salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/fileupload/ds353055/file/ab... · web...

623
AB-I HAYATTAN DAMLALAR Ahmet ARSLAN 1

Upload: others

Post on 02-Jan-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

AB-I HAYATTANDAMLALAR

Ahmet ARSLAN

Salihli – 2014

1

Page 2: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

AB-I HAYATTAN DAMLALAR Ahmet ARSLAN

ISBN: 978-605-60397-0-6

www.salihlimelamilerdernegi.come-mail: [email protected]

Salihli-MANİSA

Basım Yeri:

Baskı Tarihi:

Bu kitabın tüm yayın hakları yazarına aittir. Tanıtım için yapılacak alıntılar dışında tüm alıntılar için,

Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Sözleşmesi gereği yazarın izni gerekir.

2

Page 3: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

İÇİNDEKİLERÂdem Risalesi............................................................................ 10Âhiret Âlemi................................................................................42Âhirette Şefaat Var mıdır?.....................................................46Allah’ın Zat, Sıfat ve Efâlinin Üç Boyutu Vardır..............52Billâh ile Allah’a İman.............................................................59Cenab-ı Hakk’ın Nüzul ve Urucu..........................................71Cenab-ı Hakk’ın Vücut Ülkesinde Zuhuru........................85Cennet ve Cehennem...............................................................90Dervişe Hitap..............................................................................98Dünyada iken Âhiret Âlemini Yaşamak..........................100Esma-ül Hüsna’nın Açıklaması..........................................106Günümüzdeki Melamiler.....................................................155Hac ve Umre Risalesi.............................................................161Her Sene Kurban Kesilir mi?..............................................178İslamiyette Değişmeyen Üç Kâide....................................181İslâmiyette Yaşam Nasıl Olmalıdır?.................................185Kabir Azabı...............................................................................195Kaç Çeşit İnsan Vardır?........................................................199Karı ve Kocanın Karşılıklı Vazifeleri...............................202Keramet-i Kevniye ve Keramet-i İlmiye.........................209Kur’ân-ı Kerîm’deki 28 Harfin Sırrı.................................214Kur’ân’daki Mukattaa Harflerin Sırları..........................226Mürşid-i Kâmil Kimdir?........................................................235Namaz Risalesi........................................................................240Namaz Zâhir ve Bâtın Olursa Namazdır.........................264Oruç Risalesi............................................................................269Ölmeden Evvel Ölmek Ne Demektir?..............................279Sırat Köprüsü...........................................................................284Tevhid Risalesi........................................................................287Vel Asr Suresi...........................................................................344Yer ve Gök Katları..................................................................350Yirmisekiz Peygamberin Hikmetleri...............................358Dua...............................................................................................372

3

Page 4: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ÖNSÖZ

Âlemlerin Rabbi olan Cenab-ı Allah’a sonsuz hamd ve senâlar, sevgilisi iki cihan serveri Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) ve ehl-i beytine sayısız salât u selam olsun.

Kur’ân-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, insanları ve cinleri kendisine ibadet etsinler diye yarattığını söylüyor. Peygamber Efendimiz de ibadeti “Allah’ı bilmek” şeklinde açıklıyor. O hâlde düşünenler için bu dünyaya geliş sebebi ortaya çıkmış oluyor. İnsanın tek görevi vardır şu fâni dünyada, o da Allah’ı bilmektir. Kur’ân âyetlerinden nereden geldiğimizi ve nereye döneceğimizi biliyoruz. Allah’tan geldik ve yine O’na döndürüleceğiz. Peki, ama nasıl? Okuyarak öğrenmemiz mümkün değil. Kur’ân’ın ilk emri “Oku!”. Neyi okuyacağız? Nasıl okuyacağız? İşte bu noktada bir mürşidin gerekliliği ortaya çıkıyor.

4

Page 5: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Kâinatta tek mürşid-i kâmil vardır. O da Hazreti Muhammed’dir. O’nun dışında içinde yaşadığımız zamanda irşad olmamız mümkün değil. O zaman müracaat edeceğimiz kaynak Hazreti Muhammed’in varisleri olacaktır. Vârislerinden alınacak tevhid tahsili ile kişi insan-ı asliyesini bularak yakînliğini idrak edecektir. Bu yakînlikle Mısrî Niyazî hazretlerinin;

“Öyle sanırdım, ayrıyamDost gayrıdır, ben gayrıyam;Benden görüp işideniBildim ki ol canan imiş”

Mısralarındaki sırra vâkıf olacaktır. Bu tahsilde sadece okumak yeterli değildir. Kişi okuduğunu anlamalı anladıklarıyla amel etmelidir. Tahsile başlamadan önceki bilişlerini bir kenara bırakmalı,

“Taatın ihlâsa erişmez, ilim ile amel ileİzzeti ko zilleti tut, odur onun mayası”

Mısralarında belirtilen hâl üzere teslimiyetle, sadakatle yakînliğini arttırmaya çalışmalıdır.

5

Page 6: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

“Sohbetten muhabbet, muhabbetten ise Muhammed hâsıl olur.” kâidesiyle sîret olan Muhammed aynası, suret olan Muhammed aynalarından Cenab-ı Hakk’ın mazharların istidat ve kabiliyetlerine göre nasıl tecelli ettiğini anlayan salik “Ölmeden evvel ölünüz.” hadîs-i şerifi doğrultusunda Hakk’a vuslatını gerçekleştirmiş olacaktır.

Tevhid huzurdur, tevhid mutluluktur. Sırat-ı müstakimde bütün kardeşlerimizin vuslatlarına Cenab-ı Hak’tan kolaylıklar niyaz ederim.

Hacı Ahmet Arslan

6

Page 7: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

HACI AHMET ARSLAN EFENDİ KİMDİR?

Hacı Ahmet Arslan Efendi, 1940 yılında Uşak ilinin Ulubey ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlk ve ortaokuldan sonra lise tahsiline İzmir Askeri Sağlık Lisesinde devam etmiş buradan mezun olduktan sonra da 1960 yılında orduya katılmış, 1979 senesinde de Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekliye ayrılmıştır.

1966 senesinde Uşşakî mürşid-i kâmili Kulalı Hacı Mehmet Ruhi Akhan Efendi hazretlerine intisab etmiş on yedi sene tasavvuf ilmini tahsil etmiştir. On yedi senenin son beş yılında Uşşakî halifesi olarak Adana, Uşak ve Salihli’de irşad görevine devam etmiştir. Bu süre zarfında 1980 senesinde hac farizasını yerine getirirken 1982 senesinde de umre haccını yapmıştır.

7

Page 8: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

1983 senesinde mânâda bizzat Resulullah Efendimizin verdiği emir üzerine Salihli'de ikamet etmekte olan Melami mürşid-i kâmili Hacı Hasan Özlem Efendi hazretlerine tâbi olarak hakikat tahsiline başlamıştır. Bu tahsilinin dokuzuncu senesinde aldığı ilim ve irfan feyzi ile 1992 yılında bizzat Hacı Hasan Özlem hazretleri tarafından icâzetname verilmek suretiyle halife tayin edilmiştir. Bu durum Hacı Hasan Özlem Efendi hazretlerinin yazdığı “Arifler Gül Bahçesi” adlı eserinde “Halifemdir.” ifadesiyle teyitlidir. 22 Aralık 1996 tarihinde Hacı Hasan Özlem Efendi hazretlerinin Hakk’a yürümesisinden sonra irşad görevini bugüne kadar sürdürmüş ve hâlâ da sürdürmektedir. İrşad görevine yurt içinde ve yurt dışında ulaştığı her noktada devam etmektedir. Günümüz teknolojisini de etkin bir biçimde kullanarak kendisine verilen manevi hazineleri oluk oluk nasiplilerine dağıtmaktadır.

Melamet zevkiyle, Kur’ân-ı Kerîm ahkâmı ve Peygamber Efendimizin sünnet-i

8

Page 9: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

seniyesinden asla taviz vermeden sohbetlerine devam eden Hacı Ahmet Arslan Efendi, astsubay emeklisi olarak Manisa’nın Salihli ilçesinde ikamet etmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Silsile-i şerifi şu şekildedir:

1- Hazreti Pîr Seyyid Muhammed Nûr el-Arabî

2- Şeyh Hacı Salih Rıfat Efendi 3- Hacı Ali Rahmi Efendi4- Hacı Hasan Fehmi Tezdoğan Efendi5- Hacı Hasan Özlem Efendi6- Hacı Ahmet Arslan Efendi

9

Page 10: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ÂDEM RİSALESİ

Âdem ne demektir? Âdem, Cenab-ı Allah’ın, hüviyyet ve eniyyetini, kendi mazharında cem eden, Allah’ı ve Muhammed’i zahir olarak kendinde açığa çıkaran demektir. Âdem, âdemiyyetini bulasıya kadar çok merhaleler kateder. İnsan görünümündeki her varlık Âdem değildir. Tin Suresinin 4. âyetindeki, “Legad halagnel insâne fî ahseni tagvîm.” “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (95-4) “insan” ifadesi Âdem içindir. Bir hadîs-i şerifte “Kur’ân ile insan ikiz kardeştir.” buyurulmaktadır. Kur’ân’ın veya Âdem’in tahsili dört ilimle elde edilebilir. Bunlar şunlardır:

1- Şeriat2- Tarikat3- Hakikat4- Marifet

10

Page 11: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Varlığı olmayan, yok anlamına gelen kelime “adem”’dir. Bu sözcükteki “a” harfinin üzerinde düzeltme işareti (^) yani “şapka” olmadığı için sohbetlerimizde “şapkasız” diyorum.

“Âdem” ise, kendine ait varlığı olmayan bu “adem” mazharında, Cenab-ı Hakk’ın hüviyyet ve eniyyetini kemalâtıyla cem edip zuhura çıkarandır. Bu sözcükteki “a” harfinin üzerinde düzeltme işareti yani “şapka” kullanıldığı için “şapkalı” diyorum.

Âdem kelimesi kul kökünden gelmektedir. Bu itibarla Âdem’de iki yön vardır.

Bedensel olan (et, kemik, kan, vs.) eniyyeti ki bu yönüyle fânidir. Cemadattan, nebatâta, nebatâttan hayvanata, hayvanattan insana devriyle daima tebdilâta tâbidir. Bugün var yarın yok olur. Ruhumuzun taşıyıcısı, hammalıdır. Günü gelip görevini tamamlayınca bu âlemi terk eder. Zamanla cemadatta görevini bitirdiğinde nebatâta geçer. Nebatâttan hayvanata, hayvanattan da

11

Page 12: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

insan varlığına intikal ederek teşriiye yönüyle döngüsüne devam eder. Bu devr-i daimin bir mertebesinden diğerine geçişi hem binlerce sene sürer hem de milyonlarca parçalara ayrılma söz konusudur.

Âdem’in yaratılışı için gereken çamur, melaike-i kiramdan Azrail (a.s.) tarafından Mekke şehrindeki Numan vadisinden alınmıştır. Pîr hazretleri buna “simsime çamuru” der. Allah cemâl ve celâl elleriyle bu çamuru yoğurup insan sûretine dönüştürmüştür. Artan çamurla da hakikat şehri yapılmıştır. Bu insan kalıbı üç yüz yıl ateşte pişirilmiştir. Her bir yüzyılın sonunda bu Âdem çamuruna “Sen kimsin, ben kimim?” diye sorulduğunda “Sen sensin, ben benim” cevabı gelmiştir. Rabbi üçüncü yüzyıl sonunda tekrar aynı soruyu sorunca Âdem “Ben aciz bir kulum, sen ise âlemlerin Rabbi olan Allah’ımsın” demiştir. Üç yüz sene ateşte pişirilme sonucu rububiyet hâli hazır olduğunda Hicr Suresi 29. âyeti “Hani Rabbin meleklere, ‘Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan

12

Page 13: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin’ demişti.” (15-29) gereğince Rabbi tarafından Âdem’e ruhundan bir ruh üfürülmüştür. Efâl yüzü, sıfat yüzü ve zat yüzleriyle pişirilerek kemâle gelen sâlik fenafillah olmuş olur.

“Kalpler zikirle mutmain olur.” ve “Zikirle kalpler huzur ve sukûna kavuşur” âyetlerinin bizleri ikaz ettiği gibi, Rabbimizin ruhundan bir ruh üfürme olmadan pişirme fırınına konmaz. Bu üç yüzyılda piştikten sonra, ilim sahibi olan Rabbimiz, ma’lûm olan bizim emaneti kaldırabilecek kıvama geldiğimizi görünce ruhundan bir ruh üfürecektir. İşte o zaman, o sâlikte anne karnındaki çocuk gibi hareketler başlayacaktır. Çocuk kız ise 9 şühûd hâli ile veled-i kalbin tecellîsi, oğlan ise 9 şühûd ve 10 duygu zevkleri ile veled-i kalb yani kalbin oğlu zuhur edecektir. Âdem ancak bu saydığımız nefs âlemi olan fenâ-i tam olmadan Âdem olarak görünmeyecektir. İlk insan, Rûhullah (Allah’ın ruhu) olarak kişide kemalâta geldiğinde kemalât tecellîleriyle bu

13

Page 14: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

suret ve şekillerden kendini ilân edip görünmeye başlayacaktır.

Kemalât ve rahmaniyeti ile cami-ül esma olarak Rabbimin tek göründüğü yer insan mazharıdır. Bütün âlemi kendi inhisarı altında cem etmiş olduğu için ona insan denilmiştir. İbrahim Hakkı Hazretleri “Ey kişi sen âlem-i kübrasın. Kendine dikkatle bak. Cennet de sende Cehennem de sende, Sırat da sende, Mizan da sende. Sen ceseden küçük bir varlıksın ama mânâda bütün 18 bin âlem sende toplanmıştır.” buyurmuşlardır.

Ruhsal vücudumuz olan siret yönümüz, bezm-i elest olan Hak mürşidinin dizinin dibinde, Hicr Suresi 29. âyeti “Ruhumuzdan bir ruh üfledim” gereğince, Rabbinin evvelâ zikir ruhunu üfürdüğünde, o sâlikte ne kadar Rabbine sevgi ve teslimiyeti varsa, o kadar onda zikir ruhu tecellî etmiş olacaktır. Hak mürşidi tarafından atılan bu Muhammedî zikir tohumu, ona her yerde ve her işinde Rabbi ile daima beraber olma zevkini verecek ve kendisinden zikredenin de Rabbi olduğunu anlayacaktır. O sâlik Rabbini can-ı gönülden

14

Page 15: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

seviyorsa, Rabbinden ayrılmamak için saat gibi gönlünde zikreden Rabbini yakın takibe alarak, O’nu dinleyecek ve O’nunla daima zikirde beraber olma zevki ile dirilmiş olacaktır. Bu zikir ruhundan sonra, onun Hak mürşidi efâl-i İlâhiye, sıfat-ı İlâhiye ve zat-ı İlâhiye ruhlarını üfürerek Muhammedî tohumunu sâlikin gönül tarlasına ekmiş olur.

Sâlikler bu Muhammedî tohumunu, zikir, şühud ve rabıtalarla sulayıp, çapalarsa, o sâlikin Muhammedî vücûd ağacının yeşerip dal ve yaprakların arasında çiçek açtığını görürüz. Artık, “Nefsini bilen Rabbini bilir.” hadîs-i şerifi gereğince, kendisinin diye bildiği vücudunun Rabbinin vücudu olduğunu anlamıştır. Rabbinin ise, Kaf Suresinin 16. âyeti gereğince gönlünde tahtını kurduğunu, o kulundan duyan, o kulundan gören ve o kulundan her türlü icraatı yapanın Rabbi olduğunu anlamış olur. “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.” (50-16)

15

Page 16: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Zikir ruhundan başlayarak efâl-i ilâhiye ruhu, sıfat-ı ilâhiye ruhu ve zat-ı ilâhiye ruhuna hamile kalan sâliğin manevî siret vücudu bir anne rahmindeki çocuğun birinci 40 günde kan pıhtısı, ikinci 40 günde et parçası, üçüncü 40 günde kol ve bacakları teşekkül ederek hareket etmesi gibi hareket edecektir. Biz bu devreye tevhidde, Âdem’in fenafillah olan uruc seferi diyoruz.

Âdem ruh sahibi olarak yaratılmış, fakat henüz sıfatlarından zuhur etmediği için kendisini ispat edememektedir. Kadir Suresi 4. âyetinde de belirtildiği gibi “Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ biizni rabbihim, min külli emr.” “Melekler ve Ruh o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner.” (97-4) Cenab-ı Hakk’ın vahdâniyeti olan gecede, bütün sıfatlarından kemalâtıyla zuhur edesiye kadar, ruhun, melek olan kuvveleriyle, Rabbinin o kişideki kabullenişi kadar sıfatlardan tecellî etmiş olur. İşte, ruhun zuhuruna kadar Âdem’in urucu ve sıfatlardan tecellîsiyle nüzûl devresini bitirdikten sonra, vücûdun vücûdullah olmasının tevhid idraki

16

Page 17: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ile Âdem yaratılmış olacaktır. Yoksa bu gördüğümüz bütün insanlar Âdem değillerdir.

Âdem üç nev’idir:

1- Surette Âdem sirette hayvan2- Surette Âdem sirette nakıs3- Surette Âdem sirette de Âdem Surette Âdem sirette hayvan olanlar

yiyen, içen, nefsanî bütün istek ve arzularını yerine getirenlerdir. “Hay” diri, “van” ise varlık anlamına gelir. Yani “hayvan” diri olan canlı varlıklar demektir.

Surette Âdem sirette nakıs olanlar âdemiyyet tahsilinde olup, henüz kemalâtı elde edememiş kişilerdir.

Suret ve siretinde âdemiyyetini bulanlar ise, Hak mürşîdinden ruh üfürülmüş ve âdemiyyetinin idrak kemalâtına vâkıf olanlardır. Âdem’in bütün varlığı Hakk’ın varlığı olduğunu zevk etmiş, Hakk’ın yeryüzündeki halifesidir. Cenab-ı Hak, Âdem yüzünden zatını ilân etmiştir. Onun sureti

17

Page 18: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Âdem, sireti Hak’tır. Yalnız ona Hak denilmez. Âdem’in başındaki “A” Harfi Allah’ı remzeder, “dem” de zaman demektir. O dem, bu demdir. Anlayan anladı. Anlamayanlar da yalnız dinledi.

Araf Suresinin 172. âyetinde “Hani Rabbin Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ demişti. Onlar da, ‘Evet, şahit olduk’ demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.” (7-172) buyruluyor.

İşte bu rububiyet, yani terbiye ve irşad yönü ile bir kâmilden insan-ı asliyesinin öğrenilmesidir. Kişi akl-ı baliğ olduğunda, Rabbini idrak edip esfel-i sâfilîn denilen bu dünya bataklığından bir an önce kurtulmağa çalışacaktır. Bedenin akl-ı baliğ olması ortalama 13-14 yaşlarındadır. Bedensel olarak akl-ı baliğ olduğu hâlde ruhen Rabbini idrak edemiyorsa akl-ı baliğ olmamıştır. Dolayısıyla da iman edemez. Kişi ruhen bunu kabul edebilirse ister 40 ister 50 yaşlarında olsun, onun akl-ı baliğ olması o zamandır. Bu

18

Page 19: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kişideki kabulleniş, onun artık âdemiyyetinin sırrını öğrenme yolculuğuna başlaması, bir mürşid-i kâmil mazharından Rabbinin çağırması ile olacaktır. Mürşîd-i Kâmile biat etmek için diz dize gelinen an, onun “bezm-i elest”i yani Elest meclisidir. Çünkü henüz daha kendini bilmeyen bir kişi doğmamıştır ve Rabbi tarafından o andan itibaren yaratılmaya başlanacaktır. İşte zahir olarak Araf Suresi 172. âyetindeki “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sözünün gerçekleşmesi bir mürşîd-i kâmil önünde yapılmış oluyor. İrşâd ve terbiye olmak istemeyen bir kişinin, kâmil huzurunda ne işi var? Bunu hâl ve kâl lisanı ile kâmilin huzurunda göstermesi, imanını göstermiş oluyor.

Bizler Âdem denilince yalnız suret yönü ile her gördüğümüzü Âdem sanıyoruz. Oysa Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’inde, herkese Âdem veya insan demiyor. Mısrî Niyazi Hazretleri de bir ilâhîsinde şöyle diyor:

Âdemliğini her kim bulduysa odur Âdem,Yoksa görünen sûret bir gölge imiş ancak.

19

Page 20: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Kur’ân'da insan üç şekilde tabir edilir: 1- Nas (insan toplumları) 2- İns (nakıs olan, eksik kişiler) 3- İnsan (sûrette de, sirette de

âdemiyyetini bulmuş, âdemiyyet sırrına vâkıf olanlar)

Onun için birincisi surette insan sirette hayvan olanlar, ikincisi surette insan, sirette nakıs olanlar yani eksik kişiler, üçüncüsü ise surette insan olduğu gibi sirette de, insan-ı asliyesini bulan Âdemlerdir.

Âdem bu kâinatta, en son erişilmesi gerekli olan bir varlıktır. Çünkü cemadat, nebatât ve hayvanatta olmayan yüce hasletler bu insan dediğimiz Âdemde mevcuttur. Bu âleme gelesiye kadar yarım devir yapan bu insan, can kavmi, cin kavmi ve ins kavimleri gibi merhalelerden geçerek, insanlığını bulmaktadır. Bu gün “Can kavmi, cin kavmi,

20

Page 21: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ins kavmi kimlerdir?” diye sorulduğunda cevap söyle olacaktır:

Can kavmi toplumda yiyip içen, yalnız nefsi için yaşayan, Hak ve hakikatten tamamen uzak, inançsız kişilerdir.

Cin kavmi ise iki bölümde mütalaa edilir:

1- Süflî cin kavmi2- Sünnî cin kavmiSüflî cin kavmi şeytan meşrebli, daima

başkalarının kötülüklerini düşünen ve onun bunun çukurunu kazan kimselerdir. Buna vücut ülkemizde nefs-i emmare kavmi de diyebiliriz. Süflî cinler, insanların nefs-i emmare şubesinden icraatlarını gösterirler. Nefs-i emmare nefsin en süflî sıfatıdır. İnsanlardaki bu sıfatı kullananları insanlarda görmek mümkündür.

Sünnî cin kavmi mensupları taklidî iman sahibidirler. Bu nedenle her ne kadar ibadet ve taat yapsalar da bir türlü süflîyet vadisinin unsurlarından olan vehim, hayal, vesveseden kurtulamayan kişilerdir.

21

Page 22: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Sonuç olarak cinler zan ve hayallerimizde yarattığımız, gözle görülemeyen lâtif birer varlık değillerdir. Bunlar fiilleriyle tecellî ettiği mazharlarda görülmektedir. Şeklen dört dörtlük Müslüman, mümin, “hacı” “hoca” gibi görünseler de ârif olan kardeşlerimiz tarafından daima bilinmektedirler.

Kur’ân-ı Kerîm Rahman Suresinin 33. âyetinde “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.” (55-33) buyuruluyor.

İster cin olsun isterse cinin alet ettiği insanlar olsun bunların büyük bir güç, bir mürşid-i kâmil, bir sultan olmadan, süfliyet vadisi “esfel-i sâfilîn” olan dünya yüzünden, letâfet âlemi olan gökyüzüne çıkmaları mümkün değildir.

Herkes kendisini yakın takibe alarak baksın. Stres, üzüntü, keder, alamadım, veremedim, mal, mülk derdi, çocuk derdi gibi dünya dertleri bir kişiyi ihata etmişse, onlar daha dünyada iken cehennemde

22

Page 23: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yaşamaktadırlar. Elbette âhirette de cehennemde olmaları mukadder olur. Zira dünya âhiretin tarlasıdır. Burada gönül tarlasına ne ektik ise âhirette de onu biçeriz.

İns kavmi, can ve cin kavim mertebelerini geçerek, bir mürşid-i kâmile tâbi olarak, tevhid tahsiline başlamış, fakat henüz eksikliklerini tamamlayarak insanlığını yani Âdemliğini bulmamış tevhid yolcularıdır.

Cenab-ı Allah “Siz bildiklerinizle amel edin Allah size bilmediklerinizi öğretecektir.” buyurmaktadır. İşte bu ins kavminden sonra insan-ı asliyesini bilenler insan olarak yaratılmış olacaklardır.

Rahman Suresinin ilk iki âyetinde “Er rahmân” “Allemel gur'ân” “Rahmân, Kur'an'ı öğretti.” (55-1,2) buyuruluyor. Peki, Rahman olan Kur’ân’ı kimlere talim etti? Elbette henüz insanlığını bulamayan, can, cin ve ins kavimlerinden çeşitli iman seviyesinde bulunan eksik olan kişilere talim etti.

Rahmaniyet, Cenab-ı Allah’ın kemalât sıfatı olan mürşid-i kâmillerdir. İnanan kişiler bu tahsille insanlığını bulmuş olacaktır.

23

Page 24: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Yoksa surette insan, sirette hayvan kalınmış olunur. Rabbinin terbiye etmesiyle, insan-ı asliyesini öğrenen bir sâlik nefsini tanımıştır. Nefsini bilen ise Rabbini bilir. O kişi nefsine ve Rabbine arif olmuştur.

İsra Suresi 85. âyette “Ve yes'elûneke anir rûh, gulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ılmi illâ galîlâ.” “Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” (17-85) buyuruluyor.

Ruh Rabbimin bir emridir… Peki, irşâd ve terbiye eden mürşid mazharından Rabbimiz bize ne emir vermektedir?

Bunu kendimize sorduğumuzda, hâdisat dediğimiz bu âlem ve Âdemde, Cenab-ı Allah’ın üç tecellîsi olan efâlini, sıfatlarını ve zatının öğrenilmesini emrettiğini görmekteyiz. Şu hâlde kendisindeki ruh bu üç tecellî imiş. Zaten kişinin kendi insan-ı asliyesini tahsil etmesi demek, kendi diye bildiği Cenab-ı Hakk’ın varlığı olan bu tecellîleri bilmesi, görmesi ve O’nunla O olup yaşamasından ibarettir. Hem “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm” yani

24

Page 25: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

“Kuvvetim ve kudretim yoktur. Bunların hepsi senindir ya Rabbi” diyoruz, hem de kendimize nisbet ediyoruz. Bu şirk olmuyor mu? Elbette şirk olmaktadır. Bunu söylemek çok kolay, fakat bu merdiven basamaklarını, teker teker çıkarak, menzile varıp âdemiyyeti bulmak çok zordur. Sabırla birlikte “mutlaka elde etmeliyim” diye azim gereklidir.

Bu kişilerin bedeninde taat, nefsinde boyun bükmek gibi küllî teslimiyet olmalıdır. Bu kurbiyet onların kalbinde, huzur ve mutluluk meydana getirecektir. Bu huzur vadisinde bulunanlarda, ruhanî şühud olacağından, daha bu âlemde iken cennet içinde yaşama imkânına kavuşmuş olacaklardır.

Bu kâinatta, bütün varlıklar, gayriyet vadilerinden kurtulup Âdem meyvesi olabilmek için çabalayıp dururlar, sürekli koşarlar. Çünkü bu kâinat ağacının meyvesi âdem’dir. Kim âdemiyyetini buldu, işte onlar murâdlarına erdiler. Kimler bulamadıysa yolda dökülenler oldular.

Toprağa ekilen bir meyve çekirdeği birçok merhaleler geçirerek meyve

25

Page 26: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

olmaktadır. Aynen bunun gibi, bahçıvan olan mürşid-i kâmil, sâlik olan kişilerin gönül tarlasına âdemiyyet tohumunu eker. Ektiği bu tohum birçok ibtilâ merhalelerinden geçerek Cenab-ı Hakk’ın kul mazharındaki üç tecellîsi, ruhullah hâline dönüşür. İşte Âdem’in yaratılma yeri burasıdır.

Bakara Suresinin 30. âyetinde “Hani, Rabbin meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. Onlar, ‘Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.’ demişler. Allah da, ‘Ben sizin bilmediğinizi bilirim’ demişti.” (2-30) buyurulmaktadır. Âyetteki bu hitap, henüz âdemiyyetini bulmamış, sâlik durumundaki melekleredir. Mürşid-i kâmilin etrafındaki sâliklerin hepsi melek durumundadır. Ayrıca, enfüsümüzde ruh âlemi, kalb âlemi ve nefs âleminde bunların levhaları olarak suretleri vardır. Çünkü Hicr Suresi 21. âyetinde “Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.” (15-21) buyrulmuştur. Her şeyin malûmatı nisbetinde,

26

Page 27: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Cenab-ı Hakk’ın tecellî ettiğini bu âyet bunu bize ispat eder. Onun için Âdem sırrı henüz zuhura gelmeden ruh, Rab ve nefs âlemlerindeki suretinin vücudu, Allah’ın meleklere “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demesidir.

Allah Âlim, kullar ise malûmdur. Cenab-ı Hak, Âlimliği ile nefs, kalb ve ruh vadilerindeki, sâliklerin hâllerine vâkıf olduğu için, bir halife yaratacağım demiştir. Melekler bu âlemdeki bütün sırları bilemedikleri için, halifeliğe kendilerini daha uygun görmelerinden mütevellit “Biz seni tesbih ve takdis etmekteyiz” dediler. Melek durumunda olan bir sâlik de, kendisinin üstünde olan kişilerin irfâniyetinden haberdar değildir. Ama kendi mertebesinin altındakilerden haberdardır. Onun için süflîyetteki nefs vadisinde, Âdem’in fesat ve kan dökeceğini bildikleri için melekler, “Yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek bir kimse mi yaratacaksın?” demişlerdir. Cenab-ı Allah da, “Sizin bilmediklerinizi Ben bilirim.” demiştir. Elbette her şeyin en iyisini bilen Allah’tır. Meleklerin Cenab-ı Allah’a karşı böyle bir

27

Page 28: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

hitapta bulunmaları onların itiraz etmeleri anlamına gelmektedir. Nefisten münezzeh olan melekler, Cenab-ı Hakk’ın yalnız emirlerini yaptıkları hâlde, bu mevzuda neden itiraz etmişlerdir? İşte buradaki melekler, sâliklerin durumunu arzetmektedir. Her sâlik Rabbine karşı kurbiyet içindedir. Ne zaman içlerinden bir halife seçilse, hicapları açılmayan sâliklerin, halife seçilen kişinin yüceliklerini değil de, suret yönünü görmesi nedeniyle süflîyet vadisi olan nefsine düşerek itiraz eder.

Bakara Suresinin 31. âyetinde “Allah, Âdem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, ‘Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin’ dedi.” (2-31) buyruluyor. Yani Cenab-ı Allah “allemel esma” olan bütün âlemlerin ismini Âdem’in kalbine ilka etmiştir. Âdem, bütün esmaları ihata eder. Nur-i Muhammed ve esmayı Âdem sureti ile zahir oldu.

“Âdem dediğin el ayak baş değil. Âdem ruha denir, suret ile kaş değilTen, et ve deridir ruh onun serveridir

28

Page 29: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Hak sırrıdır ruhsuz beden hoş değil. Ahmet sen kendini Âdem sanmaÂdem sendeki özdür, söz değil.” Hz. Muhammed (a.s.) mazhar-ı Zattır.

Âdem ise mazhar-ı esmadır. Nur-i Muhammed’in bu âleme zuhuru Âdem’le olmuştur. Onun için, allemel esmanın talim edilmesi, Âdem’in ruhundan zuhura gelmek demektir. Resûlullah efendimiz bir hadîslerinde “Evvelü mâ halakallahu rûhi” “Allah evvelâ benim ruhumu yarattı” buyuruyor. Resûlullah efendimizin küllî ruhu, on sekiz bin âlemde tecellî ederek esmalar aldı. İşte bu ruhu kendi vücud ülkesinde okuyabilenler, âlemlerin esmalarını da okumuş olurlar. Aslında ruh birdir. Parçalanma kabul etmez. Fakat tecellî ettiği mazharlarda esma alır.

Bakara Suresinin 32. âyetinde “Melekler, ‘Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin’ dediler.” (2-32) buyuruluyor. Çünkü melek durumunda olan bütün sâliklerin,

29

Page 30: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ilme’l-yakînlikleri onların şühud sahibi olduğunu göstermez. Âdemiyyet sırrı ruhun şühud zevki ile mümkün olacaktır. Vücûdlarında âdemiyyet kemalâtsızlığının zuhuru şühud zevklerine sahip olmadıklarının bir ifadesidir. Allah’ın Âlim ve herşeye lâyıkıyla hâkim olduğunu bilmeleriyle de teşbih etmişlerdir. Onun için daha evvel halifeliğe bizler de lâyıkız dercesine itiraz eden melekler, allemel esma hakkındaki bilgiyi Cenab-ı Hak isteyince zelîl ve hâkir olarak, mahcubiyetlerinden eksiklenerek “Ya Rabbi senin bildirmediğin bir şeyi biz bilemeyiz.” dediler.

Bakara Suresinin 33. âyetinde “Allah, şöyle dedi: ‘Ey Âdem! Onlara bunların isimlerini söyle.’ Âdem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, ‘Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?’ dedi.” (2-33) buyuruluyor. Çünkü Âdem, âdemiyyet sırrını kendi vücûd ülkesinde şühudla zevk etmiş idi. “Bunu meleklere talim et” denmedi. Çünkü siretteki şühud zevkleri lütf-u ilâhiyedir ve

30

Page 31: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

“Cenab-ı Allah kimlere hikmet vermişse, onlara pek çok lütuflar ihsan eder.” âyeti bunun delilidir.

Bundan sonra Bakara Suresinin 34. âyetinde “Hani meleklere, ‘Âdem için saygı ile eğilin’ demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.” (2-34) buyruluyor. Bu âyetteki meleklerin secde etmeleri, bedenimizin yerlere kadar eğilme secdesi değildir. Bu secde tâbilik ve teslimiyet secdesidir. Meleklerin hepsi tâbi olma ve teslimiyetlerini gösterdiler. Fakat İblis secde etmedi. Araf Suresi 12. âyetinde “Allah, ‘Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?’ dedi. (O da) ‘Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın’ dedi.” (7-12) buyuruluyor. Ateş, yandıkça alevleri yükseldiği için, gurur ve kibri remzeder. Toprak ise alçakgönüllü olmayı, her şeyi yerine göre kabullenmeyi remzeder. Çünkü toprağa her ne atarsanız atın asla “kabul etmiyorum” demez. Buna binaen Araf Suresinin 13. âyetinde “Allah, ‘Şimdi in

31

Page 32: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın’ dedi.” (7-13) buyruldu.

Nefs olan kuvve-i vehimiye, ruhun aklı idrakini bilemez. Dolayısıyla da, Âdem’in siretini değil, suretini gördüğü için zannındaki Allah’a “Ben senden başkasına secde etmem” dedi. Çünkü Âdem’deki varlığın, Hakk’ın varlığı olduğunu bilemedi. İblis ezelden vahdet nuruna perdeli olduğu için, Cenab-ı Hak ona bu hasleti vermişti. Böylece İblis huzurdan kovulanlardan oldu.

Âdem cennet-i âlâda bir zamana kadar yalnız başına yaşadı. Yalnızlıktan canı sıkılmaya başladı. Her ne kadar daimî zikirle Hak’tan gayri bir şey görmüyorsa da bir arkadaş arzu ediyordu. Bir gün uykudan uyandığında, başı ucunda bir kadın gördü. Ona “Sen kimsin?” diye sordu. O da: “Cenab-ı Hak beni sana hayat arkadaşı olarak verdi.” dedi. Âdem de ona hayat sahibi olması nedeniyle “Havva” dedi.

Araf Suresinin 19. âyetinde "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa

32

Page 33: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

zalimlerden olursunuz." (7-19) buyruldu. Âdem ile Havva bir zamana kadar bütün nimetlerden yiyerek cennette yaşadılar.

Tevhid cennetinden kovulan İblis ise boş durmuyordu. Araf Suresinin 14. âyetinde “Şeytan dedi ki: ‘Bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver.’ ” (7-14) buyrulduğu gibi İblis Rabbine yalvardı. Araf Suresinin 15. âyetine göre “Allah da, ‘Sen süre verilenlerdensin’ dedi.” (7-15) mühlet verilenlerden oldu. Araf Suresinin 16. âyetine göre “Şeytan dedi ki: ‘Beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.’” (7-16) diyerek insanları saptırmak için yemin etti. Cenab-ı Allah da Âdem ile Havva’yı “Şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.” diyerek ikaz etti.

İblis doğru cennetin kapısına giderek içeriye girme formülleri aramaya başladı. Karşıdan yılan geliyordu. Ona “Beni de cennete götür” diye dilekte bulundu. O da “Seni herkes cennette tanır. Ben seninle cennete gidemem” dedi. İblis de “Ben senin ağzının içerisine girerek, senden gerektiği

33

Page 34: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

şekilde oradakilere konuşurum. Beni görmedikleri için seni konuşuyor zannederler. Dolayısıyla beni ne görürler, ne de bilirler” dedi. Yılan da “O zaman olur” diyerek kabul etti. Böylece dünya ehli olan yılan ağzında, nefs-i emmâre olan İblis insanın vücûd ülkesinde, insanın cennetine girmiş olur. İblis doğruca Havva’nın yanına giderek Araf Suresinin 20 ve 21. âyetlerinde belirtildiği şekilde “Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.’ ” (7-20) “‘Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim’ diye de onlara yemin etti.” (7-21) onu kandırdı. Âdem ile Havva da yasak meyveyi yiyince Araf Suresinin 22. âyetinde anlatılan tablo ortaya çıktı. “Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rab'leri onlara, ‘Ben size bu ağacı yasaklamadım mı?

34

Page 35: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?’ diye seslendi.” (7-22)

Âdem Cenab-ı Hakk’ın zatının, Havva da Cenab-ı Hakk’ın sıfatının sembolüdür. Âdem akl-ı küll, Havva ise nefs-i küll tecellîsidir. Aklı temsil eden Âdem, nefsi temsil eden Havva’ya ve Havva’daki nefs-i emmârenin arzu ve isteklerine uydu. Dünya arzu ve isteklerini temsil eden yılanla, nefs-i emmâreyi temsil eden İblis birlikte hareket ederek nefs-i küll mazharı olan Havva’yı tesir altına alıp akl-ı küllü temsil eden Âdem’i de Havva’ya uydurdular.

Yılan dünya arzu ve istekleridir. Bu isteklerle birlikte akıl ve irâdenin emmâre nefse meyillenmesi, Âdem’in yasak meyve olan “benlik” devresine girmesine vesile olur. Havva, “Ben yedim hiçbir şey olmadı.” dedi. Havva’nın yediği hâlde bir şey olmaması demek aklın bir şeyi kabullenip, kalbin tasdik etmemesi demektir. Âdem’e yedirmeden, onda değişiklik olması mümkün değildir. Zahirde bile bir kişi başka bir kişiyi öldürmek istese, onun bu isteği fiile dökülmediği müddetçe ceza görmez.

35

Page 36: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Şühûd ve müşahede olmadan bir kişi ilimle “Kendi varlığımı Hakk’a verdim.” derse kendinde tecellî eden Allah’ın vahdâniyet zuhurunu kendine nisbet ederek, “ene” demek suretiyle şirk işleyeceğinden cennetten çıkarılır. Zira Hakk’a nisbet edebilmesi için şühûd ve müşahedesi olması lâzım idi. Olmadığı için, tevhid cennetinden çıkarılarak, süflîyet vâdisine geri dönmüş olur.

Rableri onlara “Ben ikinize de bu ağacı yasak etmedim mi?” buyurdu. Onlar da “Ey Rabbimiz nefsimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, muhakkak biz ziyan edenlerden oluruz.” dediler.

Bir kişi nefsin kötü sıfatlarından sakınıp, Hakk’ın sıfatlarını zuhur ettiremezse, o zaman ziyan edenlerden olur. Dolayısıyla da tevhid cennetinden mahrum edilmek üzere çıkarılır.

İşte bizler, Âdem gibi tevhid cennetinden çıkarılıp çıkarılmadığımızı anlamak için:

1- Vücudumuzla Hakk’a taatımızın yaklaşımı,

36

Page 37: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

2- Efâlde fenâ yaklaşımı,3- Sıfatta fenâ yaklaşımı, 4- Zatta fenâ yaklaşımımızın nasıl

olduğuna bakmalıyız.Bir mürşid-i kâmile giderek, fiziksel

bedenimizi, nefsimizi, irade ve ruhumuzu Allah’a teslim ederek, nefs tezkiyesi yapmadan bu saydıklarım bir kişide tecellî etmez. Taatımız, Hakk’a boyun büküp teslimiyetimizi, teslimiyet ve kurbiyetimiz, kalbimizdeki huzur ve mutluluğumuzu, kalbimizdeki huzur da, ruhumuzdaki her tecellînin şühud zevkini meydana getirecektir. Yoksa süflîyet tecellîsi olan gaflet, kişiyi vehim ve hayal şeytanlarına dost yaparak nefsanî isteklerine tâbi kılar. Böyle kişiler kendilerini hidayet bulmuş kişiler olarak zannederler. Ne yazık ki yanlıştır. Zira vehim ve hayalin vücûd ülkesindeki sultanı “zan” iledir. Zan iki türlüdür:

1- Su-i zan (kötü zan)2- Hüsn-ü zan (iyi zan)Bu zanların her ikisine de itibar edilmez.

Zira hakikatte bunların değeri yoktur.

37

Page 38: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Âdem (a.s.)’e Araf Suresi 24. âyette “Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak oradan ininiz. Yerde sizin için, bir zamana kadar yerleşip kalmak ve yaşamak var.” (7-24) buyruldu. Âdem Serendip adasına, Havva da Cidde’ye indirildi. Âdem yetmiş sene Rabbine yalvarıp tevbe etti. Bakara Suresinin 37. âyetinde “Âdem Rabbinden bir takım kelimeler aldı. O’na yalvarıp tevbe etti. O da tevbesini kabul buyurdu. Çünkü tevbeyi çok çok kabul eden asıl esirgeyici odur.” (2-37) buyrulmuştur. Yetmiş sene sonunda, Cenab-ı Hak yalvarmalarını kabul ederek, Âdem ile Havva’yı Arafat’ta birleştirdi. Sonra mânen nikâhları Müzdelife'de Hz. Muhammed (a.s.) tarafından kıyılmıştır.

İşte günümüzde de, nefs terbiyesi görenler, kendi diye bildiği varlıklarının Hakk’ın varlığı olduğunu idrak ettikten sonra, rûhullah mertebesinde Âdem’in yaratılmasını zevk etmektedirler. Hakk’ın zahir, halkın bâtın olduğu bu mertebede, kişi Havva’ya, yani, nefsine uyarsa cennetten çıkarılır. Çünkü nefs yönünden “Benim” demiş olmaktadır. Bu sözü Âdem mazharından

38

Page 39: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

“Benim” diyen Cenab-ı Hak’sa, o yasak meyveyi yemiş olmaz. Onun bu sözü kabul gördüğü için, daha üst mertebeye ancak vuslatı olabilir. Âyet-i kerimede “yasak meyveyi yemek” olarak vasıflandırıldığına göre, Âdem’in bu sözü kendisinin söylediği anlaşılmaktadır. İşte o zaman vehim, hayal gibi gaflet perdeleri kişinin şühudlarını yok edeceği için, o cemâlullah seyrini ona göstermeyecektir.

Âdem’le Havva’nın senelerce tövbe etmeleri, bu hicâbların kaldırılması için, canla başla Hak yolunda çalışıp Muhammedîliğini idrak etmelerine kadar devam eder. Yedi sıfat-ı subûtiyesinden Hak ve hakikati şühud ettiğinde, Âdem, Muhammed yüzü suyu hürmetine affedilmiş olur.

Hakk’a ârifiyet mertebesi olan Arafat’ta, Âdem ile Havva birleşerek Müzdelife'ye geldiler. Kesret âlemindeki sıfatlardan, ruhun tecellî etmesiyle Muhammedîlik zuhur eder. Böylece Âdem ile Havva’nın nikâhları da Hz. Muhammed tarafından mânen kıyılmış olunur. Bir kişide, ruh ve sıfatlar vücûdda birleşip zuhura gelince, nasıl bir Muhammedî

39

Page 40: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

meydana gelirse, aynen onun gibi, ruh olan Âdem ile sıfat olan Havva da, bir vücûdda kemalâtıyla zuhur ederse, o da Muhammedî olmuş olur. Her ikisinin birleşmesine, o vücûd vesile olduğu için, ona “Muhammed bunların nikâhını kıydı” denilir. Yoksa Hz. Muhammed’in yaşadığı devir ile Âdem’in yaşadığı devir, zahirde farklı zamanlardadır.

Araf Suresinin 31. âyetinde “Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (7-31) sözü edilen, güzel ve temiz giyinmek, süslü elbiseler giyinmek, Cenab-ı Hakk’a yaklaşırken, amellerde ihlâs, kurbiyette tam teslimiyet ve Cenab-ı Hakk’ın rızasından başka, hiçbir şeyle kâim olmamak suretiyle Muhammed elbisesini giymek, yani şeriat elbisesini giymek anlamındadır. Cenab-ı Hak, Hak ve hakikati müşahede ederek yaşamamızı istiyor. Çünkü bu zevkler, kalbimizle tenzih, hissimizle teşbih yapılarak zevkimizde tevhid olarak yaşama hâlidir. İşte âdemiyyet budur. Cenab-ı Allah’ın hüviyyet ve eniyyet

40

Page 41: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yüzlerini kendi mazharında açığa çıkarıp, şerh edenler, âdemiyyetini kazanmış olurlar.

Mısrî Niyazi Hazretleri bir ilâhîsinde şöyle diyor:

“Hak yüzü insân yüzünden görünür,Zât-ı Rahmân şeklin insân eylemiş.” İşte âdemiyyetini bulanlar bunlardır.

Yoksa nefsanî sıfatlardan geçmeden, yalnız ilim ile âdemiyyetin sırlarına vâkıf olanlar, âdemiyyeti bulmuş değillerdir. Zira onlar tevhidin fenâ mertebelerinde ilme’l yok olduklarını, bekâ mertebelerinde de Hakk’ın sıfatlarını kendi süflî sıfatlarında gizleyerek hidayet bulduklarını zannederler. Zan ise vehmin başıdır, temelidir.

Cenab-ı Hak cümlemize kulluğumuzu idrak etmek ve yaşamak için aşk versin, güç versin. Âdemiyyet sırrını yaşamayı nasip ve müyesser etsin. Âmin.

41

Page 42: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ÂHİRET ÂLEMİ

“Âhiret” ne demektir? “Âhir” son, “âhiret” ise fiziksel dünya bedenimizin sonu olan âlem demektir. Bu dünyada insanın, et ve kemikten meydana gelmiş bir fiziki yönü, bir de dünya gözü ile görülmeyen lâtif, ruhsal yönü vardır. Âhirete intikal eden bir kişinin gözle görülen fiziksel bedeni topraktan geldiği için toprağa döner. Bu durumda biz o kişi için “Öldü, âhirete intikal etti.” diyoruz. Aslında insanın aslı olan ruh, vücut elbisesini dünyada kullanarak eskitmiştir. Halk olarak dünyadaki görüntüsü bitmiş, ruhun ise melekût, cebberrut ve lahut âlemleri olan âhiret yolculuğuna devam etmesi başlamıştır. Baba sulbü, anne sulbü ve dünya âlemlerinde giydiği maddi vücut elbiselerini bir daha giymemek için çıkaran ruh, âhiret âlemleri olan lâtif âlemlerde de lâtif bir elbise giyerek yoluna devam edecektir. Ruh lâtif olduğu için bölünme

42

Page 43: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kabul etmez. Girdiği kaplarda şekil ve isim alır. Cemadattaki tecellîsinde ruh-i cemadî, nebatâttaki tecellîsinde ruh-i nebatî, hayvanattaki tecellîsinde ruh-i hayvanî, insandaki tecellîsinde de ruh-i insan isimlerini alır.

Ruh bir enerji veya bir hayat olduğu için, onu tecellî ettiği kapların renk ve şeklinde gördüğümüz için zaman dilimi terazisiyle tartmamız onu algılamamıza engel oluyor. Hâlbuki ruh “zaman” diliminin malı değil, “an” diliminin malıdır. Dolayısıyla bizler zaman dilimi içinde yaşadığımız için zaman dilimiyle gördüğümüz kaplara göre değerlendirme yapıyoruz.

“Cenab-ı Hak varlıkların içinde, her varlığı sevk ve idare ediyor.” diyoruz. Aslında her varlık onun sonsuz deryasının içinde cüz olarak sevk ve idare edilmektedir. Yoksa bu varlıkların içinde Hakk’ın mevcudiyeti değil, Hak deryasının içinde bu cüz varlıklar vardır. Bu cüz varlıkların kendilerine ait bir varlıkları da yoktur. O

43

Page 44: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

sonsuz derya, esma ve fiil âlemindeki “halk” diye bildiğimiz zahir kesret yüzünden ibarettir. Denizdeki dalgalar misali. Dalgaların vücudu yoktur. Dalgalar denizden meydana gelmiştir.

Â’yân-ı sâbitede istidat ve kabiliyetleri nisbetinde insanlar kendilerine verilen akıl, fikir ve idrak gibi nimetleri kullanmaktadırlar. Dolayısıyla Resullah’ın ahlak güzelliği, edep, iffet gibi yüceliklerine sahiptir. İşte bu seviyede Cenab-ı Hakk’ın nur, ruh, akıl ve kalem tecellîlerine mazhar olmasıyla bu dünya âleminde de, âlem-i âhiret dediğimiz lâtif olan ruhsal yönümüzde de bu enerjinin dâimliği görülmektedir. İkilikteki dünya ehli bu lâtif enerjinin mevcudiyetini göremiyor, bilemiyor. Ârif olan Hak dostları zulmâni hicapları yırttığı için kişilerin âhiret yönünün enerji potansiyelini daha dünyada iken biliyor ve görüyorlar. “Dünya” ve “âhiret” her ne kadar ayrı ifade ediliyorsa da, aslında kendi vücut ülkesinde bütündür. Bedene dünya, ruhsal olan lâtif yönümüze de âhiret diyebiliriz. Lâtif olan ruh tarafımız, dünyada da, âhirette

44

Page 45: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

de bir değişikliğe uğramıyor. Yalnız irfaniyet ve kemalât hâline büründükçe, Hakk’ın halk dediğimiz esma ve fiil âleminde o mazharın ne durumda olduğu görülmektedir. Böylece ârifler âhireti dünyaya getirmiş ve görmüş olurlar. Yoksa toprağın altında veya gökte, bulutların üstünde bir âhiret yoktur.

Dünya deryasının içinde bu cüz varlıklar denizin dalgaları gibi nasıl ayrı ayrı görünüyorsa, aynen onun gibi lâtif olan Cenab-ı Hakk’ın vahdaniyet deryasında da bu cüz varlıklar lâtif elbiseleriyle yollarına devam ederler. Madde âleminin yolculuğu olan baba sulbü, anne sulbü ve dünya âlemini gördüğümüz için inkâr etmiyorsak, bizlerin göremediği fakat birçok Kur’ân âyeti ile izah edilen ve bütün âriflerin de görüp izah ettiği âhiret âlemini inkâr etmek mümkün değildir.

Âhiret âlemini zanda, hayalde yaratmak değil, bizzat bilerek ve görerek inanmak ve ona göre hareket etmek lâzımdır. Ehl-i tevhid Âdem (a.s.) ve Musa (a.s.) gibi peygamberleri tâ onların zamanına giderek değil bulunduğu

45

Page 46: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

zamana getirerek yaşantılarını ona göre düzenlerler. Aynen bunun gibi âhireti de dünyaya getirerek hesap ve soruların cevaplarını burada verirler. İnşallah bütün kardeşlerimiz âhiret sorularının cevaplarını burada verirler. Âmin.

ÂHİRETTE ŞEFAAT VAR MIDIR?

“Şefaat” yardım, başkalarını faydalandırmak, mânâdaki vuslata vesîle olmak, Peygamber efendimizin veya kemalât sahiplerinin niyaz ve tasarruflarıyla insanların yüksek mertebelere ermeleri, Hz.Muhammed’in nurundan bu gün de istifade etmek anlamlarına gelmektedir. Yardım edene de şefaatçı denir.

On dört asır evvel fiziksel bedenle Peygamberimiz sağ iken, etrafındaki sahâbeye bizzat şefaatını yapmış, onların kurtuluşlarını sağlayarak ebedî saadetlerine vesîle olmuştur. Bir gün Hz. Muhammed

46

Page 47: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

(s.a.v) efendimiz kızı Fatma annemize “Kızım! Babam peygamberdir diye güvenme. Bugün benden ne istifade edebilirsen et. Âhirette benden istifade edemezsin.” buyurmuşlardır. Günümüzde de Hz. Muhammed’in yücelik hasletlerine sahip olanların dilinden mânen insanlara şefaat edilmektedir.

Nisa Suresinin 85. âyetinde “Kim güzel bir aracılık ederse,(şefaat ederse) ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah'ın her şeye gücü yeter.” (4-85) , Taha Suresinin 109. âyetinde “O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.” (20-109) ve benzeri âyetlerde nebi ve velilerin mazharlarından şefaatı Hz. Muhammed yapıp durmaktadır.

Zuhruf Suresinin 86. âyetinde “O'nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek Hakk’a şâhitlik edenler şefaat edebilirler.” (43-86) ancak Hakk’a şahitlik

47

Page 48: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yapanların şefaat edebileceği diğerlerinin ise şefaat edemeyecekleri bildirilmiştir.

