ri̇sk (gi̇ri̇şi̇m) sermayesi̇
TRANSCRIPT
Sermaye Piyasası Kurulu tarafından 6 Temmuz 1993 tarih ve
21629 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ‘’Risk Sermayesi
Yatırım Ortaklıklarına İlişkin Esaslar’’ Tebliği’nin 3.
maddesinde risk sermayesi şu şekilde tanımlanmıştır:
Türkiye’de kurulmuş ve kurulacak olan, yüksek gelişme
potansiyeli taşıyan ve menkul kıymetlerinin likiditesi düşük
olan girişim şirketlerince birinci el piyasalarda ihraç edilen
sermaye piyasası araçlarına yatırım yapılarak
gerçekleştirilen, uzun vadeli kaynak artırım biçimine risk
yada girişim sermayesi yatırımı denir.
Girişim sermayesi, yeni fikir, buluş ve teknoloji geliştirmekle
beraber bunu ticari ürün haline getirmek için yeterli finansal
kaynağa sahip olmayan kişi ya da grubu öz kaynakla
finanse eden girişim türüdür. Bir başka deyişle, girişim
sermayesi, yüksek büyüme potansiyeline sahip girişimlere
yapılan yatırımı ifade etmektedir.
Girişim sermayesinde temel süreç, piyasa içinde boşluğu
ve ihtiyacı hissedilen parlak bir fikir ya da buluşun
araştırma geliştirme (AR-GE) aşamalarından başlayarak,
pazarlama ve satışına kadar geçen dönemdeki sermaye
ihtiyacının karşılanmasıdır.
Sistemin işlerliği ise bu sermaye ihtiyacını karşılamak
üzere, fon fazlası olan yatırımcıları ya da nakdini
değerlendirme peşindeki girişimcilere bu süreci finansal
olarak karşılama görevi veriyor.
Buna risk sermayesi de deniyor. Risk sermayesi (Ya da
girişim sermayesi) bu anlamda değerlendirilirse, kısa bir
ifadeyle, kendilerine sermaye arayan firma veya yeni
fikirleri olan girişimcilerin, kendilerine sermaye yatırımı
yapabilecekleri yeni fikirleri olan girişimciler ve firmaları
arayan "risk almaya hazır" sermayedarlar ile buluşması
olarak tanımlanabilir.
Girişim sermayesi yatırım ortaklıkları, fonlarındaki kaynakları
iş fikirleri olan ve gelecek vaat eden şirketlere yatırarak bu
şirketlerin üreteceği katma değerlerden faydalanmayı ve "en
iyi zamanda" ortaklıktan ayrılmayı hedefleyen şirketlerdir.
Yani, girişim sermayesi şirketleri geliştirilen ürünü hayata
geçirebilmek için kurulacak yeni işletmeye (girişimci
işletme) hisse senetleri karşılığında fon sağlamakta ve
böylece yeni ürünü geliştiren kişi ya da gruba (proje
sahibi) ortak olmaktadır.
GSYO olarak adlandırılan Girişim Sermayesi Yatırım
Ortaklıkları kayıtlı sermayeli olarak kurulan ve çıkarılmış
sermayelerini esas olarak girişim sermayesi yatırımlarına
yönelten ortaklıklardır. GSYO girişim sermayesi yatırımlarının
gerçekleştirilmesinde kullanılan araçlardan biridir. Sonuçta
girişim sermayesi yatırımı, bir yatırım kararı olup, bunu kişiler
veya herhangi bir şirket de yapabilir.
Bir GSYO aynı zamanda bir kurumsal yatırımcı ve bir
sermaye piyasası kurumudur. Bu sebeple GSYO'ların
faaliyetlerinde sermaye piyasası mevzuatına uyum sağlaması
gerekmektedir. Portföyündeki girişim sermayesi
yatırımlarından kar sağlayan girişim sermayesi yatırım
ortaklığı, yılsonunda bu karı ortaklarına temettü olarak
dağıtabilmekte ve böylece girişim sermayesi gelirini
ortaklarına aktarabilmektedir.
Girişim sermayesi yatırım ortaklıkları girişim sermayesi
yatırımlarına portföy değerlerinin en az % 50'si oranında
yatırım yapmak zorundadırlar. Asgari % 50 oranı
sağlanamazsa SPK'ya başvurulur ve SPK yapacağı
değerlendirmede bir defaya mahsus olmak üzere ortaklığa
bir yıl süre tanıyabilir.
Girişim sermayesi şirketlerinin ülke ekonomisi açısından
en temel işlevi, iyi bir fikre sahip çıkarak, bu fikirden
başarılı bir şirket yaratmaktır. Aynı zamanda, yeni fikirlerin
hayata geçirilmesine yardımcı olarak yaratıcılık ve
girişimciliği teşvik etmektedir.
İster gelişmiş isterse gelişmekte olan ülke olsun, genelde
ülke ekonomisi içerisinde sayı bakımından en az % 99
paya sahip olan Küçük ve Orta Boyutlu İşletmeler (KOBİ)
esneklikleri itibariyle daha fazla yenilik üretme
potansiyeline sahip olmakla beraber yeni projeleri hayata
geçirecek finansal kaynağa çoğunlukla sahip değildir.
