sana bir demet papatya uzatiyorum kokusu elinde kalsin · 2012-09-29 · ahmet arif ahmet telli...
TRANSCRIPT
Sana Bir DEMET Papatya Uzatiyorumkokusu elinde Kalsin
Ahmet ArifAhmet ArifAhmet ArifAhmet TelliAhmet TelliAhmet Telli
Arkadaş Z. ÖzgerArkadaş Z. ÖzgerArkadaş Z. Özger
Attila IlhanAttila IlhanAttila Ilhan
Aziz NesinAziz NesinAziz Nesin
Bedri Rahmi EyüboğluBedri Rahmi EyüboğluBedri Rahmi Eyüboğlu
Can YücelCan YücelCan Yücel
Cezmi ErsözCezmi ErsözCezmi Ersöz
Edip CanseverEdip CanseverEdip Cansever
Enver GÖKÇEEnver GÖKÇEEnver GÖKÇE
Hasan Hüseyin KORKMAZGİLHasan Hüseyin KORKMAZGİLHasan Hüseyin KORKMAZGİL
İsmet ÖZELİsmet ÖZELİsmet ÖZEL
Melih Cevdet ANDAYMelih Cevdet ANDAYMelih Cevdet ANDAY
Murathan MUNGANMurathan MUNGANMurathan MUNGANNazim hikmet RanNazim hikmet RanNazim hikmet Ran
Necati CUMALİNecati CUMALİNecati CUMALİNihat behramNihat behramNihat behram
Orhan VELİ kanikOrhan VELİ kanikOrhan VELİ kanikÖzdemir AsafÖzdemir AsafÖzdemir AsafRefik DurbaşRefik DurbaşRefik Durbaş
Rifat IlgazRifat IlgazRifat Ilgaz
Sabahattin ALİSabahattin ALİSabahattin ALİ
Yılmaz ODABAŞYılmaz ODABAŞYılmaz ODABAŞIII
Ahmed Arif
Sevdan Beni
Terketmedi sevdan beni,Aç kaldım, susuz kaldım,Hayın, karanlıktı gece,Can garip, can suskun,
Can paramparça...Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,Terketmedi sevdan beni...
Hasretinden Prangalar Eskittim
Seni anlatabilmek seni.İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurduDışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yanaBir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasınaDüşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Unutamadığım
Açardın,YalnızlığımdaMavi ve yeşil,
Açardın.Tavşan kanı, kınalı - berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri...Gitmek,
Gözlerinde gitmek sürgüne.Yatmak,
Gözlerinde yatmak zindanıGözlerin hani?
"To be or not to be" değil."Cogito ergo sum" hiç değil...Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı,
Durdurulmaz çığıSonsuz akımı.
İçmek,Gözlerinde içmek ayışığını.
Varmak,Gözlerinde varmak can tılsımına.
Gözlerin hani?Canımın gizlisinde bir can idin ki
Kan değil sevdamız akardı geceye,Sıktıkça cellad,
Kemendi...Duymak,
Gözlerinde duymak üç - ağaçlarıSusmak,
Gözlerinde susmak,Ustura gibi...Gözlerin hani?
Yalnız DeğilizBir ufka vardık ki artıkYalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başınaÖlüme bir soluk kala,
Tek başınaZindanda yatarken bile,Asla yalnız kalmamak.
Şafakları ben balığa çıkarımAkan akmayan sularda
Benim, bütün tezgahlarda paydosa gidenBir bahar akşamı dünyada.
Ben dört duvar arasında değilimPirinçte, pamukta ve tütündeyim,Karacadağ, Çukurova ve Cibalide.
Zehirli kör yılanlarıVe sıtmasıyla
Gün yirmidört saat insan avındaKaracadağda çeltikler.
Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi- Ayak bileklerinde bir dizi boncuk,
Sol omzunda nazarlık,Dağ başında unutulmuş üşümüş,
Minicik bir aşiret kızının -Damla-damla, berrak olur pirinci.Kamyonlarla, katır kervanlarıyla
Beyler sofrasına gider...
Çukurovam,Kundağımız, kefen bezimiz
Kanı esmer, yüzü ak.Sıcağında sabır taşları çatlar,
Çatlamaz ırgadın yüreği.Dilerse buluttan ak,
Köpükten yumuşak verir pamuğu.Külhan, kavgacıdır delikanlısı,
Ünlü mahpusanelerinde AnadolumunEn çok Çukurovalılar mahpustur,Dostuna yarasını gösterir gibi,Bir salkım söğüde su verir gibi,
Öyle içtenÖyle derin,
Türkü söylemek, küfretmek,Çukurova yiğidine mahsustur...
Tütünü bilir misin?"Kız saçı" demiş zeybekler,Su içmez her damardan,Yerini kolay beğenmez,
ÜşürNaz eder,
Darılırİki parmak arasında kıyılmış,
Bir parçası var kalbiminİncecik, ak kağıtlara sarılır,
Dar vakit yanar da verir kendini.Dostun susan dudağına...
Sokaklardan,Kıyılardan,
Gök mavisinden,Ekmeğinden,
Canevinden ayrı düşmeyeYani bütün hasretlerin kahrınaVe zehrine çaresiz kalmaların,
İlk nefesi Hızır gibi yetişirCibalide sarılan cıgaranın...
Tütün isçileri yoksul,Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğitPırıl - pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardınaVatanımın bir umudu...
Yurdum Benim Şahdamarım
Engereğin dişlerine işledim,Ağu dişlerine
Oluklu, çentik...Ve vurgun,
Gözleri bir çift cehennemBurnuna kan tütmüş
Pars bıyığına...Dağın pulat yüreğine işledim,Şimşeğin masmavi usturasına
Sevdanı usul-usulSevdanı mısra-mısra
Lo ben seni hapislerde sevmişim,Ben seni sürgünlerde.
Yurdum benim şahdamarım...
Yücende buzulVe kar,
Maviş dağ tavşanlarıGün vuranda alaran
Zemheri yılanlarıVe yahut bir hışımla
Öyle çakılanSonsuzluğun yakışığı kartallar.
...........Başım gözüm üstünesin
Suskum, avazım üstüne...Adından başka silah
Yazgından başka günahDaha yazmamış
Hiçbir gizli dosyadaHiçbir açık kitapta.
YAĞMURDışarıda bir yağmur serin ve ince
Üşür sokaklarda evsiz kedilerBir ölüm yalnızlığı bende her geceSiyaha bürünür mechul sevgiler
Dışarıda bir yağmur serin ve inceBir sevda türküsü söyler karanlık
Evlerde ışıklar söner sessizceKapımda belirir o an yalnızlık
Dışarıda bir yağmur serin ve inceKimsesiz caddeleri taşır içime
Her köşe başında bir hayal beklerZifiri bir korku salar içime
Dışarıda bir yağmur serin ve inceSaçlarımı dağıtır bir deli rüzgarTa arşa yükselir ayak seslerim
Gönlümü harman eder gizli günahlar
Dışarıda bir yağmur çılgın ve inceSecdeya kapanır çıplak ağaçlar
Koşmaktan, yorulmaktan sızlar her yerimDüzlüklere inat uzar bende yokuşlar
…………
Ahmet Telli
Döğüşen Anlatsın
Elimizde acının kehribar tesbihiki kayıp durmakta parmaklarımızdan
Ey şairyine bölük pörçük anlattın
yine eksik bıraktın bir şeylerigün devrilmekte ama sen
tutmamışsın acımızın çetelesini
Sen sus artık, bize bundan sonrasınıdövüşen anlatsın
KALBİM UNUT BU ŞİİRİ
Uğuldayan ve hep uğuldayanbir orman kadar üşüyorum şimdiyanlış rüzgârlar esiyor dallarımda
yanlış ve zehirli çiçekler açıyorKanımda kocaman gözleriyle bir çığlık
Su ve ses kadar beklediğimne kaldı geride, bilmiyorum
uzanıp uyumak istiyorum gölgemeve sarınmak o kocaman gözlerin
uğuldayan rüzgârlarınaBir acıyı yaşarım ve zehrindençiçekler üretirim kömür karası
uçurum kadar bir yalnızlıkyaratırım kendime, atlarım
Anısı yoktur küçük rüzgârların
Yapraklarım yok artık kuşlarım yokbüsbütün viran oldu dağlarım
ezberimdeki türküler de savrulup gittiömrümün karşılığı kalmadı sesimde
sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü
Yanlış, daha baştan yanlışbir şiirdi bu, biliyorum
ve belki ömrümüzün yakın geçmişibu kadar doğruydu ancak, kimbilir
Kalbim unut bu şiiri
ÖZLETİYOR SENİ BU YAĞMURLAR
Burada yağmur yağıyorAralıksız yağıyor günlerdirAma sen yine de şemsiyeniAlmadan gel ilk otobüsle
Buğulanan camlara usulcaYüzünü çiziyorum ki yüzünBir yağmur damlası olup
Düşüyor yapraklarına gülünGüller de bozamıyor bu uzunKaranlık sessizliğini kentinAnılarını yitiriyor sokaklar
Bezirgânlaşıyor bulvar ışıklarıTarih de kekemeleşiyor bazan
Ki o zaman aşktır tek biliciAşksa yürümek gibi bir şeyDuyabilmek kuşların gelişiniAnısı bizsek eğer bu kentinUnuttuğu türküler bizsekAcıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir birSonra yürümeliyiz seninle
Sokaklara caddelere çıkmalıyızBelki bir aşktır bu kentin
Belleğini geri getirecek olanBurada yağmur yağıyor ama senŞemsiyeni almadan gel yine deÖzletiyor bu çılgın sağanak seni
Sırılsıklam özletiyor biliyor musun
Çocuksun Sen / IDünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi buŞu samanyolu hani avuçlarından dökülenKum taneleri var ya onlardan birindeyimYeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçteÇocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsunSesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zamanBirisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçupVe üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadarVe sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsunÖlümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlarBırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulanSusan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimseKötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artıkAşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansıkSeni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarakYumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsunAdınla başlıyorum her şiire ve her mısradaEsirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
Çocuksun Sen / IIÇocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâSallanıp durmaktayım bir saatin sarkacıNasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlarDursam ölürüm paramparça olur dünya
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğümUçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğunaTutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim içinGözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunuUnutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyorKırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleriBu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlardaÜzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorumAyrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentteÇocuksun sen alnına kırlangıçlar konanBir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
Okyanus diyelim istersen ya da sen söyleBatık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarkenGövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu suÇocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı(Soluğunun elma kokması bundandı belki)
Bir elma kokusuna tutundum düşerkenSallanıp durmaktayım bir saatin sarkacıNasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Çocuksun sen, çocuğumsun
Arkadaş Z. Özger
Ferhat
kara teller ak tellerisevdanı yüreğine kuşat
al sesimi vur kanının gümbürtüsünezamanıdır dağları delmenin, Ferhat
dağların başı yaslıFerhat'ın sevdası kan ağlar
yüreğin sağlam, bileğin güçlü Ferhatistesen dağlar dağlar...
ateşi üfle Ferhatkörüğü iyi kullan
bu can bunca hasretine dayanırsoludukça içimde sevdan
sevdan ki bir yakıcı kuştur yüreğimdegümbürder zulme karşı kan gibi
ölürsem dağlar için ölürüm Ferhatkalırsam vuruşkan şahan gibi
SEVDADIRGöğü kucaklayıp getirdim sana
koklaaçılırsın
solmuşsunbenzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzünöyle bükük bakma bana
çam kolonyası getirdim sanakentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir kokusanki köroğlunun ter kokusuaman kokusu, billah kokusu
canlarım, canım benim
üzme kendini bu kadarsana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var
bak yeryüzü ne kadar genişne kadar dar
Durakıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırakoy bana en yakın
bana en uzaksevgili yar
Hasretine vur beni
Giyecek çamaşır getirdim sanaadettir diye değil, sevdim diyedir
bağışla, eski birazbedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledimelma ağacında kuruttum
Günler sarmal bir yay gibibunu unutma
Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektirbunu unutma
Seni ben her yerinden öperimbunu unutma
kadere inansaydımsana inanırdım
Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
öyle kırık bakma banaCaddeler nasıl da genişliyorsana bunu söyleyecektim
Bileyli bir makas vardı yanımdasana bunu söyleyecektim
Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kirisana bunu...
Oyy nasıl söyleyebilirimdeliren sevdamızın kısrak huyunu
Elimi tuttuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil buBir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
sen içerdeBen dışarda...
Oyyy mahpusluk mahpusluk...
Aşkla Sana
alnınıdağ ateşiyle ısıtan
yüzünükanla yıkayan dostum
seninuyurken dudağında gülümseyen bordo gülbenim kalbimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdendeuğultuyla büyüyen sessizlik
birgün benim elimdepatlamaya sabırsız mavzer olsun
başını omzuma yaslagöğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun
söyle bana eyölümün açıklayıcı pervanesi
hangi yavru tek başına yiğittirhangi yangın bir başına söndürülür
ah herkes susuyorhiçkimse bilmiyor içimin yangınını
ah herkes mi susuyorkalbimi kalbine bağladım dostum
ah herkes mi susuyorkalbi kalbimize benzeyen dostlar
bir çarmıh gibi bırakıyorken kendini dünyayahayatın ateş renkli kelebekleri
bir bir tutuluyorken korkunç koleksiyonlar içinah herkes mi susuyor
bağırsam içimdeki dehşetihırsım deler mi toprağı
beniacısıyla onduran
dostumuaşkla vurduran hayat
sanayaşananla harlanan bağrımın sevdasını akıttım
dünyanın yeni baharınaçatlarken kadim güneş
bağrım delinirken fidanların kanıylaanamın doğurgan karnıdır diye
sevgilimin sütlenecek göğsüdür diyedostumun üretken gülüdür diye
sana bağlandımsana sarıldım
beni umutsuz komatarihle avutma beni
çünki aşkla sınanmışım sanasana yangınla, suyla, ateşle
ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışımey yaşarken kanayan acı
şimşekli gök, tufan, kan fırtınasıuçurum kıyısında hızla büyüyen ot
yapraksız bir ölümün anısı içinkörpecik kuzuların derisi için
beni tarihle avutmaumutsuz koma beni
akıtsam deliren sevdamıköpürür mü hayatı besleyen su
ey benimyedi başlı kartalım
her başınıbir dağ başlangıcında koyanım
seninböyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir
bizim aşkımızı solduranların korkusuçünki elbette bir su
kendi akacağı toprağın sertliğini bilirve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak
artık ırmak mı ne denirişte devrim
ona benzer bir akışın hızına denir
yarın ne olur bilirim benbahar gelir, otlar büyür
ölüm de yapraklanırbir dağ bulur uzun uzun bakarım
bir çam ağacı gölgesigüzel kokular veren
bir damla güneş görüncesana da gülümseyeceğim yarın
şimdi senin uzanıp yattığın otlardayarın yeni bir yeşillik büyüyecek
Attila ilhan
Duvar- bu şiir ikinci dünya savaşı içindekahredilen bütün dünya duvarları
için yazılmıştır.-
ben bir duvarım hiç güneş görmedimsen hiç güneş görmemiş bir başka duvaryüzümüz benek benek tahta kurusundan
ve sinemiz baştan başa ak üstünde karalar- kelepçeden kahroldu kahroldu bileklerim
- sıyrılıp çıktım artık ölüm korkusundan- dilim dilim sırtımdaki yaralar
ben demirbaşım sığır siniriyle dayak yedimbiz de duvarız dinliyen duyan düşünen duvarlar
bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğukve bizim kucağımızda kasırgalı insanlar
yüzündeki deniz parlaklığıyla durur hatıramızdao çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk
o zaman mayıs'tı yağmurlar başımızdabir cumartesi akşamı girdi kapımızdangözlerinde kıpkızıl diken diken öfkesiadeta birden bire aydınlandı zindan
onu böyle görünce nasıl da korkmuştuksapından fırlamış bir balta gibi çehresi
ve omuzlarında delikanlı gölgesi
o zaman mayıs'tı yağmurlar başımızdao sırt üstü yatağında yatardı
sımsıcak gözleri şimdi bile aklımdadırbir sana bakardı bir bana bakardı
dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadırtoprak ana bütün zincirlerinden çözülmüş
sabahlar akşam üstleri manolya gibi parlaktarlaların yüzü gülmüş
işte her akşam geçtiği denize çıkan sokakah işte annesi annesi sevgilisi
işte biz dinliyen duyan düşünen duvarlarişte o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocukdışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır
bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuko bir kaç defa kartal gibi gitti kartal gibi döndü
çığlıklarını değil kırbaç sesini duydukbiz duvarız neyleyim gözlerimiz ağlamayı bilmezonu bir gece sabaha karşı büsbütün götürdüler
kendi gitti ismi kaldı yadigâr bağrımızdao zaman mayıs'tı yağmurlar başımızda
ya biz idam duvarıyız karşımızda çok insan öldürdüleronlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık
temelimiz kanla beslendi ama nedense uzamadıköyle bakmayın bu yaralar şerefli yara değil
getirirler vururlar biz öyle dururuzyağmurlar gözyaşı bulutlar mendilelimizden ne geldi de yapmadık
ah öyle bakmayın utanırız kahroluruzonlar hep döküldü biz hep ayakta kaldıkbir mayıs sabahı toprak rezil gök rezil
yıldızlar küfür gibi yüzümüze tükürür gibişafak sancılarıyla iki büklümdü ufuk
ve simsiyah çamur gibi bir manga ortasındasiyaset meydanına geldi dev yumruklu çocuk
bulutlar eğilip alnının terini sildilerve mermiler birdenbire ölümü getirdiler
o düştü biz yine ayakta kaldıkhalbuki ne kadar yorgunuz
öyle bakmayın bu yaralar şerefli yaralar değilah öyle bakmayın utanırız kahroluruz
SEVMEK İÇİN GEÇ ÖLMEK İÇİN ERKEN
akşamın acı su karanlığı içindensoğuk kadife teması yalnızlığın
şuh bir kahkaha balkonun birindengizli işareti midir bir başlangıcın
sevmek için geç ölmek için erken
başbaşa çay elele yürümek derkenboğaz vapurları mı iskele sancak
telefonda kaybolmak sesini beklerkeninsan insanı yeniler doğrudur ancak
sevmek için geç ölmek için erken
içimdeki gökkuşağı besbelli nedenbulutların içinden kuşlar yağıyor
bir şiire başlarsın birini bitirmedenhiç kimse gözlerine inanamıyor
sevmek için geç ölmek için erken
sevmek sevildiğini bile farketmedenyaklaştıkça ölüm soğuk bir yağmur gibi
sevmek zehir zemberek ve yürektengecikerek de olsa vuruşur gibi
sevmek için geç ölmek için erken
YAĞMUR KAÇAĞI
elimden tut yoksa düşeceğimyoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsanyağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirseelimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni
geceleri bir çarpıntı duyarsantelâş telâş yağmurdan kaçıyorum
sarayburnu'ndan geçiyorumakşamsa eylül'se ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsıniçlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsamelimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni
AYSEL GİT BAŞIMDANAysel Git Başımdan
Aysel git başımdan ben sana göre değilimÖlümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinimAysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsünDağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.Benim icin kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinimIslığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığınıYanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,ya korku biriktirmek yetisini.Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasanahem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.