Şahitlik, madde âleminin ve mânâ âleminin şahitliği olmak üzere iki türlüdür.

Madde âleminin şahitliği, dünya hayatında bir kişinin diğer bir kişiye yardımcı olması, onu faydalandırmasıdır.

Mânâ âleminin şahitliği ise bütün sıfatlardan Cenab-ı Hakk’ın cemâlinin tecellîlerini şühud etmektir. “Ümmetime şefaatim haktır.” hadîs-i şerifi gereğince “el ulema verasetül enbiya” yani peygamberin vârisi olanların mazharlarından iki cihan güneşi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz günümüzde şefaatını yapıp durmaktadır. Bunu bilenler bildi. Bilmeyenler ise hayallerinde, zanlarında bir Muhammed yaratarak “Bildiğimiz, öğrendiğimiz gibi amel edelim de nasıl olsa yarın âhirette bize Hz. Muhammed şefaat edecektir.” diye avunmaktadırlar. Çünkü insanlar âhiret hakkında yeterli bilgiye sahip değillerdir. Toprağın altında bir âhiret var zannındalar. Oysa ölüm bedenedir, ruha ölüm yoktur.

48

Page 49: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Beden toprakta ifnâ olacaktır. O bedenin kendisine ait ilmi, gücü ve kudreti yoktur ki âhiret sorularına muhatap olsun. Ruhun sıfatları olan süflîyetteki nefsin hesabı, nefs tarafından verilip durmaktadır. Bu dünyada iken madde âleminden, mânâ âlemine geçemeyenlerin bu dünyada da, âlem-i âhirette de ruhun sıfatları olan nefs tarafından hesapları verilmektedir.

Madde âlemine dünya, mânâ âlemine ise âhiret denmektedir. İfade ederken ikilik gibi izah edilen bu hâl aslında birdir. Yeter ki algılamamız doğru olsun. Dünya, fizik bedenle ruhun bir olduğu âlem, âhiret ise fiziksel bedenimizin olmadığı, ruhumuzun olduğu lâtif bir ruhsal âlemdir. Vahdet âlemi olan ruhsal lâtif âlemin bütün ilim ve şühudlarını kâmillerimizden daha bu dünyada öğrenebilirsek ancak o zaman âhiret âlemindeki mutluluk ve cenneti elde edebiliriz. Dünyada tenceremize ne koyduysak âhirette kaşığımıza o çıkacaktır.

Peygamber efendimizin liva-ül hamd bayrağı altında toplanmak, Kur’ân-ı Kerîm

49

Page 50: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ahkâmı ve sünnet-i seniye nurunun, ruhunun, aklının altında toplanmak demektir. Bugün bütün inananlar iki cihan serverinin liva-ül hamd bayrağı altında toplanmışlar, vuslatlarında Peygamber efendimizin şefaatına nâil olmaktadırlar. Görenler görüp durmakta, görmeyenler de o gün gelecek diye bekleyip durmaktadırlar.

Ey kardeşlerim! Allah gaybda olmadığı gibi, Hz. Muhammed de gaybda değildir. Hayalde bir Hak tahayyül edenler Hakk’a ulaşamadıkları gibi, kendilerini Hz. Muhammed’in ümmeti olarak göremeyeceklerdir. Aslında Cenab-ı Hak da, Muhammed de bilinen ve görünendir. Mısrî Niyâzî Hazretleri bir ilahîsinde bakın ne diyor:

“İşit Niyâzî’nin sözün Bir nesne örtmez Hak yüzünHak’tan ayân bir nesne yok Gözsüzlere pinhân imiş”

İşte bizler de sevgili Peygamberimizin şefaatına nâil olmak istiyorsak, günümüzün

50

Page 51: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kâmillerinden istifade etmeliyiz. Onları dinlerken, onların dilinden konuşanın bizzat Resulullah olduğunu hiç unutmamalıyız. “Dünya âhiretin tarlasıdır.” hadîs-i şerifi gereğince madde âlemi olan bu dünyada iken, mürşid-i kâmillerin dilinden iki cihan serveri Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimizin şefaatına nâil olduğumuzu bilelim. Böylece hem dünyadaki yaşantımızda, hem de âhiret yaşantımızda letafet âleminin mutluluk, saadet ve irfaniyet cennetine dâhil oluruz. Yoksa zannımızdaki bir âhiret âleminde şefaat yoktur. Mademki dünya âhiretin tarlasıdır, dünyada şefaatı görelim ki ahirette de şefaatın karşılığını görüp mutluluğa erelim. Dünyada şefaat göremez isek ahirette de şefaat göremeyiz. İsra Suresinin 72. âyetinde “Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır.” (17-72) buyruluyor. Dünyada ‘el ulema verasetül enbiya’ olan peygamber vârislerinden bu gün şefaat görürsek, âhiret dediğimiz gönül âleminde de huzur ve mutluluk elde edilecektir. Ruh yönümüzün bâki olmasından dolayı öldükten sonra da, bedensel ibadet ve taatlarımızla elde edilen

51

Page 52: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Allah’ın emir ve yasaklarına uyma hâli devam edecektir. Zahirde herkesin yarattığı âhiret maddi vücut isbatı olmadığı için zanda ve hayalde kalmaktan öteye geçememektedir. Âhiretin lâtif vücut elbisesinden haberdar olmayanlar hayale çıkmaktan kendilerini alamazlar. Ârifler ise âhirette lâtif elbiselerle hesaplarının nasıl verildiğini daha dünyada iken görmektedirler. Onun için toplumun nerede olduğunu bilmediği bir âhiret tabii ki vardır.

ALLAH’IN ZAT, SIFAT VE EFÂLİNİN ÜÇ BOYUTU VARDIR

ZAT

Cenab-ı Allah’ın zatının bir mutlakiyet yönü, bir de izafi olan, sıfat ve esma aldıktan sonra varlıklarda cüz diye ifade edilen yönü vardır.

52

Page 53: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Mutlakiyet yönüyle Allah zerreden kürreye bütün varlıklarda zatını ilan ettiği hâlde bu varlıkların hiç birine benzemediği için O’na “Sübhanallah” (noksan sıfatlardan münezzeh) deriz. Çünkü bu mertebede sıfat ve esma almamıştır. Tecellî etmesi henüz başlamamıştır. Onunla birlikte başka bir tecellî eden olmaması O’nun zat-ı mutlak olduğunu göstermektedir.

Sıfat ve esma aldığı andan itibaren, tecellî ettiği varlıklarda izafi olarak yani cüz olarak ifade edilir. Burada kişiye nisbet etme hâli vardır. O varlık ve kişilere “zatınız veya varlığınız Allah’a perde oluyor” deriz. Bu ikinci yönüdür. Mutlak zat olan Allah birdir. O’nun mülkünde O’ndan başkası da yoktur. Zatını ilan etmek için, bilinmekliğini istediği için bütün sıfatlarda tecellî etti. Zat-ı mutlak olan Allah, tecellî ettiği sıfatlarda görünmeye başlayınca, o varlığın esmasıyla ifade edildi. Buna biz izafi zat veya cüz zatın tecellîsi diyoruz. Şu hâlde bir mutlakiyet zat yönü bir de mukayyet bir varlıkta tecellî ettiğinde esma aldığı için o sıfatta görünmesi yönüyle izafi zat yönü vardır diyoruz. Yani bir Hak

53

Page 54: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yüzü bir de halk yüzü olmuş oluyor. İşte bu Hak ve halk yüzleri tevhid edildiğinde üçüncü boyut olan kemalât idrâkıyle, Hak ve halkın ayrı olmadığı, görünen mazharlar yüzünden zatının vechinin şerhini ilan ettiğini anlarız. Ne zahir halk yüzünü ne de bâtın olan Hak yüzünü düşünerek hayale ve zanna çıkmayız. Cenab-ı Hakk’ın tenzih ve teşbih yüzlerini tevhid ederek zerreden kürreye kadar O’nu seyreder ve zevk ederiz. Cenab-ı Hak, zahir yüzüyle de, bâtın diye bildiğimiz hayal yüzüyle de zandan münezzehtir.

SIFAT

Cenab-ı Allah, zat-ı mutlakiyetinden “rububiyet” mertebesinde, sıfât ve esma almasıyla zuhura gelmiştir.

Sıfatları iki yüzü ile değerlendiririz:

54

Page 55: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Birinci yüzü sıfat-ı sübûtiye dediğimiz sâbit, yani değişmeyen sıfatlardır. Sâbit sıfatlar sekiz tanedir. Bunlar şunlardır:

1. Hayat (dirilik)2. İlim (bilmek)3. Sem' (işitmek)4. Basar (görmek)5. Kudret (gücü yetmek)6. Kelâm (konuşmak)7. İrâde (dilemek)8. Tekvin (yaratmak)

Bu değişmeyen, sâbit olan sıfatlar dâimî ve ebedîdir. Sâbit sıfatlar bizlerden evvel yaşayanlarda nasıl tecellî ettiyse ve bugün de tecellîsine devam ediyorsa bundan sonra da sonsuza dek devam edecektir. Bunlara Hakkiyete ait sıfatlar diyoruz.

İkinci yüzü ise Cenab-ı Allah’ın halkiyete ait sıfatlarıdır. Cenab-ı Allah’ın cemadat, nebatât, hayvanat ve insanların yekûnunda tecellî eden ve mukayyet olan fâni yüzüdür. Bu varlıklar fâni oldukları için,

55

Page 56: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

daima tebdilâta uğradıklarından sıfat ve esmaları devam etmemektedir. Ahmet, Mehmet, Ali ismindeki kişilerin fâni olup bir süre yaşayıp ölmeleri gibi…

İşte Hakkiyete ait sâbit sıfatların ve halkiyete ait fâni olan sıfatların istidat ve kabiliyetler nisbetinde zuhurunu tenzih, teşbih ve üçüncü boyut olan tevhid boyutuyla zevk ederiz.

EFÂL

Cenab-ı Allah, zatından sıfatına, sıfatından da fiillerine tecellî ederek zuhura gelmiştir. Fâil yani işi yapan, fiili işleyen bir olmasına rağmen fiil çoktur. Onun için Cenab-ı Allah fiilleriyle zahir görülmektedir. Çünkü bütün varlıkların yaratılması yani gizlilikten zahir olması nasıl bir fiilullah olayı ise, her bir sıfatın istidat ve yaratılma yerinde, emir ve yasaklara uyma hâli de onun fiilidir.

56

Page 57: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Fiillerin üç boyutlu tecellîsi vardır. Bir boyutu tek olan fâil boyutudur. Diğer boyutu sıfatların istidat ve kabiliyetine göre görünme boyutudur. Çünkü fiiller sıfatlardan zuhur eder. Üçüncüsü de fâil, fiil ve cibilliyet birliğinin idrakı olan tevhid boyutudur.

Âdem ve bütün insanların yaratılması bir fiilullahtır. Zira bir şey meydana gelecekse, mutlaka bir fiille zuhura gelir. Bu değişmez, sabit yönüdür. Bir de sıfatların istidat ve kabiliyetlerine göre, yaşamları içinde icraat ve hâlleridir. Bir cereyanı (elektrik) düşünelim. Cereyanda her hangi bir icraat göremezsiniz. Ama cereyan ne zaman elektrikle çalışan bir alete ulaşırsa o aletten fiilini gördüğümüz gibi icraatını da görürüz. Ampul ışık verir, buzdolabı soğutur, elektrik sobası ısıtır… Suyun rengi olmadığı hâlde girdiği kabın renginde görünür. Bunun gibi fâilin de rengi yoktur. Sıfatın istidadına göre fiillerin çokluğu vardır.

Nisa Suresinin 79. âyetinde “Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak

57

Page 58: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Allah yeter.” (4-79) buyrulmaktadır. Âyette iyi bir şeyin zuhurunu Allah’tan, kötü bir şeyin zuhurunu ise nefsimizden bilmemiz gerektiği söyleniyor. Mutlak zatın, bizlerde siret yönüyle sıfatımızdan, sıfatımızdan da fâilliği ile fiilleriyle açığa çıktığını görüyoruz. Fiillerimizde Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına uymayan bir icraat varsa o zaman bilmeliyiz ki, izafi zatımızda, nisbiyet içinde irade-i cüzü uygulama ve fiillerin iyisinin ve kötüsünün Allah’a nisbet etmek vardır. Hâlbuki fiillerin cibilliyetini göz önünde bulundurularak iyi fiilleri Hakk’a, kötü fiilleri de o kişinin istidadının eksikliğine bağlamak lâzımdır. Cenab-ı Allah fiilleriyle her varlıkta zatını ilan ettiği için ârifler her sıfatta fiilleriyle Hakk’ı seyretmektedirler. Bir kişiden iyi bir fiil zuhur ediyorsa o kişinin Allah’ın indinde sevgili bir kul olduğuna, kötü bir fiil zuhur ediyorsa o kişinin Allah’a ilim ve irfaniyet yönüyle perdeli oluşundan dolayı eksik bir kişi olduğuna hükmederler. Çünkü Cenab-ı Allah kuluna şahdamarından daha yakındır.

58

Page 59: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

İnşallah bizleri Cenab-ı Hakk’ın mutlak zat yönünün bütün sıfatlarında o sıfatın istidat ve neresi için yaratılmışsa ondaki fiilleriyle açığa çıkışını dâima seyreden ârif kullarından eylesin. Âmin.

BİLLÂH İLE ALLAH’A İMAN

Nisa Suresinin 136. âyetinde “Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (4-136) buyruluyor. Âyette görüleceği gibi “âminû billâhi” deniyor. “Billâhi” sözündeki “B” harfinin işaret ettiği anlam iman edenlerin Allah’a imanlarını taklidî iman düzeyinden tahkiki iman düzeyine çıkarmaları gerektiğidir. Yani taklidi bir imandan tahkiki bir imana davet vardır.

59

Page 60: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bir hadîs-i şerifte “ Bütün ilahî kitapların sırrı Kur’ân’dadır. Kur’ân’ın bütün sırrı Fatiha suresindedir. Fatiha suresinin sırrı besmele’dedir. Besmele’nin sırrı, besmele’nin başındaki ‘Ba’ harfindedir. ‘Ba’ harfinin sırrı , ‘Ba’ harfinin altındaki noktadadır.” buyrulmuştur. Onun için Kur’ân’daki 114 surenin başına ‘Besmele’ konmuştur. Tevbe suresi “Berâetum minallâhi” diye başladığından başına besmele konulmamıştır. Onda da ‘B’ sırrı vardır.

“B” sırrı Cenab-ı Hakk’ın zerreden kürreye kadar bütün varlıklarında zatını ilan etmesidir. Allah zatından sıfatlarına, sıfatlarından da esma alarak fiilleriyle eserlerini sergilemiştir. Hiçbir varlığın kendisine ait varlığı yoktur. Varlığı olmayan nasıl olur da “B”sırrı olan “Ene” yani “ben” diyebilir? Bizler bir mürşid-i kâmilden nefs tezkiyesi tahsiliyle kendimize nisbet ettiğimiz efâl, sıfat ve vücut varlığımızın olmadığını, bizlerdeki bu varlığın Cenab-ı Hakk’ın varlığı olduğunu idrak ederek “B” harfinin sırrı olan “Rabbimi Rabbimle

60

Page 61: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

bildim, Rabbimi Rabbimle gördüm” hadîs-i şerifi hükmünce taklidî bir imandan tahkikî bir imana geçmiş oluruz. Bu âlemde Cenab-ı Allah’ın sıfatlarından fiilleriyle zuhur etmesini görmemiz için, bizdeki tecellî eden zatının sıfatlarını giymesi, sıfatlarının da esma alarak fiilleriyle zuhurunu seyretmemiz gereklidir. Âdem, âlem-i kübrâdır. Bütün âlemlerde ne varsa, Âdem’de de eksiksiz hepsi mevcuttur.

Âdem’in “Âlemiküllüha” âyetiyle bütün âlemlerin esmasını okuması, kendi vücut ülkesinde bütün âlemlerdeki esmaları okuması demektir. İsra Suresinin 14. âyetinde "Oku nefs kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter" denilecektir.” buyruluyor. Nefsimizin kitabındaki bu esmaları okuyabilenler, âdemiyyetini bulmuş, Cenab-ı Hakk’ın yeryüzündeki “Halifem” dediği kimselerdir. Demek ki bütün tahsil, insan-ı asliyemizdeki Cenab-ı Allah’ın esmalarının bizde zahir ve bâtın yönüyle nasıl zuhura geldiğini seyretmektir. Yunus Emre hazretleri bu tahsili şu dizelerle anlatır:

61

Page 62: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

“İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin Ya nice okumaktır”

Allah’ın halkiyete ait esmaları olduğu gibi, Hakkiyete ait esmaları da vardır. Ayrıca celal esmaları, cemal esmaları, kemâl esmaları diye de isimler almaktadır. Zaten insanın aslı Allah isimlerinin işaret ettiği özelliklerdir. Kuvveden fiile çıkartma idrakında olanlar cenneti yaşıyorlardır. Bu Hak ve hakikatten habersiz olanların bu dünyada da, âhirette de cehennemde oldukları görülmektedir. İşte “B” harfinin sırrı olan “ben” sözünü bütün sıfatlardan zatını ilan eden Cenab-ı Hakk’a vererek, onun Kur’ân-ı Kerîm’inde emrettiklerini yapmak, yasak ettiklerinden kaçmaktır. Kendi vücut ülkende Esma-ül Hüsna olan Allah’ın 99 güzel isminin nasıl zuhura geldiğini senden O seyretsin. Bilinmekliğini istediği senin gibi bir sıfattan bilsin ve görsün. İşte bu ebedî mutluluk ve cennettir. Bu yönümüzü Rabbimize dönmemizdir.

62

Page 63: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Enbiya Suresinin 7. âyetinde “Zikri bilmiyorsanız ehlinden öğreniniz” (21-7) buyrulur. Yine Maide Suresinin 35. âyetinde “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının, O'na yaklaşmaya vesile arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (5-35) buyrulmaktadır. Âyetlerde sözü edilen tahsil ve kurtuluş mürşid-i kâmile giderek, nefs ve ruh tahsili yapmakla mümkün olacaktır. Allah bütün kardeşlerime bu zevkleri ihsan etsin.

Cenab-ı Allah ulûhiyet mertebesinden bilinmekliğini istediği için rububiyet mertebesine tecellî etti. Bu, “Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi murat ettim bu halkı halk ettim” hadîs-i kudsîsi ile sabittir. Rububiyetin iki yüzü vardır:

1- Rablik yüzü (İrşad ve terbiye yüzü) 2- Ubudiyet yüzü ( kulluk yüzü)

Rablik yüzü: Kâinatta tek mürşid ve terbiye edici vardır. O da Resulullah Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimizdir. Ondan başka hiçbir mürşid ve terbiye edici de

63

Page 64: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yoktur. Zira “Evvela ma halakallahü nuri, evvela ma halakallahü ruhi, evvela ma halakallahü akl, evvela ma halakallahü kalem” “Allah evvela nurumu yarattı. Allah evvela ruhumu yarattı. Allah evvela aklı yarattı. Allah evvela kalemi yarattı.” hadîs-i şerifi gereğince Cenab-ı Allah’ın kemalât sıfatı olan Rahman sıfatından irşad ve terbiye edicilik yalnız Resulullah efendimiz Hz. Muhammed’e aittir. Günümüzdeki mürşidler, “El ulemayı veresetül enbiya” yani peygamber vârisleridirler.

Ubudiyet yüzü: Kulluk yüzüdür. Cemadat, nebatât, hayvanat ve insanların bu nuru, ruhu, aklı ve kalemi taşımaları nedeniyle Hz. Muhammed’in tafsilat-ı Muhammediye olarak görünmesinden ibarettir. Cenab-ı Allah, evvela Muhammed aynasını yarattı. Aynaya baktığında kendisini gördü ve Habibim “sevgilim” dedi. Demek ki aynada Cenab-ı Hak kendi görüntüsüne sevgilim demiştir. Hz. Muhammed Cenab-ı Hak’tan ayrı bir varlık değil, Cenab-ı Hakk’ın aynadaki aksi olan görüntüsünden ibaretmiş. Bir hadîs-i kudsîde “Levlâke

64

Page 65: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

levlâke Lema halaktü’l eflâk” “Sen olmasaydın, sen olmasaydın Ben âlemi yaratmazdım” buyruluyor. Demek ki zahir ve bâtın Muhammed aynaları olmasa idi, Cenab-ı Hak zuhur edip görünmeyecekti. İster Rablık yüzü, ister kulluk yüzü ile olsun, zerreden kürreye kadar bütün varlıkların Muhammed’e muhtaç olduklarını, Muhammed’siz hiçbir şeyin olamayacağını görüyoruz.

Cenab-ı Hak kâinatta Muhammed aynasındaki kendi kemalâtını, insan olan varlıkta cismen küçük, mânâda ise âlem-i kübra olan Rahman sıfatıyla daimî görmek istemiştir. İşte bundan mütevellit Allah ve Muhammed’i kendi mazharında açığa çıkararak seyreden bir halife yaratmak istemiştir. Bakara Suresinin 30. âyetinde “Hani, Rabbin meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti” (2-30) buyurulmuştur. “Halife”, aslının bütün yetkilerine sahip olan demektir. Yaratılan Âdem de, Hakk’ın zat olan tecellîsinin, Hakk’ın kemalât Rahman sıfatı olan Muhammed aynasından, fiilullah olan Âdem

65

Page 66: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

mazharından açığa çıkmasından ibarettir. Cenab-ı Allah, ulûhiyetinde “Allah” olarak isim alırken, rububiyetine tecellî ettiğinde isim almazdan evvelki vahdaniyetine “Hak”, isim aldıktan sonraki irşad ve terbiye etme hâline “Rab”, fiilleriyle kemalâtını zahire çıkarma hâline de “Âdem” diyoruz. Görüldüğü gibi her merhalede Cenab-ı Allah’ın zat tecellîleri olduğu hâlde çeşitli isimler almaktadır. Fakat tecellî birdir. Onun mülkünde ondan başkası da yoktur. Fakat esmalar istidat ve kabiliyetlerine göre isim almıştır. Bizi bunlar yanıltmamalıdır. Şöyle bir misal verelim: Bir ağacın çekirdeğini toprağa dikiyoruz. Zamanla çekirdek gelişip gövde oluyor. O gövdeye çekirdek demiyoruz. Sonra dallar oluyor. Aynı çekirdeğin tecellîsi olmasına rağmen yine ona çekirdek demiyoruz. Yapraklar teşekkül ettiğinde yine o yapraklara çekirdek demiyor yaprak diyoruz. Meyve teşekkül ettiğinde de ona çekirdek değil meyve diyoruz. Başka bir misal verelim. Ormandan kesilen ağaç hizarhaneye geldiğinde ona tomruk veya kereste diyoruz. Ağaç demiyoruz. Hizardan geçtikten sonra mobilyacıda sandalye, masa,

66

Page 67: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kapı, pencere gibi çeşitli isimlerle anılan eşyalara dönüşüyor ama hiçbir zaman bu eşyalara ağaç demiyoruz. Şu hâlde Allah ulûhiyetinde bilinmez iken, kulluğuna tecellî edesiye kadar değişik mertebelerdeki zuhuru da kendisi değil midir? Hem “Mülkünde O’ndan başkası yoktur.” diyoruz hem de O’nun mülkünde O’ndan başkalarına da yer veriyoruz. Bu bizim cehâletimiz değil midir?

Rahman Suresinin 26 ve 27. âyetlerinde “Kullu men aleyhâ fân. Ve yebgâ vechu rabbike zulcelâli vel ikrâm.” “Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (55-26,27) buyurulmakla bütün varlıklardaki daîm tecellînin Cenab-ı Hakk’ın tecellîsi olduğu, bütün sıfatlarından cemalullahının görünüp bâki olduğu görülür. Şu hâlde, Tin Suresinin 4. âyetindeki “Legad halagnel insâne fî ahseni tagvîm.” “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (95-4) ifadesiyle âdemiyyetini bulanlarda Hakk’ı ve Muhammed’i görmek ve O’nunla görüşmenin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.

67

Page 68: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bizler her tecellînin Hakk’ın olduğunu bildiğimiz hâlde esma ve sıfatlar bizleri yanıltıyor. Bu da irfaniyetimizin yeterli olmadığının bir belirtisidir. Tevhidde, fenafillah olup bekabillah bulanlar, zerreden kürreye kadar her varlıktaki tecellînin Hakk’ın tecellîsi olduğunu, o varlıkların istidat ve meşrebleri gereği neresi için yaratılmışlarsa, Cenab-ı Hakk’ın o varlığı orada kullandığını görürler. Mısri Niyâzi hazretleri bir ilahîsinde şöyle diyor:

“İşit Niyâzî’nin sözün Bir nesne örtmez Hak yüzün,Hak’dan ayân bir nesne yok Gözsüzlere pinhân imiş”

Yani Hak bütün cihanda ayandır, görünür. O’nun yüzünü örtebilecek O’ndan başka görünen bir nesne de yoktur. Bunu ancak irfaniyeti olanlar görebilir. İrfaniyeti eksik olanlara pinhandır yani gizlidir.

Cenab-ı Allah’ın, zatının ulûhiyet mertebesindeki tecellî rumuzatına “Allah”

68

Page 69: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

dendi. Oradan Rahman kemalât sıfatlarına “Muhammed” dendi. Üstün kemalâtını sergileyen esmasına da “Âdem” denildi. Cemadat, nebatât, hayvanat, insan varlığı olarak gördüklerimizin hepsinin özü zattır. Sıfatlarıyla esma alarak Cenab-ı Hakk’ın davetini bizlere yapmaktadır. Cenab-ı Hak her varlıkta açıkça görülmektedir. Görmeyenler cehâlet ve irfaniyetsizlik a’masıdırlar. Bütün varlıklar bizlere şöyle haykırıyor: “Ey insan! Bizim özümüz Hak, sıfatlarımız tafsilat-ı Muhammed’den bir cüz, fiilimiz olan icraatımız da kulluğumuzdur.” Bizler de böyle bakalım ve yaşantımızda O’ndan başkasını görmeyelim. O’ndan başkasıyla alışveriş yapmayalım. O’ndan başkasını da sevmeyelim. Bu idraka sahip olanlarda O’ndan başkası olmaz. Cenab-ı Hakk’ın kül iradesine sahib olanlar bu gözlükle herşeye bakar ve böylece idrak ederler. Cenab-ı Hakk’ın henüz kül iradesine sahip olamayan ikilikteki kişiler ise irâde-i cüz’iyeleriyle bir Hak mürşidinden nefsini terbiye etmeli, irâde-i cüz’ilerini irâde-i küll’e tâbi kılarak ikilikten ilimle değil hâl ile kurtulmalıdırlar. İşte o zaman selâmete

69

Page 70: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

çıkabilirler. Yoksa irâde-i cüz’iye olan ikilik devresinde her yaptıklarından sorumludurlar. Cenab-ı Hak ayrı kendileri ayrı olan her kul için elbette emir ve yasaklar vardır. Çünkü kendilerinin varlıkları vardır. Vergi, varlık sahiplerinden alınmaktadır. Fakirlerden alınmaz. Neden? Çünkü fakirin varlığı yoktur. Onun için emredilenler yapılmalı, yasak edilenlerden kaçınmalıdır.

Bir amir vardır bir de memur vardır. Amir emreder, memur emri yerine getirir. Cenab-ı Hak vardır, bir de bizim gibi kullar vardır. Hakk’ın mülkünde O’ndan başkasını bırakmayanlar için böyle değildir. İnsan vücudundaki ruh göze “gör” desin de o “görmeyeceğim”, kulağa “işit” desin de o kulak “işitmeyeceğim” desin, bu mümkün müdür? Elbette mümkün değildir. Zira göz ve kulağın esması ayrı olduğu hâlde kendine has bir varlığı yoktur. Vücuttaki bütün varlık ruha aittir. Bütün sıfat ve azalar ona tâbidir. Onun için, bizler de irade-i cüz’iye vadisinde Kur’ân-ı Kerîm’de emredilenleri yapmak, yasak edilenlerden de kendi menfaatimiz için kaçmak mecburiyetindeyiz. Çünkü bu demde

70

Page 71: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kendimizin yapacak güç ve kudreti var. Herkes nefsini bilicidir. Kendimizi aldatmayalım.

Bizler kendimizde ve bütün varlıklarda Hakk’ın Muhammed sıfatlarından Âdem olan fiillerle açığa çıkışını seyredebiliyorsak ne mutlu bize. Her varlığı nerede ve nasıl kullandığını, mazharların istidat ve kabiliyetlerini seyretme farkı ile mutluluk cennetinde yaşamış oluruz. Cenab-ı Hak, Rahman kemalât sıfatlarından cemalullahı gösterip durmaktadır. Hem “bütün varlıklar Hak’la kâim” diyoruz hem de bu varlıklardaki Hakk’ın cemalullah tecellîsini görmüyoruz. Allah, Hak ve Muhammed’siz hiçbir şey yaratmadı. Yeter ki bu irfaniyetle herşeyi seyredelim. Allah bizlere bu zevkleri tattırsın. Âmin.

CENAB-I HAKK’IN NÜZUL VE URUCU

Cenab-ı Allah’ın mutlak zatından

kulluğu olan bu şehâdet âlemine kadar olan tecellî zincirine nüzul, şehâdet âlemindeki

71

Page 72: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

inanan kişilerin, esfel-i safilîn olan dünyadan tecellî mertebelerini idrak ve şühudla geçerek, ahadiyet mertebesi olan zatına kadar bir tahsille yükselmesine de uruc denilmektedir.

Cenab-ı Allah’ın yedi mertebede tecellîsi vardır:

1- Zat-ı mutlak (ahadiyet mertebesi)2- Ulûhiyet mertebesi(Allah adının

remzettiği mertebe)3- Rububiyet mertebesi (sıfat ve esma

alarak şekillerin giyildiği mertebe)4- Ervah âlemi (ruh mertebesi)5- Misal âlemi(hayal âlemi)6- Şehâdet âlemi (dünya)7- İnsan-ı kâmil (insan mertebesi)

ZAT-I MUTLAK

Mutlak vücut öyle bir vücuttur ki, nuranî ve lâtif olup akıl ve fikirle anlamak mümkün değildir. Varlıkların bu mertebeye

72

Page 73: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

asla şuurları yoktur. Bu mertebede bu vücuda ilah denmez. Çünkü kul yoktur. Halîk denmez zira mahlûk da yoktur. Hâsıl-ı kelâm bu mertebe hiçbir şeyle tarif edilemez. Resulullah efendimiz bir hadîslerinde “Hakk’ın zatını tefekkür etmeyiniz.” buyurmuşlardır. Yine bu mertebe için, sahabe Resullah efendimize “Allah, ‘Allah’ adını almazdan evvel nerede idi?” diye sorduklarında Resulullah efendimiz “Allah, Allah olmazdan evvel, altında ve üstünde hava olmayan â’mâda idi.” buyurmuşlardır. Altında ve üstünde hava olmayan â’mâlık Kur’ân’daki nokta sırrıdır. Zira Kur’ân’da, “Hu” diye ifade edilen “O” kelimesi zamirdir. Hakikatte vücut birdir. Fakat büründüğü örtüler muhtelif ve pek çoktur. Bütün mertebelerde zuhur eden Hakk’ın mutlak vücududur. Bütün varlıkların hakikati bu vücuttur. Bir hadîs-i kudsîde “Zatımda gizli ve kuvvede olan esma ve sıfatlarımın kemalâtlarını şühud zevki ile bilmeğe muhabbet ettim ve halkı hayalen değil, bu şühud ve zevkiyle bilinmem için yarattım.” buyurulmuştur.

73

Page 74: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ULÛHİYET MERTEBESİ

Bu mertebede kendisindeki sıfat ve esmalar toplu olarak bulunur. Bu mertebede sıfatlar, zatının ayni olduğundan bu ilim, zatın kendi zatını bilmesinden ibarettir. “Ben gizli bir hazine idim, bilinmekliğimi istedim, bu halkı halk eyledim.” hadîs-i kudsîsi gereğince zatın ilk zuhurudur. Bu mertebede zat-ı mutlak bütün sıfat ve esmaları ism-i câmi ile kendisinde toplamıştır.

Yedi nokta alt alta bitiştiğinde bir ‘elif’ harfi meydana gelir ki, o da ulûhiyet mertebesindeki adı olan Allah sırrıdır. Nokta sırrında iken okunmayan nokta, ‘elif’ hâline geldiğinde ‘elif’in taşıdığı sır olan Allah adıyla Kur’ân’da okunmaya başlamıştır. Ulûhiyet mertebesinde aldığı Allah adıyla henüz bir sıfat ve esma almamıştır. Dolayısıyla da esma ve sıfatsız kendini seyredemeyeceği için, bilinmekliğini istemesinden mütevellit, ulûhiyetinden rububiyetine tecellî etmiştir.

74

Page 75: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

RUBUBİYET MERTEBESİ

Rububiyet mertebesinde, kevni varlıkların hakikati olan bu ilmi sıfat ve esmalar, ilahî isimlerin her birinin istidat ve kabiliyetleri nelerden ibaretse, o hâl üzere Cenab-ı Hak ilmi olarak bilir. Burasına “a’yân-ı sâbite” de denilmektedir. Ulûhiyet mertebesinde sıfat ve esma almayan Cenab-ı Hak, bu mertebede sıfat ve esmaya nüzul eder. Hakkiyet ve halkiyet sıfat ve esmalarıyla ârifler için bilinir ve görülür. Şehadet âlemindeki zahir olan suretler bu ilmi suretlerin gölgesinden ibarettir denilmiştir. Bunlar fizik âlemindeki varlıkların her birinin hakikati, onları terbiye eden Rabb-i haslarıdır.

RUHLAR MERTEBESİ

Zat-ı mutlak, rububiyet mertebesinden ervah âlemi olan ruhlar âlemine nuranî bir

75

Page 76: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

vücut ile tecellîsiyle ruhlar meydana gelir. Ruhlar cisim olmadığı için parçalanma kabul etmez. Yalnız rububiyet âlemindeki sıfatlarda tecellî ederek, ruh-i cemadi, ruh-i nebati, ruh-i hayvani ve ruh-i insan esmasını alır. Bu mertebede, her bir ruh kendini, kendi benzerine ve kendisinin rububiyet mertebesindeki Rabbini idrak eder. Araf suresinin 172. âyeti “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (7-172) bunun ispatıdır. İşte bu mertebe, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” ifadesi, ikilikle farkı ortaya çıkardığı için ilk vahdaniyetin kesreti olmaktadır.

MİSAL ÂLEMİ

Misal âleminde, ruhlar bir kesafet daha kazanarak misal âlemine tenezzül ederek tecellî eder. Bu mertebeye misal adının verilmesinin sebebi, ruhlar mertebesinde zahir olan her bir ferdin cisimler âleminde bürüneceği surete benzer bir suretin bu âlemde hâsıl olmasıdır. Yani şehadet âleminde zuhur edecek her bir varlığın bu

76

Page 77: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

mertebede bir misalî sureti mevcut olur. Varlıklar şehadet âleminde bu surete göre zahir olurlar. Annenin karnındaki çocuk çıplak gözle görünmez. Onun bütün aza ve sıfatlarını tam olarak ancak filmlerle veya ultrasonografiyle görebiliriz. Bunun gibi misal âleminde de her varlık kalp gözü ile görülmektedir.

ŞEHADET ÂLEMİ

Cenab-ı Allah, misal âleminden şehadet âlemine tecellî eder. Burası vücudun cisim ve madde suretiyle zuhur ettiği kesafet âlemidir. Buraya dünya, mülk âlemi, kesafet âlemi, esfel-i sâfilîn de diyebiliriz. Değişimler, bölünmeler, parçalanmalar bu âlemde olmaktadır. Bu âlem zat-ı mutlakın, hariçte zahir olarak fiilleriyle görünen cisimler suretindeki tecellîlerinden ibarettir.

Cenab-ı Allah, zat-ı mutlakiyetinden ulûhiyet mertebesindeki Allahlığına, ulûhiyetinden rububiyetine, rububiyetinden ervah âlemi olan ruhlar âlemine, ruhlar âleminden misal âlemine, misal âleminden

77

Page 78: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

de şehadet âlemi olan dünyaya nüzul etmiştir. Bu altı mertebedeki tecellîlerini insan-ı kâmilde cem ederek bütün sıfat ve esmalarını sevk ve idare etmektedir.

İNSANI KÂMİL

Şehadet âlemi olan bu kâinatta her ne tecellî varsa insan-ı kâmilde de eksiksiz mevcuttur. Zahir ve bâtında insan-ı kâmilin kuşatmadığı hiçbir makam yoktur. On sekiz bin âlemin özüdür. Allah, bütün mahlûkata onunla nazar kıldı. Allah hüviyyet ve eniyyetini onda cem ettiği için ona “halifem” dedi. Cenab-ı Allah ulûhiyet mertebesinden tecellîsiyle sıfat ve esmalarıyla insan-ı kâmilde zuhur etmemiş olsa idi kemalâtıyla zahir olmazdı. Bir ağaç düşünün. Bidayette bu ağaç bir çekirdekten ibaretti. Bir zaman sonra gövde, sonra dallar, sonra yapraklar, sonra meyve oluştu. Oluşan meyvenin içindeki çekirdek bidayetteki çekirdeğin aynısı oldu. Bunun gibi Cenab-ı Hakk’ın da ulûhiyetindeki ‘Allah’lığından kulluğuna

78

Page 79: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kadar çeşitli mertebelerde çeşitli suretlerde tecellileriyle görünmesi bizleri aldatmamalıdır. İnsan-ı kâmille Hakk’ın tecellî halkaları son bulmuştur. Sen zannetme ki senin vücudun Hakk’ın vücudundan başka bir vücuttur. Bu büyük bir zan ve yanılgıdır. Vücut vücudullahtır. Kendini ayrı görmen Hak ile kul arasında bir hicab, bir örtü, bir perdedir. Kul bu “ayrı bilme” kanısından geçmedikce Hakk’a ulaşamaz. Kâinatta tek insan-ı kâmil Resulullah efendimizdir. O bir hadîs-i şeriflerinde “Evvela ma halakallahü nuri, Evvela ma halakallahü ruhi, Evvela ma halakallahü akl, Evvela ma halakallahü kalem” “Allah evvela nurumu yarattı. Allah evvela ruhumu yarattı. Allah evvela aklı yarattı. Allah evvela kalemi yarattı.” buyurmuşlardır.

Yukarıda açıkladığımız bu yedi mertebede Cenab-ı Allah nüzulunda tecellî ettiği her mertebede, sıfat ve esma alarak çeşitli şekil ve esmalarla zuhur etmektedir. Nasıl bir incir çekirdeği toprağa atıldıktan sonra zamanla gövde, dal, yaprak, meyve

79

Page 80: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

oluyor, ismi ve şekli farklı olduğu hâlde gövde, dal, yaprak, meyveye ‘çekirdek’ demiyorsak Cenab-ı Hakk’ın da kesrete çıkarak aldığı sıfat ve esmaların tek tek tecellî mertebelerinde ‘Allah’ ismiyle ifade edilmeyeceğini bilmeliyiz. O’nun zat, sıfat ve filleriyle zahir olarak açığa çıkmasının yekûnuna Allah denir. Yoksa sadece ‘elif’ sırrına veya ‘lamelif’ sırrı olan sıfat ve esmasına Allah denmez.

Biz biliyoruz ki ağacın gövde, dal ve yaprakları çekirdekten meydana gelmiştir. Bu durum bizde hulul ve ittihad olduğu zannı yaratabilir. Oysa bu durum ağacın zuhurundan başka bir şey değildir. İslâmiyette hulul (girme), ittihad (birleşme) veya (çıkma) yoktur. Onun için buna çok dikkat etmek lâzımdır. Şehadet âlemine kadar Cenab-ı Hakk’ın tecellîleri sadece kendisinin olduğu için zuhura geldiği hiçbir mazhara sorumluluk yüklememiştir. Şehadet âlemine geldimizde de, yedi yaşına kadar fıtrat ilmiyle sabi olarak sorumluluğumuz yoktur. Yedi ile on dört yaşları arasında bizlerden fıtrat ilmi alınıp nefs verilir. O

80

Page 81: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kişiler nefsi sıfatlarındaki tecellîleri, ilim ve irfaniyetleri olmadığı için kendilerine nisbet etmeye başlarlar. Dolayısıyla da o sıfat ve esmalara nisbet akl-ı baliğ olunca kişilerdeki sorumluluğu meydana getirir. Allah’ın iradesinin yanında bir de irade-i cüz yaratırsanız elbette kişi yaptıklarından sorumlu olacaktır. Onun için şehadet âleminden itibaren kişinin insan-ı asliyesi olan geldiği yere doğru bir yolculuğu ve geldiği yere doğru bir ilim ve irfaniyet sülukunu yapmalıdır ki Cenab-ı Hakk’ın her bir mertebedeki tecellîlerine ârif olsun ve öylece hareket ederek huzur ve mutluluğu elde etmiş olsun. Çünkü Cenab-ı Hak Rahman Suresinin 29. âyeti “…O, her an yeni bir şe’ndedir” (55-29) gereği her an bir şe’nde, yeni bir tecellîdedir.

Dünya, mülk âlemi, kesafet âlemi de dediğimiz bu şehadet âlemi, Tin Suresinin 5. âyetindeki “esfel-i sâfilîn” diye ifade edilen yerdir. “Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.” (95-5) İşte buradan seyr-i süluk yolculuğuna çıkılır. Menzile ulaşmak kitap okumakla ve kendi aklıyla mümkün değildir.

81

Page 82: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Menzile varmak için bir insan-ı kâmilden tahsil gerekir. Kâmiller bu yolu iki yönüyle talim ederek sâliklere vuslat buldururlar:

İlki nefs terbiyesi ve tezkiyesidir. Sâlik sırasıyla nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefs-i mülhime, nefs-i mutmainne, nefs-i râziye, nefs-i marziyye, nefs-i safiye mertebelerini geçerek bunları yaşamında uygular hâle gelir.

İkincisi ruh cihetiyledir. Ruhun sıfatlardaki efâl-i ilahîyesi, sıfat-ı ilahîyesi, zat-ı ilahîyesi tecellîlerinin, irfaniyet ve kemalâtı ile fenafillahdan geçip bekabillah olarak

1- İtikad 2- Amel 3- Muamele 4- Ahlâk yönleriyle yaşama hâlidir.

Gaflet ve Allah’tan uzaklaştıran her şey olan dünyadan kurtularak, Cenab-ı Allah’ın bu mukayyet olan Âdem’de ve âlemdeki üç tecellîsini her varlıkta görmeye

82

Page 83: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

başladığımızda, zahir olarak bildiğimiz varlıkların, aslında zatının sıfatlarından fiilleriyle görünmesi demek olduğunu anlarız. Her varlık, zatının sıfatından ve istidat ve kabiliyetleri nisbetinde fiilleriyle görünmesidir. Bu şühuda sahip olan bir sâlik vahdet âlemine ayak basmıştır. Artık kendi diye bildiği varlığın Cenab-ı Hakk’ın bir kul sıfatı olduğunu bilen ve gören olmuştur. Cenab-ı Hakk’ın efâl, sıfat ve zatını kendisine nisbet etmekten fenafillah olmakla kurtulmuş, bekabillahla da (Allah’la dâim olmak) vahdet âleminde huzur ve mutluluğa ermiştir.

Tenzih, teşbih ve tevhid onun tecellîlerdeki idrakı olmuştur. Hiçbir zaman tenzihsiz teşbih, teşbihsiz tenzih yapmaz. Bütün işlerinde farkıyla tevhid yapar. Çünkü İslâm dini tevhid dinidir. Fenafillah olan yani ihtiyarî bir ölümle ölen bir sâlik, melekût âleminde Cenab-ı Hakk’ı, bütün varlıklarda siretin suretlerdeki tecellîleri ile görmeye başlar. Her varlıkta Cenab-ı Hakk’ı görmeyen Melami değil kelamidir dememizin sebebi anlaşılmış olur. Zira kul

83

Page 84: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

demek varlığı olmayan demektir. Varlığı dahi sahibinin demektir. Ondan bilen ve gören Rabbi olduğundan, bütün varlıkların zatının sıfatlarından fiilleriyle nasıl açığa çıktığını bilir ve görür. Farkı hassas gönül terazisiyle tartar ve ona göre hareket eder. Her bildiği ve gördüğünü ilme’l-yakînlik, ayne’l-yakînlik ve Hakka’l- yakinlik seviyelerinden değerlendirip zat, sıfat ve fiillerin ayrı olmadığını gerektiği şekilde tek pencereden zevk ettiğini anlamış olacaktır.

Tevhid ilmini, bir insan-ı kâmilden tahsil eden sâlik, fenafillah mertebelerinde uruc hâlinin bilgilerini, bekâ mertebelerinde de Cenab-ı Hakk’ın nüzul tecellîlerini müşahede eder. Kendi mülkünde O’ndan başkasının olmadığını idrak eder. Vahdet âlemlerindeki her bir tecellîsinin irfaniyet ve kemalâtına da hâiz olunca huzur ve mutluluğa sahib olacaktır. Cenab-ı Hak bütün kardeşlerimi bu zevklere sahib kılsın. Âmin.

84

Page 85: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

CENAB-I HAKK’IN VÜCUT ÜLKESİNDE ZUHURU

1- HU

Altında ve üstünde boşluk olmayan â’mâ hâli. Biz buna Kur’ân-ı Kerîm’deki nokta sırrı diyoruz. Nokta harf veya ses değildir, okunamaz. Ancak harfler noktalardan oluşur. Yedi nokta altalta dizilerek ‘elif’ hâlini aldıktan sonra biz ortaya çıkan çizgiyi ‘elif’ diyerek okuruz.

Aynen bunun gibi, insan vücudunda da neslin devamına vesile olan hücreler oluşmadan önce vücudun her yerinde mevcuttur ama görünmez. Vücutta bunlar zamanla sperm hâline gelirler.

2-ULÛHİYET MERTEBESİ

Yedi nokta alt alta gelerek nasıl bir ‘elif’ meydana geliyorsa vücut ülkesinde birbirlerinden ayrı olmayan bütün hücreler

85

Page 86: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Cenab-ı Hakk’ın muhabbeti ile sperm hücresi hâline gelirler. Bu insanın özünün zuhurudur. Ulûhiyet mertebesinde Allah adını aldığı gibi, esma ve sıfatlara henüz bürünmemiştir. İnsan da bu demde gizlilikte olup henüz hiçbir sıfat ve esmaya sahip değildir. İşte insanın bütün tefarruatı da bu demde gizlidir. Bir yumurtanın içinde tavuğun bütün organlarıyla gizli olması gibi insan sperminde de insanın bütün sırrı gizlidir.

3-RUBUBİYYET MERTEBESİ

Cenab-ı Hakk’ın gizli bir hazine iken bilinmek ve görünmekliğini istemesi, karı-kocanın birbirlerine muhabbet duymaları sonunda, baba sulbünden anne sulbüne spermin geçmesi, ulûhiyet mertebesinden rububiyet mertebesine tenezzülüdür. Anne rahmine inen bu sperm, birinci kırk günün sonunda kan pıhtısı, ikinci kırk gününün sonunda et parçası, üçüncü kırk gününün sonunda kol ve bacakların teşekkülüyle sıfat ve esma almış olur. Buraya aynı zamanda

86

Page 87: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

“a’yân-ı sâbite” de denilmektedir. Çocuğun ne olacağı, kaza ve kaderi burada tayin edilmiş olur.

4-ERVAH ÂLEMİ

Ruhlar âlemi dediğimiz bu âlemde anne karnındaki çocuğun 120 gün sonra hareket ettiğini görürüz. Bu hareket onun ruh denilen enerji ve hayatının olduğunu göstermektedir. Hareketleri, anne karnında olduğu için görünmez ama anne tarafından hissedilir. Aynen bunun gibi bir mürşid-i kâmilin “nefahtü” âyeti gereğince sâlikin gönül rahmine hakikat sırrını üfürmesiyle fenâ-i efâl, fenâ-i sıfat, fenâ-i zat tecellî ettiğinde 120 gün sonra o sâlikte Hakk’ın diriliği idrakı zuhur eder.

5-MİSAL ÂLEMİ

Anne karnındaki 280 günlük devreyi kapsamaktadır. Anne karnındaki çocuğun bütün sıfat ve azalarının tamamlanması bu devrede olur. Dünyadaki gördüğümüz bütün

87

Page 88: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

sıfat ve azaların misalidir. Kız ise dokuz ay, oğlan ise dokuz ay on gün sonra dünyaya ayak basar. Bir sâlik tevhid-i efâlde üç, tevhid-i sıfatta üç, tevhid-i zatta üç şühud (3+3+3) zevkine ererse kalbin 9 ayın sonunda kız çocuk meydana getirmesini görecektir. Üçerden dokuz şühudu 10 duygu ile zevk ederse 9 ay 10 gün sonra kalbin, veled-i kalb olan oğlan çocuk meydana getirdiğini görecektir.

6-ŞEHADET ÂLEMİ

Dünyaya gelen bir çocuk 7 yaşına kadar sabidir ve fıtrat ilmiyle kâimdir. Annesinin memesini bulması, emmesi, ağlaması vb. onda fıtrat ilmi olduğunu gösterir. Fıtrat, yaratılmazdan evvel Allah tarafından verilen ilim demektir. 7 yaşından 13-14 yaşlarına kadar fıtrat ilmi alınıp ona nefs âleminden akl-ı maaş verilmektedir. Nefsanî istek ve arzuları onun halk yüzünde takılıp kalmasına sebep olur. Çünkü halk mertebesindedir ve halktan başka bir şey görmemektedir. Akl-ı baliğ olduktan sonra nasibi varsa bir mürşide

88

Page 89: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

tâbi olarak insan-ı asliyesini bulma yolunda yoluna devam edecektir. Şehadet âlemi bir kişinin aslını bulmak için uruc ettiği âlemdir. İster marifetullah yoluyla fenâ ve bekâ, isterse muhabbetullah yolu olan aşkla vuslatını yapsın, kemalâta erince insan-ı kâmil olur.

7-İNSAN-I KÂMİL

Meratib-i ilahîyenin bütün mertebelerini zevk etmiştir. Bir çekirdek toprağın altındaki gizliliğinden, gövde, dal, yaprak, meyve ile açığa çıkıp tekrar meyvedeki çekirdek olmaktadır. Aynen bunun gibi insan-ı kâmil de insan çekirdeği olan spermden bütün sıfat ve azalarının kemalâta gelmesine kadarki gelişmeyi idrak etmiş, Hakk’ın halk dediğimiz bu suretlerden farkıyle tecellîlerini seyretmiştir. Muameleleri hep farkıyle olmuştur. Tûba ağacı olmuştur. Cenab-ı Hakk’ın yeryüzündeki halifesidir. Allah yeryüzünde bütün işlerini o kulun mazharından yapar. Hakk’a yeryüzünde ayna olmuştur. Kendisi Hak değildir ama Hakk’ın

89

Page 90: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

aynada görünen aksi olmuştur. Bir şiirinde Kaygusuz Abdal (k.s.) şöyle diyor:

“Evliyaya eğri bakmaKevn ü mekân elindedirMülke hükmü veren odurİki cihan elindedir

Sen anı şöyle sanırsınSencileyin bir âdemdirEvliyanın sırrı vardırGizli iyan emrindedir”

Cenab-ı Allah bizleri de bu irfaniyet ve kemalâtla zevkiyâb eylesin. Âmin.

CENNET VE CEHENNEM

Cennet, Allah’a inanan ve O’na ihlâsla ibadet, sadakatla hizmet edenlerin ebediyyen içinde kalacakları mekân ve meskenlerdir. Cehennem ise Allah ve Resulünü inkâr eden, kendi nefislerine uyup her istediğini yaparak

90

Page 91: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

işledikleri cürüm ve suçlardan dolayı ilahî adaletle ceza görecekleri yerdir.

Dördü amel, dördü irfaniyet cenneti olmak üzere sekiz cennet vardır. Cehennem ise yedidir. İnsanlardan tecellî eden sekiz sıfat-ı subûtiye vardır. Bir sâlik bunların hepsinin Hakk’ın bu âleme tecellî pencereleri olduğunu idrak eder ve seyrederse sekiz cenneti anlamış ve zevk etmiş olur. Sekiz sıfat-ı subûtiyeden ilim sıfatını cahiliyetinden mütevellit geliştirmemiş kişiler yedi cehenneme girmiş olurlar. İlimle her şey bilinir ve yaşanır. Cehâlet ise cehennemdir. Bilmeyen bir kişi hiçbir zaman cehennem azabından kurtulamaz. Onun için büyüklerimiz: “Cehennem kişinin cehâleti, cennet ise kişinin irfaniyet ve zevkidir.” buyurmuşlardır.

1- Oruç tutmak, 2- Namaz kılmak, 3- Hacca gitmek, 4- Zekât vermek amel cennetlerinden sayılabileceği gibi her türlü manevi gıdayı almak için sarfedilen zaman ve sohbetler de amel cennetlerindendir. Bir kişi bu amellerden zevk alıyorsa dünyada

91

Page 92: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yaşarken bile kendisini cennette hissedecektir. Kıldığı namazdan zevk alan birisi için namaz cennettir. “İşten yorgun argın geldim. Şimdi on üç rekât yatsı namazı kılınır mı?” diyen birisinin zevk almadan ve sırf emr-i ilahî diye zorla kıldığı namaz, namaz olmadığı gibi o kişiye dünyada iken cehennemdir. Bu amelinden bir fayda sağlamadığı için âhiretinde de cehennemdedir.

