roberto bolaÑo’nun 2666 adli romaninda rİzomatİk

148
i T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ BATI DİLLERİ ve EDEBİYATLARI ANABİLİM DALI İSPANYOL DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK (KÖKSAPSAL) YAPI İNCELEMESİ Banu KARAMANLI 2501160399 TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. Rafael CARPINTERO ORTEGA İSTANBUL – 2020

Upload: others

Post on 01-Aug-2022

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

i

T.C.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

BATI DİLLERİ ve EDEBİYATLARI ANABİLİM DALI İSPANYOL DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK (KÖKSAPSAL)

YAPI İNCELEMESİ

Banu KARAMANLI 2501160399

TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. Rafael CARPINTERO ORTEGA

İSTANBUL – 2020

Page 2: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

ii

Page 3: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

iii

ÖZ

ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK (KÖKSAPSAL) YAPI İNCELEMESİ

BANU KARAMANLI Roberto Bolaño´nun 2004 yılında ölümü sonrasında yayınlanan, çağdaş

dünya edebiyatı eserleri arasında anılan üst kurmaca (métafiction) romanı 2666 üzerinde yapılan çalışmamızda; Fransız düşünürleri Deleuze ve Guattari´nin sosyal

düzenleme kuramı ışığında olay bazlı göstergebilim yaklaşımıyla, ağaçvari

geleneksel roman yapısını aşarak modelledikleri rizomatik (köksapsal) roman

özellikleri baz alınmaktadır. Romanda belirlenen, üretkenlik için katılımcıların biraraya

gelerek oluşturduğu düzenlemeler (l’agencements) ; rizomatik roman yapısının

özellikleri olan bağlantısallık, heterojenlik, çokluk, kırılma, kartografi ve kalıp-baskı

olarak somutlaştırılırken, kuramcıların tanımları aşamasında sarmaladıkları aiôn

(zamansız zaman)/ göçebelik/ pürüzsüz alan/ kara delik, ritornello, kaçış çizgileri/

hayvan-oluş/ organsız beden/ yersizyurtsuzlaşma gibi rizomatik kavramlarla birlikte

incelenmektedir.

Yeraltında görünmeyen bağlantılar üzerinden yatay olarak ilerleyen ve

üretkenliğe açılan noktalarda yeryüzüne çıkan kök yapısına ait biyolojik bir kavram

olan rizom (köksap), edebi metin incelemelerinde çok farklı paydaşın birbirine

bağlantılandığı düzenlemelerin somut bir modeli olarak kullanılır. Rizomatik yapıdaki

kitaplarda göçebe özellikleri ağır basan karakterlerin başlangıcı ve bitişi olmayan açık

uçlu iç içe geçmiş macera süreçleri okuyucunun istediği sırayla okunabilir. Rizomatik

roman incelemesinde tek cevaplı sorular yerine, çokluklara açılan yaklaşım

kullanılırken; karakterlerin geleneksel ortamdaki baskıdan, alışkanlıklarından kaçış

çizgileri izinden yaratıcılığa doğru yersizyurtsuzlaştıkları noktaya ulaşma sürecini

tetikleyen güçler değerlendirilir. Karakterlerin çok boyutlu ve heterojen ilişkilerinin

nasıl işlediği, oluş süreçlerinde kazandıkları göçebevari esnek yaklaşımlarıyla

çelişkilere karşı kaynaşan tepki ve etkilerden, çoksesli kolektif görüşten doğan içerik

ve anlatımın duygulara olan etkileri değerlendirilir. Deleuze ve Guattari’nin tanımıyla

kendi dilinde bir yabancı gibi yazılan minör edebiyat özelliğinde olduğu gibi öznellikten

uzaklaşarak serbest dolaylı anlatım ile ulaşılan çoksesliliğin çokyönlü tarafsız bakış

açısından kolektif sese uzanılır. Yirminci yüzyıldaki insanlığın utanç resimleri olan II.

Dünya Savaşı kamplarındaki ve Meksika’nın kuzey sınırındaki çözümsüz kadın

Page 4: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

iv

cinayetlerinin toplu mezarları toplu hafızaya saygı duruşu olarak okuyucunun önüne

serilir.

2666 romanı, roman ismi, epigrafı ve açık uçlu beş bölümü üzerinden

metinlerarasılık kullanımıyla yazarın kendi roman ve hikayeleri ile birlikte, farklı

romanlara, tarihe ve farklı disiplinlere bağlanır, sonuca ulaşmayan romanda

gözlemlenen karakterlerden öte deneyimledikleri olaylar arasındaki bağlantılar öne

çıkar. Kitap gerçek eserlere, sanatçı, düşünür ve bilim insanına referanslar vererek

okuyucuyu roman dışında da araştırmaya sevk eder. Karakterler arasındaki çoklu

bağlantılarla çok parçalı ve sarmal yapıda yazılan içerik; gerçek ve hayal gücü, hayal

ve bilinçaltı, hatıra ve tarih, anılar ve kabuslar arasında salınarak seyreder.

Anahtar Kelimeler : 2666, Roberto Bolaño, Deleuze ve Guattari, Göstergebilim,

Rizomatik (Köksapsal) Roman

Page 5: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

v

ABTRACT RHIZOMATIC ANALYSIS OF ROBERTO BOLAÑO’S NOVEL 2666

BANU KARAMANLI Our analysis of the contemporary posthumous novel 2666 of Roberto Bolaño

is based on the rizomatic novel of French philosophers Deleuze and Guattari that is

modelled through the event-based semiotics under the light of their assemblage

theory. Rhizome is a biological concept of an underground root form with multiple

connections that is used as a model for the assemblages formed to create or produce

in the rizomatic novel. Rhizomatic books are written in fragments with multiple

connections between different points of the book that lets the reader to chose a

personal reading sequence including the arborescent structure, without a beginning

or an end where everything generates from the middle. 2666 as a novel of

metaliterature is formed by five open ended parts connected through its nomadic

characters and their open ended stories that are interconnected to each other at one

point or another. The french philosophers state the characteristics of the rizomatic

novel as heterogenity, connectivity, multiplicity, rupture, cartography, decalcomanie

that are concreted in their studies by the integration of the rizomatic concepts like

aiôn, nomad, deterritorialization, smooth surface/ black hole, ritornello, line of flight,

being-animal/ body without organs/ decodification

The definition of the minor literature of Deleuze and Guattari where the story

is told within a major language from multiple and neutral points of view including the

voice of the minorities is in line with the novel written in spanish as the maternal

language of the author which releases away from subjectivty by the use of a

fragmented narrative through a polifonic voice of the multiple characters. The content

and expression merges to trigger the senses of the reader to question the forces

behind the events and relations narrated with a neutral and multiple perspectives

leading the reader to question the monumental shame of the humanity of the twentieth

century. The novel stands like a respect to common memory for the common

cemeteries of the concentration camps of II. World War and of the dead bodies of the

unresolved serial murders of women in Santa Teresa and of all others to be

experienced.

The voyages of deterritorialization of different nomadic characters written in

the fragmented format blurring the lines between the frontiers lets the reader travel

harmoniously through fiction and reality, dreams and memories, history and

Page 6: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

vi

subconscious. Stories in the novel full of intertextualities through multiple references

to real world strengthening the infra-reality created by more than eight hundred and

forty characters, half of which are actual philosophers, writers, artists, scientists.

Multiple stories of multiple characters interrelated and interconnected with each other

without any hierarchy confirms the rizomatic model of the assemblages of Deleuze

and Guattari.

Key Words: assemblage, 2666, Roberto Bolaño, Deleuze and Guattari, Rhizome,

Nómad, deterritorialization, line of flight, semiotique

Page 7: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

vii

ÖNSÖZ Sosyal Bilimler alanında bana bu fırsatı tanıyan ve yön veren İstanbul

Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı Bölümü’ndeki tüm öğretim üyelerime ve

özellikle kavramların arasında kaybolmadan çalışmamızın sonuca ulaşmasında

kurtarıcı olan değerli danışmanıma ve çalışmanın her aşamasında desteğini

esirgemeyen tüm akademisyenlerime çok teşekkür ederim. Daima yanımda olan

canım annem ve babam için kelimeler kifayetsiz, mesafeler tanımsız.

BANU KARAMANLI

İSTANBUL, 2020

Page 8: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

viii

İÇİNDEKİLER ÖZ………………………………………………………………………………………………………………………………………………..İİİ ABTRACT ........................................................................................................................................ V ÖNSÖZ .......................................................................................................................................... Vİİ GİRİŞ .............................................................................................................................................. 1

BİRİNCİ BÖLÜM

DELEUZE VE GUATTARI’NİN RİZOMATİK (KÖKSAPSAL) GÖSTERGEBİLİM YAKLAŞIMI 1.1. GÖSTERGELER SİSTEMİNDEN OLAY BAZLI GÖSTERGEBİLİME .................................................... 8

1.1.1. Yapısalcılıktan Ötesine Göstergebilim .................................................................................. 8 1.1.2. Olay Bazlı İşlevsel ve Dönüşümsel Göstergebilim ............................................................... 11

1.2. RİZOMATİK ROMANDA DÜZENLEMELERİN İLETİŞİMİ .............................................................. 18 1.2.1. Düzenlemeler (L’agencements) .......................................................................................... 18

1.2.1.1. Edebi Metinde Düzenlemelerin Analiz Yöntemi ....................................................................... 24 1.2.2. Rizomatik Metin Kavramı ve Özellikleri .............................................................................. 26

1.2.2.1. Çokçeşitlilik, Bağlantısallık ve Çokluk ........................................................................................ 30 1.2.2.2. Kırılma ........................................................................................................................................ 33 1.2.2.3. Kartografi ve Kalıp-baskı ............................................................................................................ 40 1.2.2.4. Pürüzsüz Düzlemdeki Göçebelik ................................................................................................ 43

1.2.2.4.1. Gizemli Kara Delik .............................................................................................................. 45 İKİNCİ BÖLÜM

GÖÇEBE RUHLU YAZAR ROBERTO BOLAÑO ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

2666 ROMANININ İÇERİĞİ VE KAPSAMI 3.1. “ELEŞTİRMENLERLE İLGİLİ BÖLÜM” ................................................................................................... 54 3.2. “AMALFİTANO’YLA İLGİLİ BÖLÜM” ................................................................................................... 55 3.3. “FATE’LE İLGİLİ BÖLÜM” ................................................................................................................. 55 3.4. “SUÇLARLA İLGİLİ BÖLÜM” .............................................................................................................. 56 3.5. “ARCHİMBOLDİ’YLE İLGİLİ BÖLÜM” ................................................................................................... 57

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 2666 ROMANINDA RİZOMATİK ÖZELLİKLERİN İNCELENMESİ

4.1. RİZOMATİK YAKLAŞIMIN YAKALANMASI ................................................................................. 59 4.2. RİZOMATİK ROMAN .................................................................................................................. 61

4.2.1. Çokçeşitlilik, Bağlantısallık ve Çokluk ................................................................................. 67 4.2.2. Kırılma ................................................................................................................................ 83 4.2.3. Kartografi ve Kalıp-Baskı .................................................................................................... 98 4.2.4. Pürüzsüz Düzlemdeki Göçebelik ....................................................................................... 109

4.2.4.1. Gizemli Kara Delik .................................................................................................................... 120 SONUÇ ........................................................................................................................................ 124 KAYNAKÇA ................................................................................................................................. 132 EKLER ......................................................................................................................................... 138 1. ROBERTO BOLAÑO’NUN ESERLERİ: ..................................................................................... 138 2. İSPANYOLCA ÖZET : ............................................................................................................ 139

Page 9: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

1

GİRİŞ İletişim araçlarının da katkısıyla yer ve zaman sınırlarını aşan, farklı

katılımcıların bağlantılarıyla kurulan düzenlemeler1 (l’agencement) her geçen gün

sosyal, ekonomik, kültürel ve bilimsel alandaki gelişmeleri etkiler. Farklı bakış

açılarındaki kültürlerarası kaynaşma edebiyat alanına da yansır. Tek bir coğrafya ile

sınırlı kalmayan dünya edebiyatı eserlerinin de birçok dile çevrilerek çok farklı dil ve

kültürdeki okuyucular tarafından takip edildiği, farklı coğrafyalarda çevrildiği dillerde

edebi ödüller aldıkları gözlenir. Coğrafi sınırları aşan çoklu düzenlemelerle donanmış

güncel roman içeriği, metinlerarasılık2 (intertextualité) aracılığı ile metnin de dışına

çıkar, diğer yazı, eser ve olaylarla bağlantılar kurarak, disiplinler-arası referanslarla

felsefe, sanat ve bilim üzerinden yeni boyutlar kazanır, ağaçvari geleneksel yapıların

dışında yeni alt okumalara fırsatlar sunar. Güncel roman okumalarında alternatif

olabilecek yaratıcı yaklaşımlarıyla, Fransız filozof Gilles Deleuze (1925-1995) ve

psikoanalist düşünür Félix Guattari (1930-1992) olay bazlı göstergebilim3

(semiotique) alanında farklı bakış açılarının ayrışmalı sentezini4 (synthése

disjonctive) rizom kavramında somutlaştırırlar. Çalışmamız için seçilen güncel dünya

edebiyatı5 alanındaki Roberto Bolaño (1953-2003)’nun 2666 romanının

incelenmesine ışık tutması için çokçeşitliliğe karşı esnek yaklaşımı ve metinlerarası

çok boyutlu bağlantısallığa açılması nedeniyle; Fransız düşünürlerin model aldıkları

rizom (köksap) kavramı ve geleneksel tektip ağaçvari roman yapısına yeni boyutlar

katarak incelemeye aldıkları rizomatik kitap özellikleri rehber olarak seçilmiştir.

Ferdinand de Saussure (1857-1913) ‘ün dilbilim çalışmalarında gösterge

sistemi olarak tanımlanmış olan göstergebilgisi çok farklı disiplinde iletişimsel

1 Belirli bir düzene göre biraraya gelmiş olan nesne, arajman. (TDK http://sozluk.gov.tr.) Deleuze ve Guattari ‘nin farklı özellikteki katılımcıların yaratıcı ve üretici bağlantılar içine girdikleri düzenek, örgütlenme (agencement,(fr), agenciamiento (esp), assemblage (ing) ) 2 Julia Kristeva 1965’te yapısalcılık ötesi çalışmalarında farklı metinlerin birbirine atıfta bulunması, örnek alınması için kullanır, farklı medya ve ortamlar arasında yapılan atıflar için de medyalar-arasılık terimi yerini alır. 3 Semiyoloji (gösterge bilimi) iletişim amacıyla kurulan her türlü gösterge dizgesinin yapısını ve işleyişini inceleyen bilim dalı (TDK http://sozluk.gov.tr ) Çalışmada dilbilimsel anlambilim (semiologie) için göstergebilgisi, dilden bağımsız göstergeler dizgesi iletişimi (semiotique) için de göstergebilim terimleri kullanılacaktır. 4 Ayrışmalı sentez (synthése disjonctive) öznelliklerin yitirilmediği bastırılmadığı harman 5 Bolaño’nun eserleri Postmodern ve Hispanik Edebiyatı kapsamında incelenmiş olsa da bir düzeltme anatolojisi olarak Dünya Edebiyatı kapsamında incelenmesinin önemi iredelenir. Roberto Bolaño as World Literature, ed. Nicholas Birns ve Juan E. De Castro, Bloomberg, 2017

Page 10: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

2

uygulama alanı bulurken, gönderen ve alıcı arasındaki bağlantıların çeşitlenerek

çoğalması, anlamlandırma sürecinde birebir eşleşme yönteminin sınırlarını aşar.

Yapısalcılıkta bu süreç ortak yapısal özellik arayışı üzerinden ve “diğer” kavramında

gelişen ikili zıtlıklar ile kapalı bir sistemde ilerler. Fenomenolojik incelemelerde ise

öznel deneyimin içerikteki boşlukların doldurulmasında öne çıktığı gözlenir.

Yapısalcılık kapsamında gösteren ve gösterilen arasında kurulan birebir bağlantının

sınırlayıcı olduğuna inanan kuramcıların, yapısalcılık ötesi yaklaşımına geçerek farklı

metodolojiler uyguladıkları görülür. Deleuze’ün yöntemiyle karşılaştırılmış olduğu gibi,

Jacques Derrida (1930-2004) ’nın eserleri parçalara ayırarak, farklı anlam arayışı ile

eser içinde sınırlı kalarak yaptığı yapı-söküm analizleri

felsefenin kapantısı ile tanımlanırken ve her şeyiyle sözden ve buradalıktan ibaret olan logos’tan başka logos düşü kurmadan […] yazı ve yazının différance6 etkileri(nden) hareketle onun yapısını sökmeyi hedeflerken, Deleuze saptırma denilebilecek bir yöntemle ilerler (ZUORABICHVILI, 2002, s. 95-96) .

Fransız filozofları Gilles Deleuze ve Félix Guattari’nin felsefe ve psikanaliz gibi

farklı disiplinlerdeki birikimlerini ilişkilendirirler ve öznel görüşün önyargılı sınırlarını

aşan çoklu bakış açıları ile olay bazlı göstergebilim’e ulaşırlar. Olaylar üzerinden

bağlantılar kurararak, farklılıkları ayrıştırmadan kabul ederek ve olumlayarak

ilerledikleri çoklukların sentezinde, inceledikleri eserle de sınırlı kalmadıkları gözlenir.

Bakış açılarındaki sentez yaklaşımını, iki ayrı şeyi ya da parçayı özelliklerini

yitirmeden bağlantılama gücü olan gramatik “ve” (et) bağlacı ile sembolize ederler.

Deleuze ve Guattari soyut olarak algılanabilecek çalışmalarını somutlaştırmak

için biyoloji biliminden çoklu bağlantılı kök yapısı olan rizom (köksap) kavramını model

olarak seçerler ve Capitalisme et Schizophrénie ikilemesi çatısı altındaki L'Anti-Œdipe (DELEUZE & GUATTARI, 1972)’in devam çalışması olan rizomatik kitap

yapısında yazdıkları Mille Plateaux (DELEUZE & GUATTARI, 1980) adlı eserlerinde

ilişkili diğer rizomatik kavramlarla birlikte kuramlarını özellikleri ile detaylandırırlar.

Zencefil, yabani ot örneklerinde olduğu gibi başlangıcı ya da sonu olmadan herhangi

bir noktadan başka bir noktaya bağlantı kurarak, çok farklı yönlerde yatay olarak

toprak altında ilerleyen rizom (köksap), sınırlandığı engelle karşılaştığı noktalarda

dikey yönde çıkış noktaları bularak kendine yeryüzünde yaşam alanı yaratır. Toprak

üzerinde gözlenen farklı özellikteki rizom kök yapısına ait bitkilerin, altta yatan çoklu

bağlantıları ancak incelemeyle anlaşılabilir. Fransız kuramcılar farklı özellikteki

6 Différance, différence dan bir harfle uzaklaşarak Derrida tarafından fark ve erteleme için kullanılır

Page 11: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

3

katılımcıların yatay yapıdaki çoklu bağlantıları ile oluşan verimli, üretken ve dinamik

düzenlemeleri, rizom (köksap) kavramı ile kucaklayarak dahil ettikleri geleneksel,

başı ve sonu olan, ikili zıtlıklar üzerinden iyi ve kötünün net çizgilerle ayrıldığı tektip

ağaçvari edebiyat eserlerinin yapısını da kavrayacak şekilde modellerler.

Filozofların edebiyat alanında rizomatik roman özelliklerini değerlendirdikleri

roman incelemelerinde; düzenlemelerin yer aldığı edebi evren rizosfer7 olarak

aldandırılır. Doğu bakış açısının kabul edici8 esnekliği üzerinden düzenlemelerin diğer

düzenlemelerle de bağlantı kurabildikleri, çokçeşitlilik özelliğine sahip, heterojen

dağılımdaki katılımcıların birbirlerine karşı hiyerarşik üstünlükleri olmadan bir arada

işlevselliklerini artırdıkları vurgulanır. Başı kök, sonu meyve olan modeldeki statik

geleneksel ağaçvari yapıdaki romanlar ise; ortak özellikli homojen dağılımdaki ikili

zıtlıkların farklılıkları üzerinden dikey ve hiyerarşik olarak dallanarak ayrıştığı,

kalıplaşmış batı bakış açısını temsil eden kapalı düzen olarak tanımlanır. Kuramcılar

romanın sadece rizomatik ya da ağaçvari yapıda sınırlı kalmadığını, iki özelliğin de

birbiri içine geçmiş olarak okuyucunun karşısına çıkacağını hatırlatır. Rizomatik ilişki

modelinin bağlantısal düzeninde; heterojen dağılımdaki katılımcıların niceliksel

çokluktaki özelliklerini baskılanmadan koruması diğer katılımcıları da zenginleştirir.

Düzenlemeler, diğer düzenlemelerle kurdukları farklı bağlantı serisi üzerinden, olumlu

gördükleri kazanımları virütik şekilde geçirerek bağlantılandıkları ağ yapısında hızla

yayarlar. Üretkenliğin izini sürdürmek üzere baskı ile karşılaşıp tıkandıkları

noktalarda, değişim ve kaçış çizgileri (ligne de fuite) üzerinden, alışkanlıklarından

uzaklaştıkları noktada yersizyurtsuzlaşarak kırılma olarak da adlandırılan

gelişimlerini, bireyleşmelerini gerçekleştirdikleri vurgulanır.

Düzenlemeler üzerinde gözlenen 1) çokçeşitlilik (hétérogénéité), 2)

bağlantısallık (connexion), 3) çokluk (multiplicité) özellikleri ile birlikte,

yersizyurtsuzlaşmaya açılan 4) kırılma (rupture asignifiante) ile bir diğer özellik olan

5) kartografik (cartographie) yapı da tıpkı iletişimsel bir ağ gibi başı sonu olmayan,

7 Deleuze ve Guattari tarafından rizomatik düzenlemelere imkan sağlayan ortam, evren, dünya. Deleuze rizosferde içerik ve ifade arasındaki çizgilerin yok olduğu, azınlıkların sesini veren bir yazın makinesine ulaşıldığını söyler. Mary Frances Zamberlin, Rhizosphere: Gilles Deleuze and the "minor" American Writings of William James, W.E.B. Du Bois, Gertrude Stein, Jean Toomer, and William Faulkner, N.Y. ,Routledge Taylor & Francis, 2006, s. 7 https://books.google.com.tr/books?id=Bk7a2yik4PcC&pg=PR3&hl=tr&source=gbs_selected_pages&cad=2#v=onepage&q&f=false 8 Mevlana (1207-1273) ‘nın “Gel, gel ne olursan ol yine gel” bakış açısının eleştirmeden, ayrıştırmadan kabul ediciliği Deleuze ve Guattari’de göçebe karakter özelliği olarak kavramlaşır.

Page 12: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

4

çok farklı giriş çıkış noktaları üzerinde farklı rotalarla yatay yönde ilerleme fırsatı

sağlarken; sınırlanan, kilitlenen noktalarda değişime uğrayarak dikey yönde kaçış

çizgileri üzerinden sıçrayarak ilerlemeye izin verir (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s.

9-26, "Introducción:Rizoma") . 6) Kalıp-baskı (décalcomanie) özelliği ile tanımlanan

tekrarlayan yapılar (ritornello), yeniden yeryurt edinmeler ve tekrar kırılma süreçleri,

birebir aynı olarak gerçekleşmediği için her tekrar bir farklılaşma vurgusu ve kazanımı

olarak düzenlemelere yansır.

Deleuze9 ve Guattari rizomatik (köksapsal) kitapların özellikleri olarak belirtmiş

oldukları bağlantısallık, çokçeşitlilik ve çokluk ile kırılma, kartografi ve kalıp-baskı

yapısını; aiôn (zamansız zaman)/ göçebelik/ pürüzsüz alan/ kara delik, ritornello,

kaçış çizgileri/ hayvan-oluş/ organsız beden/ yersizyurtsuzlaşma gibi kavramlar ile iç

içe geçirerek somutlaştırır. Fransız düşünürleri edebiyat alanındaki çalışmalarında

Herman Melville, Franz Kafka, Jack Kerouack, Marcel Proust, James Joyce, Virginia

Woolf, D.H. Lawrence, Henry Miller gibi dünyanın birçok diline çevrilmiş önemli

yazarlarının roman ve hikayelerini baz alırlar ve bu kavramlar üzerinden somut

örnekler vererek modellerine netlik kazandırırlar. Özellikle Kafka’nın kendi dilinde

yabancılaşarak, serbest dolaylı anlatımla, öznellikten uzaklaşarak ulaştığı azınlıkların

sesinin de dahil edildiği çok seslilik üzerinden minör edebiyat10 özelliklerini

detaylandırırlar.

Fransız felsefeciler Deleuze ve Guattari‘nin olay bazlı göstergebilim alanında

sosyal düzenleme kuramı bakış açısıyla modelledikleri rizomatik (köksapsal) kitap

özellikleri üzerinden incelemeye alınan Roberto Bolaño’nun İspanyol dilinde yazdığı

ve ölümünden sonra basılmış olan 2666 adlı üstkurmaca (metafiction) romanı da çok

kültürlü güncel dünya edebiyatı eserlerine örnek gösterilir. Romanda farklı özellikteki

karakterlerin bağlantıları üzerinden gözlemlenen çeşitli düzenlemelerin fonksiyon ve

üretimleri; sınırlayıcı ne, nerede, ne zaman, neden ve kim gibi araştırmacı

gazeteciliğin doğrudan sorularıyla değil, farklı bakış açılarında çoklu olasılıklar

barındıran cevapları ile kuramdaki diğer kavramların izinden geçilmesini sağlayan,

kuramcıların seçtiği açık yapıdaki “nasıl?” sorusuyla değerlendirilir.

9 Giles Deleuze’ün Félix Guattari ile birlikte yaptığı çalışmalara Deleuze ve Guattari olarak, kendi çalışmalarına da Deleuze olarak referans verilecektir. Guattari‘nin daha çok psikososyal çalışmalarında Deleuze’e eşlik ettiği gözlenir 10 Deleuze ve Guattari minör edebiyatı baskın ve egemen olan majör bir dilde, serbest dolaylı anlatım tekniği kullanılarak öznellikten uzaklaşarak kolektif bir ses ile, göçebe düşünce ile sınırlayıcı düzenden uzaklaşarak yersizyurtsuzlaşarak kendi dilinde bir yabancı gibi yapılan edebiyat olarak tanımlar. Detayları çalışma içeriğinde verilecektir.

Page 13: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

5

Şili’de doğan çok kültürlü deneyimi olan 2666 romanının göçebe ruhlu yazarı

Roberto Bolaño, Meksika’da İspanyolca şiirler yazarak başladığı edebiyat alanındaki

seyahatine, İspanya’da yazdığı öykü ve romanlarla elli yaşındayken 2003 yılında

sağlık sorunları nedeniyle hayata veda edinceye kadar devam eder. Deleuze ve

Guattari; Franz Kafka üzerinden örnekledikleri minör edebiyatın önemli özelliğini;

öznelleşmeden majör bil dilde bir yabancı gibi kolektif ve çok sesli yazabilmek olarak

tanımlarlar. Göçmen sayılarının giderek arttığı son dönemlerde bireyler kendi

yurtlarında yabancı hissedebilmekte (BOTTO, 2014, s. 79) ya da kendi dillerine

yabancılaşabilmektedir. Roberto Bolaño’nun da İspanyol dilinde yazarken çoklu

coğrafya deneyimine ait farklı kültürlerin etkilerini diline yansıtabildiği gözlenir. Bolaño

hikaye ve romanlarında seyahat eden göçebe ruhlu şair, yazar, bilim adamı ve

sanatçıyı konu ederken, metinlerarasılık aracılığı ile edebiyat ve şiirle ilgilenen

karakterler, hikayeler, anılar üzerinden öykü ve romanları arasında çoklu bağlantılar

kurar.

Yazarın son romanı 2666; farklı kültür ve coğrafyadan iç içe geçen gerçek ve

kurmaca sekiz yüz kırkın11 üzerinde farklı karakterin, parçalı/yapboz anlatı yöntemi ile

bağlanan, sarmalanan, çok sesli ve açık uçlu hikayelerinden oluşan yapısıyla

rizomatik (köksapsal) düzen arayışına izin verir. Olay akışları sosyal ilişkiler üzerinden

bir ağ gibi bağlantılanır. Ağaçvari yapıdaki geleneksel kahramanların zıtlıklar üzerine

kurulu yapıdaki hikayelerinden ayrılarak, farklı özellikteki katılımcıların işlevsel

bağlantıları ile oluşan verimli ve yaratıcı düzenlemeleri oluşturur. Roman, anlatı içinde

anlatı yazım tekniği (mise en abym) ile Hollandalı ressam ve grafiker M. C. Escher

(1898-1972) ’in başı ve sonu olmadan sonsuzluğa doğru ilerleyen eserleri ya da

kendini tekrar eden fraktal12 yapılar gibi iç içe geçmiş sarmal yapıda ilişkilenen beş

farklı bölüm, karakter ve hikayeler üzerinden birbirine bağlantılanır. Başı ve sonu

olmayan ucu açık hikayelerin iç içe geçişleriyle gerçek, kurmaca, hayal, anı, tarih

11 “yazarın ölümü sonrasında basılan bu romanda 424 karakter ve 422 referans karaktere rastlıyor ve detaylandırıyoruz.“ (“una obra narrativa de Roberto Bolaño. Catálogo descriptivo de personajes y referencias.”, Raquel Bra Núñez, Tesis doctoral UDC / 2015, Universidad da Coruña, s. 539, çeviri*) *Yabancı kaynaklardan çeviri yapılarak verilen atıflar çeviri notu ile sayfa numarası sonrasında belirtilecektir. 12 Sürekli aynı şekli tekrarlayarak sonsuza kadar devam eden örüntüyü kuramlaştıran Polonyalı matematikçi Benoit B. Mandelbrot (1924-2010) birbirine benzer geometrik şekillerin oransal kırılmalarla farklı boyutlarla iç içe geçmiş şekilde sonsuz tekrarı olarak tanımlar Çalışmalarında zaman da dahil olmak üzere dördüncü boyut düzensizlik ve pürüz kavramları ile aşılır. https://www.nndb.com/people/752/000022686/

Page 14: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

6

arasındaki sınırları kaldıran roman okuyucuya rizomatik romanın önemli

özelliklerinden olan bölümler arasında farklı sıralarla okuma özgürlüğü tanır.

Çalışmamızda kuramsal bölüm Fransız felsefeciler Deleuze ve Guattari’nin

rizomatik göstergebilim yaklaşımı üzerinden ilerler. Filozofların sosyal düzenleme

kuramı bakış açısını rizom (köksap) kavramı ile somutlaştırdıkları olay bazlı

göstergebilim kapsamında kullanılacak kuramsal içeriğe geçiş öncesi kavramın

tarihçesine yer verilir. Dilbilim çatısındaki yapısalcı göstergebilgisi ile yapısalcılık ötesi

iletişimsel göstergebilim çalışmalarının ayrıldığı noktalar vurgulanarak, Deleuze ve

Guattari’nin olay bazlı göstergebilim yaklaşımı detaylandırılır. Rizomatik roman

özelliklerine geçilerek rizomatik kitapların çokçeşitlilik, bağlantısallık, çokluk, kırılma ,

kartografi (haritalandırma) ve kalıp-baskı özellikleri düzenlemeler üzerinden

değerlendirilir. Kuramcıların bu özelliklere netlik kazandırmak için kullandıkları aiôn

(zamansız zaman)/ göçebelik/ pürüzsüz alan/ kara delik, ritornello13, harita, kaçış

çizgileri/ hayvan-oluş/ organsız beden/ yersizyursuzlaşma gibi rizomatik kavramların

düzenlemelerdeki sarmal yapıda kurulan ilişkileri de dahil edilir.

Yapılan çalışmaya baz oluşturacak kuramsal içerikten sonra, İspanya’da

yerleşik olarak hayata veda etmiş olan Latin Amerikalı yazar Roberto Bolaño’nun

hayatı ve eserleri üzerinden rizomatik (köksapsal) yazım ve anlatım teknikleri

değerlendiriir. Çalışmanın devamında farklı ilişkilerdeki karakterlerin çoklu hikayeleri

üzerinden her biri ayrı roman olabilecek beş ayrı parçada yazılmış olan 2666

romanının kapsamıyla ilgili bilgileri verilir. Kuram, yazar ve roman üzerindeki bilgilerin

ardından rizomatik (köksapsal) roman olarak genel değerlendirilmesi yapılan 2666,

Deleuze ve Guattari’nin yaklaşımında detaylandırılan rizomatik (köksapsal)

romanların çokçeşitlilik, bağlantısallık, çokluk, kırılma, kartografi ve kalıp-baskı

özellikleri ışığında incelenir. İnceleme sürecine; bu özelliklerle birlikte düşünürler

tarafından vurgulanan ve kuramsal bölümde de üzerinden geçilen aiôn (zamansız

zaman)/ göçebelik/ pürüzsüz alan/ kara delik, ritornello, harita, kaçış çizgileri/ hayvan-

oluş/ organsız beden/ yersizyursuzlaşma kavramları da dahil edilir. Rizomatik roman

özelliklerinin anlatım ve ifadeye kattığı çokseslilik ve serbest dolaylı anlatım özellikleri

inceleme aşamasında değerlendirilir. Sonuç bölümünde Roberto Bolaño’nun 2666

romanının, Deleuze ve Guattari’nin sosyal düzenleme bakış açısıyla olay bazlı

göstergebilim çerçevesinde sundukları rizomatik kitap özellikleri üzerinden yapılan

13 Barok müziğin orkestra veya koro için tekrarlayan geçişi.

Page 15: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

7

değerlendirme ile bu yapının okuyucu üzerindeki etkileri yorumlanarak, seçilmiş olan

kuram ile deneyimlenen çalışmanın olumlu ve zorlu yönleri vurgulanır ve ileride

yapılabilecek çalışmalara ait öneriler paylaşılarak tamamlanır.

Page 16: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

8

BİRİNCİ BÖLÜM

1. DELEUZE VE GUATTARI’NİN RİZOMATİK (KÖKSAPSAL) GÖSTERGEBİLİM YAKLAŞIMI

1.1. GÖSTERGELER SİSTEMİNDEN OLAY BAZLI GÖSTERGEBİLİME

Gösterenin gösterilenle birebir eşleştirildiği dilbilimsel göstergebilgisi çatısında

sınıflandırma ve ikili zıtlıklarla metin içinde sınırlanan yapısal çalışmalar, felsefe,

sanat ve bilim gibi çok çeşitli disiplinlerin uygulama yöntemlerindeki gelişmelerden

etkilenir, iletişimsel göstergebilim yönünde ilerleyerek zenginleşir. Yapısal dilbilimsel

göstergebilgisi çalışmalarını baz alan farklı yaklaşımlar arasındaki ayrışma noktaları

üzerinden yapısalcılık ötesine doğru gelişmelerin izinden ilerlendikten sonra Deleuze

ve Guattari’nin olay bazlı göstergebilim yaklaşımının sosyal düzenlemeler kuramı ile

buluşarak rizomatik kitap özelliklerine geçilecektir.

1.1.1. Yapısalcılıktan Ötesine Göstergebilim

Dilbilimsel göstergebilgisi çalışmalarında gösteren ve gösterilen eşleşmesi

üzerinden dili bir göstergeler sistemi olarak tanımlayan Ferdinand de Saussure (1857-

1913), edebiyat, psikoloji ve antropoloji gibi farklı bilim dallarındaki araştırmalara da

yön verir. Edebiyat alanındaki yapısalcı göstergebilgisi yaklaşımı; eserlerin içindeki

tekrarlayan formları araştıran Rus biçimcilerin (formalistler) ve XX. yüzyıl başındaki

fonoloji (sesbilim) ‘nin de doğmasına öncü olan Prag dilbilim çevresinin

çalışmalarından etkilenir. Yapısalcı edebiyat araştırmaları yazarların kişisel

duygularından ve sosyal çevresinden uzaklaşır, içerikten çok, metnin ortak yapısal

özelliklerine odaklanır. (PETRONIO, 1990, s. 1012) . Eserlerdeki işlev ve rollerin

benzerlikleri ve tekrarı üzerinden ilerleyen yapısalcı yaklaşım, karmaşık ve kaotik

düzendeki hayatın gerçekliğini keşfetme aşamasında engellerle karşılaşır. Biçimsel

yapıdaki benzerlikleri modelleyerek sınıflandırmalara giden eserlerdeki ortak sistem

arayışı; dış gerçeklerden, yazardan ve gerçek dünyadan uzaklaşarak kapalı metin

sistemi içinde sınırlı kalır. (MORAN, 1972, s. 185-198).

XX. yüzyılın ilk yarısında yapısalcı göstergebilgisi çalışmalarının tarihsel ve

sosyal durumları gözardı ettiği metin içinde sınırlanan yapı ve anlam arayışı, ikili

zıtlıklar, sınıflandırmalar ve tek anlamlılık çerçevesinde teknik ve yapısal bir sürece

indirgenir. XX. yüzyılda gelişen disiplinler arası çalışmalarla iş birliği içinde fikir

Page 17: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

9

alışverişi yapan farklı alanlar14 birbirinden olumlu etkilenir. Göstergebilgisi

çalışmalarının dilbilimsel yapısal çerçevesini aşarak, daha esnek ve açık

yaklaşımdaki sosyal ve kültürel bilimlerdeki çalışmalar iletişimsel bir sistem üzerinden

ilerleyerek göstergebilim çatısı altında toplanır . (PETRONIO, 1990, s. 1012-1020)

İletişimsel göstergebilim Amerikalı felsefeci Charles Senders Pierce (1839-

1914)’ın gönderenden alıcıya iletilen ikon, simge ve işaret yapısındaki tüm sözlü ya

da sözsüz iletişim sistemlerini açıklayan ilişkileri araştırmaya odaklanan yeni bakış

açısıyla; sosyal, ticari ve sanatsal çalışmalara da yön veren bir kuram olarak

gelişirken, tanımlanan iletişim yorumlamaya dayanır. Kültürel göstergebilimin

kurucusu Yuri M. Lotman (1922-1993) da sanatı gönderici ve alıcı arasındaki

bağlantıyı sağlayan iletişim kanallarından biri olarak gösterirken Pierce’ın tanımını

baz alır (BARROSO VILAR, 1988, s. 112) . Lotman’a göre insan bilincinin çok sesli

yapısı kültürel bir metin gibi çokçeşitlilik gösterirken, iletişimin göstergebilgisi dünyası

(semiosfera15) içerisinde metne işlevsellik16 kazandırır. Kültürün görsel ve sözel

mekanizması farklı kültürlerin göstergebilgisi dünyalarında bilgi dönüşüm kanalları

olarak yer alır, sınırları eş zamanlı olarak aşar ve birleştirir. Göstergeler dünyası olan

semiosferin sınır bölgelerindeki kültürlerarası temaslar içeriden dışarıya ya da tam

tersi yönde bilgi dönüşümünü sağlayan birden çok dilde iletişim kurar (LOTMAN,

1990, s. 13-20,103-137) , farklı boyutta kurulan bağlantılarla sınırın her iki tarafını da

zenginleştirir. Yapısalcılığın biçimsel, teknik, tek tip ve kapalı merkezi düşünce yapısındaki

temellerini geliştirerek yapısalcılık ötesine doğru ilerleyen Jaques Lacan, Michel

Foucault, Roland Barthes ve Jaques Derrida gibi düşünürler çoklu ve görece anlam

arayışına girerler. Göstergelerin birbirleri arasındaki dinamik ilişkileri üzerinden açık

ağ yapısında bir anlamlandırmaya ulaşırlar (MORAN, 1972, s. 192-206) . Yapısalcılık

ötesi düşünürler anlamlandırma aşamasındaki değişkenliği tespit eder, göstergelerin

her yeni bağlamda bir bukalemun gibi renk değiştirerek geliştiğini, yeni bir boyut

kazanabildiğini gözlemlerler (SELDEN, 1985, s. 90-91) . Göstergeler arası ilişkilere

odaklanarak gösterilenden uzaklaşan, cevaplardan çok sorular üretilen bu akım

14 Ör. Psikanaliz’de S. Freud ve C. Gustav Jung’un ve sosyoloji alanında Frankfurt Okulu’nun eleştirel yaklaşımlarıyla psiko-sosyal çalışmalar büyük bir ivme kazanır 15 Semiosfer göstergebilimin ilişkisel, heterojen ve asimetrik ilişkilerini ürettiği toplam mekansal alanıdır. (LOTMAN, 1990, s. 123-127,150) Deleuze ve Guattari’de üretken mekanik düzenlemelerle dolu mekanosfer’e ve düzenlemelerarası ilişkilerle dolu rizosfere dönüşür. 16 Lotman çok sesliliğin metne yeni boyut kazandırdığı üç tip işlevselliği 1) bilginin yaratılması, 2) simgesel anlam ve 3) geleneğin kültürel hafızası olarak sıralar.

Page 18: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

10

sonuçsuzluğa ilerledikçe rahatsız edici olabilir. Bağımsızlığı ve işlevselliğiyle

tanımlanmış olan yapısalcılık ötesi yaklaşımı; göstergebilimde bilinçdışı, tarihsel ya

da dilbilimsel güçlerin varlığının bastırılamayacağını vurgular (SELDEN,

WIDDOWSON, & BROOKER, 1997, s. 236) .

Yapısalcılık ötesi edebiyat alanı çalışmaları birbirinden farklılaşan yöntemler

üzerinden ilerler. Yapısalcılık ötesi düşünce tarzı ile edebiyat alanındaki eleştiriyi de

etkilemiş olan Derrida’nın yapı-sökücülük yaklaşımı anlamın değişkenliği üzerinden

parçalarına ayırdığı metin ile sınırlı kalan çoklu anlam arayışına girer. Tarihsel ya da

metin dışı kaynaklarla ilişki kurmayan ve

“dilin kesin ve tutarlı bir anlam üretmeye uygun olduğu inancına şüpheyle bakan bir kuram” (MORAN, 1972, s. 203)

olarak tanımlanır. Derrida gösterenin kapalı anlamlarını ortaya çıkarrnak için metni

parçalarına ayırır, yapıçözüme uğrattır. Parçalara ayrılan metinde erteleme, ayrışma,

çelişki, tutarsızlık, ve aksaklıklara, yazılı olan ile dile getirilen arasındaki farka, anlatı

mantığındaki sapmalara odaklanarak tutarlı bir anlamdan uzaklaşılır. (MORAN, 1972,

s. 203-205). Yazılı metinde konuşmada olduğu gibi karşılıklı konuşmacı ve dinleyici

olmadığı için anlamlar her yöne hareket eder fakat metin dışına çıkamaz.

Yapıçözüm [...] kendi çağrışımlar zinciri içinde dahil edebildiği ölçü(den) [...] başka olası anlam alanı tanımaz (GOLDCHILD, 1996, s. 188) .

Detaylarına bir sonraki bölümde girilecek olan Fransız filozofları Gilles

Deleuze ve Félix Guattari yaklaşımında ise metnin dış dünyayla kurduğu çoklu

bağlantıları da dahil ederek ilerleyen olay bazlı göstergebilim yaklaşımıyla

uyguladıkları sosyal düzenleme kuramı ile üretici, işlevsel ve serbest bir çalışma

metoduna ulaşırlar. Yapısalcılık ötesi çalışmaları mevcut yaklaşımı kapsar ve

bambaşka bakış açısı ile onu aşarak zenginleştirmeye çalışır.

Aşmak amacının güdüsüyle yapısalcılık’tan geçiş (karşı çıkma değil) [...] göstergeler sisteminin kapalı yapısından çıkma iradesi [...] Deleuze ve Guattari dilde her zaman dilbilimsel olmayan diğer işlevselliklere ait olan düzenlemedeki bir yüzün bağlantısını görmeyi tercih ederler (MICHEL, 2013, s. 114, 116, çeviri) .

Yapısalcı yaklaşımda öznenin bir mekan gibi algılandığı nesnel gerçeklik ve

öznel imgelem arasındaki ilişkilerden oluşan simgesel üçüncü boyuta, Deleuze duyu

olarak adlandırdığı bir boyutu daha ekler. Özneden uzaklaşır, düzenlemelerin

gelişiminde gözlemlenen olay bazlı deneyimleri açığa çıkaran ilişkileri, farkları ve

değişiklikleri ele alır (GOLDCHILD, 1996, s. 185,190) . Fransız filozoflar olay bazlı

göstergebilim yaklaşımlarında kapalı uçlu sınırlayıcı “ne?” sorusunun tek bir cevap

arayışı yerine, ilişkilerin “nasıl geliştiği?” üzerine odaklanır. Bu yaklaşım da farklı

Page 19: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

11

özellikteki katılımcılar arasındaki bağlantılarla oluşan düzenlemelerdeki karakterlerin

işlevsellikleri üzerinden dönüşerek ulaştıkları yaratıcılığın gözlenmesine fırsat tanır.

1.1.2. Olay Bazlı İşlevsel ve Dönüşümsel Göstergebilim

Deleuze ve Guattari’nin felsefi, sosyo-politik ve psikanaliz alanındaki

deneyimlerinin çoklu sentezinden doğan bakış açılarını içeren edebiyat alanındaki

yaratıcı çalışmaları için gösteren ve gösterilen arasındaki tek ve sabit anlam

eşleşmesi nedeniyle yapısal dilbilimsel göstergebilgisi olan anlambilim (semiologie),

sınırlı kalır. Pierce’ın iletişim odaklı yaklaşımı üzerinden göstergebilime (semiotique)

açılırlar.

Deleuze dilsel anlatıma indirgenemeyen bir anlatımın gerçekliği içindeki göstergeleri dikkate alan bir göstergebilgisi hazırlar […] dil alanına, dil kurallarına ve dilbilime indirgenemeyen bir gösterge felsefesinin programını yapar (SAUVAGNARGUES, 2006, s. 13)

Onlar için bir metnin okunması anlam ya da gösterge arayışı olmamış, iletişimle

ilerleyen, yaratıcılığa giden ilişkiler öne çıkmıştır. Bir metnin okuması Fransız

düşünürler için:

Hiçbir zaman anlam arayışındaki bir bilgelik egzersizi olmadığı gibi, derin seviyede metin bazlı gösterge arayışında olan bir çalışma da değildir, edebiyat makinesinin üretici bir uygulamasıdır, arzu makinelerinin montajıdır, metnin devrimsel potansiyelini ortaya çıkaran şizoid17 bir pratiktir (DELEUZE & GUATTARI, 1972, s. 111, çeviri) .

Yapısalcılığın ikili zıtlıklar üzerine kurgulanan sınıflayıcı dünyasında iyi kötünün, siyah

beyazın, karanlık olan aydınlık bir yüzün, ışığın arayışını tetikler. Deleuze yapısalcı

yol arkadaşlarının dilbilimsel modelde yer alan ikili karşıtlıklarla sınırlı gösterge

kavramı ile sınırlı kalmaz. Beyaz ışığın cam prizmadan geçtiğinde gözlemlenen

gökkuşağı tayfının çoklu renklerinden oluşan haritalama yaklaşımıyla, ayrışmadan ve

özelliklerini kaybetmeden biraraya gelen çokluklara, görünmeyen ilişkilere,

iletişimdeki çoksesliliğe odaklanır.

Tüm yapı […] mantıksal, ideal veya diyalektik bir zamana sahiptir […] en az iki heterojen seri ila sınırlanan ya da oluşan sistemi sinyal olarak adlandırırız, iletişime girme kapasitesine sahip iki farklı düzen: bu […] iletişimi destekleyen bir göstergedir (DELEUZE, 1968, s. 341-358, çeviri) .

17 Fransız düşünürler aile ve cinsellikle sınırlanan çocuklukta yaşanan deneyimlere odaklanan Freud’un Ödip yaklaşımını sınırlı bulurlar. Capitalisme et Schizophrénia çatısı altında yazdıkları L’Anti-Œdip ve Mille Plateaux kitaplarında sizoanalitik bir yaklaşımın çoklı bakış açısına açılırler.

Page 20: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

12

Fransız düşünürler yapısal sınıflandırmaların yerine mozaik yapıdaki faklılıkların

bağlantısından oluşan, Fransız antropolog C. Lévi-Strauss (1908-2009) ’un da

vurguladığı “yeni parçalanmaların yeni parçalar getirme kapasitesindeki brikolaj”

(DELEUZE & GUATTARI, 1972, s. 16, çeviri) metodu üzerinden ilerlerler.

Göstergebilim yaklaşımlarında Pierce ve Hjelmslev (1899-1965)’in iletişimsel sistem

çalışmalarını baz alırlar. Bergsoncu yaklaşımda yer alan çoklu bağlantı yapısını

destekleyen “ve” (et18) metoduyla, Derrida’nın metinleri parçalayarak yapısöküme

gittiği ayrıştırmacı metodun tersine, farklılıkları olumlayan üretici bir senteze doğru

ilerler (BUCHANAN & MARKS, "Introduction", 2000, s. 5) . Kapalı bir metni kendi

içinde yapısını bozarak yapısöküme uğratmak yerine, “VE” bağlacının farklılıkları

bağlayıcılığı ile yeni formlar üretilebildiğini vurgularlayarak, metnin içinde ve dışındaki

yeni bağlantı ve düzenlemelerin arayışına girerler.

Deleuze yaşamın kaotik düzeni içinde değişim ve dönüşümleri üreten

düzenlemelere ait sistem arayışındadır: “Bir göstergebilgisinin […] öncelikli olarak

üretici bir bileşene sahip olması […] ikinci bileşeninin de dönüştürücü olması gerekir”

(DELEUZE & PARNET, 1977, s. 128, çeviri) . Deleuze ve Guattari’ye göre duyular,

işlevsellikler ve kavramlar yaratan “sanat, bilim ve felsefe […] kaos19 içinde düzlemler

çizer” (DELEUZE & GUATTARI, 1991, s. 203, çeviri) . James Joyce’un metinsel

mekana ait evren/kozmostaki kaos için kullandığı bileşik sepet kelime olan kaosmos

yerine, Deleuze ve Guattari eserlerdeki sosyal düzenlemelere fırsat tanıyan rizomatik

yapıdaki evren için rizosfer, mekanik düzenlemelerin mekanı olarak da mekanosfer

kavramını kullanır. Deleuze ve Guattari; rizosferdeki farklı özellikteki katılımcıların

bağlantıları ile oluşan iletişimsel ve verimli düzenlemeleri, üretici dünya olarak

tanımladıkları mekanosferde makineler olarak adlandırır.

Pierce’ın dilbilimsel belirteçler yerine görsel kombinasyonlara ağırlık vermesi

gibi, Deleuze göstergebilim çalışmalarını birebir gösterge ve anlam eşleştirme ile

18 Fransızca’da ve bağlacı olarak kullanılan et; Deleuze ve Guattari tarafından Fransızca’daki être (olmak) fiilinin üçüncü şahış çekimi olan est den bir harf eksikliği vurgulanarak anlam olarak est nin ayrıştırmacı, tek bir özelliğe ait olduran yapısı yerine et (ve) bağlacının birleştiriciliği ile uygulandığı metodla aynı anda birçok özelliğin bir arada olmasının sağlandığını savunurlar (ör. Kuzu memeli bir hayvandır sınırlayıcı bir söylem iken, sınıflandırıcı olurken ornitorenk memeli ve çocuklarını yumurtalayan, karada ve suda yaşayan ve zehirli olan bir hayvan özellikleri taşır ve kavramının farklı özellikleri ayırmadan bir arada bulunmasını sınıflandırma ile sınırlamadan sağladığını savunurular) 19 “Kaos […] : tek ortak özellikleri raslantısal ve ilişkisiz olmaları olan algısal, duygusal, zihinsel her türden noktasallıkların (punctualité) durmak bilmez bir akını” (ZUORABICHVILI, 2002, s. 70) olarak tanımlanır.

Page 21: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

13

sınırlamaz, ses ve renk tonlamalarına ait etkileri de dahil eder. Ses,

yersizyurtsuzlaştığında belirginlik kazanıp özerkleşirken, renk yeryurt edinir

(DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 351, "1837-del Ritornello") . Deleuze ve Guattari

Pierce’ın göstergebilim terimlerini yeryurt kavramı ile ilişkilendirir

Üç gösterge tipi ile karşılaşılır: İşaretler (yeryurtlaşma göstergeleri) simgeler (yersizyurtsuzlaşma göstergeleri) , ikonlar (yeniden yeryurtlanma göstergeleri) (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 70, "10.000 a J.C.- La geología de la moral", çeviri) .

Pierce’a göre göstergebilim, bir vericiden alıcıya doğru bulunduğu kültüre uygun bir

dilde sunulan ve kullanılan mimik, jest, tonlama, renk kullanımına göre farklı

seviyedeki bilgi aktarımını sağlayan sözlü ya da sözsüz iletişim sistemidir. İletişim

içeriği (contenu) ve anlatımı (expression) ile çok boyutludur. Sadece kelimerin

anlamları ile sınırlı kalıp ses ve yazı üzerinden ilerlemez, tüm duyulara hitap eden,

kelimelerle sınırlanmayan göstergeler bütününden etkilenir. Aynı kelimelerden oluşan

içerikteki bir anlatımın (expression), çok farklı anlamlara doğru iletişimi sağlanabilir.

İletişimde aynı içerik ve aynı anlatım; sadece gönderen ve alıcı yönü değişerek çok

farklı anlamlar kazanabilir. Çok kültürlü ve farklı özellikte katılımcıları olan bir ortamda

bir sanat eseri ya da okunan bir yazı üzerinden iletişimi sağlanan bir bilginin, içerik ve

antatımı üzerinden anlaşılma ekseni çoklanabilir. Her bir alıcının deneyim, eğitim

seviyesi, kültürel birikimine ve hayatının hangi evresinde olduğu ya da içinde

bulunduğu psikolojik duruma bağlı olarak aynı göstergenin metin içi ve dışındaki

sınırsız ilişkide olduğu diğer göstergelerle ilgili yapacağı öznel anlamlandırma

alternatifleri değişiklik gösterir, çoğalır.

Deleuze; göstergelerin işlevsel tanımını yaparken, yeni kişisel bilgiler ekleyen

yorumlayıcının öznelliğine bağımlılığı ile Pierce’ı, dilbilimin sınırlamalarına geri

döndüğü için eleştirir. Bu nedenle Deleuze yorumcunun yerine kolektif bilinçle birlikte

nesne, gösterge ve tepkinin heterojenliğindeki görüntüyü koyar, sözcelem ve biçim

sarmal olarak kendi öznelliklerini bozmadan birlikte hareket eder, etkiyi güçlendirir.

Deleuze görüşlerini; Hjelmslev’in söyleneni görünenden ayırmadan yaptığı içerik ve

anlatım (contenu et expression) çalışmaları ile birleştirir. Düzenlemenin oluş süreci

aşamasında çok farklı bakış açıları ile kurduğu bağlantı, her bir göstergenin

anlatımsal bileşkesi olur (COLOMBAT, 2000, s. 21-26) . Deleuze ve Guattari

Hjemslev‘in görsel biçim ve sözlü kodlama kavramını Foucault’un içerik ve anlatımı

ile bağlar. Deleuze sözlü (kodlama) ve sözlü olmayan (yer-yurtlama) kavramlarını

ayırır. Deleuze ve Guattari’nin Proust, Franz Kafka, Herman Melville , D. H. Lawrence,

Page 22: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

14

Henry Miller ve Virginia Woolf gibi dünya edebiyatının önemli yazarlarının eserleri

üzerinde yaptıkları çalışmalarda; düzenlemenin kimliğini, işlevselliğini ya da önemini

içerik ve anlatımın müşterek bağlantısı üzerinden incelerler (CRAWFORD, 2000, s.

58-78) .

Deleuze için sosyal düzenlemelerle ilişkili kartografk sistem olan

göstergebilim; psiko-sosyal önerme ve kolektif düzenleme arayışındaki her tür

madde, malzeme ve form; içerik ve kolektif anlatımın çift eklemeli (dual desenli)

yapıda sarmalanmasıyla zenginleşir:

Göstergebilgisi […] rejimlerin farkları ve dönüşümleri üzerindeki […] akışların ve yoğunlukların durumunu anlatan göstergeler […] simgesel olmayan bir kartografi (DELEUZE & PARNET, 1977, s. 119-125, çeviri) .

Kesişen arzu çizgileriyle işlevselliğe ulaşan düzenlemelerin, kendi içlerinde ve diğer

düzenlemelerle kurdukları iletişimin içeriği ile birlikte olay sürecindeki üretkenlikle

örülmüş kolektif anlatımları vardır.

Deleuze düzenlemenin iki ekseninden bahseder: biri yatayda anlatım ve içerik formunu alır, diğeri ise dikey olarak biçimleşme hareketlerine atıfta bulunur, Dışarının resmî ve dinamik ortamına göre -bedensel ya da göstergesel- malzemeler gibi şekillenmiş, kaçış çizgilerinin sürüklediği (eksen) (GALVÁN RODRÍGUEZ, 2007, s. 479, çeviri)

Fransız düşünürler edebi eserlerdeki düzenlemeleri, anlatının kolektif düzenlemesi

(L’agencement collectif de l’énonciation) ve arzunun mekanik düzenlenişiyle oluşan

iki yüzüyle, romanın en üstün nesnesi olarak tanımlar (DELEUZE & GUATTARI,

1975, s. 81) . Metindeki içerik ve kolektif anlatımla birlikte, düzenlemedeki paydaşların

üretkenliklerinin izinde birleşmenin enerjisiyle birbirlerinden güç alarak bulundukları

geleneksel ortamdan farklılaşabildikleri seviyede yersizyurtsuzlaşmaları ve

birbirlerinde yeniden yeryurtlanmaları gözlenir:

her bir düzenlemede içerik ve anlatım ile karşılaşılmalıdır […] Düzenleme dört değerlidir (tetravalente): 1) içerik ve anlatım; 2) yerli-yurtluluk ve yersiz-yurtsuzlaşma (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 513, 515, "Conclusión: Reglas concretas y máquinas abstractas", çeviri)

Deleuze’ün felsefesi üzerinde önemli araştırmalar yapmış, Deleuze Sözlüğü’nü de

kaleme almış olan Fransız filozof F. Zourabichvili (1965-2006) farklılıkların

zenginliğinin içerik ve anlatımın kollektif düzenlemesi ile metne yansıdığı gibi, olay

örgülerinden de gözlemlendiğini belirtir. Günlük ortamın tekrar eden geleneksel

monotonluğundan yaratıcı çizgilerini birleştirerek daha verimli olabilmek adına fiziksel

olmasa da düşünsel olarak kaçış çizgileri üzerinden yaratıcılığa doğru uzaklaşan

Page 23: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

15

düzenlemelerdeki paydaşların, biraraya geldiklerinde birbirlerinde yeniden bir yeryurt

edinme sürecini de deneyimledikleri vurgulanır.

Bir düzenleme ( agencement ) yatay bir ilk eksene göre, iki kesit taşır: içerik kesiti ve anlatım kesiti […] bir yandan bedenlerin, eylemlerin ve tutkuların makinesel düzenlemesidir, […] diğer yandan edimlerin ve sözcelerin […] kolektif sözcelemsel/ dillendirme (énounciation) düzenlemesidir. Ama dikey ikinci eksene göre, düzenlemenin bir yandan onu istikrarlı kılan yerli-yurtlu ya da yeniden yer-yurtlaşmış kıyıları vardır, diğer yandan onu sürükleyen yersizyurtsuzlaşma uçları (ZUORABICHVILI, 2002, s. 51) .

Farklı özellikteki katılımcıları olan düzenlemelerin içerik ve anlatımları arasındaki ilişki

üzerinden, birbirlerinin etkilerini güçlendiren ayrışmalı sentez olarak adlandırılan bir

arada oluşları ile özelliklerini kaybetmeden sarmallanarak işlevselliklerini

zamansızlıkta, zamandan bağımsız olarak güçlendirdikleri vurgulanır. İfadenin

sadece dilsel olmadığı, sözlü olabildiği gibi müziksel düzenlemelerin de olduğu ve

dilsel anlatımın öznesinden uzaklaşarak kolektif yapıdaki :

iki heterojen […] dizinin eklemlendiği düzlem(d)e ‘içerik’ (ya da makinesel düzenleme) ve ‘anlatım’ (kolektif sözceleme düzenlemesi) arasında […] bir ilişki kurulur […] iki biçimin karşılıklı doğuşu ‘diyagram’ ya da ‘ soyut makine’ kertesine gönderir. Artık söz konusu olan […] birbirinden ayrılmaz iki yüzün korelasyonudur […] anlatım içerikle ilişkilidir […] ama onu ne betimler ne de temsil eder: ‘araya girer’20“ […] duyguların ve hızların yeğinselliksel kompozisyonları - […] ayrışmalı sentez […] kavrayışının anlamlı devamı ve mastar halindeki fiile, özel ada ve belirsiz tanımlığa (article indéfini) ayrıcalık veren bir sözcelemenin mantığı […] Aiôn’un boyutunda iletişirler. (ZUORABICHVILI, 2002, s. 56-57) .