Sevindiğim anda sen üzülürsün.Sonbahar uğultusu duymamışsın kiiçinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...
Çoğalmak
Kalabalıkta kalabalıkça yalnızlıkYalnızladıkça birbirimizi
Haydi çoğalalımÇoğaltarak kendimizi
Bir canım çoğal da bin can olIsıt yaşlıların yalnızlıklarını ilinsin üşümüşlüğü
bırakılmışlarınÇoğalın dudaklarım çoğalın sonsuz
Öpün bütün ağlayan çocukları kimsesizÇoğal gözlerim çoğal
Gör bütün görmeyenlerde yapayalnızEllerime tutunun ellerime çoğalınOkşayın sevecenlikle çocuklarıHıçkırırlarken uykularında bile
Aziz Nesin
Sol El Konçertosu
Demek yazamadanDemek okuyamadanDemek konuşamadan
Hem de ölmeden yaşanabilirmişAma sevmeden yaşanamıyor Üçgülüm
Bir ölüyle bir canlıBir bedeni bölüştükSağ yanım ölmüşSol yanım capcanlı
Demek yazamadanDemek okuyamadanDemek konuşamadan
Ama düşünebildiğim için seni yaşıyorumYaşayabildiğim için sevmiyorum
Sevdiğim için yaşıyorum
Bir kolum bir elim bir bacağım ve dilim tutmuyorÖyle bir sevgi var ki içimde
O beni hâlâ diri tutuyorYazamasam da okuyamasam da konuşamasam da
Seviyorum seni ÜçgülümSevdikçe yaşıyor yaşadıkça seviyorum
Arkadaşım Badem Ağacı
Sen ağaçların aptalıBen insanların
Seni kandırır havalarBeni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsünDüşünmeden gelecek karakış..
Açarsın çiçeklerini ..Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayelBeni karasevda
Hemde bilerek kandırıldığımızıKaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koo desinler bize şaşkınSonu gelmesede hiç bir aşkınAçalım yinede çiçeklerimiziSenden yanayım arkadaşımHavanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimiBelki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmazNasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya
Bedri Rahmi Eyüboğlu
KARADUT
Karadutum, çatal karam, çingenemNar tanem, nur tanem, bir tanemAğaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulumGünahımsın, vebâlimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercanYoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğumKaradutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanemGülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
ZINDANI TAŞTAN OYARLAR
Sılanın ufak tefek yollarıAğrıdan sızıdan tutmaz elleriTepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor
Bugün efkarlıyım açmasın güllerYiğitimden kötü haber verirler
Demirden döşeği taştan sedirlerYatak diken diken yastık batıyor
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor
Bir şubat gecesi tutuldu dilinSilaha bıçağa varmadı elin
Ne ana ne baba ne kız ne gelinYiğitim aslanım aman burda yatıyor
Ne bir haram yedin ne bir cana kıydınEkmek kadar temiz su gibi aydın
Hiç kimse duymadan hükümler giydinYiğitim aslanım aman burda yatıyorDöşek melil mahzun yastık batıyorMezar arasında harman olur muonüç yıl hapiste derman kalır mı
Azrail aç susuz canın alır mıYiğitim aslanım aman burda yatıyorDöşek melil mahzun yastık batıyor
Zindanı taştan oyarlarİçine bir yiğit koyarlar
Sağa döner böğrü taşa gelirSola döner çırılçıplak demir
Çeliğin hası da yiğitim aman böyle bilenirDöşek melil mahzun yastık batıyorYiğitim aslanım aman burda yatıyor
Dilimde dilimi bulduğum, gücüne kurban olduğumAnam babam gibi övdüğüm
Dayan aslan ustam yiğitim dayanDayan hey gözünü sevdiğim
Bugün efkarlıyım açmasın güllerYiğitimden kötü haber verirler
Sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusunKurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
Şiirin gökyüzü gibi herkesinSen Kızılırmak'çasına bizimsinEn büyük demircisi dilimizin
Canımız ciğerimizsinBugün burdaysa şiirin yarın Çin'dedir
Bütün hışmıyla dilimizKökünden sökülmüş bir çınar gibi yüreğimiz içindedir
Bugün burdaysa şiirin yarın Çin'dedirAcısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla
Bir yanı nur içinde tertemizBir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir
Bugün burdaysa şiirin yarın Çin'dedirBütün hışmıyla dilimiz
Kökünden sökülmüş bir çınar gibi yüreğimiz içindedir
Çakıl Taşı
Seni düşünürkenBir çakıl taşı ısınır içimde
bir kuş gelir yüreğimin ucuna konarBir gelincik açılır ansınız
Bir gelincik sinsi sinsi kanar.
Seni düşünürkenBir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlarDöndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülürÇekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımdaDokundukça yanar dudaklarım
Seni düşündükçeBir çakıltaşı ısınız içimde.
Can Yücel
BARIŞ İÇİN
Gözleri görmeyen Eşber,Dünyayla barışıkGözleri açıklar
Dünyaya kapalı,Yağmurdereli`yle birlikteSavaş için, Rusça niyet
Yani hayır,Yağmurdereli`yle birlikte
Barış için döğüşelim,Dereler gibi akacak
Güzelim yağmurRahmet gelecek dünyayaKör gözlerimizden akanBarış gelecek dünyayaBarış için döğüşelim
FARK ETMELI INSAN
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen...Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve ensonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda
kalacağını fark etmeli.Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı
gibi olduğunu fark etmeli.
Henüz bebekken 'Dünya benim!' dercesine avuçlarınınsımsıkı k apalı olduğunu,ölürken de aynı avuçların 'her şeyi
bırakıp gidiyorum işte!' dercesine apaçık kaldığını farketmeli.
Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.
Baskın yeteneğini fark etmeli sonra.
Azraillin her an sürpriz yapabileceğini,nasıl yaşarsa öyleöleceğini fark etmeli insan
Hayvanl arın yolda , kaldırımda , çöplükte ama kendisiningüzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark
etmeli.Yaratılmışların en güzeli oldu ğunu fark etmeli ve ona göre
yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni dikenin hemen yanıbaşındaki gülü fark etmeli.
Evinde kedi,köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktankorkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
Eşine 'seni çok seviyorum!' demenin mutluluk yolundakimüthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini amaarka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere
muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde birikenekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını veaşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark
etmeli, fark etmeliyiz çok geç olmadan.....Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçti yarın meçhuldür...
O halde ömür dediğin bir gündür,o da bugündür....
Akdeniz Yaraşıyor Sana
Akdeniz yaraşıyor sanaYıldızlar terler ya sen de terliyorsunAynı ıslak pırıltı burun kanatlarındaHiç dinmiyor motorların gürültüsü
Köpekler havlıyor uzaktanDemin bir çocuk havladı
Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yineAli dumdum anasına sövüyor saatlerdir
Denizi tokmaklıyor balıkçılarBu sesler işte sessizliğini büyüten toprak
O sesinin sardunyalar gibi konuşkan sessizliğiHayatta yattık dün gece
Üstümüzde meltemKekik kokuyor ellerim hala
Senle yatmadım sankiDağları dolaştım
Ben senden öğrendim deniz yazmayıElimden düşmüyor mavi kalem
Bir tirandil çıkar gibi sefereOkula gidiyor öğretmenimBen de ardından açılıyorum
Bir poyraz çizip deftereBir ada var sırf ebabil
Dönüyor dönüyor başımdaSenle yaşadığım günler
Gümüş bir çevre oldu ömrümDeğince güneşine
Neden sonra buldum o kaçakçı mağarasınıGözlerim kamaşınca senden
Ölüm belki sularından kaçırdığımO loş suda yıkanmaktır
Durdukça yosundan yeşilKulaç attıkça mavi
Ben düzde sanırdım yıkıntımÖrenim alkolik asarım
Mutun doruğundaymışım meğerSenle çıkınca anladım
Eski Yunan atları var haniYeleleri bükümlü
Gün inerken de öyleAğaçtan izdüşümleriyleYürüyor Balan tepeleri
Yürüyor bölük bölük canToplu bir güzelliğe doğru
Kadınım Yaraşıyorsun sen Akdenize
Cezmi Ersöz
KİM OLDUĞUNU BİLMEDİĞİM BİRİNE
Karşılıksız aşkının zehrini taşıyordu banaKokusu sinmişti inatçı ruhuma, kitalarıma, ellerime...
Öyle çok öpüşürdük ki,Ağzının tadıyla yerdim yemeklerimi...
Öylesine inanıyordu ki dünyadaki son aşkla beni sevdiğine,Bir gün ansızın korkunç bir özlem duymaya başlamıştım
Kim olduğunu bilmediğim birine...Şimdi ağzımda karşılıksız aşkın o aç tadı...
Karşımda o...Yine hüzünlü, yine yenik...
Ama eşitiz artık,Damarlarımızda karşılıkız aşkın o zehirli kanı...
SENİN OLMADIĞIN YERDEAdına aşk koyduğun o büyük boşluğa
ben koca bir hayat sığdırdım...Beni sevmemene isyan edip kaçmak,
sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak,ruhumun en büyük yanılgısıydı...Hayat bana en acımasız yüzünü
sevgini inkar ettiğim zamanlarda gösterdi...Ve şimdi asıl olmam gereken yerde,
hayata başladığım yerde,kalbindeyim...
Vazgeçilmez oluşunun sırrı bu işte:Senin olmadığın yerde ne olduğunu biliyorum...
Edip CANSEVER
Gül Kokuyorsungül kokuyorsun bir de
amansız, acımasız kokuyorsungittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsunhırçın hırçın, pembe pembe
öfkeli öfkeli gülgül kokuyorsun nefes nefese.
gül kokuyorsun, amansız kokuyorsunve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öylesen koktukça düşümde görüyorum onu
düşümde, yani her yerdeyüzü sararmış, titriyor dudakları
şakakları ter içindetam alnının altında masmavi iki ateş
iki suiki deniz bazan
bazan iki damla yaz yağmurumermerini emerek dağlarının
şiirler söylüyor geneölümünden bu yana yazdığı şiirler
kızaraktan birtakım şiirlerebüyük sular büyük gemileri sever çünkü
ve odur ki büyüklükşiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
o zaman ölünce de şiirler yazar insanölünce de yazdıklarını okutur elbet
ve senin böyle amansız gül koktuğun gibiyaşamanın herbir yerinde.
gül kokuyorsun, amansız kokuyorsunbu koku dünyayı tutacak nerdeyse
gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütünherkes, hep bir ağızdan: gül!
ve herşeyin üstüne bir gül işleneceksaçların, alınların, göğüslerin üstüne
yüreklerin üstünebembeyaz kemiklerin
mezarsız ölülerin üstünekurumuş gözyaşlarının
titreyen kirpiklerin üstünekenetlenmiş çenelerinağarmış dudakların
unutulmuş çığlıkların üstünekederlerin, yasların, sevinçlerin
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek.bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
yıllarca esecek belkive ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
göreceğiz kibiz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha
geceyi, gündüzü, yıldızlarıgörmemişiz hiç
tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıklarıbu umutsuzlukları bırakın kardeşler
göreceksiniz nasılgüller güller güller dolusunasıl gül kokacağız birlikte
amansız, acımasız kokacağızdayanılmaz kokacağız nefes nefese.
Sonrası Kalır’dan
YERÇEKİMLİ KARANFİL
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimdeOysa ki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibiBir ağaç işliyor tıkıt tıkır yanımızda
Midemdi, aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işteSen de bir başkasına veriyorsun daha güzelO başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninleSana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renkBirleşiyoruz sessizce.
MENDİLİMDE KAN SESLERİ
Her yere yetişilirHiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışlaAhmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğerİçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değilAh güzel Ahmet abim benimİnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzerSuyunda yüzen balığaToprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimineKonyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzerGöğüne benzer ki gözyaşları mavidirDenize benzer ki dalgalıdır bakışlarıEvlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer kiVe avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüneCamcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasınaMinibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzerAnısı işsizliktirAcısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olanGülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektirNe kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskidenDirseğin iskemleye dayalı
-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleriResimler: özlem
Resimler: eskidenberiVe bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen aceleDostluğun çabuk
Bakıyorum da simdiO kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet AbiBiz eskiden seninle
İstasyonları dolaşırdık bir birO zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardıVe yağmurdan ıslandıkça Edirne postasıKıl gibi ince İstanbul yağmurunun altındaEsmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teniUpuzun boynu
KirpikleriVe sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sankiSofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardıCezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururduVe o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel
gibi
O çocuklar büyüyecekO çocuklar büyüyecek
O çocuklar...Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürtUmutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu kiYok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdiHayalsiz yaşıyoruz nerdeyseÇocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklımTrenler cepheye giden trenler gibi
İşçilerAlmanya yolcusu işçiler
KadınlarKimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, filelerKolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsiBir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benimGördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlarVe dağılmış pazar yerlerine memleketGelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse deÖyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzünO kadar çabukO kadar kısaİşte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanarDiş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
Enver GÖKÇE
UYAN ALİMYıllardır susmusum lal
Yanım yörem Tepegöz, Şahmaran!Yürek çın çın eder ama,
Erdemli ve yiğitBir gerilla bıçağıdır, çatal
Derman sorar kurda kuşa derman!Dağlar gül gülistan içinde
Al al!Bir ben kalmışım
Rüsvay, malamat, üryan!Adı görklü Marx yadıma düşende,
Uyan derim AlimUykudan uyan!
DAYAN HA YIKILMA
AcıBir
RüzgardırEser
DağlardanOvalardanKapkaraKanını
KuruturYoksulların
SonraKıtlık
PahalılıkVe
FaşizmDayan
HaYıkılma...ÜlkemizYoksul
ÜlkemizFakirVe
İşçilerÖğrenciler
DüşerYanyanaDüşer yaVatanın
BirYanı daÖlür.
Ve Şahin AydınKerim Yaman
BöyleDüşüyorsa
BirBir
İnsanDahaÖzgürOlsun
Diyedir.
YUSUF İLE BALABAN DESTANIBu Yusuf'un Dünyaya Bir Hoş Geldiğidir
1.Ay karanlık
Gecedir.Anamdır.
Yatar Of'ınan.Kıpır kıpır
Ağrısı şuracığında,Karnının
En yumuşakYerindedirDe gayri
Gel kan-revanTürkülerle gel,
Ağıtlarlaİnce sularla.Yusuf kardaş,
Ak kardaş!Bu seninDünyaya,Hoş gelipSefalar
Getirdiğindir.2.
Bir hışımlaGeldi geçtiŞu dağlarıDeldi geçti
Kim?Kim?Kim?
Kim olacak?YusufYusuf.
3.Bentleri
YıktıSu;
KısrağıAştı
Aygır at.YaşamakDeğişti
Gün oldu.
GÖRÜŞ GÜNÜBugün görüş günümüzDost kardeş bir arada
Telden teleMendil salla el salla
Merhaba !
İzin olsun hapisane içindeSeni
Senden sormalara doyamamYarım döner cıgaranın ateşi
Gitme dayanamam
Hasan Hüseyin KORKMAZGİL
Filizkıran Fırtınası
gün doğmadan başladı filizkıran fırtınasıevler yemen türküsüsokaklar seferberliköyle bir gariplik kiöyle bir tedirginlik
yaz başında güz sonrası
ayvalar çiçekteydigüller daha tomurcuk
açıl demişti güneşaçılmıştı kıraçta kış elmaları
çözül demişti güneşçözülmüştü yılanlar karanlık odalarında
dallarda yuvalar tüy kokuyordudüğünçiçekleri şenlikli
gün doğmadan başladı filizkıran fırtınasıne dal kaldı ne tomurcuk
yerden yere çaldı otları ağaçlarıinsan yüzlü bir korkuluk
üşüdüm dünyalarcabaskın yemiş bir kent gibi üşüdüm
sergen etti filizleri sapsarı bir karanlıkbahardan kışa düştüm
acılı günler gördümsığdıramam bir tek günü bir koca yıla
geceler geçirdim yoz kentlerin bulvarlarındanice baharları kışlara gömdüm
uzak düştüm yelinden yelvesinden acılı yurdunuzak düştüm umudundan mutundan
yomundan uzak düştümbunaltının böylesini görmedim
severim fırtınanın her türlüsünüormanlar uğultulu sular dalgalı
severim filizkıran fırtınası'nıkırıp kanatmıyorsa sevincin türküsünü
nerde benim baharımdalım yaprağım nerde
gece çökmüş üstüne kerpiçsel yalnızlığınsanki kaplan pençesinde bir manda böğürtüsü
ne kuş kalmış ne çiçekne kırmızı ne yeşil
sapsarı karanlıkta yerler bahar ölüsü
.
