dünyada daha iyi duruma geçebilmek için faaliyette bulunur. Tam bilgiye sahip olsaydı durumunda bir değişiklik olma-yabilirdi. Ayrıca bireyin kullandığı araçların bireyin isteklerine göre-ce kıt olduğunu ifade eder. Bir başka ifade ile kaynaklar aşırı bol ol-saydı, insanlar anında isteklerini karşılayacaklarından faaliyete ge-rek kalmayacaktı. Dolayısıyla kıt kaynak ya da mallar faaliyet amacı-dırlar. Ve nihayet her şeyin anında karşılandığı bir ortamda yine de kıt olan bir şey olacaktır: zaman. Bir faaliyete girişmek, diğerinden vazgeçmeyi gerektirir (Rothbard,1976/a).

Görüldüğü gibi söz konusu bu sonuçlara, ''insanoğlu faaliyette bulunur'' temel önermesinden vardık. Yapılan, temel önermenin, sözel-tümdengelim (verbal deduction) yöntemiyle sonuçlarına ulaş-mak işlemidir. Söz konusu bu işlemin en iyi örneği, tüm iktisadi sis-temin tek bir temel önermeden çıkarıldığı Mises'in Human Action kitabıdır. Temel önerme gerçek (kendiliğinden doğru) olduğundan, çıkarılan sonuçlar da doğrudur (Eğer A, B'ye neden oluyorsa ve A doğruysa, O halde B'de doğrudur).

Mises'in savunduğu bu aksiyomatik-dedüktif yöntemin iki önemli noktası, sözel-tümdengelim süreci ve önermelerin epistemo-lojik statüsüdür.

Praxeology’de kullanılan tümdengelim süreci, fizik biliminkin-

Page 19: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 19

den farklıdır. Pozitivistler/empirisistler, fizik biliminin bir ''model bilim''e dönüştüğünü ve kullandığı yöntemin sosyal ya da fiziki tüm bilimlere uygulanması gerektiğini savunurlar. Fizik biliminin kullan-dığı mantık, matematiksel mantıktır. Fizikte önermeler ve dolayısıyla sonuçlar tamamen formeldir ve veri gerçekleri/olayları öndeyileye-bildikleri ölçüde bir işlevsel anlam kazanırlar. Praxeologyde ya da insan faaliyetinin analizinde, tam tersine, önermeler kendiliğinden doğru ve anlamlı sayılırlar. Sonuçta birbiri ardına gelen her sözel dedüksiyon doğru ve anlamlıdır. Sözel önermelerin önemli özelliği herbirinin anlamlı olmasıdır; matematik sembollerin ise kendi başı-na bir anlamları yoktur.

Önermelerin epistemolojik statülerine gelince, Mises, faaliyet kavramının tüm deneylere a priori olduğunu savunur; ''Neden-sonuç'' kanunu gibi, insanoğlunun mantıksal yapısının önemli ve ge-rekli niteliklerinden birisidir.

Mises'in bu metodolojik görüşü, ''kafa karıştırıcı, kullanışsız'', ''iktisatçının işinin inkarı'' (Samuelson), ''bilimin ruhuna aykırı'' gibi eleştiriler almıştır. Ancak burada belirtilmesi gereken odur ki, ikti-satta ampirik test kriterinin kaldırılması ne kadar yanlışsa, iktisadı yalnızca ampirik olarak testedilebilir teorilerden ibaret görmek de o kadar yanlıştır.

Hayek'in praxeology konusundaki yaklaşımı tartışmalı-dır.T.Hutchison, Hayek'in metodolojik çalışmalarının, Mises'in etki-sinde (Hayek I) ve Mises'in görüşlerinin bırakılarak Popper'in etki-sinde (Hayek II) yazılmış çalışmalar olarak iki döneme ayrılabilece-ğini öne sürerken; Norman Barry, Hayek'in testedilebilirliği redde-den praxeolgy ile Popperyen yanlışlamacılığı birleştirmeye çalıştığını söyler. Bizim de katıldığımız bir başka yorum ise, Hayek, Popperyen yaklaşıma ilgi duysa da, bir sosyal bilim olan iktisadın konusu gereği yüksek derecede ampirik nitelikte bir bilim olamayacağını, sosyal bir teorinin işinin, insan faaliyetinin spesifik-belirli bir yönü ve sonuçla-rıyla değil, sosyal yaşamın genel model/kalıplarının (pattern) işleyiş ilkelerini saptamak olması gerektiğini ve bu süreçte öndeyinin de genel ve negatif nitelikte olabileceğini savunur (Hutchison,1983:216;

Page 20: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

20 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Barry,1979:40; Gray, 1986 :17-20).

III.2. Sübjektivizm

Yukarıda da söz ettiğimiz gibi sübjektivizm kavramı, iktisat lite-ratürüne 1870'lerin marjinal fayda devrimi ile birlikte girmiştir. An-cak, Menger ve Avusturyalılar dışında, kavram tüketicilerin zevkler alanını ifade eder. Avusturya Okulunun amacı ise bu kavramın ikti-sattaki kullanım alanını genişletmektir. Onlara göre sübjektivizm, iktisadi açıklamanın temellerini oluşturan boyutlardan biri (Bucha-nan,1983) ve bir iktisat metodolojisidir. Bu metodoloji sayesinde, zaman, belirsizlik, girişimcilik, kurumlar gibi iktisadi açıklamanın önemli öğeleri analiz edilir.

Avusturya okulu sübjektivizmi, iktisadın, herşeyden önce, nes-neler ve objektif büyüklükler arasındaki ilişkilerle değil; insanların nesnelerle, insanların insanlarla giriştikleri ilişkilerle, insanların se-çim/tercihte bulunmasına yol açan düşünceleriyle ilgilenmesi gerek-tiğini öne sürer (O'Driscol ve Rizzo,1985:18). İnsanoğlunun faaliyet-lerinin nesneleri çoğunlukla objektif olgular değil, fakat insanların bu olgularla ilgili düşünceleridir. Dolayısıyla sübjektivizm, mana (mea-ning) alanıyla, insanların amaçları, planları, değerlendirmeleri, bek-leyişleri alanıyla ilgilidir. Bu nedenle sosyal (ya da doğal) bilimlerde objektifliğin olamayacağı görüşü ile bir tutulmamalıdır. Söylenen yalnızca, ''iktisadın nesnesi insanların ne düşündükleridir'' şeklinde ifade edilebilir. Bu ifadenin ise iktisat teorisi için önemli çıkarsama-ları vardır (Shand,1984:3): Bir malın değerinin objektif standardı diye bir şey yoktur; ''fiyat'', ''maliyet'' gibi kavramlar somut-maddi terimlerle değil insanların ne düşündükleri ile tanımlanır. Bu husus, yıllar önce ölmüş bir ressamın çadır bezi üzerine yapmış olduğu bir resmin yıllar sonra niçin milyonlarca liraya satılabildiğini açıklar. Avusturya Okulu aynı husustan hareketle, klasik iktisatçıların, Marxist üretim kaynakları teorisinin ve Sraffa'nın başını çektiği neo-Ricardocu sermaye teorisinin, insanların onlar hakkındaki değerlen-dirmelerini hesaba katmaksızın, bir mal yada hizmetin değerinin üretiminde mündemiç emek miktarınca belirlendiği, malların mallar-la üretildiği şeklindeki açıklamalarına karşı çıkar (Buchanan, 1983;

Page 21: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 21

Shand,1990:20). Yine Avusturya Okulu, neoklasik (Walrasgil) iktisa-dı, sübjektivizmi, ''açıklanmış tercihler'' talep teorileriyle, bireylerin (ve toplumun) ''tercihler haritası''nın çıkarılabileceği görüşü ile, ikti-sat teorisinin dışına atmakla suçlar.

Avusturya Okulu iktisatçıları arasında sübjektivizm kavramı üzerinde en fazla duran Lachmann olmuştur. O'na göre sübjektivizm, kaçırılan fırsatlar cinsinden ''maliyet''i tanımlarken olsun, bireylerin zaman-tercihlerinin ifadesi şeklinde piyasa faiz haddinin tanımlan-masında olsun, yaşamın her yanına yayılmıştır. Ancak kavramın ikti-sat teorisinde yanlış kullanımına da rastlanmaktadır. Avusturya Oku-lu iktisatçıları buna örnek olarak, neoklasik teorinin, “tüketiminde rekabet olmayan ve kişilerin dışlanamadığı” şeklinde tanımlanan kamusal malların kamulaştırılması teorik açıklamasını gösterir. Ne-oklasik teoriye göre, “aydınlatma” ya da “kapasite altı çalışan köprü” gibi kamu hizmetleri bir kez üretildiklerinde ilave bir kişinin bu hiz-metlerden yararlanmasının maliyeti sıfır olacağından, bu hizmetlerin özel kesim eliyle ve belirli bir fiyatla sunulması, etkin kaynak dağılı-mını bozacaktır; dolayısıyla bu hizmet kamulaştırılmalıdır. Avustur-ya Okulu bu görüşü, marjinal maliyet kavramını yanlış anlaması, ma-liyetin sübjektif niteliğini kavrayamaması şeklinde eleştirir: Hizmet-ten yararlanan ilave kişinin maliyetinin sıfır olmasının, köprünün inşa kararı ile bir ilgisi yoktur. Köprünün inşası ile ilgili asıl karar, yatırım anında kendini gösteren paranın yatırılabileceği diğer fırsat-ların, köprünün inşası lehine reddedilmesi anlamında sübjektiftir. Köprü sahibi için bazı objektif veriler bulunsa da faaliyetin nihai akış yönü sübjektif olarak seçilir (Shand,1990:24).

Avusturya Okulu ikisatçılarından O'Driscol ve Rizzo (1985:253-254), sübjektif analizin özelliklerini dört noktada toplarlar: (i) Süb-jektivist İktisatçı; amaçlara, bilgiye, bekleyişlere, ve sınırlamalara sahip hayali bir bilincin modelleştirilmesi ile oluşturulan bir düşün-ce/zihin (mind) yöntemi kullanır. Zihin, açıklanmış olan olguyla an-laşılabilir bir ilişki içinde tanımlanır. Bu yöntem, tüm davranışları bilinen sınırlamalar altında sürekli fayda maksimizasyonu şeklinde modelleştiren neoklasik tercihler-teorik analizini içerdiği gibi diğer

Page 22: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

22 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

amaçlı faaliyetleri de (girişimcilik, ilke-izleyen davranış gibi) içerdi-ğinden daha geniştir. (ii) Zihni yapı, gerçek yaşamda tanımlanır. Ger-çek zaman ya da daha açıkçası zamanın geçişinin sübjektif algılanma-sı, ortadan kaldırılamaz-belirsizlikle, sürecin-tersinmezliğiyle ve sü-rekli-bilgi-akışıyla ilişkilendirilir. Haber akımı, yalnızca bireyin varo-lan bilgi stoğunu artırmaz, fakat aynı zamanda bazı bilgilerini de ge-çersiz kılar. Sürekli bilgi akımı, hem bireyin bilgisinin eksikliğini hem de bu bilginin eskiyebileceği gerçeğini ifade ettiğinden, enformasyon dengesine asimptotik yaklaşımı önler. (iii) İktisadi ajanlar, pasif ka-rar alıcılar olarak değil, yaratıcı karar alıcılar olarak kabul edilir. Bu yaratıcılık iktisadi modellerin öndeyi kapasitelerini sınırlasa da teo-rik nihilizm anlamına da gelmez. (iv) Farklı bireylerin farklı bilgiye sahip olduğu kabul edilir. Enformasyon farklılığı, ademi merkezi ekonomik yapıların doğal bir niteliğidir. Piyasa sürecinde bilginin bir bireyden diğerine aktarımı da önemlidir. Neoklasik iktisat bilginin farklılığını, gözlemcinin bilgisi ile gözlenenin (iktisadi ajanın) bilgisi-nin farklılığını önemsemez; ya özdeş sayar ya da yalnızca modelin yapısınca belirlenen objektif bilgiye yöneleceğini varsayar.

Avusturya Okulu'nun sübjektivizmi, özellikle iktisat politikası çıkarsaması açısından eleştirilir. İktisatçının geleceğe yönelik belirli öngörülerde bulunmasını sağlayacak objektif verilere dayanan mo-deller geliştirmesi mümkün değilse, iktisat politikasına yönelik bir şey yapmaması ve 'dükkânı kapaması'' gerekir şeklinde bir Avustur-yen sonuç çıkarmak şüphesiz doğru değildir. Örneğin, bir köprü ya-pımı ya da çevre kirliliğini düzenleyici bir kanun çıkarılmasında ikti-satçının yapacağı şey, şüphesiz, tamamen doğru olmasa da fayda ve maliyetlerin değerlendirilmesindense, hiçbir şeyin ölçülemeyeceğini söyleyip durmak olmayacaktır. Vurgulanmak istenen, eldeki veriler-den hareketle kararlar oluşturulurken, olağanüstü genellemelerden kaçınılması ve ekonominin yönetilebileceği konusundaki bekleyişle-re kuşkuyla yaklaşılmasıdır (Shand, 1990: 27-28).

III.3. Metodolojik Bireycilik

Metodolojik bireycilik, gruplar hakkındaki tüm önermelerin, bu grupları ve onların ilişkisini oluşturan bireylerin davranışlarına iliş-

Page 23: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 23

kin önermelere indirgenebileceğini öne sürer. Metodolojik bireycili-ğin zıddı olan metodolojik holism ise amaçları ve ihtiyaçları olan ve olaylara neden olan sosyal bütünlerin varlığının kabulu görüşünü ifade eder. Bir başka ifade ile, iki yaklaşım, ''ekonomi'', ''devlet'', ''ka-labalık'' gibi olguları tanımlamak için ''sosyal bütünleri'' oluşturan bireylere başvurmak daima gerekli midir? Bir sosyal bütünün (komi-te) onu oluşturan üyelerden farklı kollektif bir mantığı var mıdır? gibi sorulara verdikleri yanıtlarla birbirinden ayrılırlar.

Metodolojik bireycilik, yukarıdaki kavramların holist kullanı-mının, hem tamamlanmamış hem de iktisadı anlamayı yanıltıcı ifade-ler olduğunu öne sürer. Buradan hareketle, neoklasik sentez makro-iktisadının iktisadi büyüklükler arasındaki ilişkileri ele almasını eleş-tirirler. Ayrıca metodolojik bireycilikten, araştırma biriminin, top-lumdan soyutlanmış “çıkar peşinde koşan” (homoeconomicus) birey olması gerektiği anlaşılmamalıdır. Birey toplumun içine doğan, on-dan etkilenen gerçek bireydir. Kavram daha çok bireyin topluma iliş-kin bilgisinin sınırlı olduğunu ifade eder.

Metodolojik holizm yanlıları ise, metodolojik bireyciliğin sosyal bilimlerin araştırma alanını sınırladığını, sosyal bütünlükleri (örne-ğin senfoni orkestrası) inkâr ettiğini, öne sürerler.

III.4. Amaçlanmayan Sonuçlar ya da Kendiliğinden (Sponta-ne) Kurumlar

Avusturya Okulu metodolojisinde önemli bir yer tutan kendi-liğinden düzen (spontaneous order) ya da kendiliğinden kurumlar kavramı, Avusturya Okulu'nun geliştirmiş olduğu sosyal kurumların evrim teorisini ifade eder. Bu teoriye göre, devlet, dil, yasa, para, pi-yasa gibi kurumlar insanların belirli temel ilkelerden hareketle bi-linçli olarak ürettikleri kurumlar değil, insanlık tarihinin belirli bir aşamasında amaçlanmaksızın ortaya çıkmış tesadüfi kurumlardır. Bu teoriyi geliştiren düşünürlerden biri olan Adam Ferguson'un ifadesi ile, “uluslar, insan tasarımının(design) değil, insan faaliyetinin sonucu olan tesadüfi kurumlardır” (Aktaran, Barry,1979:6). İşte, sosyal bi-limlerin ve onun bir alt dalı olan iktisadın yanıtlaması gereken soru, insanların kurmayı yada oluşturmayı düşünmedikleri ve bu amaçla

Page 24: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

24 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

belirli bir çaba göstermedikleri halde ortaya çıkmış olan bu kurumla-rın nasıl olup ta toplumun refahına katkıda bulunduklarıdır. Avus-turya Okulu iktisatçılarından özellikle Hayek'in sosyal felsefesinde önemli bir yer tutan bu teorinin kökenleri, bir taraftan 18.yüzyıl İn-gilteresinde Bernard Mandeville, David Hume, Adam Smith, Adam Ferguson gibi düşünürlerin gelişirdiği düşünce okuluna, diğer yan-dan da Avusturya Okulu'nun kurucusu Carl Menger'e dayanır.

Avusturya Okulu'nun kurumlara ilişkin bu görüşünün karşısın-da ise, 17. ve 18. yüzyıllarda Kıta Avrupasına hâkim olmuş, Fransız Devrimi düşünürlerinin (Ansiklopedistler, Rousseau, Voltaire, Con-dercet) geliştirmiş olduğu ve Kartezyen Rasyonalizm (Cartesian Rati-onalism) olarak adlandırılan düşünce vardır. Eski Yunan (Plato)'a kadar uzanan, Hegel ve Marx tarafından da sürdürülen bu düşünceye göre, dünya doğal ve insan-yapısı şeylerden oluşur. Bir başka ifade ile, bu dikotomiye göre yeryüzündeki herşey, ya doğaldır (insandan, insan istek ve faaliyetlerinden tamamen bağımsızdır) ya da insan-yapısı (insan amaç ve tasarımının ürünü olması anlamında), yapay-dır. Tarih boyunca insanlara yararlı olan tüm sosyal kurumlar, insan-ların bilinçli olarak oluşturdukları, insan mantığının ürünü olan ku-rumlar olmuştur ve de böyle olmalıdır. Denilebilir ki, gelenek, adet ve tarih gibi sosyal kurumları küçümseyen ve yalnızca insan tasarımının ürünü olan kurumları önemseyen bu düşünce, giderek insan aklının yeni bir toplumun kurulmasına yeterli olacağı inancına dönüşmüş-tür. İngiliz siyaset bilimci Norman Barry'e göre kurumlara ilişkin bu düşüncenin 17. ve 18. yüzyıllarda Kıta Avrupasını etkisi altına alma-sında o dönemde geliştirilmiş olan rasyonel doğal hukuk felsefesi, Descardes'in rasyonalist epistemolojisi ve Bentham'ın klasik İngiliz faydacılığı önemli rol oynamıştır. Rasyonel doğal hukuk teorisyenle-rine göre, bazı başlangıç ilkelerinden hareketle bir ahlaki normlar seti oluşturulabilir ve bu normlar, yaşam deneylerini dikkate almak-sızın yasal bir düzende uygulamaya konabilir. Bu görüş, Voltaire'in “daha iyi bir yasal sistemin kurulması için atılması gereken ilk adım, kendiliğinden oluşanlar da dahil olmak üzere varolan tüm yasaların yakılmasıdır.” sözü ile özetlenir. Görüş, tüm yasaların gayesi belirli amaçları yerine getirmek olan kadiri-mutlak (hükümdar)ca çıkarıl-

Page 25: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 25

malıdır önermesi ile tamamlanır. Descartesci rasyonalist epistemolo-jinin mutlak doğrunun araştırılması üzerindeki vurgusu ise, iktisat ve toplumsal bilimlerde fiziğin ilkelerinin kullanılmasını savunan bilim-cilik (scientism) yaklaşımının yaygınlaşmasına neden olmuştur (Barry,1979).

Avusturya Okulu’nun, kurumlara ilişkin kartezyen rasyonalizm görüşüne ya da sosyal felsefesine yönelttiği eleştiriler büyük ölçüde Hayek'in geliştirmiş olduğu bilgi teorisine dayanırsa da bunu bir son-raki alt-bölüme bırakarak Avusturya Okulu'nun eleştirilerini şu şe-kilde sıralayabiliriz: Kartezyen rasyonalizm, yeryüzündeki şeyleri ikili bir sınıflamaya (doğa-ürünü, insan-amaçlarının-ürünü) tabi tu-tarken, insanların sosyal yaşamlarında önemli rol oynayan üçüncü tip kurumları dikkate almazlar. Bunlar yukarıda sözünü ettiğimiz insanların belirli amaçlarının sonucu olmayan, insan faaliyetlerinin sonucu, amaçlanmaksızın ortaya çıkan spontane kurumlardır. İkinci olarak, Avusturya Okulu insan aklının ve bilgisinin sınırlı olduğunu kabul ederken, kartezyen rasyonalizm mutlak doğru/bilgi arayışı ile insan aklının herşeyi (sosyal ve iktisadi olayları) doğru olarak anla-yabileceğini ve buna dayanarak olaylara yön verilebileceğini savu-nur. Bu son noktanın uzantısı ise, sosyal bilimlerin de ele aldığı konu-ları, tıpkı fizik bilimler gibi ölçülebilir bütüncül kavramlar ve yön-temlerle açıklayabileceğidir. Hayek bu görüşleri, toplumsal mühen-dislik ve sosyalist planlama düşüncelerinin temelleri olarak görür ve eleştirir.

Hayek spontane kurum ya da düzenlerin evrimini biyolojik ev-rim teorisine benzetir. Herşeyden önce, spontane düzen insan faali-yetinin ürünüdür; ancak bu düzenin alacağı biçim, belirli bir yönetim ilkeleri sistemine bağlı çok sayıdaki bireylerin karmaşık ilişkilerinin oluşturduğu faaliyet biçimince (mode) şekillenir. Bir başka ifade ile, farklı ilkeler sistemi, farklı kendiliğinden düzenlerin ortaya çıkması-na yol açar. Yanıtlanması gereken, yönetim ilkelerinin (rules of con-duct) nasıl ortaya çıktığı, bunların bir nesilden diğerine nasıl aktarıl-dığı ve tarihin içinde nasıl dönüşüme(mutasyona) uğradığı soruları-dır. Hayek'e göre, yönetim ilkelerine ilişkin insan bilgisi, bilinç-ötesi

Page 26: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

26 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

(beyond consciousness) bir niteliğe sahiptir. İlk ilkeler sistemi, tarih-öncesi insanın korunma içgüdüsünden doğmuştur. Bu dönemde kü-çük insan topluluklarının varlığını sürdürmesi topluluk üyelerinin iş birliğini gerektirdiğinden, dayanışma ve diğerkamlık (alturism) ilk yönetim ilkeleri olmuştur. Söz konusu bu ilkeler sisteminin nesiller arasında aktarımı, toplam nüfustan bağımsızca bireysel (aile) düzey-de gerçekleşir. İlkeler sisteminin dönüşümü ise, doğal seleksiyon süreci gibidir ve bir bütün olarak nüfuz düzeyinde gerçekleşir. İşte Hayek'in tezine göre, bu tarih-öncesi çağda insanlar toplumun sahip olduğu bazı kaynakları özel mülkiyet olarak tutmaya karar verdikle-rinde, birey yeni bir kültüre geçmiştir. Bu yeni kültür ve ilkeler sis-teminin eskisinin yerini alması, yeni kültürün insanlara sağladığı refah ve bolluğa bağlıdır. Piyasa kültürü ya da düzeninin ortaya çıkışı da sağladığı refah ve nüfus artışı ile açıklanabilir (Ionnides,1992).

Spontane kurumlar ya da spontane toplum düzeni kavramının sosyal felsefe boyutu ya da sonuçları da önemlidir. Yanıtlanması ge-reken soru, spontane düzen fikrinin bireysel özgürlükle uyuşup uyuşmayacağı ya da spontane düzen fikrinin liberal bir içeriği olup olmadığıdır. Hayek'e göre, ''sosyal politikanın, insan tasarımının de-ğil, çok sayıda insanın faaliyetlerinin ürünü olan düzenli yapıların varlığının keşfiyle başladığını söylemek bir abartı olmayacaktır'' (Hayek,1982(I):36-37). Siyaset Bilimci John Gray (1986:119-120) bu ifadenin, Hayek'in spontane düzen kavramını içinde yaşadığımız karmaşık toplumsal ve iktisadi olgular dünyasını açıklayıcı bir çerçe-ve olarak kullandığını gösterdiğini belirtir. Eğer Gray'in bu saptama-sını doğru kabul edersek, spontane düzen kavramının normatif bir boyutu olmadığını (value free), dolayısıyla liberal bir niteliği olmadı-ğı sonucuna varmamız gerekir. Bunun bir göstergesi olarak, sponta-ne düzen ve görünmez-el düşüncesinden hareketle klasik liberaliz-min tasvip etmediği modern devletçiliğin yükselişini açıklayabiliriz: refah devletinin ortaya çıkması, toplumun çeşitli kesimlerinin bazı özel problemlerine küçük-küçük (piecemeal) ve plansız çözümler üretilmesinin sonucudur. Kamusal Tercihler Okulu da, her ne zaman özgür toplumun anayasal çerçevesinin politikacıların oy rekabeti yüzünden değişikliği söz konusu olursa, devlet müdahalesinin arta-

Page 27: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 27

cağını öne sürer. Çünkü devletin her müdahalesi, her refah programı, toplumun bir kesimine yarar sağlayacaktır. Böyle olunca başarısız da olsa hiçbir program uygulamadan kaldırılamayacaktır. Sonuç, herke-sin herkesle yasal düzeyde savaşa giriştiği bir düzen olacaktır. Dola-yısıyla spontane düzen anlayışı, liberalizm öncesi toplumların geli-şimi kadar, liberal toplumdan uzaklaşmaları da ifade eder. Bu du-rumda özgürlük, spontane düzenin doğal bir parçası değilse, bunla-rın birbiriyle uyumlu olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Avusturya Oku-lu'ndan Rothbard ve Kamusal Tercihler Okulu'ndan Buchanan spon-tane düzen tezinin özgürlük kavramı için bir temel sağlamadığını aksine özgürlük kavramını karıştırdığını öne sürerler (Gray,1986:122). Hayek ise, spontane kurumların gelişimini biyolojik evrim teorisine benzetirse de, bir evrim kanunu olmadığını, kültürel evrimin zorunlu olarak özgür topluma yol açacağının söylenemeye-ceğini belirtir (Bkz.Hayek,1982(2):23-24). Spontane düzen fikri iki şekilde özgürlüğe destek olabilir: İlki, negatif bir savunmayla, sosyal yaşamda yapıcı planlamanın (constructivist planning) ya da rant-kollamanın (rent-control) başarısının sınırlı olduğunu ve kendi ken-dini yok edeceğini göstermekle, ikincisi ise, sosyal düzenin hiyerarşik bir yapıya sahip olmadığının gösterilmesiyle, spontane düzenin libe-ralizmi desteklediği savunulabilir. Kısaca, kanun hakimiyeti altında özgürlüğün istikrarlı-hukuki bir çatısı kurulduğunda, gönüllü müba-deleden oluşan spontane düzen liberal bir içeriğe bürünür.

III.5. Bilgi ve Zamanın Önemi

Avusturya Okulu'nun iktisadi ve politik görüşlerine temel teşkil eden metodolojik yaklaşımında, bilgi, öğrenme, bilginin toplum için-de (bireyler arasında) yayılma süreci (via fiyatlar ve kurumlar), bilim adamının bilgisi ile iktisadi/sosyal aktörlerin/bireylerin bilgisinin farklılığı, zaman ve belirsizlik gibi kavramlar da önemli yer tutar.

Avusturya Okulu bilgi teorisinin çıkış noktası, insanoğlunun (bireyin) bilgisinin sınırlı olduğu, eksik-bilgiye(ignorance) sahip ol-duğudur. Söz konusu bu eksik-bilgi teknolojik gelişme ile aşılabilecek ampirik bir sorun değil, felsefi bir tezdir. Toplum ve ekonomi hak-kındaki bilgilerin temel niteliği, toplumun bireyleri arasında dağılmış

Page 28: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

28 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

olması ve tek bir kişi ya da merkezi kurum tarafından toplanıp bir araya getirilememesidir. Yine bu bilgi, somut-spesifik olaylara ilişkin olmayıp genel nitelikte şeylerdir. Zaman içinde bir yandan topluma ilişkin bilgiler artarken, bir yandan toplumun giderek karmaşıklaş-ması, teknolojideki gelişmeler, bireyin bilgisini de azaltır. Avusturya İktisat Okulu bu bilgi teorisi ile insanların içinde yaşadıkları iktisadi ve sosyal sistemleri anlayabilmelerinde akli yetilerinin doğal sınırına işaret eder (Barry,1979:10). Hayek bu görüşü desteklemek için The Sensory Order kitabında psikolojiye ait Gödel Teoremi'ne başvurur: Bir sosyal sistemin tutarlılığı, sistem içinden kanıtlanamaz; dolayısıy-la, rasyonel süreçlerde ifade edilemeyecek, farkına varılamayacak kurallar ya da bilgilerin varlığı unutulmamalıdır (Shand,1984.8). İşte iktisadın temel sorunsallarından biri de bu bağlamda ortaya çıkmak-tadır: ''Nasıl olur da tek bir kişi tarafından toplanamayan fakat bin-lerce ya da milyonlarca bireylerde ayrı ayrı bulunan büyük bilgi yığı-nından yaralanarak bütün bir iktisadi faaliyet düzeni başarılır?'' (Ha-yek,1967:91-92).

İnsanların toplum ya da ekonomiye ilişkin bilgilerini nasıl elde ettiklerini Hayek psikolojinin teorik temellerinden hareketle açıkla-maya çalışır. Hayek için önemli olan objektif fiziki dünya ile duyula-rımızla algıladığımız görüngü (phenomenal) dünyası arasındaki ilişki ve farklılıktır. İnsanoğlu kendisinin dışındaki iktisadi ve sosyal dün-yaya ilişkin bilgileri, tek tek olaylar şeklinde değil insan zihninin ürettiği belirli genellemeler ve sınıflamalar şeklinde algılar/elde eder. İnsanoğlunun kafasındaki zihni düzen, zihin tarafından üreti-len, insanların giriştiği bir dizi ilişkileri yansıtan görüngü dünyasına ait bir düzendir; bu düzen sübjektif olsa da kullanışsız değildir. Bir kişi için doğru ya da farklı olan, bir başka kişi için de aynı anlama gelebileceğinden, bu düzenle ilgili genel önermelerde bulunulabilir. Böylece zihni düzen evrimci bir süreçte ortaya çıkar. Merkezi sinir sistemi, dış dünya ile ilgili tecrübelerden, bağıntılar mekanizması aracılığıyla bir ''dünya haritası'' üretir. Bir başka ifade ile, dış dünya-daki bir olaya ilişkin bilgimiz yalnızca o olaya dayanmaz, daha önceki deneylerimiz aracılığıyla önceden sahip olduğumuz bağıntılara da dayanır. Dolayısıyla bu bağıntılar mekanizması bir öğrenme sürecini

Page 29: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 29

de ifade eder (Barry, 1979:12). Hayek'in teorik psikolojiye dayandır-dığı bu bilgi teorisinin başlıca özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz: bu teoriye göre zihni dünya sübjektif olduğundan deneysel bilimlerin yöntemlerine indirgenemez; dolayısıyla zihni dünyanın fiziki süreç-ler olarak açıklanabileceği ve gözlemlenebilir ampirik olgulara indir-genebileceğini savunan behaviorismden ayrılır. Yine bu teoriye göre, dünya teorilerle anlaşılabilir; zihnin yaptığı sınıflamalar yanlış çıka-bilir ve öğrenme sürecinin yardımıyla yeniden sınıflandırılabilir. An-cak burada önemli olan yeniden sınıflamanın zihni bir süreç olması-dır. Bununla kastedilen, tüm bilgimizin deneyin sonucu olmadığı, zihnin “tabula rasa” olmadığı, (geçmiş deneylerin ürünü olan) birta-kım araçlarla donatılmış olduğudur. İşte tüm zihinsel/duyusal de-neylerimizin doğrulayacağı bazı genel ilkeler vardır ki bu ilkeler hakkındaki bilgimiz dış dünya ile ilgili bilgimizi oluşturur. Görüngü dünyası sübjekif olduğundan, açıklama, belirli sınıflamalara dayalı genel, ilkesel açıklamalardır. Bu niteliği ile, fizik bilimlerinin sabiteler dünyasında geçerli olan ve spesifik olaylara ilişkin öngörüler yapabi-len açıklamalarından ayrılır (Barry, 1979:13).

Hayek'in bilgi teorisi, bilginin niteliği, insanlar arasında yayılma süreci, Avusturya Okulu'nun Walrasgil mikroekonomik analize (ge-nel denge teorisi) ve sosyalist sistemde fiyatlama ve planlama görüş-lerine getirdiği eleştirilerin çekirdeğini oluşturur. İktisadın (ve diğer toplumsal bilimlerin) verilerini (data) oluşturan bireysel ve toplum-sal bilgi stoku, insanlar arasında fiyatlar ve kurumlar aracılığıyla ya-yılır.

Avusturya Okulu'nun bilgi kavramı ile ilgili olarak önemle vur-guladığı noktalardan biri de, iktisadın konusunun sübjektif niteliği ile sübjektivist yöntemin karıştırılmaması gerekliliğidir. Onlara göre, sübjektivist yöntemle objektif bilim tamamen tutarlıdır; sübjektivist yöntemle pekâlâ objektif bilim yapılabilir. Bunun için iki noktanın ele alınması gerekir: İlki, bilim adamının bilgisi (bilimsel bilgi) ile sokak-taki adamın (iktisadi ajanın) bilgisinin farklılığıdır. Bilim adamı, in-san faaliyetinin bütününü ve genellikle amaçlanmayan sonuçlarını araştırır ve bunun bilgisine sahiptir (Hayek buna objektif veriler

Page 30: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

30 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

der). İktisadi ajan ise kendisi ile ilgili bilgi parçası ile uğraşır (Sübjek-tif veriler) ve bu algılama/bilgiden hareketle kendisine ait bazı ayar-lamalarda bulunur. Sözgelimi vergilerdeki bir değişmenin sermaye, emek, tüketici üzerindeki etkisi/yükü iktisatçının bilgisini oluşturur. Birey ise, tasarruf sahibi olarak, aynı tasarruf oranını sürdürmeli mi, yoksa yatırım portfolyosunu değiştirmeli mi sorusuna, işçi olarak ücretlerdeki değişmelere karşılık işini değiştirmeli mi, tüketici olarak tüketim sepetini değiştirmeli mi sorularına yanıt arar ve onun için bu bilgiler önemlidir. Bilim adamının bilgisi de, çok sayıda teorilerin bulunması, ihtiyacı tam karşılayamaması gibi nedenlerle birey için belirsizlik yaratır. İkinci önemli nokta ise, sübjektif mananın (mea-ning) objektif biliminin yapılabileceğidir ki bu sübjektivist yönteme karşılık gelir. Bu yöntemde, somut sonuçlar ve sınırlamalarla uğra-şılmaz; en soyut düzeyde idealize rasyonel yapılar kurulmaya, birey-lerin içinde bulundukları öznel durumu aşan bir tercih/seçim mantı-ğının geliştirilmesine çalışılır. Uygulama düzeyinde bilim adamı bire-yin düşüncelerini açıklamalarına ekleyebilir. Kısaca, iktisadın konu-sunun sübjektif niteliği/içeriği (zevkler, olaylara ilişkin bekleyişler, algılamalar, bilgiler) gözlenemez ise de, bunlar hakkında bireylerin davranışlarınca kontrol edilebilen, anlaşılabilir ilişkiler kurulabilir: objektif bilim.(O'Driscol ve Rizzo, 1985:42-44)

Avusturya Okulu iktisatçıları Neoklasik iktisadın ''zaman'' kav-ramını algılama/yorumlama biçimini de eleştirirler. Neoklasik ikti-satta Newtoncu zaman (Newtonian time) söz konusudur. Buna göre zaman, bir çizgi/hat boyunca görülen değişmelerle gösterilir ya da sembolize edilir. Farklı tarihler, çizgi parçacıkları (kesit zaman) (discrete time) ya da noktalar (sürekli zaman) (continuous time) dizisi şeklinde tasvir edilir. Her iki durumda da zaman tamamen bir uzay ya da mekâna benzetilir ve uzay/mekan için doğru olan her şe-yin zaman için de doğru/geçerli olduğu kabul edilir.

Newtoncu zamanın belli başlı özelliklerini şu şekilde sıralayabi-liriz:

Homojenlik: Burada uzamsal/uzaysal zaman (spratialized time) yalnızca geçici bir durumdur. Tıpkı bir çizgideki boş nokta gibi, de-

Page 31: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 31

ğişmelerle dolmayı bekleyecektir. Ancak değişim söz konusu olmadı-ğında zaman içeriğinden bağımsız olarak geçecektir. Bir başka ifade ile zamanın geçiminde öğrenme olgusu olmadığından bu, statik bir teoridir. Arrow-Debreu modelinde tüm kararlar ilk gün alınır ve za-manın geçmesi ve bu esnada bireylerin bir şeyler öğrenerek kararla-rını değiştirmesi olgusu yoktur.

Matematiksel Süreklilik: Bu, birbirini izleyen anların sürekliliğin-den çok, sürekli bölünebilirliği ifade eder. Burada zamanı ne kadar böleceğimiz ve nereden birleştireceğimiz önemli değildir. Zamanın her anı birbirinden bağımsızdır ve birbirine dokunmaz. Genel denge teorisinde tüm ayarlamalar sonsuz hızda gerçekleşir ve tüm kaynak-lar sonsuz akıcılığa sahiptir. Bu durumda ayarlamalar anlık ise ne değişime gerek vardır ne de dinamik sorunların çözümü meselesi vardır.

Nedensel Hareketsizlik (Causal Inertness): Zamanın geçmesinin bir sonuç üretmemesi, homojenliğin bir başka ifadesidir. Sistemin ilk anki durumu değişme için gerekli her şeyi içerir, zaman buna bir şey eklemez (O'Driscol ve Rizzo, 1985:54-55).

Avusturya Okulu iktisatçıları ise Reel ya da Sübjektif zaman kavramını benimserler. Zaman, statik sübjektif bir kavram değil, yeni deneylerin dinamik ve sürekli akımıdır. Bu akım, zamanın içinde de-ğildir; zamanın kendisidir ya da onu oluşturur. Zamanın geçişini bu akım dışında tecrübe edemeyiz; ya yeni bir şey olmalı ya da zaman durmalıdır. Reel zamanın özellikleri ise şunlardır:

Dinamik Devamlılık: Bir melodinin tek bir notasını duymak, me-lodinin/müziğin tadına varmak, anlamak, yaşamak için yeterli değil-dir. Fiili tecrübe/deney matematik noktadan farklı bir şeydir. Bir müzik parçasını değiştirmeden, iptal etmeden sürekli bölmek müm-kün değildir. Reel zamanın dinamik yapısının iki temel niteliği, anı (memory) ve bekleyiş (expectation)dir. Bugün, diğer zaman periyot-ları ile bireyin algılamaları aracılığıyla birleşir.

Heterojenlik: Bireyin anıları, her birbirini izleyen zamanın en kü-çük birimi olan anı değiştirir. Zaman geçtikçe bireyin anıları sürekli

Page 32: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

32 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

zenginleşir ve böylece yaşadığı sübjektif görüş noktası sürekli deği-şir. Reel zamanın her anı yenidir.

Nedensel Etkinlik: Bu heterojenlikten doğar. Fiziki değişimden farklı olarak zamanın geçişi yeniliğin kaynağıdır. Anıların çoğalması dünyaya bakış açımızı değiştirir. Zaman nedensel olarak kudretli (potent) ve yaratıcıdır. Bu tüm iktisadi sürecin intikaline ve bilginin büyümesine yol açması demektir. Kısaca zaman tersinmezdir; önce-ye dönüş yoktur. Zamanın geçişi yaratıcı değerlendirmeye yol açar-ken, süreç öngörülemeyen değişimler doğurabilir. Dolayısıyla, de-terministik modellerde olduğu gibi süreç veri faktörlere yalnızca bir uyumu ifade etmez. Değişme gerçekse, tamamen deterministik ola-maz; bir sürpriz alanı olmalıdır (O'Drisco ve Rizzo,1985:60-62).

Reel zaman, bireyler planlarını yaparken, eylemde bulunurken yeni tecrübeler elde ettiklerinden önemlidir. Yeni tecrübeler (deney-ler/deneyimler) deterministik-olmayan biçimde yeni bilgilere yol açar. Bireyler bu yeni bilgilerine dayanarak geleceğe ilişkin planları-nı, eylemlerini değiştirirler. Böylece iktisadi sistem tamamen içsel (endogenous) güçlerce sürdürülür. Bir başka ifade ile, zaman geçtik-çe bilgimiz de değişeceğinden ekonominin doğal durumu, durgun-luk/hareketsizlik değil, değişimdir.

Gerçek belirsizlik (genuine uncertainty) kavramının iki önemli ni-teliği, bir faaliyetin tüm olası sonuçlarının liste halinde sıralanama-yacağı ve belirsizliğin tamamen içsel olmasıdır. Bu niteliklerden ilki, yenilik ve gerçek sürprizi ifade eder ve neoklasik belirsizlik kavra-mının niteliği olan bilinen olasılıkların sıralanması (ya da ağırlıklan-dırılması)na karşıdır. İkincisi ise, piyasa sürecinin özünü oluşturur ve sistemdeki değişmeyi yaratır. Dolayısıyla değişme olgusunun ol-maması reel zamanla uyuşmaz; tam koordinasyon, tam denge Newtoncu bir kavramdır. Reel zaman, hakiki belirsizlik, denge, ikti-sadi sistemin analizinde önemli işlevi olan değişkenlerdir ve bu ne-denle, belirsizlik ve reel zaman kavramlarına uygun olarak yeniden tanımlanmalıdır.

Page 33: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 33

IV. Sonuç Yerine

Yukarıda ele aldığımız metodolojik ilkeler, Avusturya Oku-lu’nun hâkim iktisat yaklaşımı neoklasik iktisadın hem mikroiktisat hem da makroiktisat ayağına yönelttiği eleştirilerin çıkış noktaları-dır. Diyebiliriz ki neoklasik iktisadın soyut denge kavramı üzerinde odaklaşması, analizinde zaman ve belirsizliğin, girişimcinin olmama-sı ve gerçekten uzak tam rekabet şartlarına dayanması gibi Avustur-ya Okulu eleştirilerinin büyük ölçüde taraftar topladığını, aralarında farklar olmak üzere benzer eleştirilerin Post Keynesci ve Kurumcu İktisat Okullarınca da öne sürüldüğünü söyleyebiliriz. Bu anlamda neoklasik iktisadın 2000’li yıllardaki yenilenme sürecinde Avusturya Okulu eleştirilerinin de payı olacağını söyleyebiliriz.

Avusturya Okulu’nun “yaşayan, dinamik bir araştırma progra-mı” olmasının bir göstergesi de, artık yalnızca neoklasik iktisadın eleştirisine odaklanmanın ötesine geçmesi, kendi araştırma progra-mını geliştirmeye (Thomas Kuhn’un ifadesi ile “kendi kutularını dol-durma”ya) yönelmesidir. Bu bağlamda önemli gördüğümüz çalışma-lardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

Her şeyden önce 20. yüzyılın en önemli tartışması diyebilece-ğimiz, “sosyalist hesaplama tartışması” üzerine Lavoie(1985)’nin ça-lışmasının ardından, Boettke’nin (2000, 2001) yayınlarını belirtmek gerekir. Günümüzde artık Avusturya Okulu’nun tartışmanın nihai galibi olduğunu söyleyen (Avusturyen-olmayan) iktisatçıların (örne-ğin Mark Blaug) bulunmasının dışında, bu iktisatçıların çalışmaları, iktisadi sistemlerin karşılaştırılması ve geçiş ekonomilerinin sorun-larına ilişkin de teorik çerçeve sağlamaktadır.

Kirzner’ın neoklasik iktisada yönelttiği denge üzerinde aşırı yoğunlaşma ve girişimci teorisinin olmaması eleştirisinin büyük öl-çüde kabul edildiği söylenebilir. Ayni çizgide Avusturya Okulu firma teorisini geliştirmeye yönelik çalışmalar da sürmektedir (Lewin ve Phelan, 2000; Dulbecco ve Garrouste, 1999).

Son yılların moda konularından bilgi ekonomisi tartışmalarının taraflarından birinin Avusturya Okulu (konuya ilişkin iktisat literatü-

Page 34: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

34 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

ründeki ilk önemli makaleleri yazanın da Hayek) olduğunu söyleye-biliriz: Joseph E. Stiglitz ve G. Akerlof’a Nobel İktisat Ödülü kazandı-ran, piyasalarda iktisadi karar alıcıların asimetrik bilgiye sahip olma-sının yarattığı bir takım davranış müşevviklerinin (ahlaki risk ve ters seçim), piyasa başarısızlıkları yaratacağı ve ekonomiyi etkinlikten uzaklaştıracağı görüşünün en ciddi alternatifi, Hayek’in eksik bilgi, Mises ve Kirzner’ın girişimci ve piyasa süreci kavramlarına dayanan ve bilgi farklılığının kapitalizmi etkinlik ve dengeye yönelteceğini savunan Avusturyen bilgi teorisidir. “Limon problemi”, son yıllarda çığ gibi büyüyen internet sektöründe geçersiz kalmaktadır (Bkz., Bo-ettke, 2002b; Steckbeck ve Boettke, 2001).

Ve nihayet Roger Garrison Time and Money (2000) kitabı ile, Keynesci-Monetarist emek piyasası temelli makro modellerine karşı-lık sermaye temelli makroiktisat modeli geliştirirken, aynı zamanda Yeni Klasik ve Reel Konjonktür teorilerine de önemli eleştiriler ge-tirmektedir.

Kaynakça

Backhouse, R.E. (2000): “Austrian Economics and The Main-stream: View from the Boundary”, The Quarterly Journal of Austrian Economics, 3(2), 31-43

Barry, N. P. (1979): Hayek's Social and Economic Philosophy, Lon-don: Macmillan

Blaug, M. (1997): Not Only an Economist, Edward Elgar

Blaug, M. (1999): “The Formalist Revolution or What Happened to Orthodox Economics After World War II?”, R.E. Backhouse ve J. Creedy, From Classical Economics to the Theory of the Firm, Edward Elgar, 257-280

Boettke, P. (1998): “Is There an Intellectual Market Niche for Austrian Economics?”, Review of Austrian Economics, 11, 1-4

Boettke, P. (2000): Socalism and the Market: the Socialist Calcula-tion Debate Revisited, 9 volumes, London: Routledge

Page 35: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 35

Boettke, P. (2001): Calculation and Coordination: Essays on So-cialism and Transitional Political Economy, London: Routledge

Boettke, P. (2002): “Information and Knowledge: Austrian Eco-nomics in Search of Its Uniqueness”, Review of Austrian Economics, 15(4), 263-274

Boettke, P. ve P. Leeson (2002): “The Austrian School of Econom-ics: 1950-2000”

Buchanan, J.M. (1983): ''The Domain of Subjective Economics: Between Predictive Science and Moral Philosophy'', I.M. KIRZNER (ed.): Method, Process and Austrian Economics: Essays in Honor of Ludwig von Mises, Lexington Books, 7-20

Dulbecco, P. ve P. Garrouste (1999): “Towards an Austrian Theo-ry of the Firm”, Review of Austrian Economics, 12, 43-64

Garrison, R. W.(1986):''From Lachmann to Lucas: On Institutions, Expectations and Equilibrating Tendencies'', I.M.KIRZNER (ed.) (1986): Subjectivism, Intelligibility and Economic Understanding, Macmillan, 87-101

Gray, J. (1986): Hayek on Liberty, Second Edition, Basil Blackwell

Hayek, F. A. (1948): Individualism and Economic Order, London and Chicago

Hayek,F.A. (1967): Studies in Philosophy, Politics and Economics, Routledge-Kegan Paul

Hayek,F.A. (1982): Law, Legislation and Liberty, Complete Edition in New One-Volume Paperback

Hayek,F. A. (1989): The Fatal Conceit, The Errors of Socialism, W.W. Bartley III, The University of Chicago Press

Hutchison,T.W.(1983): ''Austrians on Philosophy and Method Since Menger'', The Politics and Philosophy of Economics, Basil Black-well, 203-224

Page 36: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

36 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Ioannides, S. (1992): The Market, Competition and Democracy, Edward Elgar

Kirzner, I.M. (1973): Competiton and Entrepreneurship, The Uni-versity Of Chicago Press

Kirzner, I. M. (1976):''Equilibrium versus Market Process'', E.DOLAN (ed.): The Foundations of Modern Austrian Economics, Insti-tute of Human Studies, Menlo Park, California, 115-125

Kirzner, I. M. (1983): Method, Process and Austrian Economics: Essays in Honor of Ludwig von Mises, Lexington Books

Kirzner, I. M. (1987):''Austrian School of Economics'', The New Palgrave Dictionary of Economics, Cilt 1, 141-151

Kirzner, I. M. (1997): Entrepreneurial Discovery and the Compet-itive Market Process: An Austrian Approach, Journal of Economic Literature, XXXV (1), 60-85

Lavoie,D. (1985):Rivalry and Central Planning, Cambridge Uni-versity Press

Lewin,P. ve S.E.Phelan (2000): “An Austrian Theory of the Firm”, Review of Austrian Economics, 13, 59-79

Littlechild, S. C. (1983):''Equilibrium and the Market Process'', Kirzner(1983) içinde 85-102

Loasby, B.J. (1991): ''The Austrian School'', D. MAIR ve A.G. MIL-LER, (ed.) (1991): A Modern Guide to Economic Thought, Edward El-gar, 40-70

Mises, L.von (1949): Human Action, Scholar’s Edition, The Lud-wig von Mises Institute, 1998

Mises, L.von (1949): The Historical Setting of the Austrian School of Economics, Institute of Human Studies

Moss, L.S. (1976): ''The Monetary Economics of Ludwig von Mis-es'', L.S.MOSS (ed.) (1976): The Economics of Ludwig von Mises: To-ward a Critical Reappraisal, Sheed and Ward Inc., Kansas City, 13-49

Page 37: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 37

O'Driscol, G.P (1977): Economics as a Coordination Problem, Sheed Andrews and McNeel Inc,

O'Driscol ve M.J.Rizzo (1985): The Economics of Time and Igno-rance, Oxford

O'Driscol, G.P. ve M. J. RIZZO (1986):''Time in Economics'', I.M.Kirzner(ed.): Subjectivism Intelligibility and Economic Under-standing, Macmillan

O’Driscol and M.J. Rizzo (1995): The Economics of Time and Igno-rance, Routledge, 2.Editon

Reekie, W.D. (1984): Markets, Entrepreneurs and Liberty: An Aus-trian View of Capitalism, New York, St. Martin's

Rothbard, M.N. (1976/a):''Praxeology: The methodology of Aus-trian economics'' E.Dolan (ed.) :The Foundations of Modern Austrian Economics, Institute of Human Studies, Menlo Park, California, 19-39

Rothbard, M.N. (1976/b): ''The Austrian Theory of Money'', E.Dolan (ed.1976) içinde, 160-184

Rothbard, M.N. (1978): ''Austrian Definitions of the Supply of Money'', L.M.Spadora (1978): New Directions in Austrian Economics, ss.143-156

Rothbard, M.N. (1988): Ludwig von Mises : Scholar, Creator, Hero, Ludwig Von Mises Institute

Rothbard, M.N. (1992): “The Present State of Austrian Econom-ics”, The Logic of Action I: Method, Money and Austrian Scholl, Ed-ward Elgar, 1997, içinde, 111-172

Salerno, J.T. (2002): “The Rebirth of Austrian Economics In Light of Austrian Economics, The Quarterly Journal of Austrian Economics, 5(4), 111-128

Shand, A.H. (1984): The Capitalist Alternative: An Introduction to Neo-Austrian Economics, Wheatsheaf Books

Shand, A.H. (1990): Free Market Morality, Routledge

Page 38: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

38 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Steckbeck, M. ve P. Boettke (2001): “Akerlof Problems, Hayekian Solutions”

Vaughn, K.I. (1994): Austrian Economics in America: The Migra-tion of a Tradition, Cambridge Un. Pres

Yay, T. (1993):F.A. Hayek'te İktisadi Düşünce, Bursa:Ezgi Kitapevi

Yay, T. (1994):''F.A. Hayek'in İktisat Anlayışı'', Hayek'te Serbest Piyasa ve Özgür Toplum, ANAP Bilimsel Yayınlar Dizisi:3, 141-160

Page 39: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 39

İKTİSAT METODOLOJİSİNDEKİ GELİŞMELER IŞIĞINDA AVUSTURYA İKTİSAT OKULU:

ESKİMİŞ BİR METOT MU?(*)

Turan Yay

I. Giriş

İktisat metodolojisi ile ilgili yazını şöyle bir karıştırırsak, karşımıza çıkacak belli başlı yaklaşımlardan biri, Avusturya İktisat Okulu’nun metodolojik görüşleri olacaktır. Ve yine söz konusu yazında kısa bir gezinti, bu okulun görüşlerinin pek revaçta olmadığı, hatta “geçmişte kaldığı” şeklinde yaygın bir kanının olduğu izlenimini edinmemize yetecektir (Bkz. Caldwell, 1984; Blaug,1981:93)

Çalışmamızın başlığı, yanıtlamaya çalışacağımız temel sorun-salımızı ifade etmektedir: Son yıllardaki metodoloji tartışmaları ışı-ğında Avusturya Okulu metodolojisinin geçmişte kaldığı söylenebilir mi? Soru aynı zamanda çalışmamızın planını da belirliyor: İkinci bö-lümde, metodoloji tartışmalarının günümüzdeki durumunu sapta-maya ve iktisat metodolojisine yansımaları ile ilgili belirli noktaları vurgulamaya; üçüncü bölümde ise Avusturya Okulu’nun metodolojik ilkelerini ele almaya çalışacağız. Son bölüm temel sorumuzun yanıtı-nı oluşturacak.

II. İktisatta Pozitivizm ve Pozitivizme Yöneltilen Eleştiriler

Bilimsel araştırmanın (bilimsel keşif sürecinin) bir yöntemi var mı? Her bilim dalı için geçerli olabilecek bir yöntemden söz edilebilir mi? Bilimin amacı ne olmalıdır? Bilimle bilim-olmayanın ayırt edici (demarcation) kıstası var mıdır? Bilimsel teorilerin belli bir yapısı ve

(*) Daha önce İktisat Dergisi, 1989, Şubat, Sayı 291, ss.17-33 ve T. Yay ve G. G. Yay (Ed.), İktisat

Yazıları, 2007, Nobel yayın Dağıtım, Ankara, ss.7-30’da yayımlanmıştır.

Page 40: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

40 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

işlev(ler)i olduğu söylenebilir mi? Aynı olgu hakkında birden fazla teori varsa, bunların arasında en üstün olanını seçmemize yarayacak objektif bir ilkeden söz edilebilir mi?

Denilebilir ki, son elli yılda iktisatta (ve hatta tüm fizik ve top-lumsal bilimlerde) metodoloji tartışmalarına hâkim olan yaklaşım, kökeni 1920’ler “Viyana Çevresi”ne kadar uzanan pozitivist bilim fel-sefesi taraftarlarının (A.J. Ayer, Richard Braithwaite, Rudolf Carnap, Carl Hempel, Ernest Nagel v.s.) yukarıdaki sorulara verdikleri yanıt-lara dayanır. Son yıllarda görülen ise, 1970’lerden, hatta daha önce-lerinden beri fizik bilimlerinden hareketle pozitivist bilim felsefesine (özellikle Popper, Kuhn, Feyerabend ve Lakatos tarafından) getirilen eleştiriler ve bunların yol açtığı tartışmaların, iktisadı ve de iktisatçı-ları büyük ölçüde etkilemiş olduğudur (Bkz. Blaug, 1981; Caldwell, 1982; Katouzian, 1980).

II.1.Pozitivizm ya da Benimsenen Görüş

Pozitivist yaklaşımın iktisatta yöntem tartışmalarına yansıyan biçimi, İktisat Yönteminde Benimsenen Görüş (Received View of Eco-nomic Methodology) olarak adlandırılmaktadır (Blaug,1981; Co-hen,1984). Bu görüş her ne kadar aralarında farklar/ tartışmalar olsa da, mantıksal pozitivizm, Popperci-yanlışlamacılık, operationalism (işe-yararcılık?), enstrümentalizm ve varsayımsal-tümdengelim mode-linin bir bileşimini ifade eder.2

Benimsenen Görüş’ün belli başlı özelliklerini şöyle sıralayabiliriz (Mc Closkey, 1983; Cohen 1984):

(i) Benimsenen Görüş, en başta kural koyucudur (prescripti-

ve). Buna göre eğer bir bilimsel araştırma yapılmak iste-niyorsa bunun bir mantığı3, kuralı olmalıdır; ve bu amaçla kendilerinin öne sürdüğü, hem fizik hem de toplumsal bi-

2 Popper’le mantıksal-pozitivistlerin farklılıklarını unutmadan (Bkz. Katouzian, 1980:72-75) çalışma-

mızın çerçevesinde “pozitivizm” ve “benimsenen görüş” kavramlarını aynı anlamda kullanaca-ğız. McCloskey (1983)’de “modernizm” kelimesi aynı anlamda kullanılmaktadır.