Düzenlemeler için verilen üç boyutun ilkini içerik ve anlatım değişken rolleri ile

oluştururken, ikinci boyut işlevlere bağlı durağanlık olan yer-yurtluluk ve yersiz-

yurtsuzlaşmadır. Üçüncü boyut da farklı bir eksende yer alan düzenlemeye ait sözlü

ya da sözsüz bir dilin ayrılmak ya da bağlanmak üzere dışarıdan kodlanmasıdır

(DELANDA, 2006, s. 18-24) . Düzenlemenin bileşenleri olan anlatım ve içerik farklı

özellikteki parçalar arasında iletişimi sağlar. Bağlantıların ve ilişkilerin bileşenlerin

özelliklerinden daha önemli olduğu iletişim kuramında, ulaşım ve iletişim teknolojileri

de mekansal sınırları belirsizleştiren etkileri ile yersizyurtsuzlaşmanın yolunu açarlar.

Deleuze ve Guattari; Kafka, Proust, Melville gibi büyük sanatçıların eşsiz

eserleri üzerindeki çalışmalarında, edebi akımların geleneksel biçimsel sınırlarında

kalmadan üreticilikleri izinden ilerlemiş olmalarının önemini duyururlarlar.

Büyük sanatçı(yı) […] hiçbir zamana, ortama ya da ekole ait olmadığı bir yerde bilinmeyen anavatana ulaşan (DELEUZE & GUATTARI, 1972, s. 75, çeviri)

20 G. Deleuze ve F. Guattari’nin Mille Plateaux (1980) kitabına s.109-115’e referans verilmiştir.

Page 24: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

16

olarak tanımlarlar. Fransız düşünürler Kafka’nın eserleri hakkındaki çalışmalarında

önemli edebiyat eserlerinin ortak özelliğini, serbest dolaylı anlatım ya da sözcelemin

kolektif düzenlemelesinde deneyimlenen, öznellikten uzaklaşarak major bir dilde

azınlıkların sesine de söz veren minör edebiyat olarak duyarlar.

Bütün büyük edebiyatlar minör edebiyattır […] melez bir üslupla anlatım […] yerleşikleşmiş biçimleri yinelemez. Majör edebiyatta tümel bir özne vardır […] Yerel seslerin yinelenmesi sözcük ve ibarelerin anlamsız hale gelme, bozulma ve mutlak yurtsuzlaşmadan dolayı değişime uğrama (COLEBROOK, 2002, s. 164-165)

şeklidir minör edebiyat. Minör edebiyatın serbest dolaylı anlatıma oradan da

anlaşılmaz olana uzanan dil özelliğini anlatırken Deleuze “Dili kekeletmek [...] dile,

dilin sesbilimsel, sözdizimsel ve anlambilimsel tüm iç öğelerine sürekli varyasyonun

işlemesini dayatmaktır [...] . Özne olmadan yalnızca duygular, biçim olmadan yalnızca

hızlar” (DELEUZE, 1979, s. 87, 91) kullanılarak bu etkinin yaratıldığını vurgular.

Anlaşılamaz şeyi yaratmak ve kendine doğru sözcüğün gelmesi için dili kontrol etmemeye, kendi dilinde yabancı olmaya ihtiyaç duymak (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 383, "1227-Tratado de nomadología: máquina de guerra", çeviri) .

Deleuze ve Guattari Kafka’nın eserleri hakkında yaptıkları çalışmalarda, çok

kültürlülüğün ve anadilleri dışında yazan çokdilli (polyglot) yazarların iletişim

özelliklerine ait göçebe yaklaşımın kucaklayıcı etkileriyle karşılaşırlar. Baskın dildeki

sosyal sınırlamalardan uzaklaşmayı, yersizyurtsuzlaşmayı sağlayan göçebelik

özelliği, düşünürlerin baskın bir dilde azınlıkların seslerini kapsayarak yazılan

edebiyat olarak tanımladıkları minör edebiyatı oluşturur.

Deleuze’ün hem düzenleyici, hem taraf olan baskın özneden kurtularak,

kişisel-olmayan tarafsız duygulara uzanmak istediği olasılıklar öne çıkar:

duygular ve algılar sanatta bu güçleri belirli gözlemcilerden veya onları deneyimleyenlerden özgürleştirirler […] sanatın gündelik deneyimin düzenini inceden inceye tetkik etmesini mümkün kılan […] kişisel-olmayan duyguların yaratımıdır” (COLEBROOK, 2002, s. 38-61) .

Sanat; görsel, sesli, yazılı eserler üzerinden duyuları harekete geçirirken,

öngörülemeyen duygulara ve eşzamanlı cezbedici iğrendirici istemsiz etkilere de

neden olabilir. Işık, müzik, ses ve görüntü etkisiyle ortak tek bir noktada birleşmeye

çalışmayan, tarafsız ve esnek bir perspektifle, tek gözlemciden çok sayıda

gözlemciye ulaşan sinematik bir bakış yakalanır (COLEBROOK, 2002, s. 38-61) .

Sanatın çok farklı boyutların eklenmesiyle duyuları nasıl harekete geçirebildiği,

sanatçının bu noktada nasıl ince çalışması gerektiği sanatçının belirtibilimci bir

uygarlık doktoru olarak adlandırılmasından da anlaşılır. Sanatçı yaratırken,

okuyucunun ve gözlemcinin incelemesinde duyumsama yeteneğini açığa çıkaran

Page 25: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

17

göstergeleri seçerken göstergebilimi uygular ve içerik ve anlatımla sarmalayarak

geçişken etkiler haritası olan eserine ulaşır (SAUVAGNARGUES, 2006, s. 37, 44) .

Edebiyat alanında da, dil serbest-dolaylı anlatımın dönüştürücü gücünü

kullanan yazar kolektif duyguları söyleme dönüştüren olasılıkları açığa çıkarır

(COLEBROOK, 2002, s. 155) .

Deleuze edebiyatın […] özellikle serbest-dolaylı söylem gücüne sürekli gönderme yapar […] Serbest-dolaylı söylem, karakterleri karakterlerin kullandığı üsluplar aracılığıyla sunar […] yazar ve karakter arasındaki sınır muğlaktır […] mastar öznesiz konuşur […] Dolaylı söylem konuşma biçimlerinin karakterlerden kaynaklanmadığını gösterirken […] Mastarlar, serbest dolaylı-üslup ve yeni adlar, bizi dilin olayları ve hareketleri olanaklı kılma gücüne daha çok yaklaştırır […] saçmanın (anlam-sızın) kullanımıyla21 […] anlam türeyişini gösterir […] etkin yaratış olarak dili olumlar […] iki farklı sözcüğü […] birleştirdiğinde […] yeni bir anlam üretiyordur (COLEBROOK, 2002, s. 152-155) .

Geleneksel batı düşüncesinde dil modeli gözlemlerini sözcüklerle ifade eden baskın

öznenin önerme ve yargıları olarak tanımlanmışken, serbest-dolaylı anlatımda dil

dışsal düzenleyici anlatı öznesinden özgürleşir, yurtsuzlaşır:

Kolektiftir […] tek bir bedenden veya konuşmacıdan kopuktur […] ’söylemek’ ve ‘ifade etmek’ten çok, gürültüden söze, sesten anlama bir geçiş üreten bir akış, bir katalog, bir ser veya duygular dizisi haline gelir (COLEBROOK, 2002, s. 152-155) .

Deleuze ve Guattari’ye göre edebiyat, bizi anlamların türediği seslere, göstergelere

ve duygulara dilin kodlanmış mesajlarından alıp götürdüğü için önemlidir. Kolektif

kurgulu anlatım şekli22 ile cümle yapısının etkisi yoğunlaşır:

üçüncü tekil kişi anlatımıyla yazılmış olsa da, betimlediği karakterin dilini kullanır […] konuşma tarzı […] bir özneden çok bir yere özgüdür […] anlatı tırnak içine alınmamıştır, bu yüzden bu anlatımın (konuşmanın) belirli bir özneye ait olduğu duygusuna kapılmayız […] söylenen şey tasarlanmamıştır ama neredeyse mekanik ve gayri insani bir şekilde karakterlerden geçiyor gibidir (COLEBROOK, 2002, s. 152-163) .

Deleuze ve Guattari teksesliliğin sınırladığı birebir doğrudan anlamı değil,

yersizyurtsuzlaşma seviyeleri de dahil farklı kaynaklardan çok çeşitli özellikteki

karşılıklı ilişkileriyle işleyen, üreten, yaratan, çoklayan, iletişen sistem biçimindeki

çoksesliğin içerik ve anlatımıyla sarmalanan düzenlemeleri ararlar. Deleuze’ün

çalışmalarında kristalleşme olarak da kullanılan karmaşıklık (complication) ya da iç

içe katlanma, sarmallanma “giden iki ters hareketin sentez işlemini ifade eder”

(ZUORABICHVILI, 2002, s. 103) . Düşünürler bağlantılanarak iç içe geçen çok çeşitli

21 Lewis Caroll’ın Alice Harikalar Diyarında‘da anlamsız ve saçma olanın kullanımı örnek verilir. 22 James Joyce’un Dublinliler hikayesindeki üslubu örnek verilir.

Page 26: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

18

soyut kavramı daha somut biçimde sunmak için de biyoloji alanındaki rizom kavramını

kullanırlar.

1.2. RİZOMATİK ROMANDA DÜZENLEMELERİN İLETİŞİMİ

Romanın rizomatik yapısı, mevcut geleneksel ortamın standart özelliklerinden

farklılık gösteren katılımcıların oluşturduğu düzenlemelerin yaşadığı olaylar;

kurdukları iletişim ve bağlantılar üzerinden işlevselliklerini arttırarak yaratıcılığa doğru

ilerlemelerinde, sarmalanarak güçlenen duyguların kolektifliğinde, sınırlanmadan

biraraya gelen seslerin polifonik etkisinde gözlemlenir.

1.2.1. Düzenlemeler (L’agencements)

Her ikisi de felsefe ve psikanaliz gibi farklı disiplinlerden gelen Fransız

düşünürler, birikimlerini birleştirerek bireysel bilgilerinin üzerinde daha verimli bir

üretim sürecine geçmek için biraraya gelerek bir düzenleme oluşturular. Deleuze için

Henry Miller’dan alımlama yapmış olduğu kavram içeriğinde olduğu gibi düzenleme:

iç dünyanın ve dış dünyanın karşılaştığı çizgide, ortada yer almaktır […] Ortada olmak: […] tam anlamıyla hareketsiz kalmak, kendini ortak akımdan seyreltmek(tir) (DELEUZE & PARNET, Diálogos, 1977, s. 62, çeviri) .

Farklı katılımcıların çokçeşitlilik özelliklerinin mozaiği ile oluşan düzenlemelerde,

kendilerine has bireyselliklerini kaybetmeden, işlevselliklerini farklı kaynakların

sinerjisinin de etkisiyle orta alanda çoklayarak üretime geçtikleri vurgulanır. Yapısal

dilbilimin kalıplaşmış baskı ve sınırlamalarını seffaflaştıran sosyal düzenlemelerin

göstergebilim analizi, çokluklardan oluşan ve dönüşen sistemlerin farklı işlevlerini

ortaya çıkarır. Daha açık ve serbest yaklaşım tarzı; sosyoloji, psikoloji, felsefe,

antropoloji ve sanat gibi çok farklı disiplindeki gelişmelerin senteziyle yepyeni analiz

yöntemlerinin gelişmesine fırsat verir. Sanat, felsefe ve bilim alanındaki çalışmalarda

kavramlara ait içerik ve duygular etkileşir, paylaşılır ve bir düzenleme gibi işlerlik

kazanırlar.

Farklı doğal özelliklerine karşı uzanan ve devamlı eşlik eden aynı gölgeyi paylaşırcasına, felsefe, sanat ve bilim ile aynı zamanda kavramların, duyguların, işlevlerin ayırt edilemez olduğu yerdir (DELEUZE & GUATTARI, 1991, s. 120, çeviri) .

Deleuze ve Guattari düzenlemelerin; metin, yazar ve dünya ile sınırlanmayan diğer

seviyelerdeki farklı çokluklarla olan bağlantılarıyla sosyal ve edebi işlevsellikleri

koruyup çoğalttıklarını vurgular:

Page 27: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

19

bir düzenleme, içindeki çokluğuyla aynı zamanda göstergebilimsel, maddesel ve sosyal akışların üzerinde hareket eder […] gerçeklik alanı dünya, temsil alanı kitap, ve öznelleşme alanı yazar arasında üçlü bir bölümleme yoktur artık. Bir düzenleme, bu düzenlerin her biri ile belirli çoklu aitliklerle kurduğu bağlantıyla, bir sonraki kitapta devam etmediği gibi, dünyada bir nesnesi ya da bir veya farklı yazarlarda öznesi de yoktur (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 27, "Introducción: Rizoma", çeviri) .

Bireyin sosyal çevresindeki gelenek, kural ya da kanunlarla çerçevelenmiş yapısal

normların homojen özelliklere yakınlaştırma çabası, düzenlemelerin yaratıcılığının

önünde baskılayıcı olabilir. Yeni yapıdaki ilişkili esnek düzenlemelerin oluşturulması

için düzenlemenin bağlantı ve ilişki düzenine ait farklılık Deleuze ve Parnet tarafından

şu şekilde açıklanır:

Yazar kendisini yaratan düzenlemelerden yola çıkarak düzenlemeleri keşfeder, bir çokluktan geçerek başka birinin parçası olur […] homojen olmayan birlikteliğin tüm öğeleri ile anlaşma yaparak, birlikte işlev görmelerini sağlar. Yapılar düzenlemelere değil homojenliğe ait özelliklere bağlanır. Düzenleme işbirliği […] “sempati”, simbiyotik ortakyaşamdır (DELEUZE & PARNET, 1977, s. 61, çeviri) .

Pürüzsüz düzelemdeki esnek göçebe yaklaşımların sınırları şeffaflaştırdığı

kabullenici zenginliğin tersine, ikili zıtlıkları tetikleyen sınırlarda diğer kavramı

üzerinden çelişkilerin arttığı gözlenir. Batı mantığına ait kontrolün bittiği, zıtlıklar

arasındaki güçlü sınırların silikleştiği noktada, her şey çokdeğerli23 tonlama seviyesine

sahip olur. Rizomda iyi de kötü de vardır. Rizomatik yapıdaki metin, kavrayıcı ve

kabullenici yapısıyla iyi ve kötüyü bir arada bulundurur (DELEUZE & GUATTARI,

1980, s. 11, 13, "Introducción: Rizoma)) .

Deleuze ve Guattari zıt özellikli serileri kullanırlar: ağaç/rizom, çizgili/pürüzsüz, molar/ moleküler24, tabaka/düzenleme. Fakat sürekli olarak birbirlerine dönüşebildiklerini hatırlatırlar […] Düzenlemeler her yerdedir, her yönde çoklayarak […] büyük kozmik düzenlemeye, içkinlik, tutarlılık ya da dışsal düzleme kadar (DELANDA, 2016, s. 3, 7 ve "Giriş", çeviri) .

Evrensel düzendeki kaosun sembolü, aynı zamanda yapısal sınıflandırmaların

arasındaki sınırsızlığın amblemi olan yin-yang sembolüdür (KOSKO, 1993, s. 14-17)

. Taoizme ait yin-yang sembolü, özellikler içindeki çokçeşitliliği temsil eder: dişi

özelliklerden oluşan yin kendi içinde eril özellikleri de barındırırken, eril özelliklere ait

yang dişi görünüme de sahiptir. Doğu düşüncesinde sınıflandırmaların keskin sınırları

23 Çiftdeğerlilik Aristo bakış açısını, çok değerlilik ise Budha’yı izler, A veya B değil/ A ve A değil. Çiftdeğerlilik ayrıştırmacı yaklaşımın neden olduğu sınırlarda konuşlanırken, çokdeğerlilik kabullenici özelliklerin bulunduğu ortamlarda her yerdedir. (KOSKO, 1993, s. 23,34) 24 Katı molar bölümlemede ayrım ve farktan oluşan pürüzlerin giderildiği düzlemde tek bir merkez etrafında anlatım yankılanır.Moleküler bölümlemede ise anlatım ve içerik esnektir ve birbiriyle ilişkilidir. Deleuze ve Guattari’ye göre bir toplum, moleküler olan kaçış çizgileri ile tanımlanır (GOLDCHILD, 1996, s. 251, 253)

Page 28: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

20

silikleşir, hayat iyi ve kötünün bileşkesidir. “Düzenleme kavramı çokçeşitli terimler

arasındaki uzlaşma anlamıyla, yepyeni bir öznelleşme biçimini vurgular” (BOTTO,

2014, s. 77, çeviri) . Katılımcılar özgün özeliklerini bastırmaksızın daha verimli,

işlevsel ve dönüşümsel düzenlemeleri oluşturular. Bir düzenlemedeki bileşenler,

özelliklerinden vazgeçmeden dönüşürler, tekdüze bütünlük ilişkilerindeki gibi kendi

özgünlüklerini kaybederek diğerlerine uyum sağlamaya çalışmazlar. Bileşenler

arasındaki iletişim süreci mekansal sınırları ortadan kaldırırarak, sağladığı sınırsız

bağlantıdaki sanal ortam üzerinden sosyal tarafları yersizyurtsuzlaştırır, paydaşların

aynı mekanda bulunma ihtiyacını hafifletir. Düzenlemeler bileşenleri arasındaki

ilişkilerden doğar fakat oluştuktan sonra bileşenlerine imkan ve kaynak sağlayıcı bir

role bürünürler, çok çeşitli bileşenleri ile daha büyük düzenlemelerin de parçası

olabilirler (DELANDA, 2016, s. 19-21) . Bileşenlerin ayrılma ve başkaları ile bağlanma

serbestliği tekdüze baskıcı düzenlemelerden ayrışır (DELANDA, 2006, s. 11) .

Bir şehrin global dünya ile olan ticari, iletişimsel ya da ulaşım bağlantıları,

doğal ve resmi sınırlarının yersizyurtsuzlaşma seviyesini belirler. Venedik, Lizbon,

Amsterdam gibi ticari limanlar birçok değişik kültürle olan ticari bağlantıları sayesinde

sınırları şeffaflaşmış, daha az kodlanmış, diğer kültürlere açılmışlardır. (DELANDA,

2016, s. 33-55) .

Barışsal yaklaşımdaki göçebe özellikte olan düzenlemelerin değişiklikler

karşısındaki işlevsel yeteneklerini vurgulayan Deleuze ve Guattari; üretim sistemlerini

ya da işlevsel organizmaları oluşturan, kitap gibi dış bağlantı ve süreçlerle işleyen

mekanik düzenlemeleri somutlaştırmak için, makine kavramını kullanırlar.

Yapısalcılıktaki yorum ve gösterenin yerine deneyim ve makine gelir.

(SAUVAGNARGUES, 2006, s. 90-91) . Tekil kimliği olmayan makineler, kolektif

enerjileri ile

bir düzenlemeyi, sahiplenilmiş bir bölgeyi her zaman açan ya da kapatan tekil anahtarlardır (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 330, "1837-del ritornello", çeviri).

Bir makine olan metinde kullanılan öğeler arasındaki seçicilik önemlidir.

Düzenlemedeki çeşitli bileşenlerin akıcı ilişkisel dönüşümünde seçilen ve dahil edilen

politik çelişkiler, tarihsel, sosyal ve psikolojik güçler, kültürel miras gibi farklı özellikteki

parçaların bağlantısı çok farklı etkiler yaratır. Fransız filozoflar çokçeşitli, çok boyutlu

bir oluşum olan makineyi, farklı seviyelerdeki işlevsel bir birlik, üretimi açıklayan bir

süreç olarak görürler;

Page 29: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

21

İnsan makinesi eyleme geçmek için hesaplanamayacak sayıdaki diğer makinelerle koordine olur […] Bu makineler arasındaki interaktif potansiyel bir çokluk gibi hareket etmesini sağlar (BOTTO, 2014, s. 141, 143, çeviri) .

Rizomatik düzenlemelerin anlatımındaki makine kavramıyla birlikte, göçebe

yaklaşım, anlamsız olana ve zamansız zaman ulaşmak da önemli yer tutar. Zamanın

kronolojik olmayan farklı anlarda, bağlantısız mekanlardan geçmişten şimdiye ve

geleceğe akışı geçici bir yoğunluk yaratır. Deleuze’e göre büyük yazarlar zamanla

deney yapar ve eserleri kronolojiden bağımsız bir zamansızlık etkisini üretir (BAUGH,

2000, s. 41-47,50-54) . Proust et les signes25 den alıntılandığı gibi,

zaman, mekânın boyutlarına eklenen bir dördüncü boyut değildir, kendi başına mekândan daha çok boyut taşır (ZOURABICHVILI, 1994, s. 93) .

Bir anlatının bireyselleşme sürecindeki içsel ve dışsal yolculukları, bir sesle, bir

kokuyla, bir tatla, bir anıyla, bir resimle duyuları harekete geçirerek zamansal

sıçramalara, fiziksel olmayan yersizyurtsuzlaşmalara açıktır, zaman çizgisindeki sıralı

özellikteki yapılar gibi zamansal ve mekansal değildir;

Deleuze […] edebiyatta, bir karakterin gündelik olarak birbirine bağlanan deneyimlerinin bir olayla, örneğin tekil bir çocukluk anısıyla, geçmişten kopabileceğini yazar […] bir anı edimsel şimdiyi kesintiye uğratabilir (COLEBROOK, 2002, s. 52-53) .

Deleuze ve Guattari kronolojik olmayanı yansıtmak için Yunan felsefesinden

tanımlanamayan olay zamanı olan aiôn kavramını kullanır:

yalnız hızları tanıyan yüzen bir çizgi ve aniden bölünmeye ara vermeyen, zaten ve henüzde, eşzamanlı olarak çok geç ve çok erkende olan, devam edecek olan ve aynı zamanda tamamlanmış olandır (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 265, "1730- devenir-intenso, devenir-animal, devenir-imperceptible", çeviri) .

Yaşanmış olan, şimdi ve yaşanacak olan arasındaki bütünsellik zaman kavramını

ortadan kaldırır, iç içe geçer. Zamandan öte olan yaşanmışlıklar, olaylarda hissedilen

duygular arasındaki geçişmeler, anılardan hayallere şimdi üzerinden zamansız olan

zamana bağlanır. Zaman içinde yaratılan bir labirentin tanımına ulaşılır:

Deleuze’ün ’geçmekte olan bir şimdi ve korunmakta olan bir geçmiş‘ olarak niteleyeceği şeyin içerisinde bir zaman parçası vardı […] Deleuze Bergson’un zamanın sanal bütünü modelini Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’in kurmaca eserlerindeki zaman labirenti kavramıyla birleştirir. Sonuçta ortaya çıkan model, zaman içinde sanal patikalardan oluşan bir labirenttir (SUTTON & MARTIN-JONES, 2008, s. 105,112) .

25 Proust et les signes(1964) Deleuze ‘ün Marcel Proust’un eserindeki gösterge sistemini araştırdığı çalışmasını içeren kitabı

Page 30: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

22

Deleuze’e göre olay bazlı göstergebilim süreci karakterlerin özellikleri, metni anlama,

yorumlama ya da zaman ve mekansal biçimlerle sınırlanmaz. Oluşun, ölümün,

yersizyurtsuzlaşmanın, dönüşümün zamanları geçmiş, gelecek ve şimdilerin

birleşiminde zamansızdır.

Her olayda (événtment) […] bir fiilleşme (efectuation) anı vardır […] her türlü şimdiden sıyrılan olayın geçmişi ve geleceği vardır.-kişisel olmayan bireysel öncesi, yansız (neutre), ne genel ne tikel, […] onu yeniden sunan/ temsil eden devingen anın (instant) şimdisinden başka şimdisi olmayan, daima geçmiş-gelecek olarak ikileşmiş […] hallerin farkını dil kendinde toplar (Aiôn) Deleuze’deki gibi, zamanı geri dönüşsüz biçimde ikiye kesen ve geri dönüşsüz olan ile çok yakın olanın sentetik bir kavranışı içinde olay kendini ancak hala-orada-ve daha-şimdiden-geçmiş, henüz-gelecek-ve-şimdiden- orada gibi tuhaf bir durakta verir (ZUORABICHVILI, 2002, s. 111,117) .

Her bireyin hayatının çeşitli duygu anları ya da farklı dönemleri öznelliklerindeki

çoklukları yansıtır. Geçmiş ve şimdinin sentezinden olası geleceğe bakmak alışkanlık

olmuştur (DELEUZE, 1968, s. 70-74) . Yaşanan şimdi geçmektedir, farklı zamanları

eşzamanda olarak okumak zamansallığı yakalamaktır:

şimdi ile geçmişi, geçmişin artık olmadığı şimdinin ardından geldiği […] geçmişi şimdiyi ikizleyen bir ikinci zamansallık (ZUORABICHVILI, 2002, s. 181)

Aiôn’da okumak, zamansız zamana ulaşmak, rizom biçiminde çoklu bağlantıları olan

bir düzlemde, geleceği de içine alacak şekilde burada olanın ve şimdinin göstergeleri

gibi şimdide ve gelecekte, olası deneyimlerin uzantısına ulaşmaktır (SEMETSKY,

2006, s. 87) .

Okuyucunun göçebe düşünce yapısına ulaşması için, okuma sırasında

kendini daha önceki okumalarında edindiği kalıplardan serbest bırakması önemlidir.

Zamansal, mekansal ve kültürel kavramlara ait kalıplaşmış anlayışını aşması,

duygularını yeni deneyimlere açması her yeni okumada farklı boyut yakalamasını

sağlar. Dış ve iç dünyasıyla metin üzerinden kurduğu bağlantılarla deneyimini arttırır.

“Okuma, cümleler arasında etkin bağlantılar kurma süreci” (GOLDCHILD, 1996, s.

245) olarak tanımlansa da okuma anında okuyucu sadece okuduğu metinle sınırlı

kalmaz, “Okuyucunun görünmeyen görevi sanal bağlantılardan bir ağ kurmaktır”

(MOULTHROP, 1997, s. 241, çeviri) . Okuma sırasında metinde ne olduğundan öte,

nasıl olduğu, değişimin nasıl yaşandığı, oluşu etkileyen zamansız-olanın gücüdür.

Geçmiş deneyimlerde kalıplaşmış olan öngörülerden arınma kişisel-olmayan

duygunun önünü açar, diğer duygularla tekil bileşimler ve kavuşmalar yaşayarak

zaman çizgisini soluklaştırır, aiôn’a ulaştırır, zamansız bir zaman özgürleştirir.

Zamanla sınırlanmayan sanat da yeni kaçış çizgileri yaratır. Deleuze için bir yapıtı

okumak onun

Page 31: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

23

zamansız duygularının […] bizi bütün bağlamların ötesine taşıma kapasitesinin olumlanışıdır […] geçmişteki sorunların, soruların veya yönelimlerin şimdiyi bir geleceğe dönüştürme gücünü olanaklı kılmak için […] metnin ne ifade ettiğini keşfetmeye (değil) […] ne yaptığına veya […] sorunları nasıl dönüştürdüğüne bakmamız gerek (COLEBROOK, 2002, s. 88-95) .

Deleuze’ün yaklaşımında karakterden çok onları oluşturan olaylar, ilişkiler,

güçler daha önemlidir.

Karakterler […] kurgu veya ‘nakarattırlar’; […] her karakter benzersiz bir dünyaya veya oluşa açılır (COLEBROOK, 2002, s. 148) .

Metinde karakterler temsil etmez, çeşitli ilişkilerdeki rolleriyle üreterek ifade ederler.

Tipler arasındaki sosyal ilişkiler, öznel fikirlerden daha çok şeyi anlatır.

Deleuze’ün alışkanlıkları aşan, çoklu perspektife ulaşılan esnek bakış açısı;

ufuktaki sınırların ayırt edilemez olduğu gizemli noktaya, zıtlıkların algılanamaz

olduğu noktada göçebe anlayışa ulaşır (BUCHANAN, 2000, s. 93, 97) . Eleştirmeden

kabul eden ve kucaklayan göçebe yaklaşımdaki pürüzsüz mekanda; ayrımcı kural ve

sınırlar silikleşir, şeffaflaşan perspektifte bireyler geri planda kalır. Önemli tarihsel

olaylar uçucu formda zamansız bir mekana açılarak, kişisel hafızanın geleneksel

düşünce yapısından sıyrılır. Anlatı bir karakterden diğerine doğru zaman ve mekan

içinde olaylar üzerinden salınır, metin olaylar üzerinden kişileri, yerleşim bölgelerini

bağlantılar. Deleuze ve Guattari için genel olan dış kaynaklı ilişkiler yama işi

(patchwork) gibi içsel ilişkilerle bütünleşir, çok boyutlu bozyapı tamamlar. Rizomatik

bağlantılarla parçalar halinde yazılmış olan metin bir kesişim noktası gibi çatallanma,

kırılma, sıçrama ve tomurcuklanmaları ile yön değiştiren düzlemleri birleştirir.

Edebiyattaki bu farklı ve çok yönlü yaklaşım, çoksesli ortak bileşenleri açığa çıkarır.

Kolektif seslerin çeşitliliğinde ifadenin çoklu karşılığı içerikten daha fazla boyut

kazanır. Söylenenle algılanan eşleşmediği gibi, beklenen potansiyeli ile açığa çıkan

etkisi farklılık gösterebilir. Bu nedenle de bir kişinin bağlantıları üzerindeki etki alanı

bulunduğu mevkiden daha önemli bir yer alır.

simge söylemek istediğiyle hiçbir zaman ikili tekseslilik (bi-univocal) ilişkisinde değildir, her zaman çoklu karşılıklar içerir, ‘her zaman çoksesli ve çoklu ses’ (multivocal ve polivoco) (DELEUZE & GUATTARI, 1972, s. 188, çeviri) .

Deleuze’ün estetiği çok boyutlu olsa da algı ve bilginin öznel göreceliği geri planda

kalır. Gölgede kalan olayın sessiz kalmış olsa da daha geniş bir etki alanıyla kolektif

bir rolü vardır. Deleuze ve Guattari bu etkiyi somutlaştırabilmek için resim ve müzikteki

çok seslilik ve çok boyutluluktan örnekler verir. Barok dönemdeki resimlerde ışığın ve

karanlığın birleşimi ile resme yeni boyutlar eklenerek kıvrımların yansıtılması gibi,

müzikte de aynı anda birlikte olamayacak çok farklı ton ve aralıklardaki seslerin

Page 32: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

24

geçişmesi, çoksesliliğin yeni disonansına26 eşlik eder, duyuları harekete geçirir.

Çelişkili dünyalar seslerini biraraya getirerek beklenmeyen çözüm noktalarını açığa

çıkarır. gerçekte bir arada olamayacak kurgusal metinler, çatallanarak cesur bir

şekilde birbirinden uzaklaşarak ilerleyen serileriyle edebi dünya kaosmos27ta çok

farklı dünyaların çokluğuna açılır. Yazar kullandığı serbest dolaylı anlatım ile öznel ve

kolektif arasında serbest salınım yaratarak gerçekliğin belgesel özelliği ile kurgusallık

arasındaki olayı sonsuza kadar sürükler (MARKS, 2000, s. 80-90,96) . Deleuze

Joyce’un üçüncü şahıs bakış açısıyla başlayıp hiçbir yere ait olmayan seslere

dönüştürdüğü, ilerleme olarak açıkladığı söz üretmeyi mümkün kılan şeyi mesaj ya

da konuşma değil edebi duyguda gerçekleşen güç olarak görür: “duygu söz üretme

ediminin her türlü öznesinden özgürleşmiştir […] tekil ve kolektiftir” (COLEBROOK,

2002, s. 129, 147-148) .

1.2.1.1. Edebi Metinde Düzenlemelerin Analiz Yöntemi

Farklı disiplinlerden edinilen bilgi ve çoklu bakış açılarının da etkisiyle

öznellikten uzaklaşan, karakterlerden çok ilişkilerinin ve üretimlerinin öne çıktığı

metinlerin okunmasında, “ne?” ve “kim?” gibi tek cevabı olan doğrudan sorular yerine,

“nasıl?” ile başlayan açık uçlu sorular, tek bir cevaba kilitlenmeden alternatif

cevaplarla karşılaşma imkanları tanır. Metin dışı pratikle gelişen metnin kullanım

alanını görmek için, Deleuze ve Guattari, anlamının ne olduğu gibi sınırlı sorular

yerine nasıl ya da neyle işlediğini sorgulamayı önerir (SMITH D. W., 2013, s. 19) .

ne oluyor? ve nasıl oluyor? gibi soruların bu ne demek? sorusunun kesin olarak üstüne yükseldiği bir imlemeye (asignifiance) meylederler: anlamdan vazgeçiş değil tersine anlamın üretildiği, anlam ile imlemi birbirine karıştırmanın ve özgülüklerin (propriétés) yerleşik bir dağılımın reddi. Bu üçüncü derece […] yeğin-oluş, moleküler oluş, algılanamaz oluş, herkes oluş olarak adlandırılır (ZUORABICHVILI, 2002, s. 123) .

Edebi metinlerde yapısal ikili zıtlık ve sınıflandırmalara ait sınırlamalarla birebir

anlamlama (signifiance) arayışına girmeden; olayların işlev ve kolektif iletişimlerindeki

ifade arayışı deneyimi, kültürler ve disiplinlerarası farklı bakış açılarının zenginliği ile

göstergeler oyununa dönüşür. “Kim?” ve “ne?” gibi tek cevaplı sorular, gösterge ve

26 Armonik uyumdaki konsonant ses tonlarına, belirlenmiş kuralları bozan tonların eklenmesiyle oluşan disonans, armonik ses uyumu dışındaki ses tonlarının biraraya gelerek oluşturduğu, farklı tınıların birlikteliğidir. 27 Kaosmos açıklaması için ayrıca bakınız s.11. Kısaca J. Joyce tarafından karmaşa içinde bir düzeni olan edebi dünya yani kozmostaki kaos için kullanılan sepet kelime, bir düzenlemedir.

Page 33: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

25

tekil anlam arayışıdır. Romandaki seyahat macerasının özgür deneyimi ise nasıl

işlediği sorusunun alternatif cevaplarının izinden ilerler.

Deleuze ve Guattari için kitap okuma edimi başı ve sonu olan, zıtlıklardan

doğan geleneksel ağaçvari yapıların tekrar eden biçimlerinin bir arayışı değildir.

Hiçbir zaman kitap ne diyor diye sormak gerekmez, anlam veya gösteren, kitapta anlaşılması gereken hiçbir şey yoktur, sadece neyle işlerlik kazandığı sorulmalıdır […] ne gibi çokluklar sunar ve kendinde dönüşür (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 10, Introducción: rizoma", çeviri) .

Bu esnek yaklaşım, sınırlarla ayrılmış bölgelerde her şeyi sınıflandırmaya

çalışmaz, özel durumlar gözardı edilmeksizin, istisnai farklılıklar çok çeşitli bağlantıları

açığa çıkarır. Yapısal sınıflandırma ve bölümlendirmelerin yapay sınırları silikleşerek,

yerini farklı dağılım ve istisnalarla çokçeşitliliğe bırakır (BOTTO, 2014, s. 236) . Basit

gibi görünen geleneksel cinsiyet ayrımına ait sınırlar nedeniyle dahi biyolojik fiziksel

özellikleri dışında hisseden çok sayıda istisnanın günlük hayatta engel ya da tepkilerle

karşılaştıkları gözlemlenir. Bireysel tercihlerin, farklılıkların eleştirilmeden saygıyla

kabul edilmesi; çok boyutlu çokçeşitlilikle ulaşılan zenginliğin keşfedilmesine de fırsat

tanır. Roman içinde esnek bakış açısıyla çıkılan bu seyahat, klasik ağaç formundaki

yapısal biçim ve sınıflandırmalara ait sınırları silikleştirerek analizi serbest bırakır.

Deleuze ve Guattari Mille Plateaux’da yazmanın anlamlandırma değil, bir

haritalandırma, kartografi eylemi olduğunu vurgularlar (DELEUZE & GUATTARI,

1980, s. 11, "introducción: rizoma") . Deleuze metnin sınırları ötesine geçerek

kurduğu bağlantılar üzerinden farklı rotalarda ilerlediğini hatırlatır:

Bir metin benim için metin ötesi bir pratikteki küçük bir çarktır yalnızca […] metni devam ettiren metin ötesi pratikte onun neye yaradığını görmektir (DELEUZE, 1973, s. 403, çeviri) .

Bu yaklaşım tarzı; metnin kurduğu bağlantıların açığa çıkardığı işlevsellikleri,

üretimi görmek ve kaos içindeki karmaşık ve zamansız sosyal hayatın içeriği ve

anlatımı üzerinden sistemin biçimini anlamaya çalışmaktır. Sosyal hayatın dengesi

kaotik düzeniyle karmaşıktır. ”Kaos […] tüm ortamların da ortasında yer alır“

(DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 320, "1837- del ritornello", çeviri) . Ailesel ya da

bürokratik yapının kriz durumunda olan, dönüşüm süreci ya da arzunun gerçekleşme

anını deneyimleyen üyeleri, sosyal hayatın kaotik yapısına ait düzenden uzaklaşırlar,

zorlu değişim ya da oluşlarını gerçekleştirmek için kaçış çizgilerinin arayışına

geçerler.

Page 34: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

26

Deleuze ve Guattari, kitapları tanımlarken, yersizyurtsuzlaşıncaya kadar kaçış

çizgileri üzerinden ilerleyen, bir arada işlemek üzere organize olan bağlantısallıkları

yüksek makinelere, daha da önemlisi düzenlemelere benzetirler:

Bir kitapta […] eklemleme, bölümleme, katman ve yerleşik bölgesellik çizgileri vardır; fakat kaçış çizgileri, yersizyurtsuzlaşma ve katmansızlaşma hareketleri de yer alır […] çizgiler ve ölçülebilir hızlar bir düzenlemeyi (agencement) oluşturur. Bir kitap tam anlamıyla bir düzenlemedir […] bir çokluktur […] Bir kitap […] düzenleme olduğu sürece, diğer düzenlemelerle de bağlantıya geçer, diğer organsız bedenlerle28 de ilişkilidir […] Bir kitap küçük bir makine olduğuna göre […] tek önemli gerçek hangi diğer edebi makineyle bağlanabileceğidir. Edebiyat bir düzenlemedir […] derken: çokluklardan, çizgilerden, katman ve bölümlerden, kaçış çizgileri ve yoğunluklardan, mekanik düzenlemelerden ve […] organsız bedenlerden […] tutarlılık düzleminden bahsediyoruz (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 9-10, "Introducción: rizoma", çeviri ) .

Fransız felsefeciler; sosyal düzenleme kuramını rizom modeli ile olay bazlı

göstergebilimde somutlaştırırken, aiôn (zamansız zaman), göçebelik,

yersizyurtsuzlaşma, oluş, organsız beden, kara delik kavramları üzerinden

bağlantılandırarak açıklarlar. Bir sonraki bölümde metindeki rizomatik özellikler ve bir

kısmı açıklanmaya başlanmış rizomatik kavramlar yer almaktadır.

1.2.2. Rizomatik Metin Kavramı ve Özellikleri

Deleuze ve Guattari’nin sosyal düzenleme kuramını olay bazlı göstergebilim

altında köksap kavramı ile buluşturmaları 1972’de L’Anti Œdipe kitabıyla başlar,

1975’te Kafka. Pour une littérature mineure kitabı ile edebiyat alanındaki rizomatik

içerik ve anlatım modeline ulaşırlar. 1976’da basılan Rhizome: Introduction,

1980’de rizomatik kitap olarak basılan Mille Plateaux‘da Fransız düşünürlerin

yaklaşımıyla kitabın ilk platosunu29 oluşturur. Deleuze ve Guattari’nin biyoloji

alanından model olarak esinlendikleri rizom (köksap), yer altında yatay yönde diğer

bitkilerle çoklu bağlantılar kurarak ilerleyen bitkisel bir kök tipidir

sadece yatay yönde değil, dikey olarak da gelişir […] gövdesinden budaklar vererek çoğaldığı gözlenir: bir çokluk gibi farklı yönlerde gelişir (BOTTO, 2014, s. 154, çeviri) .

Bilinçüstü ya da kısa süreli hafıza yapısı için de kullanılan rizom Deleuze ve

Guattari’nin tanımıyla:

28 Kaçış çizgilerinde ilerleyen, kırılma noktasındaki, bireyselleşme hareketindeki kişinin durumu Corps sans organs (CsO) organsız beden olarak tanımlanır, organlardan meydana gelse de sadece bedensel bir organizma değildir, ötesidir, üzerindedir. 29 Açık sistem yapısında plato adını verdikleri bölümler diğer bölümlerdeki konu ve kavramlarla da bağlantılanarak iç içe geçer.

Page 35: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

27

şeylerin arasından, noktalar arasından geçer […] sürülerdeki, kitlelerdeki çokluklardır, sınıflardaki değil: anomal30 ve göçebe çokluklardır […] oluştaki ya da dönüşümlerdeki çokluklardır (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 515, "Conclusión: reglas concretas y máquinas abstractas", çeviri) .

Tek bir temel kökten başlayarak dikey yapıda gelişen, dallara ayrılarak meyve ya da

çiçekle son bulan geleneksel ağaçvari yapı da rizomatik yapıda yer alır.

rizomatik metinlerin ağaçvari noktaları olduğu gibi, ağaçvari metinlerin de rizomatik çizgileri vardır, her bir metin tipi diğerine ait özellikleri bir seviyede içerir (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 13, 31 "Introducción: rizoma", s. 40 "1914: ¿Uno sólo o varios lobos?") .

Rizomatik yapı yatay hiyerarşik olmayan bağlantılar üzerinden ilerler, mevcut

düzenden yaratıcı etkilerle kaçış yollarını bularak dikey de dahil farklı yönlere doğru

dönüşerek ilerlemeyi sağlayan bağlantıları da içerir.

Ağaçlar ve köklerinden farklı olarak, rizom herhangi bir noktadan başka herhangi bir noktaya bağlanabilir, her bir özelliği doğaya ait benzer karakterler göstermeyebilir; Rizom […] farklı boyutlardan ya da […] değişken istikametlerden […] oluşur. Başlangıcı ve bitişi yoktur, her zaman gelişip serpildiği, taştığı bir ortası vardır. N boyuttan oluşan, özne ve nesnesi olmayan çizgilerin çokluğundan oluşur […] rizom yalnız çizgilerden gelişir: bölümleme, katmanlama çizgilerinden, boyutlar gibi, ama aynı zamanda bu tip boyutların en üst seviyesi olan kaçış ya da yersizyurtsuzlaşma çizgilerinden de onu izleyen çokluk doğasını değiştirerek dönüşüme uğrar (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 25-26, "Introducción: rizoma", çeviri) .

Başı sonu olmadan, ortadan gelişen, bir ya da çok olarak değil, biricik olanı kurulacak

çokluktan eksilterek n-1 tarzında yazılan, boyut ya da hareketli yönlerden oluşan

rizomatik yapı özne ve nesneden uzak hiyerarşik olmayan kolektif bir dengede yer

alır.

Rizomatik romanlar metinlerarasılık, medyalararasılık ve disiplinlerarasılık

aracılığı ile romanın bölümleri arasında, diğer romanlarla, tarihle, edebiyatla,

felsefeyle, bilimle bağlantılar kurar, yaşam ile kurgu arasında yaptığı sıçramalarla

çeşitli boyutlarda çoğalır. Sınırsız bağlantı kurma yeteneği okurun, gerçekle kurgu,

geçmiş ile gelecek, tarih, anı ve hayal arasındaki akışları deneyimlemesini sağlar,

bilinç akışındaki ilerlemelerde olduğu gibi rastlantısal bağlantılar üzerinden çok farklı

noktalara sıçramalar yaşanır. Rizomatik romanlardaki karakter ve olaylar diğer

bölümlerle, diğer kitaplarla kaçış çizgileri üzerinden bağlantılar kurar. Deleuze’ün

kaçış çizgileri (ligne de fuite), metin dışındaki bağlantıların önünü açarak,

30 Anomal; Deleuze ve Guattari tarafından normal ve sıradan olmayan, genelden farklılıklar gösteren, istisna olan olarak anormal olandan farklı tanımlanır ve yaratıcılığa giden yolda sıradan olanı kabul etmeden farklı bir yoldan ilerleyebilme yetisiyle önemli bir özellik olarak vurgulanır.

Page 36: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

28

çalışmalarında metin dışına çıkmayan Derrida’nın metinsel sınırlandırmalarından

farklı olarak konumlanır. Deleuze ve Guattari göstergelerin sonsuz anlam üretimi31

oyunu gibi metinlerarasılık kullanımı ile metnin bağlantısallık seviyesini arttırırlar

(SURIN, 2000, s. 172-174) .

Deleuze ve Guattari, kitapları kesin sınırlarla ayırmadan, birbirlerine

geçişmelerini de vurgulayarak, ağaçvari ve rizomatik kitaplar olarak incelerler. Ağaç

yapısındaki kitapları şöyle tanımlarlar:

ilk kitap tipi kök-kitaptır […] güzel organik içselliği, anlam ve öznesiyle klasik kitaptır. (kitabın katmanları) . Sanatın doğayı taklit ettiği gibi kitap da dünyayı taklit eder […] Kitabın kanunu yansıtmadır, Bir’in İki oluşudur […] İkilik mantığı ağaç-kök yapısının manevi gerçeğidir […] Psikanaliz baskın olmak üzere […] bilgi işlem de dahil olmak üzere yapısalcılığı ve dilbilimi izler (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 11-13, "Introducción: rizoma", çeviri)

ve rizomatik kitaplarla ilgili tanımları da aşağıdaki gibi devam eder : Kökçük sistemi ya da salkım-saçaklanmış kök ikinci kitap şeklidir […] Bir yapıya bir çokluk her dahil edildiğinde, gelişim süreci birleşmenin kurallarının azalmasıyla karşılanmak durumundadır […] Dünya kaosa dönüşür, ama köksel-kozmos yerine kitap dünyanın bir görseli olmaya devam eder, kaosmos-kökçük. Parçalı içeriğin artmasıyla daha da yoğunlaşarak kitabın şaşırtmasını yadırgar. (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 11-13, "Introducción: rizoma", çeviri) .

XIX. ve XX. yüzyıldaki Fransız Edebiyatı aynı dönem Anglo-Amerikan Edebiyatları ile

karşılaştırıldığında; giriş, gelişme ve sonuç bölümünden oluşan blokları, kronolojik

yapısı ve ikili zıtlıkları temsil eden karakterlerin öznellikleri ile sanattaki kurtarıcı rolünü

üstlenirken, Deleuze ve Guattari tarafından ağaçvari olarak adlandırılır. Hayatta

kurtarıcı bir rol üstlenen Anglo-Amerikan Edebiyatı’nın yeni dünyanın kolektif sesinin

anlatımını kullanan rizomatik yapısı ise; kaçış çizgilerinden gelişen

yersizyurtsuzlaşmaları, kapitalist akışları, dış bağlantıları ile oluşları deneyimleyen

karakteriyle yabani ot biçiminde ortalık alandan gelişir. (SURIN, 2000, s. 169-170) .

Rizom merkezi olmayan, hiyerarşik olmayan ve gösterge olmayan bir sistemdir, generalsiz, hafıza düzenleyicisiz, merkezi otomatsız (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 26, "Introducción: rizoma", çeviri) .

Karakterler iyi ve kötü özellikleri bir arada barındırırken, aralarında hiyerarşik

bir önceliklendirme yoktur. Kitap bölümlerini farklı sıra ve düzende okumaya izin veren

çokluğu ve bağlantısallığı yansıtan rizomatik yapıdaki kitap ve romanlarda :

okuyucunun metne herhangi bir yönde girme özgürlüğü vardır, doğru tek bir rota yoktur (SELDEN, WIDDOWSON, & BROOKER, 1997, s. 193) .

31 Semiosis göstergelerin anlam üretimi olarak çevrilmiştir.

Page 37: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

29

Parçalı/yapboz anlatı yapısıyla rizomatik formda yazılan bir kitabın klasik ağaç

yapısına ait giriş ya da sonuç bölümleri de olmadığını vurgulayan Fransız düşünür

Roland Barthes (1915-1980)’a göre; çeşitli giriş noktaları seçilerek içine geçiş

yapılabilen; “bu ideal metin anlamlama yapısı değil, göstergelerin bir galaksisidir“

(SELDEN, 1985, s. 94)

Mille Plateaux kitabında Deleuze ve Guattari düzenlemeleri somutlaştırdıkları

rizom kavramının özelliklerini aşağıdaki şekilde tanımlarlar:

Bir rizom ne başlar ne biter, her zaman ara yerdedir, şeylerin arasında, varlıkların arasında, intermezzo32 […] ’ve...ve…ve…’nin dokusal bağlantısı varmış gibi […] seyahat etme ve hareket halinde olmanın diğer bir yolu, ortadan ilerlemek, orta alan içinden, giriş ve çıkış yapmak, ne başlamak, ne bitirmek (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 29, "Introducción: rizoma", çeviri)

ve düzenlemeler üzerinden ilerleyen, hayat bulan rizomatik roman modelinin altı

özelliğini de Milles Plateaux kitabının ilk bölümünü ayırdıkları Rizom (Rhizome)

başlığında, ayrıca kitabın giriş bölümünde de belirtilmiş oldukları gibi şöyle sıralarlar:

(1) bağlantısallık ve (2) çokçeşitlilik (heterojenlik),

(3) çokluk,

(4) kırılma,

(5) kartografi ve (6) kalıp-baskı.

Rizom kavramı düzenlemelerdeki çok boyutlu ve çokçeşitli özellikteki

bağlantının modeli olarak diğer ilişkili kavramlardan güç alarak gerçek anlamına

ulaşır. Deleuze ve Guattari yaratabilmek ve bilinen gerçekleri alternatif biçimlerle

yeniden yapılandırabilmek için kavramları güçlendirici olarak kullanmaya önem verir.

Fransız düşünürlerin düzenlemeler kuramı olay bazlı göstergebilimde Rrizom ile

somutlaşırken; rizomatik kitaplar bağlantısallık ve heterojenlik, çokluk, kırılma,

kartografi ve kalıp-baskı özellikleri ile tanımlanır. Bu özellikler aiôn (zamansız zaman),

göçebelik, yersizyurtsuzlaşma, oluş, organsız beden, kaçış çizgileri, harita,

ritornello33, pürüzsüz mekan ve kara delik kavramları ile sarmalanarak rizomatik

modele dönüşür. Metindeki içerik ve anlatımın etkilerinin okuma deneyimi içinde

anlaşılması için; düzenlemelerin belirlenmesi ve işlevlerinin ortaya çıkarılması;

rizomatik özelliklerin izinden ilerlenerek kaçış çizgisini izleyen yersizyurtsuzlaşmanın

32 Operalarda bölümler, dekor değişimleri arasında sunulan müzikal parça 33 Ritornello Barok müziğinde, orkestra veya koro için tekrarlayan bölüm ya da melodiler için kullanılır

Page 38: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

30

ve oluş düzleminin içsel ve dışsal bağlantılarının belirlenmesi gerekir. Rizomatik

model özelliklerine ait ortak etkiler tekrar olmaması için bir arada detaylandırılmıştır.

1.2.2.1. Çokçeşitlilik, Bağlantısallık ve Çokluk

Rizomatik kitap modelinin ilk iki özelliği olan çokçeşitlilik ve bağlantısallık

Deleuze ve Guattari tarafından birbirinden ayrılmadan bir arada kullanılır. Çokluk

özelliği de düzenlemelere ait bir kavram olduğu için iç içe geçen özellikleri nedeniyle

çalışmada bir arada ele alınmıştr. Fransız düşünürler, felsefe, politika ve psikanaliz

gibi farklı ve çeşitli alanlardan olan geçmiş birikim ve deneyimlerini entegre ederek

ortaklaşa yazdıkları Milles Plateaux adlı kitaplarını, farklılıkları kabul eden ve onlarla

zenginleşen özgür düşünce yaylalarından oluşan rizomatik bir kitap olarak

adlandırırlar. Kitap bir düzenleme olarak çokçeşitlilik, bağlantısallık ve çokluk

özelliklerini bir arada barındırır.

Kitaplardaki bağlantısallığı arttıran en önemli özellik metinlerarasılık

kullanımıdır ki; bu da dış dünyayla bağlantısallığı arttırarak, yeni boyutlar

kazandırarak çokluk özelliğine katkıda bulunur. Düşünürler için rizomatik modele ait

anlatım da bağlantısallık özelliği için oldukça önemlidir. Geleneksel özellikleriyle

yapısalcı ağaçvari biçimler, farklılıkları ve ortak yönleri karşılaştırarak -olmak- fiilinden

gelen -dir (est) kalıbıyla birebir sınıfsal tanımlama yapmaya ve ayrımları

keskinleştirmeye çalışır. İkili zıtlıklar üzerinden ilerlerken farklılıklar arasında

ayrıştırıcı sınırlar oluşur ve bağlantısallık gücü kaybolur. Deleuze ve Guattari’nin

rizomatik modeldeki düzenlemelere bakış açısı ise katılımcıları, farklılık ve

benzerliklerini koruyarak birbirine “ve” bağlacı ile bağlar. Rizomatik biçimlerin

birleştirici ve kucaklayıcı bir yapısı olduğuna inanan düşünürler farklı özellikteki

katılımcıların bağlantısallık özelliğini Ve (et) bağlacı ile sembolize ederler.

-dir (est) yerine ve (et) koymak. A ve B. Ve bağlacı […] terimlerinden kaçan ilişkileri destekler […] Varoluş, Bir ve her şey olarak tanımlanan her şeyden. ve , ekstra-oluş, ara-oluş gibi […] Bir çokluk yalnızca -ve-de yer alır (DELEUZE & PARNET, 1977, s. 67, çeviri) .

Tanımlayıcı “olmak” fiil çekimi olmamak karşısında sınır çizer, “Ve” bağlacının ise

farklı özellikleri biraraya getirdiği gözlenir. Olmak (“dir”) fiil çekimi, standart özellikler

çerçevesinde diğer tüm olunmayanları karşısına alarak sınırlayıcı bir mesaj verirken

ayrıştırıcı katmanlar yaratır. Bir kaçış uyarısı olarak söylem;

Page 39: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

31

ve bağlacının yanyana getirdiği çok bağlantı kurarak işleyen farklı bir dilsel işlemciye sahiptir: Bu ‘ve’ bağlacıdır […] ’olmak’ fiili anlamlama zincirlerini katmanlaştırırken ‘ve’ bağlacı alternatif yollarla bağlantı kurabilir (GOLDCHILD, 1996, s. 233, 245) .

Çeşitli ve farklı özellikleri bir arada tutar, yeni bağlantılara fırsat tanır. Olmak fiil

çekimi34 (conjugation) sınırlayıcı kalırken, ve bağlacı bağlantılar (connection) kurarak

yepyeni farklılıklara açılır.

Rizomatik yapı katılımcılarının çokçeşitlilik özelliğiyle olayların

bağlantısallıklarını arttırır. Rizomatik modelde farklılıkları kabul eden esnek ve açık

yapıdaki düzenlemeler, çokçeşitli katılımcının kurduğu bağlantılar üzerinden bireysel

ve kolektif seviyede yaratıcılık ve üreticiliklerini arttırırken, bağlantısallık seviyelerini

güçlendirirerek birçok farklı yeni düzenlemeyle bağlantılanarak işlevsellik

kazanabilirler. Doğadaki çok çeşitli biçimler ya da disiplinlerarası iletişim gibi farklı

gösterge sistemleri bir rizomun ağ yapısına bağlanabilir;

Rizomun herhangi bir noktası herhangi başka bir noktası ile bağlanabilir […] Bir rizom göstergebilimsel şablonları, güç organizasyonlarını, sanatla ilişkilenen durumları, bilimi, sosyal savaşları bağlamayı bırakmaz. (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 13 , "Introducción: rizoma", çeviri) .

Heterojen özellikteki, diğer bir deyişle birbirinin benzeri ve standart yapıda olmayan

katılımcılardan oluşan rizomatik modeldeki düzenlemede, kısıtlamalara uğramayan

çokçeşitlilikle hem katılımcılar hem de düzenleme yeni boyutlar kazanır, gelişir ve

birçok anlamda zenginleşir, çok boyutluluğa, çokluk özelliğine ulaşır. Rizomatik

modelin esnek yaklaşımının kucakladığı çokçeşitlilik, katılımcılar arasında ve farklı

düzenlemelerle kurulabilecek yepyeni işlevselliklere açılan bağlantısallık seviyesini

de arttırır, bireysel ve kolektif seviyede çok farklı bağlantılara da fırsat tanır.

Bağlantısallık ve çokçeşitlilikten sonra gelen üçüncü önemli rizomatik model

özelliği çok boyutluluk olarak de değerlendirilebilen çokluklardır. Çokluk sayısal bir

nicelik olarak kalabalıklaşmak değil, niteliksel olarak çok boyutluluktur. Deleuze ve

Guattari’nin rizomatik kitap olarak da tanımladıkları Mille Plateaux kitabının giriş

cümlesinde her üç özellik bir arada öne çıkar

Bu kitabı […] ikili olarak yazdık. Her birimiz çok çeşitliydik, toplamda daha da çeşitlenerek çoğaldık (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 9, "Introducción: rizoma", çeviri) .

Her bir düşünürün çok çeşitli alanlarda yaptığı çalışmalarla kendi içlerinde çoklamış

oldukları birikim ve düşüncelerinin mevcut seviyelerini, ortak çalışmalarının karşılıklı

34 Kaynakta fiil çekimi olan conjugation birleşme olarak kullanılmış

Page 40: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

32

bağlantı gücüyle sinerjik bir yapıda yeni boyutlar kazandırarak aştıklarını vurgularlar.

Birbirlerine bağlanarak çeşitlilik seviyelerini arttırırken, niteliksel olarak çoğalır, gelişir

ve yeni boyutlar kazanırlar.

Bir çokluk boyutlarının sayısıyla tanımlanır […] simbiyotik ilişkideki heterojen terimlerden oluşur, ya da eşiklerden ve kapılardan sıradaki diğer çokluklara dönüşmeye ara vermez […] ‘ben’ sadece iki çokluk arasındaki bir eşik, bir kapı, bir oluştur (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 254, "1730- devenir-intenso, devenir- animal, devenir-imperceptible", çeviri).

Çok boyutluluk olarak da tanımlanan çoklukların en önemli özelliği düzenlemenin

sınırları içinde kapalı kalmaması, çok farklı boyutlarda dış bağlantılara da fırsat

sunmasıdır. Kurulan bağlantılarla oluşan kaçış çizgileri üzerinden işlevselliklerini

arttıracaklarını düşünen katılımcılar, mevcut düzenlemelerden uzaklaşarak oluş

süreçlerini deneyimleyecekleri yersizyurtsuzlaşmalara da açılır.

Çokluklar dışarıdan tanımlanır: diğerleriyle bağlanarak doğayı değiştiren soyut çizgiyle, kaçış çizgisi ya da yersizyurtsuzlaşmanınkiyle (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 13, Introducción: rizoma", çeviri) .

Niteliksel yani sayısal bir çoğalma olmayan çokluk kavramı, çeşitlilik ve yeni boyutların

niceliksel gelişimidir. (ZUORABICHVILI, 2002, s. 46) Sınırlardaki kodlaşmalardan

uzakta çoksesli bir armoniyle, dengeli bir iletişimle bağlanarak orta alandan yeni

boyutlar yaratarak gelişir. Geleneksel, düz ve içine kapalı ortamdaki katılımcılar dış

dünyayla ilişkileriyle kurdukları kaçış çizgilerinin üzerinden dönüşerek oluş sürecini

tamamladıkça yeni boyutlar kazanır, çokluk özelliğine sahip olurlar. Düşünürler için

ideal bir kitabın gerçekle, tarihle, bireysel ve kolektif rüyalarla dolu olan kurgusal

çoklukta olması gerekir.

ideal bir kitap […] bir tek sayfada […]: olaylar, tarihi belirlilikler, düşünülen kavramlar, bireyler, gruplar ve sosyal oluşumlar(ın) […] dağılımını yapabilendir ( (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 14-15, "Introducción: rizoma", çeviri) .

