r ut. s» **•* fazİletlİ anamizi kaybettİk -...
TRANSCRIPT
Milliyetçi Siyasî Hat talik Gazete Pazartesi Günleri çıkar. FİATI: 250 KURLS 17 Haziran 1974
EY TÜRK KENDİNE DON...
r U t . S» **•*
FAZİLETLİ ANAMIZI KAYBETTİK
DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 2
Sahibi : İbrahim METÎN * Ya zı İşleri Müdürü: Tevfik FiK-ret KILIÇKAYA * Neşriyat Müdürü: Sadi SOMÛNCUOĞ -LU * İdari İşler : Osman ÇAKIR * Haberleşme Adresi: P.K.
284 Bakanlıklar -ANKARA * İdare Yeri: Bedesten İçi, Bedesten Han Kat 4 Nu. 7, KONYA * Para havale adresi: DEVLET Posta Çeki Nu.: 10021849 * Fiatı : 250 Kuruş *
ABONE: Yıllık 120 TL. Altı Aylık 60 TL. * D;ş Ülkeler için : İki misli * Hânlar : Pazarlığa tâbidir * Dizgi - Baskı Yeni Işık Matbaası Tel: 125810 ANKARA * Dağıtım: Gameda
RUHU ŞAD OLSUN mıııımı
DUTKÜT EY T Ü R K K E N D İ N E DON
II:' mi
abdürrahim karakoç
Milletimiz büyük çilekeşlerinden birini daha ebedî âleme yolcu etti. Merhum Türkeş hanımefendi, Sayın Alparslan Türkeş'in eşi olmaktan doğan tabii dikkat ve özenin çok üstünde müstesna vasıflarınnı ve örnek şahsiyetinin eseri ayrı ve haklı bir saygının muhatabı olmuştur. Sayın Alparslan Türkeş'in şiddetli muarızları dahi bir gerçek hanımefendinin dokuyup ördüğü aile muhitine karşı saygı ölçülerinin dışında bir nazarla bakmamışlardır.
Türk milliyetçilerinin liderinin eşi olmak ciddi ve ağır bir görevdir. Rahmetli Muzaffer Türkeş hanımefendi bu görevi her devirde ve her türlü şartlar içerisinde son derece başarılı şekilde yerine getirmiş, Türk milliyetçileri için tam bir övünç vesilesi, vakar ve metanet örneği teşkil etmiştir.
Sayın Alparslan Türkeş'in genç bir teğmen olarak kendini millî ülküye adadığı günlerden itibaren çeşitli badireler, tehlikeler, başarılar ve başarısızlıklar, kısaca millî hareketin yürüyüş istikameti içerisinde, merhum Muzaffer Türkeş hanımın yeri hep aynı salim ve sağlam hüviyetiyle devam edip gelmiştir. Gün olmuş Türkiye'nin kudretli albayının eşi olarak iktidar imkânlarının önünde serili durduğu görülmüş; gün gelmiş fikir ve hüviyeti meşkûk namluların tehdidi altında vatan topraklarını terke zorlanmış; gün gelmiş milliyetçiliğin ezelî hasımlarının bir ayaklanma teşebbüsünü vesile ittihaz ederek; milliyetçilerin mukadder lideri olduğu anlaşılmış bulunan sayın Türkeş'i ortadan kaldırmak için hazırladıkları ibret verici tuzaklarla karşılaşmış... Bir yiğitlik destanı kadar akıcı, çok yönlü ve gelecek
ACI KAYBIMIZ
İsparta Katırcıoğlu eşrafından merhum emekli subay Ahmet Tevfik Efendi ve Hatice hanımın kerimeleri, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Alparslan Türkeş'in muhterem eşi, Umay Günay, Seven Bige Saraç, Selcen Homriş, Ayzıt ve Tuğrul Türkeş'in anneleri, Turgut Günay, Yaşar Saraç, Hamit Homriş'in kayınvalideleri faziletli insan
MUZAFFER TÜRKEŞ
hanımefendi, geçirmiş olduğu ameliyattan kurtarılamıyarak 11 Haziran 1974 salı günü saat 15'de Hakk'ın rahmetine kavuşmuş, aziz naşı 13 Haziran 1974 Perşembe günü Hacı-bayram Camiinde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazından sonra Karşıyaka mezarlığında ebedî istirahatgâhına tevdi edilmiştir.
Başta Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Alparslan Türkeş olmak üzere, aile efradına ve bütün ülkücülere baş sağlığı diler, merhumeye Ulu Tanrı'dan mağfiret niyaz ederiz.
DEVLET
nesiller için paha biçilmez dersler taşıyan bir ömür içerisinde onun yeri, ölçüleri, mizacı, davranışları son derece istikrarlı kalmıştır. Sayın Alparslan Türkeş'in bütün engellere ve sayısız müşküllere rağmen Türk milliyetçiliği bayrağını kendi ifadeleriyle «Onu arayan herkesin her zaman görüp, altına koşacağı şekilde» dimdik ayakta tutuşunun büyük sırları arasında rahmetlinin hazırladığı manevi sükûnet ve güven ikliminin varlığını daima hatırlamak gerekir. Her güçlük ve tehlikenin karşısında ve bunlara fütursuzca göğüs geren sayın Alparslan Türkeş'in hemen yanıbaşında bu asil ve mütevazi Türk hanımının güçlü kişiliği her zaman sezilmiş-tir.
«Her nefis ölümü tadacaktır» buyrulu-yor. Ölümün, bu katı ve büyük gerçeğin karşısında insanoğlunun çaresizliği, güçsüzlüğü, en veciz şekilde ortada duruyor. Son yıllarda Haziran güneşinin yaktığı toprağa teslim ettiğimiz bu kaçıncı aziz varlık; Taşer' ler, Peyami Safa'lar, Zaptiye Ahmet, İmam-oğlu... ölümü tadan nefsin duyduğu acının büyükçe bir payı bu âlemde kalanlara ait olsa gerek. Zira her yolculuk ânında yolcu edilenle birlikte yüreklerden birer büyük parça koparılıp gönderiliyor.
Sayın Türkeş ailesinin ve camiamızın bu büyük ve elim kaybı karşısında her zaman olduğu gibi sayın Alparslan Türkeş'in metaneti güç ve teselli kaynağı olacaktır. Zira O, merhum eşi ile birlikte «Bir ömrü cephede imişeesine» geçirmenin örneğini yaşamışlardır.
Merhum Muzaffer Türkeş hanımefendi' ye Tanrı'dan rahmet ve mağfiret dileriz. Ruhu şâd olsun.
•71H3rail;l«HI;l
YEMİN
- 2 -
Uyutulmuş köy, nahiye, ilçe, il, Yüreğimi yetmiş yerden yara bil Mehmed Akif, Osman Batur,
Şeyh Şamil Susarsam hakkını helâl etmesin
Usta savaşçılar, genç mücahitler İmkânıma, hizmetime şahitler Başbuğ, ülküdaşlar, aziz şehitler Susarsam hakkını helâl etmesin.
İçimde İslâmın ince mânâsı Önümde Türklüğün soylu, dâvası Oflu Kör Şakir'in Elif anası Susarsam hakkını helâl etmesin.
Sevdim milletime gönlümü verdim Zalimin zulmüne göğsümü gerdim Kırıkhan'h Kâzım, Niksar'lı Nedim Susarsam hakkını helâl etmesin.
Kemalimiz, Turancınız, Hacı'mız Beraberdir sevincimiz acımız Mut'ta davar güden Zeynep bacımız Susarsam hakkını helâl etmesin.
Mühim değil güceneni, küseni Allah sevmez haksızlığa susanı Yozgat'ın Yerköy'lü Yetim Hasan'ı Susarsam hakkını helâl etmesin.
Komünist, siyonist pusudan çıktı Dinime saldırdı, töremi yıktı Göneıvli Gülüzar, Bünyan'lı Sıtkı Susarsam hakkını helâl etmesin.
I Yurdum bir kâğıttır ışık beyazı I Üstünde insanlar mukaddes yazı | Genci, ihtiyarı, gelini, kızı I Susarsam hakkını helâl etmesin.
i Mazlumlar hakkını almayıp dile I Günü gün edersem hainler ile I Evdeşim, öz kızım, öz oğlum bile I Susarsam hakkını helâl etmesin.
İ ALLAH rızasıdır arzum, emelim Bu necip milleti ondan severim
| Hazreti MUHAMMED gerçek rehberin ! Susarsam hakkını helâl etmesin.
=
Merhume Muzaffer Türkeş (ortada), sayın Alparslan Türkeş ve bir aile dostu ile birlikte
DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 3
Bir Hafta Böyle Geçti
Muslihiddin Efendi halâ gerçekleri gizliyor ve gençleri suçlamakta niçin direniyor ?
Artık hangi gençliğin bakanı olduğunu iyice bildiğimiz CHP'li Muslihiddin efendi, yine bir CHP'li olan Reşit Ülker'in İstanbul'daki olaylaı la ilgili olarak verdiği soru önergesini cevaplandırırken, âdeti olduğu ü-zere «Komamlo»ları suçlu ilân etti. Türkiye'de bugüne kadar kimsenin görmediği, rastlamadığı «Faşistlerde savaşarak onları yok edeceğini daha evvel söylemiş olan «Modern Donki-şot» Muslihiddin efendi, soru önergesi üzerine yaptığı konuşmada şunları söyledi: «...affın ikinci kez Mec liste ele alındığı dönemde İstanbul' da öğrenci olayları şiddetini artırmış, öğlenciler kitle halinde birbirlerine saldırmışlardır. Saldıranların genel likle milliyetçi ve komandolar olduğu İstanbul valiliğinden alınan çeşitli raporlardan anlaşılmıştır. Yapılan aramalarda ateşli, kesici ve delici silâhların yine bu grup öğrencilerde bulunması komandoların bu olaylara ne denli hazırlandıklarını ve bu olaylarda nasıl bir rol aldığını çok ilginç bir şekilde ortaya koymaktadır. Memleketimizde rejimin özgürlükçü bir düzen içinde yerini bulması yönünde yoğun çalışmaların yapıldığı bir zamanda ve çağdaş dünyanın uygar toplumlarında düşüncelerin baskı altına alınmasını, hele bu yüzden insanların hapiste tutulmasını hoş karşılamayan bir ortamda, komandoların bas kıya korku ve şiddete başvurarak öğrenci arkadaşlarını kendi ideolojik kalıplarına sokmak istemeleri bu olayların ve çalışmaların temel nedenleri olarak görülmektedir. Kuşkusuz bu tür eylemleri oluşturanlar, hangi gruba mensup olurlarsa olsunlar yasaların öngördüğü sınırlar içinde devlet güvenlik kuvvetlerini karşılarında bulacaklardır. Nitekim son İstanbul olaylarında zabıta kuvvetleri hiçbir ayrım yapmadan 130 genci yakalamış ve adalete sevket-miştir.» Bu satırları okuduktan sonra şöyle bir soru akla geliyor: Bir bakan yalan söyler mi? Bize kalıra söylemez. Daha doğrusu söylememesi icab eder.
İstanbul olayları basında geniş yer almıştır. Bu sebeple kamuoyu olayların gerçek yüzünü biliyor. 6 Mayıs'ın, 3 anarşistin idamının yıldönümü olması dolayısıyla, komü-nistlerce «Eylem» günü olarak seçildiğini bizzat kendileri daha sonra açıklamışlardı. (Bak. DEVLET - Sayı: 239 - Sayfa: 10) Ayrıca gere-.: resmî beyanlar, gerekse basındaki haberler gösteriyordu ki olaylar aşırı solun «İntikam» için tertiplediği hareketlerin bir yönüdür. Olaylar sonunda yaralanan 50'den fazla gencin hemen hepsi ülkücü masum öğrencilerdir ve uykuda iken aniden saldırıya uğramışlardır. Hattâ bu öğrencilerden bazıları öyle ağır yaralanmıştır ki, birkaç ameliyat geçirmek zorunda kalanlar vardır. O-laylar sonunda yakalananlar aşırı solculardır. Aynı günlerde aşırı solcuların hakim bulunduğu Niğde ve Sakarya yurtlarından dışarıya ateş açılmış, 13 yaşında bir çocuk yaralanmıştır. Daha sonraki günlerde yurtlarda yapılan aramalarda aşırı solcuların elinde bulunan ve karargâh haline getirilen Site, Kadırga vo Atatürk yurtlarında kanun kaçakları yakalanmış, silâh ve patlayıcı maddeler ele geçirilmiştir. Bu anlat
tıklarımızı sağır sultan bile işitmiş -tir. Ama Muslihiddin efendi duymamış demek ki! İstanbul valiliğince verilen rapora gelince; öyle bir rapor verilip verilmediğini bilmiyoruz ama, olaylar sırasında İstanbul valisinin bir beyanı vardı: «Biz tarar tutmuyoruz, iki grup öğrenci kavga etmiş, biz olaylar sırasında yurda yabancıları ve komandoları sokmadık» diyordu. Eh anlayın işte, böyıo bir zihniyetin sahibi nasıl rapor verecek? Muslihiddin efendi beyanının bir yerinde «Bu tür eylemleri oluşturanlar hangi gruba mensup oluıias • sa olsunlar devlet güvenlik kuvvetlerini karşılarında bulacaklardır» diyerek açık kapı bırakmayı da ihmal etmemiş. Bu bile «DonkisoU Muslihiddin efendi'nin, olayları çıkaranların ve suçlu görülerek yakalananların aşırı solcular olduğunu bildiğini gösteriyor. Ayrıca Muslihiddin efendi Atatürk Öğrenci Yurdu müdürünün değiştirildiğini de sözlerine eklemiş. DEVLET okuyucuları hatırlayacaktır. Biz bir sayımızda, bu yurdun müdürü olan şahsın daha önce aşırı sol karargâhı olan Kadırga Yurdunun müdürlüğünü yaptığını, olayların başlamasından birkaç gün önce Atatürk Yurduna tayin edilmesinin maksatlı olduğunu yazmıştık. Bu şahsın değiştirilmesi de olaylarda aşırı solun tertibi olduğu iddialarımızı kuvvetlendirmektedir. Muslihiddin efendi artık saçmalamaya başladı. Geçen ay «Bir ay daha
bekleyin göreceksiniz» demişti. Herhalde bazı plânlar yapmakla meş
gul. Ama insan aleyhinde olduğu kitleleri kötülemek için biraz «Kitabına uygun» hareket etmeli, bazı çevreleri inandırabilmek için daha ölçülü olmalı. Maalesef «Donkişot» Muslihiddin efendi bunları daha bilmiyor herhalde...
ARPALIKLARIN TAKSİMİ Son günlerde CHP içinde kazan
kaynamaya başladı. Her ne kadar kamuoyundan gizlenmeye çalışılmakta ise de basına kadar intikal eden gürültülü Parti Meclisi toplantılarından anlaşılıyor ki CHP yeni bölünmelere gebedir. Aşırı solcu gazeteler, parti içindeki bölünmeyi «İdeolojik» sebeplere bağlıyor. CHP içindeki Marksist genç milletvekillerinin, bilhassa Turan Güneş ve genel sekreter Orhan Eyüboğlu'nu tenkid ettikleri ve «Bürokrat»lıkla suçladıkları, bazı milletvekillerinin, hükümet icraatlarını beğenmeyerek «Daha dün tenkid ettiğimiz şeyleri bugün biz yapıyoruz» diyerek çantalarını atarak toplantıyı terkettikleıi haberleri yayılıyor. Bu, işin bir yüzü ve CHP'de Ecevit'i bile «Sağda» gören aşırı solcu grubun varlığını ispatlıyor. İşin diğer yönü ise «Arpalıkların taksimi» meselesi. Hükümetin kuruluşundan sonra iktisadî devlet teşekkülleri ile devletin iştiraki bulunan müesseselerde yönetim organlarında geniş değişiklikler yapıldığı ve bu yerlere partililer ile parti yöneticilerinin getirildiği söylentileri alıp yürümüş vaziyette. «Ulufe dağıtır gibi», bir şahsın 3-4 yerde birden görevlendirildiği iddiaları var. Böylece CHP içinde bu ««Ulûfe»dcn payına fazla birşey düşmeyenler, «Gayrimemnunlar» grubu meydana getirmiş. Meseleye ne tarafından ba kılırsa bakılsın. Ortada bir gerçek var. CHP içinde dışarıya sızdırılma -maya çalışılan huzursuzluk artık
KİM ÖLDÜRDÜ ?