3 K.R. Popper’in The Logic of Scientific Discovery kitabına gönderme yapmak istiyorum.

Page 41: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 41

limler için (yalnızca derece farkı ile) geçerli metodolojik ilkelere uyulmalıdır. Bu ilkeler objektiftir.

(ii) Bilimin amacı, öndeyidir (prediction); ya da öndeyi üreten teorik modeller geliştirmektir.4

(iii) Teorilerin bilimsellik kıstası; öndeyilerinin testedilebilir, dolayısıyla doğrulanabilir/teyit edilebilir ya da yanlışla-nabilir olmasıdır. Basitlik, verimlilik gibi ikincil kıstaslar-dan da yer yer sözedilebilirse de sübjektif (öznel) olmaları ve değerlendirme zorluğu nedeniyle daha az önemlidir.

(iv) Teorilerin üstünlüklerini karşılaştırılmasında da en önem-li kıstas öndeyileme yetisi olduğundan, varsayımların ger-çekliğinin testinden çok, sonuçlarının/ öndeyilerinin testi önemlidir. Bu konu, realistler-enstrümentalistler tartışma-sına yol açmıştır (Bkz.Caldwell, 1982:51-53).

(v) Eğer modellerin öndeyileri verilerle teyit edilmişse (ya da yanlışlanmamışsa), modelin incelenen konuyu açıkladığı kabul edilir.

(vi) Bilimsel açıklama biçimi, varsayımsal-tümdengelim ya da covering-law açıklama modeli olarak adlandırılır. Bu açık-lama modeli, başlangıç ya da sınır şartları ve genel bir ka-nundan oluşan açıklayanlar (explanans) ile incelenen ol-guyu belirten bir açıklamadan (explanandum) oluşur. “Eğer açıklayanlar (sınır şartları ve genel kanun) doğru ise, açıklama da ya tümdengelim mantığına ya da belirli bir is-tatiksel olasılık sınırında doğrudur.”5

(vii) Açıklama ile öndeyi arasında bir nitelik farkı yoktur: Si-metri tezi. Aralarındaki tek fark, modelin incelenen olaya ex post (açıklama) ya da ex ante (öndeyi) uygulanmasıdır.

İktisatçıların çoğunluğu tarafından kabul görmüş bu yaklaşımın en tanınmış temsilcileri olarak, iktisada Popper’in görüşlerini ilk uygulayan T.Hutchison’ı pozitivizm/enstrümentalizm

4 M.Friedman’ın ifadesiyle “Pozitif bilimin nihai amacı, henüz gözlemlenmemiş olgular hakkında

geçerli ve anlamlı öndeyiler sağlayan ‘teori’ ya da ‘hipotezler’ geliştirmektir” (Friedman, 1953: 7). 5 İlginç bir tartışma konusu da, varsayımsal-tümdengelim (hypothetico-deductive) açıklama modeli

ile entrümentalizmin uyuşmamasıdır. Enstrümentalistler için teorilerin açıklama gücü önemli de-ğildir. Varsayımsal tümdengelim açıklama modelini benimseyenler ise, bilimde öndeyinin öne-mini inkar etmemekle birlikte, “teoriler” ne doğru ne de yanlış, sadece enstrümandır görüşünü kabul etmezler (Bkz. Caldwell, 1982:30).

Page 42: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

42 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

deyince akla gelen M.Friedman’ı ve Popperci yanlışlamacılığı savunan M.Blaug’u sayabiliriz.

II.2.Pozitivizmin Eleştirisi: Bilgi Büyümesi Yaklaşımı

1970’lerden itibaren iktisat yazınında adlarına çok sık rastla-nan Thomas Kuhn, Paul K. Feyerabend, Imre Lakatos gibi (bilim) fel-sefeci/tarihçilerin, pozitivizme bilim felsefesi ve metodoloji kapsa-mında getirdikleri eleştiriler ve eleştirilerin neden olduğu tartışma-lar, Bilgi Büyümesi Yaklaşımı’na (Growth of Knowledge) yol açmıştır.6 Söz konusu bu tartışmalar sonucunda, kimileri pozitivizmin bilim felsefesi tarihine gömüldüğünü öne sürerken (F.Suppe) (Bkz. Co-hen,1984:618), kimileri her iki yaklaşımın sentezini yapmaya yö-nelmiş (Lakatos) (Blaug, 1975), kimileri de her türlü yöntemi redde-derek bilimde anarşizmi, “her şey geçerli” kuralını benimsemiştir (Feyerabend).7

Bizim kişisel kanımız odur ki, özellikle iktisat disiplini göz önünde tutulduğunda, bilgi büyümesi yaklaşımı pozitivizme henüz bir üstünlük sağlayamamışsa da, başta kriz dönemleri olmak üzere iktisadi düşünce tarihinin daha iyi anlaşılması ve iktisat disiplinin kendine özgü niteliklerinin (belki bir kere daha) vurgulanması konu-sunda oldukça yararı olmuştur.

Bilgi Büyümesi Yaklaşımı’nı belli başlı ilkelerini ve/veya Be-nimsenen Görüş’e yönelttiği eleştirileri şu şekilde sıralayabiliriz.

(i) Öncelikle, bilgi büyümesi yaklaşımı kural koyucu değil, betim-

leyicidir. Bu yaklaşımda vurgu, bilimsel araştırma yönteminin kurallarının (mantığının) nasıl olması gerektiğini saptamaktan bilimsel araştırmanın fiilen nasıl yapıldığına kaymaktadır. Bir

6 Popper’in tartışmadaki yerinin aslında, Benimsenen Görüşle Bilgi Büyümesi yaklaşımının arasında

bir yerde olduğunu söyleyebiliriz. Popper, mantıksal-pozitivistlere ilk karşı çıkanlardandır. Bilgi Büyümesi yaklaşımını savunanlar ise hem Popper’den etkilenmiş hem de onu eleştirmeye ça-lışmışlardır. Kuhn’la Feyerabend, Popper’i eleştirirken, Lakatos, Popper’le ona yöneltilen eleşti-rilerin bir sentezini yapmaya çalışmıştır.

7 Feyerabend’in iktisatta belki de en iyi temsilcisi olarak Mc Closkey (1983)’ü gösterebiliriz. O’na göre, iktisadın bilim felsefesinin yol göstericiliğine ihtiyacı yoktur. Önemli olan iktisadın güzel ve etkili ifade edilebilmesidir: “The Rhetoric of Economics”

Page 43: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 43

anlamda mantıktan tarihe doğru bir kayma söz konusudur. Yaklaşımın taraftarları (Kuhn, Feyerabend), kendilerinin bilim tarihi ile ilgili yaptıkları araştırmaların pozitivist yöntemi doğrulamadığını öne sürmektedirler. Bu nedenle her bilim da-lının kendine has özelliklerine ve bilim sosyolojisine daha çok önem verildiği görülmektedir.

(ii) Test edilebilirlik, örneğin yanlışlanabilirlik, bir hipotez ya da teorinin bilimsel olup/olmadığına karar vermek için yeterli bir kıstas değildir. Çünkü:

a) Hiçbir hipotez ya da teori nihai olarak yanlışlanamaz. Hi-

potezin öndeyisi ile test sonuçları uyuşmadığında, ceteris paribus gibi yardımcı varsayımların testte oluşturulama-ması nedeniyle söz konusu uyuşmazlığın ortaya çıktığı ile-ri sürülebilir. Dolayısıyla bir hipotez aksi kanıtlara rağmen savunabilir:Duhem-Quine Tezi (Bkz. Cross,1982).

b) Öte yandan hipotez ya da teorilerin tek başlarına test edilmesi pek anlamlı sonuçlar vermemektedir; daha geniş kavramsal çerçeveler (paradigma, bilimsel; araştır-ma programı gibi) içinde değerlendirilmelidirler.

(iii) Aynı olguyu ele alan birden fazla teori söz konusu olduğunda, teorilerin birbirlerine üstünlüklerinin saptanmasında bir de-ğil, birden fazla kriter söz konusudur: Öndeyimleme gücü, mantıksal tutarlılık, alan genişliği, ileriki araştırmalar için ve-rimlilik ve nedensel açıklama gücü (Bkz.Tarascio and Caldwell,1979). Bir kere teorilerin üstünlüklerinin saptanma-sında öndeyilemenin yeterli olmadığı kabul edildiğinde, çeşitli kıstaslara atfedilen öznel (sübjektif) yargıya göre seçim deği-şecektir. Öte yandan Lakatos, bilimsel araştırma programının bir parçası olarak tanımlandığı sert çekirdek içine pozitivizmin tamamen dışladığı metafizik, teste açık olmayan değer yargı-larını katmaktadır. Bu anlamda, bilgi büyümesi yaklaşımında değer yargıları önemlidir diyebiliriz.

(iv) Bu yaklaşım, açıklama ile öndeyiyi birbirinden ayırır; simetri tezine karşıdır. Açıklama sağlayan bir teorinin mutlaka önde-yileme de yapabileceği ya da öndeyileme yapabilen bir teori-

Page 44: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

44 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

nin mutlaka açıklama da getirebileceği görüşü kabul edilmez. İlki ile ilgili olarak Darwin’in evrim teorisi, ikincisi ile ilgili olarak da Newton’un yerçekimi teorisi gösterilir (Bkz. Blaug, 1981: s.4-9).

Öndeyi özünde bir şeyin olacağı önerisidir; açıklama ise bir şeyin niçin olduğunu anlaşılır kılan bir nedensel mekanizma sağlar. Dolayı-sıyla bilimin amacı, gözlenen olguyu anlamaya yardımcı olacak bir açıklama mekanizması sağlayan bilimsel teoriler geliştirmek olmalı-dır. Yine, bilimsel teoriler için bilgi birikimi/büyümesine yardımcı olacak tartışma ve araştırmalara yol açması anlamında verimlilik kıstası da çok önemlidir.

Kısaca bu yaklaşımda vurgu, öndeyiden açıklama ve verimlilik kıstaslarına kaymaktır.

II.3. Bilgi Büyümesi Yaklaşımı ve İktisat

Şimdi, Bilgi Büyümesi Yaklaşımı ışığı altında iktisat metodolojisi tartışmalarının ele alınması ile ilgili olarak önemli gördüğümüz noktaları vurgulamak istiyoruz.

Bilindiği gibi bilimsel bilginin sürdürülmesinin en önemli ve vazgeçilmez yönlerinden biri, teoriler geliştirme ve kullanmadır. An-cak özellikle bir toplumsal bilim olan iktisatta inceleme birimi olarak hipotez ya da teorilerden ziyade paradigma, bilimsel araştırma prog-ramı gibi daha geniş kavramların kullanılmasının daha yararlı oldu-ğunu düşünüyoruz. Söz konusu bu kavramlar, teorilerin teknik yapı-larının yanında “inançları”, “değer yargılarını”, “dünya görüşü”nü de içermektedirler.8 Dolayısıyla, bu sayede teorilerin değerlendirilme-sinde yalnızca teknik çerçevenin sorgulanması/sınanmasının yeterli olmadığı anlaşılmakta ve iktisat disiplininde “değer yargıları”nın yeri önemli bir tartışma konusu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kavramlar aynı zamanda bir grup bilim adamını da tanımladığından, bunların

8 Paradigma kavramı “belli bir bilimsel topluluğun üyeleri tarafından paylaşılan inançların, değerle-

rin, tekniklerin bütününü” ifade eder. Bir başka tanımla, karşılaştıkları “temel bilmeceler” ve bu “bilmecelerin çözümleri” konusunda anlaşmış kişilerden oluşan bir “görünmez kolej” in sahip ol-duğu, “kavramsal çatı”, “dünya görüşü” ya da “hipotezler bütünü”dür (Bkz. Kuhn,1982:162; Blaug,1975: 83). Lakatos’da sert çekirdek ise test edilemeyen değer yargılarını içerir.

Page 45: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 45

bilim (bilim adamları) sosyolojisi9 bağlamında birbirleri, rakipleri ve izleyicileri ile olan ilişkileri, iktisadın fizik bilimlerinden (bilim özne-si/nesnesi bağlamında) farklı yönlerinin anlaşılmasına da ışık tut-maktadır.

İktisatta bilgi birikimi ve/veya gelişiminin belirli dönüm nok-talarının devrim olarak nitelendirilmesinde (Marjinalist Devrim, Keynesgil Devrim, Monetarist Devrim) bir sakınca görmüyoruz. An-cak vurgulanması gereken nokta, iktisatta bilgi birikiminin T. Kuhn’da olduğu gibi, kesikli birbirinden tamamen bağımsız paradig-maların birbirinin yerini alması (kriz-yeni paradigma-normal bilim kriz) şeklinde değil, her yeni paradigmanın önceki paradigmalardan da belirli öğeler/kavramlar içerecek şekilde olduğunu söyleyebiliriz (Keynes’in Genel Teori’de kullandığı bir takım kavram ya da teoriler neoklasik analizde de vardır. Aynı şey, Friedman’ın analiz çerçevesi için de geçerlidir.).

Yine iktisatta bilgi birikiminin, paradigmaların birbirleriyle bağlantılı olmalarının ötesinde, geriye dönüşlü “sarmal” bir gelişme çizgisi izlediği görülmektedir. Yerini yenilerine terketmiş unutulmuş “eski” teori ya da görüşlerin yıllar sonra tekrar ortaya çıkarak alter-natif ya da hâkim düşünceye dönüştüklerini görebiliyoruz. Bu an-lamda, Lakatos’un “ilerleyen-yozlaşan araştırma programı” çerçeve-sinin iktisadi düşünce tarihinin gelişimine daha uygun olduğunu söy-leyebiliriz: 1940’lı, 50’li yıllarda neoklasik iktisat eski/yozlaşan, key-nesgil iktisatsa yeni/ilerleyen bir araştırma programı iken, 1970’li yıllarda bu görüntünün tersine döndüğü ileri sürülmektedir. (Ancak neo-klasik iktisat bu sefer isim değiştirerek karşımıza çıkmaktadır: Monetarizm, Yeni Klasik İktisat Okulu).

İktisat disiplinin önemli bir özelliği, iktisatçının kendisinin de içinde yer aldığı, çok sayıda değişken tarafından belirlenen ve her değişkenin sürekli değişim içinde olduğu karmaşık bir toplumsal (ik-tisadi) olgu ya da ilişkiler bütünüyle uğraşmasıdır. Ele alınan olgula-rın çok değişkenli ve değişim içinde olması her iktisatçının, (olguyu

9 Katouzian (1980:114-119) bilim sosyolojisi, bilim adamları sosyolojisi ayrımı yapmaktadır.

Page 46: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

46 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

belirleyen tüm değişkenler gözlenemeyeceğinden ya da bir teori-de/modelde kapsanamayacağından) önemli gördüğü belirli sayıda değişkenden hareketle teori ya da modeller geliştirmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla aynı anda aynı olgu hakkında birden fazla teori ya da modeller bulunmakta ve birbirleriyle yarışmaktadırlar.

Bu durumda karşımıza şöyle bir soru çıkmaktadır: İktisatçıların idealinin giderek daha doğru/geçerli ve gerçeğe yakın teoriler geliştirmek olduğu söylenebilirse, var olan teorilerden en üstünü objektif kriterler yardımıyla seçebilir miyiz, yoksa bu seçim sürecinde sübjektif (öznel) psiko-sosyolojik birtakım etkenler de rol oynar mı?

Görülen o ki, iktisatta objektif/pozitif testedilebilirlik kıstası, iki teorinin (ya da iki araştırma programının) seçiminde yeterli ol-mamaktadır. Çünkü bir kere test-edilebilirlik (yanlışlanabilirlik) kıs-tası uygulandığında sorun çözülmemektedir. Örneğin, ünlü Moneta-ristler-Keynesgiller (Ando, Modigliani- Friedman, Mieselman) tar-tışmasına baktığımızda, ampirik testedilebilirlik kıstası tartışmayı bir sonuca ulaştıramamıştır. Öyle ki tartışmada her iki taraf da belirli varsayım, tanım ya da şartlarda değişiklikler yaparak istedikleri so-nuçları elde edebilmektedirler (Bkz. Wilber, 1979).

Yine yanlışlanabilirlikle ilgili olarak, iktisatta yanlışlanabilirlik kıstası gerçekten de yaygın bir şekilde kullanılmakta mıdır? sorusu-nu dikkate aldığımızda, görüyoruz ki, M, Blaug ve T. Hutchison bile yanlışlanabilirlik kıstasının sözcük olarak iktisat yazınına girmesine rağmen uygulamada pek kullanılmadığını kabul etmektedirler. Ger-çekten de, son yıllarda çeşitli iktisat okullarını karşı karşıya getiren önemli tartışmaların çoğunun ampirik/test boyutu hemen hemen yok denecek kadardır: Genel denge teorisi üzerine çalışmalar, Camb-ridge sermaye tartışmaları, Keynes- Keynesyenler tartışması gibi.

Öte yandan iktisadın bir toplumsal disiplin olması sonucu, yanlışlanabilirlik/test kıstasının uygulanabilirliği, belirli sınırlamalar içermekte ve kuşkular yaratmaktadır: İktisat, özellikle az sayıda ve kontrol edilebilir şartlara/değişkenlere ve gelişmiş genel kanunlara

Page 47: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 47

sahip olma özelliğinden çoğu durumda yoksun bulunmaktadır (Bkz. Hutchison,1964:94-95; Caldwell,1982:126).

O halde Benimsenen Görüş’ün öne sürdüğü objektif kıstas (yanlışlanabilirlik), araştırma programlarının (teorilerin) seçim so-rununu tek başına çözememekte, hangisinin üstün olduğunu belir-lemeye yetmemektedir. Bu nedenle teorilerin değerlendirilmesinde/ seçiminde diğer kıstasların da dikkate alınması gerekmektedir. Diğer kıstaslardan özellikle incelenen olgu ile ilgili nedensel açıklama me-kanizması sağlama ve yeni tartışmalara yol açma (verimlilik) kıstas-ları özellikle önem kazanmaktadır. Sözgelimi, devletin ekonomiye müdahalesinin gerekliliği/gereksizliği gibi bir tartışmada sözkonusu bu iki kıstasın önemi çok daha iyi anlaşılabilir. Burada ampirik-test kriteri kullanılarak her iki görüş tarihsel olarak ispatlanır ve/veya yanlışlanabilir; fakat çok daha önemlisi, her iki görüşün nedensel açıklama mekanizması ve verimli tartışmalara yol açması kriterleri yönünden ne derece inandırıcı olabildiğidir.

İktisatta, özellikle Bilgi Büyümesi Yaklaşımı taraftarlarının (Kuhn) vurguladığı, bilim sosyolojisi olarak nitelendirilen bilim adamlarının karşılıklı ilişkilerinin de çok önemli olduğunu düşünü-yoruz: Bize göre, Kuhn’un vurguladığı, özellikle kriz dönemlerinde iki farklı araştırma programının karşılıklı olarak tartışamayaca-ğı/tartışılamayacağı (her ne kadar Popper gerçeğe yaklaşma anla-mında bilimsel gelişmeyi engelleyeceği nedeniyle karşı çıksa da) sap-tanmasının iktisatta oldukça geçerli olduğu söylenebilir.

İktisadi düşünce tarihindeki önemli tartışmalara baktığımızda, tarafların ateşli tartışmalarına rağmen bir tarafın, diğer tarafın kavramsal çerçevesini kabul ederek tartıştığı çok nadirdir. Buna örnek vermek gerekirse, 1930’lu yılların en önemli tartışmalarından biri olan Hayek-Keynes (ya da London School of Economics versus Cambridge) tartışmasını (Bkz Yay,1987) ve günümüzdeki Yeni Klasik İktisatçılar ve Keynesciler tartışmasını belirtebiliriz. Görülen o ki, her iki tartışmada da taraflar kendi teorik çerçevelerine sıkı sıkı sarılarak karşı tarafı eleştirmekte, karşı tarafın teorik çerçevesine girmekten, anlamaya çalışmaktan titizlikle kaçınmaktadırlar.

Page 48: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

48 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

İktisatçı Solow, bu nokta ile ilgili olarak, iktisatçıların tartış-malarında her zaman “yalnızca hakikati aramamakta”, “korunacak onurları” ve “savunmak istedikleri mevkileri” de göz önünde tuttukla-rını belirtir. Solow’un sözleri açıkça, iktisatçının bilgi üretiminde (özellikle büyük otoritelerin tartışmalarında) izleyicilerin (öğrenci, taraftar) gözündeki durumu ve bununla bağlantılı olarak karşı tara-fın “kavramsal çerçevesine girme”, “temel varsayımları ile uyuşma” oyunu (tartışmayı) kaybetme” gibi endişelerin (faktörlerin) ne dere-ce önemli olduğunu gösteriyor. (Bkz İktisat Dergisi, 1988, Şubat, s.15). Bu konu şöyle bir soruyu akla getirmekte; Acaba Friedman’ın Keynesgil iktisada yönelttiği eleştirilerin ve sunduğu analizin zaman-la “Neoklasik-Sentez”den pek farklı olmadığı yargısına dönüşmesine Friedman’ın IS-LM çatısını kullanması mı neden oldu? Ya da ne ölçü-de etkili oldu? (Bkz. G. Yay,1988).

Bize göre, her ne kadar bazı iktisatçılar iki farklı araştırma programının tartışmalarını kısır ya da verimsiz kabul etseler de, bu tür tartışmaların şu faydası olduğu söylenebilir: Bu tartışmalarda her taraf (araştırma programı), karşı tarafın yönelttiği eleştirilerden ha-reketle, yine kendi çerçevesini (araştırma programını) düzeltme ve geliştirme fırsatı bulmaktadır.

İktisat metodolojisi tartışmaları ile ilgili önemli gördüğümüz diğer bir noktayı da şu soru ile ifade edebiliriz: Araştırma programla-rının (paradigmaların) kabulünde bilim adamları camiasının onayı mı, yoksa olayların onayı mı daha önemlidir? Soru, anlaşılacağı üze-re, iktisadi düşüncenin gelişimi ile iktisadi olayların gelişimi arasın-daki ilişkiyle yakın ilişkilidir ve özellikle büyük iktisadi kriz dönem-lerinde gündeme gelir. Kesin bir yanıt verilemese de, özellikle kriz dönemlerinde, araştırma programlarının birbirlerine üstün gelme-sinde, somut yaşamdaki krize, halkın beklentileri ile de uyuşan çö-züm getirici politikalar üretebilme daha önemli olabilmektedir, diye-biliriz. J.K. Galbraith’in sözleri ile “olayların desteği, yüksek akademik çevrenin desteğinden daha iyidir” (Galbraith,1988:16). Bu nokta Laka-tos’un terminolojisinde, ampirik-test gücü arttığı ölçüde “ilerleyen”, azaldığı ölçüde de “yozlaşan” araştırma programlarından sözedilebi-

Page 49: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 49

leceği şeklinde ifade edilir. İktisat yazınında olayların desteği ve/veya ampirik testedilebilirlik öğesi daha çok vurgulansa da, bizce, bir araştırma programının “ilerleyen” (hakim) payesini almasında iktisatçılar camiasının (özellikle otoritelerin) onayının rolü de hiç azımsanacak gibi değildir. Akla gelen en iyi örnek, Say kanununun uzun yıllar olayların hilafına kabul edilebilirliğini sürdürmesidir.

Bir araştırma programının benimsenmesinde, iktisatçılar ca-miasındaki tartışmaların gündemini/yönünü belirleyebil-me/değiştirebilme niteliğinin önemi ile ilgili olarak, Yeni Klasik İkti-sat Okulu’nun ampirik-test edilebilirlik bakımından monetarizmden hiç de üstün olmadığını (Cross, 1982), fakat teorik düzeyde açıkla-maya yönelik çalışmaların bu okulu daha ön-plana (ilerleyen araş-tırma programına?) çıkardığını söyleyebiliriz,

Bu bölümü şu şekilde bağlayabiliriz: Denilebilirki, iktisatta, bi-limsel teorilerle bilimsel olmayan teorileri birbirinden ayırt edecek kriterin (demarcation criterion) varlığından söz etmek kuşkuludur. İktisatta metodolojik-yanlışlamacılığın ve ampirik testin gerekliliği inkar edilemez. Ancak, bilimsel teori geliştirilmesinde tek eleştirel ve doğru yolun metodolojik-yanlışlamacılık olduğunda ısrar etmek ve bu yolu izlemeyen çalışmaları bilimsel-olmamakla suçlamak da bir dogmalaşma demektir. Bilimsel teorilerin değerlendirilmesinde tek-kıstascılıktan (monism) çok, metodolojik-çoğulculuğun (pluralism) daha uygun olduğunu; yanlışların yanında teorilerin açıklama meka-nizması sağlama ve yeni tartışmalara yol açması anlamında verimli-lik kıstaslarının da çok önemli olduğunu düşünüyoruz (Bkz. Caldwell, 1984,1986).

Ancak bu sayede, pozitivist yöntemin iktisat disiplinindeki gerçek yeri belirlenebilir; daha da ileri giderek, pozitivizmin iktisat (ve toplumsal bilimler) üzerindeki hegemonyası kaldırılabilir ve top-lumsal bilimlerin kendine has özellikleri daha iyi anlaşılabilir; böyle-ce Marxist, Avusturyen ve Kurumcu İktisat yaklaşımlarını bilimsel kabul etmeme yanılgısı da ortadan kaldırılabilir, diyebiliriz.

Bilimsel teorilerin/araştırma programlarının değerlendiril-mesinde yanlışlamacılığın tamamen reddedilmesinin de bizce bir

Page 50: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

50 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

anlamı yoktur; Her iki ekstremi savunanların (ya da kendileri olmasa da öğrencilerinin) bir süre sonra bu ısrardan vazgeçtiklerini göste-ren örnekler az değildir.10 Ancak ekstrem yaklaşımları benimsemek-le şöhret olmak arasında doğrusal bir ilişkinin varlığı da göze çarp-makta.

III. Avusturya İktisat Okulunun Metodolojik Görüşleri

III.1.Avusturya İktisat Okulu

İktisadi düşünce tarihinde Avusturya İktisat Okulu deyimi ile, hem belirli bir geleneği birbirine aktaran (ki bu aktarma çağdaşlar arasında olabileceği gibi, kuşaklar arasında da söz konusudur) belirli bir iktisatçılar grubu, hem de aynı ulusal kökenden gelmesi gerek-meyen sözkonusu iktisatçılar grubunca paylaşılan farklı bir yaklaşım ifade edilmektedir (Hicks-Weber, 1973:v).

Avusturya İktisat Okulu’nun doğum tarihi olarak Carl Men-ger’in (1840-1921) Principles of Economics (Grundsatze der Volkswirtschaftslehre) adlı kitabının yayın tarihi (1871) gösterilir (Shand,1980:.3-4). Ancak Mises’e göre 1870’lerin sonlarına kadar bir Avusturya Okulu değil, sadece Menger vardı. Bu tarihten sonra, Men-ger’e candan bağlı ve onunu düşüncelerini yayan ve geliştiren Fried-rich von Wieser (1851-1926) ve Eugen von Böhm-Bawerk (1851-1914)’le birlikte Avusturya Okulunun sözü edilir olmuş ve bu üç ikti-satçı okulun ilk kuşağı olarak kabul edilmiştir (Mises,1969:9-10).

Avusturya Okulu tabiri ilk defa, Menger’in ikinci kitabı Inves-tigations in to the Method of Sociology and Political Economy (1883)’i –Almanca- yayınlamasıyla, Menger’le Alman Tarihçi Okulu’nun lideri Gustav Schmoller arasında başlayan ünlü Methodenstreit tartışmaları sırasında Alman Tarihçi Okulu taraftarlarınca kullanılmıştır (Mi-ses,1969:42).

Avusturya Okulunun ikinci kuşağını, Ludwig von Mises (1881-1973) ve Joseph Schumpeter (1883-1950) oluştururken, üçüncü ku-

10 Bkz. Post-Keynesgil yaklaşımdan bir örnek Eichner (1985:176-199)

Page 51: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 51

şak Friedrich August von Hayek G.Haberler, F. Machlup O. Morgens-tein, P. Rosenstein-Rodan gibi iktisatçılardan oluşturmuştur.

Avusturya Okulunun bu ikinci ve üçüncü kuşak üyeleri, 1930’larda Avusturya Üniversitelerinde Nazi etkilerinin artmasıyla birlikte, toptan ABD’ne göç etmişler ve akademik çalışmalarını bura-da sürdürmüşlerdir. 1920’lerden itibaren, Avusturya Okulu’nun gö-rüşlerinin Neoklasik-Lozan Okulu tarafından içerildiği ve pek fark-lı/özgün bir yanı kalmadığı şeklinde değerlendirilmesine rağmen, 1920-1950 döneminde gerek Mises gerekse Hayek, Neoklasik İktisa-dın Lozan Okulu (Genel Denge) çizgisini eleştirmişler ve Menger’in görüş ve yöntemi çerçevesinde farklı bir Avusturya İktisat Okulu ge-leneğinin varlığını kanıtlamaya ve geliştirmeye çalışmışlardır.

Avusturya Okulu’nu ABD’de geliştirmeye çalışan ve Neo-Avusturyenler olarak adlandırılan dördüncü kuşağı, Ludwig Lachman, Israel Krizner ve Murray Rothbard’dan oluşmaktadır. Çıkış noktası olarak (Menger’in görüşlerini kabul etmekle beraber) özellikle Mises ve Hayek’in görüşlerini alan bu iktisatçılar (Blaug,1980; Kirzner, 1981:111), son yıllarda Avusturya Okulu’nun beşinci kuşağını [Hans-Hermann Hoppe(Nevada Üniversitesi), Roger Garrison (Auburn Üni-versitesi), Richard K. Vedder (Ohio Üniversitesi), Joseph T. Salerno (Pace Üniversitesi), Jeffrey M. Herbener(Grove City College), Thomas J. Dilorenzo (Loyola College/Baltimore) gibi] yetiştirmişlerdir. Gü-nümüzde Avusturya Okulu’nun görüşleri özellikle New York Üniver-sitesi, Mises Enstitüsü (Auburn Üniversitesi) ve George Mason Üni-versitesi’nde geliştirilmeye çalışılmaktadır.

III.2. Avusturya Okulu Yaklaşımının Temel Özelliği

Avusturya Okulu Yaklaşımının bize göre en temel özelliği şu şekilde ifade edilebilir: Tüm iktisadi ve politik konulardaki eleştirile-rini belirli bir metodolojik temele dayandırmaları ve büyük ölçüde bu

Page 52: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

52 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

eleştiriler bütününden oluşan görüşlerinin11 metodolojik ilkeleri ile mantıki bir tutarlılık içinde olması.

Avusturya Okulunun bu temel özelliği, okulun yaşayan lideri Hayek’in Nobel İktisat ödülü tebliğinde, günümüzde iktisat biliminin içinde bulunduğu krizin tasviri ile ilişkili olarak kendini açıkça gös-termektedir (Hayek,1978:23-24):

“İktisat dalına nobel ödülü konması, iktisat bilimine kamuoyunun gözünde fizik bilimlerinin onur ve prestijini sağlarken, diğer yanda iktisatçılar halen önerdikleri ve hükümetlere uygulamaları için ısrar ettikleri politikaların sonucu olan enflasyonun hızlanma tehlikesinden özgür dünyayı kurtarma işi ile uğraşıyorlar. Böyle bir durumda iktisat-çı olarak yaptıklarımızdan övünç duymamız için çok az neden var”

Hayek’e göre sözkonusu bu başarısızlıkların nedeni, iktisatçı-ların teorilerini dayandırdıkları bilimsel yöntemin yanlışlığıdır.

Metodoloji, ilk bakışta Avusturya Okulu taraftarlarının ara-sında anlaşmazlık olmayan bir alan olarak görünse de Menger’den beri Avusturya Okulu’nun metodolojik görüşleri hiçbir zaman “tek sesli” olmamış ve iki gelişme çizgisi göstermiştir(Kirzner,1976:40; Caldwell,1984): Bu metodolojik yaklaşımların ilkinde, Mises, Menger ve daha çok Wieser ve Weber’in etkisinde (Lachmann,1976) sübjek-tivizmi ve aksiyomatik mantığı yeğleyip, test edilebilirliğe karşı çı-kan Avusturya Okulu’nun “hakim metodolojik yaklaşımı” “praxelogy”i geliştirirken; ikincisinde Hayek, Mises’in bu yaklaşımından hareket etse de Karl R. Popper’in bilim felsefesinin etkisi altında yanlışlanabi-lirliği ve deneysel özü vurgulayan varsayımsal-tümdengelim yönte-mine bir ölçü de olsa, yönelmiştir.

Hayek’in metodolojik ve felsefi sonuçları bakımından oldukça farklı olan bu iki metodolojik yaklaşımı birleştirme çabaları, Avus-

11 J.S. Mill (1985)’ de aynı noktayı şu şekilde belirtiyor. “.... son derece daha anlaşılmaz olan konula-

ra ahlaka, dine, siyasete, toplumsal ilişkilere ve yaşam konularına dönersek görürüz ki, her tar-tışmalı fikrin lehindeki kanıtların dörtte üçü, ondan başka türlü bir düşüncenin lehinde gibi olan görüşleri (çürütmekten ) ibaret kalır.”

Page 53: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 53

turya Okulu’nun genç iktisatçıları arasında metodolojik tartışma ve karışıklığa yol açmıştır.

Şimdi, önce Mises’le Hayek’in görüşlerini ve daha sonra da genel olarak Avusturya Okulu metodolojik ilkelerini ele alalım.

III.3.Mises’te iktisat Metodolojisi

Mises’in praxeology kavramı çerçevesinde açıkladığı metodo-lojik görüşleri, radikal bir apriorism şeklinde değerlendirilmektedir (Blaug,1980:91-93). Mises praxeology kavramını, iktisadi davranış-ları da kapsayan bütün insan faaliyetlerinin genel teorisi olarak ta-nımladığı yeni bir bilim anlamında kullanmakta ve iktisadı bu yeni bilimin sadece bir alt-bölümü olarak almaktadır. A priori praxeology düşüncesinin çıkış noktası, keyfi seçilmiş önermeler değil; insanoğ-lunun sahip olduğu ve onu diğer canlılardan ayıran zihinsel bilme ve algılama yetisi ile ilgili kendiliğinden kanıtlı tek bir önermedir: İnsan faaliyeti (human action) amaçlıdır. Buna göre insan davranışı gelişi-güzel ya da tepkisel değil, “değer yargılarına dayanan, belirli bir ereği amaçlayan ve bu amaca varmak için belirli aletlerin uygunluğu ya da uygunsuzluğu ile ilgili düşüncelerin rehberliğinde oluşan davranışlar-dır.” (Mises, 1978:34)

Eğer iktisadi davranışlar üzerine bir teori geliştirilmek isteniyorsa, iktisadi davranışların akılcı (rasyonel) olduğu a priori olarak varsayılmalı ve bu a priori varsayımından mantıki düşünce (logical reasoning) ya da içsel gözlemle (introspection) teoremler üretilmelidir. Mises’e göre, “tüm insanlar, malları sahip oldukları kesin ve tutarlı bir tercihler dizisine göre değerlendirilirler” gibi içsel-gözlem elde edilebilecek basit bir postülanın a priori olarak adlandırılabilmesi için, bu iç gözlemin deneyin bir parçası olarak (a posteriori) değil, deneyden bağımsız bir algılama ya da anlama şeklinde elde edilmesi gerekir:

“Kendimizin ve diğer insanların faaliyetleri hakkında bildiklerimiz, kendi-sorgulamamıza (self-examination) ve içsel-gözlemimize olduğu kadar, diğer insanların davranışlarını anlamamıza da borçlu olduğumuz bilinen faaliyet kategorilerine bağlıdır.

Page 54: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

54 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Yaşadığımız gerçeğinden kuşkulanılmayacağı gibi bu algılamadan kuşkulanmak da mümkün değildir” (Mises, 1978:71)

Mises’in a priorism konusundaki görüşleri, bu yüzyılın başında Alman akademik çevrelerine hakim olan Neo-Kantçı felsefenin, anlama (verstehen) doktrini ile yakından ilgilidir ve ondan etkilenmiştir (Lachmann, 1976:56). Bu öğretiye göre sosyal bilimlerin doğa bilimlerinden ayırıcı-sınırının sosyal bilimlerin- doğa bilimlerinde bulunmayan-güvenilir ek bir bilgi kaynağına, “anlama” ya sahip olmasıdır. Eğer hükümet, bir dizi fiyat ve gelir kontrolü tedbirlerine geçerse ve biz hükümetin ciddi bir problem olarak öne sürdüğü soruna bir çözüm bulma çabası içinde olduğundan kuşkuluysak, bundan enflasyon ve işsizliğin artacağı anlamını çıkarabiliriz. Bundan dolayı, Mises’in hocası Wieser’in sözleri ile, “doğa bilimleri yalnızca belirli olayları dışsal olarak tasvir edebilirken, iktisat, neden-sonuç ilişkisini çok daha iyi açıklayabilir” (Hutchison,1981:206).

Mises, mantıksal-pozitivistlerin, “a priori önermeler analitiktir ve yeni bir bilgi sağlamayan totolojik ifadelerdir; yalnızca deney sente-tik önermelere yol açar” şeklindeki analitik/sentetik ayrımına karşı çıkar. Sentetik-apriori önermeler de olabileceğini ve bunun insan faa-liyetinin amaçlı olduğu (bir düşünce ve tercih içerdiği) postülasının sorgulanması ile açıkça görülebileceğini öne sürer (Bkz.Rizzo,1977:50-51).

Yine Mises’e göre, mantık, matematik, praxeology gibi a priori kategoriler deneyden çıkarılamazsa da bunların boş, anlamsız ve bilgi artırıcı değeri olmadığı söylenemez. Aksine, a posteriori bilgi sisteminin geliştirilmesinde kullanılan bir “araç” ya da “evrenin en genel kanunları”dır. A priori kategoriler sayesindedir ki, sistem-li/anlamlı veriler elde edilebilir, bunları deneyin gerçeklerine çevi-rebilir ve nihayet amaçlanan sonucu elde etmek için sözkonusu teori-leri tekniklere dönüştürebiliriz (Mises, 1978:14-16).

III.4.Hayek’te Metodoloji

Hayek’in ilk kitaplarından son kitaplarına, tüm çalışmalarında metodoloji konusu önemli bir yer işgal etmiştir. 1930’lu yıllarda ya-

Page 55: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 55

yınlanan para ve konjonktür teorisi ile ilgili ilk kitaplarında bile, bi-rinci bölümler metodolojik sorunlara ayrılmıştır (Hayek,1931:4-7; 1933:25-40). Sözkonusu bu kitaplarında iktisat teorisinde istatistiki tekniklerin rolünü incelemiş ve ancak 1970’li yıllarda gündeme gele-cek olan iktisadi analizlerin eklektik bir teorik yapıdan hareketle ge-liştirilmesine karşı çıkmıştır: O’na göre, bir yanda (değer teorisinde) bireylerin davranışlarının bilgisine dayanarak bireyler arasındaki ilişkileri ve nisbi fiyatlardaki değişmeleri inceleyen bir mikro analiz-le, diğer yanda (para teorisinde) bireylerin davranışları üzerinde hiçbir etkisi olmayan ve aralarında neden-sonuç ilişkisi kurulamaya-cak derneşik (aggregate) ve ortalama kavramlara dayalı bir makro analiz birleşiminden oluşan bir yaklaşım ile modern iktisadi süreci açıklama çabaları başarısız olacaktır.

1940’larda Economica dergisinde yayınladığı bir dizi makale-de, gerek fizik bilimlerin gerekse sosyal bilimlerin yöntemlerini ve aralarındaki ilişkileri ele almıştır. Bu yazılarında iktisatçıların (ya da sosyal bilimle uğraşanların), fizik bilimlerinde geliştirilmiş düşünce alışkanlıklarını (yöntemlerini) iktisata (ve diğer sosyal bilimlere) “mekanik ve eleştirisiz” bir şekilde uygulamalarını “bilimcilik” (scien-tism) olarak nitelemiş ve bunun kesinlikle bilimsel olmadığını ileri sürmüştür. Ancak Hayek’in “bilimci” olarak nitelediği yöntemi tar-tışma tonunda zaman içinde (büyük ölçüde K. Popper’in etkisi ile) bir yumuşama görülmüştür. Kendi ifadesiyle (Hayek, 1967:vii):

“Bunun nedeni Sir Karl Popper’in bana doğa bilimcilerin bize yalnızca kendilerinin ne yaptıklarını söylemekle kalmayıp, diğer disiplinlerin temsilcilerini de bunu taklide zorladıklarını öğretme-sidir. İki grup arasındaki fark büyük ölçüde daralmıştır ve bu tezi sürdürmemin gerekçesi halen birçok sosyal bilimcinin yanlış ola-rak doğa bilimlerinin yöntemi sandıkları şeyi taklit etmeleridir.”

Hayek’in bu ifadesi iki şekilde yorumlanabilir:İlki, T.W. Hutc-hison’ın da öne sürdüğü gibi, Hayek, zamanla, fizik bilimlerine uygu-lanan yöntemlerin sosyal bilimlere uygun olmadığı fikrinden vazge-çerek, her iki grup bilimlerin de özünde aynı yöntemi kullandığı do-layısıyla teorilerin testinde öndeyi ve yanlışlanabilirlik kıstaslarının

Page 56: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

56 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

öneminin vurgulanması gerektiği şeklinde bir çizgiye kaymıştır yo-rumu.

Bizce daha doğru yoruma, yukarıdaki ifade, aynı kitapta yer alan çok önemli iki metodoloji makalesi ile birlikte ele alındığında varılabilir: Hayek, her ne kadar açıkça Popper’e karşı olmadığını be-lirtse de (Hayek,1967:4). Popper’in görüşlerini doğrudan benimse-mekten ziyade, eleştirel-Popperci diyebileceğimiz bir çizgide onun görüşlerini ele almış; ama özde bu görüşleri yine fizik ve sosyal bi-limlerin farklılıklarını belirtmekte kullanmıştır.12

Hayek, varsayımsal, tümdengelim yönteminin genel fikirlerini benimsemekle beraber bu yöntemin yalnızca fizik bilimleri için ge-çerli olduğunu, sosyal bilimler için ise uygun olmadığını savunur. O’na göre bunun nedeni iki grup bilim arasındaki farklılıkta aranma-lıdır; ki bu farklılıkta, grupların ele aldıkları olayların (phenomena) karmaşıklık (complexity) derecesinden doğmaktadır. Fizik ve meka-nik gibi bilimlerde ele alınan olguların tüm yönleri birkaç değişken-den hareketle geliştirilen modellerle, gereksinim duyulan açıklık de-recesi ile saptanabildiğinden bu bilimler “basit” ya da “karmaşık ol-mayan bilimler” (kapalı sistemler) olarak adlandırılabilir. Oysa sosyal bilimlerde, karşılıklı olarak ilişkili değişken sayısı çok fazla olduğun-dan ve uygulamada bunların sadece bazıları gözlenebildiğinden ve dolayısıyla bir model geliştirmek için bilinmesi gerekli minimum de-ğişken sayısı “yüzlerce” olabileceğinden bu bilimler daha karmaşıktır-lar (açık sistemler) (Hayek,1967: 23-27).

İşte fizik bilimlerinde, ele alınan olguların az sayıda değişkene dayalı modellerle açıklanabilmesi (örneğin mekanikte tüm açıklama-

12 Popper’in Conjectures and Refulations kitabını Hayek’e, Hayek’in de Studies in Philosophy,

Politics an Economics kitabını Popper’e atfetmesi iki bilim adamının birbirlerine verdikleri değe-rin açık bir göstergesi. Ancak Popper-Hayek ilişkisinin Popper’den Hayek’e doğru tek yönlü ol-duğu sanılmamalıdır. Popper metodoloöik görüşlerini fizik bilimleri bağlamında daha önce geliş-tirmiş olsa da, sosyal bilimlere uygulamasında en çok yardım gördüğü/etkilendiği kişi Hayek ol-sa gerek. Popper Tarihselciliğin Sefaletinde kendisinin söyledikleri ile Hayek’in söylediklerinin çok yakın olduğunu belirtse de, Hayek özellikle “karmaşıklık” (complextiy) olgusunun sosyal bi-limleri fizik bilimlerinden ayırdığını ve aralarındaki farkın önemli olduğunu vurgular (Bkz. Popper, 1985:173-188; Hayek, 1967: 22-43).

Page 57: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 57

lar, uzunluk, zaman ve kitle gibi üç değişkene dayanmaktadır); bu bilimlere varsayımsal-tümdengelim yönteminin, yani, kendilerinden, test edilebilir öndeyiler çıkarabileceğimiz yeni önermeler (doğal ka-nun ya da hipotezler) keşif sürecinin uygulanabilmesini kolaylaştır-maktadır. Böylece herhangi bir olgu türünün herhangi (özel) bir öğe-sine ilişkin nicel öndeyiler yapabilme ve her aşamada test olasılığı artmaktadır. Burada bilinmeyenle bilinenin açıklanma süreci söz konusudur.

Hayek toplumsal (daha karmaşık) olgularla ilgilenen bilimler içinde tutarlı bir teorik yapı oluşturmayı başarmış bir disiplin olarak gördüğü iktisadı ve yöntemini şu şekilde ifade eder (Hayek,1967:35):

“Schumpeter iktisat teorisinin işini iyi bir şekilde tanımlıyor; “Sos-yalist olmayan bir toplumun iktisadi yaşamı, bireysel firmalarla hane-halkları arasındaki milyonlarca ilişki ve akımlarla ilgilenir. Onlar hak-kında belirli teoriler kurabiliriz. ‘(History of Economic Analysis, 1954:241) Buna ilgilendiğimiz olguların çoğunun (rekabet gibi) içer-diği farklı öğelerin sayısının yeterince çok olmadıkça ortaya çıkamaya-cağını ve kendikendine biçim verecek tüm modelin büyük ölçüde çeşitli bireylerin farklı davranışları ile belirleneceği de (gerekli verinin elde edilememe engeli onlara bir istatistik bütünün (statistical collective) üyeleri gibi davranma ile aşılamayacağı da eklenmelidir’.

İktisat disiplininde iktisadi olgularla ilgili olarak, belirli ve çok genel olgusal varsayımlara (insanlar daha fazla geliri azına yeğlerler gibi) dayanarak yalnızca genel ve ilke düzeyinde bir açıklama (expla-nation of the principle) sağlayan teoriler geliştirilebilir. Ancak bun-lardan hareketle ele alınan olgu türünün (sınıfının) herhangi özel bir öğesi ile ilgili nicel öndeyide bulunamayız. Bu, en açık şekilde Leon Walras’tan beri alınan ve satılan tüm malların fiyat ve miktarları ara-sındaki genel ilişkileri göstermek için kullanılan eşanlı denklemler sistemini ele aldığımızda görülür: Eşanlı denklemler sisteminin özü, eğer tüm parantezlerin içini doldurabilirsek ya da eğer bu eşitliklerin tüm parametrelerini bilirsek tüm malların fiyat ve miktarlarını he-saplayabiliriz düşüncesine dayanır. Fakat buradaki amaç hiçbir za-man (teorinin kurucularından V. Pareto’nun da anladığı gibi) “fiyatla-

Page 58: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

58 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

rın rakamsal bir değerine ulaşmak değildir; verilerin tümünü anlaya-bileceğimizi sanmak saçma olacaktır.” (Bkz. Hayek,1967:35).

Burada, fizik bilimlerindeki gibi yeni bir kanun ya da teori keşfi değil, ele alınan olayları açıklamak üzere varolan bilgi biriki-minden seçilen bilimsel önermelerle olaylara ilişkin önermelerin yeni bir birleşiminin yapılmasıdır. Yani bilinenlerle bilinmeyenin açıklan-ması sözkonusudur. Cebirsel nitelikteki bu modeller nitel (kalitatif) öndeyide bulunabilirler ve öndeyileri negatiftir: Hangi olayları bek-lemememiz gerektiğini söyleyen ve belirli bir alan öndeyileyen teori-lerdir.

İktisatta kullanılan bu tür teorilerin, çok geniş bir alanı kap-saması nedeniyle yanlışlama olasılığının düşük olması gibi olumsuz-lukları bulunsa da, yine de bilimsel bilgimizi artırırlar ve kararları-mızdaki çelişkilerin giderilmesine yardımcı olurlar (Hayek, 1967: 29):

“Bilimin ilerlemesi iki farklı yönde sürdürülmelidir: Teorileri-mizi, mümkün olduğu kadar yanlışlanabilir kılmak arzulansa da, onları yanlışlanabilirlik derecesi zorunlu olarak azalan alanlara da itmeliyiz. Bu, karmaşık olaylar alanında ilerlememiz için öde-memiz gereken fiyattır.”

III.5. Avusturya İktisat Okulu’nun Metodolojik İlkeleri

Yukarıda belirttiğimiz gibi, metodoloji konusunda bazı farklılıklardan söz edilebilirse de, Avusturya Okulu ile birlikte anılan metodolojik ilkeleri şu şekilde ele alabiliriz.

i) Sübjektivizm

Avusturya Okulu sübjektivizm kavramıyla o kadar özdeşleşmiştir ki, okulun yaklaşımı bu adla da anılır olmuştur: Sübjektivist İktisat.

Gerçekten de bu okul için, iktisat teorisinde son yüzyıl içindeki en önemli mücadele sübjektivizmin iktisat teorisine sokulmasıdır: “Bir asırdır iktisat teorisindeki her önemli ilerlemenin,

Page 59: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 59

iktisatta sübjektivizmin tutarlı bir şekilde uygulanmasında alınan yolun sonucu olduğunu söylemek pek abartma olmayacaktır”(Aktaran, Littlechild,1980:95).

Bilindiği gibi bu mücadelenin kökeni, bir sacayağına benzeyen 1870’lerdeki marjinalist Devrim’in ayaklarından birine dayanmaktaydı: Menger’in Sübjektif Devrimi. Piyasa düzenin nasıl işlediğini açıklamak için çıkış noktası olarak bireylerin sübjektif tatminlerini alan ve emek-değer teorisinin yerine fayda-değer teorisini koyan sacayağının (düşünce devriminin) diğer iki ayağı ise, Marshall’ın Marjinal Fayda Devrimi ile Walras’ın Genel Denge Devrimi idi (Bkz. Blaug,1972).

Avusturya Okulu iktisatçılarına göre Menger’in görüşlerinin önemi, onun marjinalizmin teknik gelişmesine yaptığı katkılardan çok, faydanın sübjektif karakterine ve bireyler arasında sübjektif refah seviyelerinin karşılaştırılamayacağını (ya da toplanamayacağını) vurgulamasına dayanmaktadır. Menger’e göre malların değerini belirleyen şey, malların kendi içlerinde taşıdıkları bir özellik değil, kişilerin sübjektif istekleri ile bu isteklerin tatminini sağlayacak objektif şartların bilgisini göz önünde tutarak mallara atfettiği önem derecesidir (Hayek,1973:6) Bu şekilde Menger’de sübjektivizm daha çok insanların zevklerinin farklı olacağı anlamında kullanılmışsa da bilgi ve bekleyişlerin vurgulandığı da görülmektedir.

Lahmann’a göre sübjektif devrimin özü, sübjektif faydanın neoklasik iktisadın formal yapısı içinde eritilmesiyle yok edilmiştir(Lachmann,1971). Öyle ki, büyük ölçüde sübjektif diyebileceğimiz zevkler, fayda fonksiyonları ya da kayıtsızlık eğrileri şeklinde ifade edilen veri bir teknik bilgiler yığınına (data) indirgenmiştir. Pareto’nun sözleri ile “birey bize zevklerin fotoğrafını bıraktıktan sonra kendisine gerek yoktur, ortadan kaybolabilir” (Aktaran, Littlechild,1980:20).

Avusturya Okulu yaklaşımının Pareto’nun bu sözlerine yanıtı; “bireyin zevklerinin fotoğrafı” ancak amaç, neoklasik iktisatta olduğu gibi, bireylerin “tam bilgi”ye sahip oldukları dünyada “genel

Page 60: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

60 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

denge”nin özelliklerini incelemek olduğunda yeterli olacağıdır. Oysa iktisadi analizin amacı, bireylerin nisbi (eksik) bilgiye sahip olduğu ve bu bilginin dağıtıldığı bir dünyayı açıklamak olarak alındığında (ki Avusturya Okulu, bu görüştedir) bu önkoşul yetersizdir. İktisadi analizde kişinin; (i) Kendi zevkleri ile varolan fırsatlar hakkındaki bilgisi, (ii) yaşanan olaylarla diğer kişilerin faaliyetlerinin yorumu, (iii) başka olay ya da davranışlar hakkında beklentisi, (iv) önceden görülmemiş yeni fırsatlara karşı olan dikkati, gibi bireysel özgüllüğünün diğer yönlerinin de vurgulanması gerekir (Littlechild,1980:20).

Görüldüğü gibi zaman içinde sübjektivizmin anlamı, zevklerdeki farklılıktan, insanların bilgi, yorum, bekleyiş ve dikkatlerindeki farklılığa doğru bir genişleme göstermiştir. Bu gelişme çizgisinde Avusturya Okulu iktisatçılarının başlıca uğraşıları, “farklı insanların istek ve bekleyişlerinin tutarlılığı, bilginin onlar arasındaki dağılımı ve bekleyişlerin oluşum süreci gibi yeni problemler” olmuştur (Hutchison,1973:24-25).

ii) Metodolojik Bireycilik

Menger’de “atomizm/atomistik metod” olarak ifade edilen bu ilkeye göre, toplumsal bilimlerin konusu olan, bir grup olarak insan davranışları ve toplumsal kurumlar, onları oluşturan bireylerden hareketle incelenmelidir. Devlet ya da ulus gibi olgular büyük bir karar-alıcı olarak değil, çok sayıda bireysel karar-alıcıların karmaşık bir bileşimi olarak düşünülmelidir. Metodolojik bireycilik en iyi ifadesini Menger’in şu sözlerinde bulmaktadır: “ ‘Ulusal Ekonomi’ kavramını anlamak isteyen bir kimse, onun gerçek öğelerine, ‘bireysel ekonomilere(yani, bireysel karar alıcılara)’ inmeli ve ikincisinden hareketle birincisini inşa edecek kanunları araştırmalıdır.” (Littlechild,1980:18)

Toplumsal bilimlerde metodolojik bireyciliğin tam tersi yaklaşım, metodolojik bütüncülük (holism) olarak bilinmektedir. Bu yaklaşımda önemli olan, grup ya da kurumların bir bütün olarak özelliklerinin anlaşılmasıdır. Bireylerin sosyal bütünlüklerin (social

Page 61: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 61

wholes) bireylerin davranışını kontrol ya da etkileme yolları vurgulanmaktadır (Bkz. Shand, 1980:14-18; Akat, 1980: 426-428).

Metodolojik bireycilikte, iktisadi ya da sosyal makro (holistic) kavramların bilimsel bir nitelik taşımadıkları, bu kavramlar üzerine inşa edilen teori ya da kanunların da yanlış ya da “yarım bırakılmış” açıklamalar olduğu öne sürülür.

Avusturya Okulu bu düşünceden hareketle, büyük ölçüde Keynes’in etkisi ile 1930’lardan itibaren iktisat teorisinin mikroanalizden makroanalize kaymasına karşı çıkar. Hayek’e göre Keynes’in 1920’lerden beri değişmeyen düşüncesi, “tamamen, toplam, talep, yatırım veya üretim gibi ölçülebilir büyüklükler arasında göreli olarak basit ve sabit bir fonsiyonel ilişki olduğu ve değişmez olarak kabul edilen bu ilişkilerin ampirik olarak gösterilen değerlerinin, bizim öngörüler yapmamızı sağlayacağı inancına dayanıyordu.” (Hayek,1978:102). Mikro temelleri ile ilgilenmeksizin yalnızca birtakım büyüklükler (aggregates) arasındaki ampirik ilişkiler üzerinde yoğunlaşma, hidrolik (neoklasik sentez) keynesçilerce de benimsenmiştir. Keynesyen efektif talep analizi, elastikiyetlerin belirli değerlerine ve ücret/fiyat rijitliği varsayımları ile ilgili gözlemlere dayandırılmıştır (Dow, 1983:34). Bu noktada Monetaristler de aynı yaklaşımı benimserler: Friedman, mikroekonomi ile ilgili belirli problemlerin analizinde metodolojik bireyciliği kullansa da, para teorisinde birbirleri ile ilişki içinde olduğu varsayılan belirli makro kavramlardan yararlanan bir bütüncül analizi benimser. Bu durumda, bu temel metodolojik yaklaşım konusunda keynescilerle monetaristlerin bir farkı olmadığını ve Friedman’ın “tutarsız bir metodolojik bireyci” olduğunu söyleyebiliriz (O’Driscol ve Shenoy,1976:191).