Düzenlemeleri oluşturan çokçeşitlilik özelliğindeki karakterler, romanın farklı

bölümlerindeki dizi halindeki çoklu hikayelerde yer alan diğer karakterlerle bağlanarak

yepyeni boyutları açığa çıkarırlar.

Karakterler çoğalır, ikili kollara ayrılır, çarpışır, değiştirilir […] Herbir karakterin aynı ya da farklı düzlemdeki diğer karakterler üzerinde etkili olabilecek çeşitli özellikleri vardır, kavramsal karakterlerin bir çoğalması vardır […] bir düzlemdeki olası kavramların sonsuzluğu, yayılırlar mobil köprülerle […] durmaksızın ikili dallara çatallanırlar (DELEUZE, 1993, s. 73,77, çeviri) .

Çokluklara açılan bu bağlantısallık içinde, karakterler arası ilişki ve bağlantılar,

karakterlerin öznelliklerinden daha önemlidir. Karakterlerin kişisel duyguları,

Page 41: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

33

çekinceleri geri plana çıkarken, çok boyutlu bağlantısallıklar üzerindeki işlevsellikten

doğan çokseslilik kolektif duyguyu, hafızayı ve düşünceyi açığa çıkarır.

1.2.2.2. Kırılma

Rizomatik modelin yaratıcılığa ve üretkenliğe açılan özelliği olan kırılma,

sosyal ortamdaki sınırlamalardan fiziksel ya da duygusal olarak uzaklaşarak

hayallerini gerçekleştirmek için yaşanan dönüşüm süreci, bireyselleşme yolculuğu,

“oluş”tur (devenir) . Düzenlemelerdeki çeşitlilikle zenginleşen, kurdukları ilişkilerle dış

bağlantılar üzerinden gelişen bakış açıları ve esnek yaklaşımlarla oluşturdukları kaçış

çizgilerini izleyerek yeni arayışlara uzanan katılımcılar mevcut ortamlarından ve

alışkanlıklarından uzaklaşırlar.

Başka bir şey olmak için olduğumuz şeyi terk etmeyiz […] Oluş düzenlemenin kutuplarından birisidir: içerik ile dışa vurumun bir soyut makine oluşumu içinde ‘ayrımsanamaz’a doğru eğildikleri kutup (ZUORABICHVILI, 2002, s. 120-121) .

Oluş süreci, mevcut alışkanlıklardan uzaklaşmayı içerdiği gibi mevcut ortamdan

uzaklaşmaya da neden olabilir. Aynı şekilde mevcut ortam ve alışkanlıklardan uzakta

olmak kendi hayatına uzaktan bakma fırsatı vererek, değişikliklere açılarak daha

üretici ve yaratıcı bir oluş sürecini tetikleyebilir. Yaratıcılığa ve üreticiliğe doğru yeni

açılımlar sağladığı gibi, sosyal ortamdaki baskıların seviyesine göre öznenin fikir ve

duygularının birleştiği yersizyurtsuzlaşma süreci bireyi delirium anında olduğu gibi

kişiliğinde kayıp ya da dengesizliğe neden olabilen bir duruma da taşıyabilir

(DELANDA, 2016, s. 27) . Oluş sürecinin en üst seviyesinde delilik, delirium ve canına

son vermeye kadar uzanabilecek farklı seviyelerdeki kırılma süreçleri;

yersizyurtsuzlaşma (déterritorialization), oluş (devenir) , hayvan-oluş, organsız beden

(corps sans organes), anomali, metamorfoz gibi birçok farklı kavramla da iç içe

geçerek tanımlanır. Edebi dünyadaki kaos kolektif bir kırılma olarak vurgulanır.

“Edebiyat delirium formunda kolektif politik bir işlevdir” (BUCHANAN & MARKS,

"Introduction", 2000, s. 4, çeviri) .

Rizomatik bağlantıların, sosyal baskıdan uzaklaşarak yaratma ya da üretme

arzusu peşindeki rota üzerinde ilerlemeyi sağlayan, kırılmaya, oluşa açılan kaçış

kapıları vardır. Oluş için fiziksel ya da soyut olarak:

Yerleşim bölgeleri […] aşılır […] yersizyurtsuzlaşma ve yeniden yeryurtlanma hareketlerinin varlığını konuşan kaçış çizgileri üzerinden […] ortamların çapraz geçişinde birinden diğerine iletişimi sağlayarak bir kısmı kaçış çizgileri ve yersizyurtsuzlaşma hareketi ile, diğerleri kodsuzlaşma ya da sürüklenme süreci sırasında taşınır (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 61, "10.000 a J.C.- la geología de la moral", çeviri) .

Page 42: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

34

Edebiyat alanında kaçış çizgilerini ve kırılmayı örneklerle somutlaştıran

Deleuze ve Guattari; mevcut sosyal ortamı yeryurt, alışkanlıklardan ve mevcut

ortamın baskısından uzaklaşmayı yersiz-yurtsuzlaşma, mevcut ortam dışında tekrar

alışkanlıklar edinme, yeni bir ortama dahil olmayı da yeniden yeryurt edinme olarak

tanımlar. Deleuze ve Guattari’nin Kafka’nın yazını hakkında yaptıkları incelemede

eğik baş ve portre fotoğrafları yeryurtta olma ve yeniden yeryurtlanma olarak

değerlendirilirken, dik başlı doğrulan, kaçan biçimler ve müzikal ses yeni bağlantılara

açılan çocuk ya da hayvan-oluş sürecinin simgesi olarak, mevcut ortama bir tepki,

alışkanlıklardan uzaklaşma yani yersizyurtsuzlaşma olarak adlandırılır. Daima

çaprazlama (transversale) olan kaçış çizgisine yönelen basit bir çıkış da sağa sola

nereye olursa “tepetaklak ilerlemek” olarak bağdaştırılır. Çokdillilikten yararlanılan

dilde kaçış çizgileri sessizlik, anlamsızlığa ulaşan sesler veya müzik ile yaratılır.

Kafka için iletişim dilinden bağımsız olarak ses ;

Yoğun bir sesli maddedir […] yersizyurtsuzlaştırılmış müzikal sestir […] gösteren bir zincirden kurtulmak için gerekli olan kopuş halindeki ahenktir […] ses […] diğer ögeler üzerinde etki yapacak bir biçimlenmemiş anlatım maddesi olarak ortaya çıkar (DELEUZE & GUATTARI, 1975, s. 24, çeviri) .

Rizom kitaplar dünya için yeni alternatifler, kaçış noktaları sunarken, üreticiliğe

ve yaratıcılığa kapılar aralar. Dünya da kitaplar için somut ve yepyeni boyutlar

kazandırır. Mevcut alışkanlardan uzaklaştıran yersizyurtsuzlaşmaya açılan kaçış

çizgileri yaratılır ve yeniden yeryurtlaşmalara doğru döngü ilerler.

kitap dünyanın yersizyurtsuzlaşmasını sağlar, dünya da kendinde yersizyurtsuzlaşmış olan kitabın yeniden yeryurtlaşmasına etki eder (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 16, "Introducción: rizoma", çeviri) .

Oluşları sırasında karşılaşan çok farklı karakter niceliksel olarak çoğalırlar. Kaçış

çizgileri daha zayıf olan, daha güçlü kaçış çizgileri olandan etkilenir. Becerilerini,

işlevselliklerini biraraya getirir ve oluşlarını birleştirirlerse birbirlerinde yeryurt edinirler:

kitaplar tek başına hiçbir zaman yersizyurtsuzlaşmayan, din ve kültürlerin birleşiminin ve deneyimin protokolünün sunumudur […] her zaman en az iki terimi vardır […] ve her biri diğerinde yersizyurtsuzlaşır […] yersizyurtsuzlaşan, diğerinin yeni yeryurtlaşmasına hizmet eder […] hızlı olan […] daha fazla yersizyurtsuzlaşmış olan değildir, en az yersizyurtsuzlaşmış olan en fazla yersizyurtsuzlaşmış olanda yeniden yeryurtlanır (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 180, "Año zero: rostridad", çeviri) .

Mevcut alışkanlıklarından uzaklaşan, kendini yenilediği oluş sürecindeki karakter

yerini ve yurdunu, bulunduğu bölgeyi, mevcut ortamındaki düzenini bırakarak fiziki ya

da ruhi ayrılma, değişim, kırılma yaşadığı yersizyurtsuzlaşma rotasında kendisini

karşılayan bir yeniden yeryurtlanmada gizlenirse kaçış çizgisi kilitlenir, bloke olur

Page 43: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

35

yersizyurtsuzlaşmayı destekleyecek, motive edecek bir bölge aranır ve neredeyse herhangi bir şey üzerinde tekrar yeryurtlanılır (DELEUZE & GUATTARI, 1991, s. 70, çeviri)

ve yeniden yeryurtlanma Deleuze ve Guattari’nin tanımıyla negatif

yersizyurtsuzlaşmaya dönüşür. Değişim, oluş süreci tamamlanır ya da yarım kalır.

Yersizyurtsuzlaşmanın en üst seviyesine ulaştığında, yeniden yeryurtlanma

sistem bütünü olarak gerçekleştiğinde dönüşüm durur, kaçış çizgisi bloke olur. Farklı

bir bölgede konumlanır, oluş sürecindeki bir başkasında, bir nesnede, bir kitapta, bir

alette ya da bir sistemde yeniden yeryurt edinebilir. Bu etki arzunun peşinde kaçış

çizgisinden ilerlemesinin önüne geçecek şekilde mülk edinmede, işle ilgili pozisyon

hırsında ve parada gizlenebilir. Farklı durumda ise segmentler arasındaki kaçış

çizgisi, ardışık süreçlere bölünerek, kara deliklerde çözelti haline gelirse pozitif

yersizyurtsuzlaşma gerçekleşir (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 517-518,

"Conclusión: reglas concretas y máquinas abstractas") . Yersizyurtsuzlaşma yeniden

yeryurt edinmeye dönüşebildiği gibi, mevcut alışkanlardan uzaklaşırken devamlı bir

göçebeliği de seçebilir, yersizyurtsuzlaşmanın devamlılığını, sahiplenme ve

öznelleşme duygusundan uzak olmayı, göçebe karakter özellikleri olan basitleşmeyi,

değişime devamlı açık olmayı seçebilir.

İki yersizyurtsuzlaşma ayırt edilir: biri görelidir, başka türlü yeniden yeryurtlanmaktan, yer-yurdu değiştirmekten ibarettir; diğeri mutlaktır, soyut bir çizgi ya da bir kaçış çizgisi üzerinde yaşamaya denktir. Yersizyurtsuzlaşma, mutlak olduğunda, […] sınırları olmayan bir yer-toprak üzerinde işler: bu göçebe düzenlemedir, paradoksal bir yer-yurt olarak çöl ya da bozkırdır ki burada göçebe ‘bizzat yersizyurtsuzlaşma üzerinde yeryurtlanır’ […] Yer-yurt, tüm öznel özdeşleşmeyi oluşturan mülkiyet, sahiplenme ve dolayısıyla mesafe ilişkilerini tarif eder […] yer-yurt düzenlemenin öznelleştirici bir boyutudur (ZUORABICHVILI, 2002, s. 170-171)35 .

Deleuze, Critique et Clinique kitabında kesişen yersizyurtsuzlaşma ve yeniden

yeryurtlanmayı çifte oluş olarak aktarır. Mevcut alışkanlık ve bakış açıklarından

uzaklaşarak, insan olmayı tanımlayan yıkıcı güçler yerine, seçtiği başkalaşım

sürecinde bir bitki, hayvan oluş sürecinde fiziksel olarak kendisi gibi görünse de çifte

oluş sürecinde her ikisi birden olmayı hissedebilir, deneyimleyebilir.

hayvan, bitki, moleküler oluşlar evrensel ve dünyanın oluşumunu etkileyen güçlerle ilgilidir […] duygunun varlığı fiziksel vücutta değildir, evrendeki insani olmayan güçlerle, insanın insani olmayan oluşlarında gerçekleşir (DELEUZE, 1993, s. 112,185, çeviri) .

35 Mille Plateaux (s. 473 ve s. 387)’ye atıfta bulunur

Page 44: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

36

Arzuların izinden üretim ve yaratıcılığa yönelme sosyal hiyerarşide gelişmiş

olan kişiliğe karşı gelmeyi tetikler, sosyal düzenin sınırlarından sıyrılmak için kaçış

çizgileri üzerinden oluş, bireyselleşme hareketi gerçekleşir. Bu yersizyurtsuzlaşma

hareketi her zaman fiziksel bir sosyal ortam ve yer değişikliği olmayabilir, dönüşüm

soyut olarak da yaşanabilir. Kafka’nın öykülerinde hayat insani olmayan bir bakış açısı

ile izlenebilir :

Dünyayı bir hayvan olarak görmek, hiçbir()yere çıkmayan geçitler olarak görmek veya küçülen bir bedenin bakış açısından görmek […] düzenlenmiş […] değil yeni bir konumdan görülen dünyanın çekimine kapılmaktır (COLEBROOK, 2002, s. 189);

Kafka’nın Değişim36 romanında bulunduğu ortamı, fiziksel özelliklerini değiştirmeden,

yaşanan bir durumdan başkasına geçmeden taklit içermeyen hayvan-oluşlar

gözlemlenir. İnsanın

insan olmayan oluşudur […] sadece hayali bir kişilikte yaşanan duygu benzerliğidir […] belirsizlik bolgesidir […] sanki şeymiş, hayvanmış, insanmış gibi (DELEUZE & GUATTARI, 1991, s. 174-175, çeviri)

Mevcut bakış açısını değiştirmek yer ya da ortam değiştirmeyi gerektirmez. Kaçış

çizgisini yakalayıp mevcut alışkanlıklardan, önyargılardan sıyrılmak, koruyucu kabul

ettiğimiz sarmalandığımız bilinçüstü zırhlardan arınmak önemlidir. Oluş sürecinde

farklı oluş, kendinden uzaklaşabilmeyi, alışkanlıklardan, ortamın sınırlamalarından

arınmayı, tam anlamıyla tarafsız olmayı, seçilen oluştaki duyguları hissedebilmeyi,

oluş sürecindeki bakış açısını yakalayabilmeyi gerektirir.

Hayvanların, makinelerin ve moleküllerin insani-olmayan bakış açısına yaklaşarak […] kendimizi hayatın üzerinde ve karşısında konumlanmış değişmeyen algılayıcılar olarak görmekten çıkabiliriz […] İnsan kendisinden daha fazlası olur […] olmadığıyla, kendisi olmayanla bir melez-oluş sürecine girerek […]’kaçış çizgileri’ yaratır […] dünyayı kendi yanlı ve ahlakileştirici perspektiflerimizden görmüyor olmaktan kaynaklanan bir özgürlük vardı […] hayatın yaratıcı gücünü olumlayarak hayatla birlikte oluruz […] (bu da) insanın ötesine geçmeyi gerektirir (COLEBROOK, 2002, s. 175-176) .

Genelde yeni arayışların peşinden koşma hevesiyle kaçış çizgisi üzerinden

ulaşılan kırılma süreci mevcut ortamdan uzaklaşmayı, yeniliklere açılmayı keşfetmeyi

de tetikler, dönüşümü başlatır. Fiziksel olsun olmasın mevcut ortamdan uzaklaşmak,

karşılaşılan, hissedilen farklılıkları kabullenme seviyesini yükseltir, daha esnek

yaklaşımdaki, değişikliklere, farklılıklara açık göçebe özellikler gelişir. Yeni

olasılıklarla karşılaşmak için fırsat arayışı, paradigma sınırlarını geçerek

yersizyurtlaşma yolculuklarının arayışına dönüşür.

36 Die Vervandlung

Page 45: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

37

Bir kaçış çizgisi özne için yepyeni bir yol açan hayattaki türevsel farklılaşma boşluğudur […] sadece içeriye doğru yapılan bir seyahat gibi […] her bir oluş bizi yeni bir çokluğa açar (BOTTO, 2014, s. 229-230, çeviri) .

Deleuze ve Guattari’ye göre; insanın sosyal hayatındaki bütün dinamikleri içeren

sosyal çevresi (socio) hayat seyahati boyunca yol arkadaşıdır. Bireyselleşme

sürecindeki oluşlar, sosyal düzendeki kontrolü sağlamak için kurduğu bariyerlerle

arasında çelişki yaratır, kesinlikten uzak belirsizliklere açılan arada olma hali kırılma

süreci sonlanmayan bir değişim yolculuğu gibi görülür .

Deleuze ve Guattari’nin Bin Yayla’da dile getirdikleri gibi ‘bir oluş çizgisi ne son ne de başlangıçtır, ne bir ayrılma ne de bir yarıştır, ne geldiğin yer ne de gideceğin yerdir.’ […] bir oluş çizgisi sadece ‘ortası’dır […] o aralıkta olmaklık, sınır veya kaçış çizgisi ya da düşey ekseninde iki yakaya doğru düşercesine gerçekleştirilen koşma’dır (ABEL, 2002, s. 4) .

Sosyal düzende yaşanan çelişkilerden uzaklaşma kaçış çizgileri üzerinden

gerçekleşirken, farklılıkların saygıyla kabul edildiği düzenlemelerle farklı boyutlarda

kurulan bağlantılar yaratıcı ve üreticiliği güçlendirir, katılımcıların çokçeşitliliği

zenginleşmeyi, gölgede kalmadan orta alanda gelişmeyi sağlar. Rizomatik romanın

dünyanın birçok yerine seyahat etme, farklı kültürlerle kaynaşma imkanı tanıyan parçalı yapıda köprülenen hikayeleri vardır (BUCHANAN, 2000, s. 4) . Seyahat, yeni

kültürlerle karşılaşmalar romanda mekansal uzaklaşma olarak yer alsa da, içinde

kırılma sürecini, mevcut alışkanlardan uzaklaşmayı yeniliklere açılmayı barındırır.

Ahlaki düzeni farklı bakış açılarından yansıtarak orta bir alanda buluşturan

metinler, iyi ve kötü arasında kesin sınırları bulanıklaştırarak algılanamaz-oluş’a

ulaşır, ötekileşmeyi deneyimleyen okuyucu özgürleşir. Metin;

algılamayı esneterek ahlaki yargının konumlanmış bakış açısının ötesine taşır […] Edebiyat algılayan ve algılanan arasındaki […] sınırı yıkar […] kimin konuşuyor olduğuna dair bir hisse, sınırları belirlenmiş bir anlatıcı hissine sahip olamayız (COLEBROOK, 2002, s. 177-178) .

Oluş sürecindeki kaçış çizgisinin çoklu ve geniş perspektifi ile her şey daha netlik

kazanır, basitleşir. Deleuze devamlı bir dönüşüm ve hareket halindeki oluşu şöyle

tanımlar:

her seferinde daha ölçülü/bilinçli, her seferinde daha sade, her seferinde daha yalnız […] kalabalık içinde […] Orta […] soyut bir hızdır […] bir kaçış çizgisini izleyen ikilinin ortası […] hareket […] potansiyelin farkını […] oluşturur (DELEUZE & PARNET, 1977, s. 35-37, çeviri) .

Göçebe yaklaşımda çizgileri kesin geleneksel ya da alternatif yollar arasından seçim

yapmak için karşılaştırma yapılmaz, yersizyurtsuzlaşmak için kaçış çizgisinde her

seçeneğe ait özelliği barındıran orta/orta alan (moyen) izlenir.

Page 46: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

38

Kaçış bilincin bulanıklaştığı sayıklama aşamasının bir türüdür […] tam anlamıyla sulama/beslenme alanından çıkmaktır […] yersizyurtsuzlaşma […] Anomal herzaman sınırlardadır, bir tarafın/gruplaşmanın ya da çokluğun limitinde […] Tam kırılma- Bilinmeyen olma […] kaçak beyaz duvar-karadelik sistemi (DELEUZE & PARNET, 1977, págs. 49,52,55, çeviri) .

Kaçış çizgisine ulaşmış olan artık yersizyurtsuzlaşmıştır, tam bir yönü yoktur, süreç

içinde zigzaglar çizerek, deneyimlerle duygularla rota oluşur, etkileri kaçış sürecinde

tarafsız göçebe özellik üzerinde daha yüksek olacağı için, bağlantı kurulan noktalar

daha büyük önem kazanır. Yeniliklere açılma; yaratıcılığı ve üreticiliği arttırır, yeni

bakış açıları gelişmeyi sağlarken, baskının arttığı ortamlarda geri dönüşün olmadığı

kontrolsüz bir bireyselleşme sürecinde yersizyurtsuzlaşmanın gerçek ve ilüzyon

karmaşası olan deliryum seviyesine kadar ivmelenmesine neden olabilir.

Deleuze yapısalcılığı, psikoanalizi ve dini sert şekilde eleştirirken geleneksel

sınırlayıcı bakış açısından geçen anlamlandırma ve yorumlamayı yeryüzünün iki

hastalığı olarak tanımlar:

Yapısalcılık: noktalar ve pozisyonlar sistemi […] göstergelerle hareket eder […] ve kaçış çizgilerini tıkar […] gerçek bir kırılma ise zamanda uzayabilir (DELEUZE & PARNET, 1977, s. 46,48,56, çeviri) .

Deleuze ve Guattari; L’Anti-Œdip (1972) adlı eserlerinde psikanalizi çocukluk

dönemindeki aile ilişkileri ve cinsellikle sınırlayan geleneksel bakış açısı gerekçesiyle

eleştirirler. Yerine normal kavramların temsilinin altüst edilişi olarak gördükleri,

beklenmedik bereketli tomurcuklanmaya fırsat tanıyan, yersizyurtsuzlaşmaya çoklu

rotalara açılan rizomatik yapısıyla şizoanalitik yöntemi önerirler:

Şizoanaliz […] arzunun sonsuz akışında bir bilinçüstü oluşturur, ödipsel kaygılardan arınmış, yerine yeni başlangıçların pozitif kaynaklarından bir enerji: ‘şizoanaliz’ arzunun özgürleşmesi anlamındadır […] Yazar/metin […] devrimci olabilecek söylemlerini aktive etmek için, bir ‘şizoanaliste’, ’arzularını özgürleştirebilen okuyucu’ya ihtiyaç duyar (SELDEN, WIDDOWSON, & BROOKER, 1997, s. 207, çeviri) .

Freudyen psikanalizin gerçek benliğin köklerde aranması tavsiyesine karşı Deleuze

ve Guattari’nin şizoanaliz sürecinde benliğin yapısını serbest bırakarak, rizomatik bir

dönüşümle yeni deneyimlere açma önerisi yer alır. Özne oluş sürecinde kendini bil

yaklaşımı yolunu bil olarak dönüşür. Batının soykökenci, köklerinde kimlik arayan

“Ben kimim?” sorusunu “Nereye gidiyorum?” ile değiştirerek Tao’nun akıcı yolunda

ilerler (BOTTO, 2014, s. 213, 216-217) . Arzunun peşinden mevcut kalıplarından

sıyrılmaya çalışan birey, kaçış çizgilerini izlerken oluş anına, dönüşüm sürecine

ilerlerken, bireyleşme öncesindeki saf öznelliğin organsız-beden sınırlarına ulaşır,

geçmişteki, gelecekteki, o andaki her şey silinir (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s.

Page 47: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

39

156,356,275) . Organsız beden olarak da adlandırılan diğer bağlantılara açılan bu

hassas kırılma anı sadece bir ölüm37 değildir.

Organizmadan kurtulmak hiçbir zaman öldürmek değil […] bir arazi araştırmacısı gibi her şeyi düzenlemeler, devreler, bağlaçlar, seviye ve eşikler, geçiş ve yoğunluk dağılımları, bölge ve yersizyurtsuzlaşma alanları olarak varsayarak bedeni diğer bağlantılara açmaktır […] Organsız beden sürekli kendini katmanlaştıran yüzeylerle özgürleştiren plan arasında salınır […] uygun bir yer aramak, yersizyurtsuzlaşmanın nihai hareketleri, olası kaçış çizgileri, onları deneyimlemek, burada ve orada akışın bağlantılarını güvence altına alıp, parça parça yoğunlukların devamını sağlamak (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 164,166, "28 noviembre 1947-¿Cómo hacerse un cuerpo sin organos?", çeviri) .

Kırılma ya da oluş, sosyal çevrenin bize yüklediği model üzerinde endişelenmeden

bir eşikten kendimizi bırakabilmek olarak tanımlanır. Kırgınlığı, ümitsizliği mutluluk ve

neşeye yöneltmek için, engelleyici sınırları aşma anıdır. Dans eden bir yıldız gibi

üretebilmek ve potansiyelini açığa çıkarmak için oluşta, dönüşümde yapısal

engellerden serbest kalmak, içindeki kaosu harekete geçiren tutkuları dinlemek

önemlidir (BOTTO, 2014, s. 219-221,237) . Mutluluk veren tutkulara yer açarak

varolmak için, iş görmeyen ağırlıkları bırakmak gibidir. Göçebe bir yaklaşım da,

bulunduğu yeri fiziksel olarak terketmeyi gerektirmez, bulunduğu ortamdaki sınırlayıcı

engelleri aşarak yaratıcı olacağını düşündüğü bakış açısına, ruhsal boyuta

erişebilmek için hafileyebildiği bakış açısını yakalamaktır.

Düzenlemenin çokçeşitlilik, bağlantısallık ve çokluk özelliklerine ait etkileriyle

kazandığı göçebe yaklaşımla sosyal çevrenin sınırlarlamalarından sıyrılmaya doğru

açılma için kullanılan rizomun kırılma özelliğinin kavramları olan kaçış çizgilerini,

yersizyurtsuzlaşmayı, oluşu, organsız bedeni deneyimlemek için gerekli olduğu

vurgulanan uçsuz bucaksız genişlikteki pürüzsüz mekan, ayrıca detaylandırılacağı

gibi; metinlerde okyanus ya da çöl olarak somutlaşarak ortaya çıkan, önyargılardan,

eleştirel yargılardan arınmış, şeffaf ve perspektifi daha geniş olan Deleuze ve

Guattari’nin çalışmalarında içkinlik (immenance) düzlemi olarak yer alır. Tanım soyut

bir kavram olan esnek yaklaşım için gerekli olan çoklu perspektiften tarafsız olarak

bakabilme özelliği için gerekli yaklaşımı somutlaştırmak için fiziksel kavramıyla

kullanılır.

37 “korku edebiyatı yazarları katatoninin* ölümle modellenmiyeceğini anlamıştır…katatonik şizofreni ölüme model olabilir. Organsız bedenin ters tepki verdiği ve organları kendine zarar verinceye kadar […] bıraktığı […] intahara kadar uzanan […] sıfır yoğunluğu” (DELEUZE & GUATTARI, 1972, s. 339) (* ç.n. Katatoni, hareket ve iletişimin durduğu, psikomotor özelliklerin kilitlendiği anı tanımlayan klinik tablo)

Page 48: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

40

1.2.2.3. Kartografi ve Kalıp-baskı

Rizomatik roman modelinin ilk iki özelliği olan bağlantısallık ve çokçeşitlilik için

yaptıkları gibi; Deleuze ve Guattari rizomatik modelin son özellikleri olan kartografi ve

kalıp-baskıyı da birbirinden ayırmadan bir arada var olan geçişken kavramlar olarak

açıklarlar. Aslının aynı olmayan model ve çoklu tekrarı içeren pop-art38 yaklaşımına

da baz oluşturan kalıp-baskı özellikler ile farklı rotalara imkan sağlayan kartografik

özellikler farklı kullanım alanındaki anlam salınımında sarmalanarak birbirini

tamamlarlar.

Kartografi, yani haritalama çalışmaları, birçok rotanın çoklu giriş ve çıkışıyla

rizom kavramını iletişime açarak bağlantılanmayı güçlendirirken, kalıp baskı da

sonsuz tekrara izin veren ve her tekrarda düzeltmeye, değişime açık olan yapısıyla

farklı anlamlara doğru gelişerek ilerler. Sonsuz sayıda, aslının aynı atıl kopyalar

üretebilen ağaçvari yapının birebir kopyasından ayrılan kalıp-baskı özelliği; her

tekrarda yeni bir kullanım alanı yarattığı ve üretimi aynılamadığı için birebir kopyadan

da, klonlamadan da farklıdır, ters ve farklı açılardan düşünmeyi gerektirir.

Yinelenen tek şey farklılığın gücüdür […] Zaman daima yeniyi […] üretme, tekrar tekrar bunu yapma bakımından ezeli ebedidir […] Zamandaki tek sabit, yegane ‘aynı’, aynı-kalmama gücüdür. Duygu da […] bu kişisel-olmayan oluşun ifadesidir […] bir sözcüğün her yinelenişi o sözcüğün farklı bir açılımıdır […] sözcüğün tarihini ve […] bağlamını dönüştürür […] Gerçek yineleme farklılığı en üst düzeye çıkarır (COLEBROOK, 2002, s. 88,165-166) .

Sanat alanında tekrarın kullanımı edebiyat ile birlikte, plastik sanatlar ve müzikte de

uygulanır ve her yineleme, yepyeni farklı duyguları açığa çıkarabilir. Ebru39 sanatında

da uygulama aşamasında aynı renkler, aynı malzemeler, aynı fırça darbeleri

kullanılsa da, her tekrar uygulamasında su üzerindeki renkli boyanın kağıda

yansımasının bambaşka görsele ulaşması gibi, kalıp-baskı, bağlam içindeki

rastlantılarla ve ihtiyaca göre iyileştirmelerle değişebilir. Deleuze ve Guattari müzik

alanından aldığı ritornello kavramını çoklu tekrar özelliği için kullanır, farklılığı

zamanın gücü olarak görür, sonsuz ya da zamansızdır. Her bir tekrar farklı duyguları

38 XX. yüzyılın ikinci yarısında soyut akımlar karşısında gündellik kullanımdaki şeylerin tekrar eden örneklerinin sanata kazandırıldığı farklı anlamlarını sorguladığı altmışlı yıllara damgasını vuran Popüler sanat akımı, 39 Yosun ve benzeri malzemelerle yoğunlaştırılan sıvı üzerinde fırça ile dağıtılan suda erimet yen renkli boya ile hazırlanan desenin kâğıt üstüne baskılama ile aktarılması ile oluşur

Page 49: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

41

açığa çıkardığı, hatırlatmayı sağladığı gibi, aynı melodi, tonlamanın değişmesi ilr

duygular üzerinde farklı etkiler yaratabilir.

Ritornello birbirinin içinde kıvrılmış bulunan üç dinamizmin kesin birlikte-varoluşu ya da eş-zamanlılığıyla tanımlanır: 1) yer-yurda yeniden kavuşma arayışında olmak, 2) Kaosu elekten geçiren yer-yurdu çizmek ve onda ikamet etmek, 3) Yer yurdun dışına açılmak ya da kaostan ayırt edilmesi gereken bir kaosmosa doğru yersiz-yurtsuzlaşmak. İkinci üçlü de 1) bir yer-yurt aramak 2) Gitmek ya da yersizyurtsuzlaşmak 3) Geri dönmek ya da yeniden yer-yurtlanmak […] Her başlangıç daha şimdiden bir dönüştür, ama dönüş daima bir küçük sapma, bir fark içerir (ZUORABICHVILI, 2002, s. 138-139) .

Deleuze ve Guattari, kartografinin kalıp-baskı özelliğine göre daha esnek

yapısıyla değişime daha açık olduğunu vurgular. Kartografi kavramı çatısında

kullandıkları özelliği Bin Yayla Üzerine Mülakat’ta detaylandırırken Mandelbrot’nun

fraktallerine de atıfta bulunan Deleuze paralel birçok alternatif rotaya açılan yapıyı

şöyle açıklar:

Harita’ ya da ‘diagram’ olarak adlandırdığımız şey, aynı anda işleyen çeşitli çizgiler bütünüdür […] Çeşitli çizgilerle bağlaşım içinde mekanlar vardır ve de tersi. Şu ya da bu tipte çizgi, şu ya da bu mekânsal ve hacimli oluşumu sarmalar (DELEUZE, DESCAMPS, ERIBON, & MAGGIORI, 1980, s. 42) .

Ulusal sınırları veren yapay sınır çizgilerinden oluşan resmî haritalarda yer alan

bölgesel çizgiler coğrafik değildir, kapalıdır. Yapay olmayan harita ise açıktır, bütün

boyutları ile bağlantılanabilir, demonte edilebilir, değişebilir, devamlı güncelleme

yapılmasına duyarlıdır. Bağlantılanma ve esneklik özelliği ile kartografide değişime

açık olan esneklik tekrar eden kalıp-baskı yapılarda yoktur. Rizom kaçış çizgileri de

dahil çoklu giriş çıkışları ile harita ile ilişkilendirilir (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s.

18, 26, "Introducción: rizoma") . Rizomatik bir kitabın tercih edilen bir rotadaki okuma

özgürlüğüne açılan çoklu giriş çıkışlarıyla rizomatik biçimi, pürüzsüz mekanın

sınırsızlığı üzerinden açıklanır ve sosyal düzene ait kontrol ve kuralların bu yapı

üzerinde sınır ya da engel oluşturabileceği, bunu da yeni rota arayışlarını

tetikleyebileceği vurgulanır:

Çaprazlanmış referanslar şeklinde olmasına rağmen bağımsız söylemlerin ima edilen fikirleriyle tasarlanmış gibi tamamlanmış basılı bir eser gibi gelen metne, okur neredeyse rastgele girmesi için davet edilir […] kitaptaki bölümler […] herhangi bir düzende okunabilir. Okurun öncelikli görevi sanal bağlantılardan oluşan bir ağ kurmayı içerir […] Sosyal düzen kavramı daha çok geçiş ya da nesnelleşmeyle karşılaşma olarak tanımlanır. Bu düzenin şekilleri, mühendisin kartezyen mekanı ya da yerel polisin kentsel merkezinin aksine denizcinin okyanusunu ya da göçebenin çölünü dahil eder (LANDOW, 1994, s. 341, çeviri) .

Kartografik yapıdaki bağlantılanan, geçişlere izin veren kitap yapısında farklı

zaman ve mekanlar, olaylar ve karakterler üzerinden bağlantılanır. Parçalı/yapboz

Page 50: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

42

anlatı biçiminde yazılan romanların fragmanları arasında, karakterlerin zaman-

mekansal sınırları yoktur. Sarmal yapıda yazılan metinlerin bağlantılanmasından

oluşan haritalandırma çalışmaları zaman ve mekanlardaki sıçramalardır. Kalıp-baskı

özelliği gösteren farklı zaman ve mekanlarda kaşılaşılan çoklu seri kalıp-baskı

yapısındaki tekrarlar arasında, anlam algılanamaz olana doğru ilerler, ölüm dahi yıkıcı

etkisini yitirir.

Sanat […] acımasızlık ve düşüncesizliğin tablosunu oluştururcasına yıkımın ve ölümün güçlü serileri ile […] savaşın amansız yıkımları altında […] (hafızada) ses dalgaları etkisi yaratır […] dünyanın sonuna götüren özgürlük […] Her sanat (dalı)nın birbirine geçişen tekrarlardan oluşan, eleştirel ve devrimsel gücü en üst seviyeye ulaştıran teknikleri vardır; bizi günlük saçmalıkların tekrarından, hafızanın derin tekrarlarına ve oradan da bizim özgürlüğümüzle oynanan ölümdeki son tekrarlara götüren […] romansal biçim […] hayatın ve ölümün bir oyun içinde olduğu son bir tekrar (DELEUZE, 1968, s. 46, çeviri) .

Rizomatik romanda birbiri arasında hiyerarşik alt-üst yapılanması, önceliği olmayan

çok çeşitli sesin anı, rüya, anektod ve hikayelerle ilişkilendiği fragmanlar şeklinde

sarmallanarak çoklandığı düşüncelerde Bakhtin40’in karnavalistik formundaki kolektif

ses yapısında olan karmaşık, kaotik bir birliktelik, çokseslilik vardır. Hollandalı ressam

Escher’in başı ya da sonu olmadan sonsuza giden merdivenleri gibi bir seri üreten

ucu açık fragmanlar ilişkilenerek, sarmalanır, sonu olmadan birbirine bağlantılanarak

farklı yönlerde, okuyucun seçtiği yönde ilerler. Popüler sanatın tekrarları ya da

müzikteki ritornelo yapısı gibi her bir geçişin öncekilerle benzerlikleri ve farklılıkları

vardır. Çoklu yeni anlamlara açılan ilişkilerde, kalıp-baskı özelliği için vurgulanmış

olan tekrarlar içinde farklılıklar mevcut anlamın üzerinden yeni duyguları tetikleyerek

yeniliklere uzanır.

Düzenlemelerde bu özelliklerin deneyimlenmesinde sosyal baskıların

etkisinden arınmayı başaran, farklılıklara karşı eleştirel olmadan yaklaşan göçebe

yaklaşımın yeri önemlidir. Bu özellikler esnek bir sosyal ortamda edinilmediyse,

düzenlemelerde karşılaşılan farklılıklardan kazanılan işlevsellikle, kırılma ve

yersizyurtsuzlaşma sürecindeki deneyimlerle de kazanılabilir. Daha önce de

belirtildiği gibi özellikler ve kavramlar iç içe geçmiş, sarmalanmıştır.

40 Rus edebiyat kuramcısı Mihail Bahtin (1895-1975) ’in farklı görüşlerin hiyerarşik sınır tanımadan kolektif olarak sunulabileceği Karnaval kavramıdır. Manipea satir, polifonik romanın tohumudur. (SELDEN, 1985, s. 27-28)

Page 51: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

43

1.2.2.4. Pürüzsüz Düzlemdeki Göçebelik

Rizomatik romanlardaki karakterler; daha verimli ve üretken olacağı yönde

ilerlemek için mevcut alışkanlıklarından uzaklaşan, farklı bölge ya da ortamlardaki

bireyselleşme arayışlarıyla hareket halinde sadece fiziksel olmayan sınırları aşan,

farklılıkları kabullenerek sosyal ortamlara ait bilinçüstü baskı ve kurallardan arınarak

kodsuzlaşan göçebelerin esnek özeliklerini taşır.

Ama göçebe devamlı hareket eden biri değildir: oldukları yerde yolculuk edenler vardır, yeğinlik yolculukları […] aynı yerde kalarak kodlardan kurtulmak için göçebeleşenlerdir (DELEUZE, 1972, s. 402, çeviri) .

Önemli bir rizomatik kavram olarak göçebe olmanın bakış açısına ait özellikler olan

şimdinin potansiyeli üzerinden yola çıkarak geleceğe doğru gelişimde katkısı

olacağına inanarak seçeceği bir yöne doğru, ihtiyacı olanlarla elindekileri paylaşarak

maddi bağımlılıkların ağırlığından arınmış olarak ilerlemek olarak tanımlanan oluş

sürecindeki hikayede göçebe yaklaşım şu şekilde özetlenir:

özne daha iyi olduğunu düşündüğü yönde ilerlemekte serbesttir […] hafif olarak seyahat etmek gerekir […] şimdiye bakmayı bilmek gerekir, ve […] oluşu geleceğe doğru yorumlamak […] suyu susuzluk çekenle paylaşmak gerekir […] hiçbir şey yazılı değildir, önceden belirlenmiş bir yön yoktur (BOTTO, 2014, s. 251-255, çeviri) .

Deleuze ve Guattari sosyal yaşamı; iyi ve kötünün birbirinden kesin çizgilerle

ayrılmadan bir arada olduğu düzeni olan bir kaos gibi, kara delikleri olan beyaz duvar

gibi görür. Bireyin yaratıcılığı ve üretkenliği için sosyal düzendeki baskı, kural ya da

sınırlamalar yazılı olmasa da, engel ya da mekandaki pürüzler olarak belirir.

Yaratıcılığa açılan yol fiziksel ya da düşünsel olarak bu pürüzlerden arınmayı göçebe

özelliklere sahip olmayı gerektirir. Düşünürler, Herman Melville’in (1819-1891) Moby Dick adlı romanında bağlantısal moleküler41 yoğunluğu sonsuz okyanus aracılığı ile

yakaladığını gözlemlerler. Pürüzsüz düzlem Melville’in kaleminde Moby Dick’te

Kaptan Ahab’ın pürüzlerden uzaklaştığı, sosyal düzenin baskılarından, zorluklarından

kaçtığı mekan denizcinin okyanusu olurken, başka edebi metinlerde yine geniş

perspektife sahip olan göçebenin daha iyiye doğru yol aldığı bozkır ya da çöl ortamına

dönüşür. Kırıcı, ayrıştırmacı eleştiri yapmadan ve farklılıklara saygıyla ılımlı

yaklaşabilme yetisi; göçebe karakter özellikleri gösterenler çok kültürlü deneyim

yaşamış olanlarda daha güçlüdür. Bu özellik farklılıklarla iletişime açık çok sayıda

41 Fransız düşünürler molar ve moleküler yoğunlukları aynı sırayla homojen ve heterojen özellikteki ortamlar için kullanırlar

Page 52: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

44

yabancı dil konuşan (polyglot), çok farklı kültürlerle bağlantı kurmuş olanlarda doğal

olarak gelişir.

Göçebe […] değişikliklere uyum sağlamayı bilir […] sabit değerler sistemi yoktur […] varoluşun ve düşüncenin akıcılığını kabul eden […] varoluş nedenini hareketten […] yapan […] oluşa açıktır, dosdoğru sınırları yoktur (BOTTO, 2014, s. 247-247) .

Geçmiş geleneklerin baskısından kaçış çizgisinde oluş aşamasına doğru göçebe

düşüncenin farklılıkları kucaklayan, deneme ve yanılma ile öğrenerek, duygularını

dinleyerek tepetaklak ilerleyen yeni bir hareket tarzı olduğu vurgulanır. Farklı olan

eksiklik42 değildir, farklılıklar zenginleştirir yeni boyutlar kazandırır. Fred Astaire’in

valsinin ölçüsü sabit 1,2,3 zamanıyla değildir, Türk müziğinin çoklu zamanları olan

7,10,14, ya da 28’i dönüşümlü olarak kullanır (DELEUZE & PARNET, 1977, s. 39).

Birey çölde, pürüzsüz düzleminde, her şeyin ortasındadır, kendisinde yerleşik ve

üzerinden geçen, bağlantılandığı farklı düzenlemeleri deneyimler. Göçebe anlayıştaki

karakterler sınıflandırıcı keskin çizgileri hafifleterek farklılıkları bir arada dengede

tutar. Roman içeriğinde ayrıştırıcı önyargılı eleştiriler kullanılmadan, taraf olmadan

yaratılan duygularla çok farklı görüş ve duygu sahipleri de anlatıma dahil edilir.

Karakterler kaçış çizgileri üzerinden ilerledikleri kırılma anında kendisi sandığı kişi

olmaktan çıkarak gelişim, değişim, oluş sürecini deneyimler, tarafsızlığa ulaşır.

Anlatım ne şekilde göründüğünden öte yaratıcılığa doğru gelişime açık olmaya

odaklanır (BUCHANAN, 2000, s. 52, 66) . Göçebe düşünce arada, rizomu

oluşturanlar arasında düşünmektir, zigzaglar çizerek orta alanda deneyimleyerek,

gelişerek ilerler ve tekrar etmekten, yenilemekten, yinelemekten çekinmez:

Çizgi çizmek ve yinelemekten hiç vazgeçmemek […] çölde nüfus yaratmak […] belirtmeden yerleşmek […] yaratmanın biricik çekirdeği intermezzodur. (DELEUZE & PARNET, 1977, s. 32-34)

Orta alandan gelişen göçebelikte hafıza olmaması, geçmişe yönelik kin, nefret,

kızgınlık gibi karşıt duyguların da birikmesinin önüne geçer, rizom kısa süreli hafıza

ile modellenir, geçmiş ve geleceğin şimdi üzerinde bağlantılanmasıdır. Ağaçvari yapı

ise uzun süreli hafıza ile örtüşür, unutmaz, kinle nefretle beslenir, sınırları, duvarları

ortaya çıkarır. Soykütüğünün izinden giden ağaçvari yaklaşımın karşısında rizomatik

yapı barışçıl yaklaşımıyla güçlenerek, sınırlarla savaşan bir makine gibi davranır.

42 Kromozom fazlalığı etkisiyle kötülükten uzak, yargılayıcı olmayan sevgi dolu Down Sendromlu bireylerin topluma kazandırılması da göçebe yaklaşım olan farklılıkların kabul edilmesini gerektirir.

Page 53: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

45

Göçebeler her zaman orta alandadır. Step ortadan gelişir […] Göçebelerin tarihleri yoktur, yalnız coğrafyaları vardır […] Düşünceden göçebe gücü yaratırlar […] yani […] düşünceye kesin bir hız vermek, bir savaş makinesi, bir coğrafya ve tüm bu oluşlar veya bir stepi geçen bu yollar. (DELEUZE & PARNET, 1977, s. 37-38)

Rizomatik kitap farklı bölümlerinin çoklu bağlantıları ile çok sayıda giriş ve

çıkışa, kaçış çizgilerine ulaşır, karakterlerin kırılmaları kaosmostaki polifonik seslerin

arasında, başka bir gücün gölgesinde kalmadan orta alandan gelişir. Kaosun

sonsuzluğundaki orta alanda olmak; çoklukların, çokçeşitliliğin, vahanın, çölün ya da

okyanusun arasında baskılardan ve önyargılardan arınmış pürüzsüz ortamda

olmaktır. Tek bir uçta olmamak, kavrayıcı bakış açısıyla heryerde olmaktır.

Okyanuslar, bozkırlar, çöller, daha geniş bir perspektifle mekanın uçsuz

bucaksızlığında, kaçışları engelleyebilecek noktalar olan çelişkilerin yoğunlaşmış

olsuğu kara deliklerin görünmesine fırsat tanıyan göçebe bakış açısına imkan

sağlayan pürüzsüz alanlardır.

Pürüzsüz alanda […] Deleuze ve Guattari’den alımlandığı gibi ‘noktalar yörüngeye doğru sıralı olarak düzenlenir’ dönüşüm işlevinde dinamik olarak tanımlanır […] anlık konum devamlı yerdeğiştirme veya ilerlemeden daha az önemlidir (LANDOW, 1994, s. 343-344, çeviri) .

Kırılmaya ya da kaçış çizgilerini kullanarak uzaklaşmaya olanak sunan farklılıklardan

oluşan mekanlarda, iyi ve kötünün aynı karakterde yer alması gibi, rizomatik romanda

iki farklı biçim -rizom ve ağaç- bir arada bulunur.

Çoklukların ağaçvari yapıya dönüşmesi […] rizomda kara delikler dağıtıldığı zaman, bir arada rezonansa geçtiklerinde ya da mekanı her anlamda sarmalayan dallar çizgileriyle segmentler oluşturduğunda gerçekleşir (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 515-516, "Conclusión: reglas concretas y máquinas", çeviri) .

1.2.2.4.1. Gizemli Kara Delik

Orta alan karşılıklı saygı ve kabulleniş ile baskılanmayan, sınırlanmayan öznelliklerin,

farklılıkların hayatta kalmasını sağlar. Nerede olunduğu değil, ilerleme aşamasında

hangi olaylarla, hangi bağlantılarla, hangi işlevselliklere ulaşıldığı öne çıkar.

Deneyimlere açılan oluş süreçlerindeki kaçış çizgilerinin sağladığı olasılıklarda, kara

delikler sahip oldukları yüksek yoğunluğun kuvvetli çekim gücü nedeniyle oluş

sürecini hızlandıran katalizör etki yaratır.

Kara delikler kimsenin sırlarını tanımlayamadığı bilinmezliklerle dolu gizemli

yer ve karakterlerdir. Yapısalcılıktaki farklı düşünürler için sürekli hareket halindeki

Page 54: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

46

kör leke, yapıda dolaşan sıfır sembolik değeri olarak gezici gösteren43, formalistler

için kendine ait özellik, anlam taşımayan, fark içermeyen, diğerlerinin ona bağlı olarak

kendi ilişkilerinde konumlandıkları sıfır kavramı olan boş hane, Deleuze ve Guattari

için pürüzsüz alandaki kara-delikler olarak yer alır. Ama kara delikler daha yoğundur,

boşluk ya da sıfır kavramındaki

anlamsızlık anlam yokluğu değil, tersine anlam fazlalığı, gösterilen ve göstereni anlamla donatandır (DELEUZE, 1972, s. 294, çeviri) .

Mevcut alışkanlıklardan, bulunduğu geleneksel ortamdan, yeniye, yeniliklere

uzanmak, geçiş yaratmak, bilinmez olana geçmek kara deliklerin çekim gücünden

etkilenerek pürüzsüz alana ulaşma

Tam anlamıyla kırılma-Bilinmez olmak […] beyaz duvar-kara delik’ten oluşan kaçaklık sistemi (DELEUZE & PARNET, 1977, s. 55, çeviri)

olarak tanımlanır. Kafka’nın eserlerinde yapılan incelemde düz beyaz duvardaki

fotoğraflar, pürüzsüz düzlemdeki kara delikler gibi işlev görürler. Düz duvardaki portre

resimleri, ya da geçmişten kopup gelen bir anı parçacacığı güçlü etkisiyle bir kara

delik gibi zamanda ve mekanda tam anlamıyla boyut değişimine neden olur. Duygu

ve düşüncede geçmişi şimdiyle birleştirir ve zamansız zamana, mekansız mekana

götürür.

Kara delik sizi ele geçirendir ve gitmenize izin vermez (DELEUZE & PARNET, 1977, s. 22, çeviri) .

Kara delikler verimsiz çıkmazlardır, verimli kaçış çizgilerinin kullanımını engelleyen

noktalar olarak gözlemlenirler (ZUORABICHVILI, 2002, s. 109) . Bulunduğunuz

ortamdan, düzenden uzaklaşmak üzereyken durduran, kafa karıştıran, sizi yeniden

yeryurtlaştırandır. Gizem merkezi kara delik bir mekan olabileceği gibi, bir karakter

olarak da romanda diğer karakterleri peşinden sürükleyen bilinmezliklerle dolu,

anlaşılamayan, algılanamaz olanlardır.

Rizomatik roman modeline ait kuramsal özellikler ve kavramları içeren ilk

bölümdeki açıklamaların ardından, yazar ve roman hakkında verilen genel

bilgilendirme sonrası rizomatik roman inceleme sürecine geçilmektedir.

43 Paragrafta alıntı yapılan kaynakta Lévi-Strauss’a referans verilir.

Page 55: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

47

İKİNCİ BÖLÜM

2. GÖÇEBE RUHLU YAZAR ROBERTO BOLAÑO Şili doğumlu olan 2666 romanının yazarı Roberto Bolaño (1953- 2003) ailesi

ile 1968’de üniversite yıllarında geldiği Meksika’nın başkentinde, Mario Santiago

Papasquiaro ile birlikte, ABD ve Kanada’daki beat44 hareketinden de etkilenerek infra-

real olarak adlandırdıkları şiir çalışmaları ile edebiyat alanına girer. Şiirde takdir ettiği

Şilili karşı-şiir (anti-poésie) akımı şairi Nicanor Parra’yı örnek alır. Universidad desconocida şiir kitabında infra-real şairlerin içlerinde duygularını harekete geçirip

insanlığın görüntüsü oluşuncaya kadar bütün insani engellere burunlarını sokmayı

hedeflediklerini vurgulayan Bolaño için, alter egosunu da dahil ettiği hareketin genç

şairlerinin maceraları Los detectives salvajes (1998) kitabına ilham kaynağı olur.

Kendisini nesir alanında da eserler veren bir profesyonel şair olarak

tanımlayan yazar, 1977 yılında Avrupa üzerinden İspanya’ya geçer. İspanya’da iş izni

almakta ve bulmakta güçlük çektiğini, çok sayıda kitabı satın alamadığı için kaçırıp

okuduğunu da itiraf eder. Gündüzleri çalışıp, geceleri yazarken, böbrek yetmezliği

nedeniyle sağlık sorunları baş gösterir ve buna yıllar önceki bir bağımlılığının neden

olduğu söylenir (LETHAM, 2008, s. çevrimiçi) .

Doksanların başında eşiyle birlikte İspanya’nın Akdeniz sahilinde daha düzenli

bir hayata adım atar. Şiirlere göre getirisi daha yüksek olduğu için hikaye ve kısa

romanları ile düzyazıya geçer ve hikayeleri ile ulusal ödüller alır. Savaşta kazananın

olmadığı, farklı bakış açılarına göre aynı olayda iyi ve kötünün sarmalandığı kolektif

hafızaya saygı duruşu olan Salamina Askerleri45 kitabında gazeteci yazar Javier

Cercas, Bolaño’nun İspanya’nın Akdeniz kıyısında Blanes’teki günlerine tanıklık

edercesine Girona’da yaptıkları bir görüşme ile kendisini selamlar:

Roberto Bolaño ilk görüşme yaptığım kişilerden biriydi. Şili’li bir yazar olan Bolaño, uzun süreden beri Barselona ve Girona arasındaki sahil kasabası olan Blanes’te yaşıyordu […] kırkyedi yaşında altından kalktığı birçok kitabıyla ve hemen fark edilen berduş sokak satıcısı havasıyla Avrupa’da sürgün olarak yaşayan kendi kuşağındaki birçok Latin Amerikalıyı etkilemişti. Görüşmeye gittiğimde çok önemli bir edebi ödül

44 A.B.D’de 1950-1960 yılları arasında, jazz müziğinin doğaçlama yaklaşımıyla edebiyat dünyasında tabu olarak kabul edilmiş olan alanları (cinsellik, eş-cinsellik, uyuşturucu, vb ) yolculuk temasında kullanan Uzakdoğu felsefesine yakın savaş karşıtı Beat kuşağı yazarından Jack Kerouack’ın Yolda kitabı Deleuze tarafından da incelenir. 45 Javier Cercas’ın yazdığı Soldados de Salamina,(2001) kitabı İspanyol Savaşı’ndaki gerçek bir olayın üzerindeki farklı bakış açılarındaki anıların bir araştırmacı gazetecinin görüşmeleri üzerinden aktarıldığı, geçmişteki acı olayların anısına, savaştaki tüm tarafların yaşamış olduğu acılara çok yönlü bir saygı duruşudur.

Page 56: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

48

kazanmış, eşi ve oğluyla birlikte ödülden elde ettiği parayla satın aldığı […] modern ve güzel bir dairede yaşıyordu (CERCAS, 2001, s. 145, çeviri) .

İncelemeye alınan 2666 romanının yazarın ölümü sonrasında basılabilmesi

için yakın arkadaşı edebi eleştirmen Ignacio Echevarría devreye girer. İlk basım için

yazdığı Eylül 2004 tarihli notunda Bolaño’nun kitabı yazarken aldığı notlarında

romanda karakter olarak yer almasa da, yazarın diğer kitaplarındaki alter egosu

Arturo Belano’nun anlatıcı olarak bir vedasının yer aldığı yazılıdır. Bulunan not

üzerinde okurlara vedası şöyle yer alır:

ve bütün hepsi bu dostlar. Bütün yaptıklarım ve bütün yaşadıklarım. Eğer gücüm elverseydi, gözyaşlarına boğulurdum. Sizlere veda eden, Arturo Belano (s. 1125) .

Bolaño hayranlık duyduğu Don Kişot, Moby Dick Beyaz Balina ve Seksek46 gibi romanlar tarzında yazmış olduğu iki büyük kapsamlı romanı olan Los dedectives salvajes ve 2666’nın ardından, hayata ve son kitabını adadığı iki çocuğuna böbrek

yetmezliği nedeniyle, 50 yaşındayken 2003 yılında veda eder (HUERTA CALVO,

2010, s. 16) . Basılmasına yetişemediği 2666 romanından sonra, çalışmaları arasında bulunan Üçüncü Reich ve diğer hikaye ve çalışmaları da kitap olarak basılmaya

devam eder. Bolaño şiir, hikaye ve romanlarını İspanyolca olarak yazar. Fakat Deleuze ve

Guattari‘nin minör edebiyat yazarlarının özellikleri arasında tanımladığı çok-kültürlü

ve göçebe ruh hali ile, İspanya’da yaşayan Latin Amerikalı gibi, kendi anadilindeki bir

yabancı gibi yazar. Üst kurmaca (metafiction) kitaplarında rol verdiği şairler üzerinden

hayatını, deneyimlerini edebiyata dahil eder. Şiir ve nesir alanında eserler veren

göçebe ruhlu şairane yazar “üç kez yeryurt değiştirir, öyle ki Şili’de doğar, edebi

olarak Meksika’da gelişir ve kendini İspanya’da edebiyata adar” (HUERTA CALVO,

2010, s. 18-22, çeviri) .

Bolaño yıllarca İspanya’da çalışma ve ikamet belgesi olmadan görünmez

adam gibi, edebiyatta sığınmacı olarak devam eder (ECHAVARRÍA & MONTANÉ,

2010, s. 47) . Bolaño’nun “Yıllar” (“Los años”) şiirinin otobiyografik şiirsel öznesi olarak

kendisini, yeri yurdu kabul ettiği Latin Amerika’dan uzakta bir yabancı ve avare olarak

46 Bolaño’nun hayranlık duyduğu gelenekleri yıkan, kalıpların dışına çıkan büyük dünya klasiklerinden olan romanlar gibi yazarın son iki romanı da çok bölümlüdür: İspanyol yazar Miguel Cervantes de Saavedra ‘nın El ingenioso hidalgo Don Quijote de la Mancha Parte I (1605) – Parte II (1613), Amerikalı Herman Melville’n Moby Dick (1851) romanı ve Arjantinli Julio Cortazar’ın Rayuela (1963) romanı

Page 57: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

49

adlandırır, ikamet ve çalışma izni olmaksızın ayakta kalmaya çalıştığı İspanya’daki

düzensiz durumunu, sert ve alaycı bir şekilde eleştirir:

YILLAR “LOS AÑOS” 47 ……… .……… Bir avare Un vagabundo ……… ………. Dönemsel bir işçi Un trabajador temporal ……… ………. Avrupa’da bir yabancı Un extranjero en Europa ……… ………. Latin Amerikalı bir şair Un poeta latinoamericano Öyle ki, gece bastırdığında que al llegar la noche kendi yatağına ve rüyasına uzanan se echa en su jergón y sueño Öyle muhteşem bir rüya ki Un sueño maravilloso ülkelerden ve yıllardan geçen que atraviesa países y años Öyle muhteşem bir rüya ki Un sueño maravilloso hastalıkları ve boşlukları aşan que atraviesa enfermedades y ausencias

Bolaño, edebi eserleri arasında kurduğu bağlantılarla oluşturduğu büyük yapı

ile sihirli bir ağ oluşturur (CANDIA, 2005, s. 2) . Metinlerarasılık kullanımı ile bütün

eserleri, şiirlerinden romanlarına, hikayelerinden denemelerine ve makalelerine kadar

rizom yapısında birbiriyle bağlantılanır. Kendisi de sözleriyle bunu itiraf eder

Bütün eserlerim […] hepsi birbirine atıfta bulunur (ÍÑIGO, 2015, s. 12-13, çeviri) .

Öykülerindeki şair, anlatıcı ve sanatçılardan oluşan karakterleriyle gerçek hayata

devamlı gönderme yapan Bolaño, metinlerini sadece metinlerarası bağlantılarla

sınırlamaz, farklı disiplinlerle bağlantılanan çok çeşitli ilişkinin izi eserlerinde

medyalararasılık örneği olarak gözlenir. Eserleri değerlendirilirken Julia Kristeva’dan

alıntılanan bölüm de bunu olumlar: “bütün metin alıntılardan oluşan mozaik gibi

kurulur, bütün metnin bir başka metinden özümsenmesi ve dönüşmesi” (ÍÑIGO, 2015,

s. 54, çeviri) . Tarihi, felsefi kişilere, sanatçı ve bilim adamlarına devamlı verilen

referanslarla “yanardağ lavı gibi durdurulamaz şekilde tamamlayıcı akımların

canlandırması […] tüm basit metinlerarasılığa meydan okur” (MONTANÉ, 2010, s. 33,

çeviri) .

2666 romanının Bolaño’nun ölümünden sonra basılabilmesi için editörlüğünü

yapan Ignacio Echavarría; Bolaño’nun yazı biçimini şiirin ve metnin iç içe geçmiş

kullanımı olarak anlatısal şiir (poemas narrativos) ve şairane yazın (prosa poética)

47 Yazarın İspanya’daki göçebe ruh halini yansıtan, La universidad desconocida (Barcelona: Anagrama, 2007 s.401-2) şiir kitabında da yer alan “Los Años” şiiri (MEDINA, 2010, s. 38) Türkçeye çevirisi için şiir çevirmenlerinin anlayışı beklenmektedir.

