öğretim yılında ise önemli bir ... - eğitim...
TRANSCRIPT
1
2
FARKLI YAŞTA İLKOKULA BAŞLAYAN ÖĞRENCİLERLE EĞİTİM
GİRİŞ
11/4/2012 tarihli ve 28261 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 30/3/2012
tarihli ve 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Türk Eğitim Sistemi’nde önemli
değişiklikler yapılmıştır. 4+4+4 olarak kamuoyunda da yoğun olarak tartışılan bu yasal
değişiklikle 8 yıllık zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılmış (8 yıl kurumda, 4 yıl uzaktan eğitim
şeklinde de olabilir), 8 yıllık kesintisiz eğitim 4+4 şeklinde ikiye bölünmüş, ilköğretim
okulları ilkokul ve ortaokul şeklinde ikiye ayrılmıştır. Farklı programlar arasında tercihe
imkân veren ortaokullar ile imam-hatip ortaokulları kurulmuştur. Bu okullarda yasalar ile
belirlenen seçmeli dersler bakanlık tarafından müfredata konmuştur.
Bu yasa ile okula başlama yaşı “çocuğun 5 yaşını bitirdiği yılın eylül ayı sonu” (Madde 3)
yani 60 ay olarak saptanmıştır. 2012/13 eğitim-öğretim yılında velilerin isteğine bağlı olarak
60 ayı dolduran çocuklar okula kabul edilmiştir. Bunun sonucunda 60 – 66 ay yaş grubunda
olan 450 bin çocuk 2012/13 eğitim-öğretim yılında okula başlamıştır. İl Milli Eğitim
Müdürlükleri 60–66 aylık öğrencilerin hangi sınıflara almaları gerektiği konusunda kısa
aralıklarla farklı kararlar almıştır. Bu grubun önce ayrı sınıflarda eğitim görmeleri istenirken
daha sonra karma sınıfların oluşturulması önerilmiştir. Bu konuda okullara ulaşan
yönetmeliğin okul idarecileri tarafından farklı yorumlanması nedeniyle okullarda farklı
uygulamalar yapılmıştır. Bu grubun okula uyumunu kolaylaştırmak için birinci sınıf
müfredatında değişiklik yapılmış, 14 haftalık bir oryantasyon1 programı uygulanmıştır. Buna
ilaveten, oyun ve fiziki etkinlikler ders müfredatına eklenmiştir. 66-72 aylık çocuklarını okula
göndermek istemeyen veliler, çocuklarının okul olgunluğuna ulaşmadığını belgeleyen bir
doktor raporu almak zorunda kalmışlardır.2
1 Milli Eğitim Bakanlığının çeşitli metinlerinde ve konu ile ilgili yapılan yayınlarda uyum, adaptasyon gibi
kavramlar kullanılmaktadır. 2 Türk Tabipler Birliği’nin yaptığı yazılı açıklamada, çocuklarını okula göndermek istemeyen velilerin talepleri
üzerine verilen ‘‘tanılı“ doktor raporlarının okul olgunluğu konusunda karar vermede yanlış sonuçlar
doğurabileceği belirtilmiştir. Ayrıca “tanılı” doktor raporlarının çocukları etiketlemeyen, bedensel, zihinsel,
duygusal ve sosyal gelişimi açısından ilkokula başlamak için hazır olmadığı, anasınıfına devam etmesinin uygun
olduğu şeklinde bir içeriğe sahip olması gerektiğini belirtmektedir.
3
2013/14 eğitim- öğretim yılında ise önemli bir değişiklik yapılmamıştır. Sadece 66-69 aylık
çocuklar için doktor raporu almadan çocukların okula gitmesi veli isteğine bağlanmıştır.
Birinci sınıfların yaş gruplarına göre ayrılması Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullara
bildirilmiştir.
Bu yasal değişim eğitim sistemde önemli değişiklikler yaparken, yasanın kabul edilmesi ve
uygulanması arasındaki zaman darlığı nedeniyle, değişikliklerin gerektirdiği pedagojik ve
yapısal ön hazırlıklar yapılamamıştır. Sistemin işleyişindeki sorunlar üzerine bir bilimsel
çalışma yapılmadan sistemde köklü değişiklikler ele alınmıştır. Bu durum eğitim bilimcileri,
eğitim sendikaları ve sivil toplum kuruluşları tarafından tartışmaya açılmış ve eleştirilmiştir.
Yeni yasanın sisteme getirdiği en büyük değişikliklerden biri de birinci sınıflardaki
öğrencilerin yaş gruplarının 60 – 84 ay gibi geniş bir yelpaze oluşturmasıdır. Aşağıdaki metni
hazırlayan araştırmacılar bu sorunsaldan hareketle bir araştırma yapmışlardır. Araştırmanın
odağında sistemin hazır olmadan birinci sınıflara farklı yaş gruplarından çocukların
alınmasının doğurduğu sorunlara öğretmenlerin yaklaşımları ve öğretmenlerin bu sorunları
kendi imkânlarıyla aşma stratejileri bulunmaktadır. Bu araştırma, İstanbul İl Milli Eğitim
Müdürlüğünün İstanbul Aydın Üniversitesi ile yaptığı bir protokol kapsamında 2012-2013
eğitim- öğretim yılının ikinci döneminde altı ilkokulun sekiz birinci sınıfında yapılmıştır.
Araştırma sonuçları 22-23 Kasım 2013 tarihinde yapılan bir uluslararası sempozyumda
tartışmaya sunulmuştur. Aşağıdaki araştırma raporu Prof. Dr. Uğur Tekin, Nurgül Yorgun,
Nazlı Akın, İmran Avcı Eren tarafından hazırlanmıştır.
Rapor, aileden okula geçiş ve okul olgunluğu üzerine eğitim bilimleri kapsamında tartışmaları
kısaca ele alan teorik bir girişle başlamaktadır. İkinci bölümde yasanın çıkmasına bağlı olarak
yapılan bilimsel araştırmaların kısa bir değerlendirmesi yer almaktadır. Üçüncü bölümde
yapılan nitel araştırmanın sonuçları tartışmaya açılmaktadır. Rapor, bir sonuç bölümüyle
bitmektedir.
MODERN TOPLUMDA ÇOCUK
Modern toplumlarda bireyler farklı kurumsal yapılar, sistemler arasında hareket etmektedirler.
Aileden okula, daha sonra meslek hayatına, işsizliğe, emekliliğe vb. geçen bireylerin bu
hareketi özel “geçiş dönemleri” (Bukow/Llaryora/Sauer-Burghard 1993: 53) olarak
tanımlanmaktadır. “Geçiş dönemleri” ve içinde yer alınan yeni sistemler, bireylerden farklı
davranış biçimleri beklemektedir. Aileden kısmen bağımsızlaşan, okullaşmayla toplum
4
bireyleri olma yolunda ilerleyen çocuklar, çok farklılaşmış bir eğitim-öğretim sisteminin
gereklerini yerine getirmekle karşı karşıya kalmaktadır. Geçiş döneminde karşılaşılan bu
durum çocuğun yeteneklerinden önemli ölçüde bağımsız bir yaş grubu için tanımlanmış ve
kurumsallaştırılmış bir sistemdir. Max Weber’in “zweckrationel” olarak tanımladığı
sistemlerin tek tek kişilerden bağımsız olarak örgütlenmiş olması modern toplumun temel
karakterinden biridir. Eğitim sistemi de diğer sistemler (hukuk, ekonomi, idari, mobillik, vb.)
gibi belli bir zaman ve yerde bireylerin tekil ihtiyaçlarından bağımsız oluşmuştur. Sistemin
kendi anlayışı temelinde formel/rasyonel örgütlenmiş olması, modern toplumu geleneksel
toplumlardan farklı kılan en önemli unsur olmaktadır. Ayrıca sistemlerin herkese eşit
davranan formel/rasyonel yapısı toplumu bir arada tutan en önemli unsurdur. Tabi ki
sistemlerin inşasında ülkeler ve bölgeler arası nitel ve nicel farklılıklar, yani teknik
kullanımının gelişmişlik düzeyi, dünya ekonomisinin dayattığı durumun bölge ekonomisine
etkileri, bölgesel alt yapının gelişmişlik düzeyi gibi faktörler, sistemlerin farklı oluşmasında
belirleyici etkenler olmaktadır.
Sistem Odaklı Toplumsallaşma
Bireyin toplumsallaşmasını, toplumun bir bireyi olma sürecini, modern toplumlarda
geleneksel toplumlardan çok farklı olarak, belli toplumsal işlevleri yerine getiren sistemlerle
kurduğu ilişkiler yani “katılım”3 (Luhmann 1979: 30-32) olarak tanımlanabilir. Kurulan ilişki
veya katılım sadece kişinin yaşamını toplum içinde devam ettirebilmesi için gereklidir ve bu
durum sistemin yerine getirdiği fonksiyonun temelinde oluşmaktadır. Birey sistemle
ilişkisinde tamamen bireysel özelliklerinden bağımsızlaşmış ve sistem karşısında hangi
bireyin olduğunun önemini yitirdiği, bireyin değiştirilebilir olduğu bir ilişkiye dönüşmüştür.
Modern toplumun temelini oluşturan sistemlere katılım için gerekli yeterlilikleri oluşturma
tek tek bireylere bırakılmıştır. Bireyler ulaşabildikleri imkânları seferber ederek sistem
gereklerini yerine getirmekte ve sistemle ilişkilerini koparmamaya çalışmaktadırlar. Sistem
olarak okulu ele alırsak, öğrenciler devam ettikleri sınıfın gerektirdiği hesap yapma, yazma ve
okuma yeterliliklerine sahip olmak zorundadırlar ve bu zorunlulukları büyük ölçüde başarılı
olarak yerine getirmektedirler. Modern toplumlarda formel/rasyonel örgütlenmiş olan
sistemler bireylerin kişisel özelliklerinden bağımsızdır. Bir başka ifadeyle okul, sınıf yapısı,
eğitim programları, eğitim ve öğretim beklentileri, öğrencilerin kişisel özelliklerinden
3 Almanca „Inklusion”. Bu bölümde Niklas Luhmann’ın Sistem Kuramı yaklaşımından hareketle sorunsal ele
alınmaktadır.
5
bağımsızlaşmıştır. Farklı okul tiplerinin ve özel okulların yaygınlaşmasıyla okullar arasında
farklar oluşmaktadır. Ancak bu farklılık sistem olarak okulun, çalışma hayatına geçiş için
gerekli yeterlilikleri aktarma olan temel fonksiyonunu değiştirmemektedir.
Sistemlere katılım şeklinde oluşan toplumsallaşma bir yandan sistemle belli özel ilişkileri,
iletişimi sağlarken diğer yandan bireylerin özel hayatlarında farklılıkların oluşmasında yeni
alanlar yaratmaktadır. Bu özel hayattaki özgürlük alanları yeni kültürel pratikleri
tetiklemektedir. Bireyler geçmişe oranla çok daha fazla özel hayatlarında yeni ağlar ve
ilişkiler oluşturabilmektedir. Günlük yaşam (özel alan) bireylerin istemlerine bağlı olarak
şekillendirilebilmekte ve buna bağlı olarak da farklı yaşam biçimlerinin yaygınlaşması yeni
bir dinamik kazanmaktadır.
Belli özelliklerin ön planda tutularak sisteme katılım, sistem karşısında bireylerin “eşit”
olmasını ve toplumda formel/rasyonel ve sosyal/üniversal olarak garanti altına alınan “eşitlik”
prensibinin anlam kazanmasını sağlamaktadır. Sistemler önünde eşitlik günlük yaşamda, özel
alanda çeşitliliklerin gelişimine bir hareketlilik kazandırmaktadır. Çeşitliliğe neden olan bu
ortam aynı zamanda bireyselleşmeyi de tetiklemektedir. Ulrich Beck’in (2011) ikinci
bireyselleşme olarak tanımladığı bu süreç bir yandan aile, sosyal sınıf gibi geleneksel
yapıların zayıflamasına neden olurken, diğer yandan kazanılan biyografik yeteneklere bağlı
kalarak yalnızlaşan bireylerin risk altında bir yaşam sürmelerine de neden olmaktadır.