Hayek’e göre (yukarıda da belirttiğimiz gibi) makro analizdeki bu gelişme; bir teorinin bilimsel olması için spesifik öndeyiler yapabilmesi, ölçülebilir büyüklüklere başvurması ve ölçülebilir büyüklüklerdeki sayısal değişmelerden sürekli ilişkilerin anlaşılması gibi yanlış metodolojik inançlarla desteklenmiştir.

Page 62: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

62 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Avusturya Okulu bu düşünceden hareketle ekonometriye pek önem vermez. Mises’ e göre (Mises,1977: 63):

“İnsan faaliyeti (human action) alanında istatistik daima tarihtir ve öne sürülen ‘korelasyonlar’ ve ‘fonksiyonlar’ zamanın belli bir anında ve belli bir coğrafi alanda belirli sayıda insanın faaliyetlerinin sonuçlarından başka bir şey tasvir etmez. İktisadi analiz yöntemi olarak ekonometri, iktisadi realitesin problemlerinin açıklanmasına bir katkı yapmayacak sayılarla ilgili bir çocuk oyunudur.”

Hayek ise, istatistik tekniklerden hareketle, bir teori oluşturulamayacağını, teorik bilginin derinleştirilemeyeceğini savunur. İstatistiki araştırmanın değeri, büyük ölçüde dayandığı teorik çatının sağlamlığına bağlıdır ve önemli olan budur. İstatistiki analizin yapılabileceği; teorik yapının açıkla(ya)madığı, olguları ortaya çıkararak, teorik analizin genişletilmesine yardımcı olmaktır (Hayek,1933:27-38).

Avusturya Okulu’nun günümüzdeki temsilcilerinden M.J.Rizzo’ da, Mises’i izleyerek, ekonometri ile tespit edilen ilişkilerin, her zaman ve her duruma uygulanabilecek “büyük sabiteler” olarak düşünülmemesi gerektiğini; bunların teorik değil tarihi ilişkiler olduğunu vurgular. O’na göre ekonometri, iktisat teorisindeki değişkenler arasındaki ilişkilerin tarihi/nicel değerlerinin saptanmasına yarayan bir aletse de, sözkonusu ilişkiler hakkındaki bilgimizin birtakım sayısal değerlerden oluşmadığı açıktır. Yine Rizzo, ekonometrik modellerdl bir hipotezin/ilişkinin öndeyisinin yanlışlanabilmesinin özellikle ceteris paribus koşulları nedeniyle yanıltıcı olabileceğini savunur (Rizzo, 1978:43-52).

Öte yandan neoklasik mikroiktisat, bireysel üretici ve tüketici davranışlarına dayandığından metodolojik bireyciliği kullansa da, bu yaklaşıma ters düşen pek çok örneği de içinde barındırmaktadır. Şöyle ki;

(a) Gerçekleşeceği varsayılın birçok denge fiyatları tartışmasına

rağmen, bunun uygulamada nasıl gerçekleşeceği açıklanmaz;

Page 63: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 63

(b) Eğer firma tek bir girişimciden değil de, işbirliği içinde olan

bireyler toplamından oluşuyorsa, neoklasik iktisat, firmanın üyelerinin karar ve amaçlarının, firmanın politikasının düzenleme ve yürütülmesinde nasıl ve ne derecede rol oynadığını açıklamaz.

(c) İktisatçılar, toplumun tercihlerini göstermek üzere sık sık

“sosyal refah fonksiyonlarına” başvursalar da, neoklasik refah iktisadı, toplumun üyelerinin birbirleriyle çatışan inanç ve tercihlerinin nasıl böyle bütüncül bir fonksiyona dönüştürüldüğünü açıklamaz (Shand,1980:18-20).

iii) Amaçlanmayan Sonuçlar ve Zaman Boyutunun Önemi

Hayek’e göre iktisadın (ve toplum bilimlerin) işlevi, insan faaliyetlerinin amaçlanmayan sonuçlarını açıklamaktır. Bir toplumbilimci ya da iktisatçı olarak içinde yaşadığımız dünyada, bireysel motif ya da davranışlardan hareketle açıklamaya çalışmamız gereken öyle durum ve ya da olgular vardır ki, bunlar “insan tasarılarından değil, insan faaliyetlerinin bir sonucudurlar”. Dil, din, hukuk, devlet, piyasa, rekabet, para gibi olgu ya da durumlar insanlar tarafından bilinçli bir şekilde, belirli bir amaçlarına hizmet etmeleri için yaratılmamışlardır. Bunlar insan faaliyetlerinin belirli bir tarihi gelişiminin sonuncunda amaçlanmaksızın ortaya çıkan, kendiliğinden (spontaneous) (ya da Menger’in “organik olgular” olarak adlandırdığı) kurumlardır. İşte iktisadın açıklaması gereken soru, insanların kurmak için belirli bir çaba göstermedikleri halde oluşmuş olan böyle kurumların, nasıl olup da toplumun refahına katkıda bulunduğudur.

Avusturya Okulu İktisatçıları bu ve sübjektivizm ilkesinden hareketle Walrasgil denge analizinin, zamansız üretim, tam bilgi ve bekleyişler, maliyetsiz mübadele, anında dengeye varma ve kurumların dikkate alınmaması gibi niteliklerden oluşan genel çerçevesini eleştirirler. Geliştirdikleri konjonktür (dengesizlik) analizleri ve iktisat politikası görüşlerinin kökenini de teşkil eden bu eleştirilerde, zaman, belirsizlik, bilgi bekleyişler ve bunların bireyler

Page 64: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

64 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

arasındaki dağılımı büyük önem taşır. (Bkz. Alada,1987; Yay,1987; Hayek,1948; Lachmann,1976:1978).

Şüphesiz bu metodolojik ilkeler yalnızca Avusturya Okulu iktisatçılarınca öne sürülmemiştir; ya da eksik bilginin, bekleyişlerin ve zamanın önemini iktisada onlar getirmemişlerdir (Bkz. Alada,1987). İktisadi düşünce tarihinde ve günümüzde (Wicksell, Knight, Keynes, Shackle vs.) çeşitli iktisatçılarca da bu konular ele alınmışsa da, sübjektivizmin bu toplu sonuçlarını tutarlı bir şekilde savunan ve geliştirenler Avusturya Okulu İktisatçıları olmuştur diyebiliriz.

IV. Sonuç

İyi bir iktisatçı olabilmenin sırrı, belki de iktisat disiplinin, teorisi ile politikası ile sınırlarının ne olduğunu (ya da ne olmadığını) iyi bilmekte yatıyor. Söz konusu sınırları çizebilmenin kolay olmaması, bir önermeye ya da görüşe taşıyabileceğinin üzerinde anlam ya da sorumluluk yüklenmesine neden oluyor. Yerine göre anlamlı ya da doğru olan bir görüş/önerme bir aşamadan sonra dogmaya dönüşebiliyor. Bu bağlamda iktisat metodolojisi tartışmaları ve özellikle Bilgi Büyümesi Yaklaşımı’nın katkıları ışığında, iktisada tek-kıstasçı (monist) metodolojilerden ziyade çok kıstasçı (pluralist) metodolojilerin daha uygun olduğunu düşünüyoruz. İktisatta teorik modeller geliştirmenin evrensel, herkesçe kabul edilen, nesnel-mantıksal tek bir yolu (yöntemi) olduğu söylenemeyeceği gibi, birden fazla teorinin değerlendirilmesinde ve/veya seçiminde tek bir kıstasın yeterli olduğu da söylenemez.

Eğer bu önerme kabul edilirse, o zaman, iktisatçılar arasında yaygın kabul görmüş, bizim benimsenen görüş/pozitivizm olarak isimlendirdiğimiz metodolojinin ilkelerinden hareketle geliştirilen teorik modelleri bilimsel sayıp, bu ilkeleri benimsemeyenleri bilimsel kabul etmemek bize göre bir yaklaşımın doğmalaştırılmasını ifade eder.

Page 65: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 65

Şüphesiz “test edilebilir öndeyiler ileri sürebilen teorik modeller geliştirilmeli” ilkesi ile, Benimsenen Görüş’ün vurguladığı bilimsel faaliyetin ampirik boyutu inkâr edilemez. Ancak bize göre iktisatta, fiili bilgi üretim süreci incelendiğinde; teorilerin (araştırma programlarının) seçiminde öndeyi kıstasının yeterli olmadığı, bunun yanında içsel tutarlılık, nedensel açıklama ve tartışmalara yol açma gibi kıstasların da çok önemli rol oynadığı görüşü daha geçerlidir. Dahası, teorilerin seçiminde sübjektif değer yargıları da rol oynayabilmektedir.13

Benimsenen Görüş karşısında Avusturya Okulu metodolojisini ele alırken Mises’le (praxeology) Hayek’in çizgisini ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.

Mises, Benimsenen Görüş’ün tam karşısındadır; O’na göre kendi sisteminden (praxelogy) çıkarılan öndeyiler, teorilerin(in) testinde kullanılamaz; bu konuda üç önermeden hareket eder (Caldwell,1984:371): İlki, bu teorilerin testi gereksizdir; eğer sistemde yanlış bir sonuca (öndeyiye) ulaşılmışsa, bu olsa olsa, a priori doğru öncüllerden sonuçlara uzanan mantık zincirindeki bir hatadan dolayıdır. Bu nedenle bu teorilerin değerlendirilmesinde, öndeyilerden ziyade mantık zinciri dikkate alınmalıdır. İkincisi, bu sisteme dayanan teoriler, toplumsal yaşamda, doğa bilimlerine benzer “sabiteler” olmadığından, yanlışlanamaz. Üçüncüsü sosyal olayların karmaşıklığı (complexity) bu sisteme dayanan teorilerin testini olanaksız kılar.

Praxeology sistemini benimseyenler, teorilerinin testinde öndeyiyi kabul etmeseler de, ampirik boyutu (ekonometriyi) tamamen dışlamazlar: Varolan veriler trendinin, geleceğe yönelik tahminde (forecasting) kullanılmasının pratik yararı olduğunu; ancak bunların evrensel iktisadi teorilerden çıkarılmayıp sadece belirli istatistiki düzenliliklerin bir özeti olarak değerlendirilmesi gerektiğini öne sürerler. Ekonometrik çalışmalar, teorilerin özel bir

13 Bunun en uç örneğini C.E. Ferguson’da görüyoruz: “Neoklasik iktisada imanım var” (Divitçioğlu,

1977: Önsöz)

Page 66: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

66 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

duruma uygulanmasına yarayan, iktisadi tarihin bir özetinden ibarettir (Bkz. Rizzo,1977).

Mises’in benimsenen görüşe karşı öne sürdüğü önermeler hakkında şunlar söylenebilir:Teorilerin testinden ziyade mantık zincirinin kontrol edilmesi ve ekonometrinin bir test aracı olarak kullanılmaması gerektiği görüşleri yeterince inandırıcı değildir. Bir kere mantık zincirinde bir hata olup/olmadığının tespitinin bir yolu, teorilerin sonuçlarının (öndeyilerinin) kanıtlarla sınanmasıdır. Ekonometriye gelince, ekonometri, teorik bir yapıya dayanmaksızın sadece belirli değişkenler arasındaki “korelasyon ya da “fonksiyonlar” aracılığıyla teoriler geliştirme çabası olarak alınmamalıdır. Amaç değişkenler arasında doğrudan bir nedensellik kurmak değil, teorik modellerle kurulan nedenselliği ampirik verilerle sınamaktır.

Ekonometriyi, bilgimizin sadece ampirik boyuttan oluşmadığını unutmadan ve ekonometrik modellerin sınırlarını (nedensellik, motivasyon, maddi olmayan öğeler, hata kaynakları vs.) (Bkz. Steward,1979:198-207) bilerek kullandığımızda yararlı bir test aracı olarak kullanabiliriz. Ceteris paribus koşulları hakkında ekonometriye getirilen eleştirilerse iktisat teorisi için de geçerlidir.

Hayek’e gelince, O’nun çabasının, toplumsal olgularda olan “karmaşıklık”, sabiteler olmaması, “sübjektivizm” gibi niteliklerle, Popperci yanlışmacılığın bir sentezini yaparak iktisatta testin yerinin ne olması gerektiği sorusunu yanıtlamak olduğunu söyleyebiliriz: Vurgu açıklama gücü üzerinde olmakla beraber, öndeyi de kısmen (nitel ve negatif anlamda) kabul edilmektedir.

Eğer sözünü ettiğimiz metodolojik gelişmelerden, ampirik testin yeterli olamayacağı, teorilerin bazı kısımlarının test edilemeyeceği (Lakatos-sert çekirdek), teori geliştirmenin tek bir yolu (metodu) olmadığı görüşleri onaylanırsa, Avusturya Okulu metodolojisine bir ölçüde eskimiş denemez. Ancak, Avusturya Okulunun öndeyilerin testinden tamamen kaçarak sadece “içsel tutarlılık” , “açıklama gücü” kıstaslarında ısrar etmesi, teorilerin üstünlüklerinin tespiti (seçimi) sorununu yanıtsız bırakmaktadır.

Page 67: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 67

Farklı çatılardan hareketle geliştirilmiş birden fazla içsel tutarlılığı ve açıklaması olan teori (araştırma programı)nin varlığı durumunda ne olacak?

Bize göre özellikle Avusturya Okulu’nun Hayek çizgisinin, teorilerin daha çok açıklama gücü ve mantıksal tutarlılık kıstaslarına önem veren, öndeyilerin testine ise kuşkuyla yaklaşan çağdaş bir metodolojik yaklaşım olduğu söylenebilir.

Çalışmamızı, oldukça önemli bulduğumuz değer yargılarının iktisattaki yeri konusuna değinerek tamamlamak istiyoruz. İktisatta, ne değer yargısının (ideolojinin) tanımlanması ne de bilimsel bilgi üretim sürecindeki yeri konusunda bir görüş birliğinden söz edilebilir (Bkz.Hutchison,1964:51-119; Blaug,1980:129-156; Katozian,1980:135-156; Buğra, 1988:941). Ancak iktisatçılar arasında iktisat teorisinin ilke olarak pozitif olması gerektiği, fakat gerçekte değer yargılarından arındırılmamış olduğu şeklinde yaygın bir kanı olduğunu söyleyebiliriz. Bu genel kanının yanında, bir uçta iktisadın pozitif bir bilim olabileceğini ve ilke olarak normatif yargılardan bağımsız olduğunu savunan Friedman’ı (1953:3-4), diğer uçta ise, iktisadın hiçbir zaman pozitif olmadığını, araştırmanın başından sonuna kadar değer yargısı içerdiğini, dolayısıyla bunların açıkça belirtilmesi gerektiğini savunan Myrdal (1974:148)’i ve Divitçioğlu (1976, önsöz)’ünü gösterebiliriz.

Hutchison ise bilimsel faaliyet sürecinde ortaya çıkabilecek değer yargılarını üçlü bir sınıflamaya tabi tutar: Diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi iktisatta da kaçınılmaz olan ve analiz/test sürecinden önce geldiği için bilim–öncesi (prescientific) diye adlandırılan değer yargıları(ele alınacak problemlerin ve uygulanacak metodolojik kıstasların seçimi vs.); ancak teorilerin politikalara uygulandığında söz konusu olan ve bilim-sonrası (post-scientific) olarak adlandırılan değer yargıları (politika amaçlarının ve politikaların seçimi vs.); asıl bilimsel süreçte, pozitif teoriler, açıklamalar ve öndeyiler arasında bir seçim sağlayacak yeterli bir testin olmadığı durumlarda ortaya çıkan ve varlıkları bir zorunluluk içermeyen (kavramların, açıklamaların, öndeyilerin testi, nedenlerin

Page 68: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

68 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

ve belirleyenlerin seçimine vs yönelik) sübjektif (öznel) değer yargıları. Hutchison, iktisadın özellikle bu üçüncü tip değer yargılarından arındırılması gerektiğini ve iktisat politikalarına yönelik değer yargıları konusunda da iktisatçıların kendi tercih/yargılarını açıkladıkları ölçüde, pozitif bir iktisat politikası tartışmasının gerçekleştirilebileceğini savunur. Bu şekilde tartışma testedilebilirlik kıstasına indirgenebilecek ve büyük ölçüde bir karara bağlanabilecektir.

Hutchison’ın ortaya koyduğu bu çerçeve içinde Avusturya Okulu’na baktığımızda bizce ortaya bir çelişki çıkmaktadır: Kendi teorilerinin felsefi ve ahlaki çıkarsamaları olabileceğini, ancak teorilerin değer yargılarından bağımsız (Wertfreiheit) olması gerektiğini savunuyorlar (Bkz.Hayek,1967:253; Kirzner,1976:75-88; Rothbard,1976:89-111). Ancak günümüzde, pozitifliğin en kabul görmüş kıstası yanlışlanabilirliği de reddediyorlar.

KAYNAKÇA

Akat, A.S. (1980): İktisadi Analiz, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayını.

Alada, D. (1987): İktisadi Düşüncenin Gelişimi İçinde Belirsizlik Fak-

törünün Yeri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İ.Ü. S.B.F. İst. Blaug, M. (1972): “Was there a Marginal Revolution” History of Politi-

cal Economy, (4)269-280 Blaug, M. (1975): “Kuhn versus Lakatos of Paradigm versus Research

Programmes in the History of Economics”, History of Political Economy, 7 (4), 399-433

BLaug, M. (1981): The Methodology of Economics, Cambridge Un.

Press. Buğra, A. (1987): “İktisadın Son Krizi Üzerine”, İktisat Dergisi, 269,

Nisan, 3-13

Page 69: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 69

Buğra, A. (1988), “İktisat ve Ahlak”, Toplum ve Bilim, 41, Bahar, 9-41 Caldwell, B. (1982): Beyond Positivism: Economic Methodology in the

Twentieth Century, George Allen and Unwin. Caldwell, B. (1984): “Praxeology and its Critics: An Appraisal”, Histo-

ry of Political Economy, 16(3), 363-379 Caldwell, B. (1986): “Towards a Broader Conception of Criticism”

History of Political Economy, 18(4), 675-681 Cohen, A.J. (1984): “The Methodological Resolution of the Cambridge

Controversies”; Journal of Post Keynesian Economics, Summer, VI (4), 614-629

Cross, R. (1982): “The Duhem-Quine Thesis, Lakatos and the Ap-

praisal of Theories in Macro Economics”, Economic Journal , 320-340

Divitçioğlu, S. (1977): Değer ve Bölüşüm, İstanbul Üniversitesi İktisat

Fakültesi Yayını. Dow, S.C. (1983): “Message is Method: Schools of Thought in Macroe-

conomics”, Australian Economics Papers, June, .30-47 Eichner, A.S. (1985): Toward a New Economics, M.E. Sharpe Friedman, M. (1953): Essays in Positive Economics, Chicago Press,

1966 Galbraith, J.K. (1988): Ekonomi Kimden Yana, İstanbul Hayek, F.A. (1931): Prices of Production, Routledge Kegan Paul. Sec.

Ed. 1960 Hayek, F.A. (1933): Monetary Theory and The Trade Cycle , August M.

Kelly. N.Y. 1966 Hayek, F.A. (1948): Individualism an Economic Order. London

Page 70: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

70 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Hayek, F.A. (1967): Studies in Philosophy, Politics and Economics,

Routledge Kegan Paul Hayek, F.A. (1978): New Studies in Philosophy, Politics Economics and

the History of Ideas. Routledge Kegan Paul Hicks, J. and Weber. W. (1973): Carl Menger and the Austrian School

of Economics, Oxford Hutchison, T.W. (1964): Positive Economics and Policy Objectives,

George Allen and Unwin Hutchison, T.W. (1973): “Some Themes from Investigations into

Method”, Hicks and Weber (1973) içinde,15-37 Hutchison, T.W. (1983): The Politics and Philosophy of Economics,

Basil Blackwell Katouzian, H. (1980): Ideology and Method in Economics, New York

Un. Press Kirzner, I.M. (1976/a): “On the Method of Austrian Economics,” E.

Dolan(1976), The Foundations of Modern Austrian Economics, içinde, 40-51

Kirzner, I.M. (1976/b): “Philosophical and Ethical implications of

Austrian Economics”, Dolan (1976), içinde, 40-51 Kirzner, I.M. (1981): “The Austrian Perspective on the Cricis” D.Bell

and I. Kristol (1981): Crisis in Economic Theory, içinde. 111-122 Kuhn, T. (1982): Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Alan Yayıncılık, Istanbul. Lachmann, L. M. (1971): “Methodological Individualism and Market”,

E. Streissler (1971), Reads of Freedom, August M. Kelley, içinde,89-105

Page 71: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 71

Lachmann, l. M. (1976): “From Mises to Shackle: An Essay on Austri-an Economics and the Kaleidic Society”, Journal of Economic Literature, XIV (I), 54-64

Lachmann, L. M. (1980): “An Austrian Stocktaking: Unsettled Ques-

tions and Tentative Answers”. I.M. Spadora(1978): New Direc-tions in Austrian Economics, içinde. 118-129

Littlechild, S. C. (1980): The Fallacy of the Mixed Economy, IEA. Lon-

don Mc.Closkey, D.N. (1983): “The Rhetoric of Economics”, Journal of

Economics Literature, 21, 481-517 Mill, J.S. (1985): Özgürlük Üstüne, Belge Yayınları. Mises, L.V. (1969): The Historical Setting of the Austrian School of

Economics, Arlington House, N.Y Mises, L.V. (1978): The Ultimate Foundation of Economics Science,

Institute for Human Studies, USA Myrdal, G. (1974): Against the Stream, Macmillian O’Driscol, G. P. and Shenoy, S. R. (1976): “Inflation, Recession and

Stagflation” E.Dolan (1976), içinde.185-211 Paque, K.H. (1985): “How Far is Vienna from Chicago?” Kyklos, 38(3),

412-434 Popper, K.H. (1985): Tarihselciliğin Sefaleti, İnsan Yayınları. Rizzo, M.J. (1978): “Praxeology, and Econometrics: A Critique of Posi-

tivist Economics” Spadora (1978), içinde. 19-39 Rothbard, M. (1976): “Praxeology, The Methodology of Austrian Eco-

nomics”, E. Dolan, (1976), içinde. 19-39 Rothbard, M. (1976/a), “Praxeology Value Judgements and Public

Policy, E. Dolan (1976) içinde

Page 72: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

72 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Shand, A.H. (1980): Subjectivist Economics, Oxford Steward, I.M.T. (1979): Reasoning and Method in Economics, Mc Graw

Hill Tarascio, I.T. and Caldwell, B (1979): “Theory Choice in Economics”,

Journal of Economic Issues, 13, 983-1006. Yay, G. G.(1988): İktisadi Düşüncede Monetarizm ve Milton Fried-

man’ın Yeri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniverstiesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Yay, T. (1987), F.A. Hayek İktisadı Üzerine Bir İnceleme, Hayek ve

Keynes/Keynesciler Tartışması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İs-tanbul Üniversitersi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. .

Page 73: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 73

AVUSTURYA İKTİSAT OKULU’NUN ÖĞRETİSİ: AVUSTURYA İKTİSADI14

Coşkun Can Aktan

I. GİRİŞ

Bu araştırmamız Avusturya İktisat Okulu’nun doğuşu, gelişimi, başlıca temsilcileri, temel ilke ve varsayımlarını ele almayı amaçla-yan bir çalışmadır. 19. Yüzyılın son çeyreğinde Avusturya’da Avus-turyalı iktisatçıların eserleri ile başlayan ve daha sonra özellikle Amerika’da geniş bir iktisatçı ağının ilgisini çekerek genişleyen Avus-turya iktisat okulu bugün ciddi ve saygın bir iktisat okulu olarak ikti-sadi düşünceler arasında yerini almıştır. Avusturya iktisadı sadece tarihsel öneme sahip bir okul değildir; tam tersine çağdaş iktisadi meselelerin pek çoğunda bugün hala genç kuşak Avusturya iktisat okulu mensuplarının görüş ve önerilerinin yeri ve önemi olduğunu söyleyebiliriz.

II. AVUSTURYA İKTİSAT OKULU: DOĞUŞU VE BAŞLICA TEMSİLCİLERİ

Avusturya İktisat Okulu, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın baş-larında Carl Menger, Eugen von Böhm Bawerk, Friederich von Wie-ser, Ludwig von Mises ve Friedrich A. von Hayek’in öncülüğünü yap-tığı Avusturyalı iktisatçıların çalışmaları ile ortaya çıkmış bir iktisadi düşünce okuludur. Carl Menger, Avusturya İktisat Okulu’nun kurucu-su ya da daha doğru bir tanımlamayla ilk öncülerinden birisi olarak kabul edilir. Böhm Bawerk ve Wieser’in katkıları ise sınırlı olmuştur. Mises’in 1920’li yıllarda ve Hayek’in 1940’lı yıllarda sosyalizme olan

14 Bu çalışma daha önce şu kaynak içerisinde yeralmıştır: Coşkun Can Aktan, Yeni İktisat Okulları

ve İktisadi Düşünce, Ankara: Seçkin Yayınları, 2018.

Page 74: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

74 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

çok keskin ve kapsamlı eleştirileri Avusturya’lı iktisatçıların görüşle-rinin tanınmasında etkili olmuştur. Özellikle Hayek, Avusturya iktisat okulunu Amerika’ya taşıyarak Avusturyalı iktisatçıların görüşlerinin Avrupa dışında da tanınmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Ha-yek’in 1974 yılında Nobel ekonomi ödülünü kazanması Avusturya iktisat okulunun adeta yeniden dirilişini sağlamış ve bu alanda araş-tırmalar ciddi manada artmıştır. Öte yandan, Hayek’in özellikle pek çok disiplin içerisinde eserler vermiş olması ve çok velut bir yazar olması sebebiyle Avusturya İktisat Okulu iktisadi düşünce okulları arasında çok daha güçlü ve sağlam bir yer edinmiştir. Hayek’i bu çer-çevede “yeni avusturya iktisat okulu”nun kurucusu ve öncüsü olarak adlandırmak yanlış olmayacaktır.15

Joseph Schumpeter16, Hans Mayer, Ludwig Lachmann, Gottfried Haberler, Fritz Machlup, Oskar Morgenstein, Paul Rosentein-Rodan, Richard Strigl, Ewald Schams, Leo Schonfeld, Felix Kaufman, Alfred Schutz, Erik Voegelin gibi isimler de Avusturya İktisat okuluna muh-telif araştırmaları ile katkılar sunmuş iktisatçılardır.

Mises’in 1934’te Cenevre’ye ve daha sonra New York’a; Hayek’in de Londra’ya ve ardından Chicago’ya gitmesiyle birlikte Viyana, Avusturya İktisat Okulunun merkezi olma özelliğini kaybetmiştir. Avusturya iktisat okulunun görüşleri özellikle Amerikalı bazı iktisat-çıların çalışmaları ile çok daha ileri bir noktaya taşınmıştır. ABD’nde Avusturya iktisat okulu ile ilgili olarak çalışma yapan iktisatçılar ara-sında Israel Kirzner, Murray N. Rothbard, Gerald P. O’Driscoll, Mario J. Rizzo, Roger W. Garrison, Don Lavoie, Lawrence White, Walter Black, Joseph T. Salerno, George Selgin, Peter Boettke, Steve Horwitz, David Pryhitko vd. sayılabilir. Bu iktisatçılar kendilerini genellikle Avusturya iktisat okulunun ilk temsilcilerinin devamı olarak görür-ler. Bu iktisatçıların katkıları ile ilk Avusturya iktisat okulu mensup-

15 Avusturya iktisat okulu ile ilgili olarak İngilizce’de devasa bir literatür olduğunu burada not ede-

lim. Konuyla ilgili şu temel kaynaklara müracaat edilebilir. Boettke, 1994; Boettke, 1998; Bo-ettke, 2010; Boettke, 2013; Boetke, & Coyne 2015; Machlup, 1982; Kirzner, 1987.

16 Schumpeter’in Avusturya iktisat okulu’na bağlı bir iktisatçı olduğu tartışmalıdır. Bkz. Simpson, 1983.

Page 75: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 75

larının pek çok klasik eseri İngilizce’ye tercüme edilmiş ve yeniden basımları yapılmıştır (Kirzner, 1987. Vaughn, 1994) Buraya kadar yaptığımız açıklamalar çerçevesinde Avusturya iktisat okulunun do-ğuşunda ve gelişiminde katkıda bulunmuş iktisatçıları bir şekil üze-rinde göstermeye çalışmış bulunuyoruz. (Şekil-1)

Şekil-1: Avusturya İktisat Okulu’nun Başlıca Temsilcileri

Öte yandan, Hayek sonrasında Avusturya iktisat okulu görüşleri-

ni düzenli ve kapsamlı araştırmalarla zenginleştiren kişilerin başında Ludwig Lachmann, Israel Kirzner ve Murray N. Rothbard gelmekte-dir. Bunlardan Rothbard daha ziyade liberteryen felsefeye daha ya-kın bir çizgide bulunan radikal bir liberal düşünür olarak kabul edi-lebilir.

Page 76: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

76 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

III. METODOLOJİK İLKELER, VARSAYIMLAR VE TEMEL KAVRAMLAR

Avusturya İktisat Okulu’nun metodolojik ilkelerini, varsayımları-nı ve temel kavramlarını kısa başlıklar altında özetlemek mümkün-dür. (Şekil-2)

Metodolojik bireycilik ilkesine göre toplumda bütün ekonomik ve sosyal kararlar birey tercihlerine göre belirlenir. Toplumun amaçları ve tercihleri, çıkarları ve tavırları bireyden bağımsız olarak ortaya çıkmaz (Buchanan, 1986; 245; Buchanan ve Tullock, 1962; 315). Me-todolojik bireycilik felsefesine göre karar, davranış ve seçimlerde bulunan organizasyonlar (kurumlar) değil sadece ve sadece birey-lerdir (Douglas, 1986).17

Avusturya iktisat okulunun diğer önemli temel ilkelerinden birisi metodolojik subjektivizm ilkesidir. Menger ve onu takiben diğer Avus-turya iktisat okulu mensupları sübjektivizm18 kavramını bireylerin değer (kıymet) kavramına atfettikleri sübjektif değer yargılarını (va-lue judgements) açıklamakta kullanmaktadırlar. Önceki açıklamala-rımızda da ifade ettiğimiz üzere Avusturya iktisat okulu temsilcileri

17 Metodolojik bireycilik ya da metodolojik ferdiyetçilik ilkesi konusunda bkz: Hodgson, 2007; Wat-

kins, 1952; Udéhn, 2001; Kirzner, 1967. 18 Subjektivizm, felsefi anlamda insanların sahip oldukları bilginin, değer yargılarının, sanata bakış

açılarının kişiden kişiye değişebileceği yani “öznel” olduğu anlamına gelir. Örneğin, doğru ve yanlış; iyi ve kötü; güzel ve çirkin şeklindeki betimlemelerin pek çoğu değer yargılarından arındı-rılmış (value-free) değildir. Ahlak ve estetik alanında objektif değil çoğunlukla subjektif (öznel) değer yargıları hakimdir.

Page 77: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 77

Şekil-2: Avusturya İktisat Okulu: Başlıca Metodolojik İlkeler, Varsa-yımlar ve Temel Kavramlar

Kaynak: Tarafımızca geliştirilmiştir,

Klasik iktisadi düşüncede savunulan değerin emek tarafından belir-lendiği fikrine karşılık “subjektif değer” kavramını geliştirmişlerdir. Subjektif değer teorisine göre, bir şeyi değerli yapan onun için ne kadar emek harcandığından ziyade ne kadar tercih edildiğidir.

Page 78: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

78 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Metodolojik subjektivizm ilkesine göre değerler “ordinal”dir yani ölçülebilir değildir. Tüketiciler en acil ihtiyaçlarına göre mallar ara-sında bir tercih sıralaması yaparlar ve bu tercihlerin asıl maliyeti vazgeçtikleri malların sağlayacağı fayda anlamındaki alternatif mali-yetlerdir (Kalkan, 2016:155).19

Marjinalizm ilkesi de “subjektif değer” teorisi ile yakından alakalı bir kavramdır. Bir malın değerini belirleyen unsur o malın sağladığı fayda (utility) ve özellikle “marjinal fayda” (marginal utility) dir. Mar-jinal fayda, bir malın ilave bir biriminin tüketiciler için ifade ettiği subjektif değeri ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle, marjinal fayda bir maldan tüketilen miktar bir birim artırıldığında bu ilave birimin tüketiminden elde edilen faydayı açıklar. Marjinal fayda, bireyden bireye değişebileceği gibi, aynı bireyin zevk ve tercihlerindeki farklı-laşmaya göre de değişebilir. Bu bakımdan marjinal fayda sübjektif bir kavram özelliğine sahiptir. Bir tüketicinin belirli bir dönemde belirli bir maldan tükettiği miktar arttıkça, tüketilen her ilave birimin fay-dası yani marjinal faydası giderek azalmaktadır. Bu duruma iktisat biliminde “Azalan Marjinal Fayda Kanunu” adı verilmektedir.

Avusturya iktisat okulu “fiyat mekanizması”nın rolüne ve önemi-ne de vurgu yapmaktadır. Mübadele ve fiyat mekanizması piyasa aktörlerine en uygun enformasyonu taşıyarak «optimal fiyat»ın oluşmasına imkan sağlar (White, 1984; Kirzner, 1963, 1973, 1987, 1992).

Hayek’in “kendiliğinden oluşan düzen (spontaneous order) ve “kül-türel evrim” (cultural evolution) adını verdiği kavramlar Avusturya İktisat Okulu’nun ana felsefesini oluşturur. Kendiliğinden oluşan dü-zen, bilinçli insan eylem ve davranışları olmaksızın ve bir otoritenin dışarıdan yönlendirme ve planlamasına gerek duyulmaksızın ortaya çıkan düzeni ifade eder. Bir başka ifadeyle kendiliğinden oluşan dü-zenler, herhangi bir tasarımdan bağımsız bir şekilde tedrici olarak ortaya çıkan ve kendi kendilerini yönetebilen düzenlerdir. Kendili-ğinde oluşan düzeni yaratan en önemli faktör Hayek’in “kültürel ev-

19 Metodolojik subjektivizm kavramı ile ilgili olarak bkz: Kirzner, 1976; Lavoie, 1991.

Page 79: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 79

rim” adını verdiği olgudur. Hayek’e göre “kendiliğinden oluşan düzen ve “kültürel evrim” kavramları deyim yerindeyse birbirlerinin ikiz kardeşleridir (Kalkan, 2016:170; 232).20

Praksiyoloji (praxeology) adı verilen bir kavram da Avusturya ik-tisat okulu yazınında çok sık kullanılan kavramlardan bir diğeridir. Praksiyoloji ilk kez Ludwig von Mises tarafından kullanılmış ve ikti-sadi olayları değerlendirirken farklı bir pencereden bakılmasını sağ-lamıştır. Mises’e göre, praksiyolojinin kapsamı, somut eylemlerin tüm çevresel, tesadüfi ve bireysel koşullarından bağımsız olarak ger-çekleşen insan eylemidir (Mises, 1998: 32). Mises, insan eylemlerinin bilinçli olduğunu ve genellikle tatmin olamadıkları şeyler için eylem-de bulunduklarını söylemektedir. Dolayısıyla eylem; sadece ihtiyaç-tan veya tatminsizlikten doğmaktadır ve bu nedenle amaçlıdır. Bu nedenle bütün iktisadi etkinlikler akılcı olan bireysel eylemlerden oluşmaktadır (Mises, 2007: 107-108). İktisadi insanın (homo eco-nomicus) eylemlerinin bilinçli ve belirli bir amaca yönelik olması onun “rasyonel” olduğunu gösterir; ancak bu insanın zihinsel hata ve yanılgılardan (cognitive bias) tamamen uzak olduğu anlamına gel-mez. Praksiyoloji (praxeology) ve “kendiliğinden oluşan düzen” felse-felerini bir arada değerlendirdiğimizde iktisadi insanın, eylemlerinde rasyonel olduğu kadar aynı zamanda irrasyonel olduğunu söyleyebi-liriz.

Apriorizm (apriorism) adı verilen metodolojik yaklaşım da Avus-turya iktisat okulunun başlıca ilkelerinden birisidir. Avusturya iktisat okulu mensupları yaygın düşüncenin aksine matematik, istatistik, ekonometri temelli ampirik araştırmaların bilgiyi güvenilir kılma ve sağlamlaştırma konularında bir olumlu katkısının olmadığı görüşün-dedirler. Onlara göre ampirizm (deneye dayalı bilimsel araştırmalar) tek başına bilgiyi “doğru” olarak kabul etmemizi sağlayamaz. Hiçbir deneye dayanmayan ve tamamen akıl, sezgi ve gözlemler yoluyla

20 Hayek’in bu konudaki görüşlerinin genel bir özeti için bkz. Aktan & Vural 2016; Aktan & Vural

2019.

Page 80: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

80 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

elde edilen bilginin (a priori21 bilgi) ayrıca test edilmeye ihtiyacı yok-tur. Örneğin, özel mülkiyet ve kollektif mülkiyet arasında bir ampirik çalışma yapmak çok da anlamlı olmayabilir. Sahipliğin (özel mülkiye-tin) olmadığı bir organizasyonda etkinlik ve diğer performans kriter-lerinin çok daha kötü olacağını akıl, sezgi ve gözlemlerimizle pekala tespit edebiliriz. 22 Hemen belirtelim ki, Mises, Hayek ve diğer Avus-turya iktisat okulu mensuplarının bir çoğu bu nedenlerle ampirik araştırmalara sempati ile bakmazlar.

Özetle, ampirik iktisat (empirical economics) araştırmalarında “doğru” bilginin ampirik olarak elde edilebileceği varsayımı hakim-dir. (Hoppe, 2007) Avusturya iktisat okulunun “a priori iktisat” yak-laşımı ise iktisadi hayatın fevkalade karmaşık (kompleks), risk, belir-sizlik ve dengesizliklere her an açık olması vs. nedenlerle iktisadi model oluşturmanın; iktisat biliminde aşırı aşırı matematik, istatistik ve ekonometri vs. kullanmanın doğru olmadığını savunur.

Öte yandan Avusturya İktisat Okulu mensuplarının araştırmala-rında “özel mülkiyet”, “rekabet” ve “girişimcilik” kavramlarına da çok özel bir vurgu olduğunu belirtmeliyiz. Bugün “mülkiyet hakları ikti-sadı” (economic of property rights) olarak adlandırılan iktisat okulu-nun ortaya çıkmasından önce başta Mises ve Hayek, özel mülkiyetin ve bununla birlikte rekabetin piyasa ekonomisinin “sine quo non” (olmazsa olmaz) şartı olduğunu bir çok eserlerinde açıklamış ve sa-vunmuşlardır. Sosyalizmin önerdiği kollektif mülkiyeti en ciddi bi-çimde eleştiren düşünürlerin başında Mises ve Hayek gelmektedir.

Avusturya İktisat Okulu araştırmalarında “rekabet” kavramının da çok özel bir yeri bulunmaktadır (Kirzner, 1973). Özellikle Hayek, rekabet kavramını mal ve hizmetleri piyasalarının çok ötesine taşı-mış ve paralar-arası rekabet kavramını çok etkileyici biçimde işle-miştir. Paralararası rekabet ve özel para sistemini ilk kez etraflıca inceleyen düşünür Hayek olmuştur. (Hayek, 1976, 1978). Avusturya

21 Latince a priori ("önce, öncesi") ve a posteriori ("sonra, sonrası") anlamlarına gelir. Bu kavramlar

Alman filozof I. Kant tarafından popülerize edilmiştir. 22 Örneğin bu konuda ilginç bir çalışma için bkz: Hülsmann, 2004.

Page 81: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 81

okuluna mensup genç kuşak iktisatçılar paranın yansız-tarafsız ol-ması gerektiğini savunarak paranın özelleştirilmesi yönünde çok sayıda araştırmalar yayınlamışlardır.

Öte yandan, iktisadî hayatta bilginin sınırsız ve geleceğin de be-lirsiz olması girişimciliği ön plana çıkarır. Girişimsel keşif (entrepre-neurial discovery) bir taraftan kapitalizmin gelişmesini ve ilerlemesi-ni sağlarken (Kirzner, 1973), diğer taraftan bir “yaratıcı tahribat” (creative destruction)’a da yol açabilir (Schumpeter, 1942, 1989).

IV. SONUÇ

Avusturya İktisat Okulu, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın baş-larında ortaya çıkmış bir iktisadi düşünce okuludur. Carl Menger (1840-1921), Eugen von Böhm-Bawerk (1851-1914) ve Friedrich von Wieser (1851-1926) okulun başlıca kurucuları olarak kabul edi-lir. 20. Yüzyılda Ludwig von Mises (1881-1973) ve Friedrich August von Hayek (1899-1992) Avusturya iktisat okulunu çok daha ileri noktalara taşımışlardır.

Sosyalizmin hem entelektüel anlamda ilgi gördüğü ve aynı za-manda pratikte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde kapsamlı biçimde uygulandığı bir dönemde ekonomik özgürlüklere dayalı bir piyasa ekonomisi düşüncesinin savunulması ve böylesine bir vizyona sahip olunması başlı başına takdir edilmesi gereken bir olgudur. Avusturya İktisat Okulu; o yıllarda piyasa ekonomisinin temel kural ve kurumlarını (mülkiyet, rekabet, girişimcilik vs.) etkili biçimde sa-vunmuştur. Özellikle Mises ve Hayek bu misyonu fazlasıyla yerine getirmişlerdir.

Avusturya İktisat Okulu, “metodolojik bireycilik”, “subjektif değer teorisi”, “marjinalizm”, “kendiliğinden oluşan düzen”, “kültürel evrim”, “praksiyoloji”, “a priorizm” gibi temel ilke, varsayım ve kavramların geliştirilmesinde ve iktisat bilimine bir katkı olarak sunulmasında önemli bir rol oynamıştır. 1870’lerde başlayan bu serüven iktisat tarihine gömülmüş değildir ve bugün Avusturya iktisat okulu özellik-le Amerika ve Avrupa’da saygın bir iktisat okulu olarak varlığını ve etkilerini sürdürmektedir. Yeni kuşak Avusturya iktisat okulu men-

Page 82: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

82 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

supları rekabet, girişimcilik, iktisadi analizlerde dengesizlik ve belir-sizlik, kurallar ve kurumların evrimsel gelişimi, rasyonalite ve irras-yonelite, yenilik, yaratıcılık ve piyasa ekonomisi, kültürel iktisat, ser-best bankacılık (özel para sistemi), vs. konularda araştırmalarını sürdürmektedirler.

Öte yandan yeni Avusturya iktisat okulu mensuplarının ekseriye-tinin liberal iktisadi düşünce okullarının (kamu tercihi ve anayasal iktisat, evrimsel iktisat, kurumsal iktisat, vs) perspektiflerini destek-lediklerini de belirtmekte yarar görüyoruz. Unutmayalım ki, kurum-sal iktisat, davranışsal iktisat, mülkiyet hakları iktisadı gibi disiplin-ler özünde Avusturya iktisat okulunun görüş ve önerileri ile paralel-lik ve yakınlık arz etmektedir.

Son olarak, Avusturya iktisat okulunu “iktisadi düşünceler tarihi” kitaplarının tozlar içerisinde kalmış ve eskimiş bir bölümü olarak görmek ve okumak büyük bir hata ve yanılgıdır. Avusturya iktisat okulu içerisinde felsefe, sosyoloji, ahlak felsefesi, psikoloji gibi sosyal ve beşeri bilimlere kaynaklık etmiş ve edecek olan bir büyük maden yatmaktadır. Örneğin, Hayek tek başına böyle bir “tükenmez ma-den”dir ve genç kuşak Avusturya iktisat okulunun “yenilenebilir” enerji kaynakları ile sürekli desteklenmektedir.

Page 83: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 83

Kaynaklar

Aktan, C.C. ve T. Vural (2006). “Hayek’in Felsefesinde Sosyal Düzen, Kurallar ve Kurumlar”, İçinde: Kurallar, Kurumlar ve Düzen: Ku-rallar ve Kurumların Sosyolojik Temelleri, Ankara: SPK Yayınları.

Aktan, C.C. ve T. Vural (2009). “Hayek’in Perspektifinden Sosyal Dü-zen Tartışmaları ve İnsan Bilgisinin Sınırları”, Sosyal ve Beşeri Bi-limler Dergisi, Cilt 1, Sayı 2.

Boettke, P. (Ed.). (1994). The Elgar Companion to Austrian Econo-mics. Aldershot: Edward Elgar Publishing.

Boettke, P. (1998). Economic Calculation: The Austrian Contribution to Political Economy. Advances in Austrian Economics, 5(1), 131-158.

Boettke, P. (Ed.). (2010). Handbook on Contemporary Austrian Eco-nomics. Cheltenham: Edward Elgar Publishing.

Boettke, P. (2013). Austrian Economics. In B. Kaldis (Ed.), Encyclo-pedia of Philosophy and the Social Sciences. London: Sage.

Boettke, P., & Coyne, C. (Eds.). (2015). The Oxford Handbook of Aust-rian Economics. New York: Oxford University Press.

Buchanan, J. M. (1986). Liberty, Market, and State: Political Economy in the 1980s. Brighton, England: Wheatsheaf Books.

Buchanan, J. M. & Tullock, G. (1962). The Calculus of Consent: Logical Foundations of Constitutional Democracy. Ann Arbor: University of Michigan Press.

Douglas, M. T. (1986) How Institutions Think (London and Syracuse: Routledge and Kegan Paul and Syracuse University Press).

Hayek, F. A. Von. (1976), 1988. Choice in Currency: A Way to Stop Inflation, IEA. London.

Hayek, F. A. Von. (1978) 1990 Denationalization Of Money, The Ar-gument Refined, London, Institute Of Economic Affairs. 3rd ed.

Hodgson, G. M. (2007), Meanings of Methodological Individualism, Journal of Economic Methodology, 14:2, 211–226.

Page 84: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

84 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Hoppe, H. H. (2007). Economic Science And The Austrian Method. Auburn: The Ludwig von Mises Institute.

Hülsmann, J. G. (2004). "The A Priori Foundations of Property Eco-nomics." The Quarterly Journal of Austrian Economics 7, No. 4 (Winter 2004): 41–68.

Kalkan, B. (2016) Kendiliğinden Doğan Düzen, Ankara: Liberte Ya-yınları.

Kirzner, I. M. (1987) “Austrian School of Economics”, The New Palg-rave Dictionary of Economics, Edited by John Eatwell, Murray Milgate and Peter Newman. vol 1, pp. 145-151. (Türkçe çevirisi için bkz. Israel Kirzner, “Avusturya İktisat Okulu”, Türkiye Günlü-ğü, Sayı 30, Eylül-Ekim 1994 (Çev. C. C. Aktan).

Kirzner, I. (1976). “On the Method of Austrian Economics,” in Edwin Dolan, ed., The Foundations of Modern Austrian Economics. Kan-sas City: Sheed, Andrews and McMeel.

Kirzner, I. (1963). Market Theory and the Price System. Princeton, NJ: D. Van Nostrand.

Kirzner, I. (1967). Methodological Individualism, Market Equilibrium and Market Process. Il Politico, 32.

Kirzner, I. (1973). Competition and Entrepreneurship. Chicago: Uni-versity of Chicago Press.

Kirzner, I. (1992). The Meaning of Market Process, Essays in the De-velopment of Modern Austrian Economics. London: Routledge.

Lavoie, D. (1991). “The Progress of Subjectivism,” Mark Blaug and Neil de Marchi, eds. Appraising Modern Economics: Studies in the Methodology of Scientific Research Programmes. Gloucestershire, England: Edward Elgar, 1991. pp. 470-86.

Machlup. F. 1982. Austrian Economics. Encyclopedia of Economics. Ed. Douglas Greenwald, New York. McGraw-Hill.

Mises, L. von (2007), Sosyalizm, (Çev. Y. Şahin), Ankara: Liberte Ya-yınları.

Mises, L. von (1998), Human Action, Alabama: The Ludwig von Mises Institute.

Page 85: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 85

Mises, L. v. (2008). İnsan Eylemi (çev. İ. Aktar). Ankara: Liberte Ya-yınları.

Simpson, D. (1983) Joseph Schumpeter and the Austrian School of Economics, Journal of Economic Studies, Vol. 10 Issue: 4, pp.18-28,

Schumpeter, J. A., (1942), Capitalism, Socialism and Democracy, Lon-don: George Allen & Unwin.

Schumpeter, J. A., (1989), The Instability of Capitalism, içinde: R. V. Clemence (der.), Essays on Entrepreneurs, Innovations, Business Cycles and the Evolution of Capitalism, New Jersey: Transaction Publishers, 47-72.

Udéhn, L. (2001) Methodological Individualism: Background, History and Meaning (London and New York: Routledge).

Vaughn, K. I. (1994). Austrian Economics in America: The Migration of a Tradition. Cambridge: Cambridge University Press

Watkins, J.W.N., (1952). “The Principle of Methodological Individua-lism,” The British Journal for the Philosophy of Science, 3: 186–189.

White. L. H. 1984. The Methodology of the Austrian School Econo-mists. Revised edition. Auburn: The Ludwig von mises Institute of Auburn University.

Page 86: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

86 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

AVUSTURYA OKULU MİKROİKTİSADI:

DİNAMİK REKABET VE GİRİŞİMSEL KEŞİF SÜRECİ OLARAK PİYASA23

Turan Yay

Giriş

Bu çalışmada, Avusturya İktisat Okulu’nun mikroiktisat (fiyat) teorisine ilişkin görüşlerinin bazı özellikleri üzerinde durulacaktır. Avusturya İktisat Okulu’nun somut dünyadaki kapitalist üretim dü-zenini ya da aynı anlama gelmek üzere piyasa ekonomisini açıklamak için geliştirdiği ve büyük ölçüde yerleşik mikroiktisadın çözümleme-sine alternatif olarak sunduğu teorik çerçeve, dinamik rekabet ve gi-rişimsel keşif piyasa süreci ya da kısaca piyasa süreci olarak adlandı-rılmaktadır. Çalışmada öncelikle piyasa ekonomisi kavramının anla-mı ve temel unsurları üzerinde durulacak; daha sonra piyasanın iki farklı kavramlaştırılma biçimi olarak neoklasik fiyat teorisi ile Avus-turya Okulu piyasa süreci teorisinin temel özellikleri ya da farklılık-ları ele alınacak. Avusturya Okulu piyasa süreci teorisinin kökeni Carl Menger’e dayansa da asıl teorinin oluşumuna katkı yapan üç

23 Daha önce Liberal Düşünce Dergisi, 2010, 15(59):25-50’da yayımlanmıştır.

Page 87: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 87

iktisatçı, Mises, Hayek ve Kirzner’dır. Bu nedenle özellikle bu iktisat-çıların yayınlarına odaklanılacaktır.

I. Piyasanın Anlamı ve Temel Unsurları

Avusturya Okulu’na göre piyasa, ya da daha doğrusu piyasa ekonomisi, bir sosyal sistemi ifade eder: “Piyasa ekonomisi, üretim araçlarında özel mülkiyetin söz konusu olduğu, bir uzmanlaşma ve işbölümü sosyal sistemidir” (Mises, 1998:258). İktisatçı olmayanlar için daha açık ifade etmek gerekirse, bir toplumdaki mevcut insan ya da işgücünün, (aşağıdaki göreceğimiz belirli bir sistematik ya da ku-rumlar çerçevesinde) çeşitli üretim dallarına ya da sektörlere dağıl-dığı ve bu şekilde toplumun çeşitli ihtiyaçlarının karşılandığı bir sos-yal sistemidir. Burada iki noktanın vurgulanmasında yarar var: İlki, piyasa ekonomisi, “üretim araçlarında özel mülkiyet” özelliği ile, diğer iktisadi toplumsal sistemlerden ayrılır. İkincisi ise, bir sosyal sistem olarak piyasa ekonomisi, sadece (toplumun ihtiyaçlarının karşılan-ması, refah artışı gibi) iktisadi açıdan değil, bireysel özgürlükler açı-sından da önemlidir. Bu nedenle piyasa ekonomisi, Avusturya Okulu iktisatçılarınca, Adam Smith’in “doğal özgürlükler sistemi” kavramını çağrıştırır şekilde, “liberal toplumsal düzen”, “serbest piyasa”, “serbest girişim ya da rekabet düzeni”, “serbest düzen” (free order) gibi kav-ramlarla da adlandırıldığı gibi, “kapitalizm/kapitalist sistem” sözcüğü ile eş anlamlı olarak da kullanılmaktadır. (Mises, 1998; Hayek, 1948:107-118; 1967:160-177;1982:I-62)24.

24 Mises (1998:264-270), “piyasa ekonomisi” kavramını “kapitalizm”le açıkça aynı

anlamda kullanırken, Hayek, “kapitalizm” sözcüğünün, “piyasa ekonomisinin belirli bir tarihsel aşaması” anlamında kullanılmasının daha doğru olacağını, bu sözcüğü, muha-liflerin de katkısıyla “sadece kapitalistler lehine işleyen bir sistem” gibi yanlış algıla-malara yol açması nedeniyle kullanmayı uygun bulmadığını ileri sürer (ve ekler: “ger-çekte ise, kapitalizmin teşebbüsleri (enterprise) terbiye eden, işletme yöneticilerini kızdıran bir yapısı vardır.”) (Hayek, 1982:62).

Page 88: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

88 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Avusturya Okulu yaklaşımı bir sosyal sistem olarak piyasa ekonomisinin çözümlemesini ve ortaya çıkışını, iki önemli temsilcisi-nin yaklaşımlarıyla, hem aprirorist-sentetik bir kavram olarak (Mi-ses), hem de tarihsel-evrimsel bir “kendiliğinden kurum ya da düzen” olarak (Hayek) ele alır.

Mises’in yaklaşımını, piyasa ekonomisinin ortaya çıkışının mantıksal bir açıklaması olabilir mi? sorusundan hareketle açıklaya-biliriz. Bu çerçevede, Avusturya Okulu’nun temel metodolojik ilkele-rinden biri olan metodolojik bireyciliğe de uygun olarak, toplumsal bir sistem olan piyasa ekonomisini, toplumun en küçük birimi birey-den hareketle açıklamamız gerekir. Buna göre analizin başlangıç noktası, bir apriori sentetik önermedir: “insanoğlu eylemde bulunur, hareket eder.”25 Bireylerin temel hareket güdüsü/amacı/müşevviği, ihtiyaçlarını karşılamak ve içinde bulundukları durumlarını iyileş-tirmektir. Bireyler, durumlarını ya (tıpkı Robinson Crusoe’nun ıssız adada kendi ihtiyaçlarını yalnızca kendi gayreti ile karşılaması gibi) kendi başlarına, ya da dolaylı olarak, başkalarıyla değişim-le/mübadeleyle iyileştirirler. Burada vurgulanması gereken, mübade-le ilişkisinin bir apriori zorunluluk olmasıdır: Çünkü bireyin tüm ih-tiyaçlarını kendi başına sağlaması ne mümkün, ne de anlamlıdır. Bu nedenle, özgür tercih ya da kararlarına göre faaliyette bulunan birey-ler “karşılıklı olarak durumlarını iyileştirme fırsatı”nı gördükleri ya da fark ettikleri anda, mübadele ve dolayısıyla piyasa ortaya çıkar. Piya-sa ekonomisi ise, bireylerin iktisadi faaliyetlerini, çok sayıda sektöre ayrılmış ve çok sayıda kar fırsatları yaratan piyasa aracılığıyla ger-çekleştirdiği duruma karşılık gelir.