Page 58: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

50

olarak adlandırır. Deleuze ve Guattari’nin, büyük yazarların tek bir akımın takipçisi

olmadan akımları harmanlayıp farklı stilleri kullanma özelliklerini vurgulamış oldukları

gibi, Bolaño’nun yazısı da tek bir edebi akımı izlemez, akımların arasında

harmanlanan deneysel bir macera gibidir. Şairane anlatı şeklinin akımlar arasında bir

önceliklendirme yapmadan, çoklu yazınsal bir akış yaratmaya çalıştığı vurgulanır;

akımların çokçeşitliliğinden oluşturduğu ortak-yaşamsal (simbiotik) bir ilişki gibi :

Bolaño’nun eserlerinin bütünselliği akımlararasıdır (transgenérica), […] yazarın uyguladığı bütün akımlardan oluşur […] Bolaño’nun eserlerini çok çeşitli akımın entegrasyonu ve çoklu ve devam eden yazınsal akış olarak değerlendirmek gerçekçi olur (MEDINA, 2010, s. 35, çeviri) .

Bolaño akımlararasıdır, akımların orta alanından kendi tarzını geliştirerek ilerler,

göçebe yaklaşımıyla maddi bağımlılıklara, burjuva hayata ve baskın edebi

geleneklere sert bir şekilde karşı durur,

onun yerine macerayı, uçlarda yaşamayı ve göçebeliği deneyimlemeyi seçer […] gerçeğin çok merkezli yapısıyla boşluk ya da kara delik gibi belirginlikleri olduğunu” vurgular (MEDINA, 2010, s. 37) .

Sanatı ve hayatı iç içe geçirerek sarmalar, gerçeğin yepyeni bir ilüzyonik algısını

yaratır. Edebi akımlar arasındaki sınırlara karşı umursamazlığı kendi anlatı tarzını

yaratmasını sağlar. Onun okuması “kurgu ve gerçeğin, rüya ve gece nöbetinin

arasında gidip gelen karışımdan” oluşan bir maceradır (MORALES, 2010, s. 44) . En

büyük iki romanı olan Los dedectives salvajes ve 2666’ın ortak özellikleri

parçalı/yapboz anlatı, bölümler arasındaki sonu gelmeyen metinlerarasılık, ironi ve mizah […] Bolaño çöle kaçış için kapıları açar […]; yıllar sonra yontulan aynı altın varaklı melekler üzerinden diğer barok arayışı (HUERTA CALVO, 2010, s. 20, çeviri) .

Roberto Bolaño, 2666 romanında Londra’da daracık kafeyi “minimal kafeterya

ya da bar (gerçekten de Luliputvari masalarıyla)” (s. 12248) şeklinde tarif ederek atıfta

da bulunmuş olduğu Güliver’in Maceraları (1726) ‘nın yazarı J. Swift ile ilgili yaptığı

yorumuyla kendisinden öncekileri tekrar etmeden, sonra gelecek olanlara da yepyeni

yollar açarak örnek teşkil etmesi gerektiği vurgusunu yapar. Kendi okuması için de

birebir kullanılabilecek şekilde yeni bir klasik roman tarifini şu şekilde açıklar

bu yazar ya da metin sadece çoklu okumalardan oluşmaz, daha önce bilinmeyen alanlara girer ve edebiyat ağacını bir şekilde zenginleştir ve daha sonra geçecek olanlar için yolu açar (HUERTA CALVO, 2010, s. 22, çeviri) .

48 Bolaño’nun 2666 romanının Anagrama, Barcelona, 2008 basımından kullanılan içerik analiz aşamasında çok tekrar edeceği için çeviri yapılarak yalnız sayfa numarası verilerek atıf yapılmıştır.

Page 59: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

51

Bolaño’nun çok farklı coğrafyalarda geçen yaşam öyküsü, edebiyatın tek bir

coğrafya, tek bir ülke içinde sınırlanamadığı durumlara verdiği dünya edebiyatı

alanına giren romanlarıyla örnek oluşturur ki eserleri çevrildiği dillerdeki ülkelerde de

ödüller alır:

aynı dildeki edebiyat eserlerini incelerken coğrafi sınırların ne kadar anlamsız ve yapay olduğunun en güzel göstergesi (dir) (HUERTA CALVO, 2010, s. 18, çeviri) .

Yurdunu çocuklarında bulduğunu devamlı vurgulayan çoklu yurdu olan Bolaño’nun

kıtaları, ulusları, kültürleri aşan deneyimi çok iyi bir gözlemci olmasını sağlar ve

Echavarría’ya göre eserleri arasındaki bağlantısallık ve bütünsellik de şu sözlerle

vurgulanır: ”eserleri arasında sınırlar çizmenin çok zor olduğu bir yazar, hepsi

birbiriyle öylesine ilişki içerisinde ki" (SEOANE, 2018, s. çevrimiçi, çeviri) . Çok

kültürlülüğü ile Deleuze ve Guattari’nin rizomatik kitap modeline uygun kararakterlere

ait esnek göçebe yaklaşımı kazanmış olan yazar, çok parçalı yazım tarzı ve

Avrupa’da bir azınlık hissiyle yazdığı eserleriyle de Deleuze ve Guattari’nin minör

edebiyat tanımında olduğu gibi baskın olan majör bir dilde bir yabancı gibi yazar.

Echavarría: "yeryüzüne ait olmayan yazar tipi, sürgünde, sabitlenmiş bir dili ya da

bölgesi olmayan […] parçalı/yapboz anlatı tarzı ile apaçık paratextualité49 göstergesi

olan” yazar nitelemesi yapar.

Eserleri […] hatıra, şiddet, baskı, tekrar yazım (palimpsest), metinlerarasılık ve kimliklerle ilgili duyulan endişe temalarını adresler. Yeni bir Latinamerikalı kimliği […] ulusları aşan, gidip-gelen, global (MARTINEZ, 2010, s. 27, çeviri) .

Yazarın son romanı 2666, İspanya’da ve Amerika’da tiyatro oyunu olarak

gösterilir, eser Amerikan yazılı basınından övgü dolu yorumlar alır ve İngilizce çevirisi

ile New York Times Books Review tarafından yılın en iyi beş kitabından biri olarak

seçilir (VALDEÓN BLANCO, 2010, s. 26, çeviri) . Eserin İspanya’daki yayımcısını

açıklaması da dikkat çekicidir: “2666: sadece mükemmel yorum almakla kalmaz, çok

sayıda ödüle50 de layık görülür, öyle ki çeviri kurgu edebiyat alanındaki kitap satışları

tahmin edilenin de ötesinde tüm sınırları aşar” (HERRALDE, 2010, s. 24, çeviri) .

49 Metin içinde diğer metinlere yapılan atıflarla oluşan metinlerarasılığın ikinci seviyesi olan paratekstual özellik: romanın ismi, bölüm başlıkları, görselleri, epigrafı üzerinden okuyucunun bağlantılar kurabileceği, anlatımı tamamlayan/destekleyen yöntem olarak Gérard Genette’in anlatıbilim kitabı Palimpsestes’te yer alır 50 Los dedectives salvajes Latin Amerika’nın Nobel ödülü olarak anılan Uluslararası Rómulo Gallegos ödülüne 1999 yılında layık görülür. 2666 romanı da ABD’nin nin en prestijli ödülü olan Amerikan Eleştirmenler Ödülü’nü (National Book Critics Circle Award) 2008 yılında İngilizce çevirisi sonrasında alır.

Page 60: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

52

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. 2666 ROMANININ İÇERİĞİ VE KAPSAMI

Üst kurmaca (métafiction) bir roman olan 2666; yazar, eleştirmen, yayımcı,

okur ve akademisyenlerin iç içe geçmiş, ucu açık hikayelerinden oluşur. Romanın

rakamlardan oluşan birçok dilde çeviri gerektirmeyen ismindeki gizemle ilgili:

Yalnızca en sonunda bir kitap ismi verilebilir, ama bu hiçbir zaman biricik, sabit ve ölçeklenebilir değildir: belirsiz, kesinlik göstermeyen yapısıyla romandaki tüm olasılıklara açıktır (BOTTO, 2014, pág. 144)

denmiş olsa da, yazarın romanın numerik ismini daha önceki metinlerinde kullanmış

olduğu gözlenir. Kitabın ismiyle kapağında başlayan gizemi, epigrafında yer alan

Baudelaire’in “Le voyage” 51 şiirine bağlantılanarak, parçalı yap-boz (fragmentaire)

metin yapısındaki, kurgusal ve gerçek hayata ait ucu açık hikayelerin bir seri halinde

akışıyla devam eder. Kendi bölümleri arasında olduğu gibi, metinlerarasılık kullanımı

ile farklı alanlardaki diğer kitap ve metinlerle de kurulan ilişki ve gerçek hayattaki tarihi

karakterlere yapılan atıflarla, kitap çok boyutlu bağlantıları olan rizomatik bir ağ

yapısında yazılmıştır. Hikayeleri, anıları, rüyaları, hayalleri ve sesleri ile kitabın

akışına katılan yüzlerce karakter52; metinlerarasılık üzerinden bağlantılandığı

metinlerle sınırlı kalmaz, tarih, bilim, sanat ve farklı alanlara yapılan göndermelerle de

medyalarası bağlantılar kurar. Roberto Bolaño metinlerarasılığın çok farklı oyunlarını

– özellikle de kinayeli kullanım53 şeklini– uygulayarak yazını içinde bütünsellik sağlar

(CANDIA CÁCERES, 2014, s. 184,188, çeviri) .

Sınırsız yapıdaki metinlerarasılık kullanımı ve parçalı yapıda sarmal olarak

anlatılan iç içe geçmiş her hikayenin disiplinlerararası seyahati üzerinden; kurgu ile

gerçek hayat, rüya ve anı, anektod ve hayal arasındaki sıçramalarla farklı yönlerde

ilerlenir. Farklı karakterlerin edebiyat, aşk, ölüm, seyahat, yaşam üzerindeki gerçek

ve kurmaca hikayelerin kesişmesiyle yazılan 2666 çokmerkezlidir (MEDINA, 2010, s.

37, çeviri) .

51 Baudelaire’in Les fleurs du mal kitabındaki “Le voyage” (Seyahat) şiirinin 7. kıtasının son mısrası 2666 romanında epigraf olarak kullanılır. 52 422 kurgusal karakter ve 424 gerçek referans karakter sayısını üzerindeki çalışma detay 11 nolu dipnottadır. 53 G. Genette metinlerarasılık çeşitlerini geleneksel atıf yöntemi, intihal yöntemi ve kinayeli şekilde üstü kapalı atıfla birlikte, çoklu bağlantılanma (hipertextualidad) olarak verir; bir Hipertext A geçmişte yazılmış diğer Hipotext B’lere karşılıklı gelişme ve yeniden değerleme fırsatıyla bağlantılanır.

Page 61: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

53

Ağaçvari yapıdaki kitaplarda görülen baş karakterler üzerinden ilerleyen ve

sonuçlanan hikaye çizgisinin tersine; başı ya da sonu yoktur, ucu açıktır. Sadece

romanın değil, parçalı yapıda yazılan iç içe geçen hikayelerinin de sonu yoktur, açık

yapıdaki bu seyahatte okuyucu çok farklı yönlere doğru, devamında yapacağı

araştırmalarıyla romanın da dışına çıkarak ilerleyebilir. Kitabın beş farklı bölümü farklı

sırayla okunabilir,

SekSek54 romanının şeması, yazarının ölümü sonrası basılan ve beş bölümden oluşan dev 2666 romanında şeffaflaşır (HUERTA CALVO, 2010, s. 21, çeviri)

öyle ki okuma macerası sırasında, sonu açık çok sayıda hikaye üzerinden farklı

yönlerde ilerleyen roman çok farklı beklentilere fırsat sunar.

Metinlerarası bağlantısallığı ve farklı okuma rotalarına açık olması ile rizomatik

(köksapsal) kitap özelliklerini yansıtan roman, rizomatik romanlarda önemli yeri olan

göçebe ruhlu karakterleriyle de öne çıkar. İlk bölümde Avrupa’da farklı kültürlerden

gelen karakterler, ikinci ve üçüncü bölümde ABD’den Latin Amerika’ya, oradan da

Afrika’daki antropolojik araştırmalara göz kırparak beşinci bölümde Avrupa’nın

merkezinden Rusya bozkırlarına kadar ilerler. İki dünya savaşı ve Soğuk Savaş da

dahil, XX. Yüzyılın çeşitli dönemlerine ait çok farklı sert rüzgarları çoksesli tarafsız bir

anlatımla romanda hissedilir. Romanın her bölümü birbirinden bağımsız bir seyahat

ve macera ritmi ile ilerlerken, diğer bölümlerle de karakterler ve hikayeler üzerinden

bağlantılanır. Sınırsız üçüncü şahıs anlatıcı tarafsız ve duygu içermeyen anlatımda,

her bir hikayedeki sese geçerken, farklı yönleriyle dinlenen hikayelerde sesin özne ya

da nesne özelliği kaybolur, kollektif hale gelir.

Romanda gerçekliğin filtrelenmeden aktarılması, acının, şehvetin, dehşetin,

kural tanımazlığın dili, yer yer ahlaki sınırlarının dışına çıkar ve edebi dilin

beklentilerinin sınırlarını zorlar. Organ isimlerinin, standart dışı yaşanan ilişkilerin

farklı boyutlarının, dehşetin ve vahşetin sınır tanımadan sıradan günlük bir dille, yeri

geldiğinde tıbbi, akademik ve ansiklopedik terimlerle aktarılması okuyucuyu

şaşırtabilir. XX. yüzyıl tarihinin roman içindeki hikayeleri “tarihsel bakış açısıyla yani

politik olduğu kadar, sembolik bakış açısıyla şairane şekilde” (s. 858) harmanlanarak,

çok farklı bakış açılarının tarafsız ve gerçekçi sesleriyle, filtrelenmeden sunulur.

Bolaño tarihte görülmek istenmeyen, belki de kaçılan utanç dolu olaylara tarafsız bir

dille ışık tutar, tekrar düşünmeye, değerlendirmeye neden olur (BEJARANO, 2010, s.

54 Julio Cortázar’ın bölümlerinin okunuş sırasına göre farklı okumalara izin veren, yazarın da iki farklı okuma şeması önerdiği Rayuela (1963) kitabı

Page 62: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

54

32) . İyi, kötü ya da doğru için eleştirel dil kullanılmadan olaylardaki farklı tarafların

sesine yer verilerek öznel yorumlardan uzaklaşılır, serbest dolaylı anlatım üzerinden

çok sesliliğe, kolektif yaklaşıma ulaşılır.

Karakterler ve olaylar üzerinden birbirine geçişen kitabın beş bölümü etkileyici

bir bütünlük oluşturur, tıpkı kitabın gizemli yazar karakteri Benno von Archimboldi ismi

seçilirken esinlenilen İtalyan ressam Giuseppe Arcimboldo’nun meyveler, sebzeler,

etler, çiçekler ve kitapları aynı şekilde kenetleyerek oluşturduğu unutulmaz insan

portreleri gibi (LETHAM, 2008, s. çevrimiçi, çeviri). Bolaño kitaptaki beş bölümün ayrı

birer kitap olarak basılmasını planlamış olsa da, ölümü sonrasında 2004 yılında dev

bir kitap olarak basılır. Bölüm başlıkları 2012 yılındaki Türkçe basımda yer aldığı

isimleriyle birlikte sayfa numaraları ile aşağıdaki gibidir55:

1. “Eleştirmenlerle İlgili Bölüm” (BOLAÑO, s. 13-198)

“La parte de los críticos” (s. 13-207)

2. “Amalfitano’yla İlgili Bölüm” (BOLAÑO, s. 199-276)

“La parte de Amalfitano” (s. 209-291)

3. “Fate’le İlgili Bölüm” (BOLAÑO, 2004, s. 279-414)

“La parte de Fate” (s. 293-440)

4. “Suçlarla İlgili Bölüm” (BOLAÑO, s. 415-719)

“La parte de los crímenes” (s. 491-792)

5. “Archimboldi’yle İlgili Bölüm” (BOLAÑO, s. 711-985)

“La parte de Archimboldi” (s. 793-1119)

Alt kurmaca rotasıyla XX. yüzyılın farklı zaman dilimlerinde birçok kıtayı

dolaşan, karmaşık yapıda iç içe sarmalanan sonuca ulaşmayan hikayelerden oluşan

kapsamlı roman üzerinde detay örneklerin yer alacağı analizde açıklayıcı olması için;

genel ön bilgilendirmeler bölümler bazında verilmektedir.

3.1. “Eleştirmenlerle İlgili Bölüm”

Bölüm Alman yazar Benno von Archimboldi’nin eserleri üzerinde akademik

çalışmalar yapan dört edebiyat eleştirmeninin hikayeleri ile başlar. Jean Claude

Pelletier Paris’te, tekerlekli sandalyesi olan Piero Morini Napoli’de, Manuel Espinoza

Madrid’te, İngiliz eleştirmen Liz Norton ise bir Alman arkadaşının tavsiyesiyle

55 Bolaño’nun 2666 romanının Anagrama, Barcelona, 2008 basımı kullanılarak yapılan analiz aşamasında, çeviri yapılarak ve yalnız sayfa numarası verilerek atıf yapılmıştır. Türkçe çevirisinden alıntılarda kaynakça kullanılmıştır.

Page 63: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

55

Almanya’da Archimboldi serüvenine başlar. Dört eleştirmen56 ilk kez Bremen’de 1994

yılındaki Çağdaş Alman Edebiyatı Kongresi’nde biraraya gelir.

Eleştirmenler edebi toplantılar için Avrupa’nın farklı şehirlerine seyahat eder

ve karşılaşırlar. Hayatıyla ilgili detaylı bilgi edinemedikleri gizemli yazar

Archimboldi’nin Toulouse’daki bir toplantıda Meksika’da görüldüğünü öğrenince;

Pelletier, Espinoza ve Norton yazarın izinden Meksika’ya gider. Archimboldi’nin

oteldeki oda kayıtlarının Hans Reiter57 adına olduğu görülür. Archimboldi’nin izinden

Santa Teresa’ya geçtiklerinde sonraki bölüme ismini veren Óscar Amalfitano

kendilerine rehberlik eder.

3.2. “Amalfitano’yla İlgili Bölüm”

Santa Teresa’da felsefe alanında akademisyen olan Óscar Amalfitano, Bolaño

gibi Şili asıllıdır. İspanyol eşi Lola, kızları henüz iki yaşındayken Barselona’daki

evlerini terk eder58. İspanya’nın kuzeyinden Fransa’ya uzanan, Benôit adında bir oğlu

olan Lola’nın maceralarına beş yıl devam eden mektuplarından ulaşırız. Lola ilaçlarla

ayakta kaldığı son günlerinde Amalfitano ile Barselona’daki evlerinde görüşür.

Amalfitano Meksika’daki arkadaşı Silvia Pérez’in ısrarıyla taşındığı, kadın

cinayetlerinin yaşandığı Santa Teresa’da on yedi yaşındaki kızı Rosa’nın da başına

birşey gelmesinden korkar. Biriktirdiği parayla kızını Barselona’ya gönderip yeni bir

hayata başlamasını sağlamak tek hedefidir. Felsefi düşünürler üzerinde geometrik

bağlantılar kurduğu günlerde, ölen babası olduğunu söyleyen bir ses onunla iletişime

geçer. Korku yaratan savaş ya da seri cinayetler gibi sosyal baskılardaki çıkmazın

şizofreniye, kontrol kaybına ya da telepatik güçlere dönüşmesi romanda farklı

karakterlerde gözlenir.

3.3. “Fate’le İlgili Bölüm”

Bölüm içinde Avrupa ve Latin Amerika rotası sonrası Amerika’da ve

Meksika’nın kuzeyinde deneyimlenen birkaç hafta, yepyeni bir azınlığın sesiyle

bitmeyen bir gün gibi anlatılır. New York Harlem’de Afrika kökenli Amerikalıların sesi

56 Morini ve Pelletier Leibzig’de (1989) Doğu Almanya’nın son döneminde, Manheim’deki toplantıda ve 1992’de Paris’te görüşmüşlerdir. 1990’da Zürih’te Espinoza da onlara katılmış, Augsburg’taki toplantıda ve 1993 yılında Bolonya’daki toplantıda üçlü biraraya gelir. 57 Hans Reiter ismi Buchenwald toplama kampında tıbbi deneyler yapan savaş suçlusu bir Alman Nazi doktoruna aittir, Irksal Hijyen adlı kitabın yazarıdır. 58 Lola’nın peşinden gittiği Mondragon akıl hastanesinde yatan hayran olduğu şair Leopoldo María Panero’dur.

Page 64: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

56

olan Amanecer Negro59 dergisinde köşe yazarlığı yapan Oscar Fate60 annesini

kaybetiği günlerde, son yazısı için “Kara Panterler Partisi”61 kurucularından Barry

Seaman röportajı için Detroit’e gider. Santa Teresa’daki maç için görevlendirilmiş olan

spor yazarı öldürüldüğü için, ekonomi yazarı olsa da, derginin spor bölümünden

kendisine Harlem’li boksörün röportajı teklif edildiğinde hemen kabul eder. Detroit

Havalimanı’ndan Tucson’a, oradan da kiralık bir araçla Meksika sınırına geçer.

Fate boks maçını seyrederken Amalfitano’nun kızı Rosa’ya hayran kalır.

Rosa’nın evine geldiklerinde Amalfitano, Fate’in kızıyla Meksika’dan uzaklaşarak

kızını Barselona’ya bir uçağa bindirmesini ister. Hapisteki katil zanlısı ile yapılan bir

ropörtaja katıldıktan sonra yola çıkarlar.

3.4. “Suçlarla İlgili Bölüm”

İspanyol dilinde yazılan romanda anlatım dili yerel dildeki coğrafik

farklılıklardan her bölümde etkilenir. Meksika kuzey sınırındaki Santa Teresa’da

dünya markalarına üretim yapan fabrikalarda çok zor şartlarda çalışanların gündelik

yerel dil kullanımı metne yansımış olsa da, bölümün merkezinde yer alan kadın

cinayet dosyalarının tasvirinde öznellikten uzaklaşılır, duygu, yorum, sıfat içermeyen

gazetecilik dili kullanılır. Gerçek cinayet görüntülerinin yer aldığı snuff62 filmleri

tanıtılırken, psikolojik korku çeşitleri (s. 478-479), botanik63 ve alternatif tıp bilgileri

farklı seslerden, ansiklopedik bir dilde latince isimleri ile açıklanır. (s. 545-547).

1993 yılından 1997 yılı sonuna kadar cinayete maruz kalmış yüzden fazla

cansız bedeninin nerede ve nasıl bulunduğu, biliniyorsa isimleri, fiziksel özellikleri,

nasıl öldürüldükleri gibi adli tıp ve polis raporlarına ait bilgiler ardışık olarak ilerler.

Polisin takip ettiği dosyaların büyük bir çoğunluğu sonuçlandırılamadan zaman

59 Karanlık Gündoğuşu 60 Gazetede Fate adını kullanan karakterin asıl adı Quincy Williams’tır. 61 1966 yıllarında Bobby Seale ve Huey Newton tarafından California’da Afrika kökenli Amerikalıların haklarını korumak için kurulan parti. Foucault tarafından da üzerinde çalışma yapılan gruba, Deleuze ve Guattari Bin Yayla kitabında (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 292, "1730-devenir-intenso, devenir-animal, devenir-imperceptible") oluş süreci, yersizyurtsuzlaşma, kadınların kadın-oluş tanımını açıklarken Kara Panterler’in siyahların siyah oluşu sloganına atıfta bulunurlar. 62 Amerikalı gazeteci-film yapımcısı Jeff Epstein’ın Buenos Aires’te yetmişli yıllarda başlattığı cinayet ve cinsellik içeren kanlı görüntüleri olan filmlere verilen adı snuff 63 Son bölümde de Hans Reiter yosunlarla ilgili ansiklopedik bilgileri Latince isimleriyle verir.

Page 65: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

57

aşımına uğradığı için, eleştiriler kadın örgütlerinin protestolarına64, birbirinden farklı

yorumlarla gazete ve televizyonlara yansır.

Milletvekili Azucena Equivel Plata kaybolan arkadaşı Kelly’nin65 bulunması

sürecinde toplumsal çözüm arayışına geçer. Santa Teresa’da iki teknoloji satış

mağazası olan Alman kökenli Amerikalı Klaus Haas’ın şüpheli olarak hapishanede

olması ve cinayetlerde Amerikan vatandaşlarının da bulunması ile; Tucson’dan bir

şerif ile Santa Teresa’daki konsolosluk çalışanları ile, farklı gazete ve dergi çalışanları

hikayede yer alır. 1997 yılı sonunda eski FBI ajanı seri cinayet dedektifi Albert Kessler

(s. 719) yerel polis kadrosuna eğitim vermesi için Santa Teresa’ya davet edilir.

3.5. “Archimboldi’yle İlgili Bölüm”

Bölüm I. Dünya Savaşı’nda bacağını kaybeden bir baba ve tek gözü görmeyen

annenin çocuğu Hans Reiter’in, yazar ismiyle Archimboldi’nin picaresque yapıda oluş

hikayesi ile başlar. Weimer Cumhuriyeti döneminden nasyonel-sosyalizmin

güçlendiği Hitler günlerine, II. Dünya Savaşı’ndan, duvarın yıkılıp iki Almanya’nın

birleşmesi sonrası diğer bölümlerdeki doksanlı yılları da içereren XX. yüzyıl kronolojik

panoramasına devam eder.

1920 doğumlu Hans için kızkardeşi Lotte yeryüzündeki tek ilgi alanıdır. Yatay

düzlemdeki sınırlı eğitim çerçevesi nedeniyle denizin derinliklerindeki dikey boyuttaki

bambaşka dünyayı gözardı eden okuldan uzaklaşır (s. 809-810) . Kültürel rehberi

olacak Hugo Halder’le annesinin çalıştığı malikanede, eşi olacak Ingeburg Bauer’le66

Berlin’de tanışır (s. 868-871) .

1939’da orduya katılan Hans, Rumen askerlerle Ukrayna ve Kırım’ı geçer, bir

çatışmada vurulunca Dinyeper Nehri kıyısındaki bir kasabaya yollanır. Kaldığı boş bir

evde bulduğu Ansky’nin dosyasını67 okurken, “Ansky’nin ölümüne neden olan

kurşunlardan birinin kendisine ait olduğunu düşündü”ğü (s. 921) için suçluluk68 duyar.

Savaş sonunda Almanya’daki Amerikan askeri kampında, Polonya’da yüzlerce

64 Kadın cinayetleri ve umursamazlıkla elini kıpırdatmayan polis kadrosuna karşı kadınların protesto yürüyüşlerine resmi otoriteler beşyüz kadar kişinin katıldığını açıklarken, katılımcılar altmış bin kişinin katıldığını duyurur (s. 758) 65 Luz Maria Rivera isminin dini çağrışımları olduğu için Kelly ismini kullanır. (s. 755) 66 Meksika Olimpiyatları’nda 1968’de altın madalya alan Alman atletin ismidir. 67 Yahudi Ansky’nin Alman dilinde yazdığı dosya Deleuze ve Guattari’nin Kafka’nın eserlerinden örneklediği minör edebiyat dilini çağrıştırır 68 Belaruslu yahudi yazar Anski’nin Dibuk: İki Dünya Arasında eserinde suçlu bir bedene girip arafta kalmayı seçen ruha atıf gözlenir

Page 66: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

58

Yahudiyi nasıl yok ettiklerini, görevini yaptığını vurgulayarak anlatan Alman

fabrikalarına işçi sağlayan yetkiliyi boğarak öldürür.

Köln’de Ingeburg ile birlikte yaşayan Reiter daktilosunu kiralarken, işlediği

cinayeti saklamak için daha sonra yazar ismi de olacak olan Benno von Archimboldi

takma ismini kullanır (s. 981) . XX. yüzyılın ikinci yarısında yazdığı on ikiden fazla

romanını Senyor Bubis’in Hamburg’taki yayınevi basar. Eşi Ingeburg akciğer

hastalığından öldükten sonra, Avrupa’nın değişik yerlerinde yazmaya devam

ederken, yayımcısının dul eşi ile de görüşür.

Hans’ın ailesi savaş sırasında Almanya’nın batısına gider. Kızkardeşi Lotte’nin

okul ile arası kötü olan oğlu Klaus, cezaevinde elektrikli ev eşyası tamirini öğrenir,

Amerika’ya gider ve vatandaşlığına geçer. Klaus’un Meksika’da hapiste olduğunu

öğrenen69 Lotte, 1996-2001 yılları arasındaki Meksika ziyaretleri sırasında okuduğu

romanı abisinin yazdığını anlar ve yayıncısına ulaşır. Lotte’yi bulan Archimboldi

Hamburg’dan “ertesi sabah Meksika’ya doğru yola çıkar” (s. 1119) ve hikaye diğer

bölümlerdeki hikayelere bağlanır

69 Telgrafı gönderen Avukat Santolaya’nın ismi İsabel (s. 781) ve Viktorya (s. 1099) olarak iki farklı bölümde farklılık gösterir. Natasha Wimmer çevirisinde İsabel ismini kullanırken, Zeynep Heyzen Ateş yazarın kullanmış olduğu isimleri izler (BOLAÑO, 2004, s. 987, Çevirmenin Notu )

Page 67: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

59

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. 2666 ROMANINDA RİZOMATİK ÖZELLİKLERİN İNCELENMESİ

4.1. RİZOMATİK YAKLAŞIMIN YAKALANMASI

Fransız düşünürler Deleuze ve Guattari yapısalcı dilbilimsel göstergebilgisi

yaklaşımını ikili zıtlıkların tek anlamlılığı tarafından sınırlandığını eleştirirken,

rizomatik romandaki içerik ve anlatımın duygular üzerindeki etkisiyle farklı yönlere

ilerleyen özelliklerin belirlenmesi için rizomatik yaklaşımın yakalanmasını önerirler.

Geleneksel ve önyargısal sınırları aşan göçebe yaklaşıma ulaşmak için esnek ve

tarafsız bakış açısını yakalamak öne çıkar. Bolaño da romandaki gerçek ve kurgu

arasındaki çok boyutlu yolculuk deneyimini yaşaması için okuyucuyu kalıplaşmış

düşünce yapısını aşmaya, kelimelerle yani içerikle sınırlı kalmayan görsel, işitsel,

davranışsal boyutlar da dahil çoklu anlam esnekliğine davet ettiği örnekler romanda

yer alır. Bu örnekler rizomatik roman incelemesi öncesinde esnek rizomatik yaklaşımı

yakalamak için yardımcı olabilir:

a) Romandaki kurgusal gizemli Alman yazar Archimboldi’nin Hamburg’taki genel

yayın yönetmeninin Almanca soyisminin anlamına uymayan yavaşlığı

vurgulanarak anlamlarıyla çelişen, önyargıları kıran isimlendirmeler gözlenir.

Yayıncı şirketin yöneticisi [...] hızlı anlamına gelen Schnell ismine rağmen, oldukça yavaş biri (dir) (s. 41) .

b) Tarif yapılırken harflerin fonetik değil grafiksel özellikleri kullanılarak, yeni anlatım

boyutlarına ulaşılır. Yayın yönetmeni kurgusal yazar Archimboldi’nin çok uzun

olan boyunu şu şekilde tarif eder;

Çok, çok uzun bir adamdı -dedi onlara- Senyor Bubis ile birlikte yürüdükleri zaman bir ti’ye benziyorlardı. Ya da bir li’ye [...] onları bir kağıda çizdi; le harfini, ardından da i harfini [...] le Archimboldi’dir (s. 41) .

Benzer şekilde Amalfitano’nun kızı Rosa üniversiteden eve giderken okul

arkadaşının götürdüğü kafenin tarifinde harflerin benzer kullanımı görülür.

Kafeterya yeni ve havadardır. Amerikan tarzı sıralanmış masaları ve güneşin girmesine izin veren geniş pencereleri ile L formundadır (s. 423) .

“Suçlarla İlgili Bölüm”’de Klaus Haas’ın şüpheli olarak kaldığı hapishane tarif

edilirken de harflerin fonetik özellikleri dışındaki şeklinden yararlanılır

veranda V şeklindeydi [...] V’nin devamında bazı hücrelerin pencereleri görünüyordu (s. 605) .

Page 68: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

60

c) Bolaño kesin çizgiler vermeden paylaştığı çoklu alternatiflerle, olasılıklarla

okuyucu beklentilerine boyut kazandırır. Her bir bakış açısının farklı zamanda,

farklı düşünce ve yoruma fırsat yaratabileceğini gösterirken, rüyalar ya da

bilinçüstüne ait imgelerle de göstergebilime açılır. İtalyan eleştirmen Morini

rüyasında gördüğü havuzdaki cesetten farklı anlamlar çıkarmaya çalışırken;

Bir hafta sonra, aynı rüyayı dört farklı şekilde yorumlamıştır (s. 70) .

Archimboldi’nin yayımcısı yazarın seçtiği Benito isminin esin kaynağının Benito

Mussolini ya da üç farklı Aziz Benito (s. 1012-1013) olabileceğini düşünmesi gibi

bölünerek çoğalan alternatifler okuyucunun açık uçlu hikayeler arasında, farklı

disiplinlerin tarihteki örneklerine bağlantılanmasını sağlar.

d) Güncel sanat eserleri izleyicisinde çok farklı duygular uyandırır, bir kişinin çok

beğendiği bir eser, diğeri için rahatsız edici olabilir. Güncel metinlerin ya da sanat

eserlerinin tek bir doğru eleştirisi ya da biricik bir yorumu olmadığı gözlenir. Her

bir izleyici ya da okuyucu eserle ilgili farklı bir yorum getirebilir, hatta ruhsal

durumuna göre ya da zamanla aynı eserle ilgili görüşü değişebilir. Romanda

Alman asıllı Amerikalı ressam Grosz‘un70 eserlerini beğenmelerine rağmen

birbirinden tamamen zıt duygulara kapılan sanatseverler örnek verilir.

Archimboldi’nin yayımcısının eşi Senyora Bubis;

kendi kendine sordu […] bir başkasının eseri hangi seviyeye kadar anlaşılabilir -Grosz’un eserlerine hayranlık duyuyorum - fakat gerçekten onun eserlerini biliyor muyum? Her birinin hikayesi beni güldürür […] gülmem kahkahalara dönüşür, gözyaşlarına boğuluncaya kadar, fakat Grosz’un eserlerini beğenen bir eleştirmenle karşılaştım bir keresinde […] onun toplu eserlerinin olduğu bir sergiye katıldığında ruhu bunalıyor […] ve bu haftalarca sürüyordu […] Peki kim Grosz’u gerçekten daha iyi tanıyordu? (s. 44,45) .

Benzer şekilde iki eleştirmenin izlediği Japon filminde, iki genç kızın, acıklı bir

hikayeyle ilgili tamamen zıt ve çok farklı duygulara sürüklenmesi gibi (s. 48) birçok

sözlü ya da sözlü olmayan iletişimin karşıdaki kişide birbirinden çok farklı duygular

uyandırabildiği, dehşet verici görüntülerin tüm duyuları tetikleyerek, sınırları

zorlayarak çok farklı tepkiler doğurabildiği hatırlatılır.

e) Romanda gözlenen fiziksel şeylerin ne olduğundan çok, olayların etkisiyle

deneyimlenen duyguların, hissedilenlerin önemi öne çıkar. İngiliz eleştirmen

Norton, gizemli yazar Archimboldi’yi Meksika’da gördüğünü söyleyen el

70 George Grosz (1893-1959) Berlin ‘de 1920 yıllarında resimlerinde Berlin’deki yaşamı karikatürize ederek eleştiren ve Dadaizm akımını Berlin’de temsil edip, sonrasında Amerika’da yaşamış ünlü ressam.

Page 69: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

61

Cerdo’ya71 onun gözlerini sorar, aldığı -maviydiler- cevabı sonrası fiziksel tanımını

sormadığını, nasıl olduklarını, bakınca üzerinde nasıl bir etki yarattıklarını bilmek

istediğini vurgular (s. 168) . Sanki kitabın sadece yazılı olan kelimeler üzerinden

anlam çıkarmaya çalışarak değil de, hissettirdikleri ile deneyimlenmesi gerektiği,

nasıl bir etki yarattığının sorgulanması vurgulanır.

Farklı olasılıklara açık olan esnek bakış açısının yakalanması için verilen

örnekler ardından rizomatik özellikler, anlatım ve içeriğin tetikledği görsel ve işitsel de

dahil tüm duyuların yeni boyutlar kazandıran etkileri ve bu etkileri oluşturan

bağlantıların nasıl oluştuğu izlenerek incelenecektir.

4.2. RİZOMATİK ROMAN

Üstkurmaca bir roman olan 2666, içeriğindeki yazar, eleştirmen, roman,

yayınevi hikayeleri üzerinden edebiyat ile birlikte birçok farklı alana yapılan atıfla,

rizomatik romanlarda karşılaşılan metinlerarasılık yağmuru ile metnin dış dünyayla

bağlantısallığını sağlar. Metin içeriği öncesinde (peritexto72) henüz kapak

sayfalarında kitabın gizemli adıyla başlayan boyut kazanma süreci, epigrafında yer

alan şiirle çokluklara fırsat tanıyan farklı niteliklere uzanır. (SOLOTOREVSKI, 2006,

s. 129) . Roman bölümleri arasında başlayan bağlantılanma, Bolaño’nun roman ve

hikayeleriyle, edebiyat ve sanat dallarındaki eserlerle, bilim, felsefe ve tarih alanından

örneklerle kurulan ilişkilerle aralıksız devam eder.

Romanın sayısal ismi, çeviri gerektirmeyen şeffaflığıyla farklı dillere ait

coğrafyalarda gerçekleşen hikayelerin iletişim sınırlarını aşar (TILMANN, 2018, s.

233) . Açık uçlu hikayeleri olan romanın ismi net olarak cevaplanmadan çok farklı

önermelere açık kalır. Roman isminin kutsal kitabın kıyamet gününe ait metninde

canavarlığı (Bestia) simgeleyen 66673 rakamının, iki cehennemvari mekanda, yani

Nazi Almanyası’nda ve Santa Teresa’da alınan canlar için iki ile katlanması

71 İspanyolca’da domuz 72 G. Genette’in paratexto (peritexto ve epitexto) eserlerin içeriğine geçmeden metin öncesinde yer alan bölümlerinin okuyucu üzerinde yapacağı çağrışımlarla metinlerarasılık üzerinden bağlantılar kurmasını sağlayan öğeleridir. Peritexto roman öncesinde kitapta yer alan kapak, epigraf, kapak resmi gibi ögelerden oluşurken, epitexto kitabın internet sitesi gibi fiziksel olarak farklı bir medya/ortamdadır. 73 “Hikmet buradadır. Anlayışı olan, canavarın sayısını hesap etsin; çünkü insan sayısıdır, ve onun sayısı (a)ltı yüz altmış altıdır.“; Kitabı Mukaddes ve Yeni Ahit; Tevrat, Zebur (Mezmurlar) ve İncil; UBS Turkish Bible, İstanbul 2006, Yuhanna’nın Vahyi Bap 13:18, s. 267.

Page 70: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

62

olabileceğini öneren eleştirmenlere (MORENO, 2017, s. 25) yazar önceki kitaplarında

iki ayrı vahşetin resmedildiği bu dev romanın gelişini fısıldar. Los detectives salvajes’in

Cesárea bir tarih verir 2600’lerde bir yıl. İki bin altı yüz bir şey (SOLOTOREVSKI, 2006, s. 130, ref Los detectives salvajes s. 596)

ifadesiyle yaklaşık bir yıldan bahseden Bolaño’nun XX. Yüzyıl sonunda basılan

Amuleto (Tılsım) romanında geleceğe ait bir mezarlık tasvirinde 2666 yılı net olarak

yer alır (CANDIA, 2005, s. 2) . Sadece gelecekteki bir yıl ile sınırlamaz hissedilen

duyguları, bir ölünün ya da daha doğmamış olanın göz kapağının altında diyerek

aiôn’un, zamansız zamanın, geçmişin ve geleceğin şimdideki buluşmasının tanımını

yapar gibidir :

Guerrero semti, bu saatte […] bir mezarlığa benzer, ama ne 1974 yılındaki bir mezarlığa […] ne 1968’deki ne de 1975’teki, 2666 yılındaki bir mezarlığa benzer. […] tekrar ediyorum, eğer 68’de olsam ya da 74’te ya da 80’de ya da eğer bir kerede hepsinde, kendimi ortaladığım, sanki göremeyeceğim adı geçen 2000’li yıldaki batan bir geminin gölgesinde bilmediğim bir yerlerde (BOLAÑO, 1999, s. 65, 91, çeviri) .

Kitabın epigrafında kullanılan Charles Baudelaire’in Les fleurs du mal (1857)

kitabında “Le voyage” şiirinden alıntı “Can sıkıntısı çölündeki bir dehşet vahası!”74mısrasıyla bağlantılarını başlattığı metinlerarasılık, II. Dünya Savaşı’nın

kamplarında ve Meksika kuzey sınırındaki çölde yer alan toplu mezarlıkları tanımlar

gibidir (ECHEVARRÍA, 2004) .

2666 romanının başlığı ve epigrafı ardından başlayan okuma deneyimi de

rizomatik roman için önemli ipuçları verir. Bölüm başlıklarından oluşan akrostişin

(Kritikler, Amalfitano, Fate, Krimen [sic], Archimboldi) yazarın hayranı olduğu yazar

Kafka’nın ismini çağrıştırdığı öne sürülür. (MORENO, 2017, s. 25) . Deleuze ve

Guattari’nin Bin Yayla kitabının önsözünde çok boyutlu ve açık yapıdaki kitabın

yaylalardan oluştuğunu ve sonuç bölümü olmayan her bir yaylanın diğerlerinden

bağımsız olarak okunabileceğini vurgulamış oldukları gibi (DELEUZE & GUATTARI,

1980, s. 8, "Önsöz"), romandaki ucu açık beş farklı bölümün farklı sırayla okunabiliyor

olması, herhangi bir bölümünün diğer farklı bir bölümle bağlantılanabildiğini gösterir.

74 “Seyahat” şiirinin VII bölümün ilk kıtasının son mısrası “une oasis d'horreur dans un désert d'ennui” Bolaño El gaucho insufrible adlı hikaye kitabında “¡En desiertos de tedio, un oasis de horror!” olarak kullanırken (Carlos Walker, “El Tono del Horror: 2666 de Roberto Bolaño”, Taller de las Letras No:46, 2010 (s. 99-112), s. 102.); yazarın 2666 romanının epigrafında Deleuze ve Guattari’nin rizomatik olan medieu kavramının mısraya yansıtıldığı gözlenir: “Un oasis de horror en medio de un desierto de aburrimiento“ . Romanın epigrafına ilave edilen rizomatik kavram olan orta alan Türkçe çeviriye yansımamıştır.

Page 71: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

63

Kitabın basımı öncesi son kontrolleri yapan Ignacio Echevarría kitabın ilk baskısı için

yazdığı notunda; ölümünün yaklaştığını anlamış olan Bolaño’nun; çocukları için

getirisinin daha yüksek olacağını düşünerek kitaptaki her bir bölümün ardışık yıllarda

beş romanlık bir seri olarak basılmasını talep ettiğini, ancak bölümler ortak bir amaca

hizmet ettikleri ve ileride ayrı olarak da basılabilecekleri için bölümlerin ilk aşamada

bir arada basıldığını açıklar.

2666’yı oluşturan 5 (beş) ayrı roman birbirinden bağımsız […] okuyucu onları dilediği sırayla okuyabilecek – ki romanların açık yapıtlar olarak tasarlanmış olması bunu teşvik ediyor (ECHEVARRÍA, 2004, s. 989-990) .

Metnin sınırlarını aşan bağlantılar, romanın hikayeleri arasında farklı

disiplinlerdeki bilgilerle devam eder; Latince terimler kullanılarak biyoloji, botanik ve

alternatif tıp bilgileri, psikoloji alanında fobi çeşitleri ansiklopedik açıklamalarıyla

verilir. Bolaño’nun kaleminin disiplinlerarası çokmerkezli gezintisi, eleştirmenler

tarafından da şu şekilde vurgulanır:

merkezi olmayan orta alanda daimi hareket halini, medyalar arasında olma durumunu eserinde tekrar eder […] anlatısında sinemaya, resme, kaligrama75, fotoğrafçılığa, hazır-yapım (ready-made) sanatına, televizyon ve diğer dil ve pratiklere dalar […] sanat tarihi, felsefe, dil, sosyoloji, psikanaliz ve etik çalışmalarında karşılaşılan görselleri kullanır […] anlatı kimlikleri çok merkezliliğin etkisiyle çoğalır (BLEJER, 2017, s. 31 çeviri) .

Roman metinler arası ve medyalararası seyahatine yeni boyutlar katarak

disiplinlerarası bağlantılarla boyut kazanır. Farklı kıtalarda, farklı coğrafi mekandan

geçen roman tarih, sanat, bilim, mitoloji ve felsefe alanındaki birçok önemli isim ve

esere bağlantılanır. Farklı mekan, isim ve eserler üzerinden metinler ve medyalar

arası kurulan bağlantılar romanın farklı yönlere doğru sonlanmadan ilerlemesine fırsat

tanır. Roman akışında dünya coğrafyasından birçok mekan76, dünya edebiyatı ve

75 Metin ya da şiirdeki kelimelerin içerikle uyumlu bir görsel şekil oluşturarak düzenlenmesi 76 Bavyera, Münih, Napoli, Palermo, Göttingen, Bremen, Manheim, Zürih, Maastricht, Aubsburg, Bolonia, Avignon, İsviçre, Amsterdam, Selanik, Salzburg, Stuttgart, Frizya, İsveç, Montreaux, Toulouse, Chicago, New York, Sonora, Chihuahua, Barselona, Madrid, Pamplona, San Sebastian, Paris, Santiago de Compostela, DF, Tucson, Detroit, Harlem, San Fransisco, Los Angeles, Virginia, Alabama, Kentucky, Montana, Calfornia, Oragon, Indiana, Maine, Florida, Londra, Moscova, St. Petersburg, Varşova, Seattle, San Diego, Acapulco, Mazatlan, Oaxaca, Düren, Berlin, Belçika, Kutno, Polonya, Nancy, Normandiya, Romanya, Bükreş, Prut, Dinyesyer, Odesa, Dinyeper, Kırım, Chernomorske, Sivastopol, Sibirya, Kuzey Kutbu, Baykal Gölü, Kazakistan (s. 887), Leningrad, Smolensk, Kiev, Rostov, Yalta, Kerch, Kuban, Krasnodad, Kafkaslar, Budenovsk, Kalmuka bozkırları, Leibzig, Köln, Hamburg, Avusturya, Italya, Venedik, Milano, Verona, Brescia, Padua, Vicenza, Mantua, Bolonya, Pisa, Cecina, Piombino, Elba, Floransa, Roma, Turin, Adriyatik, Icaria, Amargos, Santorini, Sifnos, Siros, Mikanos, Missolonghi, Honduras, Jamaica, Endonezya, Nilo, İsrail, Gürcistan

Page 72: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

64

sanatından birçok eser77, bu eserlerin şair ve yazarları78, filozof, bilim adamı, tarihe

damgasını vuran isimler ve mitolojik kahramanlar79, resim, müzik, dans ve sinema

sanatçıları80 ardışık olarak yer alır.

Romanın parçalı anlatım yöntemiyle; XX. yüzyıl tarihsel süreci içinde birçok

mekan ve karaktere bağlanarak yarattığı çok merkezlilik, sarmal yapıdaki iç içe

geçmiş açık uçlu hikayelerde karakterlerin kaçış çizgilerini yaratmasına imkan sunar,

77 Sherlock Holmes, Binbir Gece Masalları, Dönüşüm, Dava, Bartelby, Moby Dick (s. 289) Basit Bir Kalp, Bilir Bilmezler, Tuhaf Bir Yılbaşı Öyküsü, Mister Pickwick’in Serüvenleri (s. 289) , Yalnızlık Labirenti, Sokaklar, Sherlock Holmes (s.762) , Pedro Páramo ( s.780) , Parsifal, Drakula, Don Kişot, La universidad desconocida, Llamadas telefonicas (s.1054) , Ulysses, Odessa 78 Hölderlin, Goethe, Schiller, Baroja, Ortega I Gasset, Camilo José Cela, Thomas Mann, Heinrich Mann, Klaus Mann, Alfred Döblin, Hermann Hesse, Walter Benjamin, Anna Seghers, Stefan Zweig, Bertolt Brecht, Feuchtwagner, Johannes Becher, Arnold Zweig, Ricarda Huch, Oskar Maria Graf, Fallada, Dostoyevski, Baudelaire, Verlaine, Banville, Marqués de Sade, Pohl, Borges, Dickens, Stevenson , Salman Rhusdie, Valerie Solanas, Chesterton, Alfanso Reyes, Sor Juana, Morino, Voltaire, Bulgákov, Günter Grass, Arno Schmidt, Kafka, Peter Handke, Thomas Bernhard, Lizardi, Valéry, Rafael Dieste, Michin, Rolin, Marías, Vila-Matas, Leopoldo María Panero, Cortázar, Georg Trakl, Voltaire, Octavio Paz, Ruben Dario, Vasconcelos, Sepúlveda, George Steiner, Edgar Allan Poe, Oscar Wilde (s.760), Elias Canetti, Borges (s. 797), Goethe, Schiller, Hölderlin, Kleist, Novalis, Eichendorff, Hoffman, Wolfram von Eschenbach, Freidrich von Hausen, Walter von der Vogelweide, Marcel Schwob, Stevenson, Séneca, Tolstoi, Çehov, Gorki, Odoyevski, Lazhécknikov(s. 888), Maiakovski, Lérmontov, Puşkin, Gùrov, Nadson, Blok, Rémoras (s. 892) , Khlebnikov (s. 895) , Platonov, Boris Pilniak, Anrei Biely, Gustav Landauer, Gogol, Stendhal, Balzac, Cervantes (s.904), Sade, Makarenko (s. 919) , Novalis, Friedrich Hebbel, Tácito, Faulkner, Moravia, Hugh Tomas (s. 331) , JohnC. Klotter, Malachi L. Harney y John C. Cross, Harry Söderman, John J. O’Connell (s.548), Günter Grass, Montaigne, Ernst Jünger, Heinrich Böll, Uwe Johnson, Friedririch Dürrenmatt, Grimmelshausen, Gryphius, Heine, Thomas More, 79 William James, Heidegger (s.244), Aristo, Eflatun, Heraklit, Senocrat, Pedro de Fonseca, Protágoras, Saint-Simon, Anselmus, Descartes, Leibniz, Wolff, Kolakovski, Guyau, Feyerabend, Spencer, Vattimo, Whitehead, Harold Bloom, Mario Bunge, Jean Francois Revel, Allan Bloom, Mijail Suslov, Marx, Hegel, Freuerbach, Pascal, Lichtenberg, Frei Leonardo Boff (s.475) , Kant (s.805), Vogel (s.805), Boris Yeltsin, Hitler (s. 809) , General Walter Kruger (s. 846) , General Halder, Kazikli Voyvoda (Vlad Tepes) (s.15) , Trotski, Lenin, General Goerin, General Udet (s. 999) , Benito Juárez (s.1012), Zeus, Zümrütü-anka, Medusa, Pegasus, Flavio Josefo, Sisifo, Eoko, Eareta, Efira, Autolico, Odiseo, Ulises, Tanato, Asopo, Merope, Tiro, Salm oneo, Prometeo, Geriones, 80 Soutine, Kandinsky, Grosz, Kokoshka, Ensor, Bacon, Gustave Moreau, Odilon Redon, Edwin Johns, Marcel Duchamp (s. 245), Paalen (s. 423), Diego Rivera y Picasso, Rufino Tamayo, José Clemente Orozco (s.733) en la casa de diputado Azucena Esquivel Plata Kasimir Malevich, Vladamir Maiakovski (s. 909), Giuseppe Archimboldo (s.911), Courbet, Leonardo da Vinci, Brunelleschi, Piranesi, Beethoven, Mozart (s. 528), Bach (s. 830), Mendelssohn, Nijinski, Anthony Perkins, Hans Wette, Spike Lee, Woody Allen, Robert Rodríguez, Barry Guardini, David Lynch, Marilyn Monroe, Keanu Reeves, Tom Cruise, Grace Kelly, Dirk Bogarde, Paulina Rubio, Whitney Houston (s.728), Stevie Wonder (s,729), Micheal Jackson,

Page 73: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

65

oluşları gerçekleşmese de yeni hikaye parçalarının yeni çokluklara doğru

tomurcuklanmasına fırsat verir.

Dış dünyadaki yüzlerce isim ve eserle kurulan bağlantıya yazarın kendi

eserleri arasındaki metinlerarasılık da eşlik eder. Romanda Lalo Cura’nın annesinin

gençliğinde karşılaştığı iki üniversite öğrencisiyle ilgili verilen özelliklerden, iki romanı

tanıyan okuyucu hikayeler arasında bağlantıyı kurarak Los dedectives salvajes81’in

baş karakterleri olduklarını tahmin eder (BEJARANO, 2010, s. 34),

Rizomatik roman tanımında yer aldığı gibi, yüzlerce karakterin kişisel

özelliklerinden çok, ortak söylemleri öne çıkar, arada nereden geldiği bilinmeyen

seslerin de sözleri duyulur. Romandaki karakterlerin sesleri, dinlediği hikayede,

rüyasında, anısında yer alan kişilerin seslerinden kolektif söylemine doğru ilerler,

karakterlerin öznellikten uzaklaşan tarafsız anlatımı üzerinden çoksesliliğe ulaşır.

Deleuze ve Guattari’nin minör edebiyat tanımında yapılmış olduğu gibi söylem

karakterlere ait öznellikten uzaklaşarak, diğerlerinin seslerini de dahil eder. Rizomatik

bağlantılarla biraraya gelen çoklu perspektife ulaşan tarafsız çokseslilikle, serbest

dolaylı anlatım üzerinden ilerler.

Okuyucuyu alışkanlıklarının dışına çıkarıp (yersizyurtsuzlaştırıp) duygularını

harekete geçiren, algılama akışının dışına iten kavramlar doğrudan verilmediği için

tanımlanamasa da, özneyi geri plana atarak hissedilen, duyumsanan uyumsuz ahenk

dengesine kavuşulur (SMITH & PROTEVI, 2008, s. 78) . Güncel hayattaki olay ve

karakterlerin dahil olması ile gerçek ile kurmaca ayrımı algılanamaz noktaya gelir, iç

içe ilerler. Hiyerarşik güç ayrımı olmadan her şey farklılıkları üzerinden birbirine

bağlanır, “ağaçvari bir yapı ve kanal, kök ve rizom. Sihirli formüle ulaşır Çokluk =

Bütünsellik” (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 24, "Introducción: rizoma", çeviri) .

Ağaçvari yapıdaki geleneksel romanların tersine başı ve sonu olmayan

rizomatik roman okuyucunun seçtiği sırayla okunabilir, her aşamasında kendi içinde

ve dışındaki birçok noktayla bağlantılanır. Roman açık uçlu rizomatik yapısıyla

hikayeler ve karakterler arasında devamlı bağlantılar kurarken, bölümler arasında

kronolojik zaman akışı olmadığı için okuyucuya okuma sırası serbestisi sağlar,

bölümler karakterler üzerinden birbirine bağlantılanır. İlk bölümdeki dört eleştirmen,

81 Bolaño’nun Los detectives salvajes (1998) kitabının baş karakterleri Şilili Arturo Belano (ki yazarın alter egosu olarak diğer romanlarında da yer alır, 2666 romanına ait notlarında okuyucularına veda ettiği anlatıcı ismi gibi) ve Meksikalı Ulises Lima arabada yaşayan Meksika’nın başkentinde okuyan iki üniversite öğrencisidir.

Page 74: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

66

son bölümde hayat hikayesi detaylı olarak verilecek gizemli yazar Archimboldi’yi

ararken Meksika’nın Sonora bölgesinde Santa Teresa’ya geldiklerinde, onlara

rehberlik eden Şili kökenli Amalfitano ikinci bölüme adını verir. Kendisi de

Archimboldi’nin kitabını çevirmiştir, ki bu özellik eleştirmenlerin kendisine olan

önyargılı bakış açısını birden olumlu yönde değiştir (s. 156) . Amalfitano, bir sonraki

bölümde Amerika Birleşik Devletleri’nden romana katılacak olan Afrika kökenli

Amerikalı gazeteci yazar Oscar Fate’e, kızı Rosa’yı Santa Teresa’nın dehşetinden

uzaklaştırması için yanında götürmesini rica eder. Her bölüm Santa Teresa’dan geçse

de dördüncü bölüm dışına çıkamaz. Ardışık olarak detayları verilen Santa Teresa’daki

kadın cinayetlerinden yargılanan ve hapiste hüküm bekleyen Klaus Haas’ın beşinci

bölüme ismini veren ve ilk bölümde eleştirmenlerin üzerinde çalışmalar yaptığı gizemli

yazar Archimboldi’nin yeğeni olduğu anlaşılır. Archimboldi’nin annesinin yanında

çalıştığı von Zumpen’in kızının, daha önceki bölümlerde Archimboldi’nin yayıncısının

eşi olarak ortaya çıkan Senyora Bubis olduğu anlaşılır. Her bölüm birbiriyle

sarmalanarak bağlantılanır.

Romanın genel rizomatik yapısının gözden geçirilmesi sonrasında, rizomatik

roman özelliklerinin incelenmesiyle devam eden çalışmada seçilen düzenleme

(l’agencement) örneklerinde Fransız düşünürler Deleuze ve Guattari’nin rizomatik

roman özellikleri için vermiş oldukları akışla;

1) İlk üç özellik olan çokçeşitlilik, bağlantısallık ve çokluk özellikleri

sarmalanmış olarak yer aldıkları için seçilen düzenlemelerde bir arada

nasıl işledikleri ve yaratıcılığa nasıl dönüştükleri gözlemlenir.

2) Düzenlemeleri oluşturan karakterlerin bireyselleşme hareketi olarak da

adlandırılan kırılma özelliği için kullanılan kaçış çizgileri üzerinden aiônda

yani zamansız zamandaki yersizyurtsuzlaşmalar aranır

3) Çoklu giriş çıkışı olan haritaların kartografik özelliği ile kalıp-baskı

tekrarların (ritornello) etkileri gözlemlenir

4) Pürüzsüz alan arayışındaki göçebe karakter özellikleri değerlendirilerek

kara delikler belirlenmeye çalışılır.

Bu kırılımda incelenen rizomatik roman özellikleri, kesin çizgilerle birbirinden

ayrılmadan bir arada anlam kazanmaları nedeniyle romandaki düzenlemelerde

birbirlerine sarmalandığı dikkate alınır.

Page 75: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

67

4.2.1. Çokçeşitlilik, Bağlantısallık ve Çokluk

İlk üç rizomatik özellik, Fransız filozofların da ilk ikisini ele aldığı gibi bir arada

ve katılımcı ya da paydaşlardan oluşan düzenlemeler üzerinden incelenir.

Çokçeşitlilik, bağlantısallık ve birden fazla boyut özelliği gösteren çokluk için

değerlendirme yapılmak üzere farklı yapıdaki katılımcılardan veya hiyerarşik ayrımı

olmayan farklı özellikteki karakterlerden oluşan düzenlemeler değerlendirmeye alınır.

İlk değerlendirmeye alınan düzenleme, romanın kurgusal yazarının kendisine

takma isim ya da romanda kullanıldığı şekliyle nom de plume (s. 80) olarak seçtiği

Benno von Archimboldi ismi, çok boyutlu medyalararasılık için de güzel bir örnek teşkil

eder. Romanın beşinci bölümüne adını veren ve diğer bölümlerde eserleri ve

hayatıyla da yer alan gizemli kurgusal yazar Archimboldi ismi, kitabın “Eleştirmenlerle

İlgili Bölüm” ’ünün ilk sayfalarında okuyucunun karşısına çıkar. Fransız eleştirmen

Pelletier Alman Edebiyatı Bölümü’nde üniversite öğrencisiyken, hayran olduğu yazar

olan Archimboldi’nin ismini okuldaki akademisyenlerle paylaştığında, bir tanesi için

isim çok tanıdık gelir.

Pelletier on dakika içinde, okutmanı için İtalyan ressamın ismini çağrıştırdığını anlar (s. 15) .