1 Haziran 1974 Cumartes i günü , part ici l ikten doktrinci-liğe doğru hızla bir «Aşama» yapan televizyonun «Hafta sonu» programını seyrediyorduk. Bir aralık, yakın larda ölen özel t iya t rocu Ulvi Uraz'ı andı lar . Ulvi Uraz, aşırı bir solcu idi. 1951 yılında tu tuk lanmış , h ü k ü m giymişti. Sayın konuşmacılar , gayet tabii, o «Yasak bölge»ye hiç girmediler. Ama anla t t ıkla r ından yeni bir şey öğrendim : Ulvi Uraz, meğerse ölmemiş, ö ldürülmüş! Kim mi öldürmüş? İşte orası biraz karışık! Anladığıma, daha doğrusu konuşanla r ın söylediğine göre, Ulvi Uraz'ı toplum öldürmüş! Nankör, pis, anlayışsız toplum! Ulvi Uraz b ü t ü n «Yaşam»mı top luma adamış , oysa bilinçsiz top lum karşılığını vermemiş. Uraz da kah r ından oluvermiş. Biliyorum: Aklınız t a m ermedi! İsterseniz, daha bir Türkçe yazayım: Ulvi Uraz, özel bir t iyat ro açmış. Ama işini yürütememiş , yeterince bilet s a t amamış müşter i gelmemiş. Ulvi Uraz 'da t iya t rosunu kapa tmak zorunda kalmış. İşte b u n d a n ö türü kesin h ü k ü m verilmiştir. Kaat i l top lumdur! Hani «Teşbihte h a t a olmaz» derler ya, şöyle d ü ş ü n ü n : Adamın biri bir bakkal dükkânı açıyor. Yanlış yer seçtiğinden mi, kötü mal sa t t ığ ından mı, yoksa kısmeti tükendiğinden mi? Her nedense, işleri iyi gitmiyor, pa ra kazanamıyor ve dükkânı kapat ıyor! Sonra da zamanı gelince, bakkal efendi dünyasını değiştiriyor. Sayın sosyalistlerimizin man t ığ ına sahipseniz, derhal mahal lel inin yakas ına yapışabilir, «Onu siz öldürdünüz» diye bağırabilirsiniz. Kaat i l dediğin zaten böyle olmalıdır. Ne biçim top lumda yaşıyoruz? Yüksek bir sanatçı , lütuf buyurup özel bir t iya t ro açacaklar ve toplum, biletleri kapışmayacak, t iyat royu tek kişilik yer kalmayın-caya kadar doldurmayacak h a ! İş te o vakit , sayın sosyalistlerimiz, topluma haddini bildirir, kaat i l damgasını basar lar ! İyi mi?
patlama noktasına gelmiştir ve önümüzdeki günlerde CHP'nin bölün • meye kadar giden çalkantılara sahne olacağı muhakkaktır.
CHP'YE DANIŞMADAN OLMAZ! Hükümetin kurulduğu günlerde,
CHP'li bakanlar kolları sıvayıp devlet kademelerinde esaslı bir tasfiyeye girişmişler ve fikirlerini benimseyen CHP'li olarak tanımayan birçok memuru görevlerinden almışlardı Bu halen de devam ediyor. MSP ii bakanlardan bugüne kadar bu konuda ses çıkmadı. Kabinenin en çok konuşan kişileri olarak tanınan bakanlardan biri olan İçişleri Bakanı Asiltürk, o zamanlar verdiği bir beyanatta, «Valiler arasında tayinlerin yapılacağı söylentileri asılsızdır» diyordu. Ancak, bugünlerde valiler ve kaymakamlar arasında yeni tayinlerin yapılacağı, milliyetçi ve vatansever olarak tanınan Burdur vaÜ3İ Ömer Naci Bozkurt'un da içinde bulunduğu bazı valilerin merkeze alınacağı, 40 valinin yer değiştireceği haberleri kuvvet kazanmaya başladı. Ankara Valisinin de görevinden alınarak yerine eski CHP milletvekillerinden İbrahim öztürk'ün getirileceği, bu konuda Ecevit'in Asil-türk'ü «İkna» ettiği söyleniyor, öte yandan emniyet câmiasındaki tayin kararnamelerini imzalamıyan ve «İnceleyeceğim» diyerek alıkoyan A-siltürk'ün bu hareketi üzerine Emniyet Genel Müdürü Orhan Erbuğ merkeze alınmasını istemiş, bu iste • ği yerine getirilerek bu makama Ali Çankaya tayin edilmiştir, öğrenildiğine göre İçişleri Bakanı, tayin kararnamelerini hemen imzalamıya-rak CHP'lilerin de onayını almayı düşünmüş, bu da Orhan Erbuğ'un bakanla arasının açılmasına yol açmıştır. MSP'li bakanlar kendi yönetimlerindeki müesseselerdeki* tayinlerde bile CHP'lilerin direktifleriyle hareket ediyorlar intibaını vermektedirler. Aşırı solcuların kanunsuzluklarına Burdur'da dur diyen ve icraatları takdirle takibedilen Ömer Naci Bozkurt'un merkeze alınması bile MSP'li bakanın CHP'nin isteklerini yerine getirmekte olduğuna delil teşkil etmektedir. YENİ KONTENJAN SENATÖRLERİ VE CUMHURBAŞKANININ TUTUMU
Cumhurbaşkanı Korutürk, geçtiğimiz hafta, yeni Kontenjan Senatörlerini açıkladı, Yeni seçilen 5 Kontenjan Senatörü şunlar: Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, eski Devlet Bakanı ve Başbakanlık müsteşarı Zeyyat Baykara, Prof. Sadi Irmak, gazeteci Ecvet Güresin ve TRT eski parlâmento müdürü Hüsamettin Çelebi. Cumhurbaşkanının, 5 yeni senatörü seçeceği günler yaklaştığında, aşırı solcu gazeteler çeşitli isimleri empoze etmeye çalışıyorlardı. Aziz Nesin'den tutun da Yaşar Kemal'e kadar ne kadar malûm zihniyetli kişi varsa hepsinin reklâmı yapılmıştı. Ancak Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün 5 kişiyi seçerken tesbit ettiği isimler, manidar karşılanmıştır. Zira bu beş yeni senatör de en azından aşırı sola karşı olarak tanınmaktadırlar. Hele Hüsamettin Çelebl'nin seçilmesi aşırı solcular için tam bir yıkım oldu. Bilindiği gibi, Hüsamettin Çelebi, TRT'ye yeni genel müdür olan İpekçigillerden İsmail Cem'in hışmı-nau ğrayarak görevinden alınmış ve müşavirliğe tayin edilmişti, yani kızağa çekilmişti. Milliyetçi bir insan olarak tanınan Çelebi'nin bu muameleye maruz kalmasından hemen sonra Cumhurbaşkanı Korutürk tarafından Kontenjan Senatörlüğüne getirilmesi, CHP'ye ve aşırı sola karşı alınan bir tavır olarak nitelendirilmektedir. Cumhurbaşkanı Korutürk'ün bu hareketi sola karşı olan çevrelerde takdirle karşılanmıştır.
Ergene ko n Mektupları
(HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR.)
İlâhî ve ebedî kader hükmünü icra etmiş, Muhterem Muzaffer Hanımefendi H a k k ı n rahmetine kavuşmuştur.
Bir müslüman için ölüm, mukadder akıbettir ve her müslüman bütün bir ömür boyunca bu mukadder akıbetin hazırlığı içindedir. Ölüm her zaman beklenendir, fakat buna rağmen bazıları için «Zamansız» sıfatı kullanılır, ö lü mün zamansızlığı; esasen onun belli bir zamanı olduğundan ve bu zamanın da beşer taraf ından tâyin edilebilir olmasından ileri gelmez. Onun zamansızlığı, doğrudan doğruya ölenin dünyada icra etmek durumunda bulunduğu şeyleri yapmak imkânından mahrum edilmesinden, henüz ölenin fonksiyonunu tamamlamamış bulunmasından ileri gelir. Bir müslüma-n m ölenin arkasından üzüntüsü de ancak, bu sebeble olur.
Muzaffer Hanımefendi 'nin vefatı için «Zamansız» sıfatını kullanmak yersiz değildir. O, bir Hanım olmakla beraber; Türklüğün kurtarılması ve geleceği bakımından önemli bir fonksiyon sahibi idi. Çünkü, «Büyük Türkiye Dâvas ı n ı kucaklayan ve bu dâvayı yüz-binlerce gence mâleden bir Büyük Lider'in «Evdeş»! idi. Bugün, yüz-binlerce insanı bir sözü ve tavrıyla heyecana ve harekete sevkeden Lider, 40 seneye yaklaşan çetin ve mücâdeleli bir hayat ın olgunlaştırdığı insandır. Bu insan'ın, bu 40 seneye yakın mücâdeleli ve güç şartlar alt ında cereyan eden ha yatında, en büyük desteği, yardımcısı Muzaffer Hanımefendi idi.
Muzaffer Hanımefendi 'nin Türkeş Beğin hayât ında icra et t iği önemli roller nelerdir? Bunların büyük ekseriyeti, elbette bizim bilgimiz dışındadır. Ancak, 1944 hâdisesinde ve 13 Kasım olayında, Türkeş Beğ'e yapılanlara ve ha t t â kendisine reva görülenlere metanetle, sabırla tahammül etmesi, bir insanın dünyaya kah retmesi için yeter sayılacak bu iki büyük olaya rağmen Türkeş'e; Türk Milletine hizmete ve millet hayat ında ifâ etmek zorunda olduğu rolü icraya devam edecek şevk ve gücü vermesi onun, kendisine Büyük Yaratıcı tarafından çizilen ilâhî kadere nasıl rızâ gösterdiği ve bu kaderinin icâbını na sıl yerine getirdiğini gösterir.
Muzaffer Hanımefendi gösterişten uzak haliyle de, sorumluluğunu müdrik olduğunu göstermiştir. Tevazu onun büyüklüğünün ifadesi ve en büyük zihniyeti idi.
Buhranlı ve üzüntülü zamanlarda, karşısındakini yumuşatacak
Muzaffer HANIMEFENDİ
Cezmi KIRIMLIOĞLU
ve rahat la tacak imâna ve itikada sahipti. Hastahaneye, ameliyattan önce, ziyaretine gittiğimizde, kalp ameliyatı olacağını duyunca ürperen ve ha t t â biraz da korkan eşime; «Pek önemli değil. İlâhî takdir ne ise, o olur. Bunda çeki-nilecek bir şey yok» demişti. Bu sözleri onu, imânının verdiği metanetini gösterdiği gibi, eşimin de rahat lamasına ve ameliyatın mutlaka başarıyla neticeleneceğine inanmasına yetmişti.
Bu gibi hallerde neler düşünülür ve neler söylenir? Pek bilmem. Fakat, böyle büyük üzüntülerden sonra insan nefsinin teselli de aradığı muhakkaktır . Her felâkette bile bir hayır arayan İslâm-Türk terbiyesinin icabı olarak teselli bulmakta da güçlük çekmiyoruz.
İki yıl önce hareketimiz bir büyük adamını, Liderimiz bir büyük yardımcısını kaybetmişti : Dündar Taşer. Dündar Taşer'i kendisine en çok ihtiyaç duyulan bir zamanda kaybetmiştik. Türkiye buhranlı günler yaşıyor ve Milliyetçi Hareket 'in yükü ağırlaşı-yordu. Lider o zaman, bu destekten mahrum kaldı. Fakat Allah'a şükür, bu devre hem memleketimiz ve hem de Hareketimiz bakımından en iyi şekilde değerlendirildi. Şimdi, yine buhranlı bir dönemdeyiz. Milliyetçi Hareket 'e ve onun liderine büyük sorumluluklar düşmektedir ve gayretimizin eskisinden daha fazla olması gerekmektedir. Bu dönemde de liderimiz en büyük desteğini yitirmiştir. Üzüntümüzün büyüklüğü buradadır.
Ancak, bu iki önemli kayıp beni ister istemez bir mukayese yapmaya götürdü. Mekke'de, en buhranlı devrede Peygamberimiz önce en yakın «Siyasî» desteğini amcasını, sonra da kendisine ilk inanan ve daima ona yardımcı olan eşini, Hz. Hatice Valide'mizi kaybetmişti. Bu ardarda gelen üzüntülerden sonra Medine'ye hicret edilmiş, devlet kurulmuş ve temsil edilen dâva muzaffer kılınmıştı.
Aralarında ancak, temsil ettikleri dâva bakımından ve mücadele şartları açısından benzerlik bulunan bu iki lideri ve hâdiseleri karşılaştırmak; acaba «Zafer»in yakın olduğunu mu göstermektedir?
Hiç şüphe yok ki, sabredenler için bu böyledir.
Allah'tan merhumeye rahmet ve başta liderimiz olmak üzere kederli ailesine ve topyekûn ülkü-daşlarıma sabır ihsan etmesini niyaz ederim.
Başımız sağolsun!
Ülkücü şehit Yusuf Imamoğlu anıldı
Meydanı devlet düşmanlarına bırakmıyacağız!
İstanbul Edebiyat Fakültesinde 8 Haziran 1970 günü, devlet ve millet düşmanı komünistler tarafından haince şehid edilen Yusuf İmamoğlu'nun vefatının 4. yıldönümü dolayısıyla yurdun çeşitli yerlerinde ülkücü teşekküller tarafından anma toplantıları yapılmış ve şehit İmamoğlu'nun ruhuna mevlitler okutturulmuştur. Bu münasebetle Bursa Ülkü Ocakları tarafından 8 Haziran günü Ulu Ca-mi'de Yusuf Imamoğlu ve Bütün Türk şehitleri için mevlit o-kunmuş daha sonra Imamoğlu' nun Emir Sultan'daki kabri ziyaret edilerek ülkücü gençler tarafından Kur'an-ı Kerim okunmuştur.
Yusuf İmamoğlu'nun şehit oluşunun 4. yıldönümü dolayısıyla basma bir beyanat veren Bursa Ülkü Ocakları 2. Başkanı Metin Kaplan, anarşinin 12 Mart öncesinde olduğu gibi tekrar hortlatıldığını belirtmiş ve özetle şöyle konuşmuştur : «Bu olaylar 12 Mart 1971 öncesi anarşi ortamının yeniden yaratılmaya çalışıldığının açık delilleridir. 12
Mart öncesinde komünistler devletimizi yıkmak için içten ve dıştan büyük destek görüyorlardı. En büyük destekleri zamanın aciz, gafil ve yüreksiz iktidarıyla, yıkıcı ve komünizm teşvikçisi muhalefetti. Bunlara rağmen tarihine sevdalı, töresine bağlı ülkücü, milliyetçi gençlik meydanı onlara bırakmadı. Kürşad'ın, Alparslan'ın, Fatih'in yiğitlerini aratmayan bir imanla mücadeleye girdi. Öldüler, rütbelerin en büyüğü şehitliği kazandılar, yaralandılar, yokluktan doğan acıların her türlüsüne katlandılar ve ülkülerine baş koymanın ulaşılmış hazzını yaşamakta teselli buldular. 14 Ekim'den sonra da Türkiye üzerinde oynanan trajedi bazı rol değişiklikleriyle devam ediyor. Ülkücü gençler uykularında moskof uşaklarınca bıçaklanıyor, dövülüyor, okuldan atılıyor, Bozkurt rozeti taktığı için dövülerek öldürülyor. Buna rağmen korkak ve satılmış komünistler ile onların ortakları bilmelidirler ki ülkücüler yılmadı yılmayacak, gerilemedi, gerilemeyecek.»