1- Tecellî-i efâl, 2- Tecellî-i sıfat, 3- Tecellî-i zat, 4 - Âdem’de ve âlemdeki hayat tecellîlerini vahdet âleminde zevk etmek irfaniyet cennetleridir. Bir kişinin, kendi varlığının olmadığını, varlık sahibinin Cenab-ı Hak olduğunu irfaniyetiyle bilmesi ve zatının sıfatından esma alarak fiilleriyle açıkta bilinen ve görünenin Hak olduğunu zevk etmesi o kişinin irfaniyet cennetidir. Yaşarken bu irfaniyet o kişiye mutluluk vereceği gibi, âhiret âlemi olan gönül âleminde de ebedi saadet ve huzur bulacaktır.

92

Page 93: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Rahman Suresinin 62. âyetinde “Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır.” (55-62) buyrulmaktadır. Şu hâlde ehl-i tevhid için amel ve irfaniyet cennetlerinden daha yüce olarak Allah’ın ruh cenneti ve zat cenneti olarak, zevk üzerine zevk hâllerinin de mevcudiyeti bizlere bildiriliyor.

Bizlerin cehâletimizle yaşantımıza devam etmemiz hâlinde dünyada da cehennemde, âhirette de cehennemde olacağımız muhakkaktır. İlim ve irfaniyetimizi geliştirip cehâlet hicaplarımızı yırtarsak, hem dünyada hem de âhirette cennette olacağımız ortaya çıkar. Demek ki hem dünyada hem de âhirette cennet ve cehennem var. Resulullah (s.a.v) bir hadîs-i şeriflerinde “Dünya âhiretin tarlasıdır.” buyurmuşlardır. “Cennet ve cehennem nerede?” diye sorarsanız “Şurada burada aramayın, her ikisi de sizdedir.” derim. Resulullah (s.a.v) efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:

“Miraca götürüldüğüm gece İbrahim'i (a.s.) gördüm. Bana şöyle dedi: ‘Ey

93

Page 94: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Muhammed! Ümmetine selam söyle ve onlara bildir ki, cennet toprağı hoş ve temiz, suyu tatlı ve kendisi düz ve boş bir arazidir. Bitkileri ise, ‘Subhanallahi velhamdülillah ve la ilahe ilallahu vallahu ekber vela havle vela kuvvete illa billah’tır.”

Demek ki kim Subhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber diyebilirse yeşillikleri, ırmakları, köşkleri bu boş arazide tecellî ettirmiş oluyor.

İşte sen daha evvel başıboş işe yaramayan bir kişi idin, ilmin irfaniyetin yoktu. Hakk’a vâkıfıyetin yoktu. Bir mürşid-i kâmilden Hak ve hakikate vâkıf olmayı öğrendin.

Senin ve bütün varlıkların varlığının, Allah’ın varlığı olduğunu, bu varlıkların kendilerine ait varlıklarının olmadığını müşahede ettiğin için “Sübhanallah” dedin. Yani “Bu varlıklarda tecellî eden Sen’sin. Sen onlara benzemezsin. Sen’i bu varlıklara benzetmekten tenzih ederim.” dedin.

94

Page 95: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bu kesret âleminde her ne varsa hepsinin Hakk’ın sıfatları olduğunu, sıfatlarından zatın tecellîlerini görerek bütün sıfatların hâl ve kâl lisanlarıyla zata hamdettiklerini müşahede ettin ve “Elhamdülillah” dedin.

Hakk’ın siretiyle, vücudu olan suretinden zuhur edip tekliğinin idrakı ile “Allahu ekber” dedin. O’ndan başka bir varlığın olmadığını, zatının bütün sıfatlarından ekber (büyüklüğü ile her şeyi ihata eden) olduğunun idrakı ile tevhid yapmış oldun.

Tevhid ederek elbette ebedî cennette kalıcılardan olunur. “Sübhanallah” tenzih, “Elhamdulillah” teşbih, “Allahu Ekber” tevhid olmuş oluyor.

Cehennem hakkında ise Resulullah (s.a.v) efendimiz “Cehennem boş bir arazidir. Buranın yakıtı insanlar ve taşlardır.” buyurmuştur. Buradan Allah ve Resulüne iman etmeyen, kalbi taş gibi

95

Page 96: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kaskatı olmuş insanların cehennemlik olduğu anlaşılmaktadır.

Sakın toprağın altında ya da gökyüzünde bir cennet ve cehennem aramayın. Cennet ve cehennem sendedir. Dünyada iken itikat, amel, muamele ve ahlâk güzellikleri ile yaşantına yön vermen senin letafet âlemine güzel ahlak, güzel edep, güzel iffet gibi donanımla geçmeni sağlayacağı için ebedi âhiret âleminde cennette olunacaktır. Emir ve yasaklardan uzak kalmak, kendisine verilen akıl, fikir ve idrak nimetlerini nefsin süflî istekleri doğrultusunda kullanmak da elbette kişinin dünyada da âhirette de cehennemi olacaktır.

Bunca peygamber ve evliya Allah’ın ahadiyet sırrının Âdem’de ve âlemdeki zuhurunun tahsili, davet ve tebliğ görevi için gönderilmiştir. Kendimize daima soralım. Dünyada ve ahirette cehennemliklerden miyiz yoksa cennetliklerden miyiz? Her kişi nefsini bilicidir. Vücut ülkemizde Cenab-ı Hakk’ın sekiz sıfat-ı subutiyesi vardır. Bu sıfat-ı subutiyeden biri “ilim” sıfatıdır. Biz

96

Page 97: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

bu ilim sıfatına sahip değilsek, diğer sıfatların idrakında olamayacağımız için cehennemlik, ilim sıfatına sahip isek dünyada da ahirette de cennette olduğumuz anlaşılmış olur. Çünkü cehennem Allah’ı bilmemek ve O’ndan uzak olarak cehâlet içerisinde yaşamaktır. Cennet ise, Allah’ı bilmektir. Zerreden kürreye kadar zatını ilan ederek, zatının sıfatından esma alarak fiilleriyle zahirde görünen ve her bir varlığın istidat ve kabiliyeti nisbetinde her an onunla olduğunu idrak etmek olmalıdır.

Bir insan bilinçli olarak Cenab-ı Hak’la beraber yaşıyorsa dünyada da âhirette de cennette, bilinçsiz olarak, akıldan yoksun mahlûk gibi yaşıyorsa dünyada da âhirette de cehennemde olduğunu unutmamalıdır.

97

Page 98: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

DERVİŞE HİTAP

Dervişin biri bir gün “Ya Rabbi! Gece gündüz sana ibadet ve taat ediyorum ama bir türlü vuslatım gerçekleşmiyor. Vuslat isterim ya Rabbi!” diyerek niyazda bulunmuş. Cenab-ı Hak da ona “Ey kulum! Senin gücün ve kuvvetin mi var ki bana ibadet ettiğini söylüyorsun. İlim benim, güç ve kuvvet benim. Hem ‘lâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azim’ diyorsun hem de ibadet ve taat yaptığından bahsediyorsun.” demiş. Derviş “Ya Rabbim! Neden benden gece gündüz zikir ve ibadet istiyorsun? Senin bunlara ihtiyacın da yoktur.” dediğinde Cenab-ı Hak ona şöyle cevap vermiş: “Kulum! Ben senin kulluk aynanda bilinmekliğimi ve görünmekliğimi istediğim için, senin aynanı zikir ve fikirle cilalandırıp paklıyor ve kulluk aynamda net olarak kendimi seyretmek için bunu yapıyorum.” Derviş, kendisinin varlığının olmadığını sonunda anlayarak secdeye kapanmış ve şöyle demiş: “Ya Rabbi! Bu kulun, meğerse senin bir sıfatınmış. Kendini bu sıfat aynanda

98

Page 99: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

görmeği istediğin için beni yaratmışsın. Ben ise bu güne kadar sanki kendimin bir varlığı varmış gibi senin varlık sıfatını sahiplendim. Meğerse bütün yaşantım şirk içerisinde geçmiş. Sen affetmeyi seversin. Benim günahlarımı da affet.” diye niyazda bulunmuş. Cenab-ı Hak da “Benim tecellîmi kabullenmen benim affımdır.” buyurmuş.

Tahrim suresinin 8. âyetinde “Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tevbe edin…” (66-8) buyrulmaktadır. Âyette sözü edilen ‘içtenlikle tevbe’ nasuh tevbesidir. Bu tevbeyi yapanların kötülüklerinin örtüleceği, peygamberi ve onunla birlikte iman edenlerin utandırılmayacağı günde cennete konulacağı, günahlarının affedileceği müjdesi vardır. Nasuh tevbesi geri dönmemecesine yapılan tevbedir. Böyle bir tevbe idraki ve kabullenişi affın diplomasıdır. İşte bu derviş de dünya ve âhireti daima bu idrak ve şühudla zevkederek mutluluk ve huzur içinde yaşamış. Allah bizleri de böyle yaşayanlardan eylesin. Âmin.

99

Page 100: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

DÜNYADA İKEN AHİRET ÂLEMİNİ YAŞAMAK

Dünyada iken ahiret âlemini yaşamak istiyorsak, bir mürşid-i kâmilden “âhiret nedir, cennet nedir, cehennem nedir, sırat nedir, Rabbimiz kimdir, Nebimiz kimdir, kitabımız nedir…” gibi soruların cevabını öğrenmemiz ve öğrendiklerimizle âmil olmamız gerekmektedir.

Tevhid tahsilini yapan bir kişi, tasavvufta fenafillah olduğunda sırat köprüsünün 300 yıllık bir yolculuk olduğunu öğrenir. Bu üçyüz yıllık yolun “yüz yılı yokuş, yüz yılı düz, yüz yılı da iniştir” denilir. İşte sözü edilen bu üç yüz efâl yüzü, sıfat yüzü, zat yüzüdür. Fenâ-i efâl, fenâ-i sıfat, fenâ-i zat yapılmakla üçyüz yıl olan sırat geçilir.

Zira kendisine nisbet ettiği efâl yüzünü, sıfat yüzünü, zat yüzünü idrak etmekle kendisine nisbet ettiği varlığın kendisine ait olmadığını anlamış, “ölmeden evvel ölme”

100

Page 101: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

idrakına sahip olmuştur. Bedeni ölüm olan ıztırarî bir ölümle ölmemesine rağmen ihtiyarî bir ölümle dünyada iken sıratı geçmiş ve ölme zevkine sahip olmuştur. Iztırarî bir ölümle ölündüğünde bedenimiz, topraktan geldiği için toprağa gider. Bakara Suresinin 156. âyetindeki “gâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun.” “Allah’tan geldik tekrar Allah’a rücu edeceğiz.” (2-156) emri gereğince, ruhaniyetimizin de Rabbimizden geldiği için Rabbimize kavuşmamız olan letafet âlemine göç etmemiz mukadder olacaktır.

İsminden de anlaşılacağı gibi madde âleminin sonu, letafet âlemi yani âhirettir. Dünya âleminde nasıl baba sulbü, anne sulbü ve dünya âlemi gibi maddi âlemlerden geçiliyorsa âhiret âleminde de melekût âlemi, ceberut âlemi ve lahut âlemi olan lâtif âlemlerden geçerek Cenab-ı Hakk’ın zatına vuslat edilmiş olunur. Aslında bu âlemler uzak mesafelerde kat edilmesi gerekli yerler değildir. Bir ağaç düşünün. Bu ağacın çekirdeğinin gövde, dal ve yapraklarına mesafesi olduğu hâlde, çekirdeğin içinde bu

101

Page 102: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

mesafelerin olmadığını görürüz. Aynen bunun gibi sayılan bu âlemlerin de insanın gönül âleminde mesafeleri yoktur. Kişinin düşünce ve idrak farklarından ibarettir. Dünya ‘zaman’ dilimiyle tarif edilirken, âhiret ‘an’ ile tarif edilir.

Melekût âlemine ayak basan bir kişi, Cenab-ı Hakk’ın vahdaniyet deryasında teklik zevkiyle zevkiyâb olmuştur. Bu âlemde yaşarken lâtif olan âhiret âlemini yaşamaya başlamıştır. Bakara Suresinin 115. âyeti “ Doğu da, batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır…” (2-115) bize, bütün görünen sıfatlardan Cenab-ı Hakk’ın güzelliğini sergilemektedir. Yunus Emre Hazretleri de bir ilahîsinde

“Yusuf'u kaybettim Kenan ilinde Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz”

diyor.

Can Yusuf’unu gören kişi artık ten Kenan’ını göremeyecek hâle gelir.

102

Page 103: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Cenab-ı Hakk’ın teklik yüzü olan vahdaniyetini seyretmek kişide manevi bir sarhoşluk meydana getirir. Kendi varlığının olmadığını kendi diye bildiği bu gölge vücutta Cenab-ı Hakk’ın efâlini, sıfatını, zatını teklik olan vahdaniyeti ile görmeye başlayınca “ben” demeye başlar. Zira Tin Suresinin 4. âyetinin “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (95-4) ifadesi ile Hak kendi mazharından “ben” demektedir. Yaşamı gereği, kesret âleminde bulunduğu için, bütün sıfatlarından tecellînin Hakk’ın zuhuru olduğunu görerek hemen farka geçip, amel ve muamelede fark-ı sanî dediğimiz şeriatı uygulamaya başlar. Burası ceberut âlemidir. Bütün yaşantımızda cemadat, nebatât, hayvanat ve insanlara nasıl yaklaşmamız gerekiyorsa o şekilde bilinçli olarak yaklaşırız. Cenab-ı Allah’ın emir ve yasaklarını yerli yerinde uygularız. Çünkü sana ve senden gayri diye bildiğin bütün varlıklara faydalı oluyorsan bunların Allah’ın emirleri olduğunu, sana ve senden gayri diye bildiğin bütün varlıklara zarar veriyorsan bunların da Allah’ın yasak ettikleri olduğunu hiç unutmayız. İşte burada yaşarken her

103

Page 104: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

anımızda hesap verildiğini görür ve anlarız. Ayrı bir ahiret âlemi düşünerek, ilimle zanda bir âhiret yaratıp ceza ve mükâfatın mevcudiyetini düşünmeyiz. Her şeyi görerek, ceza ise cezamızı çekerek, mükâfatsa zevk ile cennetimizi idrak ve düşünüşlerimizle yaşarız. Bir kişi bu ceberut âlemine ilim ve taklidi bir amelle geldiyse, onun karşılığını dünyada görmüştür. Âhiret âlemi olan bu ceberut âleminde onun yeri yoktur. Zira burası dünya değil, lâtif ceberut âlemidir. Lâtif olan bütün sıfatlardan kemalâtıyla Rabbimin rahmaniyeti tecellî ettiği için, Muhammed yüzünden Hakk’ın güzellikleri seyredilir. Buraya kadar, sıratın, âhiretin ne olduğunu, cennetin ve cehennemin ne olduğunu, soru ve cevabın ayrı bir âlemde olmadığını, her an bunların bizzat yaşandığını bilir ve görür. Sakın âhireti inkâr ettiğimi zannetmeyiniz. Ruhaniyet olan lâtif yüzümüz bedende iken dünyada yaşamaktadır. Günü gelip bedenin ölmesiyle bizdeki ruh yoluna devam ederek, bu âlemleri geçecektir. Siz bunu bu âlemde idrak ederseniz, âhiret âlemlerini de bilmiş ve daha burada görmüş olursunuz.

104

Page 105: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Lahut âlemine geçtiğinde, kul diye vasıflandırdığı varlığının olmadığını, Cenab-ı Hakk’ın bir sıfat olarak Âdem fiiliyle zahir olduğunu anlar. Cenab-ı Hakk’ın mülkünde O’ndan başkasının olmadığını, vücudu ile mevcut, sıfatı ile her şeyi ihata ettiğini, esmasıyla malûm olduğunu, fiilleriyle zahir olarak yekûn görüntünün O olduğunu anlar. İlme’l bilmekten, ayne’l görmeğe, ayne’l şühuddan da Hakka’l yaşamaya geçer. İşte bu kişi lâyıkıyle kul olmuştur. Peygamber efendimizin “Abduhû” ve “Rasûluhû” olmasına şehâdet gibi… Hakk’ın kul mazharıyla açığa çıkma zevkine kul diyoruz. Kul demek köle demektir. Kölenin kendi varlığı bile sahibinindir.

Allah bizleri de bu zevkle zevklendirsin daha bu dünyada iken âhireti yaşatsın. Âmin.

105

Page 106: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ESMA-ÜL HÜSNA’NIN AÇIKLAMASI

Cenab-ı Allah’ın zatına ait sıfatları 6, isbatına ait subut sıfatları 8, fâilliğinin gereği olarak da en güzel fiil sıfatları 99 dur. Tek, eşsiz olan ismi bütün esmaları şemsiyesi altına alan “Allah” (c.c.) ismidir. Bizler zatına ait sıfatları ilme’l-yakîn olarak biliriz. Çünkü isbatı olan sıfatları yaşadığımızı idrak etmedikçe, o derinliğe, o genişliğe ve o büyüklüğe varamayız. Allah’ın en güzel 99 ismini yani “Esma-ül Hüsna”sını evvela anlamamız gerekmektedir.

ALLAH (c.c.)

Ulûhiyet mertebesindeki adıdır. Bütün esma-ül hüsnayı kendi şemsiyesi altında toplayan, ulûhiyet mertebesinde Allah esmasıyla insan-ı kâmilde tecellîsini gösteren, ulûhiyete tazim, bedenen taat, tevekkül, mutlak zattır. Bütün isimlere câmidir. Zata delâlet ettiği için kendisine ism-i azam ve ism-i câmi de denir. Her

106

Page 107: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

mertebede olan, âlemlerden ganiyy ve benzeri olmayan ism-i A’zam’dır. Varlığı kendi zatından olan ve bütün övgülere lâyık bulunan, yokluğu hiçbir zaman düşünülemeyen, başka bir varlığın desteğine muhtaç olmayan, kâinatın yegâne yaratıcısı ve yöneticisi olan, en güzel isim ve sıfatlarla nitelenen Vâcibü'l-Vücud sahibi gerçek ve yegâne ma’bud Allahü teâlâ’dır.

ER-RAHMAN

Allah’ın ilim ve irade tecellîsi ile her şeyin, esmasını bünyesinde toplayan, insan-ı kâmildeki zatının sıfat ve fiil tecellîsidir. İlim ve iradesiyle arşı istiva eder. Zümer Suresinin 53. âyetinde “De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’" (39-53) buyurulmaktadır. Ayrıca İsra Suresinin 110. âyetinde “De ki: ‘İster Allah deyin, ister Rahman. Hangisini deseniz olur. Nihayet en güzel isimler o’nundur …’ ” (17-110) buyurulmaktadır. Rahman sıfatı

107

Page 108: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Cenab-ı Allah’ın ilk tecellîsi olduğu için her şeyi kuşatmıştır. Rahman ism-i şerifinin yarattığı bütün mahlukât bu rahmete dâhildir. Kâfir, mü’min, çalışan, çalışmayan, suçlu, suçsuz, itaatkâr, âsi, imanlı, imansız… Bunun delili Araf Suresinin 156. âyettidir. “…Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır...” (7-156) Peygamber efendimiz bir hadîslerinde “Toplum hayatının can alıcı idrakı rahmettir. Cemaatte rahmet, ayrılık ve ihtilafta azap vardır.” buyurmuşlardır. Yine başka bir hadîs-i şerifte “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez” denilmek suretiyle insanlar arasında sevgi, şefkat ve merhametle davranmak gereği işaret edilmiştir.

ER-RAHİM

Tevhid idrakı ile vahdaniyet âlemindeki bütün özellikleri, zikir, fikir ve tefekkürle öğreten ve bizzat âlem suretiyle hakikatlere erdirerek kendisini bütün aynalardan seyreder. Bize şah damarımızdan yakın olan Allah bütün tecellîleri elbette gönül Tûr-i Sînâ’sından her an zuhura getirecektir.

108

Page 109: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Allah’ın iki rahmeti vardır. Bunlardan biri rahmaniyet rahmeti biri rahimiyet rahmetidir. Dünyada kendisine inanıp emirlerine uygun bir şekilde yaşayanları âhirette ebedî nimetlere nâil kıldıracak rahimiyettir. Onun için bizler her işe başlarken işin başında ‘Bismillahirrahmanirrahim’ diyoruz. Bir âyet-i kerimede “Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O'ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân'dır, Rahîm'dir.” (2-163) buyurulmaktadır.

EL-MELİK

Mülkünde sıfat ve esmalarıyla istediği gibi her şeye sahib ve malik olandır. Ortağı da yoktur. Biz de zihnimizde idrak ve melekemizle kendimizi sevk ve idare ediyoruz. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Her şeyin istidat ve kabiliyetlerine göre o mazharlardan kendini açığa çıkarmıştır. Gerçek hükümdar, her şeye sahip, mutlak zengindir.

Ali İmran Suresinin 189. âyetinde “Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır.

109

Page 110: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (3-189) buyrulur. Ayrıca Fatiha Suresinin 2. âyetinde “El hamdu lillâhi rabbil âlemîn.” “Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a özgüdür.”(1-2) ve 4. âyetinde “Mâliki yevmid dîn” “Din gününün mâlikidir” (1-4) buyurulmaktadır.

EL-KUDDÜS

Bütün yaratıklarına benzemeden, sıfat ve esmasından açığa çıkan, eksiklikten münezzeh pak ve temiz olandır. İsim ehl-i tevhide malûmdur. Haşr Suresinin 23. âyetinde “…O, mülkün gerçek sahibi, her türlü eksiklikten münezzeh… ” (59-23) buyrulmaktadır.

ES-SELAM

Yaratılmışları dünya ve âhirette tehlikeden ve benlikten koruyup, yakînlikle selâmete çıkarandır. Rahatlığa kavuşmak olarak mütalaa edilir. Dertlerden, belâlardan, kusur ve eksikliklerden uzaklaşarak selâmete kavuşmak isteyenleri gerçek selâmete

110

Page 111: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kavuşturur. Selam, felâha kavuşma, feyz alma ve kurtuluşa erme mânâlarına da gelir. Haşr Suresinin 23. âyetinde “…selâmet verendir…” (59-23) buyurulmaktadır.

EL-MÜ’MİN

İman etmiş, inanmış, inanışında sağlam duran, doğru yolu bulmuş olandır. İmanlarında ikilikten kesinlikle yoktur. Enam Suresinin 82. âyetinde iman sahipleri şöyle tanımlanır: “İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.” (6-82)

EL-MÜHEYMİN

Hıfz edici, koruyucu anlamında olup, bütün sıfat, esma ve fiillerini gözetip kontrol eden ve koruyandır. İnsanları murakebe eden, hükümdarlığı ile her şeyi hükmü altına alan, her şeyi koruyan ve gözeten demektir. Tevbe Suresinin 78. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: “Allah'ın, içlerinde gizlediklerini ve fısıltılarını bildiğini ve

111

Page 112: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Allah'ın gaybleri çok iyi bilen olduğunu bilmediler mi?” (9-78)

EL-AZİZ

Eşi ve benzeri bulunmayan, karşı konulmaz galip, izzetli, temiz ve kudret sahibidir. O’nun her yarattığı azizdir. Enam Suresi 96. âyet: “O, karanlığı yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da ince birer hesap ölçüsü kıldı. Bütün bunlar mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin takdiridir.” (6-96)

EL-CEBBAR

Azamet ve kudret sahibi, hükmünü mutlaka uygulayandır. Allah’ın her fiilinden, her tecellîsinden bir cebir seyredilir. O’nun için her şeyin bir vakti vardır. Günü saati gelmeden olmaz. Enam Suresi âyet 18 “O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir...” Bakara Suresi âyet 117 “…Bir işe hükmetti mi ona sadece "ol" der, o da hemen oluverir.” (2-117)

112

Page 113: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

EL-MÜTEKEBBİR

Allah’ın büyüklüğü, azametidir. Mutlak “Ben”lik ona aittir. Her şeyin kendine mahsus bir büyüklüğü vardır. Âdem’in büyüklüğü ise halifelik kemalâtını açığa çıkarmasıdır. Casiye Suresi 37. âyetinde “Göklerde ve yerde ululuk O'na aittir...” (45-37) buyurulmuştur.

EL-HALIK

Mutlak tek varlığın gizlilikten zuhura gelmesidir. Allah’ın hüviyyet ve eniyyetinin Âdem mazharından fiiliyle açığa çıkması gibi. Rahman Suresinin 29. Âyetinde “…O her an tecellîlerini zuhur ettirme hâlindedir.” (55-29) buyruluyor. Zümer Suresinin 62. âyetinde de “Allah, her şeyin yaratıcısıdır…” (39-62) buyurulmaktadır.

EL-BARİ

Yarattıklarının mükemmel ve ahenkli olarak zuhura gelmesidir. Bütün yaratıklar birbirleriyle yardımlaşma ve beraberliklerini

113

Page 114: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

idame ettirmek durumundadırlar. Yüce yaratıcı kâinattaki herşeyi ahenkli ve muntazam bir şekilde her an ayrı bir tecellî ile süslemektedir. Herhangi bir düzensizlik görmekte mümkün değildir. Haşr Suresinin 24. âyetinde “O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah'tır…” (59-24) buyuruluyor.

EL-MUSAVVİR

Esma ve fiilleriyle şekillendiren, tertibli bir şekilde zuhura getirendir. Her şey Allah’ın tasavvuru ile meydana gelmektedir. Bir ağacın yeşermesi, çiçek açması, meyve vermesi gibi… Araf Suresinin 11. âyetinde “Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik...” (7-11) buyrulmaktadır.

EL-GAFFAR

Günahları bağışlayandır. Noksanlıklar-dan kurtulmayı irade edenleri selâmete çıkarandır. İlimde, hâl ve ahlâk güzelliğine susayanlara yardım edendir. Çirkinlikleri

114

Page 115: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

örten, güzellikleri ortaya çıkarandır. Bakara Suresinin 199. âyetinde “…Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (2-199) buyuruluyor.

EL-KAHHAR

Gayriyetleri yakan, benliklerin olmadığını ikaz eden galip, hâkim olan kılıçtır. İnananlarda cehâlet ve nefsin kötü isteklerini zikirle yok edendir. Sad Suresinin 65. âyetinde “…Her şey üzerinde mutlak otorite sahibi, kahhar olan bir Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.” (38-65) buyurulmaktadır.

EL-VEHHAB

Karşılıksız bağışlayan ve verendir. İçimizden sevdiğimize duyduğumuz muhabbet gibi. Sad Suresi 35. âyet “…Şüphesiz sen çok bahşedicisin…” (38-35)

115

Page 116: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ER-REZZAK

Zahir, bâtın bütün rızkı verendir. Doyuran, besleyen, bütün mevcudattaki fiilleri dâim kılandır. Yaratılan her varlık birbirleri için rızıktır. Aynı zamanda birbirlerini doyuran, besleyendir. Hud Suresinin 6. âyetinde “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın…” (11-6) ve Sebe Suresinin 39. âyetinde “De ki: ‘Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.’” (34-39) buyrulmaktadır.

EL-FETTAH

Nefs, kalp, ruh kapılarını açan, kolaylaştıran, farkıyla fark ettirmesiyle gönül kapılarını açarak, zatının sıfatlarından esma alarak fiilleriyle kendisini zuhura getirerek seyretmesidir. Enam Suresi âyet 59 “Gaybın

116

Page 117: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

anahtarları yalnızca O'nun katındadır. Onları ancak O bilir…” (6-59) Sebe Suresi âyet 26 “De ki: ‘Rabbimiz hepimizi kıyamet günü bir araya toplayacak, sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. O, gerçeği apaçık ortaya koyan, hakkıyla bilendir.’ ” (34-26)

EL-ALÎM

Arz ve semada ilmiyle her şeyi sınırsız bilendir. İlim tecellî ettiği yerde âlim adını alır. Zatın yüceliğini seyretmek için kulluğuna kadar altı mertebede tecellîlerini bilmektedir. Mümin Suresinin 7. âyetinde “…Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır…” (40-7) ve Ali İmran Suresinin 119. âyetinde “…Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.” (3-119) buyurulmaktadır.

EL-KÂBIZ

Kalbe sıkıcılık veren, daraltan anlamındadır. İnsanda durgunluk, sıkıntı, bildiğini hatırlamama, içe dönüklük,

117

Page 118: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kesretten uzak olma hâli şeklinde kendisini gösterir. Bakara Suresinin 245. âyetinde “…Allah daraltır ve genişletir…” (2-245) buyrulur. Hac Suresinin 18. âyetinde “…Allah kimi hor ve hakir kılarsa artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur...” (22-18) buyurulmaktadır.

EL-BÂSIT

Allah’ın sıfat, esma ve fiillerinde açıp, bütün kudretini yayan, nefse mutluluk, kalbe hidayet, ruha neşe verendir. Kişideki kabızlık hâlinin sona ermesiyle her şeyin kolaylaşması, hatırlanması gibi… Maide Suresinin 64. âyetinde “…Hayır, O'nun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir…” (5-64) , Rum Suresinin 37. âyetinde “Allah'ın, rızkı dilediğine bol verdiğini…” (30-37) , Rad Suresinin 26. âyetinde de “Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar…” (13-26) buyurulmaktadır.

EL-HÂFID

118

Page 119: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Gayriyeti tart eden, zalimleri alçaltarak onları zelil eden, değersizleştiren, kesretteki sahiplenme sıfatını alçaltandır. Hicr Suresinin 88. âyetinde “Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü'minlere karşı alçakgönüllü ol.” (15-88), Vakıa Suresinin 3. ve 4. âyetlerinde “Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.” (56-3,4) buyurulmaktadır.

ER- RÂFİ

Her şeyin hakikatini kavrama, fiillerinde seyretmedir. Zihnimizde dağınık olarak mevcut olan birçok şeyin güzel bir düşünce şeklinde ortaya çıkması gibi… Enam Suresinin 83. âyetinde “…Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir. ” (6-83) buyrulur. Yine Yusuf Suresinin 76. âyetinde “…Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini

119

Page 120: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.” (12-76) buyrulmaktadır.

EL-MUİZZ

Dilediğini aziz eden, diğerlerine göre yüce yapandır. Fiilleriyle tecellî ettiğinde, her bir tecellîsinin ne kadar aziz olduğu anlaşılmış olur. Münafikun Suresi âyet 8 “…Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve mü'minlerindir…” (63-8) Ali İmran suresi âyet 26 “De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayr senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.’” (3-26)

EL-MÜZİL

Dilediğini zelil kılan, benlik perdesinde aşağılandırandır. Zıddını kuvvetlendiren, kötülüğün kuvvetli oluşu aziz ve yüceliğin üstünlüğünü ortaya çıkarmak bir sebeptir. Onun için ibtila lâzım ve güzeldir. Yunus Suresi âyet 26 “Güzel davrananlara daha

120

Page 121: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

güzel karşılık, bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz bulaşır ne de bir horluk. İşte onlar cennet ehlidirler ve orada ebedi kalacaklardır.” (10-26) Yunus Suresi âyet 27 “Kötülük yapanlara gelince, kötülüğün cezası misliyledir. Onları bir zillet kaplayacaktır. Onları Allah’a karşı koruyacak hiçbir kimse yoktur. Onların yüzleri sanki karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. İşte onlar cehennem ehlidir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.” (10-27)

ES-SEMİ

Her şeyi iyi işiticidir. Her varlığın işitmesi vardır. Mikropların bile işitme sistemi vardır. Halkı işitiyoruz, fakat Hakk’ı halk mazharından işitemiyoruz. Şura Suresi âyet 11 “…O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (42-11)

EL-BASİR

Her şeyi görücüdür. Her varlıktan Allah görmektedir. Yüce Allah gözlerdeki en

121

Page 122: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

belirsiz ve karışık olanları, sadırlarda ne kadar gizli işler varsa hepsini görür ve bilir. Hucurat Suresi âyet 18 “Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gizliliklerini bilir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (49-18) Enam Suresi âyet 103 “Gözler O'nu idrak edemez ama O, gözleri idrak eder. O, en gizli şeyleri bilendir…” (6-103)

EL-HAKEM

Her şeye hükmeden hakkı yerine getiren hâkimdir. Halk arasında haklıyı haksızı ayıran fiil sahibi demektir. Araf Suresi âyet 87 “…Allah aranızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (7-87)

EL-ADL

Her şeyin hakkını veren, adaletle hükmedendir. Zerreden küreye kadar her yaratılanda eksiklik bulmak mümkün değildir. Her şey adaletle, yerinde yaratılmış ve doğrudur. Enbiya suresi âyet 47 “Biz kıyamet günü için adalet terazileri kurarız.

122

Page 123: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu adalet terazisine getiririz. Hesap gören olarak biz herkese yeteriz.” (21-47)

EL-LATİF

Bütün incelikleri bilen, lütfu çok olan, rıfkla muamele yapandır. Her şeyi gönül kulağımızla dinleyip, gönül gözümüzle gördüğümüzde Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve inayetinin seyrini yaparız. Enam Suresi âyet 103 “Gözler O'nu göremez. Hâlbuki O, gözleri görür. O lâtif, her şeyden haberdardır.” (6-103)

EL-HABİR

Gizli ve aşikâr olan her şeyden haberdar olandır. Her şey gönlümüzde hazır olduğu hâlde bazen vücut ülkemizden haber alma ve haber vermeyi sağlayamıyoruz. Bu bizim gaflette oluşumuzdandır. Mülk Suresi âyet 14 “Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.” (67-14)

123

Page 124: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

EL-HALÎM

Yumuşak muamele yapan, cezaya gücü yettiği hâlde bunu acele yapmayandır. Zalim olan bir insanda bile bir halimlik, bir yumuşak yön vardır. Nahl Suresi âyet 61 “Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler…” (16-61)

EL-AZİM

Açığa çıkmış esma özelliğiyle muhteşem büyüklük ve azamet sahibidir. Bazen bizler de azmimizden gafil oluruz. Oysa Allah’ın azmiyle beraberizdir. Bakara suresi âyet 255 “…Gökleri ve yeri koruyup gözetmek Allah’a zor gelmez. O yücedir. Azîmdir.” (2-255)

EL-GAFUR

124

Page 125: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Rahmeti bol, rahmetlerinden ümit kesilmeyendir. Yürek ferahlatıcı, dertlere derman olan, istek ve arzuların yerine getirilmesini sağlayandır. Mülk Suresinin 2. âyetinde “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (67-2) buyrulmaktadır.

EŞ-ŞEKÛR

Emrine itaat edenlere bol mükâfat verendir. İlimleriyle âmil olarak irfaniyet elde edenlerden Allah memnun olur ve onların hicablarını açar. Fatır Suresi âyet 30 “Allah, kendilerine mükâfatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye (böyle yaparlar). Şüphesiz O, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” (35-30)

EL-ALİYY

Akılların dahi idrakından üstün yüce mertebeden varlıkları seyredendir. Allah zatının Rab tecellîsinde “subhane rabbiyel

125

Page 126: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

âlâ”dır. A’la Suresi âyet 1 âyet “Yüce Rabbinin adını tespih et.” (87-1) Şura Suresi 4. âyet “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O, yücedir, büyüktür.” (42-4)

EL-KEBİR

Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla büyüklüğünün kavranamaz oluşudur. Varlığının kemaline sınır yoktur. İnsan on sekiz bin âleme cami olduğu gibi cami-ül esmadır. Lokman suresi âyet 30 “…Allah Hakk’ın ta kendisidir. O’ndan başka taptıklarıysa mutlaka bâtıldır. Şüphesiz ki Allah çok yücedir, çok büyüktür.” (31-30)

EL-HAFIZ

Bütün mevcudatı ihata ederek hıfzedendir. Muhafaza ederek malûmiyeti ile hatırlayandır. Her varlığın hafızası vardır. Kur’ân’ı ezberleyip hafızamızda saklamamız gibi. Hicr Suresi âyet 9 “…Onun koruyucusu da elbette biziz.” (15-9), Tarık Suresi âyet 4

126

Page 127: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

“Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın.” (86-4)

EL-MUKİT

Maddi ve manevi gıdaları meydana getirip ihsan edendir. Her şey kayıtlı olarak yerinde ve zamanında zuhura gelmektedir. Nisa Suresi âyet 85 “Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse, onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını gözetip verendir.” (4-85)

EL-HASİB

Birliğinin zerreden küreye kadar her varlıkta tecellîsini yaşatan ve hesap edendir. Her varlık bir hesapla yaratılmış ve bir hesap dâhilinde görevini ifa etmektedir. Nisa Suresi âyet 86 “Size bir selam verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” (4-86) , Ahzab Suresi âyet 39 “ O peygamberler ki, Allah’ın gönderdiği emirleri duyururlar,

127

Page 128: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Allah’tan korkarlar ve O’ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah yeter.” (33-39)

EL-CELİL

Her varlıkta zatının, sıfatlarının ve fiillerinin sultanlığını göstermesidir. Zatının sıfatlarında esma alarak fâilliği ile azametini, ululuk sahibi olduğunu göstermektedir. Rahman Suresi âyet 27 “Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (55-27) , Rahman Suresi âyet 78 “Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı yücedir.” (55-78)

EL-KERİM

Cenab-ı Allah cömert ve affedicidir. Her varlığa yaptığı ikramlarla O’nu görmekteyiz. İnfitar Suresi âyet 6 “Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?” (82-6)

ER-RAKİB

128

Page 129: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Her şeyi emri altında tutan, yarattıklarından asla gafil olmayan, onları her an kontrol eden, denetleyen, bütün işler murakabesi altında bulunan demektir. Herkesin işi, çalışması, fiilleri, murakabe edilmektedir. Nisa Suresi âyet 1 “… Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.” (4-1) , Ahzab Suresi âyet 52 “…Şüphesiz Allah, her şeyi gözetleyendir.” (33-52)

EL-MUCİB

Kendisine olan yönelişe mutlak icabet eden, yardım edendir. Niyet iyi akibet iyidir. Saffat Suresi âyet 75 “Andolsun, Nûh bize dua edip seslenmişti. Biz ne güzel cevap vereniz!” (37-75)

EL-VÂSİ

İlmi, ihsanı, mağfireti ve rahmetiyle merhametiyle her şeyi kuşatandır. Rızık imkânlarını genişletendir. Dar gördüğümüz çok şeylerde genişlik ve güzellikler vardır. Bakara Suresi âyet 115 “…Şüphesiz Allah,

129

Page 130: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (2-115) , Bakara Suresi âyet 268 “… Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet va'dediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (2-268) , Ali İmran Suresi âyet 73 “…De ki ‘lütuf ve ihsan Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah’ın rahmeti geniştir ve o her şeyi hakkıyla bilir.’ ” (3-73)

EL-HAKÎM

Bütün işleri yerli yerinde ve eksiksiz olan, hüküm ve hikmet sahibi, eşyanın, fiillerin hakikatini bilen, ilmin kudretiyle hükmeden demektir. Hud Suresi âyet 45 “Nûh, Rabbine seslenip şöyle dedi: ‘Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Senin va'din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.’ ” (11-45) , Tin suresi âyet 8 “Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?” (95-8)

EL-VEDUD

130

Page 131: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Çok seven ve çok sevilen, sevilmeye en çok lâyık olandır. Ali İmran Suresi âyet 31 “De ki: ‘Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’” (3-31)

EL-MECİD

Şanı ve şerefi çok üstün, lütuf ve keremi bol olandır. Her an ayrı bir tecellî ile icad edendir. Buruc Suresi âyet 15 “Arş'ın sahibidir, şanı yüce olandır.” (85-15)

EL-BAİS

Ölüleri dirilten, ruhları uyandıran, her şeyi ayrı bir şe’nde tecellîsi ile yeniden hayata döndüren demektir. Taklidî ibadetlerden tahkikî ibadetlerle tekâmül ettiğimiz gibi. Vakıa Suresi âyet 61“Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.” (56-61) , Hac Suresi âyet 7 “Çünkü kıyamet

131

Page 132: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltecektir.” (22-7)

EŞ-ŞEHİD

Her yerde hâzır ve nâzır olan, varlığı ile varlığına şahid olan, zatının sıfatından esma alarak fiilleriyle açığa çıkaranı seyreden, kendisinden başkasının olmadığını yaşatandır. Ali İmran Suresi âyet 98 “De ki: ‘Ey kitab ehli! Allah, yaptıklarınızı görüp dururken Allah'ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?’ ” (3-98) , Hucurat suresi âyet 18 “Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (49-18)

EL-HAK

Vacibu’l-Vücut olan varlığı hiç değişmeden duran, hiç yok olmayan ve gerçek olandır. Mutlak hakikat, bütün işlerinin hakikati ve kaynağıdır. İsra Suresi âyet 81 “De ki: ‘Hak geldi, batıl yok oldu.

132

Page 133: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.’ ” (17-81) , Fussilet Suresi âyet 53 “Varlığımızın delillerini, ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur'an'ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi?” (41-53)

EL-VEKİL

Kendisine güvenilip dayanılan, işlerini emniyete alan, halifelik sırrının kaynağıdır. Zümer Suresi âyet 62“Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir.” (39-62) , Müzemmil suresi âyet 9 “O, doğunun da batının da Rabbidir. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O'nu vekil edin.” (73-9) , Ali İmran Suresi âyet 173 “…ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ dediler.” (3-173)

EL-KAVİYY

Pek kudretli ve her şeye gücü yetendir. Kavî, kudretli, güçlü ve sınırsız kuvvet sahibidir. Allah’ın yarattığı varlıklar cinsine göre bütün zorluklara dayanıklı, mukavemetlidir. Zariyat Suresi âyet 58

133

Page 134: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

“Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.” (51-58)

EL-METİN

Efâl âleminde her şeye gücü yeterek, ayakta tutan kudretli, çok güçlü ve sağlamdır demektir. Bakara Suresi âyet 148 “…Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz, Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” (2-148) , Kamer Suresi âyet 55 “Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler.” (54-55)

EL-VELİYY

Zat, sıfat ve efâlinde seçkin kullarının yardımcısı ve dostudur. Allah, iman edenlerin dostudur. Bakara Suresi âyet 257 “Allah inananların dostudur…” (2-257) , Araf Suresi âyet 155“… ‘Sen, bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen, bağışlayanların en hayırlısısın’ dedi.” (7-155) , Şura Suresi âyet 9 “Yoksa onlar Allah'tan

134

Page 135: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

başka dostlar mı edindiler? Hâlbuki gerçek dost Allah'tır…” (42-9)

EL-HAMİD

Çok övülen, her türlü hamd ve senaya lâyık olan, her an ancak kendisine hamd edilen demektir. İsra Suresi âyet 44 “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah'ı tespih ederler. Her şey O'nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız…” (17-44)

EL-MUHSİ

Her şeyi tek tek bütün ayrıntılarıyla bilen, ilmiyle de ihata edendir. Muhasebesi ile her şeyi iyi hesap edendir. Yasin Suresi âyet 12 “Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bir bir kaydetmişizdir.” (36-12) Cin Suresi âyet 28

135

Page 136: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

“… Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.” (72-28)

EL-MÜBDİ

Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratandır. Neml Suresi âyet 64 “Yoksa başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var! …” (27-64) , Ankebut Suresi âyet 19 “Onlar, Allah'ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığını, sonra onu nasıl tekrarladığını görmüyorlar mı? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.” (29-19) , Ankebut Suresi âyet 20“De ki, ‘yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. Allah bundan sonra âhiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.’ ” (29-20)

EL-MUİD

136

Page 137: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Mahlûkatın boyut değiştirme tebdilatından sonra, tekrar yaratan ve ölüleri diriltendir. Bakara Suresi âyet 28 “Siz cansız iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O'na döndürüleceksiniz.” (2-28) , Rum Suresi âyet 27 “O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O'na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar o’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (30-27)

EL-MUHYİ

İhyâ eden dirilten, can bağışlayan, hayat verendir. Rum Suresi âyet 50 “Allah'ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (30-50) , Nahl Suresi âyet 65 “Allah, gökten su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti.

137

Page 138: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Şüphesiz bunda dinleyecek bir toplum için bir ibret vardır.” (16-65)

EL-MÜMİT

Ölümü tattıran, mertebelerdeki tecellîlerini o sıfatta durduran, bir yaşam hâlinden, diğer bir yaşam hâline geçirendir. Kaf Suresi âyet 43 “Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.” (50-43) , Ali İmran Suresi âyet 185 “Her canlı ölümü tadacaktır…” (3-185)

EL-HAYY

Hayatı ebedî olan, zatıyla bütün varlıkların enerji kaynağı olan, sıfatlarının hayatını fiilleriyle ayakta tutup verendir. Furkan Suresi âyet 58 “Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah'a) tevekkül et. O'nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!” (25-58)

EL-KAYYUM138

Page 139: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Her şey kendisi ile kâim, daima ayakta tutan ve bâki olandır. Bakara Suresi âyet 255 “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur…” (2-255) , Ali İmran Suresi âyet 1,2 “Elif Lâm Mîm. Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Diridir, kayyumdur.” (3-1,2)

EL-VACİD

Var olan ve herşeyi vareden, icâd eden, varlığı kendinden olan, dilediğini istediği anda var edip yaratandır. O’na karşı hiçbir şey kendini gizleyemez. İstediğini, istediği vakit bulan demektir. Hicr Suresi âyet 21 “Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.” (15-21)

EL-MACİD

Kerem ve ihsanının sınırsızlığıyla şan ve yücelik sahibi olandır. Nur Suresi âyet

139

Page 140: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

38“Çünkü o günde Allah onları yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandıracak ve lütfundan onlara fazlasıyla verecektir. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.” (24-38)

EL-VAHİD

Tek olan, cüzlere bölünmemiş ve cüzlerden meydana gelmemiş olan, sıfat ve fiil tecellîlerinin hiç biri, diğerine benzemeyen tek enerji sahibidir. Sad Suresi âyet 65 “Resulum de ki: ‘Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve kahhar olan Allah’tan başka bir ilah yoktur.’ ” (38-65)

EL-EHAD

İkiliği olmayan, zatında bir olandır. İhlas Suresi âyet 1 “De ki: ‘Hu Allah Ehad’dır’” (112-1) , İhlas Suresi âyet 4 “ O’na hiç bir şey denk değildir.” (112-4)

ES-SAMED

140

Page 141: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Tekliği ile hiçbir şeye muhtaç olmayandır. Her varlık ona muhtaçtır. İhlas Suresi âyet 2 “Allah Samed'dir.” (112-2)

EL-KÂDİR

Her şeyi kudretiyle yapan, istediğini dilediği gibi yapmaya muktedir olandır. Yasin Suresi âyet 81 “Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.” (36-81) , Fatır Suresi âyet 44 “Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. Göklerdeki ve yerdeki hiçbir şey, Allah'ı âciz bırakacak değildir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.” (35-44)

EL-MUKTEDİR

141

Page 142: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bütün varlıklarda kudret sahibi ve her şeye sahip olandır. Kamer Suresi âyet 42 “Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık.” (54-42) , Kamer Suresi âyet 55 “Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler.” (54-55)

EL-MUKADDİM

Herşeyden önce olan, dilediğini öne alan, bütün varlıklarda tedbir ve tasarruf sahibi olandır. Dilediğine maddi ve manevi nimetler verip ilerlemelerini sağlayandır. Enbiya Suresi âyet 101 “Şüphesiz kendileri için tarafımızdan en güzel mükâfat hazırlanmış olanlar var ya; işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.” (21-101)

EL-MUAHHİR

Yarattıklarında istidat ve kabiliyetleri nisbetinle günahların azabını tertip ve tehir edicidir. Bir evvelde fiille hazırlık hâli bir de âhirinde iş yapma hâli gibi. Kıyamet Suresi âyet 13 “O gün insana, yapıp önden

142

Page 143: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir.” (75-13)

EL-EVVEL

Her şeyden önce var olan varlığının başlangıcı olmayandır. Hadid Suresi 3. âyet: “O evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır. O her şeyi bilendir.” (57-3)

EL-AHİR

Yaratılmış olanların özündeki bâkilik ve sonsuzluğudur. Hadid Suresi 3. âyet “O evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır. O her şeyi bilendir.” (57-3)

EZ-ZÂHİR

Varlığı sayısız delillerle apacık ortada olan ve görünendir. Hadid Suresi 3. âyet: “O evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır. O her şeyi bilendir.” (57-3)

EL-BÂTIN

143

Page 144: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Görünmeyen, gaybın hakikatı gizli nazari ve hissi perdeli olandır. Hadid Suresi 3. âyet: “O evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır. O her şeyi bilendir.” (57-3)

EL- VÂLİ

Hâkim-i mutlak olanın kudreti ile hükmünü yönetendir. Her varlıkta zatının sıfatlarından esma alarak fiilleriyle, varlıkların istidat ve kabiliyetleri nisbetinde yaşamlarını sevk ve idare etmesidir. Rad Suresi âyet 11 “…Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.” (13-11)

EL-MÜTEÂLÎ

Her şeyden yüce, âli, büyük, noksanlıklardan münezzeh olandır. Bakara Suresi âyet 255 “…O’nun kürsisi gökleri ve

144

Page 145: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yeri içine alır. Onları koruyup gözetmek O’na zor gelmez…” (2-255) , Rad Suresi âyet 9 “O, gaybı da görülen âlemi de bilendir, çok büyüktür, çok yücedir.” (13-9)

EL-BERR

Her şey ile beraber fiillerinin sahibidir. Kullarına iyilik ve ihsanı boldur. Saffad Suresi âyet 96 "Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır." (37-96) , Tur Suresi 28 "Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Şüphesiz O, iyilik edendir, çok merhametlidir." (52-28)

ET-TEVVAB

Hak ve hakikati kavrayanlarda tövbeyi kabul edendir. Şura Suresi âyet 25 “O, kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.” (42-25)

EL-MÜNTEKİM

145

Page 146: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

İntikam alan, günahkârları, adaletiyle yargılalayan lâyık oldukları cezaya çarptıran demektir. Secde Suresi âyet 22 “Kim, Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalimdir? Şüphesiz ki biz suçlulardan intikam alıcıyız.” (32-22) Zuhruf Suresi âyet 41 “Ya biz seni alır götürürüz de, onlardan intikam alırız.” (43-41) , Duhan Suresi âyet 16 “Onları o en şiddetli yakalayışla yakalayacağımız günü hatırla. Şüphesiz biz öcümüzü alırız.” (44-16)

EL-AFÜVV

Tövbeleri kabul eden ve affedendir. Nisa Suresi âyet 43 “… Şüphesiz Allah, çok affedici ve çok bağışlayıcıdır.” (4-43) , Nisa Suresi âyet 99 “Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.” (4-99)

ER-RAÛF

146

Page 147: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Çok şefkatli ve merhametli olan, çok esirgeyen, kolaylık sağlayan, acıyandır. Bakara Suresi âyet 207 “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendini ve malını feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.” (2-207) , Tevbe Suresi âyet 128 “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü'minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (9-128)

MÂLİK-ÜL MÜLK

Mülkün ezelî ve ebedî sahibi olan, dilediğine veren, dilediğinden alan, mülkünde dilediği gibi tasarruf edendir. Ali İmran Suresi âyet 26 “De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın…’ ” (3-26)

ZÜLCELÂL-İ VEL-İKRÂM

147

Page 148: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Celâl, azamet, şeref ve ikrâm sahibi, varlıkları zuhura getirip onlara dâima bol ikram verendir. Rahman Suresi âyet 27 “Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (55-27) , Rahman Suresi âyet 78 “Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı yücelerden yücedir.” (55-78)

EL-MUKSİT

Her yaratılmışa ve her yaratılmışın amacına göre hak ettiğini adaletle verendir. Maide Suresi âyet 42 “…Eğer hükmedecek olursan, aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever.” (5-42) , Araf Suresi âyet 29 “De ki:‘Rabbim adaleti emretti…’ ” (7-29) , Rahman Suresi âyet 9 “Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.” (55-9)

EL-CÂMİ

İstediğini istediği şekilde, istediği zaman, istediği yerde toplayan, yaratılmışları yaratılma amaçları doğrultusunda kıyamet

148

Page 149: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

günü ve her an toplayandır. Ali İmran Suresi âyet 103 “…Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti…” (3-103) , Ali İmran Suresi âyet 9 “Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın…” (3-9)

EL-GANİYY

Zatında, sıfatında ve fiillerinde hiçbir şeye muhtaç olmayan çok zengin olan demektir. Fatır Suresi âyet 15 “Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.” (35-15)

EL-MUĞNÎ

Her şeyin muhtaç olduğu şeyleri hikmetle verip zengin eden, ihtiyaçlarını gideren, müstağni kılan demektir. Necm Suresi âyet 48 “Şüphesiz O, başkalarına muhtaç olmaktan kurtardı ve varlık sahibi kıldı.” (53-48)

149

Page 150: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

EL-MÂNİ

Hak etmeyene, hak etmediğini vermeyerek ona mâni olandır. Yunus Suresi âyet 107 “Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O'ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur…” (10-107)

ED-DARR

Darlık veren azap ve hastalık gibi bazı sıkıntıları veren ve yaşatandır. Enam Suresi âyet 17 “Şayet Allah sana bir zarar dokundursa, bunu O'ndan başka giderecek yoktur…” (6-17)

EN-NAFİ

Hayr ve menfaat verecek şeyleri yaratan, faydalandıran, faydalı düşünceleri hatıra getiririp fiilleriyle uygulayandır. Şuara Suresi âyet 72-73 “İbrahim, dedi ki: "Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?" "Yahut

150

Page 151: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

size fayda veya zararları dokunur mu?" (26-72,73)

EN-NÛR

Her şeyin hakikati olan ilim nuru, güneş, ay ve yıldızlar gibi zahir ve bâtın ışık verendir. Nur bizatihi zahir olan, kendisiyle eşyanın zuhura geldiği şeydir. Nur Suresi âyet 35 “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur… Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (24-35)

EL-HÂDİ

151

Page 152: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Hak ve hakikate vuslat bulduran, hidayet edendir. Enbiya Suresi âyet 73 “Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.” (21-73)

EL-BEDÎ

Eşi benzeri olmayan güzellikte olup bütün parlak ve cazibeli güzellikleri yaratandır. Bakara Suresi âyet 117 “O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece ‘ol’ der, o da hemen oluverir.” (2-117)

EL-BÂKÎ

“Yok” olmaktan münezzeh, varlığının sonu olmayan, sonu gelmeyendir. Sonsuz ve dâim olandır. Rahman Suresi âyet 27 “Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (55-27)

EL-VÂRİS152

Page 153: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bütün servetlerin gerçek sahibi olandır. Varlığı devam eden servetlerin hakiki sahibidir. Servetlerin geçici sahipleri yok olduktan sonra da varlığı devam edendir. Malikiyeti ezeli olduğu hâlde, varlıklarda dönüşmeli olarak çeşitli isimlerle açığa çıkandır. Her şeyin asıl sahibi olandır. Hicr Suresi âyet 23 “Hiç şüphesiz biz diriltir, biz öldürürüz ve her şeye biz varis oluruz.” (15-23)

ER-REŞÎD

Her şeyi kemâle erdiren, olgunlaşmayı yaratan ve yaşatandır. Bakara Suresi âyet 256 “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (2-256)

ES-SABÛR

153

Page 154: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Çok sabırlı olmak, bütün oluşumun neticesini beklemektir. O ceza vermede acele etmez. Her şeyin sonunu beklemeye sabûr denir. Nahl Suresi âyet 61 “Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler” (16-61) , Hud Suresi âyet 104 “Biz onu ancak belirli bir zamana kadar erteliyoruz.” (11-104) Bakara Suresi âyet 153 “Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah'tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.” (2-153) , Bakara Suresi âyet 155 “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (2-155)

Subhane rabbike rabbil izzeti amma yesifun; veselamun alel murselin, vel hamdülillahi rabbil âlemin.