Gerçekten de kurgusal yazar Hans Reiter’in işlemiş olduğu suçtan kaçmak

amacıyla edebiyat dünyasındaki kalemi için seçtiği soyisim, Barok resmin İtalyan

sanatçısı Guisseppe Archimboldo’ya (1525-1593) bağlantılanır. Romanın

“Archimboldi’yle İlgili Bölüm” ’ünde Hans Reiter, yazar ismiyle Archimboldi, incelediği

el yazması defterde ilk kez bu ressamın ismiyle karşılaşır:

Ansky’nin defterinde […] İtalyan ressam […] Giuseppe Archimboldo hakkında (s. 911)

ve eserlerinin içeriğine ait bilgileri edinir. Rönesans’ın sade yapısından süslü Barok

eserlerine geçişteki kural tanımadan yepyeni boyutlara uzanan manyerizmin

karmaşık yapısını uygulayan Archimboldo’nun yaptığı mevsimsel portreler hakkında

bilgi edinir. Archimboldo’nun eserlerinin anlatımında olduğu gibi roman genelinde

birçok farklı sanat eserinin detaylı anlatımı olan ekfrasis82 örneği yer alır. Ressamın

günümüze kadar ulaşan meyve, sebze, kitap, hayvan, çiçek gibi çok farklı özellikteki

nesneyi biraraya getirerek oluşturduğu insan portreleri yeni birer düzenleme olarak

ortaya çıkarken, romanda resimleri rizomatik sanat eseri gibi tanımlanır:

82 Metin içinde plastik sanatlardan bir esere ait görselin tasviri, metin ya da sözlü anlatımda kullanımı

Page 76: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

68

Her şey birbiri içindedir, diye yazar Ansky. Sanki öğrendikleri arasındaki en önemli derstir (s. 918) .

Çok çeşitli parçanın, organizmanın yaratıcı bir şekilde entegre olarak bambaşka bir

özelliğe dönüştüğü bu resimler kitabın dışına çıkıp yeni bir boyuta geçerek rizomatik

düzenlemeyi çokçeşitlilik, bağlantısallık ve çokluk özellikleri ile çok güzel temsil

ederken, romanı biraraya getiren karakterlerin hikayelerinin yapboz gibi birbirini

tamamlayan bütünselliği için de önemli bir görsel örnek oluşturur.

Benno von Archimboldi takma ismiyle kurulan bağlantılar bununla sınırlı

kalmaz. Seçilen isim ve soyisim farklı göndermeler yapan paydaşlardan oluşur. Tek

bir coğrafyaya ait olmayan, çokçeşitlilik özelliğine sahip olan bu isim İngiliz eleştirmen

Liz Norton’u:

şaşırtır, asilzadelerin kullandığı von eki ile birlikte İtalyan bir soyismi olan Alman bir yazar […] nasıl mümkün olabilir? […] Alman arkadaşı ne diyeceğini bilemez. Belki de takma bir isimdir diye cevap verir. Ve bu garipliğe ilave bir garip özellik olarak Almanya’da erkek isimlerinin sonunun sesli harfle bitmesine de pek rastlanmaz diye ekler (s. 22) .

Hans Reiter seçtiği Benno ismini XIX. yüzyılın ikinci yarısında Meksika’da

başkanlık yapmış olan, Elvira Almada’nın sesinden doğru insan, büyük kurtarıcı

olarak da tanımlanmış olan (s. 540) Benito Juárez’den esinlendiğini açıklar. Halbuki

yayıncısı Bubis ilk duyduğunda Benito Mussolini’nin ismini çağrıştıran Benito ismini

seçmesine şaşırdığı gibi, tarihteki aynı isimde üç farklı Aziz Benito’nun (San Benito

de Aniano, San Benito de Mursia ve San Benito de Moro) olduğunu hatırlatır. Ama

takma isimde (müstear ad) yer alan soyismin Guiseppe Archimboldo‘ya bir saygı

duruşu olduğunu hemen tahmin eder (s. 1012-1013) . Rizomatik yapı özelliği olan

gizemli karakterin kalem adı olarak kullandığı isim ve soyisim; sanat, ve politika

alanında çok farklı alanlarda çalışmalar yapmış tarihteki önemli karakterlere

bağlantılanır. Sadece bir isim tercihinden oluşan bu düzenleme yarattığı şaşırtıcı

etkiyle çokçeşitlilik özelliğini de ortaya koyar. Sanata ve politikaya yapılabilen

bağlantılar üzerinden de yeni boyutlar kazanarak bağlantısallık üzerinden çokluk, çok

boyutluluk özelliğini gösterir.

Alman yazar Benno von Archimboldi‘nin yazdığı üçleme kitap seti de çok

çeşitli kültürlere ait temasıyla başlıbaşına rizomatik bir düzenleme teşkil eder;

D’Arsonval Fransız, El jardin İngiliz ve La máscara de cuero da Leh temalardan

oluşur (s. 13), çok farklı kültürün farklı coğrafyalardan çokçeşitlilik içeren özellikleri

birbiriyle bağlantılanarak çoklu boyut kazandırır, çoklar.

Page 77: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

69

Benzer şekilde Santa Teresa’daki Şili’li akademisyenin kitapları arasından

çıkan ve üçleme olarak tanımlanan İspanyol şair Rafael Dieste (1899-1981)’nin

geometri notlarını biraraya getiren dokuz arkadaşı tarafından basılan Testamento geométrico adlı kitabının kapağında “<kendine has bütünlüğü olan fakat işlevselikleri

ile bağlantılanarak biraraya gelen>“ (s. 240) üç kitaptan oluştuğu vurgulanır. Bir şairin

geometri alanındaki notlarından kitabı biraraya getirenler, bir düzenleme oluşturarak

çalışmış, oluşturdukları kitap da birbiriyle bağlantılı üç ayrı kitabın oluşturduğu bir

düzenleme olarak basılmış işlevsellik kazanmıştır. Sanki kitapların biraraya

gelmesinden oluşan her iki örnek de, beş bölümü ayrı birer roman yapısında olup

işevsel bağlantılarıyla 2666 romanının çatısı altında karakterler ve olaylar üzerinden

bağlantılanarak biraraya gelen bölümlerin modellenmesi, kalıp baskı tekrarı gibidir.

“Eleştirmenlerle İlgili Bölüm” ’de Archimboldi’nin eserleri üzerinde araştırma

yapan ve Alman edebiyat alanındaki başarılı çalışmalara imza atan, her biri farklı

ülkeden dört akademisyen biraraya gelerek rizomatik özellikteki düzenlemeyi

oluşturur. Dört akademisyen yaptıkları araştırmalara Avrupa’daki farklı

üniversitelerde; Jean-Claude Pelletier Paris’te, Liz Norton Londra’da, Manuel

Espinoza Madrid’de ve Piero Morini de Napoli’de devam eder.

Dört eleştirmenden biri olan İspanyol akademisyen Espinoza, Archimboldi

serüvenine başlamadan çok önce, Alman yazar Jünger’in izinden giden rizomatik

olmayan yani ağaçvari özellikteki, hiyerarşik ve homojen yapıdaki bir edebiyat grubu

ile zaman geçirir. Öncü edebiyatçıların çevresinde biraraya gelen genç

edebiyatseverlerin oluşturduğu düzenlemede farklı dönemlerde farklı edebi liderleri

izlediklerini gözlemler.

Jüngerci (jungerianos83) edebiyat grubundakiler Espinoza’nın düşündüğü kadar koyu şekilde Jünger takipçisi değildi, mevsim değişikliklerine ayak uyduruyorlardı ve sonbaharda tam anlamıyla Jüngerciyken, kışın Barojacı ve baharda Ortegacı oluyor ve yaz aylarında sokaklara çıkarak Camillo José Cela’nin onuruna pastoral naralar atıyorlardı (s. 20) .

Daha önce ikili ve üçlü olarak karşılaşmış olsalar da, ilk kez Berlin’deki bir

dergide yazıları ortak olarak çıkan dört eleştirmen, Bremen’deki bir edebiyat

toplantısında biraraya geldikten sonra, doksanlı yıllarda Avrupa’nın farklı şehirlerinde

düzenlenen edebiyat toplantılarında, konferans, seminer, konuşma ve çalıştaylarda

buluşurlar. Benzer bir toplantı sonrası Bremen sokaklarında dolaşırken kendi

83 Metinlerarasılık üzerinden anılan lider edebiyatçılara örnek olarak Alman yazar Ernst Jünger, İspanyol yazarlar Pío Baroja, Ortega y Gasset ve Camillo José Cela yer alır.

Page 78: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

70

gölgelerinde gözlemledikleri Grimm Kardeşler’in Bremen Mızıkacıları’na ait dörtlü

karaktere gülerek ilerlerler, sanki her biri farklı dilde konuşan, farklı enstrümanlar

çalarak biraraya gelen horoz, kedi, köpek ve eşek gibi; farklı kültürel birikimlerden

gelen çalışmalarında güçlerini birleştirir, işlevsellik kazanarak Archimboldi üzerine

araştırma yapan diğer gruplar karşısında çok başarılı olurlar (s. 28)

Çok çeşitli coğrafik ve kültürel geçmişleri ile ortak ve başarılı çalışmalara imza

atan dört eleştirmenin oluşturduğu düzenleme, Deleuze ve Guattari’nin deyimiyle

duygu ortaklığı (sympathie), bir ortak yaşam (symbiose) örneği sergiler (DELEUZE &

GUATTARI, 1980, s. 61, "10.000 a J.C.-la geología de la moral") . Ülkelerin, kültürel

farklılıkların sınırlarını aşarak oluşturulan ortak çalışmalar resmi ve coğrafi sınırları

aşar. Farklı ülkelerden gelen karakterler sınırları silikleştirir, bir arada daha yaratıcı bir

işlerlik kazanırlar. Roman ilerledikçe düzenlemeye farklı açılardan baktıkça bir

kaleodoskop gibi yeni bir boyut, yeni bir desen yakalanabilir.

Berlin’deki Estudios Literarios (Edebi Çalışmalar) dergisinin kırk altıncı

sayısında Liz Norton’un diğer üç eleştirmenin çalışmalarına atıfta bulunarak yazdığı

bir makalenin, diğer üç eleştirmenin çalışmaları ile bir arada basılması,

Archimboldicileri iki gruba ayırmaya yeter: Pelletier, Morini ve Espinoza’ya karşı

Schwarz, Borchmeyer ve Pohl. Bremen’de bu bölünme su yüzüne çıkar ve iki grup

sunumlarında birbirlerine karşı görüşte yorumlar yaparak taraf olurlar. Bu da dört

eleştirmeni birbirine daha da yakınlaştırır ve düzenlemenin paydaşlarının edebiyat

alanı dışında da bağlantılanmasında katalizör bir etki yaratır. 1996 yılında

Salzburg’taki toplantıda, Archimboldi’nin Nobel Edebiyat ödülüne aday gösterildiğine

dair çıkan rivayetlerin etkisiyle iki Archimboldici grup arasında kaynaşma yaşanır.

Böyle bir ödül potansiyeli farklı görüşteki eleştirmen gruplarından oluşan

düzenlemelerin bağlantılanmasına, güç birliği yapmasına katkı sağlar. Düzenlemeler

arasındaki bağlantıların nasıl işlevsellik kazandığı, hangi güçlerden etkilendiği roman

akışında gözlenir. Karşılıklı yarış içinde olmuş iki grup;

o günden itibaren düşüncelerinde ve yorumlama yöntemlerindeki farklılıklara saygı göstermeye, yaptıkları çalışmaları dışlamadan güçlerini birleştirmeye karar verirler (s. 57) .

Birbirlerini karşılıklı eleştiren, çalıştıkları yazarla ilgili farklı görüşlere sahip iki ayrı

grup, ortak idealleri çerçevesinde edebi çalışmalardaki güçlerini birleştirerek

işlevsellik kazandırırlar.

Archimboldi’nin edebi eserlerine karşı duygu ortaklığı hisseden farklı

kültürlerden gelen dört eleştirmen, Avrupa’nın farklı şehirlerinde birçok edebi kongre,

Page 79: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

71

seminer ve toplantıda karşılaştıktan sonra özellikle de diğer gruplarla taraf oldukları

dönemlerde sosyal olarak yakınlaşırlar. Bir arada olmadıkları zamanlarda birbirlerini

telefonla aramaya ve görüşmeye başlar, bağlantılarına yeni boyutlar katarak

oluşturdukları rizomatik düzenlemeyi güçlendirirler. Edebi çalışmalar için biraraya

gelerek oluşturdukları düzenleme, birbirlerinden mekansal olarak çok uzakta olsalar

da iletişim araçlarının da desteğiyle kurdukları sosyal boyuttaki arkadaşlıklarıyla

güçlenerek farklı katmanlarda gelişir. Zincirleme şekilde ilerleyen ikili telefon

görüşmeleriyle bağlantılanan iletişim akışları da ilginçtir, sonu gelmeyen bir döngü

şeklinde devam eder:

O günden ve o geceden sonra telefon faturalarına ya da zamanın uygunsuzluğuna takılmaksızın yaptıkları telefon görüşmelerinde dörtlünün birbirleriyle görüşmediği tek bir hafta geçmezdi. İletişim döngüsü bazen Liz Norton Espinoza’yı arayıp birgün önce görüşmüş olduğu ve ruh halini iyi görmediği Morini’yi sorarak başlardı. Aynı gün Espinoza Pelletier’i arayıp Norton’un Morini’nin sağlığının kötüye gittiğini düşündüğünü aktarırdı. Hemen ardından Pelletier Morini’yi arar ve doğrudan sağlık durumunu sorduğunda (Morini hiçbir zaman bu konuda ciddi olarak konuşmadığı için) birlikte bu duruma gülerler ve işle ilgili önemli olmayan birkaç konuda konuştuktan sonra kapatırlardı. Güzel bir akşam yemeğinden sonra Pelletier geceyarısı İngiliz’e telefon açar ve Morini’nin iyi olduğunu, depresyonda olmadığını teyit ederek, Norton’un böyle düşünmesine neden olan durumun sadece hava değişimi (Turin’de geçen kötü bir gün ya da gördüğü kötü bir rüyanın etkileri) nedeniyle oluşmuş olabileceğini vurgulayarak bu döngüyü tamamlardı. Birkaç gün sonra Morini’nin Espinoza’yı günlük muhabbet için aramasıyla yeni bir döngü başlar [...] birkaç gün ya da birkaç saat sonra Espinoza Norton’u arar ve o da Pelletier’yi, sonra o da Morini’ye döner, döngü tekrar başlardı (s. 29) .

Dört eleştirmen arasında ardışık olarak yapılan ikili telefon görüşmeleri, edebiyat

alanındaki buluşmalarda doğan iş ilişkilerine ilave olarak kurdukları sosyal ilişkilerin

göstergesi olarak düzenlemenin farklı boyutlarını ortaya koyar. Fransa’da Savaş

sonrası Avrupa edebiyatı üzerine 1994 yılı sonunda Avignon’daki toplantıda biraraya

gelen dört eleştirmen, akşamları birlikte yemek yerler. Arada birkaç arkadaşı onlara

katılsa da;

içine katılmanın mümkün olmadığı, olası yabancı bir fikre şiddetle tepki verecekmiş gibi görünen Archimboldicilerin oluşturduğu dört köşeli bir figürün varlığını (s. 30)

anlıyormuş gibi arka planda kalır. Sanki kendi sınırlarını aşarak yersizyurtsuzlaşan

eleştirmenler, birbirlerinde yeniden yeryurt edinmiş, çevrelerinde görünmeyen yeni

sınırlar oluşturmuştur. Dört eleştirmenden oluştuğu gözlenen düzenleme, edebiyat

üzerindeki ortak çalışmalara ilave olarak, sosyal boyutları aşarak giderek güçlenir,

diğer üç eleştirmen Liz Norton’un gençlik dolu gülüşünde kaybolmak ister gibi

duygusal boyutlara ulaşır. Gecenin sonunda duygularının yoğunluğu ile zamansız

zamana ulaşan kadro

Page 80: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

72

geçmişte aynı Bremen sokaklarında yürümüş oldukları gibi ve gelecekte benzer birçok sokakta yürüyecek oldukları gibi, aynı umursamaz neşeyle Avignon sokaklarında yürüyerek dönen hep aynı dörtlü kalıyordu (s. 30) .

Her biri farklı kültürden, farklı coğrafyadan gelen eleştirmenler iletişim boyutlarını

telefon görüşmeleriyle arttırarak çoklarlar. Telefon görüşmelerinden oluşan

kartografik ağ haritası, iletişim için kurulmuş çoklu bağlantının oluşturduğu rizomatik

yapıdadır. Deleuze ve Guattari’nin tanımında olduğu gibi

bir düzenleme [...] bir çokluk içindeki boyut artışı ortamın doğasını değiştirerek bağlantılarını da güçlendirir (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 13, Introducción: rizoma", çeviri)

Tüm bölümlerdeki bekar karakterlerin de karakterler arasındaki bağlantısallığı

arttıran bir unsur olduğu Fransız düşünürler tarafından vurgulanır:

ailesi ya da eşi olmayan bekar, bekar makine daha sosyaldir, bir sosyal-tehlike, kendi içinde hem sosyal bir hain, hem kolektif [...] bekar olanın sırrı da budur, bereketli bir üretim (DELEUZE & GUATTARI, 1975, s. 71) .

Romanda elini keserek eserine dahil etmiş ve yaratıcılığa yeni bir boyut katmış

olan İngiliz sanatçı Edwin Johns’un da bekar olduğu ve ”neredeyse o da yalnızlık

çeken biriydi. Ya da yalnızlığında kendini iyi hisseden.” (s. 75) cümleleriyle yalnızlığı

vurgulanır. Biyografisi verilen bir makalede de Archimboldi için yaşlı ve yalnız olarak

bahsedilir.

Yaşlı ve bekar [...] Binlerce yalnız ve bekar Alman’a bir ilave daha. Bekar makine84 gibi [...] Binler, yüzbinlerce bekar makine günlük olarak Alitalia ile domatesli spagetti yiyip chianti şarabı içerek [...] emekli cennetinin İtalya olmadığından (ve en azından Avrupa’nın herhangi bir yerinde olmayacağından) emin bir şekilde fillerin zamanı geldiğinde toplu mezarlıklarına çekildiği yerlerdeki, Afrika ya da Amerika’nın kaotik havalimanlarına doğru uçar. Işık hızındaki dev mezarlıklar (s. 81) .

Her biri bekar olan eleştirmen grubundaki üç eleştirmenin önemli ortak özelliği

iradelerinin güçlü olması ile birlikte (s.19), oluşturdukları düzenlemeyi dörtleyen Liz

Norton’a duydukları güçlü duygular olarak romanda yer alır. Bremen’de gezerken

şehri elektrik akımıyla çalışan bir makineye benzettikten sonra roman dört

eleştirmenin de bekar yaşadığını vurgular.

Dördü de bekardı ve bu cesaret verici bir işarete benziyordu onlar için. Dördü de yalnız yaşıyordu (s. 28) .

Hamburg’ta Archimboldi’nin yayımcısını ziyaretleri sonrası duygusal bir ilişki

eksikliğini hisseden iki eleştirmen Pelletier ve Espinoza, Liz Norton’u en az günde üç

84 Marcel Duchamp’ın eseri La mariée mise à nu par ses célibataires, même tablosunun alt kısmına verdiği isim olan Machine célibateire gibi (ECHEVARRÍA, 2004, s. 78, yay.n.2)

Page 81: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

73

kere telefon ile aramaya başlar. Şehirlerarası ziyaretlerde duygusal ilişkileri

derinleşen eleştirmenlerin oluşturduğu düzenlemenin, sadece edebi ve sosyal

bağlarla sınırlı kalmadığı, duygusal anlamda yepyeni bir boyut daha kazandığı

gözlenir. Düzenlemelerde çokçeşitlik özelliğindeki katılımcının birbirleri arasında ve

diğer düzenlemelerle bağlantı kurdukları gibi, bağlantısallıklarının farklı boyut ve

niteliklerde olması düzenlemenin çokluk özelliğini ortaya çıkarır. Farklı düşüncede

olan diğer gruplarla ortak hareket etmek üzere edebi dünyadaki yorumsal güçlerini

birleştiren dörtlü, kendi aralarındaki işle ilgili ve sosyal ilişkilerine ilave olarak duygusal

boyutlarda bağlantılar kurar. İngiliz eleştirmen Liz Norton Fransız ve İspanyol

eleştirmenle duygusal bağlar kurduğu gibi, diğer iki eleştirmen de bu sürecin eş

zamanlı olarak yürümesini kabullenir (s. 46-55) ; Norton her ikisini de Londra’ya

çağırıp biraz ara vermek istediğini söylediği akşam dile getirmiş olduğu gibi (s. 84),

üçlü Meksika ziyaretleri sırasında ilişkilerini bir arada yaşamayı (ménage à trois)

deneyimleseler de (s. 165) sonrasında Liz Norton her ikisinden de ayrılarak duygusal

tercihini, İtalyan eleştirmen Morini’den yana kullanır. Bir düzenlemenin farklı bir boyut

kazanma aşaması “Suçlarla İlgili Bölüm” ’de adli polis Juan de Dios’un bir dosya

üzerinde birlikte çalıştığı yönetici ve psikolog doktor Elvira Campos ile kurduğu

duygusal ilişkide de gözlemlenir (s. 669) .

Ortak bir amaç için bir araya gelen farklı kültürlerden karakterler, diğer

bölümlerde de ortaya çıkar. “Fate’le İlgili Bölüm”’de yerel gazeteci Guadalupe Roncal

ile birlikte şüphelinin röportajı için hapisanedeki odada buluştuklarında masanın

etrafındaki kişilerin oluşturduğu çok kültürlü bir düzenleme dikkat çeker. Santa

Teresa’da yaşayan şüpheli Alman kökenli bir Amerikalı, gazeteci Fate Afrika kökenli

bir Amerikalı, baba tarafından Şilili olan Rosa bir İspanyol ve yerel gazeteci

Guadalupe da bir Meksikalıdır. Çok kültürlü, çok dilli, dünyanın farklı yerlerinden

katılımcıların oluşturduğu bu dörtlü bir görüşmede biraraya gelirler (s. 440) .

Hapishanedeki bu görüşmede şüphelinin Klaus Haas olduğu anlaşılır ve son bölümde

benzer çok kültürlü ve çok dilli bir katılımla, sadece Klaus‘un değişmediği çok kültürlü

benzer bir dört kişilik görüşme ile kalıp-baskı tekrar olarak yeniden karşılaşılır.

Klaus’un Meksikalı avukatının kurduğu bağlantıyla Almanya’dan gelen annesi Lotte,

oğlunu Santa Teresa’daki hapishanedeki odasında Almanya’dan çevirmen olarak

yanında gelen Ingrid ile birlikte ziyaret eder. Masanın etrafında “dört kişidirler, avukat,

Ingrid, kendisi ve Klaus” (s. 1102) .

Page 82: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

74

Kalus’un annesi Lotte, Santa Teresa’da avukatın işyerini ziyarete gittikleri

zaman avukatın evinin de işyeriyle aynı yerde olduğunu öğrenir. Bir duvarla ayrılmış

olsa da işyeri ve ev, iki ayrı kapı ile bağlantılanır. Bunu gören Lotte Almanya’daki

tamirhanesini düşünerek :

Ben de böyle bir yerde yaşıyorum (der) (s. 1102)

çok amaçlı olarak işi ve evi bir arada düzenlenmiştir, tamirhane alt katta, evi de üst

kattadır. Farklı amaçlardaki ortamlar bağlantılanarak işlevsellik kazanmıştır. Daha

verimli olması için farklı özellik ve amaçlarıyla ev ve iş ortamları bağlantılanmıştır,

farklı giriş-çıkışları olan kartografik yapı, kalıp-baskı tekrarı olarak öne çıkmıştır.

“Suçlarla İlgili Bölüm” ’de cinayet şüphelisi olarak hapishanede olan Klaus

Haas karşılaştığı mahkumların güç gösterisine karşı, tek başına büyük zorluk

çekeceğini anlar ve çevre edinmeye çalışır. Hapishanede ilgi alanları ve karakter

özellikleri kendisinden çok farklı olsa da el Tormenta, el Tequila ve el Tutanramon

lakaplı üç mahkuma85 ısmarladığı içeceklerle yanına çekerek gruplaşır, birbirlerini tam

olarak anlamasalar da bir düzenleme olarak cezaevinde güç oluşturup işlevsellik

kazanırlar.

Bazen Haas onların anlattıklarını dinler, işlerini, aile hayatlarını, hayallerini ve korkularını, ve hiçbirşey anlamaz. Diğer zamanlarda Haas anlatır üç arkadaşı sessice onu dinler. Haas kapsama alanı, özçaba, özyardım, her bireyin kaderinin kendi ellerinde olduğu, istese herkesin Lee Giacoca olabileceğini anlatır. Diğer üçü kim olduğunu bilmese de sormazlar. Bir mafya şefi olduğunu düşünürler (s. 607) .

İletişim araçlarının bağlantısallığı güçlendiren etkisi romanda da yer alır. Dört

eleştirmenin aralarındaki telefon görüşmeleri ile başlayarak mektup, telefon, gazete,

televizyon, radyo, elektronik mesaj gibi kişiler arasında iletişim sağlayan araçlar

sözlük, çevirmen gibi iletişimi destekleyen etkileriyle roman içinde devamlı bağlantıları

güçlendirir. İletişim araçlarının ve basının etkisiyle zaman ve mekandan bağımsız

kurulan bağlantılar için de örnekler yer alır. “Eleştirmenlerle İlgili Bölüm”’de Avrupa’nın

farklı ülkelerinden gelen eleştirmenler Santa Teresa’daki üniversitede kendi ülke

edebiyatları ve Archimboldi’nin eserleri üzerine bir sunum yaptıklarında, öğrencilerin

Archimboldi’nin eserlerini okumuş olduğunu görürler. Hatta Fransız eleştirmen

85 Deleuze ve Guattari (DELEUZE & GUATTARI, Kafka Toward a Minor Literature, 1975) Kafka’nın Dava’sını incelerken K’nın aile, sosyal ve iş çevresinde grupların üçerli gruplar haline olduklarına dikkat çekilir. Ali Akay’ın da önsözünde vurguladığı gibi “minör edebiyat aile üçgenini diğer üçgenlerin varlığı ile birleştirir: Ekonomik, hukuki, ticari, bürokratik üçgenler” (AKAY, 2015, s. 14)

Page 83: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

75

Pelletier’nin Fransızca’ya çevirdiği bir Archimboldi kitabı için imza isteyen Meksikalı

bir öğrenci ile karşılaştıklarında, bir mucizeyle karşılaşmış gibi olurlar:

Internet üzerindeki kitapçılar başarıyla çalışıyor (s. 180)

Artık kitaplar dünyanın herhangi bir yerinden, internet üzerindeki kitapçılardan sipariş

edilerek ulaşılabilir durumdadır. Bağlantısallık için engel teşkil eden mekansal birçok

sınır aşılmıştır.

“Suçlarla İlgili Bölüm” ’de Haas’ın hapishanedeyken Santa Teresa’da olup

bitenle ilgili birçok detay bilgiye nasıl ulaşabildiği merak konusu olur. Gazetecileri

davet ettiği basın toplantısında yaptığı açıklamada :

hapiste herkes bütün bilgilere sahiptir. Arkadaşların arkadaşları sizin arkadaşlarınızdır86 ve her şeyi anlatırlar (s. 720) .

Bununla da sınırlı kalmayan hapishanede zanlı olarak yatan Haas hapishanedeyken

dış dünyayla bağlantısını sağlamak için avukatından mobil telefon talep eder.

işleri yönetmenin en uygun aracı bir mobil telefondur (s. 608) .

Telefonla bağlantı kurabileceği kişi sayısının sınırlı olduğunu anlayınca hapishanede

gazetecileri toplayarak bir basın toplantısı düzenler, katılan dört gazeteciye suçlu

olduğunu kabul etmediğini, bunu teyit eden bir yazıyı imzaladıysa eğer, üç ila dört gün

süren fiziksel, psikolojik ve tıbbi işkence altında gerçekleşmiş olabileceğini açıkladığı

gibi, kendisinden sonra da Santa Teresa’da cinayetlerin devam ettiğini hatırlatır (s.

612) . Sadece gazete ve dergiler değil, televizyon kanallarındaki yayınlar da çok daha

fazla kişiye ulaşmak için önemli birer bilgi kaynağı olarak romanda yerini alır.

Karakterler Santa Teresa’daki kadın cinayetleri ile ilgili bilgileri gazetede okumuş

oldukları gibi, kanallar arasında gezinirken raslantısal olarak da duyarlar.

Son bölümde Archimboldi ve barones devamlı posta kartlarıyla haberleşirler,

yüzyüze görüşmeseler de bağlantıları devam eder. Barones, Hamburg’tan olduğu gibi

Jamaika’dan Endonezya’dan gönderdiği kartlarında Akdeniz dışına çıkmadığını

bildiği Archimboldi’ye hiç Amerika ya da Asya’da bulunup bulunmadığını sorar (s.

1080) . Artık yosun-olmak’tan uzaklaşan “oluş”unu gerçekleştirmiş olan yazar tüm

dünya ile iletişimini kesmiştir, tek haber kaynağı baronesten aldığı kartlardır.

86 Macar düşünür Frigyes Karinty 1929 yılında dünyadaki bir kişiye altı kişi üzerinden ulaşılabildiğini, dünyadaki herkesin bir başka kişiyle tanıdığının tanıdığı üzerinden altı basamakta birbirlerine bağlantılandıklarını savunur.

Page 84: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

76

Archimboldi ne televizyon seyrediyor, ne radyo izliyor ne de gazetelere göz atıyordu. Berlin duvarının yıkılmasından da o sırada Berlin’de olan baronesten aldığı bir kart sayesinde haberdar olur (s. 1079) .

Dünyadaki gelişmelerden bu kadar uzak yaşasa da, teknoloji ile gelişen haber

ağlarıyla medyanın bağlayıcı ve mekansal mesafeleri yok eden gücü yazara da ulaşır.

Archimboldi ne kadar seyahat ediyor, uzaklara gidiyor olsa da geçmişle ilgili ya da

çevresiyle ilgili bilgilere çok daha rahat ulaşır. Archimboldi’nin Yunan adalarından

sonra Missolonghi’de yaşadığı dönemde “okuduğu bir Alman gazetesinden Bubis’in

öldüğünü öğrenir” (s. 1062) . Daha sonra da;

Internette gezdiği bir gün, Romanya’daki şatoda kendi askerleri tarafından dev bir haca cesedi asılmış olan General Entrescu’nun sekreteri Hermes Popescu’ya rastlar. Amerikalı araştırmacı bir yazar biyografisine ulaşmıştır (s. 1065,1066) .

Toprak altında kalmış olan birçok konu da araştırmacı gazeteciler sayesinde su

yüzüne çıkar. Örneğin, I. Dünya Savaşı sırasında Romanya’daki şatonun etrafına

gömülmüş olan insanlara ait sonu gelmeyen kemik yığınlarına ulaşılmıştır.

Hans Reiter’in kızkardeşi Lotte de oğlunun Meksika’da bir hapishanede

olduğu bilgisini bir telgrafla alır. Birbirinin dilini bilmeyen iki farklı kıtadaki karakterin

telefonda anlaşması zor olsa da, aralarındaki iletişim istekli olarak karşısındaki

anlamak için çözüm yolları aranması ile sağlanır: Lotte

1995 yılında Meksika’dan Santa Teresa adlı bir yerden Klaus’un hapiste olduğu bilgisini veren bir telgraf alır [....] Telgrafa telefon numarasını ekleyerek cevap verir. Dört gün içinde, telefon santralinden gelen kıtalararası aramanın ücretini kabul eder ve karşıdan her kelimeyi tane tane heceleyerek çok yavaş ingilizce konuşan bir kadının sesini duyar, ancak bu dili bilmediği için hiçbir şey anlamaz ta ki karşıdaki ses Almanca olarak ‘Klaus iyi’ ve ‘çevirmen’ diyene kadar (s. 1099) .

ve hemen bir çevirmene ulaşır. Kurgusal yazar Archimboldi eşi Ingeburg ile İtalya’da

seyahat ederken Verona’da Sheakespeare’in de yemek yediği restoranda yemek

yerler ve İngiliz yazarın kendileri gibi İtalyanca bilmemesine rağmen düşünmek ya da

papazla satranç oynamak için gitmiş olabileceği kiliseye uğrarlar.

Gerçi satranç oynamak için İtalyanca, İngilizce, Almanca ya da Rusça bile konuşmaya gerek yoktur (s. 1046)

sözleriyle kültürlerarası iletişimin, bağlantılanmanın sadece sözlü kelimelerle

olmadığı, karşındakine önyargıyla, eleştirmeden yaklaşmanın iletişimin en önemli

özelliği olduğu vurgulanır.

Kitap farklı coğrafyalardan karakterlerin oluşturduğu düzenlemeler de dahil,

farklı özellikteki parçaların iç içe geçmesiyle yepyeni boyutlara ulaşan karışımlar için

bir geçit töreni gibidir. Archimboldi Hamburg üzerinden Santa Teresa’ya doğru yola

çıkarken, kızkardeşi çilek, vanilya ve çikolata gibi üç farklı tadın bir arada

Page 85: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

77

sunulmasından meydana gelen bir dondurmayı tatmasını tavsiye eder. XIX. yüzyılda

botanik ve İngiliz bahçeleri ile ilgilenen ve kitaplar yazan bir prensle aile bağları

üzerinden, üreticisinin Fürst Pückler adını verdiği dondurma dünya markasına

dönüşür. Marka haline gelen isim, kendi öznel ya da nesnel tüm özelliklerini yitirmiş

ortak bir ürüne, lezzete dönüşmüştür (s. 1119) .

Harlem’li gazeteci Fate Santa, Teresa’da kaldığı otelin resepsiyonunda

çalışandan adresini aldığı internet kafenin isminin “Ateş, Benimle Yürü” olduğunu

öğrenince, David Lynch’in İkiz Tepeler filmine atıfta bulunduğunu hemen anlar:

Meksika’daki her şeyin çok çeşitli ve çok farklı takdir gösterimlerinin birleşiminden oluşan bir kolaj/ mozaik olduğunu söyler. -- Bu ülkedeki her şey, dünyada henüz gerçekleşmemiş olanlar da dahil her şeye bir saygı duruşudur (s. 428)

der. Meksika’nın kuzeyindeki çölde çokçeşitliğin zamansız zaman içinde çok boyutlu

ilişkileriyle karşılaşmaktan etkilenmiştir.

Deleuze ve Guattari’ye göre, en güzel rizomatik düzenleme örneği kitaplardır.

Archimboldi’nin kızkardeşi Lotte, abisinin, çocukluklarını ele alan ucu açık

hikayelerden oluşan romanının dilindeki doğallıktan etkilendiğinde, farklı lezzetlerin

bir araya gelerek yepyeni bir lezzete dönüşmesine benzetir. Gerçi rizomatik

düzenlemede yepyeni bir boyuta uzanırken, parçaların kendi özelliklerini

kaybetmemeleri önemli olsa da, Archimboldi’nin öznellikten uzaklaşan serbest dolaylı

anlatım seviyesine, kolektif bir dile ulaştığını betimleyen benzetme, ateşin etkisiyle

homojenize bir lezzete ulaşılması olarak verilir:

Tarzı garipti, yazılanlar netti ve belli bölümlerde çok şeffaftı fakat hikayelerin ele alınış şekilleriyle hiçbiryere varmıyor olmaları: [...] kalan tek şey doğallığıydı, öylesine bir doğallık ki, etsuyuna bir çorbada kullanılan malzemenin yavaş yavaş kendisine has tüm özellikleri yok oluncaya kadar kaynayarak çözülmesi gibi (s. 1111) .

tarifi, çok çeşitli malzemenin biraraya gelerek özelliklerinden uzaklaşarak

kaynaşmaları ve bambaşka farklı bir lezzeti oluşturmalarına benzetilir.

Anlatımda mekansal çoklukları oluşturmak için yeni boyutlar eklenir ve

sanatçılar kurguladıkları ile gerçek hayat arasında kurdukları bağlantılarla çok boyutlu

düzenlemeleri yaratırken, gözlemciyi de eserin içine alırlar. Eleştirmenler Morini ve

Norton Londra‘da XIX yüzyılda çalışan haklarına sahip olmayan işçilerin çalıştığı

fabrikaların bulunduğu, artık bohem bir havaya bürünmüş, güncel sanat merkezi

haline gelmiş olan bir semtte yemek yerler.

Bu bölgedeki acı, ya da acının hafızası edebi olarak adı konmadan sindirildiği bir süreçte boşluğa dönüştürüldü. Bu denklemin farkındalığı mümkündü: çekilen acı sonunda boşluğa dönüştü [...] Aynı ressam ve bölge arasında kurulan bütünsel bir

Page 86: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

78

ortak yaşam (simbiosis) gibi [...] bazen ressam bu semti resmeder gibi görünürken, bazen de semt ressamı resmediyordu (s. 76) .

Edwin Johns adlı İngiliz ressam çoklu kişisel portrelerden oluşan eserini yaratırken

kendini sınırlamaz, onunla ortak bir yaşama dönüşür, eserinin parçası olmaktan

kendini alıkoymaz, bir kırılma anında sağ elini keser ve yepyeni gerçek bir boyut

yaratacak şekilde resmine ekler, çoklu boyutlardan oluşan çoklukların parçası olur.

Gerçekle kurgu, sanatla hayat arasındaki sınırlar, çizgiler yok olur, ressam resmin,

resim ressamın parçası olur. Farklı bakış açılarından şekillerin algınış şekillerinin

dönüşmesi de vurgulanarak ekifrasis yöntemiyle roman içinde açıklanan öncü sanat

eseri:

İngiliz sanatçıları derinden etkileyen başyapıt [...] bakınca çok etkileyiciydi (kimse esere nasıl bakması gerektiğini tam bilmese de), kişisel protrelerden oluşan bir elips, bazı durumlarda da kişisel portrelerden oluşan bir spiral (bakılan yerin uzaklık ve açısına göre değişiyordu), merkezine mumyalanmış olarak ressamın sağ eli yerleştirilmişti [...] ressam eserini yaptığı sağ elini kesmiştir (s. 76) .

Fransız eleştirmen Pellitier, Londra’daki taksi şoförüyle yaşadığı kavgadan

sonra gördüğü rüyada, daha doğrusu bir kabusta benzer bir sahneye bağlantılanır;

fakat bir insan nerede görebilir ki [...] bilek ve kolun bir parçasıyla bir el(i) . Ve denizden uzanarak çıkan bu heykel plajın en üst noktasına kadar yükseliyordu ve dehşet verici olduğu kadar müthişti de (s. 109) .

Sanki roman medyalararası bir atıfla Uruguay’da Punta Del Este’nin Brava

plajındaki Şili’li heykeltraş Mario Irrazábal’ın Los Dedos (parmaklar) heykelini hatırlatır

gibidir ya da metinlerarasılık üzerinden daha önceki bir alt hikayede yer alan Edwin

Johns’un kişisel portresinin ve elinin yer aldığı resmi çağrıştırır. Metinler, sanat

eserleri arasındaki bağlantılanma kalıp-baskı tekrarlar üzerinden de ilerler.

Farklılıkların biraraya gelmesinden oluşan hibrit yapılar çokçeşitlilik için farklı

bir vurgu yaratırken Darwin’in alaycı kuşlarına medyalararası bağlantı kurulur.

Buenos Aires’te bir çeşme üzerindeki melek heykelinin criollo87 özellikleri

vurgulanarak “ortasında tek ayak üzerinde alaycı kuş misali dans eden yarı Avrupalı

yarı yabani melez bir melek heykelciğin yer aldığı taş bir çeşme“ tasvir edilir (s. 38),.

Ancak çokçeşitlilik içeren yani heterojen ortamlar yaratıcı bir düzenlemeye dönüşmek

için farklılıkları kabul etme ve anlayış gerektirir, göçebe karakter özelliklerine sahip

olmayan, ayrıştırmacı yaklaşımlar romanda da karşılaşılan çelişkilere neden olabilir,

daha da körükleyebilir.

87 Criollo, Orta ve Latin Amerika’da Avrupalı ve yerli etkileşim sonrası ortak fiziksel ve kültürel özelliklere sahip olan sonraki nesillere verilen isim

Page 87: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

79

Farklı kültürlerin biraraya gelmesiyle kazanılan zenginliğe ters düşen,

farklılıklara açık olmayan çelişkili örnekler de romanda eleştirilerek yer alır. “Fate’le

İlgili Bölüm” ’de gazeteci Fate, Harlem’deki gazetesinin homojen yapısını Sonora’da

yerel bir gazeteciye aktarırken, sahibinden çalışanına, okuyucusundan haber

içeriklerine kadar Afrika kökenli Amerikalılar’dan oluştuğunu vurgular:

Derginin sahipleri Afro-Amerikalılar, yöneticisi Afro-Amerikalı, ve neredeyse tüm gazeteci çalışanlar, yani hepimiz Afro-Amerikalıyız. Bu mümkün olabilir mi? – der yerel gazeteci Chucho Flores – tarafsız gazetecilik için bu olumlu mu? (s. 354) .

Birçok kültürün karışımı olan Amerika Birleşik Devletleri’nde kendini azınlık hisseden,

yersizyurtsuzlaştıktan sonra AfroAmerikan kültürü çatısında oluşan birliktelik, çeşitlilik

göstermekten uzaklaşır, kendi içinde yeniden yeryurt edinerek homojen ve içine

kapalı bir düzenleme örneği oluşturur. Dergi yöneticisi, Meksika sınırındaki

cinayetlerle ilgili araştırma için Fate’in teklifini kabul etmez, içerikte Afro-Amerikalı

kardeşleriyle ilgili bir bölüm olmayacağı için Santa Teresa’daki kadın cinayetleri haber

olarak tercih edilmez (s. 373) . Dergi karşılaştığı ayrımcılık karşısında kendi içinde

kodlanmış olan bir yapı içinde, kendisi gibi olmayanlara, farklılıklara kendisini

kapatmıştır. Orta alanda değil, ayrışmış ve uçlarda kalmıştır. Yersizyurtsuzlaşmalarını

bir arada tek tip (homojen) özellikte farklı bir taraf olmayı seçerek kendi içlerinde

yeniden yeryurt edindikleri için; göçebe olmayı, orta alanda yer almayı bırakırlar,

oluşturdukları sınırlarla kendilerini ayırırlar.

Halbuki kaotik bir ortamda olası çelişkilerin çözümlenmesi için önemli olan

anlayış ve saygıyla oluşan çokseslilik, karmaşa içinde kendi düzenini kurabilir. “Kaotik

bir çokluk içinde düzenleme bir kaos üretir,” (DELEUZE, 1988, s. 101) Farklılıklara

karşılıklı saygı ve anlayış olmazsa; anlaşmazlıklar çözümsüzlüklere doğru ilerler.

Romanda Londra bunun için örnek bir düzenleme mekanı olarak gözlenir. Birçok farklı

kültürden, anadilleri farklı olan kişiler karmaşa içinde kendine has bir düzende bir

arada yaşarlar. ‘Eleştirmenlerle İilgili Bölüm”’de farklılıkların karşılıklı anlayış ve saygı

limitlerinin çeliştiği çatışma durumuna, Londra’da bir taksi hikayesi içinde rastlarız.

İspanyol ve Fransız eleştirmenler, Pakistanlı bir taksi şoförünün İngiliz eleştirmen

Norton ile ilgili sert eleştiri içeren sözlerini aşağılayıcı bularak anlaşmazlığa düşerler,

kontrollerini kaybedip taksi şoförüne tepki gösterirler. Norton “şiddet hiçbir şeyi

çözmez, hatta, tam tersine“ (s. 103) körükler diyerek onları yüksek sesle durdurmaya

çalışsa da başaramaz. İki eleştirmen; Pelletier ve Espinoza İngiliz olmamalarına

rağmen İngilizce kelimelerle taksi şoförünü aşağılayarak

Page 88: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

80

Pakistanlının vücudunu tekmeler [...] bilincini kaybedinceye kadar ve gözleri dışında kafasındaki bütün duyu organlarından kan gelinceye kadar [...] vahşet (s. 103)

yaratarak öylesine döverler ki sonraki günlerde hala yaşayıp yaşamadığından emin

olamazlar. İspanyol akademisyen reaksiyonunun normal olmadığını ve kontrolünü

kaybettiğini itiraf eder “– Suç benimdi – der Espinoza, aşağılamaları sinirlerimi

yerinden oynattı” (s.105) . Ama şiddet Norton’un uyardığı gibi sorunları çözmez ve

Deleuze’ün de açıkladığı gibi düzenlemelerdeki çoklu boyuttaki farklılıklar yaklaşım

tarzına göre çözümsüzlüğe de gidebilir.

Aynı dünya içindeki anlaşmazlıklar şiddet içerebilir fakat bir şekilde çözümlenir, çünkü çatlak seslerin kontrol dışına çıktığı çözümlenemediği durum farklı dünyalar arasındadır (DELEUZE, 1988, s. 108) .

İki eleştirmen de yaptıklarından birkaç gün boyunca çok pişman olup o

noktaya nasıl geldiklerine dair özeleştiri yaparlar. Espinoza bu hareketin şiddet eğilimli

sağ görüşlü ve yabancılardan hoşlanmayan (xénophobe) bir kişilik göstergesi olup

olmadığını sorgularken, Pelletier yere düşmüş ve cezasını almış olan taksi şoförüne

tekrar tekrar tekme atmanın ne kadar sportmenlikdışı, gentilmenlikdışı olduğunu

düşünür. Yine de şiddete şiddetle karşılık vermiş olduğu için taksi şoförünün sözleriyle

bunu nasıl körüklediğini eleştirirler, asıl sağ görüşlü ve yabancı kültürlere karşı

önyargılı, ayrımcı ve saldırgan olanın Pakistanlı taksi şoförü olduğuna dair birbirlerini

ikna ederler (s.110) .

Kitap akışında farklı coğrafyalardaki edebiyat çalışmalarına yaklaşımla ilgili

ayrımcılık da eleştirilir. Edebiyat seminerlerinde İngiliz, Alman ve İtalyan

edebiyatlarına verilen ayrımcı önceliğin alaycı bir dille eleştirisi yapılır:

Organizasyonu yapanlar, güncel İspanyol, Leh, İsveç Edebiyatları’nı dışarıda bırakırken, [...] fonların büyük bir kısmını İngiliz Edebiyatı’nın yıldızlarını davet etmek için ayırmışardı. Geri kalan da üç Fransız romancı, İtalyan bir şair ve bir hikaye yazarı ile üç Alman yazarı davet etmeye yetmişti (s. 33) .

* * *

Romanın anlatım yapısı da rizomatik özelliklere fırsat tanır. Kesin çizgileriyle

birebir tanımlar yapmaktan, sınırlar çizmekten uzaklaşarak, olaylardaki olasılıkları

farklı alternatifleriyle, farklı kişilerin ağzından, farklı bakış açılarıyla tarafsızca aktarır.

Çeşitliliğe açık, bağlantısallık gücü yüksek yapıdaki bağlaç tercihiyle, çoksesli

çokluklara açılan serbest dolaylı anlatım dilini kullanır. Roman, içindeki karakterler

arasındaki bağlantılara ilave olarak, roman akışı içinde bir paragrafta ardışık olarak

sıraladığı cevap gerektirmeyen, cevabı bilinen retorik sorular üzerinden doğrudan

okuyucuyla iletişime geçer. Santa Teresa’da lise öğretmenliği yapan, yalnız yaşayan

Page 89: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

81

Perla Beatriz Ochoterena’nın kendisini asmış olması üzerine akıl hastanesinin

yöneticisinin sesinden okuyucuyu olayların kökenindeki sorunları sorgulamak üzere

harekete geçirebilecek soruların bir kısmı şöyledir:

Öğretmenin dayanamadığı şey neydi? dedi Elvira Campos. Santa Teresa’daki hayat mı? Santa Teresa’daki ölümler mi? Hiç kimsenin önlemek için hiçbir şey yapmadığı küçük yaşta ölen kız çocukları mı? Bütün bunlar gencecik bir kadının intahara sürüklemesi için yeterli miydi? Bu nedenle bir üniversiteli kendi canına kıyabilir miydi? Kırsal alandan gelerek çok zor şartları aşıp öğretmen olan biri bu nedenle intahar eder miydi? Binlercesi içinde bir tane mi? Yüzbinlercesi içinde bir tane mi? Milyonlarcası içinde bir tane mi? Yüz milyonlarca Meksikalı içerisinde bir tane mi? (s. 649) .

Kesin ve tek bir cevabı olmayan bu sorularla birlikte, roman akışındaki anlatım

ayrıştırmayı değil birçok olasılığı biraraya getiren ya da sonuçsuz bırakan, çok çeşitli

özelliği bağlantılayan, farklı boyutlardaki alternatifi bir biraraya getirerek, çok çeşitli

yönlerdeki gelişmelere fırsat tanır.

Bolaño’nun 2666 romanı ve diğer eserleri; parçalı iç içe sarmal (fragmental) yapıda yazmanın, sonuçsuz bırakmanın, devamlı yer değiştirmenin, biriktirmenin, dönüştürmenin çok çeşitli ve güzel stratejilerine ait olan ve net olarak yazınsal birliğe dönüştüren örneklerini sunar. Bütün bunlar da Deleuze ve Guattari’nin Rizom kuramındaki özellikleri, detayları ve duyguları biraraya getirir (MORENO, 2017, s. 25) .

Farklılıkları bir arada ayrıştırmadan tutan bağlantısallık gücü için Deleuze ve

Guattari’nin örneklediği “ve” bağlacının, romanda aynı paragraf, hatta cümle içinde

tekrar eden iç içe kullanımı ile de sıkça karşılaşılır. “Ve” bağlacı kullanımı farklı hisler,

duygular, olasılıklar arasında önem ayrımı, hiyerarşik bir önceliklendirme yapmadan

yan yana ortaya konan içerikler olarak yansır. Kullanımı kararsızlık ve dönüşüm

anlarını veya değişik alternatifleri bir arada, kesin çizgilerle ayırmadan ortaya koyar.

Duygu anlarına ait tasvirlerde sanki [...] gibi (como si) kullanımıyla gerçekleşen ile

görünen arasındaki farklılıklar bir arada sunulur. “Veya” bağlacının kullanımıyla da

kesin sonuçlarıyla verilmeyen olaylarda, çoklu olasılıklar arasında tercih olmaksızın,

öncelik verilmeksizin sunulmasını sağlar. Bağlacın aynı cümle içinde yine bir bağlaçla

bağlandığı bu yapılar, yepyeni yönlere doğru çoklayan hareketlerin ilerlemesine fırsat

oluşturur

bir ya da daha fazla olasılık arasında birbirine geçişen, salınan, sarmalanıp birleşirken farklı durumlarda anlatı çizgilerini çoklayarak farklı yönlere ilerleyen bir şekilde ardışık alternatifler yaratılır (MORENO, 2017, s. 23) .

Dilbilgisi açısından, dilbilimciler tarafından aynı bağlacın ardışık kullanımı edebi

açıdan önerilmese de, çelişkili olan birden çok olasılığı sunmak, bir aradaki çoklu

duyguların yansıtılması için Deleuze ve Guattari’nin vurguladığı çoklayan, çoklu

Page 90: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

82

olasılıkları biraraya getiren “ve” bağlacının, diğer olasılıkları bağlantılandıran “veya

bağlacı” ve “sanki [...] gibi” tanımı yazar tarafından sıklıkla kullanılır.

Sonsuz benzerlik zincirlerini derinleştirirken, iç içe geçen anlatımlarda birinci, ikinci ve üçüncü seviyedeki anlatıcılar arasındaki geçişlerdeki sınırları kaldırırken; kaçış çizgilerini çoğaltır ve metne rizomatik verimlilikteki anlatı rotaları için potansiyel alternatifler yaratarak Borges’in de demiş olduğu gibi “sonsuzluğu oluşturup vaat eder” (FAVA, 2017, s. 55) .

Bu yapıyı destekleyen Deleuze ve Guattari’nin vurguladığı “ve” bağlacının ardışık

kullanımı romanda sık gözlendiği durumlardan birinde; “Eleştirmenlerle İlgili

Bölüm”’de Pelletier Norton’u kaybettiğini düşündüğü anlarda kendi kendine hiyerarşik

ayrım yapmadan sıraladığı olasılıklar arasında değerlendirme yapar:

Ve88 sonrasında: eğer bir ekip olmasaydık şimdi o benim olurdu. Ve sonrasında: eğer bir ilgimiz ve arkadaşlığımız ve ruh ikizliğimiz ve uzlaşmamız olmasaydı, o benim olurdu. Ve biraz daha sonra: eğer bunların hiçbiri olmamış olsa onu da tanımamış olurdum. Ve: Archimboldi’ye olan ilgimiz ortak olduğuna ve arkadaşlığımızdan kaynaklanmadığına göre yine birbirimizle karşılaşabilirdik. Ve: benden nefret edebilirdi (s. 82) .

Diğer iki eleştirmen Norton’dan aralarında tercih yapmasını istediği duygusal çelişki

ve kıskançlık duygularının anlatıldığı bölümde, tek bir doğru cevap olmadığı durum

yansıtılırken de “ve” bağlacı art arda kullanılır (s. 101) .

Ve Norton onlara hayır dedi. Ve sonra onlara belki evet dedi, bu doğrultuda sonuçlandırıcı bir cevap vermek çok zordu. Ve Pelletier ve Espinoza ona bu konuyu bilmeleri gerektiğini, net bir cevaba ihtiyaç duyduklarını söylediler. Ve Norton onlara neden tam olarak şimdi diye cevap verdi […] Ve Pelletier ve Espinoza gözleri yaşlarla dolmak üzereyken ona cevap verdi, şimdi değilse ne zaman?

Ve Norton onlara kıskançlık mı hissettiklerini sordu. Ve onlar da ona […] Ve Norton onlara […] Ve Pelletier ve Espinoza ona […] Ve sonra yemek yemeye gittiler […] Ve tabi ki kıskançlığın önlenemezliği üzerine konuştular. Ve kıskançlığın bir ihtiyaç olduğu üzerine […] Ve çıkışta bir taksi bulup konuşmalarına devam ettiler. Ve taksi şoförü, bir Pakistanlı, ilk dakikalarda onları dakikalarca dikiz aynasından gözlemledi, sessizce (s. 101) .

Benzer şekilde, “Suçlarla İlgili Bölüm” ’de kuvvetli öngörüleri ile Santa Teresa’daki

cinayetleri hisseden medyum Florida Almada, televizyon programında bir şiire89 atıfta

bulunurken, yani bağlantılanırken de “ve” bağlacını ardışık olarak kullanır:

Çoban için hayatın anlamı nedir, ve ay ya senin için? Söyle bana bu kısa avare yolculuğum ve senin ölümsüz rotan nereye yöneliyor? diye sorar çoban, der sesini dönüştürerek Florita Almada. İnsan acıya doğar ve henüz doğduğunda ölüm riski vardır, der şiir. Ve ayrıca: Ama neden aydınlanmalı , doğduktan sonra zorluklara karşı dayanarak neden yaşamayı sürdürmeli? Ve ayrıca: Eğer hayat sefaletse neden ona katlanmaya devam ederiz? Ve ayrıca: Bozulmamış ay, ölüm nasıl bir durumdur? Fakat

88 dikkat çekmek üzere altıçizgi kullanılmış olup, kitap baskısında yer almamaktadır. 89 İtalyan şair Giacomo Leopardi (1798-1837)’nin 1829 yılında yazdığı Canto notturno di un pastore errante dell'Asia adlı 29 kıta, 143 mısralık şiiri

Page 91: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

83

sen ölümlü değilsin ve söylediklerimi anlamazsın. Ve ayrıca, ve tamamen çelişkili şekilde: Sen, yalnız, ebedi gezgin [...] Ve ayrıca: Sonsuz hava ve sonu gelmeyen derin huzur neden? Bu muazzam yalnızlık ne anlama geliyor? Ve ben neyim ? Ve ayrıca: Benim tek bildiğim ve anladığım sonsuz döngülerim ve kırılganlığım üzerinden diğerlerinin iyiliği ve kazancı bulacaklarıdır. Ve ayrıca: Hayatım kötü bu kadar yalnızken. Ve ayrıca: Yaşlı, saçları ağarmış, hasta, yalınayak, ve neredeyse çıplakken, sırtındaki ağır yükle, cadde ve dağlardan, kayalık ve plajlardan ve otlaklardan, rüzgara karşı, fırtınayla, gün doğduğunda ve dondurucu soğuğunda, koş, koş dalgınca, göletleri geç, akıntıları, kayıp düş ve ayağa kalk ve daima acele et, dinlenmeksizin huzura ermeksizin [...] Ve ayrıca: [...] Ve ayrıca: [...] Ve ayrıca: [...] Ve ayrıca: Ve [...] Ve ayrıca: (s. 541-54) .

Romanda kullanılan anlatım dili de verilen örneklerde görüldüğü gibi rizomatik

yapının çokçeşitlilik, bağlantısallık ve çokluk özelliklerini destekler. Tek bir çizgi

üzerinde ilerlemeyen, çokçeşitli olasılık ve özellik bağlantılanarak farklı olasılıklara

açılır. Anlatımda konuşmalar ayrıca tırnakla, konuşma çizgisiyle ayrılmadan içeriğe

dahil olur. İçiçe geçen seslerle, parçalı anlatım yapısı açık uçlu hikayelerin olası

alternatifler üzerinden yeni boyutlara açılmasını sağlar; geleneksel giriş-gelişme-

sonuç bölümleri gibi kesin çizgilerle ayrılmayan ucu açık hikayeler bölümler arası

bağlantılanarak roman akışı farklı olasılıklara doğru ilerler.

Anlatım dili, iletişim ve ulaşım araçları, metinlerarası aracılığı ile bağlantılanan

karakterler, nesneler, lezzetler ve farklı isimler biraraya gelerek çok çeşitli özellikteki

oluşumlara, gruplara, düzenlemelere, metinlere, sanat eserlerine dönüşür, yeni

boyutlar kazanarak bir arada zenginleşir. Birbirlerinden etkilenerek, yeni arayışlarla

yaratıcılık gücünü arttırmak, farklı boyutları yakalamak, çokluklara ulaşmak için

arzularının izinden oluşlarını gerçekleştirmek üzere, kaçış çizgileri üzerinden

yeniliklere doğru kırılmalarını, oluşlarını yaşamak üzere ilerlerler.

4.2.2. Kırılma

Karakterlerin oluşunu gerçekleştrme ve bireyselleşme sürecinde

alışkanlıklarından sıyrılıp, kendi ortamından, yerinden yurdundan uzaklaşarak

kendisine dışarıdan bir gözle bakması, alışkanlıkları dışında yeni tercihler belirleyerek

yeniliklere ve yaratıcılığa doğru ilerleme imkanını ortaya çıkarır, kaçış çizgileri

üzerinden yeniliklere doğru açılması Deleuze ve Guattari tarafından kırılma olarak

adlandırılır. Kırılma alışkanlıkların sınırlamalarından uzaklaşabilen düşünce yapısı ve

bakış açısındaki değişiklikler olsa da romanda ve kuramda fiziksel yer değişikliği

olarak somutlaşır. Yeniliklere açılma olumlu gelişmelere neden olduğu gibi, baskıdan

uzak serbest bir ortam kontrolsüz davranışlara ve olumsuzluklara da neden olabilir.

Romanda yatay düzlemdeki bağlantıların farklı yönde dikey yapıda ilerlemesi kırılma

noktasını gösterir. Romandaki gizemli Alman yazar, kuraldışı bir İtalyan ressamın

Page 92: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

84

ismini seçerek, geleneksel standartların dışına çıkar, kendi isminden, bir anlamda

nüfusa kayıtlı olduğu yeryurdundan uzaklaşır, yersizyurtsuzlaşır, öznelliğinden

uzaklaşıp yaratıcılığa doğru adım atar. Fiziksel ya da değil bulunduğu ortamdan,

alışkanlıklarından uzaklaşan, yersizyurtsuzlaşma yaşayan karakterlerin kırılma

anlarında hisettikleri farklı duygular roman boyunca devam eder.

“Eleştirmenlerle İlgili Bölüm” ‘de ilk kez Santa Teresa’ya gelen üç Avrupalı

eleştirmen şehri dolaşırlarken kendilerini oraya ait hissetmezler. Sanki farklı bir paralel

evrendedirler, dilini bilmek istemedikleri bu yerde seslerini yükseltmedikleri, tartışma

yaşamadıkları sürece görünmezliklerinin devam edeceğini düşünürler (s. 150) . Kendi

alışkın oldukları yerden, dilden, kültürden uzakta olduklarını derinden hissederler,

alışkanlıklarından kişisel ortamlarından uzaklaşmış, yersizyurtsuzlaşmışlardır. Üç

eleştirmen Santa Teresa’da kendilerini su altındaki bir dünyada yaşıyor gibi

hissederler. Katıldıkları sosyal ortamlarda barbekü dumanı, cinayetleri örten kara

bulutlar olarak tanımlanırken, eleştirmenlerin hareketleri, sanki bilmedikleri bir

dünyaya ilk kez ayak basan astronotlar gibi yansıtılır (s. 173) . Deleuze ve Guattari

kuramda bunu tepetaklak ilerlemek olarak kullanır. Yersizyurtsuzlaşmalar, kendi

ortamından, alışkanlıklarından uzaklaşmalar kendilerine uzaktan bakmalarını, öznel

olmayan bir yaklaşımla gözlem yapmalarını, n-1 seviyesine ulaşmalarını sağlar.