50. YIL KONFERANSI
Milletlerarası konferansta yabancı bir ilim adamı .. MHP iktidara alternatif olabilir" dedi
Hacettepe Üniversitesi ile Amerika'nın Viskonsin Üniversitesi 10 Haziran'da Milletlerarası bir konferans düzenledi: «Gelecek elli yılda Türkiye'nin gelişme eğilimleri.»
Konferansın açış konuşmasını yapan Millî Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ, kendisine göre bazı şar t ları sıralayarak bu şartları dikkate almadan Türkiye'nin gelişme eğilimlerinin anlaşılamayacağını iddia etti. Daha konferansın başında ûir Millî Eğitim Bakanının, dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş ilim adamlarına akıl vermeğe kalkışması ve onlara kendi ideolojisine uygun şar t lara uymayı tavsiye etmesi çok garip karşılandı. Varacakları ilmî sonuçları kendi ilmî araşt ırma metotlarına göre tayin eden âlimler, bu «Koşullu bilim yöntemi»ne sadece gülümseyip geçtiler.
Birinci gün Hacettepe Üniversitesinden Profesör Osman Okyar ile Viskonsin Üniversitesinden Kemal Karpat «Geçmiş Elli Yıla Bakış» isimli tebliğlerini okudular. Prof. Osman Okyar, Atatürk devri idaresine başlıca üç prensibin hâkim olduğunu söyledi. Bunlar: karma ekonomi, sanayileşme ve iktisadî milliyetçilikti. Okyar'ın konuşmasını yorumlayan Prof. Halil İnalcık (Şikago Üniversitesi), bu tasnife iştirak edemiyeceği-ni Atatürk devrine hakim fikrinin milliyetçilik olduğunu, sanayileşmeye de karma ekonomiye de milliyetçiliğin yön verdiğini belirtti. Türkiye' nin geçmiş elli yılda sosyal ve kültürel plânda büyük hamleler yaptığı-eleştiren İnalcık, Türkiye'nin bugün için en büyük derdinin kültür buhranı olduğunu söyledi.
Ankara Üniversitesinden Ergun Özbudun ile İliyonis Üniversitesinden
Prof. Frank Tachau, «Siyasi Partiler ve Fonksiyonları» mevzuunda birer tebliğ okudular. Türkiye'deki siyasi hayat ın son seçimlere kadar merkez - kenar çatışmalarıyla belirlendiğini, son seçimlerde ise bu ölçünün değişmeğe başlıyarak sınıf çatışmalarının ağırlık kazandığını ileri süren Doçent Ozbudun'a göre gelecek yıllarda sosyal demokrat nitelikte bir parti ile liberal muhafazakâr nitelikte bir parti Türk siyasi hayat ına hakim o-lacak, muhtemelen dinî nitelikte bir parti de zayıf olarak bunlar arasında yer alacaktır. Hülâsa özbudun, istikbali Halk Partisinde buluyordu. Özbudun'un tebliğini yorumlayan Kudüs Üniversitesi profesörlerinden sosyal siyasetçi Jacob Landau, çok ilgi çekici ihtimallerden bahsetti . Landau'ya göre Özbudun'un bahsettiği gelecek, 10-15 ihtimalden sadece biri olabilirdi. İstikbalde Türk siyasi hayatı için birçok alternatifler söz konusu olabilirdi. Meselâ Olay dergisini çıkaran sosyalistler bir part i kurabilir ve bunlar Halk Partisi aleyhine bir gelişme gösterebilirlerdi, ö t e yanda Devlet ve Bozkurt dergisi okuyan bir gurup vardı. Bunlar Milliyetçi Hareket Partisini tutuyorlardı ve bu parti 1965'ten beri devamlı gelişme gösteriyordu. 1965 seçimlerinde % 2.70, 1969'da % 3, 1973 seçimlerinde ise % 3.46 nisbetinde oy alan Türkeş'in partisi nisbetlerden de an laşılacağı gibi sürekli şekilde oylarını artırıyordu. Şu halde Milliyetçi Hareket Partisi de istikbalde bir alternatif olabilirdi. Bir Yahudi profesörün bazı Türk ilim adamlarına göre Türk siyasi hayatını çok daha detaylı bir şekilde görebilmesi acı bir gerçekti. Bizim âlimlerimiz maalesef günlük siyaset çarkları içinde eriyordu.
DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 5
CHP'li bir kısım anarşist milletvekillinin çıkardıkları kavgalar yüzünden gensoru önergesi
görüşülemedi
CHP'li Millî Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ'ın, aşırı solcu TÖB-DER ve CHP'li öğretmenlerle işbirliği yaparak, Millî Eği-tim'i aşırı sol ideolojinin emrine verme faaliyetleri üzerine, muhalefet partilerine mensup « 10 milletvekilinin ortaklaşa verdikleri gensoru önergesi hakkındaki görüşmeler 13 Haziran 1974 günü başlamış, ancak gensoru öner gesinin oylanmasına geçilmeden çıkan kavgalar yüzünden görüşmeler tatil edilmiştir.
Bilindiği gibi, muhalefete mensup AP, DP, CGP ve MHP'li 10 milletvekili geçtiğimiz günlerde ortaklaşa hazırladıkları gensoru önergesinde, CHP'li bakanın millî eğitimi gayesinden saptırmaya çalıştığı, Türkiye'yi parçalamak, devletimizi yıkarak komünist bir peyk haline getirmek isteyen yıkıcıları koruduğu ve önemli mevkilere getirdiği belirtilmiş, bu sebeple Üstündağ hakkında gensoru açılması istenmişti.
Cumhuriyet Halk Partili anarşist milletvekillerinin ve bilhassa Tunceli CHP milletvekili Nihat Saltık'ın mütecaviz şekilde, terbiyesizce sataşmalar yapması üzerine DP sıralarından Ata Bodur, CHP'lilerin bu hareketini protesto etmiş ve hatibin rahatsız edilmemesini istemiştir MHP Genel Sekreteri Erkovan konuşmasını bitirince asıl kavga başlamıştır. CHP'lilerin toplu halde muhalefet sıralarına saldır dıkları görülmüştür. Bu arada CHP'lilere ait sıraların kapakları ve koltukların yanları sökülmüş ve sopa şeklinde kullanılmıştır. Hattâ bazı CHP'lilerin a-yakkabılarını dahi çıkararak silâh olarak kullandıkları göze çarpmıştır. Kendilerinden başkasının fikrine hürmet göstermeyen ve CHP'li Üstündağ'ın bütün ideolojik ve maksatlı icraatının ortaya serilmesi üzerine öfkeye kapılan iktidar mensuplarının bu saldırıları ibretle seyre-dilmiştir. Kavgada ilk olarak Erzurum milletvekili Rasim Ci-nisli yaralanmış ve başkan oturumu yarım saat tatil etmek zorunda kalmıştır.
ERKOVAN'IN CHP'LİLERİ KIZDIRAN SÖZLERİ
Gensoruda imzası bulunanlar adına MHP Genel Sekreteri M. Kemal Erkovan kürsüye gelerek CHP' lileri ziyadesiyle öfkelendiren, özeti aşağıdaki konuşmayı yapmıştır:
«Millî Eğitimin genel politikası millilik esasına dayanır. Fakat Sayın Mustafa Üstündağ bu göreve geldikten sonra «Millî»lik vasfı bir kenara itilmiştir. Hattâ bugün Millî Eğitim açıkça anarşistlerin barınağı haline gelmiştir. Bakan Üstündağ,
kanunen takibat altında bulunan, haklarında yargı organlarının henüz karara varmadığı şaibeli kimseleri önemli mevkilere getirmektedir. Bu türlü davranışlar, Millî Eğitim Bakanının zihniyetinin ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bir lise müdürü bakandan takdirname aldıktan 20 gün sonra «Milliyetçi» olduğu anlaşıldığından bir köy ortaokuluna sürgün edilmiştir. Buna karşılık hakkında Sıkıyönetim Mahkemesince, «Öğrencilerine Maoist ve Leni-nist propaganda yaptığı» gerekçesiyle dava açılan bir anarşist lise müdürlüğüne getirilmiştir.»
Erkovan'ın bu sözleri üzerine, CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalkarak «İsim ver, bunlar kimlerdir» diye bağırmaya başla
mışlardır. Buna karşılık Erkovan «Gensoru önergesinin lehinde oy kullanın, bu ve benzeri pek çok ismi elimdeki dosyalardan açıklayacağım. Tabii korkmuyorsanız» demiştir. Kaba kuvvet gösterilerini artıran CHP' liler muhalefet partilerine mensup milletvekillerinin her türlü ikazlarına rağmen Meclis salonunu arenaya çevirmişlerdir.
Oturumun ikinci defa başladığı sırada CHP'li Kemal Tabak (Adıyaman milletvekili ve ülkücü öğretmen Cemil Doğan'm şehit edilmesi olayına adı karışmıştır) ile Mustafa Güneş Ekrem Dikmen'in üzerine yürümüşlerdir. Bu k a v g a d a İbrahim Tekin ile Cevat önder yaralanmış, Saadettin Bilgiç de yumruklanmıştır. CHP'lilerin bu saldırıları üzerine muhalefet par tileri sözcüleri yaptıkları konuşmalarla CHP'li milletvekillerinin terbiyesizce ve şirretçe yaptıkları sataşma ve tecavüzlerini protesto etmişlerdir.
C H P'lilerin bu saldırıları sırasında MSP'ye mensup bazı milletvekillerinin de muhalefet milletvekilleri ile birlikte CHP' lilerin saldırılarını önlemeye çalıştıkları görülmüştür. Gündüz Sevilgen, Hüsamettin Akmumcu ve İhsan Karaçam muhalefetle birlikte hareket etmişlerdir.
Kavgaların durdurulmaması üzerine önerge 18 Haziran 1974 günü oylanmak üzere görüşmelere ara verilmiştir.
MHP'Lİ EYÜBOĞLU: «BURASI İHTİLÂL MECLİSİ DEĞİLDİR»
Başkanın oturumu tatil etmesinden sonra açılan 2. oturumda MHP Yozgat milletvekili Ali Fuat Eyüboğ-lu CHP'li anarşist milletvekillerinin saldırganlığını kınayan bir konuşma yapmıştır.
Eyüboğlu özetle şöyle konuşmuştur.
«Şu arkamızda bulunan «Hakimiyet bilakaydü şart milletindir»
Devamı 11. inci Sayfada
M E K T U P L A R galip erdem
Muzaffer ablamız da gitti
Hayatın mutlak gerçeğini bir kere daha yaşamanın üzüntüsü içindeyiz. Muzaffer Türkeş ablamızı yüce Tanrı'nın rahmetine teslim ettik. Nasıl anlatayım, ne yaza yım ki... Haziran ayını hiç sevmiyorum: Yusuf İmamoğlu'nu 8 Haziran'da, Dündar Taşer ağabeyimizi 13 Haziran'da, Peyami Safa üstadımızı 15 Haziran'da ve nihayet Muzaffer Türkeş ablamızı 11 Haziran'da kaybetmiş, en doğrusunu bağışlayıcı Allah bilir ya, cennete yolcu etmişiz. Aziz bir ölünün ardından riyakârlık edemem; Muzaffer ablamızın kaybından duyduğum acıda, hiç yok diyemiyeceğim ama, Alparslan Türkeş'e hayat arkadaşı olmasının çok az payı vardır. Hiç tanınmamış birinin hanımı olsaydı, yüreğime yine de kurşun misali bir ağırlık çökecekti. Çünkü O, Türk anasının bütün değerlerine sahipti. Bizi biz yapan büyüklerin adsız bir temsilcisi idi. İçimizi ısıtan sıcak yüzü, hiç değişmeyen müşfik bir tebessümle süslenmiştir. Az konuşurdu ama, dinlemeye doyamadığımız tatlı bir söyleyişi vardı. Sinirlendiğini, bağırıp çağırdığını hiç bilmem. Yalnız, ülkücü yavrularına, adını duymadıkları, yüzü
nü görmedikleri de dahil, kötülük edilince hem çok üzülür, hem öfkelenirdi!
Ameliyat masasına yattı ve uyanmadı. Hastalığı ağırdı, kurtulma ihtimali azdı. Kan verilmesi gerekiyordu. Ülkücü yavruları âdeta yarışa girmiş, şereflerin en unutulmazından pay almak istiyorlardı. «İmtihanı olanlar kan vermesin, zayıf düşer, çalışamazlar!» demiş! Yetmez mi daha ne söylenir ki?
Birkaç yıl önce, merhum kaynanasının hastalığı ağırlaşmıştı! ihtiyaçlarını göre-iniyordu. Muzaffer Türkeş'in ona nasıl bir şefkatle hizmet ettiğini anlatmak için kelimelerin gücü yetmez. Şikâyet ettiğini, yük-sündüğünü, kimse duymadı. Öz analarına böylesine bakabilecek acaba kaç kızımız vardır? Kaynanasının duaları, başka hiçbir sebep olmasa bile, inanıyorum ki, cennetin kapılarını merhum ablamıza mutlaka açacaktır.
Bir büyük mücadele adamının, hayatını büyük Türkiye dâvasına adamış bir öncünün eşi idi. Akla gelebilecek her türlü çileyi kahramanca paylaştı. Türkeş ablamızı tanımak mutluluğuna erenler, kullanacağım kelimeyi yadırgamayacaklardır. İç dünyasının emsalsiz zenginliği yanında tam bir yiğitti. Gurur denilen fitne ile hiç tanışmadı; alçak gönüllülüğün temsilcisi idi. Ömrünce değişmedi: Üsteğmen Alparslan Türkeş'in eşi iken ne ise, «Kudretli albay» ve başbakanlık müsteşarı, sonra Yeni Delhi sürgünü, MHP Genel Başkanı, nihayet milliyetçi ülkücülerin Başbuğu Türkeş'in eşi olarak hep aynı kaldı. Gerçek bir ülkücü idi, Türklük davasına inanmıştı, tam bir müslümandı.
Merhum ablamızın ölümü ile, tehlikelerin en büyüğüne bile gülen çelik gibi bir iradenin sahibi Alparslan Türkeş âdeta yıkıldı.
Ayzıt, Umay, Selcen, Çğarı hemşirelerimin, Tuğrul, llamit. Yaşar, Turgut kardeşlerimin, dostlarımızın, onbinlerce ülkücünün acılarını paylaşıyorum.
Allah rahmet eylesin, olsun...
durağı cennet
ıımıııııııııııııııııııı Ö ZLE Y İ Ş llillllllllllllllllülilii
Sınıf mı Millet mi?