Görüldüğü gibi Allah’ın 99 güzel ismi olan Esma-ül Hüsna’sı “Rahmân” olan ismiyle başlamış, bütün esmaların oluşumu olan “Sabûr” esmasıyla son bulmuştur.

154

Page 155: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Esma-ül Hüsna’nın anlamlarını Kur’ân’da geçtiği âyetlerden de birkaç örnek vererek izaha çalıştım.

GÜNÜMÜZDEKİ MELAMİLER

Günümüz Melamilerini üç grupta değerlendirebiliriz:

1- Taklit şeriatla yaşayan sözde Melamiler

2- Bedensel ibadetleri inkâr eden bâtıncılar

3- Zahir ve bâtını tevhid eden gerçek Melamiler

1- Taklit şeriatta olan bu sözde Melamiler maalesef ilme’l-yakînlikten ayne’l-yakînliğe geçemedikleri için, bedensel yaşamları ile ayrı bir vâdide, irfaniyetleri ile

155

Page 156: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ayrı bir vâdide yaşamaktadırlar. Sözde Melami olan bu kardeşlerimize ben “kelâmi” diyorum. Bazı nedenlerden rabıtayı kullanmadıkları için tevhidi yaşayamazlar. İlimle bildikleri Hakk’ın tecellîlerini halk mazharından seyredemedikleri için, ilim ayrı bir vadide, yaşamları ayrı bir vadide devam eder. İbadet ve taatlarında tevhid şühudlarını pekleştirmedikleri için, hemen zan ve hayale çıkarak, ibadetlerini zandaki ve hayaldeki Rablerine yaparlar. Melami esmasını taşıdıkları hâlde gerçek Melami değildirler. İlimlerine başkaları hayran kalabilir. Maddi menfaatleri gündeme geldiğinde tevhid irfaniyetini bir kenara bırakıp taklit şeriatı uygularlar, ‘sevap’ ve ‘ecir’ diyerek nafile bedensel ibadetlerine devam ederler. Bir kişi ilmi ile âmil olmuyorsa yani bildiklerini yaşantısında uygulamıyorsa o kişi ilim hamalından başka hiçbir şey değildir. İlimleri ayrı, yaşamları ayrı bir vadide olan bu kişilerin dünya istek ve arzusundan kopamayışları bu olumsuzluğun devamına vesile olmaktadır. Bu kardeşlerimiz isterlerse, kendilerini yakın takibe almak suretiyle en kısa zamanda bu eksiklerini

156

Page 157: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

tamamlayabilirler. Kâmillerinden tahsil ettikleri ilmi kendi gönül laboratuvarlarında tahlil etmeli, öğrendiklerini hayata geçirmelidirler. Ancak bu şekilde hem dünyada hem de âhirette huzur ve mutluluğa erebilirler. Tevhid Hak ve halkla barışık olmamızı emreder. Gerek yuvalarımızda gerek çevremizdeki insanlarla barışık değilsek bilelim ki tevhidi yaşayamıyoruz demektir. Bu Hakk’ı ve halkı ayrı görmek demektir. İkiliğe işaret eder. Oysa Hak ayrı halk ayrı değildir. Hakk’ın halk yüzünden tecellîsi, tecellî olunan o varlığın istidad ve kabiliyeti nisbetinde zuhurudur. Tecellî vâdisinde varlıkların şekil ve esmaları bizleri aldatmamalıdır. Varlıkların bu şekil ve esmaları, meratibde bulunduğu yerlerin değişikliğinden ibarettir.

2- İkinci gruba bedensel ibadet ve taatları terk ettikleri için bâtıncı denmiştir. Kelâmilikleriyle birçok şeye vâkıftırlar. Ancak ilme’l bildiklerinin beden mazharlarından açığa çıkışını şühud edemedikleri için tek kanatlı kuştan farksızdırlar. Yaşantıları itibariyle tevhidden

157

Page 158: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

uzaktırlar. Tam anlamıyla kelâmidirler. Biz bunlara “zındık” diyoruz. Tevhidde, sadece tenzihi yaşamak ya da sadece teşbihi yaşamak eksikliktir. İslâmiyet tevhid dini olduğu için tenzih ve teşbih tevhid edilerek Cenab-ı Hakk’ın dostu olunabilir. Yalnız tenzih veya yalnız teşbih yapanlar kelâmilikleriyle ayrı vâdilerde yaşadıkları için eksik olarak değerlendirilmektedir. Toplumumuzda bazı ekollerin kendi görüş ve menfaatleri doğrultusunda bazı âyet ve hadîsleri benimseyip bazılarını hiç gündeme getirmemeleri eksiklikten başka bir şey değildir. Menfaatime uygun âyetleri cımbızla çekip alayım, menfaatime uygun düşmeyen âyetlerden hiç söz etmeyeyim anlayışı tam bir yanlışlık, tam bir sapkınlıktır. Siretin suretten tecellîsi; özün, sözde ve yaşantıda görülmesi demektir. Bu kardeşlerimize göre beden topraktan gelip toprakta ifnâ olacağından bedensel ibadetler, taatler ve yaşantı önemli değildir. Oysa kardeşlerimiz şunu unutulmamalıdır: Tevhidde, “tenzihsiz teşbih müşriklik” olduğu gibi “teşbihsiz tenzih zındıklık”tır.

158

Page 159: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

3- Üçüncü gruptakiler tenzih ve teşbihi tevhid ederek yaşantılarında şühudları ile gerçek Melamiliği zevk ederler. Zahir dediğimiz şeriat-ı ahkâmiye ve hakikat-i Muhammediye ile Cenab-ı Hakk’ın kulun istidat ve kabiliyetleri nisbetinde halk dediğimiz mazharlardan açığa çıkışını seyrederler. Ali İmran Suresinin 191. âyetindeki “Allah abes hiçbir şey yaratmamıştır.” idrakı ile her varlığı yerinde, doğru ve güzel olarak müşahede ederler. Zaten esmaları yerli yerinde görmek ve muamelelerimizde farkıyla şeriatı uygulamak lâzımdır. Bizlerin zahiri halk bâtını Hak’tır. Allah “Allahlığını” kimseye vermeyeceğine göre, bizler kendi kulluk aynamızda Hakk’ı seyrederek yaşamaya bakmalıyız. Her bir mazhar aynası Hakk’ın açığa çıkışını gösterir. Orada tecellî eden ve sana muhatap olan o mazharın istidadı nisbetinde Hak’tır. Cenab-ı Hakk’a göre iyilik kötülük yoktur. İyilik kötülük bizlere göre vardır. Bu yüzden fiillerin cibilliyeti göz önünde bulundurulmalı ve ona göre hareket etmelidir. Yoksa her şeyin Hak olduğunu iddia etmek ahmaklığın ta

159

Page 160: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kendisidir. Nisa Suresinin 79. âyetinde “Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir...” buyurulmaktadır.

Melamilikte vuslat, kendi varlığımızın olmadığını, varlık sahibinin Hak olduğunu, bütün varlıkların Hakk’ın varlığıyla var olduğunu bilmektir. Halka hizmet Hakk’a hizmettir. Her varlık Cenab-ı Hakk’ın kendi mertebesinde açığa çıktığı bir âlet durumundadır. Herkesi sevmek Hakk’ı sevmek, insanlığa faydalı olmak Hakk’a yardımcı olmaktır. Onun için hakiki Melamiler hem bâtındaki sırların bedensel ibadet ve taatlarıyla kendi mazharlarından açığa çıkışını seyrederler, hem de bütün insan ve varlıklarla olan münasebetlerinde Hak’la muamele yaparlar. Hiç kimseyle ihtilafa düşmezler. Her şeyi farkıyla görür ve muamele ederler. Kendi nefslerini iyi tanıdıkları için tevazu’ sahibidirler. Kibirlilik hâlleri yoktur daima alçak gönüllüdürler. Bu hâlleriyle toplumda sevilir, beğenilirler. Peygamber efendimizin ahlâkının yüceliklerine uyan özellikleri vardır. Şeriat-ı

160

Page 161: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ahkâmiye ve hakikat-i Muhammediye’den zerre miktarı ayrılmadıkları gibi asla taviz de vermezler. İşte hakiki Melamiler bunlardır. İnşallah, Allah bizleri de bu zümre Melamilerden eylesin. Âmin.

HAC VE UMRE RİSALESİ

‘Hac’ kelimesi ‘ziyaret’ anlamındadır. Ali İmran Suresinin 97. âyetinde “Orada açık alâmetlerle İbrahim’in makâmı vardır. Kim oraya girerse taarruzdan emin olur. Azık ve binek bakımından yoluna gücü yeten herkese Kâbe’yi haccetmesi Allah’ın kulları üzerinde hakkıdır. Kim inkâr ederse bilsin ki Allah âlemlerden müstağnidir.” (3-97) ve Hac Suresinin 27. âyetinde “Bütün insanlara haccı ilân et. Gerek yaya olarak gerekse bineklerle senin huzuruna gelsinler.” (22-27) buyrulmaktadır.

Peygamber Efendimiz de “Ey insanlar! Üzerinize hac farz kılınmıştır. O hâlde haccediniz.” buyurmuşlardır.

161

Page 162: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Haccın üç farzı vardır. Bunlar:1- İhrama girmek, 2- Arafat’ta vakfeye durmak, 3- Kâbe’yi tavaf etmektir.

1- İhrama girmek: Zahirde hacca gidenler Mekke yolu üzerinde ‘mikat’ denilen yerde dikişsiz iki parçadan ibaret olan bir elbise giyerler. Buna ihrama girmek denilir. İhrama girmek suretiyle daha Allah’ın zatını remzeden Kâbe’ye varmadan önce kendisine nisbet ettiği fiillerini, sıfatlarını ve vücudunu ifnâ ettiğini gösterir. Sonra “Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk. İnnel hamde ven-ni’mete vel-mülke lâ şerike leke” yani “Buyur Allah’ım, buyur çağrına koşup geldim. Buyur. Ortağın yoktur Sen’in. Buyur. Hamd Sana’dır. Nimet Sen’indir. Ortağın yoktur Sen’in.” telbiyesi ile tecellî-i efâli, tecellî-i sıfatı ve tecellî-i zatı görmeyi ister.

Kesif olan kulun, fenâ olmadan kesafetinden çıkması mümkün değildir. Dolayısıyla Hakk’a şühûdu ve müşahedesi söz konusu değildir. Bir kişi zahirde yaptığı

162

Page 163: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

icraatının bâtınını bilmelidir. Bâtınını bildiğinin de uygulamasını zahirde yapmalıdır. Siretin suretten tecellîsini tevhid ederek yaşayamayanlar Allah’ın muradı olan hac farzını hakikatte yerine getirmiş olamazlar.

Fena-i efâl, fena-i sıfat, fena-i zat nisbiyetlerinden soyunmayı zevk ederek tecellî-i efâl, tecellî-i sıfat ve tecellî-i zatı idrak edenler, Zat-ı ahadiyet olan o Kâbe’yi şühûd ve müşahede edebilirler. Bu şühûd ve müşahede de mürşidsiz olamayacağı için bir mürşide gitmek farz denmiştir.

Şu hâlde ihrama girmek kişinin kendi varlığını Hakk’ın varlığında yok etmesi demektir. Kendi varlığı yok olan bir kişi ihtiyarî bir ölüm hâlinde olduğu için;

Meyyit gibidir önünde cismimKarşında göründü böyle resmimİhram tenimde bir kefendirAltındaki bir ölü bedendirAma bu bedende can senindir

163

Page 164: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Can mı yalnız cihan senindir. Diyerek gönül tecellîlerini dillendirir. 2- Arafat’ta vakfeye durmak: Arafat,

Hakk’a ârifiyet demektir. Kendi varlığını Hakk’ın varlığında yok edenler, zanlarında kendilerine nisbet ettikleri o kesafet vücudlarını ifnâ ettikleri için Hakk’ı zahir, halkı bâtın olarak görmeye başlarlar. Orası Hakk’a ârifiyet yeridir. Bakara Suresinin 115. âyetinde “Doğu ve batı Cenab-ı Allah’ındır. Hangi tarafa yönelirseniz Allah’ın yüzü oradadır.” (2-115) buyrulmuştur. Kesret her ne kadar halk ise de onların hepsinden tecellî eden Cenab-ı Hakk’ın vahdaniyetidir. Cenab-ı Hakk’ın vahdaniyetini zevk edenler halkı göremezler. Zira halk dediğimiz kesret butûna geçmiştir. Yani kişi Hakk’a ârif olmuştur. Nasıl Arafat’ta vakfeye durmak Kâbe’ye doğru dönerek ayakta dua etmekse vücud ülkesinde ruhullah olan bir kişide de tırnağından saç teline kadar bütün sıfatlarından ruhun ilânı söz konusudur. Onun için “Arafat’ta yapılan dualar anında kabul edilir.” buyrulmuştur. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın kendisinin yaptığı

164

Page 165: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

dua elbette reddolunmaz. Bütün tafsilât-ı Muhammediye’den tecellî eden Allah’ın vahdaniyetidir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî Hazretleri “ ‘Enallah’ diyen ikidir. Biri ‘Enallah’ ifadesindeki Allah ismidir. Biri dahi insan-ı kâmildir. İnsan-ı kâmili bulup onun gönlüne girenler, harem-i şerife girmişlerdir. Girmeyenler dışarıda kalmışlardır.” diyor. Onun için “Fedhulî fi ıbâdî vedhulî cennetî” (89-29,30) âyetleri bunun şahididir. Bunu idrak ettinse Arafat’ta vakfenin ne demek olduğunu anlamışsın demektir.

3- Kâbe’yi tavaf etmek: Zahirde tavaf hacıların Kâbe etrafında yedi defa dolaşmalarıdır. Nasıl Allah’ın zatını remzeden, taştan yapılmış Kâbe’yi hacılar üçü çalımlı dördü de sakin olarak etrafında dönerek tavaf ediyorsa aynen onun gibi bir sâlik de mürşid-i kâmilinde üç fenâ, dört bekâ merâtibini tahsil etmek suretiyle yeryüzünde Allah’ın zatını remzeden canlı Kâbe durumundaki insan-ı kâmilleri tavaf etmektedir. Çünkü bu ilim ve irfâniyeti mürşid-i kâmilden başka hiçbir yerden elde

165

Page 166: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

etmek mümkün değildir. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin hocası Fakirullah Efendi hüccâcın önüne geçip nereye gittiklerini sorduğunda hüccâc da hacca gittiklerini söylemişler. Onlara “Gelin beni yedi defa tavaf edin sizleri hacc-ı ekber yani büyük hacı edeyim.” demiştir. Beni tavaf edin demesinden maksat onun etrafında yedi defa dönmek değil, onda yedi merâtib-i ilâhinin tahsil edilmesidir. Fakirullah efendi şöyle diyor: “Kâbe, Kâbe olalı Allah hiçbir zaman oraya girmedi. Fakat bu fakirin gönlünden de hiçbir zaman çıkmadı”

Kâbe’nin dört köşesi vardır: 1- Hacer-i Esved köşesi2- Yemânî köşe 3- Şâmî köşesi4- Irakî köşesi

Cenab-ı Hakk’ın zat-ı ahadiyet tecellîsi, rahman olan sıfatından zahir olduğu için Kâbe’deki tavafa Hacer-i Esved köşesinden başlanır. Aynı şekilde kâinattaki Allah’ın halifesi rahman olan insan-ı kâmil sıfatından

166

Page 167: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

tavafa başlarız. İnsan-ı kâmiller kâinatta Allah’ın hüviyyet ve eniyyetini cem ederek kemalâtıyla zuhura getirdikleri için tavaf insan-ı kâmilden başlar. Onların elini öpmek de Hacer-i Esved’i öpmek demektir. El ele, el Hakk’adır. Taş şahitlik yapamaz ama onun remzettiği insan-ı kâmiller şahitlik yapabilir. Araf Suresinin 172. Âyetinde “… ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ demişti. Onlar da, ‘Evet, şahit olduk ki Rabbimizsin’ demişlerdi…” (7-172) buyrulmuştur. Nasıl evvela Hacer-i Esved’i istilam ederek ilm-i ezeliyetimiz olan ervah âleminde “Sizi ziyaret edeceğime söz vermiştim.” ifadesiyle verdiğimiz sözü yerine getiriyorsak günümüzde de bir mürşid-i kâmile gelip söz vermek de bunun gibidir. İşte verdiğimiz bu sözle “Sözümde durarak ziyaretinize geldim. Sizi tavaf ediyorum. Şahid ol.” diyerek “Bismillâhî Allahü Ekber” ile tavafa başlarız. İnsan-ı kâmille sâliklerin “bezm-i elest” adı verilen diz dize telkin aldığı anda verdiği sözle mürşidindeki merâtib-i ilâhiye tahsiline başlaması aynıdır.

167

Page 168: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bir kişi “Subhanallahu velhamdülüllahi velâ ilahe illalahu Allahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâbillahil aziym” tesbih zikriyle nefs-i emmare dediğimiz şeytanî hâlinden melekleşmiş nefs-i mutmain hâli olan Yemânî köşesine ayak basar. Yemânî köşe ile Hacer-i Esved köşesi arasında mutmain olmuş nefsin, kemalât hâline gelesiye kadar iki köşe arasında da “Rabbena atina fiddünya haseneten vefil âhireti haseneten vegina azabennar.” “Ey Rabbimiz, bize dünyada iyi hâl ver, âhirette de merhamet ihsan et ve bizi Cehennem azabından koru” “Rabbena firliğ veli valideyye velil mü’mînine yevme yekümul hisâb” “Ey Rabbim, annemi babamı ve bütün mü’minleri hesap gününde mağfiret et.” tesbihatıyle tavaflarını yaparak Cenab- Hakk’ın rahman olan kemalât sıfatını elde etmiş olur. Görüldüğü gibi süflî nefsin terbiye edilerek itminan olmasından sonra Cenab-ı Hak duayı kabul ediyor.

Üçü çalımlı ve koşarak, dördü de sakin olarak tavaf yapılır. Her tavafın şahidliği için Hacer-i Esved taşına istilam edilir. İster

168

Page 169: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

vücud ülkesinde bâtın olan üç sıfatı (hayat, ilim, irade) zahire çıkarmak için acele et, isterse ikilik olan nisbiyet hâlinden bir an evvel kurtulmak için efâlini, sıfatını ve zatını ifnâ et. Bunları fiillerinle zahir olarak yaşayamazsan tavaf etmiş olamazsın. Dördü de sakin olarak yapılır. Bunun anlamı işitme, görme, kelâm ve kudret sıfatlarını zahir olarak kendinde fiillerinle yaşamaktır.

Nasıl Kâbe’de bu şekilde dönülüyorsa gönül Kâbe’sinde de yapılan tavafla mutmain olmuş sıfatlar Cenab-ı Hakk’ın rahmaniyetine mazhar olmuş olurlar. Siretin suretten zuhuru ile hem fenafillahı hem de bekabillahı zevk ederek yaşayanlar hac farzını yerine getirmişlerdir. Mısrî Niyazi Hazretleri bir ilahîsinde şöyle diyor:“Savm u salât hac ile sanma zâhid biter işin İnsan-ı kâmil olmaya lâzım olan irfan imiş”

Kâbe’de nasıl dört köşe varsa insanın gönül Kâbe’sinde de dört köşenin tecellîleri vardır:

1- Şeytanî tecellîler 2- Nefsânî tecellîler

169

Page 170: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

3- Melekî tecellîler4- Rahmanî tecellîlerdir.

Gönül Kâbe’sinin, 1- Hannan (Hak) (çok merhametli), 2- Mennan (Muhammed) (ihsanı bol), 3- Deyyan (Herkesin hakkını ve hesabını en iyi bilen, veren), 4- Subhan (Yarattıklarına benzemekten münezzeh olan Allah) köşelerinin idraki olmadan fenafillah olup bekabillah zevkleriyle zevkiyâb olunamaz.

Hacer-i Esved Allah’ın sağ elidir. Onu kim öperse Allah’ın elini öpmüş olur. İnsan-ı kâmiller de yeryüzünde Allah’ın halifeleridir. Onların ellerini öpmek Cenab-ı Hakk’ın elini öpmek demektir. Onun için tahsil ve Kâbe’deki tavafa oradan başlanır. Hac ibadeti de bir kişinin kendi insan-ı asliyesini bulmasıdır. Tavaftan sonra İbrahim makamında iki rekât şükranî namaz kılınır, dua edilir ve ayakta üç yudum hâlinde zemzem suyu içilir. Zemzem suyunu içerken “Allah’ım senden faydalı ilim, geniş rızık, kabul edilmiş amel ve her hastalıktan şifa

170

Page 171: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

diliyorum.” diye dua etmek güzel olur. Zemzem suyu insan-ı kâmillerin iki dudaklarının arasından gönül Tur-i Sina'sından tecellîsi olan ilm-i ledünü remzetmektedir.

Cenab-ı Hakk’ın vahdet tecellîlerini, kesret olan Hakk’ın kemalât sıfatlarında tevhid yaparak Allah’ın Muhammed’le nasıl seviştiğini görenler mutluluk içinde kulluklarını idrak ederek acziyet içinde ve muhtaç olduklarını dillendirecekler, bu idrâk ve zevkleri ihsân ettiği için teşekkürlerini dua hâlinde arz edeceklerdir. İbrahim makamı emin beldedir. Neden emin beldedir? İbrahim makamının bulunduğu yerde, bir camekân içinde İbrahim (a.s.)’in mermer üstünde ayağının izi vardır. Bu, tevhid babası olan İbrahim (a.s.)’in yolunda gittiği ve tarif ettiği tevhid yolunda gidenlerin kurtuluşa ererek emin beldeye ayak bastıklarının tasdikidir. İbrahim makamında kılınan iki rekât şükür namazı da bunu pekleştirmektedir.

Ayrıca haccın Safa ile Merve arasında sa’y yapmak, Mina’da şeytan taşlamak,

171

Page 172: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Müzdelife’de vakfeye durmak, saçları traş etmek, vedâ tavafı yapmak gibi vacîbleri de vardır.

Safa ile Merve arasında üçü koşarak dördü sakin olmak üzere yedi defa sa’y yapılır. Üç sa’yın koşarak yapılmasının nedeni kişinin ikilik hâli olan fenâ mertebelerindeki celâl tecellîlerinin kişiyi huzursuz ve mutsuz yapmasıdır. Bunlardan bir an evvel kurtulmak için koşmak gereklidir. İnsan-ı kâmil tahsilinde de cehâletten, nisbiyetten ve şirklerden bir an evvel kurtulmak lâzımdır. Yani ikilikten kurtulmak için çok çalışmak gereklidir. Dördü ise sakindir. Zira kulda nisbiyet kalmadığı için bekâ mertebelerinde sakinlik söz konusudur. Hakk’ın her an ayrı tecellîlerinin zevki vardır. Merve demek kulluk demektir. Safa demek ise selâmete çıkmak demektir. Bizler de kulluktan yani ikilikten yedi sa’y sonunda selâmete çıkanlardan olmuş oluyoruz. Sa’y Safa tepesinde bitince hiçbir gayriyet kalmadığı idrakiyle tıraş olunarak ihramdan çıkılır.

172

Page 173: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Zemzem suyu insan-ı kâmillerden tahsil edilen ilm-i ledün diye vasıflandırdığımız sır ilimleri, esrar ilimlerini remzeder. Çünkü insan-ı kâmiller Tuba ağacıdırlar. Onların kökleri arş-ı âlâ’da, dal ve meyveleri yerdedir. Onlar ilhamlarıyla ledün ilmini bizlere bardak bardak sunmaktadırlar. Bu zemzem suyunu da onlardan başka hiçbir yerde taze taze bulmak mümkün değildir. Kıyamda durmak Hakk’ın fiilleri ile açığa çıkışını remzetmektedir. Onların bu ilm-i ledünü kelâm fiili ile zuhura geldiği için ayakta içilmektedir. Kıyam ayakta durmaktır.

Üç gün boyunca, toplam yetmiş taşla, büyük şeytan, orta şeytan, küçük şeytan taşlanır. Bunun mânâsı şudur: Büyük şeytanı taşlamakla kendi varlığımızı, orta şeytanı taşlamakla kendi sıfatlarımızı, küçük şeytanı taşlamakla da kendi efâlimizi taşlamış oluyoruz. Kendimize nisbet ettiğimiz varlığımızın, sıfatlarımızın ve fiillerimizin bizim olmadığını kabullenerek şeklen ve bâtınen bu taşlama işini yapmış oluyoruz. Büyük şeytana yedi taş attıktan sonra

173

Page 174: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kurbiyetimiz gereği kurban kesiyoruz. Yani varlığımızı Hakk’ın varlığında yok edip ruhullah sahibi olduğumuzda ruhun sıfatlara tecellî ederek aslını göstermesi ‘kurban’ olmuş oluyor. Kurban kurbiyet demektir, yani sıfatlara yaklaşmak demektir. Sıfatlarımızın tecellî pınarı olan ruhun her emrine teslim olduğunu gösterir. Yani kurban, ruhun sıfatlarımızdan kemalâtıyle zuhura gelmesi anlamındadır.

Hüccac Arafat’ta öğle ile ikindi namazlarını (cem-i tehir) cem ediyor. Müzdelife’de de akşam namazı ile yatsı namazını cem ediyor. Bunların remzettiği mânâ ikilikteki sıfatlarımız zata vuslat bulduğunda yani zatın idaresi altında cem olduğunu zevk edince sıfat ayrı zat ayrı mütalaa edilemez. Öğle namazı sıfatı, ikindi namazı da zatı remzetmektedir. Namaz müminin miracı, miraç da da Allah’la beraber olmak, konuşmaktır. Sıfatlardaki tecellîlerin zatın olduğunu irfâniyetle bilmek öğle ile ikindiyi cem etmektir. Akşam ile yatsı namazının cemi ise Müzdelife’de olmaktadır. Yani ruhun sıfatlarından zuhur

174

Page 175: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

etmesiyle cem edilmiş olunur. Kısaca şunu anlıyoruz ki halkın Hak’ta birleşme idrakı vahdaniyette olduğu için Arafat’ta cem ettik. Hakk’ın da halkta tecellîsi ile yani kesrette zuhurâtıyla Müzdelife’de cem ettik demektir.

Kadınlar erkeklerin arkasında namaz kılarlar. Ancak Kâbe’de kadınlar erkeklerin önünde de namaz kılabiliyor. Neden? Çünkü Kâbe Allah’ın zatını remzeder. Orada kadın erkek diye kesret yoktur. Yalnız insan vardır. Bütün nehirlerin suları deryaya ulaştığında deryadaki suların hiç biri artık ‘Ben şu nehrin suyuyum, diğeri ‘Ben bu nehrin suyuyum’ diyemediği gibi Kâbe’de de kadın erkek diye bir şey olamaz. Orada kılınan namaz gönül Kâbe’sinde kılınmaktadır. Cenab-ı Hakk’ın Muhammed sıfatlarından cinsi, ırkı, rengi, dili ayrı ayrı oldukları hâlde Âdem diye vasıflandırılan bu insanlardan Allah ve Muhammed’in nasıl seviştiğini, nasıl âyan beyan görüldüğünü, herkesin cennet-i âlâ’da yaşadığını görmemek mümkün değildir. Orada süflî nefse yer yoktur. Vahdette, yalnız insan vardır. Bir ağacın dallarının ana gövdeden ayrı

175

Page 176: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

olmaması gibi. İşte onun için kadınların önde erkeklerin arkada namaz kılmaları dahi mahzurlu sayılmaz.

Zahirde emr-i ilâhi olarak ömrümüzde bir defa hac farizası yapılmalıdır. Batînen de bir defa bir insan-ı kâmilden bu merâtib-i ilâhiye olan fenâ ve bekâ tahsilini yapıp zevk etmemiz lâzımdır. Bâtın haccını bir insan-ı kâmilden tahsil ettikten sonra zahirini de bizzat yerinde Resûlullah Efendimizin yaptığı gibi oraları da görerek zahir ve bâtını tevhid ederek yaşama geçirmek lâzımdır. Yoksa imkânları varken yalnız haccın zahirini yapıp bâtınını yapmamak eksiklik olduğu gibi bâtınını yapıp imkânları olduğu hâlde haccın zahirini yapmamak da eksikliktir. Bu eksiklik tek kanatlı kuşa benzer. Tek kanatlı kuşun uçması mümkün değildir. Siretteki zevklerini bizzat remzedildiği mahallerde zahir ve bâtınını birleştirerek tevhid zevkiyle zevkiyâb olmaları Cenab-ı Hakk’ın muradıdır.

Hac Mekke şehrindeki Kâbe’yi ziyaretten ibaret değildir. Bu ziyaret bir rumuzdur. Haccın sırrı insan-ı kâmilden

176

Page 177: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

meratib-i ilâhiyeyi tahsil ederek yedi mertebedeki Hakk’ın tecellîlerini zevk etmektir.

Umre haccının iki farzı vardır:1 - İhrama girmek2 - Kâbe’yi tavaf etmekSafa ile Merve arasında sa’y yapmak,

tıraş olmak gibi vacibleri de vardır. Umre hacca göre çok kolaydır. Arafat’ta vakfe yoktur. Şeytan taşlama yoktur. Kurban kesme yoktur.

Tevhidde fenafillah olan kardeşlerimiz umre yapmış sayılırlar. Tevhid-i efâl, tevhid-i sıfat, tevhid-i zat mertebelerini ilme’l zevk edenler fenafillah olmuşlardır. Allah cümlemize bu zevkleri ihsan eylesin. Âmin.

177

Page 178: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

HER SENE KURBAN KESİLİR Mİ?

Kurban, kurbiyet yani yaklaşmak demektir. Bunun da iki yüzü vardır:

1- Zahir yüzü2- Bâtın yüzü

Zahirde kurban zengin olanların Allah için küçük veya büyükbaş hayvanlardan kesilmesidir. Allah için kesilen kurban etlerininin bir bölümü fakir fukaraya, bir bölümü eşe dosta dağıtılır. Bir bölümü de aile efradıyla yenir. Böylece Hak ve hakikat için senede bir defa bu fedakârlık yapılmış olur. Hanefi mezhebine göre vaciptir. Şafii, Hanbeli ve Maliki mezheplerine göre de sünnettir. Bu ibadetle fakirler doyurulduğu gibi bedenen ete olan ihtiyacımız da

178

Page 179: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

karşılanmış olur ki bu İslâm dininin birlik-beraberlik, paylaşım gibi emirlerini yerine getirmek demektir. Hem kendimize hem de ümmet-i Muhammed’e faydalı olmak İslâmın genel kaidelerindendir.

Bâtınında ise kurbanın “Koç kurbanı” ve “Can kurbanı” olmak üzere iki yüzü vardır.

Kendimize nisbet ettiğimiz varlığımızı, benliğimizi ihtiyarî bir idrakla ifnâ etmek yani yok etmek, “koç kurbanı” demektir. Kendimize nisbet ettiğimiz efâlimizin, sıfatımızın ve vücudumuzun olmadığını anlayarak fenafillah olmaktır. Yani ihtiyarî olarak “ölmeden evvel ölerek” kendimize nisbet ettiğimiz varlığımızın Hakk’ın varlığı olduğunu idrak etmek koç kurbanıdır. Zira kendimizin diye bildiğimiz bu varlığın olmadığını anlamak Hakk’a yaklaşmamıza vesiledir. Bu koç kurbanı bizi ikilikten kesip birliğe vuslat buldurur. Fenafillah olarak “Mûtu kable ente mûtu” sırrına eren bir kişinin varlığı kalmadığı için bu koç kurbanını ömründe bir defa keser. İkinci bir varlığı olmayanın koç kurbanı kesmesi

179

Page 180: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

mümkün değildir. “Ölmeden önce ölünüz” sırrına eremeyenler ıztırarî ölümlerinden önce bu sırra erişmek için gayret sarfetmelidir.

Ruh birliğine eren bir kişinin, sıfatlarından o ruhun yüceliklerini rahman sıfatı olarak zuhura getirmesine de “can kurbanı” diyoruz. Zira ruhun sıfatlardan rahmaniyetinin tecellîsi, ruhun sıfatlara yaklaşmasıdır. Buna “candan canana erme” de diyebiliriz. İnsanda can güneşi bir defa doğduysa o güneş bir daha batmaz. Ruhumuzun sıfatlarından kemalâtıyla tecellîsi zuhur etmişse, ister koç kurbanı isterse can kurbanı olsun bir defa kesilir. Koç kurbanı veya can kurbanı kesilememişse o zaman hayat boyu kurban kesmeye her sene devam edilir. Koç kurbanı ve can kurbanı kesenlerde Hakk’ın dâimî bir beraberliği zuhur eder. Yeter ki gönül evinde bu güneşleri doğduralım. Doğan güneş artık batmaz, dolanır durur.

Zahir yönüyle zengin olanlar her sene mutlaka kurban kesmelidir. Resulullah

180

Page 181: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

efendimiz her sene kurban kesmiş ve “Ben iki kurban atasının evladıyım” buyurmuşlardır. Böyle yaparak kurbanın hem bâtınını hem de zahirini yapmıştır. Çünkü her sene birisi kendisi için, birisi de ümmeti için kurban kesmiştir.

Cenab-ı Allah bizleri de hem zahir hem de bâtın kurban kesenlerden eylesin. Âmin.

İSLAMİYETTE DEĞİŞMEYEN ÜÇ KÂİDE

İslamiyette değişmeyen üç kâide vardır. Bunlar şunlardır:

1- Vahdet 2- Tevhid 3- Teslim

VAHDET

Cenab-ı Hak bu kesret âleminde zerreden kürreye kadar her varlıkta zatını ilan etmiştir. Bütün varlıklar onunla

181

Page 182: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kâimdirler. Onun tecellî etmediği hiçbir varlık yoktur. Zat yönüyle evvellerin evveli âhirlerin de âhiri olmasına rağmen, tecellî ettiği sıfatlarda esma aldığı için, ruh-i cemadî, ruh-i nebâtî, ruh-i hayvanî, ruh-i insan gibi isimler alması onun vahdaniyetinin bir gereğidir. Bu suretlerin siretini görenler bilir ki halktan görünen zat ve sâbit sıfatlarıyla Hak’tır. Halkın fiilleri, sıfatları ve esmaları sürekli değişmesine rağmen, Hak zat ve sıfat-ı sübûtiyesiyle vahdet hâlinin her devirde değişmeyen zuhurudur. Hak yönüyle o dâim ve bâkidir. Cenab-ı Hak bütün varlıklardaki istidat ve kabiliyetlerine göre her devirde zatıyle, nurunu, ruhunu, aklı ve kalemi vahdet tecellîsiyle devam ettirmektedir.

TEVHİD

Tevhid, her mertebe ve boyutta, esma ve suretlere aldanmadan, Allah’ın, zatından sıfatlarına, sıfatlarından esma alarak fiilleriyle açığa çıkmasını, O’nun tecellîsinin bir gereği olduğunu bilmek, suretten sireti

182

Page 183: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

görme hâli demektir. Tevhid iki varlığın birlenmesi değildir. Çünkü Allah’ın mülkünde O’ndan başkası yoktur ki olmayan iki veya daha fazla varlığı “birlemek” söz konusu olsun. Tevhid Hakk’ın halk suretinden tecellîsini görerek hareket etmektir. Halktaki Hakk’ı görenler, halka ayrı bir vücud vermezler. Halka ayrı muamele yapmazlar. Halkla Hakk’ın bir olduğunu bilerek konuşur, görüşür ve muamelelerini buna göre yaparlar. “Halka hizmet Hakk’a hizmettir.” diye boşuna söylenmemiştir.

TESLİM

İslâmiyette teslim, zandaki, hayaldeki bir Allah’a teslim olup inanmak değildir. Çünkü Allah zandan ve hayalden münezzehtir. Her varlıkta zatını ilan eden odur. O zaman, bu yaratılan varlıkların dışında bir Allah aramak, zannetmek, hayal etmek akıl kârı mıdır?

183

Page 184: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Şuara Suresinin 213. âyetinde “Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!” (26-213) buyurulmaktadır. Âyetten anlaşılacağı üzere sizin varlığınızın Hakk’ın varlığı olduğunu unutarak, O’nun akıl, fikir gibi nimetlerini kullanarak hayalde ve zanda bir Allah yaratarak ona ibadet etmemek gerekmektedir.

Allah, vücut ülkenizde, sizin diye bildiğiniz sıfatlarınızdan esma alarak fiilleriyle zatını ilan etmiş ve sizden icraatını yapıp durmaktadır. Kendinizi yakın takibe almayarak, zatını bütün varlıklarda ilan eden Allah’ı bu varlıklarda değil de hayalde ve zanda yarattığınız bir ilaha teslim olmanız ne kadar gülünçtür!

Evvela mürşid-i kâmil mazharından Rabbim, kendimize nisbet ettiğimiz varlığımızın olmadığını, fenâ-i efâl, fenâ-i sıfat, fenâ-i zat yapmak suretiyle öğretti. Sonra Hakk’ın zatının zatımızda, sıfatlarının sıfatlarımızda, efâlinin de fiilleriyle bizim istidat ve kabiliyetimiz nisbetinde

184

Page 185: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kulluğumuzdan nasıl zuhur ettiğini gösterdi. Teslimiyetimizin ayrı bir varlığa değil, bizde olan Rabbimize olduğunu anlamış olduk. Bizi bizle sevk ve idare edenin Rabbimiz olduğunu bilerek ona külli teslim olduk.

İSLÂMİYETTE YAŞAM NASIL OLMALIDIR?

İslâmiyeti yaşaşayabilmek için dört prensibi uygulamak lâzımdır. Bu dört prensip şunlardır:

1- İtikad 2- Amel 3- Muamele 4- Ahlak

1-İTİKAD

İtikad, Allah’a gönülden inanmak demektir. Bu inanış sıdk ile tasdik edilmelidir. Ayrıca, peygamberlere, meleklere, semavî kitaplara, hayır ve şerre,

185

Page 186: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

âhirete, öldükten sonra dirilmeye de iman etmek demektir.

a) Yaratılan bu varlıklardan ayrı olarak, zanda ve hayalde yaratılan, bizlerin içini dışını gören ve bilen bir Allah yoktur. Zira Allah hayal ve zandan münezzehtir. Avam seviyesinde bir inanç içinde olanlar zanda ve hayalde yarattıkları Allah’a inanarak hakikatten yoksun, gaflet içinde ömürleri müddetince dünya ve âhirette azaptan kurtulamamaktadırlar. Cenab-ı Allah “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim ve bu kâinatı yarattım.” dediği hâlde, zanda ve hayalde O’nu yaratmak, aramak Şuara Suresinin 213. âyetine ters düşmektedir. Âyette şöyle buyuruluyor: “Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!” (26-213) Bu âyetle, insan varlığının kendine ait hiçbir şeyi olmadığı hâlde, kendisine nisbet ettiği aklı ve fikriyle hayalinde yarattığı bir Allah’a ibadet etmesi yasaklanmaktadır.

186

Page 187: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

b) “Allah vardır, bu varlıklar Allah’ın gölgesidir.” derler. “Allah nerededir?” denildiğinde “Nerede anarsan oradadır.” Hatta “Allah görünmekten, bilinmekten, zaman ve mekândan münezzehtir.” derler. Bu idrakle söylenen bu sözler Allah’ın sıfat ve esma almazdan evvelki hâli olan mutlak zatı için söylenir. Allah gölgeden de münezzehtir. Hz. Muhammed’in gölgesi yoktur derken onun nuranî bir vücuda sahib olmasından mütevellit bu ifade kullanılmaktadır. Nurun gölgesi olmadığına göre nasıl olur da Allah’ın gölgesi olur? Nur Suresinin 35. âyetinde “Allah, yerlerin ve göklerin nurudur…” (24-35) buyurulmuştur. Şu hâlde ilmi, irfaniyeti ve kemalâtı eksik olanların bilinçleri de bu seviyededir. Bunların da dünya ve âhirette huzur ve mutluluğu elde etmeleri mümkün değildir.

c) Allah zerreden küreye kadar her varlıkta kendini ilan ettiğine göre, her sıfatta zatını ilan eden de yine O’dur. Her varlık Allah’la mevcuddur. Allah, bu varlıklarla ‘var’ değildir. Cenab-ı Allah her varlıkta zatıyle mevcud, sıfatlarıyla mevsuf,

187

Page 188: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

esmasıyla malûm ve fiilleriyle zahir olarak görünmektedir. Her varlığın istidat ve yaratılma gâyesi neyse yerine göre, bünyesinde mühendisliğini de, ressamlığını da, fabrikasını da koymuş ve zuhura getirmiştir. Bu varlıklar bunu bilseler de bilmeseler de O her an gizlilikten açığa çıkmış ve çıkmaktadır. Onun için bizler, “bilinmezlik ve görünmezlik”te iken O’nu fiilleriyle zahir olarak seyretmekteyiz.

Bir elma çekirdeğini toprağa diktiğimizde ona ‘çekirdek’ diyoruz. Ağaç hâline dönüşünce ona artık ‘çekirdek’ demiyoruz ‘elma ağacı’ diyoruz. Dalları teşekkül ettiğinde ‘elma ağacının dalları’ diyoruz, yaprakları teşekkül ettiğinde ‘elma ağacının yaprakları’ diyoruz. Görüldüğü gibi her bir aşamada ismi de şekli de değişiyor. Ama ‘çekirdek’ demiyoruz. Aynen bunun gibi, Cenab-ı Hak da zatından kulluğuna kadar bütün mertebelerde tecellîsini gösterdiği hâlde o mertebelerde O’na ‘Allah’ diyemeyiz. Tecellî ettiği sıfatın esmasını söyleriz. Onun için bizleri bu mertebelerdeki tecellî cinsleri aldatmasın. Gördüğümüz her

188

Page 189: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

varlıktan bizlere “Hakk’ım” diye hitap gelmektedir. Maalesef bizler irfaniyet ve kemalât eksikliğinden mütevellit ya o varlıkların siretini göremediğimiz için bu hitabı duymuyoruz.

Rahman Suresinin 26 ve 27. âyetlerinde “Kullü men aleyhâ fân” “ve yebgâ vechu rabbike zülcelâli vel ikrâm” “Her şey yoktur, Rabbinin yüzü bâkidir.” (55-26,27) buyurulmuştur. Her şey Hak’la kâimdir. Bütün sıfatlardan cemalini gösteren o’dur. Onun için evvela itikatımızı düzeltmeliyiz. İtikatımızı düzeltmediğimiz müddetçe bütün amellerimizin boşa gideceğini unutmayalım. Nisa Suresinin 136. âyetinde “ Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (4-136) buyurulmaktadır. Allah, mutlak zatından sıfatlarına, sıfatlarından da esma alarak fiilleriyle zahir olması ile zerreden kürreye kadar tafsilat-ı muhammediye sıfatlarından

189

Page 190: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

cemalini seyretmektedir. Bunu anlamalı ve itikadımızı buna göre düzeltmeliyiz.

2-AMEL

Amel, yapılan iş, fiil anlamlarına geldiği gibi ibadeti yerine getirmek için yapılanlar anlamına da gelir. Amelde niyet ve şuur önemlidir. Bir kişi bir işi ne niyetle yapıyor ve yaptığı işin bilincinde midir, buna bakmak lâzımdır. Amel İslâmın emrettiği ibadetlerle sınırlı değildir. İnsanların amelleri inançları doğrultusundadır. Bütün amellerimizin kaydı yapılmaktadır. Adeta yaptığımız her amelin fotoğrafı çekilmektedir. Vücudumuzu, nefsimizi, aklımızı, ruhumuzu kullanarak yaptığımız ameller önümüze konulduğunda inkâr etmemiz mümkün olmayacaktır.

İrade Allah’ın olduğu hâlde kendimize de bir cüzi irade vererek, vücut ve nefsimizi, Cenab-ı Hakk’ın yasak ettiği işlerde

190

Page 191: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kullandıysak elbette sorumluyuz. Ameller muamele ile birlikte görülmektedir. Çalışmamız, çocuğumuzu yetiştirmemiz, komşularımızla olan münasebetlerimiz, bütün insanlarla olan ilişkilerimiz, yaşantımız müddetince her türlü muamelelerimizde amellerimiz vardır. Fussilet Suresinin 46. âyetinde “Kim iyi amel işlerse kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullarına zulüm yapmaz.” (41-46) buyurulmaktadır. Senin bu âlemde çalışman ve çabalaman Hakk’ı bilmek olsun. Hakk’ı bilmekten üstün bir amel yoktur. Dünyadaki azaptan kurtulmak istiyorsan, Hakk’ı bilmeme cehâletinden kurtul ârif ol. Bütün mutsuzluklar cehâlettendir. Cehâlet Allah’ın bir kahrıdır. Hastalıklar ve sakatlıklar ise bir lütuf ve imtihandır.

3-MUAMELE

Gündelik yaşantımızda, eşimizle ve çocuklarımızla, komşularımızla, iş yerinde çalışma arkadaşlarımızla ilişkilerimiz, alış-

191

Page 192: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

verişlerimiz, ticaretimiz, Allah’ın yarattığı varlıklara farkıyle davranışlarımızın hepsi muamele bölümünü teşkil eder.

Her bir varlık Hakk’ın varlığı ile vardır. O varlıkların kendilerine ait bir varlığı yoktur. O hâlde bizim o varlıklarla olan muamelemiz Hakk’a muamelemiz değil midir? “Halka hizmet Hakk’a hizmettir.” denilmiştir. Onun için bilelim ki kiminle temas kuruyorsak Hak ile temastayızdır.

Cemadata, nebatâta, hayvanata ve cahilinden âlimine kadar her türden insana muamelemiz farkıyla olmalıdır. Bilhassa yuvamızda, eşimize olan muamelemiz, çocuklarımıza olan muamelemiz, komşularımıza ve iş yerindeki amirimize, emrimiz altındaki memurlarımıza olan muamelemiz nasıldır? Sinirlilik ve kalp kırma hâli midir, gönül alma, alçakgönüllü olma hâli midir? Davranışlarımızı sürekli gözden geçirmeli, yanlış olanlarından uzaklaşmaya gayret göstermeliyiz ki amellerimiz de güzel olsun. Amelle muamele birlikte uygalanır. Amellerimiz güzel olursa

192

Page 193: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

muamelemiz de amellerimizle uyumlu olacaktır. İşte o zaman dünya ve âhirette huzur ve mutluluğu yakaladık demektir.

4-AHLAK

Ahlak, bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları olarak tanımlanır. Davranış biçimleri ve kurallar, “emr-i bil maruf, nehy-i anil-münker” olarak özetlenmiştir. Bu, Allah’ın emrettiklerini yapmak ve yasak ettiği şeyleri yapmamak demektir.

Bir gün bedevîler Ayşe validemize “Resulullahın ahlakı nasıldır?” diye sorduklarında Ayşe validemiz şöyle cevap vermiş: “Siz Kur’ân okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’ân ahlakıdır.” İnsanın böyle bir ahlaka sahip olabilmesi için üzerine düşen vazifeleri vardır. Bu vazifeler 1- Allah’a karşı, 2- Peygamberine karşı, 3- Kendi şahsına karşı, 4- Ailesine karşı, 5-

193

Page 194: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Ülkesi ve milletine karşı, 6- İnsanlığa karşı, 7- Allah’ın yarattığı bitki, hayvan gibi bütün varlıklara karşıdır.

İslâmiyeti tam mânâsıyla yaşamak için evvela itikatımızı düzeltmeli, amel ve farkıyle muamele ile ahlakımızı güzelleştirmeliyiz. Sonrasında da ebediyen yaşayacakmışız gibi dünyaya çalışmalı, yarın ölecekmişiz gibi de âhirete çalışmalıyız.

İki cihan serveri Peygamber efendimiz “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” buyurmuyor mu? Biz ahlâkımızı nasıl Kur’ân ahlâkı hâline getireceğiz? Allah’ın emrettiklerini ve yasakladıklarını şüphesiz Kur’ân-ı Kerîm’den okuyarak öğreneceğiz. Kur’ân’daki emir ve yasakları iki maddede kısaca ifade etmek gerekirse:

1- Yaptığın iş, hareket, davranış sana ve senden gayri olan bütün varlıklara fayda sağlıyorsa Allah’ın emrettiğidir,

194

Page 195: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

2- Yaptığın iş, hareket, davranış sana ve senden gayri olan bütün varlıklara zarar veriyorsa Allah’ın yasak ettiğidir.

Cenab-ı Hak bizleri saydığımız bu dört

prensibi iyi bilen ve uygulayanlardan eylesin. Âmin.

KABİR AZABI

Evvela kabirin ne olduğunu öğrenmeliyiz. Çünkü kabirle mezar karıştırılıyor.

Bu dünyada ıztırarî ölümle öldükten sonra bedenimizin gömüldüğü toprağa mezar denir. Ruhların gömüldüğü bu bedene de vücut kabri denir. Kabir suali mezar denilen toprak altında sorulmaz. Bu beden kabrinde sorulur ve cevabı verilir. Ebedî âleme hazırlıklar burada yapılır. Şu hâlde herkesin bildiği gibi ölmüş kişilerin cesetlerinin toprak altında bulunduğu yere mezar diyoruz. Doğumumuzdan ruhumuzun bedenden ayrıldığı güne kadar geçen sürede

195

Page 196: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ruhumuzu taşıyan bedene de beden kabri diyoruz.

Bir hadîs-i şerifte “Kabirleriniz ya cehennem çukurlarından bir çukur veya cennet bahçelerinden bir bahçedir.” buyurulmuştur. Ölünce her şey bitmiyor ki… Evvela melekût âlemine, oradan ceberrut âlemine, oradan da lahut âlemine yolculuğumuz devam edecektir. Bu dünyadaki nefsimizin terbiyesiyle, iyi amellerimizle, güzel muamelelerimizle, ahlâk güzelliğiyle ortaya çıkan hâl, bu âlemden diğer âlemlere geçtiğimizde de devam edecektir. İsra Suresinin 85. âyetinde “Sana ruhtan sorarlar. De ki: ‘Ruh Rabbimin emridir…’ ” (17-85) buyuruluyor. Ruhun, Rabbinin emri dışında bir iş yapması düşülünemez. Şu hâlde ruh tek başına azap çekmiyor. Bedenin de kendine ait gücü, kuvveti, aklı ve fikri olmadığı için sorumlu olamayacağından azap görmesi söz konusu olamaz.

Beden ülkesinde süflî nefs hükümdar olduğunda, aklı ve bedeni kendi emrinde

196

Page 197: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kullanır, ruha hiç söz hakkı vermez. Bu yüzden o kişi kabir azabındadır. Beden ülkesinde nefs terbiye edilmek suretiyle ruh hükümdar olursa, beden de, nefs de, akıl da ruhun emrinde olacağından o kişi kabir azabı çekmeyecektir. Çünkü artık ruh Rabbinin emrindedir ve her işi huzur ve mutluluk içindedir.