Örneğin ülkemizde KOBİ’ler banka kredilerinden yeterince
yararlanamamaktadır. Girişim sermayesi şirketleri
KOBİ’lerin yenilikçi projelerine özkaynak desteğiyle
yardımcı olarak bu firmaların finansman sıkıntısına çözüm
olabilmektedir.
Bu faydaları nedeniyle, girişim sermayesi şirketleri, ülke
kalkınmasında önemli bir rol oynarlar. Her ne kadar,
girişim sermayesi şirketleri genellikle başlangıç
sermayesini finanse etme anlamında kullanılsa da, teorik
olarak şirketlerin yaşam eğrilerinin değişik aşamalarında
da yatırım yapabilmektedir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'na göre, girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının kazançları kurumlar vergisinden istisnadır. KVK'nun 15'inci maddesinin 3 numaralı fıkrasında girişim sermayesi yatırım ortaklığı kazançlarından, dağıtılsın veya dağıtılmasın, kurum bünyesinde % 15 oranında vergi kesintisi yapılacağı hükme bağlanmış olmakla birlikte, 2009 yılı14594 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile bu kazançlar üzerinden yapılacak olan (bu kazançlar dağıtılsın dağıtılmasın ) stopajın oranı da % 0 olarak belirlenmiştir.
GSYO'lar;
Portföylerini çeşitlendirmek amacıyla ikinci el piyasalarda
işlem gören sermaye piyasası araçları ile para piyasası
araçlarına (mevduat vs.) yatırım yapabilir,
İMKB Gelişen İşletmeler Piyasasında piyasa danışmanlığı
hizmeti verebilirler.
GSYO'lar ayrıca bir yıldan kısa vadeli olanlar için en son
bağımsız denetimden geçmiş mali tablolarında yer alan
özsermayelerinin yarısını, bir yıl ve daha uzun vadeli olanlar
için özsermayelerinin iki katını aşmamak kaydıyla
borçlanabilirler.
GSYO’lar hem azınlık hem de çoğunluk hissedarı olabilir ancak genellikle azınlık hissesi (%49) sahibi olarak kalmayı tercih ederler.
Sağlanan finansman kaynağı uzun vadeli, geri ödemesiz ve faizsizdir.
Ortak olunan şirketlere yeni ürün ve hizmet geliştirme, kurumsal yönetim gibi konularda destek sağlarlar .
Şirketlerin yönetimlerine aktif katılımda bulunarak stratejik
kararların alınmasına ve kurumsallaşma süreçlerine katkı
sağlarlar.
GSYO’lar genellikle şirket yaşam döngüsünün 2. ve 3.
(üreten, hizmet veren ve teslimata başlayan ancak kara
geçememiş veya satışları artan ve kara geçmiş)
aşamalarındaki şirketlere yatırım yapmayı tercih ederler.
GSYO’lar yatırımlarından genellikle 3 ile 7 yıl arasında
çıkmayı hedeflerler.
Girişim sermayesi yatırımlarını temel olarak girişim
şirketlerine doğrudan ve dolaylı olarak ortak olunması ve
girişim şirketlerinin borçlanma araçlarının satın alınması
diğer bir ifadeyle girişim şirketlerine kreditör olunması olarak
iki durumla inceleyebiliriz.
Girişim şirketlerine doğrudan ortak olunması bu şirketlerin
hisse senetlerinin satın alınması anlamındadır. GSYO'lar
dolaylı olarak da girişim şirketlerine ortak olabilirler, bu
dolaylı ortaklığı yurtiçinde kurulu özel amaçlı şirketler
(holdingler) ve girişim sermayesi fonları ile yurtdışında kurulu
girişim sermayesi fonları üzerinden gerçekleştirebilirler.
Bahsedilen bu dolaylı yapıların ortak özelliği gerek yurtiçinde
gerekse yurtdışında kurulsun, faaliyet amaçlarının sadece
yurtiçinde kurulu girişim şirketlerine yatırım yapmak
olmasıdır.
Girişim sermayesi şirketi için yatırım kararını verirken önemli
olan ölçütler; girişimci şirketin yöneticilerinin yeterliliği,
üretilecek malın özelliği, pazarlanabilirliği ve kâr beklentisidir.
Kriterler Gelişmiş Ülkeler Gelişmekte Olan Ülkeler
Önemlilik Katsayısı Çok
Önemli
Önemli Az
Önemli
Önemsiz Çok
Önemli
Önemli Az
Önemli
Girişimcinin Yönetim Becerisi 100 - - - 100 - -
Risk Sermayedarının Yönetim
Becerisi
14 72 14 - 40 40 20
Taraflar Arası Yakın ilişki 57 29 14 - 40 40 20
Girişimcinin Finansal Taahhüdü 57 29 - 14 60 40 -
Hızlı Büyüme Potansiyeli 57 14 29 - 80 - 20
Uzun Vadede Kazanç Potansiyeli 72 28 - - 60 40 -
Kısa Vadede Gelir Potansiyeli 14 43 29 14 40 60 -
Çıkış Yolları Potansiyeli 14 72 14 - 40 60 -
Girişim sermayesi şirketinin girişimci işletmede hangi
oranda pay sahibi olacağı proje sahibi ile yapılan
pazarlıkların sonucuna bağlıdır. Projenin riski arttıkça,
girişim sermayesi şirketinin alacağı payın da artacağı
söylenebilir.