Sistemler karşısında eşitliği bir süreç olarak ele almak gerekmektedir. Bilindiği gibi eğitimde
hala fırsat eşitliği sağlanamamıştır, hala bireyin veya ailesinin ait olduğu kesim bireyin
eğitimde başarısında önemli bir rol oynamaktadır. Ancak bu durum yukarıda tanımlanan
modelin temel işleyiş kurallarını değiştirmemektedir. Çünkü artık yaşadığımız toplum bir
cemaat işleyişinin tersine sistemlere dayalı, özel hayatta çeşitliliği destekleyen, eşitlik
temelinde örgütlenen bir toplumdur. Çocukların gelecekte toplumda edinecekleri yeri
bugünden garanti altına almak için bir sistem olarak örgütlenmiş eğitim kurumlarına
katılmaları, modern toplumun istemlerine uygun yetenekleri ve davranış kalıplarını
edinmeleri ve beklenen “normal” kariyerlerini gerçekleştirmeleri gerekmektedir.
Modern Toplumda Okul
Modern toplumlarda, toplum içinde yaşamı devam ettirmenin gerektirdiği yetenekleri ve
yeterlilikleri elde etmek için, istisnasız bütün çocuklar aileden bağımsızlaşarak okul içinde yer
almak zorundadırlar. Çünkü aile, büyük yaşam birimlerinde örgütlenmiş olan ve gün geçtikçe
karmaşıklaşan modern toplumun gereklerini çocuğa aktarabilecek durumda değildir. Hatta
çocuklarını bu süreçte destekleyebilecek durumda bile değildir. Günümüzde kaç aile
6
çocuğunun ev ödevlerine gereğince yardımcı olabilmektedir?
Okulda öğrenilen formel yeterlilikler, kişiler ve onların kurduğu yakın ilişkilerden bağımsız
ve her yaşam döneminde uygulanabilecek niteliktedirler. Modern toplumlarda okul bütün
bireylerin zorunlu olarak katılmaları gereken bir sistemdir ve bu katılım süreci sistemin
oluştuğu günden bugüne sürekli artmaktadır. Günümüzde her toplumda artık eğitime katılım
zorunludur ve bu zorunlu katılım Türkiye’de önce 3 yıl daha sonra 5 ve 8 yıl olarak saptanmış
ve 2012 yılından bu yana da 12 yıl olarak uygulanması için düzenlemeler yapılmıştır.
Okul, çocuğun ailede edindiği davranış kalıplarından çok farklı olarak örgütlenmiş, çocuktan
çok farklı davranış biçimleri bekleyen bir sistemdir. Okul, çocuğun ilk olarak karşılaştığı,
toplumsal olarak yapılandırılmış ve sistem kurallarıyla işleyen bir kurumdur. Okullaşmayla
çocuk yaşam dönemlerinin en önemlilerinden birini aşmıştır. Aileden okula geçiş dönemi
olarak tanımladığımız bu süreç için bir ön hazırlık devresinin programlanması da bu geçiş
döneminin önemini göstermektedir. Çocuğun sistemle ilişkisinin kurulmasında bir hazırlık
devresi olarak okul öncesi eğitim kurumları oluşturulmaktadır.
Yukarıdaki çerçeveden bakılırsa burada beklenen yeterliliklerin üç farklı özelliği vardır.
1. Çocuk aileden ve yakın çevresinden aldığı değerler ve sosyal pratiklerle okula
gelmektedir. Okula katılımla birlikte çocuktan beklenen ailede edinilen özel kültürel
pratiklerin bir kenara bırakılmasıdır. Bu yeni sistem içinde çocuğun ailede edindiği
pratiklerin bir karşılığı yoktur ve bu geçiş çocukta sistem gerekli bazı yeteneklerin
geliştirilmesini gerekli kılmaktadır.
2. Çocuğun elde etmesinin amaçlandığı yeni yetenekler, ayni zamanda formel/rasyonel
ve sosyal/üniversal örgütlenmiş sistemler temelinde işleyen bir toplumda yaşamak için
gerekli yeteneklerdir. Okuldaki kurallar, okulun işleyiş tarzı, okulda sürece
katılanların birbirleriyle ilişkileri, çocuğun ailede gözlemlediği, küçük çocukluk
döneminde kendisinden beklenen davranışlardan tamamen farklı bir yapıdadır. Okulda
öğrenilen yeni yetenekler kişi odaklı değil sistem odaklıdır. Çocuklar hangi aileden
gelirlerse gelsinler okulda öğrencidirler ve ailede kurulu yakın ilişkilere ters olarak
sistemin gerektirdiği ilişkiler üzerine kurulu yeni davranış biçimlerini edinmektedir.
3. Bu yeni yönelişin çocuk tarafından perspektif olarak üstlenilmesi ve hayatın diğer
alanlarına uygulanması, çocuğun sistemler bazında örgütlü toplumun bir parçası
olmasında önemli bir adımdır aynı zamanda. Daha okulun ilk gününden çocuk bunu
fark etmektedir ve farklı beklentileri olan kurumlar arasında sorunsuz hareket etme
kabiliyetini geliştirmektedir. Okuldan eve dönünce okul davranışlarını bırakan çocuk,
evdeki yetişkinlerin ve evin gerektirdiği davranış biçimlerine hızla dönebilmektedir.
7
Okulun formel/rasyonel bir sistem olarak örgütlü olması ayni zamanda özel alanın
çeşitlenmesi, her okulun kendi okul kültürünü yaratması veya öğrencilerin uluslar
arası gençlik kültürlerine katılımları şeklinde etkili olmaktadır. Sosyal/üniversal
yönelimli iletişim üzerine kurulu toplumsal ilişkilerin geliştirilmesi ancak yukarıdaki
süreçle açıklanabilir.
Aileden Okula Geçiş Dönemi
Ailede yaşanan güvenli, yakın ilişkiler, çocuğun ileride kendine güveninin temelini
oluşturmaktadır. Okul ise ailede öğrenilen yetenekleri kendine çıkış noktası alarak, aileden
getirilenleri yetenekleri dışlamadan formel yeterlilikleri çocuğa aktarmakla görevlidir.
Aileden bağımsızlaşma aileden edinilen değerleri yok saymak değildir. Aksine aileden
getirilen değerleri adım adım relative etmek, özel alana indirgemek ve farklı yaşam alanlarına
yönelik ön yargılardan arınarak yeni bir bakış açısı kazanmaktır. Bu bağımsızlaşma süreci
Piaget’nin vurguladığı gibi ilkokul birinci sınıfta başlamakta ve eğitim boyunca devam
etmektedir. Çocuğun gelecekte bu tür geçiş dönemleriyle veya yeni başlangıçlarla
karşılaşacağını düşünülürse bu ilk deneyimin de ne kadar önemli olduğunu daha iyi
anlayabiliriz. Bu geçiş dönemi aşağıda süreçte etkin olan kurumların bakış açısından
değerlendirilmektedir.
Anasınıfı bakış açısından geçiş
Sosyalizasyon teorisyenleri tarafından anasınıfı çocuğun gelecekteki gelişimi için önemli
temellerin atıldığı yer olarak tanımlanmaktadır. Maurer (1990) çocuğun anasınıfına gitmesini
“karşılaşılan yeni ile hesaplaşma” olarak tanımlamaktadır. Ana sınıfı; gruba katılımı,
çevresiyle iletişimi ve ilişkilerini sağlamakta, algılama düzeyini geliştirmekte ve kişiliğinin
gelişmesini desteklemektedir (Hundertmarck 1985). Ana sınıfının görevi güvenilir çevreden
bağımsızlaşan çocuğa yeni başlangıçlar için destek vermek olarak tanımlanabilir. Ana sınıfı
ile zorunlu eğitimin ilk sınıfının benzer mekânlarda bulunmasının geçişin başarısı için önemli
olduğu çeşitli ülkelerde yapılan uygulamalarla saptanmıştır.
Okul bakış açısından geçiş
Çocuklar okula farklı gelişmişlik düzeyleriyle gelirler. Okula başlayan her çocuk bilinçli bir
öğrenme olanağı bulma, ortak yaşama ve karşılaşılan yeniliklerle ilişki kurma yeteneklerini
geliştirebilmelidir. Temel eğitimin çocuğa yönelik müdahalesi bu alanda belirgindir. Okul
öncesinde öğretmenlerin çocukları tanıması salık verilir. Burada amaç, çocuğun okula olumlu
8
bakışını sağlamak ve öğretmenlerin çocukları okula başlamadan tanımasıdır. İlkokul öncesi
hazırlık sınıfları özellikle gelişim düzeyi düşük çocukların başarı oranlarını artırmaktadır.
Çocuğun kendine güvenini, grup olma yeteneğini kazanması, belli bir düzeyde bağımsız
davranış gösterebilmesi ve öğrenmeye yönelik olumlu bir yaklaşım geliştirebilmesi birinci ve
ikinci sınıfta oluşmaktadır.
Okul çocuklara yönelik müdahalesinde farklı yöntemler, araçlar geliştirilmiştir ve bunlar
zaman içinde sürekli olarak geliştirilmektedirler. Aynı zamanda okul yapısal olarak çocukları
ortak yaşam ortamına belli bir tarzda hazırlar. Çocuk okulda çevresini anlamlandırır,
sorumluluk bilincini geliştirir. Öğrenme ve diğer çocuklarla birlikte ortak yaşam kültürünün
bilinçli olarak geliştirilmesini çocuk okulda öğrenir. Okulda çocuğun karşılaştığı ortak yaşam
tarzı diğer sistemlerde ortak yaşama uyumda etken olmaktadır. Okulda çocuk öğretmeni ve
diğer çocukları dinlemek, sınıfta ne zaman konuşmak ve ne zaman susmak gerektiği gibi belli
davranış biçimlerini öğrenerek öğrenci rolünü üstlenir. İkincil sosyalleşme organında elde
edilen bu yetenekler kolay elde edilen yetenekler değildir, emek ve sabır gerektirir. Anında
reaksiyona dayalı sosyal, duygusal ve spontan hareketler yerine sistem gereklerine uygun
davranış biçimleri öğrenciler tarafından üstlenilir.
Ebeveyn bakış açısından geçiş
Okula başlayan çocuğun okula yaklaşımını öncelikle ebeveynlerin yaklaşımı belirlemektedir.
Okula başlama aile içinde uzun zamandır konuşulan bir konudur. Aile bireylerinin okul
üzerine konuşmaları, okulu değerlendirmeleri ve okul üzerine deneyimlerini paylaşmaları,
çocuğun okul üzerine ilk yaklaşımlarını geliştirmesinde önemli bir etken olmaktadır. Okul
çocuğu olmak çocuğa başka yükümlülükler de getirmektedir. Zamanı etkin bir şekilde
düzenlemeyi öğrenmesi gerekmektedir, çünkü artık ev ödevlerinin belli bir zaman içinde
yapılması zorunludur, istenildiği zaman ve istenildiği kadar oyun oynamak mümkün
olmamaktadır. Aynı zamanda kurumlar arası iletişim de önem kazanmaktadır. Okulda
yaşanan çocuklar arası kavgalar, çocukların materyallere ulaşmasındaki agresif davranışları,
öğretmenle yaşanan sorunlar gibi bazı sorunlar eve taşınmaktadır. Bu nedenle okul ile
ebeveynler arasında düzenli bir bağlantı olmalıdır. Ebeveynler ve okul arasında yapılan ortak
çalışma geçişi kolaylaştırmaktadır.
Okul Olgunluğu
Gelişim psikolojisinde uzun yıllar boyunca, öğrencilerin düşünsel becerilerinin gelişimi ve
sosyalleşmeleri ile fiziksel/fizyolojik gelişimleri arasında doğrudan bir ilişki kurulmaktaydı.