İnsan vücudundaki ruh, enerjidir, hayattır. Tecellî ettiği sıfat ve mazharlarda, istidat ve kabiliyetlerinin eksikliği varsa gayriyette kalmaları onların azabı olmaktadır. Bir elektrik cereyanını düşünün. Kablonun içinde iken ne zararı ne de faydası vardır. Çünkü elektrik cereyanı, ‘elektrik cereyanlığıyla’ hiçbir icraat yapamaz. Ancak bir ampülle irtibatlandırırsanız icraatını görebilirsiniz. İrtibatlandırdığınız ampül 10 vatlıksa 10 vatlık ışık elde edersiniz. Ampül 100 vatlıksa 100 vatlık ışık elde edersiniz. Demek ki, sıfatlardan tecellîsini göstermeden sorumluluk olmuyor. Bu sorumluluk tek başına ne ruhun, ne de bedenindir. Sorumluluk sıfat dediğimiz nefsindir. Nefs denen sıfatlarımız bir mürşid-i kâmilden nefs terbiyesi ve nefs tezkiyesi görmediği

197

Page 198: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

müddetçe kendisini ayrı, Hakk’ı ayrı gördüğü için, bütün varlıkları da ayrı görecektir. Dolayısıyla da ayrı gördüğü her varlığa yaklaşımı süflî nefsin istekleri doğrultusunda olacağından kendi menfaatini ön plâna alarak muamele yapacaktır. Cenab-ı Hakk’ın bu halk mazharlarından tecellîsinden haberdar olmadığı için, süflî nefsin doğrultusundaki hareket ve tutumu, onun beynindeki nakıs ve itici enerjiyi meydana getireceği için hiçbir zaman huzur ve mutluluğu bulamayacaktır. Dünya denilen bu beden ülkesinde azap gördüğü gibi, gönül âlemi olan âhiretinde de kabir azabını çekmeye devam edecektir. İsra Suresinin 72. âyetinde “Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır.” (17-72) buyurulmuştur.

Dünyada, itikat, amel, muamele ve ahlâkını güzelleştirmeyenler, elbette âhirette de azab çekeceklerdir. Cenab-ı Hak bütün inananları kabir azabından kurtararak, huzur ve mutluluk olan cennetini daha bu âlemde iken tadanlardan eylesin. Âmin.

198

Page 199: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

KAÇ ÇEŞİT İNSAN VARDIR?

İnsan Cenab-ı Hakk’ın hüviyyet ve eniyyetini kendisinde cem eden en yüce varlıktır. Kur’ân’daki bazı âyetlerde insanın özellikleri yaptığımız bu tanımla çelişiyor gibi görünebilir. Mesela İbrahim Suresinin 34. âyetinde “…Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.” (14-34), Ahzab Suresinin 72. âyetinde “…Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.” (33-72) ve Araf Suresinin 102. âyetinde “ Biz onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulmadık. Ama gerçekten onların çoklarını yoldan çıkmış kimseler bulduk.” (7-102) buyurularak insanın cahil, sözünde durmayan, zalim, nankör bir varlık olduğu

199

Page 200: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ifade edilmektedir. Aslında tanımımızla âyetler arasında bir çelişki yoktur. Çünkü on beş çeşit insan mertebesi vardır. Esfelden âlâya, ayrıca insan-ı kâmil olasıya kadar 28 mertebede 28 tecellî zevkiyle zevklenmiş insanlar görmekteyiz.

Nefs mertebeleri 7’dir. Birincisi nefs-i emmare, ikincisi nefs-i levvame, üçüncüsü nefs-i mutmainne, dördüncüsü nefs-i mülheme, beşincisi nefs-i râziye, altıncısı nefs-i marziye, yedincisi nefs-i safiyedir ki saydığımız bu yedi mertebede ve bu mertebelerin hâllerini üzerlerinde taşıyan birçok insan toplumumuzda mevcuttur.

Ruh mertebeleri de 7’dir. Ruh mertebelerinin birincisi tevhid-i efâl, ikincisi tevhid-i sıfat, üçüncüsü tevhid-i zat, dördüncüsü makam-ı cem, beşincisi hazretü’l-cem, altıncısı cem’ül-cem, yedincisi ahadiyetü’l-cemdir. Bu mertebelerde de, bulunduğu mertebenin zevkiyle zevklenmiş, dünyada iken âhiretini yaşayan kardeşlerimiz mevcuttur. Nefs ve ruh mertebelerinin toplamı on dörttür.

200

Page 201: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bir de nefs ve ruh mertebelerini kendi şemsiyesi altına almış olan “insan-ı kâmil”ler vardır ki onlarla birlikte on beş sınıf insan olduğu ortaya çıkmış olur. Hâl böyle olunca sadece nefs mertebelerindeki insanları göz önünde bulundurarak insanın, sadece süflîyetinden bahsetmek akıl kârı değildir.

Cenab-ı Allah “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” dediğinde, bu 15 sınıf insanın ne olduğunu bilmeyenler, içlerinden insan-ı kâmilin yaratılarak zuhur edeceğini bildiren Cenab-ı Hakk’a secde etmeyerek kovulanlardan oldular. Bizler inşallah kovulanlardan olmayız. Her bir insanı bulunduğu mertebe ve durumuna göre değerlendirmek lâzımdır. Kötü ve eksik insanlar olduğu gibi, iyi ve kemalâtlı insanların da olduğu muhakkaktır. Bütün insanları sadece noksanlıklarıyla değerlendirmeyelim. İnsan denen varlığın en üstün yaratılan bir varlık olduğunu unutmayalım. İnsan nefs mertebelerinde süflîyet gereği cahil ve nankör ise de, ulvîyette ruh sahibi olmuş üstün bir varlık ve

201

Page 202: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yeryüzünde halifeliğini idrak eden insan-ı kâmildir.

İnsan-ı kâmil, Cenab-ı Allah’ın hüviyyet ve eniyyetini kendinde cem eden yeryüzündeki halifesidir. Buna eksiklik isnat etmek onu tanımamak demektir. İnşallah onu tanıyanlardan oluruz.

KARI VE KOCANIN KARŞILIKLI VAZİFELERİ

Karı ile koca ailenin iki temel unsurudur. Aile temelinin sağlam olması, aile fertlerinin huzurlu yaşamaları ve her bakımdan mutlu olmaları, karı kocanın iyi geçinmelerine ve aralarındaki sevgiye bağlıdır. Onun içindir ki, herşeyden evvel karı ile koca arasında sarsılmaz bir itimat, karşılıklı bir sevgi ve samimiyet olmalıdır. Eşlerin birbirlerine şu hayat yolculuğunda yoldaş, dünya ve âhiret işlerinde arkadaş ve sırdaş, iyilik ve faziletlerde fikirdaş olmaları lâzımdır. Üzüntülü hâllerinde birbirlerine destek olarak bu hâli gidermeye

202

Page 203: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

çalışmalıdırlar. Birbirlerinin maddi ve manevi yaralarını şefkat ve merhamet elleriyle sarmalı, sevgi merhemiyle tedavi etmelidirler. Lüzumsuz ve haksız yere birbirlerinin kalbini kırarak incitmemeleri lâzımdır. Şayet istemeyerek de olsa birbirlerinin kalbini kırmış ve incitmişlerse de pişmanlığını bildirip eşinin gönlünü almalıdır. Herkes hatasını bilmeli, hatasını kabul etmeli ve gidermeye çalışmalıdır. İnatçı ve ısrarcı davranmamalıdır. Zira bir kişi noksanını bilmekle kemalât sahibi olabilir. Hatasını anlamak ve hatadan dönmek büyük fazilettir. Aile arasında uzun müddet küslük ve dargınlık doğru değildir. Bakın Cenab-ı Hak Rum Suresinin 21. âyetinde ne buyuruyor: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun (varlığının ve kudretinin) âyetlerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (30-21) Peygamber efendimiz de bir hadîs-i şeriflerinde “ Erkeğin hanımına ‘Seni seviyorum’ demesi asla kadının kalbinden çıkmaz.” buyurmaktadırlar. Bu

203

Page 204: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yüzden “hayatım, ruhum, gülüm, papatyam, menekşem...” gibi sevgi ifade eden sözler eşler arasında karşılıklı sevgi ve saygı hassasiyetini arttırdığı gibi eşlerin kalplerinde büyük inkılâplar da yaratır. Bu sözleri söylemek ilk günler zor gelse de zamanla alışkanlık hâline gelecek ve sevgiyi güçlendirecektir. Yine Resulullah efendimiz “Karı koca birbirine sevgi ile bakınca Allahü teâlâ da onlara rahmet nazarı ile bakar…” buyuruyorlar.

Sevginin dâimliği vardır ama sevgisizlik dâim değildir. Bunu hiçbir zaman unutmayınız. ERKEĞİN EŞİNE KARŞI GÖREVLERİ:

1. Aile reisi olması cihetiyle ailenin geçimini sağlamalı, helâl rızık kazanmalı, evinin her türlü ihtiyacını karşılamalıdır.2. Geliriyle mütenasip bir meskende ailesini barındırmalı ve ailenin nizamını sağlamalıdır.

204

Page 205: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

3. Aileye eğitim ve terbiye yönüyle nezaret ederek iyiliği emretmeli, ahlâk güzelliğiyle aileyi yönlendirmelidir. 4. Eve geldiğinde güler yüzlü olmalı ve eşine selam vermelidir.5. Sevgi ifadesi olan “Hayatım, ruhum, gülüm…” gibi kelimeleri çok kullamalıdır.6. İş yerindeki stres, sıkıntı ve problemleri eve taşımamalıdır. 7. Hiddetli olmamalı, sinirli bir şekilde bağırıp, çağırmamalıdır. Unutulmamalı ki güzel ahlâk eksikliğinden sinirlilik meydana gelir.8. Sevecen ve samimi davranmalıdır.9. Eşine itimat etmeli, hâl ve hareketleriyle güven vermelidir.10. Hoşgörülü ve bağışlayıcı olmalıdır.11. Diktatörlükten sakınmalıdır. Hatası varsa hatasını yüzüne vurmamalı, incitmeden, kalbini kırmadan ikaz etmeli, başkalarının yanında mahcup etmemelidir. 12. Savurgan olmamalı, harcamalara eşiyle birlikte karar vermelidir.13. Eşini eve hapsetmemeli, zaman zaman parka, gezintiye, dışarıda yemeğe götürmelidir.

205

Page 206: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

14. Eşinin zaman zaman anne ve babasını ziyaretine izin vermeli hatta kendisi de bu ziyaretlere katılarak eşini memnun etmelidir. 15. Kötülüğü emretmediği müddetçe eşinin sözünü dinlemeli ve itaat etmelidir.16. Sebepsiz yere eşini kıskanıp yuvasını tehlikeye sokmamalıdır.17. Tatlı dille eşini kendisine bağlamayı bilmelidir. 18. Geliriyle mütenasip eşini giydirmeli, yedirip içirmelidir. Kötülüklerden korumalıdır.19. Evine bağlı olmalı, adaletli olmalı, muameleleri güzel ahlâk yönüyle olmalıdır.

KADININ KOCASINA KARŞI GÖREVLERİ:

1- Kanaatkâr olmalı, eşinin gelirini aşan isteklerde bulunmamalıdır.2- İtaatkâr olmalı, dikbaşlı olmamalıdır. Peygamber efendimiz bir hadîslerinde şöyle buyuruyor: "Bir kadın kocası kendisinden memnun olarak ölürse cennete girer."

206

Page 207: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

3- Evini, malını korumalı, evini dâima temiz tutmalıdır.4- Evin bütçesine uygun harcamalar yapmalı, israftan kaçınmalı, har vurup harman savurmamalıdır.5- Güzel elbisesiyle kapıda karşılamalıdır. 6- Palto, ceket gibi dış giysilerini alıp asmalıdır.7- Hâl ve hatırını sormalı, “Günün nasıl geçti?” gibi sorularla kendisiyle ilgilendiğini göstermelidir.8- Eve gelir gelmez sıkıntılarını, yorgunluklarını, problemlerini dillendirerek onu sıkmamalı, eşi kederli görünüyorsa teselli ederek üzüntüsünü gidermeye çalışmalıdır.9- Eşinin yemek, uyku, çalışma, televizyon izleme, dinlenme saatlerini çok iyi bilmelidir ve programlarını buna göre yapmalıdır. 10- Görüşmeye çağırdığında yanına gitmemenin aile bağlarının kopmasına sebep olduğunu bilmelidir. Unutmamalıdır ki kocanın memnun olması Cenab-ı Hakk’ın memnun olması demektir.

207

Page 208: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

11- Alışverişte ev için ya da kendisi için aşırı isteklerde bulunmamalı, eşini ödeyemeyeceği borca sokmamalıdır. 12- Zaman zaman eşinin anne ve babasını ziyaret etmeli, onlara hürmetkâr davranmalı, gönüllerini almalıdır. Müsaadesiz gezmeye gitmemelidir.13- “Hayatım, ruhum, canım…” gibi güzel, gönül okşayıcı, sevecen sözlerle sevgisini eşine göstermelidir. 14- Aşırı istek ve arzularla eşini soğutmamalıdır.15- Rencide edici söz ve davranışlardan kaçınmalı, soğuk davranmamalıdır.16- İşine vakitli vakitsiz karışmamalı, fikir verilmesi gerekliyse “Şöyle olsa daha iyi olmaz mı, ne dersiniz?” diyerek tatlılıkla söylemelidir.17- Namusunu ve kocasının şerefini korumalı, kötü davranışlarda bulunmamalı, onun kıskanmasına sebep olacak davranışlardan uzak durmalıdır. Kocası için süslenmelidir. Koca için süslenmek sevaptır.18- İnsanların inanç ve fikir yapıları nisbetinde mutlu olduklarını bilmelidir.

208

Page 209: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

19- Her zaman Peygamber efendimizin şu hadîsini göz önünde bulundurmalıdır: “Kadının üzerinde en büyük hak sahibi kocasıdır, erkeğin de anasıdır.”

İşte ailenin temel unsuru olan karı ve koca saydığımız bu maddelere riâyet eder ve muamelelerini buna göre yaparlarsa yuvalarında huzur ve saadet elde ederler.

KERAMET-İ KEVNİYE VE KERAMET-İ İLMİYE

Keramet ne demektir? Keramet, Allah’ın velâyet mertebesine yükselen kullarından tecellîsiyle gösterdiği ikramı ve bağışıdır. Cenab-ı Hakk’ın veli kullarına olan bu ihsanı keramet diye adlandırılır. Alışılmışın dışında, insanüstü olaylardır. Keramet “Keramet-i kevniye” ve “Keramet-i ilmiye” olmak üzere iki türlüdür.

Keramet-i kevniye de iki türlüdür:

209

Page 210: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

1- Zaman dilimi içinde fiilullah olarak zuhura gelen kerametler.

2- An dilimi içinde vehbi ilimle vâkıf olunan bir olayın önceden ifşa edilmesiyle ortaya çıkan kerametler.

Veli kullardan Cenab-ı Hakk’ın kendi istek ve arzusuyla insanlara fayda sağlaması amacıyla gösterdiği keramet, keramet-i kevniyedir. Cenab-ı Hakk’ın o veli kuluna bir bağışı olarak istemeden zuhuru tecellî edebilir. Çoğu veliler zaman dilimi içinde tecelli eden keramet-i kevniyelerin kendilerinden zuhur etmesini istemez. Zira bu bir fiilullahtır. Kerameti görenler kerameti Cenab-ı Hakk’a değil de kerametin zuhura çıktığı kişiye isnat ederlerse en büyük günah olan şirk günahını işlemiş olurlar ve kerametin zuhur ettiği veli şirke vesile olmuş olur. Onun için tevhid ehli keramet-i kevniyeyi inkâr etmez ama itibar da etmez. Hatta bazı veliler keramet-i kevniyeyi kadınların aybaşı hâllerine benzetmişlerdir.

210

Page 211: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

An dilimi içinde mânen vâkıf olduğu ve kendisine bildirilen varlık âlemindeki bazı olayları ifşa etmek de keramet-i kevniyedir. Üç sene sonra veya beş sene sonra olacak bir vakayı önceden haber vermek gibi… Bunlar inanan kardeşlerimize faydalı olmak için veli kullara Allah tarafından verilen bağışlardır. Böyle durumlarla karşılaştığınızda kerameti sakın o kişilere isnat etmeyin. Evliyada ‘keramet’ dediğimiz bu hâl peygamberlerde ‘mucize’ olarak isimlendirilir. Her ikisi de fiilullah olayıdır. Keramet de mucize de Cenab-ı Hakk’ın muradıyla olmaktadır. Bir de konumuzun şeytanî yönü vardır ki kerametle ya da mucizeyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. İnsanların sırtlarından kancaya takılıp kaldırılmaları, Buda rahiplerinin havada durmaları, Hint fakirlerinin çivili yatakta yatmaları, kızgın kor üzerinde yürümeleri, vücutlarına şiş sokmaları tamamen şovdan ibarettir. Keramet olmayan bu saydığımız işler bedensel olarak yapılan egzersizlerle elde edilebilir.

211

Page 212: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Keramet-i ilmiye de iki bölümde mütalaa edilir.

1- Zahir keramet-i ilmiye2- Bâtın keramet-i ilmiye

Günümüzde bilgisayar, internet, cep telefonu gibi araçlarla yeryüzündeki birçok noktaya anında ulaşarak iletişim kurabiliyoruz. Gelişmiş teknolojiler sayesinde her türlü bilgiye ulaşabiliyoruz. Televizyonlarımızda uzaktan kumanda ile yüzlerce kanalın arasında seçtiğimiz bir yayını anında ve canlı olarak izleyebiliyoruz. Cep telefonlarıyla dünyanın öbür ucundaki insanlarla konuşabiliyoruz. Sağlık, eğitim, askerlik gibi birçok alanlarda örnekleri çoğaltmak mümkündür. İşte bunların hepsi de zahir olan ilmi kerametlerdir.

Bir de bâtın olan ilmi kerametler vardır ki bunlar Allah’ın velileri yani dostları tarafından bilinir ve uygulanır. Kur’ân-ı Kerîm’in dünya ile ilgili zahir yüzü olduğu gibi, âhiret yönüyle yani ruhaniyetimizle ilgili bâtın yüzü vardır. Bir hadîs-i şerifte

212

Page 213: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

“Kur’ân’ın bir zahiri vardır bir de bâtını vardır. Bâtınının da yedi bâtına kadar bâtını vardır.” buyurulmaktadır. Vehbi olarak Cenab-ı Hakk’ın ihsan ettiği, Kur’ân’ın ilm-i ledün diye ifade ettiği bu sırlara vâkıf veli kullarından gerektiğinde keramet-i ilmiyeyi zuhur ettirdiğini görebiliriz.

İlim “pozitif ilim” ve “vehbi ilim” olmak üzere iki türlüdür.

Pozitif ilim, kişinin okullardan, kitaplardan, öğretmenlerinden edindiği ilimdir. Satırlardan tahsil edilir. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversitelerde edindiğimiz ilimler bu türdendir.

Vehbi ilim ise Allah ya da yaradılış vergisi olan ilimdir. Bu ilim satırlarda değil, sadırlarda yazılı olan bir ilimdir ki, ona doğuş veya ilham tecellîsi de deriz.

Kur’ân-ı Kerîm’in her türlü ihtiyaca her zaman cevap verebilecek birçok yüzü vardır. Bu güne kadar her asırda bir yüzünün izahı yapıldı, sırları veliler tarafından bizlere aktarıldı. Bu sırlar ilm-i ledünün sırlarıdır.

213

Page 214: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Şimdi 21. asır yüzünü iyi okuma ve dosdoğru anlama zamanıdır. Sadece satırlardaki Kur’ân’ı değil sadırlardaki Kur’ân’ı okuyup ilm-i ledünü tahsil etmek gerektiğine inanıyorum. Allah isteyenlere nasip etsin. Âmin.

KUR’ÂN-I KERÎM’DEKİ 28 HARFİN SIRRI

ELİFYedi noktanın alt alta gelmesinden

meydana gelir. Allah’ın ulûhiyetteki adını remzetmektedir. Allah ulûhiyet mertebesinde henüz sıfat ve esma almadığı için Cenab-ı Allah “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmekliğimi murad ettim, bu halkı yani sıfatlarımı halk ettim.” hadîs-i kudsîsiyle, rubûbiyetine (kulluğuna) tecellî etti. Rubûbiyetin iki yüzü vardır:

214

Page 215: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

1- İrşad ve terbiye ediciliği ile ‘Rab’lık yüzü

2- Cemadat, nebatât, hayvanat, insanlar itibariyle ‘kul’luk yüzü

Bezm-i elestteki (Araf Suresi 7-172) Rab sırrıdır. Bir sâlikin mürşid-i kâmilin dizinin dibindeki durumu da bezm-i elesttir. Burada Cenab-ı Hak, Rab esmasıyla mürşid-i kâmilden sâlike “…Ruhumdan üflediğim zaman…” (Hicr Suresi 15-29) âyeti gereği bir ruh üfürür. Rablık yüzü ile irşad ve terbiye başlamıştır.

Bütün varlıkların yaratılmasındaki hikmetler incelendiğinde kulluk yüzü ile bizleri irşad ve terbiye eden âlemlerin Rabbi tarafını görürüz.

BE Bezm-i elest demindeki ‘nefahtu’

sırrının gönül rahmine düşmesidir. Bir mürşid-i kâmil mazharından zikir ruhunun üfürülmesidir. Buna bezm-i elest (elestü

215

Page 216: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

bezmi veya elest meclisi, toplantısı da denir) diyoruz. Talip olan kişinin mürşidin dizinin dibine oturması, mürşidinin ‘nefahtu âyetiyle’ ona tevhidi telkin etmesidir. Mürşidin telkinatı ile sâlikin gönül tarlasına zikir tohumunu ekilmesi, sâlikin nefsanî istek ve arzularını yani dünyayı geride bırakarak Hak ve hakikate dönmesi, mürşid mazharından Rabbinin vehbi ilim vermesi ‘be’ sırrıdır.

TE Gönül rahmine düşen zikir nur

tecellîsiyle gönüldeki gayriyeti, yani süfli nefs ve istekleri temizler. Âyet-i kerimede “zikirle gönüller huzur ve sükûna kavuşur” (Rad Suresi 13-28) buyurulmaktadır. Zikir telkin edildiğinde sâlikin aklı, fikri ve bütün düşünüşleri ‘Allah’ olacağı için gayriyetten uzaklaşacak gönül âlemi de temizlenmeye başlayacaktır. Biz bu temizlenmeye ‘te’ sırrı diyoruz.

SE

216

Page 217: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Süfli nefsin, vücut ülkesinde ruha nasıl hükmettiğini idrak etmektir. Bir insanın vücut ülkesinde nefs hükümdar ise vücudu da, aklı da kendi emrinde çalıştırır. Ruha hiç söz hakkı vermez. Nefs, iblis olan nefs-i emmarenin istekleri doğrultusunda icraat yaparken o kişi bu olaya vakıf olursa o kişi anlar ki nefsin kötü isteklerinden kurtulmadan dünyada da âhirette de kendisine huzur ve mutluluk yoktur. Onun için kendisine verilen her nefeste zikirle meşgul olacaktır. Kendisinden zikredenin Rabbi olduğunu bildiği için de daima Rabbiyle beraber olduğunun idrakı zuhur edecektir.

CİMCemal-i zata şahitlik yaparak onun

letafet tecellîsini idrak etmektir. Şühud hâlidir. Bir kişinin kendi varlığının olmadığını bilmesi, kendi diye bildiği varlığın Hakk’ın varlığı olduğunu görmesi onun şahidliğidir. Bu da “mûtu kable ente mûtu” ile yani ölmeden evvel ihtiyarî bir ölümle ölmekle mümkündür. Maddi vücuda

217

Page 218: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

sahip olan bir kişi lâtif olan Rabbine şahitlik yapamaz, “Rabbimi Rabbimle bildim.” hadîs-i şerifinin bilincine varması gerekir.

HAHayalde vahdet tecellîleriyle hep O’nu

görmektir. Kişi fenafillah olduktan sonra bütün varlıkların siretinin Hak olduğunu bilir, varlıkların suretleri ise görünmeyecek bir hâle gelir. Artık Hakk’ı görenler vahdetin galip gelmesinden dolayı idraklerinde halkı göremezler. Burası Hakk’ın zahir halkın bâtın olduğu yerdir. Yunus Emre Hazretleri bir ilahîsinde bu hâli şöyle dile getiriyor:

“Yusuf'u kaybettim Kenan ilinde Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz”

HIGönlünde bu cemal zevkine  sahip

olanların makamı cennet olur. Zira tevhid cenneti burasıdır. Kişi ister ruh yönüne yüzünü çevirsin isterse sıfatlar yönüne yüzünü çevirsin Hakk’ın cemalinden başka bir şey göremez. “…Nereye dönerseniz

218

Page 219: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Allah'ın yüzü işte oradadır…” (Bakara Suresi 2-115)

DALTaklidi şeriatten, tahkiki şeriate vâsıl

olarak dalaletten kurtulmak. Şeriatin sırrına ermek. Bir kişinin mutmain olmuş bir nefse ulaşması hâlinde bütün sıfatlarından Hak ve hakikati görmesi, Hak ve hakikati duyması, Hak ve hakikati konuşması, Hakk’ın Rahman sıfatıyla Muhammediliğini sergilemesi sırr-ı şeriatin delili olur. Vücud ülkesinde artık komutan nefs değil, ruh olmuştur. Bütün sıfatlar ruhun emrinde hareket ederler.

ZELZikri dâimin tahakkuku ile ruhumun

imam, sıfatlarımın cemaatim olduğunu görerek yeni bir hâl üzere olduğumu idrak ettim. Kişi daimî zikre geçince kendisini daimî huzurda hissedeceği için, vücut ülkesinde ruhunun imam olarak bütün sıfat ve azalarına her nefeste namaz kıldırdığını görür. On sekiz bin âlemdeki tecellîlerin bir

219

Page 220: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yerden sevk ve idare edildiğini zevk ederler. Ulül-elbâb (Kalp sahibi) olan bu kişiler, zatının sıfatından fiilleriyle nasıl açığa çıktığını seyrederler.

RAVahdette ruhumun vücut ülkesindeki

padişahlığını görünce ruh sultanlığımı idrak ettim. Anladım ki bendeki enerji veya hayat dışında beni benle sevk ve idare eden hiçbir güç yok. Cenab-ı Hakk’ın rahman ve rahim rahmetini tecellî ettirenin O olduğunu kalben tasdik ettim.

ZE Cenab-ı Allah’ın bu sıfatına mazhar

olanlara ilim ve irfaniyet rahmeti yağmaya başladı. Ben Cenab-ı Hakk’ın bir sıfatı olduğumu zevk edince, bütün sıfatlarımdan ilim ve irfaniyet rahmeti yağmaya başladı. Kelâm sıfatı açıldı, duyma sıfatım işitme sıfatına dönüştü, basar olan görme sıfatım basirete yani kalbin irfaniyet görmesine dönüştü. Rabbim, Cenab-ı Hakk’ın cemalini

220

Page 221: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

benim mazharımdan seyretme zevkine sahip oldu.

SİNCemal tecellîsi ile kalbim selim oldu.

Kulağımın işittiğini, gözüm gördü ve kalbim tasdik etti. Bu irfan ve kemalâtla, her varlıkta cemali seyrederek kalbim huzur buldu.

ŞINGönlümdeki ‘kab-ı kavseyn’ makamına

şahadet ettim. Vücut ülkesinde kalp komutan, bütün sıfatlar da onun askerleridirler. Komutanın askerlerini mutmain nefs hâline getirmesi o ülkenin huzur ve mutluluğu demektir. Kalp sahibi olarak, kalbimin vücut ülkesindeki komutanlığını görerek şahadet ettim.

SADSıddıkiyet makamına nâil oldum

bihamdillah. O’ndan başkası olmayınca, sıfatların tam bir sadakatla zata küllî teslimi zuhur eder. Kalp komutanı, ‘Hakk’ı duyacaksın!’ dediğinde o kulağın Hakk’ı

221

Page 222: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

işitmemesi, ‘Hakk’ı gör!’ dediğinde o gözün Hakk’ı görmemesi mümkün değildir.

DADDalaletten kurtularak, letafet âleminde

salim oldum. İkilik âleminden tamamen kurtulup siret âlemi olan idrakımdaki letafet âleminde huzur buldum. Vücud ülkesinde aza ve sıfatların birbirleriyle ters düşmemesi huzur ve mutluluk verir. Âlemde de Cenab-ı Hakk’ın yarattığı her varlığı yerinde görmek insanı huzurlu ve mutlu kılar.TI

‘Tuba ağacı’ sırrı vücudum oldu bihamdillah. Cenab-ı Hakk’ın yeryüzündeki halifesi olduğumu idrak ederek hüviyyet ve eniyyetini vücudumda cem edenin Hak olduğunu anladım ve gördüm.

ZIGayriyetten tamamen kurtulup suçsuz

ve mazlum oldum bihamdillah. Hataların ve günahların ikilikte olduğunu anladım. Kendi mülkünde kendisinden başkası olmayınca ‘suçlu’ ve ‘suçsuz’ tabirlerinin geçersizliğini

222

Page 223: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

anladım. Kulluk idrakimle ‘fark’ olan şeriat-ı ahkâmiyeden ayrılmamaya özen gösterdim. Kur’ân-ı Kerîm’deki emir ve yasaklar kendi muradı olduğu için, zuhurunu bu mazhardan devam ettirdiğini anladım.

AYNTa ezelden beridir cemaline âşık

olduğumu, her şeyin ‘ayn’ı olduğunu anladım. Ta a’yân-ı sâbiteden bu yana, “zatının sıfatlarına, sıfatlarından esma alarak fiillerini seyretmesine” bu sıfatından âşık olduğunu anladım. Meğer âşık olan da kendisi, âşık olduğu da mertebelerde tecellî boyutlarında aynalardaki kendi görüntüsü imiş.

GAYINGayriyetin kalmadığını, Hakk’ın sıfat

ve fiilleriyle zahir olduğunu idrak edince, kalbimde Hak zahir oldu. Tecellî eden O, tecellî O, tecellî edilen O olunca kendi kulluk aynamda Hak zahir oldu.

FE223

Page 224: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Nefsimi, kalbimi, ruhumu fethederek mutmain oldum. Nefsin, kalbin ve ruhun fethi kişide yaşam tarzı hâline dönüşünce itminan olmaması mümkün değildir.

KAFKalbimde Hakk’ın tecellîsi zahir oldu

bihamdillah. Kişinin kalbinde Hakk’ın tecellîsi zahir olunca bütün yaşantısındaki muameleler Hak’la olur. Halka hizmet Hakk’a hizmettir.

KEF Gönül aynamda hep O’nun cemalini

gördüm. Bütün varlıklar şahadet âlemindeki aynalarından O’nun cemalini sergilemektedir. Her varlık ene-l Hak nidâsıyla feryad etmektedir.

LÂMHakk’ın lâtif vücudu ile vücutlandım.

Hak lâtif olduğu için ben de fenafillah olarak kesif vücuttan soyunup lâtif vücut ile vücutlanmakla vücudun vücudullah olduğunu anlayıp zevk ettim.

224

Page 225: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

MİMMuhammed elbisesini giyip

Muhammedî oldum. Cenab-ı Hakk’ın Rahman kemalât sıfatlarını kendimde tecellî ettirerek Muhammedî olduğumu anladım elhamdülillah. Mısrî Niyazi Hazretleri bir ilâhîsinde şöyle buyuruyor:

“Hak yüzü insân yüzünden görünür,Zât-ı Rahmân şeklin insân eylemiş.”

NUN Nuru ile kendi nur vücudumda miraç

ettim. Cenab-ı Hakk’ın vücut ülkesinde nurunun, ruhunun, aklın ve kalemin tecellîlerinin birer miraç olduğunu anladım elhamdülillah. VAV

Hakk’ın varlığı ile varlıklanarak, velâyete erdim. Hakk’ın dostu oldum elhamdülillah.

225

Page 226: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

HE Hidayet devletine sahip oldum. Allah’ın

hidayeti meğerse kendi insan-ı asliyemizi bulmakmış. Hidayet ederek bizlere bunu buldurdu elhamdülillah.

LÂM ELİF “Lâ”dan geçerek ‘lâ’ demedim “illâ”

dedim bihamdillah. Bir kişi ikilikte iken gördüğü varlıklara Hak değil diyerek ‘lâ’ der. Birliğe geçen kişiler ise görünen varlıkların yalnız suretini görmezler. Siretin suretten tecellîsini gördükleri için onlar lâ değil ‘illâ’ derler. Yani her görünen Hak’tır.

YE“Yâsîn” hitabına sonunda nâil oldum

bihamdillah. ‘Sin’ sahibi olmak canlı Kur’ân olmak demektir. Âdemiyyetini layıkıyle bulanlar insan-ı kâmil olmaları nedeniyle canlı Kur’ân’dır. Onun için “Yasin Suresi Kur’ân’ın özüdür.” buyurulmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’deki yirmi sekiz harf esrarını meratib-i ilâhiye zevkiyle Ahmet

226

Page 227: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

mazharından söyleyen söyledi. Söyleyen ve söyletenin kim olduğunu anladım bihamdillah.

KUR’ÂN’DAKİ MUKATTAA HARFLERİN SIRLARI

Kur’ân-ı Kerîm’de bazı surelerin genellikle başında bulunan, kesik kesik, ikisi üçü birleşik veya tek başına yazılı harflere huruf-u mukattaa denir. Bu harflerin mânâlarını ancak Peygamber efendimiz (s.a.v.) ve O’nun vârisleri bilir. Bu harfler bir yönüyle de müteşabih âyetlerden sayılmıştır.

BAKARA SURESİ ÂYET 1 “Elif Lâm Mîm.” (2-1)

Elif: Allah’ın zatını remzetmektedir. Mukayyet olan bu Âdem ve âlemde bütün varlıklarda, zatının zerreden kürreye kadar tecellîsinin ispatıdır. Bütün varlıklar O’nunla vardırlar, Allah’ın zatı bu varlıklarla var değildir.

227

Page 228: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Lâm: İki eliften meydana gelen bu harf, biri sıfat, biri de esmayı remzetmesi nedeniyle zatın sıfatlardan tecellîsiyle esma almasından ibarettir. Rububiyet mertebesine tecellîsiyle sıfatlara bürünen Cenab-ı Hak, her bir ismiyle latif sıfatlarıyla görünmeye ve anılmaya başlamıştır.

Mim: Hakikat-i Muhammediye elbisesiyle bütün varlıklarda fâilliğiyle zuhura gelmesidir.

Cenab-ı Hakk’ın, ‘elif’ olan zatının, ‘lâm’ olan sıfat ve esmalarıyla ‘mim’ olan tafsilât-ı Muhammediyeden zuhurunu tam olarak idrak ve zevk eden insan-ı kâmil, şüphe götürmeyen canlı bir kitaptır. Kim bu üç tecellî sırrını kendinde zevk ediyorsa işte o, okunması gereken canlı Kur’ân olan Furkan’dır. Bir hadîs-i şerifte “Kur’ân ve insan ikiz kardeştir.” buyurulmuştur. İster pozitif ilimle satırlarda yazılı Kur’ânı okuyunuz, isterse vehbi ilimle ‘insan’ı okuyunuz aynıdır. Âyette “Ikra kitâbek, kefâ binefsikel yevme aleyke hasîbâ.” “ ‘Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter’ …” (İsra Suresi 17-14) buyurulmuyor mu?

228

Page 229: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ARAF SURESİ ÂYET 1 “Elif Lâm Mîm Sâd.” (7-1)

Elif Lâm Mim: (izah edildi.)Sâd: Zahirde ve bâtında bütün

varlıkların suret-i Muhammediyesinden Hakk’ı görmek, bütün varlıkların O’na sıddıkiyetle teslimiyetini görmektir. İnsana “Allah nerededir?” diye sorsanız vücudunda elini göğsünün üzerine koyarak O’nun göğsünde olduğunu işaret eder. “Sadrımda hep O var.” ifadesi “Kalbimde yalnız Hakk’ın tefekkürü var.” demektir. Çünkü bedene ait yüzüne ‘sadır’, Hakk’a ait yüzüne ‘kalp’ veya ‘fuâd’ denir. Cenab-ı Hakk’ın üç tecellîsi ‘Elif’, ‘Lâm’ ve ‘Mîm’’, senin sadrına, yani kalbine indirilen bir kitaptır. Bir hadîs-i kudsîde “Ben yerlere ve göklere sığmadım, ancak mümin kulumun kalbine sığdım. Müminin kalbi Allah’ın arşıdır,” buyurulmuştur. Müminin kalbine sığma bir tecellî-i ilâhiyedir. Yani kulun, idrakıyla, “zatının sıfatlarından esma alarak fiileriyle o mazharın istidat ve kabiliyeti nisbetinde

229

Page 230: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

zuhura gelişini görmesi” bu kitabı okuması demektir.

YUNUS SURESİ ÂYET 1 “Elif, Lâm, Râ. Bunlar hikmet dolu Kitab'ın âyetleridir.” (10-1)

Râ: Cenab-ı Allah’ın rahmet-i ilâhiyesini remzetmektedir. Malûmunuz Allah’ın iki rahmeti vardır. Bunların birisi umumî olan ‘Rahmaniyet rahmeti’, diğeri de özel olan ‘Rahimiyet rahmeti’dir. Zerreden kürreye kadar bütün yarattıkları yani hakikat-ı Muhammedîyenin sıfatları olan tafsilât-ı Muhammedîye, Allah’ın bu iki rahmetine muhtaçtırlar. Sâbit sıfatlarda zuhur eden tecellîler, hikmet sahibi olan kitabın âyetleridir. İşte bu harf hikmetleriyle dolu olan kitabın âyetlerini zahir ve bâtın yüzüyle okumak lâzımdır.

MERYEM SURESİ ÂYET 1 “Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd.” (19-1)

230

Page 231: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Kâf: Kâfi ismiyle, her varlıktaki kemalât tecellîlerinin zuhurudur. Her sıfatta zatının vechini sergilemesidir.

Hâ: Hadi esmasının karşılığı olan hidayet edici, irşad ve terbiyesini en üstün bir biçimde uygulayandır.

Yâ: Nida’dır.Ayn: Âlim esmasının tecellîsi olan

insan-ı kâmildeki idraktır.Sâd: Sadık olan kişinin sadrında

Hak’tan başkasının olmaması, dâima O’nunla olmasıdır. Bir kişi hâl lisaniyle istidadının gereği niyâzda bulunsa, onun duası kabul olur. Zira bu harflerin sahibi Cenab-ı Hak, hâcetleri, ihtiyaçları giderendir.

TAHA SURESİ ÂYET 1 “Tâ Hâ.” (20-1)

Tâ: Tahir, temiz ve pak olan Cenab-ı Hakk’ın Âdem’de ve âlemde tecellîlerinin en üstün bir biçimde zuhuru demektir.

Hâ: Hidayet edici olan Rabbimin, zatından sıfatına, sıfatından da esma alarak fiilleriyle her mazharın istidat ve kabiliyeti

231

Page 232: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

nisbetinde zuhurunu göstermesidir. İnsan, bu iki harfin sırrına mazhardır.

ŞUARA SURESİ ÂYET 1 “Tâ Sîn Mîm.” (26-1)

Tâ: Tahir pak ve temiz demektir.Sîn: Selam isminin müsemması olarak

selâmete çıkmış insan-ı kâmil anlamında olup “Sen Cenab-ı Hakk’ın pak ve temiz, canlı Kur’ân-ı mübînisin” demektir.

Mîm: Her şeyi ihata eden mevcudî Muhammedîyedir.

NEML SURESİ ÂYET 1 “Tâ-Sîn. Bunlar Kur'an'ın, apaçık bir kitabın âyetleridir.” (27-1)

Tâ: Tahir yani pak ve temiz olan, sin sahibi insan-ı kâmil, sıfatlar âleminde canlı Furkan olarak okunandır. Sen, harfleriyle gizli olan şeyin zahir olan apaçık bir kitabısın. Yani kitab-ı mübînsin.

232

Page 233: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

YASİN SURESİ ÂYET 1 “Yâ Sîn.” (36-1)

Yâ: Nidâ’dır.Sîn: Selâmete çıkmış insan-ı kâmil

demektir. Ey sin sahibi olan insan-ı kâmil, sen hikmetlerle dolu bir Kur’ân’sın demektir.

MÜMİN SURESİ ÂYET 1 “Hâ Mîm.” (40-1)

Hâ: Hakikattir. Mîm: Muhammed’dir. Muhammed yüzünden görünen

hakikatın ta kendisidir. Özde Hak olan, halk mertebesinde Muhammed adını almıştır. Aslında Muhammed’in özü Hak’tır. İşte, canlı Kur’ân olan Muhammed sıfat olarak halk mertebesinde göründüğü için, ona furkan kitabı denilir.

233

Page 234: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ŞURA SURESİ ÂYET 1-2 “Hâ Mîm.” “Ayn Sîn Kâf” (42-1,2)

Hâ: Hak,Mîm: Muhammed, Ayn: Kemalât ehlindeki hakikat idrakı,Sîn: İnsan-ı kâmil,Kâf: Kemalât tecellîsi. Zahir halk,

bâtın Hak olan Muhammed’in zuhuruyla kalbinde selâmete çıkan demektir.

ZUHRUF SURESİ ÂYET 1-2 “Hâ Mîm” “Apaçık Kitab'a andolsun ki…” (43-1,2)

Vücudun evveli olan Hakk’a ve âhiri olan Muhammed’e yemin edilmektedir. Çünkü Allah’ın zatından sıfatlarına, sıfatlarından esma alarak halk mertebesinde Muhammed olarak zuhura gelmesi, Cenab-ı Hakk’ın zatından kulluğuna kadar tecellî boyutlarındaki zuhurudur. Yani kendisinin isbatına yemin etmektedir.

234

Page 235: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

KAF SURESİ ÂYET 1 “Kâf. Şerefli Kur'ân'a andolsun ki…” (50-1)

Bütün kâinatin yekûnunu ihata edici arş-ı ilahîden ibaret olan kalb-i Muhammedîyeyi remzetmektedir.

KALEM SURESİ ÂYET 1 “Nûn. Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki...” (68-1)

Sıfatlardaki Hakk’ın nurunun, insan-ı kâmil olan Cenab-ı Hakk’ın kalemi ile bizlerin kalb sahifelerine satır satır yazılmasıdır. İnsan-ı kâmiller sohbetleriyle bizlerin kalb sahifelerine, Hak ve hakikati yazmaktadırlar.

MÜRŞİD-İ KÂMİL KİMDİR?

Mürşid-i Kâmil, irşâd eden, doğru yolu gösteren, terbiye eden, insanları gafletten kurtaran, “El ulemayı veresetül enbiya”

235

Page 236: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

hadîs-i şerifi gereğince peygamber vârisi olan, “Elif, Lâm, Mim” sırlarını kendinde toplayan canlı bir kitaptır. Allahü Teâlâ ilmi ezeliyette onları seçmiştir.

Onlar her insan gibi bu âleme gelinceye kadar Cenab-ı Hakk’ın altı nüzul mertebelerini tamamlamış, esfel-i sâfilîn dediğimiz dünyadan bir mürşid-i kâmil vasıtasıyla insan-ı asliyelerini bularak uruc etmişlerdir. Onlar, “Summe radednâhu esfele sâfilîn.” “Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.” (Tin Suresi 95-5) âyetinde ‘aşağıların aşağısı’ olarak tarif edilen bu âlemde insan-ı asliyesini bulmak isteyenler için gönderilmiştir.

“Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır.” (Tin Suresi 95-6) âyetinde buyrulduğu gibi bu insanlar nefs âleminden yolculuğa çıkarak bir mürşid-i kâmilin eteğine yapışarak nefs-i emmârelerinin tahakkümünden yani nisbiyet ve şirklerinden kurtularak insan-ı asliyelerini öğrenerek kemalâta erişmişlerdir.

236

Page 237: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Kendi varlıklarını Hakk’ın varlığında ihtiyarî olarak yok edip, Cenab-ı Hakk’ın kemalâtıyla tecellîlerini kendi varlıklarında zuhura getirdikleri için, onların mazharlarından bizzat bizleri Rabbil âlemîn irşad ve terbiye etmektedir. Bizzat Rabbil âlemin diyoruz, çünkü Fetih Suresinin 10. âyetinde şöyle buyurulur : “Sana bîat edenler ancak Allah'a bîat etmiş olurlar. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir…” (48-10)

İlm-i ezeliyette kendisine Mevlâ tarafından lütfedilen irşâd ve terbiye görevini toplumun içine inerek gerçekleştirir. İrşad ve terbiye ile onları nefs âleminden rûh âlemine veya kesâfet âleminden letâfet âlemine vuslat buldururlar. Kendileri daha evvel insan-ı kâmillerinden hangi terbiye metodlarıyla irşad oldularsa aynı metodlarla irşad görevlerini sürdürürler.

Bir âyette “Allah, sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.” (Nahl Suresi16-78) buyrulmuştur.

237

Page 238: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bizler de daha evvel hiçbir şey bilmiyorduk. Manevî anamız olan mürşid-i kâmilimiz bizleri butûnundan irfâniyet ve kemalâtıyla çıkardı. Bu iraniyet ve kemalâtla kulaklarımız Hak ve hakîkati duymaya, gözlerimiz Hak ve hakîkati görmeye başladı. Kalblerimiz tefekkür ederek cehâlet zincirlerini kıran bir kalb hâline dönüştü. Bizlerin istidadında bu kemalât olmamış olsaydı, bizler ne mürşid-i kâmil mazharından bu tevhîd yoluna çağrılır ne de nefs âleminden rûh âlemine vuslat bulabilirdik. Bunun için ne kadar şükretsek azdır.

Peki, biz mürşid-i kâmili nasıl tanıyacağız? Mürşid-i kâmillerin üç belirtisi vardır:

1- Onların yüzüne baktığınız zaman Allah’ı hatırlarsınız. Çünkü onlar Allah’ı hatırlatıcıdırlar.

2- Hâllerinde ve sohbetlerinde çekicilik vardır. Kişileri sanki bir mıknatıs gibi çekerler.

238

Page 239: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

3- Onların yanında iken her türlü sıkıntı ve üzüntülerinizin yok olduğunu görürsünüz.

Sohbetlerini dinleyenler sohbetlerinden hoşlanırlar, sıkılmazlar, sohbetin hiç bitmemesini arzularlar. Soru sorulduğunda tatmin edici cevaplar verirler. Alçakgönüllüdürler. Cebrail (a.s)’in, Hz. İsâ (a.s.)’yı Meryem validemize müjdelemeye geldiği zamanki tavrı nasılsa aynı tavırla sâliklere yaklaşmayı düstur edinmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm ahkâmı ve sünnet-i seniyyeden kat’iyen ayrılmazlar. Zahirde de ve bâtında da, ellerini, dillerini, evlerini, gönüllerini, imkânları nisbetinde açan cömert kişilerdir.

Onlar sâlikleri kendilerine bağlamazlar, râbıta yaptırmazlar. Hakk’a bağlar, Allah’a râbıta yaptırırlar. Kendilerindeki Rabbil âlemînin zikrini, fikrini, müşâhede ve yaşamını öğretirler. Böylece dünyada âhiretin mutluluğunu ve cennetini yaşarlar. “İnsan Benim sırrım, Ben de onun sırrıyım” hadîs-i kudsîsi onları tarif eder. Cenab-ı Allah mürşid-i kâmil resmiyle tecellî etmektedir. Herkese bunların siretini görmek

239

Page 240: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

nasîb olmadığı için bazıları onun resmini görür, maalesef siretini göremez. Mürşid-i kâmil resminden Hakk’ı ancak Allah’ın nasîb ettikleri görebilir

NAMAZ RİSALESİ

İlk defa sabah namazını Âdem (a.s.) kılmıştır. Âdem (a.s.) cennetten dünyaya çıkarılınca dünyayı karanlık buldu. Sabah olup ortalık aydınlığa kavuşunca şükranî olarak iki rekât namaz kıldı. Bu kıldığı namazın bir rekâtı karanlıktan kurtulduğu içindi. Bir rekâtı da aydınlığa kavuştuğu içindi. Bugün biz de nefsimiz dünya isteklerinden ve cehâlet karanlığından kurtulduğu için bir rekât, fiillerin fâilinin Allah olduğunu idrak etmek suretiyle

240

Page 241: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

gönlümüzün aydınlığına kavuşmasından dolayı bir rekât olmak üzere toplam iki rekât namaz kılarız.

İnsan nefsinin tahakkümündeyken adeta gece karanlığında yaşar. Cehalet içindedir. Dünyaya geliş sebebini, sonunun ne olacağını, nereye gideceği bilmez. Dünyaya yemek, içmek, nefsani istekleri için geldiğini zanneder. Ne kendisinden ne de Rabbinden haberi yoktur. Hak mürşidine tâbi olunca, onun hidayetiyle kendisine nisbet ettiği fiil karanlığından kurtulmuş olur. Fiil şirkinden kurtulduğu için bir rekât, fiil aydınlığı olan fiillerin fâilinin Allah olduğunun idrâkına varınca da ikinci rekâtı kılmış olur. Burada bir kişinin aydınlığa çıkması fiil şirkinden kurtulması demektir. Hasan Fehmi Hazretleri şöyle buyuruyor:

Sabah namazına hazır olanlarOnlardır efâli Hakk’a verenlerFâil Hak’tır diye huzur ederlerYalvar kul Allah’a seher vaktinde

241

Page 242: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Yalvar kul Allah’a bahar vaktinde

Bir insan sabah namazını kılabilmek için hazırlık yapmalıdır. Evvelâ uykudan uyanmalıdır. Zira uyuyan kişinin uykuda iken yaptığı ibadet geçerli değildir. Bu uyanma yalnız bedenin uyanması değildir. Aynı zamanda gönlünün de gaflet uykusundan uyanması lâzımdır. Çünkü bir kişi daha evvel cehâlet devri geçirmekte idi. Bu cehâlet ona göre gece karanlığı gibidir. Cenab-ı Allah, “Ben kulumun suret ve ameline bakmam, kalp ve niyetine bakarım.” buyuruyor. Peki, bir kişinin kalbi nasıl uyanır? Bizlere evvelâ mürşidimiz tarafından her nefes daimî zikir telkin edildi. Sâlik, mürşid-i kâmilden aldığı daimî zikirle her nefes Hak’la beraber olma idrâkına sâhib olduğunda gaflet uykusundan uyanmış olacaktır. Fiillerin fâilliğini de Allah’a nisbet ederek, efâl-i ilahîye aydınlığına sahip olarak sabah namazını huzur ile kılmış olur. Fiillerin fâili Allah mıdır? Evet. Çünkü âyette "Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri

242

Page 243: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

de yaratmıştır." (Saffat Suresi 37-96) buyrulmaktadır.

İşte bizler de Âdem (a.s.) gibi bu gün cehâlet ve şirk karanlığından kurtulduğumuz için bir rekât, efâl-i ilâhiye aydınlığına çıktığımız için ikinci rekâtı kılarak sabah namazımızı kılmış oluruz.

Sabah namazının evvelinde iki rekât sünnet kılarız. Bu Peygamber efendimizin bizlere sabah namazını sohbetleriyle açıklamasından ibarettir. Onun için sabah namazının ilk iki rekâtı sünnet olmuş oluyor. Sünnet de iki, farz da iki rekâttır. Sünnette de farzda da Fatiha ve zammı sureler okunur. Dikkat edilirse sabah namazının sünneti ile sabah namazının farzı arasında hiçbir fark yoktur. Fark niyettedir. Sünnete sünnet, farza da farz diye ‘niyet’ edilir.

Sabah namazının sünneti olan bu sohbetlerle sabah namazının farzının idraki olmadan farz kılınmamalıdır denilmiştir. Bir kişi Hak mürşidinden bu ilmi tahsil etmeden nasıl aydınlığa çıkabilir? Günümüzde de Hak mürşidleri, sabah namazının iki rekât

243

Page 244: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

oluşunu, tadil-i erkâniyle içindeki bütün farz, vâcib ve sünnetlerin nasıl yapılacağını bizlere öğretmektedir. Namazdaki kıyamın, rükûnun ve secdenin farz oluşunun mânâlarını ve sabah namazının bütün namazlara şahid olmasının hikmetlerini anlatmaktadırlar.

Öğle namazını ilk defa İbrahim (a.s.) kılmıştır. O’nun dört türlü ibtilası mevcuttu. Bunlardan kurtulunca şükranî olarak dört rekât öğle namazı kıldı. Bu belâlar ne idi? Bir insanda sübutî sıfatlardan yedisi vardır. Bunların üçü bâtın, dördü zahirdir. Zahir olanlar işitme, görme, konuşma ve kuvvetimizdir.

Bizler bu güne kadar hep kendimizin duyduğunu, kendimizin gördüğünü, kendimizin konuştuğunu ve kuvvetin kendimize ait olduğunu zannederdik. Meğer bizden duyan, gören, konuşan ve kuvvet sahibi olan Hak’mış. “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm” demekle bunların bizim değil Hakk’ın olduğunu anlamış olduk. Bunları kendimize nisbet ettiğimizde

244

Page 245: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

bunlar bizim için belâ olmuştu. Çünkü bütün günahları bunlarla işleriz. İbrahim (a.s.) de dört rekât öğle namazını bu belâlardan öğle vaktinde kurtulduğu için şükrânî olarak kılmıştır. Bizler de bu dört belâdan kurtulduğumuz vakit öğle namazını kılmaya hak kazanmış oluruz. Hasan Fehmi Hazretleri öğle namazı için bakın ne diyor:

Öğle namazını kılan mü’minlerHer sıfatı Hakk’a nisbet ederlerHer nazar mevsufu şühud ederlerYalvar kul Allah’a seher vaktindeYalvar kul Allah’a bahar vaktinde.