İspanyol eleştirmen Espinoza evinden, Madrid’den uzakta Londra’da olduğu

dönemde yersizyurtsuzlaştığını hisseder, Londra’daki takside yapmış olduğu mantık

dışı hareket90 nedeniyle Madrid’e dönüşünde sinir krizi geçirir. Kendi özeleştirisini

yaptığında Londra’daki taksi şoförüne karşı gösterdiği şiddeti kendi topraklarından,

yerinden yurdundan uzak olmaya bağlar. Yurduna dönüşte, Madrid havalimanından

bindiği taksinin soförü; Espinoza’nın ağladığını görünce onu rahatlatmak için

kendisine soru yöneltir:

Buralı mısınız? [...] - Evet [...] Madridliyim [...] ve ekler [...] az kalsın bir adamı öldürüyordum. Yurtdışındayken mi? [...].- Evet…buradan uzaktayken, buradan uzaktayken diyerek gülmeye başlar (s. 107) .

Sanki anlamsız hareketinin kişisel savunması olarak, kendi topraklarından,

yurdundan uzaklardayken kontrolsüz, anlamsız ve farklı hareket etmesi normalmiş

gibi cevap verir. Yabancı düşmanlığının şiddete dönüşmesiyle Pakistanlı taksi

şoförüyle yaşadıkları yersizyurtsuzlaşma anı kontrolsüz bir hareket sürecine,

90 Çalışmanın 66. sayfasında üç eleştirmenin Londra’da Pakistanlı bir taksi soförüyle kavgaları verilmiştir.

Page 93: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

85

probleme dönüşen bir kırılmaya dönüşmüştür. Kırılma kontrolsüz ilerlemiş, karşılıklı

farklılıkların kabul edilmediği, sınırların derinleştirildiği ortamdaki çelişki çözümsüz

probleme dönüşmüştür.

İspanyol ve Fransız eleştirmenler, yaptıkları bu hareketi kendilerine uygun

bulmadıkları için, yaşadıkları suçluluk duygusundan kaçmaya çalışırlar ancak

Norton’a olan aşklarını unutmaktan ya da düzgün ilişkiler yaşayıp tekrar aşık olmaktan

korktukları için, tanıdımadıkları, tekrar karşılaşmayacakları kişilerde ararlar kaçışı,

hayat kadınlarında deneyimlerler [...] ve bunu Avrupa’nın farklı şehirlerinde birçok kez tekrarlarlar ve en sonunda ardışık olarak kendi günlük hayatlarına dahil ederler (s.110) .

Kendi ilkelerine, alışkanlıklarına ters düşen para karşılığında fiziksel ilişki yaşamayı

yerlerinden, yurtlarından uzaktayken deneyimlerler. Fakat bir süre sonra

bireyselleşme (oluş) süreçlerinin bir parçası olarak bunu kabul ederler ve kendi

yeniden yeryurtlaşma süreçlerinde, kendi ortamlarında günlük hayatlarının bir parçası

haline getirirler. Geleneksel ilkelerine ters düşerken yerlerinden yurtlarından uzakta

olmuş oldukları gibi, ilişkiye girmek için seçtikleri kişiler de farklı kültürlere aittir.

İspanyol eleştirmen Espinoza :

bir Dominikli ile, Brezilyalı’yla, üç Endülüslü’yle, bir Katalan’la, [...] bir Kolombiyalı ile tanışır [...] Bunu bir Fransızla, iki Polonyalı ile, bir Rus’la, bir Ukraynalı ile, bir Alman’la yapar [...] bir Meksikalı ile [...] bir Macar’la, bir İsyanyol’la, bir Gambiyalı ile, bir Senegalli ile [...] bir Arjantin’li ile yatar (s. 115) .

Hem bulunduğu yerden uzakta, hem de kültürel normlarından uzaklaşacağı çok farklı

topraklardan gelen kadınlarla birlikte olur. Espinoza Fransız eleştirmen Pelletier’nin

görüştüğü Fas’lı bir kadına ait politik görüşlerini dinlerken, kadınları duygulardan uzak

nesneleşmiş olarak gördüğünü gözlemleriz:

neredeyse arkadaşlarının yarısından çoğu Kuzey Afrikalı göçmendi, hiçbir zaman Le Pen’e oy vermemiş olsa da, göçmenliğin Fransa için büyük bir tehlike teşkil ettiğini düşünürdü. – Hayat kadınlarına – dedi Espinoza – [...] bir psikanalist gibi yaklaşma (s. 115) .

Kaçış çizgileri üzerinden kendilerini bulmaya çalıştıkları bu kırılma dönemi

eleştirmenler için psikolojik problemlerin acısından arınmak için seçtikleri bir kaçıştır.

Zaman, tüm acıları hafifletiği gibi, Londra’da yaşanan şiddetin bilinçlerinde yer ettiği suçluluk hissini silmeye yetmişti (s. 117) .

Yer ve yurdundan uzaklarda çevrenin doğrularından uzaklaşarak hareket

eden, yersizyurtsuzlaşma anında suç işleyenler gibi; işlenen suçlar da ortamdan

uzaktadır. “Suçlarla İlgili Bölüm” ’de Santa Teresa’daki polis şefi, bulunan kadın

bedenlerinin öldürüldükten sonra bambaşka bir noktaya getirilip atıldıklarına dikkate

Page 94: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

86

çeker, iki kız çocuğunun cansız bedeninin bulunduğu evde oturan kişinin kayıtlarına

ulaşılamamasına şaşırır. Kalıp-baskı tekrar tanımı gibi aynı cümleyi ufak bir farkla,

yaşanan evde ve çevresinde suç işlenmediğini tekrar eder: Ne kadar garip, ne garip, dedi Juan de Dios. Hiç kimse kendisine ait bir evde suç işlemiyor, başkasını öldürmüyor. Hiç kimse kendisine ait bir evin yakınında suç işlemiyor, birini öldürmüyor (s. 667) .

Komiser Juan de Dios evine gidince işkence ile öldürülen küçük kız çocukları devamlı

gözünün önüne gelir. Uykusu kaçar. Ağlayacak gibi olur, sinir krizi geçirmek üzeredir.

Son cinayetler sırasında duygusal bağ kurmuş olduğu akıl hastanesi yöneticisi Elvira

Campos ile konuştuğunda, Elvira’nın da oralardan uzaklaşmaya karar verdiğini anlar.

Elvira ona Santa Teresa’daki tüm varlığını, evini arabasını satıp Paris’e gitmek ve

küçük bir eve yerleşmek istediğini söyler. Mevcut tüm bağlantılarını bırakarak farklı

bir boyuta doğru hayat akışını değiştirme kararı tam bir kırılma, yersizyurtsuzlaşma

anıdır. Orada şimdiki kendisinden farklı olmayı, değişmeyi arzular, plastik cerrahi

ameliyatı ile gençleşerek bambaşka biri olmak, Fransızca derslerine başlamak,

Paris’in sokaklarında yürümek istediğini söylediğinde Juan de Dios ona:

Yepyeni bir hayata doğru mu? dedi. Zennedersem ki öyle, dedi yönetici. Seni olduğun gibi seviyorum, dedi Juan Dios de Martínez. Meksikalıların, Meksika’nın ne de Meksikalı hastaların olmadığı, yepyeni bir hayat dedi yönetici. Sen mevcut güzelliğinle beni deli ediyorsun, dedi Juan de Dios Martínez (s. 669) .

Elvira’nın yersiz yurtsuzlaşma yaşadığı anda, suçları değerlendirirken daha küçük

boyutlu da olsa bir kırılma anı yaşıyan Juan de Dios ile yeniden yer-yurt edinme

sürecine girmesi gözlenir. İkili arasında geçen bu konuşma, Deleuze ve Guattari’nin

kırılmaya doğru giden her yersizyurtsuzlaşmanın kendisininden daha düşük

seviyedeki bir yersizyurtsuzlaşmada yeniden yeryurt edindiği tanımını91 gösteren

örnek gibidir.

Deneyimin yaşandığı mekandan uzaklaşmadan da, bir sanat eserinin, bir

müzik parçasının, bir filmin, bir anının, bir fotoğrafın, bir tadın, bir kokunun ya da bir

metnin etkisi; okuyucu/ dinleyicinin duyguları üzerinde bir kaçış çizgisi yaratıp benzer

bir kırılmaya, duygusal boyutta yersizyurtsuzlaşmaya neden olabilir. Kırılmaya geçiş

sağlayan kaçış çizgisi92 şu cümlelerle çok güzel açıklanmıştır;

91 Dokümanda 34. sayfada düşünürlerin tanımı yer almaktadır. 92 Bolaño 2666’ya ait notlarında kaçış çizgilerini şöyle listeler; 1) Santa Teresa’daki suçlar, 2) Amalfitano’nun farklı boyutla bağlantı kurması ve düşünceleri, 3) Fate, eleştirmenlerin yaşadığı duygu geçişleri, 4) Archimboldi’nin ve yeğeni Klaus Haas’ın yaşadığı dönüşümler, 5) Lalo Cura’nın öngörüleri, 6) Negrete kardeşlerle polisin ve akademik kadronun toplu geçişleri.

Page 95: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

87

bir eşiğin geçişidir, değerler sisteminden ve bizleri inşa eden geleneklerden çıkmak için itici güçtür, [...] rahata erme, bir özgürleşme, bir dönüşümdür. Gerçek olan her bir oluş başlatıcı bir yolculuktur [...] birey oluş kendinde başka biri oluncaya kadar gerçekleşir [...] bizi büyüler, bir dönüşüme kapı aralar (BOTTO, 2014, s. 232-234) .

Kendinde başka birine ulaşırken, geçiş anını deneyimledikleri sırada

yaşadıkları duygular, hep kendinden geçme, kontrolden çıkma, delirme, çıldırma ya

da uyuşturucu etkisine benzetilerek anlatılan hisler zamansız zamanda organsız

bedene ulaşma olarak farklı karakterlerin oluş süreçlerinde ortaya çıkar.

“Eleştirmenlerle İlgili Bölüm”’de bir gece Fransız eleştirmen Pelletier’nin Paris’teki

öğrencilik yıllarında kaldığı izbe mekanda yaşadığı zorlu günler gözünün önüne gelir.

Hatırladığı bu anıya ait görüntü onda uyuşturucu etkisi yaratır, hayatının günlük

akışında önünde açılan “parlak bir kariyer” dönüşümünü derinden hisseder,

kişiliğindeki kırılmayı yaşar. Gençlik yıllarından hatırladığı imgesiyle tetiklenen bu

etkiyi, dönüşümü 19. Yüzyıldan Hollandalı93 bir şaire metinlerarası selam vererek

şöyle tanımlanır;

uyuşturucu gibi etkileyen [...] onu ağlatan [...] duygularına ket vurmuş kilitlerini [...] açan ve ilk bakışta kendine acıma duygusu gibi görünse de belki de öfkeli duygularla [...] ve düşünür, ve tekrar düşünür, ama kelimelerle değil acı veren görsellerle (s. 17) .

Gençliğinin acı veren görüntülerini belki de tekrar tekrar düşündüğü için

hafızasını gereksiz yere zorlayarak geçirdiği uzun bir gecede gitmek istediği yönü

belirler. Kendini bulduğu bu deneyimde yaşadığı kırılma anında, iki önemli sonuca

ulaşır. Öncelikle bu şekilde zorluklar altında ilerlemiş olan yaşamı artık son

bulmaktadır. İkincisi ise önünde kariyeriyle ilgili aydınlık bir gelecek vardır, bu nedenle

kötü şartlar altında sahip olduğu ışıldayan iradesini hiç kaybetmemelidir. Geçirdiği

dönüşüm aşamasında kaçış çizgisinden ilerler ve kişiliğinin kırılma noktasına ait

hisleri yaşadığı bu anda hayatına yön verir. Kendisinden dört yaş büyük olan İtalyan

eleştirmen Morini, daha ilk Archimboldi kitabını İtalyanca’ya çevirmeden önce 1986

yılında 25 yaşındayken Paris’te Alman Edebiyatı alanında üst düzey bir akademisyen

olmuştur.

(Roberto Bolaño, “Apuntes para la escritura de 2666”, Cultura y Vida cotidiana, Nexus, 29/01/2017 https://cultura.nexos.com.mx/?p=11990 (çevrimiçi 14/12/2019)) 93 Romanda ismi verilmese de XIX ve XX. Yüzyıllarda yaşamış olan Hollandalı şair açıklaması, görsel şiir (image poetry) üzerine eserler vermiş Nobel Edebiyat ödülüne aday olan Andrey Verwey’i çağrıştırır.

Page 96: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

88

İngiliz eleştirmen Liz Norton da benzer bir deneyim yaşar. Üniversite

öğrencisiyken Archimboldi’nin Bitzius adlı romanını okurken kaçış çizgisini

deneyimler ve benzer bir kırılma anını yaşar;

Bu son okuduğu onun koşarak dışarı çıkmasına neden olur. Çizgili bir verandada yağmur yağıyordu, çizgili bir gökyüzü [...] eğik yağmur damlaları yere doğru kayıyordu ama aynı görüntü yukarıya doğru kaydıkları anlamına geliyor olabilirdi. [...] otlar ve toprak konuşuyor gibiydi, hayır konuşuyor değil, tartışıyor, ve kristalize olmuş örümcek ağları misali anlaşılmayan kelimelerle [...] zar zor duyulabilen bir çıtırtı [...] sanki Norton çay değil de [...] peyote çayı içmişti [...] sanki bir ses [...] sözleri ortada dağılan [...] felaket bir duayı kulağına tekrar etmişti (s. 23) .

Liz Norton’un okuduğu edebi metin; Archimboldi’nin yazdığı Bitzius eseri onu

derinden etkiler, peyote gibi ilüzyon görmeye neden olan bir içecek içimiş gibi gerçek

dışı ilüzyonlar görmesine ya da hissetmesine neden olur. Bir kaçış çizgisinden geçen

kırılma anı gibi, yağmur yağan verandaya doğru koşarak çıktığında şemsiyesini

görmüş olsa da almamış, sırılsıklam olmuştur.

Kırılma anında, geçmişte ve gelecekteki şimdi ile yansıtıldığı anlarda yaşanan

aiôn özelliği de dört eleştirmenden oluşan düzenlemenin geleneksel çevreden kırılma

yaşadığı, bir arada zamansız bir zamanda dalgalandığı, “sessizlik anlarını yağmurun

bile bölemediği” (s. 30) deneyimi yaşadıkları zamansız zamanı, aiôn anlarını yansıtır.

Kişisel arzularını ikinci plana atmaya çalışsalar da Pelletier ve Espinoza Avignon’daki

toplantı dönüşünde Liz Norton’a olan hayranlıklarını yansıtan hayallere kapılırlar. Dört

eleştirmen farklı eşleşmelerle duygusal ilişkiler içine girerler. Liz Norton önce Fransız

ve İspanyol eleştirmenle ilişki yaşayıp, sonunda dört tekerlekli sandalyede hareket

edebilen Morini’de karar kılınca, onu arayıp duygularını açıklamak yerine mesaj

yazmayı tercih eder. Kaçış çizgileri üzerinden farklı yönlere ilerleyen Norton,

kırılmanın sonunda kararını vermiş ve bunu yazılı olarak Morini’ye iletmiştir.

Kısa bir süre sonra Norton’dan bir elektronik mesaj gelir. Norton’un kendisini telefonla aramak yerine mesaj yazmış olması ona garip gelir (s. 64) .

Deleuze ve Guattari’nin incelemeye aldığı Kafka‘nın eserlerinde mektupların ilişkiler

için bir sözleşme, tek taraflı bir söz, sözleşme yerine geçtiği vurgulanır.

Aşkın yerine aşk mektuplarını koymak (?) Aşkı yersizyurtsuzlaştırmak [...] Mektuplar bir köksap, bir şebeke, bir örümcek ağıdır (DELEUZE & GUATTARI, 1975, s. 71) .

Aniden hatırlanan anılar, geçmişten gelen tekrar duyulan bir koku gibi

fotoğraflar da zamanın içinde, yaşanan şimdide bir kırılma yaşatır, geçmişten gelip

şimdiden geçen ve gelecek planları etkileyen bir zamansız zaman anı yaratır. Pelletier

ve Espinoza Hamburg’ta ziyarete gittikleri Archimboldi’nin yayımcısının eşi Senyora

Bubis’in evinin duvarında, birçok ünlü roman yazarının Senyor Bubis’le birlikte

Page 97: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

89

çektirdikleri resimlerini görürler, yazarların birçoğu ölmüş olduğu için resimlerinin bu

detayda incelenmesini önemsemeyeceklerini düşünürler (s. 45,46) . Evde çalan

popüler İtalyan opera eserinin nakaratı, geçmişten fotoğraflar, Senyora Bubis’in

kristalize çığlığı belki de iki eleştirmenin duyularını tetikler ve bu fotoğraflar zamanda

yolculuk yapmalarına neden olur, bir kırılma anı yaşarlar. Görüşmede edindikleri

hiçbir bilgi, onları görüşme öncesi hayat kadınlarının olduğu arka sokakta bir barda

yer ve kişi isimleri vermeden kendi aralarında duygularını paylaşarak içtenlikle

yaptıkları bir sohbet kadar etkilemez. Kaçış çizgilerinden geçip kırılma anı sonrası

vardıkları sonuca göre; düşündüklerinde Archimboldi’nin eserleri onların duygularını

derinden etkileyecek, hayatlarının anlamı olacak, dolduracak seviyede değildir. Bu

düşünceleri romana altmış sekiz döneminin çiçek çocuklarının sloganıyla aktarılır.

Archimboldi’yi aramak hayatlarının tamamını dolduramadı, aşk yaşamak istediler savaşmak değil (s. 47) .

Üç eleştirmen Archimboldi’nin izinden Meksika’ya giderken İtalyan eleştirmen

Morini sağlık problemi nedeniyle gitmeyi tercih etmemiş olsa da aynı dönemde kendi

içinde bir aydınlanma yaşar. Bu yaklaşıma ulaşmak için duygusal olarak

yersizyurtsuzlaşmasını yaşarken Archimboldi’nin bulunduğu mekanda olmak için

peşinden fiziksel olarak gitmesine gerek yoktur. Pelletier ve Espinoza’nın tüm

hayatlarını Archimboldi’nin dolduramayacığını daha önce anlamış oldukları gibi,

Morini kendi içinde bir yolculuğa94 çıkar, yersiz yurtsuzlaşmasını, kırılmasını,

aydınlanmasını yaşar

sanki nehir olmaktan vazgeçen bir nehir gibi, ya da uzak ufukta yandığını gördüğü ve yandığını bilmeyen bir ağaç gibi (s. 145) .

diye düşünürerek duyguları ve hissetikleri birbirine geçişmiş şekilde, vazgeçiş

olmayan bir rahatlama hissine kapılır, Meksika’ya bir arayış peşinde gitmesine gerek

yoktur, kendi içindeki yolculuğu dünyasını doldurmuştur.

“Fate’le İlgili Bölüm” ’de Amerikalı gazete yazarı Fate annesini kaybetmenin

verdiği psikolojik baskıdan da kaçarak kabul ettiği röportaj için, Meksika kuzey

sınırındaki Santa Teresa’ya geldiğinde, kendisini yurdundan uzaklarda hisseder,

kasiyere Amerikalı olduğunu söylediğini hatırlar.

94 Romanda da açıklandığı gibi Define Adası (1882) ’nın yazarı İskoç yazar R.L. Stevenson’un mezarı peşinden denizler aşıp Samoa adasına ulaşmasına rağmen mezarını ziyaret etmeyen, Borges ve Bolaño üzerindeki sembolizm etkisiyle tanınan hikaye yazarı Marcel Schwob’a atıfta bulunur.

Page 98: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

90

Neden Afro-Amerikanım demedim ki? Yurtdışında olduğum için mi? Fakat kendimi yurtdışında kabul edebilir miyim [...] ülkeme sadece yürüme mesafesindeyken? Bu bazı yerlerde Amerikalı ve bazı yerlerde Afro-Amerikan ve başka bir yerde, mantıksal olarak kimliksiz biri miyim (hiçkimse)? (s. 359) .

Meksika’da Santa Teresa’daki ziyaretlerinde üç eleştirmene eşlik eden Şilili

akademisyen Amalfitano ile bir diğer örnek de sürgün tanımı üzerinden gelir.

Amalfitano, 1974’teki Şili’deki darbe sırasında yerinden yurdundan uzaklaşmış,

yersizyurtsuzlaşma yaşamış, sürgün yollarına düşmüştür. Eleştirmenler ona

sürgünün korkunç bir şey olduğunu düşündüklerini söylediklerinde, sürgünde olmanın

ona kendi kaderini çizme, oluşturma fırsatı yarattığını şu sözlerle paylaşır :

İşin aslı – der Amalfitano – bunu şimdi doğal bir hareket gibi görüyorum, kendince kaderin etkisini azaltan veya bütünüyle kader olarak düşünülebilecek bir şey. – Fakat sürgün – der Pelletier – birçok zorlukla, neredeyse sürekli tekrar eden ve gerçekleştirilmek istenen her türlü önemli şeyi zorlaştıran sıçrama ve kırılmalarla doludur. – İşte tam da bu noktada kesinleşir – der Amalfitano – kaderin silikleştiği (s. 157)

Fransız ve İspanyol eleştirmenler, Santa Teresa’da Amalfitano’nun evini

ziyaret ettikleri sırada, arka bahçesinde, çamaşır ipine asılı duran Testamento geométrico isimli, İspanyol şair Rafael Dieste’ye ait Galiçya dilinde yazılmış bir

geometri kitabını görürler (s. 176) . Kitabın nasıl eline geçtiğini bilmeyen Amalfitano

modern sanatın öncülerinden Duchamp95’ın bir eserinden esinlenerek kitabı, bahçede

çamaşırları asmak için kullandıkları iplerin üzerine asmıştır (s. 245) . Amalfitano’nun

yaratıcı fikri medyalararasılık üzerinden bağlantılanır. Duchamp’ın mektupla

kızkardeşine hediye olarak sipariş ettiği kurgu fikir, hazır-sanat eseri olarak

hazırlanmış, açık havada yağmur ve rüzgardan bozulmadan hemen önce

fotoğraflanmış ve ardından kızkardeşi tarafından yağlı boya resmi yapılmış olan, iç

içe geçmiş aynı eserin fraktel formundaki çoklamanın, kitapta tekrar yazıya ve

okuyucunun görselinde yeni boyutlara geçişi deneyimlenir. Amalfitano’nun yaşadığı

kırılma anı bağlantısallıklar üzerinden kalıp baskı tekrarının farklı örnekleri üzerinden

yaratıcılığa uzanmasına neden olur. Kadın cinayetlerinin yaşandığı Santa Teresa’da,

Amalfitano’nun geceyarısı bir bilinmeze doğru dışarı çıkan kızına duyduğu merak

nedeniyle yaşadığı korku kırılmaya dönüşür, dönüşüm sürecinde esinlenilen

95 Romanda da açıklandığı üzre Modern Sanat eserleri için öncü olan sanatçı Marcel Duchamp (1887-1968)’ın “Ready-made Malheureux” eseri adını verdiği, kendini imha edecek eser kızkardeşi Suzanne 1919’da Paris’te evlendiğinde, kendisi Buenos Aries’ten yazdığı mektupta hediye olarak bir geometri kitabını apartmanın dışına doğru bir ip üzerine asmasını, ve serbestçe rüzgarda ve yağmurda salınmasını talep etmesiyle ortaya çıkmış ve Suzanne’in fotoğrafını çekmesi ve daha sonra resmini yapmasıyla ölümsüzleşmiştir.

Page 99: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

91

yaratıcılık örneği olarak farklı bir boyutta tekrarlayan hazır-sanat örneği ortaya çıkar.

Normal tavırlarının dışında davrandığını gören kızı Rosa da babasına “dilerim

delirmiyorsundur” diye şaşkınlığını belirtir, tepki gösterir. Bulunduğu sosyal ortamdaki

baskılar nedeniyle kırılma anını deneyimleyen, kaçış çizgisinde ilerleyen Amalfitano,

ertesi gün sıcaklarda ders sırasında bir not kağıdına çizdiği altı farklı geometrik şeklin

her köşesine farklı filozof isimlerini yazar. Sonrasında atmadan önce isimler

arasındaki ilişkiyi değerlendirmeye çalışsa da, sanki kendisi yapmamış gibi,

grupladığı filozoflar arasındaki bağlantıları kurmakta güçlük çeker.

Amalfitano’nun belki de yaşadığı yersizyurtsuzlaşmaların da etkisiyle çok

farklı, yaratıcı kabul edilebilecek, kendine has fikirleri gözlenir. Santa Teresa’da, diğer

komşu şehirlerde ancak teleskopla görülebilen yıldızları, çıplak gözle

gözlemleyebildiği bu sonsuz ufka sahip şehirde, pürüzsüz düzlemde, özgürce

düşünebilir. Örneğin jet lag ve uzun uçuşlar üzerine düşünceden de öte farklı fikir-

oyunlarına sahiptir. Sınırları aşan, kültür farklılıklarını yansıtan, yersiz yurtsuzlaştıran

bu uçuşları kırılma hattı olarak görür. Farklı saat dilimlerindeyken diğer sehirlerde

kimsenin olmadığına inanmayı seçer, zaman farklılığı sadece var olmadıklarıyla ilgili

bir paravandır. Büyük saat farkları olan, yani kuramsal olarak var olmayan şehirlere

yapılan seyahatlerde veya henüz uygun zamanlamaya erişememiş olan yerlerde,

ayak uydurabilmek için jet lag denen kavram geliştirilmiştir. Aslında uçanın değil, eğer

uçmamış olsa gidilen mekanda henüz uyuyor olacak olanların yorgunluğudur. Bu tip

duygu ve yaklaşımların ona göre başkalarının acılarını ortak bir anıya dönüştürdüğü

tatmin edici yanları vardır. Büyük ve baskın olan acı; insani, kısa ve geçici hale gelir,

özgürlük devamlı kaçmayı gerektirse de kaçışı özgürlüğe dönüştürür. Akıl sağlığı

olarak bilinen bir bedeli olsa da kaos bir düzene dönüşür (s. 243-244) .

“Suçlarla İlgili Bölüm” ’de Meksika’nın başkentinde gazetecilik yapan Sergio

González, ek iş olarak kiliselere zarar veren suçlu ile ilgili araştırma yapmak için

1993’te Hermosillo üzerinden Santa Teresa’ya geçişinde bambaşka bir yerde olma

hissini deneyimler;

gerçekten de hava değişimi kendisini harika hissettirdi […] sanki yabancı bir ülkedeymiş gibi çevresindekilerin sadece iyi ve güzel taraflarını görüyordu (s. 471) .

Yerinden yurdundan uzakta olduğu duygusunu polis merkezini ziyaret ettiğinde zar

oyunu oynayan polisleri seyrederken algılar,

her zar atıklarında ya da karşı taraf attığında González’in anlamadığı kelimeler telaffuz ediyorlardı. Sanki bilinmeyen tanrıların isimlerini söylüyor ya da geleneksel bir törenin adımlarını uyguluyorlardı (s. 473)

Page 100: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

92

tanımıyla İngiliz eleştirmen Liz Norton’un “Eleştirmenlerle İlgili Bölüm” ’de roman

okurken yaşadığı kırılma anındaki96 hislere ait benzetmelerin kalıp-baskı özelliğine

uygun olarak dikkat çekici hatırlatıcı tekrarı olarak yer alır.

Gazeteci Sergio González kimliği belirsiz birinden gelen bir telefon alır. Arayan

kişinin yabancı aksanından cezaevinden Klaus Haas’ın aradığını anlar, suçlu

olmadığı bilgisini heryerde anlatmasını istemek için aramıştır, “davayı erteliyorlar97”

(s. 674) dediğini duyar. Sonra çölün sesi gelir ve bir hayvanın adımlarına benzeyen

bir şeydir. Haas’ın telefonda, orada olup olmadığını sorduğunda cevap alamaz.

Kafka’nın Dava (1925) adlı eserinde olduğu gibi davasının devamlı ertelenmesiyle

belirsizlik içinde yaşadığı hapishanede Haas kaçış çizgilerini izlemiş, dönüşüm

geçirmiş, yaşadığı yersizyurtsuzlaşma sürecinde sanki farklı bir oluşa, hayvan-oluşa

geçmiştir.

“Eleştirmenlerle İlgili Bölüm” ’de kontrolden çıktığı anlardan birini yaşamış olan

İngiliz ressam Edwin Jones’un kırılma noktasında kontrolden çıkarak bir elini kesip

eserine dahil etmesi, akıl sağlığının yerinde olmadığı üzerinde bir tanı konmasına

neden olur,

Kısa bir süre sonra ressam çıldırır, ve o sırada evli olduğu eşinin onu Lozan ya da Montrö yakınlarında bir huzurevine kapatmaktan başka çaresi kalmaz (s. 77) .

Deleuze ve Parnet’nin Müzakereler kitabında tanımladığı gibi; delirmeye kadar giden

oluşu deneyimlemek, her seferinde daha da derin bir oluş sürecini yaşamaktır

(DELEUZE & PARNET, 1977, s. 63) .

“Suçlarla İlgili Bölüm” ’de Santa Teresa’da işlenen dehşet ve vahşet dolu kadın

cinayetlerine paralel takip edilen farklı bir suçlunun kiliselere girerek kirleten, zarar

verirken ve cinayet işlerken yaşadığı kırılma anlarının tarifleri vardır. Sanki bir

uyuşturucu bağımlısı ya da ruhsal bozukluğu olan biri gibi gülerken ağladığı tekrar

güldüğü kiliselerdeki şahitler tarafından belirtilir (s. 455) . Ruh hastalıkları hastanesi

yöneticisi Elvira Campos’un sacrofobia yani kutsal yerlere ve imgelere karşı psikolojik

tepki ve korku tanımı ile metinlerarası bağlantısallık üzerinden Juan Dios de

Martínez’in aklında haç işaretinden korkan Drácula örneği belirir (s. 475) . Yine aynı

suçlunun girdiği bir kilisenin yanındaki binada kalan tarih ve antropoloji eğitimi alan

96 Sayfa 87’de yer almaktadır. 97 Kafka’nın yazdığı Dava adlı eserinde de davada şüphelinin suçlu mu suçsuz mu olduğu yargısının sonuçlanmaması, kesin karara bağlanmaması continuum olarak adlandırılır. Deleuze ve Guattari’nin Kafka: Minör Bir Edebiyat İçin (1975) kitabının çevirisine Işık Ergüden bunu homojen elemanlar bütünü olarak dahil eder.

Page 101: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

93

Papago yerlisi bir genç şahit olduğu görüntülerde yaşadığı korkuyla ne yapacağını

bilemez, dualar etmeye başlar. Sesleri duyunca “düşünmeden düşünür. Ya da titreşen

görüntülerle düşünür” (s. 463) . Duygusal patlamaya örnek olan her iki durumda

gözlenen bu dengesiz tavırlar, kontrolsüzce, düşünmeksizin yapılan, kendinden

geçmişcesine bilinçsiz hareket etme, kırılma anını tanımlar. Düşüncelerdeki görseller

anlatımın sadece kelimelerle olmadığını, içeriğin farklı ifade şekilleriyle bütünleştiğini

de vurgular.

Santa Teresa’da güvenilen bir yardımcı arayan komiser ve dedektifin Pedro

Rengifo’nun eşine üçüncü koruma olarak seçtikleri kişinin adının da Lalo Cura98

olarak romanda yer alması rastlantı değildir (s. 483) . Polis ekibine katılmadan önce

koruma görevi ile başlayan Lalo Cura’nın önsezileri çok yüksektir, koruduğu Pedro

Rengife’nin eşine yapılan saldırı öncesinde ateş edecek olanların daha yüzünü görür

görmez Bayan Rengife’yi öldüreceklerini hisseder (s. 494) . Daha sonra trafikten

sorumlu polis olarak görev aldığında transa geçmiş gibi yürüdüğü gözlenir, Deleuze

ve Guattari’nin tepetaklak ilerleme tanımında olduğu gibi salınmaktadır;

geceleri merkezdeki komiser istasyonuna gitmeden önce, hiç acele etmeksizin Alamos ve Ruben Dario semtlerinde, güneyden kuzeye doğru, bir ruh gibi yaya olarak tur atıyordu(r) (s. 501) .

Benzer kırılma anındaki pervasız tavır, tepetaklak ilerleme hali, Santa

Teresa’da zengin bir ailenin kızı olan Linda Vázquez cinayetinden zanlı olarak içeri

giren Caciques çetesi üyelerinin hapishane bahçesindeki voltaları sırasında da

gözlemlenir:

Hapishanenin verandasında yürürlerken ikili sıra halinde dolaşırlardı. Sanki başka bir gezegendeki toksik bir adada kaybolmuş komandolar gibi yürürlerdi (s. 651)

Yersizyurtsuzlaşmışlardır, sekiz gün sonra hapishanedeki diğer suçlular tarafından

linç edileceklerini biliyormuş, hissediyorlarmış gibi farklı bir boyuta geçmiş olarak

hareket ediyorkardır.

Kırılma anlarının tasviri roman boyunca devam eder. Kırılma anının zamansız

zamanı, yani aiôn etkisi ile; polis görevlisi Lalo Cura’nın diğer polis arkadaşı Santiago

Ordóñez ile birlikte bir kadın cesedinin bulunduğu Podestá bölgesinde inceleme

yaparken başka bir kadın cesedi daha bulduklarında görülür.

Lalo Cura’nın ifadesi çok garipti, şaşkınlık değil daha çok mutluluktan. Nasıl yani mutluluktan? Gülümsüyor muydu? Gülüyor muydu? diye sordular. Gülmüyordu, dedi Ordóñez, bir konuya odaklanmış görünüyordu, daha da derinlere dalmıştı, sanki orada

98 İspanyolca la locura kelimesi çılgınlık, delilik anlamındadır

Page 102: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

94

değildi, o zamanda değildi, sanki Podestá’daydı ama bambaşka bir zamanda, sanki o zavallıyı öldürdükleri o saatteydi (s. 657) .

“Archimboldi’yle İlgili Bölüm” ’de de gerçek ismiyle Hans Reiter çocukluğundan

itibaren sanki başka bir gezegende yürüyor gibidir, dalgıçlar gibi paletle adım

atıyormuş gibi, düşünürlerin yorumuyla tepetaklak ilerler .

Hans Reiter güven vermeyen çekingen adımlarla yürüyordu, toprak üzerinde sanki denizde ilk dalışlarını yapan bir dalgıç gibi hareket ediyordu. Gerçekte, denizin derinliklerinde yaşıyor ve yiyor ve uyuyor ve oynuyordu (s. 798) .

Karakterlerin kaçış çizgileri üzerinden bireyselleşme ve oluş sürecindeki

kırılma anlarına ait ruh durumunda yaşanan çelişkili anlarında farklı bir dünyaya

geçişleri, bulunduğu yerde olmama, fiziksel olmasa da ruhen yaşanan

yersizyurtsuzlaşma örnekleri olarak gözlemlenir; genç yaştaki polis memuru Lalo

Cura kalıplaşmış polis uygulamalarına karşı kaçışlar yaşarken, gizemli yazar

Archimboldi çocukluğunun kalıplaşmış eğitim yapısı nedeniyle sekiz yaşından itibaren

okuldan uzaklaşır ya da benzer şekilde savaş alanlarından ruhen uzaklaşmaya

çalıştığı anlar dışarıdan benzer tasvirlerle aktarılır. Archimboldi daldığı zaman su

altında gözlemlediği yosunları okul kütüphanesinden kaçırdığı bitkiler dünyasıyla ilgili

kitapta inceler, insanlarla ilişkiye girmez, yerüstünde sadece gözlemcidir ya da bir

ziyaretçi :

çünkü bir dalgıçtı, yani bu dünyaya ait değildi (s. 804) .

Archimboldi Baltık Denizi’nde sualtına daldığı bir sırada denizde dalgalar arasında

dalıp çıktığını gören, oradan geçen Vogel99 isimli bir turist onu kurtarır (s. 806) ve

onun bir çocuk mu yoksa yosun mu olduğunu nasıl karıştırmış olduğunu kurtardıktan

sonra da devamlı sorgular. Çocuğun konuşması da çok farklıdır ve anlaşılması

zordur, kelimeler birbirinin içine geçmiş gibidir. İkinci kez boğulduğunda balık ağlarını

atmak üzere denize açılan denizciler likenlere, dişi ve erkek özelliğini bir arada

barındıran deniz anemonlarına benzetirler önce, beş metre kadar daldıklarında genç

Reiter’in

kökleri olmayan bir yosun gibi suda salındığını (s. 809)

görür ve onu sudan çıkarıp yuttuğu suları boşaltıp tekrar nefes almasını sağlarlar.

Hans Reiter çevresinden kaçıyordur, okuldan kaçıp denizin derinliklerine gittiğinde

mevcut ortamından uzaklaşır, tamamen boyut değiştirir. Deleuze ve Guattari’nin

99 Roman’da kullanılan ismin gerçek hayattaki sahibi olan Alfred Vogel İsviçreli XX. Yüzyılda tüm dünyayı gezerek taze bitkilerden ilaç geliştiren bir bitki terapistidir. (1902-1996)

Page 103: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

95

hayvan-oluş olarak adlandırmış olduğu gibi, rizomatik yabani ot özellikleri olan yosun

ya da anemon yapısına geçen Reiter’in yosun-oluşu gözlenir. Ruhen kendi olmaktan

uzaklaşmış, dönüşmüştür. Birçok farklı gelişime açıktır, mevcut sosyal ortamındaki

baskılardan uzaklaşmış, rizomatik boyuttaki kaçış çizgileri üzerinden oluşuna doğru

ilerlemektedir.

Deleuze ve Guattari’nin hayvan-oluşları serbest bırakıcıdır, hayvan ya da

bitkilerle ilgili değil, kaçış rotalarıyla insanın insan-olmayanı (déshumain) oluşudur.

(GARDNER & MACCORMACK, 2017, s. 5) . Bireyselleşme yolculuğunda, okuldaki

ya da askerdeki baskılardan uzaklaşmak için yosun-oluş sürecini deneyimleyen

Hans, eşini kaybettikten yıllar sonra bu süreci tamamladığı, kişiliğinin oturduğu,

yaratıcılık arayışını artık bıraktığı görlülür:

Yüzüyordu yüzmesine fakat içindeki yosun çocuk ölmüştü [...] arada düşünse de aslında hiçbirşey düşünmüyordu (s. 1062) .

Hans Reiter Berlin’e geçtikten sonra, baronun yeğeni ressam Halder ve Japon

Konsolosluğu’nda çalışan arkadaşı Nisa ile farklı kültürel, sosyal ve entelektüel

birikimleriyle farklılıkların biraraya getirdiği bir grup, bir düzenleme oluştururlar. Gece

bir arada çıktıklarında çok farklı sosyal ve kültürel çevreden gelen kadronun

masasında bazen çok derin bir sessizlik olur, aralarında yaşanan bu kırılma anı,

zamansız zamana geçişleri de romana şu şekilde yansır;

Bir anda zamanı unutmuş gibi günlük hayatın derinliklerine, insanların derinliklerine dalar, [...] kendi içlerine dönerlerdi, sonsuzluk gibi görünen on, onbeş, yirmi dakika, aynı ölüm cezasına çarptırılmışların dakikaları gibi, yeni doğum yapıp öleceğini bilenlerin dakikaları gibi, daha fazla dakikanın daha fazla sonsuzluk olmadığını bilenler gibi, buna rağmen tüm yürekleriyle biraz daha zaman isteyenler gibi (s. 829) .

Zamanın göreceliğinin vurgulandığı benzer kırılma anlarına, müziğin etkisiyle,

tetiklenen duyguların kaçış çizgilerine yöneldiği gözlenir. Hans Reiter, ressam Halder

ve Nisa ile katıldığı bir partide, müziğin diğer görsel duyulara ait üç boyutu kapsadığı

gibi, işitsel etkisiyle fiziksel mekanı aşarak dördüncü bir boyut etkisi yarattığını ve

baskılardan uzaklaştıran kaçış çizgileri yaratarak yaratıcılığa yönlendirdiğini söyleyen

bir orkestra şefiyle konuşurlar.

Orkestra şefine göre hayat – bu haliyle – dördüncü boyutta tahmin edilemeyecek bir zenginlikteydi v.b., v.b., fakat en önemlisi kişinin bu mükemmel uyuma kendini teslim ederek, günlük uğraş ve koşuşturmaların baskı yaratan yapay yükünden kendini arındırıp, yaratıcılığını ve üretkenliğini tetikleyecek ruhu yakalaması hayatın tek gerçeğiydi, bu gerçek daha fazla hayat yaratırken, önlenemez döngüdeki hayat ve neşe ve aydınlıkla doluyordu (s. 831) .

Hans aynı gece orkestra şefine beşinci boyutu deneyimleyenlerle ilgili soru sorar.

Altıncı boyuta serbest geçişi olanlar, beşinci boyuttakilerle ya da dördüncü boyutu

Page 104: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

96

deneyimleyenlerle ilgili ne düşünüyordur. Bu sorulara maruz kalan orkestra şefi

Hans’ın çok sivri bir zekaya sahip olduğunu ve tanıdığı herkesten çok farklı

düşündüğünü, saatli bir bomba gibi ne zaman ne söyleyeceğinin belli olmayacağını

çevresine teyit eder. Hans sorularına devam etmektedir:

Peki onuncu boyutu deneyimleyenler, yani müzikteki onuncu boyutu yakalayanlar, ne düşünüyordu örneğin? Beethoven onlar için ne anlama geliyordu? Ya Mozart? Peki ya Bach? Büyük ihtimalle diyerek sorusuna kendisi cevap verdi genç Reiter, sadece gürültü, kırışmış yaprakların, yanan kitapların gürültüsü gibidir (s. 831) .

Boyut değişikliği anı, kırılma anı zamanın da kaybolmasına, yeni kaçış

çizgilerinin oluşmasına neden olur. Archimboldi; Ukrayna’daki boş evde okuduğu

defterde Ansky’nin Moskova’da hoşlandığı kızı takip ederken ona yaklaşmadığını

ama zaman geçtikçe aralarındaki mesafenin azaldığını ve önlerindeki yolun uzadığı

hissi ile karşılaşınca, daha önce müzikteki ritim ve hızla geçildiğini anladığı dördüncü

boyutun üzerine, daha yoğun duyguların katlanan zaman etkisi kavramıyla beşinci

boyutun hissini de yaşar (s. 909) . Çok daha sonra Ingeburg Hans’a Aztekler’in kurban

törenleri sırasında törene katılan herkesin kırılma anını yaşarken zamanın yok olduğu

duygusunu şu sözleriyle anlatır:

Her şeydi, fakat çok uzun sürebiliyordu, zamandan kaçar veya başka bir zamana yerleşirdi (s. 873) .

Reiter savaştaki günlerinde özellikle çatışma alanlarında ruhen orada değildir,

çatışma alanında gibi değildir, kendisini savaş alanında değil bambaşka bir yerde

hisseder. Askeri üniformanın altında hep deli gömleği olduğunu düşünür (s. 837) .

Kendisini deniz altında bir dalgıç olarak hisseder, nefes alışları, bakışları değişir.

Böyle zamanlarda bütün soğukkanlılığını yitirir gözyaşlarına boğulur. Ama kontrolden

çıkarak kırılma anını sonuna kadar yaşayan ise aynı bölükteki Gustav adlı işitsel

şizofreni teşhisi konulan askerdir. Tüm duyuları normalden daha üst düzeyde

hasaslaşmıştır, gaipten sesler duyar. Normalde bu tip şizofrenide seslerin kendisine

hitap ediyor olması gerekirken, Gustav’ın duyduğu sesler askeri görevdeki askerlerin,

keşifçilerin, generallerin birbirleriyle telefonda ya da telsizde yaptıkları görüşmelerdir.

Doktorlar kendisine ilaç ve soğuk su tedavisi uygulamaya çalışsa da, askeri

hastaneden kaçarak kendisini asar (s. 841, 842) . Kırılmanın kalıplaşan davranışları

aşarak yaratıcılığa götüren süreci, kontrolsüz kalmasıyla şizofreniye, oradan da kendi

canını almaya kadar giderek kişiye zarar verebileceği gözlenir.

Hans Reiter II. Dünya Savaşında çatışmalara katıldığı zaman intihar eder gibi

çatışmalarda yer alır, devamlı bulunduğu ortamdan sonsuz bir kaçışa ulaşmak ister.

Page 105: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

97

Sovyetler Birliği’ne ulaştıklarında Kırım çevresindeki çatışmalarda üç kez ölümden

dönmüştür,

Yarası neredeyse kanamıyordu ve acı dayanılabilecek gibiydi. Belki de çoktan ölmüştü, diye düşündü (s. 879) .

Her seferinde ölümle yüzyüze kalıp, korkusuzca, umursamaz bir şekilde ateşe karşı

yürüyen Reiter’in oradan kaçmak, ne olursa olsun savaş ortamından uzaklaşmak tek

kaçış noktası, tek ümididir, bu ölüm bile olsa. Sivastopol’deki çatışmada:

tozlar içinde görünen Rus denizcilerin varlığı Reiter için özgürlük hissi yaratan büyük bir fırsattı. Onlardan biri, kesinlikle kendisini öldürecek, ve böylece Baltık Denizi’nin ya da Atlantik’in ya da Karadeniz’in, yani sonunda tüm denizlerin derinliklerini boylayabilirdi, sonuçta hepsi tek bir denizdi ve derinliklerinde yosun ormanlarını barındırıyorlardı. Ya da en basit şekliyle yok olup giderdi. O kadar (s. 880) .

Ve en sonunda amacına ulaşır Reiter, siperlere yatmadığı için vurulmuştur. Askeri

hastanede kendisine üstün başarılarından dolayı haç madalyası verilmiş olsa da

boğazından da ateş aldığı için konuşamaz.

Archimboldi savaştan sonra Avrupa’nın çeşitli yerlerinde birlikte yaşadığı eşini

kaybettikten sonra, tanıdığı ve saygı duyduğu kendisinden daha yaşlı Fransız bir

yazara rastlar. Reiter’e “Avrupa’nın ortadan kaybolan yazarlarının sığındığı bir evden

bahsetti”ğinde (s. 1073) hemen görmek ister ancak birkaç gün kalınca buranın bir akıl

hastanesi olduğunu anlamakta gecikmez. Tanıdığı yazar kaçış çizgisi üzerinden

kurtuluşu akıl hastanesine yatmakta bulmuştur.

Archimboldi ‘nin ailesi ve kızkardeşi Lotte II. Dünya Savaşı’nın son günlerinde

evlerini terk etmek zorunda kalmış, batıya doğru ilerlemiştir. Lotte kendi evinden ve

sosyal ortamından uzaklaşınca zaman kavramını kaybeder, zamansız bir

zamandadır.

ve o zaman Lotte zamanın geçişini unuttu, günler gecelere benziyordu ve geceler günlere ve bazen günler ve geceler hiçbir şeye benzemiyordu, her şey kör eden parlaklıktaki flaşlardan ve ışıltıdan oluşan sürekli devam eden bir döngü, monoton bir continuum’du (s. 1085) .

Hitler’in öldüğü haberini radyodan alan kasabadakiler ağlarlar, görünmeyen kolektif

bir ses konuşuyordur sanki, bir gölge gibi.

artık o yok – dedi gölgeler – o artık öldü. – Bir asker gibi öldü – dedi gölgelerden biri – artık o yok (s. 1085) .

Toplu mezarları bile olmayan, I. Dünya Savaşı sırasında çok sayıdaki askerin,

kamplardaki canını kaybedenlerin, Santa Teresa’da cinayete maruz kalmış olan

kadınların sesleri, isimleri, artlarından ağlayanları, mezar taşları bile yoktur halbuki.

Roman yas için, kolektif hafızaya saygı için metin içinde bir yer ayırır. “Suçlarla İlgili

Page 106: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

98

Bölüm” hakkındaki yorumda da kadın cinayetlerinde yakınlarının öldüklerini bile bile

bilmediği, kimliğine ulaşılamayan durumlarla karşılaşıldığı, sadece cansız

bedenleriyle romanda yer aldıkları vurgulanır;

cinayetlerin sıkıntı verecek kadar tekrarı, öldürülen her bir kadının ortadan kaybolmuş olması, bulunduğunda da bize geriye kalan (en iyi şartlarla) bir isim olur. [...] Onların sesi için yer yoktur romanda; herhangi bir hikayenin de problemi budur (BLANCO VÁZQUEZ, 2011, s. 73) .

Ölüm, diğer deyişle organsız beden; yersiz yurtsuzlaşmanın, baskılardan,

çaresizlikten kaçışın şizofreniden geçerek, intihar duygulanırını aşarak geldiği

sınırdır, kırılmanın son noktasıdır Organsız beden ölümün modelidir (DELEUZE &

GUATTARI, 1972, s. 339) . Art arda sıralanan cansız kadın bedenlerindeki organların

parçalı adli tıptaki terimlerle yapılan duygulardan arınmış tarifleri organsız bedenler

olarak ortaya çıkar. Fate de annesi öldükten sonra kilisede yapılan törenden sonra

annesinin krematoryumda işleme alınarak küllere dönüşen bedeninin bulunduğu özel

vazo kendisine teslim edildiğinde (s. 301) annesinin evine götürür. Sonrasında nerede

olursa olsun hep onu düşünür, aklı vazoya gider, her bir kayıpla yaşanan acı ortak

hafızaya bağlanarak 1. Dünya Savaşı’ndaki ve Santa Teresa’daki gözardı edilen,

unutulmaya çalışılan toplu mezarlara saygı duruşuna dönüşür.

4.2.3. Kartografi ve Kalıp-Baskı

Rizomatik kitap özellikleri detaylandırılırken, kartografi ve kalıp-baskı

özellikleri de çokçeşitlilik ve bağlantılanma özelliklerinde olduğu gibi düşünürler

tarafından ayrılmadan, bir arada sunulmuştur. Kalıp-baskıda her tekrarın birbirinden

farklı özelliklerinin yeni açılımlara yeni boyutlara fırsat sunması öne çıkarken,

kartografinin de haritalandırma aşamasındaki pek çok giriş ve çıkışa izin veren, çok

farklı noktaları birbirine bağlayan yapısıyla farklı rotaları içinde barındırması biraraya

gelerek rizomatik özellikleri tamamlar. Düşünürler kartografik yapının

bağlantılanmaya izin verdiğini kısaca şu şekilde vurgularlar:

Haritanın ya da rizomun en önemli özelliklerinden biri birçok giriş çıkışının olmasıdır (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 19, "Introducción: rizoma", çeviri) .

Deleuze ve Guattari Kafka’nın Şato’sunu incelerken kapıları detaylandırmış oldukları

gibi, romanda da giriş ve çıkış için farklı kapıları olan oteller, şatolar, tüneller devamlı

tasvir edilir. Ayrıca iki ülke arasındaki yapay sınırların giriş ve çıkışlarına yakın

bölgede olmanın etkisi de dünyanın farklı yerlerindeki hikayelerde devamlı romana

yansır. Örneğin “Fate’le İlgili Bölüm”’de Amerikalı gazeteci Fate Santa Teresa’da

kaldığı otelin penceresinden baktığında sınırdaki iki ülkeyi ayıran yüksek telleri ve

Page 107: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

99

biraz ilerisinde de dört tane siyah kuşu gözlemler. Yaratılan yapay sınırlar insanlar

üzerinde baskı unsuru oluştururken, iki ülke arasında rahatlıkla seyreden doğadaki

kuşlar için sınır teşkil etmiyor, hiçbir şey bir şey ifade etmiyordur (s. 345) .

“Suçlarla İlgili Bölüm” ’de; Amerikalı dedektif Kessler eğitim vermek için geldiği

Santa Teresa’daki ilk gününde otelde internet bağlantısını sağladıktan sonra kimseye

görünmeden çıkıp Santa Teresa’nın gecekondu mahallelerinde ve endüstriyel

bölgelerinde keşif yapmak, şehrin görsel bir haritasını deneyimleyemek ister. Ancak

kimseye görünmeden çıkmak için otelin müşterilerinin bilmediği arka çıkış kapısını

önce temizlikçilere sonra da otelin restoranında çalışanlara sorarak bulur. Otelin

çalışanlar ve tedarikçiler için ayrı, müşterileri için ayrı giriş-çıkış kapıları, dış dünyaya

farklı bağlantıları vardır (s. 735) .

“Archimboldi’yle İlgili Bölüm” ’de; Hans Reiter II. Dünya Savaşı sırasında trenle

Normandiya’ya Fransa’daki Maginot Hattı’na doğru ilerlerken, Maginot Hattı’ndaki

yeraltı tünellerinde, gizli geçitlerinde kaybolan bir askerin arkadaşları buluncaya kadar

deneyimlediği kırılma noktasına kadar uzanan duyguların hikayesini dinler (s. 842) .

Yeraltı tünelleri hem yer üstü ile, hem de birbirleriyle rizomatik ağ yapısında farklı

noktalar üzerinden bağlantılıdır. Benzer çok girişli yapılar çatışma olmadan

geçirdikleri günler sonrasında Romanya’da bir şatoda da karşılarına çıkar. Romen ve

Alman kurmay subaylarının şatoyu ziyareti sırasında seçilen dört nöbetçi askerden

biri de Hans’tır. Şatonun çok farklı giriş ve çıkışlarının olduğu, Maginot Hattı tünelleri

gibi yer altında da farklı noktaları bağlantılayan gizli geçitlerinin olduğu gözlemlenir.

Misafirler önce kayalara kazınmış anıt mezarı ziyaret eder

demir çubuklardan oluşan silah kalkanları zamanla yıpranmış olsa da girişi engelleyen bir kapısı vardı. SS subayı, sanki şatonun sahibi gibi davranarak anahtarı cebinden çıkarır ve misafirleri içeri alır (s. 849) .

Kapı aynı ilk bölümde eleştirmen Pelletier’nin diğer eleştirmenlere Alpleri aşıp ziyarete

gittikleri Edwin Johns’un kaldığı Auguste Demarre Akıl Hastanesi’nin hoşgeldiniz

diyen ya da çıkışı engelleyen devasa siyah demir kapısı için yaptığı tarif gibidir (s.

118) , giriş-çıkışa izin verdiği gibi, kapılar aynı zamanda dışarıdan gelenler için ya da

çıkmak isteyeneler için engel de teşkil edebilir. Şatodaki dört koruma Kruse, Nietzke,

Wilke ve Reiter, boş odalardan birine geçerler ve Wilke “duvarlardaki taşı çıkararak

gizli geçişi ortaya çıkarır” (s. 862), ellerindeki fenerin ışığı ile dakikalarca yürüyerek,

taş merdivenlerden inip çıkarak, her on metrede bir ikiye ayrılan geçitte yön

duygularını kaybederler, ilerledikçe mahzende mi yoksa şatonun kulesinde mi

olduklarını anlamazlar. Şatodaki diğer odalara da bağlantılanan yeraltındaki gizli

Page 108: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

100

bölmelere ulaşırlar, kendileri görünmeden diğer odaları da mobil bir panoptikon gibi

gözlemleyebilirler.

Sadece şato, otel, hastane gibi yapıların farklı girişleri ve yeraltı geçitleri ile

sınırlı kalmayan kartografik bağlantılar, anlatılan şehirlerin labirent yapısı ile de öne

çıkar. Fransız düşünürlerin rizomatik mekanlarla ilgili tanımları;

Rizomatik tipteki pürüzsüz düzlemlerin önemli bir özelliği olan çeşitlilik, farklı yönlerdeki çoksesliliğin kartografisini oluşturur (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 386, "1227- Tratado de nomadología: máquina de la guerra", çeviri)

dünyanın farklı yerlerinden, kültürlerinden gelen birçok kişinin yerel aksanlarıyla

İngilizce konuştuğu, birçok kültürün bir arada harmanlandığı rizomatik mekan olan

Londra’nın labirent şeklindeki kartografik yapısı da bu özelliğini güçlendirir.

Londra’nın haritası birçok farklı giriş ve çıkış noktası ile edebiyat tarihindeki

yazar ve şairler tarafından labirente benzetilir.

Labirent etimolojik olarak çokluğa açılır, çünkü birçok katmanı kıvrımı (pliegue) (DELEUZE, 1988, s. 11, çeviri)

vardır. Espinoza, Pelletier ve Norton taksi ile Londra’da ilerlerken, bir “labirent olan

Londra, konumlarını kaybetmelerine neden olur”, Espinoza Pakistanlı taksi şoförünün

Londra’yı labirente benzeterek “Borges’ten alıntı yaptığını” söyleyince diğer

eleştirmenler Dickens ve Stevenson’ın da benzer kinayeyi kulanarak Londra’yı

tanımladığını vurgularlar (s. 102) . Haritalar başlı başına birçok giriş ve çıkışı ile

labirent gibidir, birçok yönde ilerleyen farklı bağlantıları ile rizom yapısındadır, çoklu

yöndeki bağlantılar Londra gibi heterojen, çok çeşitli nüfusa sahip bölgelerde kaotik

bir ortam yaratır. Sadece kültürel anlamda değil, her türlü zorluk yaşayan engelliler

için de; Londra’nın yollarının bir yerden diğerine ulaşım için uygunluğu, rotalarındaki

bağlantı gücünün yüksek olması vurgulanır. Tekerlekli sandalyeye bağımlı İtalyan

eleştirmen Morini; Turin’den gelip Londra’da müzeleri parkları rahatlıkla gezdiğini

belirtir;

tekerlekli sandalyeliler için Turin çok engelleri olan bir şehirken, Londra’da engelliler düşünülerek yapılmış en ücra köşelere kadar bağlantılanan rotalar (s. 136)

engelsiz bir ulaşım sağlar.

Romanın Meksika kuzey sınırında kültürlerarası iletişime açık gizemli mekanı

Santa Teresa, labirent şeklinde bağlantılanan cadde ve sokakları ile merkezi bir geçiş

bölgesidir. “Fate’le İlgili Bölüm” ‘de Amerikalı gazeteci Fate boks maçını seyrettikten

sonra, Amalfitano’nun kızı Rosa’nın da bulunduğu grupla video kiralama mağazası

sahibinin evine gider. Evin farklı giriş ve çıkışlara izin veren birden çok kapısı vardır,

Page 109: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

101

belki de bir polis baskını anında kaçmak için planlanan arka kapı, evin koridorlarının

bölünerek oluşturduğu rizomatik yapısına katkıda bulunur. Evden Santa Teresa’nın

sokaklarına doğru arabayla uzaklaşırlarken şehrin yollarında önce kaybolurlar

ne Rosa’nın ne de Fate’in bilmediği, labirente benzeyen sokaklarında şehrin merkezine doğru onları götürecek bir caddeyi ararlar (s. 410) .

Ancak yerel plakalı arabaları ve sınır geçişi yapan tırları gördükten sonra merkeze

doğru rahatça ilerlerler.

Ulaşım araçları hava, deniz ve karada bir noktadan diğerine bağlantılanarak

yarattıkları kartografi ile mekansal sınırların aşılmasını, karakterlerin biraraya

gelmesini sağlar. İlk bölümde Sırp bir eleştirmenin Archimboldi ile karşılaştıkları

kuzeydeki bir okuma gününe katılan kadının ağzından anlattığı Buenos Aires’te geçen

hikayede anlatılmış olan tek bir limandan dünyanın dört bir yanına et taşıyan gemilerle

kurulan bağlantılar gibi, Santa Teresa’yı merkez alarak geçen kamyonlar, tırlar,

planörler ve diğer ulaşım araçları da sınırdaki ticari, ekonomik, mekansal

bağlantısallığı sağlar:

Çölleri aşan uyuşturucu kamyonları vardı. Santa Teresa’daki motosikletlilerin motor yarışları için kullandığı yerde, tüm dünyaya dehşet saçmaya hazır yerli dini ruhlar gibi çöl seviyesinde uçan Cesna planörleri vardı. (s. 649) .