9
Çocuğun fizyolojik gelişimi olgunlaşma süreci olarak tanımlanmaktaydı (Çelenk, 2003). Bu
düşüncenin temelinde belli aralıklarla gelişim sıçramaları ve sürekli bir gelişim yaklaşımı
bulunmaktadır. Kişiliğin gelişiminin adımları üzerine kurulu bir çocuk psikolojisinden hareket
eden bu yaklaşımın izlerini günümüzde Waldorf okullarında görülmektedir. Bu katı gelişim
basamakları üzerine kurulu modele alternatif 1960’lı yıllarda davranışçılık kuramının eğitim
öğretim sisteminde kullanılmasıyla değişmiştir. Kişiliğinin gelişmesinde çevre faktörlerinin
önemine vurgu yapan davranışçılık kuramını esas alan bu model olgunlaşma ve basamak
teorisinin eleştirisi üzerine kuruludur. Bu modelden hareketle bazı pedagog ve psikologlar beş
yaşında çocuğun temel matematik ve okuma yazma öğrenmesini önermiş ve bunu
uygulamışlardır. Fakat ne olgunlaşma ve basamak teorisi, ne de çocuğun her dönem
istenildiği gibi şekillendirilebileceği teorisi bilimsel araştırmalarla desteklenmemiştir. (Nickel,
1982)
Günümüzde gelişim psikolojisi, çevre psikolojisi modeli ve sistem teorinin kazanımlarından
hareketle yeni bir kapsayıcı kavram oluşturmuştur. Çevre psikolojisi gelişim teorisi çocuğun
yetişkinlerle ilişkileri ve yetişkinlerle girdiği etkileşim çerçevesinde kendi kişiliğini
geliştirebildiğini söylemektedir. Kişisel gelişim dar bir alanda değil, çocuğun çevresindeki
farklı alt sistemlerle ilişkileri temelinde oluşmaktadır. Bu kapsamda okula yeni başlayan
çocuk bütünsel bir kişilik olarak ele alınmakta ve bağımsız kişiliğine yer verilmektedir.
Nickel & Schmidt-Denter (1988) tarafından ilkokul çocuğunun psikolojik yapısının üç
boyutuna vurgu yapılmaktadır.
Fiziki vücutsal gelişmişliği/olgunluğu
Entelektüel düşünme ve konuşma düzeyi
İlişkide olduğu kendini yetiştiren yetişkinlerle interaktif ilişkiler çerçevesinde oluşan
sosyal duygusal gelişiminin farklı görünüşleri ve aile dışında kurulan yeni ilişkileri.
Okul çocuğunun vücut yapısının orantısal dağılımı yetişkin bireyinkine yakındır. Çocuğun
okula başladığında vücut gelişiminin % 50’si gerçekleşmişken beyin gelişimi % 90’a
ulaşmıştır. Okul öncesi çocuklar yazı için gereken el hareketlerini bilekten yönlendirememek
kol veya omuzdan yönlendirilmektedir. Okul çocuğu ise fizyolojik olarak bu aşamayı
geçmiştir. Entelektüel gelişimi açısından okul çocuğu ben odaklı dünya bakışı yerine olgulara
yönelik realist bir yaklaşıma sahiptir. Bu dönem Piaget’in (1980) egosantrizmin aşıldığı,
anında çözücü düşünce dönemi olarak tanımladığı dönemdir. Egosantrizmin aşılması başka
bakış açılarının da üstlenilebilmesi yeteneğiyle beraber gelişir. Okul öncesinin son
dönemlerinde başka kişilerin bakış açılarının göz önünde bulundurulması başlar. Okul çocuğu
gerçek dışı güçlere dayalı dış dünyanın tanımlanmasını artık bırakmış ve mantıklı düşünmenin
10
hızla geliştiği, olaylar arasındaki bağlantıların kurulduğu bir düşünce yapısına doğru geçiş
yapmaktadır. Çocuk gözlediği ve izlediği karmaşık durumlardan mantıklı ilişkileri
geliştirebilmektedir. Okula başlama aileden bağımsızlaşmayı hızlandırmaktadır. Okulda
çocuğun kendi dünyası oluşmuştur. Okulda mutlak otoriteyi temsil eden öğretmenin bu
otoritesi zaman zaman ebeveynlerinkinden üstündür. Çocuk çok sayıda akranıyla farklı tarzda
ve kalitede ilişki kurmaktadır. Sınıf arkadaşlarının yanı sıra yakın arkadaş çevresi
oluşmaktadır. İlkokulun sonunda çocuğun karmaşık ilişkiler üzerine kurulu farklı gruplarla
ilişkisi vardır. Okula başlayan çocuk şimdiye kadar karşılaşmadığı bir başarı baskısıyla karşı
karşıya kalır.
Ekolojik psikolojisi açısından okul olgunluğu
Günümüzde okul olgunluğunun saptanmasında tek nedene bağlı açıklamalar terk edilmekte ve
okul yaşına gelmiş çocuk farklı yeteneklere sahip olan bütünsel bir kişilik olarak
değerlendirilmektedir. Okula başlama yaşı farklı faktörlerin değerlendirilmesiyle
saptanmaktadır. Bugünkü bakış açısından olgunlaşma ve basamak modeli yerine, çocuğun
gelişimde etken olan çeşitli sosyalleşme alanları göz önünde bulundurulmaktadır. Birey odaklı
düşünme yerine çeşitli alanların birbirlerine etkisi değerlendirilmektedir. Ekolojik psikolojisi
teorisi çerçevesinde Nickel (1990) tarafından aşağıdaki geliştirilmiş olan modelden okullaşma
yaşını tespitte farklı boyutlar teorik olarak değerlendirilmiştir.
11
TOPLUMSAL ARKA PLAN
(Genel Hedef ve Değer Yargıları, Sosyal ve Ekonomik Yapılar)
OKUL ÖĞRENCİLER
Özel Ders Şartları Güdüleyici ve Sosyal Koşullar
Okul sistemi
Ör:İlkokulun sistem
içindeki durumu
Genel Beklentiler
Ör:Ders planı,başarı
değerlendirme yönergesi
Ör:Öğrenmenin
organizasyonu,ders verme
yöntemi
EKOLOJİ
Okulda
Ör:maddi ve personel
durumu
Okul öncesi
Ör:Yapısı ve pedagojik
Ailevi
Ör:sosyal durumu eğitim
istemi ve desteği
Ekolojik psikoloji ve sistemsel okula yeterlilik modeli (Nickel 1990)
Yukarıda görüldüğü gibi bu modelin üç alanı vardır.
Birey olarak öğrenciler,
Kurum olarak okul
Ekolojik verili durum.
Öğrenciler açısından kişiliğin gelişiminin farklı durumları vardır. Ancak okul yeterliliğinin
tespiti sadece çocuğun gelişmişliğine bağlı değildir, ayrıca okulun yapısına ve düzenlenişine
de bağlıdır. Özellikle ilkokulun eğitim sistemi içindeki konumlanışı, okulda beklenen başarı
ve başlangıç sınıflarında dersin işlenme şekli okul olgunluğunda önemli etkenlerdir. Okul
Öğrencini fiziki koşulları
Ör:Gelişmişlik ve sağlık
durumu
Zihinsel durumu
Algılama,Öğrenme,düşün
me düzeyi
Gayretli çalışabilme ve
grup içi davranışlar
Okul Olgunluğu
12
olgunluğu için “Ekoloji” olarak tanımlanan toplumsal verili durum da önemlidir.
Ayrıca toplumda var olan değer yargıları, pedagojik yaklaşımlar da etkileyici olmaktadır.
Ailedeki sosyalleşme şartları, ailenin eğitime yaklaşımı, teşviki ve eğitimi destekleyebilme
davranışları da önemli bir etken olmaktadır. Ekolojik psikoloji ve sistemsel okula yeterlilik
modelinden hareketle tek bir açıdan bakarak çocuğun ne zaman okula başlaması gerektiğine
karar vermek mümkün değildir. Okul olgunluğu kararı ancak yukarda ele alınan konuların
hepsinin birden değerlendirilmesiyle verilebilir. (Hangi okul, hangi eğitim sistemi, ailedeki
sosyalizasyon şartları, ailenin eğitime yardımı, okul öncesine katılım v.s.)
OKULA BAŞLAMA YAŞI ÜZERİNE YAPILAN DEĞERLENDİRMELER
30/3/2012 tarihli ve 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nu hazırlanırken, 222 Sayılı
İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
tartışmalarına çeşitli üniversitelerden, meslek örgütlerinden yasanın uygulanmasından
doğacak sorunlar üzerine eleştiriler yapılmış ve bazı öneriler geliştirilmiştir. Bu kapsamda
bizim yaptığımız araştırma konusu olan okula başlama yaşının öne çekilmesi konusunda da
önemli tartışmalar yaşanmıştır. Okula başlama yaşının öne çekilmesiyle beş yaşında okula
başlayan grubun okula entegrasyonunda hem sistemin işleyişi açısından hem de çocukların
akademik başarıları açısından ciddi sorunlar yaşayabilecekleri hususunda saptamalar
yapılmıştır4. Eğitim bilimcileri ve alanda aktif olan sivil toplum kuruluşlarının hemen hemen
tamamı beş yaş grubunun ilkokula değil okul öncesi eğitime alınmasını ve okul öncesi
eğitimin zorunlu olması önerisini getirmişlerdir. Önerilerin dayandırıldığı önemli tespitlerden
biri de, okul olgunluğunun çeşitli ülkelerde altı-yedi yaş olarak saptanmış olması ve bu
uygulamaların başarılı olduğu tespit edilmiş olmasıdır.
Yasanın hazırlanma dönemindeki tespitler, yasa çıktıktan sonra da tartışmaların odağına
yerleşmiştir. Yasanın yürürlüğe girdiği dönemde yapılan araştırmalarda da aynı yaklaşımların
izlerini görmek mümkündür. Aşağıda okula başlama yaşı ve bu yaşın değişimi üzerine yapılan
bazı araştırmalar kısaca ele alınacaktır.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) 2012 raporunda 60-65 aylık çocukların okula alınmasıyla
eğitim sisteminde var olan sorunlara ek olarak, artan öğrenci sayısının okullara çözülmesi çok
zor sorunları getirdiği ve özellikle göç alan büyük şehirlerde sınıf mevcutlarının 70’i aştığı
4 “İlköğretim ve ortaöğretimin yeniden yapılandırılması” ODTÜ Eğitim Fakültesi görüşü.
“222 sayılı İlköğretim ve eğitim kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi” ile ilgili
görüşler ve öneriler: AÇEV Erken Çocukluk Eğitimi Danışma Kurulunun görüş ve önerileri
Hacettepe Üniversitesi: Eğitim Fakültesi 05.01.1961 tarih 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne İlişkin Görüşler
13
tespiti yapılmıştır. Raporda, bakanlığın kısa sürede yaptığı değişikliklerin gerektirdiği
okullardaki düzenlemelerin okul yöneticileri tarafından zaman kısıtlılığı nedeniyle
yapılamadığı, okullarda sınıf sayısını artırmak için kütüphane ve laboratuarlar kapatıldığı,
öğretmenlere verilen beş günlük uzaktan eğitimin yetersizliği ve birinci sınıflarda uygulanan
12 haftalık uyum programının büyük yaşta ve anasınıfına gitmiş öğrenciler için tekrar
niteliğinde olduğu saptamaları yapılmıştır.