Demek ki öğle namazını kılabilmek için mümin olmak gereklidir. Mümin kimdir? Enfal Suresinin 2. âyeti müminin tanımını şöyle yapıyor: “Müminler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O'nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal Suresi 8-2) Âyetten müminlerin Allah’ın zikriyle meşgul olup fiil ve sıfatların Hakk’a ait olduğuna inanan kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar her sıfatın

245

Page 246: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

mevsufunun yani bu sıfatları sıfatlananın Cenab-ı Hak olduğunu idrak ederek öğle namazını eda etmiş olurlar. Böyle bir bilgiye sahip olmadan ‘uzun yıllar kıldım’ demek zandan öteye geçemez.

Öğle namazından önce dört rekât sünnet, farzdan sonra da iki rekât sünnet kılmaktayız. Bunların mânâsı nedir? Sabah namazının sünnetinin izahında belirttiğim gibi “Öğle namazı hangi idrakle, nasıl ve kaç rekât kılınmalıdır? İbrahim (a.s.) bu belâlardan nasıl kurtuldu? Bizler de bu belâlardan nasıl kurtulabiliriz?” gibi soruların cevabını bulduğumuz mürşidimizin sohbetleri, telkinleri ve izahları sünnet olmaktadır. Allah’ın tecellîlerine farz, Peygamber efendimizin tarif ve icraatına sünnet demekteyiz. İşte öğle namazından evvel dört rekât sünnetin kılınmasının sebebinin, farzın kılınabilmesi için Resûlullah Efendimiz tarafından izahı olduğu anlaşılmaktadır.

Bütün namazların aslı iki rekâttır. Birinci rekâtı kulun Hakk’a vuslatı, ikinci rekâtı da Hakk’ın kulundan tecellîsinin idraki

246

Page 247: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ve seyridir. Yani “fenâ” ve “bekâ” zevklerinden ibarettir.

Dikkat edilirse sünnetlerin dört rekâtında da zammı sureler okunmakta, farzların ilk iki rekâtında okunup son iki rekâtında okunmamaktadır. Çünkü okunan zammı sureler fiillerin tecellîsini remzetmektedir. Sünnette yalnız kulluk idrak ve zevki olduğu için okunmaktadır. Farzda ise yarısı kulun idrak ve zevki olduğu için okunur, ikinci yarısı Hakk’ın kulundaki tecellisi olduğu için okunmaz.

Öğle namazının sonundaki iki rekât sünnet de Cenab-ı Hakk’ın zahir ve bâtındaki tecellîlerinin şühud ve zevkine erdiğimiz için Rabbimize bir teşekkürdür.

İkindi namazını ise ilk defa Yunus (a.s.) kılmıştır. Yunus (a.s.), balığın karnında kırk gün kaldı. Bir ikindi vakti idi. Yunus (a.s.) günahlarını idrak ederek “Beni zalimlerden eyleme.” diye dua etti. Cenab-ı Hak da onun günahlarını affederek balığın karnında onu sahile çıkardı. Bu anlatılan hâl, bir kişinin yunus balığı olan mürşid-i kâmilinin

247

Page 248: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

tahsilinde kendi varlığının olmadığını, varlık sahibinin Hak olduğunu anladığı zaman tövbe ederek ‘Beni bundan sonra zalimlerden eyleme’ diye dua etmesidir.

Yunus (a.s.) kendi diye bildiği vücûd varlığının kendisinin olmadığını, bu varlığın Cenab-ı Hakk’a ait olduğunu anlayınca şükranî olarak dört rekât ikindi namazını kıldı. Yani Yunus (a.s.) “Bu vücud varlığımı bu güne kadar kendime nisbet ederek Senin varlığının yanında ‘ben de varlık sahibiyim’ diyerek şirk işliyordum. Şimdi anladım ki varlık benim değil, Seninmiş. Beni bu idraka vâkıf kılarak vücud şirkinden kurtardın. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır.” diyerek şükrânî olarak ikindi namazını kılmıştır. Hasan Fehmi Hazretleri bakın ikindi namazı için ne buyuruyor:

İkindi namazını cemaatle kılVücud Vücûdullah gayri yoktur bilCümle âlem fâni Hak bakîdir bilYalvar kul Allah’a seher vaktindeYalvar kul Allah’a bahar vaktinde

248

Page 249: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bir kişinin bütün namazlarını cemaatle camide kılması mümkün değildir. İnsan cemî-i esmâdır, âlem-i kübrâdır. Âlemde ne varsa Âdem’de o mevcuttur. Onun için camiyi kendimizde bulursak her zaman cemaatle namaz kılmış oluruz. Cenab-ı Hakk’ın vücudu nedir? Bizim diye bildiğimiz Allah’ın efâli, sıfatı ve bunları toplayan vücuda Hakk’ın vücudu diyoruz. İşte bütün âlemde görünen ve görünmeyen zahir ve bâtın bu âleme Vahdet-i Vücud diyoruz. Peki, bizim vücut ülkemizde cami nerededir? Gönlümüzü cami, ruhumuzu imam, aza ve sıfatlarımızı da cemaat yapar, kıblemizi de Allah’ın vâcib-ül-vücûdu olan bizdeki vücud yüzünü kıble yapabilirsek ikindi namazını cemaatle kılmış oluruz. Böylece “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü işte oradadır…” (Bakara Suresi 2-115) âyeti tecellî etmiş olur.

Bizler de efâlimizin, sıfâtımızın ve vücudumuzun olmadığını, bunların hepsinin Cenab-ı Hakk’ın olduğunu idrak ve zevk ettiğimizde ikindi namazını edâ etmiş oluruz.

249

Page 250: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

İkindi namazının farzından evvel dört rekât gayri müekked olarak kılınan sünnet, güneşin doğarkenki hâline benzer. Evvelâ tan yerinde bir kızarıklık olur, ondan sonra güneş doğar. Kişinin varlığının olmadığını idrak etmesi müekked sünnet değil gayri müekked sünnet hâlidir. Resulullah efendimiz de bu sünneti çok zaman yapmamış, zaman zaman yapmıştır. Öğle namazının sünnetinde kâmilimizin bizlere dört rekât farzın nasıl her yönüyle kılınacağını izah etmesi müekkedse, ikindi namazının dört rekâtlık farzının kılınmasının izahı olan sünnetine de gayri müekked sünnet diyoruz.

Dikkat edilirse cemaatle kılınan öğle ve ikindi namazlarının farzları sessiz ifâ edilir. Çünkü bir kişi kendine nisbet ettiği efâlini, sıfatını ve vücudunu Hakk’a verdiğinde onun sesi çıkmaz. Onun için bu iki vakit namazı sessiz kılınır. Akşam, yatsı ve sabah namazları ise sesli kılınır. Sabah namazında kelâm ve kudret sıfatlarını kişi henüz kendisine nisbet eder. Bu nedenle sesli okur. Meratib-i ilâhiyeyi tamamlayanlar çok iyi

250

Page 251: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

bilirler ki Cenab-ı Hakk’ın fiilleriyle açığa çıkması idrakinin bütün namazlara şahid olduğunun zevk edilmesidir.

Akşam namazını ilk defa İsa (a.s.) kılmıştır. Yahudiler, “Allah, kutsal ruh ve İsa” üçlemesiyle İsa’yı Allah’ın oğlu olarak görüyorlar ve Allah’a çocuk isnat ediyorlardı. Bu da şirk olduğu için, İsa (a.s.)’yı Cenab-ı Allah semaya ref’ etti. İşte İsa (a.s.) bunlardan bir akşam vaktinde kurtulduğu için üç rekât şükranî olarak akşam namazını kıldı.

Akşam namazını, ruhumuzu imam, aza ve sıfatlarımızı cemaat yaparak gönül mescidinde Cenab-ı Hakk’ın ulûhiyet tecellîsine dönerek kılmamız lâzımdır. Peki, ruhumuzu nasıl imam yaparız? Vücud ülkesinde ruhumuz, bütün sıfat ve azalarımızdan kendisini şerh etmektedir. Duymamız, görmemiz, konuşmamız hep ruhun kalp komutanına verdiği emirle hareket etmektedir. Hakk’ı duymak, Hakk’ı görmek, Hakk’ı konuşmak için bu sıfat ve azalarımız yaratılmıştır. Bir kişi Hakk’ı duymuyor, Hakk’ı görmüyor ve Hakk’ı

251

Page 252: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

konuşmuyorsa Cenab-ı Hak o kişiye “Ey insan! Sana Ben duymak, görmek ve konuşmak için azalar verdim. Neden bunları yerinde kullanmadın?” diye soracaktır. Bir kişi Hakk’ı duymuyorsa gıybetten, Hakk’ı görmüyorsa harama bakmaktan, Hakk’ı konuşmuyorsa yalan söylemekten kurtulamaz. O kişi bu sıfat ve azalarını yerinde kullandıysa Hakk’ı duyan, Hakk’ı gören ve Hakk’ı konuşan bir kişi olacağından zulmet perdeleri açılır. Her nereye bakarsa vech-i Rahman’ı görecek, her neyi duyarsa duyduklarının Hakk’ın sesi olduğunu idrak edecektir. Sıfatlarının görevlerini yapmasından duyduğu zevkle akşam namazını kılmış olacaktır.

Bizler de Cenab-ı Hakk’ın zatının sıfatlarından fiilleriyle zuhurunu zevk ederek üç rekât akşam namazı kılarız. Hakk’ın vahdaniyet tecellîsinin tekliğiyle, akşam namazında Hak zahir olduğu için, duyan da, gören de, söyleyen de, işleyen de, konuşan da hep Hak olur. Dolayısıyla insan burada yalan söylemekten, gıybet dinlemekten,

252

Page 253: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

harama bakmaktan vb. kurtulmuş olur. Bunları bilmek, görmek demektir.

Akşam namazını imamla kılanOnlardır Allah’ı hem zahir görenHak söyler ene-l Hak kulun dilindenYalvar kul Allah’a seher vaktindeYalvar kul Allah’a bahar vaktinde

Akşam namazını imamla kılabilmemiz için gönül mescidinde ruhumuzu imam, sıfat ve azalarımızı cemaat, kıblemizi ‘semme vechullah’ yapmamız lâzımdır. Böyle yapanlar Hak zahir olduğu için Allah’ı apaçık zahir olarak görürler. Kulun kendi varlığı olmadığı, varlık sahibi Cenab-ı Hak olduğu için kulundan duyan, gören, konuşan hep Hak’tır. Bizler de bu zevkle akşam namazını üç rekât olarak kılarız. Farzdan sonra iki rekât sünnet de yine Cenab-ı Hakk’ın zahir ve bâtın, vahdet ve kesret tecellîlerine vâkıf kıldığı için O’na teşekkür etmek demektir.

253

Page 254: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Yatsı namazını da ilk defa Musa (a.s.) kılmıştır. Musa (a.s.) Firavunun zulmünden kurtulduğu için dört rekât yatsı namazını şükrânî olarak kıldı. Bizler de bu gün Musa (a.s.) gibi nefs firavunundan kurtulup mutmain nefs hâline kavuştuğumuz için dört rekât yatsı namazını kılarız.

Bir insan yatsı namazını kılabiliyorsa huzurlu olur. Zira hadîs-i kudsîde “Kulum bana nevâfillerle yaklaştığı zaman Ben o kulumu severim. Sevdiğim kulumun duymasına kulak, görmesine göz, konuşmasına dil, tutmasına el, yürümesine ayak olurum. Hatta tüm aza ve cevahiri Ben olurum.” buyrulmuştur. Bir kişi bu idrak ve zevke erdiğinde huzur bulur. Bizlerin de ‘Nil nehri’ olan ilim ve irfâniyetle nefs firavunundan kurtulup nefs-i mutmainne olarak huzur bulmamız yatsı namazını kılmamız olacaktır. Bizlerdeki bütün icraat Hakk’ın olursa, O’nun tecellîlerini seyretmek elbette kişiye huzur ve mutluluk verir. İşte, yatsı namazının hakikati budur. “Bizler bu kadar yatsı namazı kılıyoruz ama neden huzur bulamıyoruz?” derseniz “Bu idrâklara

254

Page 255: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

sâhib olmadığınız için suret namazı kılıyorsunuz da ondandır.” derim. Suret namazıyla insan huzur bulamaz. Hasan Fehmi Hazretleri yatsı namazı için bakın ne diyor: Yatsı namazında eyle sen huzur Muhammed yüzünden Hak zahir olur Hak bâtın ile halk zahir olur Yalvar kul Allah’a seher vaktinde Yalvar kul Allah’a bahar vaktinde

Şu hâlde namazlarımızda ve yaşantımızda huzur bulmak istiyorsak Muhammed olan mutmain kemalât sıfatlarımızdan Hakk’ı seyretmemiz gerekiyor. Siret olan Cenab-ı Hakk’ı suret olan bu kemalât sıfatlarından her an tecellîlerini seyretmek, O’nunla beraber olmak, namazın hakikati değil midir?

Yatsı namazının evvelinde dört, farzdan sonra da iki rekât sünnet kılmaktayız. İlk dört rekât sünnet yine ikindi namazının ilk sünneti gibi gayri müekked sünnettir.

255

Page 256: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Buradaki gayri müekked sünnet güneşin batarkenki hâline benzer. Güneş battıktan sonra bile hâlâ bir kızarıklık vardır. Bu kızarıklık da tamamen kaybolunca her yer karanlığa bürünür. Artık vakit gecedir. Gece, Cenab-ı Hakk’ın vahdet tecellîsinin zuhurunu remzeder. Böylece yatsı namazının ilk dört sünnetinin gayri müekked sünnet olduğu anlaşılmış oluyor. Çoğu zaman kılınmaz, zaman zaman da kılınır. Her iki durum da Peygamber efendimizin sünnetidir.

Son iki rekât sünnet de akşam namazının sünneti gibi müekked sünnetten olup Cenab-ı Hakk’ın vahdet ve kesret tecellîsinin zevkinin kişiye ihsan edilmesinin teşekküründen ibarettir. Zaten farzlardan sonra kılınan sünnetler bu lütuflara nâil olduğumuz için hamd etmek, teşekkür etmek içindir.

Salât-ı Vitr yani vitir namazına gelince yine Hasan Fehmi hazretlerine kulak verelim. Şöyle buyuruyor:

Selati vitiri kılan muhakkak256

Page 257: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Evvel, Ahir, Zahir, Bâtın olur HakKalmaz şirkin abit mabut olur HakYalvar kul Allah’a seher vaktindeYalvar kul Allah’a bahar vaktinde

Vitir namazını ilk defa Peygamber efendimiz kılmıştır. Peygamberimiz miraca çıkacağı zaman Ebubekir’e “Rabbim beni miraca davet ediyor. Rabbimle konuşacağım.” dediğinde Ebubekir “Ya Resulullah, Rabbinin huzurunda benim için de bir rekât namaz kılar mısın?” dedi. Peygamber Efendimiz de Rabbinin huzurunda bir rekât Allah için farz, bir rekât kendisi için sünnet, bir rekât da Ebubekir için olmak üzere üç rekât namaz kıldı. Buna vitir namazı dendi. Bu namaz da vâcib oldu. İşte bizler de bir rekâtı Allah’ın emri olduğu için farz, bir rekâtı Peygamber efendimizin sünneti olduğu için sünnet, bir rekâtı da kulluğumuzun idrakı olarak üç rekât vitir namazını kılarız. Vitir üçün tekliği demektir. Tecellî eden Hak, tecellî Hak, tecellî olunan Hak olunca ihlâs sahibi olunmuş olur. İhlâs,

257

Page 258: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

katkısız, saf, temiz, O’ndan başkası yok demektir. Artık burada hafî şirk dediğimiz gizli şirk de kalkmıştır. Aslında namazın özü de budur. Allah’ın zatının, Muhammed olan Rahman kemalât sıfatlarından, Âdem olarak zuhurundan ibaret olduğu anlaşılmış olur. Âdem ve âlemde bu tecellîleri seyretmek kemalâttır. Buraya kadar kâmiller 33 defa ruhanî miraç yapmış olurlar. Bu da, Cenab-ı Hakk’ın üç tecellîsinin, zatının sıfatlarından Âdem fiiliyle zuhurunun zevkinden ibarettir.

Teheccüd namazı farz değil sanaYetim malıdır yakar baştanbaşaTeberrüken kılar Fehmi yok hâşâYalvar kul Allah’a seher vaktindeYalvar kul Allah’a bahar vaktinde

Hasan Fehmi hazretlerinin ilahîsinden teheccüd namazının sadece Peygamber efendimize ait bir ibadet olduğunu anlıyoruz. Bir âyette şöyle buyuruluyor:“Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki,

258

Page 259: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Rabbin seni Makam-ı Mahmud'a ulaştırsın.” (İsra Suresi 17-79) Görüldüğü gibi bu emir yalnız Peygamber efendimizedir. “Makam-ı Mahmud” un yalnız Peygamber efendimize ait olduğunu bütün enbiya evliya bilir ve oraya teberrüken girerler. İşte bu nedenle Fehmi hazretleri “Teberrüken kılar Fehmi yok hâşâ” diyor. Yani Hasan Fehmi hazretleri ‘Hasan Fehmi’ ismiyle “ben dahi bu namazı kılamam” diyor.

Mahmud makamında peygamberler ve veliler teheccüd namazını kılmak isterlerse kendi esmalarını dışarıda bırakmak zorundadırlar. Ancak Muhammed esması ile o makama girer ve tebrik ederek tekrar dışarıya çıkarlar. Çıktıktan sonra yine kendi esmalarını giyerler. Hiçbir peygamber ve evliya kendi esması ile oraya giremez. Onun için bütün peygamberler âhir zaman nebisi Hazreti Muhammed (s.a.v)’e “Bizleri de ümmet eyle” diye dua etmişlerdir. Makam-ı Mahmud’un şefaati yalnız Hazreti Muhammed’e aittir. İnsanların bu namazı kılmaları, bu makamı kendi gönül âlemlerinde de istemeleri demektir.

259

Page 260: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Muhammed olabilenler Muhammed olarak bu namazı mutlaka kılmalıdır.

Bir âyet-i kerîmede “Siz yetim malına yaklaşmayınız.” buyrulmaktadır. Yetim kelimesinin mânâsı nedir? Babası ölmüş çocuğa yetim denir. Peygamber efendimiz doğmadan yetim kalmıştır. Ama sözünü ettiğimiz bu ‘yetimlik’ bu mânâsı ile değildir. Arap dilinde “yet’m” “tek başına, eşsiz” mânâsındadır. Peygamberimiz bu itibarla manen yetimdir. Çünkü Peygamber efendimizin ruhanîyeti bir anne, babadan gelmedi. O’nun ruhanîyeti “kün” yani “ol” emri ile oldu. İşte bu yönüyle teheccüd namazı sadece Peygamber efendimize mahsustur.

Günümüzde taklidî olarak mânâsını bilmeden bu namazı kılanlar sevap için kılıyorlar. Teheccüd namazı idraki olmadan sevap için gecenin bir saatinde nafile olarak kılınan bu taklidî namaz şeriat-ı evvel mertebesinde elbette çok faydalar sağlamaktadır. Hakikati idrak edemeyenler tarafından bu ifadelerimiz kerih görülebilir. Her ibadet, yerinde ve mertebesinde

260

Page 261: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

doğrudur. Bir âyette “Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı'ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.” (İsra Suresi 17- 78) buyrulmaktadır. İşte âyette sözü edilen namazların idrakinden sonra teheccüd namazının neden yalnız Resûlullah efendimize emredildiği anlaşılabilir.

Tevhidde beş mertebede namaz kılınır. 1. Hafî mertebesinde cehâletten,

nisbiyetten, şirk ve günahlardan soyunma namazı

2. Ruh mertebesinde şühud namazı 3. İtminan olmuş nefs mertebesindeki

fiilullah namazı4. Kalp mertebesinde huzur namazı 5. Sır mertebesinde münacaat namazı

1- Bir kişi tevhide girmesiyle, fenâ mertebelerinde nefs tezkiyesi sonunda

261

Page 262: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

cehâletinden, nisbîyetinden, şirkinden soyunarak kendi varlığını Hakk’ın varlığında ihtiyarî olarak yok etmesi hafî yani gizli olan soyunma namazıdır. “Men arefe nefsehu fakat arefe rabbehu” bu yer içindir.

2- Nisbiyetlerden kurtularak ruhullah mertebesine gelen bir kişi ruhunu imam, bütün sıfat ve azalarını cemaat yaparak gönül mescidinde kalp komutanı tarafından akıl nimetiyle gördüğü Cenab-ı Hakk’a şühud namazı kılmış olacaktır. Zira şühud görmek, şahit olmak demektir. Kendi vücudunda O’ndan başkası yok ki başkasını görsün. Ruhunun kalp komutanına nasıl tecellî ettiğini, kalp komutanın emrindeki sıfat ve azalara ruhun emrini nasıl ilettiğini, sıfat ve azaların da fiilleriyle nasıl zuhura geldiğini seyretmesidir. İşte kendisinin tecellîlerini seyretmesine şühud namazı diyoruz.

3- Ruhun, Muhammed elbisesi vücudunu giymesiyle, mutmain olmuş nefs tecellîlerinin zahir ve bâtın şeriat farkıyla zuhuru ve müşahedesi o kişinin fiilullah namazını kıldığını gösterir. Çünkü bütün mazharların istidad ve kabiliyetlerinin

262

Page 263: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

fiillerle açığa çıkması, onun fiillerini seyretmesidir. Mutmain olmuş Muhammed sıfatlarından elbette Hak ve hakikati duyma, görme ve kelâm gibi filler zuhur edeceği için buna da fiillerin küllî tesliminin namazı denilmektedir.

4- Bir kişi Cenab-ı Hakk’ın celâl ve cemâl tecellîlerini gönül evinde cem edebildiyse, Allah’ın kahrı ve lütfunu birlemesi nedeniyle ihlâsa ermiş demektir. Zira tecellî eden, tecellî ve tecellî olunan hep Hak’tır. Tafsilâtta her ne kadar çeşitli esmâ ve sıfatlarla zatını ilân etmişse de özdeki birliği ve mazharlardaki tecellîleri kişiyi yanıltmaz. Siretteki birlik idraki kesret ve tafsilâttaki adalet ve şeriat zevkini meydana getirir. Gayriyetin zahir ve bâtını yok olduğu için huzur namazını kılmıştır. Artık O’nda O olmuştur. Her türlü değişik tecellîler onu aldatmaz. Hep huzurdadır. Buna kalp namazı da denir.

5- Salât-ı vitir namazının üçüncü rekâtında rükûya eğilmeden tekrar tekbir getirerek Kunut dualarını okumakla son mertebenin kulluk mertebesi olduğunu

263

Page 264: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

anlıyorduk. Aynen onun gibi meratib-i ilâhiyenin sonundaki sır da kulluğun idrakidir ve bu idrak ile Cenab-ı Hakk’a kılınan namaz münacaat namazıdır.

Bütün tecellîler Hakk’ın zatındandır. Tecellî mazharları ise Hakk’ın muhtaç olduğu sıfatlarıdır. Bu sıfatlara biz kul diyoruz. Daima kulun muhtaçlığı böylece anlaşılmış oluyor. Onun için kul olanlar bu idrakle Cenab-ı Hakk’a münacaatla “Daima bu sıfatlarından her an ayrı şe’ndeki tecellîlerini ihsan et. Bu bizim mazharlarımızdan seyreyle” diye dua etmektedirler. Cenab-ı Allah bütün kardeşlerime bu idrak ve şuurla namaz kılmayı, daima O’nda O olmayı ve O’nunla daima konuşmayı nasip etsin. Âmin.

NAMAZ ZÂHİR VE BÂTIN OLURSA NAMAZDIR

Namaz, Cenab-ı Hakk’ın kendi vücut ülkemiz de tecellîlerinin hem zahir, hem

264

Page 265: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

bâtın irfaniyet ve kemalâtla seyrini yapmak ve konuşmaktır.

Bir âyet-i kerimede “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin” (Ahzab Suresi 33-56) buyurulmaktadır. Bu âyet-i kerimeyi Muhiddin-i Arabî hazretleri namaza almış ve “Allah ve melekleri Muhammed’e namaz kılıyorlar, siz de Muhammed’e namaz kılınız.” buyurmuşlardır. Yani Allah, bizlerdeki ruh dediğimiz enerji veya hayatın insan vücudundaki kuvvelerimizle bizim gibi Muhammedî olanlarda kemalâtı olan Rahmaniyeti ile tecellî ediyor. Bu, ey iman edenler, sizler de bu enerji ile kendi Muhammedîliğinizi bularak O’nu açığa çıkarıp kendinizde üç hâliyle seyrediniz demektir. Malûmunuz, namazın zahirinde de bâtınında da üç hâl vardır. Zahiri kıyam, rükû, secdedir. Bâtını ise, efâl, sıfat, zattır. Namazın dışında hiçbir durumda bu üç hâlin bir anda tecellîsini görmek ve zevk etmek mümkün değildir. Çünkü bütün varlıklar ya kıyam hâlinde, ya rükû hâlinde ya da secde

265

Page 266: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

hâlinde bulunmaktadır. Bir kişi yalnız iman ederek zahir bu üç hâli zuhura getirmiş olsa, idraksız olduğu için taklit ibadet ecrini almış olur. Yalnız ilimle bu üç hâli bütün teferruatıyla bilse, ilmi ile âmil olmadığı için ilim hamalı olmaktan öteye geçemez. Fakat hem zahir amelini hem de bâtın olan irfaniyet ve kemalâtıyla bunu uygulamış olsa, Cenab-ı Hakk’ın muradı olan tecellîsini zuhura getirmiş olurlar. Kuşlar tek kanatla uçamazlar. İnsan ruh ve bedenden ibarettir. Yalnız ne beden ne de ruh tek başına bir iş yapabilir. Ruhun kendini isbat edebilmesi için bedene ihtiyacı vardır, bedenin de ayakta durabilmesi için ruha ihtiyacı vardır. Cenab-ı Hakk’ın bütün tecellîlerinde bunu görmek mümkündür. Yer ve gökler, gece ve gündüz, celâl ve cemâl, vahdet ve kesret, fenâ ve beka, gibi birçok misâl verilebilir. Çünkü Allah zatı ile bilinmez ve tefekkür edilemez. Sıfatları ile zuhura geldiği için, rahman sıfatıyla kendini ilan etmiş ve seyretmiştir. Bizler de namazdan, zahiriyle ve bâtınıyla faydalanabiliriz. Sadece namazda değil herhangi bir işi yaparken bile zahiri ve bâtını bilerek yaparsak fayda sağlayabiliriz. Sadece

266

Page 267: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

zahirle veya sadece bâtınla bir yere varmak mümkün değildir. Bilhassa namazı zahir ve bâtın kılmayanların tevhidden faydalanmaları söz konusu değildir. Kelamilikten başka ellerinde bir şey yoktur. İsterseniz etrafınızdaki böyle kişilere nazar edin. Onlarda ahlak güzelliği, edep güzelliği gibi tasavvufun önerdiği güzellikleri görmek mümkün değildir. Görünüşte güzel gibi görünen bu kişilerin menfaatlerine birazcık dokunduğunuzda nefislerinin nasıl kabardığını ve ne hâl aldıklarını görebilirsiniz. Çünkü nefs denen ikilikten kurtulamamışlardır. Her varlıkta Hakk’ın tecellîsini ilimle dillendirmek marifet değildir. İlim, ancak ilmiyle âmil olanlara fayda sağlamaktadır. Kelamilerdeki ilmin hâl ve davranışlarına yansımadığını görürsünüz. İslâmiyeti hep kendi menfaatleri doğrultusunda uygularlar.

Namaz inananların, esfel-i sâfilînden âlâ-yi illiyyîne kadar yaptığı bir yolculuğun eğitiminden ibarettir. Bu yolculuğa ben ‘mıstık yolculuğu’ diyorum. Uruçta bu

267

Page 268: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

eğitimi yapmayanlar zahir ve bâtın azaptan kurtulamazlar.

Namaz hem muhkem, hem de müteşabih âyetlerle sabittir. Bunu yalnız zahir yönü ile veya yalnız bâtın yönü ile algılamak yanlıştır. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın kesret âleminde zahir ve bâtın iki yüzü vardır. Tek celâl veya tek cemâl yüzü yoktur. Onun için, daima her gün kılınan namazların aslının iki rekât olduğunu idrak etmeli, üç hâlle fiillerinden onu seyretmelidir. Namazın bir rekâtı fenafillah, yani fenâ-i efâl, fenâ-i sıfat, fenâ-i zat yaparak ‘ölmeden evvel ölme’ idrakına vâkıf olmaktır. İkinci rekâtı da bekabillah zevkiyle zevkiyâb olmaktır. Yani kişinin kendi mazharından Cenab-ı Hakk’ın, zatının sıfatlarından fiilleriyle tecellîsinin zuhurunu seyrederek zevk etmektir. İster fenafillah deminde, isterse bekabillah deminde, kişinin Cenab-ı Hakk’ın üç tecellisini seyretmesi, üç hâliyle onunla konuşması, görüşmesi, O’nunla beraber olması demektir. Ömrü müddetince bunu her gün beş vakit namazla uygulayanlar kendilerinde oluşan hâllerle Hak’la beraber

268

Page 269: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

olma zevkine geçecekleri için, iki âlemde de Rabbiyle beraber mutlu ve huzurlu olacaktır.

Namazın yalnız zahirini görerek, “spordur, taklittir, bedenin çeşitli pozisyonlarıdır” şeklindeki ifadeler iman ehlinin değil, gafillerin, ahmakların ifadesidir. Resulullah efendimiz, bizzat namazı kılmış ve “Ben nasıl kılıyorsam sizler de öyle kılınız.” diye emir vermişlerdir. Buna rağmen nefsanî fikirlere dayanarak namaz kılmamak ve kılanlara da engel olmak İslâmiyete yapılmış en büyük kötülük, verilmiş en büyük zarar olmaktadır. Namaz Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerle ve Resulullah efendimizin hadîsleriyle kesin olmasına rağmen aslında Melamilikle ilgisi olmadığı hâlde ‘Melami’ etiketiyle dolaşan bu sözde Melamiler ki onlara ‘kelami’ diyorum, namaz kılmayarak, kılanları da aşağılayarak Resulullah vârisi olan gerçek Melami kardeşlerime de zarar vermektedirler. Allah onlara hidayet versin. Hak ve hakikat yolunda ihlâs sahiblerinin de Allah yardımcıları olsun. Âmin.

269

Page 270: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ORUÇ RİSALESİ

Oruç, uruç etmek, yükselmek anlamlarına gelir. Bu yükselme ikilikten birliğe yükselmektir. Cehâletten irfâniyete yükselmektir. Şirkten, gayriyetten, nisbet etmekten birliğe, aynîyete yükselmektir. Tevhidde Ramazanın ilk on günü efâl, ikinci on günü sıfat ve son on günü zat mertebesine aittir. Ayın sonundaki bayram ise fenadan bekâya geçişin müjdecisidir ve bekâyı temsil eder. Bu sebeple bayram günü oruç tutmak haram kılınmıştır. Oruç dört bölümde mütalaa edilir:

1- Bedenin orucu (şeriat-ı evvel orucu)2- Kalbin ve gönlün temizlik orucu

(tarikat orucu) 3- Hakikat orucu (ikilikten birliğe

yükselme orucu)4- Marifet orucu (esma ve sıfatların

seyri)

270

Page 271: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bedenle ilgili olan oruç, evvelini ve âhirini bilerek, her ikisi arasında, yemek, içmek ve nefsanî istek ve arzulardan uzak kalmak olarak mütalaa edilir. Çünkü bu beden on bir ay çalışıp bir ay bakıma tâbi tutulan bir fabrika gibidir. Dinlendirilmesinin sağlıklı çalışmasına vesile olacağı muhakkaktır. Bir hadîste "Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız." buyrulmuştur. Yalnız sahurda, akşama kadar aç kalmaktan korkarak tıka basa mideyi doldurmak, iftar vaktinde de yine tıka basa yemek yemek, bedeni dinlendirmek değildir. Tam tersine bedene büyük zararlar verir. Aç kalmak tam mânâsıyla ölümü hatırlatıyor ve nefs muhasebesini yaptırıyorsa ancak o zaman bedenin orucunun faydası kişi görebilir.

Oruç, kişide tul-u emeli (açgözlülük, bitmez tükenmez hırs) yok eder, sekerat-ül mevti (ölüm sırasındaki can çekişme hâli) de hatırlatır. Zira açlığından mütevellit kendini ölü gibi hisseder. Bir gün mutlaka bedenen öleceğini bildiği için aşırı mal mülk edinme hırsından, açgözlülüğünden vazgeçer. Dünyadaki her şeye, helâl ve haram gözetmeden sahip olmak için hırsla sarılmaz.

271

Page 272: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Güç ve kuvvetten düşmekle dünya arzuları, hırsları, aşırı istekleri, âhireti düşünme hâline dönüşür. Ayrıca, aç ve muhtaç olan bütün kardeşlerinin durumlarını göz önünde bulundurarak Cenab-ı Hakk’a şükreder. Bedenin orucunu tutanlar, bu satırlarda izah edilemeyecek kadar çok sayıda faydalar elde ederler.

Elbette İslâmiyetin şartlarından birisi olan oruç ibadeti anlattıklarımızla sınırlı değildir. Oruçla daha fazla yüceliğe sahip olmak için beden orucuyla beraber kalb ve gönül temizliği olan tarikat orucunu da tutmağa gayret göstermelidir. Böylece bedensel orucun yetmiş bin katına mazhar olur. Çünkü yalnız bedensel orucu tutanlar kalb ve gönül terbiyesinden lâyıkıyla nasip alamadıkları için yaşantılarında sinirlilik, sağa sola sataşma, sabırsızlık gibi hâller görülür. Hâlbuki oruç, günahlardan, kişiye zarar verecek her türlü kötülüklerden sakınmak içindir. Oruçta güzel ahlâk, edeb ve iffet vardır. Gaflete ve dalâlete düşerek şeriate aykırı söz ve davranışlardan sakınılmalıdır. Peygamberimiz, "Hiçbiriniz,

272

Page 273: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum’ desin’" buyurdular. Görüldüğü gibi oruçlu bir kişinin, el, ayak, göz, dil gibi her türlü sıfat ve azalarını kötülüklerden sakınması gerekmektedir. Bunlarla herhangi bir hata yapılmış ise hemen tövbe etmesi gerekir. Oruç güzel ahlâk ve hakikî insanlığın ta kendisidir. Orucun aslının benlik, nisbet, gurur, kibir, haset, fesat, yalan ve buna benzer bütün kötülüklerden sakınmak olduğu anlaşılmış oluyor.

Oruç nefis terbiyesidir. Kur’ân-ı Kerim’de yasak kılınan, nefsin canavarlıklarını terk etme tahsilidir. Oruç, kişinin nefsinin hükmünden kalb ve gönlünü kurtarmasıdır. Kalbin ilim ve irfâniyet doğrultusunda güçlenmesi gerçek oruçtur. Bir kişi oruçlu olduğu hâlde sağa sola saldırıyor, onun bunun kalbini kırıyor, ahlâk ve edeb kâidelerine riâyet etmiyorsa, onun orucu yoktur. Çünkü oruç kötülüklerden, ahlâksızlıktan, bilgisizlikten, kötü düşünüş ve davranışlardan sakınmak, güzel ahlâka ve

273

Page 274: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

bütün iyiliklere yükselmek için emredilmiştir. Resulullah efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuşlardır. Onun için insanlar hayvanî güdülerini tahrik eden beslenmeyi kesip ruhanîyete yönelmelidirler. Tasavvufta nefs terbiyesi ve nefs tezkiyesi talimi onun için yapılmaktadır. Mürşid-i kâmile gelerek, daimî zikirle, nefsin, iradenin, aklın ve ruhun Allah’a teslimi ile fenafillah olarak vahdaniyet deryasına ayak basanlar kurtuluşa ermişlerdir.

Gelin kardeşlerim bu seviyede bir oruç tuttuğumuzu söylüyorsak gıybet dinlememeye özen gösterelim. Kötü görmemeye, kötü şeylerle dilimizi meşgul etmemeye, kötü şeyler düşünmemeye, gönlümüzü ve bütün sıfatlarımızı elimizden geldiğince Hak’la meşgul etmeye, zikir ve fikirle uğraşmaya gayret gösterelim. Unutmayalım ki zikrimiz ne ise fikrimiz de o olacaktır. Bir günümüzün kaç saatini Hak için ve kaç saatini halk için harcadığımızı daima kendimize sorup muhasebemizi yapalım. İnsanlara Allah tarafından verilen en büyük nimet akıldır. Bu

274

Page 275: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

akıl nimetini nefsimizin emrinde kullanırsak, hiçbir zaman kurtuluşa ermemiz ve tuttuğumuz oruçların da faydasını görmemiz mümkün değildir. Aklımızı ruhumuzun emrinde kullanırsak işte o zaman orucun faydasını görmüş ve kurtuluşa ermiş oluruz.

Şeriat orucu insanlardaki hayvanî arzuları öldürmeye yöneliktir. Oruç tutulduğu hâlde bu hayvanî istek ve arzular bizlerden daimî olarak uzaklaşmamışsa oruç tutmamış oluruz. Aslında biz orucu değil, oruç bizi tutmaktadır. Oruç, bizim haram ve helâl tanımayan nefsimizin kötü isteklerini tutandır. Başkalarına karşı ters davranışlarımızı, insanlara hakaret etmemizi, harama bakmamızı, yalan söylememizi, gıybet etmemizi tutandır. Bütün kötülüklerimizi tutmuyorsa oruç tutmuş olmayız.

Hakikat orucunu ise ancak yukarıda açıkladığımız oruçları tutabilenler tutmağa hak kazanırlar. Zira bedensel oruç olmazsa ahlâk güzelliği olan tarikat orucunu tutamayız. Bütün kötülüklerden uzaklaşmayan ve ahlâk güzelliği elde

275

Page 276: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

edemeyen de ikilikten birliğe vuslat olan hakikat orucunu tutamaz. Dediğimiz gibi hakikatte oruç ‘uruc’ etmektir. Yani ikilikten birliğe yükselmektir. Kişinin kendi varlığı ayrı, Hakk’ın varlığı ayrı iken, cehaletinden, gayriyetinden, şirkinden kurtularak, kendi varlığının olmadığını, varlık sahibinin Hak olduğunu şühud etmesi ve yaşamına geçirmesi onun orucu olacaktır. Bu da bir mürşid-i kâmilden tahsil etmeden olmaz. Bir salikin, zerreden kürreye kadar her neye bakarsa baksın Hak’tan gayri bir tecellî görmemesi, onun ikilikten birliğe vuslatı olacaktır. Gayriyete çıkmaması, dolayısıyla da ikilikteki bütün şirk ve kötülüklerden sakınması onun orucu demektir. Bütün ihtilâf ve kötülükler ikilikte olur. Birlik deryasında ihtilâf ve kötülükler olmaz.

Hakikatte ikilikle oruç olmaz. Ölmeden evvel ihtiyarî bir ölümle ölenler oruç tutma zevkine sahip olabilirler. Oruçlu, her şeyi bir olan Cenab-ı Hakk’ın tecellîsini şühûd etmektedir.

276

Page 277: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Hz. İsa (a.s.) "İkiliğe çıkmak orucu bozar" buyurmuşlardır. Yani, kişi kendisini Hak’tan ayrı bir varlık sahibi olarak görüyorsa bu ikiliğe çıkma olacağından orucu bozulur demektir.

Bir cevizin dış yeşil kabuğu olmadığı zaman, içindeki ağaç kabuk teşekkül etmez, ağaç kabuk olmadan da cevizin özü olan hakikatı teşekkül etmez. Amaç cevizin yeşil kabuğunu, ağaç kabuğunu yemek değil içini, özünü yemektir. Oruç da bu duruma benzer. Hakikat orucuna sahip olabilmek için, cevizin yeşil kabuğu olan bedensel terbiye, cevizin ağaç kabuğu olan, ahlâk güzelliği ve kötülüklerden uzaklaşma orucu olan tarikat orucunu tutabilenler, ancak cevizin özünü yemeğe hak kazandığı için, birlik deryasına ayak basarak hakikat orucunu tutabilirler. Yani bedensel olan şeriat orucunu, ahlak güzelliği olan tarikat orucunu tutabilenler, ancak ikilikten birliğe yükselme orucu olan hakikat orucunu tutabilirler. Yoksa şeriat ve tarikat orucu olmadan ‘Ben hakikat orucu tutuyorum.’ diyenler yanılmakta ve kendilerini kandırmaktadırlar. Bir kişinin

277

Page 278: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

hakikat orucunu tutabilmesi için, kendi varlığını Hakk’ın varlığında yok ederek, fenafillah olup “Mûtu kable ente mûtu” sırrına sahip olması lâzımdır. Kendi varlığı olmayan bir kişinin kötülük yapması, kötülük düşünmesi, şirk ve gayriyet içinde bulunması düşünülemez. Zira bunlar ikilik vadisinde yetişen ürünlerdir. Cenab-ı Hakk’ın güzel ahlâkıyla ahlâklanamamışsa, insanlarla zaman zaman takışıyorsa, şirk ve gayriyet fiillerinden kendisini sakındıramamışsa o kişinin orucu yok demektir.

Marifet orucu ise bu üç mertebede tutulan oruçların idrakini, gönlünde yaşama hâlidir. Kişinin zerreden küreye kadar Cenab-ı Hakk’ın esma ve sıfatlarının bütün tecellîlerinin Cenab-ı Hakk’a ait olduğunu bilip seyretmesi marifet orucu olacaktır. Kişi kendisine baksın, hangi mertebede bulunuyor ve oruç tutuyorsa onun orucu o seviyededir.

En üstün oruç, bütün sene müddetince ‘bir gün tutup bir gün tutmamak’ şeklinde anlatılan Davut (a.s.) un orucu denmiştir. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın bu âlemde iki

278

Page 279: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

tecellîsi vardır. Biri vahdet tecellîsi biri kesret tecellîsidir. Davut (a.s.) bu her iki tecellîye de mazhar olduğu için, vahdet tecellîleriyle oruçlu olduğu, kesret tecellileriyle de halkla birlikte kendisini görmesi nedeniyle oruçsuz olduğu anlaşılmış olur. Hak’tan başka hiçbir şey görmeyenler daimî oruçludurlar.

Cenab-ı Allah, bütün kardeşlerime, bu dört mertebenin oruç idrakine sahip olarak oruç zevklerini ihsan etsin. Âmin.

ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK NE DEMEKTİR?

Ölüm üç türlüdür: 1- Iztırarî ölüm

2- İhtiyarî ölüm 3- Her nefesteki ölüm Iztırarî ölüm, her insanın dünyadaki

ömrünün tamamlanmasıyle toprak kaynaklı bedeninin tekrar toprağa dönmesidir. Zira et ve kemikten oluşmuş beden, hakikat

279

Page 280: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

bedenimizin bir gölgesidir. Güneş batınca nasıl gölge ortadan kalkarsa bizlerin ıztırarî ölümü de aynı şekilde olmaktadır. “Her canlı ölümü tadacaktır…” ( Ali İmran Suresi 3-185) âyetiyle de topraktan gelen bedenlerin tekrar toprağa dönmesinin kaçınılmaz olduğunu anlıyoruz.

İhtiyarî ölüm ise bir kişinin kendi istek ve arzusuyla bir mürşid-i kâmile gelerek meratib-i ilâhiyedeki fenâ-i tam tahsilini yapmasıyla gerçekleşir. Bu tahsille kişi kendine nisbet ettiği varlığı yok edebilirse ıztırarî ölümle ölmeden evvel irade ve idrakiyle ölmüşlerden olur. Bunu, Resulullah (s.a.v) efendimiz “Mûtu kable ente mûtu” hadîs-i şerifleriyle tavsiye ediyor. Hadîsin Türkçe karşılığı ‘ölmeden evvel ölünüz’dür. Resulullah, “Siz yiyen, içen, gezen bir ölü görmek ister misiniz?” diye sorduğunda sahabe “Tabii isteriz yâ Resulallah” deyince Peygamber efendimiz “Böyle birini görmek isteyen Ebubekir (r.a.)’e baksın. Zira O yer, içer, gezer, ama ölüdür.” diyerek onun sahabe içinde nisbiyet ve şirklerinden

280

Page 281: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kurtulup fenafillah mertebesini zevk ettiğini haber vermiş oluyor.

Bizler de kendimize nisbet ettiğimiz fiillerimizin fiilullah, sıfatlarımızın sıfatullah, zatımızın da zatullah olduğunu idrak edersek ölmeden evvel ölenlerden oluruz. Bir âyette “Siz ölü iken sizi dirilten Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O'na döndürüleceksiniz.” (Bakara Suresi 2-28) buyruluyor. Bizler mürşid-i kâmile gelmezden evvel manevi yönümüzle ruhen ölüydük. O bizi zikirle diriltti. Tekrar öldürüldük. Yani kendimize nisbet ettiğimiz efâlimizin, sıfâtımızın, zatımızın kendimize ait olmadığını irfaniyetle öğrenince gayriyetlerimiz ölmüş oldu. Böylece fenafillah olduk. Fenafillah olan bir kişi Hakk’ın varlığı ile var olduğunu anlayınca ihtiyarî olarak Hak’ta tekrar dirilmiş olacaktır. Böylece ‘O’na döndürülmüş’ olunur. Rabbimizi tanıyınca, bizdeki Rabbil hasın, Rabbil âlemine muhtaç olduğunu, kendisindeki sevk ve idarenin Rabbil

281

Page 282: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

âlemînin bir şubesi olduğunu anlayacaktır. Sonunda elbette dönüş de O’na olmuş olur.

Bakara Suresinin 260. âyetinde şöyle buyruluyor: “Hani İbrahim, ‘Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster’ demişti. (Allah ona) ‘İnanmıyor musun?’ deyince, ‘Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için’ demişti.‘Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.’ " (Bakara Suresi 2-260)

Âyette sözü edilen dört kuş; leş yiyici ‘kuzgun’, doymak bilmeyen ‘kaz’, şehvet düşkünü ‘horoz’, gurur ve kibirliliği ile bildiğimiz ‘tavus kuşu’dur. Bu dört kuşun hasletleri insanlarda da vardır.

Allah’ın nimetlerini helâl haram gözetmeksizin yemen ‘kuzgun’ luk hâlindir. Hırsın ve tamahınla, dünyaya aşırı bağlılığınla yemeye, paraya, mala doyamaman ‘kaz’ lık hâlindir. Cinsel şehvetine düşkünlüğün, zina ve benzeri gibi

282

Page 283: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kişiyi helak edecek hasletlere sahip olman ‘horoz’ luk hâlindir. Gurur ve kibirliliğin ‘tavus kuşu’ hâlindir. Bu kuş, kanatlarını açtığında ortaya çıkan güzel görüntüsü ile hemen gururlanırmış. Aynen onun gibi parada, malda, ilimde, makam ve mevkide çevresindekilere oranla üstünlük sağlayanlar hemen gurur ve kibire kapılıverirler.

Bu saydığımız çirkin hasletlerden geçersen, yani kendine nisbet ettiğin varlığın hakikatte Hakk’ın varlığı olduğunu anlarsan Hakk’ın varlığıyla dirilmiş olursun. Çünkü öldürdüğün çirkin hasletlerinin yerini Hakk’ın güzel hasletlerinin aldığını idrak edersin. Böylece Hakk’ın diriliğini müşahede etmiş olursun. Yani ölmeden evvel ölmek suretiyle dirildiğini görürsün.

Zahir bedenimizde aldığımız nefesteki oksijenle diriliyoruz. Ciğerlerimizde biriken karbondioksidi verdiğimiz nefesle dışarı atıyoruz. Karbondioksidi dışarı atamadığımız zaman ölüyoruz.

Tevhidde, aldığımız nefes, kâmilimizin telkinatıyla kendimize nisbet ettiğimiz efâl,

283

Page 284: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

sıfât ve zatın bize ait olmadığını anlayıp dirilmemizdir. Enerji veya hayat dediğimiz ruhun ‘nefahtu’ âyetiyle üfürülmesini idrak ettiğimizde her nefeste Hakk’ın diriliğiyle dirildiğimizi anlaşılmış oluruz.

Aldığımız bu nefesi üç bölümde dışarıya vermemiz ise fenâ-i efâl, fenâ-i sıfat ve fenâ-i zat yapmak suretiyle kendi varlığımızdan irademizle ölmemiz anlamındadır.

İşte biz buna “üç ifnâ - bir ihyâ” diyoruz. Kendimizin zannıyla kendimize nisbet ettiğimiz fiillerimizin, sıfatlarımızın ve vücudumuzun kendimize ait olmadığının idraki ‘üç ifnâ’, Hakk’ın diriliği ile aldığımız bir nefesin idraki de ‘bir ihyâ’ olmaktadır.

SIRAT KÖPRÜSÜ

Sırat köprüsü cennete, huzur ve mutluluk âlemine giden bir yol olarak tarif edilmiştir. Cehennemin üzerinden cennete geçme köprüsü denilmekte ise de, aslında

284

Page 285: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

âyetlerde ‘köprü’ tabiri kullanılmamıştır. Dünyadan âhirete geçmek, nefs âleminden ruh âlemine geçmek, ikilikten birlik âlemine geçmek, kesafet âleminden letafet âlemine geçmek gibi tabirlerde köprü kavramının gerekliliği ortaya çıktığı için ‘sırat köprüsü’ denmiştir. Yoksa Kur’ân’da sırat köprüsü diye bir kavram yoktur. Sırat-ı müstakim (en doğru yol, dosdoğru yol) tabiri vardır.

Peygamber efendimiz bir hadîslerinde “Sırat üç yüz yıllık bir yoldur. Yüz yılı yokuş, yüz yılı düz, yüz yılı da iniştir.” buyurmuşlardır. Bu hadîs bizlerin anladığı gibi zaman dilimi içinde rakamlarla ifade edilen yüz yıllık yol değildir. Cenab-ı Hakk’ın bu âdem ve âlemde üç tecellîsi vardır. Bu tecellîlerin bir yüzü tecellî-i efâl, bir yüzü tecellî-i sıfat, bir yüzü de tecellî-i zattır. Cenab-ı Hakk’ın bu üç tecellîsinden başka bir tecellîsi yoktur. Bir sâlik, aşağıların aşağısı olan bu dünya âleminden, lâtif olan ruh âlemine gidiş yolculuğunda, efâl, sıfat ve zat yüzlerini şühud etmeli, rabıtaları ile de zevk etmelidir. Şühud ve zevk etmelidir ki dünya denilen aşağıların

285

Page 286: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

aşağısından kurtulsun, huzur ve mutluluğa ersin. Zira dünya mutluluk yeri değildir.

İkilik içinde olan dünya ehli hiçbir zaman stresten, üzüntüden, mal mülk, çoluk çocuk, alamadım-veremedim dertlerinden kurtulamaz. Ruh sahibleri, teklik âlemi olan vahdetin idrakı ile hiç kimse ile ihtilafa giremez. Zira bu âlemde ihtilafa gireceği bir varlık yoktur. Onun için meratib-i ilâhiye tahsilini yapanlar, zanlarında, hayallerinde bir sırat köprüsü yaratmazlar. Fenâ mertebelerinde sıratı bilerek, görerek geçerler. Yunus Emre hazretleri şöyle diyor:

Sırat kıldan incedirKılıçtan keskincedirVarıp anın üstüneEvler yapasım gelir

Altında gayya vardırİçi nâr ile pürdürVarıp ol gölgelikteBiraz yatasım gelir

286

Page 287: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Evet, sırat-ı müstakîm zorlu bir yoldur. Çalışmayanlara, tefekkür etmeyenlere, aklını kullanmayanlara kıldan ince kılıçtan keskin gelebilir. Tevhidle ilim ve irfaniyet sahibi olanlara da üzerinde evler yapılıp, altındaki gölgelikte yatılacak kadar kolay ve güzel gelir. İlim ve irfaniyet sahipleri korkulacak bir şey olmadığını bilirler, bilmeyenler de zanlarında hayallerinde bir köprü yaratmaya devam ederek gaflet içinde ömürlerini boşa harcarlar.

Cenab-ı Hak bütün kardeşlerime daha dünyada iken ölmeden evvel ölmeyi, sırattan da bu vesile ile geçmenin ne kadar kolay olduğunun idrakini nasip etsin. Âmin.

TEVHİD RİSALESİ

BismillâhirrahmânirrahimAllah’a lâyıkıyle kul, Resulüne ümmet

olmak isteyen Hak ve hakikat yolcuları tevhid tahsili yaparlar. Bu tahsille nefs hastalıklarından kurtulurlar. Hakk’ın zatının sıfatlarına, sıfatlarından da esma alarak

287

Page 288: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

fiilleriyle eserlerini zuhura getirme tecellîlerini bilerek, görerek, zahirde de ve bâtında da O’ndan gayri bir varlığın olmadığını idrak ederler.

İnsanoğlunun bu âleme gönderilmesindeki gaye de zanda ve hayaldeki bir Allah’a ibadet değil, O’nun zerreden kürreye kadar, bütün sıfatlarında vahdaniyetinin zuhurunu bilerek müşahede etmek ve farkıyla yaşamaktır. Bir kişinin kendi noksanlıklarını bir kâmile gitmeden düzeltmesi mümkün değildir. İşte bunun için de bir insan-ı kâmile giderek, tevhid ilmindeki meratib-i ilâhiyeyi tahsil etmesi lâzımdır.