ACILARA TUTUNMAK
acı çekmek özgürlükseözgürdük ikimiz de
o yuvasız çalıkuşubense kafeste kanarya
o dolaşmış daldan dalasavurmuş yüreğini
ben bölmüşüm yüreğimibaşkaldıran dizelere
kavuşmak özgürlükseözgürdük ikimizde
elleri çığlık çığlıkyanyana iki dünya
ikimiz iki dağdaniki hırçın su gibi
akıp gelmiştikbuluşmuştuk bir kavşakta
unutmuştuk ayrılığıyok saymıştık özlemeyi
şarkımıza dalmıştıkmutluluk mavi çocuk
oynardı bahçemizde
aramakmış oysa sevmeközlemekmiş oysa sevmekbulup bulup yitirmekmiş
düşsel bir oyuncağıyalanmış hepsi yalan
sevmek diye birşey vardısevmek diye birşey yokmuş
acılardan artakalanişte bu bakışlarmış
kuğu diye gözlerimdegün batımı bulutlarmış
yalanmış hepsi yalansavrulup gitmek varmış
ayrı yörüngelerde
acı çektim günlerceacı çektim susarak
şu kısacık konukluktadeprem kargaşasındayaşadım birkaç bin yıl
acılara tutunarakacı çekmek özgürlükse
özgürdük ikimizde
ACIYI BAL EYLEDİK
«pir sultan ölür dirilir»
bak şu bebelerin güzelliğinekaşı destangözü destan
elleri kan içinde
kör olasın demiyorumkör olma da
gör beni
damda birlikte yatmışızöküzü hoşça tutmuşuz
koyun değil şu dağlardasan kendimizi gütmüşüzhor baktık mı karıncaya
kırdık mı kanadını serçeninvurduk mu karacanın yavrulusunu
ya nasıl kıyarız insana
sen olmasan öldürmek neçürümek ne zindanlarda
özlem ne ayrılık neyokluk ne yoksulluk neilenmek ne dilenmek ne
işsiz güçsüz dolanmak negün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalıkoklaşmalı söyleşmeli
korka korka yaşamak ne
kahrolasın demiyorumkahrolma da
gör beni
kanadık toprak oldukçekildik bayrak olduk
döküldük yaprak oldukgeldik bugüne
ekmeği bol eyledikacıyı bal eylediksıratı yol eyledikgeldik bugüne
ekilir ekin gelirizezilir un geliriz
bir gider bin gelirizbeni vurmak kurtuluş mu
kör olsanı demiyorumkör olma da
gör beni
HAZİRANDA ÖLMEK ZOR
orhan kemal'in güzel anısına
işten çıktımsokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
sokakta tank paletisokakta düdük sesi
sokakta tomsonsokağa çıkmak yasak
sokaktayımgece leylâk
ve tomurcuk kokuyoryaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anamhaziranda ölmek zor!
havada tüyhavada kuş
havada kuş soluğu kokusuhava leylâk
ve tomurcuk kokuyorne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!kopuk bir kol sokakta
çırpınıp durur
çalışmışım onbeş saattükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışımanama sövmüş patronter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimiıslıkla söylemişim umutlarımı
susarak söylemişimsıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemekve sıcacık bir yataktaunutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadanvurmuşum sokaklara
sokakta tank paletisokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sankidallarda insan iskeletleri
asacaklar aydemir'iasacaklar gürcan'ıbelki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzimdökülüyor etlerimsarı yapraklar gibi
asmak neyi kurtarırsarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yapraklarıkırılmış dallarıylane anlatır bir ağaç
hani rüzgârhani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?
asılmak sorun değilasılmamak da değil
kimin kimi astığıkimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!
sevdim gelin morunusevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcuktamoru sevdim memedeve öptüğüm dudaktaama sevmedim, hayıriğrendim insanoğlunun
yağlı ipte sallanan morluğundan!
neden böyle acılıyımneden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boşniçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evlersokaklarla atar nabzı
kentlerinsokaksız kentkentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı
işten çıktımelim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir sugibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâkve tomurcuk kokusuhavada köryoluna
havada suçsuz günahsızgitme korkusu
ah desemeriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desemtutuşacak soluğum
asmak neyi kurtarıröldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisigüzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesiniekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak
ah yavrumah güzelim
canım benim / sevdiceğimbitanem
kısa sürdü bu yolculukn'eylersin ki sonu yok!
gece leylâkve tomurcuk kokuyor
uy anam anamhaziranda ölmek zor!
nerdeyim bennerdeyim ben
nerdeyim?kimsiniz sizkimsiniz sizkimsiniz?
ne söyler bu radyolargazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklardagöçen kim dünyamızdan?
asmak neyi kurtarıröldürmek neyi?
yolunmuş yapraklarıve kırılmış dallarıyla bir ağaç
söyler hangi güzelliği?
kökü burdayüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınarıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diyeşafak vakti bir çınarsilkeledi kuşlarını
güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,memet!»
gece leylâkve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazetevurmuşum sokaklaravurmuşum karanlığa
uy anam anamhaziranda ölmek zor!
bu acılarbu ağrılarbu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklarbu ağaçlar niçin böyle yapraksızbu geceler niçin böyle insansızbu insanlar niçin böyle yarınsızbu niçinler niçin böyle yanıtsız?
kim bu korkukim bu umut
ne adınakim için?
«uyarına gelirsetepemde bir de çınar»
demişti on yıl öncedemek ki on yıl sonrademek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»bir de memet'in yüzübir de güzel istanbulbir de «saman sarısı»bir de özlem kırmızısıdemek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısıgeride kalanlara
nerdeyim bennerdeyim?kimsiniz sizkimsiniz?
yıllar var ki ter içindetaşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına3 haziran '63'ü
bir kırmızı gül dalışimdi uzakta
bir kırmızı gül dalıiğilmiş üzerine
yatıyor oralardabir eski gömütlükte
yatıyor ustabir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerineokşar yanan alnınıbir kırmızı gül dalı
nâzım ustanıngece leylâk
ve tomurcuk kokuyorbir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazetegeçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyoruy anam anam
haziranda ölmek zor!
halit çelenk'esaygılarımla
..................................................
..................................................VE DER Kİ KİTABIN ORTAYERİNDE
BÜTÜN IRMAKLARI DÜNYANINKIZILIRMAKTAN GEÇER
..................................................
..................................................
KIZILIRMAK
Silâh ve şarkıben bütün karanlıkları bunlarla yendim
doğacak çocuğumun kanında esenemekçi karımın dimdik bakışlarında
ve çetelerin sipsivri uykusuzluğusilâh ve şark
benim bütün şarkılarım iri kuşlardır al ve şafakleyinışıklı nehirler büyütür silâh seslerim tankaranlığında
yekinir yürür ormanyekinir yürür toprakyekinir yürür kalabalıklarve der ki kitabın ortayerinde
bütün ırmakları dünyanınkızılırmaktan geçer
vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarımgeçin sıcak ırmakları kuşlarım
kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım
açtım kırkıncı kapıyıgördüm ki atın önünde et
titrer biryerleri zamanınkırdım kırkıncı kapıyı
gördüm ki itin önünde otürperip durur hiç olmalardan
şakıdı kuşyarıldı nardelirdi ateş
ve başladı uğul uğul uğuldamağabütün ırmakları dünyanın
kızılırmakkızılırmak
güneşin ortasında insanlar kımıldaşırve der ki şakıyan kuş
yarılan nardeliren ateş:
zaman akıyoromuzlarında kalabalık nalkırıklarıyla
anasonlu duyarlığında general nargilelerinbir damla kankurusu çok eski savaşlardan
belki silâhların çürümedik biryerlerindebelki pişman bir ağzın acıyarak anlattıkları
aşka benzer bir karışık kıtlık direnciboyunları kafataslı saray kahramanlarıyığınlara vatan diye kalan yoksunluk
ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı!
yıkık bir ud tiryakiliği antika cumbalardakanaryalarında berberli bezginliği burjuvalığın
bir polis burnu belki - dağdaki çarıksızın çarıksızlığıbir büyük vurgun düzeni - belki de bir lavrens
vurgunun soygunu nevyork'ta döllediğibir kucak sakal sanmak belki de marks'ıtoprakları denizleri insanları ingilizlemeksilâhlarla beklemek sömürge sofralarını
vaşington ağalarının pilâtin dişlerinetaze bir kan gibisine gerinir güneşlerde
saklar genişliğini şarapçasınaaltun tepsilerde çok büyük ölür yürek
çok büyük hıncı kalır mayonezli kirenalarınyanyana
birsofradasanfransisko ve c.i.a.
yâni çuval ve mızraknotrdam'ın kargalarının güldüğü
sakalları incili hümanizma satıcılarıhalep pazarlarından gecikmiş bir ikindi
kışlalar öğlesonları asurbanipalbir böcek ölüsünün geceyi kemirdiği
tektanrılı çokyataklı ve çok çok acımaklıikindi parklarında köpek ve kıral
altun ve brovningin karanlık egemenliğikonuşun soytarılar
çalgılar susundaha bitmedi açlar
salınır o eski sularda cüzzam yalnızlığı kirlilikleringözün gözü sömürdüğü topraklarda ayıp ve karaşimdi çoktaaan terekesi o serüven kahramanlığın
o bezirgan mutluluk balık tutar şimdi mor kuytulardane de çok özlemişiz gökyüzünü kirşiz sevmeyi
kırdım kırkıncı kapıyıkandım o pınarlardan
başladı ugul uğul uğuldamağabütün ırmakları dünyanın
kızılırmakkızılırmak
Sen ne cömert topraklarsın ey ortadoğusen ne çok soyulansın ve hiç uyanmıyansın
akdeniz'de mor bir deniz burjuva gitarlarındakuytuların kuytularda ölüme döllenmesi
sevişmenin soyutluğu ve çamurluğuduaların çamurluğu ve soyutluğugökyüzüne insanca bakamamak
yâni hiçbir şeyyâni utanç ve lavanta
yâni mumçoktespihli bir ebabil ki uzar çöllerde
uzatır baltazar bayramlarını petrol petroluzatır köleliği âmin âmin
çeşmelerinden hâlâ şehname akanşahlı seccadelerde acem ve anka
mezarlık toprak reformu - kölelerin eşelendiğikeskin bir ingiliz burnu - de ki abadan
ya da bir şah ve allah ve dolar üçlemesisaat tam onikiye beş kala
akdeniz'de mor bir deniz burjuva gitarlarındasoyubitmiş balıkların akvaryum bezginliği
bir dilim aybir lokma arap
- gölgesini güneşten bile esirgeyen -ve şakkulkamer bedeviliği
yâni utanç ve lavantayâni kirli ve kaçak
yâni mum
kalçaları, kadın pazarlarının - yok başkakaranlık vatanseverliği kaçakçılığın - yok başka
general nargilelerin madalya törenlerive şeytan taşlaması petrol kırallarının - yok başka
ezik ve utangaçbilgiç ve yoz
mumyâni demek istiyorum kisadakalı sosyalizm soytarılığı
konuşun soytarılarçalgılar susun
bekler güzel yarınlarını bu tutsak topraklarınçetelerin o sipsivri uykusuzluğu
akdeniz'de mor bir deniz burjuva gitarlarındaneyin neye düşman olduğu belki de hiç bilinmeyen
hergece bir düşük, sam radyosundahersabah bir komik âdem
bir hacıyatmazve komünistli bir kıralistan yunanistan'da
hacının develeri gevişirken ay altında ortadoğu'dapetrol ve çelik kırallarının gölgesinde bir istanbul akşamı
bizans ve kirlitürk ve yoksul
ve mâcunallaha ve devlete ve bilcümle gölgelere dualar eyliyerek
biryanı yangın yıkımbiryanı yoksul yetim
biryanı dökülür pul puldeniz
altun
ve kristal karışımı halinde bir istanbuluyanır köprüaltı uykularında
elektıronik müzikli bir hicazkâr udve kızıl çağrısı açlığın
o devletli tekliğinin kabuğunda bir hamal Ortadoğulusıla çalgını davatan yoksulu
allaha inanır arapçayoksulluk çeker türkçeve denizi sever çocukça
oraları söyler durmadanoralarda yaşar bıkmadan
oralarda ölür istanbullarda
kaktüs kemirenlerinden biri midir brezilya'nınyoksa nil'e tapan ve aç yatan bir fellah mıdır
kimbilir belki de rio'lu bir gecekonduluinsan nerde başlar belli değil ki
istanbulsuz gibi yaşıyarak istanbul'uvatansızlığını vatan diye güzelim gün ortasında
elektıronik müzikli bir hicazkâr uddeveleşip develeşip dönüşmesi gökdelenlere
yanki go hom'lu bir miting alaturkabetonarme balkonlarında emperyalizmin
ve kasıklarında maydarling amerikayâni bütün devrimcilerin konakladığıen çok özlediklerine düşman yaşıyan
bir gecikmiş kıral ve özgür kölesürüyerek zincirlerini kaldırımlarda
ana avrat söverek soluna sosyalistineve bir somun ekmek kaldırımlardave bir garip hamal kaldırımlardave bir vatanölüsü kaldırımlarda
Ne bulmak içkilerde intiharlardaneye varmak birşeyleri durmadan çoğaltarakçiçek resimleri çizmek güneşli pencerelere
ölüleri akreplerle çiyanlarla karıştırarakeski çamaşırları yenilemek dilencilerde
bir eski oyuncaktan koca bir gençlik bulup çıkarmakkimbilir biz şimdi nelerin neresindeyiz
alı neden moru neden kırmızıyı kimbilir neden severizbir kenti geri almak ve davul
bir kenti geri vermek ve davuloynaşmak iskeletlerle altunlarla madalyalarladedeleri gümüşlere altunlara atlara oranlamak
bıkıp bıkıp yeniden başlamak sevişmelerekimbilir biz şimdi nelerin neresindeyiz
alı neden moru neden kırmızıyı neden severiz[kimbilir
dal uyur daldasında yorgun dallarıngece büyük büyük anlatır eskimişlerden
su değil toprak değilde ki acımışlıklar
de ki altun sözcükleri tükenmişliğinoturur direk direk
götürür pazar pazarne ki yaşamak?umduğum gelsevdiğim gel
beklediğim gelgel benim
kuşak kuşakyoluna kurban olduğum
Kırmızböceğini tanır mısınız?güneşin kıyısında kırmızböcekleriyiz
bir, maviye çalar türkülerimizbir, kapkaraya
kağnı uzaklığını bilir misinizkırmızıbiber ve tuz
bilir misinizkarlı karanlıkta yalnız
yapayalnızince ince ölmek
bilir misinizbugün bulgurun sonu
yarına dur bakalımöbürgün allah kerim
bilir misiniztoprağın boynu bükük
eller umarsızağam sen bilirsin
bilir misinizhani derya içre olup da deryayı bilmeyen balıklar gibiyiz
ve işte atombombalarıyla korunur açlığımızişlemeli mendil ve kurşun
harmanyeriyiz hey brekarakol kapısıyız
imparatorluk kokar sefaletimizsoyula soyula çıplakgüdüle güdüle sürü
bütün halklar gibiyiz - biraz kuşdilibiraz kahvefalıve biraz da düş
hapisâne avlusuyuz hey brecennet kuzularıyız
helallaşır gibi bakarız dostların gözlerineseveriz gülyağınıve bir de aynaları
ve bir de aynalarda yiğitlik masallarınısonra azıcık da sakızı
azıcık da uçkurhavalarınıbıyık burup gazel çekeriz de tenhalarda menhalarda
uzatırız boynumuzu elkapılarındasülünler gibi
ve işte türkiyeliyizhani derya içre olup da deryayı bilmeyen balıklar gibiyiz
hamsiyiz karadeniz'deçukurova'da pamukuzunyayla'da buğdayız
ege'de tütünsınırboylarında gözükara kaçakçılarız
istanbul'da kadillaklı karaborsacıve doğu dağlarında koçero'larız
eşsiz bir güzellikle çarpılmış gibiuyumuşuz yoksulluğun körmemelerinde
çalışkanızfilozofuzdostuz
bütün sömürülenler gibi ezikbütün uyananlar gibi kızgın ve doluyuz
seslenir yüzyıllar ötesinden pir sultan abdal'ımız'üstü kanköpüklü meşe seliyiz'
etekleriz de kodaman soyguncuları ekmek kapılarındagözümüz gibi koruyup kolladığımız devletin silâhını
hey breyoksul - yetime doğrulturuz
ve işte türkiyeliyizateşleriz de mandıraları fabrikalarıtopal karıncayı melhemleyip salıveririz
bir yaprak düşer bir yanbakış götürür biryerlerimizikan sızar yeşillerden ak mendillere
çıkarıp öcümüzü dağbaşlarınaağıtlara ağıtlara dökeriz yüreğimizi
saksıda çiçekkıraçta ceviz
örtülerimizde nakış nakış sabır ve gözyaşı vardır bizimakıyorsak garip çaylar gibi incelerekten
dokutuyorsak eğer sonbahar gibiçok ağır olduğumuz içindir mandalar gibi
ve balıklar gibi çok kalabalıkseviyorsak silâhı ve yoksulluğu
susuyorsak kar altında toprakçasınabıçak kemiğe değmediği
güneş ufuktan doğmadığıo tozkoparan fırtına
kapımızıkırmadığı
içindirvurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım
geçin sıcak ırmakları kuşlarımkızılırmak kızılırmak akın kuşlarım
Anasının karnını tekmelediğinde temmuzkocaman ve çoook akıllı bir balıktı uzayda
proton -1 uydusu sovyetler'inve çelik bir kelebekti mariner-4
ensekökünde merih'in
şeftali emzikteydi bursa'dapamuk çiçekte
çukurova'dave yeşil bir buluttu buğday
konya'dasivas'ta
siverek'te
ozan ozanca söylüyordu dünyanın geleceğiniişçi grevce
adını bile bilmediğimiz birileri vardı dünyanın bir-[yerlerinde
örneğin Singapur'datahran'da belki
belki de kordoba'dakarakas'da mı desem katanga'da mı
yoksa roma'da mı ankara'da mıbirileri biryerlerde durmadan yontuyordu
barışı mermer mermeröfkeyi demir demirsevgiyi tunç tunç
doyumsuz günler aşkına
ölmek birşey değil dostlarhergün ölmek güç
açlıko başka ölüm
açlık korkusubeter
ne atom ne hidrojen ne yangındağları dümdüz etmeğe - dostlar
aç çocukların çığlığı yeterproton-1mariner-4
güzelakıllıbüyük
yıldız kaymaları masallar getirirken gecelerimeyangından kaçar gibi bölük bölüksırtı yorganlı emekçileri cömert ülkemin
göçüyorlardı vatan vatanviyana üzerinden
adenover almanyasına'allı turnam bizim ile gidersen
şeker söyle kaymak söyle bal söyle'söyle ki iyi vursun hınzır vurguncu
tüyübitmediği soysun tefecieskiden gemilere bindirip bindirip zencileriallı turnam geçersen ırgat pazarlarındanzincirli topraklardan hacizli kapılardan
hastane önlerinden geçersen allı turnaminsan bazan ölümden de güçlü olabiliyor
birşeylerin gidişinden ve hiç dönmeyişindensabahları yorumlamak güç değil
yoksulluğu yorumlamak güç değilnasılsa bir başka yorumlamak hep aynı sabahları
esmer ve uzakinmeli antenlerin ardında şaşkın
ve grevler döverken komprador marka demokrasinin[duvarlarını
yedirip yüreklerini korkularınabir köledüzenin uşağı efendisi
cebi dolarlısı dasırtı bitlisi
tekmeler gibi güneşi çocukların gözbebeklerinde'arefe gününde bayram ayında'vurdular emekçilerin kongresini
kördülerkaraydılar
çiçeksizdilerve gelip bir karanlıktan
gidiyorlardı bir karanlığa
Benim karamsarlığım belki de bir demet gül - sevdiğimiçimin büyük büyük aklığından geliyor belki de karam-
[sarlığım
kocaman ve çoook akıllı bir balıkken uzaydaproton -1 uydusu sovyetler'inve kondukonacakken luna'lar
tatlı bir öpücük gibi ay'adilenmek benim ülkemde
işsizlik benim ülkemdeve şeytan taşlamak yasak değildi benim ülkemde
baböf'ü okumak yasakpaspas yapıldı demirinden giyotinin
direktuvar bir ölü söz lârus'taoysa bizim buralarda
kelepçe yapılıyor hâlâpitekantıropüs babanın günahsız baltasından
kopmuş toprağından kanayarakkanayarak
saçılmış yollara türkü türküışık ne
vatan nerdene ki kutsallık!