“Suçlarla İlgili Bölüm” ‘de kilisenin temizlik işlerine yardımcı olan üniversite

öğrencilerinin ve dini çalışanlarının kaldığı bina ve kiliseyi dua etmek için ziyaret

edenlere ayrılan bölmeler gibi Santa Teresa’daki kiliselerde çok farklı kapı, giriş ve

geçiş yollarının olduğu da gözlemlenir. Kilisenin çalışanlarının kaldıkları yerin,

kiliseyle ara geçişler üzerinden rektörlüğe açılan bağlantıları vardır. Ayrıca devrim

döneminde ve Cristero Savaşı100 sırasında din adamlarının kullanması için yer altında

gizli bir kaçış yolu olduğu da söylenir. İçeriye habersiz geçişleri önlemek için kapalı

ve kontrollü yapıdaki binalarda, gerektiğinde gizli dış bağlantıların kullanılması mimari

içerikteki rizomatik bağlantıların da önemli göstergesi olarak ortaya çıkar (s. 462) .

Aynı birbirine bağlantılanan tünellerin, yolların yapısında olduğu gibi, parçalı

anlatım yöntemiyle, katmanlanarak farklı noktalara ilerleyerek romanın rotalarını

devamlı değiştiren Bolaño, karakterin bir anısından geçip onun içindeki farklı kişlerin

anıları içinde hikayeleri sarmalar, roman akışına yepyeni boyutlar katarak, bambaşka

duyguları harekete geçirerek ilerler.

100 1917 Meksika Anayasası’ndaki laik maddeler üzerine 1926-1929 yılları arasında çıkan çatışmalar

Page 110: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

102

Amsterdam’daki edebiyat toplantısından sonra bir yemekte Suabyalı bir yazar

Archimboldi ile ilgili bir anısını anlatırken,” gençliğinde okuma programına katılan

Frizyalı bir öğretmenin Buenos Aires’in 1927-1928 yıllarında yaşadığı dehşet

görüntülü bir anısını aktarır. Uzun gemi yolculuğu sonrasında limana vardıklarında

kendini iyi hissetmeyen kadın kamarasından dışarı hava almaya çıkınca; limandaki

karıncalar misali hareket eden göçmen işçiler tarafından tonlarca et yığınının yüzlerce

gemiye taşındığı dehşet görüntüsüyle karşılaşınca ne mide bulantısı, ne başağrısı,

ne de yorgunluk gibi hislerini hatırlar, tüm duyuları birbirine karışır, bir kırılma anı

yaşar. Kesilmiş binlerce hayvanın dehşet görüntüsü kabus gibi üzerine çöker, kişisel

duygularını, acısını kökünden silip atar, kendinden insanlığından uzaklaştırır.

Avrupa’ya büyükbaş hayvan eti taşımacılığı için buzlukları olan gemilerin limana

gelirken ve uzaklaşırken çizdikleri kartografik görüntüleri

yüzlerce geminin boş olarak gelip tonlarca etle yüklenerek dünyanın birçok yerine doğru limandan ayrılışı (s. 36)

gözünün önünden gitmez. Alman savaş kampları ve Santa Teresa kadın cinayetleri

öncesinde Buenos Aires limanında karşılaşılan dehşet vahası101, limanda devamlı

gidip gelen gemilerlerle kartografik bir yapıda dünyanın diğer kıtalarındaki limanlarla

bağlantılanır,

Deleuze ve Guattari de rizomatik kartografik özelliği açıklarken, doğada

hayvanların izlediği rotaların görüntüsü üzerinden somutlaştırır. Sürülerin bir arada

mevsimsel göçleriyle birlikte karıncaların, arıların rotalarından oluşan kartografiyi

değerlendirir. Kuşların sonu gelmeyen günbatımı dansından da, hayran olunacak hiç

bir hiyerarşi olmadan oluşturdukları kaos içindeki düzeniyle çoklu armonik

organizasyon olarak bahseder. Tek yönde ilerleyen düz bir yazı gibi, ya da sabit bir

ağaç gibi değildir. Çoklu boyutlara bağlantılanan bütünsel bir coğrafya yaratılır

(DELEUZE & GUATTARI, 1972, s. 195) . Karıncalar, leylekler, farklı hayvan sürüleri,

günbatımını selamlayan kuşların dansında olduğu gibi karmaşanın içinde

birbirlerinden etkilenerek oluşturdukları içgüdüsel bir düzenle, bilinmeyen bir

koreografi üzerinden hareket ederler. Romanda da birçok yerde karıncavari

hareketler, zigzag rotalar öne çıkar. Londra’da üç eleştirmenin gittiği küçük barda, tek

çalışanı olan bar sahibi etraflarında ordan oraya “karıncalara benzeyen” bir rotadaki

hızlı hareketlerle onlara hizmet eder (s. 118) . Barda barmenin hareketlerini

101 Farklı azınlıkların hayvanlar, kadınlar, Yahudiler, Afrika kökenliler, yerliler, Avrupa’daki göçmenler olarak yaşadıkları zorluklarla, dehşetle romanda hikayelere yansır.

Page 111: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

103

gözlemleyen Pelletier, İsviçre’nin Alpleri’nde taksi ile zigzaklar yaparak ilerledikleri ruh

ve sinir hastalıkları merkezinde Edwin Johns’a yaptıkları ziyareti hatırlar. Buenos

Aires limanındaki etleri taşıyanların karıncalar gibi rotalar çizen hareketleri, bar

sahibinin elbiseleri asarken yaptığı karıncavari rotalar aynı Alpleri zigzaklar çizerek

aştıkları rotalar gibi herhangi bir noktadan farklı bir noktaya bağlantılanmayı sağlayan

çoklu bir kartografi oluşturur.

Benzer hareketlerin tekrarı gibi gözlense de her bir rota kendi içinde farklılıklar

içerir. Müzikte, şiirde, dansta da karşılaşılan roman içindeki tekrarlar rizomatik yapının

kalıp-baskı özelliğini vurgular ancak referans alınan birebir aslının aynı olan seri

üretimdeki kopyası gibi değil, daha önce karşılaşılmış olanın yenilenmesi, yeniden

farklı bir boyutta gündeme gelmesidir. Anlatımda yapılan çoklu tekrarlar kelimelerin

kendi anlamından uzaklaşmasına neden olabilir, anlamsızlaştırabilir, bazen de her bir

tekrarın kullanımı, uygulaması farklı bir anlam içerebilir.

Eleştrimenler Pelletier ve Espinoza, Norton’la ilgili paralel ilişkilerinin üzerine

yaptıkları uluslararası telefon görüşmesi sırasında ana konudan kaçarken, belli

kelimeleri birçok kez tekrar ederler. Görüşmelerinin ilk yirmi dakikasında kader

kelimesini 10 kez, arkadaşlık kelimesini 24 kez, Liz Norton’un ismini 50 kez

kullanırlar. Paris kelimesini yedi kere, Madrid’i sekiz kere, aşk kelimesini de her biri

birer kez kullanır. Aslında ana konuya girmek istemedikleri için yaptıkları yaratıcı

düşünceden uzak kelime tekrarlarından sonra, kontrolü bırakıp karşılıklı anlattıkları

Almanca fıkralara gülerken telefondaki sesleriyle Madrid ve Fransa arasında

sarmalanırlar (s. 61) .

Kelimelerin tekrarından oluşan etkiye benzer şekilde, ardışık olarak

tekrarlanan görseller de birbiri ile geçişerek, gözün algılamasını etkiler, göz

yanılmasına neden olur. Amalfitano, kızının arkadaşları ile evinde sinema

filmlerindeki hareketin ilk adımlarını sağlayan göz yanılsaması üzerine konuşurken,

biraraya gelen çok farklı sabit görselin hızla ardışık olarak geçişinin, gözü yanıltacak

bir görüntüye dönüşebildiğinden bahseder. XIX. yüzyılda Belçikalı matematikçi

Plateau’nun art arda hızlıca gösterilen resimlerin göz retinasını yanıltarak, hareket

eden bir görüntü vermesini sağlayan zeotropo etkisini bulduğunu, buna örnek olarak

da bir diskin bir yüzünde gülümseyen bir palyaço, diğer yüzünde hapishane

parmaklıkları çizili iken hızla döndürüldüğünde hapishanede mutlu bir palyaço

görüntüsü olarak algılandığını, kendini oluşturan parçalardan uzak, bambaşka bir

anlama uzanan bir düzenleme olarak örneklenir (s. 421-422) .

Page 112: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

104

Kalıp-baskı tekrarı, aslından örnek alsa da, birebir kopyadan ayırılır, ortaya

çıkanın kendine has farklılıkları vardır. Belgrad’ta Sırp bir eleştirmenin seyahat biletleri

üzerinden izini sürdüğü Archimboldi ile ilgili yazdığı bir makale; belgelerin

kopyalanarak makaleye yansıtılması dışında, herhangi bir ilave görüş, duygu, ya da

artı bir değer katmadığı için romanda eleştirilir. Bir faks gibi ya da fotokopi gibi

belgelerin bir araya getirildiği ve hiçbir yorum, yenilik katmadan yazılmış olduğu, yanlı

ya da yansız hiçbir eleştirel özellik taşımadığı için olumsuz bulunur (s. 81-82) . Hiçbir

yaratıcılık dahil edilmemiş, sadece kopyalanmıştır, kalıp-baskı özelliğindeki

gelişmeye açık farklılıklar gözlenmez.

Üç eleştirmenin Alman yazar Archimboldi’yi aramak için geldikleri Santa

Teresa‘da kaldıkları Mexico Oteli’nde tuttukları odalar kalıp-baskı özellikleri gösterir.

üç oda da aynıdır, fakat gerçekte onları farklılaştıran ufak tefek işaretler vardır (s. 149) .

Espinoza’nın odasında Güney Amerika bozkırlarına adını veren pampalarda ata

binen gauchoların resmi, Pelletier’nin banyosunda kırık bir klozet ve Norton’un

odasında birbirine karşı konuşlanmış iki büyük ayna vardır. Aynı aynalı odayı yıllar

sonra Esquivel Plata da kullanacaktır (s. 776) , benzer yansımalar tekrarlarla

hatırlatılsa da karakterler birebir aynı deneyimi yaşamazlar.

Norton’un odasında gördüğü rüyada odasındaki iki aynanın görselinde

duygudan duyguya geçişini görmesi aktarılır

Norton’un odasında bir yerine iki ayna vardır. Biri diğer odalarda olduğu gibi kapının yanında, ikincisi caddeye bakan pencerenin yanındaki duvarda öyle bir şekilde yer alır ki, belli bir noktada yakalanan bakış açısı ile her iki ayna birbirini yansıttır (s. 149) .

Aynalar birbirini yansıtacak şekilde bir açı oluşturduklarında tekrar eden karşılıklı

görüntüler sonsuzluğa kadar kalıp baskı gibi iç içe ilerler. Fakat Norton’un

rüyasındaki; karşısındaki aynada yansımasını gördüğü kendisine benzeyen kadın,

kendinden farklı hareket eder, kırılma anını yaşayan delilik belirtileri gösteren farklı

yüz ifadeleri ve bağlacının ardışık kullanımıyla bir arada gözlemlenir.:

Ve sonra [...] Ve sonra kadın ona gülerek döner ve yüzü endişeli bir hal alır ve ifadesiz ve sonra gergin ve sonra kabullenmiş bir hal alır ve sonra delilik belirtileri gösteren tüm ifadeleri takınır ve her seferinde de gülerek (s. 155) .

“Suçlarla İlgili Bölüm” ’de aynı otelin aynı odasında kalan milletvekili Esquivel Plata,

Norton’un rüyasında gördüğü görüntüyü yakalamaya çalışır. Yani odadaki birbirini

yansıtan iki aynanın her ikisinde de kendi görüntüsünü görebilmek için sabahın beşine

kadar durduğu noktayı ayarlamaya çalışsa da başaramaz. Romanın farklı

bölümlerinde rizomatik romanın kalıp-baskı özelliğini de gösteren tekrar eden içerikler

Page 113: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

105

üzerinden, otelin aynı odasında farklı zamanlarda kalan iki karakterin rüyada ve

kurgudaki görsel anlatımı kalıp-baskı özelliği ile birbirine bağlantılanır. Milletvekili

Esquivel Plata’nın arkadaşı Kelly kaybolduktan sonra araştırma yapmak üzere gittiği

Santa Teresa’daki Meksika Oteli’nde kaldığı:

Odada iki ayna olduğu dikkatimi çekmişti. Bir tanesi uzakta ve diğeri kapının yanında ve birbirini yansıtmıyorlardı. Fakat birisi belli bir noktada durduğu zaman aynalardan birinden diğerini görebilirdi. Ancak aynı zamanda kendisini bir türlü göremiyordu (s. 776) .

“Eleştirmenlerle İlgili Bölüm” ‘de İngiliz eleştirmen Norton, Meksika’dan

ayrıldıktan sonra; duygusal ilişki yaşamış olduğu İspanyol ve Fransız eleştirmenin her

ikisine de birbirine benzer elektronik mesajlar gönderir. İki eleştirmen mesajlarını

karşılaştırdıklarında ;

Neredeyse birbirinden bir farkları yok(tur) (s. 185) .

Ufak tefek farkları, keskin dönüşleriyle kişiselleştirilmiş olsa da “aynı uçuruma açılan”

tek bir mesaj gibidir (s. 187) . Mesajında yaşadığı kırılma anını dile getirirken; birden

Santa Teresa’ye geri dönmek istediği anlarda, yıkıcı içgüdüleri ona yaşadığı evi ateşe

vermesini, üniversiteye tekrar dönmemesini ve avareler gibi sokaklarda bir hayat

sürmesini söylese de İngiltere’de bunun ne kadar zor olduğunun farkına vardığını

yazar (s. 192) .

Fransız ve İspanyol eleştirmenler, Santa Teresa’da üniversite öğrencilerine

verdikleri sunum sonrasında, birkaç ilgili öğrenci ile gittikleri barda; öğrencilerden

birinin kötü bir Fransızca ile Santa Teresa’da yaşanan cinayetten bahsederken 93-94

yıllarından sonra yaşanan kadın cinayetlerinin sayısının ikiyüz elli, üçyüzü geçtiğini

söylediğini hatırlarlar. Dehşete ait verilen bilgi öğrencilerden biri üzerinden serbest

dolaylı anlatıma ulaşır ve kalıp baskı tekrarın yaşandığı cinayetleri haber verir:

Birisi, çocuklardan biri, bulaşıcı cinayet virüsünden bahsetmiştir. Birisi kopyacı katillerden bahsetmiştir (s. 182) .

Sahibi bilinmeyen sesler, kolektif sesin, öznesini yitirmiş olan seslerin yansıması

olarak duyulur. Anlatıda kolektif bir ses duyulurken, tekrarlar, bulaşıcı bağlantılar, ufak

farklarla da olsa birbirini tekrar eden kalıp-baskılar sesin sarmalanarak biraraya

gelmesini, güçlenerek daha etkili olmasını sağlar.

* * *

Page 114: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

106

Kafka’nın özneyi geri plana alıp kolektif bir dilde yaptığı minör edebiyatın102

içerikle birlikte dışa vurumun ifade şeklinin önemli olduğu durumlar, öznellikten uzak

seslerin kullanımı romanda tekrar eder. Bir ses konuşur, bazen sesler, birisidir

söyleyen ya da kimin söylediği belli değildir. Kırılma anını yaşayan karakterler, baskı

altında olan, telepatik güçleri yüksek karakterlerin bağlantılandıkları, şizofrenik etki

altındaki hastaların duydukları sesler, romanın içinde kalıp-baskı tekrarları ile

yaşanan dehşet ile ilgili bilgiler aktarmayı sürdüren sesler vardır. İspanyol eleştirmen

Espinoza’nın kendini kaybettiği organsız bedene dönüştüğü kırılma anlarında

duyduğu sesler

anlamsız kelimeler, deşifre edilemeyen, kendisinin mi karşısındaki Meksikalı kızın mi dile getirdiği belli olmayan cümleler [...] uzaktan bir çığlık, inleme duydu [...] duvar yazılarını harf harf okuyordu sanki sessiz okumayı bilmiyor gibi (s. 115-116) .

Anlatımda sadece karakterlerin sesi yoktur, nereden geldiği bilinmeyen

seslere romanda yer verilir. Eleştirmenler Meksika ziyaretleri sırasında kaldıkları

Santa Teresa’daki otel odalarında gördükleri rüyaların anlatımında, rüyada farklı

köklerden gelen seslerin virütik yapıda çoğalarak kolektif sese dönüştüğü

deneyimlenir. Espinoza odasındaki çöl resminde ata binenlerin çok farklı bir hızla

hareket ettiğini gözlemler, antatıdaki öznellik tamamen yok olur, serbest dolaylı

anlatıya geçilir, konuşan sesin tek bir sahibi yoktur, karakter sesin karşısında

edilgendir, öznenin çokluktan çıktığı n-1 yapısına ulaşılır, konuşan çok çeşitli

bilinmeyene bağlantılanır, yepyeni boyutlara uzanarak çokseslilik örneği teşkil eder:

Ve sonra sesler vardır Espinoza’nın duyduğu. Zorlukla duyulabilen sesler, ilk başta ses parçaları, çöl üzerine düşen meteor parçaları gibi kısa inlemeler, sonrasında odaya ve rüyaya düşen. Hızlı, çabucak. Tablonun garip havasına açılan sanki ölü bir bedenin ortasındaki virütik köklerden gelen kelimeler. Bizim kültürümüz, dedi bir ses. Bizim özgürlüğümüz (s.153,154) .

“Suçlarla İlgili Bölüm”’de 1976 yılında en küçük María Expósito, bu soyadının

yetimlere verilen bir soyadı olduğunu iki üniversite öğrencisinden öğrenir ve büyük

büyük anneanelerinden beri süregelen kalıp-baskı tekrar eden isim yapısına son

vererek, doğan oğluna Olegario Cura Expósito adını koyar (s. 692-698) Lalo Cura

(Olegario Cura)’nın geçmişi ile ilgili ve öznellikten uzaklaşarak bilinmeyen seslerden

anlatılan hikayede altı nesil geriye 1865’lere gidilir

Lalo Cura ailesinin geçmişi ile ilgili sesler duyar ya da hatırlar (s. 693)

102 Kuramsal bölümde 16. sayfada özellikler detaylandırılmıştır.

Page 115: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

107

Beş nesil boyunca ailedeki her kız çocuğu rizomanın kalıp-baskı özelliğine uyan tekrar

bir yapıda on beş yaşını geçince başından geçen talihsiz bir olay ile hamile kalarak

çocuk sahibi olur, ancak her seferinde evlilik ve doğum öncesinde baba bir şekilde

kaybolur, kaçar, savaşta ölür, uzaklaşır ya da geri dönmez. Altı nesil devam eden bu

döngüde kız çocuklarının hepsine öksüz anlamına gelen soyisimle María Expósito

Expósito adı konur. Erkek egemen yapıdaki makro-politikadan etkilenerek yüz yılı

aşkın şekilde devam eden isimsiz karakterlerin benzer hatalarıyla tekrar eden

hikayenin bir yerinde anonim olarak dönmesi gözlemlenirken; Deleuze ve Guattari’nin

mikro-politika’nın etkileşimi ile içsel bir değişimin ivmesiyle döngünün bir noktada

kırılması gözlemlenir (BEJARANO, 2010, s. 37) . Lalo Cura’nın aile geçmişi

üzerindeki bu hikaye anlatılırken, minör edebiyat anlatı dilindeki gibi öznenin geri

plana gittiği gözlenir, anlatım dili öznellikten uzaklaşarak bir ses ya da seslere bırakılır

ve birçok bakış açısından anlatılır:

Lalo Cura ailesinin geçmiş hikayesini kendisine aktaran bir ses duyar ya da hatırlar [...] Yetim kız çocuğu, ilk olan, der ses ya da birbiri ardına konuşan sesler, doğum anında ateşlenerek ölür ve bebek evin bir emtiası gibi büyür. [...] Kendi neslinin ilkiydi, der ses ya da sesler, okuma yazmayı öğrenme konusunda. [...] Ve Lalo dört yaşındayken diğer yaşlı olan, en çocuksu olan ölür, ve ondört yaşına basınca Rafael Expósito’nun kızkardeşi hayatını kaybeder, dedi ses ya da sesler. Ve Pedro Negrete onu Pedro Rengifo’nun emrinde çalışmak üzere bulmaya geldiğinde, büyük anneanne Expósito ve annesi kalırlar (s. 693-698) .

Öznellikten uzaklaşan anlatım yapısında tekrar eden “ve bağlacı”nın kullanımı, Santa

Teresa polis ekibi arasında gece nöbeti sonrasındaki kahvaltıda, kadınları

küçümseyen kısa, seviyesiz ve soğuk şakalardan oluşan ardışık ve benzer nitelikteki

kalıp-baskı yapıdaki sorularda gözlemlenir. Anlatıcı önce soruyu sorup ardından

kadınları küçümseyen, seviyesi düşük içerikli cevabını verir, ardından benzer yeni bir

tane daha sorar.

Ve soğuk şakalar yapılırdı [...] Ve çoğunluğunu kadınlarla ilgili olanlar oluştururdu. [...] Ve ilkini anlatan devam ederdi. [...] Ve şakayı anlatan derdi ki: [...] Ve cevap: [...] Ve sonra biri gülerdi [...] Ve bir tane daha: [...] Ve diğeri: [...] Ve daha hararetlisi: [...] Ve daha da hararetlisi: [...] Ve benzer bir tane daha: [...] Ve bir tane farklı özellikte: [...] Ve sonra adli komiser gülerdi [...] Ve yorulmak bilmeyen González devam ederdi: [...] Ve: [...] Ve: [...] Ve: [...] Ve: [...] Ve eğer birisi tepki gösterirse [...] Ve devam ederdi [...] Ve: [...] Ve: [...] Ve: [...] Ve: [...] Ve: [...] Ve tekrarlar? (s. 689-691) .

“Suçlarla İlgili Bölüm” ’de Santa Teresa’da üç yıl boyunca tekrar edercesine

benzer özellikler gösteren, cansız bedenleri bulunmuş olan 109 kadın cinayetinin adli

tıp raporlarındaki ve adli polis raporlarındaki detayları tıbbi ya da polisiye bir dille,

gazetecilik dili olarak da adlandırılabilecek duygu ve yorum katmadan, öznellikten

uzak olarak olaya ait fiziksel detayların verildiği bilgiler ardışık olarak sıralanır. Kimliği

Page 116: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

108

bulunan ya da meçhul kalan, farklı yaş gruplarına ait cansız bedenlerin, ailevi ya da

kıskançlık nedeniyle yaşananlar dışında, maruz kaldıkları seri kadın cinayetleri

birbirinin tekrarı gibidir. Kaçırıldıktan sonra, işkence ve tecavüze uğrayıp boğularak

öldürülürler ve Santa Teresa’nın tenha bölgelerinde yol kenarına bırakılırlar.

Amerika’dan gelen FBI eski ajanı dedektif Kesler için düzenlenen hoş geldin

yemeğinde, cinayetlerden zanlı olarak Klaus Haas ve bağlantısı olduğu düşünülen

Bisontes çetesininin hapishanede olduğu bilgisi verilir. Katılımcılardan bir yargıç,

dedektif Kessler’e ardışık cinayetlerde seri cinayet özelliği bulgusu görüp görmediği

sorulur:

taklit eden katillerle ilgili ne düşündüğünü sorar. Kessler konsolos Conan Mitchell kendisine kopya-baskı (copycat) diye fısıldayıncaya kadar tam olarak soruyu anlamaz (s. 742) .

“Archimboldi’yle İlgili Bölüm” ’de Barones Von Zumpe kuzeninin babası,

eniştesi Halder’in yaptığı resimlerin özelliklerini sorduğunda babası ona bakarak;

sadece ölmüş kadın resimleri der. Halamın resimleri mi? Hayır der babam, diğer kadınlar, hepsi ölmüş (s. 853) .

Baronesin eniştesinin yaptığı resimlerin teması “Suçlarla İlgili Bölüm” ’deki Santa

Teresa’da tekrar eden öldürülerek yol kenarına atılmış kadın bedenlerini çağrıştırır,

Alman ressamın leit motiv olarak seçtiği konu, sonraki yıllarda karşılaşılacak olan

kadın cinayetlerinin öngörüsü gibidir (CANDIA CÁCERES, 2014, s. 182) . İki bölüm

arasındaki bağlantılanma, yaratılan duyguyu güçlendiren hatırlatıcı tekrarlarla,

Deleuze ve Guattari’nin ritonello adını verdiği şekilde kalıp-baskı olarak duyguları

tetikleyecek şekilde tekrar ortaya çıkar.

“Archimboldi’yle İlgili Bölüm” ’de gizemli yazarın Olivetti makinesi ile yazma

hızı İngeburg’a çocukluğundaki Dorothea adlı bir sekreter ve ekibinde çalışan altmış

üzerinde daktilo yazıcısının dört sıra halinde toplu yazı yazdıkları ofisi, ve tekrar eden

daktilo seslerinin ritmik yapısını hatırlatır

Her bir sekreter farklı içerikli bir doküman yazsa da, dedi Ingeburg Archimboldi’ye, bütün yazı makinelerinin çıkardığı o ses sanki bir kaynaktan geliyor gibiydi ya da hepsinin yazma hızı aynıymış gibiydi. Tek bir tane [...] İşte o anda müziğin her şeyin içinde olabileceğini anladım dedi İngeburg Archimboldi’ye (s. 1032,1034) .

Daktilo yazanların herbirinin yazdığı metin farklı olsa da, biraraya gelerek

oluşturdukları çok sesli melodik ritm tekrarı, müziğin yaşanan deneyimlere faklı bir

boyut katan gücünü yansıtır.

Page 117: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

109

4.2.4. Pürüzsüz Düzlemdeki Göçebelik

Romandaki karakterler rizomatik romanda yaratıcılığa açılan

yersizyurtsuzlaşma süreciyle kazanılan göçebe özellikleri ile, maddi hırslardan uzak,

alışkanlıklarının motonluğundan arınmış avare (vagabundo) ve yalnız gezgindirler.

Romanın ilk bölümünde göçebe ruhlu eleştirmenler seminerlerden kongrelere

Avrupanın dört bir yanına seyahat ederken birbirleriyle yolları kesişir ve eserleri

üzerinde çalıştıkları gizemli Alman yazar Archimboldi’nin izini sürmek için birlikte

Meksika’yı kadar uzanırlar. Üç eleştirmen Santa Teresa’nın güneyinden merkezine

doğru girdikleri zaman:

şehri, sanki en ufak bir işaretle hemen hareket etmeye, oradan uzaklaşmaya hazır bir göçmen kampı ya da çingene kampına benzetirler (s. 149) .

Mevcut ortamında bir yabancı gibi olma, uzakta olma, yersizyurtsuzlaşma

hissi, bulunduğu yere ait olmama, nerede olursa olsun farklı bir yere ait hissetme

haliyle roman boyunca birçok karakterde tüm bölümlerde karşılaşılır.

İlk üç bölümde yer alan ve Bolaño’nun yaşadığı coğrafik mekanları aynı sırayla

deneyimlemiş olan Amalfitano ne doğum yeri Şili’ye, ne uzun yıllar yaşadığı yer olan

Barselona’ya, ne de son yerleştiği yer olan Meksika’ya bağlı hisseder (BOLOGNESE,

2017, s. 78) . Şilili felsefe uzmanı Amalfitano, eşi Lola gibi göçebe bir ruha sahiptir,

uzun süre Barselona’da yaşayıp üniversitede çalıştıktan sonra neden Santa

Teresa’da olduğunu net olarak açıklayamaz. Üç eleştirmen onun Santa Teresa’nın

ortalama görüntüsüne uyum sağladığını düşünürler, “olmayan bir üniversitenin103

olmayan bir akademisyeni gibi“ ’dir (s. 152) . Amalfitano’yu terkeden İspanyol eşi Lola

da İspanya’nın kuzeydoğusunda San Sebastian’a yakın bir yerdeki ruh hastalıkları

hastanesinde kalan İspanyol şairin izinden Imma adlı arkadaşıyla minyatür sırt

çantalarıyla otostopla seyahat edecekleri, çadırlarda kalacakları yollara düşer,

Pamplona, Zaragoza, San Sebastian, Bayona, Pau, Lourdes, Paris rotasında yedi yıl

arzularının peşinde uzaklaşarak eve dönmeden ilerler.

“Fate’le İlgili Bölüm” ‘de New York’ta gazete’de çalışan Oscar Fate’ten; bir

boks maçıyla ilgili röportaj yapmak üzere Santa Teresa’ya gelmeden önce, Detroit’de

Kara Panterler’in kurucularından Barry Seamen’ın röportajını yapar. Seamen

ABD’deki farklı cezaevleri de dahil olmak üzere, Cezayir’den Çin’e kadar gezgin bir

103 Bolaño, mobil bir akademik deneyimin arayışında olur, tek bir binanın sınırları içinde kalmayan, çoklu coğrafyaları, disiplinleri sarmalayan bilinmeyen bir üniversite arayışındadır, bu düşüncesi şiir kitabına verdiği Universidad Desconocida adına da yansır.

Page 118: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

110

ruh haliyle dolaşmıştır (s. 314) . Gizemli yazar Archimboldi de 1. Dünya Savaşı’nda

savaş rüzgarları ile Almanya’dan başladığı seyahatinde Rusya‘daki bozkırlara kadar

ilerler, savaş sonrasında da devamlı bulunduğu yeri değiştirir. Yerlerini yurtlarını

değiştiren karakterler, iş, savaş, seyahat nedeniyle dünyanın dört bir yanına,

denizlerine seyahat eder, çok farklı kültürlerle yüzleşirler

Göçebe gerektiğinde bir noktadan diğerine rahatlıkla gider, ama bu bulunduğu

ortamdaki baskılardan uzaklaşmak için sadece fiziksel olarak yaptığı mekansal bir

değişiklik değildir, önemli olan alışkanlıklarından sıyrılabilmek, düşünce yapısıyla

baskıların etkisinden kurtulmayı başarmaktır .

Göçebe giden değildir, gitmek istemez, ormanın sınırladığı pürüzsüz düzlem tarafından tetiklenir ormanın barınmadığı, bozkır veya çölün geliştiği ve göçebeliğin bir meydan okumaya cevap gibi bulunduğu [...] Göçebe beklemeyi bilir, sonsuz bir sabrı vardır. Hareketsizlik ve hız, çoklu ses karmaşası ve tortu ‘durağan süreç’ (DELEUZE & GUATTARI, 1980, s. 384-385, "1227- Tratado de nomadoloogía: la máquina de guerra", çeviri) .

ki bu ruh halinin iki önemli dev boyutlu Alman karakterleri olan Archimboldi ve Klaus

Haas’ın donuk ve bomboş ifadesizce bakan mavi gözlerine yansıdığı vurgulanır.

Gazetecilik yapan Fate, boks karşılaşması için geldiği Santa Teresa’da cinayetler

üzerine en baş şüpheli ile röportaj yapacak kişiyle karşılaşır ve şüphelinin dosyasını

inceler. “Suçlarla İlgili Bölüm” ’de kadın cinayetlerinin zanlısı olarak hapiste olan Klaus

Haas Alman Federal Cumhuriyeti’nde 1955’te doğmuş, 1980’de ABD‘ye göç edip

vatandaşlığını almış olsa da, 1990 yılında Meksika’da yaşamaya başlamıştır (s. 598)

. Dosyadaki resimlerinde cezaevinde olmaktan rahatsız ya da kızgınmış gibi görünen

bir ifadesi yoktur, sanki hayalperest, hayal dünyasında yaşayan biri gibi sakin bir

ifadesi vardır, gözleri kör gibidir (s. 380), amcası da aynı ifadesi olmayan bir ifadeye

sahiptir; Cerdo Meksika’da Archimboldi’yle görüşen tek kişi olarak, eleştirmen

Norton’a yazarın mavi gözlerinin ifadesiz, kör gibi bakışları olduğunu vurgular. (s. 168)

. Her ikisinin de bakışları bulundukları yerde değil de sanki hayal dünyansında, farklı

bir yerdedir.

“Suçlarla İlgili Bölüm” ‘de öngörüleri ile televizyon programlarına konuk olan,

eşi öldükten sonra göçebe hayvan satıcılığı işini devralarak kasaba kasaba dolaşan

Florita Almada; eğitim görmemiş olmasına rağmen, eşinin kiloyla aldığı ikinci el

kitapları okuyarak kendini geliştirir ve okuma yazmayı

bana çocuklar öğretti, diye vurgular Florita Almada, çocuklardan daha iyi bir öğretmen yoktur (s. 538) .

Page 119: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

111

Çocuklar göçebe ruhlarıyla en iyi dinleyici, en güzel öğretmendir, farklılıkları kabul

eden esnek karakterleri ile her sese aynı uzaklıktadır, taraf olmadan tam ortadadırlar.

Eleştirmekten uzak, hataya ve yaratıcılığa açık esneklikleri bu yorumu tam anlamıyla

hakeder. Farklı kültürlerle biraraya gelerek göçebe ruhlu karakteri yakalayanlar,

farklılıkları kucaklayan çocukluklarının esnekliğine dönmeyi başarmış olanlar ya da

bunu hiç kaybetmemiş olanlardır.

* * *

Karakterlerin farklı kültürleri tanımalarına, iç içe olmalarına, kendilerini

zenginleştirip, göçebe karakter özelliklerini kazanmalarını sağlayan alışkanlıklarından

uzaklaştıran seyahatleri, yer değiştirmeleri durmaksızın devam eder. Kendi

bulundukları ortamdan, alışkanlıklarından uzaklaşarak yaptıkları seyahatler,

yersizyurtsuzlaşmalarını, çevrelerine karşı daha esnek yaklaşmalarını ve buldukları

fırsatlarda alışkanlıkların yarattığı durağanlığı aşarak yaratıcılığa doğru kaçış çizgileri

üzerinden ilerlemelerini kolaylaştırır. Farklı kültürlere yapılan seyahatler, göçebe

karakter özelliklerini edinmelerini sağlar, bu hoşgörüye eriştikten sonra fiziksel olarak

yer değiştirmelerine gerek kalmaz, edindikleri göçebe karakter özellikleriyle

bulundukları yerden de yaratıcılığa doğru esnek bakış açılarıyla uzanabiirler.

Fransız eleştirmen Pelletier genç yaşlarındayken edebiyat eserleri üzerinden

arayışa geçer

”Archimboldi hayranına dönüşmüş ve bu yazarın yeni eserlerinin arayışındaki hac süreci başlamıştır” (s. 15) .

Dört eleştirmen doksanlı yıllarda akademik seyahatleri sırasında Avrupa’nın çok

çeşitli şehirlerindeki asamble, kongre, toplantı, seminer, dialog, konferans ve

çalışmalarda biraraya gelirler: Paris, Bavyera, Münih, Napoli, Milano, Turin, Madrid,

Götingen, Barselona, Londra, Berlin, Bremen, Leibzig, Manheim, Zürih, Maastricht,

Augsburg, Bolonya, Avignon, Amsterdam, Hamburg, Selanik, Salzburg, Stuttgart öne

çıkanlardır. Akademik seyahatleri sonrasında eleştirmenler duygusal ilişkileri

nedeniyle birbirlerini de ziyaret etmek üzere şehir değişiklikleri yapar; Pelletier ve

Liz’in karşılıklı ziyaretleri dönüşümlü olarak farklı yönlerdedir

Londra-Paris arasındaki deplasmanlar Paris-Londra arasındaki deplasmanlardan daha sık (olur) (s. 65) .

Meksika’ya doğru Archimboldi arayışlarını içeren seyahate kadar devam ederler.

Kendi evlerinden uzaklaşmaları deplasmanda olmak, kendi ortamında olmamak,

yersizyurtsuzlaşmaktır.

Page 120: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

112

Gezgin karakterlerden bir tanesi de “Suçlarla İlgili Bölüm”’de kadın

cinayetlerini sonuca ulaştıramayan Santa Teresa Polis Departmanı’na eğitim ve

danışmanlık vermek için gelen eski FBI ajanı dedektif Albert Kessler olarak romana

katılır. “Eleştirmenlerle İlgili Bölüm” ’deki eleştirmenlerin konferanstan konferansa

seyahet etmesi gibi, Kessler de 1997 yılını Amerika, Avrupa ve Asya’nın birçok

şehrinde konferanslar vermek üzere Virginia, Alabama, Kentucky, Montana,

Kaliforniya, Oregon, Indiana, Maine, Florida, Paris, Londra, Roma, Moskova, St

Petersburg, Varşova şehirlerine seyahat ederek geçirmiştir (s. 725) . Seyahatlerinden

eve döndüğünde kendi eşini yabancı gibi görür, alışkanlıklarından uzaklaşmıştır.

“Archimboldi’yle İlgili Bölüm” ‘de devamlı yerini yurdunu değiştiren yazar

Archimboldi takma adını alacak Hans Reiter doğduğunda yosuna benzetilir.

Yosunların, alglerin kök salmadan, sabitlenmeden rizomatik yapıda yatay düzlemde

ilerleyen bağlantıları, Deleuze ve Guattari’nin yabani ot örneklerinin sudaki modeli

rizomatik yapıyı vurgulamak için ya da hayvan-oluş süreci için su altında bitki-oluş

modeli olarak özel seçilmiş gibidir. Ailesinden aldığı ismin tarihsel çağrıştırdıklarının104

tam tersine, kendisinin seçtiği isme uygun olan, her türlü milliyetçi ya da ırkçı

genelleme ve sınırlamaların dışında kaldığını vurgulayan özellikleri romanda şöyle

aktarılır :

Hans Reiter 1920 yılında doğar. Bir çocuktan çok yosuna benziyordur. Canetti ve sanırım Borges, her iki özel düşünür de, denizin İngilizlerin bir yansıması ya da sembolü olduğunu söylerler, orman da Almanların yaşadığı yere ait metafordur. Hans Reiter doğduğu gün itibariyle bu kuralın dışında kalır. Toprağı ve ormanları sevmezdi. Denizi de sevmezdi daha doğrusu sıradan ölümlülerin deniz olarak adlandırdıkları deniz yüzeyini, deliliğin ve yenilginin metaforu haline gelecek olan dalgaları. Reiter onunla ilgilenmezdi, onun sevdiği denizin derinliklerindeki o bambaşka dünyaydı, düzlüklerle dolu, ova olmayan ovalarla dolu, vadi olmayan vadilerle dolu (s. 797)

Göçebe karakter özelliği ile anlatılmak istenen orta alanda olmak, sert çizgilerle

ayrılan sınırların yok olduğu, pürüzsüz düzlemde ufukta sınırların yok olduğu; yer,

gök, deniz çizgilerinin ayrımının silikleştiği, eleştirmeden kabullenici olan ruh haline

ulaşmaktır. Taraf olmak istemiyordu Archimboldi, ne cennette, ne de cehennemde

olmak istiyordu. Hiçbir uçta, tarafta yer almak istemiyordu, arafta, orta alanda olmayı

tercih ediyordu, aynı Deleuze’un örnek verdiği yabani otlar ya da çimenler gibi ortadan

gelişmeyi tercih ediyordu. Ne cenneti, ne cehennemi tercih ediyordu, ikisinin arasında

yani dünyada olmayı seçiyordu (SÁNCHEZ LOPERA, 2012, s. 108,109) . Savaş

104 Dokümanın 57 nolu dipnotunda açıklanmıştır.

Page 121: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

113

sonrası Köln’de çalışmaya başlayan Hans, gerçekçi olmayan hayaller kurmak yerine

gerçeklerle yüzleşmeyi , anı yaşamayı tercih ettiğini şu sözleriyle vurgular;

O gece barın kapısında çalışırken, birden zamanın iki farklı hızıyla ilgili düşünceye daldım, biri yavaştı ve bu zamanın içinde insanlar ve nesneler anlaşılmayacak şekilde hareket ediyorlardı, diğeri ise çok hızlıydı ve her şey, atıl durumda olanlar bile, hızlarıyla ışıldıyorlarladı. Birincisinin adı Cennet, ikincisi ise Cehennem, ve Archimboldi tek dileğinin hiçbir zaman hiçbirinde yaşamamak olduğunu düşündü (2006, s. 1001, 1002) .

Gizemli yazar devamlı yollardadır. Edebiyat alanındaki Sırp asıllı

araştırmacının makalesinde yer aldığı şekliyle :

Almanya’dan yola çıkan Archimboldi [...] , sırasıyla Fransa, İsviçre, Yunanistan’ı izleyen rotası, tekrar İtalya’ya gelişiyle Palermo’daki bir seyahat acentasında son bulur. [...] Fas’a gidiş yönünde [...] Rabat’a kadar günübirlik seyahatlerinde [...] onu Atlas’ın derinliklerinde kaybettiğimizi tehayyül edebiliriz (s. 79-80) .

Sadece zorlukları kabul eden göçebe özelliği ile olmasa da, savaş ortamının

yarattığı kırılma anındaki umursamaz ruh halinin de etkisiyle Hans Reiter askere

katıldıktan sonra 1936 yılının Eylül ayında Polonya’daki ilk çatışmasında, subaylarının

uzun boyu nedeniyle kolay bir hedef olarak vurulacağını düşünmelerine rağmen hiç

yara almadan kurtulmuştur, bunun nasıl olduğu tartışma konusudur. Subay onu

anlatırken;

Reiter dedi, çok farklıydı, her zamanki gibiydi, çatışmaya katılmıştı ama sanki çatışmada değildi, sanki savaş alanında değilmiş gibiydi, sanki çevresindeki çatışmanın onunla hiçbir ilgisi yoktu [...] Reiter’de bir şey vardı ve bunu düşman da hissediyordu, tekrar tekrar ateş etmelerine rağmen vurmayı başaramıyorlardı ve bu onları daha da sinirlendiriyordu (s. 840) .

“Archimboldi’yle İlgili Bölüm” ’de Hans Reiter genç yaşta kasabasından çıkıp Berlin’de

yaşadıktan sonra II. Dünya Savaşı’na katılır ve sadece bir gömlek ve yanından

ayırmadığı bitki ve hayvanlarla ilgili kitabını yanına alır. Tam da göçebe olanın

mobilize ve hafif olması gerektiği gibi hiç kişisel eşyası yoktur. Sadece askerdeyken

değil sonrasında da çok sık yer değiştiren Archimboldi örnek göçebe karakter özelliği

ile kişisel eşyalara bağımlılığını çocukken yok etmiştir, birkaç hijyen seviyesinde

yaşama amacına ait önem verdiği ihtiyacı (kitap, daktilo) dışında yanında hiçbir şey

taşımaz.

Yıllar boyunca Archimboldi’nin evinde sahip olduğu tek eşyası giyisileri ve beşyüz beyaz sayfa ve o sırada okuduğu iki üç tane kitaptan ibaret olan valizi ve Bubis’in hediye etmiş olduğu daktiloydu. Valizini sağ eliyle taşırdı. Daktiloyu da sol eliyle taşırdı. Giyeceklerini eskidiği zaman atardı. Kitabını okumayı bitirdiği zaman birine hediye eder ya da herhangi bir masanın üzerine bırakırdı (s. 1064) .

Savaş yıllarında önce Polonya’da, sonra batıda Fransa sınırında, sonra da

Normandiya’da konuşlanır. Ardından Paris üzerinden trenle Romanya’ya Karpatlar’a

Page 122: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

114

Dracula’nın kalesine doğru ilerlerler. 22 Haziran 1941’de Sovyetler Birliği’ne saldırı

sırasında Romen askerleriyle birlikte Prut nehrinin ilerisine geçer ve çatışmalardan

sonra Dinyester üzerinden Odessa’ya ulaşırlar, Bug ve Dinyaper nehirlerini aşıp

Kırım’a geçerler. Reiter Ukrayna’da Kostekino’daki günlerinden sonra; Kırım105,

Kerch, Kuban, Krasnodad, Kafkaslar ve Kalmuka bozkırlarında ilerlerken kırılma

noktasını, kaçış çizgilerini yakalamış olduğu üzerinde olduğunu hissettiği deli gömleği

ile anlaşılır.

Ansky’nin defterini, askeri üniformasının altında hissettiği deli gömleğinin içinde saklar (s. 923) .

Savaş sonunda aynı rotadan döndükten sonra Köln’de Ingeburg ile karşılaşır va

kitaplarını yazdığı Avrupa’nın farklı şehirlerinde yaşarlar Bavyera Alpleri’nde

Kempten, Avusturya, İsviçte, İtalya, Venedik, Milan, Verona, Brescia, Padua,

Vicenza, Matua, Bolonya, Piza, Cecina, Piombino, Elbe Adası, Floransa, Roma’da

yaşarlar. Adriyatik kıyılarında Ingeburg’u kaybettikten sonra Venedik, ve Yunan

adalarında yaşar (Ikarya, Amargos, Santorini, Sifnos, Siros, Mikanos, Hekatombe) .

Adalardayken yüzüyor olmasına rağmen yaratıcı özelliğini kaybetmiştir, yosun çocuk

yoktur artık, bireyleşme aşamasını tamamladığına şahit olunur (s. 1062) . Oradan

Yunansitan’ın batısındaki Missolongi’ye ve sonra her zaman tercih ettiği Venedik’e

geri döner. Archimboldi, yayınevi sahibinin eşi Anne Von Zumpe dışında kimseyle

görüşmez. O da gizemli Alman yazar gibi tam bir gezgindir, tek bir yere ait hissetmez.

Bulgaristan, Türkiye, Karadağ, İtalya, İspanya ve Portekiz’de bulunmuş, devamlı

seyahat etmiştir (s. 1015) .

Karşılaştıkları Fransız yazar arkadaşının çok güzel dinlendiklerini söylerek

götürdüğü ve kalmasını sağladığı yerin bahçesinde dolaşırken kapsındaki yazıdan bir

ruh ve sinir hastalıkları hastanesi olduğunu öğrenince orayı hemen terketmeye karar

verir,

kısa bir sürede kaldığı binaya döndü ve odasına kadar merdivenleri çıkarak çantasını ve daktilosunu aldı (s. 1077) .

Akıl hastanesinden uzaklaştıktan sonra geldiği tren istasyonunda nereye gittiğinin bir

önemi olmaksızın

herhangi bir yere bir bilet aldı ve kasabayı terketti (s. 1078) .

105 Seçilen isimlerde ya da ziyaret edilen yerlerde baş harflerinin tekrar ettiği gözlemlenir.

Page 123: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

115

Sosyal ortamdaki baskılardan kaçarken akıl hastanesinin kontrollü ortamına girdiğini

anlamasıyla çıkması da bir olur. Hemen oradan kaçarak uzaklaşır.

Biricik daktilosu tek eşyasıdır, taşınabilir olmadığı, bir masaya kurulması ve

sabit durması gerektiği için sorup araştırsa da uzun süre bilgisayar almamıştır. Ancak

mobilitesini engellemeyecek dizüstü bilgisayarlar çıkınca hemen almaya karar verir.

Sonrasında modem bağlantısını da yapıp, bulunduğu yerden tüm dünyaya

bağlantılanacağı yeni bir bilgisayarla değiştirir. Bulunduğu ortamdan uzaklaşmak için

kilometreler kat etmesine gerek yoktur, saatlerce internete bağlanarak haberleri takip

eder ya da kimsenin hatırlamadığı isimleri sorgular. Artık kendisi için atıl hale gelmiş

olan, geçmişteki en değerli parçası olmuş yazı makinesini de bir uçurumdan aşağıya,

kayalara doğru atar (s. 1064) . Biricik daktilosu da dahil, hiçbir nesneye, maddi

emtiaya karşı bağı, bağımlılığı yoktur.

* * *

Göçebe ruhlu karakterler için pürüzsüz düzlem geniş bir perspektif sağlar.

Olayları tek yönüyle değil, farklı bakış açıları ile değerlendime yetilerini geliştirir,

zenginleştirir. Romanda içgüdüleri çok gelişmiş ve göçebe özelliklere sahip olan

kişilerin çocukluklarında öksüz kalmış oldukları öne çıkar (BEJARANO, 2010, s. 33) .

“Suçlarla İlgli Bölüm” ’de önsezileri yüksek medyum Florida Almada gibi polis memuru

Lalo Cura da öksüz büyümüştür. Polis karakolundaki diğer polislerden çok farklıdır,

acılarını kendi hayatından bir parça gibi yakın hissettiği kadınları küçümseyen saçma

esprilere gülmediği gibi, bilincini kaybetmesine neden olacak alkol yerine sütü tercih

eder. Santa Teresa’yı da büyük bir denize benzetir, pürüzsüz bir düzleme. Komiser

Epifanio’nun kullandığı araçla şehirden uzaklaştıkları sırada söyle düşünür:

bu çölde yaşamak aynı denizde yaşamak gibi diye düşünür. Sonora ve Arizona arasındaki sınır büyülü ya da hayali takım adalar. Şehirler ve kasabalar da gemiler. Çöl sonu gelmeyen bir deniz (s. 698) .

Gazeteci yazar Fate de Tucson’dan kiraladığı arabayla Meksika sınırını geçerek

Santa Teresa’ya giderken, coğrafyanın düzlüğünde çölde gün batımı son bulmayacak

gibi uzun sürer, ama sonra aniden sanki biri elektrikleri söndürmüş gibi karanlık

bastırır (s. 342) . Yönleri ayrıştıracak, ya da kerteriz alabileceği hiçbir nokta

olmayınca, birkaç kez yolunu kaybeder. Okyanus ve deniz gibi çöl de pürüzsüz bir

düzlem olarak geniş bir perspektif sağlar. Roman boyunca pürüzsüz düzlemdeki bu

mekanlarda geceleri yıldızların ne kadar net göründüğü, ne kadar yakın hissedildiği,

ne kadar parlak oldukları ve ressamların elinden çıkmış gibi muhteşem gün

batımlarının tasviri çok farklı seslerden tekrar tekrar duyulur.

Page 124: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

116

“Archimboldi’yle İlgili Bölüm” de Archimbold’nin eşi Ingeburg’un tüberküloz

rahatsızlığı nedeniyle daha yüksekte ve havadar olan bir kasabaya yerleşirler. Karlı

bir gecede Ingeburg sessizce evden çıkar ve dağlara doğru yürür. Hans bunu

farkedince ev sahibiyle birlikte onu aramaya giderler. Ingeburg’u tepeye doğru bir

yerde karanlıkların içinde bulur. Ingeburg :

Yıldızlara bak Hans dedi. Archimboldi baktı. Gökyüzü yıldızlarla doluydu., Kempten gecelerinde görülebilenlerden çok daha fazla ve Köln’de havanın açık olduğu bir gecede görülebilenden çok çok daha fazla. [...] Nerede olduğumuzu anlıyor musun, Hans? dedi gülerek [...] geçmişle çevrelenmiş bir yerdeyiz. [...] bütün bu ışıklar şu anda yaşamıyor dedi Ingeburg. Bütün bu ışık binlerce ve milyonlarca yıl öncesine ait. Geçmişten geliyor. Anlıyor musun? Bu yıldızların ışıkları yansıdığı zaman hiçbirimiz yoktuk, yeryüzünde hayat da yoktu, Dünya da yoktu. Bu ışık uzun yıllar öncesinden geliyor. Anlıyor musun?, geçmiş, geçmişle çevrelenmiş durumdayız, şu anda olmayan veya sadece hatıralarda olan veya tahminlerde, şimdi orada, üzerimizde, dağların ve karların üzerinde parlıyor ve bunu engellemek için yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Bir kitap da geçmiştir dedi Archimboldi, 1978106’de yazılmış ve basılmış olan bir kitap da geçmiştir, ne yazarı, ne yayımcısı ne de o dönemdeki okurları hiçbiri kalmadı. Fakat kitap, ilk basımıyla hala burada. Aztek piramitleri gibi dedi Archimboldi (s. 1040-1041) .

Yıldız kavramındaki, dünle bugünü birleştiren zamanı aşan derinlikte olduğu gibi, çok

anlamlı kelimelerin anlatım gücündeki etki ile zaman ve mekanı aşan çok çeşitli anlam

ve duygulara ulaşılır. “Fate’le İlgili Bölüm” ‘de, Kara Panterler’in kurucularından Barry

Seamen konuşmasında yıldız kavramının gökyüzündeki, sanat dünyasındaki,

denizlerdeki yıldız örnekleri ile iç içe geçmiş ve farklı kullanımlarını açıklar. Asıl kelime

anlamından öte yıldızların tetikledikleri duygular bambaşkadır. Gökyüzündeki

yıldızların yeryüzüne ulaşan ışıklarının bir kısmının da senelerce yıl uzaktan gelen

yansıyan ışıklardan oluşması hissi zaman ve mekansal boyutların aşılmasına neden

olur. Pürüzsüz düzlemdeki perspektifle katlanarak artan görsel etki Des Moins’den

geçen 80 numaralı otoyolda gece gökyüzündeki yıldızları seyreden bir yolcuyu de

kapsama alanına alır,

rüya içindeki bir rüyadan kopmuş gibidir, sanki büyük bir denizin içindeki bir damlanın dalga adını verdiğimiz şekilde kopması gibi (s. 321) .

106 “Amalfitano’yla İlgili Bölüm’de” Amalfitano Lonko Kilapán tarafından yazılmış ve 1978 yılında Şili Santiago’da basılmış olan araucano yerlilerinin aralarındaki adkintuwe adı verilen telepatik iletişim üzerine olan kitabı hatırlar. Kitabın adı O’Higgins es araucano: 17 pruebas, tomadas de la Historia Secreta de la Araucanía (s. 276) . Amalfitano 1978’de basılan kitabın diktatorluk döneminde siparişle ırk üzerinde yapılan bir araştırma olarak basıldığını vurgular (s.285) .

Page 125: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

117

diye düşünür. Hatta gökyüzünde gördüğümüz bir ışığın meteor olarak yeryüzüne

tersine kopuş süreciyle bağlantılanması hissi zaman ve mekanlara ait sınırların

belirsizleşmesine neden olur.

Pürüzlerin kalktığı, pürüzsüz düzlemdeki orta alanda bir dengede olan göçebe

yaklaşımı iyi ya da kötü olarak ayrıştırmadan, tek bir doğruya odaklanmadan bir arada

farklı yönlerinin birleştiği, birçok sesin, bakış açısının çoksesli olarak biraraya

gelmesini sağlar. Değişkenlikler yaşanan ve tek bir doğrusu olmayan doğadaki şartlar

bilime yansıtılabilmesi için genellenerek ortalama değerler kullanılır. Normal şartlar

altında kavramı varsayılan ideal ortalamadaki sabit değerlerden oluşur, normal bir

dağılımda en düşük ve en yüksek değerler arasında tüm olasılıkları barındırır.

Sayısal olarak belirtilen bir miktar […] her zaman ortalamadır, tam doğru bir karşılığı yoktur. […] Bilim insanları […] bu miktarların sadece ortalama değerler olduğunu bilirlerdi (s. 1031) .

* * *

Çok seyahat eden, çok farklı kültürlerle karşılaşmış olan, birçok dil öğrenerek

diğer kültürlerle kaynaşmış olan karakterlerin esnek göçebe özellikleri öne çıkar.

Bölümlerdeki karakterlerin çok farklı kültürel coğrafyada, seyahat ettikleri yerlerdeki

dili konuşamadıkları durumlarda, çok dil bilen çevirmenlerin uzlaşmacı karakterleriyle

çözümleyici olarak devreye girdikleri gözlenir. Farklı dilleri öğrenenler, farklı kültürlere

de yakınlaşarak anlaşmaya, iletişim kurmaya çalışırken, farklılıklara karşı esnek

olmayı ve saygı duymayı da beraberinde geliştirir, göçebe karakter özelliklerini

kazanır.

Harlemli gazeteci Fate roportaj için gittiği Santa Teresa’da İngilizce olarak

anlaşabilse de, Ispanyolca bilmediği için birçok ortamda çeviri yapacak kişilerin

yardımına ihtiyaç duyar. Amalfitano’nun kızı Rosa bir polyglot olarak birçok dil

konuştuğu için; boks maçındaki ve diğer sosyal ortamlardaki konuşmaları Fate’in

anlayabilmesi için İspanyolca’dan İngilizce’ye çevirir (s. 392-394, 401, 432) .

Hapishaneyi birlikte ziyaret ettiklerinde, bir numaralı şüphelinin Almanca söylediği

şarkıyı da tercüme eder. Şüpheli de çok dil bilen bir polyglottur, İspanyolca ve İngilizce

bildiği gibi, buluşma odasına gelirken canavarlarla107 ilgili söylediği şarkı Almanca’dır

(s. 439)

107 Canavar ve dev kavramı romandaki Alman karakterler Hans ve Klaus’un dev gibi boyları ile devamlı ortaya çıkar. Sergio González de Haas ile yaptığı görüşme sonrasında gökyüzünde gördüğü bulut albino bir dev şekilindedir (s. 439) Deleuze’ün bakış açısında dev ya da canavar kurallardan, yasalardan kurtulmak için gereklidir (BUCHANAN, 2000, s. 98)

Page 126: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

118

Benzer şekilde Hans Reiter’in Berlin’de sosyal ortamlarda biraraya geldikleri

ressam Halder’in arkadaşı olan Japon konsolosluğu’nda çalışan Nisa gülerken bile

tüm vücudunu kullanarak ses dışında farklı boyutlardaki ifade kullanımıyla iletişim

gücünü arttırmaya çalışır. Farklı dilleri öğrenen kişilerde, hatırlayamadıkları

kelimelere karşı yanlış anlaşılmaların önüne geçebilmek için; mimik, el ve kol

hareketleri ile iletişimi iyileştirme eğilimi artar.

Nisa’nın gülüşünde normal seviyenin üstünde bir şeyler vardır: sadece dudakları ve gözleri ile ve nefes borusuyla değil, elleri ve boynu ile ve ayaklarını ufak ufak yere vurarak güler (s. 827, 828)

O da çok dil konuşan bir polyglot’tur “Almanca ve İngilizce dışında, Fince, İsveççe,

Norveççe, Danca, Hollandaca ve Rusça’yı da çok doğru bir şekilde okuyup yazabilir”

(s. 828) .

“Eleştirmenlerle İlgili Bölüm” ‘de Atlantik’teki gemide olan Suabyalı yazarın

anlattığı Kuzey Denizi kıyısından Frizyalı dul kadının aklına takılan, dilini bilmediği

yerliler çocuğun söylediği sözlerdeki anlamadığı çelişki ancak okyanusun

ortasındayken pürüzsüz düzlemde sonsuz bir perspektife ulaştığı zamanda netlik

kazanır;

Gemi Avrupa’ya dönüş yolunda günlerce ilerlerken çözümlenir [...] hangi enlem ya da boylamda olduğunu bilmeden ve umursamadan, etrafı 106 bin kilometre kare tuzlu suyla çevrili iken [...] bakışları denizin sonsuzluğuna sabitlenmiş şekilde gizemi göremese de duyumsar, her şey mucizevi şekilde netleşir (s. 39) .

Sonsuz huzur, sonsuz perspektif göçebe ruh haline bürünmesini, farklılıklar ya da

gereksiz detayların önemsizliğini anlamasını sağlar, orta alandaki pürüzsüz düzlemde

her şey daha barış doludur. Buenos Aires limanı sonrası ziyaret ettikleri çiftlikte

kelimelerin ötesine geçen iletişim öne çıkar. Kadına yardımcı olan at binen genç

Arjantinli çoban anlamasa da onunla Almanca konuşur, Kelimelerin içeriğini Almanca

bilmediği için anlamasa da, kadının ses tonuyla, mimikleriyle, bakışlarla yansıtılan

anlatımla hissedilenler şöyledir:

kelimeler gaucho’ya ay gibi, gökyüzünde aya dokunarak geçen bulutlar gibi, sakince gelen bir fırtına gibi gelir [...] kendisine seslendiğinde, ya da ona öyle gelmiştir ve döndüğünde ona birkaç kelime fısıldar (s. 36-37) .

ve yanındaki kadının çevirmesini ister. Kültürler arasındaki farklılıklar, esnek olarak

yaklaşılmazsa çözümlenemez noktalara kadar ilerleyebileceği yansıtılır.

Son bölümde Hans Reiter’in okuduğu Ansky’nin defterinde aktarılan

Borneo’daki antropologların ziyaret ettiği Afrikalı kabilede gözgöze gelerek birbirine

dokunmanın çok farklı ve tehlikeli anlamlara gelmesi ve araştırmacı antropoloğun

karşı tarafın ne düşündüğünü umursamadan onlara selam vermeyi öğrettiğini

Page 127: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

119

düşünürken, karşısındakinin onu tamamen yanlış anlaması nedeniyle hayatını

kaybetmesi (s. 914,915) kültürler arası deneyimli çok dil bilen çevirmenlerin önemini

tekrar vurgular. İletişim sadece kelimelerin içeriğiyle değil ses tonuyla, mimiklerle,

bakışla, el ve kol hareketlerinin verdiği anlatımla da sağlanır ve farklı kültürlerde

birbirinden çok farklı algılamalara neden olabildiği için iletişimdeki taraflara ait sadece

dil bilmekle kalmayan, kültürel farklılıkları ve anlatımları bilen çevirmenlerin önemi

ortaya çıkar.