Fetih Suresinin 10. âyetinde “Sana bîat edenler ancak Allah'a bîat etmiş olurlar. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir…” (Fetih Suresi 48-10) buyurulmuştur. Âyetten de anlaşılacağı üzere Muhammed’e tâbi olmak Allah’a tâbi olmaktır. Bizler Peygambere biat edemeyeceğimize göre O’nun vârislerine tâbi olmalıyız. Mürşid-i kâmiller ‘el ulema verasetül enbiya’dır. Yani O’nun vârisidirler. Mürşid-i kâmile gitmekle bu manevi tevhid

288

Page 289: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

tahsilini yapmak gereklidir. Büyüklerimiz “Mürşid- kâmile gitmek farzdır.” demişlerdir. Mürşid-i kâmiller, irfâniyet ve kemalâttan yoksun olarak şirk içinde yaşayan, cahil, nisbiyetten kendini kurtaramayan kişilerin gözlerindeki hicap perdesini kaldıran manevî göz doktorlarıdır.

İnanan kardeşlerimiz, bir kâmilin sadece sohbetlerinde işittiği sözlerinden değil, davranışlarından, sergiledikleri ahlâklarından, muamelelerinden, hâl ve hareketlerinden, yaşantılarından da ders almalıdır. Sâlik adeta kâmilinin bir kopyası olmalıdır. Sâlikin mürşidinden uzakta olması ondan ayrı olması anlamına gelmez. Telefonda sesini duymak, onun bedenen bulunmadığı bir yerde ondan söz etmek bile âşıklara sonsuz zevk verir ve onun cemalini görmüş gibi olurlar. Mevlana hazretleri “Sen benim gönlümde oldukça Yemen'de de olsan benim yanımdasın. Eğer sen benim gönlümde değilsen yanımda da olsan Yemen'de sayılırsın.” diyor. Sâlik mürşidini asla gönlünden ayırmamalıdır. Nasıl bir elektrik trafosundan veya bir güç

289

Page 290: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

kaynağından gözle görülmeyen, dalga boyları ve farklı frekanslarıyla enerji akımı oluyorsa, mürşid-i kâmillerinden de gözle görülmeyen manevî tecellilerin geldiğini teslimiyeti tam olan sâlikler hissederler. Bu tecellîlere gönlünde şahit olan sâlik gönül cennetinde mutluluk ve huzur içinde olur. Bu, durum aynı zamanda o sâlikin vuslatında çok mesafeler kat ettiğini de gösterir. Demek ki Allah’ın mukayyet olan bu âlem ve Âdemdeki, zatından sıfatlarına, sıfatlarından esma alarak fiilleriyle tecellîsine vâkıfiyet, kitap okumakla ya da sadece sohbet dinlemekle olmaz, zahirde ve bâtında mürşidlerden himmet almakla, onların insan-ı asliyemizi bizlere bildirmeleriyle olur. Bu da kişinin Hak mürşidine teslimiyeti ve kurbiyeti nisbetindedir.

Bir âyet-i kerimede “…Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.” (Enbiya Suresi 21-7) buyrulmaktadır. Başka bir âyet-i kerimede ise “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının, O'na yaklaşmaya vesile arayın ve O'nun yolunda

290

Page 291: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide Suresi 5-35) buyurulmaktadır. Âyetlerden anlaşılacağı gibi bir tahsil yapmak, Allah’a yaklaşmak için vesileler aramak durumundayız. Onun için Allah ve Resulüne inanıyorsak, Allah ve Resulünü bilmek istiyorsak, zerreden kürreye kadar vahdaniyet tecellîlerini görmek istiyorsak, insan-ı asliyemizi öğrenmemiz şarttır. İnsan-ı asliyemizi öğrenmenin yolu da bir Hak mürşidinden meratib-i ilâhiye tahsili yapmaktır.

Araf Suresinin 172. âyet-i kerimesinde “…Hani Rabbin Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ demişti. Onlar da, ‘Evet, şahit olduk ki Rabbimizsin’ demişlerdi...” (Araf Suresi 7-172) buyuruluyor. Cenab-ı Hak, bugün de elest bezmi hitabını mürşid-i kâmiller mazharından talip olanlara yapıp durmaktadır.

Mürşid-i kâmil bir deryadır. Kişilere mutluluk ve ferahlık veren mübarek Hak dostlarıdır. Mıknatıs gibi çekicilikleri vardır.

291

Page 292: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Sohbetlerinin tadına doyulmaz. Onun huzuruna varan kişilerin üzüntü ve kederleri ortadan kalkar, müşkülleri çözümlenir. Mürşid olduğunu söyleyen kişi, talip olanların sıkıntı ve dertlerini artırıyorsa insan-ı kâmil değildir.

İnsan-ı kâmilin yolu gayet kolaydır. “Biz her peygamberi sırf, Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.” (Nisa Suresi 4-64) âyetinde buyurulduğu gibi, insan-ı kâmil evvela, dizdize vererek tövbe ve zikir yaptırır. Sonra “Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Furkan Suresi 25-70) âyetinde buyurulduğu gibi tövbe eden sâlikin yüzü artık Hakk’a dönmüştür. Zira Peygamber efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde “Bir defa

292

Page 293: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

nasuh tövbesiyle tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir.” buyurmuşlardır.

Sâlik tövbe edip zikri almadan önce fiziksel bedeninde bir can taşıdığı için surette insandı ama siretinde hayvanî ruha sahipti. Çünkü henüz insan-ı kâmil mazharından Rabbi tarafından ‘Nefahtu’ âyeti gereğince ona insan ruhunu üfürülmemişti. Mürşid-i kâmilin üfürdüğü bu ruh, zahirde, şeriat uygulamalarının güzelliği ile kendini gösterecektir. Gönül bahçesine ekilen zikir ruhu da bâtında temizlik sağlayacaktır.

Ruh üflenen sâlik artık abdestsiz yere basmaz, yalan söylemez, terk etmeden beş vakit namazını vaktinde kılar, Ramazan ayında oruç tutar, Kur’ân-ı Kerîm’in emrettiklerini yapıp, yasak ettiklerinden kaçar, hiç kimsede eksiklik aramaz, eksiği kendinde arayıp düzeltmeye çalışır, elinden geldiği kadar insanlara faydalı olmaya çalışır. Böylece o kişinin dışı temizlenmiş olur. Fakat bir kişinin dışının temizlenmesi yeterli değildir. İçinin yani gönlünün temizliği de gerekmektedir. Bunun için de zikrullah lâzımdır. “Kalpler zikirle mutmain

293

Page 294: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

olur.” ve “Zikirle kalpler huzur ve sukûna kavuşur” (Rad Suresi 13-28) âyet-i kerîmesi bize bunu açık açık göstermektedir.

Zikir “cehrî” , “kalbî” ve “tefekkürî” olmak üzere üç türlüdür.

1- Cehrî zikir, açıktan ve yüksek sesle yapılan bir zikirdir. Dergâhlarda, evlerimizde bir araya geldiğimizde yapılır. Oturulurken veya ayakta halka oluşturularak yapılabilir. Genelde bendirle tempo tutulur. İlahiler, ahenkle saz veya bendir eşliğinde söylenir. Çalgı âleti olması da şart değildir. Cehrî zikrin, henüz uyanamayan sâliklerin, aşk ve şevkle gönül kapı ve pencerelerinin açılarak uyanmalarına vesile olduğu ehlince malûmdur. Darbî zikir de dediğimiz bu zikir olmazsa gönüllerin pası silinmez. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde “Sizler cennet bahçelerinden bir bahçede bulunmak istiyorsanız, zikir ve sohbet meclislerine devam ediniz.” buyurmuşlardır.

2- Kalbî zikirde ağız kapalıdır. Dil üst damağa yapıştırılır. Akıl nimetinin takibi ile kalben ‘Allah, Allah, Allah’ denilmek

294

Page 295: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

suretiyle yapılır. Bu zikri, zikri yapandan başkası duymaz. Çünkü aklın gönülde yaptığı bir zikir hâlidir.

Bakara Suresinin 152. âyetinde “Fezkurûnî ezkurkum…” “…Yalnız beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim…” (Bakara Suresi 2-152) buyurulmaktadır. Sâlik önceleri zikredenin kendisi olduğunu sanır. ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azim’ demekle kendisinin güç ve kuvvetinin olmadığını, kuvvet ve kudret sahibinin ancak Cenab-ı Allah olduğunu anlar. Kendisine ait güç ve kuvvet olmadığını anlayan sâlik kendisinden zikredenin Cenab-ı Hak olduğunu idrak eder. Bu yüzden salike “Allah’ı zikret.” denilmez “Allah’ı Allah’la zikret.” denilir. Çünkü zikri veren mürşid-i kâmil, sâlikin kendine ait güç ve kudretinin olmadığını bilir. Kendisini yakın takibe alan sâlik, daima kendisinden zikreden Cenab-ı Hakk’ı dinleyecek, gaflete girmeyecektir. Hakk’ın zikri sâlikte Hak’la beraber olma zevkini vereceği için, daha zikirde iken huzur ve mutluluğa kavuşacaktır. Akıl nimetini nefsin emrinde değil de, Rabbinin

295

Page 296: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

istekleri doğrultusunda ruhun emrinde kullanarak, ruh güneşinin nurunun gönül evini aydınlattığını, kalp ay’ı ile sıfat yıldızlarının, cehâlet, nisbiyet, şirk gibi zulmâni günah karanlıklarını yok ettiğini zevk edecektir.

İstemeyerek de olsa gaflete dalan bir kişi vehim, hayal ve vesvese vadisine geçeceği için Hakk’ın zikri duracak, sâlik zikirden kesilecektir. Onun için her sâlike, ayakta, otururken, yatarken, yolda, işinde, nefes aldığı her yerde, sayıya bağlı kalmadan, adetsiz ‘Allah, Allah, Allah’ diyerek zikredeceksin denmektedir. Çünkü sâlikler zikirle, gönüllerini saat gibi kurduklarında gafletten kurtulmuş olurlar. Cenab-ı Hak kuluna verdiği iki nimeti geri almaz.

1- Zikirle kalbini saat gibi kurduktan sonra onu bir daha durdurmaz.

2- Hicapları açtıktan sonra, açılan hicapları tekrar kapatmaz. Zira bu, Cenab-ı Hakk’ın şânından değildir.

296

Page 297: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Zikir yalnız anmaktan ibaret de değildir. Zikir fikir olmalıdır ki fikir, zikir olsun. Bu şekilde olan zikir tefekkürî zikirdir. Zikrin en makbulu budur.

Zikir “telvin” ve “temkin” olmak üzere iki bölümde mütalaa edilir.

Telvin zikri kesret âlemindeki tafsilât-ı Muhammediye mazharlarından her bir sıfatın ayrı ayrı, kendi istidat ve kabiliyetlerine göre hâl ve kâl lisanıyla zikridir. Sıfatlardan gelen fiillerin, Allah’ın indinde malûmiyeti derecesinde tecellî ettiğini, dolayısıyla da ona göre tavır takınmamız gerektiğini anlamalıyız. Âyetlerde “Ey iman edenler! Allah'ı çokça zikredin.” (Ahzab Suresi 33-41) “O'nu sabah akşam tespih edin.” (Ahzab Suresi 33-42) buyrulmaktadır. Âyetlerden nefis ve ruh mertebelerinde Allah’ın zikrinden gafil olmamak gerektiğini anlıyoruz. Zikirle hesapsız mükâfatlara nâil olacağımızı bilmeliyiz. Nefis mertebeleri ‘ikilik’ teki hâlimizdir. Ruh mertebesi ise ‘teklik’ olan Cenab-ı Hakk’ın vahdaniyet hâlinin kulundaki tecellîsidir. Kesret âleminde zikir, Allah’ın üç tecelli yüzünü yani efâl, sıfat ve

297

Page 298: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

zat yüzlerini remzetmektedir. Müslümanlar, üç “İhlâs” bir “Fatiha” okuyarak oluşan sevabı ölmüşlerinin ruhlarına hediye olarak gönderdiklerine inanırlar. Hâlbuki üç İhlâs, bir Fatiha’yı vücut kabristanımızda henüz insan ruhu ile dirilmeyen hayvanî ruhumuzun dirilmesi için okumalıyız. İnsan-ı kâmilin bizlere telkinden sonra “Üç İhlâs bir Fatiha okuyarak Resulullah efendimizin ruhuna hediye edelim” demesinin sebebi bizde adeta hapsolmuş, gizli ve henüz açığa çıkmamış Muhammedî ruhun, dirilip açığa çıkması içindir. Bizdeki Muhammed’in gönlümüzde hapsolması ne demektir? Fenâ mertebelerinde sâlik şirkten henüz kurtulmadığı için, Cenab-ı Hak o mazharlarda Rahman sıfatlarını, mutmain nefs olarak zuhura getirmemiştir. Dolayısıyla kişinin kendi varlığı kendine perde olduğu için, Cenab-ı Hakk’ın Muhammed olan Rahman sıfatları gizlidir. Görünüp bilinmediği için de, hicaplı olanlarda Muhammed ‘hapis’tir denilir. Zira o sâliklerde henüz Hazreti Muhammed’in güzel ahlak, edep ve güzel iffeti gibi yücelikleri sıfatlarından henüz sergilenmez.

298

Page 299: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Besmele-i şerîfteki ‘Bismillah’ Allah’ın zatını, Rahman Allah’ın sıfatlarını, Rahim Allah’ın efâl-i ilahîyesini remzetmektedir. Bu nedenle besmele Kur’ân-ı Kerîm’in sırrıdır. “Allah” lafzındaki, ‘Elif’ Allah’ın zatının, ‘Lâm’ (Elif’le birlikte lâmelif’tedir) Allah’ın sıfatlarıyla, ‘Hu’ Allah’ın fiilleriyle tafsilât-ı Muhammediyeden açığa çıktığını göstermektedir. Onun için 99 Esma-ül Hüsna’nın cemi olan ‘Allah’ lafzı, kâinattaki bütün varlıkların akıl sahibi olanlarından ‘zikir’, akıldan yoksun olanlarından da ‘tesbih’ olarak her an dile getirilmektedir. “Zikir ahadiyeti vurur” denmiştir. Ali İmran Suresinin 191. âyetinde “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. ‘Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru’ derler.” (3-191) buyrulmaktadır.

Ey kardeşim! Bütün nebatât ayakta tesbih ederken, bütün hayvanat rükûda tesbih ederken, bütün cemadat yatarak tesbih

299

Page 300: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ederken sen hâla zikirsiz ve fikirsiz cehennem ateşinden çıkmayacak mısın?

Temkin zikrini, Cenab-ı Hakk’ın vahdaniyet zikri veya âlem-i kübra olan insan-ı kâmillerin on sekiz bin âlemdeki vahdaniyet tecellîsinin zikri diye tarif edebiliriz. Ankebut Suresinin 45. âyetinde “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir…” (29-45) buyurulmakla temkin zikrinin en büyük ibadet olduğunu bizlere bildirmektedir. Tevhidde zikir, bütün meratib-i ilahîyeyi ihata ettiği için rabıtası yoktur. Makam değildir. Ahadiyeti bildiren derstir.

Tevhid tahsilinde yedi seviye vardır. Bunların hepsine birden tevhid ilmi diyoruz. Pîrimiz Seyyid Muhammed Nûr el-Arabî hazretleri meratib-i tevhidi iki bölümde mütalaa etmişlerdir. Birinci bölüm “fenafillah” mertebeleridir. Üç mertebeden meydana gelmiştir. Kemâl ehli kişilerce “terakki makamları, yokluk mertebeleri…” gibi birçok isimle isimlendirilmiştir. İkilikten

300

Page 301: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

birlik deryasına urucu anlatan fenâ yani yokluk mertebeleridir. İkinci bölüm ise “bekabillah” mertebeleridir. Dört mertebeden meydana gelmiştir. Tedellî makamları da denilir. Ölümsüzlük sırrı olan bu bölüme de yine farklı isimler verilmiştir. Kafalar karışmasın diye biz tevhidi şu şekilde bölümlere ayırdık:

Fenâ Mertebeleri:1. Tevhîd-i Efâl2. Tevhîd-i Sıfat3. Tevhîd-i Zat

Bekâ Mertebeleri:1. Makam-ı Cem2. Hazret’ül Cem3. Cem’ül Cem4. Ahadiyet

FENÂ MERTEBELERİ

TEVHİD-İ EFÂL

Tevhid mertebelerinin birincisi ve başlangıcıdır. Tevhid “birleme” demektir.

301

Page 302: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Fiil “amel, iş, eylem, müessirin tesiri” anlamına gelir. Efâl ise fiilin çokluk hâlidir ve “fiiller, işler, ameller” anlamına gelir.

Tevhid-i efâl, “Enfüste ve afakta, sükûn ve harekette görünen fiiller Hakk’ındır.” şeklinde tanımlanır. Şimdi enfüs, afak, sükûn ve hareket kelimelerinin mânâlarına bakalım.

Enfüs: Yaşayanlar, nefsler, canlar, ruhlar anlamlarına gelir. Biz kelimeyi ‘kendi vücudumuz’ olarak ifade ediyoruz.

Afak: Ufuklar, yerle göğün birleşmiş gibi göründüğü uzak daire, etraf, cihetler gibi anlamlara gelir. Enfüsün zıddıdır. Bu kelimeyi de ‘kendi vücudumuzdan gayri görüğümüz her şey’ olarak ifade edebiliriz.

Sükûn: Durgunluk, sâkin olmak, hareketsizlik, dinmek, kesilmek gibi anlamlara gelir. Kelimeyi kısaca ‘hareket etmeyen, sâbit’ mânâsında kullanıyoruz. Dağların, taşların, cansız varlık dediğimiz eşyaların durumu gibi…

Hareket: (Hareke de denir) Kımıldanma, bir cismin sabit bir noktaya göre yerinin ve durumunun değişmesi

302

Page 303: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

anlamlarına gelir. Kuşların uçması, rüzgârın esmesi, insanların yürümesi, dünyanın dönmesi, suların akması gibi…

Bu âlemde bütün fiiller, iki makam ve iki mertebede tecellîsini göstermektedir. Ya enfüs ve afakta, ya da sükûn ve harekette.

Bizim elimizden işleyen Allah’ın kudret elidir, bizim elimiz bir mazhardır. Mazhar, bir şeyin göründüğü, izhar olduğu yer, yani Hakk’ın açığa çıktığı yer demektir. Masanın üzerinde duran bir kalem kendi kendine yazmaz. Ancak elimize alıp yazmaya başladığımızda yazar. Aynen onun gibi bu âlemde de, Allah’ın kudret eli olmasa hiçbir varlık fiil işleyemez. Onlar da Cenab-ı Hakk’ın birer mazharıdırlar. Onun için bütün fiiller bizi ve bütün âlemi halk eden Cenab-ı Hakk’ın fiili olmuş oluyor. Saffât Suresinin 96. âyetinde "…Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır." (Saffat Suresi 37-96) buyurulmaktadır. Demek oluyor ki, kulun kendisine ait bir fiili yoktur, fâil-i muhtar Hak’tır. Kulun mazharından tecellî eden ve görünen Hakk’ın fiilidir. Her şey Hakk’ın dilemesi ve takdiri ile olmaktadır. Âmentü

303

Page 304: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

duasında da “…ve bil gaderi hayrihî ve şerrihî minallahi Teâlâ...” “…Kader, hayır, şer her şeyin Allah'ın yaratmasıyla…” gördüğümüz gibi hayır, şer her şeyin yaratıcısı Allah’tır. Bize gelen hayır Hak’tan, şer ise kulun kendi mazharının eksikliğinden meydana gelen Hakk’a hicaplılık hâli olan nefsindendir. Sâlik enfüste, afakta, sükûn ve hareket hâlinde bütün fiilleri birleyerek, bunların hepsini Hakk’a nisbet eder. Fiillerin iyilik ve kötülüğü, kula nisbet edildiğinde belirlenir ve o zaman ‘iyi’ ve ‘kötü’ diyerek adlandırılır. İyilik ve kötülükler bizler içindir, Hakk’a nisbet edildiğinde hepsi ‘hayır’dır.

Arifler fiillerin cümlesini Hakk’a nisbet ederler. Kötü fiilleri Hak yaptı demezler. Zira o fiil, tecellî ettiği mazharın nakısiyetinin bir zuhurudur. Suyun girdiği kabın renginde görünmesi gibi… Bir sâlikin bu mertebeye gelebilmesi için, her nefeste zikirle kalbinin mutmain olması lâzımdır. Sâlike, Fecr Suresinin 27-28. âyetlerindeki “Ey Mutmain olmuş nefs! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön”

304

Page 305: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

(89-27,28) hitabına mazhar olması nedeniyle tevhid-i efâl telkin ve talim edilir.

Tevhid-i efâlin 4 şühudu vardır:1- Tevhid-i efâl 2- Fenâ-i efâl 3- Tecellî-i efâl 4- Cennet’ül-efâl (İrfan cenneti)

Bizden ve bütün âlemden hayır ve şerri halk edenin ve işleyenin Cenab-ı Hak olduğunu bilmeye tevhid-i efâl denir. Bu, efâlin birliğidir.

Kendimizin ve bütün âlemin, halk etmeye ve bir iş işlemeye kadir olmadığının, kendi fiilimizin fâni yani yok olduğunun idrakı, fenâ-i efâldir.

Cenab-ı Hakk’ın ilahî kudretiyle senden ve senden başkalarından görünmesi demektir. Cenab-ı Hakk’ın fiillerinin görünmesi tecellî-i efâldir.

Âdeme ve âleme baktığımız zaman, işlenen fiillerin fâilinin Hak Teâlâ Hazretleri olduğunu bilmek ve şühud etmek, bu şühudlardan hâsıl olan zevke de cennet’ül

305

Page 306: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

efâl veya cennet’ül irfan denilir. Kulaklarımızla duyduğumuzu, gözümüzle gördükten sonra ancak kalp tasdik eder. Kulağın duyduğunu göz görmemişse kalp onu tasdik etmez. Sâlikin buna çok dikkat etmesi lâzımdır.

Tevhid-i efâlin rabıtası “Lâ fâile illallah”tır. Türkçesi: “Allah’tan başka fiili işleyen yoktur.” Fiillerin iyisinin ve kötüsünün fâili Allah’tır. Allah’tan başka işi yapan ve halk eden yoktur. Kişinin aklına şöyle bir soru gelebilir: “Mademki fiillerin halk edicisi ve işleyicisi Cenab-ı Hak’tır, o zaman bizler günah veya sevap işleyemeyeceğimize göre, sorumlu olmamamız gerekmez mi?” Evet, bu mertebede istemek ‘kul’dan halk etmek Allah’tandır. Kişi Allah’tan iyiliği isterse Cenab-ı Hak iyiliği halk eder. Kişi kötülüğü isterse yine Cenab-ı Hak kötülüğü halk eder. Zilzal Suresinin 7 ve 8. âyetlerinde “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir.” “Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.” (99-7,8) buyurulmaktadır.

306

Page 307: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Sâlik kalbini saat gibi zikre kurduktan sonra, tevhid-i efâl şühudlarını tefekkür ederek, hissiyle “Lâ fâile illallah” rabıtasını daima kullanmalıdır. Fiillerin fâilini kendisine veya başkalarına nisbet etmeden fâilin Hak olduğunu bilmeli ve şühud etmelidir. Şühud, şahid olmak, görmek, müşahede etmek demektir. Sâlik neye şahid olacaktır? Kendisine telkin edilen, kendisinin ve kendisi dışındakilerin fiillerinin olmadığını fenâ-i efâl ile bilip tecellî-i efâl ile görerek şahitlik yapacaktır.

Sâlikin dersi hangi seviyede ise, o mertebenin rabıtasını hissiyle kullanmalıdır. Rabıta, bağ, bağlayan demektir. Bağlanacak şey nedir? Mesela, nefsimizi dünyadan men edip Cenab-ı Hakk’ın emirlerine bağlanıyoruz. Bu bağı yaptığımızda aklımız, fikrimiz hep Cenab-ı Hak oluyor. Gaflete girdiğimizde Cenab-ı Hak’la olan bağımız kopuveriyor. Bağ kopunca da Allah’ın emirlerine bağlandığımız hâlde emirlerinin tersi uygulamalarda bulunuyoruz. Yine tevhid-i efâl mertebesindeki bir sâliki misal verelim. Sâlikin bu mertebede aklı, fikri ve

307

Page 308: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

zikri hep fiillerin fâilinin Allah olduğudur. Yani her şeye bu açıdan bakmalıdır. Kişi fiillerin fâilini kendisine veya başkalarına bu nisbet etmeye başlarsa nefsinin tahakkümüne girmiş, gayriyete dalmış demektir. Vuslat bulması mümkün olamayacaktır. İşte böyle durumlarda sâlik hemen rabıtasını kullanmalıdır. Sâlik kendine acilen çeki-düzen vermesi gerektiğini hissederse rabıtasını kullanması yeterlidir.

Hakk’a nisbet edilen fiiller, afakî, enfüs’î, hissi ve kalbî olarak yapıldığında, fâil-i mutlak olan Hazreti Mâşuk’un olduğu kalp ile müşahede edilir. Bu zevke sahib olan bir sâlik, abdest alırken kendi elleriyle kendisinin Mâşuk’u tarafından nasıl yıkandığını, namaz kılarken kendi mazharından nasıl müştereken namaz kıldığını, bir sanatkârın kendi elinden sanatını nasıl meydana getirdiğini şühudla zevk eder. Böylece hem kendinde hem de başkalarında tecellî eden fiilleri şühudla zevk edince, Cenab-ı Hakk’ın bu fiillerle zahir olduğu da zevk edilmiş olur. Zahir ne demektir? Görünen, zuhura gelmiş olan

308

Page 309: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

demektir. Âyette “Huvel evvelu vel âhıru vez zahiru vel bâtın ve hüve bikulli şey'in alîm.” “O, ilk ve sondur. Zahir ve Bâtın'dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Hadid Suresi 57-3) Allah, ‘Ben zahirim’ demiyor mu? İşte bütün mazharlardan fiilleriyle zahir olan o’dur. Suyun rengi yoktur. Girdiği kabın renginde ve şeklinde görünür. Kaplara aldanmamak lâzımdır.

Bir kişi sâlike kötü bir söz söylediğinde sâlik bu sözü, söyleyen kişiye değil, Hakk’a nisbet etmelidir. Zira o kötü sözü söyleyen kişinin de kendine ait bir fiili olmadığını sâlik artık öğrenmiştir. O hâlde sâlik kendinde eksiklikler aramalı ve o kötü sözü söyleyen kişinin bir imtihan vesilesi olmak üzere kendisine musallat edildiğini düşünmelidir. Cenab-ı Hak kullarını çok sever, rahmeti ile kullarının hep iyi ve mutlu olmalarını ister. Eksikliklerimiz olduğu müddetçe, o kişiyi olmasa bile başka bir kişiyi, eksikliğimizin düzelmesi için musallat edecektir. Bir sâlik böyle bir olayla karşılaştığı zaman, evvela eksikliği Allah’a nisbet etmeyecek. Allah’ın kendisini çok

309

Page 310: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

sevdiği için bu musibeti kendine isabet ettirdiğini bilecek. Kendisindeki eksikliğin ne olduğunu arayıp bularak yok etmeye gayret edecektir. Bu arada kendisine musallat olan o kişiden de üç adım uzakta olmalıdır. Gayriyet vadisinden Hakk’ın aynîyet vadisine geçerek kendisini emniyete almalıdır. O kişiyi mahkemeye vermesi gerekiyorsa verecek, nasihat etmesi gerekiyorsa nasihat edecek. Affetmesi gerekiyorsa da affederek o kişiyi de Allah’ın rahmetinden istifade ettirecektir. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde “Üzüntüler, kederler musibetler, hastalıklar ve bütün ibtilâlar kullara Allah tarafından verilmiş bir hediyedir. Ya eski günahlara bir kefaret veya manevi makamın yükselmesine vesiledir” buyuruyor. Demek ki sâlik O’ndan gelen her musibetin günahlarına kefaret, manevî derecesinin artmasına vesile olduğunun idrakinde olmalıdır, hatta derdinin, sıkıntısının, hastalığının olmaması hâline üzülmelidir.

Bu âlemdeki bütün varlıklar Cenab-ı Hakk’ın birer sıfatıdır. Sıfatların kendi fiilleri

310

Page 311: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yoktur. Onlardan tecellî eden Hakk’ın fiilleridir. Sıfatların istidat ve kabiliyetlerine göre nerede kullanılması gerekli ise Cenab-ı Hak da onları orada kullanmaktadır. Nisa Suresinin iki âyetini okuyalım. “…Onlara bir iyilik gelirse, ‘Bu, Allah'tandır’ derler. Onlara bir kötülük gelirse, ‘Bu, senin yüzündendir’ derler. (Ey Muhammed!) De ki: ‘Hepsi Allah'tandır.’ …” (Nisa Suresi 4-78) “Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir…” (Nisa Suresi 4-79) buyuruluyor. Görülüyor ki fiillerin fâili Cenab-ı Hak’tır. Görünen ve görünmeyen mülkünde ondan başka fâil yoktur. Her şey onun takdir-i ilâhiyesine göre zuhur etmektedir. Sâlikler her şeye, nefslerinde ‘fark’, afaklarında ‘cem’ nazarı ile bakmalıdırlar. Çünkü sâlik henüz nisbiyet ve şirklerden kurtulamamıştır. Nefsinde ‘fark’ la sâlik kendisini yakın takibe alarak, kendi eksikliklerini levm etmeli (kınamalı) ve bu eksikliklerini yok etmek için gayret göstermelidir. Afakta ‘cem’de olmakla da sâlik başkalarındaki eksikliklere müdahale etmez, onlarla uğraşmaz. Yardım isterlerse işte o zaman elinden geldiği kadar faydalı

311

Page 312: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

olmaya çalışır. Yardım istemiyorlarsa da tenkit etmez. Çünkü Allah hidayet etmedikten sonra siz hiç kimseyi şöyle veya böyle hidayete ulaştıramazsınız. Hidayet Allah’tandır.

Bir âyette “…nefsini arındıran(tezkiye eden) kurtuluşa ermiştir.” (Şems Suresi 91-9) buyurulmaktadır. Nefs tezkiyesi yani temizliği yalnız ilimle olmaz. İlmin ötesinde ilmiyle âmil olmak, sıddîkiyetle yani gönülden bağlılıkla da mertebesinin hâlini hayata geçirmek lâzımdır. Tevhid-i efâlde bir sâlik bütün fiillerde kendini fâni, Hakk’ı bâki bilip nisbiyetlerden kurtularak, fiillerin fâili Hak’tır demelidir. Böylece gittiği gördüğü her yerde artık tecellî edeni tanır, gördüklerini kalbiye tasdik etmenin zevkiyle zevkiyâb olur. Enfüs ve afakında tecellî edenin sevgilisinin fiilleri olduğunu görür. Tecellî eden fiillerin ‘fiilullah’ olduğunu bilerek bütün fiilleri Hakk’a nisbet eder. Böylece o ana kadar bildiği, öğrendiği, zannettiği fiilleri ifnâ eder. İnsan-ı kâmilden aldığı “fiillerin fâili Allah’tır” telkinatı onda galip gelmiştir. Böyle olması kişinin

312

Page 313: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

zanlarının, vehimlerinin, hayallerinin yıkılması anlamına gelir. Bu nefs tezkiyesinin başladığını gösterir. Sezaî Hazretleri bir ilahîsinde şöyle diyor:

“Unut bildiğini cümle Eriştir ilmini cehle”

Anlaşılacağı gibi yeni bir ilim öğrenmek için eski ilmin yok olması lâzımdır. Eski bilişlerimizi bırakmadan yol almamız mümkün değildir. Eski bilişlerden kurtulmak da düşünüldüğü kadar kolay değildir.

Sâlikin “Lâ fâile illallah” rabıtasını kullanarak kendisine nisbet ettiği fiillerin Cenab-ı Hakk’ın fiilleri olduğunu bilmesi, görmesi huzurlu olmasını sağlar. Artık gönül cennetine girmiştir. Huzur ve mutluluk içinde, zikir ve rabıtasından haz alır. Stresi, sıkıntısı, üzüntüsü, kaygıları kısaca mutsuzlukları ondan uzaklaşmıştır. Sâlikte tam bir teslimiyet ve Hakk’a boyun büküş görülür. Her kiminle temas kurarsa kursun, onlardan kendisine gelen her tecellîyi Hakk’a nisbet ettiği için halka hizmetin Hakk’a

313

Page 314: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

hizmet olduğunu anlamıştır. Bütün iyi tecellilerin Cenab-ı Hakk’ın kendisine bir lütfu, kötülüklerle karşılaştığında bunun, kendisinin bir eksikliğinden mütevellit Cenab-ı Hakk’ın bir imtihanı olduğunu anlamıştır. Kendisini yakın takibe alır ve bir an evvel o eksikliğini yok etmek için gayret gösterir. Sâlik, gölge oyunundaki Hacivat ile Karagöz’ün kendilerine ait hiçbir fiilinin olmadığını, onlardaki görünen fiilin sahibinin perde arkasındaki ‘hayalî’ adı verilen sanatkâr olduğunu bildiği gibi, bütün kâinatın sıfat perdelerinden fiillerinde yaratıcısının Cenab-ı Hak olduğunu bilir.

Onun için, her şeyi yerli yerinde görmelidir. Enfüste ‘fark’ta olmalıdır. Kendisinin şeriata uyup uymadığını tartmalı, eksiklikleri varsa bir an evvel onları tamamlamak için gayret göstermelidir. Afakta ‘cem’de olmalıdır. Başkalarının eksikliklerini görmemelidir. Cenab-ı Hakk’ın tecellîsini her mazhardan istidat ve kabiliyeti, meşrebi nisbetinde sergilediğini bilmelidir. Bu bilişle irfan cennetinde mutlu olur. Daha önce de özellikle açıkladığımız

314

Page 315: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

gibi bir kişi kötü bir olayla karşılaştığında bunu kesinlikle Allah’a isnat etmemelidir. Aksine kendisindeki eksikliği arayarak onu yok etmeye özen göstermelidir. Musibeti, Cenab-ı Hakk’ın kendisini çok sevdiği için verdiği bir hediye olarak görmelidir. Kötülüğün gelmesi muhtemel insanlardan uzak olmalı, böyle hâllerde halk vadisinden Hak vadisine geçmelidir. Sonra kötülük yapan kişiye nasihat edilecekse nasihat edilmelidir. Gerekirse mahkemeye verilmeli. Zira Allah o kişiyi de seviyor olabilir. Alacağı bir ceza, kötü hâllerini bırakmasına da vesile olabilir. Tekrar söylüyoruz, insanlardaki musibetler, belalar, hastalıklar Allah tarafından verilmiş birer armağandır. Peygamber efendimizin dediği gibi ya eski günahlarına bir kefaret veya manevi mertebesinin yükselmesine bir vesiledir.

TEVHİD-İ SIFÂT

Meratib-i tevhidin ikincisidir. Tevhid-i sıfât, sıfatların birliği demektir. Enfüste, afakta, sükûn ve hareket hâlinde görünen bütün sıfatlar Cenab-ı Hakk’ındır. Cenab-ı

315

Page 316: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Hakk’ın bu âleme taalluk eden sekiz sıfât-ı sübutîsi vardır. Bunlar: 1- Hayat 2- İlim 3- İrade 4- Semi’ (İşitme) 5- Basar (Görme) 6- Kudret 7- Kelâm 8- Tekvin’dir. İşte bu sekiz sıfat Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarıdır. Bu sıfatlardan üçü “hayat, ilim, irade” sıfatları bâtındır. Dördü “duyma, görme, kelâm, kudret” sıfatları zahirdir. Bu dört sıfat, bir unsurdan kendilerini sergilediklerinin görülmeleri itibariyle zahirdirler. Meselâ, kulak, (duyma, işitme), göz (görme), dil (konuşma, söz, kelâm) sıfatlarını açığa çıkarır. Kulağı gördüğümüzde duyma sıfatına sahib olduğunu, gözü gördüğümüzde görme sıfatına sahip olduğunu anlarız. Diğerlerini de bunun gibi düşünürüz. Bu sıfatlarla Cenab-ı Hak bütün âlemi ihata etmiştir.

Bakara Suresinin 255. âyetinde (âyet-el kürsî de denir) “ Allahu lâ ilâhe illâ hû, el hayyul gayyûm…” “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, …” (2-255) Allah’ın Hayy olduğunu yani canlı, diri olduğunu anlıyoruz. Kâinatta gördüğümüz canlılardaki hayat Hakk’ındır.

316

Page 317: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Cansız varlıklar dediğimiz varlılar da canlıdır. Esasen zerreden kürreye kâinatta cansız bir tek zerre yoktur. Ama biz onların canlılığını çıplak gözle göremiyoruz. Dolayısıyla eşyada görünen hayat da Hakk’ındır diyoruz.

“Gul innemel ilmü indallâh…” “De ki: ‘O ilim, ancak Allah katındadır…’” (Mülk Suresi 67-26) ve “… Vallâhu yağlemu ve entum lâ tağlemûn.” “…Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi 2-216) âyetlerinden de anlaşılacağı üzere ilim sıfatı Allah’ındır. Biz, bize bildirildiği kadarını biliriz. Bildirilen de ilim değil bilgidir. Yani bizler malûm, ilim Allah’ındır.

“Ve rabbbuke yahlugu mâ yeşâu ve yahtâr, mâ kâne lehumul hıyerah…” “Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur…” (Kasas Suresi 28-68) âyetinden anlaşılacağı üzere irade Allah’ındır.

“…ve huves semîul basîr.” “…O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”

317

Page 318: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

(Şura Suresi 42-11) âyetinden işitenin de görenin de Allah olduğunu anlıyoruz.

“…ennel guvvete lillâhi cemîav…” “…bütün kuvvetin Allah'ın olduğunu…” (Bakara Suresi 2-165) âyetinden kudretin Allah’ın olduğu anlaşılmaktadır. Bizlerdeki güç, kuvvet de Allah’ındır. Bir hadîs-i şerifte “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm” yani “Kuvvetim ve kudretim yoktur. Bunların hepsi senindir ya Rabbi” buyurulmuştur.

“… kelâmallâhi…” “…Allah'ın kelamını…” (Bakara Suresi 2-75) âyetinden kelâm sıfatının Allah’ın olduğu anlaşılır. Kur’ân-ı Kerîm kelâmullahtır. Yani Allah kelâmıdır.”.

Tekvin, Cenab-ı Hakk’ın halk edicilik, yaratıcılık sıfatıdır. Fiiller sıfatlardan tecellî eder. Bütün sıfatlardan tecellî eden fiiller (görme, işitme, söz söyleme…) tekvîn sıfatı ile halk olunmuştur. Bunu tevhid-i efâlde görmüştük. Bu sayılan sıfatlara sıfât-ı sübutî denir. Sübutî sıfatlar sâbittir, değişmez, bozulmaz, ölmeyen bir karar üzere durur.

318

Page 319: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

İşte bizim diye bildiğimiz ve kendimize nisbet ettiğimiz sıfatlar fâni, Allah’ın bu sıfatları bâkidir. Bizim sıfatlarımız Hakk’ın sıfatlarının mazharıdır. Mazhar kelimesinin anlamını bir şeyin göründüğü, izhar olunduğu yer olarak daha önce açıklamıştık. Meselâ çeşme, suyun mazharıdır. Çünkü su o çeşme vasıtasıyla kendisini açığa çıkarıyor. Lamba elektriğin mazharıdır. Elektrik, lamba olmasa açığa çıkamaz. Örneklerdeki gibi bizim de bütün sıfatlarımız Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarına mazhardır. Bu sıfatlar ayna olmakta, sâlik Hazret-i Maşûk’u o aynada müşahede etmektedir. Sıfat gayba aittir ve zuhura gelmeden öncedir. Zuhura gelince, şehadete intikal eder ve ‘isim’ adını alır. İsim kelimesinin çokluk hâline de “esma” denilir.

İnsan varlığı bu sıfatlarladır. Bu sekiz sıfatın Hakk’ın olduğunu anladığımız zaman, kendi varlığımız diye bildiğimiz varlığımızı attık demektir. Senin ne hayatın, ne ilmin, ne iraden, ne duyman, ne görmen, ne kelâmın, ne de kuvvetin var. Bunların hepsi Allah’ındır. Bu güne kadar bu sübutî sıfatların kendimizin olduğunu

319

Page 320: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

zannediyorduk. Şimdi anladık ki bunlar bizim değil, Cenab-ı Hakk’ınmış. Bizler O’nun mazharlarıymışız. Böylece bu sıfatların Hakk’ın olduğunu anlayınca, bizler varlık şirkinden de kurtulmuş olduk. Bu âleme ibret gözüyle baktığımızda Cenab-ı Hakk’ın sübutî sıfatları olan bu sekiz sıfatı ile bütün âlemi ihata ettiğini görürüz.

Nereye bakarsak bakalım bu sıfatlardan başka bir sıfat görmediğimiz takdirde, sıfat cennetinde olduğumuz anlaşılmış olur. Bir sâlik bu güne kadar bütün sıfatların sahibinin kendisi olduğunu zannediyordu. İnsan-ı kâmil onu cehâlet ve gafletten uyandırdı. Bu sıfatların kendisinin değil, Cenab-ı Hakk’ın sıfatları olduğunu ona telkin etti. O da teslimiyetinin gereği olarak gönül rızası ile kabullenip bu sıfatları Hakk’a teslim etti. Fâni olan kendi sıfatlarını bâki olan Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarında yok etmekle sıfat cennetinde huzur ve sukûna ermiş oldu. Çünkü hayatını Hakk’a veren, Hakk’ın hayatıyla yaşamaya başlar, ölümsüzlüğe kavuşur. “Yunus öldü deyu selâ verirler

320

Page 321: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Ölen hayvan immiş âşıklar ölmez”

Yunus Emre Hazretleri ilahîsinde ‘âşıklar ölmez’ demekle buna işaret etmiştir. Hak dostları kendilerinin zannettikleri sıfatları gerçek sahibi olan Cenab-ı Hakk’a vererek, ölümü zevk ederek, tadarak, sıfat cennetinde huzur ve mutluluğa ererler. Böylece gaybın yedi sıfatı ile onlara hazine kapıları açılmış olur. Sâlik, Hakk’ın yedi sıfât-ı sübutîsinin tecellîlerini kendinde ayne’l-yakîn görmeye başlamanın zevkiyle cennetü’s-sıfâta dâhil olur.

Gel kardeşim! Sen de zandan, evhamdan, cehaletten karanlığından kurtul. Kendine nisbet ettiğin Cenab-ı Hakk’ın değişmeyen, mutlak sıfatlarını kendisine teslim et. “Ben görüyorum, ben duyuyorum, ben irade sahibiyim…” deme. Eski bilişlerini, düşüncelerini, bilgilerini ifnâ et ki, zan yükünden ve cehâlet ağırlıklarından kurtulasın. Arada varlık kokusu kalmasın. Sende ikilik yaratan o nisbiyet şirki ortadan kalksın, her taraf nurla dolsun. Güneş doğunca cehâlet karanlığı kaybolur. Hak

321

Page 322: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

gelince bâtıl yok olur. Kendi mazharından Cenab-ı Hakk’ın bâki olan sübutî sıfatlarını müşahede et. İşte o zaman ayne’l-yakîn olarak gördüğünü zevk edeceksin. Kendine nisbet ettiğin fiil ve sıfatların yok olunca, kendi mazharından Cenab-ı Hakk’ın fiil ve sıfatları tecellî edecektir. Böyle olunca Resulullah efendimizin ahlâk güzelliği, edep güzelliği, alçakgönüllüğü gibi yücelikleri sende görünmeye başlayacaktır. Senin kendine ait hiçbir fiil ve sıfatın kalmamıştır. Ne sevap ne de günah işleyebilirsin. Sararıp, kuruyup, dalından kopmuş bir sonbahar yaprağını rüzgâr ne tarafa götürürse oraya gittiği gibi, sen de her an Hakk’ın tecellîlerine tâbi olursun.

Tevhid-i sıfâtın 4 şühudu vardır.

1- Tevhid-i sıfât: Bütün âlemde görülen ve bilinen sıfatların Hakk’ın sıfatları olduğunu bilmek, görmek, yaşamaktır.

322

Page 323: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

2- Fenâ-i sıfât: Bizdeki ve bütün âlemdeki sıfatların fâni olduğunu bilmek suretiyle sıfatlarla ilgili eski bilişlerimizi ifnâ etmek.

3- Tecellî-i sıfat: Sıfatların ifnâsıyle hakikatte sıfatların cümlesinden Cenab-ı Hakk’ın zuhurunu müşahede etmek.

4- Cennet’üs-sıfat: Bütün âleme ibret gözüyle baktığımızda, Cenab-ı Hakk’ın sıfât-ı sübutîsi olan bu sekiz sıfatı ile bütün âlemi ihata ettiğini idrak ettiğimizde her nereye bakarsak bakalım bu sıfatlardan başka bir sıfat görmeme zevkidir.

Tevhid-i sıfâtın rabıtası rabıtası “Lâ mevsufe illallah”tır. Türkçesi: “Allah’tan başka vasıflanıcı yoktur.” Sâbit sıfatlarla Allah’tan başka sıfatlanacak yoktur. Sıfât-ı sübutî yalnız Allah’ındır. İşte buna sıfat aynası denir. Bir aynaya baktığımızda kendi sıfatlarımızın (ağzımız, yüzümüz, gözümüz…) dışında başka bir şey görmeyiz. Aynen bunun gibi tevhid-i sıfât aynası olan bu âlem aynasına baktığımızda da hep O’nu görürüz, O’ndan başka bir şey görmeyiz.

323

Page 324: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

TEVHİD-İ ZAT

Vücud birliği demektir. Enfüste ve afakta, sükûn ve harekette görünen vücud Hakk’ın vücududur. İster kendimize nisbet ettiğimiz vücud, isterse bütün âlemde sükûn ve hareket hâlindeki vücudlar Hakk’ın vücududur. Vücud derken “beden” dediğimiz surette gördüğümüz vücutlardan söz etmiyoruz. Onlar Hakk’ın vücudunun gölgeleri olup güneşin battığında gölgenin kaybolması bugün var yarın yok olacaklardır. Bâki olan ise Allah’tır. Rahman Suresinin 26 ve 27. âyetlerinden “Kullu men aleyhâ fân. Ve yebgâ vechu rabbike zulcelâli vel ikrâm” “Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (55-26,27) anlaşılacağı gibi dünya yüzünde görünen her şey fânidir, kendi vücudları yoktur, vücud sahibi olan Allah’tır. Bir başka âyette de “…Kullu şey’in hâlikun ilâ vecheh…” “…O'nun zatından başka her şey yok olacaktır…” (Kasas Suresi 22-88) Allah’ın

324

Page 325: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

zatından başka her şeyin helak olacağı, yani Allah’ın zatından başka her şeyin yok olucu olduğu buyuruluyor. Bir ağaç ve gölgesiyle misâl verelim. Ağaç sallandıkca gölge de sallanır. Gölgenin bir vücudu yoktur. Gölge, ağaca tâbidir. İşte bu âlem de Cenab-ı Hakk’ın vücudunun gölgesidir. Nasıl gölge ağaçtan zahir olmuşsa, bu âlem de Cenab-ı Hakk’ın vücudundan zahir olmuştur. Yani gölgesidir.

Sâlik bu makamda, hissen, aklen ve hayalen gerek efâl, gerek sıfat ve gerek zat aynalarından vücudullaha bağlanıp, cümle eşyanın vücudu Hak olduğunun idrakı ile nazar edip şühud etmekle zevk alır. Daimî zevkte kalabilmesi için rabıtaya sımsıkı sarılır. Halkın fâni, Hakk’ın ise bâki olmasının idrakinin zevki ile zevkiyâb olur. Uruç yani yükselme mertebeleri olan fenâ mertebelerini geçen kişi, artık nisbiyet ve şirklerden kurtulmuştur. Bu üç mertebeyi zevk edenler “ehlullah” olmuşlardır. Bunlara “ehl-i fenâ” da denir. Bu makam sahipleri aynı zamanda “ehl-i velâyet”tir. Bu makam sahiplerinin durumu için Yunus Suresinin

325

Page 326: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

62. âyetinde “Elâ inne evliyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.” “Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Yunus Suresi 10-62) buyurulur.

Sâlik, bu makama gelinceye kadar fiilleri, sıfatları ve vücudları müşahede etmiş sonuçta ne fiillerin, ne sıfatların kendilerine ait vücudları olmadığını idrak etmiştir. Efâlin sıfattan, sıfattan da zatın göründüğünü anlamıştır. Halkın fâni, Hakk’ın bâki ve tecellîlerinin zuhuru ile zahir olduğunu zevk etmiştir. Sâlikin rabıtasını kullanarak zat aynaları olan bu vücudu görmesi kesafet âleminden letafet âlemine geçmesine vesile olur. Artık kesret yerini vahdete bırakmıştır. Zat-ı Hak nazarı ile vücuddan sıfatın, sıfattan da efâlin tecellî etmesinin müşahedesi ile vahdet âlemindeki letafet görüntüler devam eder.

Tevhid-i zâtın da 4 şühudu vardır.1- Tevhid-i zât2- Fenâ-i zât3- Tecellî-i zât

326

Page 327: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

4- Cennetü’z-zât

Tevhid- zât kendi vücudunun ve âlemdeki vücutların Hakk’ın vücudundan gayri olmadığını ve vücudun yalnız Cenab-ı Hakk’ın olduğunu bilmek, görmek, vücutla ilgili eski bilişlerini yok etmek ve bunları yaşamaktır.

Kendimize ve âlemdeki varlıklara nisbet ettiğimiz vücutların fâni olduklarını daha açık bir ifadeyle yok olduklarını bilerek eski bilişlerimizi ifnâ etmek fenâ-i zâttır.

Vücudların ifnâsiyle tek tecellî edenin Cenab-ı Hakka olduğunu bilmek, Cenab-ı Hakk’ın tecellîlerini müşahede etmek, Rahman’ın Zat-ı İlâhiyesinden üfürdüğü ruhun tecellîlerini idrak etmek tecelli-i zattır.

Kendine ve âleme ibret nazarıyla bakıp cümlesinin fâni olduğunu, kendi vücudunun dahi olmadığı, vücudunun Hakk’ın vücudunun bir mazharı olduğunu görmeye, bu görmeden elde edilen zevke de cennet’üz-zat denir.

327

Page 328: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bu makamın rabıtası “Lâ mevcûde illallah” tır. Türkçesi: “Allah’tan başka mevcud olan yoktur.” Allah’tan başka mevcud olan hiçbir şey yoktur. Herşey fâni yalnız Allah bâkidir.

Tevhid-i efâlde fiillerimizi Hakk’ın fiilinde ifnâ ettik. Tevhid-i sıfâtta sıfatlarımızı Hakk’ın sıfatında ifnâ ettik. Tevhid-i zâtta da vücudumuzu Hakk’ın vücudunda ifnâ ettik. ‘İfnâ ettik’ derken yanlış anlaşılmasın, ‘yok ettik’ diyoruz ama zaten yok idi. Biz ‘var’ biliyorduk. Bu zan ile fiil, sıfat ve vücudu kendimize nisbet ediyorduk, kendimize ait sanıyorduk. Bu zanlardan kurtulduğumuz zaman, fiilin fiilullah, sıfatın sıfatullah, zatın zatullah olduğunu anlarız. Fiil, sıfat ve vücudun Hakk’ın olduğunu idrak ettiğimizde kendimize ait hiçbir şey kalmaz. “Mûtu kable ente mûtu” yani “Ölmeden evvel ölünüz.” hadîs-i şerifinde Peygamber efendimizin buyurduğu ölmeden evvel ihtiyarî olarak ölmek budur. Fiillerim Hakk’ın imiş, sıfatlarım Hakk’ın imiş, vücudum da Hakk’ın imiş. Ehlullahın “Sen

328

Page 329: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

çık aradan, kalsın seni Yaradan” dediği gibi ‘sen’lik kalkınca aradan, Hak’tan başka hiçbir şey kalmaz. Kendini bilen dahi yine kendinden başkası değildir. İnsan-ı kâmilin telkinatıyla zanlarım yıkılınca anladım ve şühud ettim ki meğerse bu güne kadar kendi zannımda yarattığım bu vücud Hakk’ınmış. Zannımla Cenab-ı Hakk’ın vücudu dışında bir vücud yarattığım için de farkında olmadan şirk işliyormuşum. Bidayette de vücut Cenab-ı Hakk’ın imiş fakat ben bilmiyormuşum. Fiziksel görünen zahir gölge vücudlara takılıp kalmaktan lâtif olan Cenab-ı Hakk’ın asıl vahdet vücudunu göremiyordum. Şimdi anladım ki, fiziksel gölge durumunda olan bu kesret vücutlardan görünen de “vücudullah”mış.

Nisbet ettiği gölge vücudlardan soyunan bir sâlik, her türlü isim ve resimden kurtulmuş olur. Bir ârifin buyurduğu gibi:

Zata erişince iman mat olur Bütün kuyudatlar onda kat’ olur.

329

Page 330: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Sâlik bütün kayıtlardan kurtulur (kat’ olmak: kesilmek), sadece Hakk’ın vechi bâki kalır. Bu şühudla kişinin gönlünde “Hakk’ın varlığından başka varlık görmeme” hâli tecellî eder. Kendi ve başkaları artık yoktur. Hakk’ın dışındaki bütün varlıkları ifnâ etmiş, her nereye bakarsa baksın, Hakk’ın sıfatlarından istidat ve kabiliyetleri nisbetinde, zatının zuhur ettiğini görmeye başlamıştır. Bu sözlerim tevhide nasibi olanlar için geçerlidir.