Prof. Dr. Hikmet TANIT 1
Bir millet içinde işbölümünde yerini alarak çalışan muhtelif meslek | zümreleri vardır. Geçimi sağlamak üzere yapılan işlere göre içtimaî, ik- | tisadî sınıflar, tabakalar vücuda geldiği öteden beri belirtilmektedir. Uğra- | sılan işin, duygu, düşünce ve davranışı düzenlediği ileri sürülmektedir. | Bunu o kadar kesin olarak söyleyenler, devamlı yayın, konferans ve tel- | kinlerle, önce mevcut olmayan bir sınıf şuurunu vücuda getirme çabası- 1 nı göstermekten geri kalmazlar. İşçiyi kendi hedeflerine doğrultup yönelt- | mek için ona gerçek dışı, parçalayıcı ve çatışmaya, savaşmaya sevkedici E bir yön kazandırmak isterler. Bu anlayış, siyaset ve sömürü alanında | ihtilâlci, devrimci - Marksist - sosyalist zihniyetin figüranları olarak işçi | topluluğunu millet bütünlük ve kardeşliğinden koparıp, parçalamak doğ- | rultusundadır. Onun, kapitalistler ve patronlar tarafından sömürüldüğü- İ nü öne sürer ve işçiyi bir sınıf sayarak bir çatışmaya bir iş savaşa sürük- | Iemek ister. Bu Marksist-sosyalist sınıf anlayışı beynelmilelci (enternas- =. yonalist) olduğundan, millet birlik ve beraberliğini, millî çıkar ve millî | kültür ve millî ülküyü... dolayısıyla insanlara hürriyet ve milletlere istik- ğ lal ilkesini reddeder, milletçe bir sosyal adalet ve uzlaşmayı kabul et- E mez. Bir Türk işçisi, ayrı bir işbölümündeki, ayrı bir meslekteki, işçi ol- E mıyan kimsenin kardeşi, milletdaşı, yurtdaşı sayılmaz. Bir Yunanlı, bir | Bulgar, işçi -onun dışında bir toplumdan, bir millet ve milliyet, ayrı bir E din ve kültür içinde bulunmasına rağmen yoldaş, dost sayılır. Bir Marksist E -devrimciye göre din birliği ve diğer milleti vücuda getiren unsurlar red- 5 dedilir. Varsa yoksa, bencil madde ve özel çıkar, iktisadî sebep temel sa- \ yılarak, onun dışında kalan, içtimaî, manevî, ahlâkî, dinî, millî değerler I atılmak istenilebilir. İşçiyi bir çatışma silâhı olarak kullanmak isteyenler I -çoğu maceraperest, şahsiyetsiz, aşağılık kompleksi v.b. içinde, varlıklı, E kozmopolit, sorumsuz, çoğu Türklüğü ve İslâm dinini benimsemeyen, bur- | juva veya zengin aile çocukları- dır. Günlerini hazır yiyicilik ve zevkçllik- : le geçiren bunlar, güya işçiler adına iş görmeği isterler.
Aslında bu şahıslar, Ruslara imtiyazlı bir üstünlük tanırlar, onların \ altında Sovyet Sömürgeler İmparatorluğunun diğer halkları, milletleri [ ezilirler, ezilirler. Hem yalnız iktisadî yönden sömürülmekle kalmazlar, j ayrıca Rusça mecburî dil olur, artık Rus milleti tarihi ve kültürüyle, üst I kademelere yerleşerek ikinci şoven sömürü tabakacı olur, Yöneticiler ve ğ Rus ırkı ve kültürü, Rus çıkarı egemen olur. Milyonların kanı, canı ve j§ malı, hürriyeti ve insan hakları yönetici Rus kadrosunun zulmünde ve E keyfindedir. Kızıl rejimin Yolga mahkûmları bütün komünist ülkeyi bir I-baştan bir başa kaplamıştır. İçlerinde bu haksızlığa tahammül edeme- I yen Rus bile olsa ezilir, atılır, akıl hastahanelerinde işkencelere tâbi tu- | tulur. Bunun örnekleri az mıdır?
Türkiye'nin felâketi için çalışan Marksist, sınıf savaşçısı, sözde dev- = rimci, maceraperest kızıl gözler, işçiye, emekçiye bir kızıl şuur (güya işçi | sınıfı bilinci) diye yapma, uydurma bir zihniyeti telkine çalışırlar. Bu kış- | kırtıcı telkinle, saf, masum ve gafil insanları, birer militan, birer piyon, § birer vurucu güç olarak kullanmak, dolayısıyle sinsice sömürmek, ve kö- E leleştirmek isterler. Kendilerine, hedeflerine göre kullanılacak çok ele- E man gerektiği için, aslında köylü, memur, ordu, asker, öğretmen, üniver- E site mensupları, polis, esnaf ve tüccar, din görevlileri, tarım ve hayvancı- E lıkla uğraşanlar, meyveciler, sebzeciler, küçük imalâtçılar, sermaye sahi- | bi üreticiler, hukukçular, mühendisler, mimarlar v.b. yüzlerce meslek sa- E hibi insanlara düşman oldukları halde, onları kandırmağa ve kendi saf- E larına katmağa çalışırlar, onları fikir işçisi, emekçiler v.b. türlü adlarla E anarak kendi gayelerine hizmet ettirmeğe çaba gösterirler. Aslında düş- E man olduğu bir milletin, büyük çoğunluğudur. Onlarla hesaplaşmayı, ik- E tidarı ele geçirdikten sonraki zamana bırakırlar. Komünizmi uygulayan bir | devletin ilk yıllarında öldürülenlerin tablosunu merak ederek inceleyen- = ter, bizim tamamen bir gerçeğe, tam bir hakikate dayandığımızı görecek- | lerdir. '-_
Türk milliyetçiliğinde ise, yukardaki gerici ve zalim, insanlık ve çağ- E dışı bir zihniyet asla yoktur. Türk milliyetçiliğinde benimsenen, çok |
: partili, hür seçimli gerçek bir demokrasi ile, savunulan, sosyal adalet ve s i emek-hak anlayışına göre belirtilen bir millî, iktisadî, içtimaî dayanışma, E i imtiyazsız ve sınıfsız kaynaşmış ve bütünleşmiş bir millet (ulus) olma |j j zihniyeti vardır. İşbölümünde görevlenmiş bütün meslek sahiplerinin âdi- s i lâne bir uygulayış içinde çağdaş ileri refah, huzur ve mutluluğu temel = i ülküdür. Aynı millete mensup oluş bunu gerektirir. Bu, bütün yurttaşlar p ; için benimsenmesi gereken, uğrunda elbirliği ile mücadelesi gereken ül- E i küdür, hedeftir. Bunda bilgi ve deneme sahibi mühendis ve mimarlarca f \ plânlan, hesapları yapılmış motor, makine, dolayısıyle büyük endüstri ku- E I ru< ularınııı maharetleri yanında onları çalıştıran, işleyen ve üreten, imâl £ j eden işçi de aynı refah, ve mutluluğa erişme hakkına sahiptir. Bir millet | İ içinde bütün yurttaşlar insanlık bakımından aynı şeref ve haysiyete sa- E i hip ve lâyık tanındıktan başka, milletçe refah, huzur ve mutluluğa sahip § j olmakta da ortaktır, eşit imkân ve haklara sahiptir. Milleti vücuda geti- j ı ren unsurlar, sebepler bunu gerektirir. Millet bütünlüğünde, herhangi iş \ \ bölümünde olursa olsun, çalışanların gerçek hakkını ödemek, değerini E | vermek -emekli de olsa aynı haklara kavuşturmak-, onun ve ailesinin I İ mesken sahibi olmasını, geliştirmesini, refah ve huzurunu temin etmek j | : esas dava olmağı gerektirir. Bütün millet birbirine ihtiyacı olan, ahenkli \ | olarak elbirliği, işbirliği ile çalışan bir insan toplumu haline gelebilmeli- i 1 dir. Orada işbirliği, elbirliği ve hürriyet, hak ve sosyal adaletin gerçekleş- E \ mesi, tam bir millet oluşun gücüyle, şerefiyle kaimdir.
1974 Türkiyesi
Zühtiye
1974'ün Türkiye'sinde ilk altı aylık dönemin sona ermeğe başladığı bu günlerde ülkücülere düşen görevler düne nazaran daha da artmış bulunmaktadır. Günümüz Türkiye'sinde memleketimizin manzarası şu şekildedir: Anadolu'da yol olmadığı, su olmadığı, ebesi doktoru bulunmadığı, okuldan, öğretmenden yoksun insanların karanlıklara gömüldüğü ve kaderlerine terk-edildiği bir gerçektir .Aydınlığa susamış, insanca yaşamak özlemi ile dolu, memleketimizin bu insanlarına hizmet etmek ve onların derdine, çilesine, ızdırabına ortak olmak her Türk aydınına düşen millî bir görevdir.
Ülkücüler; aydınlar kesiminin en fedakâr, en cesur ve en gerçekçi kanadıdır. Hepimiz okullarımızdan mezun olup, Anadolu'ya koşacağız, öğretmen olarak, mühendis olarak, doktor olarak.. Onlarla birlikte tarlalarda, onlarla birlikte köy meydanlarında, onlarla olacağız.. Kıvırcık saçları ile, yamalı pantalon-ları ile sıra sıra olmuş, yoldan geçen otobüsten, raylar üzerinden süratle seyreden trenden «Gazete», «Gazete» diye aydınlık dilenen o köy çocuklarına adayacağız kendimizi.. Işıl Işıl gözlere aydınlık vereceğiz.. Umut vereceğiz... İlk önce Türk yazmasını, sonra herşeyin Türk için, Türk'e göre, Türk tarafından olmasının gereğini öğreteceğiz onlara... Köylü kardeşlerimize ellerimizi uzatacağız, tutacağız o nasırlı elleri bir bir kaldıracağız... Kaldıracağız başları.. O yüz yıllardır ezilen, horlanan aşağıya bakmaya alışık başları.. Her baş kaldırışta, başlayacak yeniden tarihten kopup gelen akınlar... Elele vereceğiz.. Gönül' gönüle vereceğiz... Omuz omuza vereceğiz... Anadolu'yu millî ülkülerle tutuşturup, yakacağız kafalarda Türklük meşalesini... Engelleri birlikte aşacak, zorlukları birlikte yeneceğiz... Geri kalmışlık, geri bırakılmışlık zincirini hep birlikte kıracak, hep birlikte baş kaldıracağız sefalete, zulme, istismara, horlanmaya, geri kalmışlığa... Türkiye'nin kalkınması için, ekonomik bağımsızlığını kazanması için birlikte çalışacağız.
Türk ülkücülerine düşen görevlerin en başında Türk milliyetçiliği ideolojisini aşılamak, Türk'ün örf ve âdetlerine teıs düşmemek, halkın meselelerine her zaman sahip çıkmak gelmektedir. Yıllardır toplumumuzda süregelen hastalık aydın -halk çelişkisidir. Aydın yüzelli yıllık tarihimizde görüldüğü üzere hep halka ters düşmüş, hep halktan uzak yaşamış, hep halkı küçük görmüştür. Aydın halkı emrinde, hizmetinde bir işçi, bir ırgat, bir hizmetçi olarak mütalâa etmiş ve horlamıştır. Aydın halkı böyle görmüştür de, acaba halk aydına ne gözle bakmıştır?. Tabii ki, halk da kendi içinden çıktığını bildiği halde aydını hep kendi dışında bir varlık olarak telâkki etmiş ve hep onu kendisinden ayrı bir varlık olarak değerlendirmiştir. Halk kendi içinden yetişen ve kendisini gurur sarayları, kibir şatoları içersinde bulan ve kendisini de bu saray ve şatoların ayak işlerini yapan basit, adi birer mahlûk olarak gören aydını hep lanetle, hep «Okumuş ama gâvur olmuş» olarak anmıştır, anmaktadır ve bu çelişki devam ettiği müddetçe de böyle anacaktır. Aynı köyün çocukları iken deresinde birlikte yüzen, köy meydanında birlikte oyun oynayan, bahçesinde üç taş için kavga eden, söğüt altında giysilerini birlikte diken insanlardan okumuş, okuyamamış diye ikiye ayrılan bu insanlar neden değişirler, sonraları birbirlerine karşı?.. Neden aynı köyün çocuğu öğretmen olduktan, doktor olduktan sonra köye hasbelkader varlığında kendisine uzanan o nasırlı elleri tiksinti ile karşılar ve neden o köyün güzel kızı Kezban'ı, Ayşe'yi «Ne kadar da biçim-siz davranışları var» diye süzer?.. Bu sebeplere verilecek elbet çok cevap vardır ve bunların başında da eğitimin gerçekten millî olmaması ve yöneticilerin durumu gelir. Aydın ile halkın bir-
Ülkücü Aydınlar
RTULUŞ
biri ile çelişmesi memleketimizin ekonomik, sosyal, kültürel ve moral gelişmesine de ters yönde tesir etmiş ve bu curcuna içersinde Türkiye 1974'lere gelmiştir. Bizler işte bunun savaşını vermeliyiz.. Halkla aydının bütünleştiği o güzel günler için di-c-inmeli, o mutlu yarınlar için çalışmalıyız. Halkı ile aydınının el ele verdiği bir memleketin kalkınması çok daha kolay ve çok daha kısa zamanda olacağından, Türkiye için, Türk milleti için kendini adayanların bu önemli konuyu hedef tayin edecekleri muhakkaktır.
Ülkücü aydınlar yetişmektedir, Ülkücü aydınlar kadrosu ne kadar hızla gelişir ve ne kadar çok sayıda artarsa Türkiye'nin kurtuluş günleri de o kadar yakın olacak demektir. Ülkücü öğretmenler, ülkücü doktorlar, ülkücü teknik elemanlar, Anadolu' yu bir ağ gibi örmekte ve Anadolu'dan yükselen binlerce ülkücü meşaleye binlercesini katmaktadırlar. Bizler de mezun olacağız.. Bizler de koşacağız Anadolu'ya.. «Türkiye halkları»nın aydım gibi «İstanbul'a, İzmir'e, Ankara'ya olmazsa ben görev kabui etmem. Ben illâ büyük şehirlerde görev yaparım» demiyeceğiz Bizler Türk milletinin gerçek aydınları olarak kendi isteğimiz ile Hakkâri'ye, Van'a, Tunceli'ye, Siirt'e koşacağız.. Atın, katırın ulaşamadığı yerlere yürüyerek, tırmanarak biz gideceğiz... Aydınlığı götüreceğiz.. Ülkümüzü götüreceğiz.. Karanlıkları birer birer yırtacağız.. Memleketimizin insanlarını sevecek ama, zen-gin-fakir ayırımı yapmadan sadece Türk insanı olduğu için karşılıksız seveceğiz.. Türklük ülküsünü gönüllerde tutuşturacak halkımız ile omuz omuza verip, yükselmenin kavgasını vereceğiz... Komünizme de kapitalizme de, karşı vereceğiz bu kavgayı... Memleketimizi yıkmak, bölmek, parçalamak isteyenlere karşı sürdüreceğiz bu mücadelemizi... Ta ki o özlenen Milliyetçi Türkiye kurulsun.. Ta ki insanlarımız medenî bir düzene kavuşsun . Güçlü bir şairin mısralarında
«Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Okunmamış bir destan gibi Anadolumuz.
Arkadaş biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun, ayrılıyor yolumuz» diye yol ayırımına gelindiği haykırılıyor.. Ve bizler, ve sizler ve hepimiz birlikte haykırıyoruz bu yol ayırımında.. Kendimizi Türklüğe, Anadolu insanına adadık. Türk insanının mutlu olması, aydınlığa kavuş^ ması için çalışacağız. Esir Türk illerinde bağımsızlık türkülerinin söylendiği o güzel günler için çaba sarfedeceğiz... Türk Milletinin çağlar üzerinden sıçrayıp yeniden dünyaya medeniyet örneği vermesi için uğraşacağız. Aracının, tefecinin, vurguncunun at oynattığı bu istismar, bu arkası olanın yaşamağa hak kazandığı bu ters, çelişkili ortamı yıkmak, yerine gerçek Türk düzenini kurmak için seferber olacağız. Her türlü emperyalizme karşı yiğitçe direnecek, her türlü kanunsuz baskılara, zulme, teröre karşı gücümüze daha da güç katarak muhafaza edeceğiz.. Hukukun üstünlüğünü savunacak, Türk büyüklerine, ecdadımıza bağlı kalacak, Türk'ün değerlerinin horlanmasına karşı savaşımızı şartlar ne olursa olsun sürdüreceğiz.. Belki Milliyetçi Türkiye kurulduğunda Yusuf'lar, Cemil'ler Süleyman'lar, Necati'lere daha niceleri eklenmiş olacak ve belki de bizler onlarla olacağız.. Ama inandığımız Türklük dâvasından, Türk ülküsünden kimseye taviz vermeyecek ve bu yoldan dönmeyeceğiz. Bu Allah'ın, Türk Milletinin önünde sözümüz olsun.. İnanıyoruz, inandığımız için güçlüyüz. İnananların mutlaka hedefi alacak lan ve Türklük meşalesinin daha da yükseklere çıkaracakları açık bir gerçektir..