kentlerin varoşlarında sanki kurt sürüleritanrıya filan değil
allı morlu ışıklara dönük yüzlerikonuşur elleri ekmek ekmek
takırdar çeneleriölüm yakın
lokman uzakanlamak yasak değildi benim ülkemde
anlatmak yasakadına grev diyorlardı
adına gecekondubir şey dolaşıyordu aramızda seslisoluklu
yaşıyorduk onu biz - dinine allahına kitabına dekyaşıyorduk yağmurda yaprak gibi her zerremizde
ölmek yasak değildi yoluna onunadını koymak yasak
tutmuş troya atları subaşlarınımadalyalı seyisleri emperyalizmin
ak taşın üzerinde iki damla kanbiri memet
öbürü memet'arayerde bu kan nedir
dost dost dost'görmek yasak değildi benim ülkemde
göstermek yasak
ben ki uçan kuşu kıskanırdım oyun çağımdanehirleri yağmurları selleri kıskanırdım
buluttan gemilerimle aşardım duymadığım denizleriyıldızlardan yıldızlara kurulu hamağımda
mapusâne türküleri söylerdim geceleribir uzak sel sesiydi o kaygan günlerimde ekmek kavgasıdünyamda renkler ve böcek sesleriyle bir öyle cümbüşen hırçın yıldızları en uysal kavaklara işlemek yaprak
[yaprak
yaralı bir serçenin gözlerinde bir evren ölüp ağlamakve bütün haziranları bir tek gülle açmak hersabah
o tedirgin ellerin bakışları hâlâ sofralarımdahâlâ çizik çizik kanar kaygusu o ekmeksiz akşamlarımınyok artık, dost yüzlü ağaçlarım, gurbet kanatlı gemilerim
[yokgömüldü gitti kervanlarım o çıtır çıtır ağustos gecelerinde
bir dilim güneş koyup bir dilim yoksul sevinceaşk büyütmek
gecelerce gecelerce özlemeklerdenbölündüm ayrılıklara parça parçadağıldım yeryüzüne çığlık çığlık
şimdi patron yüzlü sabahlardayımşimdi direk direk direnmek
gel benim sevdiceğimgel benim umducağım
beklediğim gelgel de bitsin
kuşak kuşakyoluna kurban olduğum
binip binip bulutlara ulaştım yıldızlara dakıtalardan kıtalara el sallıyamadım
el sallıyamadımturnalar bile geçip gitti türkülerimden
ben kaldım buralardaben işte kaldım buralarda ey dost
kırmızıkuşlarkırmızıkuşlar
diye diye avuttumhırçın çocuklarımı
em, emdiye diye ağladıkça
ağladıkçamasmavi çocuklarım
hep işte böyle
insan bazan ölümden de güçlü olabiliyoranaç bir ağaç gibi dinleniyor kaygularım şimdi güneşte
aldanmak ne kolayne temiz
ne ilkelallahım!
kalabalıklarla sevmek güzel günlerine denli güçne denli güç
allahım!uzay
o masallaranası yıldızlı karanlığımkaranlığım benim!
o şafak tarlalarının ekmeğe dönüşmesisarıçiçek vakti ölmek ekinler arasında ve şafakleyin
bıldırcınlar ve yıldızlar ve tanyeli eşliğindebirşeyleri bulmak ve varamamak
vakur bir ağaç gibi kucaklamak evreni ve şafakleyinalfa
betagama
ve aynştaynyâni biraz daha iflası korkularımızın
insan denilenin karanlık kurtuluşubir ceviz yaprağı denli basit ve ilkelkarışık mı karışık bir ceviz yaprağı gibi
nezaman kaldırsam başımı geceleyinne denli çok anlamağa çalışsam
gökyüzü bir yapraktı unutulmuşnot defterinden aynştayn'ın
ne sanat sanat için şarlatanlığıne savaş için savaş
çoktan anlaşıldı hey bekleroğlutaşın taş olmadığıateşin ateş
şimdi deprem çizgileri yığınların gözbebeklerindeşimdi yumruk çiçekleri o sömürge ülkeler
aşamazken kel dağları kel dağları düşlerde bilegeçtim sesduvarlarını sesduvarlarını düşlerde gibiyedi başlı beyler besledim yüreğimden yedirerek
vurdum sonra başlarını beylerin efendilerinyok benim tanrılarla kişilerle hiçbir alışverişimben artık, düzenlerle boğuşan bir gerçek devim
öyle bir dünyayım ki ben-hep özlenmiş hiç yaşanmamışinsan ve emekten geçer ekvatorum benim
kendim çizerim sabahlarımı-yok benim sabahçıbaşımyok benim lüpçübaşım yok benim hötçübaşım
yokyokyok!
Elbet bir bildiği var bu haçaturyan'ınbir bildiği vardı elbet erzurumlu hançerbarı'nın
arjantin pampalarında uykusuz çetecilerinbenim kurtuluş anıtlarımda mermi yüklü ananın
lumumba'nın kanınınkanayan viyetnam'ın .
kurşunlu duvarlara doğan günlerinkalabalık acıların
bıçakaçmaz ağızlarınbir bildiği vardı elbet
bir bildiği varbir bildiği olacak elbet
hiç yalan söylemedi kalın çizgilerle susuşu yoksulluğunhiç yalan söylemedi gözlerde zulüm
ve çıplak uykularında zengin düşleri milyonlarınhiç yalan söylemedi
hiç yalan söylemedi bu ozanelbet bir bildiği var bu kayguların
birikip birikip durmadan biryerlerdeacıların öfkelerin birikip biryerlerdeyekinmesi yatanların ve yürümesi
akması küçüklerin ve katılmasıyıkması birşeylerin
ve yıkılmasıyıkılıp yapılması
hiç yalan söylemedi bu ozanişte karton kaleleri kapitalizminişte gözün göze düşman olduğu
işte elin ele düşmanve işte benim
yeryüzünde güller gibi açılan devrimlerimkamboçya'da kalkan kamçı
şaklar çukurova'da belimde benimistanbul'da verilmeyen hak
durdurur dakota'nın volanlarınıve der ki öpüp kaldırdığım ekmek- beni böyle yerdenyere çalan şey -
nevyork'ta bitmişse grevben burda bil ki grev gözcüsüyümdür
benim gözlediğimgel benim yürekyağım
gel benimkuşak kuşak
yoluna kurban olduğumgel!
Of ooofff, koca gürültülü devrimsiler yutturmacalarcilalar civeleklikler yalancılıklar
karagünlü saraylı soytarılıklar of!soygunların gölgesinde sosyete adaleti
bre hitlerkırması kurtköpekleriil duçe döküntüsü yandançarklılarbre arapsaçı sadakalı sosyalistler eh!elif lâm mim vav he ye
direkler arası kubbea be ce de ve ye ze
kadillak marka bir hecindevesaraylardan saraylara aktarılarak
eldenele ceptencebe aktarılarak- yürü bre kahpe devran! -
kanarmş savaşlarla kıtlıklarla yoksunluklarlabir gözünde nevyork
bir gözünde moskovagevişir tespih tespih
dökülür dua duaayışıklı sularında
ortadoğu'nunof ooofff, koca gürültülü devrimsiler yutturmacalar
allamalar pullamalar törpülemelerkaragünlü saraylı soytarılıklar of!
Yorul ey gayrıakma ey su!
ey benim yaratan tedirginliğim tutsak yanım dinmeyen[sızım ey!
çıkarıp çıkarıp yeniden çıkarmak bu dağı bu doruğayorul ey gayrıakma ey su!
durup durup kaygulanmak gibi birşey bu bizim sularla[akıp gitmelerimiz
sonsuz bir tren penceresinden savrulan güvercinlerizçok buruk çok buruk bir şarap diyorum sıkın bağları
ben hiç ölmediğimi yaşamak istiyorumorman seviyorsam kimbilir dallara düşmanlığımıbayat bir başdönmesi - susmamak diye birşeykantutar beni yoksa - kantutmak diye birşey
bırakma beni bırakma beni - çıldırırım diye birşeyoysa düştüm develeri - düşlerimde uçaklar şimdi
düşlerde başlayınca devrim - ne anladınız?devrim diye birşey - bir gecekondu tenceresinde
demek ki önce devrim - ne anladınız?ve ölmek vazgeçilmez bir alışkanlıksa
yorul ey gayrıakma ey su!
çiçekler bırakınca renklerini biçimleriniresimler sakal salınca yaldızlı albümlerde
eski bir türkü gibi bakışlarından bellibitkilerin sürüp giden yeşillerinden belli
kalırız gündengüne yaşlanan sözcüklerdebir akşam saatinde günbatımında
gözgöze gelmelerde ve içkiye yenilmelerdebülbüllerin öte öte bitiremedikleri
kana benzer kan değil kan gibi korkunç ve karanlıkkalırız birşeylerde ve kimbilir tanrımsılarda
belki de çocukların hiç bitmeyen oyunlarındave ölmek vazgeçilmez bir alışkanlıksa
gülersin - menekşeler olur sesin - bırakıp gitmekgözlerine bakınca balıklar cıvıldaşmak - bırakıp gitmek
bir avuç bulut içmek masmavi güvertelerdeağlamak tekil değil - ne anladınız?- bırakıp gitmek
kalırız birşeylerde ve kimbilir tanrımsılarda
böcekti karanfildi kemandı bonaparttıanarşistti burjuvaydı polisti kenediydi
yoksuldu zengindi kıraldı soytarıydısoğuktu sıcaktı ılımandı of
değil işte bu değiltopunun sülâlesini!
adamı tutup götürüyorlargeceyi burnundan getiriyorlar
bütün kırbaçları bütün kelepçeleri bütün alçaklıklarıadamı vurup öldürüyorlar
geceyi bir daha yaşamak kolayadamı bir daha öldürmek zorsiz bu tutanaktan ne anladınız
öldürmek diye birşey - ne anladınızsuçsuzdu diyorum - ne anladınızsefaleti yok etmek adamın düşü
güzel günler düşünmek işidiyorlar bu kokan balığın başıtevfik fikret diyor devenin başıkime yüklemeli bu iğrenç suçukime yüklemeli bu iğrenç suçukime yüklemeli bu iğrenç suçu
Benim karamsarlığım belki de bir demet gül - sevdiğimiçimin büyük büyük aklığından geliyor belki de karam-
[sarlığım
biz kipetrolü kavuçuğu kahvesi ve kakaosuyla
ve kastro'su zapata'sı amado'suylasıcak ve kıvrak bir şarkı gibi düşünürüz
atlantikaşırı bağımsızlığıbiz ki bir vaşington sineği kondurup bir zenci dağa
kanlı bir çocuk başı buluruz viyetnam'danve bazan
öyle bir sızıyla sarsılır ki antenlerimizsivaslı bir bağlamadanafrikalı bir tamtamdandaha ilkel ve yalınkat kalır
o ipek öfkesiyle leonid kogan
beni ısırdı- bilirim -
18'lerdemondros'lardademokrat suratlıydı
bilirimbezirgan dişli
hâlâ damlıyor kanımviyetnam'da kırılan dişlerinden
ve hâlâ aç dolaşıyor başkent caddelerindekurtuluş savaşı kahramanlarım
çoğunun çoktan söndü ödü ocağıkalmadı çoğundan bir nişan bile
işte bundandır ki benimbirtürlü gülemiyor
gülemiyorgülemiyor işte türkülerim
of ooofffne de çok seviyorum harita okumayı!
sakarya sivas erzurummadrid seul havanahepsini hepsini anlıyorum
alev alev budistleriyle saygonlinkoln'ün mezartaşı vaşington
ve süzgün gözlü kompradorlarıma kurtuluş istanbuluanlamak hem kolay
hem kolay değilne ölümne aşk
ne de işsizlikve ne de deniz deniz kabarması yüreğin
ne içkine çiçek
ne dostlukve ne de akşam saatleri dişi kentlerin
insan bir anda bütün bir evreni birden yaşıyorkan sıçrayınca bağımsızlık bayraklarına
Birgün çıkıp geldiler - anlamsız yüzlerini ve gülüşlerini -tüketimartıklarım üretimorganlarını ve eski külotlarını -çikletlerini çukulatalarmı getirip bıraktılar - tiklerini mi-miklerini çiğliklerini - gençkızların düşlerini getirip bırak-tılar - hergün hergün yeniden getirip bıraktılar - iplerinioltalarını konservekutularmı - süttozlarmı soyalarını sa-lemlerini - kısırlıkhaplarmı madalyalarını tasmalarını -bayraklarını bayrakyırtmalarını sövmelerini - anamızabacımıza çocuğumuza - en çok önem verdiğimiz şeyle-rimize - üretimorganlarını ve tüketimartıklarım kullana-rak - tanrının ve isa'nın ve bizimkilerin izniyle - atlarınıseyislerini çombelerini - tıraşlarını ve dişlerini getirip bı-
raktılar - hergün hergün yeniden getirip bıraktılar -
son- ra güzel güzel anlaşmaları - sonra güzel güzel sözleş-meleri - sonra güzel güzel paylaşmaları - asılmış-
ların ve asılacakların izniyle - vedurmadan durmadanbaltazar bayramlarını - sonra güzel güzel savaş uçakla-rını - radarları rampaları atombombalarmı - denizaltı de-
nizüstü birşeylerini - bilinçaltı bilinçüstü herşeylerini -piekslerini bitekslerini bitpazarlarını - eroinlerini kokain-lerini getirip bıraktılar - hergün hergün yeniden getirip
bıraktılar-
ve sonra çekilip gitmediler gemilerineve sonra çekilip gitmediler gemilerineve sonra çekilip gitmediler gemilerine
ve artık okadar çok şey getirdiler kive artık okadar çok şey getirdiler kive artık okadar çok şey getirdiler ki
bağımsızlığa yer kalmadı ülkemde
acılar ey acılarişsizlik acısı
özgürlük acısıbağımsızlık acısı ey
ve ey mızmız acılara direnmenin yoksul kahramanlığıey hergün ölümey hergün ölüm
toplanınbirleşinbir olun
acıların şâhı gibi gelin üstümegelin
ve bitsin şu iş
seninle gelecek - çâre yokseninle bu tatlılık ey büyük acıgök incir nasıl ballanırsa acılardan
acı koruk nasıl bulursa balların en sarhoşunuo işte o!
gel benim darmadağın direncimgücümemeğimçilem gel
gel benim büyük acımgel ve bitir şu işi!
kalaylardan mı gelirsin bolivya'lardanrio'nun favelalarmdan mı
ispanya'dan mı viyetnam'dan mızonguldak kömürlerinden mi gelirsin
çukurova'lardan mıyellerle mi gelirsin ateşlerle mi
uçarak mı koşarak mı yırtınarak mıgel işte gel gayrı
gelgel
gel de bitir şu işielbet bir bildiği var bu çocukların
kolay değil öyle genç ölmekyeşil bir yaprak gibi yüreği
koparıp ateşe atmakpek öyle kolay değil
hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şeyher bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da
yalnız bir bahar çiçeklenira benim gülüm!