Kapçı ve diğ. (2014) ‘İlkokul Birinci Sınıfa Farklı Yaşlarda Başlayan Çocukların Ruhsal ve
Sosyal Gelişim ile Akademik Benlik Algıları Açısından Karşılaştırılması’ başlıklı yaş
gruplarını karşılaştıran bir araştırma yapılmıştır5. Araştırmada 60-72 ay ve 73-84 aylık ilkokul
birinci sınıftaki yaş grupları duygusal, sosyal, davranışsal ve okul sorunları açısından
karşılaştırılmıştır. 60 – 72 aylık çocuklarda dikkat dağınıklığı, hiper aktivite, ev ödevlerini
tamamlayamama, arkadaş edinememe, sinirlilik, yorgunluk, diğer çocukların canını yakma,
matematiği kavrayamama, huzursuzluk, unutkanlık, arkadaş grubundan dışlanma,
düşünmeden hareket etme, sınıfta yerinde oturamama, kelimeleri yazamama, okuma
güçlükleri, hemen ağlama, sırasını bekleyememe, ürkeklik, çekingenlik gibi sorunlar6
saptanmıştır. Bu sorunların dönem bitmesine rağmen devam ettiği gözlenmiştir. Ankara'da 86
devlet ilkokulunda toplam 321’i kız, 297'si erkek çocuktan iki aşamada öğrenim yılı başı ve
sonunda toplanan verilerle bu araştırma gerçekleştirilmiştir. 5 yaşındaki öğrencilerin hemen
hemen her alanda dezavantajlı olduğu ve olumlu davranış gösterme açısından 6 yaş grubuna
göre geride kaldığı gözlenmiştir. İlkokul birinci sınıfta çocukların kendilerini mutlu ve
huzurlu hissetmelerinin önemine dikkat çekilirken, 5 yaşındaki çocukların yalnızca ruhsal
gelişim açısından değil, akademik başarı açısından da risk altında oldukları belirtilmiştir.
Çalışmanın sonucunda 5 yaşındaki çocukların okul öncesi eğitime yönlendirilmesi
önerilmiştir.
Güven (2012) ‘İlkokul Birinci Sınıfları Destek Projesi’ başlıklı çalışmasında; sınıfların fiziki
durumunun özellikle küçük yaş çocukları için uygun olmadığı saptanmaktadır. Sınıflarda
çocukların rahat hareket edebilecekleri alanların bulunmadığı, sıraların bir çok çocuk için
uygun boyutta olmadığı, sınıflarda görsel materyallerin yok denecek kadar az olduğu,
olanların ise çocukların göz hizalarından çok yüksekte olduğu ve hiçbir dikkat çekiciliklerinin
bulunmadığı, sınıfların temizlik konusunda eksikliklerinin bulunduğu, öğretmen
davranışlarında ceza, tehdit, etiketlemelere (bunlar küçük, okuyamayanlar vb.) sıkça
5 Bu araştırmanın tam metnine ulaşamadık. Buradaki değerlendirmeler araştırma üzerine basında çıkan
araştırmacıların açıklamalarından alınmıştır. 6 Ankara Üniversitesi Bülteni 1-30 Kasım 2013. Sayı: 168, s.10 www.ankara.edu.tr. Erişim 04.01.2014.
14
rastlandığı, öğretmenlerin küçüklerin gelişimsel özelliklerini bilmediklerinden bahsettiklerine
vurgu yapılmaktadır. Birinci sınıfların müfredatları incelendiğinde okuma- yazma ağırlıklı
olduğu görüldüğü, somutlaştırmalardan uzak, soyut ifadelerle çoğunlukla işitsel öğretime
dayalı olduğu saptanmıştır. Çalışmada sonuç olarak; sınıfların çocukların gelişimsel
özellikleri göz önünde bulundurularak tekrar düzenlenmesi, öğretmenlere daha fazla seminer
verilmesi önerilmektedir.
Karadeniz (2012) yasa değişikliğinden sonra 468 öğretmenin doldurduğu anketlerin
değerlendirilmesine dayalı “Öğretmenlerin 4+4+4 Zorunlu Eğitim Sistemine İlişkin
Görüşleri” başlıklı araştırma sonuçları “Eğitim Bilim Toplum” dergisinde yayınlanmıştır
(Karadeniz 2012: 34 - 53). Bu araştırmada ankete katılanların ¾ ünün getirilen değişikliklere
“tereddütle” bakmakta olduğu tespiti yapılmakta ve “detaylı akademik çalışmalarla eğitim
sistemimizin eksikleri ve ihtiyaçları belirlenmeden ve tespitler üzerinde gerekli tartışmalar
yapılmadan” yapılan değişikliklerin öğrencilerin geleceğini olumsuz yönde etkileyeceğini
vurgulamaktadır.
Güven (2012) “Eğitimde 4+4+4 ve Fatih Projesi Yasa Tasarısı = Reform mu?” başlıklı
makalesinde sistem değişikliğinin eleştirisi yapılmaktadır. Avrupa ülkelerinde uygulanan
ilköğretime başlama yaşlarından hareketle Türkiye’de yeni yasayla ilköğretime başlama
yaşının 6’ya çekilmesinin olumsuz etkileri üzerine de değerlendirme yapılmaktadır. Özellikle
“öğrencilerin fiziksel, duygusal ve psikomotor açıdan hazır olmadan erken yaşta ilköğretim
evresine girecekleri ve öğrencilerin okuldan bıkma davranışlarını” (Güven 2012: 576)
geliştirebileceklerine vurgu yapılmaktadır.
Yukarıda ele aldığımız araştırmaların ortak sonucu; 60-66 aylık öğrencilerin ilkokul birinci
sınıfına sistemin buna uygun hazırlıklarının yapılmadan alınmasıyla eğitimde ciddi sorunların
yaşanmakta olduğu, okula erken başlayan öğrencilerin okula uyumunda önemli sorunların
olduğu ve bu çocukların eğitimlerinin sorunlu olarak yaşanmakta olduğudur.
FARKLI YAŞTA İLKOKULA BAŞLAYAN ÖĞRENCİLERİN DURUMU
Bu bölümde 2012-2013 eğitim- öğretim yılında tarafımızdan yapılan empirik araştırmanın
sonuçları değerlendirilmektedir. Yapılan araştırma 3 bölümden oluşmaktadır. Bunlar sınıf
gözlemleri, öğretmenlerle görüşme, velilerle görüşme şeklindedir. Sınıf gözlemleri, altı
okuldan seçilen sekiz sınıfta gerçekleştirilmiştir. Sonrasında öğretmenlerle görüşmeler
yapılarak onların fikirleri alınmıştır. Son olarak da gözlem yapılan okullardaki dört sınıfın
velileri ile görüşmeler gerçekleştirilmiş ve onların bakış açılarına yer verilmiştir.
15
Yöntem
İstanbul’un Avrupa yakası Küçükçekmece, Zeytinburnu, Gaziosmanpaşa, Bahçelievler ve
Fatih ilçelerinde seçilen altı okulda iki büyük sınıf,bir küçük sınıf ve beş karma sınıf olmak
üzere toplam sekiz sınıfta 41 tane 60-65 aylık, 88 tane 66-71 aylık ve 135 tane 72 ve 72 aydan
büyük olmak üzere toplam 264 öğrenci üzerinde gözlem yapılmıştır.
Grafik I. İnceleme Yapılan Birinci Snıflardaki Öğrencilerin Yaş Dağılımı
Sınıf gözlemler 2012/2013 eğitim öğretim yılının ikinci döneminde altı hafta boyunca
haftada bir gün 36 öğrenci araştırmacı ve üç tane öğretmen araştırmacı tarafından öğrencilerin
okulda kullandıkları alanlar olan, sınıflar ve tenefüs saatlerinde koridor ve bahçede
yapılmıştır. Gözlemler sürecinde tutulan gözlem raporları bütün araştırmacıların katıldığı
haftalık toplantılarda tartışmış ve haftalık toplantı raporları hazırlanmıştır. Toplantılarda
ayrıca bir sonraki haftanın gözlem konuları tartışılarak karar verilmiş ve böylelikle
gözlemlerde bütünlük ve devamlılık sağlanmıştır.
2013 Mayıs ayında 62 birinci sınıf öğretmeni ile görüşme yapılmıştır. Bu görüşmelerin büyük
kısmı araştırma yapılan okulların öğretmenleri ile yapılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme
formu çerçevesinde yapılan söyleşilerin bir kısmı öğretmenlerin kabulü ile ses kaydı
alınmıştır. Bu kayıtlar daha sonra yazılı metin haline getirilmiştir. Görüşmeler gönüllük
esasına göre okullarda yapılmıştır. Görüşmeler esnasında bir öğretmen araştırmacı birinci
sınıf öğretmeni ile görüşme yaparken iki tane öğrenci araştırmacı sınıftaki öğrenciler ile
16
etkinlik yapmıştır. Bu şekilde eğitim–öğretim aksatılmadan öğretmenin soruları rahatlıkla
cevaplayabileceği süre ve ortam sağlanmıştır. Kaset kaydı yapılan görüşmeler yaklaşık bir
saat sürmüştür.
Daha önce gözlem yapılan dört sınıfın velileri ile toplantı yapılmıştır. Bu toplantılar için iki
tane karma grup, bir tane büyük yaş grubu ve bir tane de küçük yaş grubundan oluşan sınıf
seçilmiştir. Toplantılara iki veya üç öğretmen araştırmacı katılmış ve bir araştırmacı toplantıyı
yönetirken diğeri not tutmuştur. Toplantılar 2012/13 eğitim öğretim yılında mayıs ayının son
haftası, okul idarelerinin gösterdiği özel salon veya atölyelerde yapılmıştır. Toplam 136 tane
veli sınıf öğretmenleri tarafından toplantıya çağrılmış ve 65 tane veli toplantılara katılmıştır.
Toplantıya katılım gönüllülük esasına dayanmıştır. Toplantı süreleri yaklaşık bir saat
sürmüştür.
Sınıf Gözlemlerinin Değerlendirilmesi
Yukarıda da belirtildiği gibi altı farklı okulda tesadüfi olarak seçilen sekiz sınıfta gözlem
yapılmıştır. Bu gözlemlerin yapıldığı sınıflar, beş karma, iki büyük ve bir küçük öğrencilerin
bulunduğu sınıftan oluşmaktadır. Gözlemler 2012-13 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminde
öğrencilerin eğitim-öğretimlerine devam ettikleri okul ortamlarında yapılmıştır. Çeşitli
tarihlerde ve çok sayıda yapılan gözlemler sonucunda öğrencilerin sınıf arkadaşları ile,
öğretmenleri ile olan ilişkilerinde; sınıf ve okul düzenlemelerinde farklılıklar olduğu tespit
edilmiştir. Bu tespitler sınıf gözlemleri çerçevesinde altı kategoride gruplandırarak
yapılmıştır. Bu kategoriler; öğrenci-öğrenci ilişkileri, öğrenci-öğretmen ilişkileri, öğrenci-veli
ilişkileri, mekan düzenlemeleri ve öğrenci-mekan ilişkileri, okul kültürüne uyum ve öğrenci-
ders materyali ilişkileri şeklindedir.
Öğrenci- öğrenci ilişkileri
Sınıf ve okul ortamında tüm öğrencilerin birlikte olduğu ortamlarda yapılan gözlemlerde diğer
arkadaşlarına göre daha küçük olan bazı öğrencilerin sınıfın gerisinde kaldığı göze
çarpmaktadır. Bu gibi durumlarda sınıftaki daha büyük öğrencilerin küçüklere yardım ettiği
gözlenmektedir. 22 Mart tarihinde A ilkokulunda yapılan gözlemde “…gözlemlediğim diğer
bir öğrenci beslenme saatinden sonra diğer arkadaşları ders başlamadan beslenmesini
toplamasına rağmen o hala toplamamıştı. Öğretmen sınıfa girdi. Önce öğretmen bu öğrenciyi
görmezden geldi ve toplanmasını bekledi. Derse başladı. Bu öğrenci hala beslenmesini
toplamaya, defter çıkarmaya çalışıyordu… Bunun üstüne büyük öğrencilerden biri bu
17
öğrencinin eşyalarını taşımasında yardım etti ve derse devam edildi.” şeklindeki gözlem bu
durumu örneklendirmektedir. Bu olayı öğrenciler arası dayanışmayı ve birbirlerine yardımı
okul yaşamında güçlendirmesi açısından olumlu bir örnek olarak değerlendirebiliriz.
Öğrencilerin birbirleri ile olan ilişkilerinde bazı sorunları kendi kendilerine çözemedikleri,
doğru ve yanlış davranışlar konusunda öğretmenin belirleyici rol oynadığı gözlenmiştir.