Türkiye, Komünist ve Batı Kültür Emperyalizminin En Büyük Hedefidir
- 3 -- Kemal ÖZALP
SOĞUK HARP
Soğuk harbin silâhları kültür, ekonomi, gerilla harpleri, klâsik silâhlarla bölge savaşlarıdır. Artık düşman milletlerin kafasını kesmemekte, bunun yerine kendi çıkarları doğrultusunda, kendi kültür ve ideolojisiy-le şartlandırarak öz milletine yabancılaştırıp ihanet ettirmektedir. Bu yeni harbin cepheleri üniversiteler, okullar, gazeteler, dergiler, radyo televizyon yayınlan, fabrikalar, miting meydanları, sinema, tiyatro ve sokaklardır.
Türkiye son Türk - Yunan Savaşı'ndan daha ciddi, daha büyük tehlikelerin içindedir. 1919 - 1923 savaşında düşman belli idi. Herkes tanıyabilirdi. Bugün milletin öz çocuklarını milletine düşman etmektedir. Öz kardeşimizin ne zaman düşman ideolojisi ile beyni yıkanıp karşımıza geçtiğinden çok defa habersizizdir. Soğuk savaş milletleri tanklarla, toplarla yapılandan çok daha çabuk ve kesin olarak mağlûp ve yok ediyor.
Tarih bize gösteriyor ki, askerî emperyalizmler, iktisadî emperyalizmler birgün son bulmaktadır. Günümüzde soğuk harp kültürel emperyalizmi doğurmuştur. Buna Neokolonyalizm = Yeni Sömürgecilik denmektedir. Kendi millî kültür değerleri yıkılmış, değer yargıları yok edilmiş ve yaratılan millî kültür boşluğu yabancı kültür ile doldurulmuş bir millet artık ebediyen esirdir. Artık o millet hangi milletin kültür dairesine girmişse o milletin bir parçası olmuştur. «Kişi taklit ettiği millettendir.» (Hadis). Kültür sömürgeciliği İçin dünya hakimiyeti mücadelesi yapan milletler büyük yatırımlara girişmişlerdir. Meselâ, Moskova'da Lumumba Üniversitesi adıyla bir üniversite vardır. Burada Asya - Afrika milletlerinin gençleri komünizmle şartlandırılıp ülkelerine bir Rus ajanı olarak geri gönderilmektedirler. Bu üniversitede halen Otuz Bin kişi okumaktadır. Türkiye'deki Robert Kolej'ler, Amerikan Kolejleri, Saint Jozef... bu tür kuruluşlardır. Keza İsrail'de sırf yabancı öğrenciler için bir üniversite vardır. Kuzey Kore'de Dünyanın en büyük gerilla kampları vardır.
TÜRKİYE'NİN DURUMU : Tanzimattan beri yapılan şekilcilik ve taklitçilikle batının bütün
devlet idare sistemleri, kanunları, anayasaları, hükümet modelleri taklit edildi, hiçbir işe yaramadı. Millî bünye bunları kendisine uymadığı için reddetti. Merhum Dündar Taşer'in veciz ifadesiyle «İkiyüz yıldır kandaki mikrobun deride açtığı yarayı tamir etmeye çalışıyoruz». Yapılan Tanzimat, ıslahat, yenilik, inkılâp, ihtilâl, reformlar Türk milleti tanınmadan, Türkiye'nin şartları düşünülmeden Türkiye Batı toplumları ile eş ve özdeş kabul edilerek yapılmıştır. Yarım Osmanlı ve Cumhuriyet aydınının en temel yanlışı batının kendi toplum gelişme şartlarını ve tarzını evrensel bir sosyal kanun olacak kabul edecek kadar kendi milletine yabancılaşmış olmalarıdır. «Her milletin veya medeniyet ailesinin kendine has toplum tipleri ve gelişme sürecinin olduğu bilinmemektedir.» (Taha Akyol. DEVLET. Sayı: 179.) Türk Milletinin toplum yapısı ve gelişme süreci Batı Toplumuyla taban tabana zıttır. Bir defa Türk Toplumunda sınıf kavramı yoktur. Orta Asya'yı düşünürsek, ha kan ile halktan herhangi birisi arasındaki tek fark birincinin çadırının genişliğinin fazla olmasından ibarettir. Türk Toplumunda sınıf olmayınca batıdaki gibi devlet de belli bir sınıfın sömürü ve baskı aracı olamaz. Türk Tarihinde devlet bütün milletin babası koruyucusudur. Batı, sosyal devlet fikrine 20. yüzyılda ulaşmıştır. Halbuki Türk Devleti tarihin her devrinde sosyal devlettir. Bunu 7. yüzyılda dikilen Orhun abidelerinde, Selçuk ve Osmanlı İmparatorlukları'nda en bariz şekilde görürüz. 1300 yıl öteden günümüze ve yarınlara seslenen Bilge Kağan «Türk Milletini açken doyurduğunu, çıplakken giydirdiğini, köleyken efendi yaptığını,» söylemekte ve bütün Türk Milleti'ne seslenmektedir. Belli bir sınıfa değil. Bu bütün Türk Tarihinde böyledir; Selçuklu'da, Osmanlı'da devlet herşeydir ve herşey devlet içindir. Devlet milletin babasıdır. Bu tarihî alışkanlıkla bugün de her şeyi millet olarak devletten bekleriz. Batıcılar, (Marksistler dahil) Türk Toplum Yapısını Batı Toplum Tiplerinden birisine, kâh Feodalizm'e, kâh Asya Tipi Üretim Tarzı'na yerleştirmeye çabalamakta, fakat bir türlü başarılı olamamaları batı toplum tiplerinin evrensel olmadığını göstermektedir. Batıcı Aydın - Bürokrat asalaklar giriştikleri batıcılık hareketlerinde şekilci bir taklitçilikle Avrupa'nın çöp tenekelerini Türkiye'ye taşırken Türk Devleti'ni ayakta tutan temel müesseselerimizi yıktılar. Sadece okur-yazar olan diplomalılar önlerine uzatılan hazır reçetelere, konfeksiyon fikirlere dört elle sarıldılar. Uygulanan bütün hazır reçeteler teker teker iflas etti Çünkü bu reçeteler başkalarına aitti. Denenmemiş bir tek Marksist Sosyalizm vardı. İşte bu ortamda Rusya ve Çin'in soğuk harp silâhı olan Sosyalizm, Türkiye okur-yazarının fikrî-manevi boşluğunu doldurmak için bütün propaganda toplarım Türkiye'ye çevirdi. 1960 ihtilâlinde Milliyetçi kanadın tasfiyesi ve sürgününden sonra 1961 Anayasası denilen yamalı bohça modeli uygulandı. Amerika'dan Senato, Yunanistan'dan Anayasa Mahkemesi, İngiltere'den TRT Özerkliği, Fransa'dan Üniversite Muhtariyeti ithal ettiler. Bu batıcı kafanın ne idüğü belirsiz modeli de iflas edince artık tek ümit uygulanmamış olan komünizmdi. Her yıl tercüme edilen binlerce kitap, dergi yağmuru basındaki hakimiyetleri ile Türkiye'ye aktı. Batıcı düşüncenin son aşaması olarak hazır bir ortam içinde kendini batıcı okur-yazar takımına kabul ettirdi. Komünizm 1968'de aksiyona geçti. Çok cüretkârdılar, hedeflerini açıklamaktan kaçınmadılar. Hedefleri «Amerikan Emperyalizmi'ne karşı yeni Vietnam'lar yaratmak» idi. Plânları üniversiteyi tam bir komünist üssü yaptıktan sonra bu üslere dayanarak Ankara ve İstanbul sokaklarına hakim olarak bir darbe ile Türkiye'yi ele geçirmekti. Bu oyunu ülkücü gençler, ül-
Devamı: lO.'da
D E V L E T - S a y ı : 241 - 17 H a z i r a n 1974 - S a y f a : 8
ÜSTÜNDAĞ VE EMRİNDEKİLERİN ÇILGINLIĞI
NEREYE KADAR SÜRECEK?
Solcu olmayan öğretmen ve öğrenciler saldırıya uğruyor, dövülüyor, sürgün ediliyor!
Millî Eğitim camiasında aş ın solcuların milliyetçi öğretmen ve öğrencilere karşı giriştikleri terör vo saldırılar devam etmektedir. Geçtiğimiz günlerde cereyan eden birçok olayda ülkücü öğretmen ve öğrenciler saldırıya uğramış, bir kısım ülkücü öğretmen ve öğrenci haksız olarak cezalandırılmıştır.
BİR ÖĞRETMEN NİĞDE'DEN KIRŞEHİR'E SÜRÜLDÜ Niğde lisesi başmuavini Yılmaz
Büyükakkaş evine giderken yolda Niha t Acar isimli aşırı solcunun saldırısına uğramış, saldırgan, başmuavini yumruklamak istemişse de başaramamış ve kaçmıştır, ö t e yandan Niğde Kız İlköğretmen Okulu'nun millî şuur ve ülkülere bağlılığıyla ta n ınan genç matematik öğretmeni Fa tma Aslan, okul müdürünün iktidara yaranmak için giriştiği bir ha -raket neticesinde Kırşehir Öğretmen Okulu'na sürgün edilmiştir. CHP ikt idar ından önceki dönemlerde «Ben de milliyetçiyim» diye geçinen müdürün, okulun tatil olmasına yakın günlerde Fa tma Aslan'ın sürgün edilmesi olayında payı bulunması Niğde'de üzüntü yaratmıştır .
KOMÜNİZME KARŞI ÇIKAN ÖĞRENCİ OKULDAN ATILDI
Alanya Lisesi'nde 29 Mayıs günü, sınıf tahtas ına «Türk âleminin en bü yük düşmanı komünizmdir» yazısını yazan Halil Yiğit isimli öğrencinin okuldan atıldığı bildirilmektedir. İddialara göre belirtilen günde t ah t a ya bu yazıyı yazan öğrenci, Mustafa Aydınlıoğlu isimli solcu öğrenci tara -fından okul idaresine şikayet edilmiştir. İdareye çağrılan milliyetçi öğren ciyi önce Mustafa Akın isimli Türkçe öğretmeni «Sen propoganda yapıyor-ınuşsun» diye dövmüş, daha sonra da Fizik öğretmeni Hüseyin Çınar döv-
~\Ü2^
G ö r d e s ' i n k ö p r ü b a ş ı k ö y ü o r t a o k u l u ö ğ r e t m e n i G a l i p K ü r e k s i z , a ş ı r ı so lcu T Ö B - D E R ' l i ö ğ r e t m e n l e r ile C H P ' l i l e r i n s a ld ı r ı s ı s o n u n d a y ü z ü p a r ç a l a n m ı ş h a l d e g ö r ü l ü y o r . K ü r e k s i z İ z m i r T ı p F a k ü l t e s i H a s t a n e s i n d e n 21 g ü n
l ü k r a p o r a ld ı .
müştür. öğrenci daha sonra müdürün yanına çıkarılmış, müdür «Derol seni bu okuldan kovuyorum» diyerek öğrenciyi azarlamıştır. Halil Yi -ya bu yazıyı yazan öğrenci Mustafa giz Çalış isimli öğretmen tarafından dersten çıkarılmış, bunun üzerini öğrenci okul doktorundan dayak yediğine dair rapor almak istemiştir. Doktorun «Dayağı yediğin gün başvurman gerekir» diyerek rapor vermemek istemesine rağmen, sonradan 3 günlük rapor verdiği bildirilmektedir. Bu rapor okul idaresi taraf ından kabul edilmemiştir. Böylece Atatürk'ün bir sözünü tahtaya yazdığı için Halil Yiğit hem dövülmüş, hem do okuldan atılmıştır.
MAMAK LİSESİ'NDE KOMÜNİZM ÖVÜLÜYOR
Geçtiğimiz sayılarda bildirdiğimiz gibi Mamak lisesinde aşırı solcu faaliyetlerin a r ta rak devam ettiği ve bazı öğretmenlerin aşırı sol propo gandalar yaptıkları öğrenilmektedir. Gelen haberlere göre 236. sayımızda klişeleriyle birlikte verdiğimiz haberde adı geçen İhsan Çilingir isimli aşırı solcu öğrenciye, komünizmi övücü sözler yazdığı için Gönül Efendioğlu isimli edebiyat öğretmeni taraf ından 8 verilmiş ve sınıfta «Çocuklar böyle doğruyu yazınca ezmek istiyorlar» denilmiştir. Okulda Kalender Aygörmez isimli öğretmen, matematik kursa veriyormuş gibi bazı öğrencileri evine götürerek propoganda yapmaktadır. Nebahat Seyhan isimli öğretmenin derslerde aşırı solcu artist Yılmaz Güney'i övdüğü, Güven Dona-tan ' ın aşırı sol yayınları dağ ı t t ı ^ , Muhterem Güngör 'ün okulda propoganda yaptığı ifade edilmektedir. İs mail Karabeyoğlu isimli coğrafya öğretmeninin de solcu öğrencilere seminerler verdiği, derslerde siyaset yaptığı ve CHP'yi ve Ecevit'i övdüğü, demokrasiyi kötüleyerek, sosyalizmin iyi rejim olduğunu söylediği, «Bizim fikirlerimize itiraz edenleri yola getirmeyi biliriz» dediği, DEVLET'de adı geçen İhsan Çilingir'e «Evlâdım sen romanlara kah raman olmaya lâyıksın. Uğraşını sürdür» dediği bildirilmektedir.
Öte yandan Mamak Lisesindeki aşırı solcu öğretmenlerin çalışmalarını desteklemek üzere, «Halkçı Devrimci Gençlik Örgütü» isimli CHP'ye bağlı bir dernek okulda bildiri dağıtmaktadır. Bildirilerde komünizm pro-pogandası yapılmakta ve gençliğin harekete geçmesinin gerektiği söylenmektedir.
GAZİPAŞA'DA BİR ÖĞRETMEN GÖREVDEN ALINDI
Bildirildiğine göre Gazipaşa Lisesi 'nde aşırı solcuların tertipleri sonunda bir ülkücü öğretmen görevinden alınmıştır. Verilen bilgiye göre Turgut Şen isimli, 12 Mart ' tan önce görevinden alınan aşırı solcu öğretmen, CHP'li bakan Mustafa Üstün-dağ taraf ından görevine iade edilmiş ve Gazipaşa Lisesine tayin edilmiştir. İlçeye geldiği günden beri aşra sol faaliyete başlayan Turgut Şen öğrencilerine aşırı sol kitaplar tavsiye etmekte ve bu kitapların terzi Saffet
rfcUU:
PERVASIZ HAZİRAN 191*
P i l t o H f t ı
fariMM c..'*•(,. 1
irVkşehirilkğretmen okulundaı Bazı Anarşist Öğrenciler Bir
Baştılar •»! Pazartrıt I alıtıt *
1 0 " . 1 - I.. ' ) ' to toraplg
Millî E ğ i t i m B a k a n ı U s t ü n d a ğ ' ı n A k ş e h i r ' i z i y a r e t i ve T Ö B - D E R ' l i -le r le t o p l a n t ı y a p m a s ı n d a n s o n r a d e v l e t y ık ı c ı l a r ı ş i m a r ı p « Ü l k ü c ü a v ı n a » ç ı k t ı l a r . B u «Av» s ı r a s ı n d a ü l k ü c ü ö ğ r e t m e n Ayd ın T ü r k o ğ -l u ' n u n evi de bas ı ld ı . M a h a l l î b a s ı n b u s a l d ı r ı o l a y ı n a g e n i ş y e r
ve rd i .
Gürkan 'da bulunduğunu bildirmektedir, öğrencilerden büyük kısmı bu kitapları almamış ve «Hocam bunlar komünist kitaplar, biz bunları a lmayız» demişlerdir, öğre tmen bunun üzerine «Bu kafayla siz çok sürünürsünüz» demiştir. Bu arada lisede Din dersi öğretmeni Rasim Arslan da öğrencileri arasında sevilmekte ve takdir edilmektedir. Arslan, içinde komünizm aleyhtarı şiirler bulunan «Silah Başına» isimli şiir kitabını bazı öğrencilere vermiş ve komünizmin kötülüklerini anlatmıştır, öğre tmenin bu kitabı vermesi üzerine aşırı solcu bir öğrenci «Ben komünistim kim ne karışır» diyerek bağırmış ve durumdan Turgut Şen'i haberdar e t miştir.