elbet bir bildiği var şu benim bilenmiş bıçak gibi[yüzümün
yaşamakbir köpek gibi tekmelenerek
yaşamaköpülüp okşanıp kaldırılarak
ne donkarlosun domuz ahırıne senatör makdoların oda uşağı
ne de hacıfışfışın kurban etidirdemokrasi
demokrasi denilen o haspanın - a benim gülümlordlar kamarasına açılmaz kapısı
beşikteki bebeler bile biliyor bunu artıkbiliyor ve unutmuyorlar
insan kanıyla işlediğinio teksas tipi demokrasinin
elbet bir bildiği var şu benim bilenmiş bıçak gibi[yüzümün
elbet kolay değil öyle genç ölmek
kore bir kan lekesidirakşamlarımızda sızlayan
bir kopuk koldur hiroşimauçaklar geçtikçe çırpınan
ordauzakdoğu'da
gencecik yürekler gibi seğrîşir her baharbarış güvercinleri hiroşima çocuklarının
burdabenim ülkemde
titreşip durur yeni barış güvercinleri
insan karıştırıyor bazanölmek mi yaşamak
yoksa yaşamak mı ölmek
bir karanfil takmak yakayabelki de bir orkidebir baloya gitmek
gitmemekbir kumar partisi belki de
onlarca hep birdir a benim gülümonlarca hep aynı değerdeafrika'da kaplan ve zenci avıyla
bir atom savaşı ve toptan ölüm
çocuklar büyümesinbüyümesin
tomurcuklar açmasınaçmasın
ve sularca akmasın o en güzel şeyyaşlılar yaşamasın
yaşamasınocaklar tütmesin
tütmesinve yuvalar, gülüm benim
gülmesin gülmesinçapraz iki çizgi ak bulutlara
gâvur gözlü kargaları emperyalizminamerikan bitpazarlarında
dünya bir genişleyip alabildiğinedaralıyor birden eliçi kadar
ve dolarmadalyalı bir yular gibi geçmiş boyunlarına
ne güvercinin göğsündeki gökkuşağını görür gözlerine karakarıncanın güneşe günaydınını
ne de sevişir gibi işlemenin güzelliği titretir yüreklerinikongo bir açık bonodur
belçikalı banker brodel'in kasasında
ve mister gülbenkyan'ın purosundaenfes bir tütündür havana
duymazlar çeliğin mavi kahkahasınıtomurcukta çatlayan gücü görmezler gülüm
satarlar bir akşam içkisineo cânım ülkelerin
narçiçeği yarınlarını
satarlar gülümmemedi memede vurdurup memedin tarla sınırındamemedin karahaberini satarlar memedin memedine
ve karagün- hangi karagün? -
gelip çatınca davul davulyavruyu memeden koparır gibi
koparırlar işleyen elleri işlerindensokarlar ateşten ateşe gülüm
soygun düzeninde göbek atarlarne sevinçne kıvançne güven
bize onlardan kalanbir avuç yorgun umut
zincirde bir vatanve kanrevan türkülerdir
İncecik boyunlu kıraç karpuzudışı yeşil yeşil
içi kırmızıyuvarlana yuvarlana geçer bulutlar
meler yanık yanık bağlı bir kuzunah şuramda koskocaman dağ benim
nah şuramda ipincecik bir sızıceylanları ceylan gibi çizmem ben
çizersem hilâl boyunlu
çiçekleri çiçek gibi çizmem bençizersem nakış nakış
akarım ince ince de olurum nehir nehirkavgaları kavga gibi çizmem ben
çizersem türkü türküyazmışlar benim için kocaman kitaplara
dışı yeşil yeşil deiçi kırmızı
neylerim ben kitapları kocaman kitaplarıefendim okusun benim, canım efendimo kuştüyü salonlarda, canım efendimokusun da büyüsün benim efendim
okusun da biliversin aklımdan geçenleriben işte hep böyle azgelişmişim
yâni ben çünkü evet azgelişmişimevet çünkü hayır fakat ben işte azgelişmişimçokçalışmış azgelişmiş ve işte yoksul düşmüş
cephelerde mapuslarda aslanım amankıtlıklarda kıyımlarda kurbanım aman
seçimlerde sayımlarda ben varım amankerpiçlerde küllüklerde hayranım amanşenliklerde şölenlerde ben yokum aman
ben işte hernedense azgelişmişimçokçalışmış azgelişmiş ve işte yoksul düşmüş
demiri de kömürü de sökerim amanbuğdayı da pirinci de ekerim aman
çilem budur benim işte çekerim amanevet çünkü hayhay fakat ben işte azgelişmişimyâni ben çünkü evet hayır fakat azgelişmişim
ölüm kalım kıtlık kıyım ben varım amanbayramlarda seyranlarda ben yokum aman
soygunlara vurgunlara hayranım aman
vatan millet allah patron kurbanım amankalabalık ve karanlık türküyüm aman
benim için demişler ki kocaman kitaplardadışı yeşil yeşil de
içi kırmızıneylerim ben kitapları kocaman kitaplarıefendim okusun benim, cânım efendimokusun da biliversin aklımdan geçenleriokusun da açıversin gözünün şafağını
turnalar çizeyim gurbetlerimeağıtlar düzeyim yiğitlerime
kelepçeler vurulsun bileklerimeokusun da büyüsün benim efendim
yumuşacık salonlarda cânım efendim
ve der ki şakıyan kuşyarılan nar
deliren ateşbu ne çapraz gidiş hey bekleroğlu
uşak matti seyretmez de breht'iefendisi puntila'sı seyreder
bu ne çapraz gidiş hey bekleroğluvolga mahkûmları'na mahkûmlar değilaristokrat salonlarda efendiler içlenir
damarı pir sultan damarıdamarı robson damarı
gelir uğul uğul yeraltı nehirlerindengelir ve bulur yüreğimizidamarı kavga damarı
bu ne biçim düzen hey bekleroğluöfkesi sesinden büyük
sesi ününden kocaman ruhi su'yu
şu benim her dalı bin dert açan çıra-çakmak ülkemdeşu benim yürekleri çıra-çakmak tutuşanlarım değil
istanbulsosyetesialkışlar
'gelin canlar bir olalımtevekkel tu taalâllah'
vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarımgeçin sıcak ırmakları kuşlarım
kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım
Ay doğar bedir bediryel eser ılgıt ılgıt
sırıtır sıram sıram elkapılarıelkapıları da kölelik kapıları
kul olur yiğit
ay doğar hilâl hilâlgün doğar devrim devrim
sırıtır sıram sıram elkapılarıelkapıları da kölelik kapıları
kurtulur yiğit
yeşili çin'den gelir bu kahkahanınkırmızısı afrika'lardan
ve dünya dünya olur diyorum hey bekleroğluyaşamak yaşamak
gün gelir biz de görürüz yedi rengini deryalarıngün gelir biz de ölürüz hey bekleroğlu
yaşamak gibi güzelsüzüp süzüp güneşi bereketlerden
çin'den hindistan'dan amerika'dantaze bir kan gibi dolaşırız biz de bu yeryüzünü
vatan topraksa eğerormansa nehirse mâdense vatanişçiyse köylüyse aydınsa vatan
yâni yapıp yaratmaksa herşeyi yenibaştansevmeyi yenibaştan
alkışı yenibaştanbir hesabı vardır bunun sorulurbu hesabı soracaklar bulunur
akgün karagünden öcünü alır birgünürker altunlu yiğitliğin senin ey bunak düzen
ürker bu yağma saltanatıno kanlı karanlıktan kopup gelen bebeğin
güneş renkli ilk çığlığındanlenin'ler olur bu çığlık hey bekleroğlu
marks'lar mao'lar mevlâna'larmustafa kemaller olur hey bekleroğlu
galile'ler gagarin'ler adsız ustalarve sen olursun işte hey bekleroğlu
kıtlıklardakıranlardakurtuluşlarda
uyan ey köşem bucağımkırıkkolum iğriboynum sağırkapım dilsizim
vaktidir direnmeninvaktidir şimdi
karalasın göbeğinde güzel günkaralasın göbeğinde mutluluk
karataş çatladıçatlıyacak
proton -1mariner - 4
anamın aksütü gibi biliyorum kiaynı kafadan doğma
aynı ellerden çıkmadır
ve aynı amaçlarla dönmeseler de uzaydaanamın aksütü gibi biliyorum kibir mariner işçisi de özlemektedir
[barışıen az bir proton işçisinin sevdiği
[kadarSilâh ve şarkı
ben bütün karanlıkları bunlarla yendimsesimde benim
iki yumruk gibi yanyana dövüşüyorlarspartaküslerle viyetkonglar
yüreğimde benimette bıçak gibi yatıyor
yarım kalan şarkıları yiğitleriminöfkemde benim
çok dallı bir ağaçtır özlemekdoymadan gidenlerimin gözbebeklerinden
yürüdüm üstüne üstüne bunca yılgeçtim dikenlitellerini yasakların bir bir
tavında demirtavında toprak
ve tavında yürek gibi kabarıkve alıngan
dokundum ateşli kabuğuna güzeliniyiningerçeğin
soyundum kötülüklerden çırçıplak
dünyanın tepesinde bir avuç hışırkarga kanat çırpsa uykuları karışır
yağmalanmış emeklerden gelir soyluluklarıyağmalanmış özgürlüklerden
dinleri imanları vurgun kelepirtoprağın memeleri
altun ışıltılı kumları kıyılarınemeğin çiçekleri
hep onlar içinhep onlar için takvimlerin mutlu günleri
içimizin karanlığısoframızın öksüzlüğü
hiç gülmemesi yüzlerimizinhep onlar için
adları morgan da osman da filân da olsaisacı da olsalar muhammetçi de
iki dallas domuzu gibi benzerler birbirlerinekaragünler için kaldırırlar kadehlerini
adanalı bir toprak ağasıyladetroit'li bir otomobil fabrikatörü
dünyanın tepesinde bir avuç hışırdinleri imanları vurgun kelepir
şarkılarda bile istemezler güzel günlerive bacakları çörçil zaferi çizerken havalarda musolini'nin
öter faşizm düdücükleriyanki go hom çaçacamaydarling amerikamaydarling amerika
Bir oğlum olacak adı temmuzuykusuz
korkusuzbeter mi beter
ben beynimi satarak yaşıyorumo benden proleter
bir oğlum olacak adı temmuzkarataşın göbeğinde aşk
karataşın göbeğinde barışkarataş çatladıçatlıyacakbende bitmeyen kavga
onda yeniden başlıyacak
bir oğlum olacak adı temmuzöfkede benden fırtına
sevgide denizne samanyollarının ulu kervanları susuzluğumun
ne kutupşafaklarında tanrılaşması ilkelliğimintemmuz gibi sıcak ve bereketli
temmuz gibi uçsuzbucaksız
bir oğlum olacak adı temmuzdilinde en güzel sesi türkçemin
kulağı en yiğit şarkılarla delikkorkak bir merakla değil yıldızlı karanlığı
vivaldi'yi dinler gibi okuyup anlıyacakve belki de sütdişleri sürerken balaban bir bursa şef-
[talisineay'dan kendi sesini dinliyecek
vahşi bir çiçek gibi açılmış gözleriyle
ben ki yalınayak bastım kızgın dişlerine açlığıniri bir çizme gibi balkanlar'a basarken faşizm
dağlarda silâh atmayı sevdimben ki silâh taşıdım gizli gizli
dünyanın bütün devrimlerineboşuna dönmüyor bu rotatifler
boşuna bağırmıyor bu karaboşuna dinlemiyor bu korku kapımızı
anamın aksütü gibi biliyorum ki
doyumsuz günlere doğacak temmuzdoyumsuz günler görecek
hani şu hep andıkça sızlatan yüreğimizihani şu hep dalıp dalıp gittiğimiz andıkçabeklediğimiz beklediğimiz beklediğimizve tam görecekken göçüp gittiğimiz günler
[gibi günlerama mutlaka
karataşın göbeğinde aşkkarataşın göbeğinde barışkarataş çatladıçatlıyacakben direndim yorulmadım
o yorulup yıkılmıyacak
vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım
geçin sıcak ırmakları kuşlarımkızılırmak kızılırmak akın kuşlarım
ankara/temmuz 1965
İsmet ÖZEL
Celladıma GülümserkenBen İsmet Özel, şair, kırk yaşında.
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlarben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainather şeyi gördüm içim rahat
gök yarıldı, çamura can verildilinç edilmem için artık bütün deliller elde
kazandım nefretini fahişelerinlanet ediyor bana bakireler de.Sözlerim var köprüleri geçirmez
kimseyi ateşten korumaz kelimelerimkılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına
uçtum ama uçuşumradarlarla izlendi
gayret ettim ve sövdümbu da geçti polis kayıtlarına.
Haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlarruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye
kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsalaboratuvarda çalışanlara sorarsanız
ruhum sahteevi Nepal'de kalmış
Slovakyalı salyangozdur ruhumsınıfları doğrudan geçip
gerçekleri gören gençlerin gözünde.Acaba kim bilen doğrusunu? Hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
sanki ne anlıyorum?
Ola kişeytana satacak kadar bile bende ondan yok.
Telaş içinde kendime bir devlet sırrı beğeniyorumçünkü bu, ruhum olmasa da saklanacak bir şeydir
devlet sırrıyla birlikte insanınsinematografik bir hayatı olabilir
o kibar çevrelerden gizli batakhanelereyolculuklar, lokantalar, kır gezmeleri
ve sonunda estetik biridam belki...
Evet, evet ruhu olmakbütün bunları sağlayamaz insana.
Doğruysa bu yargıbu sonuç
bu çıkarsamaneden peki her şeyi bulandırıyor
ertelenen bir konferansgeç kalkan bir otobüs?
Milli şefin treni niçin beyaz?Ruslar neden yürüyorlar Berlin'e?
Ne saçma! Ne budalaca!Dört İncil'den Yuhanna'yı
tercih edişim niye?Ben oysa
herkes gibiherkesin ortasında
burada, bu istasyonda, bu siyahpaltolu casusun eşliğinde
en okunaklı çehremle bekliyorumoyundan çıkmıyorum
korkuyorum sıram geçer
biletim yanar diyeönümde bir yığın açalya
bir sürü çarkıfelekgergin çenekli cesetleriyle
önümde binlerce çiçekkorkuyorum sıra sende
sen de başla ve bitir diyecek.Yo, hayır
yapamaz bunu, yapmasın bana dünyasöyleyin
aynada iskeletinigörmeye kadar varan kaç
kaç kişi var şunun şurasında?Gelin
bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar!Bana kötü
bana terkettiğiniz düşünceleri verino vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınızah, ne aptalmışım dediğiniz zamanlar
onları verin, yakınmalarınızıartık gülmeye değer bulmadığınız şakalar
ben aştım onları dediğiniz ne varsabunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar
boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniziçinizde kırık dökük, yoksul, yabansı
verin banaverin taammüden işlediğiniz suçları da.
Bedelinde biliyorum size çekyazmam yakışık almazbunca kaybolmuş talanparayla ölçülür mü ya?
Bakın ben, birçok tuhaf
marifetimin yanısırailginç ödeme yolları bulabilen biriyim
üstüme yoktur ödeme hususundasözün gelişi
üyesi olduğunuz dernek toplantısındabir söyleve ne dersiniz?
Bir söylev: Büyük İnsanlık İdeali hakkında!Yahut adınıza bir çekiliş düzenleyebilirim
kazanana vertigolar, nostaljilerkarasevdalar çıkar.Yapılsın adil pazarlıkyapılsın yapılacaksa
işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçlarısizin geçmiş hatalarınız karşısına.
Ne yapsamdöl saçan her rüzgarınvebası bende kalacakvarsın bende biriksindurgun suyun sayhası
yumuşatmayı bilen ateşöğüt sahibi toprak
nasıl olsa geri verecekbenim kılıcımı.
Unutmak kolay olsaUnutmak kolay olsa
Önce seni ,Sonra kendimi unuturdum
Kadehlerin dibinde seni aramazSeni yaşamazdım
Her şarkıda seni söylemezHer şiirde seni okumazdım
Unutmak kolay olsaÖnce seni
Sonra kendimi unuturdum
Melih Cevdet ANDAY
BU KIRLANGIÇLAR GİTMEMİŞLER MİYDİ?
Giden gelen yok. Bir titreşimdir bu.Duragan fulyanın üstünde arı
Bir diyapazon gibi titremekte. KırlangıçTarihsizdir. Belleğim sarsılıp duruyor denizde.
Martı bir uçta kanat, bir uçta ses.Ya sabah, ya öğle. Gemici ve bulut,
Güneş ve yağmur kıl payı bir dengede.Dolu bir boşluğu doldurup boşaltmak işimiz
Ölülerle, gecelerle, sümbüllerleTROYA ÖNÜNDE ATLAR
I. koşuKör bir ozan anlattı bunları,
Atların da ruhu vardı Troya önünde,Ta Hades'ten duyulurdu kişnemeleri,Atsız bu bu kişneme ölüleri ürpertir,
Köpeği deliye çevirirdi.Kimi de Troya önünde nal sesleri gezinirdi,Gömülmemiş bir atın erinçsiz ruhundan.
O gün Akhalar başka biri için yarışsalardıİlk ödülü Akhileus götürürdü barakasına.
Çünkü ölümsüz atları vardı,Onları Poseidon vermişti babası Peleus'a,
Peleus da oğluna armağan etmişti.Şimdi atlar yas tutuyorlar Patroklos'a,
Yürekleri burkuk, toprağa değiyor yeleleri.
Diomedes Tros atlarını koştu arabasınaO atları savaşta Aineas' tan almıştı.
Bir tanrı kurtarmıştı Aineas'ı.Sarı Menelaos kalktı sonra, Atreusoğlu,
Tanrısal yiğit koştu arabasına iki at,Agamemnon'un kısrağı Aithe'yi, kendi atı Podargos'u.
Antilokhos koşum taktı Pyloslu atlarına.Sonra Köroğlu kalktı, koştu Kır At'ı.
Her yanında çifte kanatBilmez yakını ırağı.
Kendini beğenmiş Tahta At'ı çıkardılar sonra,Yayıldı ortalığa yanık sedre kokusu.
Huylandı öbür atlar bu büyülü kokudan.Sonra göründü Muhammed'in damadı Ali'yeBenzer iyi huylu Düldül, edep yeri kapalı,Dolandı çok tanrılı atlar arasında ağır ağır,
Gözleri iyi görmüyordu.Başını yana eğen İskender'in Bukephalus'uGeldi sonra, Hint kızları gibi derin bakışlı
Güneyden yana bakayordu ikide bir,Sezmiş gibi Granikos suyunun yakınlığını.Elcid'in Babeica'sı, derken Rocinante çıktı
Ağlayarak.Anlatma bana atları!
Bilirim, ana rahminden gelir, gece, karanlıkBir ahırda lamba tutar biri, ışık titrer
Samanların üztünde, hayvanın öksürüğü ve soluğu...Başını döndürür bakar, "Bana benziyor mu?"
"Sekili mi ayakları?"Anlatma bana atları!
Sabahın yerden kesilmiş tarlaları ve çığlıkÇığlığa suları gibi gök yarığından atlayan
Kanatlı Pegassos! Gençliğim benim, oğlum!Delirmiş bir zamandı, yas, ölünün öcü, gövdesiz kuş,
Kırılan yıldız, unutulmuş bir günün yarısı.Tohumsuz küçük göller ölüm anıtı gibi yükselen,
Ve giysisiz boşluk, yılgın uzay, o bitmeyenKoşu...Atlar, atlar.Yaşlananı görmedim hiç.