Öte yandan Menger ve Hayek piyasayı, önemli bir “kendiliğin-den düzen” (spontaneous order) örneği olarak görmektedirler. Buna göre, bir sosyal kurum ya da düzen olarak piyasa, “insan [amaç ya da] tasarımının değil, insan faaliyetinin sonucu” ortaya çıkmıştır (Hayek, 1967:96-105). Okulun kurucusu Menger; bu çeşit, bilinçli insan tasa-rımı olmaksızın ortaya çıktığı halde herkesin refahına hizmet eden ve

25 Mises’in “şâh-eseri”nin adı bunu vurgular: Human Action.

Page 89: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 89

bu refahın artışında çok önemli rol oynayan kurumların sosyal ya-şamdaki rolünü, sosyal bilimlerin en önemli konularından biri olarak tanımlar (Menger, 1963:146). Bu yaklaşıma göre, hukuk, piyasa, dev-let ve para gibi toplumsal kurumlar, belirli kişilerin bilinçli olarak kurdukları kurumlar değil, insanlık tarihinin belirli bir aşamasında, ihtiyaç gereği, “kendiliğinden” ortaya çıkmış kurumlardır. Hayek’e göre; bir kendiliğinden düzen/kurum olarak piyasanın ayırıcı özelli-ği; tekil (ya da belirli) bir amacı (ya da amaçlar dizisi) olmaması, ak-sine toplumu oluşturan her bireyin -belirli soyut yönetim ilkeleri (mülkiyet ve sözleşme hukuku yasaları) altında- kendi amacını barış ve karşılıklı yarar ilkesine göre gerçekleştirmesine imkân sağlaması-dır. Piyasa bu özelliği ile, belirli/spesifik bir amaç için örgütlenmiş firma ya da işletme gibi “organizasyon” ya da “düzenleme”lerden ayrı-lır; ayrılmalıdır.

Avusturya Okulu; yine metodolojik bireycilik ilkesinden hare-ketle, yerleşik iktisadın, “ulusal ekonomi” ya da “dünya ekonomisi” gibi kavramları, bütüncül, tekil organik varlıklarmış gibi algılamasını ve çözümlemelerini bu kavramlar üzerine inşa etmesini eleştirir. Bu amaçla Mises, praxeology olarak adlandırdığı “insan davranışının ge-nel bilimi”nin bir alt dalı olarak insanın iktisadi davranışlarını ele alan bilim olarak iktisat (economics) sözcüğü yerine, “değişmek”, “topluma kabul edilmek” ya da “düşmanı dosta çevirmek” anlamlarına gelen “catallactics” sözcüğünü önerirken, Hayek, söz konusu bu bili-minin nesnesini/araştırma konusunu ifade etmek üzere “piyasa eko-nomisi” yerine “catallaxy” sözcüğünü kullanmayı yeğlemektedir.

Bir sosyal sistem olarak piyasa ekonomisini algılamanın yolla-rından biri de; onun diğer sosyal sistemler arasındaki yerine ve piya-sa ekonomisinin başarısının nasıl değerlendirilebileceğine bakmak-tır. Ancak bundan da önce belirtilmesi gereken, piyasa ekonomisi ne orman kanunlarının geçerli olduğu ne de kuralsız bir düzendir: Piya-sa ekonomisi, belirli kurumsal çerçevesi ve kuralları olan ve keyfiliği ve kuralsızlığı temizleyebilecek moral/etik davranış ilkelerine de sahip bir sosyal sistemdir (Bkz. Hayek, 1967, 229-236; Kirzner, 2000:77-102). Öte yandan piyasa ekonomisi, iki uç sistemin arasın-

Page 90: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

90 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

da; değişim fırsatının sunduğu avantajı istemeyen ya da farkında ol-mayan otarşik ekonomi ile bireylerin faaliyetlerinin merkezi otorite tarafından yönlendirildiği, kaynak dağılımının merkezi otorite karar-larına göre gerçekleştirildiği ama bireylerin kendilerinin fark ettikle-ri kâr fırsatlarından kendi başlarına yararlanamadıkları merkezi ko-muta ekonomisi (ya da sosyalizm) arasında bir yerde yer alır (Kirzner, 1963:1-2).

Bu bağlamda piyasa ekonomisi ile liberalizm ve demokrasi arasındaki ilişkiye de değinmekte yarar var: Liberalizm, devletin ikti-sadi toplumsal yaşamdaki yeri ve sorumlulukları ne olmalıdır? soru-suna verilen yanıtlardan biri iken, demokrasi de toplumsal sistemin yöneticileri nasıl seçilmelidir? sorusuna verilen yanıtlardan biridir. Bir başka ifade ile, liberalizmin tersi, totaliter sistemler; demokrasi-nin tersi ise otoriter sistemlerdir. Piyasa ekonomisi bu anlamda dev-letin hiç olmadığı ya da iktisadi yaşama ilişkin kararların tamamen merkezi otorite tarafından kararlaştırıldığı düzenlerden (bir uçta Anorka-Kapitalizm diğer uçta sosyalizm) ayrılır. Burada devletin te-mel işlevi, toplumun üyelerinin, çok çeşitli ve sadece kendilerince bilinen amaçlarını en iyi şekilde gerçekleştirecekleri bir ortam ya-ratmak ve baskı gücünü, sadece herkes için fırsat eşitliğini yaratmak ve artırmak için kullanmalıdır (Bkz. Hayek, 1967:160-177).

Ve nihayet bir sosyal sistem olarak piyasa ekonomisinin başa-rısı/performansı, hangi kıstasla ölçülmeli ve hangi alternatif(ler)le karşılaştırılmalı? sorusu, Avusturya Okulu’nun yerleşik/ neoklasik iktisatla paradigmatik farklılıklarını ortaya koyar: Yerleşik iktisat piyasa ekonomisinin temel sorunsalını “kaynak dağılımı” olarak ta-nımlar ve kıstas olarak “etkin kaynak dağılımını” kullanırken, somut piyasa ekonomilerini soyut tam rekabetçi Walrascı genel denge eko-nomisi (modeli) ile karşılaştırır. Avusturya Okulu ise piyasa ekono-misini, temel sorunsalı toplumdaki bireylerin iktisadi bilgile-ri/kararları/faaliyetleri arasındaki koordinasyonu sağlamak olan ve alternatiflerine görece, toplumdaki çeşitli bireylerin farklı beklentile-

Page 91: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 91

rinin büyük ölçüde gerçekleştiği26, bilgi ve becerilerinin etkin bir şekilde kullanıldığı bir sosyal düzen olarak kavramlaştırır. Avusturya Okulu, her şeyden önce metodolojik olarak soyut kendi piyasa eko-nomisi teorik çerçevesini yerleşik iktisatla karşılaştırıp, yerleşik ikti-sadın çerçevesinin somut dünyayı açıklamaktan uzak olduğunu ileri sürerken; salt bir piyasa ekonomisi sisteminin (ideal yapıların) so-mut dünyada hiçbir zaman olmadığını, bu nedenle somut dünyadaki piyasa ekonomisi örneklerinin soyut ideal yapılarla karşılaştırılmak-tansa, somut alternatif sosyal düzenlerle (örneğin sosyalist sistem deneyimi ile) karşılaştırılması gerektiğini ileri sürer.

Şimdi Mises’ten hareketle piyasa ekonomisi sisteminin özel-liklerini sırlayabiliriz (Mises, 1998:258-323):

i) Piyasa ekonomisinde her birey, kendi adına hareket eder; her şeyden önce kendi ihtiyaçlarını tatmin amacıyla faaliyette bulunurken, dolaylı olarak da diğer insanların amaçlarını gerçekleş-tirmelerine de yardımcı olur.

ii) Bu sosyal sistem piyasa tarafından yönlendirilir. Piya-sa, bireyin faaliyetlerini, toplumdaki diğer bireylerin isteklerine en iyi hizmet edecek şekilde yönlendirir. Piyasa sisteminde bir baskı ve zorlama yoktur. Bu sistemde devlet, piyasaya ya da piyasanın yön-lendirdiği bireylerin faaliyetlerine müdahale etmez; devletin temel işlevi, piyasa ekonomisinin güvenli bir şekilde işleyebileceği bir or-tam ya da çevre yaratmak ve bunu korumaktır.

iii) Piyasa ne bir yer, ne bir şey, ne de bir kolektif/ortak varlıktır; piyasa bir süreçtir: Belirli bir işbölümü çerçevesinde, işbir-liği içinde olan bireylerin faaliyetlerinin karşılıklı etkileşimi ile işle-yen bir süreç. Sürekli değişim içinde olan piyasanın herhangi bir an-daki durumunu belirleyen temel güç, bireylerin tercihleri, yargıları ve bunların yönlendirdiği faaliyetleridir. Bir başka ifade ile piyasa

26 Burada vurgulanması gereken nokta, piyasada herkesin beklentilerinin karşılanması değil, bazıla-

rının beklentileri gerçekleşirken, bazılarının beklentilerinin yanlış çıkması-nın/gerçekleşmemesinin söz konusu olmasıdır.

Page 92: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

92 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

süreci, toplumu oluşturan bireylerin bireysel faaliyetlerinin, karşılıklı işbirliğinin gereklerine ayarlanma sürecidir (Mises, 1998:259).

iv) Piyasanın herhangi bir andaki durumunun göstergesi, ekonomideki fiyatlar ya da fiyat yapısıdır: Satın almak ve satmak is-teyen bireylerin karşılıklı etkileşimi ile oluşan çok sayıda değişim oranları.

v) Piyasanın hiçbir mistik ya da insani olmayan yanı yok-tur; piyasa süreci, insan faaliyetinin sonucudur ve bu faaliyetlerin kökeninde piyasadaki bireylerin tercihleri yatar.

vi) Piyasa ekonomisinde bireyin temel müşevviği kazan-ma, bunun için temel zihni faaliyeti ise iktisadi hesaplamadır. Birey her şeyden önce acil/bugünkü ihtiyaçlarını tatmin edecek tüketim malları ile gelecekteki ihtiyaçlarını karşılayacak (yatırım) mallar(ı) arasında ayrım yapar. İktisadi hesaplamanın temel kavramı ve baş-langıç noktası olan çok sayıda mallar kompleksi diyebileceğimiz sermaye, parasal olarak değerlendirilir. Kazanma faaliyetinin ilk amacı sermayeyi artırmak ya da korumaktır27. Bir başka ifade ile, iktisadi faaliyette bulunan bireyin her faaliyet hazırlığı ya da planla-ması; kazanma arzusu ve dolayısıyla sermaye ve gelir kavramlarını gizil ya da potansiyel olarak içerir. Sermaye kavramı, parasal hesap-lamanın yapılabildiği (özel mülkiyet altında ve bireyin kendi hesabına faaliyetlerini planlayabildiği) tek sistem olan piyasa ekonomisi sosyal yapısının olmazsa olmaz unsurudur; ya da aynı anlama gelmek üzere piyasa ekonomisi dışında sermayenin bir anlamı yoktur.

vii) Piyasa ekonomisi (ya da genel olarak medeniyetler) üre-tim araçlarının özel mülkiyeti üzerinde yükselir. Mises’e göre, her ne kadar piyasa ekonomisi sistemi tamamen ve saf bir şekilde asla uy-gulanmamış olsa da, Ortaçağdan bu yana Batı medeniyetinin gelişimi, piyasa ekonomisinin işleyişini engelleyen kurumların ortadan kaldı-

27 Mises, sermayeyi azaltmaksızın yapılan tüketim miktarını gelir, tüketimin geliri aşmasını sermaye

tüketimi, gelirin tüketimi aşan kısmını tasarruf olarak adlandırır.

Page 93: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 93

rılması ile birlikte, nüfus artışı ve yaşam standardında önemli artışlar yaşandığını göstermektedir.28

viii) Kapitalizm ya da diğer adı ile piyasa ekonomisi kazaen ortaya çıkmış bir kurum değildir. Bu nedenle, medeni dünyanın (be-şeriyetin) davranış ve düşüncesinde önemli yer etmiş kurum ya da kuralları değiştirmeksizin kapitalizmden kurtulunabileceğini sanmak yanıltıcı olacaktır. Piyasa ekonomisi, kaza ile ortaya çıkan bir sistem-den çok, uzun tarihi bir sürecin, insanoğlunun faaliyetlerini, içinde bulunduğu ama değiştiremeyeceği çevrenin veri şartlarına en iyi şe-kilde uyumlaştırma çabasının bir sonucudur.

ix) Piyasa ekonomisinde tüm iktisadi işlerin yönetimi ya da organizasyonu, girişimcilerin işidir. Girişimciler üretimin kontro-lünü, “geminin dümenini” ellerinde tutarlarsa da “kaptanın emirlerine tabidirler; kaptan (ise) tüketicidir.” Bir başka ifade ile, piyasa ekono-misinde tüketici egemenliği söz konusudur. Tüketiciler yalnızca mal-ların fiyatlarını değil, aynı zamanda faktör fiyatlarını ve tüm bireyle-rin gelirlerini de belirlerler.

x) Piyasa ekonomisinde tüketici egemenliğinin geçerli olmadığı tek durum, tekel fiyatlarıdır.

xi) Piyasa ekonomisinin önemli bir diğer unsuru, sosyal rekabettir ve biyolojik rekabetle karıştırılmamalıdır: Biyolojik reka-bet, “doğada geçimlik araçlar kıt, canlılar arasında büyük çatışmalar söz konusu olduğundan, doğa koşullarına en iyi uyum gösteren canlı-lar yaşamda kalacaktır” anlamına gelmektedir. Catallactic ya da sos-yal rekabet ise, sosyal işbirliği sistemi içinde bireyin en uygun duru-ma yöneltilmesidir. Bu devlet ya da yasalarca sağlanan bir haktan çok, tüketici tercihlerinin, bireyi işbölümü yapısı içinde en çok istedi-ği yere yöneltmesidir.

xii) Özgürlük ve serbesti (freedom and liberty), birey kendi yaşamını kendi planlarına göre biçimlendirebiliyorsa, söz konusudur

28 Hayek de medeniyetin yaratılmasında, “bireysel özgürlüğün ve özel mülkiyetin yalnızca öneminin

değil, aynı zamanda bunların birbirinden ayrılamaz olduğunun keşfinin” de çok önemli olduğunu

Page 94: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

94 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

ve iktisadi ajanlar için son derece önemlidir ve sözleşmeci toplum şartlarını belirtir.

xiii) Bireyler arasında servet ve gelir eşitsizliği, piyasa eko-nomisinin önemli bir özelliğidir. Bireyi ortak üretken çabaya katkı yapmaya zorlamayan, bundan sorumlu tutmayan, hiçbir üretim sis-temi var olamaz. Bireyi sosyal işbirliğine yöneltecek tek şey, piyasa-daki fiyat yapısıdır ve bu da bireylerin katkılarına tüketicilerin atfet-tikleri öneme göre belirlenir.

xiv) Kâr; en geniş anlamda bireyin faaliyetlerinden elde et-tiği kazanç, faaliyeti sonucunda tatmin seviyesindeki artış (ya da vardığı sonuca atfettiği değer) ile bu sonuca ulaşmak için katlandığı zahmet arasındaki fark, kısaca geliri ile maliyeti arasındaki farktır. Kâr etmek, bir faaliyetten beklenen amaçtır. Kâr ya da zarar özünde psikolojik bir olgudur ve büyüklüğü ölçülemez, kişiden kişiye değişe-bilir. Ancak piyasa ekonomisinde tüm mallar parasal olarak ifade edildiğinden, bizim için daha önemli olan kârın sosyal bir olgu olma-sıdır: bizim toplumsal çabaya olan katkımızın, toplumun diğer birey-lerince değerlendirilmesiyle ilgilidir.

xv) Mises’e göre gerçek dünyada çok çeşitli nedenlerle malların fiyatları ile bunların üretiminde kullanılan malların fiyatları sürekli değişim halindedir. Bu fiyat değişimleri, işçilerden doğal kay-nak sahiplerine kadar çok çeşitli kesimleri etkilese de, burada asıl girişimci davranışı ve girişimsel kâr ya da zararın rolü önemlidir.

II. Avusturya Okulu ve Neoklasik İktisatın Temel Unsurla-rı ve Piyasa Süreci Analizinin Neoklasik Denge Modeline Yönelt-tiği Temel Eleştiriler

Avusturya Okulu literatüründe piyasa, rekabet, girişimci gibi mikroiktisadın alanına giren çok sayıda görüş ya da çalışma bulun-makla birlikte, bunların içinde özellikle Israel Kirzner’ın, Mises (özel-likle girişimci ve piyasa süreci) ve Hayek’in (özellikle bilgi ve reka-betçi keşif süreci) çeşitli kavram, teori ya da analizleri üzerine inşa

belirtir (Hayek, 1982:III-166).

Page 95: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 95

etmiş olduğu piyasa süreci modeli ön plana çıkmaktadır. Biz bu çalış-mada özellikle Kirzner’in, bu piyasa süreci analizini ve neoklasik ikti-sada yönelttiği eleştirileri ele almak istiyoruz. Ama yine de Avusturya Okulu ile neoklasik iktisadın iki paradigma olarak farklılıklarının belirtilmesinde yarar olduğunu düşündüğümüzden, yakın zamanda yayımlanan iktisatçı de Soto (2008:2-4)’nun kitabından (çok küçük değişikliklerle) aşağıdaki tabloyu aktarmayı yararlı gördük:

Avusturya ve Neoklasik Okulların Karşılaştırılması

Karşılaştırma Konusu Avusturya Okulu Neoklasik Okul

1. İktisadın algılan-ması

Dinamik Bir Süreç Olarak İnsan Faali-yeti Teorisi

Karar Teorisi: Veri kısıtlar altında maksimizasyon (Dar anlamda Rasyonalite)

2. Metodolojik Bakış Açısı Sübjektivizm Objektivist metodolojik bireycilik

3. Sosyal Sürecin Temel Analiz Birimi Yaratıcı girişimci Homoeconomicus

4. Aktörlerin apriori olarak hata yapma olasılığı ve girişimsel kârın niteliği

Aktörler, kar fırsat-ları için daha fazla özen/dikkat göster-diklerinde, önleyebi-lecekleri girişimsel hatalar yapabilirler: Kâr girişimci uya-nıklığı-nın/dikkatinin kar-şılığıdır.

Tüm geçmişteki kararlar fayda ve maliyet hesabına dayandığından önemli hatalar yapılacağı bek-lenmez; girişimsel kâr, faktör rantı olarak görülür

5. Bilgi Kavramı

Bilgi (knowledge and information), öznel, yayılı ve sü-rekli değişim için-dedir (girişimsel yaratcılık); bilimsel bilgi (objektif) ile

Araç ve amaçlara ilişkin (mutlak ve olasılık olarak) tam, objektif ve değişmez bilgi varsayımı yapılır. Pratik girişimsel bilgi ile bilimsel bilgi arasında ayrım yapılmaz.

Page 96: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

96 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

pratik bilgi (sübjek-tif) arasında kesin ayrım yapılır.

6. Referans Noktası

Koordinasyona yö-nelik süreç analizi; mikro makro ayrımı yoktur: her iktisadi problem diğerleriyle bağlantılı olarak ele alınır.

Genel ya da kısmı denge modeli. Mikro makro iktisat ayrımı yapı-lır.

7. Rekabet Kavramı Girişimsel yarışmacı keşif süreci olarak rekabet

Tam rekabet durumu ve modeli

8. Maliyet kavramı

Girişimsel uyanıklık ve yeni alternatif amaçlarının keşfine bağlı sübjektif mali-yet

Üçüncü kişilerin bilebileceği ve ölçebileceği objektif ve sabit ma-liyet

9. Formalizm

Sübjektif zaman ve beşeri yaratıcılık içeren Sözel (soyut ve formel) mantık

Zamansız ve sabit olguların anali-zinin tipik sembolik dili olarak matematiksel formalizm

10. Ampirik/deneysel dünya ile bağlantısı

Apriroristik-dedüktif mantık: Teori ile tarihin radikal ayrımı ve eşanlı koordinasyo-nu. Tarihle teoriler, test edile-mez/onaylanamaz/ doğru -lanamaz / yanlışlanamaz

Hipotezler (retorik olarak da olsa) ampirik olarak test edilebi-lir/onaylanabilir/ doğrulanabi-lir/yanlışlanabilir.

11. Spesifik/Belirli öndeyi olasılığı

Gelecekteki olaylar henüz yaratılmamış girişimsel bilgiye bağlı olduğundan spesifik öndeyi mümkün değildir; yalnızca niteliksel

Öndeyi bilinçli olarak sürdürüle-bilecek bir amaçtır.

Page 97: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 97

teorik örnekle-re/trendlere ilişkin öndeyi (pattern prediction) müm-kündür.

12. Öndeyi yapacak kişi Piyasadaki Girişimci İktisatçı

13. Paradigmanın Güncel Durumu

Son 25 yılda belirgin bir canlanma

Değişme ve Daha Gerçekçi Yapıya kavuşturulma Çabası (?)

14. Yaklaşımın Taraf-tarlarının, (beşerî sermayenin) büyük-lüğü

Artmakla birlikte Azınlık

Ayrılmalar olmakla birlikte ço-ğunluk

15. Yaklaşımın taraf-tarlarının, (beşerî sermayenin) niteliği

Çok disiplinli çalışan teoriysen ve felsefe-ciler, libertaryen görüş

Spesifik (özellikle matematik ve istatistik tekniklerinde) derinle-mesine uzmanlaşmış kişiler, be-lirsiz bir özgürlük (freedom) savunusu

16.En yeni katkılar

a)Kurumsal Müda-hale Yaklaşımlarının Eleştirel Analizi, b) Serbest Bankacılık ve Konjonktür Teo-risi, c) (Hukuksal ve ahlaki) Kurumların Evrimci Analizi, d) Girişimci Teorisi, e) Sosyal Adaletin Eleş-tirel Analizi

a)Kamusal Tercihler Teorisi, b) Ailenin İktisadi Analizi, c) Huku-kun İktisadi Analizi, d)Yeni Klasik Makroiktisat, e) Bilgi (informa-tion) ekonomisi, f) Yeni Keynesci İktisat

17.En Tanınmış Ku-rucu İsimleri

Mises, Hayek, Kirzner, Rothbard

Samuelson, Friedman, Becker, Coase, Stiglitz

Dinamik girişimsel rekabetçi piyasa süreci yaklaşımına döndü-ğümüzde, yaklaşımın temel tezinin, “çekirdeğinde Walrasgil genel denge modeli bulunan hâkim iktisat yaklaşımı neoklasik iktisat, so-mut yaşamdaki piyasa ekonomisinde olup biteni açıklamak için ye-terli bir teorik çerçeve sunmamaktadır.” şeklinde özetlenebileceğini

Page 98: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

98 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

söyleyebiliriz. Sözkonusu bu tez, iki temel önermeye/eleştiriye da-yanmaktadır (Kirzner, 2000:6-11).

i) Neoklasik denge modeli, gerçekçi olmaktan uzak-tır:

Neoklasik denge modeli, somut piyasa ekonomisinin her za-man dengede olduğu varsayımı üzerine inşa edilmekte ve yalnızca dengenin koşullarını saptamayı amaçlamaktadır. Bu nedenle model gerçekçi olmaktan uzaktır.

Neoklasik denge modelinde piyasa, çok sayıda başarılı piyasa (tüketici ya da üretici) katılımcısının eş anlı olarak hem kendi birey-sel maksimizasyonunu gerçekleştirdiği hem de diğer katılımcıların maksimizasyon kararlarını doğru bir şekilde tahmin edebildikleri bir denge durumu olarak kavramlaştırılır. Bu çerçeve için gerekli olan ise; belirli (veri) kısıtlar altında bir maksimizasyon problemine in-dirgenmiş bir bireysel karar teorisi ile bu karar teorisinden hareketle elde edilip bütüncül hale getirilmiş arz ve talep denklemleri ile tutarlı mal ve girdi fiyat ve miktarlarının bulunmasını sağlayacak bir eşanlı denklemler sistemi matematiğidir (Kirzner, 2000:7).

Avusturya Okulu bu kavramsal çerçeveyi hem bireysel karar hem de piyasa ölçeğinde eleştirir. Neoklasik iktisadın bireysel karar teorisi, bireyin karar alma olgusunu, mekanik bir veri kısıtlar altında maksimizasyon problemine indirger. Bireyin karar alma sürecinde, ne belirsizlik, ne de cesaret ve hayal gücü gibi olgulara ya da insani güdülere yer vardır. Bireyin karar alması için (tercihler, teknoloji ve fiyat ve miktarlarla ilgili) gerekli bilgilerin nesnel ve dışsal olduğu ve çok sayıda bireyin kararlarının da uyumlu olduğu önceden varsayım olarak kabul edilmiştir. Son yıllarda piyasanın çözümlemesinde bil-ginin niteliğinin artan önemi, denge modellerinde de modelin daha gerçekçi kılınması adına tam bilgi (complete universal information) yerine eksik bilgi kavramının kullanılmasını teşvik etmiştir. Ancak neoklasik modellerde eksik bilgiden anlaşılan; mevcut ama şu anda elimizde bulunmayan, Knight anlamında “belirli bir olasılık” atfedile-bilen (sürpriz içermeyen), belirli bir araştırma ve elde etme maliyeti karşılığı ulaşılabilecek bir bilgidir; bu ise sistemin dengeye ulaşması

Page 99: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 99

için bir kısıt teşkil eder. Bu bilgi sorunu çözüldüğünde, piyasa denge-de demektir. Oysa Avusturya Okulu’nda eksik bilgi ile, sürpriz olgu-sunu da içeren şu ana kadar hiç bilinmeyen salt bilgisizlik (sheer -unknown- ignorance) kastedilmektedir: Bu salt bilgisizlik sorunu, girişimcilerin keşif yetileri ile çözülecek ya da aşılabilecektir. Piyasa katılımcıları karşılıklı olarak birbirlerinin iktisadi kararlarının farkı-na vardıkları (öğrendikleri ya da onlara ilişkin beklentileri gerçekleş-tiği) ölçüde, piyasa salt bilgisizliğin tamamen son bulduğu duruma doğru (bir başka ifade ile mal ve faktör fiyatları ve miktarları denge değerlerine doğru) yönelecektir.

Avusturya Okulu’nun denge modeline piyasa ölçeğinde yö-nelttiği eleştirisi ise; piyasanın her zaman dengede olduğu varsayı-mının, yalnızca somutta gözlemlenen piyasanın zengin karmaşıklığı-nın kötü bir fotoğrafını sunmakla kalmayıp, temel özelliklerini de yanlış göstermektedir. Piyasada her bireyin dış dünyanın objektif bilgisiyle, diğer bireylerin üretim ve tüketime kararlarına ilişkin süb-jektif tahminlerine dayanarak oluşturdukları kararların tüm toplum için nasıl eşanlı ya da anlık olarak bir araya, denge durumu ile uyum-lu olarak getirilebileceğidir: Hayek’in bilgi problemi.

Neoklasik iktisat, bu sorunun piyasada nasıl çözüldüğünü sor-gulamaktansa (piyasanın dengeye yönelme mekanizmalarını araş-tırmaktansa), sadece bir varsayımla (bu sorun çözülmüş, dengeye varıl) “mış gibi yapmak”la gerçekçiliğini kaybetmektedir. Ancak bu eleştiriye yanıtları ise çok daha ilginçtir: “bilimsel iktisat, denge ikti-sadından ibarettir.” (Loasby, 1991:56).

ii) Neoklasik Denge Modeli, dengeye nasıl varılacağı-nın analizi ya da dengeleme süreci olmaması nedeniyle eksiktir:

Neoklasik denge modeli, piyasa ekonomisinin her an dengede olduğunu varsayarken, (herhangi bir dengesizlik durumundan) den-geye doğru yönelme piyasa süreci modelinden yoksundur. Aslında genel denge iktisadının baş temsilcilerinden Kenneth Arrow (1959, Toward a Theory of Price Adjustment), Avusturya Okulu’nun bu eleş-tirisinin önemini epey önceden kavrayarak standart rekabetçi denge modelinin nasıl dinamik hale getirileceği konusunu, Marshall’ın tek

Page 100: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

100 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

mallı rekabetçi piyasa modelinden hareketle tartışmıştır. Arrow’a göre rekabetçi denge modelinin mantıksal sorunu, “ekonomide her-kes fiyatları veri alarak kendi alım satım kararlarını alırken, fiyatlara ilişkin kararı kimin alacağının belirsiz olmasıdır” (Aktaran, Kirzner, 2000:10-11) Arrow, bu sorunu “tam rekabetin yalnızca denge du-rumunda geçerli olduğu” varsayımı ile aşar. Dengeleme/dengeye yönelme sürecinin de, dengesizlik durumunda, negatif eğimli talep eğrisine sahip her üreticinin “tekelci” gibi davranarak optimal fiyat ve miktar bileşimini araması ve diğer tekelci üreticilerin davranışla-rını gözlemlemesi ile yaratılacağını ileri sürmüştür. Arrow ayrıca dengesizliğin söz konusu olduğu bir tam rekabet piyasası da olama-yacağını ileri sürer.

İşte Avusturya Okulu, neoklasik yaklaşımın Arrow’un bu ça-lışmasının üzerine gitmemekle eleştirirken, bu dengeleme süreci analizinin kendilerinde bulunduğunu ileri sürüyorlar. Ama sorun dengesizlik durumunda rekabetin işleyeceğini inkâr etmek değil, denge durumuyla rekabet kavramının uyuşmayacağını göstermektir.

Piyasa süreci analizinin en baş mimarlarından Mises’e göre, gelecek hakkında belirsizliğin olmadığı, kâr ya da zararın bulunma-dığı bir piyasa sistemi pek olası değildir. Bununla birlikte Mises'in düşünce sisteminde denge, [onun deyimiyle hep aynı şekilde dönen ekonomi (evenly rotating economy)] kavramının önemli bir yeri var-dır. Bu, tüm öğelerinin zaman içinde hep aynı şekilde üretildiği, hiç-bir değişimin olmadığı, fiyatların istikrarlı olduğu bir ekonomi mode-lidir. Bir başka deyişle, bireylerin davranışlarında herhangi bir de-ğişmeyi anlamsız, gereksiz kılan tekdüze bir yeniden-üretim sürecini ifade eder. Ancak Mises'e göre bu durum somut ekonomilere ilişkin bir şey değildir; dolayısıyla somut yaşamda belirsizliğin ve zaman içinde değişimin varlığı, dengenin kendisinden çok dengeye varma sürecinin incelenmesini gerekli kılar. Denge, yalnızca bir karşılaş-tırma ve hareket noktasıdır. Yine Mises'e göre piyasa sistemi denge-ye doğru yönelme eğilimindedir ve bu eğilim ampirik bir gerçek de-ğil, praxeoloji teorisinden çıkarılan a priori bir ilkedir: İnsanlar varo-lan rahatsızlıkları gidererek belirli bir huzura varmayı, değişi-

Page 101: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 101

me/faaliyete gerek kalmayacak durgun bir duruma geçmeyi arzular-lar (Mises, 1998; Littlechild, 1983:86-87; Ioannides, 1992:79).

Hayek'e göre neoklasik denge kavramı ancak tek bir kişinin faaliyetlerinin analizinde bir anlama sahiptir. Oysa içinde farklı kişi-lerin karşılıklı (iktisadi) ilişkilerini barındıran bir toplumun analizin-de, dengenin ne anlama geldiğinin sorgulanması, denge kavramının yetersizliğini çok daha açık olarak ortaya koyacaktır. Böylece Hayek bireyin dengesi ile piyasanın dengesi kavramlarını birbirinden ayırır. Bireyin dengesi, bireyin kişisel planının birer parçasını oluşturan tek tek faaliyetleri arasındaki uyumu ifade eder. Bireyin dengesinde, bi-reyin bilgi ve bekleyişlerindeki değişmeler kadar her faaliyetin belirli bir zaman gerektirmesi önemli olsa da tek bir bireyin dengesinde fazla bir zorluk yoktur. Bireyin bilgi ve bekleyişlerindeki yanılmalar faaliyet ya da planda değişmeleri gerekli kılarsa da, yine de sonuçta planla uyuşacak bir dışsal olaylar seti vardır (Hayek, 1948:36). Piya-sa dengesi ise, çok sayıda kişinin birbirlerinden bağımsızca giriştik-leri faaliyetleri arasındaki uyumu ifade eder. Dolayısıyla piyasa den-gesi, belirsizlik derecesi ile ifade edilen uç bir olasılıktan başka bir şey değildir. Eğer yalnızca, piyasa süreci bilgiyi tüm bireylere aynı (plan-larını zaman içinde uyumlu kılabilecek) şekilde dağıtırsa bu belirsiz-lik derecesi azaltılabilir ve planlar arasında bir uyum sağlanabilir. Belirtilmesi gereken, piyasanın temel niteliğinin statik bir denge du-rumu değil, dinamik bir süreç olmasıdır. Görüldüğü gibi denge kav-ramı fiyat ve miktarlarla değil, bekleyiş ve planlarla tanımlanmakta-dır ve bu nedenle de durgun/değişmez durum (stationary state) kav-ramından açıkça ayrılır. Öte yandan Hayek hiçbir zaman somut ya-şamda ekonominin/ piyasanın dengede olduğunu savunmamış, den-ge kavramını rekabetçi piyasa sürecinin niteliğini (dengesizliğini) açıklamak için bir hareket noktası olarak kullanmıştır. Hayek'e göre somut-tarihi rekabetçi piyasa düzeninin bir denge durumunu yan-sıtmadığı söylenebilirse de piyasa mekanizmalarının dengeye doğru yönelmemesi için de bir neden yoktur ve bu yönelme rekabetçi piya-sa sürecinin sağlayacağı ampirik bir olgudur.

Page 102: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

102 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

İktisatçı Kirzner Hayek’teki dengeye nasıl yöneleneceği konu-sundaki muğlaklığı, geliştirdiği girişimci teorisi ile tamamlar. Piyasa sürecindeki belirsizliği ortadan kaldırarak iktisadi olayları belirli bir yöne (dengeye) kanalize edecek olan, piyasa hataları içinde girişimci-lerce algılanan kâr fırsatlarıdır. Bu hataların keşfi, onların tekrarlan-maması, yapılmaması demektir. Bu nedenle girişimci faaliyeti, tanım gereği piyasa sürecinin istikrar sağlayıcı bir özelliği, piyasa sistemi-nin içsel hareketinin temel kaynağıdır (Kirzner, 1973, 1979).

Yukarıdaki üç parağraftan hareketle Avusturya Okulu’nun (Mises+Hayek+Kirzner) denge konusundaki düşüncesini şu önerme-lerle ifade edebiliriz: (i) Denge ekonominin gerçek değil, hayali (ficti-tious) bir durumudur. (ii) Denge kavramı denge eğilimi nedeniyle önemlidir. (iii) Bu eğilim, bireyin bilinen veriler karşısındaki rasyo-nel seçimine değil, insan doğasının bir yönüne, girişimcinin uyanıklı-ğına ve öğrenmesine bağlıdır.

İngiliz Avusturya Okulu iktisatçılarından Littlechild, çağdaş genel denge iktisadı ile Avusturya Okulu'nun farklılıklarını şu nokta-lar altında toplar (Littlechild,1983:95-97):

(i) Genel denge yaklaşımına göre denge kavramı, dünyanın gerçekçi bir tasvirini ifade ederken, Avusturya Okulu için hayali bir kavramdır ve bu nedenle de ekonominin durumunu (state) değil, durumdaki değişmenin yönünü belirtmede kullanılır. Kenneth Boul-ding’in benzetmesi ile, kedi kovalayan köpek için denge, kedinin ol-duğu yerdir. Köpek asla kediyi yakalayamazsa da kavram yine de yararlıdır; köpeğin koşacağı yönü gösterir. Ancak dengenin ampirik olarak geçerliliğinin kabulü yanıltıcıdır ve bundan politika önerisi çıkarmak da yanlıştır.

(ii) Genel denge yaklaşımına göre, (piyasa) süreç(i) teorisini geliştirmek mümkün olmadığından denge kavramı iktisatçının söy-lemesi gereken şeyin sınırını gösterir; ''öğrenme'', gelişmiş bir öğ-renme süreci teorisi gerektirdiğinden kavram yine de iktisadi anali-zin sınırlarını işaret etmesi açısından yararlıdır. Avusturya Okulu ise, öğrenme sürecinin kabul edilebilir bir teorisi olmasa da bunun piya-sa sürecine ilişkin formel modellerin geliştirilmesini engellemeyece-

Page 103: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 103

ğini, dolayısıyla denge kavramının iktisadın nihai sınırı olmadığını savunur.

(iii) Genel denge yaklaşımına göre iktisatçıların görevi, kapita-list toplumun hareket yasalarındansa (ki iktisatçıların böyle belirsiz entelektüel programlar çerçevesinde söyleyecekleri çok azdır) denge kavramıyla uğraşmak olmalıdır. Avusturya Okulu'na göre ise, iktisat-çılar ''hareket yasaları'' olmasa da, piyasaların bilgiyi (information) nasıl yarattığı, yaydığı gibi daha küçük ölçekli piyasa süreci kavramı üzerinde çalışabilirler. Bunun için öğrenme sürecine ilişkin genel önermeler saptanabilir ve açıklamada bazı ideal tiplerden yararlanı-labilir; dolayısıyla iktisadi sürecin incelenmesi için denge kavramının gerektirdiğinden daha fazla iktisat-dışı öğelere ihtiyaç yoktur.

Avusturya Okulu iktisatçılarından Ludwig Lachmann'ın piya-sanın dengeye yönelmesi konusundaki görüşleri bazı farklılıklar içe-rir. O'na göre piyasada karşılaşılan çeşitli olay ya da değişmelerin sistemi dengeye mi yoksa istikrara mı götüreceği konusunda a priori bir şey söylenemez; olayların gelişimi (zaman-patikası), istikrar-sağlayıcı ve istikrar-bozucu güçler arasındaki ilişkilere bağlıdır ve bunlar incelenmelidir. Lachmann bu görüşü ile daha çok belirsizlik konusunda kendi başına bir ekol diyebileceğimiz G.L.S.Shackle'a yak-laşır ve piyasa sürecinin tam belirsizlik (indeterminateness) kavramı ile nitelendirilebileceğini savunur. Hayek gibi piyasayı bilgi üreten ve yayan bir sistem olarak kabul ederse de, piyasada tüm bireylerin faa-liyetleri arasında koordinasyonu, uyumu garanti edecek bir şeyin bulunmadığı görüşü ile ondan ayrılır. (Bkz.Lachmann, 1977, 1994a, 1994b; Garrison, 1986:90-93):

“Eğer genel denge kavramını reddediyor fakat aynı zamanda piyasa ve piyasalar arası dengeleyici güçlerin işleyişini yadsımı-yorsak, doğal olarak dengeden-saptırıcı (disequilibrating) güç-leri de dikkate almak zorundayız. (…) Piyasa süreci, sürekli ha-reket halindedir ve dengeleyici güçlerin işleyişi, beklenmeyen gelişmeler (beklentilerin gerçekleşmemesi) ve insanların plan-larının turtasızlıkları ile yavaşlatılır/engellenir. Dengeleyici güçlerin yukarıdaki iki şartın gerçekleşmediği tekil piyasada

Page 104: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

104 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

hâkim olacağı söylenebilirse de, piyasalar-arası ilişkilerde hep dengeleyici etkilerin ağır basacağını beklemenin bir mantığı yoktur” (Lachmann, 1977:190-191)

O'Driscol ve Rizzo piyasa süreci konusunda Avusturya Okulu iktisatçıları arasındaki farklılıkları gidermeye yönelik bir sınıflamaya giderler. Onlara göre piyasa süreci iki tür olayla nitelendirilebilir: İlki, gözlemcinin, kendi kendini sürdürdüğü sürece düzenli olarak tekrarlana-geldiğini algıladığı tipik olaylardır. İkincisi ise yalnızca bir kez olan ve bu nedenle de zamanla bağlantılı olan nevi şahsına mün-hasır olaylar(unique)dır. Bunların aralarındaki fark, ilkinin rekabetçi piyasa sürecinde girişimcilerce keşfedilebilir, ikincilerin ise asla keş-fedilemez ve sürpriz içerir olmalarıdır. Bu iki tür olay arasındaki far-kı belirten kavram ise kalıp koordinasyon (pattern coordination) dır. İnsan faaliyetinin tipik örnekleri ile ilgilendiğimizde, piyasa süreci, onların koordinasyonunu sağlayıcı, dolayısı ile ekonomiyi istikrara yöneltici nitelikte görülmelidir. İkinci tür olaylarla ilgilenildiğinde ise, piyasa süreci tamamen belirsizdir. İnsan faaliyetinin bu öngörü-lemeyen niteliğidir ki, piyasa süreci hiç bir zaman hareketsiz/durgun bir duruma varamayacaktır ve bu nedenle kalıp koordinasyon dina-mik bir kavramdır (O’Driscol ve Rizzo, 1996: l95-127).

III. Avusturya Okulu Piyasa Süreci Analizinin Temel Un-surları

Neoklasik iktisada yöneltilen bu iki temel eleştiri, yalnızca Avusturya Okulu’na ait olmasa da, onların piyasa süreci analizinin de temel çıkış noktalarıdır.

Avusturya Okulu piyasa dengelenme süreci (market equilibi-rum process) modeli, Mises’in dengeleme sürecini yöneten temel güç olarak tanımladığı girişimsel keşif kavramı ile Hayek’in yine bu süreç-te önemli gördüğü bilginin önemi ve dağılımı kavramları üzerine inşa edilen (piyasa katılımcılarının potansiyel talep ve arz davranışlarına ilişkin giderek daha doğru ve tam bilgiye yöneldikleri) sistematik bir süreçtir.

Page 105: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 105

III.1. Girişimcinin Rolü

Piyasa sürecini yönlendiren aktif güç, ne tüketiciler, ne de fak-tör sahipleridir; kâr peşinde koşan girişimcilerin spekülatif, gelece-ğin belirsiz koşullarına ilişkin aldıkları kararlardır. Bir girişimcinin başarısı ya da elde edeceği kar; gelecekteki tüketici tercihleri-ni/taleplerini ve arz şartlarını, diğer girişimcilere göre daha iyi tah-min edebilmesine (ve kendi üretim kararlarını buna göre ayarlaya-bilmesine) bağlıdır. Bu anlamda girişimci piyasa ekonomisinin ol-mazsa olmazıdır; onlarsız bir piyasa düşünülemez.

Mises'e göre “iktisatta, girişimcilerden söz edildiğinde insan-lar değil, belirli işlevler kastedilir. Girişimcilik, piyasadaki değişmele-re/gelişmelere göre faaliyette bulunma anlamına gelir”. Bu nedenle girişimci denilince kapitalist ya da kaynak sahibi, yönetici ya da işve-ren, üretici ya da tüketici akla gelmemelidir. Bunların her biri, piya-sadaki değişmelere göre kararlarını/faaliyetlerini düzenledikleri takdirde az ya da çok girişimci sayılırlar. Girişimcilik ise insan faali-yetlerinin yalnızca bir türünü ifade eder. İnsan faaliyetlerinin bir tü-rü, insanların belirli bir çerçevede (örneğin neoklasik iktisatta oldu-ğu gibi veri araçlar-amaçlar çerçevesinde) gerçekleştirdikleri prob-lem-çözme, optimizasyon faaliyetidir. İkincisi ise, bireyin faaliyette bulunacağı çerçeveyi kendisinin seçmesidir ki bu, daha önce hiçbir kimse tarafından seçilmediğinden ilk defa ortaya çıkan, gerçek yara-tıcı faaliyettir. İşte ancak bu ikinci tipteki insan faaliyetleri, girişimci-lik nitelemesini hak ederler. Bu girişimcilik faaliyeti hakkında şu çı-karsamalar yapılabilir:

(i) İnsan faaliyetlerinin yalnızca bir kategorisini oluşturan gi-rişimcilik, toplumdan soyutlanmış tek bir bireyin (Robinson Crusoe) davranışlarında da geçerli olabilir. Crusoe'nun önceleri balık tutmak için yalnızca ellerini kullandığını varsayalım. Bu davranış, ihtiyacı olan balığı elde etmek için harcadığı zamanı minimize ettiği sürece birey açısından bir optimizasyon davranışı olarak düşünülebilir. An-cak Crusoe, bir gün kendisine daha çok, daha kolay balık sağlayacağı düşüncesiyle bir kayık ve bir ağ yapmaya karar verdiğinde bir dav-ranış değişikliği söz konusudur. Birey için burada önemli olan, kul-

Page 106: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

106 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

landığı araç-amaç çerçevesinin (balık tutma yönteminin) yanlışlığını algılaması ve kendisinin çabalarını daha verimli kılacak, kar fırsatı yaratacak yeni bir çerçeve (yeni balık tutma yöntemi) keşfetmesidir.

Soyutlanmış bireyde olduğu gibi, piyasa sürecinde de girişim-cilik, bilgi-eksikliği, hata, dikkat ve keşif gibi olgu ya da yetileri içerir. Dolayısıyla girişimcilik, bireyi alternatif araç-amaç çatısı aramaya yöneltecek bir güdünün/müşevvikin olmadığı tam bilgi varsayımı ile uyuşmaz. Piyasada, mübadele ya da üretim sürecinde girişimcilik faaliyetlerinin müşevviği, bilgi eksikliği ve hatalardan çıkarılan kar fırsatlarıdır. Bu nokta ise bizi diğer iki çıkarsamaya götürür.

(ii) Girişimcilik rekabetten ayrılamaz (Kirzner, 1973:16). Gi-rişimci davranışı, özünde kar fırsatlarının keşfi olduğundan, başarılı girişimci bu fırsatları rakiplerinden daha önce gören kişidir. Tersi de doğrudur: Rekabet faaliyeti/süreci, özünde piyasadaki hataların keşfi olduğundan, daima girişimcilik davranışını içerir. Bu nedenle, yuka-rıda da belirttiğimiz gibi, girişimcilik ve rekabet kavramları birbiri-nin tamamlayıcısıdır.

(iii) Girişimcilik faaliyeti, piyasanın dengesizliğinin bir ürü-nüdür. Bir başka ifade ile, piyasa denge durumunda olduğunda, giri-şimcilik işlevine gerek yoktur. Çünkü denge durumunda veri kaynak-lar, teknolojiler, tercihler setinde bir değişme söz konusu değildir. Tüm muamelelerde ve fiziki şartlarda olduğu kadar bireylerin dü-şünce ve amaçlarında da hiçbir değişikliğin olmadığı, kendini hep aynı şekilde üreten ekonomide girişimcilik faaliyetine yer yoktur. Ancak bu varsayımlarda herhangi bir değişiklik olduğunda, bireyin faaliyet kararı almasıyla faaliyetini gerçekleştirme süresi arasındaki her değişme, bireyin geleceğe yönelik davranışını etkileyecek ve bu nedenle “'faaliyetlerin sonucu daima belirsiz, faaliyetler ise daima spekülatif olacaktır.” Faaliyetlerin sonucu tam olarak öngörülemese de, girişimci faaliyeti ekonomiyi dengeye yöneltir (Mises, 1998).

Burada Mises'in girişimci görüşü ile Schumpeter'in girişimci görüşü arasındaki benzerlik ve farklılıklara da değinmekte yarar var: Schumpeter'e göre iktisadi değişme ve büyümenin temel moto-ru, yenilik (innovation) tir. Yenilikle kastedilen, yalnızca yeni ürünler

Page 107: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 107

ve tekniklerin bulunması değil, aynı zamanda yeni piyasaların, yeni arz kaynaklarının bulunması, yeni yönetim tekniklerinin, yeni bölü-şüm yöntemlerinin geliştirilmesidir. İşte bu işleri yapacak kişi, giri-şimci ya da yenilikçidir. Girişimci, bir üretim girdisidir ve girişimcilik hizmeti karşılığı ona yapılan ödeme ise kârdır. Benzerlik her ikisinde de, girişimcilerin belirsizlik içinde, kâr ya da kazanç peşinde koşma-larıdır. Farklılık ise, Schumpeter'de yeni üretim ve yönetim teknikle-ri, piyasanın dengesini bozarak daha yüksek gelir seviyesinde yeni bir dengeye yol açarken, Mises'te ekonomiyi dengeye yöneltmesidir. Bir başka farklılık da Schumpeter'de girişimci faaliyetinin denge du-rumunda da süreceğidir (Reekie,1984:49-50; Bkz.Kirzner, 1979:111-118)

Girişimcilik faaliyeti üzerinde yeterince durduktan sonra, şimdi girişimcilik ile faktör sahipliği ya da kapitalist arasındaki ilişki-yi ele alalım: Daha önce de belirttiğimiz gibi Kirzner, piyasadaki in-sanları iki gruba ayırır. Biri, belirli bir araç-amaç çerçevesinde opti-mizasyona giden bireyler grubu, diğeri ise alternatif çerçeveleri de-ğerlendiren ve seçen bireyler grubudur. İşte bu ikinci grup insanlar katışıksız(pür) girişimcileri oluştururlar ve başarıları kar fırsatlarını sezebilme yetilerine bağlı olup, faktör sahipliğinden tamamen ba-ğımsızdır. Kısaca girişimci, faktör sahipliğini gerektirmeyen ''yoktan bir şeyler var ederek kâr fırsatları yaratan kişidir.'' Öte yandan giri-şimcilik bir üretim faktörü de değildir. Üretim faktörü, sahibi onu herhangi bir malın üretiminde kullanmaya karar vermeden önce mevcut olarak bulunur. Girişimcilik ise uygulamadan önce olmayan, ancak uygulama esnasında ortaya çıkan bir yetidir, ve sübjektif, yarı-bilinçli bilgidir. Ancak bireyleri teorik olarak iki gruba ayırsak da, gerçek yaşamda bireyler hem optimizasyon, hem de girişimci davra-nış kalıplarını birlikte taşırlar. Bu nedenle, her girişimcinin mutlaka kapitalist (faktör sahibi) olması gerekmeyeceğini, ama her kapitalis-tin zorunlu olarak girişimci olacağını söyleyebiliriz. Bir başka ifade ile, girişimcilik faaliyetinin itici gücü kâr olduğundan, faaliyet sonu-cunda kârı elde eden kişi girişimcidir (Ionnides, 1992:68)

Page 108: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

108 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Öte yandan Mises’e göre girişimci, yönetici (manager) ve tek-nisyenle de karıştırılmamalıdır: Teknisyen, becerisi nedeniyle giri-şimci tarafından kiralanır ve tüketicilerin tercihlerine en iyi yanıt verecek üretime kanalize edilir. Benzer şekilde yöneticiler de girişim-cinin emrinde çalışırlar ve işletmenin kendi sorumluluklarına verilen kısmını piyasa koşullarına en uyumlu hale getirmeye çalışırlar; ancak girişimcilerden önemli farkları firmaların zararlarından sorumlu ol-mamalarıdır. Mises, girişimci yönetici ilişkisini şu şekilde ifade eder:

“Toplum, sermaye mallarının olası en iyi şekilde kullanımını sermaye sahiplerine rahatlıkla bırakabilir. Bu kişiler yeni bir projeye başlarken, kendi mülklerini, servetlerini ve sosyal pozisyonlarını or-taya korlar. Girişimsel faaliyetlerinin başarısı, onları toplumdan daha fazla ilgilendirir. Belirli bir proje için sermayenin harcanması, toplu-mun bütünü için toplam fonların bir kısmının azalması anlamına ge-lirken, mülk sahipleri için kendi servetlerinin kaybı demektir. Öte yandan yöneticilerin hareket/karar/yetki alanı serbest bırakılırsa, her şey farklı olur. Başkalarının paralarını riske atarak spekülasyona girişebilirler. Kayıplardan sorumlu tutulacak kişilere görece çok daha belirsiz işlere girişirler. Bu kişiler bir de kâr payı ile ödüllendirildik-lerinde, kayıpları paylaşmadıklarından işletmeyi boş yere tehlikeye atan kişilere dönüşürler.” (Mises, 1998:303)

Mises’e göre, işletmelerin yönetimi (management) ile girişim-sel faaliyet birbirinden ayrılmalıdır. Yöneticiler işletmeyi yönetirken, girişimciler işletme sermayesinin ne kadarının ne yönde kullanılaca-ğına, işletmenin büyüklüğüne ve finansman yapısına karar verirler29.

Kirzner'a göre girişimcilik faaliyetinin sürdürülebilmesi için tüm piyasalarda giriş serbestliğinin olması gerekli koşuldur. Piyasa sistemi ancak müdahale edilmediğinde fiyat sinyalleri aracılığıyla, piyasadaki hata ve tutarsızlıkları, bunlara ilişkin kâr fırsatlarını bi-

29 “Başarılı bir şirket asla ücretli yöneticiler tarafından yönetilmez. Her şeyi bilen yöneticiler sınıfı

serbest piyasa ekonomisine (unhampered market economy) özgü bir kavram değildir. Anonim Şirketlerin büyük başarıları, ücretli yöneticiler oligarşisinin faaliyetlerinin sonucu değil, şirketle büyük pay sahibi ilişkisi olanların faaliyetleri sonucudur.” Mises(1998:303)’in bu görüşünün gü-nümüzde, özellikle son küresel finansal kriz bağlamında ne derece geçerli olduğu soru işaretidir.

Page 109: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 109

reyler arasında doğru bir şekilde yayar. Bu nedenle Avusturya Okulu, piyasa sürecine herhangi bir devlet müdahalesine, piyasa fiyatlarının hataları göstermesini engelleyeceği ya da bozacağı ve bu bozulmanın yalnızca müdahale edilen nokta ile sınırlı kalmayarak fiyat mekaniz-ması aracılığıyla tüm ekonomiye yayılacağı gerekçeleri ile karşı çıkar.

Avusturya Okulu girişimciliğin işlevinin ve onun getirisi olan kârın ahlaki olarak haklılığı ya da mazur görülme gerekçesi açısından da neoklasik iktisattan ayrılır. Bilindiği gibi neoklasik iktisatta tam rekabet varsayımları altında marjinal verimlilik ilkesi her faktörün üretime yaptığı katkı oranında pay alacağını ve karın da bu bağlamda bir ödül olduğunu ileri sürer. Kirzner'a göre Neoklasik teorinin bu kar teorisi Locke'un mülkiyet hakları teorisine dayanır. Birey, kendi kişiliğine ve dolayısıyla kendi emeğine, kendi emeğiyle serbest kay-naklarla ürettiği mallara ve bu süreçte sahip olduğu mülkiyetinin harcanması ile elde edilebilecek her şeye sahip olma ahlaki hakkına sahiptir. Kısaca kâr, mülkiyetten otomatik olarak türemektedir. Kirzner bu görüşe alternatif olarak farklı bir mülkiyet hakkı kavramı geliştirir. Girişimcilik, algılanmadan/sezilmeden önce varolmayan bir kar fırsatı yarattığından, girişimcilik faaliyeti ile kazanılan kâr, mülkiyetten doğmaz; girişimcilik faaliyetinin kendisinden doğar. İşte Kirzner'ın ''bulan-yaratan-tutan''(finden-creater-keeper) ahlak ilkesi olarak adlandırdığı mülkiyet hakkı kavramıdır ki girişimcinin kendi faaliyetince yaratılan kârın ahlâki haklılığını mazur gösterir. (Kirzner, 1973:200-224; Ioannides,1992:70-71)

III.2. Bilginin Rolü ve Önemi

Hayek, piyasa ekonomisinin açıklanmasında bilginin niteliği ve önemini vurgulayan “Economics and Knowledge”(1937) ve “The Use of Knowledge in Society”(1945) adlı makaleleri ile hem iktisat teorisine önemli katkılar sağlamış, hem de piyasa süreci analizinin önemli temellerinden birini oluşturmuştur: Hayek ilk makalesinde, neoklasik denge iktisadının, bir toplumun farklı üyelerinin sahip ol-duğu bilgiye ilişkin varsayımlar ya da önermeler açısından eksik ve kusurlu olduğunu ve bu nedenle reel dünyada olup biteni açıklamak-tan uzak olduğunu öne sürmüştür. Bireyin dengesi ile bir toplumdaki

Page 110: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

110 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

çok sayıda bireyin hep birlikte dengesinin farklı farklı olgular oldu-ğunu ve aynı teknik çerçeveyle çözümlenemeyeceğini ileri sürmüş-tür. Hayek, bu makalede iktisadi bireyin karar alırken kullanacağı bilgi ve beklentinin önemi ve niteliğini sorgulamasını, ikinci makale-de de sürdürmüş, bilgi sorununu iktisadın temel sorunsalı olarak tanımlamıştır: “rasyonel bir iktisadi düzenin temel problemi, verili kaynakların verili amaçlara dağılımı –kaynak dağılımı- değil, önemi yalnızca toplumun herhangi bir bireyi tarafından bilinen bilginin, yine önemi aynı bireyce bilinen amaçlar için kullanılmasının nasıl sağlanacağı –bilginin dağılımı- dır.)” (Hayek, 1948).