Rasim Arslan'ın okulda öğrencilerde uyandırdığı millî şuurdan ürken TÖB - DER'li aşırı solcular bir tertibe girişmişler ve bir gece Turgut Şen'in evinin penceresini kurşunlamışlardır. Gece meydana gelen bu olaydan hemen sonra CHP ilçe sekreteri Mehmet Kocabaş, TÖB - DER Gazipaşa şubesi başkanı Halil Güven, Atatürk ilkokulu müdürü Şükrü Çelen ve diğer solcular j andarma karakoluna ihbarda bulunmuşlardır. 30 Nisan gecesi meydana gelen bu hadiseden sonra başta Rasim Arslan ve MHP ilçe başkanı Mevlüt Yıldız olmak üzere 15 - 20 ülkücü genç yakalanmış ve güzaltına alınmıştır. Karakolda, «Bu işi bize MHP ilçe başkam yaptırdı» demeleri için öğrencilere dayak atıldığı iddia edilmektedir. Daha sonra MHP ilçe başkanı ile birlikte Hasan Can (10 gün rapor almış) ve İrfan Gündoğdu (7 günlük rapor almış) isimli öğrenciler mahkemeye çıkarılmışlardır. Tutuklanarak cezaevine gönderilen bu ülkücülerle kimse görüştürülmemiş, daha sonraki duruşmada tahliye edilmişlerdir.
Daha sonraki günlerde MHP ilçe başkanının ve lise müdür vekili Se-lahat t in Deniz'in evleri aşırı solcular taraf ından dinamitlenmiştir. Ülkücülerin ihbar edildiği düzmece olayda aşırı solcuları savundukları iddia edilen Kd. Başçavuş Cevat Erik, Başçavuş Ali Aslan ile savcı'nın bu olayda seyirci kaldıkları iddia edilmektedir. İlçede cereyan eden bu saldırılardan sonra Antalya valisi Gazipaşa'ya gelmiş ve Turgut Şen ile Rasim Arslan görevlerinden alınmışlardır.
GÖRDES'TE BİR ÖĞRETMEN AĞIR YARALANDI
9 Haziran 1974 günü Gördes ilçesi Köprübaşı köyü ortaokulu fen bilgisi öğretmeni Galip Küreksiz ile ortaokul müdürü Dilaver Girgin lokantada yemek yedikleri sırada, CHP ve TÖB - DER mensuplarının saldırısına uğramışlardır. Galip Küreksiz'in yü
züne kırılmış bir bardakla vuran saldırganlar, öğretmeni yüzünden ağır şekilde yaralamışlardır. Ayrıca Dilaver Girgin de sopa ve sandalyelerle ağır şekilde yaralanmıştır . Küreksiz İzmir Tıp Fakültesi hastanesinden 21 günlük rapor almıştır. Olay hakkında savcılık tahkikata başlamış, saldırganlar kaçmışlardır. 2 öğretmeni ağır yaralayan saldırganlar şunlardır : Mehmet Dalgın, Metin Çakıcı, Alir.ı Girgin ve Mahmut Uysal. Bunlardan ilk üçü aşırı solcu öğretmen, sonuncusu da CHP'lidir.
AKŞEHİR'DE BİR ÖĞRETMENİN
EVİ BASILDI
Millî Eğitim Bakanı Mustafa Ustündağ' ın 2 Haziran günü Akşehir'e gelmesinden hemen sonra aşırı solcular taraf ından ilçede ülkücü öğretmenlere saldırılar artmış bulunmaktadır. Bakan Akşehir'e geldiği zaman Erkek Sanat Enstitüsü salonunda konuşmuş, daha sonra konuşan TÖB-DER Genel Başkanı Ali Bozkurt i'e diğer konuşmacılar «Devrimcilik» ve «Faşistlerin nasıl ezilecekleri» üzerinde durmuşlardır. Bakan TÖB-DER'-lileri cesaretlendirip Akşehir'den gitt ikten sonra 4 Haziran gecesi 23.30 sıralarında İlköğretmen Okulu'nda okuyan aşırı solcu öğrencilerden bir grup şehirde ülkücü avına çıkmışlardır. Anıt meydanında ve hastane civarında ülkücü gençlere saldıran aşırı solcular, daha sonra ülkücü öğretmen Aydın Türkoğlu'nun evini basmışlardır. «Aç kapıyı seni öldüreceğiz» diyerek kapıyı kırmaya çalışan aşırı solcu İsmet Demir, Ali Yılmaz Hüseyin Çelikoğlu ve Necdet Güngör-dü isimli saldırganlar yakalanarak adalete teslim edilmişlerdir. DEV-LET'in geçen sayılarında yayınlanan «Akşehir İlköğretmen Okulu» ile ilgili haberi tekzip eden okul müdürü Naci Doğan Turan ' ın bu son olaydan sonra ne düşündüğü merak edilmektedir.
Öte yandan Akşehir Merkez Ortaokulu Türkçe öğretmeni iken TCK 163/4. maddesine göre 23 Temmuz 1972 tarihinde görevinden alınan Fahri Uslu isimli öğretmen, Millî Eğitim Bakanının, 12 Mart ' tan sonra görevlerinden al ınan bütün öğreV menlerin görevlerine iade edilmeleri hakkındaki tamimine aykırı olarak vazifesine başlatılmamıştır. Bu tamim gereğince vazifelerine dönen bütün aşırı solcu öğretmenlere mukabil bu öğretmenin niçin vazifeye başlatılmadığı merak edilmektedir. Fahr i Uslu 11 Haziran 1974 tarihli bir dilekçe ile Ortaöğretim Genel Müdürlüğüne başvurarak göreve başlatılmasını istemiştir.
D e v a m ı : 11. 'de
DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 9
Ülkücü Faaliyetlerden Özetlersek
• Büyük Ülkü Derneği Muğla şubesi, kurulduğundan beri devamlı olarak her hafta seminer çalışmaları yapmakta, bu toplantılara birçok ülkücü genç katı lmaktadır. Son olarak 28 Mayıs akşamı, Muğla-Zeybek sinemasında İstanbul Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu taraf ından «Türk-İslâm sentezine dayalı Türk milliyetçiliği, Türk ülküsü ve Türk kültürü» konulu konferans ilgiyle takip edilmiştir. Konferansa kat ı lanların sorularını da cevaplandıran Hacıeminoğlu'nun konferansı çevrede ilgiyle karşılanmıştır, ö t e yandan Doç. Dr. Hacıeminoğlu geçtiğimiz aylarda İzmir, Aydın, Söke, Maraş, Osmaniye, Göksün ve Elbistan'da konferanslar vermiştir.
• Büyük Ülkü Derneği Akşehir Şubesi tarafından 26 Mayıs akşamı Belediye düğün salonunda İstanbul Üniversitesi doçentlerinden Doç. Dr. Mustafa Kafah'ya «Türkiye'nin meseleleri» konulu bir konferans verdirilmiştir. Konferansı büyük bir kalabalığın ta-kibcttiği bildirilmektedir.
• Büyük Ülkü Derneği İslahiye Şubesi 24 Mayıs akşamı Saray sinemasında «Bozkurtlar gecesi» düzenlemiştir. Halk şairlerinden Abdülvahap Kocaman, Mahmut Taşkaya ve Aşık Peymanî ile Kozan ve Kadirli folklor ekiplerinin katıldığı geceye halkın büyük ilgi gösterdiği bildirilmektedir. Geceye MHP Genel İdare Kurulu üyesi Avukat Cengiz Gökçek de iştirak etmiş ve tezahüratla karşı lanan bir konuşma yapmıştır. Ayrıca ilçenin sevilen avukatlarından Ata-lay Erdoğan'ın bu geceden sonra ülkücü saflara katıldığı bildirilmektedir.
• Daha önce İskenderun Ülkücü İşçiler Derneği taraf ından sahneye konulan «Moskof Sehpası» isimli piyesin, Kırıkhan ilçesinde MHP Gençlik kolları tarafından halka sunulduğu ve büyük ilgi topladığa bildirilmektedir. 25 Mayıs akşamı yapılan bu geceden sonra tiyatro ekibinin Reyhanlı 'da Ülkü Ocakları Reyhanlı şubesi yararına bir temsil verdiği haber alınmıştır.
• Büyük Ülkü Derneği Develi şubesi İs tanbul 'un 521. fetih yılı dolayısıyla Nurettin Gülden'in yazdığı «Kavgamız» isimli piyesi halka sunmuştur. Gecede ayrıca derneğin hazırladığı Bitlis ekibinin de gösterileri ilgiyle takib edilmiştir.
• İzmir Ülkü Ocakları kurularak çalışmalarına başlamıştır. Kurucu üyeler şunlardır : Başkan: Ahmet Doğan, Sekreter: Sami Kü-çüksolak, Muhasip ; Abdullah Akarsu, Üyeler: Nuri Aydın, Hayrettin Sançiçek ve Hüseyin Araş.
• İzmir Ülkü Oyuncuları, Moskof Sehpası 'ndan sonra şimdi de «Emirce (Kanlı Türkistan» isimli oyunu sahneye koymuş bulunmaktadırlar. Ülkü Oyuncuları, gazetemize gönderdikleri mektupta yaz turnesine çıkacaklarını, 15 Temmuz tarihinden itibaren ülkücü kuruluşların yapacakları gecelerde oynayabilmeleri için aşağı
daki adresle temasa geçilmesini istemektedirler. Adres: Ömer Faruk Eyüboğlu 1744. Sokak özgür Apt. Nu: 4/3 Karşıyaka-İzmir.
• Ülkü Ocakları Balıkesir şubesi kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştır. Kurucular şunlardır : Başkan Mithat Güzel, Başkan Yard.: Ahmet Duran Bulut, Muhasip: Ercan Açaz, Sekreter: Tuncay Erşan, Üyeler: Ruşen Özkan, Mehmet Dalgıç ve Öner Özcan.
• Milliyetçi Hareket Partisi Ankara il teşkilâtının bir yardım kampanyası açtığı bildirilmektedir. Alınan bilgiye göre kampanya özelllikle esnaf kesiminde büyük alâka ile karşılanmış olup, hergün birçok kişi taraf ından yardım yapılmaktadır. MHP Ankara ile teşkilâtına yardım etmek isteyenlerin aşağıdaki adrese başvurarak yardım yapabilecelkeri bildirilmiştir. Adres : Cemal Gürsel Cad. Site Apt. 98/4 Dikimevi - Ankara. Tel : 19 39 54.
• MHP Ankara Merkez ilçe teşkilâtı kurulmuş ve çalışmaya başlamıştır. Geçtiğimiz günlerde DP'den MHP'ye geçen 48 delege taraf ından Ömer Ali Altıntaş'ın başkanlığında kurulan Merkez ilçe teşkilâtının geniş bir çalışma içine girdiği öğrenilmiştir.
• MHP Balâ ilçe teşkilâtı geçtiğimiz günlerde kurulmuştur. Balâ ilçesinde yapılan açılış törenine Ankara, Yenimahalle, Keskin, Çankaya ilçe teşkilâtları temsilcileri de katılmış ve ilçeye 50 arabalık bir konvoyla girilmiştir. Açılış töreni sırasında bütün Ankara ilçe teşkilâtlarından gelen telgraflar okunmuş, Genel Başkan Alparslan Türkeş'in telgrafı büyük tezahürat görmüştür. Başkanlığa Hasan Coşkun'un getirildiği Balâ ilçesinin açılışından sonda Kartaltepe mahallesi muhtar ı Yaşar Türker ile 1 belediye encümen üyesi ve çok sayıda vatandaşın MHP'ye kaydoldukları haber alınmıştır. Açılış dolayısıyla bir bildiri yayınlayan MHP Balâ ilçe teşkilâtı özetle şunları söylemiştir: «Türkiye yıkıcı ve bölücü ideolojilerin yatağı haline gelmiştir. Komünizm, kapitalizm ve diğer yabancı ideolojiler büyük milletimizi yıkmak için pusuya girmişlerdir. Millet olarak onlara fırsat vermemeliyiz. Bunun için de Milliyetçi Hareket Partisi 'nin saflarında birleşmeliyiz.»
M H P B a l â İ l çe t e ş k i l â t ı n ı n açı l ı ş t ö r e n i n d e n b i r g ö r ü n ü ş .
• Bildirildiğine göre Bolu Emniyet Müdürü kanunsuz icraat yapmakta ve Türklüğe hakaret etmektedir. Gelen haberlere göre 18 Mayıs günü, Bolu Judo ve Karatecileri, antrenörleri Sabahat t in Kalaycıoğlu'nun başkanlığında hal kın arzusu üzerine Anıtpark' ta bir gösteri yapmışlardır. Gösteri devam ederken gelen polisler Emniyet müdürü Hamza Esin'in emriyle karakola götürüleceklerini söylemişlerdir. Daha sonra judocular giyinmek için spor salonuna giderken, Hamza Esin, taksiyle gelmiş ve Sabahat t in Kalaycıoğlu'na hi taben «Burada ne yapıyorsun lan» diye bağırmıştır. Kalaycıoğlu, «Türk Shotokan...» diyerek cevap vermek isteyince «Başlatma Türklüğünden, başlarım senin Türklüğünden lan» diye bağırmış ve ha karette bulunmuştur. «Türk-mürk ne lan» diye bağıran Emniyet müdürü Hamza Esin'in bu hareketi ve Türklüğe yaptığı hakaretler civarda toplanan yüzlerce kişinin ve polis memurlarının gözleri önünde cereyan etmiştir. Karakola götürülen sporcular daha sonra serbest bırakılmışlardır.
• Bildirildiğine göre Pamukpı-nar Öğretmen Okulu'nda aşırı solcu öğretmen ve öğrenciler birlikte grup halinde çalışmaktadırlar. Muhsin Köktürk, İsmail Demirtaş, Günseli Karaca, Yunus Demirtaş, Ali Avcı, Tahsin Rodoplu, Ahmet Çel tun isimli öğretmenlerle, Alaat-tin Çılgın, İbrahim Ortağ, Hasan enel Tuncer Uzunoğlu, Remzi Özkan, İbrahim Armoğlu, Halis Yağmur, Mehmet Kızıl, Necdet Yıldırım, Necati Bayram, Emin Yüce, Ali Tuna, Ali Aslan, Hüseyin İn ce, İbrahim Yıldırım ve Muttalip Eroğlu isimli aşırı solcu öğretmenler «Yoldaş» diyerek birbirlerine hi tab etmekte, «Devrimciler ölür, devrimler yaşar» gibi sloganlar kullanmaktadırlar.
• Bildirildiğine göre Kır ıkhan Merkez Ortaokul 'nda Bozkurt düşmanlığı alıp yürümüştür. Kadriye Koldaş isimli aşırı solcu öğretmenin derslerde öğrencilerin taktığı Bozkurt rozetlerini alarak kırdığı ve kendisine müdahale eden öğrencileri notla tehdit ettiği haber verilmektedir. Yine aynı okulda Raif Karaduman isimli öğretmenin de derslerde devamlı olarak as ın sol propoganda yaptığı bildirilmektedir. Bu arada Gazi Or-taokulu'nda da müdür Fikret Yıl-m a ' n m milliyetçi öğrencileri tehdit ettiği, müdür muavini Yakup Kafas'ın da öğrencilere notla baskı yaptığı söylenmektedir. Kırık
han Lisesi'nde Rauf Karaduman isimli edebiyat öğretmeninin «Af çıkmalı mı, çıkmamalı mı?» konusunu kompozisyon yazılısı olarak verdiği, «Deniz Geçmiş boşuna idam edildi. Yılmaz Güney haksız yere hapsedildi» yazan öğrencilere yüksek not verdiği, h a t tâ böyle yazan Feride Göçmen'e «Aferin» dediği bildirilmektedir. Lisede fransızca öğretmeni Selim Hocaoğlu'nun «Din dersi boşa okutuluyor, öbür dünya ahiret yoktur. Çünkü insanlar ölünce et olacaktır» dediği, biyoloji öğretmeni Mehmet Topaloğlu'nun da insanların maymundan türediklerini iddia ettiği öğrenilmiştir. Edebiyat öğretmeni M. İslâm Savaş, İsa Aykanat, Atiye Aykanat, İnci Tül isimli öğretmenler taraf ından aşırı solcu propoganda yapılan bir piyesin hazırlandığı ancak öğrenci-ğı haber alınmıştır.