Kimi yelesiyle devirmek ister burçları,Kiminin eşeler toprağı hala toynakları.
Anlatma bana atları!Yüreğim kaldırmıyor düşündükçe vurulup
Vurulup yerlerde yattıklarını, anlatma,Anlatma bana, görmedim Troya savaşını.
II. AğuDuydun mu?
Bursalı oto tamircisi Mehmet'in duyduğunu?Katran, balık ve çam tahtası kokulu,
Yatışmamış çayırsı kadın kokulu kentinÖnceden bildi diye yakılacağını,Ağulu yılan sokmuş Laokoon'u.
Kıvranıp duruyorlarmış çoluk çocukRüzgarlı İlion kıyısında.
Kıyılarda birikir ölümün artıkları,Düşüncede yitirilen ve bulunan sözcük,Sonsuzluk, aranan kırık bir yontu gibi
Kıyılarda birikir ün, yücelik ve düşman.Çünkü deniz daha bitmemiştir, uykusuzVe yarı yarıyadır, çöker delikli fıçısında
Tortulanarak eski ölülerden."İzmir fuarından otobüle dönerkenGördüm, bir bulut sarmıştı İlion'u."
Bütün kitapları gaz odalarına atmışlar,Dresden'de, Köln'de, Münich'de.
Über allen Gipfeln ist Ruh"Gökte uçaklarla kuşlar çarpışıyor,
Kanatlar, tüyler, gagalar yağıyormuş kente."Duydun mu?
Hep yabancı kızlar çalışır bizim genelevlerdeAdları La, Li Lu...
"Pkei,Dağa bırakılan çocuk ne oldu?
Şimdi herkesin ağzında bu konu.Kurda kuşa yem mi oldu dersin ormanda?
Parçalarını olsun bulamaz mıyız?Parçalardan bir insan çıkmaz mı ortaya?Hem ne olur, olmaz mı, gövdesiz olsa?
Olur, olmaz, olsa?"
III. Düş"Sabaha karşı,
Gecenin kırıntılarını bir anda toplayıverenGüvercin gibi aç bir saatta,
Doğmamış çocuklar kurar düşlerin yayını,Kadın düşünde gördü çocuğu ve yangını."
"Demek çocuğu dağa bıraktılar, düş ve yangınKaldı. Keşke düşü bıraksalardı."
"Evet korktuk düşten, gereği buydu,Elimizde değildi düşü yorumlamamak,Yorumun gereğini yapmamak da öyle.Çocuk büyüyünceye dek bekler yangın,Beklesin gelecek günün kötürüm yazıtı,
Beklesin kuş gagalarının yaraladığı ayna,Şarap her zaman içilir ve bekletilir,
Çünkü kırmızıdır sıçrayan kanın rengi,Gidip gelen günün ve uzayan şarkının rengi.
Bölmedik mi günü yediye geceyi beşe?Bu uykusuz direncin suyunu mühürlemedik mi?
Biz atmadık mı ayı bunca uzağa doğumdan?Biz uzatmadık mı uykunun ağır bacasını?
Beklesin gizemli suda bekleyen kamış,Ve ayın kuru eteğinden bakan göz kuşu,Kent kurulmadan taşı kör eden kar bıçak,Ah beklesin bekleyecek olan alın bekler,
Tut gelgitin ucundan derim tutar ve bekler,Sürer gider su, toprak, usun arsız otu,
Atlı karınca, örtüler, tapınak ve merdiven,Sürer ölümsüz mutluluk , iç sıkıntısı,
Bekleriz bize verilmiş olanı yaşayarak.""Ah çok çekmiş yorumcu!
Taşıyabilecek miyiz dersin birlikteKim bilir kaç yıl sürecek kaygımızı?Yarınımızın ne olacağını bilmiyorduk
Gene de bilmiyoruz, ama bir umut bu çocuk,Umutsuzluğumuzun umudu.
Git bul ormanda onu."
IV. DönüOrman, çıplak yerlilerin attığı büyülüBir ağdır ve sanki avlanmış, şaşkın
Bir at gibi dağ, kurtarmak ister başını,Tırmandıkça tırmanır çukur sulara
Göklerin.Aşağıda,
Surlarla deniz arasında, dokuz kez yıkılmışSurlarla, yedi kez ıssız kalmış deniz arasında,
Düşle yangının iki kanadı arasında,Hiçliğin tek kurşunu zamanı uzatanVe acele söğütleri ölümün dilinden
Konuşturan dayanıklı ırmak horonu ileBitişin komşu duvarı Boğaz arasında
Dönüyordu atlar...Yaşlananı görmedim hiç.Kimi yelesiyle devirmek ister burçları,Kiminin eşeler toprağı hala toynakları.
Bir yanda armağanlar bekliyordu : Bir kadın,Kulplu bir üçayak, altı yaşında bir kısrak,
Ateşe değmemiş bir kazan, iki kulplu bir kap.Bağırmalar, nal sesleri, toz duman...
Über allen Gipfeln ist Ruh"Peki,
Dağa bırakılan çocuk ne oldu?"
V. Fal"Şu mavi boncuğu gördün mü? Bir deveci
Tuttu onu geçende. Tuhaf adamdı doğrusu,Hem fal baktırır, hem dövüşürdü yılmadan
Falına karşı. Anlamam ben. BoğulmuşGeçerken Fırat'ı. Aç bir köpektir fal,Kovalarsın, döner gelir, bulur seni.
Şu önümdeki kurşun ne bileyim kimin falı?Macbeth'e kral olcağını söyledim,
Ama öldüreceğini söylemedim kralı.Zamanı uzatmak da elimde değil,
Kısaltnak da. Yat sat tat ksanikam.Bak, gözümü kırptım, her şey geçti gitti,
Yarın dündür, dünse daha gelmed,.Şu bakla, tuttuğun çocuk olsun, itiyorum,
İniyor dağdan aşağı...Ne kadar zaman geçti?Bilemem. O mu, değil mi bilemem gene.
Bir lamba yak, akşam başkadır ışığı,Gece yarısı başka, bambaşka sabaha karşı.
Ama lamba aynı lamba.Santana ksana dbarmas.İnan, inanma."
VI. SeviOrman sen elimi tutunca başlardı,Yarılırdı bir incir gibi ortasından.
Koşardıkyukarı iki büklüm, soluk soluğa.Alabalıklarla düşe kalka, çam pürleri
Keserdi hızımız, Elimi Bırakma, ElimiBırakma...
Sonra kayardık ta aşağılara.Ve alçalırdı sessizlik bir ağaç gibi
Kök salardı sende ve bende, arayarakToprağın sıraya dizilmiş suyunu.
Ayçiçeğinden göğüslerin döner ışığa,Yürürdüm göğsünde öğle saatleri gibi,
Yürürdüm bir anıt kemeri gibi iki yanında.Sonra gene başlardık koşmağa,
Yukarı, daha yukarı, çukur sularınaGöklerin. Öperdim seni, titrerdin, parçalanmışAnları birleştiren sevi düş görmez. Ey orman,Ey avlanmış atın falı, ey yeniden başlamanın
Aç güvercini! Falımız yok bizim.
Yaktık onu göçmen kuşların gözlerindekiBenek, gagalarındaki tekçil dane gibi
Daha gün doğarken. Falımız yok bizim
ANIBir çift güvercin havalansaYanık yanık koksa karanfilDeğil bu anılacak şey değil
Apansız geliyor aklıma
Nerdeyse gün doğacaktıHerkes gibi kalkacaktınız
Belki daha uykunuz da vardıGeceniz geliyor aklıma
Sevdiğim çiçek adları gibiSevdiğim sokak adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibiAdınız geliyor aklıma
Rahat döşeklerin utanması bundanÖpüşürken o dalgınlık bundanTel örgünün deliğinde buluşanParmaklarınız geliyor aklıma
Nice aşklar arkadaşlıklar gördümKahramanlıklar okudum tarihteÇağımıza yakışan vakur, sade
Davranışınız geliyor aklıma
Bir çift güvercin havalansaYanık yanık koksa karanfilDeğil, unutulur şey değilÇaresiz geliyor aklıma
Murathan MUNGAN
AFFEDİLMEYEN
Puhu, biyografi çağıcan çekişmenin grameri
varlığın kıstırıldığı sözcüklerhayatını yazsın herkez
tedavüldeki jestler bizi almıyorkarartmayı çalışıyor bürokratik felcin ara dolguları
çok tanrılı görüştü yapıcılarıne yaptınız
arkhont atum alizelerayrıntıların cinnetiyle yoğunlaşan batakta
gündeliğin kiriüstüpüye silin şiirlerinizi
çığlıklarınızı törpüleyen metal dünyane tanrı istiyorsunuz ne patron
görüntü yapıcılarıkanla geçirdiler ellerine bütün iktidarları
kanla alınsın ellerindençekinmeyin vahşetin estetiğinden
vardığımız yerde iki şey kaldı geriyebir intikam bir de affedilmeyen
AŞK YENİDEN
Aşk yenidenAkdenizin tuzu gibi
Aşk yenidenRüzgârlı bir akşam vakti
Aşk yenidenKaranlıkta bir gül açarken
Aşk yenidenÜrperen sahiller gibi
Aşk yenidenKumsalların deliliği
Aşk yenidenBir masal gibi gülümserken
Gözlerim doluyorAşkımın şiddetindenAğlamak istiyorumYıldızlar tutuşurken
Gecelerin şehvetindenKendimden taşıyorum
Aşk yenidenBitti artık bu son derken
Aşk yenidenAynı sularda yüzerken
Aşk yenidenRüya gibi bir yaz geçerken
Aşk yenidenUnutulmuş yemin gibi
Aşk yenidenHem tanıdık, hem yepyeni
Aşk yenidenKendini yarattı kendinden
ÇÖL VE DUVAR
Hanlarda uğuldayan çılgın hayaletlerçölün zamansız epopesinden
gündeliğin sefertasına daralan günler
çimentonun aktığı oluklardaharflerdeki kehribar
tekrarlanarak kaybettirilenyollardan gecece
vardığımızdünyaya kapatılmış kapılar
çimento akıyor harfler soluyorbaşkalaşmış bir benliği
kendimizle değiştiriyoruz her seferindeçıkmıyor gönlümüzden hiç kimse
her yer çöl her yer duvar
UZUN YOLLARI DA GÖZE ALABİLEN BİR DOSTLUK
ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk,arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
akşamüstünün bir saatinde,yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
omzumuza dolanan bir kolun,başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
belimizi kavrayan bir elin,uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında
tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor,biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?
yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıpkendimizi hep ilerde
bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasınabir yenisine ertelerken
hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürerken
bir güngeri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor
muyuz?hayat her zaman cömert davranmaz bize,
tersine çoğu kez zalimdir.her zaman aynı fırsatları sunmaz,
toyluk zamanlarını ödetir.hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların,eskitmeden yıprattığımız dostlukların,
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıylayapayalnız kalırız bir gün
bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,ya da olanlar olması gerekenler değildir.
yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,gün gelir hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye
kilitlenir...
kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendihayatımızdaki
olağanüstü anıları ve olağanüstü kişileri yakalamak.bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır
oysa;hani şu karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarında
rastladığımız,omzumuzun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boş
verip'nasıl olsa ileride bir gün tekrar karşıma çıkar' dediğinizdir.
oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir o;boş yere
bu sokaklarda aranırsınız...
DİYALEKTİK MUTSUZLUKLAR
bir uzak sabah denizidir gittiğin kapıellerinde rüzgârın taşınmaz çamurları var
köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdaninan batmış şehirler gibi onarılmaz anılargözlerinde unuttuğum o eski aciz miras
almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusubiliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz
ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibiterkedilmek korkusu
susarsın bir silâhsızlanma akşamısusarsın dudaklarında ıslıklar kanar
öpülmez dudakların ıslık yarasımavzerdir dokunmalarım kirvem bilirsin
öpemem, öpersem tekmil bir aşiret tragedyası
hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünükolları bağlı hüzün olsun dört yanım
ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsinsonra derler haklıdır sevdası
geç olur ki artık onarmaz rakılargeç olur bir yaraya rakının dağılması
sen denize sırtını dönen uykusuz dağlıgemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin)
nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini)barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğümnasıl taşıdın bunca yıl delirmiş saçlarında
o eski şark yelinibiliyorum dokunsam parmaklarım kırılır
dokunmasam eşkîya uykusuzluğu çetin silâhlar gibi
YALNIZ BİR OPERA
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızdayorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilimBen sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğinkızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığınGeçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığındakaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarındazaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde
durulmuyordu.Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
biraz dahafazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, rastgelebir ilişki
gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp köksalan ,
benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşkabedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilimBen sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sanaBütün kazananlar gibi
Terk ettin
Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parçayazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun.
Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledimdurdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altındankısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
çerçevesine sığmayanmunis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyorduYaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti
Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi,
dokunmak gibiuçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki
şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordubir kağıt aklığına, belki de
ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk
mıydı,değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı
yerde veaynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına
saat: 16.00diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısınıTakvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duranZaman'ı
Daha o gün anlamalıydımBenim sana erken
Senin bana geç kaldığını
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz,
birbirimizi görmediğimiz o üç ay, alıp götürmüştü birşeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik
kalmıştı.Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış
arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen,körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.Sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberliktibizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledikbirbirimize.
Gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı
açabilirim sana.Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibiAcı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkazolacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağızNe kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökükşiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasındaNe kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizdenNe kalacak?
Şimdi biz neyiz biliyor musun?Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları
gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı birdünyada bir
şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklargibi.
Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibiVe elbet biz de bu aşkla büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz
kış başlıyor sevgilimhoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadanoysa yapacak ne çok şey vardı
ve ne kadar az zamankış başlıyor sevgilim
iyi bak kendinegözlerindeki usul şefkati
teslim etme kimseye, hiçbir şeyeupuzun bir kış başlıyor sevgilim
ayrılığımızın kışı başlıyorGiriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonugelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu
şarkılar mırıldanmak...Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
çünkü her şey bir o kadar anlamsızdıriçinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun
para etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralarBir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı
bilemezsiniz
çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalargözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklarkorkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız
aynalara,çağrışımlarla ödeşemezsiniz
dışarıda hayat düşmandır sizeiçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir dahaHer şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturupkulak verdiğiniz saatin tiktaklarıkaplar tekin olmayan göğünüzü
geçici bir dinginlik, düzmece bir erinçsuyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar
tehlikesizbakınıp dururken duvarlara
boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek,unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasındakendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibikendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya
zorlandığımız anlargibi
yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, birtrafik
kazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceyeçekilmeye, ameliyata
alınmayakendimizi hazırlar gibi
yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütünbenliğimizi
ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizdebir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdihayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
denemeseniz de, bilirsinizhiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar
Bana Zamandan söz ediyorlarGelip size Zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyigeldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir
yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığınıbildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç
verir bazı sözler, sözcükler,öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz
yerleriyle yenidenkarşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş
etmek,uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.
ZamanAlır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner,acılar
dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.Bir
yerlerdenbulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınızOysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir
gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkideo eski ağrı
ansızın geri teper.Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten
Bitmişsinizdir.Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır,
anlamlarıönemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey,
çok sonra değerinikazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artıkMutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Herşeye iyi gelen Zaman sizi kanatırölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
günlerin dökümünü yapbenim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
kim bilebilir ikimizden başka?sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
bir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik halinegetiren
kendiliğindenliğiyani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi
bir düşünemek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor oradaölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir ise yaramadıysaDemek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda
Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden
ikindi yağmurlarını bekleyenyaz sonu hüzünlerinden
gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
geçti her çağın bitki örtüsündenoysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
bakarken dünyayayangınlarda bayındır kentler gibiyim:çiçek adlarını ezberlemekten geldim
eski şarkıları, sarhoşların ve suçlularınunuttuklarını hatırlamaktan
uzak uzak yolları tarif etmektenhaydutluktan ve melankoliden
giderken ya da dönerken atlanan eşiklerdenDuyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocuklarla geçtigençliğimin rüzgara verdiğim yılları
dokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?yaram vardı. bir de sözcükler
sonra vaat edilmiş topraklar gibisayfalar ve günler
ışık istiyordu yalnızlığımKötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe... Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerindeAşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü
daha şiir bitmeden. Karardı dizeler.Aşk... Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştımAğır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Aşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir geceuyudum, hiç uyanmadım.
barbarların seyrettiği trapezlerden geçtimher adımda boynumdan bir fular düşüyordu
el kadar gökyüzü mendil kadar ufukbirlikte çıkılan yolların yazgısıdır:
eksiliyordukmataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
her otelde biraz eksilip, biraz artarakyani çoğalarak
tahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerinbirahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
ağır ve acı tanıklıklardangeçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhummaskeler ve çiçekler biriktiriyordu
linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
ve açık hayatları seviyordu.Buraya gelirken
uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdimatlarla birlikte terledim yolları ve geceleriödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi
çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek içinpanayır yerleri... panayır yerleri...ölü kelebekler... ölü kelebekler...
sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleriseyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diyeacı çekecek yerlerimi yok etmeden
acıyla baş etmeyi öğrendim.Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
ipek yollarında kuzey yıldızıaşkın kuzey yıldızı
sanırsın durduğun yerdeya da yol üstündedir
oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zarölü yanardağlar, ölü yıldızlar
ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı
AŞKIN BİR YOLU VARDIRHER YAŞTA BAŞKA TÜRLÜ GEÇİLEN
AŞKIN BİR YOLU VARDIRHER YAŞTA BİRAZ GECİKİLEN
gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözlergözlerim
aşkın kuzey yıldızıdır buyazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerlerilerlerim
zamanla anlarsın bu bir yanılsamaölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değilKuzey yıldızı daha uzaktayeniden yollara düşerler
düşerimbir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasındaDarmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
yaşamsa yerli yerindeyerli yerinde her şey
şimdi her şey doludizgin ve çoğulşimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
şimdi her şey yenidenyüreğim, o eski aşk kalesi
yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorumYoksun sen
Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren
YAZ BİTTİ
yazın bittiği her yerde söylenirsöylenmeyen şeyler kalır geriye
ve sonra hiç bir şey olmamış gibiağır, usul bir hazırlık başlar
uykuya benzer yeni bir mevsime
orda burda,ev içlerinde,kır kahvelerinde,deniz kenarlarındaincelen yazın akşam esintilerindezaman usulca sıyrılır aramızdan
ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişinibaşka ne gelir elimizden
büyük bir uzaklığa gülümseyerekgeçiştiririz
ıskaladığımız şeyleri
yatıştırıcı rüzgarlardışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını
saklar bizigözlerimizdeki hüzne 'dinginlik' adını verir
'seni iyi gördüm' diyenlerbiz de iyi hissederiz kendimizielimizden başka ne gelir ki?
köşe başları, akşamüstleri,kokulartozar gider zamanın boşluğundakarışır anların kuytu belleğine
belki sonraları bir günhatırlanır aynı kederle
yazın bittiği her yerde söylenirsöyleyenler inanır bir şeylerin sahiden bittiğine
yaz biter
eskir geceler,serin,hüzünlüyeni mevsime hazırlık: ömrün teyel yerleri
bir yanı telaş,bir yanı ürperten yaz sonu ikindileriçıkarır sizi dalgın derinliğinizdenyaşadığınızı duyarsınız teninizde
bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersinizsıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları
ahşap panjurlarıyaz bitti
bitmeyen şeyler kaldı geride
yaz bittiyaz bitti
yüksek sesle söylüyorum bunu kendimeher yerde söylendiği gibi
yaz bittiyaz bitti
hiç bir şey hiç bir şeyhiç bir şey
yalnızca üşüyorum şimdi
Nazim hikmet Ran
GÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ
Bu bir türkü:-toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyoresmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,ben de onlarlagüneşe giden
köprüdengeçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.Ben de söyledim o türküyü!