Avusturya Okulu için eleştirilmesi gereken asıl varsayım bi-reylerin tam bilgiye sahip olmalarıdır. Bu varsayım hem neoklasik iktisadı eleştirme hem de kendi görüşlerini geliştirme açısından Avusturya Okulu'nun temel çıkış noktasıdır.

Neoklasik teoride tam bilgi varsayımı ile denge kavramı iki yönlü bir totoloji oluşturur: Piyasa sistemi dengede ise, denge fiyat-ları bireylerin planlarını gerçekleştirebilmeleri için tüm bilgileri içerdiğinden, bireyler tam bilgiye sahiptir. Öte yandan, piyasa sistemi bir an için denge durumundan saparsa, tam bilgi varsayımı, tüm bi-reylerin otomatik olarak kararlarını diğer bireylerin kararlarıyla uyumlu hale getirmesine ve böylece yeni bir dengeye varılmasına yol açacaktır. Bu nedenle tam bilgi varsayımının sorgulanması denge analizinin de sorgulanması demektir.

Hayek'e göre, yukarıda da belirttiğimiz gibi, piyasanın denge-si, tüm bireylerin planlarının birbirleriyle tutarlı olmasını, dengenin sürmesi ise her bir bireyin diğer bireylerin davranışlarına ilişkin beklentilerinin doğru çıkmasını ifade eder ya da gerektirir. Sürekli olarak bireyin başkalarının davranışlarını doğru olarak öngörebil-mesi pek akla uygun bir varsayım olmaması nedeniyle, piyasa denge-si olsa olsa anlık bir denge olabilir. Dolayısıyla bireylerin kararları-nı/davranışlarını oluştururken kullandıkları bilginin niteliği sanıla-nın çok ötesinde önemlidir.

Somut yaşamda bilgi, (üretici ya da tüketici) bireyler arasında dağılmış durumdadır ve her bir birey(üretici) kendi çevresi (mal pi-

Page 111: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 111

yasası)ile ilgili eksik-mevzi-yanlış olması muhtemel bilgileri ile plan-larını oluşturur. Bu nedenle toplumun çözülmesi gereken temel ikti-sadi problemi, yukarıda belirttiğimiz gibi, bu bilginin tek bir birey ya da merkez tarafından nasıl toplanabileceği değil, toplumdaki her bir bireyin sahip olduğu bilgileri en iyi şekilde kullanmasına yardımcı olacak koşulların tespitidir. Kısaca temel iktisadi problem, kaynakla-rın etkin kullanımından çok bilginin etkin kullanımıdır.

Hayek'in rekabetçi piyasa sürecini bir kurum olarak savun-masının temel dayanağı da buradadır. Söz konusu toplumun bireyleri arasında yayılı olan bu bilgi30, üç nedenle bir merkezi otorite tarafın-dan belirli amaçların gerçekleştirilmesi için etkin bir şekilde toplanıp kullanılamaz:(i) Piyasada karşılaşılan fiyatlar ya da fırsatlara (daha doğrusu onların belirli durum ya da koşullarına) ilişkin bilgiler, geçi-ci, kısa ömürlü, hemen eskiyen bir niteliğe sahiptir. Bu bilgi, bir mer-kezi kamu otoritesince toplansa bile, toplanması için geçen süre için-de pratik değerini kaybedebilir. (ii) Piyasanın sağladığı bilgi yerel ve zımni bilgidir. Bu bilgi teorik ya da teknik bilgi değil, insanların piya-sanın içinde, bilfiil yaşayarak, yaparak öğrendikleri, insanların dav-ranışlarına sinmiş bilgidir. Dolayısıyla kitaplarda olmayan, piyasada üretici ve tüketicilerin davranışlarında ifadesini bulan bu bilginin merkezileştirilmesi mümkün değildir. (iii) Piyasanın kamu kurumla-rına ve merkezi planlama kurumuna bir diğer üstünlüğü de yalnızca ürün fırsatları hakkında bilgi sağlamaması, aynı zamanda bireylerin tercihleri hakkında da bilgi sağlamasıdır. Bu nedenlerle Avusturya Okulu (Hayek) için, bir ekonomide hangi fırsatlar seti ile tercihler setinin, tüm bireylerin faaliyetleri arasında koordinasyonu sağlaya-

30 İktisatçı de Soto (2008:17-18) da, piyasa katılımcılarının sahip oldukları bilginin

niteliklerini şu şekilde sırlamaktadır: a) Bilimsel bilgiden çok öznel ve uygulamadan elde edilen bilgi, b) belirli kişilere has (exclusive) bilgi, c) tüm piyasa katılımcıları ara-sında parça parça yayılı olarak bulunan bilgi, d) yazılı olmayan ve dolayısıyla ifade edilemeyecek (tacit and inarticulable) bilgi, e) yoktan, girişimci uygulamalarınca yaratı-lan bilgi, f) büyük ölçüde farkında-olmaksızın, karmaşık sosyal ilişkiler süreci ile aktarı-labilen bilgi. (Hayek’te bilginin niteliğine ilişkin ayrıca Bkz. O’Driscoll ve Rizzo, 1996:102-109; Oğuz, 2010)

Page 112: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

112 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

cak fiyatları oluşturacağı ve ekonominin genel dengesini sağlayacağı bilgisine ulaşmak mümkün değilse de, bir ideal olarak kalsa da, yine de varolan kurumlar içinde bu ideale en iyi hizmet edecek kurum, rekabetçi piyasa sürecidir.

III.3. Tam Rekabet Yerine Keşif Süreci Olarak (Yarışmacı) Rekabet

Avusturya İktisat Okulu'na göre neoklasik iktisat teorisindeki (tam) rekabet kavramının, günlük dilde kullanılan “rekabet” sözcü-ğüyle bir alakası olmadığı gibi, Adam Smith gibi klasik iktisatçıların kullandığı rekabet kavramıyla da aynı anlamda kullanılmamaktadır. Hayek’e göre neoklasik iktisadın kullandığı “tam rekabet” kavramı, belirli şartlarla tanımlanan statik bir durum olup, “bu şartlara ulaşıl-dığında günlük dilde kavramın çağrıştırdığı tüm faaliyetler ortadan kalkmakta, rekabet imkansız hale gelmektedir”31. Oysa rekabet kav-ramının ilk özelliği “dinamik bir süreç” (Hayek, 1948:92-94), ikinci özelliği ise, “başvurulmadığı takdirde kimsenin bilemeyeceği ya da istifade edemeyeceği bir keşif süreci olgusu” olmasıdır (Hayek, 1978:179). Bu anlamda süreç olarak rekabet ya da dinamik rekabet olarak adlandırılabilecek Avusturya Okulu rekabet kavramı, statik rekabet ya da nihai durum olarak rekabet (competition as end-state) şeklinde adlandırılabilecek neoklasik iktisadın tam rekabet kavra-mından tamamen farklıdır. Avusturya Okulu’nun rekabet kavramı daha çok klasik iktisatçıların “serbest rekabet” ya da “yarışmacı reka-bet” (rivalrous competition) kavramlarına karşılık gelmektedir (Blaug, 1997; Kirzner, 2000:218).

Avusturya Okulu, dinamik rekabet kavramının neoklasik ikti-satta tam rekabet kavramına dönüşümünü, genel denge analizinin ve onun gerektirdiği matematik-formel analizin neoklasik iktisada ha-kim olması ile açıklamaktadır. Tam rekabet varsayımı genel denge analizi için o kadar elzemdir ki, iktisatçı John Hicks bunu “tam reka-bet varsayımından vazgeçme, genel denge teorisinin büyük kısmının

31 “Tam rekabet, [reklam, fiyat düşürme üretilen mal ya da hizmetin iyileştirilmesi (farklılaştırılması)

gibi] tüm rekabetçi faaliyetlerin olmaması anlamına gelmektedir.” (Hayek, 1948:96)

Page 113: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 113

çökeceği tehdidi olarak algılanmalıdır” ifadesiyle belirtmekte-dir(aktaran Kirzner, 2000:206).

Bilindiği gibi neoklasik iktisatta tam rekabet kavramı şu şart-ların eşanlı olarak geçekleştiği durumu ifade eder: (i) Piyasada çok sayıda alıcı ve satıcı vardır ve bunların hiç biri tek başına piyasa fiya-tını belirleyemezler; (ii) Kaynakların sektörler arasındaki akışkanlı-ğında tam bir serbestlik vardır; (iii)Tüm üreticiler tıpa tıp aynı (ho-mojen) malı üretirler; (iv) Üretici ve tüketici olarak her birey piyasa şartları ve diğer bireylerin kararları hakkında tam bilgiye sahiptir (Hayek, 1948:85).

Söz konusu bu şartların aynı anda gerçekleşmesi, nihai ve sta-tik bir durumu tanımlar. Oysa Avusturya Okulu için asıl önemli olan iki denge arasındaki süreçtir ve bu süreçte birey yalnızca fiyat-alıcı, önceden belirlenmiş bir plana göre fiyat sinyallerine neredeyse oto-matik yanıt veren bir varlık değildir; rekabetin de piyasada çok sayı-da alıcı ve satıcının bulunması ile bir ilişkisi yoktur. Bireyler yaratıcı faaliyetlerini, zaman içinde yaşanan belirsizlikler ve değişmeler için-de gerçekleştirirler ve bu nedenle piyasada karşılaşılan fiyatlar bir bilgi taşıma-iletme (ve dolayısıyla bireylerin kararları arasında ko-ordinasyon sağlama) aracı, rekabet ise keşif sürecidir: Piyasada her-hangi bir hammaddenin üretiminde ortaya çıkan bir kıtlık, bu ham-maddenin kullanıcılarına artan fiyatlar şeklinde bir bilgi olarak yan-sır ve bu eldeki hammaddenin daha etkin kullanılmasına, yerine baş-ka bir hammaddenin ikame edilip edilemeyeceğinin araştırılmasına yol açar. İşte piyasada rekabetin önemi, girişimcileri diğer girişimci-lerin göremediği fırsatları bulup çıkartmaya, uyanıklığa ve keşif sü-recine sevk etmesidir. Kısaca rekabet, “sonuçları önceden tahmin edi-lemeyen bir keşif süreci, daima bilinmeyene doğru bir yolculuk, önceki-ne göre nesneleri daha iyi yapacak yol ya da metotları bulma süreci-dir” (Hayek, 1948:101).

Bu anlamda, girişimciler fiyat alıcı değil, aksine bu rekabetçi keşif sürecinde fiyat ve miktar yapıcıdırlar. Girişimcilerin bu keşif süre-ci ve piyasa katılımcılarının giderek daha fazla durum ve fırsatlara ilişkin daha doğru bilgilerin farkına varmaları, piyasanın sistematik

Page 114: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

114 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

bir şekilde dengeye yönelmesinin iki temel öğesidir. Ancak belirtil-mesi gereken, dengelenme sürecinin mutlaka tamamlanacağı diye bir şey söz konusu değil. Çünkü bir yandan, zevkler, kaynakların elde edilebilirliği ve teknolojik imkanların ve bunlara ilişkin bilgilerin sü-rekli değişimi, diğer yandan girişimcilerin cesaret ve hayal güçlerini kullanarak belirsizlik içinde aldıkları kararlar sonucunda kâr kadar kayıpların da söz konusu olması, garantili, tek yönlü ve kırılmaz bir şekilde dengeye yakınsanacağı anlamına gelmez (Kirzner, 2000:19).

III.4. Tekelci Piyasalar

Tam rekabet varsayımı, daha önce belirttiğimiz gibi denge kavramının geliştirilmesine temel oluşturması kadar, rekabetin yo-ğunluk derecesine göre piyasaların sınıflanmasına da teorik bir kri-ter sağlar.

Neoklasik iktisat teorisi tekelci piyasaları, tam rekabet varsa-yımlarından, çok sayıda satıcının varlığı ve sektörler arasında kay-nak-akışkanlığının olması varsayımlarının geçerli olmadığı piyasalar olarak tanımlar. İlk varsayımla ilgili olarak, tam rekabet piyasasında her bir satıcının karşılaştığı talep eğrisinin eğiminin yatay olduğu ve bunun satıcıların fiyat-alıcı(price taker)lar olduğunu ifade ettiği öne sürülür. Tekelcinin karşılaştığı talep eğrisinin eğimi ise negatif eğim-lidir ve bu da üreticinin fiyat saptayıcı (price-setter) olduğunu göste-rir. Tüm bireylerin akılcı (rasyonel) olduğu varsayıldığında, tekel-üretici fiyatını, gelirini maksimum kılacak seviyede belirlerken, tam rekabet piyasasında fiyat, üreticinin maliyetlerinden tamamen ba-ğımsızdır. Dolayısıyla üretici, tekelci piyasada, rekabetçi piyasadan daha fazla karını artırabilir. Sonuçta, talebin fiyat esnekliğine bağlı olan tekelci-kar seviyesinin, ''tekelci güç''ün ölçüsü olduğu ileri sürü-lür. Mises’e göre “tekel” olgusu, “karar alma aşaması” ile değil, “kay-nak mülkiyeti” ile ilgili bir konudur. Tekel olgusu, piyasa süreci ana-lizine bir istisna durum olarak görülür: Yalnızca tekel durumunda, rekabetçi piyasa sürecinde faktör sahipleri ile tüketici çıkar birliği bozulur ve yalnızcafaktör sahiplerini lehine bir etkinsizlikle karşılaşı-labilir (Mises, 1998:355-374; Kirzner, 2000:165-179).

Page 115: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 115

Avusturya Okulu ile neoklasik iktisat arasında tekelci piyasa konusunda bir diğer farklılık da, kaynakların tam akışkanlığı varsa-yımından kaynaklanır. Neoklasik iktisat teorisine göre bu varsayım, tekel piyasasında piyasaya çeşitli giriş engelleri ile geçersiz kılınır. Avusturya Okulu iktisatçıları, bu görüşün Ricardo'nun “tekelin kıtlık-tan kaynaklandığı” görüşüne dayandığını, kendilerinin ise Adam Smith'in “hükümetin sağladığı imtiyazların tekele neden olduğu” gö-rüşünü benimsediklerini ileri sürerler. Bu durumda piyasaya girişi engelleyen etkenler, piyasa sürecinde kendiliğinden değil, bu sürece dışsal müdahalelerden doğar. Dolayısıyla bu tekel görüşünü savuna-bilmek, piyasa sürecinin kendiliğinden kaynak akışkanlığını engelle-mediğini göstermeyi ve neoklasik iktisadın belli başlı piyasaya giriş engellerinin tartışılmasını gerekli kılar. Şimdi neoklasik iktisadın öne sürdüğü belli başlı piyasaya giriş engeli yaratan etkenleri ele alalım (Ioannides,1992:46-49):

-Mal Farklılaştırılması: Neoklasik teoriye göre piyasaya giriş engellerinden biri, satıcıların mallarını, bulundukları sektördeki top-lam talepten soyutlamak için, farklılaştırmaya gitmelerinden doğar. Üretici malını, piyasadaki diğer (aynı malı üreten) firmaların malla-rından farklılaştırdığı ölçüde, tekel olacağı düşünülür. Avusturya Okulu bu düşünceyi rekabetin bir süreç olduğu görüşünden hareket-le eleştirir: Mal farklılaştırması hipotezi, mal farklılaştırmasından sonra tekel piyasasının ortaya çıktığını ifade eder. Oysa mal farklılaş-tırması eğilimi, rekabetin bir sonucu, her satıcının rakiplerinden da-ha farklı mal sunma gayretlerinin bir yansımasıdır. Bu nedenle Kirzner'a göre mal farklılaştırması rekabetin yokluğunun değil, varlı-ğının bir kanıtıdır.

-Doğal Tekel Hipotezi: Bu hipotez, bir sektörde optimum giri-şim ölçeğinin çok büyük (ve bazı hallerde buna ilaveten talebin de birden fazla firma için yetersiz) olması nedeniyle birden fazla firma-ya yer olmaması durumunu ifade eder. Bu giriş engelinin önemi, pi-yasa sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıktığının öne sürülmesinden kaynaklanmaktadır. Avusturya Okulu ise bu hipotezin, tekelci firma ürününün yakın-ikame malının olmadığı gizil varsayımına dayandı-

Page 116: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

116 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

ğını, rekabet sürecinin ise piyasada böyle mallar bırakmayacağını, dolayısıyla doğal tekellerin tamamen keyfi bir iradeye dayandığını öne sürer.

-Reklamlar: Üreticinin, malının rakiplerinden hem daha farklı hem de daha iyi olduğuna tüketicilere inandırmak için yaptığı har-camalar ele alındığında, üretim maliyeti ve satış maliyetleri ayrımı yapılır. Üretim maliyetleri, malın üretim ve tüketicilere ulaşma mali-yetlerinin toplamını içerir. Satış maliyetleri ise, spesifik bir malın talebini artırmak için satıcı tarafından yapılan harcamaları ifade eder. İşte bu satış maliyetlerinin tipik örneği, reklam giderleridir. Oysa tam bilgi varsayımı altında (alıcılar malların her türlü nitelikle-rini, satıcılar da tüketicilerin tercihlerini tam olarak bildiklerinden), satış maliyetleri söz konusu değildir. Bu nedenle satış maliyetlerinin olduğu bir piyasa tam rekabetle nitelendirilemez. Bazı iktisatçılar reklamcılığı bir giriş engeli olarak görseler de, farklı malların nitelik-leri hakkında tüketicileri bilgilendirdikleri için yararlı bulurlar. Avus-turya Okulu iktisatçılarına göre reklamın işlevi, tüketicilere mal hakkında bilgi vermek değil, sunulan fırsatı algılamalarını sağlamak-tır. Bu nedenle reklam, üründen ayrı bir şey değil onun bir parçası-dır. Dolayısıyla reklamcılık faaliyeti, bir giriş engeli olmaktan ziyade rekabetçi davranışın tipik bir örneği olarak algılanmalıdır.

-Sermaye Maliyetleri ve Başlama Maliyetleri: Bu maliyetlerin piyasaya girişin bir engeli olarak görülmesi, gerekli sermaye-nin/maliyetin yüksek olması ve tekelci firmanın reklam aracılığıyla potansiyel rakiplerin benzer mallar üretmesini engelleyeceği düşün-cesine dayanır. Avusturya Okulu ise, sermaye/başlama maliyetinin büyüklüğünün mutlak bir ölçütü olamayacağını, maliyetin büyüklü-ğünün girilmesi düşünülen tekelci piyasadaki beklenen karla ilişkili olduğunu öne sürer. Bu nedenle sermaye/başlama maliyetinin yük-sek olması, beklenen karın potansiyel rakibin bu riski almaya değ-meyecek kadar düşük olmasını ifade eder.

-Patentler ve Telif Hakları: Ticari sırlar diyebileceğimiz bu ka-tegori, zaman içinde rakipler tarafından keşfedilse bile modern yasal sistemce bir mülkiyet hakkı olarak güvence altına alındığı ve kulla-

Page 117: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 117

nımının başkalarına yasaklandığı durumu ifade eder. Bu konu Avus-turya Okulu tarafından yeterince açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu kategori bir yandan yasal sistemin piyasa üzerindeki etkisi ile ortaya çıktığı söylenirken, diğer yandan yasal sistemin de diğer sosyal ku-rumlar gibi bir kendiliğinden kurum olduğu öne sürülür. Dolayısıyla mülkiyet ve sözleşme özgürlüğünün maddi-nesnelerden maddi-olmayan nesnelere geliştirilmesinin, piyasa düzeninin içsel bir sonu-cu olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu durumda Avusturya Okulu ya pa-tent ve telif haklarının rekabet sürecini engellemediği ya da piyasa sürecinin kendisinin ürettiği bir piyasaya giriş engeli oluşturdukları-nı kabul etmelidir. Hayek, yasal sistemin bir piyasaya giriş engeli ya-ratabileceğini ve bu nedenle maddi-olmayan nesnelerin mülkiyet haklarına kuşkuyla yaklaşılmasını öne sürerken, O'Driscol ve Rizzo konuya tamamen olumsuz yaklaşmamakta ve araştırılması gerekti-ğini söylemektedirler.

Avusturya Okulu'nun tekeller (monopoller)in ortaya çıkışını devletin piyasa sürecine müdahaleleri ile açıklaması, tekelci oluşum-ları önlemeye yönelik hükümet politikaları konusundaki yaklaşımını da belirler: Anti-tekel politikalarına reddetme. Avusturya Okulu'na göre rekabetin topluma yararı, yalnızca tam rekabet durumu ile sı-nırlı değildir. Elbette ki rekabet tam olduğunda toplumdaki kaynak-ların kullanımı optimal olacaktır. Öte yandan eksik rekabet duru-munda da kaynakların kullanımı olabildiğince etkin olabilir. Bu ne-denle toplumun amacı, tam rekabet şartlarını sağlamak değil, fiili rekabet süreci önündeki engelleri kaldırmak olmalıdır. Ancak Avus-turya Okulu'nun anti-tekel politikalarına karşı çıkmasının nedeni, yalnızca devletin ekonomiye müdahalesine karşı olması değildir. Di-ğer gerekçelerden biri, devletin tam rekabet şartlarını yaratma giri-şimiyle statik bir sistem oluşturacağıdır. Devlet müdahalesi, tekelci-liği önleme amacıyla piyasayı kontrol eden piyasaya giriş engellerini ortadan kaldırırken bile piyasa dinamiklerini bloke etmeye yönelir. Hayek bu konuda, “rekabetçi düzen” (competitive order) yaratmak amacıyla “düzenli rekabet” (ordered competition) yaratmama uyarı-sında bulunur (Hayek, 1948). Örneğin, bir özel tekelin kamulaştırıl-masında kurumsal olarak rekabetten korunan bir kamu kuruluşu

Page 118: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

118 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

yaratılırken, rekabetin serbest olduğu özel tekel durumunda tekelci-nin gücünün üstesinden gelinebilir. Avusturya Okulu'nun anti-damping politikalarına yönelttiği eleştirilerin bir diğeri de bilgi teori-sine dayanır. Devletin tekellerle mücadele edebileceği görüşünün ardında, iktisatçının somuttaki piyasanın tam rekabet şartlarından hangi durumlarda ve ne derecede saptığını (fiyatın, girişimcinin ma-liyetini aşıp aşmadığını) bilebileceği varsayımı vardır. Oysa Avustur-ya Okuluna göre iktisatçıların, girişimcilerin sübjektif fırsat maliyeti-ni bilebilmesi, hesaplayabilmesi mümkün değildir. Neoklasik tekel teorisi, bireysel girişimcilerin algılamalarından hareketle değil, piya-sa dışındaki iktisatçı-gözlemcilerin algılamalarından hareketle mali-yet ve gelirleri tanımlar. Yine Kirzner'a göre, devletin anti-tekel poli-tikalarla ekonomiye müdahalesinin, kısa dönemde fiyatları düşürme, mal arzını çoğaltma gibi olumlu etkileri olsa da uzun dönemde ku-rumsal açıdan girişimcilerin gelişmesi için gerekli ortamı ortadan kaldırma olumsuz etkisi olacaktır.

Sonuç Yerine: Avusturya Okulu Piyasa Süreci Analizinin Uygulama Alanları

Piyasa süreci teorisi; kökleri 1870’lere Carl Menger’e kadar uzanmakla birlikte, temellerinin 1930’lu 1940’lı yıllarda Mises ve Hayek’in çalışmalarıyla atıldığı, çatısının ise 1960’lı 1970’li yıllarda Kirzner ve Rothbard’ın çalışmalarıyla çatıldığı, temel sorunsalı somut piyasa ekonomilerini açıklamak olan Avusturya İktisat Okulu’nun mikroiktisat analiz çerçevesini ifade etmektedir.

1980’lerden bu yana, özellikle son yıllarda yapılan çalışmala-rın ışığında diyebiliriz ki, Avusturya İktisat Okulu artık teorik çerçe-vesi olgunlaşmış bir paradigmaya dönüşmüştür: Okulun çalışmaları-nın niteliği, yalnızca neoklasik mikroiktisadı eleştirmenin ötesine geçmiş, iktisadın çeşitli alt dallarına ya da iktisat politikaları tartış-malarına verimli katkılar yapan, iktisat disiplinini zenginleştiren bir yapıya dönüşmüştür.

Bu tespitimizi doğrulamak üzere, çalışmamızı piyasa süreci analizinin uygulamalı mikroiktisadın (applied microeconomics) çe-

Page 119: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 119

şitli alt dallarına uygulanmasına ilişkin bazı örnekler vererek tamam-lamak istiyoruz.

Her şeyden önce son 20- 30 yıllık dönemde endüstriyel orga-nizasyon, yönetim bilimleri, stratejik yönetim, girişimcilik ve firma teorisi gibi işletme ya da yönetim bilimleri konularında çalışanlarla Avusturya Okulu taraftarları arasında etkileşim, Avusturya Oku-lu’nun bir uygulama alanı olarak bu alanda oldukça verimli sonuçla-rın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Birkaç örnek vermek gerekir-se:

• Frederic E. Sautet, Entrepreneurial Theory of the Firm 2000,

• Nicolai J. Foss ve Peyer G. Klein, Entrepreneurship and the Firm: Austrian Perspectives on Economic Organization 2002,

• Roger Koppl, Austrian Economics and Entrepreneurial Studies 2003,

• Jack Birner ve Pierre Garrouste, Market Information and Communication: Austrian Perspectives on the Internet Economy 2004,

• Fu-Lai Tony Yu, Firms Strategies and Economic Growth 2005,

• Tyler Cowen ve David Parker, Market in the Firm: Market Pro-cess Approach to Management 2007,

Bunların dışında Avusturya Okulu rekabetçi piyasa düzeninde bilginin etkinlikle ilişkisini çağdaş neoklasik iktisat taraftarlarıyla (Grosman, Stiglitz) tartıştığı gibi (Esteban F. Thompsen, Prices and Knowledge: An Austrian Perspective, 1992), refah iktisadı bağlamında da bu tartışmasını sürdürmektedir: Roy Cordato, Efficiency and Externalities in an Open-Ended Universe: A Modern Austrian Perspec-tive, 2007

Backhaus’un kitabı ise neredeyse Avusturya Okulu Uygulamalı İktisadı derlemesi gibi (Finansal İktisat, Kamu Ekonomisi, Sağlık Ekonomisi, Eğitim Ekonomisi, Refah Devleti, Emek Ekonomisi, En-düstriyel Organizasyon, İktisadi Sistemler, Tarım Ekonomisi, Doğal

Page 120: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

120 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Kaynaklar ve Çevre Ekonomisi gibi çok çeşitli alanlarda Okulun gö-rüşlerini tartışıyor): Jürgen G. Backhaus, Modern Applications of Austrian Economics, 2005,

Kaynakça

Blaug, M. (1997): Not Only Economics, Cheltenham-UK:Edward Elgar

de Soto, J. H. (2008): Austrian School: Market Order and Entre-preneurial Creativity, Celtenham UK: Edward Elgar

Hayek, F. A. (1948): Individualism and Economic Order, Chica-go: The University Chicago of Press

Hayek, F. A. (1967): Studies on Philosophy, Politics and Eco-nomics, Chicago: The University of Chicago Press, 96-105

Hayek, F. A. (1978): New Studies on Philosophy, Politics and Economics, GB: Routledge

Hayek, F. A. (1982): Law, Legislation and Liberty, Complete Edition in New One-Volume Paperback, London: Routledge&Kegan Paul

Ioannides, S. (1992): The Market, Competition and Democracy, Cheltenham-UK: Edward Elgar

Kirzner, I. M. (1963): Market Theory and the Price System, London: D. Van Nostrand Company Inc.

Kirzner, I. M. (1973): Competition and Entrepreneurship, Chi-cago and London. The University of Chicago Press

Kirzner, I. M. (1979): Perception, Opportunity and Profit, Chi-cago and London: The University of Chicago Press

Kirzner, I. M. (2000): The Driving Force of the Market, NY: Routledge

Lachman, L. M. (1977): Capital, Expectations and the Market Process, Kansas City: Sheed Andrews and McMeel Inc.

Page 121: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 121

Lahmann, L. M. (1994a): “From Mises to Schakle: An Essay on Austrian Economics and the Kaleidic Society”, Don Lavoie (ed.) Ex-pectations and the Meaning of Institutions, NY:Routledge, içinde, 223-233

Lahmann, L. M. (1994b): “Austrian Economics: A Hermeneutic Approach”, Expectations and the Meaning of Institutions, NY:Routledge, içinde,269-283

Littlechild, S. C. (1983): “Equilibrium and the Market Process”, I. M. Kirzner (edt.): Method, Process and Austrian Economics: Essays in Honor of Ludwig von Mises, Lexington Books

Loasby, B. J. (1991): “The Austrian School”, D.Mair ve A. G. Mil-ler (edts.): A Modern Guide to Economic Thought, Cheltenham-UK: Edward Elgar, 40-70

Menger, Carl (1985): Investigations into the Method of Social Sciences with Special References to Economics, NY and London: New York University Press

Mises, L. v. (1998): Human Action: A Treatise on Economics, The Scholar’s Edition, Auburn-Alabama:Ludwig von Mises Institute

O’Driscoll, Jr. G. P. ve M. J. Rizzo (1996): The Economics of Time and Ignorance, London: Routledge

Oğuz, F. (2010): “Hayek on Tacit Knowledge”, Journal of Insti-tutional Economics, 6(2), 145-165.

Reekie, W. D. (1984): Markets Entrepreneurs and Liberty: An Austrian View of Capitalism, NY: St. Martins

Yay, T. (1997): Çağdaş İktisadi Düşünce Okulları: Avusturya, Arz Yanlı ve Kamusal Tercihler Okulları, Yayımlanmamış Çalışma.

Page 122: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

122 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

AVUSTURYA İKTİSAT OKULU:

Menger’den Mises’e; Hayek’den Kirzner’e…

Coşkun Can Aktan ve Merve Yolal Eroğlu

I. GİRİŞ

İktisat biliminin bir disiplin olarak doğuşunda başlangıç olarak 1776 tarihi esas alınır. Bu tarih Adam Smith’in şaheseri Milletlerin Zenginliği’nin yayınlandığı tarihtir. 1776 yılından 1800’li yılların son çeyreğine kadarki dönem iktisadi düşünceler tarihinde Klasik İktisat Okulu’nun hakim olduğu yıllar olarak kabul edilir. 1870’li yılların başlarından itibaren ise Klasik İktisat Okulu' na muhtelif katkılar ve eleştiriler yöneltilmiştir. Marksist Okul, Tarihçi Okul, Lozan Okulu, Avusturya Okulu vs. bunlar arasında sayılabilir. Avusturya İktisat Okulu’nun doğuşu Carl Menger’in 1871 yılında İktisadın Prensipleri adlı eserini yazması ile başlar. Avusturya iktisat okulu özünde klasik iktisadın genel prensiplerini savunmakla birlikte klasik politik ikti-sadın muhtelif teorilerine katkılar ve eleştiriler sunmuştur. Bu çalış-mamızda Avusturya iktisat okulunun temel esasları, ilkeleri ve ayrıca bu okula katkılarda bulunan iktisatçıların görüşleri incelenmektedir.

II. GENEL OLARAK AVUSTURYA İKTİSAT OKULU

Avusturya iktisat okulu 19. Yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkmış bir iktisadi düşüncedir. Carl Menger, Eugen von Böhm-Bawerk, Fri-edrich von Wieser, Ludwig von Mises ve Friedrich A. Von Hayek oku-lun başlıca kurucu ve temsilcileridir. (Şekil-1) Söz konusu okulun

Page 123: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 123

doğuşu ve gelişimindeki önemli gelişmeleri şu şekilde özetleyebili-riz.32

Carl Menger, İktisadın Prensipleri adlı eserini 1871 yılında yayın-lamıştır. Menger bu eserini klasik iktisat öğretilerinin tersine, değer ve fiyat teorilerine farklı bir perspektif katarak kaleme almıştır.33 Klasik iktisatçılar değeri, üretim faktörlerinin faaliyetleri sonucunda elde edilen karşılık olarak görmekteydiler. Menger ise bir malın de-ğerini, tüketicilerin istek ve arzularını karşılamadaki tatmin özelliği ile açıklamıştır. Klasik iktisadın bir eleştirisi olarak kabul edilebile-cek olan bu eser yayınlandığı andan itibaren ilgi görmüştür. Menger daha sonra 1883 yılında bir başka önemli eserini yayınlamıştır.34

32 Bu konudaki açıklamaları Avusturya iktisat okulunun en önemli temsilcilerinden Kirzner’in kaleminden özetlemeye çalışacağız. Bkz. Israel M. Kirzner, “Austrian School of Economics”, The New Palgrave Dictionary of Economics”, 1976. vol 1, pp. 145-151. Kirzner’bu bu kısa ama öz çalışması Coşkun Can Aktan tarafında Türk-çe’ye tercüme edilmiştir. Bkz. Israel Kirzner, “Avusturya İktisat Okulu”, Türkiye Günlüğü, Sayı 30, Eylül-Ekim 1994. 33 Menger, C. ([1871] (1976)). Principles of Economics. (J. Dingwall, & B. F. Hoselitz, Trans.) New York:New York University Press. Sözkonusu esere online erişim için bkz: https://mises.org/sites/default/files/Principles%20of%20Economics_5.pdf

Menger’in 1871’de yayınlanan kitabı Türkçe’ye tercüme edilmiştir: bkz. Menger, C. (2009), İktisadın Prensipleri, (Çev. A.K. Çelebi), Ankara: Liberte Yayınları. Men-ger’in iktisada katkılarının güzel bir özeti için bkz: Salerno, J. T. (2016)“Carl Men-ger: Avusturya Okulu’nun Kuruluşu”, (çev: Ü. Çetin),

http://www.libertedownload.com/LD/arsiv/81/08-joseph-salerno-carl-menger-avusturya-okulunun-kurulusu.pdf

34 Menger, C. (1883), Investigations into the Method of The Social Sciences with Special Reference to Economics (New York University Press, 1985 2nd ed.). Urbana: University of Illionois Press.

Page 124: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

124 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Şekil-1: Avusturya Okulu’nun Başlıca Kurucuları ve Temsilcileri

Kaynak: Tarafımızca düzenlenmiştir.

Menger dışında Eugen von Böhm-Bawerk ve Friedrich von Wiser yaptıkları çalışmalarla Avusturya iktisat okulunun birinci dünya sa-vaşı öncesindeki en önemli temsilcileri olmuştur. Böhm-Bawerk ve Wieser tarafından yayınlanan eserlerde Menger’in subjektif değer teorisi, fiyat ve maliyet hakkındaki düşünceleri ayrıntılı olarak ince-lenmiştir.35 Böhm-Bawerk eserlerinde Marksist iktisat düşüncenin artık-değer kavramını da sert bir şekilde eleştirmiş ve ileriki yıllarda Avusturya iktisat okulunun subjektif değer teorisini sistematik bir şekilde yaymıştır. Carl Menger 1903’de Viyana Üniversitesi ekonomi profesörlüğünden emekliye ayrılmış ve kürsüsü Wieser’e devredil-miştir. Wieser, Menger’in değer teorisini geliştirerek yayınlayan ilk kişilerdendir.

Page 125: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 125

Öte yandan Birinci Dünya Savaşından önceki on yıl içerisinde Avusturya Okulunun bir iktisadi ve siyasi düşünce merkezi olarak ün kazanmasını sağlayan Böhm-Bawerk seminerleri olmuştur. Seminere Joseph A. Schumpeter ve Ludwig von Mises katılmıştır. Böhm-Bawerk 1914’de, Menger ise 1921’de vefat etmiştir. Wieser ise, öldü-ğü tarih olan 1926 yılına kadar öğretim üyeliğine devam etmişse de ağırlık esasen genç öğretim üyelerine doğru kaymıştır. Bu genç öğre-tim üyeleri arasında Böhm-Bawerk’in öğrencisi Ludwig von Mises ve Wieser’in kürsüsünü devam ettiren Hans Mayer bulunmuştur. Daha sonra Avusturya iktisat okulu Richard Strigl, Ewald Schams, Leo Schonfeld, Gottfried Haberler, Fritz Machlup, Oskar Morganstern, Paul N. Rosenstein-Radon, Felix Kaufman, Alfred Schutz, Erik Voe-gelin ve Friedrich von Hayek gibi isimler muhtelif katkılarda bulun-muşlardır. Bu isimlerden şüphesiz Mises ve özellikle Hayek, ileriki yıllarda Avusturya okulunu Menger, Böhm-Bawerk ve Wieser’den çok daha ileriye taşıyan isimler olmuştur.36 İngiliz iktisatçı Lionel Robins’in Viyana’daki entelektüel akımın etkisi altında kalması da bu döneme rastlamaktadır. 1931’de Robins, Hayek’i Londra İktisat Oku-lu’nda ders vermeye davet etmiştir. (Kirzner, 1987)

Hayek’in İngiltere’ye gitmesi Avusturya İktisat okulunun

“konjonktür hareketleri teorisi”nin yayılmasını sağlamıştır. Mises bu teoriyi 1912’de şekillendirmiştir. Mises, konjonktür hareketleri teorisinin temellerini İsveçli iktisatçı Knut Wicksell’in görüşlerinden yararlanarak ortaya koymuştur. Bütün bu gelişmelerle 1930’lu yıllar Avusturya iktisat okulu için bir dönüm noktası olmuştur. Hans Mayer, İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar Viyana Üniversitesindeki kürsüsünde görevini sürdürürken, Mises etrafında toplanan genç iktisatçılar grubu kısa süre içerisinde dağılmışlar ve bunların birçoğu ABD’nde değişik üniversitelere gitmişlerdir. Mises’in 1934’de Cenevre’ye ve daha sonra New York’a; Hayek’in Londra ve sonra

35 Bkz. Böhm-Bawerk, 1959a, 1959b,1962. ; Wieser, 1927, 1989.

36 Mises ve Hayek’in başlıca önemli eserleri kaynakça kısmında sunulmuştur. Mi-ses ve Hayek’in bazı önemli eserleri de Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Bkz. Mises, 2007, 2008. ; Hayek, 1995, 1996, 1997.

Page 126: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

126 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Chicago’ya gitmesiyle birlikte Viyana, Avusturya İktisat Okulunun merkezi olma özelliğini kaybetmiştir.

Hemen belirtelim ki, Avusturya iktisat okulunun kurucuları ve ilk temsilcilerinin birçoğunun eseri Almanca olarak yazılmıştır. Bu eser-ler daha sonra İngilizce ’ye tercüme edilmiştir. Hayek ise eserlerinin hemen hemen tamamını İngilizce olarak kaleme almıştır. 37

Avusturya iktisat okulunun doğuşu ve gelişimini bu şekilde kısa-ca özetledikten sonra şimdi okulun temel ilkelerini açıklamaya çalı-şalım. (Şekil-2) Avusturya iktisat okulunun başlıca metodolojik ilke-lerini şu şekilde sıralayabiliriz:38

-metodolojik bireycilik,

-praksiyoloji,

-metodolojik sübjektivizm,

-marjinalizm,

-kendiliğinde oluşan düzen,

-apriorizm

Bireycilik (individualism), Avusturya iktisat okulu mensuplarının genel olarak kabul ettikleri en önemli ilkelerin başında gelir. Bu ilke-ye göre sosyal yaşamın ve sosyal bilimlerin temel gayesi bireyin öz-gürlüğü, refahı ve mutluluğudur. Bu ilkeye göre toplumda “bilinçli” eylemde bulunan tek varlık insandır ve sadece insanlar (bireyler) karar ve tercihlerde bulunurlar. Ludwig von Mises bireycilik ilkesini açıklamak için felsefede kullanılan praksiyoloji (praxeology) kavra-mından yararlanır. Mises, iktisadi olayları anlamak için öncelikle bi-linçli olarak gerçekleşen insan eylemlerine başvurulması gerektiği

37 Avusturya iktisat okulunun ilk temsilcilerinin İngilizce’ye tercüme edilen başlıca

eserleri bu çalışmanın sonunda referanslar bölümünde sunulmuştur. Bkz: Menger, 1871, 1883; Mises, 1951,1953, 1962a, 1962b,1978, 1983, 2005,.Hayek’in başlıca önemli eserleri için bkz. Hayek, 1945, 1948, 1976, 1979,1978a, 1978b, 1985, 1999,. 38 Avusturya iktisat okulunun metodoloji ve ilkeleri konusunda bkz: Kirzner, 1976; White, 1984;

Boettke & Coyne, 2015; Butler, 2010; Aktan, 2018.

Page 127: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 127

konusuna vurgu yapmaktadır. İlk kez Mises tarafından kullanılan praksiyoloji kavramı iktisadi davranışları kapsayan bütün insan ey-lemlerinin bir genel teorisi olarak düşünülmüştür (Yay, Turan & Yay, Gülsün, 2007:17-18).

Şekil-2: Avusturya İktisat Okulu’nun Temel İlkeleri

Metodolojik sübjektivizm ve bununla alakalı marjinalizm Avus-turya iktisat okulunun diğer önemli ilkeleridir (Yay, 2004; Yılmaz, 2004)). Subjektif değer teorisine katkıda bulunan Menger, Gossen ve Walras gibi iktisatçılara göre mal ve hizmetlerin ölçülebilir objektif bir değeri yoktur; mal ve hizmetlerin değerini belirleyen tüketicilerin elde ettikleri tatmin düzeyidir. Bir başka ifadeyle, subjektif değer teorisine göre “tatmin” (satisfaction) subjektiftir; tüketiciden tüketi-ciye değişebileceği gibi aynı tüketicinin aynı maldan aldığı tatmin zamana ve mekana göre de değişebilir. Tatmin aynı şekilde bir sayı-sal ölçüme tabi tutulamaz. Öte yandan insanlar, tüketimlerini arttır-dıkça bir doyuma ulaşırlar ve bir aşamadan sonra ihtiyacın şiddeti azalır. İktisat biliminde “Azalan Marjinal Fayda Kanunu” adı verilen yasaya göre bir tüketicinin belirli bir dönemde belirli bir maldan tü-

Page 128: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

128 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

kettiği miktar arttıkça, tüketilen her ilave birimin faydası yani marji-nal faydası giderek azalır.

Avusturya iktisat okulunun belki de en etkileyici düşünürlerin-den Hayek’in bilgi teorisi ve bilgi felsefesi (epistemoloji) alanında yaptığı çalışmalarda insan bilgisinin sınırlılığı ve parçalı oluşu üze-rinde önemli bir vurgulama vardır. Herhangi bir toplumda mevcut ve işlerliği bulunan bilgiler bir bütün olarak hiçbir mekânda ya da hiçbir zihinde mevcut değildir. Toplam bilgi bütün insanlar arasında dağıl-mış vaziyettedir, yani parçalıdır. Hayek, her insanın bilgisinin sınırlı olduğunu, toplam bilgi bütününün yalnızca küçük bir parçasını teşkil ettiğini ifade etmektedir. Bir insan ne kadar zeki olursa olsun top-lumda mevcut bilginin yalnızca küçük bir kısmını bilebilecektir.39 Bu açıklamalar çerçevesinde “sınırlı insan bilgisi” ve “sınırlı rasyonalite”40 de Avusturya iktisat okulunun temel kavramları olarak ele alınabilir. Hayek, “kendiliğinden oluşan düzen (spontaneous order) ve “kültürel evrim” (cultural evolution) adını verdiği kavramlarla sadece iktisat bilimine değil sosyal ve beşeri bilimlere çok önemli katkılar sunmuş-tur. Hayek’e göre insanların bilinçli eylemleri neticesinde oluştur-dukları ya da kurdukları düzen (“oluşturulmuş düzen”) bilinçli insan eylem ve davranışları olmaksızın ve bir otoritenin dışarıdan yönlen-dirme ve planlamasına gerek duyulmaksızın ortaya çıkan düzenlere göre çok daha başarısızdırlar. Hayek, piyasanın başarılı; devletin ise etkinlik ve verimlilikten uzak başarısız bir kurum olmasını “kendili-ğinden oluşan düzen ve “kültürel evrim” ile açıklamaktadır.

39 İnsan bilgisinin sınırları ve özellikle F.A. von Hayek’in insan aklının sınırları

üzerine düşünceleri konusunda şu kaynaklara müracaat edilebilir: Hayek, 1937; Hayek, 1945; Hayek, 1978a; Hayek, 1985. Hayek’in özellikle Duyumsal Düzen (Sensory Or-der) kitabı tümüyle insan zihninin işleyişi ve fonksiyonları üzerine önemli bir eserdir. Bkz. Hayek, 1999. Türkçe’de konuyu inceleyen bazı çalışmalar için bkz: Aktan & Vural, 2006; Aktan & Vural, 2009. 40 “Sınırlı rasyonalite” (bounded rationality) kavramını ilk kullananların başında 1978 yılında Nobel

ekonomi ödülünü kazanan Herbert Simon gelmektedir. Simon’la popülar olan bu kavramın geri-sinde ondan çok daha önce bu meseleleri irdeleyen ya da inceleyen Hayek’in olduğunu söyle-yebiliriz. Kanaatimizce sınırlı rasyonalite kavramı her ne kadar davranışsal iktisat disiplinin ana kavramlarından birisi olsa da bu kavramın Avusturya iktisat okulunun da temel kavramlarından biri olduğuna şüphe yoktur.

Page 129: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 129

Son olarak “apriorizm” olarak ifade edilen felsefi düşünce de Avusturya iktisat okulu bünyesinde kabul gören ve benimsenen bir yaklaşımdır. Praksiyoloji kavramı gibi “apriorizm” kavramının da popülerlik kazanmasını sağlayan Mises olmuştur ve O’na göre göre ampirizm (deneye dayalı bilimsel araştırmalar) tek başına bilgiyi “doğru” olarak kabul etmemizi sağlayamaz. Mises ve Avusturya ikti-sat okulu alanında çalışma yapan iktisatçılar; hiçbir deneye dayan-mayan ve tamamen akıl, sezgi ve gözlemler yoluyla elde edilen bilgi-nin (a priori bilgi) ayrıca test edilmeye ihtiyacı olmadığı görüşünde-dirler.

III. AVUSTURYA İKTİSAT OKULU’NUN BAŞLICA TEMSİLCİLE-Rİ

Avusturya İktisat Okulu’nun en önemli temsilcilerinin görüşlerini kısaca özetlemeye çalışalım.

Carl Menger (1840-1921)

“Doğrudan bir genel istek ve irade olmaksızın kurumlar nasıl genel refahın oluşmasına ve gelişmesine imkan sağlamışlardır?”

Carl Menger

Avusturya iktisat okulunun ortaya çıkmasını ve düşünsel temel-lerinin atılmasını sağlayan kişilerin başında Carl Menger41 gelmekte-dir. Carl Menger'in “Politik İktisadın İlkeleri” adlı kitabının yayın yılı olan 1871 tarihi Avusturya İktisat Okulu’nun ve marjinalist devrimin

41 Carl Menger 23 Şubat 1840 tarihinde Polonya’nın Galiçya bölgesinde doğmuştur. Viyana ve Prag

Üniversitelerinde hukuk okumuş ve doktorasını 1867 yılında Krakov Üniversitesi’nden almıştır. 1867-1871 yılları arasında değer kavramı üzerinde çalışmalar yapmış ve yukarıda da belirttiği-miz üzere ünlü eseri olan “Politik İktisadın İlkeleri” adlı eserini 1871 tarihinde yayınlamıştır. 1873’de Viyana Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapmaya başlamıştır. 1879’da ise Politik İktisat Bölüm başkanı olmuş ve bu görevi 1903 yılına kadar devam etmiştir. Bu zaman dilimi bo-yunca öğrencileri ile yapmış olduğu çalışmalar Avusturya İktisat Okulu’nun temel yapıtaşlarını oluşturmuştur.

Page 130: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

130 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

doğuşu olarak kabul edilmektedir (Yay, 2004: 1). Menger’in bu kitabı yazmasındaki temel amacı; değer kavramının Klasik görüşte savunu-lanın aksine, yani değerin emek tarafından belirlendiği fikrine karşı-lık “subjektif değer” kavramının varlığını ortaya koymaktır. Bu bakış açısına göre, bir şeyi değerli yapan onun için ne kadar emek harcan-dığından ziyade ne kadar tercih edildiğidir. Diğer bir deyişle, bir şey diğerine tercih ediliyorsa onun daha değerli olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Menger eserinde şöyle yazmaktadır:

“Değer, ne kendi başına bağımsız olarak ortaya çıkan, ne doğru-dan mülkiyet ile ilgisi olan ne de malların içerisinde olan bir şey değil-dir. Değer, yaşamını devam ettirme ve refahını arttırma çabası içinde olan iktisadi insanın mallara atfettikleri subjektif değerdir. Değer in-sanın bilinçli iradesi dışında ortaya çıkan bir şey değildir.” (Menger, 1871:121)

Menger’in iktisadi analizlerinin temelinde subjektivizm ve meto-dolojik bireycilik anlayışı yatmaktadır. Menger’e göre, bireyler amaç-ları doğrultusunda faaliyet göstermekte ve bu faaliyetler bazı sonuç-lar doğurmaktadır. Diğer bir deyişle Menger, iktisadi faaliyetleri ele alırken neden-sonuç ilkesinden faydalanmaktadır. Buna bağlı olarak, iktisadi faaliyetlerin temel nedeni olan bireysel ihtiyaçların karşı-lanmasından hareketle bazı malların neden ekonomik mal sayılaca-ğını veya bunlara neden değer yüklenileceğini, bazı malların neden değişime konu olacağını veya değişime konu olan bazı malların ne-den paraya dönüşeceği gibi pek çok konuya da açıklık getirmektedir (Yay, 2004: 2-3).

Menger’in iktisat bilimine yaptığı katkılara bakıldığında öncelikle “değer teorisi” karşımıza çıkmaktadır. Menger’e göre değer; malların veya mal miktarlarının ihtiyaçlarımızın tatmininde bizim için ifade ettiği önemdir. Yani değer; malların doğal bir özelliği olmasından ziyade, ihtiyaçlarımızı karşılaması ve tatminine bağlı olarak yükledi-ğimiz önemi ifade etmektedir. Bunun yanı sıra Menger, değer kavra-mının malların ekonomik olup olmamasına bağlı olarak da değişiklik göstereceğini düşünmektedir. Ona göre, ekonomik olmayan malların ne mübadele değeri ne de kullanım değeri bulunmaktadır. Çünkü

Page 131: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 131

ekonomik bir malı ekonomik olmayan bir maldan ayıran şey, ihtiyaç tatmininin mal miktarına bağlı olmasıdır. Örneğin, uçsuz bucaksız ağaçların olduğu ormanda yaşayan bir kişi, ihtiyaçlarını karşılamak için sadece yirmi ağaca ihtiyaç duyuyorsa, yaşadığı yerde milyonlar-ca ağaç olduğu için ormanda yangın çıksa dahi ihtiyaçlarını tatmin ederken etkilenmeyeceğini bilmekte ve bu yüzden ağaç miktarını kontrol etme ihtiyacı hissetmemektedir. Fakat aynı ormanda bu kişi-nin meyvesini yiyebildiği sadece on adet meyve ağacı varsa ve or-manda yangın çıkarsa, kişi ihtiyacını tatmin edememe korkusu yaşa-yacak ve her bir ağaç onun için değerli olacaktır (Menger, 2009: 63-66). Böylece Menger, ilk defa malları “ekonomik mallar” ve “ekonomik olmayan mallar” şeklinde sınıflandırarak aralarındaki farkı açık bir şekilde ifade etmiştir. Düşünür bu ayrımı yaparken malların ihtiyaç duyulan miktarı ile arz edilme miktarı arasında ilişki kurmuştur. Bu-na göre, ekonomik mallar; ihtiyaç duyulan miktarı arzından fazla olan mallar iken, ekonomik olmayan mallar ise arzı ihtiyaç duyulan-dan çok olan mallardır. Hava, su gibi miktarı çok olan mallar ekono-mik olmayan mallara örnektir. Menger bu iki malın da bir faydaya sahip olduğunu, ancak miktarı az olan malın değerli olduğunu belir-terek, fayda ile değer kavramlarının arasındaki farka dikkat çekmek-tedir (Savaş, 2007: 540-541).

Menger’in iktisat literatürüne yaptığı önemli katkılardan bir di-ğeri ise; yüksek dereceli mallara (üretim malları) “ihtiyaçları tatmin etme niteliği”ni vermesi ve üretim girdi değerinin malların beklenen değerinden kaynaklandığını söylemesi ile “atıf teorisi” veya “alterna-tif maliyet teorisi” ni geliştirmiş olmasıdır. Bu teoride, üretim girdileri arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın hepsi de yüksek dereceli mallar olarak kabul edilmekte ve girdilerin değeri marjinal fayda teorisi ile aynı şekilde yorumlanmaktadır. Yani, üretim girdilerinden biri diğerleri sabitken bir birim azaldığında toplam üründeki azalış bir fayda kaybına neden olmaktadır. Miktarı azalan malın faydası ise üretim girdisinin bir birimlik değerini belirleyerek, söz konusu girdi-yi başka bir malın üretiminde kullanmanın alternatif maliyetini gös-termektedir (Kazgan, 2002: 145-146). Kısaca, Menger üretim faktör-lerinin değerleri belirlenirken, onların ürettikleri ürünlerin kıymeti-

Page 132: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

132 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

ne olan katkılarının dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Böylece üretim faktörlerini “yüksek dereceli mallar” olarak kabul et-mekte ve bunların değerlerinin ise üretimini sağladığı alt düzeydeki bir malın beklenen değerine atıf yaparak belirleneceğini söylemek-tedir. Bu değeri belirlerken uygulanacak en iyi yol ise, söz konusu üretim faktörünün bir birimini üretimden çekmek suretiyle toplam üretimde meydana getireceği etkiyi gözlemlemektir (Savaş, 2007: 542).

Menger’in iktisat teorisine yaptığı katkılardan bir diğeri; paranın ortaya çıkışı hakkındaki görüşleri olmuştur. Menger’e göre, paranın ortaya çıkışı doğaldır, yani para devletlerin bir buluşu veya yasama faaliyetinin bir ürünü değildir. Bu nedenle paranın varlığı için her-hangi bir otoritenin varlığına ihtiyaç yoktur. Sosyal yaşamdaki ikti-sadi bireylerin kendi iktisadi çıkarlarını artırmaları gerektiğinin far-kında olması ve bu isteklerini gerçekleştirebilmek amacıyla daha az satılabilir ticari mallardan daha fazla satılabilir diğer ticari mallar lehine hareket etmesiyle birlikte belirli mallar para haline gelmiştir. Aynı zamanda bireylerin iktisadi çıkarları doğrultusundaki davranış alışkanlıkları da paranın doğuşuna hizmet etmiştir. Dolayısıyla, kendi çıkarını daha fazla artırmayı düşünen bireylerin daha fazla satılabilir ticari malları tercih etmesi sonucunda para beşeri iktisadın doğal bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır (Menger, 2009: 191-193).

Eugen von Böhm-Bawerk (1851-1914) “Değeri belirleyen emek değildir;

isteklerimizi karşılayan mal ve hizmetlerin tatmin duygusudur.” Eugen von Böhm-Bawerk

Eugen von Böhm-Bawerk42, meslek hayatının ilk yıllarında klasik

iktisatçıların faiz konusundaki görüşlerine eleştiriler yöneltmiştir. Böhm-Bawerk sermaye ve faiz teorisini subjektif değer

42 Böhm-Bawerk 21 Şubat 1851 tarihinde Brünn’de doğmuştur. Viyana Üniversitesi Hukuk Fakülte-

si’nden mezun olmuştur. Jena, Leipzig ve Heidelberg’de siyasal iktisat konularında çalışmıştır. 1875 tarihinde Innsbruck Üniversitesi’nde profesör olmuş ve 1889 yılına kadar çalışmıştır. Pro-fesörlüğe kısa bir ara verdikten sonra 1904 tarihinde tekrar Viyana Üniversitesi’nde profesörlük yapmaya başlamıştır.

Page 133: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 133

teorisinden bağımsız olarak ele almıştır. Böhm Bawerk’e göre, üretim zaman içinde gerçekleştiğinden ve İktisadi İnsan (Homo Economicus) sistematik olarak daha önceki tercihleri ile sonrakileri birlikte değerlendirdiğinden dolayı, sermaye yoğun üretim faaliyetleri başarısız olmayacaktır. Böhm-Bawerk eserlerinde Marksist teorinin artık-değer kavramını sert bir şekilde eleştirmiş, ayrıca subjektif değer teorisini sistematik bir şekilde yaymıştır (Kirzner, 1987).