• Kahramanmaraş ' a bağlı Pa-ler ve halk tarafından yuhalandı-zarcık ilçesinde aşırı solcu TÖB-DER tarafından sahneye konan komünist Aziz Nesin'in «Zübük» isimli piyesinde komünizm pro-pogandası yapıldığı bildirilmektedir. Piyas sırasında seyircilerden birkısmı tarafından «Yaşasın Komünizm, «Yaşasın Ecevit», «Katil Polisler,» «Kahrolsun faşistler» tarzında bağrılarak komünizm propogandası yapıldığı orduya ve emniyet kuvvetlerine hakare t edildiği öğrenilmiştir. Bu olaylardan sonra polisin Şerif özdemir isimli lise son sınıf öğrencisini yakaladığı, ancak CHP'nin seçimlerde tercih yoluyla seçilen bir milletvekilinin oğlu taraf ından serbest bıraktırıldığı haber alınmıştır. Yukarda belirtilen komünizmi övücü ve orduya hakaret edici sloganlar bağrıldığı sırada TÖB-DER li aşırı solcu öğretmenlerin büyük kısmının buna aktıldığı, bir kısmının da çılgınca alkışladıkları dikkati çekmiştir.
• Geçtiğimiz günlerde KTÜ Genel Sekreterliği görevinden al ınarak Ankara Mamak Ortaokulu'na sürülen Korkmaz Açıkgöz'ün bu muameleye maruz kalması Trabzon'da büyük üzüntü ve infiale sebep olmuştur. Bu sebeple Ülkü-Bir Trabzon şubesi, KTÜ öğrenci Derneği başkanı Raşit Er ve Trabzon Ülkü Ocakları Başkan yardımcısı Hasan Tüfekçi taraf ından Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar ve başbakana telgraflar çekilerek CHP'li bakan Mustafa Üstündağ'ın bu keyfî ve kanunsuz tutumu kınanmıştır .
Balâ ilçe teşkilâtının açılışı dolayısıyla yapılan toplantıda ilçe başkanı Hasan Coşkun konuşurken. ^ ^
DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 10
Solcu olmayan öğretmen ve öğrenciler Baştarafı: 8. de
BOZKURT GECESİNE GİTTİĞİ İÇİN OKULDAN
ATILDI Konya Ticaret Lisesi 4. Sınıf
öğrencisi Ahmet Çuhadar, üzerinde Bozkurtlar gecesinin davetiyesi bulunduğu için Disiplin kurulu kararıyla okuldan atılmıştır. Öğrenildiğine göre, 25 Mayıs'ta Konya'da yapılan gecenin davetiyesini gören İngilizce öğretmeni Gülten Erden önce bileti almış, «Böyle boş şeylerle uğraşma» diyerek öğrenciyi dövmek istemiştir. Kendisine küfreden ve vurmak isteyen öğretmenin elini tutan öğrenci sınıftan çıkarılmış ve daha sonra Disiplin Kurulu kararıyla okuldan uzaklaştırılmıştır, öğrenci M. Eğitim Müdürlüğüne verdiği dilekçe ile suçsuz olduğunu belirtmiş ve Gülten Erden isimli aşırı solcu öğretmen ile haksız ceza veren Di
siplin Kurulu hakkında tahkikat açılmasını istemiştir, öğrencinin dilekçesinden anlaşıldığına göre okulda sigara içmek, solculuk propogandası yapmak gibi suçlardan cezalandırılan öğrencilerin cezaları örtbas edilmektedir. Bu arada Bozkurtlar Gecesini düzenleyen Konya Ülkü Ocakları başkanı Mehmet Dinler bir beyanat vererek, bu gecenin izin alınarak kanuni şekilde yapıldığını, aşırı solcu öğretmenlerin kendileri gibi düşünmeyen öğrencilerin istikballeriyle oynadıklarını belirtmiştir.
KÜTAHYA'DA CHP-TÖB-DER İŞBİRLİĞİ
öğrenildiğine göre Kütahya Kız İlköğretmen Okulu'nda aşırı solcu faaliyetler artmakta ve solcu öğretmenler faaliyetlerine pervasızca devam etmektedirler.
Öğrencileri tahrik ederek okulda gruplar meydana getiren aşırı solcu öğretmenlerin, bazı öğrencileri kullanarak milliyetçi tanınan öğretmenler aleyhinde şikayet dilekçeleri verdirdikleri haber alınmıştır. İsmail Mutlu, Fikri, Şirin, Mehmet Bural, Bilgin Balyoz, Kıymet Yürekli, Hüseyin Kavga, Vahap Kuşçu ve Ferihan Beşli isimli öğretmenlerin derslerde milliyetçi öğrencileri notla tehdit ettikleri, Fikri Şirin'in «Çağdışı düşüncelere sahip olanlar sınıfta kalabilirler? Bunu sürpriz olarak karşılamasınlar» dediği öğrenilmiştir. Milliyetçi neşriyat, Devlet, Bozkurt, Bizim Anadolu ve Ortadoğu gazetelerini okuyan öğrenciler takip edilmekte, bunun yanı sıra bütün aşırı solcu dergi ve gazeteler serbestçe okula sokulmaktadır. 6. sınıf öğrencilerinden Meral Gü-rer'in CHP Gençlik kolları başkanı ile okulda izinsiz görüşme yaptığı, okulda aşırı solcu öğrencilerden Hatice Demirel, Gülsün Alagöz, Candan Küçükaslan, Gönül Manga, Ayşe Cinoğlu, Leyla Yaman, Ayşe Kurt, Alime Demir-örs, M. Ali Altıntaş, Sevim Akyü-rek, Şerife Ertekin, Bilge Karabulut, Ülkü Bilgin, Necla Özde-mir'in irtibatını sağladığı bilinmektedir. Mehmet Bural isimli öğretmenin uydurukça kelime kullanmayan öğrencileri tehdit ettiği, Bekir Yıldız, Orhan Kemal gibi dinî, millî değerleri küçük düşürmeye çalışanların kitap larınm okulda serbestçe satıldığı, aşırı solcu öğrencilerin Bilgin Balyoz isimli aşır solcu öğretmenden cesaret aldıkları söylenmektedir. Okul müdürünün bu faaliyetler karşısında korkak davrandığı, ancak Tebliğler dergisinde tavsiye edilmiş Ergene-kon tablosunu söktürerek icraat yaptığı bildirilmektedir.
MERSİN'DE 470
ÖĞRENCİNİN MEKTUBU
Mersin İlköğretmen Okulunun 470 öğrencisi adına yetkili makamlara gönderilen bir dilekçede sene başından beri okulda cereyan eden aşırı sol faaliyetler hakkında bilgi verilmekte ve tedbir alınması istenmektedir. 26 Ocak günü yapılan öğrenci derneği seçimini kaybeden aşırı solcuların bir ülkücü öğrenciyi dövdükleri, idareye bildirilen olay hakkında işlem yapılmadığı, duvarlara «Yaşasın komünizm Yaşasın Deniz Gezmiş» yazıları yazıldığı halde araştırma yapılmadığı, seçimler sırasında aşırı solcu öğretmenlerin ülkücüler grubunun rozet ve bildirilerini topladıkları halde «Emek» grubunun çalışmalarına yardım ettikleri bildirilen dilekçede daha sonra kitap haftası dolayısıyla açılan sergide solcu ve seks kitaplarının bulunmasına karşılık milliyetçi eserlere yer verilmediği açıklanmakta ve Galip Oğuz
isimli öğretmenin, Doç. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu'nun Milliyetçi Eğitim Sistemi isimli eserini «Böyle faşist kitapların burada işi yok» diyerek kaldırıp attığı belirtilmektedir. Ali Uysal isimli öğretmenin bütün solcu kitapları sergiye soktuğu, milliyetçi öğrencilerin sergiye getirdiği milliyetçi kitaplar artınca serginin iptal edilmek zorunda kaldığı söylenen mektupta daha sonra şu konular açıklanmaktadır: Bir ülkücü öğrenci kantinde saldırıya uğramış, 1 hafta okuldan uzaklaştırılmıştır. Saldırgan Celal Avcı, Ali Rıza Aran'a ceza verilmemiştir. Aşırı solcu Talip Apaydın'ın ahlâksızlığı telkin eden «Bir yol» piyesi oynatılmak istenmiş, ancak öğrencilerin tepkisi sebebiyle bundan vazgeçilmiştir. Galip Oğuz milliyetçi öğrencileri notla tehdit ederek milliyetçi gazete ve dergileri okumalarını önlemek istemektedir. Er-genekon tablosu okul deposuna atılmış, gerekçe olarak «Bölücülük oluyor» denilmiştir. Öğrencilere namaz kılacak yer verilmemiş «Laikliğe aykırıdır» denilmiştir. Aşırı solcu İhsanî'nin konser biletlerini Ahmet Çetin isimli öğretmen satmış, okuldan kaçarak konsere giden solcu öğrenciler hakkında işlem yapılmamıştır. Kâmil özcan isimli öğretmen «Ordu faşisttir» demiştir. Son olarak 25 Mayıs günü Metin Öztürk isimli öğrenci yine Ali Rıza Aran ve Celal Avcının saldırısına uğramış ve taş ve bıçakla ağır yaralanarak hastanede kurtarılmıştır. Olayın suçluları polisçe aranmasına rağmen Halil Erkan isimli solcu öğretmen tarafından kaçırılmışlardır.
Türkiye, komünist ve batı kültür... Baştarafı: Orta sayfada
kücü hocalar, ülkücü subaylar herşeylerini ortaya koyarak bozdu. Yalnız üniversitede 20 şehit, yüzlerce yaralı verildi. Kavga bugün de bü tün hızıyla sürmektedir.
DÜNYA'DAKİ SON GELİŞMELER
Dünya siyasetinde son yıllarda baş döndürücü gelişmeler oldu. Amerikan ve Rus imparatorluklarına karşı Avrupa Birleşik Devletleri, Japonya ve Çin gibi üç büyük kuvvet merkezi meydana geldi. Bu beş kuvvet merkezi meydana gelen yeni dengeyi kendi lehlerine çevirmek için dünya pazarlarını ele geçirmek üzere korkunç bir mücadeleye girişmişlerdir. Avrupa Amerika'ya ciddi darbeler indirmiş, dolar süratle değer kaybetmiş, Amerikan dış ticareti büyük açıklar vermiş, Avrupa'nın teşvikiyle bütün Dünyada komünistlerin de yardımıyla Amerikan aleyhtarı kampanyalar düzenlenmiştir. Avrupa Dünyanın her tarafında giriştiği bu hareketlerde Türkiye'ye büyük önem verdi. Amerikan taraftarı olduğu söylenen Süleyman Demirel'e karşı AvTupa - Rusya Koalisyonu, CHP ve MSP koalisyonunu yaratmıştır. Komünistlerin ele geçirdiği CHP, Avrupa kapitalistlerinin de desteğini sağlamıştır.
Milletler mücadelesi amansız bir şekilde devam etmektedir. Dünya siyasetindeki beş kuvvet merkezinin birbirleriyle giriştikleri korkunç mücadele Türkiye gibi iktisaden geri kalmış bölgeler üzerinde cereyan etmektedir. Kuvvet merkezleri arasındaki mücadele siyasî ve iktisadî nüfuz bölgelerini geliştirme şeklinde belirmektedir. Dünya pazarlarına hakim olan üstünlüğünü devam ettirecektir. Amerika ve Rusya dünya hakimiyeti mücadelesinde boy göstermek istiyen Avrupa ve Japonya'ya karşı büyük bir misillemeye giriştiler. Çağın en stratejik hammaddesi petroldür. Dünya petrol kaynaklarına hakim olanlar mücadeleyi daima kazanmaktadır «Yüzyıllık son dünya tarihi petrolü ele geçirmek için yapılan mücadelelerden ibarettir.» diyor, merhum Raif Karadağ. Avrupa' nın giriştiği hareketler cevapsız kalamazdı. Amerika, Araplara uygulattığı petrol ambargosu ile Avrupa sanayiine korkunç bir darbe vurmuştur. Amerikan doları eski değerine şimdilik kavuşmuştur. Avrupa ve Japonya bir müddet için dünya hakimiyeti mücadelesi sahnesinden çekilmek zorunda kalacaktır.
Görüyoruz ki tarih sadece asırlardır milletlerin mücadelesini yazmaktadır. Anadolu bir milletler mezarlığıdır. Bu topraklarda yaşayan milletler ya dünyaya hakim olmuş, ya da yok olmuşlardır. Bu millet, her türlü hammadde kaynaklarına sahip bakir bir ülkedir. Bu millet, büyük bir tarihi olan üstün bir millettir. Bu toprakların jeopolitiği dünyanın merkezidir. Bir tek eksik vardır: Ülkücü kadrolar iktidara gelmelidir. Ülkücülüğün günümüzdeki temel meselesi İKTİDAR OLMAKTIR. Yolun yarısı geride kalmıştır. Zafer ufuktan doğmak üzeredir. Yeter ki Büyük Liderimizin işaret ettiği yolda ve O'nun şu sözleri kulaklarımızda çınlayarak arkaya bakmadan yürüyelim:
«Davranmalıyız, elele verip omuz omuza şahlanmalıyız. Yokluktan bahsedenlere inanmamalıyız. İmkânsızlık ve yokluk insanların her zaman yenmeye muktedir oldukları düşmandır.
Yeni bir Türk mucizesi doğmalıdır.. Doğacaktır!.. Belki yarın, belki yarından da yakın.»
— SON —
NOT : Bu yazı serisi, A. Ü. Tıp Fakültesi ülkücülerinin yaptığı seminer çalışmalarından birinin özetlenmesiyle elde edilmiştir.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı törenleri dolayısıyla Samsun 19 Mayıs Lisesi bahçesine Havacılık kolu tarafından çizilen Ay-Yıldız, aradan bir aya yakın bir zaman geçtiği halde halâ kaldırılmamıştır. Türk Bayrağına saygısızlık neticesi doğuran bu durum karşısında okul yöneticilerinin hiçbir hareketinin görülmediği ifade edilmekte, hergün yüzlerce kişi yere çizilen bu Ay-yıldız'ın üzerine basmaktadırlar. İlgililerin dikkatine sunuyoruz.
DEVLET - Sayı: 241 - 17 Haziran 1974 - Sayfa: 11
«Bütün bir ömrü bir cephedeymiş gibi yaşayacağız buyuk eşim» demişti rahmet l i Remzi Oğuz Arık.. . Türkeşler de hep omuz omuza
yürü t tü le r mücadelelerini. . Hiç cephe gerisi haya t la r ı olmadı.
MHP Gn. Başkanı sayın Alparslan Türkeş'in
eşi Muzaffer Hanımefendiyi kaybettik
Baştarafr. Arka sayfada
Zafer Gazetesi, Serdar Motor, Yaşar İlgaz, Refik Yurtseven, Nejdet ve Şevket Evliyagil, Kâzım Erdem, Metin Ören, Uslu ailesi, Türkân ve Ziya, Münir Köseoğlu.
MUZAFFER TÜRKEŞİN ÇİLELİ HAYATI
1923 yılında İsparta'da doğan emekli subay Ahmet Tevfik efendinin kızı Muzaffer Şükriye hanım 1940 yılında genç bir teğmen olan Alparslan Türkeş ile evlenmiştir.