Yüreğimiz topraktan aldı hızını;altın yeleli aslanların ağzını
yırtarakgerindik!Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.Kayalardan
kayalarla kopan kartallarçırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyorşaha kalkan atlarını!
Akın vargüneşe akın!
Güneşi zaptedeceğizgüneşin zaptı yakın!
Düşmesin bizimle yola:evinde ağlayanların
göz yaşlarınıboynunda ağır bir
zincirgibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizikendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
İşte:şu güneşten
düşenateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;şu güneşten
düşenateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!
Akın vargüneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğizgüneşin zaptı yakın!
Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!Neş'emiz sıcak!kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanano «an»
kadar sıcak!Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarakyükseliyoruz
güneşe doğru!Ölenler
döğüşerek öldüler;güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
Akın vargüneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğizgüneşin zaptı yakın!
Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!Kalın tuğla bacalar
kıvranarakötüyor!
Haykırdı en önde giden,emreden!Bu ses!
Bu sesin kuvveti,bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,onları oldukları yerde
durdurankuvvet!
Emret ki ölelimemret!
Güneşi içiyoruz sesinde!Coşuyoruz,coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesindemızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!
Akın vargüneşe akın!
Güneşi zaaaaptedeceğizgüneşin zaptı yakın!
Toprak bakırgök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,Hay-kır
Haykıralım!
1924
YAŞAMAYA DAİR
1Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksınbir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şeybeklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.Yaşamayı ciddiye alacaksın,yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvardainsanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlariçin,
hem de hiç kimse seni bunazorlamamışken,hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğinhalde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
2Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmeninkederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğizen son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o günyüzükoyun kapaklanıp ölmek de
mümkün.Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğizbelki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıylayani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalımhiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
3Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.Böylesine sevilecek bu dünya"Yaşadım" diyebilmen için...
KEREM GİBİ
Hava kurşun gibi ağır!!Bağırbağırbağır
bağırıyorum.Koşunkurşunerit-
-meğeçağırıyorum...
O diyor ki bana:— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Keremgibiyana
yana...
«Deeeertçok,
hemdertyok»
Yürek--lerinkulak--ları
sağır...Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona:— Kül olayım
Keremgibi
yanayana.
Ben yanmasamsen yanmasanbiz yanmasak,
nasılçıkar
karan--lıklaraydın--lığa..
Hava toprak gibi gebe.Hava kurşun gibi ağır.
Bağırbağırbağır
bağırıyorum.Koşunkurşunerit-
-meğeçağırıyorum.....
1930 Mayıs
Mapusta yatacaklara ögüt
Dünyadan memleketinden insandanumudun kesik değil diyeİçerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir debir de gözünü tavana dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.Tıraştan tıraşa yüzüne bak
unut yaşınıkoru kendini bitten
bir de bahar akşamlarından.Bir de ekmeği
son lokmasına dek yemeyibir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.
Bir de kim bilirsevdiğin kadın seni sevmez olur
ufak iş demeyemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
içerdeki adama.İçerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları deryaları düşünmek iyidurup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sanabir de ayna dökmeyi.
Yani içerde on yıl on beş yıldaha da fazlası hattâ
geçirilmez değilgeçirilir
kararmasın yeter kisol memenin altındaki cevahir.
[Mayıs 1949]
BUGÜN PAZARBugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.Ve ben ömrümde ilk defa
gökyüzünün bu kadar benden uzakBu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarakKımıldamadan durdum.
Sonra saygiyle toprağa oturdum.Dayadım sırtımı beyaz duvaraBu anda ne düşmek dalgalara
Bu anda, ne hürriyet, ne karım.Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım.
Necati CUMALİ
BUĞDAYDAN ÖĞRENDİM ŞİİRİBuğdaydan öğrendim şiiriCanım kara buğdaydanTadı tat binlerce yıldırİyilik cömertlikle alır
Sofralarda yerini.
Akan sulardan öğrendimKimsesiz çeşmelerden kırda
Duru pınarlardan dağların belenindeDenizden ya da, yazlar kışlar geçer
Tükenmez bize anlattıkları.
Kır çiçeklerinden öğrendimÜrerler dağ bayır kendiliğinden
Renkleriyle kurumlanmadanAyırmadan çobanı beyiSunarlar güzelliklerini.
Köy kahvelerinde öğrendimYağmur, toprak, kadınlar, severek
Bir ömür sözünü ettikleriNe kıtlıklar kırar umutlarınıNe istekleri biter tükenir.
Çarşıda pazarda öğrendim şiiriKüfürlerinden balıkçıların şoförlerinSaysam ustalarım hep böyle giderAdsız ağaçlar, göğün değişimleriİçgüdüleri kuşların böceklerin...
Nasıl renk renk açarsa kır çiçekleriKayanın dibinden patlarsa kaynak
Sevince sarhoş olunca bizlerden biriİndirir yumruğunu yırtarsa gömleğiniŞiir yazarım ben de kanımı akıtarak..
GÜNEŞ ÖZLEMİ
Çeksem kapıyı gitsemTaşları arasında çimenler biten
Kaldırımlar boyunca gitsemAçık pencerelerinden beyaz yorganlar görünen
Işıklı dut gölgelerindenFakir mahallelerinin akkavaklarıYalansız suyla güneşle büyüyenOrdan öte katırtırnakları sarı sarı
Bir erguvanlar vardıPembe mi desem deli mi desem
Bu ümit olmasa içimdeBuralarda bir gün beklemem
KARDA AYAK İZLERİ VAR
Karda ayak izleri varVurulup düştükleri yere kadarYüzleri tanınmayacak bir haldeÖldüğü yerde kalmış cesetleri
Onlar için hatıra yokSaat durmuş
Onlar için değilYıldızlar ve bu gece
Onlar için değil gelen güneşArtık onların yokUzak şehirlerde
Sevdikleri
Artık hepsi bittiAçlık, susuzluk ve kin
Ne matara ne ekmek torbası lâzımNe silâh
Elbise ve düşen şapka da lüzumsuzArtık üşümezler ki
En güzel ocak ateşleriArtık ısıtamaz ellerini
İsimlerini en yakın tanıdıkSöylese işitmezler
Kurt mu, dost mu, düşman mı?Bilmeyecekler baş uçlarına geleni
Artık ne tren, ne gemiOnları getiremez bir daha
Nihat behram
ANACAN YİĞİTLEMELERİI
Canımdan can yolunduUğuldar anacanımDalı diken bürüdü
Filizim darda benimOy çakıl da çakıl kuduz dişleriKörpe cani parçalamak işleri
Canımdan can durulduSızıldar anacanımBaharı kan surudu
Çiçeğim harda benimOy sinsi de sinsi hain güçleriAydınlığa tuzak kurmak işleri
Canımdan can budandıÇağıldar anacanımBir sevdaya adandıYiğidim sırda benim
Oy civan da civan umut kuşlarıAnaların can can açan düşleri
IIGün doğar günüm olurSolurum dünüm olurBirisi benim yavrum
Gerisi gülüm olurVay kanlı da kanlı cellat elleriCellat ellerinde halkın gülleri
Işığı gözde cağırSözünü özde cağırYüreğin dağ rüzgarıAcını közde çağır
Vay çatal da çatal yılan dilleriYılan dillerinde halkın gülleri
IIIYavrum benim çağıl çağıl
Sularda ışıldanırZulüm ona ölum değilBin canda yankılanır
Oy seni de seni yavru ceylanımÖcünü hıncıma yemin ettiğim
Tomurcuğum güne durmuşDal üstünde hızlanır
Düşmanları pusu kurmuşKan içinde gizlenir
Oy seni de seni yavru ceylanımÖlümlerde gülüşüne kurbanım
IVCan zulüm bağlarındaEn güzel cağlarında
Alevlenmiş kuşum benimÖzgürlük dağlarında
Oy seni de seni yavru kartalımRüzgarını doruklarda tutanım
Bir yanım uzaklardaBir yanım tuzaklardaÖfkeyle bilendi acımDişlenmiş kucaklarda
Oy seni de seni kanlı bağlarımGünü gelir hesabını sorarım
SÜRGÜN
Uyandırın anamıSöyleyin gidiyorumYolumu gözlemesinDönemem belki geriArkadaşlarım duysunKardeşim bunu bilsinSöyleyin gidiyorumDönemem belki geriBabama haber salınÇiçekler onda kalsın
Sulasın günaşırıDönemem belki geri
Korulara söyleyinDağlara asmalara
Baygın çocukluğumunÇınladığı kırlara
Söyleyin gidiyorumDönemem belki geriGelsinler anılarımUğurlasınlar beniSadece sevdiğime
Söylemeyin duymasınO kadar körpe ki kalbi
Bilmiyor yitirmeyiSöylemeyin bu akşamSevdiğim ağlamasın
ÖLÜLERİMİZ
Her sabahher sabah
o kusursuz acının kollarındao kusursuz acının kollarında öpüştüğüm gökyüzü
artıkçırpınan yüreğimi yatıştırmıyor. Ve onun
koparıp dizginleriniuçarcasına boylu boyunca
sakınmasız çarpışıheyecanlandırıyor beni.
Bir serçe kümesinin konması karşıki dalabelki hiçbir şeydir,
ama sevgilimin mektubunda bir kuş resmibeni coşkulandırabilir.
Milyarla yıldız arasında tanırım onuçünkü seyredince güzelleşir sevginin ışıltısı;
binlerce gözüm varbinlerce şafak halindeyim
anlamak istediğim şeyin karşısındaçünkü anlamak zorundayım;
her sevinç kolayca ele geçmezinsan her acının sahibi değildir;
gökyüzü ve nehirler olmasa toprak da anlaşılmazve hayatın kararı kesin:
son ana kadar onuru koruyanlar yaşayacaksöylenecek son söz kahramanca olmalıdır.
Vurgunuminceliğinim senin
eyyyapraklarda bir kuş hafifliğinde sürüp giden titreyiş
vurgunumbir nehri besleyen suların uyumuna,
taşlara hırsla vuruşuna dalganın.
Ölüm seni yanıltmasın...Nasıl ki yığılır yüzüne gecenin karanlığı
gözlerinle bir başına kalırsınölüm öylesine gözuçlarındasavun, kavuştur yüreğini
minicik bir çiçeğin bile kökleriyaşamak hırsıyla uykusuzdur.
Ölülerimiz...İşte Stevan Flipoviç.
Bir kahraman.Faşistler sarmış çevresini.
Sehpada.Boynunda ip.
Ve o son nefesiyle dalayıp ciğerinibir bıçak gibi vuruyor kelimeleri dişleri arasından
haykırıyor: "Kahrolsun faşizm; Yaşasın mücadelemiz..."
Steven Flipoviçonurun bekçisidirenmenin.
Ölüm seni yanıltmasın...Bir bir düşün yaşayanlarıalnını korkusuzca kaldır
kimin yanındasınyerin neresi
ve senin en çaresiz anındatek silahın nedir?
Ölüm seni yanıltmasın...Usanma hayata yaraşan sesi aramaktanher kuşun palazlandığı bir yuva vardır,her dal güneşin ve rüzgarın avuçlarında
kendi hevesince boyanır;çünkü yaşaması gerekiyor bir şeylerin
bir şeylerin bir şeylerin: senin olan
Bak: kollarını bağlıyorlar;son defa bakıyor dünyaya Nguyen Van Troi
Birazdan göğsünü parçalayacaklar.Ama kan onu geriletmiyor.
Başlıyor şarkısına:"Yaşasın Ho Chi Minh: Yaşasın Vietnam..."
Damarlarım damarlarına bağlı yaralarındançünkü öldürülmek istenen benim de sevincimdir
Nguyen onun siperi...Bir buğday tanesi midir
aynı titreyişletoprağa düşer düşmez kıpırdayano şarkı... bir buğday tanesi mi?
Ölülerimiz...Sesleri dünyamız kadar bilge.Birazdan kalkacaklarmış gibi
uzanıp bir siperekoyulaşan...Ölülerimiz...
Bakışlarıuçmaya hazırlanan bir kartal kadar çevik,
vurgunumgizleyemem.
Sen bağrımı amansızca zorlayan siyahlıkunutma
öldürmekten daha kuvvetlidir ölebilmek.
ÜÇ DAĞA AĞIT
Açlığınçıplaklığın acısı mı genişliyor
dallarımeyvaya çağıran rüzgâr mıDalgın bir kuşun ötüşünden
sevdiğinin kalbine düşen âşık mıyağmuru emen toprak mı derinleşiyor
Yas mı tutmalıyım onurlu ölümehalkın gözlerini dolduran çizgilere
umudu mu çağırmalıyımAh gidiyor işte gidiyor göz göre göre
sıcak titreyişi varlığını hayata adamışlarıngidiyor
öfkenin haykırışlarıyasalarıyla gidiyor kahredişin
zulmün ve iğrençliğin buyruklarıyla gidiyortoprağa düşen bakımsız yapraklar gibi değil
azarlanmış çocukların kederiyle değildoğuşun ve sevmenin feryadıyla gidiyor
ölümü donatan arkadaşlarımAh gidiyor işte gidiyor göz göre göre
durutarak gündüzleri geceleridurutarak adanmışlığı, mertliği, yüceliği
damıtıp sevdalarınaneferi toprağa aşılamaya gidiyor arkadaşlarım
Bulutlar da hafif mi kar taneleri kadarözgürlüğün borcu mu ödeniyoryaralar mı açılıyor yoksulluğa
ezilmişliğin isyanı mı sesleniyorAh gidiyor işte gidiyor göz göre göre
birer rüzgâr uğultusu bırakarak yanan ateşe
Orhan VELİ KANIK
İSTANBUL'U DİNLİYORUM
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalıÖnce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyorYapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;Serin serin KapalıçarşıCıvıl cıvıl MahmutpaşaGüvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardanGüzelim bahar rüzgarında ter kokuları;İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasındanKalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.
BEDAVA
Bedava yaşıyoruz, bedava;Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;Bedava yaşıyoruz, bedava.
Özdemir Asaf
SENİ SAKLAYACAĞIM
Seni saklayacağım inanYazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.
Sen kalacaksın kimse bilmeyecekVe kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.
Sen göreceksin duyacaksınParıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.
Bakacaksın, benzemiyorGelen günler geçenlere,
Dalacaksın.
Bir seviyi anlamakBir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.
Seni yaşayacağım, anlatılmaz,Yaşayacağım gözlerimde;Gözlerimde saklayacağım.
Bir gün, tam anlatmaya...Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...Anlayacaksın.
LAVİNİA
Sana gitme demeyeceğim.Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim.Ama gitme Lavinia.Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia
MUM ALEVİ İLE OYNAYAN KEDİNİN ÖYKÜSÜ
Bir mum yanıyordu bir evin bir odasında.O evde bir kedi vardı.
Geceler indiğinde kendi havasındaMum yanar, kedi de oynardı.
Mumun yandığı gecelerden birindeKedi oyunlarına daldı.
Oyun arayan gözlerindeMumun alevi yandı,
Baktı,Mumun titrek alevinde
Oyuna çağıran bir hava vardı.
Oyunlarını büyüten kedi büyüdüKendi türünde çocukcasına,
Döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdüGeldi mumun yanına, oyuncakcasına.
Bir baktı, bir daha, bir daha baktıMumun alevinin dalgalanmasına
Uzandı bir el attı.Bıyıklarını yaktırmadan analmayacaktı...
İlk kez gördüğü mumun yakmasınaİnanmayacaktı.
Kedi oyunlarında büyüyordu,Mum, üşüyordu yanmalarında.
Zaman ikili yürüyorduAralarında.
Bir ayrışım görünüyorduBirinin yanmalarında
Öbürünün oynamalarında.
Kedi oyunlarında büyüyordu,Yitirerek gitgide oyunlarını.
Mum küçülüyordu yanmalarında,Yitirerek gitgide yakmalarını.
Oynarken büyüyen kedi yanacak,Aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.
Küçülen yaka-yaka aydınlatacak,Büyüyen yana yana anlayacaktı.
Bir mumun yanmasındanVe bir kedi oyunundan
Kaldı sonundaBir gecenin tam ortasında
Bir evin bir odasındaGöz-göze susan
İki insan.