Öğrenciler kendi aralarında gerçekleşen olayları öğretmene anlatmakta ve ondan doğru ve
yanlış davranışların ayırımı konusunda onay almayı beklemektedirler. 15 Nisan tarihli
gözlemde “sınıftaki öğrencilerden birinin parası çalınmış. Öğrenciler birbirlerini suçladılar.
Öğretmen ise kimseyi yargılamadan sorunu çözmeye çalıştı. Öğretmen çok anlayışlı
davranarak teker teker çocukları dinledi. Onlara empati kurdurmaya çalıştı. Öğretmenin bu
tutumundan dolayı hatalı davranışta bulunan öğrenci parayı aldığını söyledi ve öğretmen bir
daha yapmaması için rencide etmeden uyardı. Çocuk özür diledi ve sorun çözülmüş oldu”
şeklinde aktarılan olay da bu durumu örneklendirmektedir.
Karma sınıflardaki öğrencilerin büyük-küçük şeklinde birbirlerini sınıflandırmaları ya da bu
şekilde hitap etmeleri çoğunlukla öğretmenin yönlendirmesi ile gerçekleşmektedir. Öğretmen
özellikle de küçük olanları belirttiğinde sınıfta bu konuda bir farkındalık oluşmaktadır. 13
Mart tarihinde A ilk okulundaki gözlemde yer alan ifadeler bunu doğrular niteliktedir. “Sınıfta
iki tane altmış altı aylık öğrenci bulunmakta. Öğretmen bu iki öğrenci hakkında onlar
küçükler şeklinde bir söylemde bulunduğunda diğer öğrenciler o iki öğrenciyi küçük diye
etiketlediler.”
Öğrencilerin özellikle de karma sınıflardaki küçük olanların, ayrı ayrı sınıflardaki öğrencilerle
karşılaştırıldığında daha fazla sorun yaşadıkları gözlenmiştir. 19 Mart tarihinde B ilkokulunda
yapılan gözlemde “Çocuklar birbirleriyle sen küçüksün diye dalga geçiyorlar.” şeklinde bir
ifade bulunmaktadır. Yine aynı tarihte yapılan bir başka gözlemde büyük ve küçük
öğrencilerin aynı sınıfta olmasının getirdiği olumsuzluklar şu şekilde ifade edilmektedir:
“Sınıf içinde 5-7 yaş grubu arasında öğrenciler vardı. Yaşça büyük olmak bir ayrıcalık olarak
görülüyordu.”
Öğrencilerin teneffüslerde gözlenmesi sonucu oyunlarını beraber oynadıkları, herhangi bir
ayrım söz konusu olmadığı gözlendi. 25 Nisan tarihli gözlemde “kızlarla erkek öğrenciler
karışık oynuyorlar.” Şeklinde bir ifade bulunmaktadır. Öğrencilerin oyun oynamayı çok
sevdikleri açıkça gözlenmektedir. 26 Mart tarihindeki C ilkokulundaki sınıf gözleminde
“oyunlara katılım talebi çok fazla” ifadesi bunu doğrulamaktadır. Yine aynı şekilde 12 Mart
tarihinde D ilkokulunda yapılan gözlemde de “öğrencilerin oyun oynamaktan çok memnun
olduklarını gözlemledim” ifadesi bunu doğrulamaktadır.
18
Öğrencilerin özellikle beslenme saatinde gözlemlenmesi sonucu bazı durumlarda sorun
yaşadıkları tespit edilmiştir. “…Özellikle meyve suyunu açarken zorlanıyorlar. Bir öğrenci
yerde dizlerinin üstünde oturdu. Birkaç lokma o şekilde yedi ve kalktı. Beslenmesini ve
hırkasını yerde bıraktı. Birkaç öğrenci meyve sularını açmaktan vazgeçti. Bazıları ise pipeti
kullanmadan içtiler.Bir öğrenci zeytin yemekte zorlanıyor. Başka bir öğrenci yüzünü
temizleyemedi.” şeklinde ifade edilen gözlem C ilkokulunda 7 Mayıs’ta kaydedilmiştir.
Öğrenci-öğretmen ilişkileri
Öğretmenler yeni sistemin kendilerine ek bir yük getirdiğini dile getirmektedir. Bu durumun
da olumsuz bir şekilde öğrenciye yansıtıldığını ve ister istemez verimli olmayan bir eğitim-
öğretim ortamı oluşmasına neden olmaktadır. 19 Mart tarihli bir gözlemde “Sınıf öğretmeniyle
olan konuşmalarımızın hemen başında daha biz sormadan öğretmen, 18 yıllık öğretmenlik
hayatında ilk kez bu yıl zorlandığını, yeni sistemle birlikte otorite kurmakta güçlük çektiğini
söylemiştir.”
Özellikle karma yaş gruplarından oluşan sınıflarda, öğretmen küçük ve büyük olan iki grup
öğrenciyi aynı şekilde derse motive edip derse katılmalarını sağlamada ciddi sıkıntılar
yaşamaktadır. Yaş gruplarının farklı gelişimsel özellikler sergilemelerinden dolayı,
dikkatlerini toplama, ders dinleme, yazı yazabilme süreleri ve hızları değişmekte ve bu durum
öğretmenin dersi ortak olarak işlemesini zorlaştırmaktadır. 2 Mayıs tarihli bir gözlemde
belirtilenler bu durumu özetlemektedir. “…Ders esnasında da özellikle altı yaş grubu
öğrenciler yerlerine oturmuyor, sürekli konuşuyorlar. Öğretmen bu durumda öğrencilerle hiç
ilgilenmiyor. Dersini anlatmaya devam ediyor. Eğer ki öğrenciler çok fazla abartırlarsa
öğretmen o zaman ‚susun, yerinize oturun’ diyor fakat öğrencilerin oturmasını beklemeden
arkasını dönüp ders anlatmaya devam ediyor.”
Öğretmenlerin farklı gruplara farklı şekillerde davranış sergiledikleri gözlenmiştir. “Öğretmen
küçük olanlara daha dikkatli davranmaktadır.” ifadesi C ilkokulu ve 14 Mayıs tarihindeki
gözleme aittir.
Öğrenci-veli ilişkileri
Öğrencilerin velileri onları okula getirmekte ve çıkışta okuldan almaya gelmektedirler. Gelen
velilerin çoğunun bayan olduğu ve sırtlarında birden fazla çanta olmasından dolayı birden
fazla çocuğunun okulda olduğu gözlenmiştir. Küçük yaş gruplarının velileri öğrencilerinin
yaşlarının küçük olmasını dezavantaj olarak değerlendirmekte ve onlara her konuda daha
fazla destek olmaya çalışmaktadırlar. 12 Mart’ta yapılan gözlem de bu durumu
19
açıklamaktadır: “…Sınıf beşbuçuk-yedi yaş arası karma bir sınıf. Burada beşbuçuk yaşındaki
çocuklar biraz daha iyi durumda. Bunun nedeni velilerin fazlaca ilgileniyor olmasıdır. Yedi
yaşındaki çocukların velisi okula çağrılsa bile gelmiyorlar, çocuklarla ilgilenmiyorlar.
Öğretmen geri kalmalarını buna bağlıyor.”
Mekan düzenlemeleri ve öğrenci-mekan ilişkileri
Yapılan gözlemler ve sonrasında öğretmen ile görüşmelerde fiziki koşulların öğrencilere göre
düzenlenmemesinin birçok zorlukları da beraberinde getirdiği ortaya çıkmıştır. 12 Mart
tarihinde C ilkokulunda yapılan gözlem sonrası öğretmen “çocuklara sulu boya yaptırdığımda
her taraf boya oluyor” diyerek sınıftaki fiziki ortamın uygun olmadığını dile getirmiştir. Yine
benzer şekilde, fiziki koşulların yaşça daha küçük öğrencilere göre düzenlenmemesinin
zorluklarının yaşandığına bir örnek olarak 5 Nisan tarihinde A ilkokulunki gözlemi
verebiliriz: “Teneffüste ben de öğrencilerle birlikte dışarı çıktım. Dikkatimi çeken önemli bir
nokta, bir öğrenci ile ilgili. Bu öğrenci sınıfın en küçüklerinden, diğer öğrencilere göre boyu
daha kısa. Okulun; sıra, tahta gibi düzenlemeleri yapmış olmasına rağmen, önemli bir ayrıntı
merdivenler. Bu öğrencinin merdivenlerden çıkabilmesi için arkadaşları onu ellerinden
tutuyorlar yoksa kalabalıkta düşüp ezilebilecek gibi.”
Öğrencilerin yaşları diğer yıllara göre daha küçük olduğu için özellikle bu yıl mekan olarak
ele aldığımız okula alışmakta zorluk çektikleri gözlenmektedir. 5 Nisan tarihinde A
ilkokulunda yapılan sınıf gözleminde yaşanan durum, bunu açıkça sergilemektedir. “Bir
öğrenci zil çaldıktan sonra bahçeden okula girmekte biraz geç kalmış. Zili duymamış. Bunun
üstüne nöbetçi öğretmen kapıları kapatmış ve bu öğrenci dışarıda kalmış. Sınıfa girdiğimizde
bu öğrenci ağlıyordu. Öğretmen ne olduğunu sordu. Durum anlaşılınca, öğretmen
ağlamaması gerektiğini, nöbetçi öğretmenin, öğretmenler zilinden sonra kapıları
kapatmasının onun görevi olduğunu açıkladı ve daha sonra da zille beraber içeri girilmesi
gerektiğini; bazen çok gürültüden zilin duyulmadığını, bu yüzden nöbetçi öğretmeni ara ara
kontrol etmeleri gerektiğini söyledi.”
Okul kültürüne uyum
Öğrencilerin özellikle de okul öncesi eğitime devam etmemiş ve yaşça küçük olanların, okula
ev ödevlerini yapmadan geldiği, okula gelirken araç gereçlerini ve ödevlerini eksiksiz
getirmekte zorlandığı dikkat çekmektedir. Yapılan sınıf gözlemlerinden birinde geçen
“…deftersiz okula gelen öğrenci var …” ifadesi yaşa bağlı olarak sorumluluk ve okul
kültürüne uyum konusunda zorlanıldığını göstermektedir. Yine bu durumu örneklendirecek
20
bir gözlemde de “Sınıftaki öğrenciler ders havasından çok oyun oynama peşinde gibiler. İlk
gözlemim konsantrasyon açısından müthiş sıkıntı var…” ifadeleri küçük yaş grubunun okul
kültürünü algılayamamış, ona uyum sağlayamamış olduklarını açıkça göstermektedir. Yine
benzer bir gözlemi bu duruma örnek gösterebiliriz. “Yazı yazmak istemeyen başka bir öğrenci
mevcut. Yazı yazmayan öğrenciyi öğretmen nazik bir dille uyardı ama öğrenci davranışına
devam etti. Daha ilk ders olmasına rağmen öğrenci yazmaktan sıkıldığını söylüyor…” bu
durumda da görüldüğü üzere öğrencilerin ince motor kas gelişimi tamamlanmadığı
durumlarda yazı yazmak onları yorduğundan daha çabuk sıkılabilmektedirler.
Özellikle belirli bir eğitim, kültür ve sosyo-ekonomik düzeyin altındaki velilerin
öğrencilerinde davranışsal olarak bazı eksikliklerin gözlemlenmesi sonucunda, okuldaki araç-
gereç, eşyayı tanımama ve bunların kullanımında sıkıntıların yaşanması okul kültürünün
yerleşmesinde engel teşkil etmektedir. 60-66 aylık iki öğrencinin gözlenmesi sonucunda
“tuvalet eğitimi çok eksik. Klozeti tanımama büyük sorun yaratmaktadır.” cümlesi dikkat
çekmektedir.
Öğrenci-ders materyali ilişkileri
Öğretmenler genel olarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğrencilere verilen kitapları
görsellikten uzak olma, çok uzun olma ve birinci sınıf öğrencisinin fiziksel ve ruhsal
gelişimine uygun hazırlanmamış olma konularında eleştirmektedirler. 27 Mart tarihinde A
ilkokulu 1-A sınıfında yapılan gözlemde “sınıf öğretmeni bugün gine MEB’in verdiği
kitapların çok yetersiz kaldığını ve bu sebeple de ekstra kaynaklar satın aldığını söyledi.