Böhm-Bawerk, Menger’in değer ve fiyat teorilerini açıklamaya çalışmış, özellikle faizle ilgili teorileri ile tanınmıştır (Ersoy, 2008: 475-476). Böhm-Bawerk’e göre, sermaye malları belirli bir bekleme döneminden sonra üretilen “ara ürünler”dir. Böhm-Bawerk’e göre bugün sahip olunan bir mal, gelecekte sahip olacağımız aynı cins ve miktardaki maldan daha değerlidir ve bu çerçevede bir “acyo” veya “prim” kazanmaktadır. İşte bu durum literatürde Böhm-Bawer’in “Faiz Teorisi” veya “Acyo Teorisi” olarak bilinmektedir (Savaş, 2007: 548).

Böhm-Bawerk, sermaye ve faiz teorisinde; faiz ve sermaye ara-sında ilişkiyi göz önünde bulundurarak sermayeyi; üretim aracı ola-rak ve faiz geliri yaratan kaynak olarak iki açıdan incelemektedir. Böhm-Bawerk’e göre üretim aracı olarak sermaye; emek ve toprak-tan ayrı bir üretim girdisi olmaktan ziyade, asli girdiler olan emek ve toprağın daha sonra kullanılmak üzere yarattığı bir araçtır. Diğer bir deyişle sermaye, üretilmiş bir üretim faktörüdür ve sermaye malları üretmemizdeki amaç; ihtiyaçlarımızı karşılayacak olan tüketim mal-larını üretebilmektir. Ancak, sermaye ile yapılan üretim; emek ve toprak ile yapılan üretime göre daha üstündür. Çünkü sermaye ile yapılan üretim, insan emeğinden daha büyük güce sahip olmayı ve üretim yükünü emekten doğaya aktarılmasını sağlamaktadır. Serma-ye ile yapılan üretim her ne kadar daha üstün ürün elde edilmesini sağlasa da, “zamandan fedakârlık” yapılması gibi bir dezavantajı da beraberinde getirmektedir. Bu durumda, üretimin değerinde meyda-na gelen artış ile zamandan fedakârlık etmenin arasındaki dengeyi sağlayan faktör faiz olmaktadır (Kazgan, 2002: 151-152). Özetle, Böhm-Bawerk hem Menger'in sübjektif değer teorisinin geliştirilme-

Page 134: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

134 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

sine katkılar sağlamış hem de bir malın değerli olarak kabul edile-bilmesi için faydanın yanında malın tüketilme zamanının da önemli olduğuna işaret etmiştir.

Eugen von Böhm-Bawerk “girişimcilik” konusunda ufuk açıcı fi-kirleri ile bugün Avusturya iktisat okulunun temel araştırma konula-rından birisinin gelişmesine de öncülük etmiştir. Böhm-Bawerk, be-lirsizlik ve konjonktürel dalgalanmalara açık olan piyasa ekonomi-sinde girişimcinin aldığı riskin önemine işaret etmiştir.43

Friedrich von Wieser (1851-1926)

“Fayda, değeri belirleyen ana kaynaktır”

Friedrich von Wieser

Friedrich von Wieser44 1889 tarihinde yayınladığı “Doğal Değer” isimli eserinde45 piyasa mekanizmasının kaynak dağılımında oynadı-ğı rolü ele almıştır. Ona göre, doğal değer bir malın mevcut miktarı ile marjinal faydası arasındaki ilişkiye bağlı olarak belirlenen değer-dir (Savaş, 2007: 545). Wieser eserinde malların değerlerini sağla-dıkları faydadan aldıklarını belirtmektedir. Farklı şartlardaki malla-rın sağladıkları faydaları ve değerlerinin de farklı olduğunu düşün-mektedir. Wieser, malların değeri ile insan ihtiyaçlarının şiddet dere-

43 Bu konuda şu çalışmaya müracaat edilebilir. Bkz. Mccaffrey & Salerno, 2014.

44Friedrich von Wieser 1851 tarihinde Viyana’da doğmuştur. 1874 yılında Vi-yana Üniversitesi’nde hukuk alanında eğitimini tamamlamıştır. 1875-1877 tarihle-ri arasında Böhm-Bawerk ile birlikte Almanya Tarih Okulu’nun önemli düşünürle-rinden olan Knies, Roscher ve Hildebrand’ın yanında çalışmıştır. Fakat buna rağ-men Tarihçi Okulu’nun görüşlerini benimsememiştir. Wieser 1884 tarihinde araş-tırmacı olarak gittiği Prag Üniversitesi’nde 1889 yılında Siyasi İktisat Profesörü olmuştur. Menger emekli olduktan sonra yerine Wieser bölüm başkanı olarak geçmiş ve bu görevi 1903-1922 tarihleri boyunca devam ettirmiştir (Ersoy, 2008: 471). 45 Eserin tamamına Online Library of Liberty’den online erişim sağlanabi-

lir.http://oll.libertyfund.org/titles/wieser-natural-value

Page 135: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 135

cesi ve karşılanması arasında ilişki kurarak Gossen Yasası’na46 ben-zer bir düşünceyi ortaya koymuştur. Yani, ihtiyaçlar karşılandıkça ilave her malın marjinal faydası azalacak ve mallara karşı hissedilen tatmin ve değerde azalma gösterecektir (Ersoy, 2008: 472). Wie-ser’in “doğal değer” olarak adlandırdığı şey, toplumsal faydadır. Wie-ser, gelir bölüşümü eşitsizliklerinden dolayı, fiyatların toplumdaki mal miktarı ile toplumsal fayda arasındaki ilişkiyi yansıtmadığını düşünmektedir. Wieser, doğal düzenin geçerli olduğu ve dengeyi bo-zacak herhangi bir müdahalenin gerçekleşmediği bir piyasa orta-mında “doğal fiyatın” oluşacağını düşünmektedir. (Kazgan, 2002:198; Ersoy, 2008: 473).

Wieser, Carl Menger’in atıf teorisinin hatalı olduğuna dair bir gö-rüş de ileri sürmüştür. Menger, üretim faktörünün kıymetini anla-mak için o faktörün üretim işleminden çıkarılması sonucunda toplam üretimde meydana gelecek azalmaya dikkat çekmektedir. Bu durum-da üretimden çekilen faktör, diğer faktörlerin başka bir malın üre-tilmesi için kullanılmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, üretimden çekilen faktörün değeri; eski malın değeri ile yeni malın değeri ara-sındaki farka bakılarak anlaşılmaktadır. Wieser’e göre ise, böyle bir yaklaşım söz konusu faktörün aşırı değerlenmesine neden olmakta-dır. Wieser’in alternatif önerisinde faktörün değerini belirleyen, o faktörün miktarı artırıldığı zaman sağlayacağı üretim fazlasıdır (Sa-vaş, 2007: 545).

Öte yandan Wieser’ın 1927 yılında yayınlanan Sosyal İktisat (So-cial Economics) kitabı47 piyasa ekonomisinin kurallar ve kurumları-nın önemine vurgu yapan önemli bir eserdir. Kitabın önsözünü ka-leme alan eski kurumsal iktisat okulunun öncülerinden Wesley Mitc-hell, nasıl ki John Stuart Mill’in Politik İktisat kitabı klasik iktisat oku-lunun “klasik” kitaplarından biri ise Wieser’ın Sosyal İktisat kitabının

46 Gossen Yasası iktisat biliminde Azalan Marjinal Verimler Yasası olarak da bilinmektedir. Alman

ekonomist Hermann H. Gossen tarafından geliştirilen yasaya göre, bir mal veya hizmetten tüke-tilen miktar arttıkça son birimden sağlanan fayda azalmaktadır.

47 Eserin tamamına Online Library of Liberty’den online erişim sağlanabilir https://mises.org/library/social-economics

Page 136: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

136 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

da Avusturya iktisat okulunun temel eserlerinden biri olduğunu ifade etmektedir.

Öte yandan, Wieser piyasa ekonomisi ilkelerinin esas olduğunu, bununla birlikte devletin zayıfın korunması, toplam faydası yüksek olan sosyal malların üretilmesi gibi görevleri üstlenmesi gerektiği görüşünü savunmuştur (Savaş, 2007: 545-547).

Ludwig von Mises (1881–1973)

“İnsan, evrendeki oluşumu ve değişimi belirleyen nedensel bağlan-tıları keşfetme yeteneğine sahip bir varlıktır ve amaca yönelik bir ey-

lemde bulunur. İnsan, eylemde bulunmak için olaylar, süreçler veya ilişkiler arasındaki nedensel bağlantıyı bilmek zorundadır. Bunu başa-

rabildiği ölçüde insan eylemi onu amaçlanan gayelere götürebilir.”

Ludwig von Mises

Ludwig Heinrich Edler von Mises48 özellikle 1949 tarihinde yaz-dığı İnsan Eylemi (Human Action) adlı kitabı ile tanınmış bir Avus-turya okulu temsilcisidir (Ebeling, 2006: 116). Mises, iktisadı doğru-dan eylem aksiyomu temelinde ele almaktadır. Bu aksiyomun esas noktasını oluşturan şey ise; insanın var olup eylemde bulunması, yani seçenekler arasından amaçlı tercihler yapmasıdır. İşte Mises’in bu görüşü iktisada insan eylemi teorisi olarak adlandırdığı “praksiyo-loji” (praxeology) kavramını kazandırmış ve iktisadi olayların yo-rumlanmasına farklı bir bakış açısı getirmiştir. Düşünürün bu teorisi iktisatta metodolojik bireyciliğin işleyişi, bireylerin tercih ve müba-delelerinin amaçları gibi pek çok konunun kaynağının ne olduğunu ortaya koymaktadır (Rothbard, 2009: 156). Mises, deneysel olarak test edilmiş teorilerin, fiziksel, kimyasal ve fizyolojik olayları yorum-lama ve açığa çıkarma gibi işlevlerin praksiyoloji tarafından sağlan-

48 Ludwig von Mises, 29 Eylül 1881 tarihinde Lemberg, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda

doğmuştur. 1900 tarihinde Viyana Üniversitesi’nde hukuk üzerine eğitim görmüş ve 1906 tari-hinde doktorasını almıştır. Viyana Üniversitesi’nde hocalık yapmaya başlayan Mises, 1912 tari-hinde ilk eseri olan Para ve Kredi Teorisi (The Theory of Money and Credit)’ni yazmıştır. İkinci Dünya Savaşı başlaması ile birlikte 1934-1940 tarihleri arasında Nazi baskısı nedeniyle Viya-na’dan ayrılmış ve Cenevre Üniversitesi’nde ders vermeye başlamıştır. Fakat devam eden bas-

Page 137: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 137

dığını düşünmektedir. Çünkü ona göre praksiyoloji teorik bir bilim-dir ve kapsamı; somut eylemlerin tüm çevresel, tesadüfi ve bireysel koşullarından bağımsız olan insan eylemidir (Mises, 1998: 32).

Praksiyoloji, değer ölçüsünün kişinin davranışları ile olan ilişki-sine de vurgu yapmaktadır. Mises, insanların eylemlerini düzenler-ken aklındaki isteklerin veya değerlerin bir ölçüye sahip olduğunu belirtmektedir. Buna göre, insanlar kendileri için daha acil olan arzu-larını tatmin edecek mallara daha yüksek değer vermekte; acil olma-yan isteklerini ise erteleyerek daha düşük değer atfetmektedir. Mi-ses, değer ölçüsünün sadece insanların eyleme geçtiklerinde anlaşı-lacağını ve bu sebeple değerlerin birey davranışları dışında bağımsız bir varlığının olmadığını da önemle vurgulamaktadır. Diğer bir deyiş-le Mises, her türlü eylemin değer ya da istek ölçüleri ile daima mü-kemmel bir uyum içinde olduğunu, bu ölçülerin insanların eylemle-rinin yorumlanması için bir araçtan başka bir şey olmadığını belirt-mektedir (Mises, 1998: 94-95).

Mises’e göre, teorik bilgiye ulaşmanın yolu praksiyolojik metot-tur. Çünkü praksiyoloji teorik ve sistematik bir bilimdir. Çalışma ala-nı insan eylemi olan praksiyoloji; olaylara ilişkin varsayımlar ve çıka-rımlar yaparken tüm durumlar için geçerli olan bilgiyi hedeflemek-tedir. Mises, praksiyolojiyi gözlemden ve deneyimden türetilen önerme ve teoremler olmaktan ziyade, a priori (deneyimden önce) önerme ve teoremler olarak tanımlamaktadır. Mises iktisadında a priori önermeler; sentetik önermeler olarak kabul görmektedir. Sen-tetik önermelerin doğrulanması veya yanlışlanması deneyim, tarih veya ampirik yöntemlerle mümkün değildir. Bu önermeler ancak çelişkili olmaları durumunda yanlışlanabilmektedir. Yani, akıl çeliş-kiye düşmediği müddetçe sentetik önermeleri reddetmemektedir. Bu tip önermeler, praksiyolojinin eylem mantığından türetilmektedir (Göcen, 2015: 225-227).

kılar nedeniyle 1940 tarihinde Amerika’ya göç etmiştir. 1945-1973 tarihleri arasında New York Üniversitesinde dersler ve seminerler vermiştir.

Page 138: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

138 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Piyasa süreci analizinin temelini atan Mises, piyasa dengesi kav-ramının da üzerinde durmaktadır. Mises’e göre, piyasa sistemi den-geye doğru yönelme eğilimindedir ve bu eğilim praksiyoloji teorisin-den kaynaklanan a priori bir ilkedir (Yay, 2010: 35).

Mises, dengeleme sürecini yöneten temel faktörün girişimsel ke-şif olduğunu belirtmektedir. Mises, iktisatta girişimcilerden söz edil-diğinde insanlardan ziyade belirli işlevlerin kastedildiğini düşün-mektedir. Ona göre girişimcilik, piyasadaki değişmelere ve gelişme-lere göre faaliyette bulunmaktır. Girişimcilik, insan faaliyetlerinin yalnızca bir türünü ifade etmektedir. Birey faaliyette bulunacağı çer-çeveyi kendisinin seçmekte ve bu çevre başkaları tarafından seçil-mediği için ilk defa ortaya çıkarak gerçek bir yaratıcı faaliyet meyda-na gelmektedir. İşte Mises’e göre, ancak böyle bir özellikteki insan faaliyetleri girişimcilik olarak nitelendirilmektedir. Bu nedenle giri-şimci kavramı kapitalist ya da kaynak sahibi, yönetici ya da işveren, üretici ya da tüketici anlamına gelmemektedir. Bu kişiler piyasadaki değişmelere göre faaliyetlerini düzenledikleri zaman girişimci olarak kabul edilmektedir (Yay, 2010: 38-40).

Mises kapitalizmi bir denge sistemi olarak düşünmektedir. Mi-ses’e göre, krizlerin nedeni, devletin ve bankaların konjonktüre para-lel olarak yaptığı müdahaleler sonucunda kredi hacminin genişleme-sidir. Mises “girişimci sınıfın” “ucuz para” için devlete baskı yaptığını, bankaların ise bu isteği karşılamak amacıyla faiz haddini düşürdüğü-nü ve kredi hacmini genişlettiğini savunmaktadır. Faiz haddinin düşmesi üretim dönemini uzatmakta, üretilen tüketim malları uzun dönemde yeterli olmamaktadır. Buna bağlı olarak üretim mallarının fiyatı düşerken, tüketim mallarının fiyatı artmaktadır. Sonuçta, üre-tim ve tüketim malları arasındaki dağılım yapısı bozulmaktadır. Faiz haddinin düşürülmesinin neden olduğu bu bozukluk ise, üretim mal-ları fiyatına oranla tüketim malları fiyatlarında yaşanan yükselişle birlikte faiz haddinin de artması ile tekrar dengeye gelmektedir (Kazgan, 2002: 165).

Mises, sosyalizm üzerine keskin eleştiriler yönelten düşünürlerin başında gelmektedir. Mises, sosyalist bir düzende serbest piyasa

Page 139: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 139

ekonomisinde olduğu gibi etkinlik ve verimliliğe ulaşılmasının imkânsızlığına dair analizler yapmıştır. Ona göre, sosyalist bir sis-temde üretim araçları kollektifleştirildiği için bu faktörlerin fiyatları-nın oluşacağı bir piyasa bulunmamaktadır. Piyasanın olmaması top-lam ürünün girdiler arasında paylaştırılamamasına, fiyatların olma-ması ise girdi fiyatlarının tespit edilememesine neden olmaktadır (Kazgan, 2002: 362).

Mises, eserlerinde liberal ekonomik düzeni destekleyecek pek çok argüman geliştirmiştir. Mises’e göre liberalizm, üretim araçla-rındaki özel mülkiyeti savunmakta ve devletin varlığı da bu düşün-ceyle çatışmaktadır. Düşünür liberal iktisadi sistemde sosyalist sis-temden çok daha fazla üretim yapılacağını ve daha yüksek bir hayat standardının elde edileceğini düşündüğü için özel mülkiyetin ko-runması gerekliliğini vurgulamaktadır (Mises, 2007: 40-41). Mises, piyasa ekonomisine yapılan siyasi müdahalelerin içsel tutarsızlıklar doğuracağını da belirterek, fiyat kontrolleri ve üretim kısıtlamaları-nın arz ve talep ilişkisinde dengesizliğe neden olacağını ve bu denge-sizliklerin düzeltilmesi için yeni kontroller ve düzenlemelerin getiri-leceğini belirtmektedir. Sürekli olarak uygulanan müdahalecilik ise, ekonomik sistemi giderek artan bir şekilde sosyalizme doğru kay-dırmış olacaktır (Ebeling, 2006: 124-125).

Mises’in iktisat bilimine yaptığı en önemli katkılardan bir diğeri ise para ve konjonktürel dalgalanmalar üzerine yaptığı analizlerdir. Mises, yaptığı çalışmalarda parasal sisteme yapılacak devlet müdaha-lesinin enflasyona neden olacağını ve bu nedenle devletin parasal alandan soyutlanması gerektiği sonucuna varmıştır. Ayrıca devlet kontrolünde olan merkez bankacılığı sistemindeki kağıt para basımı-nın lağvedilmesini ve bunun yerine altın para standardının uygulan-masını önermektedir. Mises konjonktür dalgalanmaları teorisinde ise, enflasyonist politikaların hükümetler tarafından üretildiğini ifa-de etmekte ve söz konusu dalgalanmalar ortaya çıktığında yapılacak en iyi şeyin piyasayı kendi haline bırakmak olduğu görüşünü savun-maktadır (Rothbard, 2009a: 158-159).

Page 140: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

140 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Friedrich August von Hayek (1899-1992)

“Teoriler olmadan gerçeklerin sesi duyulmaz.”

Friedrich August von Hayek

Friedrich August von Hayek, hiç şüphesiz 20. yüzyılda yaşamış en etkili düşünürlerin başında gelmektedir.49 Carl Menger ve onun ta-kipçileri Böhm-Bawerk ve von Wieser sonrasında Avusturya İktisat Okulu”nun çok daha popüler olmasında ve saygın bir iktisat okulu olarak kabul edilmesinde Hayek’in asla yadsınamayacak katkıları olmuştur. Bu açıdan Hayek’i “Yeni Avusturya Okulu” kurucusu olarak kabul etmemiz pekala mümkündür. Hayek, ekonomiden psikolojiye, siyaset felsefesinden bilim felsefesine kadar uzanan çok geniş bir yelpazade eserler ortaya çıkarmıştır.

Hayek, konjonktürel dalgalanmalar ile para ve kredi sisteminin yapısı üzerinde yoğun bir şekilde çalışmıştır. Yaptığı çalışmalar neti-cesinde krizlerin temel nedeninin; konjonktür dönemlerinde ortaya çıkan kredi hacmindeki aşırı genişlemeden kaynaklandığı sonucuna ulaşmıştır. Hayek’e göre, depresyon-işsizlik krizinin nedeni; ekono-mideki tasarruf üzerinde para yaratılması ile yatırımların canlanması sonucunda ortaya çıkan aşırı sermaye birikimidir. Bu nedenle yapıl-

49 Hayek, 1899 tarihinde Viyana’da doğmuştur. 1918 tarihinde Viyana Üniversite-

si’nde üniversite eğitimine başlamıştır. Akademik yaşamının çoğunu Londra Ekonomi Üniversitesi'nde (LSE), Chicago Üniversitesi'nde ve Freiburg Üniversitesi'nde geçirmiş-tir. Hayek, 1929'da "Para Teorisi ve Konjonktür Dalgalanmalar" adlı ilk kitabını yayın-lamıştır. 1944 yılında Hayek'in en ünlü kitabı "Kölelik Yolu" (The Road to Serfdom) yayınlanmıştır. 1952 yılında ise "Duyusal Düzen" (Sensory Order) kitabını yayınlanmış-tır. Hayek, Chicago Üniversitesi'nde yeni kurulan Sosyal Düşünce Komitesi'nde bir görev aldığından dolayı 12 yıl Chicago'da yaşamıştır. Orada siyasi felsefe, fikirlerin tarihi ve sosyal bilim metodolojisi gibi pek çok temayla ilgili makaleler yazmıştır. 1960 yılında "Özgürlük Anayasası" (Constitution of Liberty) adlı kitabını yayınlamıştır. Daha sonra Hayek 1962'de Chicago'dan ayrılmış ve Avusturya'daki Salzburg Üniversi-tesi'nde fahri profesörlüğe kabul edildiği için 1968 yılına, yani emekliliğine kadar orada kalmıştır. Hayek, Gunnar Myrdal ile 1974 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü paylaşmış-tır.

Page 141: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 141

ması gereken ilk şey ekonomideki para miktarı ile oynanmamasıdır. İkinci ise, işsizliğin piyasa mekanizması aracılığıyla diğer sektörlere aktarılması sağlanarak hem tasarruf-yatırım dengesinin tekrar kaza-nılması hem de işsizlik probleminin azaltılmasıdır (Yay, 1993: 153).

Hayek, serbest bir piyasa ekonomisinin nasıl oluştuğu ve başarılı sonuçlar ortaya çıkardığı konuları üzerinde de muhtelif eserler yaz-mıştır. Ona göre piyasa; farklı çıkarları olan bireyleri bir araya getir-mekte ve bu bireylerin amaçlarına hizmet etmektedir. Piyasada olu-şan rekabet ortamı ise üretici veya tüketiciyi bir keşif sürecine sok-maktadır. Bu keşifte; piyasanın karmaşık yapısını kavrayamayan ve yeterli bilgiye sahip olmayan bireyler piyasadaki soyut kuralları iz-lemekte ve piyasada arz-talep doğrultusunda kendiliğinden oluşan sinyalleri (fiyatları) dikkate alarak hareket etmektedir. Hayek’e göre piyasanın ayırıcı özelliği, belirli bir amacı bulunmaması (belirli kişi-lerin amaçlarına hizmet etmemesi) ve toplumdaki her bireyin kendi amaçlarını belirli kurallar (mülkiyet, haksız fiil ve sözleşme yasaları) çerçevesinde gerçekleştirmesine imkân sağlamasıdır.

Hayek’in piyasa süreci teorisinin en önemli özelliği rekabet kav-ramının ele alınış biçimidir. Hayek, rekabetin 'tam rekabet' kavramı olarak algılanmamasını, bunun yerine sonuçlarının ne olacağı baştan belli olması mümkün olmayan bir süreç olarak düşünülmesi gerekti-ğini belirtmektedir. Yani beklenmeyen olaylar ve sonuçlar bu sürecin bir parçasını oluşturmaktadır. Rekabet etmeyi anlamlı kılan şey de sonuçta ne olacağının belirli olmaması, yani geleceğin belirsizliğidir. Bu süreç içerisinde rakiplerin bilgileri kişisel olmaktan çıkmakta ve aktif bir öğrenme söz konusu olmaktadır. Yani bu süreç sadece mev-cut bilgilerin değil, yeni bilgilerin de keşfedilmesini sağlamaktadır. Rekabetin bir süreç olarak görüldüğü bir piyasa ortamında ise, bilgi ve rekabet sonucunda keşfedilen yenilikler önemli bir rol oynamak-tadır (Oğuz, 2005: 257).

Çalışmalarında bilgisizlik vurgusunu ön plana çıkaran Hayek, ik-tisadî hayatta tam bilginin hiçbir zaman mümkün olmadığını düşün-mektedir. Çünkü ona göre bilgi, bireyler arasında parçalar halinde dağılmıştır ve tam bilginin elde edilmesi söz konusu değildir. Bilgisiz-

Page 142: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

142 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

lik ise piyasayı zorunlu kılan temel faktördür. Çünkü Hayek perspek-tifinde piyasaların fonksiyonu insanları beklenmedik durumlar ve fırsatlarla karşılaştırmasıdır. Hayek’e göre, deneyimleri ile bilgiye keşfedecek olan şey girişimcidir. Düşünür, tam bilgi varsayımdan uzaklaşıldığı zaman bilgisizlik ile karşı karşıya kalınacağını ve bu durumun bilginin keşfedilmesi gerekliliğini ortaya çıkartacağını söy-lemektedir (Göcen, 2015: 232-233). Bu düşüncesinin temelinde ise rekabetçi bir piyasa düzenine ilişkin görüşleri bulunmaktadır. Diğer bir deyişle Hayek, toplumdaki bireylerde dağınık ve parçalı halde bulunan bilgilerin rekabetçi bir piyasa ortamında ortaya çıktığını ancak yine de eksiksiz bilgiye tam anlamıyla ulaşılamadığını vurgu-lamaktadır.

Eksik bilgi teorisinden hareketle Hayek, piyasa sürecinin merkezi bir otorite tarafından yönetilemeyeceği de vurgu yapmaktadır. Çün-kü ona göre, piyasa koşullarına ilişkin bilgiler geçici ve kısa ömürlü bir niteliğe sahiptir. Bu nitelikteki bilgilerin ise merkezi bir otorite tarafından toplanması mümkün değildir. Bunun yanı sıra, piyasadaki bilgiler örtük olarak bulunmakta ve bu bilgilerin tamamının merkezi bir otorite tarafından elde edilmesi söz konusu bile olmamaktadır. Hayek piyasa ekonomisinin açıklanmasında bilginin önemini vurgu-larken neo-klasik denge iktisadına da eleştiriler yöneltmektedir. Ha-yek, neo-klasik denge iktisadının toplumun farklı üyelerinin sahip olduğu bilgiye dair yapmış olduğu varsayımlarının eksik olduğunu ve bu nedenle gerçek dünyada olanları açıklayamadığını öne sürmekte-dir. Hayek’e göre, piyasa dengesi tüm bireylerin planlarının birbirle-riyle tutarlı olmasına bağlanmalı ve dengenin sürmesini ise her bire-yin diğer bireylerin davranışlarına ilişkin beklentilerinin doğru çık-ması ile ilişkilendirilmelidir. Ancak böyle bir durumun sürekli olarak mümkün olmamasından dolayı, piyasa dengesi ancak ve ancak anlık bir denge olmaktadır (Yay, 2010: 41-43). Yani Hayek, piyasanın uzun dönemde dengede olacağını fikrine karşın, denge kavramını sadece piyasada meydana gelen dengesizlikleri anlatabilmek için kullan-maktadır.

Page 143: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 143

Hayek’in piyasanın bir kurum olarak nasıl işlediğine dair yaptığı katkıların temelinde sosyal düzenin nasıl oluştuğunu analiz etmesi bulunmaktadır. Hayek, evrende iki türlü düzen olduğunu, dışsal bir müdahale sonucunda oluşan düzene “taxis”, kendiliğinden oluşan düzene ise “cosmos” adı verildiğini ifade ederek iktisada yeni bir dü-şünce anlayışı kazandırmıştır. Hayek taxis adlı “yapma düzenin” da-ima belirli bir amaca hizmet etmek için oluşturulduğunu ve bu ne-denle böyle bir düzenin anlaşılmasının basit olduğunu iddia etmek-tedir. Cosmos adıyla bilinen “kendiliğinden oluşan düzenler” ise, insan zihninin ve bilgisinin algılayamayacağı karmaşık bir yapıya sahiptir (Hayek, 1996: 59). Bu düzenlerin işlemesini sağlayan ise evrimsel kurallardır. Kendiliğinden oluşan düzenlerde kendiliğinden oluşan davranış kuralları mevcuttur. Bu kurallar sözlü olarak belirtilmemiş olsa bile bireyler bu kuralların varlığından haberdardır. Ayrıca, bi-reylerin belirli kuralları takip etmesinde doğal seleksiyon süreci de direkt etkili olmaktadır. Yani, doğal seleksiyon sayesinde toplum ta-rafından bazı kurallar benimsenip varlığını devam ettirirken, bazı kurallar ise kendiliğinden yok olmaktadır. Toplum tarafından benim-senip devam eden kurallar ise nesilden nesile bir aktarım mekaniz-masına sahiptir. Dolayısıyla, kendiliğinden oluşan düzende her şey ahenk içinde işlemektedir.

Hayek, kendiliğinden oluşan düzen düşüncesiyle özgürlük kav-ramına da vurgu yapmaktadır. Hayek’e göre özgürlük kavramı, bir bireyin başkalarının iradesine, baskısına veya zorlamasına tabi ol-mamasıdır. Bunun gerçekleşmesi ve korunması için devlete düşen görev; her bireyin sahip olduğu özgürlük alanlarını belirlemek ve bunun korunması için kurallar koymaktır. Liberal bir düzenden ve özgür bir toplumdan yana olan Hayek, özgürlüğün korunması için devlete görev yüklerken bunun suiistimalini önleyebilmek amacıyla “kanun hakimiyeti” (the rule of law) kavramına işaret etmektedir. Hayek’in düşünce sisteminde kanunlar sadece özgürlüğü koruma amacına hizmet etmek için kullanılan bir araçtır. Bu aracın amaca hizmet etmesi için sahip olması gereken bazı özellikleri bulunmakta-dır. Öncelikle, Hayek kanunların genel ve soyut olması gerektiğini, yani belirli kişilerden ziyade herkesi kapsaması (kanun önünde eşit-

Page 144: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

144 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

lik) gerektiğini vurgulamaktadır. İkinci olarak, özgür bir toplumun yasalarının “kanun hakimiyeti” prensibine uyması gerekmektedir. Kanun hakimiyeti kavramı; kanunun ne olması veya hangi özelliklere sahip olması gerektiğiyle ilgili kuraldır. Üçüncü olarak, yasaların ka-nun hakimiyetine uygun olması için öngörülebilir ve tarafsız olması gerekmektedir. Çünkü öngörülebilir kanunlar sayesinde bireyler tabi oldukları yasal çerçeveyi bilmekte ve böylece yöneticilerin keyfi dav-ranışları önlenebilmektedir. Hayek’in özgürlüğü koruyan bir kanun-da aradığı bir diğer özellik ise kanunların kesin olmasıdır. Kanunla-rın kesinliği ile ekonomik hayatın işlerliği ve refah seviyelerinin artı-rılması sağlanmaktadır (Yayla, 1992: 32-36).

Hayek, devletin yeniden dağıtıcı görevini üstlenerek sosyal adale-ti sağlama çabalarının devletleri sosyalizme sürükleyeceği düşünce-sini savunmuştur. Ona göre sosyalizm; üretim araçlarını sosyalleşti-rilmesini talep etmesinin yanı sıra adil bir gelir dağılımını gerçekleş-tirmek için bir araçtır. Klasik liberalizmin amaçladığı toplum düzeni bireylerin adil eylemini gerektirirken, sosyal adaletin devlet tarafın-dan sağlandığı bir toplum düzeninde bu görev emretme makamları-na devredilmekte ve bunun sonucunda sosyalizm topluma iyice yer-leşerek müdahaleci devlet yapısının zemini güçlendirilmiş olmakta-dır. Hayek, ayrıca sosyal adaletin kendiliğinden oluşan ve işleyen bir düzen olan piyasada farklı problemlere neden olduğunu vurgula-maktadır. Birinci problem, piyasaya dayalı bir ekonomik düzende sosyal adalet kavramının herhangi bir anlamı bulunmamaktadır. Çünkü piyasa ekonomisinde hiçbir bireyin iradesi ve bilgisi diğerle-rinin gelirlerini belirleme yetisine sahip değildir. İkinci problem ise, böyle bir uygulama söz konusu olduğunda piyasa düzeni diye bir yapı ortadan kalkmaktadır. Bu nedenle sosyal adaletin var olduğu bir yapı ancak bireylere ne yapacaklarının emredildiği merkezden yöne-tilen bir kumanda ekonomisinde mümkündür. Böyle bir düzenin so-nucunda ise, herhangi bir kimsenin tasarımı olmayan kendiliğinden oluşan düzendeki bireylerin özgürlükleri sınırlanmaktadır (Hayek, 1995: 98-103).

Page 145: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 145

Öte yandan Hayek, Irving Fisher tarafından geliştirilmiş olan miktar teorisini yöntemsel açıdan eleştirmektedir. Hayek mübadele denkleminin geçerliliğine itiraz etmemekle birlikte, parasal analiz-lerde birinci planda yer almasını eleştirmektedir. Çünkü miktar teo-risi her ne kadar para miktarının toplam üretim hacmi üzerindeki nedensel ilişkiyi gösterse de bu bilgilerin hiçbiri subjektif kararlar üzerinde etkili olmamaktadır. Miktar teorisi para arzı artışının fiyat-lar genel seviyesi üzerindeki etkisine değindiği için Hayek, kişisel davranışları dikkate almayan makro teoriyi reddetmektedir. Hayek, paranın kısa dönemde üretim üzerinde etkisinin olduğunu düşün-mektedir. Ona göre, parasal değişkenlerin fiyatlar ve üretim üzerin-deki etkisi, genel fiyat seviyesindeki değişimlerden bağımsız oldu-ğundan dolayı, para teorisi paranın genel değerini açıklamaktan zi-yade malların nispi fiyatlarını nasıl ve ne zaman etkileyeceği konu-sunu ele almalıdır (Alp ve Karakaş, 2009: 4-5).

Hayek’in iktisada yapmış olduğu en radikal katkılardan birisi pa-ranın özelleştirilmesi düşüncesidir. Hayek para basma yetkisinin merkez bankası tekelinden alınarak özel kesime bırakılmasını öner-mektedir. Hayek'in paranın özelleştirilmesi çalışmasının temelinde, hükümetlerin para üzerinde bir tekeli olması için doğuştan gelen bir sebep bulunmadığı düşüncesi yatmaktadır. Dolayısıyla, özel bankala-rın kendi para birimlerini oluşturabilmelerini ve bu para birimlerinin ihracı ve kontrolü için rekabetçi bir pazar yaratmaları gerektiğini ileri sürmektedir. Hayek’in paranın özelleştirilmesi önerisi ulusal para kanunlarını ortadan kaldırmakta ve her kuruluşun kendi isimle-ri ve işaretleri ile para birimlerini çıkarmasına izin vermektedir. Yani Hayek, para birimi konusunda devlet tekelinin ortadan kaldırılmasını ve rekabet içinde özel para ihraççıları bulunan bir sistemle değişti-rilmesini önerdiği bir model oluşturmuştur. Kurduğu bu modelde, devletin ekonomide dolaşan para miktarını, banknot ve madeni para-ları ihraç tekeli aracılığıyla etkileyebileceği hipotezinden yola çıka-rak, laissez-faire ilkelerinin bankacılıkta benimsenmesini önermiştir. Uygulamaya konulması durumunda, bu model Hayek'e göre devletin

Page 146: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

146 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

para tekeli gücünü ortadan kaldıracak ve bireylere daha fazla özgür-lük sağlayacaktır.50

Israel M. Kirzner (1930- )

“Özgür bir toplum, bireylerin al-ternatifler arasından kendileri için en uygun olanı

keşfetmelerine imkan sağlar.”

Israel M. Kirzner

Israel Mayer Kirzner51, Avusturya iktisat okulunun önde gelen üyelerinden birisidir. Kirzner, özellikle rekabet ve girişimcilik konu-larındaki eserleri ile Avusturya iktisat okulu literatürüne katkılar sunmuştur.52

1973'te yazdığı “Rekabet ve Girişimcilik” isimli kitabında piyasa-ların dinamik rekabetçi karakterini vurgulayan bir Avusturya pers-pektifini sunmaya çalışmıştır.53 Kitabında girişimcilerin yenilik ve yaratıcılık yetenekleri sayesinde piyasaların sürekli olarak dengeye doğru eğilim gösterdiğini ve bu dengenin sağlanmasında rol oynayan aktörün girişimci olduğunu söylemektedir. Ona göre dengeleyici rol oynayan girişimci, yeni ürünleri ya da teknolojik olarak daha verimli üretim yöntemleri sunarak değil, daha önceki hataları fark ederek temel işlevini yerine getirmektedir. Bu nedenle, girişimci, önceki ha-

50 Hayek’in paranın özelleştirilmesi ile ilgili başlıca eserleri için bkz. Hayek, 1976,

1978b. 51 Kirzner 1930 yılında Londra'da doğmuştur. Üniversite tahsilini Cape Town Üniversitesi (1947-

1948) ve Londra Üniversitesi’nde (1950-1951) sürdürmüş ve nihai olarak Brooklyn Koleji’nde (1954) tamamlamıştır. Doktorasını New York Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Doktora tez ça-lışmalarını Ludwig von Mises danışmanlığında sürdürmüştür. Kirzner, 2006 yılında girişimcilik ödülü (Global Award for Entrepreneurship Research) ile onurlandırılmıştır.

52 Başlıca önemli eserleri için bkz. Kirzner, 1973, 1985,1992. 53 Kirzner, I. M. (1973). Competition and Entrepreneurship. Chicago: University of

Chicago Press.

Page 147: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 147

taların (piyasa koşullarındaki değişikliklerden kaynaklanan hatalar) yarattığı fırsatları dikkatle fark eden kişi olarak kabul edilmektedir (Kirzner, 1999: 6-7). Kirzner’in girişimci modeli, fiyat rekabeti süre-cini açıklamada ve piyasanın hem örgütlenmeyi hem de dengeleyici bir mekanizma olduğunu göstermede yararlı bilgiler sunmaktadır (Jakee ve Spong, 2003: 464-467).

Kirzner, Schumpeter tarafından tasvir edilen girişimcinin rolü ile kendisinin tanımladığı girişimci kavramı arasındaki ayrıma da vurgu yapmaktadır. Kirzner’in piyasa ekonomisi hakkındaki yaklaşımı Schumpeter'ın kapitalizm anlayışından (yaratıcı yıkım) önemli ölçü-de farklılık göstermektedir. Kirzner, bu farklılığı açıklığa kavuştur-mak için girişimcinin rekabetçi süreç içinde oynadığı farklı rollere dikkat çekmektedir. Schumpeter için girişimci, piyasayı dengeden uzaklaştıran yıkıcı ya da tahrip edici bir güçtür. Kirzner perspektifin-de ise girişimcinin rolü ilk dengesizlik durumunu etkileme potansi-yelinin olması ve bu durumun ortaya koyduğu hataları keşfederek, onları düzeltmek için dengeleyici bir şekilde hareket etmesidir (Kirzner, 1999: 7-8).

Kirzner'ın Avusturya geleneğindeki anahtar kavramlar üzerine görüşleri de önemlidir. Bu kavramların en önemlisi; subjektivizm, rasyonellik ve ekonomik hatalardır. Subjektivizm Kirzner’in girişim-cilik teorisinin çerçevesini belirleyen insan eylemi analizine yön vermektedir. Kirzner, rasyonalitenin “praksiyoloji için yalnızca insan amaçlarının ifadesi” olarak var olduğunu söylemektedir. Kirzner, praksiyolojinin sübjektivist görüşle tamamen tutarlı bir teori sağla-dığını ve her koşulda insan eylemini açıklamak için gerekli ve yeterli olduğunu öne sürmektedir. İnsan eyleminin bilimi olarak tanımlanan iktisat teorisi düşünüre göre, insan eyleminin evrensel bir yönü ile ilgilidir. Yani, ona göre iktisat teorisi, amaçların ne sıklıkta değiştiği-ne veya bireylerin kendisi için seçtiği bazı daha büyük hedeflerle ne kadar tutarsız olduklarına bakmaksızın, kişinin kendi amacını sürekli olarak takip etmesi ile ilgilenmektedir. Dolayısıyla, praksiyoloji hak-

Page 148: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

148 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

kındaki düşünceleri Kirzner'in piyasayı; hem insanların hata yapabi-lecekleri bir süreç olarak algılamasına yöneltmekte hem de insanla-rın, rasyonelliklerinden dolayı hatalarını veya yanlış kararlarını dü-zeltmek için kullandıkları bir süreç olarak tanımlamasını sağlamak-tadır (Boettke & Sautet, 2009: 10-14).

Kirzner, Menger’in sübjektivizmini eksik kalmış bir sübjektivizm olarak kabul etmektedir. Çünkü Menger’in sübjektivizmi insanların eksik bilgi ve hatadan etkilenmediğini varsaymaktadır. Kirzner, Menger’in eksik olarak tanımladığı sübjektivizm kavramını üç ana yaklaşım çerçevesinde ele almaktadır. Bunlardan ilki, neo-klasik pa-radigma, ikincisi modern sübjektivizm anlayışı ve sonuncusu ise ra-dikal sübjektivizm yaklaşımıdır. İlk olarak neo-klasik paradigmadaki sübjektivizmin eksik kalan yönü, bireylerin tam bilgiye sahip olduğu ve belirli bir amaç-araç çerçevesinde hareket ettiği görüşüdür. Dola-yısıyla “tam bilgi” varsayımı bu paradigmanın eksik kalmasına neden olmaktadır. Kirzner’in kendisinin de içinde bulunduğu ikinci yakla-şım olan modern sübjektivizm Mises-Hayek temelinde ele alınmak-tadır. Bu yaklaşımda sübjektivizm kavramı ele alınırken, piyasa süre-cindeki girişimcinin rolü ve rekabetçi bir piyasa yapısında genişleyen bilgi anlayışlarına yer verilmektedir. Üçüncü yaklaşım ise radikal sübjektivizm düşüncesidir. Avusturya okulu alanında çalışmaları ile tanınmış olan Ludwig Lachmann sübjektivizm kavramını ele alırken insan tercihlerinden yola çıkmakta ve bu kavramı beklentilere doğru genişletmektedir. Lachmann bu düşüncesini açıklarken Hayek’in bil-gi ve belirsizlik kavramlarını kullanmaktadır. Lachmann bireylerin bilgileri aynı olsa dahi bunları yorumlarken sübjektif değerlerin etki-li olacağını vurgulamaktadır. Bunun yanı sıra, belirsizlik ortamındaki bireylerin gelecekle ilgili plan yapacaklarını, ancak bu planların aynı olması ihtimalinde bile bireylerin farklı tavır sergileyeceklerini be-lirtmektedir (Yılmaz, 2004: 111-114).

Kirzner, serbest bir piyasadaki girişimcilerin herhangi bir mal için piyasayı denge noktasına getirdiklerini düşünmektedir. Bu den-ge noktasında ise, hem üretilen miktar gerçekte üretilmesi gerektiği

Page 149: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 149

kadar olmakta hem de bu mal için belirlenecek fiyat satıcılar için üretmeye değecek kadar yüksek, alıcılar için de almaya değecek ka-dar düşük olmaktadır. Girişimcilik kavramı ile açıklanan bu piyasa süreci aynı zamanda öğrenme aşamalarını anlamak için de önem arz etmektedir. Çünkü doğru mal miktarı ve doğru fiyatı oluşturabilmek için tam enformasyona sahip olunması gerekmektedir. Tam bilgiye sahip olmayan alıcı ve satıcılar ise birbirlerinin davranışlarını piyasa süreci içinde deneme-yanılma yoluyla öğrenmektedir. Bu süreç içeri-sinde birbirlerinin davranışlarını daha doğru olarak öğrenen girişim-ci unsurlar; rekabet ortamında yüksek kar fırsatlarını yakalayabil-mek için fiyat-miktar denge bileşiminin oluşmasını sağlamaktadır (Kirzner, 2000: 131). Önemle belirtelim ki, Kirzner’in bu düşüncele-rinin temelinde Hayek’in piyasadaki rekabet ve keşif sürecinin yattığı görülmektedir.

Kirzner, rekabetin piyasa sürecinin en önemli özelliği olduğunu belirterek, rekabetçi bir piyasayı hiç bir katılımcının piyasaya girişte piyasa dışı engellere maruz kalmaması olarak tanımlamaktadır. Dev-let engelleri ve sınırlamalarını ise “piyasa dışı müdahaleler” olarak adlandırmaktadır. Ona göre, hükümetler rekabetçi süreci önlemekte, iktisadi etkinliğe ulaşmayı engellemekte ve piyasaların güçsüzleşme-sine neden olmaktadır (Kirzner, 2001: 70-72). Diğer yandan, Kirzner piyasada herhangi bir problemin ortaya çıkmasını devletin müdahale etmesi için yeterli bir gerekçe olarak görmemekte ve böyle bir du-rum söz konusu olduğunda piyasanın ve devletin yeteneklerini karşı-laştırmaktadır. Ona göre devlet ekonomideki etkinsizlikleri fark etse bile dinamik bir ortamda bunu çözmesi mümkün değildir. Ayrıca, devlet müdahaleleri ekonominin kendi dinamiklerinin de aksaması-na neden olmaktadır. Kısaca, devletin piyasaya müdahale etmesi ve-ya kâr oranlarını kısıtlaması; piyasadaki kâr fırsatlarının ortaya çık-masını engelleyecek ve bireyleri alternatif piyasalara yönlendirerek kâr fırsatlarının kısıtlanmadığı piyasaları tercih etmelerine neden olacaktır. Bunun sonucunda ise devletin müdahale ettiği piyasalarda yenilikler daha geç ortaya çıkacaktır (Oğuz, 2005: 260).

Page 150: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

150 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Kirzner, girişimcilik faaliyetinin getirisi olan kârın ahlâkî olarak haklılığı konusunda mülkiyet hakkı kavramına vurgu yapmaktadır. Ona göre girişimcilik faaliyeti ile kazanılan kâr mülkiyetten doğmak-tan ziyade girişimcilik faaliyetinin kendisinden doğmaktadır. Kirzner, ‘’bulan-yaratan-tutan’’ (finder-creater-keeper) ahlâk ilkesi olarak adlandırdığı mülkiyet hakkı kavramı ile girişimcinin kendi faaliyeti ile yarattığı kârın ahlâkî haklılığını savunmaktadır (Yay, 2010: 41).

IV.SONUÇ

Avusturya iktisat okulu, 1871’lerde başlayan ve günümüzde hala bir iktisat okulu olarak varlığını devam ettiren ender iktisat okulla-rından birisidir. Avusturya iktisat okulu ile aynı dönemde ortaya çı-kan Marksist iktisat okulu, Tarihçi okul, Lozan okulu, Cambridge oku-lu, İsveç okulu vs. iktisadi düşünce okulları bugün şüphesiz tarihsel açıdan bir yere ve öneme sahiptirler. Bu sayılan okulların tamamı iktisadi düşünceler tarihinin bir bölümünde varlığını sürdürmekte-dirler. Avusturya iktisat okulu’nun metodolojisi ilkeleri (bireycilik, sübjektivizm, marjinalizm vs.) için de bu söylenebilir. Ancak Avus-turya iktisat okulu’nu ayakta tutan ve yaşatan muhtelif konularda (rekabet, mülkiyet, girişimcilik, bilgi teorisi, paranın özelleştirilmesi, devlet müdahaleciliğinin eleştirisi vs.) hala etkili araştırmalar yayın-lamaya devam ediyor olmasıdır.

Kaynaklar

Aktan, C.C., (2018). “ Avusturya İktisat Okulu’nun Öğretisi: Avus-turya İktisadı” içinde: C C Aktan, Yeni İktisat Okulları ve İktisadi Dü-şünce, Ankara: Seçkin Yayınları, 2018.

Aktan, C.C., T. Vural (2006). “Hayek’in Felsefesinde Sosyal Düzen, Kurallar ve Kurumlar”, İçinde: Kurallar, Kurumlar ve Düzen: Kurallar ve Kurumların Sosyolojik Temelleri, Ankara: SPK Yayınları.

Aktan, C.C. ve T. Vural (2009). “Hayek’in Perspektifinden Sosyal Düzen Tartışmaları ve İnsan Bilgisinin Sınırları”, Sosyal Ve Beşeri Bilimler Dergisi, Cilt 1, Sayı 2.

Page 151: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 151

Alp, S. ve Karakaş, A. (2009). F.A. Hayek’in Saf Iktisat Teorilerine Bir Bakış, Akademik Bakış Dergisi, 18: 1-22.

Boettke, P. J. & Coyne, C. (Eds.) (2015). The Oxford Handbook of Austrian Economics. New York: Oxford University Press.

Boettke P. J. & Sautet F. (Eds.) (2009). The Collected Works of Is-rael M. Kirzner The Economic Point of View, http://austrianeconomists.typepad.com/weblog/files/intro_to_the_economic_point_of_view.pdf, (Erişim Tarihi: 15.10.2018).

Böhm-Bawerk, E. v. (1959a [1884]). A History and Critique of In-terest Theories. In: Capital and Interest (Vol. 1). South Holland, IL: Libertarian Press.

Böhm-Bawerk, E. v. (1959b [1889]). The Positive Theory of Capi-tal. In: Capital and Interest (Vol. 2). South Holland, IL: Libertarian Press.

Böhm-Bawerk, E. v. (1962 [1894]). The Ultimate Standard of Va-lue. In: Shorter Classics of Böhm-Bawerk . South Holland, IL: Liberta-rian Press.

Butler, E. (2010). Austrian Economics – A Primer, London: Adam Smith Institute.

Ebeling, R. M. (2006). Ludwig von Mises: Özgürlüğün Ekonomi Politikçisi, (Çev. S. Yaman), Liberal Düşünce Dergisi, Cilt: 12, No:45, s.115-132.

Ersoy, A. (2008). İktisadi Teoriler ve Düşünceler Tarihi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.

Göcen, S. (2015). Avusturya İktisat Okulu’nun Metodolojik Görüş-leri ve Ana-Akım İktisada Yönelik Eleştirileri, IV. Türkiye Lisansüstü Çalışmaları Kongresi - Bildiriler Kitabı II, ss. 221-237.

Hayek, F. A. (1945). “The Use of Knowledge in Society”, in: Ame-rican Economic Review, XXXV, No. 4, September, S. 519-530. Reprin-

Page 152: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

152 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

ted in: Individualism and Economic Order (1948), University of Chi-cago Press.

Hayek, F. A. (1948). “Economics and Knowledge”. In: F. A. Hayek (Ed.), Individualism And Economic Order, Chicago: The University of Chicago Press.

Hayek, F. A. Von. (1976), 1988. Choice in Currency: A Way to Stop Inflation, IEA. London. Hayek F.A. (1978a). “The Errors of Constructivism”, in: New Studies

in Philosophy, Politics and Economics, Chicago, University of Chi-cago Pres.

Hayek, F. A. Von. (1978b) 1990. Denationalization Of Money, The Argument Refined, London, Institute Of Economic Affairs.3rd ed.

Hayek, F. A. (1985). New Studies in Philosophy, Politics, Economics and the History of Ideas, Chicago, University of Chicago Press.

Hayek, F. A. (1999). Sensory Order: An Inquiry into the Foundati-ons of Theoretical Psychology, Chicago University Press.

Hayek, F. A. Von. (1995). Kanun, Yasama Faliyeti ve Özgürlük: Sosyal Adalet Serabı, (Çev: M. Erdoğan), İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.

Hayek, F. A. Von. (1996). Hukuk, Yasama ve Özgürlük: Kurallar ve Düzen, (Çev: A. Yayla), İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.

Hayek, F. A. Von. (1997). Hukuk, Yasama ve Özgürlük: Özgür Bir Toplumun Siyasal Düzeni, (Çev: M.Öz), İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.

Jakee, K., & Spong, H. (2003). Praxeology, Entrepreneurship And The Market Process: A Review Of Kirzner's Contribution. Journal of the History of Economic Thought, 25(4), 461-486.

Page 153: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 153

Kazgan, G. (2002). İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, İstanbul: Remzi Kitabevi.

Kirzner, I. M. (2000). “Arz ve Talep Kanunu”, (Çev. F. Erdal), Libe-ral Düşünce Dergisi, 5(19): 67-69.

Kirzner, I. M. (2001). “Piyasa Rekabetinin Dayanılmaz Gücü”, (Çev. F. B. Özgen), Liberal Düşünce Dergisi, Sayı: 21: 69-72.

Kirzner, I. M. (1987). “Austrian School of Economics”, The New Palgrave Dictionary of Economics, Edited by John Eatwell, Murray Milgate and Peter Newman. vol 1, pp. 145-151. (Türkçe çevirisi için bkz. Israel Kirzner, “Avusturya İktisat Okulu”, Türkiye Günlüğü, Sayı 30, Eylül-Ekim 1994 (Çev. C. C. Aktan).

Kirzner, I. M. (1976). “On the Method of Austrian Economics,” in Edwin Dolan, ed., The Foundations of Modern Austrian Economics. Kansas City: Sheed, Andrews and McMeel.

Kirzner, I. M. (1973). Competition and Entrepreneurship. Chica-go: University of Chicago Press.

Kirzner, I. M. (1979). Perception, Opportunity and Profit, Studies in the Theory of Entrepreneurship, Chicago and London: University of Chicago Press.

Kirzner, I. M. (1985). Discovery and the Capitalist Process, Chica-go: University of Chicago Press.

Kirzner, I. M. (1992). The Meaning of Market Process, Essays in the Development of Modern Austrian Economics. London: Routledge.

Kirzner, I. M. (1999). Creativity and/Or Alertness: A Reconsidera-tion Of The Schumpeterian Entrepreneur. The Review of Austrian Economics, 11(1-2), 5-17.

Kirzner, I. M. (2008). The Alert and Creative Entrepreneur: A Clari-fication (August 11), IFN Working Paper, No. 760, Stockholm: Rese-arch Institute of Industrial Economics.

Page 154: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

154 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Mccaffrey M. And J. T. Salerno, (2014). "Böhm-Bawerk’s Appro-ach To Entrepreneurship”, Journal Of The History Of Economic Tho-ught, Volume 36, Number 4, December.

Menger, C. (2009). İktisadın Prensipleri, (Çev. A.K. Çelebi), Anka-ra: Liberte Yayınları.

Menger, C. ([1871] (1976)). Principles of Economics. (J. Dingwall, & B. F. Hoselitz, Trans.) New York: New York University Press.

Menger, C. (1883). Investigations into the Method of The Social Sciences with Special Reference to Economics ( New York University Press, 1985 2nd ed.). Urbana: University of Illionois Press.

Mises, L. v. (1951 [1922]). Socialism. New Haven, CT: Yale Uni-versity Press.

Mises, L. v. (1953 [1912]). The Theory of Money and Credit. New Haven, CT: Yale University Press.

Mises, L. v. (1962a). Man, Economy, and State: A New Treatise on Economics. New Individualist Review.

Mises, L. v. (1962b). The Ultimate Foundation of Economic Scien-ce . Princeton, NJ: D. Van Nostrand .

Mises, L. v. (1978). On the Manipulation of Money and Credit. (P. Greaves, Ed.) New York: Free Market Books.

Mises, L. v. (1983 [1919]). Nation, State, and Economy. Indiana-polis, IN: Institute for Humane Studies.

Mises, L. v. (2005 [1927]). Liberalism: The Classical Tradition. Indianapolis, IN: Liberty Fund.

Mises, L. v. (2008). İnsan Eylemi (çev. İ. Aktar). Ankara: Liberte Yayınları.

Mises, L. von (1998). Human Action, Alabama: The Ludwig von Mises Institute.

Page 155: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 155

Mises, L. von (2007). Sosyalizm, (Çev. Y. Şahin), Ankara: Liberte Yayınları.

Oğuz, F. (2005). Bilgi, Regülasyon ve Rekabet: Bir Piyasa Süreci Yaklaşımı, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 6(2): 253-267.

Rothbard, M. N. (2009a). Eşitlikçilik: Doğaya Karşı İsyan, (Çev. M. Acar), Ankara: Liberte Yayınları.

Salerno, J. T. (2016). “Carl Menger: Avusturya Okulu’nun Kurulu-şu”, (çev: Ü. Çetin), Sayı: 81, ss. 47-74, http://www.libertedownload.com/LD/arsiv/81/08-joseph-salerno-carl-menger-avusturya-okulunun-kurulusu.pdf

Savaş, V. F. (2007), İktisatın Tarihi, Akara: Siyasal Yayınevi.

Yay, T. (1993), F.A. Hayek’te İktisadi Düşünce, Bursa: Ezgi Kita-bevi Yayınları.

Yay, T. (2004), Avusturya İktisat Okulunun Tarihsel Gelişimi ve Metodolojisi, Piyasa Dergisi, Sayı:11, 1-29.