Mum yandı bittiKedi büyüdü gitti.
oyunlar karıştı gecelerdeSuskun uykusuzluklara.
O iki insandan, sonundaBirinin anılarında kedi,
Birinin dalmalarında mumKaldı gitti.
Nerede bir mum yansa şimdi,Nerede oynasa bir kedi,
Birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri...Bugün dün gibi oluyor,
Dün bugün gibi.Mum ellerimi tırmalıyor,
Belleğimi yakıyor kedinin elleri.
Refik Durbas
BARIŞ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI
Oyunu sever bütün çocuklarbirdirbir, uzun eşek, körebe
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmezoyun sözcüğünün halkların dilinde
(Oyun koyun çocukların adını)
Savaşa karşıdır bütün çocuklarkışın: kar altında her sabah
tükenip erise de solgun nefesiyazın: göğsü sırmalı fabrikalardaçarkları döndürse de yoksul alevisavaşa karşıdır bütün çocuklarnice ölümlerden geçmişlerdir
nice rüzgarlar içmişlerdirgelincik tarlası çocuklar
(Emek koyun çocukların adını)
Gökyüzünün penceresinden şimdibir kuş havalansakanat çırpışlarında
hayatın yağmalanmış sevinci- Kuş uçar rüzgar kalır
(Sevinç koyun çocukların adını)
Uzay denizlerinde şimdibir balık ağlasa
gözyaşı billurlarındayüz bin umut kıvılcımı- Alev uçar nazar kalır
(Umut koyun çocukların adını)
Çocuk bahçelerinde şimdibir çiçek açsa
hüzün sevince dönüşürsevinç çiçeğe
- Ölüm uçar çocuklar kalır
(Mutluluk koyun çocukların adını)
Barıştan yanadır bütün çocuklarsabah: kuşatılmış bir toplama kampında
ayrılığın tetiğini okşasa da elleriakşam: yıldızların mor orağıyla
sessizliği devşirse de yetim öksüz sesibarıştan yanadır bütün çocuklar
nice çığlık emmişlerdirnice korku gezmişlerdir
yürekten hisli sevmişlerdirgüvercin harmanı çocuklar
(Devrim koyun çocukların adını)
Barışı sever bütün çocuklarbeştaş, saklambaç, elim sende
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmezbarış sözcüğünün halkların dilinde
(Barış koyun çocukların adını)
ÇIRAK ARANIYOR
Elim sanata düşer ustaDilim küfre, yüreğim acıya
Ölüm hep banaBana mı düşer usta?
Sevda ne yana düşer ustaHicran ne yana
Yalnızlık hep banaBana mı düşer usta?
Gurbet ne yana düşer ustaSıla ne yana
Hasret hep banaBana mı düşer usta?
Çeliğe su veren ustaya şiirŞair der ki:
-Usta sözü mü olursenin çeliğe verdiğin suyun yanında
benim kelimelere verdiğimin?
Usta der ki:-Şair , çelik de kelimelere benzer
harlı tutarsan ateşinihem ruhu eritir hem bedeni...
ÇAYLAR ŞİRKETTEN
Gençliğin yağmuru yeni düşmüştü bıyıklarımavurdum kendimi yollara
Zulmüne şivan düşe yoksulluk
Dünyanın başkenti SultanahmetAnadolu'nun başkenti Sirkeci derler
bir kış günü akşamın alacasında indim Sirkeci'yedar bir sokak aralığında durdu otobüs
yüzlerce küçük dükkan camlarında bütün Anadoluyüzlerce insan daha önce gördüğüm hiç görmediğim
emanetçiler: neyim var gençliğimden başkabırakacak
taksiciler: hangi deftere yazmıştım gurbetliğinadresini
oteller: yeni çıktım sılamdan bu gece yatmasam daolur
yüzlerce uğultu kuşu içimde, yüreğim daralıyorEge Jet Balıkesir'e, İzmir'e hemen şimdi
Cesur Turizm yolda kalmazsın hemşerim Diyarbakır, UrfaDadaş Apollo 12'den hızlı Erzincan, Erzurum, Karsdünya şampiyonu yolların kralı Gazanfer Ankara
soluğum buz tutmuş boğazımda renk değiştiriyor sesimşaşırıp kalmışım avucumda mavisi küflenmiş bir gökyüzü
sigaraya yeni başlamış bir bulut katarıiçimde
sadece hüzün
Ne yapmalı nereye gitmeli başı bağlanmış bu akşamkaranlığında
iş bulmak gerek, para tükendi tükenkecek(Paran mı vardı mendiline düğümlediğin üç-beş
kuruştan başka)
umut tükendi tükenecek, sevinç aydınlık inanç tükendi(zaten ne zaman tükenmemişlerdi)mutluluk sevda ekmek tükenecek
tükendi tükeneceksılamın mazgallarını ışıklandıranözlem
tükendi tükenecek yüreğimde ateşle yıkanmışheyecan
ve bir uçurum
Sokağın ucunu döndüm, sesim parçalamak istiyor buuğultu ummanını
birden bir esinti, serinlik, sanki çiçeklerden bir yazyağmuru
karşımda boynuma doladığımmendil kadar bir denizparkta el ele dolaşan çocuklar gibi gemiler
bıraksan 180 km hızla suyu yaracak kamyonlar otobüslernereden gelip nereye giderler
bennereyebıraksakader
Rahmine şivan düşe gurbetAkşam inmek üzere, bir simit alıp deniz kıyısına
oturuyorumbir sis yumağı ağır ağır dolanıyor Boğazın saçlarınabir martını kanadında eriyor güneşin son parıltıları
okul yüzü mü gördümne gelir elimden sanatım yoksa
Simit satmakla başlasam işe umudun alevi sönmesin diye
Yüzümde pus tutmuş sabahköşebaşı rüzgar ayazsimit satarım susamlı
poyraz renkli can kokuluşafaklardan daha beyazhasretimden daha karasimit satarım susamlıbuyur tanesi üç lira
bana kalan yirmibeş kuruşanlamazım ne iştir buSesime alevler çalansabahın karanlığındanmor akşam aydınlığınasimit satarım susamlı
nar kokulu can yoksulusermayesi gurbetliğimsimit satarım susamlıbuyur tanesi üç lira
bana kalan ter yorgunlukanlamazım ne iştir bu
Ev kirası çıksın diyeüşümesin ayaklarım
gurbet harcı çıksın diyeşişmesin gözkapaklarımemek rızkı çıksın diyesimit satarım susamlıadı güzel serçe pulubuyur tanesi üç lira
bana kalan kan yoksullukanlamazım ne iştir bu
Babamdan miras mı kaldıne gelir elimden sanatım yoksa
Defter satmakla başlasam işe aydınlığın sesi donmasın diye
Rifat Ilgaz
Sınıf
Bizim kadar Feyzi Hoca dayaka silkerdi Kadıoğlu'ndan;
kime çekmiş derdi, bu yezit! ..Öyle ya, iyi adamdı babası,kapısı açıktı otuz Ramazan
memleketin ileri gelenlerine.Alikıran, başkesendi sınıfta,
lâfı ağzımıza tıkarzorla dinletirdi, ineklerinin
kaç kova süt verdiğini,ve motorlarının Gülcemal'i
nasıl geçtiğini Çaltıburnu'nda.Ve sen, gözünü budaktan esirgemeyen Halil'im
kıyı kıyı kaçardın Kadıoğlu'ndanYemek paydosunda bizden saklıbir baş soğanı yoldaş ederdinsacta pişmiş mısır ekmeğine.
Her salısergi açardın cami önünde,tuz satar, yumurta toplardın
Gümrükçü'nün hesabına.Biz aynı gün hesaplardık hocamızlaşu kadar bin liranın ne getirdiğini,yüzde beşten şu kadar senede.Ertesi gün karşımızda kıvırırdınyarım ekmekle çarşı helvasını.Benim yumruğuna sıkı Halil'imçekerdin sineye Kadıoğlu'nunyakası açılmadık küfürlerini;
tuhaf gelirdi uysallığın,
nerden bilecektim onların çiftliğindebabanın yanaşma olduğunu.
ÇocuklarımYoklama defterinden tanımadım sizi,
Benim haylaz çocuklarımSınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdımKoltuğunda satılmamış gazeteler
Dumanlı bir salondaKendime göre karsılarken aksamıNane sekeri uzattı en tembeliniz
Götürmek istedi küfesindeElimdeki ıspanak demetini
En dalgını sınıfınÇoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
Palto ayakkabı yüzündenKiminiz limon satar balık pazarındaKiminiz Tahtakale'de çaycılık eder
Biz inceleye duralım aç tavuk hesabiTereyağındaki vitamini
Kalorisini taze yumurtanınKarşılıklı neler öğrenmedik sınıfta
Çevresini ölçtük dünyanınHesapladık yıldızların uzaklığını
Orta Asya'dan konuştukLaf kıtlığında
Birlikte neler düşünmedikBurnumuzun dibindekini görmeden
Bulutlara mi karışmadıkGüz rüzgarlarında dökülmüş
Hasta yapraklara mi üzülmedikSerçelere mi acımadık kış günlerinde
Kendimizi unutarak
SULARDA GÜNEŞ OLMAK
IKıyıda kum çakıl yosun. Gidenlerden
Boşuna değil martıların hırçınlığıKöprülerin altından geçen sular var ya
Kürsülerde lafını ettiğimizBiraz da köprülerin üstünden akmalı
II
Yeşilin sarıya dönüşü korkutmasın seniMorarıp silinmesin maviliklerin
Kırmızının akıp gitmesi damarlarındanİşimiz kolay değil o denli
Kargaların içgüdüsel ölmezliğine inatİnsanca ölebilmeli
III
Ne ilkyaz bulutlarında yıkananBir mezar taşının uzun ömürlü
Ne kış güneşinde silkinen selvisinBir mezarlık değilsin anıların gömüldüğüYeşilin bitkiselliğini sürdürmeye gelmedin
IV
En güzel sarılara düşselBir ayçiçeği güneşte tek başına
Bir de karanlıksularda güneş olmak
Bu daha güzel
Sabahattin ALİ
Leylim Ley
Döndüm daldan kopan kuru yaprağaSeher yeli dağıt beni, kır beniGötür tozlarımı burdan uzağaYarin çıplak ayağına sür beni
Ayın şavkı vurur sazım üstüneSöz söyleyen yoktur sözüm üstüne
Gel ey hilal kaşlım dizim üstüneAy bir yandan sen bir yandan sar beni
Yedi yıldır uğramadım yurdumaDert ortağı aramadım derdime
Geleceksen bir gün düşüp ardımaKula değil, yüreğine sor beni
DAĞLAR
Başım dağ saçlarım kardır,Deli rügarlarım vardır,Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.
Şehirler bana bir tuzak,İnsan sohbetleri yasak,
Uzak olun benden, uzak,Benim meskenim dağlardır.
Kalbime benzer taşları,Heybetli öter kuşları,Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır.
Yarimi ellere verin;Sevdamı yellere verin;Elleri bana gönderin:
Benim meskenim dağlardır.
Bir gün kadrim bilinirse,İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:Benim meskenim dağlardır.
Öyle Günler Gördüm ki
Öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıpBahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu,
Her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp,Hayaller alev alev beynimi yakar oldu.Ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.
Her sabah ilk ışiklar gözlerimi oyardı,Uyanan taş duvarlar iniltimi duyardı.
Öyle günler gördum ki, duvarlar gelir dile,Gözumde canlanırdı eşkiya masalları.
Varlığımı sarardı, hain bir isteyişleGörmediğim yumuşak bir düşmanın elleri
Kafada çelik gibi fikirler dursa bileKalplerin eksik olmaz böyle zayıf halleri:
Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.
Öyle günler gördüm ki, dost dediğim insanlarBen yanına varınca dudağını kıvırdı.
Bir zamanlar yanımda ağız açmayanlarSırtımı sıvazladı, bana oğüt savurdu.
Silahsız gördüğüne saldıran kahramanlarEn alçak tekmelerle beni yere devirdi.
Ruhum bir heykel gibi düşüp parcalanırdı.Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı.
Öyle günler gördüm ki, tabanca sakağımdaTasarladım aydınlık dünyayı bırakmayı
Gönlüm acıklı buldu, en ateşli çağımdaSönük bir yıldız gibi boşluklara akmayıTabancanın namlusu ısındı yanagımda,
Parmagım istemedi tetiğini çekmeyi
Bir sonbahar yağmuru gibi içim ağlardıBir şeyler fakat beni yaşamağa bağlardı.
Ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsamSanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmustur,Dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursamEtrafım eskisinden daha bomboş olmuştur
Yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:Seni her andığımda gözlerim yaş olmuşturYaşlar ki bir ırmaktır, dertleri sürür gider,
Gözyaşları içinde seneler yürür gider.Yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman,Bana: Yaşa der gibi gülen senin yüzündü.Dizlerim bir batakta yorgun yattığı zamanBacaklarıma kuvvet veren senin hızındı.
Yaşaran gözlerimde, güneş battığı zamanSıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi.
Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.Ağaçlar sarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.
Ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:Garip başimın derdi bir yürek taşıyorum.
Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.Görünce gülme sakın çırpınıp aktıgımı:Ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum.
Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.
Yılmaz ODABAŞI
Ey Hayat
E y h a y a t, s e n ş a v k ı s u l a r d a b i r d o l u n a y sı n.
A s l ı n d a y o k u m b e n b u o y u n d a,ö m r ü m b e n i y o k s a y s ı n…
Yaşam bir ıstaka;gelir vurur ömrünün coşkusuna.
Hani tutulur dilin,konuşamazsın…
Tırmandıkça yücelir dağlar.Sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü;tutunamazsın!
Eloğlu sevdalardan dem tutar,aşk büyütür yıldızlardan;senin ise düşlerin yasak,
dokunamazsın...
Birini sevmişsindir geçen yıllarda.Açık bir yara gibidir hâlâ.Hâlâ ne çok özlersin onu,
ağlayamazsın…
Yolunda köprüler çürür.Sesin, sessizlik sanki bir uğultuda.
Savurur hayat kül eyler seni,doğrulamazsın!
Yapayalnız bir ünlemsindünyayı ıslatan şu yağmurlarda.
Her şey çeker ve iter,anlatamazsın...
Yaşam bir ıstaka,gelir vurur işte ömrünün coşkusuna.
Sesinde çığlıklar boğulur ama,bağıramazsın…
Sonra vakt erişir, toprak gülümser sana;upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölümeyakışamazsın…
Yazdırmalısın mezar taşına:Ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın,
aslında hiç olmadım ben bu oyundaömrüm beni yok saysın…
AkşamdırSularıboğdu
dalgalar.Ses hoyrat,
sevinç yılgın,şakaklarım sonbahar…
İklimi kurak aşkların…Yapışmış tenime ter, elime kir,
sessizliğin ortasında bir deli rüzgâr.
Akşamdıravuçlarında marmara'nın…
Akşamdır,şiire karıştı sular,
sularda çoğalır sevdalar;ellerim
ahellerim,
nasılanlatsam,
gece…Gece kokuyor çocuklar…Sen Ateş Ol Ben Yanayım
Tenin tenimde ben sana haldaş olayım,bir yaprak gibi dalına sarılayım;
uğruna yanılayım, uğruna yorulayım.Ahını ahıma kat sevdan olayım.
Sesime bir ilmek at sesine tutunayım...
Sen ateş ol ben yanayım,sen yaz ol ben ayaz kalayım;uzasın gölgeleri şu ışıkların,
sen tutukla ben hükümlü kalayım.H ü k ü m l ü k a l a y ı m…
PERVARİLİ BULUTLAR
tenini sınar bir ustura ince ince sızar kanbir tren sisleri yara yara geceyi çizer raylara
bir adam, kapılmış da pervarili bir bulutagider kendi kendine, kendi kentine
adamı orada unutmuşlar...
üşütürken ömrümüz rengini paslı yalnızlıklardakime baksam yanlış hayatlarda hep alabora
sana baksam bir malatya kaysısı gibi unutulmuş dalındaher vagon bir trene kapılmak rüyasında
vagonları orada unutmuşlar...
her sevda yanılgıda, her menzil bir ıskartaherkes bir yer açmış kendi uçurumuna
yaşanır mı böyle şekilsiz, böyle kimsesiz, sessizböyle limansız, böyle imlâsız, yârsız
sevgiyi sularda unutmuşlar...
biz yenildik... daha çok yeneceklermağlup olmak artık soyluluğumuz
pervarili bulutlar bunu bilmeyeceklerböyle pusatsız, böyle şarkısız, sazsız
beni burada unutmuşlar...
acımamışlar... hiç acımamışlarne bulut bırakmışlar ne çocuk
ne bahar bırakmışlar ne de yolculukbunu bildikçe üstlendim cinnetimi
zulmü yurdumda unutmuşlar...
sen şimdi buruşmuş ayrılıklardaşimdi lime lime yoksulluklarda
kalbindeki güllerin tozunu alıyorsunsen başın dimdik geçerken acılardan
sabrın dağlarını parçalıyorsun
seni orada unutmuşlar...
bizi ter içinde ayrılıklarda, bizi düzenbaz şarkılardabizi günlerin çökmüş avurtlarında, sökülmüş uykularda
trenler sisleri yara yara geceyi çizerken raylarailkyazların kapısında bizi kar boranlarda
unutmuşlar... unutmuşlar...
böyle limansız, böyle imlâsız, yârsızböyle zulasız, böyle şarkısız, sazsız
seni orada... beni buradaöyle hasret bir dokunuşa
unutmuşlar... unutmuşlar...
bu şehirlerin rezil uğultusundabiz yenildik...daha çok yeneceklermağlup olmak artık soyluluğumuz
pervarili bulutlar bunu bilmeyeceklerpervarili bulutlar bunu bilmeyecekler...
BİR NEHRİN TÜKENİŞİ
hasretin kan çanağı gözlerinde oturuyorsunseni soruyorum
hiçbir şey bilmiyorsun
hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktımsen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın...
tükenişi bir aşkınbir nehrin tükenişine benzer
ne deniz olabildinne nehir kalabildin...
kendin olkendin ol
sen buysan başkası ol!
buysan kederden öleceğimbaşkası olursan da kimi seveceğim?
/ne diyarbakır anladı beni ne de senoysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen.../
-------------------------