MEB’in kaynakları görsellikten ve çocukların yaşına göre pedagojik olmayan bir şekilde
hazırlandığını söyledi.”
Ayrıca yine kitaplardaki konuların, birinci dönemin başında uygulanan uyum süreci nedeniyle
olmaları gereken zaman diliminde işlenemediği ve bu durumun konunun anlaşılmasını
güçleştirdiği söz konusu olmaktadır. Örneğin, 10 Nisan tarihinde A ilkokulu 1-B sınıfında
Türkçe dersinde yapılan gözlemde okuma parçasının başlığının “Kar Tanesi” olması ve 3
aylık uyum süreci nedeniyle ocak ayında işlenmesi gereken konunun nisana sarkması bunu
açıklamaktadır. Dolayısıyla yaşı küçük olan öğrencilerin okula uyum sağlayabilmeleri için bir
uyum süreci getirilmiş ama kitap ve konu düzenlemesi bu duruma göre yapılmamıştır.
Yapılan gözlemler öğrenciler açısından değerlendirildiğinde; öğrencilerin, özellikle de karma
sınıflardaki küçük olanların, ayrı ayrı sınıflardaki öğrencilerle karşılaştırıldığında daha fazla
sorun yaşadıkları gözlenmiştir. Bu gözlemler öğretmenler açısından değerlendirildiğinde;
karma yaş gruplarından oluşan sınıflarda, öğretmen küçük ve büyük olan iki grup öğrenciyi
21
aynı şekilde derse motive edip derse katılmalarını sağlamada ciddi sıkıntılar yaşamaktadır.
Öğretmenlerin bu farklılıkları en aza indirmek ve öğrencileri derse dahil edebilmek için
mekan düzenlemelerinde bazı farklılaşmalara gittikleri gözlenmiştir. Okul kültürüne uyum
sağlama konusunda okul öncesi eğitim almış öğrencilerin daha az zorlandıkları görülmektedir.
Materyal konusunda öğretmenler çeşitli kaynaklara ulaşmada sıkıntı çekmemekle birlikte,
MEB tarafından dağıtılan kitapların öğrenci seviyeleri ile uyumluluğu aşamasında birçok
sorunla karşılaşmaktadırlar.
Öğretmen Görüşmelerinin Değerlendirilmesi
62 birinci sınıf öğretmeni ile 2012/13 eğitim öğretim yılının mayıs ayı boyunca yarı
yapılandırılmış görüşme yöntemi ile öğretmenlerin yeni sistem hakkında görüşleri alınmıştır.
Görüşmelerin bir kısmında öğretmenlerin kabulü ile ses kaydı alınmış , ses kaydı kabul
etmeyen öğretmenlere soru kağıdı verilmiş, soruları cevaplamaları istenmiştir. Görüşmelerin
büyük kısmı öğretmen araştırmacı, diğer kısmı ise öğrenci araştırmacılar tarafından
yapılmıştır. Yapılan görüşmelerin büyük kısmında araştırmanın yapıldığı okullar baz alınmış
ancak bununla sınırlı kalınmadan başka birinci sınıf öğretmenleri ile de görüşmeler
yapılmıştır. Kaset kaydı yapılan görüşmeler birebir yapılmış, görüşmeler 20 ile 60 dk. arası
sürmüştür. Kaset kayıtları daha sonra metin haline getirilmiştir. Aşağıdaki yorumlar
öğretmenlerin sorulara verdikleri cevaplar baz alınarak yapılmıştır.
Okul öncesinin önemi
Görüşmeye katılan öğretmenlerin büyük bir kısmı okula başlama yaşı konusunda altıbuçuk-
yedi yaşın okula başlamak için en uygun yaş olduğunu belirtmektedir. Bir grup öğretmen 66
ayın uygun olduğunu düşünürken başka bir grup öğretmen ise yaşa bakılmaksızın fiziki ve
zihinsel hazır bulunuşluluğun önemli olduğunu düşünmektedir. Öğretmenler 60 aylık
çocuklar için ise anasınıfı ortamının uygun olduğu belirtmektedir. Öğretmenlere göre okul
öncesi eğitimi almış çocuk okula uyum sağlamada okul öncesi eğitim almamış çocuklara göre
daha başarılı olmaktadır. Öğretmenlerin tümü okul öncesi öğretimin zorunlu eğitime katılması
gerektiğini düşünmektedir. Okul öncesi kurumlarında yapılan çalışmaların çocukların ilkokul
için gerekli büyük ve küçük kas motor gelişimlerini olumlu etkilediğini belirten öğretmenler
12 haftalık uyum sürecinde yapılması gereken oyun, drama, sanat etkinliklerini donanım
yetersizliği yüzünden yapamadıklarını belirterek “bunlar okul öncesi öğretmenlerinin alanı
bizler bu konuda eğitim almadık” ifadelerinde bulunmaktadır.
22
Türk eğitim sisteminin yapisal sorunu
Görüşme yapılan öğretmenlerin büyük bölümü bu yıl daha çok yorulduklarını, daha çok
kendilerine iş düştüğünden bahsetmekte ve gelen öğrencilerin hazır bulunuşluluk
düzeylerinin düştüğünü söylemektedir. Karma sınıfların öğretmenleri yaş farkından dolayı
çocuklarda fiziki ve bilişsel gelişim bakımından farklılıkların bulunduğunu bunun da yıl
boyunca çocukların aynı seviyede ilerleyememelerine neden olduğunu belirtmektedir.
Büyükler daha sosyal, konuşkan, küçükler daha çekingen olduğundan iki grup arasında
iletişim kopukluğu bulunmaktadır. Büyükler sıkılıp, başka harfe geçmek isterken küçükler
defterlerini bile nereden açacaklarını bilememekte, kafasına göre bir yere yazmaktadır.
Bundan dolayı da öğretmenlerin önemli bir bölümü müfredatı yetiştiremediklerini
söylemektedir. Müfredatı uygulamayan öğretmenlerin çoğu “Müfredata göre gidilseydi
martta harfler bitecek, nisan mayısta okuma öğrenilip haziranda tatile girilince çocuklar
okumayı unutacaktı” diyerek, ders kitaplarını hiç kullanmadan yardımcı kitaplarla ders
işlediğini belirtmekte ve “bazı Türkçe parçaları altı sayfa sürüyor, çocuk parçanın sonuna
geldiğinde başını hatırlamıyor” ifadesini kullanılmaktadır. Ses eğitiminin mayısta bitmesi
planlanmış ancak kitaplar görsellikten yoksun, metin ağırlıklıdır. Yeni sistem öğretmenleri
kaynak kitap kullanmaya itmektedir çünkü onların anlatımı daha iyi, görsellerle
desteklenmiştir. Çocuklar somut işlem döneminde olmalarına karşılık ders kitaplarının %70’i
yazılı olduğu belirtilmektedir. Matematik kitabının konuyu güzel anlatamadığı
belirtilmektedir. Öğretmenler kaynaklardan fotokopi çekerek ders işlemektedirler.
Öğretmenler sistemin yeni olmasına karşın kitapların eski kitaplar olduğuna dikkat çekerek,
yeni sistemde üç aylık adaptasyon süreci bulunmakta ancak kitaplar eski olduğu için
kitapların başlangıç tarihi ekim ayı baz alınmıştır. Öğretmenler kitaplara aralık ayında
başladıklarını uyum süresinin eklendiğini ancak müfredatın hafiflemediğini belirtmektedirler.
Bunun yanında müfredatın çocukların seviyesine uygun olduğu ancak materyal
yetersizliğinden bahseden öğretmenler kitap firmalarının amaca uygun bir çok web sitesi, cd
sinin olduğunu MEB in bu konuda yetersiz kaldığını belirtmektedirler. Kendi çabaları ile
materyal temininde bulunan öğretmenler, “Bu yıl sınıfınızda ne tür materyaller kullandınız”
sorusuna; istisnasız: Projeksiyon, cd, görsel kartlar cevabını vermektedir. Karton geometrik
şekiller cevabını veren öğretmen sayısı azdır. Bu materyallerden farklı olarak Türkçe dersinde
ayrıca harf kartları kullanılmış, matematikte sayı çubukları, fasulyelerden bahsedilmektedir.
Karma bir sınıfı olan bir öğretmen “başta sayı çubukları getirttim, ancak küçük çocuklar
çubuklarına sahip çıkamadılar, kaybettiler, birbirlerinin çubukları ile karıştırdılar. Kavgalar,
23
küsmeler başladı, ders dağıldı. Hiçbir şey olmazsa etkinlik bitiminde toplamaları çok zaman
aldı” cevabını vermiştir. Hayat bilgisi dersi daha çok soru-cevap şeklinde geçmiştir. Birkaç
öğretmen dramadan bahsetmiş, bir öğretmen beyin fırtınası uyguladığını söylemiştir.
Küçükler ne durumda
Bir öğretmen küçükler için “bebeksi” tabirini kullanarak okula ne için geldiklerinin farkında
olmadıklarını belirtmekte ve küçük çocuklara aileleri tarafından hiç sorumluluk verilmediğini
bunun da okula uyumu zorlaştırdığını düşünmektedir. Yaşın düşmesine rağmen sınıf sayısının
hala 40’larda olması, küçük çocukların dikkat sürelerinin 20 dakikadan kısa olmasına rağmen
bir ders süresinin 40 dakika olması problem yaratan durumlar olarak sıralanmaktadır. Okul
olgunluğu oluşmamış çocuklar sınıfta bulunmaktadır. Bir öğretmen küçüklerin öz bakım
becerilerinin yetersiz olmaları özellikle tuvalet eğitiminden yoksun çocukların bulunmasından
dolayı, bu yıl hastalıkların arttığını söylemektedir. Küçük çocuklarda dil (telaffuz) problemi
bulunmaktadır. “Belki çoğu okumayı öğrendi ancak birçok sesi farklı ve yanlış çıkardığı için
sınıfta okumak, konuşmak dahi istememektedirler.” Fiziki açıdan küçük çocuklar tahtayı
görmekte bile zorlanmaktadır. Masanın üzerine çıkıp tahtayı izleyen, beslenmesini tek başına
yapamayan çocuklar bulunmaktadır. Bazı sınıflarda çocuklar arasındaki yaş farkı ikiye kadar
çıkmaktadır. Küçükler kuralları, kuralların gerekliliğini anlamadıklarından “zil çaldı hadi
herkes sınıfa” diye uyaran nöbetçi öğretmene “ama bizim daha oyunumuz bitmedi” ifadesini
kullanmaktadır. Kas gelişimi yetersizliğinden çocuklarda başaramama korkusu oluşmuştur.
Bu da çocukları agresifleştirmiştir. Kendisini dışlanmış hissedenler olmuştur. Annelerine
gösterdikleri tepkileri öğretmene göstermeye çalışmışlardır. Bir şeyi algılamaları için iki-üç
kez tekrar gerekmektedir. Birçoğu çantasından doğru kitabı çıkarıp, doğru sayfayı
açamamaktadır. Kelime dağarcıkları gelişmediğinden öğretmenler konu anlatımlarında sıkıntı
yaşamaktadır. Küçüklerin olduğu bir sınıfın öğretmeni veli faktörüne dikkat çekmiştir. “Veli
çocuğu okula hazırladıysa çocukta problemler en aza iniyor. Küçük yaşta olup sınıfta iyi
seviyede olan öğrenciler de var” ifadesinde bulunmaktadır. Küçükler kendi arasında
gruplaşabilmekte ancak genel oyunlara katılımlarda çekingen davranmaktadır. Küçükler
oyun çağında olduklarından sınıflar onlar için uygun değildir. Küçük yaş grubundan bir
öğretmen sıkıntıların ilerideki yıllarda da de devam edeceğini düşünmektedir örnek olarak da
çocukların nisanda okuma yazmaya geçtiklerini, okuduğunu anlama çalışmalarının tam
anlamıyla yapılamadığını “Biz seneye hala küçüklerle kelime dağarcığı geliştirme, okuduğunu
anlama çalışmaları yapacağız.” sözleri ile dile getirmektedir. Yine bir öğretmen sınıfıyla
ilgili “Küçükler öğretmen ders anlatırken birden kalem, silgi ile kendisine bir oyun kurup
24
oyun oynuyorlar, öğretmenden izin istemeden dersin ortasında oyun hamuru çıkarıp oynama
davranışları dönem sonu gelmesine rağmen görülüyor’’ bilgilerini aktarmaktadır.