Yay, T. (2010), Avusturya Okulu Mikroiktisadı: Dinamik Rekabet ve Girişimsel Keşif Süreci Olarak Piyasa, Liberal Düşünce Dergisi, 15(59): 25-50.

Yay, T. ve G. Gürkan, (2007), İktisat Yazıları: Metodoloji-Düşünce-Politika, Nobel Yayın, Ankara, 2007.

Yayla, A. (1993), Özgürlük Yolu: Hayek’in Sosyal Teorisi, Ankara: Turhan Kitabevi.

Yılmaz, F. (2004). Avusturya İktisadı ve Sübjektivizm, Piyasa Dergisi, 3(11), 101-119.

White. L. H. (1984). The Methodology of the Austrian School Eco-nomists. Revised edition. Auburn: The Ludwig von mises Institute of Auburn University.

Page 156: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

156 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Wieser, F. v. (1927 [1914]). Social Economics. London: George Al-len and Unwin.

Wieser, F. v. (1989 [1893]). Natural Value. London: Macmillan & Company.

Page 157: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 157

AVUSTURYA İKTİSAT OKULU54

Israel Kirzner

Çeviren: Coşkun Can Aktan

Avusturya İkitsat Okulu, Carl Menger’in 1871 yılında yayınlanan Ekonomi Biliminin Temelleri (Grundsatze der Volkwirthcaftslehre) isimli kitabı ile doğmuştur. Bu eseri ile Menger, Viyana Üniversitesi’nde öğretim üyesi olmuş, bir süre sonra aynı üniversitede profesörlüğe atanmıştır. Daha sonra Menger’in öğrencisi olmamakla birlikte iki genç iktisatçı olan Böhm Bawerk ve Friedrich von Wieser, Menger’in fikirlerinin ateşli savunucusu oldular. 1880’lerde bu iktisatçıların yaptığı araştırmalar ile Menger’in düşünceleri diğer ülkelerde de bilinmeye başlandı. Böhm-Bawerk ve Wieser’in birkaç makalesi İngilizce’ye tercüme edilmiş ve 1890 yılında ABD’nde yayınlanan Annals of the American Acadamy of Political and Social Science dergisinin editörleri Böhm-Bawerk’den Avusturya İktisat Okulunun öğretilerini açıklayan bir yazı yazmasını istemişlerdi. Avusturya İktisat Okulu konusunda bilinmek istenenler başlıca şunlardı:

- Avusturya okulunun temsilcileri,

- Okulun temel görüşleri,

- Diğer iktisat okulları ile arasındaki benzerlik ve farklılıklar,

- Avusturya iktisat okulunun günümüzdeki yeri ve önemi.

54 Israel M. Kirzner, “Austrian School of Economics”, The New Palgrave Dictionary of Economics”,

vol 1, pp. 145-151. (Türkçe olarak Türkiye Günlüğü, Sayı 30, Eylül-Ekim 1994 de yayınlandı.)

Page 158: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

158 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Avusturya İktisat Okulunun Kurucuları

Menger’in 1871’de yayınlanan kitabı iktisadi düşünceler tarihinde “marjinal devrim”in temeli olarak kabul edilir. Jevons’un 1871’de yayınlanan Politik İktisat Teorisi ve Walras’ın 1874’de yayınlanan Pür İktisat Politikasının Elementleri adlı eserleri de bu alanda önemli yapıtlar olarak bilinir. İktisadi düşünceler tarihi ile ilgilenen yazarlar Jovons’un ve Walras’ın eserlerindeki düşüncelere paralel olarak Menger’in çalışmalarındaki görüşlerinii ortaya koymuşlardır. W. Jaffe (1976)’nin eserinin yayınlanmasını müteakiben Menger’in düşünceleri ile o dönemde yaşamış olan iktisatçıların düşünceleri arasındaki farklılıklar ortaya konulmaya çalışıldı. Son yıllarda yayınlanan birkaç çalışma (Grass ve Smith, 1986) da aynı şekilde Menger’in kendine özgü düşüncelerini ön plana çıkarmıştır.

Menger, Ekonomi Biliminin Temelleri adlı eserini klasik tekniklerin ve öğretilerin tersine, değer ve fiyat teorilerine dayalı olarak kaleme aldı. Klasik iktisatçılar değeri, üretim faktörlerinin faaliyetleri sonucunda elde edilen karşılık olarak görmekteydiler. Menger ise bir malın değerini, tüketici isteklerini ve arzularını karşılamadaki tatmin özelliği ile açıklamıştır. O yıllarda Menger’in eseri Almanya’da yazılmış ekonomi kitaplarından yaklaşım ve metod açısından tamamen farklıydı. Klasik iktisadın bir eleştirisi olarak kabul edilebilecek olan bu eser yayınlandığı andan itibaren tarihsel başarıya aday olarak gösteriliyordu. Menger’in kitabının yayınlandığı sıralarda Eski Alman Tarihçi Okulu, “Genç Tarihçi Okulu” ile yeni bir gelişme içerisindeydi. Genç Tarihçi okulun lideri Gustav Schmoller’di. O yıllarda 31 yaşında olan Menger, Schmoller’in düşüncelerine karşıt olarak eserini sunmayacak kadar dikkatliydi. Menger, İngiliz klasik ortodoks ekonomi anlayışının yerini yeni bir anlayışa bırakacağını ümit ederek Alman öğretim üyelerinin tarihi çalışmalarından destek görmek istemiştir.

Ancak Menger, büyük bir hayal kırıklığına uğramıştır. Alman iktisatçılar Menger’in kitabına tamamen karşı çıkmışlardır. Menger, kitabını yayınlamasından sonraki on yıl içerisinde düşünceleri ile başbaşa kalmıştır. Çünkü o dönemde henüz bir Avusturya İktisat Okulu mevcut değildi. 1880’li yıllarda Böhm-Bawerk ve Wieser’in

Page 159: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 159

çalışmaları ile Avusturya iktisat okulu ile ilgili olarak bir literatür oluşmaya başladı ve “Avusturyalılar” kavramı yer edinmeye başladı. Ancak o dönemde “Avusturyalılar” kavramı bazı iktisatçılarca aşağılayıcı bağlamda kullanılmaktaydı. (Mises, 1969: 40) İleriki yıllarda Avusturyalı ve Alman öğretim üyeleri arasında oldukça sert metodolojik tartışmalar ortaya çıkmış ve bu tartışmalar sayesinde Avusturya İktisat Okulu kendini uluslararası alanda tanıtma imkanı bulmuştur. Bulmuştur. Böhm-Bawerk (1883), ve Wieser (1884, 1889) tarafından yayınlanan eserler Menger’in subjektif değer teorisini ve fiyat ve maliyet hakkındaki düşüncelerini ortaya koymuştur. Mataja (1884), Gross (1887) ve R. Meyer (1887) pür kar teorisi ve kamu maliyesi ile ilgili eserler yayınlamışlardır. Viyana Üniversitesinde profesör olan Philippovic yayınladığı ders kitabı ile Avusturya iktisat okulunun marjinal fayda teorisi ile ilgili düşüncelerinin Almanya’da yayılmasına katkıda bulunmuştur.

İki Avusturyalı iktisatçı olan Jevons ve Walras’ın değer ve fiyat teorilerine katkıları marjinalizm ve fayda üzerinde odaklanmıştır. Walras ve onu takiben diğer mikro iktisat teorisyenlerine göre bir değişkenin marjinal değeri, toplam değişkenin ana değişim oranına dayanır. Avusturyalı iktisatçılara göre marjinal fayda kavramı sadece psikolojik zevklere ve tatminlere dayandırılamaz, zevklerin marjinal değerlendirilmesine de dayandırılır (McCulloch, 1977). Menger, teorisinde ekonomik değerin belirlenmesinde subjektif fayda yaklaşımının önem taşıdığını belirtmiştir. Menger’in teorisinde değerler, esas olarak tüketicilerin istek ve arzularına bağlı olarak belirlenir.

Avusturya iktisat okulunun temsilcilerinden Bohm Bawerk ise meslek hayatının ilk yıllarında faiz konusundaki klasik görüşlere ve teorilere eleştiriler yöneltmiştir. Daha sonra bu konu ile ilgili olarak bir kitap yayınlamıştır (Böhm_Bawerk 1989). İleriki yıllarda çeşitli yazarlar tarafından (Hicks, 1973; Faber, 1979; Hausman, 1981) Böhm-Bawerk’in sermaye ve faiz teorisinin Menger’in yaklaşımından farklı ve özü itibarıyla tutarsız olduğunu savunmuşlardır (Lachmann, 1977; 22). Şüphesiz Böhm-Bawerk sermaye ve faiz teorisini subjektif değer teorisinden bağımsız olarak ele almıştır. Böhm Bawerk’e göre üretim zaman içinde gerçekleştiği için ve Ekonomik İnsan sistematik olarak daha önceki tercihleri ile sonrakilerini birlikte

Page 160: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

160 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

değerlendirdiğinden sermaye yoğun üretim faaliyetleri başarısız olmayacaktır.

Böhm-Bawerk yaptığı çalışmalarla Avusturya iktisat okulunun birinci dünya savaşı öncesindeki en önemli temsilcisi durumuna gelmiştir. Marksistler, Avusturyalı iktisatçıları Marksist ekonominin düşmanı olarak görmeye başlamışlardır (Bukharin, 1914). Böhm-Bawerk eserlerinde Marksist teorinin artık-değer kavramını sert bir şekilde eleştirmiştir. Böhm-Bawerk ileriki yıllarda Avusturya iktisat okulunun subjektif değer teorisini sistematik bir şekilde yaymıştır. Daha sonra üçüncü kuşak Avusturya iktisat okulu temsilcileri olarak kabul edilen Mises ve Hayek tarafından da bu alanda çalışmalar sürdürülmüştür.

Menger 1903’de Viyana Üniversitesi ekonomi profesörlüğünden emekliye ayrılmış ve kürsüsü Wieser’e devredilmiştir. Wieser, Avusturya iktisat okulunun önemli kişilerinden biri olarak kabul edilmiştir (Streisler, 1986). Wieser, Menger’in değer teorisini geliştirerek yayınlayan ilk kişilerdendir. Öte yandan Birinci Dünya Savaşından önceki on yıl içerisinde Avusturya Okulunun bir iktisadi ve siyasi düşünce merkezi olarak ün kazanmasını sağlayan Böhm-Bawerk semineridir. Seminere katılan diğer ünlü iktisatçılar arasında Joseph A. Schumpeter ve Ludvig von Mises vardı (Schumpeter, 1908, 1902; Mises, 1912).

Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Avusturya İktisat Okulunun Gelişimi

Avusturya’nın ekonomisindeki durum savaş öncesinden daha farklıydı. Böhm-Bawerk 1914’de, Menger ise 1921’de ölmüştür. Wieser ise, öldüğü tarih olan 1926 yılına kadar öğretim üyeliğine devam etmişse de ağırlık esasen genç öğretim üyelerine doğru kaymıştır. Bu genç öğretim üyeleri arasında Böhm-Bawerk’in öğrencisi Mises ve Wieser’in kürsüsünü devam ettiren Mayer vardı. Mises üniversitesinde kadrolu öğretim üyesi olmaması dolayısıyla profesörlük kürsüsü almamıştır. Mises’in entelektüel çabaları daha ziyade üniversite dışında olmuştur (Mises, 1978). Savaş öncesi kayda değer diğer bilim adamları Richard Strigl, Ewald Schams ve Leo Schonfeld olmuştur. Bu saydığımız isimlerle Avusturya iktisat okulu

Page 161: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 161

gelişimini sürdürmüştür. Yeni bir çok kitap yayınlanmış ve yeni öğrenciler ortaya çıkmıştır. Bu genç bilim adamları arasında Friedrich von Hayek, Gottfried Haberler, Fritz Machlup, Oskar Morganstern ve Paul N. Rosenstein-Radon bulunmaktadır.

Avusturyalı iktisatçılar arasındaki tartışmalar 1920’lerle 1930’ların başlarında iki grup arasında devam etmiştir. Bu gruplardan birisi Hans Mayer’in liderliğindeki üniversite grubu, diğeri de Mises etrafında toplanmış olan gruptur. Mises’in Ticaret Odasında verdiği seminerlerle Avusturya iktisat okuluna Felix Kaufman, Alfred Schutz ve Erik Voegelin gibi bir çok değerli sosyolog ve siyaset bilimci kazandırılmıştır. İngiliz iktisatçı Lionel Robins’in Viyana’daki entelektüel akımın etkisi altında kalması da bu döneme rastlamaktadır. Bunun en iyi kanıtı da Robins’in büyük yankılar uyandıran kitabını yayınlamasıdır (Robins, 1932). Avusturya iktisat okulunun düşüncelerinin Anglo-Amerikan iktisat literatürüne girmesi de büyük ölçüde bu eser aracılığı ile olmuştur. 1931’de Robins, Hayek’i Londra İktisat Okulu’nda ders vermeye davet etmiştir.

Hayek’in İngiltere’ye gitmesi Avusturya İktisat okulunun “konjonktür hareketleri teorisi”nin yayılmasını sağlamıştır. Mises bu teoriyi 1912’de şekillendirmiştir (Mises, 1912; 396-404). Mises, konjonktür hareketleri teorisinin temellerini isveçli iktisatçı Knut Wicksell’in görüşlerinden yararlanarak ortaya koymuştur. Bütün bu gelişmelerle 1930’lu yıllar Avusturya iktisat okulu için bir dönüm noktası olmuştur. Hans Mayer, İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar Viyana Üniversitesindeki kürsüsünde görevini sürdürürken, Mises etrafında toplanan genç iktisatçılar grubu kısa süre içerisinde dağılmışlar ve bunların çoğu ABD’nde değişik üniversitelere gitmişlerdir. Mises’in 1934’de Cenevre’ye ve daha sonra New York’a; Hayek’in de Londro’ya gitmesiyle birlikte Viyana, Avusturya İktisat Okulunun merkezi olma özelliğini kaybetmiştir.

Avusturya iktisat okulunun ikinci kuşak temsilcilerinden Mises, iktisadi düşünce okullarını başlıca üç şekilde sınıflandırmıştır. Bunlar Avusturya Okulu, Anglo-Amerikan Okulları ve Lozan Okulu’dur. Mises, bu iktisadi düşünce okullarının esasen aynı temel düşünceyi savunmakla birlikte sadece metodolojilerinin farklı

Page 162: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

162 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

olduğunu belirtmiştir (Mises, 1933; 214). Avusturya iktisat okulu geleneğinin özellikle Mises’in eserleri ve Hayek’in çalışmaları ile İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında yaşatılması ve geliştirilmesi dikkat edilmesi gereken bir noktadır.

Fritz Machlup İkinci Dünya Savaşı öncesinde Avusturya İktisat Okulu’nun temel düşüncelerini teşkil eden başlıca altı ilkeden sözetmiştir. (Machlup, 1981, 1982). Bu ilkeler şunlardır:

- Metodolojik bireycilik; ekonomik olayların, karar ve tercihlerin açıklanmasında birey davranışlarına bakılması gerektiğini savunan görüş.

- Metodolojik subjektivizm; bu ilke bireylerin davranışlarının ancak bireylerin bilgi, inanç, kabul veya reddettikleri değerlere bakılarak anlaşılabileceğini kabul eder.

- Marjinalizm; bu ilke karar verme durumunda olan bireylerin tüketiminde yapacakları göreceli değişikliklerin önemi üzerinde duracaklarını ifade eder;

- azalan marjinal fayda etkisi,

- fırsat maliyeti,

- üretim ve tüketimin zaman yapısı.

Bu ilkeleri biraz daha açmak yararlı olacaktır:

-Modern mikro-ekonomi teorileri esasen bu altı ilkeyi kapsamaktadır.

-Mises’in Morgenstern’e dayanarak belirttiği üzere iktisadi düşünce okulları temelde aynı görüşü savunurlar.

-Mises ve Hayek’in yaptığı çalışmalar da esasen yukarıda belirtilen ilkeler üzerinde durur.

-Mises ve Hayek’in çalışmaları ile Avusturya İktisadı önemli gelişmeler göstermiştir.

Page 163: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 163

Avusturya İktisat Okulunda Sonraki Gelişmeler

Avusturya iktisat okulunun yaklaşımı ile diğer iktisadi düşünce okullarının yaklaşımları arasındaki arasındaki farklılıklar ilk kez sistemli bir şekilde Hans Mayer tarafından ortaya konulmuştur (Mayer, 1932). Mayer, çalışmasında piyasa fiyatının belirlenmesinde ihmal edilen fiyat denge teorisini eliştirmiştir. Mises ve Hayek’in yaptığı çalışmalar da merkezi planlamaya dayalı ekonomiler ile ilgili yeni fikirleri gündeme getirmiştir. Mises, merkezi olarak planlanan ekonomilerde verimliliğin sözkonusu olamayacağını açıklamaya çalışmıştır. Mises’in fikirlerine karşıt olarak Oskar Lange ve diğer bazı iktisatçılar çalışmalar yapmışlardır. Bu çerçevede Hayek’in rekabet piyasasına ilişkin önemli görüşleri yayınlanmıştır (Hayek, 1949). Hayek’in rekabet konusundaki düşüncelerinden farklı olarak Machlup, piyasa ve rekabet konusunda iki temel ilkeden sözetmiştir: (a) öğrenme ve keşif süresi olarak piyasa ve rekabet; (b) bireysel karar ve tercih özgürlüğü alanı olarak piyasa ve rekabet.

Avusturya İktisat Okulunun Bugünü

1930’lu yıllardan itibaren Avusturya İktisat Okulundaki gelişmeler iktisat bilimine yeni kavramlar kazandırmıştır. Avusturya iktisat okulunun temel kavramları ve görüşleri kısmen bazı tutarsızlıklar göstermektedir. Bugün bazılarına göre Avusturya iktisat okulu kesinlikle bir tarihi anlam taşımaktadır. Bu anlayışa göre Avusturya İktisat okulunun varlığı, 1930’lu yıllardan daha öteye gitmez. Avusturya İktisadı kısmen mikro ekonomi teorisine doğru yönelmiş, kısmen de yerini Keynezyen Makro-ekonomi teorisine bırakmıştır. Bu gün son yıllarda Avusturya’da düzenlenen bir çok konferansta ve yayınlanan bir çok eserde (Hicks ve Weber, 1973 Leser, 1986) belirtildiği üzere Avusturya iktisat okulunun ilk temsilcilerinin görüşleri büyük bir tarihi değer taşımaktadır. Bu gün Menger, Wieser ve Mayer’in bir zamanlar sahip olduğu kürsüde bulunan Erik Streizler, Avusturya İktisat okulunun temel görüşleri ile ilgili olarak yoğun çalışmalar yapmaktadır. (Streisler, 1969, 1972, 1973, 1986).

Bugün Avusturyalı iktisatçıların bir kısmı Böhm-Bawerk’in geliştirdiği sermaye ve faiz teorisi konusunda çalışmalar

Page 164: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

164 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

yapmaktadırlar. Bu teorinin tekrar ortaya çıkarılması üretimdeki zaman boyutunu gündeme getirmiştir. Bu alanda çalışma yapan iktisatçılar arasında Hicks (1971). Bernholz (1971, 1973), Faber (1979) ve Orasel (1981) sayılabilir.

Bugün bir çok iktisatçı Avusturya İktisat okulunu savunmanın serbest piyasa ekonomisi taraftarı olmak ile aynı anlama geldiğini belirtmektedirler. Machlup (1982) da çalışmalarında “avusturyalı iktisatçı” kavramının serbest piyasa ekonomisini savunan birisi olduğunu sık sık vurgulamaktadır. Avusturya okulunun ilk temsilcileri marksist düşünceye şiddetle karşı olmalarına rağmen Avusturya okulunun politik ve ideolojik temeller üzerine kurulmaması gereği üzerinde durmuşlardır (Myrdal, 1929, 128).

Avusturya okulunun bugünü ile ilgili olarak yapılabilecek olan diğer bir tesbit de şudur: Bu gün Avusturya İktisadı terimi çoğunlukla Carl Menger ve ilk Avusturya Okulu temsilcilerinin fikirlerine dayandırılmaktadır. Özellikle Mises ve Hayek’in çalışmalarından sıkça sözedilmektedir. Avusturya iktisat okulunun görüşleri günümüzde özellikle Amerikalı bazı iktisatçıların çalışmaları ile geliştirilmiştir. ABD’nde Avusturya iktisat okulu ile ilgili olarak çalışma yapan iktisatçılar arasında Murray N. Rothbard (1962), Israel Kirzner (1973), Gerald P. O’Driscoll (1977, 1985), Mario J. Rizzo (O’driscoll ve Rizzo, 1985) ve Roger W. Garrison (1978, 1982, 1985) sayılabilir. Bu iktisatçılar kendilerini genellikle Avusturya iktisat okulunun ilk temsilcilerinin devamı olarak görürler. Bunlar Neo-Avusturyalılar olarak da bilinmektedir. Bu iktisatçıların katkıları ile ilk Avusturya iktisat okulu geleneğinin devamı için pek çok klasik eser İngilizce’ye tercüme edilmiş ve yeniden basımları yapılmıştır.

Bugünkü Avusturya iktisat okulu ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir diğer husus da şudur: Neo-Avusturyalı iktisatçılardan Ludwig Lachmann (1976), G. L. S. Shackle’in eserinin Avusturya iktisat okulunun Subjektivizm yaklaşımının temelini teşkil ettiğini belirtmektedir. Lachmann (1973), eserinde bireysel tercihler ve piyasa sonuçlarının belirsizliği üzerinde durmuştur.

Page 165: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 165

Avusturya iktisat okulu ile ilgili olarak bir tarihsel araştırma, Avusturya geleneği içerisinde çok önemli bir yeri olan Nobel Ekonomi ödülü sahibi Friedrich A. Von Hayek tarafından başlatılmış, ancak bitirilememiş ve taslak halinde kalmıştır. Kirzner, Hayek’in yaşamında iken tamamlayamadığı makaledeki gerçeklerin değerini ve önemini bilmekte ve aynı zamanda Profesör Hayek’in Avusturya okulu tarihi ile ilgili bir çok eserini tüm inancı ile desteklemektedir.

REFERANSLAR

Bernholz, P. 1971. Superiority of roundabout processes and positive rate of interest. A simple model of captal and growth. Kyklos 24 (4) 687-721.

Bernholz, P. And Faber, M. 1973. Technical superiority of roundabout processes and positive rate of interest. A capital model with depreciation and n-period horizon. Zeitschrifi für die gesamte Staatswiessenschaften 129 (1), February, 46-61.

Bostaph, S. 1978. The methodological debate between Carl Menger and the German Historicists. Atlantic Economic Journal 6 (3), September, 3-16.

Böhm-Bawerk, E, von. 1884. Geschichte und Kritik der Kapitalizins-Theorien. English trans. As Vol, I of Capital and Interest, South Hollanda, III: Libertarian Prees, 1959.

Böhm-Bawerk E, von 1891. The Austrian economists. Annals of the American Acedemy of Political and Social Science, January, 361-84.

Böhm-Bawerk E, von 1896. Zum Abschluss des Marxschen Systems. Trans. (1898) as Karl Marx and the Close of his System, ad. P. Sweezy, New York, Kelly, 1949.

Bukharin, N. 1914. The Economic Theory of the Leisure Class. Trans-lated from Russian (1927). London: M. Lawrence, reprinted, New York: Monthly Review Press, 1972.

Faber, M. 1979, Introduction to Modern Austrian Capital Theory, Berlin: springer.

Page 166: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

166 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Garrison, R. W. 1978, Austrian macroeconomics: a diagrammatical exposition, In New Directions in Austrian Economics. Ed: l.M. Spada-ro, Kansas City: Sheed, Andrews & McMeel.

Garrison, R. W. 1982. Austrian economics as the middle ground: comment on Loasby, In: Method. Pracess, and Austrian Economics: Essays in Honor of Ludwig von Mises, ed. I. M. Kirzner, Lexington, Mass: lexington Books..

Garrison, R.W.1985. Time and money: the universals of macroeco-nomic theorizing. Journal of Macroeconomics 6 (2), Spring, 197-213.

Grassl, W.and Smith, B. (eds) 1986, Austrian Economics : Historical and Philosophical Bockground. New York: New York Universitiy Press.

Gross, G. 1884. Die Lehre von Unternehmer gewinn. Leipzig.

Hausman, D. M. 1981. Capital, Profits, and Prices. New York: Colum-bia University Press.

Hayek, F. A. 1931. Prices and Production. London: Routledge & Sons.

Hayek F. A. 1933. Monetary Theory and the Trade Cycle. London. Jonathan Cape.

Hayek, F. A. 1939. Profits, Interest and Investment: and Other essays on the Theory of Industrial Fluctuations. London: Routledge & Kegan Paul.

Hayek, F. A. 1949. Individualism and Economic Order. London: Rout-ledge & Kegan Paul.

Hayek, F. A. 1968 Economic thought VI: the Austrian School. Interna-tional Encyclopedia of the Social Sciences, ed. D. L. Sills, New York: Macmillan.

Hicks. J. 1973. Capital and Time: Oxford: Neo-Austrian Theory. Oxford: Clarendon Press.

Page 167: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 167

Hicks, J. R. And Weber, W. 1973. Carl Menger and the Austrian School of Economics. Oxford: Clarendon Press.

Jaffe, W, 1976. Menger, Jevons and Walras dehomogenized. Economic Inguiry 14 (4), December, 511-21.

Jevons. W. S. 1871. The Theory of Political Economy, London: Mac-millan.

Kauder, E. 1965. A History of Marginal Utility Theory, Princeton: Princeton University Press.

Krizner, I. M. 1973. Competition and Entrepreneurship. Chicago Uni-versity of Chicago Press.

Kirzner, I. M. 1981. Mises and the Renaissance of Austrian Econo-mics. Homage to Mises, the First Hundred Years, ed. J. K. Andrews, Jr. Hillsdale: Hillsdale College Press.

Kirzner, I. M. 1985. Comment on R. N. Langlois, “From the knowledge of economics to the economics of knowledge: Fritz Machlup on met-hodology and on the “Knowledge Society”, In Research in the History of Economic Thought and Methodology, ed. Warren J. Samuels, Greenwich. Ct: JAI.

Komorzynski, J. Von 1889. Der Werth in der isolirten Wirthschaft. Vienna: Manz.

Lachmann, L. 1973. Macro-economic Thinking and the Market Eco-nomy, London: Institute of Economic Affairs.

Lachmann, L. 1976. From Mises to Shackle; an essay on Austrian Economics and the Kaleidic Society, Journal of Economic Literature 14 (10), March, 54-62.

Lachmann, L. 1977. Austrian Economics in the present crisis of eco-nomic thought. Capital, Expectations, and the Market Process. Kansas City: Sheed, Andrews & McMeel.

Page 168: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

168 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Lachmann, L. 1986 a. Austrian Economics under fire; the Hayek-Sraffa duel in restrospect. In Grassl and Smith (1986).

Lachmann, L. 1986 b. The Market as a Process. Oxford: Basic Blackwell.

Lavoie, D. 1985. Rivalry and Central Planning: The Socialist Calcula-tion Debate Reconsidered. Cambridge: Cambridge University Press.

Leser, N. (ed.) 1986. Die Wiener Schule der Nationalökonomic. Vien-na: Hermann Böhlau.

Machlup. F. 1981. Ludwig von Mises: the academic scholar who would not compromise. Wirtschaftspolitischen Blatter. No: 4

Machlup. F. 1982. Austrian Economics. Encyclopedia of Economics. Ed. Douglas Greenwald, New York. McGraw-Hill

Mataja. V. 1884. Der Unternehmergewinn. Vienna.

Mayer. H. 1932. Der Erkenntniswert der Funktionellen Preistheorien In Dir Wirischaftstheorie der Gegenwart, ed. H. Mayer, Vienna.

McCulloch, J. H. 1977. The Austrian theory of the marginal use and of ordinal marginal utility. Zeuschrift für Nationalökonomic. No.3-4.

Menger, C. 1871 Grundsaze der Volkwirthschaftslehre. Translated (1950) as Principles of Economics. Ed. J. Dıngwall and B. F. Hoselitz; reprinted, New York: Nev York University Press. 1981.

Menger, K. Jr. 1973. Austrian marginalism and mathematical econo-mics. In Carl Menger and the Austrian School of Economics. Ed. J. R. Hicks and W. Weber, Oxford: Clarendon Press.

Meyer, R.1887. Das Wesen des Einkommens: Eine volkswirthschaft-liche Untersuchung. Berlin: Hertz.

Mises, L. Von. 1912. Theorie des Geldes und der Umlaufsmittel Translated as Theory of Money and Credit (1934), Indianapolis: Li-berty Classics, 1980.

Page 169: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 169

Mises L. Von 1933. Grundprobleme der Nationaldökomonic. Transla-ted as Epistemological Problemes of Economics, Princeton: Van Nostrand, 1960.

Mises L. Von 1940 Nationalökonomic. Theorie des Handelns und Wirtschaftens. Geneva, Editions Union.

Mises, L. Von. 1943. ‘Elastic expectations’ and the Austrian theory of the trade eycle. Economica 10, August, 251-2.

Mises, L. Von. 1949. Human Action, A Treatise on Economics. New Haven: Yale University Press.

Mises, L. Von 1969. The Historical Setting of the Austrian School of Economics. New Rochell: Arlington House.

Mises, L. Von. 1978. Notes and Recallections. South Holland: Liberta-rian Press.

O’Driscoll, G. P., Jr. 1977. Economics as a Coordination Problem. The Contributions of Friedrich A. Hayek. Kansas City: Sheed, Andrews & McMeel.

O’Driscoll, G. P., Jr. And Rizzo, M.J. 1985. The Economics of Time and Ignorance. Oxford. Basil Blackwell.

Orosel. G. O. 1981. Faber’s modern Austrian capital theory: a critical survey. Zeitschrift für Natianalökonomic. 141-55.

Pilippovich, E. Von Philippsberg. 1893. Grundriss der Politischen Ökonomic. Freiburg: Mohr.

Robbins, L. 1932. The Nature and Significance of Economic Science London: Macmillan.

Rothbard. M. N. 1962. Man, Economy, and State: A Treatise on Eco-nomic Principles. Princeton: Van Nostrand

Sax. E. 1887. Grundlegung der Theoretischen Staatswirtschaft. Vien-na: Holder.

Page 170: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

170 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Schumpeter, J. A. 1908. Das Wesen und der Houptinhalt der Theore-tischen Nationalökonomic. Leipzing: Duncker & Humblot.

Schumpeter, J. A. 1912. Theorie der wirtschaftlichen Entwicklung. Leipzig: Duncker & Humblot. English translation (1934) The Theory of Economic Development, Cambridge. Mass: Harvard University Press.

Schumpeter, J. A. 1954. History of Economic Analysis. New York: Oxford University Press.

Streissler, e. 1969. Structural economic thought: on the significance of the Austrian School today. Zeitschrift für Nationalökonomie 29 (3-4). December, 237-66.

Streissler, E. 1972. To what extent was the Austrian School margina-list? History of Political Economy 4 (2). Fall, 426-61.

Streissler, E. 1973. The Mengerian tradition. In Carl Menger and the Austrian School of Economics, ed. J. R. Hicks and W. Weber, Oxford:Clarendon Press.

Streissler, E. 1986. Arma virumxue cano. Friedrich von Wieser, the bard as economist. In Leser (1986).

Walras, L. 1874. Elements d’economie polotique pure. Laussanne: Corbaz.

White. L. H. 1977. The Methodology of the Austrian School Econo-mists. Revised edition. Auburn. AL: The Ludwig von mises Institute of Auburn university, 1984.

Wieser, F. Von 1884. Ursprung des Wirtschaftlichen Wertes. Vienna: Hölder.

Wieser, F. Von 1889. Der Naturliche Werth, Vienna: Hölder, Trans. As Natural Volue, ed. W. Smart, London: Macmillan, 1893; reprinted, New York: Kelly, 1956.

Page 171: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 171

Wieser, F. Von. 1914 Theorie der Gessellschaftlichen Wirischaft. Tü-bingen: Mohr. Translated (1927) as Social Economics, London: G. Allen & Unwin; reprinted. New York: Kelley, 1967.

Zuckerkandl, R. 1889. Zur Theorie des Preises. Leipzig: Stein.

Page 172: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

172 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

MISES’İN KAPİTALİST SİSTEM ANLAYIŞI55

Israel M. Kirzner Çeviren: Turan Yay

Ludwig von Mises’in piyasa anlayışını iyi bilmeyen bir kişi, Mises’in ifade tarzı nedeniyle, O’nun piyasa anlayışı konusunda şaşırtıcı bir gerilim yaşar- Mises’in görüşünün bazı temel unsurlarından kaynaklanan bir geri-lim. Mises’in anlayışı bir kez açıklandığında görülecektir ki bu gerilim çö-züldüğü gibi, Mises’in kapitalist sistem anlayışının emsalsizliği (ve entelek-tüel doğruluğu) da çok daha iyi kavranabilecektir.

Mises İktisadı’nda Gerilim?

Sözünü ettiğimiz Mises’teki görünürdeki gerilim, gerçek dünyada her an ortaya çıkan girdi ve çıktıların piyasa fiyatlarının niteliği ve önemi ile alakalıdır. Bu fiili piyasa fiyatları, Mises tarafından “talep ve arz dengesi” olarak tanımlanır; fiyatlar fiilen, “talep miktarı” ile “arz miktarı” nı eşitler; “serbest piyasa”da “piyasa fiyatı, arzın talebe eşit olduğu seviyeden sapar-sa” –eşanlı olarak- “kendi-kendine dengeye yönelir” (Mises, 1966:762). Bu temel üzerinedir ki Mises; malların ve üretim faktörlerinin fiyatlarına –veri bir tarihte, fiyatların, serbest piyasanın yaratabileceği fiyatlardan farklı olması nedeniyle- yapılacak bir devlet müdahalesinin, “talep ve arz denge-si”ni bozacağını ve bundan dolayı da genelde hükümetin iyileştirmeyi arzu-ladığı şartlardan daha iyi değil, daha kötü sonuçlar üreteceğini söyler.

Joseph Salerno (1993:121) Mises’in bu durumunu tüm piyasa fiyatları-nın “piyasa-temizleyici [denge] fiyatları” anlamına geldiği şeklinde yorum-lar. “Yasal kısıtlarla engellenmemiş bir piyasada ortaya çıkacak [üretim] kaynaklar[ı] fiyat kümesi, her zaman, gelecekteki ürün fiyatlarına ilişkin girişimcilerin tahminlerince belirlenen mevcut kaynakların en değerli kul-

55 Israil M. Kirzner “Mises and His Understanding of Capitalis System”, Cato Journal, 19(2), Fall 1999, 215-228.

Page 173: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 173

lanımlarına ayrılacağı şartını yansıtır.” Buradan elde edilen izlenim, fiili piyasa fiyatlarının, sözkonusu anlamda “doğru” fiyatlar, kaynakları en de-ğerli kullanımlara yönelten fiyatlar olduğudur. Bu fiyatlara müdahale, zo-runlu olarak onların piyasada kaynak dağılımı etkinliğini sağlamasını en-gelleyecektir.

Ama öte yandan, Mises, veri bir tarihte piyasa fiyatlarının tabii ki “doğ-ru” fiyatlar olmadığının açıkça farkındadır. Salerno’nun ifadesiyle, piyasa fiyatları, belirsizlik altında alınan girişimci kararlarının önlenemez hatala-rının bir sonucu olarak “aynı zamanda dengesizlik fiyatlarıdır” (Salerno 1993:121). Mises’in kendi ifadesi ile, veri bir tarihte piyasa fiyatları, hayali “hareketsizlik nihai durumu”nu (final state of rest) nitelendiren hayali fi-yatların aksine, “yanlış fiyatlar” olarak görülür (Mises 1996:245, 338). İşte kâr-peşinde koşan girişimciler arasındaki rekabetin yönlendirdiği piyasa süreci, bu yanlış fiyatları değiştirir ve onların yerine gerçekten tüketici ter-cihlerini yansıtan ya da onlara çok yakın fiyatları ikame eder. Bu sürece yol açan, mevcut piyasaca-yaratılan kaynak dağılımı düzeninin ideal bir durum olmadığının girişimcilerce fark edilmesidir. Gerçekten de “mevcut yapılan-la, yapılabilecek olan” arasında bir fark vardır (Mises 1966:336).

Mises’i ilk defa okuyan bir kişinin bu ifadeler karşısında içine düşeceği şaşkınlık, muhakkak ki anlaşılabilir: fiili piyasa fiyatları doğru (denge) fi-yatlardır, fakat onlar aynı zamanda yanlış (dengesizlik) fiyatlardır- veri bir tarihte fiilen varılan kaynak dağılımı düzeni optimaldir, fakat aynı zamanda olabileceği kadar etkin değildir.

Gerilimin Çözülmesi

Misesçi sistemin daha eski bir öğrencisi, yeni başlayanların bu şaşkınlı-ğını, rahatlıkla giderebilir. Mises’in ifadelerinde içsel bir gerilim yoktur. Anlaşılması gereken, Mises (1966.244-45)’in “hareketsizliğin basit duru-mu” (ya da tek kelimeyle “hareketsizlik durumu”) olarak adlandırdığı du-rumla, “hareketsizliğin nihai durumu” olarak adlandırdığı kavramın (ki bu, standart Walrasçı genel dengeye en yakın Misesçi kavram olan Mises’in “düzenli olarak aynı şekilde dönen ekonomi” (evenly rotating economy) – kavramıyla yakından ilişkilidir [Bkz. Mises 1966:246-47]) farklı olmasıdır. Buradaki arzumuz Mises’in “hareketsizliğin nihai durumu” ya da “düzenli olarak aynı şekilde dönen ekonomi” kavramlarını ayrıntılı olarak ele almak

Page 174: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

174 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

değil, Mises’in “sade bir hareketsizlik durumu”nun (plain state of rest) baş-lıca özelliklerini açıklığa kavuşturmaktır.

Standart mikroiktisat teorisi eğitiminden geçerek Mises’e gelen öğren-ciler, Mises’in “hareketsizliğin basit durumu” kavramının, yerleşik iktisadın kısa dönem denge durumuna karşılık geldiğini sanacaklardır. Bu hata, öğ-rencilerin özel bir piyasada “arz ve talebin dengesi” ile ilgili Mises’in ifade-lerinin, Marshallcı talep ve arz eğrilerinin kesişme şartlarına tekabül ettiği şeklinde yorumlanmasına yol açacaktır. Fakat bu şekilde algılama oldukça yanlıştır. Marshallcı [arz ve talep] kesişme[si], belirli bir piyasada tüm katı-lımcıların (ve tüm potansiyel katılımcıların) piyasayı temizleyen (denge) fiyatın farkında oldukları ve piyasada gerçekten varlığını sürdüren bu fiyatı doğru bir şekilde tahmin edebildikleri duruma tekabül eder. “Piyasayı te-mizleyen” fiyat, sözcüğün ana-akım iktisattaki anlamıyla, bu fiyatta –geçerli fiyatların bilgisiyle- tüm satmaya (almaya) hazır olunan [şeylerin], bunları kabul edecek alıcılarını (satıcılarını) bulmayı sağlayan fiyat anlamına gelir. Mises’in “hareketsizliğin basit durumu”, bilginin durumuna ilişkin böyle bir varsayım ihtiva etmez. O’nun hareketsizliğin basit durumu gerçek dünyada “tekrar tekrar” “vuku bulur”: “taraflar fiyatı uygun buldukları anda tüm bu işlemler gerçekleşir. “Hisse senedi piyasası kapandığında aracılar (broker-lar) piyasa fiyatında gerçekleştirilebilecek tüm emirleri uygulamaya koyar-lar.” (Mises, 1966:244). Açıkça böyle bir hareketsizlik durumu (ki Mises’in vurguladığı gibi, “hayali bir durum değildir”, aksine gerçek dünyada sürekli olarak yaşanan bir durumdur), yalnızca mevcut durumun farkında olan kişiler arasındaki işlemlerin tamamlanmasını ifade eder. Mises’in dünya-sında sürekli olarak dengede olan “arz ve talep”, ana-akım mikro iktisadın-da çok temel olan arz ve talep eğrilerini ifade etmez. İfade ettiği, herhangi bir durumda, varolan karşılıklı yarar sağlayacak ticaret olasılıklarının far-kında olan potansiyel işlemcilerin bu fırsatların avantajını almaya girişmesi olayıdır. Şüphesiz, bir kere bu fırsatlar yakalandığında, piyasa faaliyeti du-rur ve “hareketsizliğin basit durumuna” ulaşılmış demektir.

Bu mübadele işlemlerinin sonucu olarak ortaya çıkan fiyatı, “piyasa temizleyen fiyat” (Salerno 1993.121) olarak betimlemek, bundan dolayı yanıltıcıdır. Şüphesiz bu fiyat, bu fiyatta mübadeleden kazanmaya hazır –ve bunun farkında- olanların mübadelesine, bilinen karşılıklı kazanç fırsatları kalmayana kadar izin verir. Fakat “piyasa temizleyen fiyat” sözcüğü (Mi-ses’in kullanmadığı bir sözcük) standart iktisatta, varsayımsal (ilgili) her şeyi bilme (omniscience) koşulu altında, tüm karşılıklı kazanç yaratıcı deği-şim fırsatlarının kullanılarak tüketilmesini ifade eder. Standart iktisat her-

Page 175: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 175

kesin bildiği gibi, arz ve talep teorisini, gerçek dünyaya uygulamaya, sanki ilgili her şeyi bilme şartları veri olarak alınabilecekmiş gibi uygulamaya devam eder. Mises kesinlikle böyle bir “her şeyi bilme” (omniscience) var-sayımı yapmıyor. O’nun piyasa fiyatları kesinlikle (sözcüğün olağan anla-mında) “piyasa-temizleme fiyatları” değildir. Mises’in açıklamasında hiçbir çelişki olmadığından, kafası karışmış okuyucunun endişelenmesine gerek yoktur. Gerçek-dünyadaki piyasa fiyatları, standart iktisat teorisinin denge fiyatları değildir. (Gerçek-dünya fiyatları dengeyle yalnızca çok dar bir an-lamda, standart teorinin hiç de dikkate almadığı bir anlamda, ilişkilidir.)

Gerçekten de gerçek-dünya fiyatları büyük olasılıkla girişimcilerin-rekabetçi faaliyetlerini ateşleyici ve kaynak dağılımını değiştirici “yanlış” fiyatlardır. Belirli bir anda gerçek-dünyadaki kaynak dağılımı, ancak giri-şimci piyasa katılımcılarının sahip olduğu mevcut bilgi çerçevesinde opti-mal olarak tanımlanabilir. Mises’teki gerilimin aslı yoktur; bunun yalnızca yerleşik iktisat öğreniminden edinilen bakış açısı ile Mises’in okunmasın-dan kaynaklandığı kolaylıkla anlaşılabilir.

Fakat bu sorunun çözümü, muhakkak ki kendi içinde farklı bir soruna yola açar. Anlaşılan o ki, eğer Mises’in yukarıdaki yorumu kabul edilirse, yani, Mises’in piyasada her gün yaşananları ima etmesi, kesinlikle doğru olsa da, bu herhangi bir iktisatçıya yalnızca önemsiz bir doğruymuş gibi yansıyacaktır. Piyasada her gün gerçekleşen optimalite, yalnızca gerçek dünya koşulları ile son derece dar bir çerçevede alakalı bir optimalitedir. Karşılıklı kazanç fırsatlarının, (ki onlar gerçektende vardır) farkında olan herkes bu algılanan fırsatların avantajından yararlanacaktır. Bu gerçeği kabul etmek, daha önceden kişiler-arası değişimin önemini (ve karşılıklı kazanç sağladığını) anlamayan biri için bir başarı sayılabilir. Fakat bunun, tüm iktisatçıların paylaştığı, karşılıklı kazanç sağlayıcı değişimin tüm olası fırsatlarının kullanılmasına yönelik piyasa etkinliği temel anlayışı ile pek az ilgisi vardır. Şüphesiz burada, herhangi bir tarihteki piyasa fiyatlarının, yanlış fiyatların değişimine neden olacak girişimsel faaliyeti (entrepreneu-rial activity) yaratan fiyatlar anlamında, “yanlış” fiyatlar olduğu kabulünü Mises’le birlikte sürdürmeliyiz. Mises şüphesiz, rekabetçi girişimci süreci-ni, sürekli olarak “yanlış” fiyatları daha “doğru” fiyatlarla değiştirme süreci olarak anladı ve yorumladı. Fakat, bu durumda şöyle bir soru akla gelebilir;

Page 176: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

176 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

“hareketsizliğin basit durumunda” her gün fiilen başarılanlara ilişkin açıkça önemsiz bir Misesçi görüşü vurgulamanın ne anlamı var?

Bu makalenin amacı, Mises’in, bu açıkça önemsiz [ama işin iç yüzüne yönelik] noktayı vurgulamasının, aynı zamanda kapitalist sistemde neyin başarıldığının eşsiz bir yorumunu ortaya koyduğunu göstermektir. Bunu değerlendirebilmek için, Avusturya İktisat geleneğinin öncü vizyonuna, Carl Menger’e başvurmak yararlı olacaktır. Burada belki de Mises’in, 1903 yılında Menger’in Grundsatze’sini ilk okuduğunda “beni iktisatçı yapan bu kitabı okumuş olmamdı” sözünü hatırlamakta yarar var (Mises 1978:33).

Carl Menger’in Vizyonu

Menger genellikle, iktisatçılara sübjektik fayda değer teorisini sunan marjinal fayda iktisadının üç öncüsünden biri olarak kabul edilir56. Fakat, sübjektif değer teorisi konusunda Menger’in orijinalliği ile ilgili öne sürülen iddialar biraz bulanık ve şüphelidir. Erich Streissler (1990)’in gösterdiği gibi, 19. yüzyılın başlarında, çalışmaları şüphe götürmez bir şekilde Men-ger’ce bilinen ve bu çalışmalarında değer teorisine sübjektif anlayışı Men-ger’den çok önce dahil etmiş Alman iktisatçılar vardı. Bununla birlikte, Menger kendisinin Grundsatze’sinin kesinlikle yeni bir başlangıç olduğuna inanıyordu. Friedrich Hayek (1934:16) bize, Menger’in “Grundsatze’yi has-talık derecesinde bir heyecanla yazdığını söylediğini” ifade etmiştir.

Anlaşılan o ki Menger en azından bir an için de olsa, bütün bir piyasa sisteminin işleyişi üzerine, o dönemde halen hakimiyetini sürdüren Ricar-docu algılamanın tam zıddı büyük bir bakış açısının farkına varmıştı. Ricar-docu görüşe (vizyona) göre, toplam üretimin hacmi ve büyüme oranı ve bunun üretimini gerçekleştiren faktör grupları arasında bölüşüm biçimi, hiç olmazsa uzun dönemde, nesnel, fiziki gerçekliklerle, karşı konulamaz bir şekilde belirlenir. Bu belirlenmenin açıklanmasında, insanoğlunun be-cerikliliğinin, insanoğlunun değerlendirmelerinin, insanoğlunun beklentile-rinin ve keşiflerinin rolüne hiç yer yoktu.

Menger öte yandan iktisat tarihini tamamen zıt terimlerle anlamayı sağlayacak bir yolun farkına vardı. Bu görüşe göre, fiziki ve biyolojik ger-

56 Bu bölümde kısaca sunulan fikirler, yazar tarafından Kirzner (1994)’e yazılan girişte daha ayrıntılı

olarak ele alınmıştır.

Page 177: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 177

çeklikler arka plana çekilir; beşeri olayların akışını etkin bir şekilde belirle-yen yalnızca insanoğlunun faaliyetlerinin etkisidir. Menger’in kitabını ya-zarken hissettiği “hastalık düzeyinde heyecan”ın sorumlusunun işte bu devrimci yeni vizyon olduğunu ileri sürüyorum. Ve bu vizyon, Streissler’in işaret ettiği sübjektif değer teorisinin 19. yüzyıl başlarındaki Alman öncüle-rince kesinlikle paylaşılmıyordu.

Ürüne ait tüketici değerlendirmesinin, o ürünün üretiminde kullanılan – Menger’in yüksek dereceli mallar olarak tanımladığı- girdilerin piyasa fiyatlarına yansıyacağını (1871 tarihli kitabında) ilk kabul eden, herhangi bir selefinden çok Menger’dir ve bu O’nu neoklasik marjinal verimlilik teo-risinin gelişiminde devrimci (pathbreaker) yapar. “Belirli bir amaca var-mak için gerekli araçların önemi, tamamen bu amaçlara atfedilen önem tarafından belirlenir” gerçeğine iktisatçıların dikkatini çeken, bu anlayıştı. Bu, yalnızca maliyet değer teorilerini yıkan bir anlayış değil aynı zamanda tüm iktisadi sisteme ilişkin yeni bir iktisadi nedensellik anlayışının ortaya çıkmasıydı. Her üretim faaliyeti, her piyasa işlemi, tamamen tüketici tercih-leri tarafından harekete geçirilir ve yönetilir. [Şimdi] Menger’in bu radikal –ve özünde Avusturyen olan– vizyonuyla donanmış olarak, Mises’e ve O’nun kapitalist süreç anlayışına dönebiliriz.

Mises ve Tüketici Egemenliği Doktrini

Öyle anlaşılıyor ki, “tüketici egemenliği” kavramı büyük ölçüde William H. Hunt’ın son zamanlarında yaptığı çalışmasıyla (Bkz. Hutt 1936: Bl.16 ve 1940)57 iktisat terminolojisine girdi. Bu kavram Mises’in piyasa ekonomisi anlayışında merkezi öneme sahip oldu. Bu merkezi öneme sahip olma ko-nusunda, Mises’in yalnızca, önceki bölümde tartıştığımız Mengerci vizyonu sürdürdüğünü ileri süreceğim.

İnsan Eylemi (Human Action)’nde (“Piyasa” başlıklı) 15. Bölümün alt başlıklarından birinin adı “Tüketicilerin Egemenliği”dir. Bu alt başlıkta (900 sayfalık incelemesinde yalnızca iki sayfa) Mises kapitalist sürece iliş-kin kendi vizyonunu sergiler. Girişimci-üreticiler üretimi doğrudan kontrol etseler de ve “geminin dümen ve kontrolünde olsalar” da, onların hakim olmadığını, “kaptanın tüketici olduğunu” açıklar. “Ne girişimciler ne çiftçi-

57 Hutt 1930’ların ortalarındaki çalışmalarında “tüketici eğemenliği” sözcüğünü oldukça sık kullan-

mıştır. (Bkz. Hutt 1935), Pejovich ve Klingaman 1975’in 12. Bölümü olarak yeniden basılmıştır.

Page 178: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

178 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

ler, ne de kapitalistler ne üretileceğini belirler. Tüketiciler bunu yapar” (Mises 1966:271). “Zengin bir kişi, servetini, ancak tüketicilere en etkin bir şekilde hizmet etmeyi sürdürerek koruyabilir.” Öyle ki “maddi üretim fak-törleri sahipleri ve girişimciler, aslında tüketicilerin vekilleridir” (Mises, 1966:271). (Mises, tüketici egemenliğinin geçerli olmadığı yalnızca bir ör-nek bulur. Tüketici egemenliği genel ilkesine ilişkin bu istisnayı makalenin ileriki bölümünde daha geniş olarak ele alacağız.)

İnsan Eylemi’nde tüketici egemenliği fikrine çok fazla dikkat çekilmezse de, hiç şüphe yok ki bu kavram, Mises’in piyasa ekonomisi anlayışında çok önemlidir. Mises’in, konferans ve seminer sunumlarında, tüketicilerin satın alma ya da satın almama kararları ile üretim biçimini kontrol ettiği görüşü-nü sürekli olarak tekrarladığını çok canlı olarak anımsıyorum. Mises’in, daha popüler ve kısa yazılarını içeren bir kitabının (Mises 1990) indeksine şöyle bir göz atış bile, “tüketici egemenliği” fikrinin O’nun özellikle son yıl-lardaki düşüncesini, ne kadar biçimlendirdiğini ortaya koyar.

Hiç şüphe yok ki, piyasa ekonomisinde tüketicilerin egemenliğini vur-gularken, Mises’in sık sık, pozitif bilim insanının rolünün ötesine geçtiği ve yaygın olarak kabul gören değer yargılarına başvurduğu görülmekteydi. Ancak gerçekte, tüketici egemenliği doktrini Mises için, pozitif iktisadın normatif uygulaması olmaktan çok daha asli ve önemliydi. Tüketici ege-menliği doktrini, kendi başına, pozitif iktisadın önemli bir parçası, Men-ger’in vizyonunun tamamlandığını işaret eden bilimsel bir teoremdi. Piya-salarda olan, tüketicilerin kaynakların kullanım biçimini belirlemesi ve onların tercihlerine göre kaynakların gelirlerinin tahsis edilmesiydi. Her-hangi bir tarihte üretilen üretim, kullanılan üretim yöntemleri ve üretken bir şekilde kullanılan kaynakların sahiplerine yapılan ödemeler, tüketici-lerce belirlenir. Tüketici gerçekten “kaptan”dır. Bu piyasa ekonomisinin cazip bir özelliği olarak görülebilir, fakat Mises için bilimsel olarak önemli olan tüketici egemenliğinin fiilen ne yaptığıdır. Serbest piyasada, tüketici-ler, tercihleriyle her türlü üretim faaliyetlerini ve kaynak alım ve satımını ihtiva eden her türlü işlemleri yönlendirirler58.

58 Murray N. Rothbard (1962:560-66), Hutt’ın tüketici egemenliği kavramına sert bir şekilde saldır-

mıştır. (Rothbard Mises’in tüketici egemenliği doktrini ile ilgili referanslarına başvurmaz.) Bu-nunla birlikte, Rothbard “üreticilerin nihai amacının tüketim amacı olduğunun kabulü” “biçimsel” (formal) anlamda “tüketici egemenliğinin tanım gereği geçerli” olduğunu kabul eder (Rothbard, 1962:561). Rothbard’ın pozisyonunun, makalenin bu ve sonraki bölümündeki Mises yorumu ile tutarlı olduğuna inanabiliriz. .

Page 179: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 179

Tüketici Egemenliği ve Değişimden Sağlanan Karşılıklı Yarar

Tüketici egemenliğinin anlam ve önemini daha iyi değerlendirebilmek için, tüketici egemenliği doktrini ile değişimden sağlanan karşılıklı yarar doktrininin karşılaştırılması yararlı olabilir. Piyasa çoğu kez tüm tarafların özgürce (kendileri için ex ante en iyisi olduğunu düşündükleri) yararlı de-ğişim yaptıkları bir arena olarak ifade edilir: Piyasa, tüm pozitif-toplamlı (değişim) oyunları ortaya çıkaran ve bunları teşvik eden bir sosyal çerçe-vedir. Piyasanın bu başarısının kabulü, elbette ki önemli bir iktisadi algıla-madır. Gerçekten de -faktör piyasalarını, üretim süreçlerini ve ürün piyasa-larını kapsayan- tüm piyasa sürecini, “gönüllü değişime girişen tüm taraf-lar, bu değişimden yarar görürler” temel olgusunun ayrıntılı bir ifadesi ola-rak yorumlamak mümkündür. (Walras’ın genel denge teorisinin, üretimi de içeren daha gelişmiş bir sunumunun, onun salt değişim ekonomisi genel denge [modelinin] mantıksal bir uzantısı olduğunu varsaymanın sağlam bir temeli vardır.) Ancak tüketici egemenliği doktrini, Menger’in vizyonununda belirttiklerimizle birlikte ele alındığında, piyasa sürecinin tüm yapısını ya da niteliğini tamamen farklı bir çerçeveden görmemize yardımcı olur. Piya-sa ekonomisinde olup biten, yalnızca faktör sahipleri ile (bu faktörlerle üretilebilen) ürünleri tüketmeye istekli olanların karşılıklı yarar değişimine yol açması değil, bunun, girişimci üreticilerin (entreprenurial producers) aracılığıyla gerçekleşmesidir. Piyasada olup biten, faktör sahiplerinin fak-törlerini, tüketicilerin tercihlerinin tedariki işini en iyi şekilde hesaplayan üretim planlarına sahip üreticilere satmalarıdır. Tüketici(lerin) tercihleri kaynak dağılımını belirler. Piyasa ekonomisi, gönüllü değişimden potansi-yel yararlar çıkarma alanı olarak görülebilir. Ancak serbest piyasa, özünde daha çok, potansiyel üretim faktörlerinin dağıtımının, tüketicilerin değer ölçülerince (değerlendirmelerince) belirlendiği bir alandır.