İki farklı kültürün sınır bölgesinde kullanılan diller, sınırın her iki tarafında da

yaşayanların iki dili ortak olarak kullanmasından etkilenerek kaynaşır ve karma bir dile

doğru uzanır. “Suçlarla İlgili Bölüm” ‘de cinayet zanlısı Haas’ın Santa Teresa’daki

hapishanede düzenlediği basın toplantılarındaki açıklamalarını yayınlayan gazeteci

Hernandéz Mercado’nun ortadan kaybolduğu bilgisi, gazetesinde sanki ölüm ilanı gibi

verilir. Haberde Meksika kökenli bir Amerikan vatandaşı olduğu, İspanyolca ve

İngilizce dillerinde basılmış iki adet şiir kitabı olduğu belirtilir. Ayrıca iki dilin ortak

kullanımından oluşan Spanglish olarak adlandırılan karma bir dilde de eserler

vermiştir

Spanglish olarak yazılmış iki tiyatro eseri de; bu yeni nesil karma yapıdaki dili kullanan Meksika’dan göçen Amerikalı yazar grubunun çıkardığı Texaslı bir dergi olan, La Windowa’da yayınlanmıştır (s. 769) .

Kaybolan gazeteci üzerinde inceleme yazısı yazmak üzere şerif eşliğinde evini ziyaret

eden gazeteci Mary-Sue; kayıp gazetecinin bilgisayarını açınca

İspanyol İngilizcesi (spanglish) ile yazılmış olan yeni başlanmış bir romanını görür (s. 775) .

Adli polis Juan de Dios da küçük kız çocuklarının cansız bedenlerini görüp

uyuyamadığı gecede televizyonu açtığında İngilizce, İspanyolca ve Spanglish

konuşan kanallar vardır (s. 668) . İki ülke sınırındaki bağlantılar, sınırın her iki

tarafındaki farklı özellikteki iki ayrı dilin, iki dile de hakim olan sınırda yaşayanlar

tarafından ortak kullanımı ile bağlantılanarak yepyeni bir boyut kazandığı, çoklayarak

yeni nesil bir iletişim diline doğru uzanır.

Farklı coğrafyalar arasında seyahat eden karakterlere çevirmenler ve iki dil

arasında yardımcı olan sözlükler de iletişim için çözüm olarak romanda yer alır. Son

bölümde Hans Reiter’in annesi Lotte Amerika’da oğlunu bulmak için dilini bilmediği

dedektifle iletişim kurmak için İngilizce-Almanca sözlük kullanır (s. 197). Sonrasında

Meksika’daki avukat ile İspanyolca gelen mesajlarını anlamak için İspanyolca-

Almanca sözlük (s. 1105) ve İngilizce ve İspanyolca bilen bir çevirmen (s. 1099) ile

Page 128: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

120

iletişimini sağlar. Orta alanda, kültürlerin kesiştiği noktalardaki kesişimlerde göçebe

ruhlu, çok dil bilen çevirmenlerin çözüm sağlayıcı etkisi çok önemlidir. Birbirinin dilini

bilmeyen tarafların çözüm arayıcı ve iletişime açık yaklaşımlarıyla iletişim bir sorun

olmaktan çıkar

Birbirlerinin dilini bilmeyen, anlamayan karakterler arasında iletişim

probleminin, çözüm arayıcı yaklaşımlarla, çevirmen ve sözlük gibi basit desteklerle

aşıldığı gözlenir. Asıl çelişki aynı dili konuşanların birbirinin sorunlarına çözüm

arayışıyla yaklaşmadığı durumlarda yaşanır. Göçebe düşünce tarzını yakalamak;

öznellikten uzaklaşıp farklılıkları eleştirmeden saygıyla değerlendirmek, sahiplenerek

haksızlıklara karşı ortak bir ses olarak güç birliği sağlayarak çözüm arayışına

geçmektir. Bu düşünce tarzı “Suçlarla İlgili Bölüm” ‘de Meksika’da kaybolan çocukluk

arkadaşını bir dedektifle aramaya başladıktan iki yıl sonra gazeteci Sergio González

ile konuşan milletvekili Ezquivel Plata’nın sözlerine yansır. Geleneksel bir ailede

kalıplaşmış Meksika gelenekleri ile yetişmiş olan politikacı, yakın arkadaşı dışındaki

diğer vak’aları öğrendikçe yaşadığı acı gerçeklik karşısında farklı sosyal çevreleri de

kucaklayabilecek daha geniş bir bakış açısına ulaşır. Bu süreçte alışkanlıklarından,

düşünce kalıplarından uzaklaşırken, delilik hissini yaşatan kırılma anına doğru

ilerlediğini, pürüzsüz düzlemdeki göçebe özelliklerini edindiğini ve önsezilerinin

geliştiğini fark eder;

diğer sesleri de duymaya başladım, öfkem farklı bir duruşa dönüştü, kitlelerinkine dönüştü diyebiliriz, öfkem kolektif hale geldi veya kolektif olan bir ifadeye, öfkem, bakmayı bıraktığında, kendini içindeki binlerce kurbanın karşılık veren koluymuş gibi gördü. Samimi bir şekilde söylemek gerekirse, sanırım deliriyordum. Duyduğum bu sesler (yüzleri ya da maskeleri olmayan sesler) çölden geliyordu (s. 782) .

Kalıplaşmış geleneksel bakış açılarının oluşturduğu baskılardan, Fransız

düşünürlerin kullandığı kavram olarak pürüzlerden arınmayı, orta alanda pürüzsüz

düzleme geçmeyi başaran, göçebe yaklaşım tarzına ulaşan karakterler sorunlara

neden olan dinamikleri, güçleri daha net görmeye başlar. Pürüzsüz alanda

yoğunlaşmış olan gizemlerle dolu kara deliklerin gizeminin çözülmesinde, çelişkilerin

artarak yoğunluğa neden olan güçlerin, dinamiklerin nasıl işlediğinin görülebilmesi için

göçebe yaklaşıma ulaşılmanın önemi anlaşılır.

4.2.4.1. Gizemli Kara Delik

Uçsuz bucaksız düzlemlerde tam anlaşılmayan karakter ya da mekanlar,

anlaşılmaz olmaktan, çözümsüzlüklerden gelen yüksek yoğunlukları nedeniyle çekim

güçleri yüksek kara delikler olarak pürüzsüz düzlemlerde yer alır. Artan çelişkilerle ve

Page 129: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

121

bilinmeyenlerle anlaşılmaz olana uzanan, hacimsel yoğunlukları yükselen kara

delikler çekimsel bir güce ulaşırlar. Romanda da tüm karakterlerin kesiştiği Santa

Terasa mekansal kara delik olarak değerlendirilirken, kimsenin hayatının detaylarını

bilmediği yazar Archimboldi108 de gizemli karakter olarak diğer karakterleri peşinden

sürükleyen kesişme noktası olarak romana yansır. Göçebe ruhlu Archimboldi gizemli

bir yazardır, eleştirmenler de dahil hiç kimse kişisel hayatının detaylarına ulaşamaz,

bu gizem bir kara delik gibi roman boyunca devam eder

Archimboldi karakteri ile ilgili hiç kimse, editörü bile hiç birşey bilmiyordu, kitapları kapağında resimleri olmadan basılıyor, 1920’de Prusya’da doğduğu dışında hiçbir bilgi yer almıyordu. Nerede yaşadığı tamamen bir bilinmezdi (s. 30) .

Yayımcısı çok uzun zamandır yazardan haber almadıklarını, arada telif ödemeleri ile

ilgili talimatları içeren kartların çok farklı yerlerden geldiğini söyler

İtalya’dan gönderilen, [...] aynı zamanda Yunanistan, ve İspanya veya Fas’a ait pulların olduğu (s. 41)

kartların da arşivde yer aldığını belirtir. Yayımcı çalışmaya başladığında Archimboldi

uzun zamandır kayıplara karışmıştır. Archimboldi ile ilgili gizem çözümlenmeden ve

merak uyandırarak devam eder.

Dört eleştirmen Toulouse’da katıldıkları bir toplantı sırasında tanıştıkları

Rodolfo Alatorre109, Toulouse’da Meksika bursu almasını da sağlamış olan arkadaşı

Almendro ya da lakabıyla el Cerdo’nun Archimboldi ile karşılaşmasını anlatırken

yazara sorduğu soru görünmezliğini ortaya çıkarır

–daha önce seni hiç kimsenin görmediğini söylememiş miydin? (s. 138) .

Yaşlı ve devasa Alman yazar kendisini Meksiko City’deyken otelde yaşadığı sorun

nedeniyle aramış ve yardım istemiş, sonrasında da yoluna devam etmiştir:

Yaşlı adam Meksika’nın başkentinden uçakla Hermosillo’ya geçer [...] Meksika’nın kuzeyinde, ABD sınırında yer alan Sonora eyaletinin başkentine (s. 140) .

Cerdo yazarın fabrikalar ve problemlerle dolu bir şehir olarak bildiği Santa Teresa’yı

tanımaya ya da öğrenmeye gittiğini söylemiş olsa da neden Meksika’ya gitmiş olduğu

eleştirmenlerin kafasını kurcalar. Başlayacağı yeni bir roman için araştırma mı

yapacaktır yoksa seksen yaşını geçmiş biri demans etkisiyle tüm nedenselliklerden

108 Archimboldi’nin 2666 okumasının anahtar noktalarını yönlendiren, dengeleyen rolü; Julio Cortázar’ın Rayuela’sındaki yaşlı yazar Morelli’ye benzetilir (RIOS, 2014, s. 123,124) 109 Juana Iñez de la Cruz ile ilgili araştırmaları olan Meksikalı felsefe ve roman yazarı Antonio Alatorre’ye metinlerarası selam verilir.

Page 130: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

122

uzaklaşarak anlamsızca mı hareket ediyordur ya da emekliliğini yaşamak için egzotik

bir yere doğru mu yol almıştır. Bu gizemli ve nedeni anlaşılamayan seyahat, devamlı

izini kaybettiren yazarın birşeylerden kaçtığı izlenimini çağrıştırır:

Ve Archimboldi kaçıyor muydu? Ve Archimboldi birdenbire tekrar kaçmak için yeni bir neden mi bulmuştu ? (s. 143) .

Dört eleştirmen, gizemli yazarın Meksika’da görüldüğü bilgisinin peşinden

Santa Teresa’ya giderler. Onlara rehberlik eden Amalfitano bu arayışı anlamsız bulur,

hiçkimseye görünmek istemeyen birinin izinden, neden onu görmek için uzaklara

gittiklerini sorgular (s. 158) . Santa Teresa’daki hapishanede cinayet zanlısı yeğeni

Hans; ilk bölümde eleştirmenleri Santa Teresa’ya peşinden sürükleyen gizemli yazar

Archimboldi’nin dört gözle yolunu gözler. Kız kardeşi Lotte izini sürerek ondan Santa

Teresa’daki oğlunu kurtarması için yardım istediği yazar romanın kahramanı olmasa

da, katalizör bir etki yaratarak bölümlerdeki farklı coğrafyalardaki karakterleri çekim

gücüyle peşinden sürükler, anlaşılmayan seri kadın cinayetlerinin yaşandığı, tüm

karakterlerin uğradığı romanın çekim noktası haline gelen Santa Teresa’da yollarının

kesişmesine neden olur.

Meksika kuzey sınırındaki çölün pürüzsüz düzleminde yer alan Santa Teresa,

art arda yaşanan çözümlenemeyen kadın cinayetlerinin yoğunluğu ile oluşan

karakterlerin kaçamadığı romanın kara deliği gibidir. Romandaki tüm karakterleri

kendine çeken Santa Teresa’da gerçekleşen suçlar su yüzüne çıkamaz, hep

çözümlenmeden etkisini kaybederek dosyaları kapanır.

Santa Teresa Meksika’nın çeşitli bölgelerinden gelen çalışanlara iş imkanı

sağlayan uluslararası üretim zincirlerinin fabrikalarının da yer aldığı uyuşturucu

trafiğinin merkezidir. Meksika kuzey sınırındaki çöl iklimi olan ve ikinci bin yılın son

döneminde dörtyüzden fazla kadin cinayetinin ve işkencesinin görüldüğü Ciudad

Juárez’in edebi yansımasıdır (CANDIA, 2005, s. 4) . Meksika kuzey sınırındaki Santa

Teresa Roberto Bolaño’nun da Baudelaire’in mısrasındaki çölün ortasındaki dehşet

vahası olarak adlandırdığı cehennem ya da kara deliktir. Çok farklı kimlikteki çok

çeşitli karakteri romana çeker ve romanda gazeteci karakteriyle selam verilen

araştırmacı gazeteci yazar Sergio González’in de vurguladığı gibi bu sınır bölgesi

bütün dünyadaki kadınlar için en tehlikeli bölgedir (BEJARANO, 2010, s. 33) . Bir kara

delik, bir gizem merkezi olarak Sonora bölgesi ve Santa Teresa romandaki her bir

bölümün içinden geçtiği bir merkez rolu oynar, önemli karakterleri kendine doğru

çeken mekansal kara delik olarak yer alır (CANDIA CÁCERES, 2014, s. 185) .

Romanda Santa Teresa ile ilk karşılaşma İtalyan eleştirmen Morini’nin İtalyan bir

Page 131: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

123

gazetecinin İtalyan gazetesi Il Manifesto’da çıkan Meksika’daki kadın cinayetleri ile

ilgili haberidir.

Sonora’daki cinayetlerle ilgili haberi dörtlü içinden ilk kez duyan Morini olur (s. 64) .

İtalya’da da birçok kez seri cinayet haberleri görmüştür ama sayıları yüzlerceyi

geçince büyük bir dehşetle karşı karşıya olunduğu anlaşılır. Kitabın epigrafında

Baudelaire’in mısrasıyla ilk anonsu yapılan vahşet, Archimboldi’nin izinde Meksika’ya

giden dört eleştirmen için Santa Teresa’da “etobur bir çiçeği andıran gün batımı”nda

yankılanır (s. 172) .

Akademisyen Amalfitano İspanya’daki düzenini bırakıp da neden Santa

Teresa’da olduğunu, onu bu karanlık mekana neyin çekmiş olduğunu

cevaplandıramaz:

Buraya beni çeken ne oldu? Kızımı neden bu kötülük dolu şehre getirdim? Dünyanın henüz görmemiş olduğum çukurlarından, deliklerinden biri olduğu için mi? Yoksa asıl istediğim, özünde, ölmek mi? (s. 252) .

diyerek devamlı kendini sorgular.

Harlem’li gazeteci Fate, Amalfitano’nun kızı Rosa ile birlikte, yerel gazeteci

Guadalupe Roncal’ın Santa Teresa’daki cinayetlerin baş şüphelisiyle yaptığı röportajı

sırasında yanında olmak için gittiklerinde:

Guadalupe’nin söylediği kelimeleri hatırlar Fate. Hiçkimse bu cinayetlere önem vermiyor ancak hayatın anlamı bu cinayetlerde gizli dediğini hatırlar. Bu sözü Guadalupe Roncal mı söylemişti yoksa Rosa mı söylemişti? Bir süre yol bir nehir gibi akar. İddia edilen suçlu söylemişti diye düşünür Fate (s. 439) .

Hayatın anlamı kadın cinayetlerindeki dehşetin, çözümsüzlüğün ve bilinmezliğin

yarattığı yoğunluğun oluşturduğu kara delikte gizlidir. Suçlarla ilgili bölümde mağdur

olmuş olan cansız bedenlerin art arda ortaya çıkan tekrar eden isimleriyle öznellikten

uzaklaşan acıları ortak bir acıya, hafızaya dönüşerek, sonraki bölümlerde II. Dünya

Savaşı’ndaki toplu mezarların kalıp-baskı etkisiyle yankılanır. Hans Reiter’in

Meksika’ya doğru yol aldığı bilgisiyle, yine açık uçlu hikayeler üzerinden diğer

bölümlere bağlantılanan roman, anlaşılmaz olan kara deliklerdeki dehşete neden olan

güçleri, hayatın anlamını sorgulamayı okuma deneyimini derinden yaşayan okura

bırakır.

Page 132: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

124

SONUÇ XX. yüzyılda iletişim imkanları ile artan disiplinlerarası çalışmaların etkisiyle

kültürel sınırlarda yaşanan esneklik edebiyat alanına yansıdığı gibi, belli coğrafyalara

ait tekrar eden geleneksel kalıplar arasında geçişmelerin arttığı, okuma

alışkanlıklarının değiştiği gözlenir. Kazanılan kültürlerarası zenginlikle tek bir

coğrafyaya bağlı kalmadan, geçmişten gelen ve gelişmekte olan akımların izinden

çoklu olasılıklara açılan güncel edebiyat eserlerinin geleneksel ve sınırlı yaklaşımlarla

okuması yetersiz kalabilir. Coğrafi sınırları aşan kültürlerarası içeriği ve çoklu bakış

açısını dahil eden anlatımı nedeni ile hakkında tez çalışması yapılmak üzere seçilmiş

olan güncel dünya edebiyatı eserleri arasında değerlendirilen Roberto Bolaño’nun

2666 adlı romanı; yazıldığı dil dışındaki coğrafyalarda da ödül almıştır. Romanın içerik

ve anlatımında karşılaşılan metinlerarasılık ve çokseslilik ile birlikte, farklı

coğrafyalardan gelen karakterler üzerinden gelişen çok boyutlu bağlantısallıklar göz

önünde bulundurularak; 2666 romanı hakkında yapılacak çalışmada Fransız

düşünürleri Deleuze ve Guattari’nin edebiyat alanında farklılıkları kucaklayan ve

metni aşan esnek yaklaşımlarının kullanılması uygun bulunmuştur, düşünürlerin

sosyal düzenleme kuramı ışığında olay bazlı göstergebilim çatısında uygulamaya

aldıkları rizomatik roman özellikleri çalışmamız için rehber olarak seçilmiştir. Roman

hakkında yapılan inceleme sürecinde 2666 romanının rizomatik roman yapısının

varlığı düşünürlerin çizdiği rotada sorgulanmış ve sonuç olarak da 2666 ‘nın rizomatik

roman yapısının okuyucu üzerindeki etkileri düşünürlerin yaptığı edebi çalışmaların

rotasında değerlendirmeye alınmıştır.

Tarafsız çoksesliliğin karmaşık yapısındaki 2666 romanı hakkında yapılan

çalışma için öznellikten uzaklaştıkça metinlerde artan bağlantısallık gücünün izinden

ilerleyen rizomatik roman yaklaşımının tercih edilmesinde Deleuze ve Guattari’nin

geleneksel yapıya ait özellikleri de kapsayan esnek bakış açısının etkisi olduğu gibi,

diğer edebi yaklaşımların öznel, sınırlayıcı, ayrıştırmacı uygulamaları da dikkate

alınmıştır. Düşünürlerin orta alandan gelişen tarafsız yaklaşımlarıyla metindeki

düzenlemeleri etkileyen ve işlevselliklerini arttıran etmenlerin neler olduğuna

odaklanan okuma yolculuğu ile 2666 romanında parçalı yapıda bağlantılanan açık

uçlu hikayelerin içerik ve anlatımındaki farklı bakış açılarını bir arada sunan yapısının

uyum içinde olduğu öngörülmüştür.

Bu doğrultuda, Roberto Bolaño’nun 2666 romanınında karşılaşılan çokseslilik

ve metinlerarasılık kullanımından doğan bağlantısallık göz önünde bulundurularak,

Page 133: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

125

inceleme aşaması için rehber olarak seçilmiş olan Deleuze ve Guattari’nin Mille Plateaux kitabının “Rhizome” bölümünde sundukları rizomatik kitap özellikleri ve

düşünürlerin edebiyat alanında yaptığı roman incelemesi örnekleri; romanın rizomatik

yapısının değerlendirilmesi aşamasında uygulamaya alınmıştır. Kuramdaki kriterlerin

romandaki varlığı sorgulanırken düşünürlerin bu özellikleri somutlaştırmak için

kullandıkları rizomatik kavramlar da çalışmaya dahil edilmiştir.

2666 romanı hakkında yapılan roman incelemesi için kullanılmış olan Fransız

düşünürlerin rizomatik roman yaklaşımı; açık uçlu hikayelerle labirent formunda

ilerleyen kapsamlı yapıdaki romanda çıkılan yolculuk deneyimi için yönlendirici bir

harita olmuştur. İçerik ve anlatımıyla çok sayıda karakterin kesişen hikayeleriyle

tarafsız çoksesliliğe ulaşan romanın; Deleuze ve Guattari’nin rizomatik roman

özellikleri ve bu özellikleri sarmaladıkları kavramların izinden yapılan okuması, çok

boyutlu karmaşık bir yap-bozun parçalarının şekillenmesini sağlamıştır. Romanın

karmaşık yapısı kuramın izinden netlik kazanırken, kuramdaki soyut kavramlar

romanda somutlaştıkça kuramın anlaşılmasını hızlandırmış, roman ve kuram

arasındaki uyumluluk yapılan tahlil sonucunu güçlendirmiştir. Karmaşık yapıdaki

romanın ilk serbest okumasında atlanabilen ya da dikkate alınmayan ilişki ve

bağlantılardaki gelişmelerin olaylar üzerindeki kaybolan etkileri, çok taraflı bakış

açısıyla kimlikleri aşarak tarafsız orta alandan yaklaşan kuram eşliğinde okuyucunun

da tercih edeceği yönde açıklığa kavuşabildiği gözlenmştir.

Roberto Bolaño’nun 2666 romanında yüzlerce karakterin iç içe geçen

hikayesinin sunulduğu zengin rizosferde, Fransız düşünürleri Deleuze ve Guattari’nin

tanımlamış olduğu rizomatik roman özelliklerinin tamamı tespit edilmiştir. Yapılan

değerlendirmede rizomatik roman yapısı doğrulanmış olan 2666 romanının içerik ve

anlatımında bu sonuca ulaşılmasında öne çıkan noktalar şu şekilde belirlenmiştir :

• Roman akışında belirlenen çok sayıda düzenlemenin çokçeşitlilik,

bağlantısallık, çokluk özellikleri gözlenmiş, kullanılan metinlerarasılık

üzerinden gerçekliğe yaklaşan romanın sadece kendi sınırlarını değil, zaman

ve mekan sınırlarını da aştığı teyit edilmiştir.

• Oluş sürecindeki farklı karakterin yaşadığı ilişkilerin olaylar üzerindeki etkisiyle

kazandığı göçebe yaklaşımın esnekliğiyle, özellikle baskı, sıkıntı ya da sorun

yaşadıkları anlarda alışkanlıklarından uzaklaşarak kaçış çizgileri üzerinden

deneyimledikleri kırılma anları, yersizyurtsuzlaşmaları ve birbirlerinde yeniden

yer-yurt edinmeleri kuramdaki kavramlar eşliğinde izlenmiştir.

Page 134: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

126

• Karakterlerin açık uçlu hikayelerinin bir iletişim ağı gibi bağlandığı kitabın sıralı

okuma gerektirmeyen bölümleri rizomatik yapıyı desteklerken, farklı giriş ve

çıkışlara açılan kartografik yapıdaki şato, şehir, otel, hastahene, cezaevi,

yeraltı kanalları, İsviçre Alpleri ya da Rusya’daki bozkırlardaki rotaların çoklu

giriş çıkışa açılan labirent özelliğinde karşılaşılan mekanların çoksesliliği

romana yeni boyutlar kazandırmıştır.

• Kalıp-baskı tekrarlar arasında karşılaşılan farklılıkların okuyucu üzerindeki

hatırlatıcı ve duyguları harekete geçirici etkileri gözlemlenmiştir.

Bu rizomatik özelliklerle bütünleşmesiyle güçlendiren rizomatik kavramlar da roman

içinde somutlaşarak 2666 romanının rizomatik roman özelliğinin teyit edilmesini

desteklemiştir.

Kuramda sunulan rizomatik roman özelliklerini barındıran çok zengin bir

rizosfere sahip olan 2666 romanı, yapılan değerlendirmeyi destekleyerek çalışma

sürecini kolaylaştırırken, çok kapsamlı boyuta sahip olan romanda incelemeye alınan

her bir rizomatik özellik ve kavramla çok fazla sayıda karşılaşılmış olması nedeniyle

sonu gelmeyen örnek durumların tamamı çalışmaya dahil edilememiştir. Bu nedenle

yeterli sayıdaki öne çıkan çarpıcı örnek durum üzerinden kısmi bir değerlendirme

yapılması uygun bulunmuştur.

Ayrıca seçilen kuramda incelenen Fransız filozofların belirlediği rizomatik

roman özelliklerinin birbirinden ayrılmadan bir arada varlık göstermesi, birçok

durumda iç içe geçerek anlam kazanmaları ve günlük hayatta kullanılmayan

kavramlarla sarmalanmış olmaları nedeniyle, birbirlerinden kesin çizgilerle ayırarak

bir inceleme yapma imkanı sınırlı kalmıştır. Bununla birlikte, seçilen örneklerde

ayrıştıma yapmanın güçleşmesiyle birden çok özelliğin bir arada ortaklaşa

değerlendirmeye alınmış olması, kuramın sınıflandırıcı ve ayrımcı olmayan esnek ve

kapsayıcı yapısını destekler niteliktedir. Bu doğrultuda ayrı başlıklar altında yapılan

inceleme aşamasında özellikler arasında karşılaşılan bu geçişmeler ayrıca

vurgulanmıştır.

Çalışmamızda rizomatik roman özelliği olumlanmış olan 2666 romanının,

çoklu alternatife sahip okuma rotasının okuyucu üzerindeki etkileri, Deleuze ve

Guattari’nin benzer rizomatik roman incelemeleri ışığında değerlendirilmiştir.

2666’nın üstkurmaca roman yapısında deneyimlenen roman içindeki roman

yolculuğu, Deleuze ve Guattari’nin henüz yazarken incelemeye aldıkları Mille Plateaux kitabının iç içe geçmiş rizomatik yapısını tekrarlar. Romanın metin

Page 135: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

127

öncesindeki numerik adı ve epigrafı okuyucuyu romandaki dehşet vahaları ile

karşılaşmaya hazırlar. Sonuç bölümü yer almayan karmaşık yapıdaki anlatımda

sunulan rizomatik romanda, farklı alternatif ve olasılıkların, çoklu ve tarafsız bakış

açısıyla yargılama yapılmadan okuyucunun tercihine bırakıldığı gözlenir. Sonu

gelmeyen metinlerasılık kullanımı aracılığı ile birçok gerçek olay ve karakterle kurulan

güçlü bağlantının etkisiyle gerçek hayatla tarih arasındaki sınırlar kalkar. Gerçek

dünyaya yapılan atıflarla edebiyat, sanat, felsefe, bilim, tarih, politika, mitoloji gibi

alanlarla kurulan ilişki ve iletişim çoklanarak medyalarası boyut kazanırken,

unutulmaya yüz tutmuş acı gerçekliğe okuyucuyu yaklaştırır, duygularını etkileyerek

hissetmesini sağlar.

Rizomatik romanda ağaçvari yapıdaki giriş, gelişme, sonuç bölümleri olmadığı

gibi, kronolojik bir sıra izlemeyen olay akışlarında geçmiş ve gelecek, zaman ve

mekan kavramının belirsizleştiği zamansız bir şimdide bütünleşir. Yaşanan bu

yoğunlukta farklılıklara karşı esnek ve tarafsız yaklaşımla çoklu olasılıklara imkan

tanıyan olaylar farklı yönlere doğru yeni boyutlar kazanır. Ucu açık her bir hikaye

parçası eklemeli yapıdaki bilinç akışı sıçramasıyla farklı bir anıya, anekdota, rüyaya

ya da nota atlayarak karakter ve kimliklerin ötesine geçmeyi başarır, tekrar eden

benzer olaylarda devamlı değişen isimler öznelliğini yitirir, kolektif hale gelir. Kuramda

da vurgulanmış olduğu gibi karakterlerden öte, onları biraraya getiren olayları

etkileyen faktörler önem kazanır. Sekiz yüzün üzerinde kurgu ve gerçek karakterin

sonuçlanmayan hikayesi, parçalı anlatımla karakterleri geri plana alarak Deleuze’ün

gerçek sanat tanımındaki tarafsız çoksesliliğe ulaşılmasına fırsat tanır.

Romanın parçalı ve sarmal yapısıyla kimliklerden arınan içerik ve anlatımı

Fransız filozofların minör edebiyat olarak tanımladığı kendi baskın dilinin

öznelliğinden uzaklaşarak, faklı azınlıkların bakış açısını dahil eden kapsayıcı tarafsız

çoksesliliği yakalar. Sonuçlanmadan farklı yönlerde ilerleyen hikayelerin karmaşık

rizomatik yapıdaki çoklu boyutunda kurgu ve gerçek, sanat ve hayat, tarih ve felsefe

arasındaki sınırlar kalkar, pürüzsüz düzlemde sınırların birbirine karıştığı

algılanamaz, anlaşılamaz olana ulaşılır, karmaşa kendi içinde bir dengede salınır.

Özneden uzaklaşarak çok farklı bakış açısının tarafsız ve kolektif çoksesliliğine

ulaşan serbest dolaylı anlatım ile eleştiri ve duygu katılmadan verilen olay akışı,

okuyucunun olaylara önyargısız yaklaşmasını sağlar.

Benzer şekilde, coğrafi sınırlar arasına ne kadar duvar örülmeye çalışılsa da,

gelişen iletişim imkanları sayesinde kültürlerarası kaynaşmanın önüne geçmenin,

Page 136: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

128

engelleyici sınırlar çizmenin mümkün olmadığı deneyimlenir. Esnek göçebe

yaklaşıma ulaşmış karakterlerin roman içerisinde kültürlerarası iletişimin tıkandığı

noktalarda çözümleyici rol almasının da etkisiyle, okuyucu romandaki seyahatinde

algılayacağı gerçeklik için tarafsız ve esnek bir yaklaşıma davet edilir.

Rahatsız edici gerçekliğin farklı yönleriyle tarafsız bir anlatımdaki tekrarı

duygularını harekete geçirdiği okuyucuyu düşünmeye ve sorgulamaya iter. Okuyucu

rizomatik yapıdaki kitapta çok yönlü olarak, yargı ve eleştiri olmadan deneyimlediği

olaylardaki acı gerçekliğin etkisiyle aktif bir rol üstlenir, olasılıklar arasında salınan

sonuçları değerlendirir, olayların çözümsüz noktalara gelmesindeki dinamikleri

düşünür, sorunların çözümlenmesi ve tekrar etmemesi için farklılıkları kabul eden

esnek yaklaşımın önemini derinden hisseder. Rizomatik romanda karşılaşılan

karakterler özel isimleriyle, hatta takma isimleriyle çoklayarak öznelliklerinden

uzaklaşarak tarafsız ve çok yönlü bakışı destekleyecek şekilde olaylarda yer alır, iyi

ya da kötü olmaları, yaptıklarının doğru ya da yanlış olması eleştirilmez. Romanda

onları biraraya getiren ilişkiler ve olayların gelişimine etki eden faktörler karakterlerin

önüne geçer. Yorum ve eleştiri yapılmadan farklı açılardan çoklu olasılığı bir arada

sunulan, gerçeklikle bütünleşen olaylar karşısında algılanamaz olana yaklaşan

okuyucu, olayları etkileyen güçler tarafından sürüklenmiş suçlunun mağdur,

mağdurun suçlu olabildiğini görür. Esnek ve tarafsız yaklaşımla yakaladığı

algılamanın çoklu boyutunda kendi gerçekliğini seçme fırsatını yakalar.

Romanda gizemli Alman yazarın izinden sürüklenen birçok farklı karakter ve

sesi de içine alarak farklı coğrafyadan geçen olaylar, Meksika’nın kuzey sınırında

yaşanan çözümsüzlüklerle yoğunluğu ve çekim gücü artarak kara deliğe dönüşen

Santa Teresa’da kesişir. Duygu ve eleştiri içermeyen bir dilde sunulan Santa

Teresa’daki kadın cinayetleri ve II. Dünya Savaşı’ndaki musevi kamplarındaki toplu

mezarlar tüm gerçekliğiyle XX. yüzyılın dehşet vahaları olarak yer alır. Romanda ortak

hafızanın öznellikten uzak kolektif sesiyle kimin söylediği net verilmeyen “hayatın

anlamı bu cinayetlerde gizli” (s. 439) sözü insanlığın utanç resimlerine ışık tutarak

okuyucuyu romandaki kara delikleri sorgulamaya teşvik eder. Duygudan uzak

gazetecilik diliyle anlatılan yüzü aşan seri kadın cinayetinin kalıp-baskı tekrarı

okuyucu direncini zorlar, kırılma anını yaşatır. Dehşet vahaları karşısındaki çaresizliği

yaşayan okuyucu öznellikten uzaklaşır, haksızlığa karşı derin bir yas sürecine

istemsizce eşlik eder. Tetiklenen duyguları üzerinden mağdur olanı ya da katili değil,

Page 137: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

129

bu insanlık suçuna neden olan dinamikleri, bu olayları harekete geçiren güçleri

sorgular.

Romanın gelecekte bir yıl olarak seçilen isminin etkisiyle gelecekte

yaşanabilecek acı olayları da içine alarak içerik ve anlatımdaki çokboyutlu gerçeklikle

bütünleşen roman, maddi ve ayrımcı rüzgarlarla yarım yüzyıl arayla farklı

coğrafyalarda yaşanmış olan dehşete, yüzyıllar öncesinde yaşanmış olanları da dahil

ederek gelecekte tekrar yaşanabileceğini hissettirdiği okuyucuyu zamanın

zamansızlığına, mekanın mekansızlığına ulaştırır.

Esnek yaklaşımın bağlantısallığı üzerinden farklılıkların bir arada yer

almasıyla zenginleşen olasılıkların sona ermeden farklı yönlere ilerlemesi rizomatik

yapıda önemli yer tutar. 2666 romanı hakkında yapılan bu tezin katkısıyla, Deleuze

ve Guattari’nin kuramda verdiği çerçevenin rehberliğinde rizomatik bir romanın

belirlenmesi sürecinde içerik ve anlatımın tarafsız çoksesliliğinin okuyucu üzerindeki

etkisi gözlenmiştir. 2666 romanı hakkında yapılan çalışmada rizomatik roman

yapısının içerik ve anlatımında diğer geleneksel ağaçvari romanlardan farklı olarak

deneyimlenen yukarıda da değinilmiş olan bu etkiler aşağıdaki gibi belirlenmiştir

• Rizomatik romandaki metinlerarasılığın bağlantısallık gücünün yaklaştırdığı

gerçekliğin etkisi; kurgu, tarih ve gerçek arasındaki sınırları belirsizleştirir.

• Anlatım ve içeriğin öznellikten uzak tarafsız çoksesliliği; duyuları orta alana

çeker, çözümsüzlüklerdeki tekrar ve hatırlatmalar duyguları harekete geçirir.

• Düşünce sıçramalarının parçalı yapısıyla eleştiri içermeyen serbest dolaylı

anlatımla sonuçlanmadan ilerleyen olaylarda önyargılardan uzaklaşan

okuyucuda kodlanmış etik ve estetik sınırlar birbirine sarmalanarak

algılanamaz olan noktaya gelir.

• Rizomatik romandaki minör edebiyatın içerik ve anlatımı kimliklerin ötesine

geçerek öznellikten uzaklaşır, taraf olmayan kolektif çoksesliliğin çok yönlü

bakış açısına azınlıkları da dahil ederek sadece diğer olanı da içine almakla

sınırlı kalmaz, herkes olur.

• İçerik ve anlatımda ulaşılan farklı olasılıklar arasında bir sonuca ulaşmayan,

çözümsüzlüklerle tıkanan okuma macerasında, çok farklı yönleriyle verilen

olayların gelişimindeki faktörleri sorgulayan, çözüm arayışına giren okuyucu

sunulan alternatifler arasında kendi gerçekliğini seçme sansı bulur.

Sonuç olarak 2666 romanı hakkında Deleuze ve Guattari’nin rizomatik roman

yaklaşımıyla yapılan çalışmada, rizomatik romanın karmaşık yapısı içinde

Page 138: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

130

çözümlenmeden farklı olasılıklara açık kalan olayların ağ yapısına okuyucuyu

yaklaştıran farklı bir okuma deneyimi yaşattığı görülmüştür. İçerik ve anlatımın

tarafsız çoksesliliği ile ulaşılan serbest dolaylı anlatımda eleştirilmeden sunulan

olaylardaki çözümsüzlüğü derinden hisseden okuyucunun, olayların arkasındaki

dinamikleri sorgularken, sınırları aşan, tarafsız ve esnek yaklaşım ve iletişim

imkanlarının bağlantısallık gücü ile çözüm olasılıklarına ulaşabileceğini hissettiği

gözlenir. Yapılan bu çalışmada; edebiyat alanında sanatçının estetik ve etik

değerlere ait tek yönlü gösteren ve yorumlayan yapıda sınırlayıcı mesajlar vermeden,

eleştirmeden de duyguların sihirli etkisiyle harekete geçirmeyi başardığı okuyucu ile

eser arasında bağlantı kurabildiği, esnek ve tarafsız alternatiflerle okuyucuya kendi

algılama rotasını oluşturma fırsatı sunabildiği gözlenmiştir.

Deleuze ve Guattari’nin rizomatik roman özellikleri izinden yapılan 2666

roman okuma sürecinde; çaresizliklerle kilitlenen kara deliklerin derinleşmeden

çözümlenmesi ve tekrar etmemesi için esnek ve farklılıkları kabul eden göçebe

yaklaşımın bağlantısallığının, tarafsız olarak arada olmanın, arabulucu olmanın

çözüm sağlayıcı güçleri açığa çıkarmadaki önemi gözlenmiştir. Tarihin ve hayallerin,

gerçeğin ve kurgunun, sanatın, bilim ve felsefenin bir arada etkileşim içinde olduğu

kültürlerarası bağlantısallık gücüne ait yoğunluğun, dünyanın diğer ucunda katlanarak

hissedildiği iletişim çağında, sanat ve edebiyatın estetik ve etik yaklaşımının iyi, kötü,

güzel, çirkin gibi sınırlayıcı, sınıflandırıcı ve görece tanımlara eşit mesafedeki orta

alanda yer alarak, aralarındaki dengeyi koruyarak, farklılıkları kucaklayan esnek ve

çok yönlü yaklaşımının okuyucu duygularını aktive eden, sorgulamasını sağlayan

sihirli etkisi deneyimlenmiştir.

* * *

Deleuze ve Guattari’nin rizomatik roman yaklaşımının ve diğer çalışmalarının

aşamalarıyla tez çalışmamızda uygulamaya alınan okuma deneyimi, iletişim çağının

bağlantısallığı yüksek ve kültürlerarası deneyimi olan okuyucu ve izleyici kitlesine

sahip güncel edebiyat eserlerinin incelenmesinde yönlendirici olduğu gözlenmiş olup,

güncel sanat eserleri üzerine yapılacak çalışmalar için uygulama yöntemi olarak

önerilmektedir.

Deleuze ve Guattari’nin sosyal düzenleme kuramı bakış açısıyla geliştirdikleri

rizomatik roman özellikleri uygulanarak Roberto Bolaño’nun 2666 romanı hakkında

yapılan tez çalışmamızda felsefe ve sosyoloji alanındaki değerli akademisyenlerin

Page 139: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

131

dilimize kazandırmış oldukları rizomatik kavramlar ile birlikte romanın başarılı

çevirisinin de önemli katkıları olmuştur. Bu doğrultuda güncel edebiyat ve görsel

sanatlar alanındaki uygulama yöntemi olarak seçilen rizomatik inceleme çalışmaları

için de kapsamlı bir örnek çalışma110 olması ümit edilmektedir.

110 Ulusal tez merkezi veritabanı (https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/) 2019 yıl sonu itibariyle incelendiğinde Deleuze ve Guattari felsefesi ışığında başta felsefe alanında olmak üzere, sosyoloji, politika, mimarlık, psiko-sosyal, radyo ve televizyon, güzel sanatlar, sahne ve görüntü sanatları gibi birçok alanda yapılmış akademik tez çalışmalarının son yıllarda artış gösterdiği, edebiyat alanında da İngiliz, Türk ve Fransız dili ve edebiyatı ve karşılaştırmalı edebiyat alanlarında seçilen roman, hikaye ve tiyatro eserlerinde yapılmış olan tez çalışmalarında Deleuze ve Guattari’ye ait kavramların izinden kaçış çizgileri, güncel distopya, kimlik sorunsalı, şizoanaliz, minör edebiyat çalışmaları yapıldığı gözlenmiştir. Ayrıca Rizom kavramıyla ilgili eczacılık, ziraat ve biyoloji alanlarındaki çalışmalarla beraber Fransız düşünürlerin izinden İstanbul şehrinin rizomatik mekanı ve radyo ve gazetecilik alanındaki rizomatik medya örnekleri üzerindeki çalışmalar belirlenmiş olup, yapılan çalışmanın rizomatik roman çalışması olarak örnek teşkil edeceği düşünülmektedir.

Page 140: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

132

KAYNAKÇA ABEL, M. : 2002 Rizom'da Hareketlilik: Gilles Deleuze ve Jack

Kerouac'ın "Yolda" Karşılaşmaları Üzerine. Çev. O. Şahin, İstanbul, SubPress, 2017.

AKAY, A. : 2015 "Önsöz: Kendi Dilinde Yabancı Gibi Yazmak"., G. Deleuze ve F. Guattari, Kafka: Minör Bir Edebiyat İçin içinde, İstanbul, Dedalus. s. 9-15.

BARROSO VILAR, M. E. : 1988

"Sobre una obligada reformulación de los fundamentos de la enseñanza de la literatura en los niveles iniciales". CAUCE, Revista de filologia y su didactica, Sevilla, Editorial Universidad de Sevilla, No:11, s. 107-122.

BAUGH, B. : 2000 ¨Literary Text is Also a Machine- Capable of Producing¨. I. BUCHANAN, & J. MARKS (düz.), Deleuze and Literature içinde, Edingburgh, Edinburgh University Press, s. 34-56

BEJARANO, A. : 2010 "República de Expósitos, Genealogías de la orfandad en 2666 de Roberto Bolaño". Nomadas, Bogota, Universidad Central de Colombia, No: 33, s. 31-41.

BLANCO VÁZQUEZ, B. : 2011

"La herencia posible". Escritura e imagen, Madrid, Publicaciones Universidad Complutense de Madrid, No: Volumen extraordinario, s. 57-73.

BLEJER, D. : 2017

Los juegos de la intermedialidad: en la cartografía de Roberto Bolaño. Madrid, Logaritmo amarillo.

BOLAÑO, R. : 1999 Amuleto. Barcelona, Penguin Random House Grupo 2018.

BOLAÑO, R. : 2004 2666, Çev. Z. H. Ateş, İstanbul, Pegasus (2012).

BOLOGNESE, C. : 2017

"Viajes entre paises y páginas en tres novelas de Roberto Bolaño". Orillas (6), Padova, Padova University Press, s. 77-84.

BOTTO, M. : 2014 Del Ápeiron a la alegría. Madrid: UAM.

BUCHANAN, I. : 2000 "Deleuze's Project: The Method in his Madness", I. BUCHANAN (düz.), Deleuzism: A Metacomentary içinde, Durham, Duke University Press, s. 40-72.

BUCHANAN, I. : 2000 "Introduction: The Problem of Two Books". I. BUCHANAN (düz.), Durham, Deleuzism: A Metacomentary içinde, Duke University Press, s. 3-9.

Page 141: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

133

BUCHANAN, I., & MARKS, J. : 2000

"Introduction". I. BUCHANAN, & J. MARKS (düz.), Deleuze and Literature içinde, Düzenleyen: Edinburgh, Edinburgh University Press, s. 1-13.

CANDIA CÁCERES, A. : 2014

"¿Cómo construir un puente? Tejidos transparentes y lineas de fuga en la literatura de Roberto Bolaño". Anales de la Literatura Chilena, Valparaiso, Universidad de Playa Ancah, No:21, s. 179-198.

CANDIA, A. : 2005 "Tres: Arturo Belano, Santa Teresa y Sión. Palimpsesto total en la obra de Bolaño". Especulo. Revista de estudios literarios. Madrid, Universidad Complutense de Madrid: (Çevrimiçi) http://www.ucm.es/info/especulo/numero31/palimbol.html , 1 Ocak 2018

CERCAS, J. : 2001 Soldados de Salamina. Barselona, Tusquets Editores (2010).

COLEBROOK, C. : 2002

Gilles Deleuze, Çev. C. Soydemir, Ankara, Doğubatı 2009.

COLOMBAT, A. P. : 2000

"Deleuze and Sign". I. BUCHANAN, & J. MARKS (düz.) Deleuze and Literature içinde, Edinburgh, Edinburgh University Press, s. 14-33.

CRAWFORD, T. H. : 2000

“The Paterson Plateau: Deleuze, Guattari and William Carlos Williams”. I. BUCHANAN, & J. MARKS (düz.) Deleuze and Literature içinde, Edinburgh, Edinburgh Universtiy Press, s. 57-79.

DELANDA, M. : 2006 A New Philosophy of Society: Assemblage Theory and New Sociology. London, Bloomsbury 2013

DELANDA, M. : 2016 Assemblage Theory. Edinburgh: Edinburgh University Press, (Çevrimiçi), Edinburgh Univerty Press. https://edinburghuniversitypress.com/book-assemblage-theory.html, 1 Mart 2019 (inceleme dosyası)

DELEUZE, G. : 1972 "Yapısalcılığı Nasıl Ayırt Ederiz?". D. LAPUJADE (2002), & D. Lapojade (düz.), Issız Ada ve Diğer Metinler: Metinler ve Söyleşiler 1953-1974 içinde, Çev. F. Taylan, H. Yücefer, İstanbul, Bağlam 2009, s. 267-302.

DELEUZE, G. : 1973 "Göçebe Düşünce". D. LAPOUJADE(2002) içinde, Issız Ada ve Diğer Metinler: Metinler ve Söyleşiler 1953-1974, Çev. F. Taylan, H. Yücefer, İstanbul, Bağlam 2009, s. 390-404

Page 142: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

134

DELEUZE, G. : 1968 Diferencia y repetición, Çev. A. Cardin, Madrid, Júcar, 1988.

DELEUZE, G. : 1979 "Bir Eksik Manifesto". C. BENE, & G. DELEUZE, Gilles Bindirmeler içinde, Çev. İ. Uysal, İstanbul, Norgunk Yayıncılık, 2019, s. 3-101.

DELEUZE, G. : 1988 El Pliegue, Çev. J. Vázquez, & U. Larraceleta, Barcelona, Paidós Básica, 1989.

DELEUZE, G. : 1993 Crítica y clínica, Çev. T. Kauf, Barcelona, Anagrama, 1997.

DELEUZE, G., & GUATTARI, F. : 1972

El Anti-Edipo:Capitalismo y esquizofrenia, Çev. F. Monge, Barcelona, Paidos Studio, 1985.

DELEUZE, G., & GUATTARI, F. : 1975

Kafka Toward a Minor Literature. Çev. D. Polan, Minneapolis, University of Minnesota Press, 2003 .

DELEUZE, G., & GUATTARI, F. : 1975

Kafka: Minör bir edebiyat için, Çev. I. Ergüden, Istanbul, Dedalus, 2015.

DELEUZE, G., & GUATTARI, F. : 1980

Mil mesetas: Capitalismo y esquizofrenia. Çev. J. V. Pérez, & U. Larraceleta, Valencia, Pre-textos, 1997.

DELEUZE, G., & GUATTARI, F. : 1991

¿Qué es la filosofía?, Çev. T. Kauf, Barcelona: Anagrama, 1993.

DELEUZE, G., & PARNET, C. : 1977

Diálogos. Çev. J. Vázquez, Valencia, Pre-Textos, 1980.

DELEUZE, G., DESCAMPS, C., ERIBON, D., & MAGGIORI, R. : 1980

"Bin Yayla Üzerine Mülakat". G. DELEUZE Müzakereler (Pourparlers) içinde, Çev. İ. Uysal, İstanbul, Norgunk Yayıncılık, 1990, s. 34-44.

ECHEVARRÍA, I., & MONTANÉ, B. : 2010

“Editando a Bolaño: Sobre la universidad desconocida”. Quimera: Revista de literatura, Barcelona, Ediciones de Intervención Cultural, No: 314, s. 39-43.

ECHEVARRÍA, I. : 2004 "Birinci Baskı İçin Sonsöz". R. BOLAÑO 2666 içinde, Çev. Z. H. Ateş, İstanbul, Pegasus, 2012, s. 989-992

FAVA, F. : 2017 "Narraciones intercaladas y arquitectura textual en 2666". Orillas, Padova, Padova University Press, No: 6, s. 43-61.

GALVÁN RODRÍGUEZ, G. : 2007

Gilles Deleuze: Ontología, pensamiento y lenguaje. Granada, Universidad de Granada.

Page 143: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

135

GARDNER, C., & MACCORMACK, P. : 2017

"Introduction", P. MACCORMACK & Colin GARDNER (düz.), Deleuze and Animal içinde, Edinburgh, Edinburgh University Press, s. 1-21.

GOLDCHILD, P. : 1996 Deleuze ve Guattari: Arzu Politikasına Giriş. , Çev. R. G. Öğdül, İstanbul, Ayrıntı, 2005.

HERRALDE, J. : 2010 "Bolaño en dos tiempos (1995-2010)", Leer, Madrid, Saber y Comunicación, No:210, s. 24

HUERTA CALVO, J. : 2010

"Roberto Bolaño: entre el enigma y la leyenda". Leer, Madrid, Saber y Comunicación, No: 210, s. 16-23.

KOSKO, B. : 1993 Fuzzy Thinking: The new science of logic, London, Flamingo 1994.

LANDOW, G. P. : 1994 Teoría del hipertexto, Çev. P. Ducher, Barcelona, Paodós, 1997.

LETHAM, J. : 2008 "The Departed". The New York Times: Sunday Book Review: 12 Kasım 2018 (Çevrimiçi) https://www.nytimes.com/2008/11/09/books/review/Lethem-t.html 12 Temmuz 2019

LOTMAN, Y. M. : 1990 Universe of the MInd. , Çev. A. SHUKMAN, London, I. B. Tauris & Co Ltd.

MARKS, J. : 2000 "Underworld, The people are missing". I. BUCHANAN, & J. MARKS (düz.), Deleuze and Literature içinde, Edinburgh, Edinburgh University Press, s. 80-99

MARTINEZ, B. : 2010 "Bolaño en Colombia". Leer, Madrid, Saber y Comunicación, No: 210, s. 26-27.

MEDINA, R. : 2010 "Un poeta latinoamericano: La aventura incesante de Roberto Bolaño". Quimera: Revista de literatura, Barcelona, Ediciones de Intervención Cultural, No: 314, s. 34-38.

MICHEL, J. : 2013 Ricœur y sus contemporáneos: Bourdieu, Derrida, Deleuze, Foucault, Castoriadis. Çev. M. Veuthey, Madrid, Biblioteca Nueva RS, 2014.

MONTANÉ, B. : 2010, "La poesía de Roberto Bolaño". Quimera: Revista de Literatura, Barcelona, Ediciones de Intervención Cultural, No: 314, s. 32-33.

MORALES, J. : 2010 "Tras la huella de 'los poemas incalculables': La poesia de Roberto Bolaño entre México y la prosa del otoño en Gerona (1976-1981)". Quimera: Revista de literatura,

Page 144: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

136

Barcelona, Ediciones de Intervención Cultural, No:314, s. 44-47.

MORAN, B. : 1972 Edebiyat kuramları ve eleştiri. İstanbul, İletişim 2016.

MORENO, F. : 2017 "En torno a una poética espacial en 2666". Orillas, Padova, Padova University Press, No: 6, s. 19-26.

MOULTHROP, S. : 1997

"Rizoma y resistencia: El hipertexto y el soñar con una nueva cultura". G. P. LANDOW (düz.), Teoría del Hipertexto içinde, Barcelona, Paidós, s. 339-361.

ÍÑIGO, A. : 2015 El universo literario de Roberto Bolaño, Madrid, Verbum.

PETRONIO, G. : 1990 Historia de la literatura Italiana, Çev. M. C. Muñiz, 2. bs., Madrid, Catedra, 2009.

RIOS, F. : 2014 "Archimboldi: El agujero negro de 2666", Aisthesis, Santiago, Pontificia Universidad Católica de Chile, No:56, s. 121-137.

SÁNCHEZ LOPERA, A. : 2012

"Por una ética del desorden en América Latina", Nomadas, Santiago, Universidad Central de Colombia, No:307, s. 105-119.

SAUVAGNARGUES, A. : 2006

Deleuze ve Sanat. Çev. N. Sarıca, Ankara, De Ki Basım, 2010.

SELDEN, R. : 1985 La teoría literaria contemporánea. Çev. J. G. López Guix, Barcelona: Ariel ,1987.

SELDEN, R., WIDDOWSON, P., & BROOKER, P. : 1997

La teoría literaria contemporánea. Çev. B. Ribera de. Madariaga, & J. G. López Guix, Barcelona, Ariel, 2004

SEMETSKY, I. : 2006 Deleuze, Education and Becoming. Rotterdam, Sense Publishers.

SEOANE, A. : 2018 "15 años sin Bolaño". El Cultural, 21 Kasım 2018, (Çevrimiçi): https://www.elcultural.com/noticias/letras/15-anos-sin-Roberto-Bolano/12797 1 Nisan 2019

SMITH, D. W. : 2013 "Deleuze and the History of Philosophy", D. SMITH, & H. SOMMERS-HALL (düz.), The Cambridge Companion to Deleuze içinde, Düzenleyen: Cambridge, Cambridge University Press, s. 13-33

SMITH, D., & PROTEVI, J. : 2008

"Gilles Deleuze", Ö. Faruk (düz.), Dışarıdan Düşünmek içinde, Düzenleyen: Çev. L. Şentürk, İstanbul, Chiviyazıları Nemesis, 2017.

Page 145: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

137

SOLOTOREVSKI, M. : 2006

"Sobre 2666 de Roberto Bolaño". Aisthesis, Santiago, Pontificia Universidad Católica de Chile, No:39, s. 129-134.

SURIN, K. : 2000 ¨A Question of an Axiomatic of Desires: The Deleuzian Imaginacion of Geoliterature¨. I. M. BUCHANAN (düz.), Deleuze and Literature içinde, Edinburgh, Edinburgh University Press, s. 167-193

SUTTON, D., & MARTIN-JONES, D.: 2008

"Süre Nedir?". D. SUTTON, & D. MARTIN-JONES (düz.), Yeni Bir Bakışla Deleuze içinde, Çev. M. Özbank, & Y. Başkavak, İstanbul, Kolektif Kitap, 2014, s. 103-107

TILMANN, A. : 2018 "Bolaño against Babel: Multilingualism, Translation and Narration in 2666, ‘La parte de los críticos’ ". Bulletin of Hispanic Studies, Liverpool, Liverpool University Press, C: XCV, No:2, s. 217-233.

VALDEÓN BLANCO, J. : 2010

¨Manual de un triunfo imposible". Leer, Madrid, Saber y Comunicación, No: 210, s. 26-27.

ZOURABICHVILI, F : 1994

Deleuze: Bir Olay Felsefesi, Çev. A. U. Kılıç, Ankara, Bağlam, 2008.

ZUORABICHVILI, F. : 2002

Deleuze Sözlüğü, Çev. A. U. Kılıç, İstanbul, Say Yayınları, 2011.

Page 146: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

138

EKLER

1. Roberto Bolaño’nun eserleri: Şiir Kitapları : Gorriones cogiendo altura ( Bruno Montane ile birlikte, basılmadı) Reinventar el amor (1976) Muchachos desnudos bajo el arco iris de fuego (1979) Fragmentos de la universidad desconocida (1993) Los perros románticos (1993) El último salvaje (1995) Tres (2000) La Universidad Desconocida (2007)_ Rafael Morales Ödülü Poesia Reunida (2018) Romanları : Consejos de un discípulo de Morrison a un fanatico de Joyce (1984):Antoni Garcia Porta ile birlikte_ Premio Ámbito de Narrativa La senda de los elefantes (1984) Monsieur Pain (1999) adıyla tekrar yayımlandı La pista de hielo (1993)_ Premio de Narrativa Ciudad de Alcala La literatura nazi en America (1996) Estrella distante (1996) Los detectives salvajes (1998)- Uluslararası Rómulo Gallegos Amuleto (1999) Nocturno de Chile (2000) Amberes (2002) Una novelita lumpen (2002) 2666 (2004)- Amerikan Eleştirmenler Ödülü El Tercer Reich (2010) Los sinsabores del verdadero policia (2011) El espíritu de la sciencia-ficción (2016) Hikaye Kitapları : Llamadas telefónicas (1997) Putas asesinas (2001) El gaucho insufrible (2003) Diario de bar (2006) El secreto del mal (2007) Sepulcros de Vaqueros (2017) Cuentos completos (2018) Deneme ve Görüşmeler : Entre paréntesis (2004) Bolaño por si mismo: entrevistas escogidas (2011) A la intemperie:Colaboraciones periodisticas, intervenciones públicas ensayos (2018)

Page 147: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

139

2. İspanyolca özet : RESUMEN

ANÁLYSIS RIZOMÁTICO DE LA NOVELA 2666 DE ROBERTO BOLAÑO

BANU KARAMANLI

Nuestro análisis de la novela póstuma de Roberto Bolaño 2666 se basa en la

teoría de la semiótica de acontecimientos de los filósofos franceses Gilles

Deleuze y Félix Guattari con su teoría social del agenciamiento, concretada en el

concepto biológico del rizoma. El rizoma es un tipo de raíz con múltiples

conexiones subterráneas. En la literatura el concepto del rizoma es un modelo

para representar los agenciamientos heterogéneos con relaciones invisibles y

con un objetivo comun mediante sus relaciones múltiples interconectadas con

otros personajes o acontecimientos. La estructura rizomática supera las

estructuras verticales arborescentes de raíz y ramas de la semiótica estructural,

limitadas a los significados y los significantes. En el analisis semiótico del

acontecimiento deleuzeguattariano de la teoría social de los agenciamientos, se

buscan en el texto las composiciones y las funciones de los agenciamientos,

incluidas las caracteristicas específicas de las novelas rizomaticas de la

connectividad, la heterogeneidad, la multiplicidad, la ruptura, la cartografia y la

calcomanía a través de sus conceptos rizomaticos interrelacionados como el

aiôn/ el nomada/ el espacio plano/ el agujero negro, el ritornello, la mapa, las

lineas de fuga/ el devenir-animal/ el cuerpo sin órganos o la desterritorialización.

Como novela de metaliteratura, 2666 posee las características de las novelas

rizomáticas con su forma fragmentada con sus historias abiertas que se generan

sin limitaciones estructurales como la necesidad de una introducción, un nudo y

un desenlace. La novela deja al lector elegir la secuencia de su lectura por entre

un pastiche de cinco partes de múltiples historias conectadas mediante

personajes interrelacionados, como un mapa de entradas y salidas múltiples. Los

personajes siempre están en un movimiento nomádico, desterritorializandose y

creando una atmosfera de viaje entre la ficción y la realidad; la historia, el sueño

o la memoria. La mitad de los más de ochocientos personajes de la novela cuyas

referencias reales son filósofos, artistas, escritores, pintores o científicos, dejan

el lector con la intención de buscar más información fuera de la novela.

Page 148: ROBERTO BOLAÑO’NUN 2666 ADLI ROMANINDA RİZOMATİK

140

La novela, aunque está escrita en la lengua nativa del escritor —el español—

, tiene un sonido extraño, como si fuera extranjera en su propia lengua, ya que

cambía en cada personaje según procedan diferentes geografías o culturas. Se

convierte así en perfecto ejemplo de la Literatura Menor de Deleuze y Guattari,

llegando a convertirse en una voz polifónica, una voz subalterna con un contenido

y una expresión alejados de la subjetividad del narrador (o cada uno de los

personajes). Esta voz va a recordar al lector dos escenas terribles del siglo XX

como homenaje a la memoria colectiva: las fosas comunes de las mujeres

asesinadas en el norte de México y los muertos de los campos de concentración

de la II Guerra Mundial. El lector tiene la libertad de elegir, o crear, su realidad

entre las distintas historias alternativas con sus diferentes puntos de vista.

Palabras Claves: 2666, Roberto Bolaño, Deleuze y Guattari, la semiótica del

agenciamiento, La novela rizomática, la línea de fuga, nomadismo, la

desterritorialización