Küçüklerde saldırganlık gözlenmiştir. Kendisini bir kenara itilmiş hisseden çocuk bunu acısını
sınıftaki arkadaşlarından çıkarmaya çalışmaktadır. Küçük çocuklarda özellikle sabahları
derste uyuyan öğrenciler bulunmaktadır. Görüşme metinlerinde bulunun bu cümle duruma
örnektir “İki yanına büyük çocuk oturtuyorum ki uyuduğunda düşmesin”. Birçok çocuk
başarısızlığı kabullenmektedir.
Sistemden öncesi ve sonrası
Bir öğretmen eski sistemde kasım ayında tüm çocukların okumaya geçtiğini ancak bu yıl bu
zamanın oyunlarla geçtiğini, harflerin ikinci dönemde bittiğini, okuma- yazmanın geciktiğini
belirtmektedir. Bu yılın bir kaos olduğunu belirten başka bir öğretmen “Çocukların teneffüse
çıkıp-sınıfa gelmeleri bile bir olaydı senenin başında’’ ifadesini kullanmaktadır. Önceki
sistemde daha emin adımlarla yürüyorduk ifadesi kullanılmıştır bir öğretmen tarafından. Bir
öğretmen farkın şimdi görülemeyeceğini, çocukların dördüncü sınıftan beşinci sınıfa
geçtiklerinde anlaşılacağını söylemiştir. Bu sistemde okuma hızının azaldığını, çocukların
okuduklarını anlamadıkları söylenmiştir. Bu sistemde oyuna, serbest zamana daha çok yer
ayrılmış. Eski fiş temelli öğretimin daha iyi olduğunu savunan bir öğretmen; “tüme varım
algılamayı zorlaştırıyor, belki çabuk okumaya geçiyorlar ama seslendirme yapmakla
uğraştıkları için anlama daha sonradan geliyor” demektedir. Eski yıllarda üç beş haftada
oturtulan davranışlar bu yıl altı-yedi ay sürdüğü belirtilmektedir.
Sınıfta yaşanan problemler ile ilgili yapılanlar
Görüşmeye katılan öğretmenlerden biri, iletişim defteri kullandığını belirtmektedir. Öğretmen
çocuğun evde yapacakları ile ilgili bilgilendirme yazıları hazırlamış, her gün çocukların
defterlerine ilgili yazıyı yapıştırmış, çocuk evde bu defteri velisine göstererek veli
yönlendirilmiştir. Başka bir öğretmen harfi önce veliye öğretmiş (sınıfta çocuklara nasıl
öğretecekse) sonra çocuklarla çalışmış ki, veli evde yardımcı olabilsin. Okula erken gelip
küçükler ile ayrıca ek ders yapan öğretmenler de olduğu söylenmiştir. Görüşmelerde dikkat
çeken yöntemlerden bir diğeri ise sınıfta halı kullanılması. Öğretme çocuklar oyun istediğinde
halıyı sermiş oynamışlar. Oyun bittikten sonra derse devam edilmiştir. Öğretmenlerin çoğu
öğretmen-veli ilişkisinin önemini vurgulamaktadır. Neredeyse her hafta veli toplantıları
düzenlenmiş. İletişimin kopmamasının önemi belirtilmektedir. Ev ziyareti yapan öğretmen,
evlere gidip tek tek velilere neyi nasıl yapacaklarını öğreten öğretmenler olmuştur. “Ben tek
25
tek ellerinden tutup yazdıramam ama anneleri yapabilir” ifadesinde bulunmaktadır. Okul yeni
başladığında tuvalete gitmek büyük sıkıntı yarattığı için bir öğretmen pantolonlara cırt cırt
diktirtiğini belirtmiştir. Kendi başına yemek yiyemeyen öğrencileri anneleri evde doyurup
okula gönderdiği, her harfi çocuklar sanki ilk defa harfle tanışıyormuş gibi öğrettiklerini
belirtilmiştir.
Veli değerlendirmesi
Öğretmenlere velilerin sistemi nasıl karşıladıkları sorulduğunda; “Velilerin öğretmen ve
idareye saygısı yok denecek kadar az olduğunu” belirtmektedirler. Okulda tamamlanamayan
etkinlikler evde tamamlandığı için velinin de çok yoruldu belirtilmektedir. Çocuk yeterli
olgunluğa erişememişse, evde normalden daha fazla yardıma ihtiyaç duyulmaktadır. Veli
sistemi bilmemektedir, birçok veli “Paralı olan anasınıfına gideceğine bari birinci sınıfa
başlasın” düşüncesi ile çocuğunu okula göndermektedir. Öğretmen öğretemediği için, çocuk
yeterli düzeyde ve hızda öğrenemediği için, veli ise çocuğunun akademik başarısının geri
kalmasından endişelendiği için stres yaşamaktadır. Bazı veliler öğretmeni kötü, ilgisiz olarak
suçlarken, bazıları da çocuklarını suçlamaktadır. Birçok küçük yaş velisi pişman olduğunu
öğretmenlere söylemiştir. Öğretmenler yıl içinde sıkça rapor alıp devamsızlık yapan
çocukların olduğunu belirtmekteler. “Bazı velilerde çocuğum hayata erken atılacak düşüncesi
var. Evde duracağına, okula gitsin öğretmen uğraşsın” düşünceleri de mevcut. “Çocuğu
zorluk çeken veli de zorluk çekti. Haftalarca okulda bekleyen veliler var. İlgisiz veliler var.
Çocuk okulda aldığıyla kalıyor. Evde destek alamayan çok çocuk var.” Bazı sınıflarda
velilerin %70’i okuma yazma bilmediği belirtilmektedir. “Sosyo - ekonomik açıdan düşük
seviyede olan veliler okulu çocuğunu başından atma yeri olarak görüyor.” “Çocuğunun yaş
özelliklerini bilmeyen veli sürekli öğretmeni suçluyor”. Yaş gruplarının ayrı olduğu okullarda
velilerin daha mutlu ve olumlu oldukları belirtilmektedir. Velinin mağdur olduğunu söylüyor
bir öğretmen. O’na göre “sönük bir nesil yetişmekte”dir. Velilerin maddi ve manevi zarara
uğradığını da belirten öğretmenler vardır.
Veli Görüşmelerinin Değerlendirilmesi
Daha önce gözlem yapılan dört sınıfın velileri ile toplantı yapılmıştır. Bu toplantılar için iki
tane karma sınıf, bir tane büyük sınıf ve bir tane de küçük sınıf seçilmiştir. Toplantılara iki
veya üç öğretmen araştırmacı katılmış ve bir araştırmacı toplantıyı yönetirken diğeri not
tutmuştur. Toplantılar 2012/13 eğitim-öğretim yılında mayıs ayının son haftası, okul
idarelerinin gösterdiği özel salon veya atölyelerde yapılmıştır. Toplam 136 tane veliye sınıf
26
öğretmenleri arayıcılığıyla yapılan bilgilendirme sonucu 65 tane veli toplantılara katılmıştır.
Toplantıya katılım gönüllülük esasına dayanmıştır. Toplantı süreleri yaklaşık bir saat
sürmüştür. Toplantıya katılan velilerin bir kısmı toplantıdan “işimiz var” diyerek on dakika
sonra ayrılmıştır. Kalan velilerin de bir kısmı toplantıya ilgi göstermemiş, diğer kalanların ise
konu hakkında konuşma ve değerlendirme istekleri olduğu ve sorulara samimiyetle yorum
yaparak fikir beyan ettikleri görülmüştür. Toplantı esnasında katılımcı velilerin öğrencilerinin
de sınıf içerisinde katılımcı, çekingen velilerin öğrencilerinin de sınıf içinde çekingen
oldukları gözlenmiştir.
Aşağıda yapılan yorumlar velilerin anlattıkları çerçevesinde gruplandırarak yapılmıştır.
Küçükleri okula kayıt nedenleri
Büyük öğrencilerin velileri ile yapılan görüşme sonucunda veliler çocuklarının isimlerinin
okul listelerinde çıktığı için birinci sınıfa göndermek zorunda kaldıklarını belirtmekteler.
Küçük öğrencilerin velileri konu hakkında tam bilgi sahibi olmadıklarını belirtmekteler. Bir
veli daha önce öğrencisini anasınıfına gönderdiğini ve bu sene ikinci kez anasınıfına
göndermektense birinci sınıfa gönderdiğini belirtmektedir. Birer yaş arayla iki çocuğu olan bir
veli ise “abi okula başlayacağı için kardeşi de özendi” diyerek ve küçüğün de okula gelmek
istediği için onu da birinci sınıfa gönderdiğini belirtmektedir.
61 aylık öğrencisi olan bir veli ise okula gönderme sebebini şu şekilde ifade etmektedir:
“Anasınıfı aslında benim kızım ama birinci sınıfa verdik. 61 aylık yani daha küçük ama doktor
rapor vermedi, anasınıfı gibi olacak dediler biz de gönderdik.”
Öğrencilerin başarı durumları
Veliler ile yapılan görüşmeler sonucu yaş gruplarına göre ayrılan sınıfların daha başarılı ve
daha rahat okumaya geçtiği belirtilmektedir. Karma sınıflarda ise başarının daha düşük ve
tam okuyamayanların olduğu belirtilmektedir. Ayrıca görüşmelerde veliler sınıf
mevcutlarının da önemli bir faktör olduğunu vurgulamaktadır.
Bu konu hakkında karma sınıfta çocuğu okuyan bir veli “Aynı yaş olmaları daha
mantıklı.Bazı okullar sınıfları ayırmış.Bizlerin sınıflarında üç ay boyunca boyama
yaptılar.Benim çocuğum anasınıfına gitti ama hiç okula gitmeyen ile aynı sırada oturdu
sıkıldı,başarısı geri attı.Sınıflar ayrılmalıydı.” diye fikrini belirtmektedir.
Bir sınıfın velileri öğrencilerinin başarısında öğretmenin büyük rol oynadığını, öğretmen
sayesinde tüm sınıfın özgüvenlerinin arttığını belirtmektedir. Daha önce üç yıl kreşe giden
kızının okul için hazır olduğunu düşünen bir veli ise kızının ilk başlarda yazı yazma problemi
27
olduğunu ve sürekli bileğinin ağrıdığını ifade etmektedir. Ayrıca ikili eğitim yapan okullarda
birinci sınıf öğrencileri öğlenci olduğu için okuldan geç gelmekte ve eve geldiklerinde ders
çalışmak yerine uykusu gelip uyuduğunu, bu durumunda da başarıyı olumsuz etkilediğini
sözlerine ilave etmektedir.
Büyük yaş grubundan bir veli oğlunun daha önce anasınıfına gitmediğini bu yüzden de ilk
başlarda altını ıslattığını okula gitmek istemediğini ve çeşitli sorunlar çıkardığını
belirtmektedir. Öğretmenin ilgi ve alakası sonucu toparladığını ve şuan bir sorun kalmadığını
belirtmektedir.
Gelecek kaygısı
Yine yapılan görüşmeler sonucunda bazı velilerde sadece bu seneki başarı değil ileriye
yönelik başarı kaygılarının da olduğu görülmektedir. Bir velinin şu sözleri bu konuyu
vurgulamaktadır: “2006’lı öğrenciler bizden çok öndeler, bu fark dördüncü sınıfa kadar
kapanabilecek mi? Yoksa beşinci sınıfa geçince bizim çocuklarımız bazı eksiklerle mi ikinci
kademeye başlayacaklar?Ben bundan çok endişeliyim.”