Özel Mülkiyetin Önemi

Mises’e göre, tüketici egemenliği doktrini özel mülkiyet kurumunun yerine getirdiği sosyal rolü algılamamızı sağlar. Gerçekten de bir bilimsel olgu olarak, üretken kaynakların (toprak ya da işgücü) sahipleri ile tüketici halk arasında bir çıkar çatışması yoktur. Üretken kaynak sahibi, kaynağın-dan, ancak tüketici halkın hizmetinde kullandığı ölçüde, iktisadi yarar elde edebilir. Mises’ten aktardığımız gibi, “servet sahibi bir insan, servetini, tü-keticilere en etkin bir şekilde hizmet etmeyi sürdürdüğü ölçüde koruyabi-lir.” Tüketici egemenliği doktrini, piyasa ekonomisinde faktör sahipleri ile

Page 180: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

180 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

tüketiciler arasında varolan çıkar uyumunu gösterir. Bu çıkar uyumunun kabulü, Menger vizyonunun kabulünün bir başka ifade şeklidir. Gerçekten de bu çıkar uyumunu yaratan, tüketicilerin kaynak dağılımını belirleme olgusudur. Ve şüphesiz, bu çıkar uyumunu doğuran ve teşvik eden [de] özel mülkiyet kurumudur.

Girişimciler, tüketicileri daha çok hoşnut edecek şekilde kaynak dağı-lımını değiştirerek kâr elde etme umudu ile faktör piyasalarında rekabet ettiklerinden dolayıdır ki, tüketicilerin üretim biçimini, sanayinin organi-zasyonunu ve birbirleriyle rekabet eden sektörler arasında kaynak dağılı-mını nasıl kontrol ettiklerini -nihai olarak belirlediklerini- anlayabiliyoruz. Fakat Mises tüketici egemenliğinin uygulanmadığı bir duruma -kendisinin “tekelci fiyat” olarak adlandırdığı duruma- dikkat çeker. “Tekelci fiyatlar, tüketici egemenliğinin bozulmasıdır” (Mises 1966:272). Tekelci fiyat du-rumundan dolayı, özel mülkiyet kurumu, kaynak sahipleri ile tüketici halk arasında bir çıkar uyumunu ifade etmez. Bu durumdan dolayı -ve yalnızca bu durumdan dolayı- dır ki, tüketicilerin engellenmemiş piyasanın gelecek-teki sonuçlarını değiştirmek için politik güce başvurmaları makul görülebi-lir. Bu durumu saptaması ve ona gereken bilimsel ilgiyi göstermesi, Mi-ses’in fazileti (ve O’nun entelektüel dürüstlüğünün bir yansıması) idi. Ne yazık ki, tüm Mises izleyicilerinin, tekelci fiyat teorisinin, O’nun kapitalist sistem anlayışı içindeki yerini yeterince değerlendirdiklerini söyleyemeyiz.

Mises ve Tekelci Fiyat Teorisi

Mises’in sisteminde tekel teorisinin niteliği ve yeri, tekel teorisinin standart mikroiktisattaki yer ve rolünden tamamen farklıdır59. Standart iktisada göre, tekelci bir mal piyasasını tam rekabet piyasasından ayıran temel nokta, tekelci(üretici)nin aşağı doğru eğimli talep eğrisiyle karşılaş-ması, dolayısıyla tekelci üreticinin kâr maksimizasyonu kararı, O’na marji-nal maliyeti aşan bir fiyat istemesine izin verir. Bundan dolayıdır ki, stan-dart tekel teorisi, üreticinin karar-alma sürecinin özelliklerini inceleyen bir teoridir. Tekelin karar alma sürecinin sonuçları, öncelikle bu kararların bütün ekonomi açısından yaratacağı kaynakların yanlış-dağılımı açısından

59 Misesçi tekelci fiyat teorisinin daha ayrıntılı bir tartışılması (ve bu çalışmanın yazarına göre Mi-

sesçi teoriyi yeterince değerlendiremeyen kimi Mises izleyicilerinin bazı çalışmalarının bir eleşti-risi) için Bkz. Kirzner (1991).

Page 181: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 181

değerlendirilir. Misesçi tekel fiyatı teorisine göre ise sorunlar oldukça fark-lıdır.

Geleneksel iktisatçılardan farklı olarak, Mises tekeli, üreticilerin karar-larının bir türevi olarak değil, kaynak (resource) mülkiyeti düzeyinde ta-nımlar. Mises’e göre, (bir kıt kaynağın tüm arzının tek bir kaynak sahibince kontrol edildiği) olası bir kaynak tekeli durumu, bilimsel ve normatif bo-yutludur; buradaki olasılık (Misesçi sistemde açıkça tanımlanmamış bir kavram olan) “kaynakların yanlış-dağılımı” ile ilgili değil, fakat daha çok tüketici egemenliği doktrini ile çelişecek şekilde güdüleri etkileyebilmesi ile ilgilidir. Tekelleşmiş kaynağın talep esnekliği derecesine bağlı olarak, tekel sahibinin, tamamını tüketicilerin hizmetine sunmaktansa sahip olduğu kaynak stokunun bir kısmını saklayarak (hatta ortadan kaldırarak) piyasa-dan çok daha büyük gelir çekebilme olasılığı vardır. Bu durumda O, kaynak stokunu piyasaya vermeyerek istediği kazancı sağlayabilecek “tekel fiya-tı”nı koyabilir. Eğer gerçekten içinde bulunulan durum bu ise, genel tüketici egemenliği kuralına bir istisna söz konusu demektir. Kaynak sahipleri ile tüketici halkın çıkarlarının uyumuna yol açan kaynakların özel mülkiyeti genel ilkesine ilişkin bir istisnaya sahibiz. Mülk sahibinin çıkarına olan, ama tüketicilerin kaynakların üretken kapasitesini kontrolünü yadsıyan bir du-rum söz konusu. Saf bir değer-yansız (wertfrei) bilim insanı olan Mises’e göre, böyle bir durum, kendi başına “kötü” ya da “etkinsiz” değildir. Söz konusu olan, diğer olası durumlara benzemeyen, tüketicilerin çıkarlarını mülk sahiplerinin çıkarlarına göre azaltan (özel) bir durumdur. Böyle bir durumda, tüketicilerin, engellenmemiş piyasada ortaya çıkacak sonuçları değiştirecek politik yolları araştırması irrasyonel olmayabilir.

Normalde üretimde kullanılabilecek ikame kaynaklar var olduğundan – bu durumda, kaynağın talep eğrisi öyle esnek olabilir ki kaynak arzının bir kısmının üretimden çekilmesi ile kazanç elde edilemez – ve girişimciler yenilik, değişiklik yapma güdüsüne sahip olduklarından (ki bu, özel bir tekelleşmiş kaynağın ikame edilemezliğini (uniqueness) azaltır), Mises, tekel fiyatı durumunun, ampirik olarak önemli bir durum olduğuna inan-madı60. Öte yandan, tüketici tercihlerini yansıtmayan bir üretim yönetimine

60 Mises’in tekel fiyatı durumunun ampirik olarak saptanabileceğine ve gözlenebileceğine de inan-

madığı vurgulanmalıdır. Tekelleşmiş kaynağın mevcut tüm arzını kullanma başarısızlığı, tekel sahibinin, gelecekteki tüketici talebinin, kaynağın kullanımını geleceğe ertelemeyi haklı çıkara-cak kadar güçlü olabileceği şeklindeki girişimci yargısını yansıtabilir. Hatta kaynak arzının bir kısmının fiziki olarak yok edilmesi (kabul edilmelidir ki bu doğal değildir!) kaynak sahibinin kendi tüketici tercihini ifade ediyor olabilir.

Page 182: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

182 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

izin veren benzersiz (unique) özelliği ile ilginç bir teorik olasılık daha var-dır. Bu, kaynak mülkiyeti düzeninin bir kazası olarak Menger vizyonunun kısmen de olsa doğru olmayabileceği teorik olasılığını gösterir. İktisadi olgu, engellenmemiş bir piyasada, özellikle ve tamamen tüketici talebince biçimlendirilmeyebilir; üretim üzerindeki egemenlik, bütünüyle tüketici halkın tercihlerine değil, bir ya da birkaç kaynak sahibinin mülkiyet hakla-rına da bağlı olabilir.

Genellikle geçerli modellere yönelik birçok teorik istisnaların bulun-ması gibi, tekelci fiyat olasılığının önemli görülme durumu, Misesçi sistem için kendi başına bir ilginçlik ifade etmez. Misesçi sistemin önemi, Men-ger vizyonunun ve tüketici egemenliğinin uygulandığı genel modeli açıkla-masından kaynaklanmaktadır. Doğrusunu söylemek gerekirse, tüketici egemenliği doktrininin kapsamlı genellemesini anladığımız zaman, belki de, bu makalenin başında kafa karıştırıcı olarak bulduğumuz Mises’in sis-teminin bazı yönlerini daha iyi anlayabileceğiz.

Mises, Piyasa Fiyatları ve Tüketici Egemenliği

Mises’in reel dünyadaki piyasalarda süre gelen fiyatlarla ilgili (bizim kafa karıştırıcı olarak bulduğumuz) bazı iddialarda bulunduğu anımsana-caktır. Bu iddialar, fiyatların açıkça optimalite özelliklerine ve yol açtıkları işlemlere atfedilir. Veri bir tarihteki piyasa fiyatlarının yanlış fiyatlar olabi-leceği ve bunların da düzeltici girişimcilerin-rekabetçi üretim faaliyetine (corrective entrepreneurial competitive production activity) yol açacağı şeklindeki Mises’in görüşünü ortaya koyduk. Fakat her günkü piyasa fiyat-larının (ve onların gerçekleştirdikleri işlemlerin) “doğru” fiyatlar, talep ve arzın dengesi ile tutarlı fiyatlar olarak adlandırılabileceği konusunda kafa karışıklığı içinde kalmıştık. Muhakkak ki, bizim, en basit haliyle, herhangi bir piyasadaki değişmelerin, değişime taraf olan herkese (kendi en iyi he-saplamalarına göre) yarar sağlaması anlayışına - ve değişimden doğabile-cek olası fırsatların potansiyel yarar sağlayacaklar tarafından farkına varıl-dığı ölçüde bu avantajı almaya çalışacakları fikrine- davetiye çıkarmamız, Mises’in herhangi bir hükümet müdahalesini verimsiz olarak adlandırması için çok basit, sıradan ve kısıtlı bir gerekçe olacaktır. Belki de bu makalenin önceki kısımlarında ortaya koyduğumuz bakış açısı, Mises’in durumunu açıklığa kavuşturmak için yardımcı olabilecektir.

Page 183: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 183

Bir kere Mises’in genel sisteminde tüketici egemenliği doktrinin çok önemli olduğunu anladığımızda, Mises’in üretken kaynakların fiili piyasa fiyatlarına olan derin saygısını algılayabilir ve değerlendirebiliriz. Tabii ki bu fiyatlar, “yanlış” fiyatlar olabilecektir ve dolayısıyla, çeşitli olası potansi-yel ürünler hakkında tüketicilerin gelecekteki (bu ürünlerin tüketicilerce elde edildiği esnadaki) gerçek değerlendirmelerini kusurlu (imperfect) tahmin edebilirler. Ancak bu fiyatlar ve bunların ortaya koyacağı işlemler, -şüphesiz burada istisnai tekelci fiyat durumunu dikkate almıyoruz- tama-men tüketici tercihlerince belirlenir. Bu fiyat ve işlemler Menger vizyonunu oluştururlar: tüketici egemenliğini vurgularlar. Mises şüphesiz, tam bilginin yokluğunda, fiili fiyatların ve fiili üretim planlarının tüketici tercihlerinin yoğunluk yapısını eksik bir şekilde yansıtabileceğini inkâr etmiyordu. Fakat “egemenlik”, egemenin isteklerinin anında ve başarılı bir şekilde gerçekleş-tirilmesini gerektirmez. Bu, egemenliğin (hükümdarlığın), insan çabasının yettiği ve yapabildiği ölçüde bu istekleri yerine getirme güdüsü ile yönlen-dirildiğinin doğrudan ya da dolaylı kabulü anlamına gelir. Bu güdülerin baskısı altında olabilecek hatalar bile, hükümdarın egemenliğine atfedilme-lidir.

Gerçekten de, Mises’in kapitalist piyasa sürecinin özüne ilişkin etkileyi-ci görüşü, her an, girişimci-üreticiler ve kaynak sahipleri kararlarının, doğ-rudan ya da dolaylı olarak gerçek tüketici tercihleri kalıbını sağlama güdü-sü ile belirlenmesidir. Bir kaynağın her bir piyasa fiyatı, rekabetçi girişim-cilerin, kaynakların tahsis edilebileceği – tüketicilerin beklenen ödeme ar-zularına uygun olması anlamında- en değerli kullanımına ilişkin kanaatle-rini yansıtır. Herhangi bir anda başlatılan her bir üretim planı, (o anki kay-nakların piyasa fiyatları ve gelecekteki ürünlerin piyasa fiyat beklentileri ışığında hareket eden) rekabetçi girişimcilerin, tüketici tercihlerinin tatmi-ni için üretken kaynakların en etkin tahsis yollarına ilişkin yargılarını yan-sıtır.

Bu bakış açısı, bugünkü fiyatların “yanlışlığı”nın ve bugünkü üretim planlarının “etkinsizliği”nin, Menger vizyonunun geçerliliğine ve tüketici egemenliğinin gerçekliğine herhangi bir gölge düşürmediğini açıkça ortaya koyar. Gerçek olan, veri bir zamanda piyasanın, piyasa katılımcılarının sa-hip oldukları en iyi güncel bilgiyi ve gelecekteki piyasa şartlarına ilişkin en doğru ve en açıkgöz girişimci yargılarını etkin bir şekilde dağıtıyor olma-sıdır. Bu dağıtımı yöneten ve güdüleyen ise, üretim biçiminin tüketici ter-cihlerine olan uyumunu geliştirerek salt kâr kazanma müşevviğidir.

Page 184: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

184 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

Bundan dolayıdır ki, Mises’in piyasa fiyatlarını değiştirecek bir hükü-met müdahalesinin (ya da engellenmemiş bir piyasada alabileceği diğer kararların) zararlı olacağını ileri sürmesi, veri bir tarihte engellenmemiş bir piyasada ortaya çıkacak fiyatların (ya da diğer kararların), tam bilgiye sahip bir gözlemcinin dikkate almayı arzulayabileceği tüm şartları doğru olarak yansıtacağı anlamında optimal olacağı görüşünü kapsamaz. O’nun söylemek istediği, engellenmemiş bir piyasada varolan şartların, en başarılı girişimcilerin tüketici tercihlerini en iyi şekilde tatmin etmek için ne yapı-labileceği ile mevcut yapılanın arasında ne gibi farklar olduğunu saptama ve bu farklılıkları düzeltmek için gösterdiği çabanın ne kadar zor olduğunu vurgulamasıdır. Her zaman yapılmasının ötesinde, bu çabalar geçmişte yapılmıştır ve cari piyasa fiyatları, açıkgöz girişimcilerin daha önceki plan-ların yanlış olduğunu ortaya koydukları ölçüde değişmiştir.

Mises, sürekli olarak kendisinin “ hareketsizliğin basit saf durumu” ola-rak adlandırdığı durumu yaratan gerçek dünya piyasa fiyatlarının ve işlem-lerinin erdemlerini vurguladığında, yalnızca gönüllü değişimin karşılıklı kazanç sağlayacağı açık kavramını vurgulamıyordu. Daha çok, reel-dünya fiyatları ve işlemlerinin, tüketici egemenliğinin yerine getirilmesinde oyna-dığı rolü vurguluyordu. Mises’e göre, tüketici egemenliği, yalnızca girişim-sel-rekabetçi piyasa sürecinde (entrepreneurial competitive market pro-cess) süregiden bir eğilim değil, her an gerçekleştirilen bir gerçeklikti. Şüp-hesiz bu egemenlik, tüketici tercihlerine tam karşılık gelen varsayımsal mükemmel bir kaynak dağılımı olgusu ile karıştırılmamalıdır. Neoklasik refah iktisadı özellikle böyle benzerlikler üzerine odaklanırken, Mises’in daha “dinamik”, “süreç-odaklı” yaklaşımı, piyasaların oldukça farklı bir yanına odaklanır. Piyasayı tüketici tercihlerini daha iyi tatmin etmeye yö-nelik sürekli bir çaba olarak görürken, Mises, serbest piyasalara ilişkin bir yaklaşım ve değerlendirme ortaya koymuştur; ne yazık ki, O’nun okuyucu-larının çok azı bunu anlayabilmiş ve değerlendirebilmiştir.

Kaynakça

Hayek, F.A. (1934): ‘‘Introduction’’ to Collected Works of Carl Menger. Lon-don: London School of Economics. (Citation is to the reprint in C. Menger, Principles of Economics, New York: New York University Press, 1981.)

Hutt, W.H. (1935): ‘‘The Nature of Aggressive Selling.’’ Economica, 12 (Au-gust): 298–320.

Page 185: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 185

Hutt, W.H. (1936): Economists and the Public. London: Jonathan Cape.

Hutt, W.H. (1940): ‘‘The Concept of Consumers’ Sovereignty.’’ Economic Journal 50 (March): 66–77.

Kirzner, I. M. (1991): ‘‘The Driving Force of the Market: The Idea of ‘Compe-tition’ in Contemporary Theory and in the Austrian Theory of the Market Process.’’ In R.M. Ebeling (ed.): Austrian Economics, Per-spectives on the Past and Prospects for the Future. Hillsdale, Mich.: Hillsdale College Press.

Kirzner, I.M. (ed.) (1994): Classics in Austrian Economics. Vol. 1. Brookfield, Vt.: Ashgate.

Mises, L. von (1966): Human Action: A Treatise on Economics. 3rd revised ed. Chicago: Henry Regnery. (The 1st edition appeared in 1949.)

Mises, L. von (1978): Notes and Recollections. South Holland, Ill.: Libertari-an Press.

Mises, L. von (1990): Economic Freedom and Interventionism: An Anthology of Articles and Essays. Selected and edited by Bettina Bien Greaves. Irvington-on-Hudson, N.Y.: Foundation for Economic Education.

Pejovich, S., and Klingaman, D. (1975): Individual Freedom: Selected Works of William H. Hutt. Westport, Conn.: Greenwood Press.

Rothbard, M.N. (1962): Man, Economy, and State: A Treatise on Economic Principles. Princeton, N.J.: Van Nostrand.

Salerno, J.T. (1993): ‘‘Mises and Hayek Dehomogenized.’’ Review of Austrian Economics 6 (2): 113–46.

Streissler, E. (1990): ‘‘The Influence of German Economics on the Work of Menger and Marshall.’’ In B. Caldwell (ed.) Carl Menger and His Legacy in Economics, 31–68. Durham, N.C.: Duke University Press.

Page 186: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

186 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

BİLGİNİN TOPLUMDA KULLANIMI61

Friedrich August von Hayek

Çeviren: Turan Yay

1

Rasyonel bir iktisadî düzen kurmaya çalıştığımızda çözmeyi

amaçladığımız problem nedir? Bilinen bazı varsayımlar altında yanıt oldukça basittir. Eğer tüm ilgili bilgiye sahipsek, eğer veri bir tercih-ler sisteminden başlayabilirsek ve eğer var olan araçlarla ilgili tüm bilgiye hâkimsek, geriye sadece bir mantık problemi kalıyor. O da, yanıtı gizil olarak varsayımlarımızda yer alan mevcut araçların en iyi kullanımı nedir sorusunun yanıtlanmasıdır. Bu optimizasyon prob-leminin çözüm koşulları, tam olarak hesaplamayı ve en iyi şekilde ifade etmeyi sağlayacak bir matematiksel modelle sağlanabilir: kısa-ca, iki mal ya da faktör arasındaki marjinal ikame oranları, tüm farklı kullanımlarda birbirinin aynı olmalıdır.

Ancak bu, kesinlikle toplumun karşı karşıya olduğu problem de-

ğildir. Ve bu mantıksal problemi çözmek için geliştirdiğimiz iktisadî hesap, toplumun iktisadî probleminin çözümüne yönelik önemli bir adım olsa da soruna bir yanıt oluşturmaktan uzaktır. Bunun nedeni, iktisadî hesabın yapılması için gereken tüm topluma ilişkin “verile-rin” hesabı yapacak tek bir kişiye “verilmemesi”, hatta verilemeyece-ğidir.

Rasyonel iktisadî düzen probleminin bu enteresan niteliği, kul-

lanmamız gereken şartlara ilişkin bilginin asla toplu ya da bileşik olarak bulunmaması, aksine yalnızca tek tek bireyler arasında dağıl-mış, eksik ve çoğunlukla çelişkili bilgi parçacıkları olması gerçeğin-

61 The Use of Knowledge in Society”, Individualism and Economic

Order, University of Chicago Press; Reissue edition (Nisan 1996), Böl. 4.

Page 187: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 187

den kaynaklanmaktadır. Toplumun iktisadî problemi, bu nedenle, yalnızca “verili” kaynakların nasıl dağıtılacağı problemi değildir –eğer “verili” kavramıyla, problem kümesini dikkatli bir şekilde çöze-cek tekil bireye verilen “veriler”i kastediyorsak. Toplumun problemi, üyelerinden sadece biri tarafından bilinen, kaynakların, nispî önemi yine yalnızca bu bireylerce bilinen amaçlar için en iyi kullanımının nasıl sağlanacağı problemidir. Veya daha kısa ifade edersek, toplam olarak hiç kimseye verilmeyen bilginin kullanımı problemidir.

Temel problemin bu niteliği, korkarım ki, son zamanlardaki özel-

likle matematik kullanımı ile iktisat teorisinin şıklaştırılma girişimle-ri tarafından aydınlatılmaktan çok anlaşılmaz hale getirilmiştir. Bu çalışmada, öncelikle ele almak istediğim problem bir rasyonel ikti-sadî organizasyon problemi olsa da, bununla yakından ilişkili bazı metodolojik sorulara da tekrar tekrar işaret edeceğim. İşaret etmek istediğim noktaların çoğu, aslında farklı uslamlama patikalarının, beklenmeyen bir şekilde bir nokta da kesiştiği sonuçlara ilişkindir. Ancak anladığım kadarı ile bu problemler, bir tesadüf değildir. Bana öyle geliyor ki, iktisat teorisi ve iktisat politikasına ilişkin şimdiki tartışmaların birçoğunun kökeni, toplumun iktisadî probleminin yan-lış anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Bu yanlış anlamanın nedeni ise, doğa olgusuna yönelik geliştirdiğimiz düşünce alışkanlıklarının hatalı bir şekilde sosyal olguya aktarılmasıdır.

2 Günlük dilde “planlama” sözcüğü ile varolan kaynakların dağılı-

mına ilişkin kararlar bütününü ifade ediyoruz. Tüm iktisadî faaliyet-ler bu anlamda planlamadır ve birçok insanın işbirliği içinde olduğu bir toplumda planlama, kim yaparsa yapsın, ilkin planlamacıya değil de başka birisine verilse de, sonunda planlamacıya ulaştırılması ge-reken bilgiye dayanmak zorundadır. İnsanların planlarını dayandır-dıkları bilginin iletildiği çeşitli yollar, iktisadî süreci açıklamaya çalı-şan bir teorinin temel problemidir ve ilkin tüm toplum arasında da-ğılmış bilginin en iyi kullanım yolu da en azından başlıca iktisat poli-tikası (ya da etkin bir iktisadî sistem tasarlama) problemlerinden biridir.

Bu soruya verilecek yanıt burada ortaya çıkan bir başka soruyla,

plânlamayı kim yapacak sorusuyla yakından ilişkilidir. “İktisadî plan-

Page 188: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

188 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

lamaya” ilişkin yapılan tartışmaların tümü bu soruyla ilişkilidir. Bu, plânlamanın yapılıp yapılmaması ile ilgili bir tartışma değildir. Tar-tışma, plânlama işinin, tüm iktisadî sisteme ilişkin belirli bir otorite tarafından merkezi olarak mı yapılacağı, yoksa birçok birey arasında mı dağılacağı problemidir. Çağdaş tartışmalarda kullanıldığı anlamda plânlama, merkezî planlamadır- tüm iktisadî sistemin bütün bir plânla yönetimi. Öte yandan rekabet, çok sayıda kişi tarafından ger-çekleştirilen ademi-merkezî planlama demektir. İkisinin ortasında ise, aslında birçok insanın üzerinde konuştuğu fakat gördüklerinde çok az kişinin beğendiği seçenek, planlama için, organize sanayilerin, bir başka ifade ile tekellerin yetkilendirilmesi yer alır.

Bu sistemlerden hangisinin daha etkin olacağı, varolan bilginin

hangi sistemde tam olarak kullanılacağına ilişkin bekleyişlerimize bağlıdır. Bu, kısaca, kullanmamız gereken, ama başlangıçta çok sayı-da farklı bireyler arasında dağılmış bulunan tüm bilginin, tek bir merkezî otoritenin kontrolüne verilmesi durumunda mı, yoksa diğer-leri ile plânlarını uyuşturmak için ihtiyaç duyulduğunda (kullanılmak üzere) ilâve bilginin bireylerce taşınması durumunda mı, daha başa-rılı olacağımıza bağlıdır.

3

Bu noktada durumun, bilginin türüne göre farklı olacağı açıktır.

Bu nedenle de sorumuzun yanıtı, büyük ölçüde, farklı türdeki bilgi-nin nispî önemiyle ilişkilidir: Özel bireylerin kontrolünde olan bilgi-lerle, büyük bir güvenle bulmayı umduğumuz seçilmiş uzmanların oluşturduğu bir otoritenin denetiminde olan bilgiler. Eğer bugün yaygın bir şekilde varsayıldığı gibi bunlardan ikincisi daha iyi bir du-rumsa, bu bilgi türünün, yani bilimsel bilginin, kamu muhayyilesinde şimdilerde seçkin bir yer işgal etmesi ve konuya ilişkin bilginin sade-ce bundan ibaret olmadığının unutulması nedeniyledir. Bilimsel bilgi söz konusu olduğunda, doğru kişilerin seçilmesi ile oluşturulmuş bir uzmanlar heyeti, mevcut tüm ve en iyi bilgilerin komuta edilebileceği en iyi durum olacaktır -ancak bu, problemin zorluğunu, yalnızca uz-manların seçimi problemine indirger. Vurgulamak istediğim, bu problemin kolayca çözülebileceğini varsaysak bile, o, daha büyük problemin sadece küçük bir parçasını ifade eder.

Page 189: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 189

Bugün bilimsel bilginin tüm bilginin toplamı olmadığını ileri sürmek, neredeyse toplumsal değerlere karşı çıkmak anlamına gel-mektedir. Fakat biraz üzerinde düşünüldüğünde görülecektir ki, ge-nel ilkelerin bilgisi anlamında, bilimsel olarak adlandırılamayacak, çok önemli fakat organize olmamış bilgi kümesinin var olduğuna kuşku yoktur: Zaman ve mekâna ilişkin özel şartların bilgisi. Bu bağ-lamda fiilen her birey, diğer bireylere göre bazı avantajlara sahiptir. Çünkü o, faydalı olarak kullanılabilecek, ancak karar kendisine bıra-kıldığında ve onun aktif katılımı ile gerçekleştirildiğinde kullanılması mümkün olan, eşsiz-biricik bilgiye (uni que knowledge) sahiptir. Yapmamız gereken, teorik eğitimimizi (training) tamamladıktan son-ra bir işte ne kadar öğrenmemiz gerektiğini, çalışma yaşamımızın ne kadar büyük kısmını özel işleri öğrenmek için harcadığımızı, yerel ve belirli şartlara ilişkin kişi bilgisinin yaşamımızda ne kadar önemli olduğunu anımsamaktan ibarettir. Yeterince kullanılmayan bir ma-kinenin ya da vasıflarından çok daha iyi yararlanılabilecek bir kişinin varlığını bilmenin ve bunu kullanmanın ya da arzın kesintiye uğradı-ğı bir dönemde kullanılabilecek bir mal stokunun farkında olmanın, en az daha iyi alternatif tekniklerin bilgisi kadar, sosyal yararı vardır. Yaşamını boş, avare-vapurlar gibi harcamaktansa çalışarak kazanan bir nakliyeci olsun, tüm bilgisi büyük ölçüde geçici fırsatlardan ibaret olan bir emlak komisyoncusu olsun ya da mal fiyatlarının bölgesel farklılıklarından kazanç sağlayan bir arbitraj yapan kişi olsun, başka-larının bilmediği anlık şartların özel bilgisine dayalı olarak çok fayda-lı işlevler görürler.

Günümüzde tuhaf olan bir gerçek, bu çeşit bilginin genellikle

aşağılanması ve bu nitelikteki bilgisiyle, teorik ve teknik bilgi dona-nımı olan kişiye göre avantaj sağlayan kişinin itibarsızlaştırılmasıdır. Her ne kadar en iyi alternatifin kullanılması, toplum için, en son bi-limsel keşifler kadar önemli olsa da, iletişim ve taşıma işlerine ilişkin daha fazla bilgiden avantaj sağlamak, bazen sahtekârlık olarak algı-lanır. Bu ön yargı, genellikle, üretimle karşılaştırıldığında ticarete karşı olan davranışı büyük ölçüde etkiler. Kendini geçmişin kaba sa-ba materyalist saçmalıklarından arındırmış olduğunu düşünen ikti-satçılar bile, bu tür bilgiler onlara göre “veri” varsayıldığından dolayı, pratik bilginin elde edilmesine yönelik faaliyetler söz konusu oldu-ğunda aynı hataya düşerler. Bu çeşit bilgilerin herkes tarafından ko-layca edinilebileceğini savunan ve mevcut iktisadî düzene karşın onu

Page 190: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

190 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

irrasyonellikle suçlayan günümüzün yaygın kanısı, [bu çeşit bilginin] olmadığı gerçeğine dayanır. Bu görüş, asıl yanıt bulmamız gereken problemin, bu nitelikteki bilgileri mümkün olduğu kadar çok elde etme yöntemini bulmak olduğu gerçeğini pek önemsemez.

4

Günümüzün, belirli zaman ve mekânın şartlarına ilişkin bilginin

önemini küçümseme modası, değişime daha az önem atfedilmesiyle yakından ilişkilidir. Gerçekten de “planlamacıların” (genellikle gizil olarak) planlarını dayandırdıkları varsayımlarla, karşıtlarının üretim plânlarını önemli ölçüde değiştirmeyi gerekli kılacak değişikliklerin önemi ve sıklığı konusundaki görüşleri arasında çok az fark vardır. Şüphesiz başlangıçta oldukça uzun bir dönemi kapsayan ayrıntılı planlar yapılır ve ona sıkıca bağlı kalınırsa, artık önemli iktisadî ka-rarlara gerek kalmayacağından, iktisadî faaliyetin tümünü yönlendi-recek kapsamlı bir plan yapma işi çok daha kolay olacaktır.

Belki de iktisadî problemlerin daima ve yalnızca değişmenin bir

sonucu olduğunu vurgulamak gerekir. Şeyler önceki gibi ya da hiç olmazsa beklendiği gibi varlığını sürdürürse, bir karar gerektirecek ne bir problem doğar ne de yeni bir plana gerek kalır. Değişimin ya da günlük ayarlamaların, çağdaş dünyada giderek önemini yitirdiği inancı, iktisadî problemlerin de önemsizleştiği anlamına gelir. Bu nedenledir ki, değişimin öneminin azaldığı görüşünü savunanlarla, teknolojik bilginin artan önemi ile birlikte iktisadî koşulların önemini yitirdiğini öne sürenler aynı kişilerdir.

Modern üretimin gelişmiş araçlarıyla, iktisadi kararlara, sadece

yeni bir fabrika kurulması ya da yeni bir yönteme geçilmesi gibi çok sık olmayan durumlarda ihtiyaç olacağı görüşü ne derece doğrudur? Gerçekten de bir kere fabrika inşa edildiğinde, geriye sadece fabrika-nın niteliğine bağlı olarak birtakım mühendislik işlerinin kalması ve anlık koşullardaki değişmeye uyum için yapılacak pek bir şeyin kal-maması mıdır?

Bildiğim kadarı ile bu soruya olumlu yanıt veren oldukça yaygın

bir görüş, iş adamlarının pratik tecrübelerinden kaynaklanmamak-tadır. Rekabetçi bir endüstride, -yalnızca böyle bir endüstri tahlile

Page 191: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 191

uygundur- bir ölçüde maliyetlerin yükselmesini önleme işi, yönetici-lerin enerjilerinin büyük kısmını alan sürekli mücadeleyle mümkün-dür. Kötü bir yöneticinin kârların doğmasına yol açan farklılıkları ortadan kaldırmasının ne derece kolay olduğu ve aynı teknik imkan-larla çok çeşitli maliyetlerin üretilebileceği, iş adamları için bilinen sıradan şeyler olsa da, iktisatçının çalışmasında pek bilindik şeyler değildir. Üretici ve mühendislerin sürekli dile getirdikleri, parasal maliyet koşullarına rağmen üretimi sürdürme arzuları, günlük işlere yansıdığı ölçüde anlam kazanır.

İktisatçıların, iktisadî görüntünün bütününü oluşturan sürekli ve

küçük küçük değişiklikleri giderek unutma eğiliminde olmalarının bir nedeni, muhtemelen, onların, ayrıntılardaki değişmelerden çok daha fazla istikrarlı olan istatistikî/sosyal bütünlüklerle daha fazla uğraşmalarıdır. Bununla birlikte sayısal büyüklüklerin karşılaştırma-lı olarak istikrarlılığı –istatistikçilerin bazen yapmaya eğilimli olduk-ları – “büyük sayılar kanunu” ile ya da tesadüfî değişikliklerin birbi-rini götürmesi ile- tanımlanamaz. Uğraşmak zorunda olduğumuz de-ğişken sayısı, tesadüfî etkilerin istikrarlı sonuç yaratmasını sağlaya-cak kadar çok değildir. Sürekli mal ve hizmet akımları, devamlı bi-linçli ayarlamalarla, bir gün önce bilinmeyen şartların ışığında her gün yapılan yeni düzenlemelerle, A’nın gerçekleşmesi başarısız oldu-ğunda hemen B adımını atarak, sürdürülür. Hatta büyük ve oldukça mekanize olmuş bir fabrika, büyük ölçüde, her türlü beklenmeyen ihtiyaçların doğduğu çevre nedeniyle varlığını sürdürür: Çatı için standart ya da değişik kiremitler, yanında başka şeyler de gerektiren bin bir çeşit gereçler ve bunların piyasada bulunabilmesi, fabrikanın işlemesini sağlayacak planları gerekli kılar.

Burada ayrıca üzerinde kısaca durmam gereken nokta, ilgilendi-

ğim bilgi türünün doğası gereği istatistiklere giremeyeceği, dolayısıy-la istatistikî olarak merkezî otoriteye aktarılamayacağı gerçeğidir. Bir merkezî otoritenin kullanacağı ve ona ulaştırılması gereken ista-tistik, şeyler arasındaki küçük farklılıklardan soyutlanmış, spesifik bir karar için çok önemli olabilecek bir kaynağın, farklı bölge, kalite ve diğer özellikleri ile çeşitlilik gösteren parçalarının birleştirilmiş hâli olacaktır. Bu demektir ki, istatistikî bilgiye dayanan merkezî planlama, doğası gereği, zaman ve mekân şartlarını doğrudan hesap-layamaz ve merkezî planlamacı, bu bilgilerden hareketle kararların

Page 192: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

192 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

bir kişi tarafından alındığı öyle ya da böyle bir yöntem bulmak zo-rundadır.

5

Eğer toplumun iktisadî probleminin, esasen, zaman ve mekânın

özel şartlarındaki değişmelere hızla uyum sağlamak olduğu konu-sunda anlaşabilirsek, nihaî kararların, bu şartlara aşina, ilgili değişik-likleri ve onları hemen karşılayacak kaynakları doğrudan bilen kişi-lere bırakılması gerektiği anlaşılacaktır. Bu problemin, tüm bilgi, so-run ve siparişler birleştirildikten sonra merkezî bir kurula iletilmesi ile çözülebileceğini umamayız. Problemi ademi-merkezî bir biçimde çözmeliyiz. Ancak bu yanıtlar, problemin sadece bir kısmıdır. Ademi-merkeziyetçiliğe, zaman ve mekânın özel şartlarına ilişkin bilginin en iyi şekilde kullanılmasını garanti edebileceğimiz yegâne sistem oldu-ğu için ihtiyaç duyarız. Fakat “karar alacak kişi”, yalnızca yakın çev-resindeki gerçeklerin sınırlı ve acil bilgisine dayanarak karar vere-mez. Ayrıca ona, kararlarını, iktisadî sistemde gerçekleşen tüm deği-şikliklere uydurmak için ihtiyaç duyacağı ilâve bilgilerin iletilmesi problemi de vardır.

“Karar alacak kişi” başarılı olmak için ne kadar bilgiye ihtiyaç du-

yar? Onun doğrudan bilgi ufkunun ötesinde, gerçekleşecek olaylar-dan hangileri onun doğrudan kararı ile ilgilidir ve bunların ne kada-rını bilmek zorundadır?

Dünyanın herhangi bir yerinde olup da “karar alıcının” alması ge-

reken kararı etkilemeyecek bir şeyin olması neredeyse imkânsız. Fakat O’nun ne bu olayları ne de bu olayların tüm etkilerini bilmeye ihtiyacı vardır. Zamanın belli bir anında niçin o değil de bu büyüklük-te bir vidanın istendiği, niçin kâğıt torbaların bez torbalara göre daha kolay bulunduğu, niçin o an için vasıflı işçinin ya da özel bir üretim aletinin elde edilmesinin daha zor olduğu, onun için sorun değildir. Ona gerekli olan, sahip olduğu şeyleri, diğer ilgili şeylerle karşılaştı-rıldığında bunların ne kadar zor ya da kolay elde edildiği ya da onun ürettiği ya da kullandığı alternatif şeylerin ne kadar acil istendiğidir. Onu ilgilendiren, özel şeylerin nispî önemi sorusudur ve bunların nispî önemini değiştirecek nedenlerin ise, onun kendi çevresindeki somut şeyler üzerindeki etkisinin dışında, hiçbir önemi yoktur.

Page 193: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 193

Bu bağlamda “iktisadî hesaplama” (economic calculation) (ya da

Salt Tercih Mantığı) (the Pure Logic of Choice) olarak adlandırdığım şey, örnek yardımıyla da olsa, bu problemin fiyat sistemi ile nasıl çözülebileceğini ve gerçekte nasıl çözüldüğünü anlamamıza yardımcı olur. Küçük bir iktisadî sistemin ihtiva ettiği tüm verilere sahip olsa bile, tek bir hâkim/egemen akıl, -her zaman kaynak dağılımında bazı küçük ayarlamalar yapılmak zorunda kalınmıştır- amaçlar ve araçlar arasındaki tüm olası etkileşimi açıkça takip edemez. Gerçekten de Salt Tercih Mantığının büyük katkısı, böyle tek bir aklın bile bu çeşit bir problemi yalnızca bir takım oransal eşitlikler (“değerler”, ya da “marjinal ikame oranları”) kurarak ve bunları kullanarak, kıt kaynak-ların her bir türüne, onun niteliğinden çıkarılamayacak ama tüm amaçlar-araçlar yapısı içindeki önemini yansıtan ve ifade eden bir sayısal indeks atfederek, çözebileceğini göstermesidir. Küçük bir de-ğişiklikte, o yalnızca ilgili tüm bilgiyi içeren bu sayısal göstergeleri (ya da “değerleri”) dikkate alacak; ve sayıları bir bir ayarlayarak, tüm bilmeceyi (puzzle) baştan çözmeye ya da her bir aşamada onun tüm dallarını incelemeye gerek kalmaksızın, durumunu gerektiği gibi ayarlayabilecektir.

Esasında, ilgili olaylar hakkındaki bilginin birçok insan arasında

dağıldığı bir sistemde, tıpkı sübjektif değerlerin bireyin kendi planı-nın parçaları arasında koordinasyona yardımcı olması gibi, fiyatlar da farklı insanların birbirinden ayrı faaliyetlerini koordine etme işle-vi görürler. Fiyat sisteminin gerçekte neyi başardığını görebilmek için, bir an için basit ve alelade bir fiyat sisteminin işleyişi üzerinde durmak yararlı olacaktır. Varsayalım ki dünyanın bir yerinde bir hammadde, diyelim teneke kullanımı fırsatı doğmuştur, ya da teneke arz kaynaklarından biri ortadan kalkmıştır. Bizim amacımız için, bu iki nedenden hangisinin teneke kıtlığına yol açtığı bir sorun teşkil etmez –ve burada önemli olan sorun teşkil etmemesidir. Teneke kul-lanıcılarının bilmesi gereken şey, yalnızca, kullanmaya alışık oldukla-rı tenekenin bir kısmının artık başka bir yerde daha kârlı olarak kul-lanılmakta olduğu ve bu nedenle tenekeyi daha tasarruflu kullanmak zorunda olduklarıdır. Onların büyük çoğunluğunun, nerede daha acil bir ihtiyaç doğduğunu ya da hangi diğer yeğlenen ihtiyaçlarla arzın eşleştirilmesi gerektiğini bilmelerine gerek yoktur. Onlardan yalnızca bir kısmı yeni talebi doğrudan bilirler ve kaynaklan oraya yönlendi-

Page 194: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

194 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

rirler ve eğer bu şekilde doğan yeni açığı fark eden insanlar bunu diğer kaynaklarla telafi ederlerse, etki, tüm iktisadî sisteme hızlı bir şeklide yayılacak ve yalnızca tüm teneke kullanımını değil, tenekenin ikame mallarını, ikame mallarının ikame edilebileceği malları vs. et-kileyecektir; tüm bunlar, bu değişikliklere yol açan orijinal neden büyük çoğunlukça bilinmeksizin gerçekleşecektir. Bütün herkes, bir piyasa gibi hareket eder; bunun nedeni, herhangi bir üyenin tüm ala-nı incelemesi değil, çok sayıda aracının ilgili bilgiyi herkese iletmesi sonucunda sınırlı bireysel görüş alanlarının/ufuklarının çakışması-dır. Her mal için tek bir fiyat olması –ve taşımacılık maliyetleri vs. ile belirlenen yerel fiyatların ilişkilendirilebileceği – basit gerçeği, (as-lında yalnızca kavramsal olarak mümkün olabilecek) gerçekten de süreç içinde yer alan insanlar arasında dağılmış bulunan bütün bilgi-ye tek bir aklın sahip olması ile ulaşılabilecek çözüme yol açar.

6

Eğer fiyat sisteminin gerçek işlevini –şüphesiz fiyatların rijitliği

arttıkça bu işlev mükemmellikten uzaklaşacaktır– anlamak istiyor-sak, ona bir bilgi iletişim mekanizması olarak bakmalıyız (fiyatların oldukça rijit olduğu durumda bile, fiyat değişiklikleri ile işleyecek güçler, sözleşmenin diğer şartlarındaki değişmelerle varlığını sürdü-recektir). Bu sistemle ilgili en önemli gerçek, sistemin bilgi tasarrufu ile işlemesi ya da bireysel katılımcının doğru faaliyette bulunabilmesi için ihtiyacı olan bilginin az olmasıdır. Özetle, simgesel olarak, yal-nızca en gerekli bilgi ve yalnızca ilgili kişilere aktarılır. Fiyat sistemi, bir değişiklikleri kayıt makinesi ya da tekil üreticilerin (tıpkı bir mü-hendisin fiyat hareketlerinin yansıtacağından daha fazlasının biline-meyeceği değişikliklere faaliyetlerini ayarlamak için birkaç kadrana bakması gibi) birkaç göstergeyi izleyebildiği bir telekominikasyon sistemi metaforundan daha fazla bir şeydir. Fiyat sistemi, bireysel üreticilerin, fiyat hareketlerinin yansıttığından daha fazlasının bili-nemeyeceği değişmelere göre faaliyetlerini ayarlayabilmelerini sağ-lar.

Şüphesiz bu ayarlamalar, iktisatçının denge analizinde anladığı

anlamda muhtemelen “mükemmel” olmayacaktır. Fakat korkarım ki soruna, hemen hepimizin az ya da çok mükemmel bilgiye sahip oldu-ğu varsayımı ile yaklaşma teorik alışkanlığımız, fiyat mekanizmasının

Page 195: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 195

gerçek işlevini görmemizi engelleyecek ve piyasanın etkinliğini de-ğerlendirmede yanıltıcı standartlara başvurmamıza yol açacaktır. Buradaki mucize, bir hammadde kıtlığı durumunda, piyasada bir si-pariş yokken ve muhtemelen asıl nedeni bir avuç insandan başkası bilmezken, kimliklerini aylarca araştırmayla tespit edemeyeceğimiz onbinlerce insanın, sözkonusu materyali ve onun ürünlerini daha tasarruflu kullanmaya başlaması, onların doğru yönde hareket etme-sidir. Bu yeterince mucizevi olsa bile, sürekli değişim içine olan bir dünyada, her şey, yine de herkesin kâr oranlarını aynı ya da normal seviyede sürmesini sağlayacak mükemmellikte olmayacaktır.

“Mucize” sözcüğünü, okuyucuyu, bu mekanizmayı kabul edile-

geldiği biçimde benimseme hoşnutluğundan kurtarmak ve bilinçli olarak sarsmak için kullandım. İnanıyorum ki, onun sonucu, bilinçli insan tasarımının sonucu olsaydı, eğer fiyat değişmelerinin yönlen-dirdiği insanlar, kendi kararlarının onların acil amaçlarının ötesinde önemi olduğunu anlasalardı, bu mekanizma insan aklının en büyük zaferlerinden biri olarak alkışlanabilirdi. Fiyat mekanizmasının insan tasarımının ürünü olmaması ve onun yönlendirdiği insanların genel-likle niçin yaptıklarını ve ne yaptıklarını bilmemeleri ise çifte talih-sizliktir. Fakat “bilinçli kontrol” yaygarası koparanlar –ve tasarlan-maksızın (ve hatta biz anlamasak da) bir şeyin gelişebileceğine inanmayanlar, bilinçli olarak çözemeyeceğimiz problemleri çözmele-ri gerekir– şunu hatırlamalılar: Problem açıkça, bizim kaynak kul-lanma alanımızı, tek bir aklın kontrol alanının ötesine nasıl genişle-tebileceğimiz, ve bundan dolayı bilinçli kontrol ihtiyacının nasıl dağı-tılacağı ve kendilerine ne yapılacağı söylenmeksizin bireyleri arzula-nan şeyleri yapmaya yöneltecek teşviklerin nasıl sağlanacağıdır.

Burada karşılaştığımız problem yalnızca iktisada özgü değildir,

neredeyse tüm sosyal olguyla, dil ve kültürel mirasımızla bağlantılı-dır ve gerçekten de tüm sosyal bilimlerin temel teorik problemini oluşturur. Alfred Whitehead’in farklı bir bağlam da belirttiği gibi, “Gazetelerde ve seçkin kişilerin konuşmalarında tekrarlana gelen, herkesçe bilinen ama çok hatalı olan görüş, yaptığımız şeyin düşünce alışkanlığını geliştirmektir. Oysa gerçek tam tersidir. Uygarlık, üze-rinde düşünmeksizin gerçekleştirdiğimiz önemli işlerin sayısındaki artışla gelişir.” Bu, toplumsal yaşamda çok daha önemlidir. Sürekli olarak, anlamını bilmediğimiz formüller, semboller ve kurallar kulla-

Page 196: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

196 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

nırız ve bunlarla bireysel olarak sahip olmadığımız bilginin avantaj-larından yararlanırız. Toplumsal yaşamdaki bu çeşit uygulama ve kurumları, kendi alanlarında başarısını kanıtlamış alışkanlıklara ve kurumlara dayanarak geliştirdik ve bunlar kurduğumuz uygarlığın temelini oluşturmaktadır.

Fiyat sistemi, (henüz onun en iyi şekilde kullanılmasını öğren-

mekten uzak olunsa da) insanoğlunun, anlamaksızın, deneme-yanılma ile kullanmayı öğrendiği tam bu çeşit yapılardan biridir. Fi-yat sistemi sayesindedir ki, aynı şekilde dağılmış bilgiden hareketle, yalnızca iş bölümü değil kaynakların koordineli kullanımı da müm-kün olmaktadır. Bu tür sistemin bir mucize ile kendiliğinden geliştiği ve modern toplum için en uygun sistem olduğu tezi, genellikle, öneri-lerle dalga geçmeyi seven kişilerce çarpıtılabilir. Bu şu anlama gelir: İnsanoğlu uygarlığımızın dayandığı iş bölümünü, deneme yanılma yolu ile bulunan bir metotla geliştirebilmiştir. Bu şekilde olmasaydı, değişik, tamamen faklı, beyaz karınca “devleti” gibi ya da tamamen tasavvur edilemeyecek şekilde bir uygarlık geliştirilebilirdi. Bütün söyleyebileceğimiz, henüz hiç kimse, en şiddetli saldıranlar için bile değerli olan, varolan sistemin belirli özelliklerinin korunduğu –özellikle bireyin kendi uğraşını seçebileceği ve dolayısıyla kendi bilgi ve hünerini özgürce kullanabileceği– alternatif bir sistem tasarlama-yı başaramamıştır.

7

Karmaşık bir toplumda rasyonel hesaplama için fiyat sisteminin

kaçınılmaz olmasına ilişkin tartışmanın, artık tamamen farklı politik görüşlere sahip kamplar arasında geçmemesi bir şans sayılmalıdır. Fiyat sistemi olmaksızın bizimki gibi yoğun iş bölümüne dayanan bir toplumu koruyamayacağımız tezi, von Mises tarafından yirmi beş yıl önce ilk defa öne sürüldüğünde alaycı uğultularla karşılaşmıştı. Bu-günlerde bazıları bu tezi kabul etmekte hâlen zorluk çekseler de, bu politik gerekçelere dayanmamaktadır ve bu, makul tartışmaya yar-dımcı olacak bir atmosfer yaratmaktadır. Leon Trotsky’nin “iktisadî hesap, piyasa ilişkileri olmaksızın düşünülemez” görüşünü savundu-ğunu gördüğümüzde, Profesör Oscar Lange, Profesör von Mises’e geleceğin Merkezî Planlama Kurulu’nda bir statü vaad ettiğinde ve Profesör Abba P. Lerner Adam Smith’i yeniden keşfedip, fiyat siste-

Page 197: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

Avusturya İktisat Okulu 197

minin en önemli faydasının, bireyi, kendi çıkarı peşinde koşarken, genel çıkara uygun şeyler yapmaya teşvik ettiğini vurguladığında, farklılıklar gerçekten de artık politik önyargılara atfedilemez. Geriye kalan anlaşmazlıkların tamamen entelektüel ve daha özelde metodo-lojik farklılıklardan ibaret olduğu anlaşılmaktadır.

Joseph Schumpeter’in Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi adlı

yeni kitabındaki bir ifadesi, benim kafamdaki metodolojik farklılık-lardan birine iyi bir örnek teşkil etmektedir. Yazar, iktisadî olguya belirli bir tip pozitivizmin ışığında yaklaşan iktisatçıların en seçkinle-rinden biridir. Ona göre iktisadî olgular, insan aklının müdahalesi olmaksızın birbirini doğrudan etkileyen nesnel veri mal miktarları olarak algılanır. Bu yaklaşımla ilgili olarak yalnızca (beni ürküten) şu ifadeyi değerlendirebilirim. Profesör Schumpeter, üretim faktörleri piyasasının yokluğunda, rasyonel hesaplama olasılığının, “tüketiciler tüketim mallarını değerlendirirken (talep ederken) ipso facto bu malların üretimine giren üretim araçlarını da değerlendirirler basit gerçeğinin”62 sonucu olduğunu ileri sürer.

Kelimesi kelimesine alındığında, bu ifade açıkça doğru değildir.

Profesör Schumpeter’in “ipso facto” varsaydığı şey, üretim faktörle-rinin değerlemesinin, tüketim mallarının değerlemesinde kapsandığı ya da onun zorunlu sonucu olduğu anlamına gelir. Fakat bu da doğru

62 Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi (New York:Harpcr & Bros., 1942),

s. 175. Bana göre, Profesör Schumpeter, Pareto ve Barone’nin sosyalist hesap-lama problemini çözdüğü görüşünü de ortaya atan ilk yazardır. Onların ve bir-çok diğerlerinin yaptığı, sadece kaynakların rasyonel dağılım şartlarını belirt-mek ve bu şartların rekabetçi piyasa şartları ile aynı olduğuna işaret etmektir. Ancak bu, söz konusu şartları sağlayan kaynak dağılımının pratikte nasıl bulu-nacağını göstermekten tamamen farklı bir şeydir. Pareto’nun kendisi (ki Barone söylediği herşeyi O’ndan almıştır) pratikte problemin çözülmüş olduğunu değil savunmak, gerçekte açıkça piyasanın yardımı olmaksızın çözülebileceğini de kabul etmez. Bkz. O’nun Manuel d’economic püre (2. Baskı,1927), s.233-34. Söz konusu paragraf benim “Sosyalist Hesaplama: Rekabetçi Çözüm” adlı ma-kalemin İngilizce çevirisinin başında yer almaktadır Economica, VI1I, No:26 (yeni seri, 1940). Ayrıca Individualism and Econmic Order, BL.viii’dc yeniden basılmıştır.

Page 198: Prof.Dr. Turan Yay · Prof.Dr. Turan Yay Prof.Dr. Coşkun Can Aktan. Yeditepe Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi ... temel yenilik, marjinal fayda ilkesinde gizil olan sübjektif

198 SOBİAD: Hukuk ve İktisat Araştırmaları Merkezi

değildir. Sonuç, yalnızca önermeler tek ve aynı akılla eşanlı olarak sunulduğunda anlamlı olarak ileri sürülebilecek mantıksal bir ilişki-dir. Ancak, açıktır ki, üretim faktörlerinin değeri yalnızca tüketim mallarının değerlendirilmesine değil, aynı zamanda çeşitli üretim faktörlerinin arz koşullarına da bağlıdır. Yalnızca tüm bilgiler eşanlı olarak tek bir akıl tarafından bilindiğinde, yanıt, O’na verilen bilgile-rin zorunlu sonucu olacaktır. Ancak uygulamada sorun, bu olguların tek bir akla asla verilmemesinden doğar ve bu nedenle, sonuçta, problemin çözümünde birçok insan arasında dağılmış bulunan bilgi-nin kullanılması gerekir.

Olaylara ilişkin tüm bilginin, tek bir akıl tarafından bilinebilece-

ğini (tıpkı tüm verilerin inceleme yapan iktisatçıya verildiğini var-saymamız gibi) gösterebilsek bile, yine de, çözülemeyecek problem, yegâne çözümü de belirleyecektir; yapmamız gereken, her birinin yalnızca kısmî bilgiye sahip olduğu insanların karşılıklı ilişkilerinin çözümü nasıl üretebileceğini göstermektir. Tıpkı uğraşı açıklama getirmek olan iktisatçılar olarak bize verili olduğunu varsaymamız gibi, tek bir kişiye tüm bilginin verilebileceğini varsaymak, problem-den uzaklaşmayı, reel yaşamda önemli ve anlamlı hiçbir şeyin dikka-te alınmamasını varsaymak demektir.

Profesör Schumpeter’in mevkiindeki bir iktisatçının “veriler”

(datum) sözcüğünün belirsizliğinden kaynaklanan böyle bir tuzağa düşmesi basit bir hata olarak açıklanamaz. Aksine, ilgilenmek zorun-da olduğumuz olgu dünyasının en önemli kısmını dikkate almamayı alışkanlık haline getiren yaklaşımın temel bir yanlışlığını ifade eder: İnsanın bilgisinin önlenemeyecek şekilde eksik olması ve bu nedenle bilginin sürekli olarak iletilme ve elde edilmesi sürecine olan ihtiyaç. Gerçekte, insanların bilgisinin (knowledge), nesnel olaylara-verilere (facts) karşılık geldiği varsayımı ile başlayan, denklemlere dayanan matematiksel iktisat gibi bir yaklaşım, sistematik olarak açıklamamız gereken asıl işimizden uzaklaşır. Bizim sistemimizde denge analizi-nin yararlı bir işlev gördüğünü inkâr edecek değilim. Ancak bu, bizim seçkin düşünürlerimizi bile denge analizinin tanımladığı durumun pratik problemlerimizin çözümü ile doğrudan ilgili olduğuna inanma yanılgısına düşürecek noktaya varırsa, analizin sosyal süreçle hiç alakalı olmadığını ve asıl problemin incelenmesi için yararlı bir baş-langıçtan başka bir şey olmadığını hatırlamamızın tam zamanıdır.