Girişim sermayesi şirketleri sağladıkları finansman desteğinin
yanı sıra yatırım yaptıkları firmaya, aşağıdaki konularda da
hizmet sunmaktadır.
İşletme stratejisinin belirlenmesi,
Şirketin mali yapısının periyodik olarak planlanması
Ortaya çıkabilecek muhtemel sorunların başlangıçta negatif
eğilimler (trends) yoluyla tespit edilmesi,
Bütçe sisteminin geliştirilmesi,
Pazar problemlerinin çözümü,
Maliyet kontrolünün sürekli izlenmesi,
Nakit akımlarının yönetim ve kontrolü,
Nakit ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla finans
kuruluşları ile işbirliğinin yapılması,
İşletme problemlerinin çözümü için danışman firmaların
bulunması vs
Amerika’nın göçmen atalarından gelen girişimci ruhları, girişim sermayesi uygulamalarını “venture capital” olarak ortaya çıkarmış ve ilk günden itibaren başarı ile uygulamıştır. II. Dünya Savaşının ardından Laurance Rockefeller, cephede beraber savaştığı asker arkadaşlarına, savaştan sağ dönmeleri halinde iş kurmak için yardım sözü vermiştir. Savaştan sonra iş kurmak isteyen arkadaşlarının müracaatı üzerine Rockefeller, arkadaşlarına söz verdiği gibi yardımda bulunmuş, ancak; bu yardımı bir borç veya kredi olarak değerlendirmek yerine, kurdukları işletmelerden hisse alarak onlara ortak olmuştur. Bu girişim, modern anlamda ilk girişim sermayesi uygulaması olarak adlandırılmaktadır.
1946 yılında Amerika’da kurulan The American Research and
Development Corporation ilk kurumsal girişim sermayesi
şirketi olarak kabul edilmektedir. 1958 yılında kabul edilen
Small Business Investment Act (Küçük Ölçekli İşletme Yatırım
Kanunu) girişim sermayesi şirketlerine özel bir statü vermiştir.
ABD'de girişim sermayesinin gelişmesindeki en önemli etken,
bu ülkede teknik ve maddi deneyimi olan yeteri kadar
girişimcinin bulunması olmuştur. Uzun vadeli sermaye
kazançlarından alınan gelir vergisi oranının az olması girişim
sermayesinin çekici ve uygulanabilir bir yatırım aracı olmasını
sağlamıştır.
Ülkemizde küçük girişimcilerin korunması ve teşvik
çalışmaları planlı dönemle başlamış ve özellikle İkinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı ile teşvik tedbirleri sistematik şekilde
girişimcilere sunulmuştur. Devlet, çeşitli banka ve
kuruluşlar tarafından küçük girişimciyi desteklemeye
yönelik çalışmalar sürdürmektedir. Ancak gerçek anlamda
ilk girişim sermayesi ile ilgili ek çalışmalar 1986 yılında,
dönemin devlet bakanlarından, Tınaz Titiz yönetiminde
gerçekleştirilmiştir.
Ülkemizde, girişim sermayesi ile ilgili ilk çalışmalar 1986
yılında başlamakla beraber, ilk girişim sermayesi şirketi 1996
yılında kurulmuştur. Bunu yeni kurulan girişim sermaye
şirketleri takip etmişse de gelişmiş ülkelere kıyasla girişim
sermayesi şirketlerinin iş hacmi halen çok yetersiz
durumdadır.
Girişim sermayesinin gelişimini engelleyen en önemli
etmenler; sermaye piyasasının gelişmemiş olması ve
mülkiyet hakkının yeterince korunamamasıdır.
Ülkemizdeki yasalar, fikir haklarını koruyacak ve gelişimi
teşvik edecek seviyede değildir. Ayrıca, finansal kaynak
yetersizliği nedeniyle, AR-GE harcamalarına ayrılan pay
yeterli düzeyde değildir. Bu yüzden de yeni patent üretimi
sınırlı sayıda kalmakta ve dolayısıyla desteklenen proje
sayısı da çok az olmaktadır.
Rhea Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı A.Ş.
İMKB nezdinde işlem gören bir girişim sermayesi yatırım
ortaklığı olan eski ünvanı ile Vakıf Girişim Sermayesi Yatırım
Ortaklığı A.Ş. 22 Nisan 1996 tarihinde Türkiye’nin ilk girişim
sermayesi yatırım ortaklığı olarak kurulmuştur.
İş Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı A.Ş.
İş Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı 2000 yılında faaliyete
geçmiş olup, Türkiye’de en çok işlem yapan girişim sermayesi
yatırım ortaklığı konumundadır. 2000 yılından bu yana 12
şirkete yatırım yapıp, 4 yatırımdan çıkış gerçekleştirmiştir.