Dersin işlenişi
Bir veli kendi okullarında sınıfların yaş farkına göre ayrıldığını ve bu sınıflardaki ders işleme
yöntemlerinin farkını şöyle ifade etmektedir: “Bizim okulumuzdaki diğer sınıflarla
karşılaştıracak olursak küçük sınıflardaki öğrenciler sürekli bir şeyler kesip yapıştırıyor.
Daha çok anasınıfı gibi işliyor dersleri,sesleri daha yeni bitirip okumaya geçtiler.Ama bizim
öğretmenimizin bizim sınıf büyük olduğu için onlarla kesme, yapıştırma, boyamayla çok vakit
harcamadı. Doğrudan seslere okumaya geçti.”
Küçük yaş grubunda öğrencisi olan veli ’’Bu okulda sınıflar büyükler ve küçükler diye
ayrıldığından sorun olmadı. Biz okulumuzda uygulanan sistemi beğendik.Yaşları küçük
olmasına rağmen sorun olmadı.Ayrıca öğretmenlerimizden de çok memnunuz. Bizim
öğretmenimiz hep geriden yavaş yavaş, oyunla geldi. Sıkılmadan çocuklara ders işledi. Birçok
okulda sınıflar ayrılmadı ve söylendiği gibi olmadı. Yani anasınıfı gibi eğitim verilemedi’’
diyerek yaş gruplarının ayrılmasındaki önemi vurgulamaktadır.
Öğrencilerin ders çalışma yöntemleri
Yapılan görüşmeler sonucu evde öğrencilere yardımcı olan bir ebeveyn olduğu sık sık
belirtilmektedir. Karma sınıfta öğrencisi olan bir veli kızının sıkıldığını ve bu yüzden ek kitap
alarak evde birlikte çalıştıklarını belirtmektedir. Başka bir anne de derse başlama zamanını ve
28
ders çalışırken takip edecekleri ders sırasını oğluna bıraktığını söylemektedir. Yine aynı anne
oğluyla beraber okuma yarışı yaparak ders çalıştıklarını belirtmektedir. Ders çalışırken kızının
sıkıldığını belirten veli ise evde de okul çalışması gibi yaptıklarını yarım saat ders 10 dakika
mola yaparak çalışmayı biraz daha eğlenceli hale getirdiklerini belirtmektedir.
SONUÇ
2012/13 eğitim-öğretim yılında yapılan alan araştırmalarının ortak sonuçları bizim
bulgularımızı destemektedir. İlkokula başlama yaşının erkene çekilmesinin eğitim sisteminde
önemli sorunlar yaratmış olması ve eğitime yeni katılan öğrencilerin sisteme entegrasyonunda
da önemli sorunların yaşanmış olması araştırmaların ortak sonucudur. 1960’lı yıllarda
Avrupa’da uygulanan davranışçı pedagojik yaklaşım ilkokula başlama yaşının erkene
alınmasını savunmaktaydı. Bu yaklaşım günümüzde sadece eleştirilmekle kalmamış olup
bütün ülkelerde uygulamadan kaldırılmıştır. Erken okula başlayan çocukların hem
başladıkları yıl hem de ileriki yıllarda eğitim kariyerlerinde önemli sorunlar yaşadıkları uzun
zaman dilimini kapsayan araştırmalarla saptanmıştır. Günümüzde okul olgunluğunun
tespitinde Ekolojik Psikoloji ile Sistemsel yaklaşıma dayanan okula yeterlilik modeli
kullanılmaktadır. Yukarıda tanımlanan bu model, sadece çocuktan hareketle okul olgunluk
yaşının saptanması yerine çoklu bir modelden hareket etmektedir. Toplusal verili durum,
toplumda var olan değer yargıları, ailede sosyalleşme durumu, ailenin eğitime yaklaşımı
okulda uygulanan pedagojik yaklaşımlar gibi çok farklı alanlar göz önünde bulundurularak
çocuklar okula yönlendirilmektedir.
Araştırmamızda üç alanda toplanan veriler değerlendirilmiştir.
2012/13 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminde 8 ilkokul birinci sınıfta yapılan
gözlem raporlarının haftalık toplantılarda değerlendirilmesiyle elde edilen veriler
Aynı dönemde 62 birinci sınıf öğretmeniyle yapılan yarı yapılandırılmış nitel görüşme
metinlerinin analizi
Gözlem yapılan dört sınıfın velileriyle yapılan grup toplantılarının değerlendirilmesi.
Yapılan araştırmada yaş küçüklüğünün dışındaki çocukların okula entegrasyonunda temel
faktörün çocukların okul öncesi eğitime katılmaları olduğu tespit edilmiştir. Küçük olmalarına
rağmen okul öncesi eğitime katılanlar kısa sürede okula daha kolay uyum sağlamışlardır.
“İki yanına büyük oturtuyorum ki uyuduğunda düşmesin”
Küçüklerin sınıfta bir dizi konuda yetersiz kaldıkları gözlenmiştir. Fiziki yetersizlikleri
nedeniyle sınıfta uyuma, ders materyallerini kullanamama, derste tahtayı izleyememe gibi
29
alanlarda yetersizlikler gözlenmiştir. Bu yetersizlikleri aktive eden bir unsur da fiziki ortamın
bu yaş grubuna uygun hazırlanmamış olmasıdır. Çocuklar sıralarında oturamamakta ve zaman
zaman düşmekte, okul merdivenlerini tek başlarına çıkamamaktadırlar. Bazı “küçükler”
okuma öğrendikten sonra dahi dil telaffuz sıkıntısı yaşamaları nedeniyle sınıfta sesli okumak
istememektedir. Fiziki gelişmişlik ve kas gelişmişliğinin zayıflığının nedeniyle ortaya çıkan
bu durumlar küçüklerde agresif davranışları tetiklemektedir. Diğer çocuklar gibi
davranamamaları onları daha hırçın davranışa itmektedir. Bazı sınıflarda diğer çocuklar
“küçükler”e başaramadıkları işlerde yardımcı olmaktayken bazı sınıflarda ise “küçük”
oldukları vurgulanarak diğer çocuklar tarafından dışlanmaktadırlar. Bazı öğretmenlerin
öğrencilerin dayanışmacı davranışlarını destekleyerek aktive etmesi saptanmış olmasına
rağmen “küçükler” kavramı artık hem öğretmenler hem bütün çocuklar tarafından kullanılan
bir kavram haline gelmiştir.
“Küçükler okula ne için geldiklerini bilmiyor”
Yukarıda bahsedilen yetersizliklerin yanı sıra “küçükler” okulda ciddi konsantrasyon sıkıntısı
yaşamaktadırlar. Yemeklerini yalnız başına yiyememe, tuvaleti kullanamama gibi öz bakım
yetersizlikleri gözlenmekte, eşyalarına sahip olamama, diğer çocuklar gibi dersi izleyememe
ve dersi izlemek yerine kalem ve silgiyle oyun kurmak gibi davranışlar göstermektedirler.
Okul kültürünün gerektirdiği davranışlara uyamama sadece bunlarla sınırlı değil “küçükler”
ev ödevlerini yapmama, defterlerini evde unutma gibi davranışların yanı sıra dersi keserek
oyun oynama isteklerini dile getirme gibi davranışlar göstermektedirler.
“Çocuklar dersten sıkıldığında yere halı sererek üzerinde oynuyoruz”
Öğretmenler çoğunlukla karma sınıflarda paralel ders işlemek zorunda kalmaktadırlar. Bu
sınıflarda öğretmenler iki farklı öğrenci grubunun ikisini birlikte motive etmekte
zorlanmaktadırlar. Ortak yapılan derslerde “küçükler” izleyemezken diğerlerinin canı
sıkılmakta ve sınıfta konsantrasyon düşmektedir. MEB’in gönderdiği kitaplar “küçükler” in
sosyal, fiziksel ve bilişsel gelişmesine uygun değil ve onların okul kültürüne uyumunu
desteklememektedir. Öğretmenler mekanı küçüklere uygun düzenlemek için çeşitli yöntemler
geliştirmişlerdir. Sınıfa halı getirmek, “küçükler” için koruyucu köşe hazırlamak gibi.
Kendileri materyal üretmek için çaba harcamışlar fakat bu iki gruba uygun materyal
üretiminde ciddi sorunlar yaşamışlardır. Böylece küçüklerin bulundukları sınıflar öğretmen
tarafından bir yük olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca sınıf öğretmenleri kendilerinin bu gruba
yönelik bir eğitim almadıklarını belirtmektedirler. Küçüklerin büyük kısmı okuma yazmada
30
gecikmiş ve ders müfredatının da tamamının uygulanması mümkün olmamıştır.
“Ana sınıfı gibi olacak dediler biz de gönderdik”
Sosyo-ekonomik durumu düşük olan veliler küçük çocukların okulda karşılaşacakları
sorunları bilmeden çocuklarını okula gönderdiklerini söylemekte, ücretli olan ana sınıfına
göndermektense çocuklarını birinci sınıfa göndermeyi tercih ettiklerini ifade etmektedirler.
2012/13 eğitim-öğretim yılında 60- 66 aylık çocukların isimlerinin listelerde yayınlanması
nedeniyle veliler çocuklarının okula kaydını bir zorunluluk gibi düşünerek hareket etmişlerdir.
2013/14 eğitim-öğretim yılında bu durum değiştirilmiştir. Okullar da 66 aydan küçük
çocukları almamak için velileri ikna etmeye çalışmıştır. Yasalarla düzeltilmeyen bir durumun
eğitimciler tarafından düzeltilmesi beklenmiştir. Homojen birinci sınıflarda dersler daha
uyumlu verilerken karma sınıflarda hem öğretmenler açısından hem de çocuklar açısından
yukarda belirtildiği gibi ciddi sorunlar yaşanmıştır.
KAYNAKÇA
Bukow, W. D./Llaryora, R./Sauer-Burghard, B.: Plaedoyer für einen anderen paedagogischen
Umgang mit ethnischen Minderheiten. In: Becher, H. R./Bennack, J. (Hrsg.). Taschenbuch
Grundschule. Hohengehren 1993. S. 50 – 84.
Çelenk, S.: İlkokuma yazma Öğretiminde Kuluçka Dönemi. Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Dergisi cilt :36, sayı:1-2, 2003.
Güven, İ.: “Eğitimde 4+4+4 ve Fatih Projesi Yasa Tasarısı = Reform mu?” İlköğretim
Online, 11(3), 2012. http://ilköğretim-online.org.tr, erişim: 30.01.2014. S. 556 – 577
Hundertmarck, G.: Das Schulbereite Kind. Förderung der Schulfaehigkeit und
Schulbereitschaft. Donauwörth 1985.
Kapçı, E.G. ve arkadaşları: Söyleşi, Eleştirel Pedagoji, Sayı:31, Ocak-Şubat 2014. S. 7 – 10.
Luhmann, N./Schorr, K. E.: Reflexionsprobleme im Erziehungssystem. Stuttgart 1979.
Maurer, F.: Lebenssinn und Lernen. Zur Anthropologie der Kindheit und des Jugendalters.
Langenau-Ulm 1990.
Nickel, H.: Entwicklungspsychologie des Kindes- und Jugendalters. Band 1: Allgemeine
Grundlagen. Die Entwicklung bis zum Schuleintritt (3. Aufl.). Bern 1982.
Nickel, H.: Das Problem der Einschulung aus ökologisch-systematischer Perspektive. In:
Psychologie in Erziehung und Unterricht 3 1990. S. 217 – 227.
31
Nickel, H./Schmidt-Denter, U.: Vom Kleinkind zum Schulkind. München 1988.
Piaget, J.: Das Weltbild des Kindes. Frankfurt a. M. 1980.
Schmidt-Denter, U.: Vorschulische Entwicklungsförderung. In: M. Hasselhorn & W.
Schneider (Hrsg.), Handbuch der Entwicklungspsychologie Göttingen: Hogrefe 2007. S. 547-
557.
Türk Tabipleri Birliği, Çocukların Gelişim Süreçleri ve Okula Başlama, Türk Tabipleri Birliği
Yayınları, Ankara. Eylül 2012.