Zikrederken aldığımız bir nefesle Cenab-ı Hakk’ın vahdaniyet varlığı ile ihyâ olduğumuzu anlarız. Aldığımız bu nefesi ‘Allah Allah Allah’ diyerek üçe bölerek veririz. Bu verdiğimiz üçe bölünmüş nefes, kendimize nisbet ettiğimiz efâl, sıfat ve zatın Hakk’a teslim edilerek ifnâsıdır. Zikirdeki üç ifnâ ve bir ihyâ bizim fenafillah olmamızı sağladı. Tevhid-i efâl, tevhid-i sıfât, tevhid-i zât olan fenâ makamlarında ayrı ayrı izah edilenlerin, üç ifnânın geniş bir biçimde açıklamasından ibaret olduğu anlaşılmış oldu. Zaten bir şeyin ifnâ edilebilmesi için, onun varlığının olması lâzımdır. Var olmalı

330

Page 331: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ki yok edilebilsin. Hâlbuki zaten kendimize ait ne bir fiil, ne bir sıfat, ne de bir zat vardı. Bunların tamamı zandan ibaretti. Üç ifnâ ile zanlarımızdaki ‘ben’liği yok etmiş olduk. Önce de belirtmiştik tekrar edelim. Zan, ‘su-i zan’ ve ‘hüsn-ü zan’ olmak üzere iki türlüdür. Su-i zan kötü zandır, hüsn-ü zan iyi zandır. Bu iki zandan da uzak durmak lâzımdır. Çünkü hakikatte hiçbir değeri yoktur. Zan ile hareket etmekten daha ahmakça bir şey olamaz. Tevhid ilminde zanna asla yer yoktur. Tevhidde her bilgi kesin ve nettir.

Fenâ-i efâl, fenâ-i sıfât, fenâ-i zât etmekle cehâlet, nisbiyet ve şirklerden kurtularak, biri iki gösteren gözlüğümüzün camını, letafetle ‘bir’ gören net gözlük camıyla değiştirdikten sonra artık Allah’ın, tecellî-i efâl, tecellî-i sıfat, tecellî-i zat olan vahdet zuhurunu zevk etmeye başlamış oluruz.

Ya Rab! Zatının nurlarını, bizlere de göster. Cemallullah olan sıfatlarında güzelliğinin zevkini bizlere tattır. Âlem ve âdem’de bütün tecellîlerin sırlarını bizlere de

331

Page 332: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ihsân ve ikrâm eyle. ‘Allahu Ekber’liğinin gönlümüzde kabul edilişini, kul ve sana karşı acziyetimizi bir an olsun bizlere unutturma. Âmin.

BEKÂ MERTEBELERİ

CEM MAKAMI

Cem kelimesi toplamak, bir araya getirmek, birleştirmek anlamındadır. Bekâ mertebelerinin ilkidir. Bu makamda kişinin kuvvelerinde Hak zahir olur. Kendisi bâtın olur. Yani Hak zahir, halk bâtındır.

Bir âyet-i kerimede “…innallâhe basîrum bil ıbâd.” “…Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.” (Mümin Suresi 40-44) buyuruluyor. Bir başka âyet-i kerimede “İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne alen nebiyy…” “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ediyorlar…” (Ahzab Suresi 33-56) buyuruluyor. Âyette Allah ve meleklerinin Peygambere salât etmeleri Hakk’ın bütün sıfatlarına tecellî etmesi demektir ki tecelli eden yine Hak Teâlâ’dır.

332

Page 333: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Ali İmran Suresinin 18. âyetinde de “Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ hu…” “Allah şahadet eder ki, O’ndan başka ilâh yoktur.” buyuruluyor. Allah’ın kime şahitlik ettiğine dikkat edilirse âyetten O’nun her şeyi zatıyla kapladığını anlarız.

Fenafiillah mertebelerinde kendisinin zannettiği fiil, sıfat ve zatının Hakk’ın efâl, sıfat ve zatında yok olduğunu tam mânâsıyla idrak eden, zevk eden sâlike cem makamı telkin edilir.

Fenâ mertebelerinde sözü edilen ‘enfüs’ ve ‘afak’ ifadeleri bekâ makamlarında birliğe erildiği için yoktur. Çünkü enfüs ve afak ikilikle ilgilidir. Bir ‘biz’ varız, bir de ‘başkaları’ var, ‘Ben varım, benden başkaları da var’ demek ikiliktir.

Cenab-ı Hakk’ın vahdaniyetinde “zahir” ve “bâtın” vardır. Sâlik bu yerde Hakk’ı zahir, halkı bâtın müşahede etmelidir. Halk, Hakk’a ayna olduğu için halk aynasından zahir görünen Hakk’ın vahdet tecellîsidir. Onun için sâliki vahdet şühudu istilâ eder.

333

Page 334: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Cem makamı telkin edilen sâlik, Hakk’a kuvve olup, onun kuvvesinden Hak zahir olurken kendisi bâtın olur. Aynı zamanda eşya da butûna girer. Hakk’ın varlığı tam zuhur ettiği zaman kâinattaki varlıkların gölgeleri yok olur. Sadece Hak var olur. Bir cismin gölgesinin, güneş ışınlarının öğle vakti tam dik bir açıyla cismin üstüne düştüğü zaman cisimde yok olması gibi halk mazharından Hakk’ın zahir olmasıdır. Bir ağacın çekirdeğinde, ağacın gövdesi, dalları, yaprakları, meyveleri gizli olduğu olduğu hâlde görünmez. Aynen bunun gibi Hakk’ın vahdaniyetinde Hak zahir, halk bâtındır. Bu yerde ikilik ve kesret yoktur.

Bütün eşyanın hakikati aslen Hakk’ın ayn’ıdır. Hak’tır. Kul mazharından Hakk’ım diyen kul değil Hak’tır. “Doğu da, batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır…” (Bakara Suresi 2-115) âyetinin gereği olarak her nereye bakarsa Hakk’ın cemal yüzünü gören sâlik bundan büyük zevk alır. Bir hadîs-i kudsîde “Kulumun kulağından duyan, gözünden gören, dilinden konuşan, elinden tutan, ayağından yürüyen

334

Page 335: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Ben olurum.” buyurulmuştur. Anlaşılacağı gibi kul mazharından duyan, gören ve konuşan Hak’tır.

Sâlikin fenafillah mertebelerinde ifnâ ettiği, efâli, sıfâtı ve zatı cem makamında Hakk’ın vahdaniyetinde Hak’la ihyâ olacaktır. Dolayısıyla da gören de Hak görünen de Hak, bilen de Hak, bilinen de Hak olduğu için sâlik bu esnada her ne zahir olursa onu Hakk’a nisbet eder.

Buna ahkâm-ı ilâhiye derler. Burası hakikat şehridir. Gayriyetler, ikilikler, kısacası kesrete ait ne varsa hepsi helâk olmuş, yok olmuştur. Görünen sadece bir zattır. Sâlikte Hakk’ın sarhoşluğu zuhur etmeye başlar. Adıyla çağırsanız sizi duymaz. Kendinden geçer. Onun için bu makamda sâliki fazla durdurmazlar. Burası daimî ikamet yeri değildir. Ama mutlaka görülüp zevk edilmesi de gereklidir. Fenâ mertebelerinde soyunduğu zatı, burada Hakk’ın zatıyla giyinmiş olarak zuhura gelir.

Bu makama kurb-i ferâiz (Farzlarla yakînlik) denildiği gibi, fenâ-i nefs makamı,

335

Page 336: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

bekâ-i ruh makamı ve ulûhiyet makamı gibi isimler de verilmiştir. Buraya ‘berzah’ da derler. Bu makamda hep vahdet zevki sâlikte galebe çaldığı için, sâlik deryanın dalgalarını değil yalnız deryayı görür. Vahdet zevkini dil anlatmakta acizdir. Bu zevki ancak yaşayanlar bilir.

HAZRETÜ’L-CEM MAKAMI

Bekabillah mertebelerinin ikincisidir. Bu makamda halk zahir, Hak bâtındır. Hak aynasından halk zahir olarak müşahede edilir. Cem makamında abdin kuvvesinden bilen, gören, işiten Hak idi. Hazretü’l-cem makamında, Hak kulun kuvvesi olması nedeniyle, kendi sıfatı olan kul mazharından gören Hak, duyan Hak, bilen Hak olmuş oluyor. Sâlikin fena mertebelerinde soyunduğu, kendi bütün sıfatlarını burada, Hakk’ın sıfatlarını giymesi nedeniyle, Allah’ın sıfatlarının mazharı (görüntü yeri) olur. Artık sıfatlar onun mazharından seyredilir. O mazharda Hakk’ın, Ene’l-Hayy (Ben diriyim), Ene’l-Kadîr (Ben güçlüyüm)

336

Page 337: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

dediğini duyan sâlik, Cenab-ı Hakk’ın kelâm ve lisanını nasıl kullandığını zevk eder.

Bu mertebede sâlik enfüsünde ‘cem’de afakında farkta olmalıdır. Dikkat edilirse, efâl mertebesinde enfüsünde farkta, afakında ‘cem’de idi. Nisbiyet ve şirklerinden kurtulduğu için, daima Hak’la beraber olması onun cemde olması demektir. Zahirde farkta olması, cemadat, nebatât, hayvanat ve insanlara esma ve sıfatları gereği neyi gerektiriyorsa, öylece yaklaşmasına şeriat-ı ahkâmiye olan farkıyla yaklaşır diyoruz.

Bu makama ehlullah kurb-i nevâfil derler. Bir Hadîs-i kudsîde: “Kulum bana nevâfille (nafilelerle) yaklaştığında Ben onun görmesine göz, işitmesine kulak, konuşmasına dil olurum” buyurmuşlardır. Görüldüğü gibi artık kulun gözünden kulağından gören ve duyan değil, gözüne göz, kulağına kulak olduğunu söylemektedir.

Artık, sıfatların kemalâtı nisbiyetinde, sıfat ve esma, âsâr ve eşya tecellîsinde Hakk’a ulaşmak, Hakk’ı seyretmek için gayret göstermektir. Her nereye nazar

337

Page 338: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

edersek edelim, bâtındaki Hakk’ın zahirdeki halktan tecellîsini zevk ederek, bütün sıfatların, zat-ı Hak ile kaim olduğunun müşahede ederiz. Bu makam aynı zamanda şeriat-ı Muhammedîye makamıdır. Buraya ayak basanlar şeriat-ı ahkâmiyenin yükümlülüklerini harfiyen uygularlar. Şeriat-ı evvelde (fark-ı evvel) bir çocuğun yaptığı hataların af edilmesi mümkünken, fark-ı sâni olan bu hakikat şeriatında af yoktur. Sâlik artık akl-ı baliğ olmuştur. Sorumluluk sınırına girmiştir, bundan böyle her şeyde kılı kırk yarması lâzımdır. Şeriatsız hakikat olmaz. Hazreti Muhammed’siz Allah’ı bilmemiz ve bulmamız mümkün olmadığı gibi.

Hazreti Muhammed’in şeriat elbisesini giyenler, Cenab-ı Hakk’ı kendi gönül evinde daimî misafir edenlerdir. Mutmain nefs olarak Cenab-ı Hakk’ın kemalât Rahman sıfatlarından Hakk’ı zuhur ettirmeye Muhammedî elbiseyi giyme denilir. Fark-ı sâni ile zerreden küreye kadar her sıfatta Cenab-ı Hakk’ın cemalini görenlerdir. Bunlar şeriatin emir ve yasaklarını harfiyen

338

Page 339: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

uygulamaktan mutluluk içinde sonsuz zevk alırlar. Muhammed elbisesini giyemeyenler ise, stres, üzüntü ve keder gibi vesveselerden kurtulamazlar. Şeriatı yaşamadıkları için kendilerine çok yazık etmiş olurlar. Hz. Ali (r.a.) bir sözünde, “Farksız cem zındıklık, cemsiz fark da müşrikliktir.” buyurmuşlardır. Şu hâlde farksız cem dinden çıkma, cemsiz fark da şirk olduğunu hiç aklından çıkarma, tevhid ise, cem ile farkı aynı anda şühud etmektir. Hakk’ın halk mazharından açığa çıkma tecellîsini izlerken, Hakk’ı ve halkı aynı zamanda zevk etmek ve neşesine ermek tevhid zevkidir. Her şeyi kuldan görüp Hakk’ı bir tarafa itip halkı görmek şirktir, ortak koşmaktır, esası, Hakk’ın bütün işlerini kul eliyle işlediğidir. Kulun kendine ait hiçbir şeyi yoktur. O sadece mazhardır. Kulun adı söylenir ama sâlikler Hakk’ı zevk ederler.

CEM’ÜL-CEM MAKAMI

339

Page 340: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bekabillah mertebelerinin üçüncüsüdür. Makam-ı cem ile hazretü’l-cem mertebelerinin kendinde cem eden (toplayan), diğer bir tabirle vahdet ve kesreti cem eden bir makamdır. Zahir olsun bâtın olsun cümle var olanın Hak olarak müşahede edildiği bir yerdir. Zahir olan mukayyet (geçici), bâtın olan mutlaktır. Mukayyet dediğimiz de mutlak dediğimiz de hepsi Hak’tır diye zevk olunur.

Bu makama Hadid Suresinin 3. âyeti “O evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır. O her şeyi bilendir.” (57-3) delil olarak gösterilebilir.

Bu makama “Fekâne gâbe gavseyni ev ednâ.” “İki yay aralığı kadar yahut daha az oldu.” (Necm Suresi 53-9) âyetinde yer alan “Kab-ı kavseyn” ‘celal’ ve ‘cemal’ yaylarının birleştiği kalp mertebesi denilir. Vahdet ayn’ı kesret, kesret de ayn’ı vahdet olarak zevk edilir. Tevhid-i efâlde fiillerini, tevhid-i sıfâtta sıfatlarını, tevhid-i zatta zatını soyunan bir sâlik, makam-ı cemde zatını giymeye başlar. Hazretü’l-cem mertebesinde Hakk’ın sıfatlarını giymesi ve bu yerde de

340

Page 341: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Hakk’ın fiillerini giymesi zuhur eder. Çünkü bu mertebede efâl ve âsâra tedellî (iniş) vardır.

Böylece bir sâlikin tevhid yaşamına başlangıcı, meratib-i ilâhiyenin sonu olmuş oluyor. Çünkü fena mertebelerinde sıra ile kendisine nisbet ettiği efâlini, sıfâtını, zatını [lâ] rabıtalarıyla soyundu. Beka makamlarına gelince, [illâ] rabıtalarıyla evvela cem mertebesinde Hakk’ın zatını, hazretü’l-cem mertebesinde Hakk’ın sıfatlarını, cem’ül-cem mertebesinde de Hakk’ın efâlini giyerek, ihtiyarî olarak Hak’ta Hak oldu. “Onların cesetleri ruhları, ruhları da cesetleri oldu.” hadîs-i şerifi gereğince, her bir varlığın da tevhid olduğu anlaşılmış olur.

Peygamber ve velilerin sırlarına vâkıf olmak isteyenler bu makamı gerçek yönüyle zevk etmelidirler. İşte o zaman sâlik hafî şirkinden de tamamen kurtulmuş, ibadet eden ibadet ve ibadet edileni birleyip Hak olmuş olur. Esas tevhidin yaşantısı meratib-i ilâhinin tahsilinden sonra yaşam hâline dönüşür. Tevhid nasıl zat mertebesinde

341

Page 342: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

tamamlandıysa, cezbe de bu mertebede tamamlanmış olur.

Meratib-i ilâhiyeyi tamamlayan bir sâlik, mürşidinin telkin ettiği makamların idrakı ile bütün kâinatı kendi özünde bulur. Çünkü vahdet ve kesreti anladı, yaşadı zevk etti. Böylece her yerde zuhur edeni ve göreni çok yakından tanıdı. Perdeyi kaldırdı özünü gördü. Ayniyet ile tanıştı. Gayriliği bıraktı, gören ve görünenin o olduğunu, kendi hakikatı olduğunu müşahede etti. Şükür etti. Hamd etti. Secde etti. Özünü idrak ederek ona, sıfat ve esma giydirip bu âlemin içine çıktı. Hakk’ın bütün özellik ve güzellikleriyle doldu. Cenab-ı Hakk’ın hüviyyet ve eniyyetini cem eden âdemiyyetini bildi. Âdem, Hakk’ın “mazhar-ı tâm”mıdır, aynasıdır. Hazreti Peygamber (s.a.v) “Allah Âdem’i kendi suretinde yaratmıştır.” buyurdu. Sureti demek sıfatları demektir. Hayat, ilim, irade, duyma, görme, kelâm, kudret, tekvin gibi sıfât-ı sübutîsini onda tecellî ettirdi.

En güzel isimlerini onda zuhur ettirerek Hakk’ın halifesi olarak yeryüzünde göreve

342

Page 343: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

başlamış oldu. “Meracel bahreyni yeltegıyân.” “(Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar.” (Rahman Suresi 55-19) “o iki denizi salıvermişti” tatlı ve acı su işte burasıdır. Ruh denizi ile ten denizinin birleştiği âdem’dir. Bedenin ve ruhun derinliklerine inip sırlarını çözen, gerçek mânâsını kavrayan olgun insandır. Gaye bu âlemde, bu sırrı çözüp Hakk’ı her zuhurda tanımak ve Hak ile yaşamaktır. Hak ile yaşayan Hakk’ı yaşatabilir. İşte insan-ı kâmil sırr-ı Hak’tır. Bütün isimlere müsemmadır.

AHADİYETÜ’L-CEM MAKAMI

Bu makam aynı zamanda makam-ı

Muhammed’dir. Bekabillah mertebelerinin sonuncusudur. Kesret olan varlıktan kaydın kaldırıldığı yerdir. Bundan sonra başka bir makam da yoktur. En yüce mertebedir. Sâlike bu makamı bizzat Resulullah efendimiz manen telkin ederse, ancak zevk edilebilir. Yoksa ilmî olur. Zevk edilemez. İbrahim (a.s.) tevhid babası olduğu hâlde bu

343

Page 344: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

makama ancak Muhammed (s.a.v) efendimizin müsaadeleriyle girebilir. Cenab-ı Hakk’ın bu mertebedeki ismi “Ahad”dır. Bu makam iki kısımda mütalaa edilir:

1- Ahadiyetü’l-ayn’ 2- Ahadiyetü’l-kesret

Ahadiyetü’l-ayn’ [Hüve] lafzıyla ifade edilir. Ahadiyetü’l-kesret ise [Allah] lafzıyla ifade edilir. Ahadiyetü’l-kesret, makam-ı Mahmud diye de adlandırılan makam-ı Muhammed’dir.

İlk bakışta aralarında aralarında fark varmış gibi görünse de hakikatte fark yoktur. Buna delil olarak, “Gul huvallâhu ehad.” “De ki: ‘O, Allah'tır, bir tektir.’” (İhlas Suresi 112-1) âyeti gösterilebilir.

Pîrim Seyyid Muhammed Nûr el-Arabî hazretleri bu makam için “Vahdetin ayn’ı kesret, kesretin de ayn’ı vahdet” müşahede edildiği yerdir buyurmuşlardır. Bu, vahdetin ta kendisi kesret, kesretin ta kendisi vahdet olması mânâsına gelir.

Bu makama “ev ednâ” makamı da denilir. “…Attığın zaman da sen atmadın,

344

Page 345: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

fakat Allah attı…” (Enfal Suresi 8-17) âyeti bu makamın zevkine delildir.

Tevhid risalesini böylece tamamlamış oldum. Bütün kardeşlerimin, mürşid-i kâmilin telkinlerine sıddîkiyetle sarılarak, meratib-i ilâhiyedeki mertebelerde şühud ve rabıtaları kullanmalarını, çok tefekkür etmelerini ve bu yolda sebat ederek tevhid yaşamı içinde dünyada iken de daimî cennette olmalarını niyaz ederim. Âmin.

VEL ASR SURESİ

Asr Suresi 3 âyettir. Sure şöyledir: “Vel asr. İnnel insâne lefî husr. İllellezîne âmenû ve amilus sâlihâti ve tevâsav bil haggı ve tevâsav bis sabr.” “Andolsun zamana.” “İnsan gerçekten ziyan içindedir.” “Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine Hakk’ı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.” (Asr Suresi 103-1.2.3)

Birinci âyette Cenab-ı Allah asr’a yemin ediyor. Yüz yıla bir asr (asır) denir.

345

Page 346: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bir hadis-i şerifte “Her yüz senede bir müceddîd zahir olur (ortaya çıkar). Ümmetimin işlerini yeniler.” buyurulmuştur. Bu hadisle İslâm âleminin yüz yılda bir gelen müceddide tâbi olması istenmektedir. Müceddit, yenileyici demektir. Zaman içerisinde bazı İslâmi emirlerden uzaklaşmalar, sapmalar olabilir. Böyle durumlarda Cenab-ı Hakk’ın zâtiyyûn velilerden yüz yılda bir gönderdiği bu Hak dostlarına tâbi olmamız, onların yenileyici fikirlerini yaşantımızda uygulamamız gerekir. İkinci âyette insanların hüsranda olduklarına Allah yemin ediyor. Allah’ın insanların bu durumunu yeminle söylemesi bunun kesin olduğunu gösterir. İnsanlar hüsranda bu kesin. Ancak kurtuluş yolunu da Cenab-ı Hak üçüncü âyette bizlere bildiriyor. Cenab-ı Hak iman ederek salih ameller işleyenlerin, birbirlerine Hakk’ı ve sabrı tavsiye edenlerin hüsranda olmayacaklarını bildiriyor. Âyette sözü edilen iman, hakikî imandır. Yani tahkikî imandır. Taklidî ve istidlâli iman eksiktir. Hakikî iman için tahsil lâzımdır. Bu tahsil hakikat-ı Muhammedîye

346

Page 347: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

tahsilidir ve ancak zâtiyyûn olan insan-ı kâmillerden yapılabilir.

Âyetlerden anlaşılan şudur:

1. İnsanlar hüsrandadır.2. Müceddide uymak gerekir.3. Birbirimize Hakk’ı tavsiye etmeliyiz.4. Birbirimize sabrı tavsiye etmeliyiz.

İnsanların esfel-i sâfilîn olan bu dünyada Hak ve hakikatten uzak, nefsleri doğrultusunda gaflet içinde yaşamaları hüsranda, ziyanda oluşlarıdır. Onun için zaman zaman gaflet ve ziyan içinde olan insan toplumlarına peygamberler ve müceddid olan evliyalar gönderilmiştir. Bugün bizler de gafletten kurtulmak istiyorsak müceddidlere, insan-ı kâmillere tâbi olmalıyız. Tâbi olduğumuzda, onların mazharlarından bizzat Cenab-ı Hakk’ın bizleri irşad ve terbiye ettiğini ve kurtuluşa erdiğimizi görürüz.

Müceddit olan zâtiyyûn veliler her zaman ve her asırda mevcuttur. Özde bir olduğu hâlde sözde birden fazla olması

347

Page 348: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

bizleri yanıltmamalıdır. Ağaç bir çekirdekten meydana çıkar. Ağacın meyvelerindeki çekirdekler ise çoktur. Ne kadar çok olursa olsun aynı ağacın çekirdeği gibidir. Bu, Cenab-ı Hakk’ın zatının sıfatlarından, sıfatlarından da esma alarak fiilleriyle nasıl göründüğünün misalidir. Farklılık şeriattedir. Şeriatte yaşamlar, yollar, yöntemler farklı olabilir ama öz değişmez. Bir kişi bu irşad ve terbiye sonunda, şehadet âleminde ebedî kalınmayacağını, bu dünyanın fâni ahiretin ise bâki olduğunu öğrendikten sonra, Hakk’ın halk suretinde nasıl tecellî ettiğini görür.

İtikatını, amellerini, muamelelerini, ahlâkını aldığı irşad ve terbiye sonucu öğrenen, olgunlaştıran, güzelleştiren, yaşayan iman sahipleri kardeşlerine de Hak ve hakikati tavsiye ederler. Şu dünyadaki yaşantılarında da ebedî olan ahiret âlemindeki yaşantılarında bunların fayda sağlayacağını, yaşanmadığı takdirde de asla hüsrandan, ziyandan kurtulamayacaklarını söylerler. Her varlığın hakkını veren Cenab-ı Hakk’ın halk suretinden seyredilmesini de,

348

Page 349: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

bu minval üzere yaşanması gerektiğini, Kur’ân-ı Kerîm ahkâmını ve sünnet-i seniyeyi günlük yaşantılarında uygulamayı, müceddidin sözlerini inanan kardeşlerine tavsiye ederler.

Cenab-ı Hakk’ın, yarattığı bütün varlıklarda, varlıkların istidat ve kabiliyetleri nisbetinde zuhurunu, her an ayrı bir ş’ende tecellîsini seyretmek, kabullenmek sabırdır. Bunun farkıyla yaşayan kişi sabredenlerin Cenab-ı Hakk’ın halk yüzünden mükâfatlandırılacağını bildiği için sabrı tavsiye eder. Zıtlar âlemi olan bu dünyada bile kötü bir olayla karşılaşıldığında sabredenler sonunda selâmete ermektedirler. Onun için “Sabreden derviş, murâdına ermiş” denmiştir.

Cenab-ı Allah’ın Esma-ül Hüsna dediğimiz 99 güzel isimleri incelendiğinde, “Rahman” ismiyle başlayıp “Sabır” ismi ile son bulduğunu görürüz. Şüphesiz bu sıralanışta da hikmetler vardır. Her insanda bu 99 güzel ismin tamamı, az veya çok

349

Page 350: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

mevcuttur. Zahirde ve bâtında sabredenler Cenab-ı Hakk’ın mükâfatına nâil olurlar.

Görüldüğü gibi, ‘Vel Asr’ Suresi bir insanın, insan-ı asliyesini bulmasının temel görevi olduğunu, bunun için de meratib-i ilâhiye tahsilinin şart olduğunu, yapılacak tahsille kurtuluşa erip Cenab-ı Hakk’ın mükâfatlarına nâil olunacağının haberini, müjdesini vermektedir.

Büyüklerimiz “İnsanlar bir araya geldiklerinde hiç sohbet etmeseler bile sadece ‘Asr Suresini’ okusalar yeterlidir.” demişlerdir.

YER VE GÖK KATLARI

350

Page 351: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Mülk Suresinin 3. âyetinde “O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak, kusur görüyor musun?” (67-3) buyurulur. Talak Suresinin 12. âyetinde de “Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah'ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.” (65-12) buyurulmaktadır.

Âyetlerden de anlaşılacağı üzere yedi tane “yer katı”, yedi tane de “gök katı” vardır.

Yer katlarına ‘nefs mertebeleri’, gök katlarına ise ‘ruh mertebeleri’ deriz ki bunlar aynı zamanda tevhid mertebeleridir.

YER KATLARI (Nefs mertebeleri)

1- Nefs-i emmare351

Page 352: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

2- Nefs-i levvame3- Nefs-i mülheme4- Nefs-i mutmainne5- Nefs-i raziye6- Nefs-i merziye7- Nefs-i safiye

1- Nefs-i emmare sahibi insanlar helâl-haram demeden yalnız kendi menfaatlerini düşünürler. İman sahibi değildirler. İblis’le kol kola yaşadıkları için dünyada mutlu görünseler bile, iç huzurları yoktur. En büyük istekleri dünya sevgisi ve muhabbetidir. Bunlar yırtıcı hayvan sıfatlıdırlar. Dünya muhabbetini gönülden çıkarmanın en önemli çaresi ‘sekerât-ül mevt’i yani ölüm sırasındaki can çekişmesi hâlini hatırlamaktır. Mezarları ziyaret etmek bu hâli hatırlamak için faydalı olur. Peygamber efendimiz, “Ya ebû Hureyre, ölmeden evvel, dünya muhabbetini gönlünden çıkar at, gönlünü arındır. Dünya seni terk etmeden, sen dünyayı terk eyle. Bunun ecri ve sevabı çok büyüktür.” buyurmuşlardır.

352

Page 353: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

2- Nefs-i levvame sahipleri iman ehli oldukları için, kötü bir iş işlediklerinde, nefslerini levm ederler, yani kınarlar. Bunlar yaptıkları kötü işlerinde pişmanlık duymalarına rağmen, hata yapmaktan da geri kalmazlar. Böyleleri dinî konularda kürsüdeki hatibi dinlerken hüngür hüngür ağlarken, davulun önünde de şıkır şıkır oynarlar. İbadet ve zikirlerine devam ederlerse bu hâllerinden kısa zamanda kurtulabilirler. Bunlar eti yenmeyen hayvan sıfatlıdırlar. Âyette “(Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz.)” (Kıyamet Suresi 75-2) buyuruluyor.

3- Nefs-i mülheme sahipleri nefs-i levvame sahiplerine oranla daha üstündürler. Çünkü ilhamlara mazhar olmuşlardır. Fakat ilhamlar nefsten de gelebilir, ruhtan da gelebilir. Kişinin ilhamının hangi taraftan geldiğine dikkat etmesi gerekir. Gelen her türlü ilhamın mutlaka Kur’ân-ı Kerîm’le tasdik edilmesi gereklidir. Yoksa İblis süslü gösterdiği ilhamlarla bizleri saptırabilir. Aşk, şevk ve muhabbet bu mertebede sâlikte

353

Page 354: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

zuhur eder. Nefsten gelen ilhamlar kişide vesvese, kuruntu, vehim ve huzursuzluk yaratır. Ruhtan gelen ilhamlar ise kişinin kalbinde huzur, aşk yaratır, sohbetlere fazla istek duyar. Rahmanî ve melekî olan bu ilhamlar kişide zevk yaratır. Bunlar eti yenen hayvan sıfatlıdırlar.

4- Nefs-i mutmainne sahiplerinin ise içi ve dışı temizlenmiştir. Şüphelerinden eser kalmamış, tamamen itminan (tatmin olmuş) olmuş bir nefse sahiptirler. Ölmeden evvel ölüp melekleştiği için vahdet âlemine ayak basmıştır. Bu kişileri Cenab-ı Hak sâbikûn zümresine dâhil etmiştir. Bunlar dünyaya itibar etmedikleri gibi âhirete de itibar edip güvenmezler. Henüz hayatta iken nefsinin kötülüklerinden kendilerini temizlerler. Dünya ve âhiret muhabbetinden vaz geçip, Hak ve hakikat sohbetleriyle Hak’ta beka bulmuşlardır. Bir âyet-i kerimede “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.” (Rad Suresi 13-28) buyurulmaktadır. Yine "Ey huzur içinde olan nefis!" "Sen O'ndan razı, O da senden

354

Page 355: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

razı olarak Rabbine dön!" "(İyi) kullarımın arasına gir." "Cennetime gir." (Fecr Suresi 89-27.28.29.30) âyetiyle de mutmain olmuş nefs sahiplerine hitap edilmektedir. Âyetlerdeki hitaplara dikkat edilirse sadece “mutmain olmuş nefs” sahiplerinedir. Nefsanî haz duyduğu şeylerden fâni olan ariflerin, ‘gir cennetime’ ifadesinden Cenab-ı Hakk’ın zatına ve hakikatine vâkıf oldukları anlaşılır. Hak’la bâki olarak Cemâlullah’ı yani Allah’ın cemâlini seyrederler. Kaderin tecellîlerinden şikâyet etmezler, çünkü rıza göstermişlerdir.

5- Nefs-i raziye sahipleri Allah’tan gelen her türlü elem, keder, acı, ızdırap, musibet ve belalara razı olanlardır. Cenab-ı Hak kulundan razı olduğu için kulun sıfatlarından mutmain kemalât tecellîlerini zuhura getirmektedir. Muhammedî olarak Rahman sıfatlarını giymiştir. Maide Suresinin 119. âyetinde “…Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır.” (5-119) buyurulmaktadır.

355

Page 356: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

6- Nefs-i merziyede Allahü Teâlâ kulundan razı olur. Nefs-i raziyede kul Allah’tan razı idi. Bu nefs makamında da daimî zikire geçmiş zatının, bütün mertebelerdeki tecellîlerini farkıyla görüp bu zevkle zevkiyâb olunur. Nefs-i merziye sahipleri ‘ârif-i billah’tırlar ve sırlara vâkıftırlar. Âyette “…Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır...” (Beyyine Suresi 98-8) buyrulur.

7- Nefs-i safiye mertebesine nefs-i kâmile de denir. Nefs, ikiliklerden kurtulmuş, saf ve temiz olarak birliğe ermiştir. Halk yüzünün Hak yüzüne tebdilinin yedinci ve son demidir.

Yer katları ikilik olan nefs mertebeleridir. Bu yüzden marifetullah yolunda mutlaka nefs terbiyesi yapılmalıdır. Sülûkta ancak nefsin ikiliklerinden kurtulan sâlikler gök katları olan ‘kavseyn’ mertebesine gelebilirler. Nefsin ikiliğinden kurtulamayanlar gök katlarına ayak basamazlar. Âyette “…ilham edene andolsun

356

Page 357: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems Suresi 91-9) buyuruluyor.

GÖK KATLARI (Ruh mertebeleri)

1- Tevhid-i efâl2- Tevhid-i sıfât3- Tevhid-i zât4- Makam-ı cem5- Hazretü’l-cem 6- Cem’ül-cem 7- Ahadiyetü’l-cem

1- Tevhid-i efâl: Bütün fiilerin

yaratıcısının ve işleyicisinin, fâilinin Allah olduğunu bilmektir.

2- Tevhid-i sıfât: Sıfât-ı sübutînin (Hayat, ilim, irade, duymak, görmek, kelam, kudret ve tekvin) sahibinin Allah olduğunu bilmektir.

3- Tevhid-i zât: Allah “vâcib-ül vücud”dur. Allah’ın vücudu ile mevcud, sıfatlarıyla muhit, esmâsı ile malûm, fiilleriyle zahir, âsârıyla görünen olduğunu idrak etmektir.

357

Page 358: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

4- Makam-ı cem: Hakk’ın zahir, halkın bâtın olduğunun idrakıdır.

5- Hazretü’l-cem: Hakk’ın bâtın, halkın zahir olduğunun idrakıdır. Hak Teâlâ Muhammedîliğini bütün varlıklardan zuhura getirmiştir.

6- Cem’ül-cem: Tenzih ve teşbihin tevhid edildiği, kalp sahiblerinin yeridir.

7- Ahadiyetü’l-cem: Makam-ı Mahmud da denilir. Yalnız ve yalnız Peygamber efendimize ait olan bir makamdır.

Anlaşıldığı gibi yer ve gök katları yeryüzünün altında ve üstündeki yedişer kat değildir. Dünyamız sonsuz bir uzay boşluğunda, küçücük bir gezegendir. Dünyamızın üstünde ve altında boşluk olduğu için yer ve gök katları ifadeleri izafidir. Zan ve hayalden ibarettir. Cenab-ı Hak bizleri Hak ve hakikati idrak eden kullarından eylesin. Âmin.

YİRMİSEKİZ PEYGAMBERİN HİKMETLERİ

358

Page 359: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

ÂDEM (a.s.)Safiyullah’tır. Allah’ın saf ve temiz

kulu demektir. Cenab-ı Hakk’ın bütün âlemi ruhsuz bir ceset hâlinde yarattığında, buna varlığı olmayan ‘adem’ (sapkasız adem) ismi verildi. Hakk’ın zat tecellî âleminden gelen nur, bu ruhsuz varlıklardaki aynalarda fiilleriyle tecellî edince, aynaların cila ve ruhuna ‘âdem’ (şapkalı âdem) denildi. Cenab-ı Hakk’ın kendi aslını bu aynalarda kemalât fiilleriyle görmek ve sırrını açıklamak için, âdemde açığa çıkıp, “Âdem” adıyla insanları irşad etmeye başladı. Bir âyeti-kerimede “…alleme âdemel esmâe…” “Allah, Âdem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti…”(Bakara Suresi 2-31) buyrulmaktadır. Kendisine 10 suhuf (sayfalar, ilâhî risale) verilmiştir. Bir kişi de zahir ve bâtın beşerden on duygu sahifelerini lâyıkıyla okuyabilirse o kişi âdemiyyetini kazandığı için ona da on suhuf verilmiş olur.

ŞİT (a.s.)

359

Page 360: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Hibetullah’tır. Zatın sıfatlarından tecellîsi O’nun hediyesi olduğunu gösterir. Âdem’in oğlu Habil’in ölümünden sonra Cenab-ı Hak’tan Âdem (a.s.) bir ihsan diledi. Cenab-ı Hak da ona bir hediye olarak Şit (a.s.)’i  ihsan etti. Kendine 50 suhuf verdi. Zatın sıfatlarından görünmesi, Hakk’ın vergisi ve lütfu değil midir? Kişi beş sıfatı olan iki kulak, iki göz bir dille, zahir ve bâtın beşerden on duygusu ile 50 tecellî sahifelerini zevk edebilirse o kişi mutmain olarak kemalât sıfatlarına sahip olmuş olur. Nitekim tevhidin beşinci mertebesinde tecellîlerin zevki Şit (a.s.) hâlidir.

İDRİS (a.s.)Allah’ın ‘Kuddüs’ ismine aynadır.

Allah’ın kusursuz ve temizlenmiş kulu anlamındadır. Nefsini terbiye ederek, ruhanî varlığını cismanî varlığına galip getiren, kusursuz biriydi. İlk yazıyı yazan ve nefs temizliğini ilk başarandı. Bir âyet-i kerimede “Kitap’ta İdris'i de an. Şüphesiz o, doğru sözlü bir kimse, bir nebî idi.” (Meryem Suresi 19-56) buyruluyor. Kendisine 30 suhuf

360

Page 361: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

verildi. İlk elbise dikendir. Hakk’ın bütün sıfatlarındaki tecellîleri zevk eden bir mazharın istidat ve kabiliyetine uygun elbise biçmesidir.   

NUH (a.s.) Necibullah’tır. Tevhid gemisi ile

insanları kurtuluşa ve selâmete çıkaran demektir. Cenab-ı Hakk’ı çok zikretmesi nedeniyle, hidayet ve kurtuluşa erdiren ikinci atamız olan Nuh ismiyle adlandırılmıştır. Manevi nefsin afetlerinden tevhid gemisiyle inananları gayriyet tufanından kurtaran manevi atamız insan-ı kâmilimiz olmaktadır.

HUD (a.s.)Ehadullah’tır. Allah’ın ‘tek’liğini idrak

eden demektir. Araf Suresinin 65. âyetinde “Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u peygamber olarak gönderdik. Onlara, ‘Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?’ dedi.” (Araf Suresi 7-65) buyuruluyor. Her mazhardan Rabbini müşahede etmesi ve efâli ile tevhid etmesi bu

361

Page 362: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

isimle anılmasına vesile olmuştur. Allah’ın dostları Cenab-ı Hakk’ın zatından sıfatına, sıfatından esma alarak fiilleriyle zahirde görünmesini tevhid yaparak, Hakk’ın halk suretinden görünmesini zevk ederler.

SALİH (a.s.)Fethullah’tır. Allah’ın fetheden kulu

anlamındadır. Nefsini, kalbini ve ruhunu fethederek temize çıkmasından bu isimle anılmıştır. Araf suresi âyet 73 “Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i Peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: ‘Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur…’” (7-73) buyuruldu. Selâmete çıkanlar zaten saf ve temizdirler. Kul lekeli Hak ise temizdir.

İBRAHİM (a.s.)Halilullah’tır. Allah’ın dostu demektir.

Kemalât fiilleriyle açığa çıkması ve İbrahim (a.s.)’in Cenab-ı Hakk’a şiddet ve ifrat derecesinde heyman aşkıyla sevmesi, O’nun dostu olmasına vesile olmuştur. Bakara suresi âyet 124 “…Rabbi şöyle buyurmuştu:

362

Page 363: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

‘Ben seni insanlara önder yapacağım.’…” (2-124) Kendisine 10 suhuf verilmiştir. Aynı zamanda “tevhid babası” olarak da ifade edilir. Zira âdemiyyetini bulanlar yeryüzünün halifeleridir. Kendi vücut ülkesinde beş zahir, beş bâtın duygusunu lâyıkıyle kullananlar hem 10 sahifeyi okuyanlar, hem de Cenab-ı Hakk’a dost olanlardır.

İSMAİL (a.s.) Âlîyullah’tır. Allah’ın  yüceliğine nâil

olmuş demektir. Hazreti Muhammed’in ruhanîyetini taşımasından mütevellit O’nun yüceliği ile isimlendirilmiştir. İbrahim (a.s.)’in ikinci eşi Hacer validemizden doğduğu için, Hazreti Muhammed’in ruhanîyeti onda görülmüştür. Malûmunuz, İbrahim (a.s.)’ın birinci eşi Sare validemizdir. Bu zahir ilimlerin remzettiği bir mânâdır. Çocuğu olmamıştır. İlme’l-yakînlik bir kişide ilham zuhur ettirmez. İkinci eşi Hacer validemiz ise Mısır kralı tarafından verilen bir hediyedir. Yani kalbin tecellîsinin mahsulü, kemal sıfatların İsmail

363

Page 364: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

(a.s.) olarak zuhurudur. En’am suresi âyet 86 “İsmail'i, Elyasa'ı, Yûnus'u ve Lût'u da doğru yola erdirmiştik. Her birini âlemlere üstün kılmıştık.” (6-86) buyurulmuştur.

İSHAK (a.s.) Hakkullah’tır. Fizik bedende her aza ve

organının Allah’ın tecellîsi olduğunu bilmektir. Vücud-u unsurîyenin her bir tecellîsi Hakk’ın zuhuru olması nedeniyle bu ismi almıştır. İbrahim (a.s.)’in oğludur. Sare validemiz ikinci eşi Hacer validemizle evlenip İsmail (a.s.) doğmadan İshak (a.s.)’ı doğurmadı. Zira vücut ülkesinde ilme’l- yakînlîk ayne’l-yakînliğe dönüşmeden ilhamlar zuhur etmez. Süflî olan nefsin mutmain nefse dönüşmeden ilhamların zuhur etmeyeceği gibi.

LÛT (a.s.)

Melikullah’tır. Allah’ın idarecisi, padişahı demektir. Vücut ülkesindeki kavimlerin hayvanî arzularına şiddetli bağlı olmaları karşısında, Allah’ın ona yardım ederek nefsinin kötü istek ve arzularının

364

Page 365: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

helâk olmasıdır. Ölmeden evvel öldükten sonra Cenab-ı Hakk’ın kemalât sıfatlarını her varlıkta seyretmek, kendisinin her varlıktaki tecellîlerinin yaratıcısı olduğunu seyretmesidir.

YAKUB (a.s.) Dinullah’tır. Allah’a boyun eğme ve

teslimiyettir. Allah katında din İslâmiyettir. Allah’ın zatına inanır ve teslim olur. Zatını düşünmez. Sıfatlarıyla da, nebisinin emirleri doğrultusunda zatından sıfatlarına, sıfatlarından da fiilleriyle varlıkların yaşam biçimi olan İslâm dini Yakub esmasıyle zuhura gelmiştir. İnsan vücudunda kalp nasıl komutansa, insanın suret yönüyle “ten Yakub’u” , siret yönüyle “kalp Yakub’u” demekle onun taşıdığı mânâyı ifade ederiz.

YUSUF (a.s.) Nurullah’tır. Allah’ın nuru demektir.

Canı demektir. Melekût âlemi olan hayal âlemindeki hakikatlari keşfederek, rüya tabirini ilk yapan olduğu için bu isimle anılmıştır. Bir insanın özü Yusuf olduğu için,

365

Page 366: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Yusuf suresindeki on bir yıldız ve ay ve güneşin yani sıfat yıdızlarının, ay kalbinin ve güneş olan ruhunun O’na secde ettiklerini görüyoruz.

EYYÜB (a.s.) Gaybullah’tır. Allah’ın gayb âleminden

gelen ibtilâlarına sabreden kul demektir. Kendine verilen illet ve marazlara uzun müddet sabretmesi ve Allah’ın lütfuna mazhar olarak  sıhhat bulmasıdır. Bir kişi meratib-i ilâhiyede kâmil mazharından Cenab-ı Hakk’a nasıl söz verdiyse öylece meratibin sonuna kadar sabrederek bu yolda dâim olursa Cenab-ı Hak ona Eyyüb (a.s.)’ün mükâfatını ihsan eder.

ÜZEYİR (a.s.) Kudretullah tır. Allah’ın kudreti

demektir. Daha evvel kendine nisbet ettiği varlığın Cenab-ı Hakk’ın  varlığı ile nasıl yıkıldığını, Hakk’ın dâimî varlığı ile bekalığında nasıl dirildiğini kader sırrı ile şahid olmasından bu ismi almıştır. Bakara

366

Page 367: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Suresinin 259. âyetinde anlatılanlara şahid olan Üzeyir (a.s.)’dir. (2-259)

ŞUAYİB (a.s.) Reşidullah’tır. Allah’ın irşadcısı

demektir. Kalbini zahir ve bâtın yönüyle kemalâta getirmiş, bütün vücud ülkesindeki kavmini irşad eden insan-ı kâmil demektir.

DAVUD (a.s.)Adillullah’tır. Allah’ın adaletli kulu

demektir. Kur’ân-ı Kerîm’deki “…Allah, ona hükümdarlık ve hikmet verdi” (Bakara Suresi 2-251) ve “Biz Davud'un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik.” (Sad Suresi 38-20) âyetleriyle kendisine hem peygamberlik, hem de hükümdarlık verilmiştir.

SÜLEYMAN (a.s.) Ganiyullah’tır. Allah’ın zengin kulu

demektir. Cenab-ı Hakk’ın zahir ve bâtın zenginliğine sahip olmuştur. Zat ve sıfatlarından umumî ve hususî rahmetine

367

Page 368: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

mazhar olduğu için bu isim verilmiştir. Bir sâlik de fenafillah olup bekabillah olduğunda kalb sahibi olmasıyla vücut ülkesinde ten ve kalp Süleymanlığını kazanmış olur. Zahir ve bâtın bütün tecellîlerin sahibini bilir ve zevk eder.

YUNUS (a.s.) Naciyullah’tır. Allah’ın kurtuluşa

erdirdiği demektir. Nefsi ile daima mücadele ederek kurtuluş yolunun simgesi olmuştur. Yunus(a.s)’un bu mücadelesi (Saffat Suresi 37/139-148) Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılır. “…Hani o, (balığın karnında) kederli bir hâlde Rabbine yakarmıştı.” (Kalem Suresi 68-48) Bir sâlik de mürşid-i kâmile gelerek Yunus (a.s.) gibi, balığın karnındaki tahsilinden sonra nisbiyetlerinden kurtulursa selâmete kavuşur, Yunus olur, kurtuluşa erer.

İLYAS (a.s.) Bekabillah’tır. Allah’la bâki olma

demektir. Beşeriyet suretiyle insanlara, ruhanîyet suretiyle meleklere dostluk ettiğinden bu hikmetli isim ile anılmıştır.

368

Page 369: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

İnsanlığını bulanlarda zahirde halk, bâtında Hak olarak, hem fiziksel bedene sahib hem de siret olan lâtif vücuda sahibidir.

LOKMAN (a.s.) Şifaullah’tır. Allah’ın şifası demektir.

Eşyanın hakikatini bildirerek, zahir ve bâtın bütün hastalıkların şifasını verme mazharı olarak Cenab-ı Hakk’ın bu ihsan hikmetine binaen bu isim verilmiştir. Kemalâta sahib olan insan-ı kâmiller hem zahir hem bâtın Lokman oldukları için şifa dağıtmaktadırlar.

HARUN (a.s.) İmamullah’tır. Allah’ın imamı

demektir. Hem Allah tarafından hem de kardeşi Musa tarafından zahir ve bâtın imam tayin edilerek, zahir ve bâtında imamlığı birleştirmiştir. Musa zahirimizi, Harun bâtınımızı remzettiği için bu vücudun imamı ruh olan siretimizi remzeder. Velayet sahibi irşad edemez, nübüvvet sahibi irşad eder. Onun için Musa’nın kavmine sahib olamadı. Harun velayet sahibiydi.MUSA (a.s.)

369

Page 370: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Kelimetullah’tır. Allah’ın kelimesi demektir. Musa zahir ilminin temsilcisi, Hızır bâtın  ledün ilminin  temsilcisidir. Kesret âleminde bütün mevzular Musa ile anılır. İrşada talib olanlara Musa dendiği gibi, tasavvufta yücelen kalb sahiblerine de “kalb Musa’sı” denilir.

ZEKERİYYA (a.s.) Vârisullah’tır. Allah’ın kudret ve

tasarrufu demektir. Cenab-ı Hakk’ın kudret ve tasarrufuna sahib olduğu için bu isimle anılmaktadır. Hem rahmet hem de azab ile imtihan edilmiştir. Testere ile ağaç içinde şehid edilmek suretiyle belaya sabır ve tahammül göstermiştir. Zekeriyyanın testere ile ağaç içinde kesilmesi bu beden ağacının içinde fena ve beka zevkleriyle sabrederek yücelmesi demektir.

YAHYA (a.s.) Celallullah’tır. Allah’ın celal yüzüne

mazhar demektir. Cenab-ı Hakk’ın vahdaniyetindeki celal sıfatı galebe gelmesinden bu isim verilmiştir. Yahya

370

Page 371: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

(a.s.)ile İsa (a.s.) aynı zamanda yaşamışlardır. Bir gün karşılaştıklarında, Yahya (a.s.) İsa (a.s.)’ya “Sen ne kadar neşelisin. Allah’ın gadabından emin mi oldun?” demiş. İsa (a.s.) da, “Sen de ne kadar üzgünsün. Allah’ın rahmetinden ümidini mi kestin?” demiş. İşte Yahya canı remzettiği için, her varlıkta tecellî ettiği hâlde esması söylenmez. Onun için üzgündür. İsa (a.s.) ruhullah olduğu için tecellî ettiği yerde esma alır. Onun için o da esmasıyla anılmasından mutludur.

İSA (a.s.) Ruhullah’tır. Allah’ın ruhu demektir.

Cebrail vasıtasıyla Meryem’e üfürülen “nefahtu âyetinin” kemalât sırrının açığa çıkmasıdır.

MUHAMMED (s.a.v.) Habibullah’tır. Allah’ın sevgilisi

demektir. Hazreti Muhammed ayni zamanda ‘ferdiullah’tır. Bir hadîs-i kudsîde “Levlâke levlâke Lema halaktü’l eflâk” “Sen olmasaydın, sen olmasaydın Ben âlemi

371

Page 372: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

yaratmazdım” buyurulmuştur. İlk yaratılan nurun, ruhun, aklın ve kalemin Hazreti Muhammed’de başlaması ve yine nübüvvetin O’nda sona ermesinden bu isim verilmiştir. Zira Allah’ın ilk tecellîsi O’nda başlamış sonunda bütün kemalât O’nda zirvede görünmüştür. Anlaşıldığı gibi, cemadattaki, nebatâttaki, hayvanattaki ve insanlardaki nur, ruh, akıl ve kalemin Resulullahın tafsilat-ı Muhammedî aynasından görüldüğü anlaşılmış oluyor. Nuru, ruhu, aklı ve kalemiyle Muhammed, sonunda bütün kulluk mertebesinde tafsilat-ı Muhammedîyesiyle de Muhammed olduğu görülmektedir.

Cenab-ı Hak bu isimleri bizzat vermiş ve 28 meratib-i ilahîye mertebelerinde görevlendirilmiştir.

Cenab-ı Allah bu peygamberlere verilen isimlerle onların tevhid mertebelerindeki yerlerinde, gök katları olan ruh tecellîlerinin zevkine erdirsin.

372

Page 373: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

DUA

Bismillahirrahmanirrahim.

İnsanları nurundan meydana getiren Allah’a hamd olsun.

Allah’ın nurlarını bizlere Rahmân sıfatıyla yansıtan, insanların ve kâinatın efendisi Hazreti Muhammed (s.a.v) ve ehl-i beytine salât u selam olsun.

Zatından sıfatlarına, sıfatlarından esma alarak fiilleriyle âsârını bütün varlıklarda gösteren Cenab-ı Allah’a ibadet ederim.

Bütün varlıklarda tecellînle zatının ilanını idrak ederek vücudumdan fâni olayım Allah’ım.

Bütün varlıklarda tecellînle zatının ilanını idrak ederek vücudunla mevcud olayım Allah’ım.

373

Page 374: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Bütün varlıklarda tecellîsiyle zatını ilanını idrakten sonra ne kendime, ne de varlıklara vücud vermekten sana sığınırım Allah’ım.

Varlıklardaki sübutî sıfatlarınla sıfatlanarak Sen’de Sen olmayı isterim Allah’ım.

İnsanların çoğu bu tecellî zuhurundan gafil, beni onlardan etme, seni her mertebede idrakle cemalini göreyim Allah’ım.

Mutlak zatın olan hüviyyetindeki zatına hayran olayım Allah’ım.

Daimî hayatın ayn’ı zatta Hayy makamında daimî hayat isterim Allah’ım.

Ayn’ı zatta zatının kemalât makamındaki hakikî saltanatından beni ayrı bırakma Allah’ım.

İhtiyaçtan münezzeh olan zatın gibi beni de ihtiyaçsız tecellînle donat Allah’ım.

374

Page 375: salihlimelamilerdernegi.comsalihlimelamilerdernegi.com/FileUpload/ds353055/File/ab... · Web viewEL-KEBİR Cenab-ı Allah’ın zatının, sıfatlarının ve efâlinin ikramıyla

Allah’ın güzel isimleri hürmetine ve Hazreti Muhammed hürmetine bu fakir, kemter kulunun dualarını da kabul eyle Allah’ım.

ÂMİN

375