Tek partili dönemin millî şefi İsmet İnönü'nün Türk milliyetçilerine karcı açmış olduğu Haçlı Seferinde, Alparslan Türkeş de milliyetçi olduğu için, üniversitelerden Türklük düşmanlarının, komünistlerin atılmasını istediği için tutuklanmış ve işkenceye maruz kalmıştı.
Muzaffer Şükriye Türkeş hanımefendi evliliğinin üçüncü yıldönümünde 1944 hadisesi neticesi eşinden ayrı kalmak mecburiyetinde kalmıştı. Bu hadise Muzaffer hanımefendiye iki çocuğu, sayın Türkeş'in annesine, babasına ve kız kardeşine bakmak ev geçimini temin etmek mecburiyetini yüklemiştir. Hayatın ağır yükünü omuzlarına alan faziletli
Bölükbaşı ve Nurettin Özdemir
Bir kısım anarşist Baştarafr. 5. de '.
sözü bulundukça bir kısım gruba mensup milletvekilleri ne şekilde hareket ederlerse etsinler, sizlere sayın milletvekilleri demek zorunda olduğumu söylemek istiyorum. Şu anda cereyan eden kaba kuvvet saldırıları Meclisin itibarını zedelemiş, beslenen ümitleri zayıflatmıştır. Meclisin itibarını korumak zorundayız. Halkın arasına giriniz. Meclis hakkında neler söyleniyor. «Çocukların sokaklarda yapmadıklarını Mecliste millet vekilleri yapıyor» diyorlar. Bu Meclisi ihtilâl meclisi haline sokmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, gücü de yetmeyecektir. Fikir özgürlüğü diyorsunuz. Meclis içinde fikir özgürlüğü tanımıyor, anarşi çıkarıyor ve bunu sokaklara taşırmak istiyorsunuz. Bundan kârlı çıkacağınızı sanmıyorum. Hareketleriniz o kadar çığırından çıkmıştır ki; bir Genel Başkanı dövüyor, öbür Genel başkanı konuşturmamak için söylemekten utanç duyduğum ve mensuplarının seviyesine uygun sesler çıkartıyorsunuz Burada demokrasinin tam olarak işlemesinden korkuyorsunuz. Bunun için panik halinde kaba kuvvete başvuruyorsunuz. Fikirlerin karşısın da gözüdönmüş maceracı kaba kuvvet erbabı daima mağlûp olacaktır.»
ana, bütün güçlüklere rağmen bu badireyi atlatmasını bilmiştir.
Türk gençliğinin faziletli anasını zor durumda bırakan ikinci bir hareket ise 13 Kasım sabahı olmuştur. 27 Mayıs 1960 ihtilâlinin «Kudretli Albay»ı Türkeş'in MBK içerisinde geliştirmekte olduğu Türk milliyetçiliği hareketine mani olmak isteyen komitenin diğer üyeleri onu 13 arkadaşı ile beraber tasfiyeye tâbi tutmuşlardır. İçlerinde bazılarının 14'lerin kurşuna dizilmesini söyledikleri günlerde «Radikaller» olarak vasıflandırılan Türkeş ve arkadaşları yurt dışına sürülmüşlerdir. 13 Kasım sabahı sayın Türkeş'in evinin kapısı kırılarak eline pasaportu verilmiş ve apar topar uçağa bindirilmiştir. Faziletli ana Muzaffer Türkeş hiç bir kalbin dayanamıyacağı bu acılara da katlanmasını bilmiştir.
Muzaffer Şükriye hanımefendinin hayatta karşılaştığı zorluklardan sadece ikisini yukarıda belirtmeğe çalıştık. Hayat arkadaşının her an ölümle kucak kucağa geldiğini gören kadın için yapılacak şey evdeşini ikna ederek rahat bir hayat sürmek istemesidir. Ama Türk gençliğinin faziletli anası toplumdaki insanlar gibi düşünmemiş «Millete hizmet edebilmek için hayatını feda etmeyi göze alacak kadar cesut olmak yetmez. Alçakça iftiralara, şeref ve haysiyetleri yıkmak için tertiplenen suikastlere karşı da cesur ve dayanıklı olmak gerekir.» sözüne uygun olarak tam bir Türk kadınına, Türk ülkücüsüne yakışır vakarla, cesaret-
Baba ve Oğul — En kıymetli varlıklarını kaybedenler son görevlerini yapıyor—
le, azimle Türk milliyetçiliği ülküsü yolunda çalışmış ve bu yolda eşine büyük destek olmuştur.
TRT'NİN SÜKÛTU
Yüzbinlerce insanı ilgilendiren, memleketimizdeki bir siyasi parti Genel Başkanının eşinin vefatı karşısında TRT'nin gösterdiği ilgisizlik çeşitli çevrelerde tepki ile karşılanmıştır. 11 Haziran günü vefat haberi. Parti Merkezinden TRT'ye ulaştırılmasına rağmen, aynı günkü radyo haber bülteninde, bir daha tekrarlanmamak üzere kısa bir haber halinde veriliyordu.
Televizyon ise aynı gün akşam haberlerinde vefattan hiç söz etmedi. Yüzlerce kişinin telefonla yaptığı ikazlar üzerine kapanış haberlerinde yer vermişti. Daha sonraki günler, bilhassa muhteşem cenaze töreninden radyo da, televizyon da hiç haber vermedi. Memleketteki bütün parti başkanlarının, bir kısım bakanların, üniversite öğretim üyelerinin, fikir ve sanat adamlarının, Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelen kimselerin katıldığı bu büyük ve manalı merasime TRT'nin yayınlar arasında hiç yer verilmemesi, TRT' nin saplandığı zararlı ideolojinin
emrinde ne kadar pervasızlaştığını göstermektedir. Halbuki aynı günkü haberler bülteninde Türk vatandaşlarını ilgilendirmeyen ve ancak birkaç bin kişinin bildiği konularda geniş yayın yapan TRT'nin bu gay-rımillî tutumu nefret uyandırmıştır.
Bilgiç - Bozbeyli meras imde görülüyor.
ACI BİR KAYIP DAHA
Türk milliyetçiliğinin adsız neferlerinden, MHP eGnel Merkezinin vefakâr ve cefakâr görevlilerinden, yıl lardan beri yaptığı hizmetlerle haklı bir takdir kazanan emektar , ŞAHİN ÖZBEN (Şahin ağa)
yi da kaybett ik. 60 yıla yaklaşan çileli bir ömürden sonra 15 Haziran 1974 günü Hakk' ın r ahmet ine kavuşan Şahin Öz-ben'e Ulu Tanr ı 'dan rahmet , yakınlar ına ve ülkücü camiaya başsağlığı dileriz.
DEVLET
İki Hayat Arkadaşı
MHP Genel Başkanı Sayın Alparslan Türkeş'in
eşi değerli insan Muzaffer Türkeş'i kaybettik
11 Haziran 1974 salı günü Türk milliyetçiliği hareketinin lideri sayın Alparslan Türkeş'in hanımı; Türk gençliğinin faziletli anası Muzaffer Şükriye Türkeş, geçirdiği kalp ameliyatı neticesi kurtulamıyarak Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.
13 Haziran 1974 perşembe günü hastaneden alınarak Gaziosmanpa-şa'daki evine getirilen merhumenin naaşı bir süre evde kaldıktan sonra, Hacıbayram Camiine götürülmüş, kılınan öğle namazından sonra düzenlenen bir törenle Karşıyaka Mezarlığında toprağa verilmiştir. Cenaze törenine pek çok parti başkanı, parlamenter, üniversite öğretim üyeleri, fikir ve sanat adamlarıyla, MHP parti teşkilâtı temsilcileri ve kalabalık bir gençlik kitlesi katılmıştır.
Uzun zamandan beri kalbinden rahatsız olan Muzaffer Şükriye hanımefendi, ameliyat olmak için Hacettepe Hastanesine yatırılmıştı. 11 Haziran salı günü açık kalp ameliyatı yapılmış, kalp kapakçıkları değiştirilmişti. Ancak yara dikildiğinde kalp durmuş, Prof. Yüksel Bozer başkanlığındaki ameliyat heyeti, dikişleri sökerek kalbi tekrar çalıştırmıştır. Ameliyat yerinin ikinci dikilişinde kalp yine durmuş ve bir ömür boyunca çok acılarla karşılaşmış ve bunlara büyük metanet örneği vererek dayanmış olan kalp ebedî istirahatına başlamıştır.
Türk gençliğinin faziletli anası Muzaffer Şükriye Türkeş'in vefat haberi Gaziosmanpaşa Kader sokaktaki evine bir yıldırım hızıyla ulaştı. Acı haberi alan Alparslan Türkeş, büyük bir teessür içerisinde evin bir odasına kapanmış, dolup taşan ziyaretçilerin hiçbiri ile görüşmemişir. Sabaha kadar Kur'an okuyan Türkeş'i ilk gün görmek mümkün olmamışır. Ölüm haberi üzerine Ferruh Bozbey-li, Sadettin Bilgiç, Turhan Feyzioğ-lu, pekçok milletvekili ve senatörler, Sayın Necdet Sançar ve eşi Reşide Sançar, Zeki Sofuiğlu, ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Tarık Somer ve aile dostları başsağlığı için gelmişler, Gaziosmanpaşa - Kader sokak, acı içerisinde bekleşen ve dolaşan insanlarla dolmuştur, öte yandan açılan bir deftere, telefonla Türkiye'nin her yerinden arayanlar ve ziyarete gelenlerin isimleri kaydedilmiştir. Hiç
kimse bir şey söylemiyor ve derin bir sessizlik ve çaresizlik içinde bekliyordu. Ertesi gün, 13 Haziran 1974'de sabahın erken saatlerinden itibaren kalabalık bir grup, cenazenin eve gelmesini bekliyordu. Saat 10 sıralarında hastaneden alınan, merhumenin naaşı eve getirilmiş, öğleye kadar burada kalmıştır. Ülkücü gençlerin cenazenin başında nöbet tuttukları görülmüştür.
TÜRKEŞ CENAZEDEN SONRA MECLİSE GİTTİ
Daha sonra büyük bir konvoy halinde Hacıbayram Camiine gidilmiş ve topluca kılınan namaz sonunda binlerce insanın elleri üzerinde ve tekbir sesleriyle naaş cenaze arabasına konmuştur. 500'ün üzerinde arabadan meydana gelen konvoyla, Karşıyaka Mezarlığına götürülmüş ve dinî merasimle merhumenin naaşı toprağa verilmiştir. Garip bir tesadüf eseri, 13 Haziran günü vefat etmiş olan rahmetli Dündar Taşer'in mezarı da ziyaret edilmiştir. Mezarlıktaki son vazife de yerine getirildikten sonra sayın Alparslan Türkeş, gensoru oylamasına katılmak üzere Meclise gitmiştir.
CENAZE MERASİMİNE KATILANLAR
Demokratik Partl'den: Ferruh Bozbeyli, Sadettin Bilgiç, Rasim Ci-nisli, Hasan Korkmazcan, Hüsnü Di-keçligil, Faruk Sükan, Nazım Baş, Ahmet Mustafaoğlu, Ekrem Dikmen, Cevat önder, Bahri Dağdaş, Necdet Evliyagil.
Adalet Partisi'nden: Süleyman Demirel, Tekin Arıburun, Cemil Ünal, Oğuz Atalay, Şerafettin Paker, Cihat Bilgehan, İsmet Sezgin, önol Sakar, Sabit Osman Avcı, Ömer Ça-kıroğlu, Feyzullah Değerli,
Cumhuriyetçi Güven Partisi'nden: Turhan Feyzioğlu, Süreyya Koç, Hilmi Perek, Orhan öztrak, Hasan Tosyalı,
Millî Selâmet Partisi'nden: Necmettin Erbakan, Süleyman Arif Emre, Ltfi Doğan, İhsan Karaçam, Hüsamettin Akmumcu, Emin Acar, Ab-durrahman Unsal, Hasan Aksay, Ali Oğuz.
DÜNDAR TAŞER ANILDI
Milliyetçi Ha reke t in unu tu lmaz ismi, büyük Türk milliyetçisi Dündar Taşer, vefatının 2. yıldönümü olan 13 Haziran 1974 günü Ankara'daki kabri başında yapılan toplantı ile anılmıştır.
2 yıl önce 13 Haziran 1972 günü, elim bir trafik kazası sonunda kaybett iğimiz Taşer'in aziz ruhu için 13 Haziran akşamı ayrıca Hacıbayram Camiinde ülkücü gençlik tarafından mevlid okutturulmuştur. Yüzlerce kişinin ve halkın katıldığı mevli t te şeker yerine cemaata kitap dağıtıldığı dikkati çekmiştir .
Acı bir tesadüf olarak merhume Muzaffer Türkeş'in toprağa verilişinden sonra, Taşer'in kabri başında yapıla» a n m a toplantısından bir görünüş.
Hayat ın külfetlerini birlikte taşıdıkları 34 yılın bitiş noktas ında.
Tabii Senatörlerden: Muzaffer Yurdakuler, Kadri Kaplan, Ahmet Yıldız,
14'lerden : Mustafa Kaplan, Ahmet Er, Şefik Soyuyüce, Muzaffer özdağ, Orhan Kabibay.
Bağımsız senatör: Arif Hikmet Yurtsever, Nihat Erim, Kemal Satır.
Üniversite veCçeşTtli kuruluşlar mensupları ile tanınmış fikir adamlarından tesbit edilebilenler şunlardır:
Prof. Dr. Hikmet Tanyu, Prof. Dr. Ercüment Kuran, Prof. Dr. Erol Cansel, Prof. Dr. Altan Köymen, Prof. Dr. Naci Kınacıoğlu, Doç. Dr. Mehmet Eröz, Doç. Dr. Mustafa Kafalı, Doç. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, Doç. Dr. Kemal Aytaç, Doç. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Doç. Dr. Fikret Eren, Doç. Dr. Halil Cin, Dr. Kâmil Turan, Dr. Turgut Günay, Lütfi Doğan (Diyanet İşleri Başkanı), Mehmet Baydur (Büyükelçi), Ahmet Çavdaroğlu (Başbakanlık Müşaviri) Zeki Sofuoğlu, Refet Körüklü, Cahit Baydar, Oktay Agâh Güner (Ankara Ticaret Odası Genel Sekreteri) Mehmet Emin Alpkan (Bizim Anadolu Gazetesi sahibi), Turan Taşer, Asuman Taşer, Yaşar Saraç, Şahap Homriş, Veli Soysaldı, Sadi Pehli-vanoğlu (Odalar Birliği Genel Sekreteri), İdris Yamantürk, Osman Bö-lükbaşı, Osman Rasim Eyüboğlu, Nurettin Özdemir, Mehmet Çınarlı, MHP'nin milletvekilleri ile bütün Genel İdare Kurulu üyeleri ve il ve ilçe teşkilâtı temsilcileri.
CENAZEYE GÖNDERİLEN ÇELENKLERDEN BAZILARI
Cenazet Örenine çelenk gönderen şahıs ve kuruluşlardan bazıları ise şunlardır:
MHP Kadın Kolları, Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosu, AP Cumhuriyet Senatosu, Tabii Senatörler, MHP Kırıkkale, Başbakan, Azerbaycan Kültür Derneği, CGP Genel Merkezi, CGP TBMM üyeleri, Ziraat
Canından çok sevdiği ülkücü gençliğin elleri üs tünde son yol
culuk.
Bankası, Akbank, Eczacılık Fakültesi öğrencileri, Adalet Partisi Genel Merkezi, Tercüman Gazetesi, Milliyet Gazetesi, Sabah gazetesi, Ortadoğu gazetesi, Kerkük Türkleri, Ankara Ticaret Odası, Küçük Sanayi Geliştirme Merkezi, MHP Adana, Kıbrıs Türk Kültür Derneği, Ülkü-Tek, Ül-kü-Bir, Osman Bölükbaşı, Ahmet Aydın, Ahmet Karaca, Halil Sepkin, Ateş Diktürk, Cahit Baydar, Hilmi Barlas, Fakih Özfakih, Gün Sazak, İdris Yamantürk, Sadettin Tokbey,
Devamı: 11. de