satirlardan sadirlara–nmez... · kalp kalem olur kanıyla yazar kâğıt kitap olur hazinesini...

4
Denemeler Harun Sönmez Satırlardan Sadırlara Gönül ateşinde harlanınca harfler Sırrını aşikâr eder heceler Kalp kalem olur kanıyla yazar Kâğıt kitap olur hazinesini açar Divit yürek okkasına batar Mana mürekkebi içimize akar Kâğıt kaleme yol olur Kâtip kalemde, kalem kâğıtta yok olur. Harun Sönmez N un’a yemin ettik ilkin. dikkat kesildik ne diyor bu nun diye. nun’un/okkanın sadrına batırdık diviti bir ok gibi. Ninovalı Zün Nun’un hatırasını yâd ettik. Satırlardan sadırlara, sayfalardan sahalara yol bulduk. Kaleme yemin ettik, yazdıklarına da… “Yerküredeki tüm ağaçlar kalem olsa, tüm deryalar mürekkep olsa ve bu deryaya yedi derya daha eşlik etse yine Allah’ın kelimeleri yazmakla tükenmez” şeklinde ilahi öğretinin karşısındaki acziyet ile harfler hecelere, heceler kelimelere, kelimeler cümlelere, cümlelerin satırlara nasıl dönüştüğünü gördük. Satırların nasıl vücut bulduğunu öğrendik. Öğrendikçe Comte ve Marx’ın “esatırul evvelin/ story” sözlerine bye bye deyip geçtik. Sıraların üzerinde satırları sıra sıra talim ettik, bilmediğimizi öğrendik. Harflere bezenmiş kâğıtlar verildi elimize ve mana döküldü dilimize, kapılar açıldı içimize. Kalem ve kâğıt dile geldi ve geldiği oranda bitimsiz SATIRLARDAN HARUN SÖNMEZ DENEMELER SADIRLARA 134 DÜŞÜNEN ŞEHİR | Denemeler | Satırlardan Sadırlara

Upload: others

Post on 13-Jan-2020

13 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

DenemelerHarun SönmezSatırlardan Sadırlara

Gönül ateşinde harlanınca harflerSırrını aşikâr eder hecelerKalp kalem olur kanıyla yazarKâğıt kitap olur hazinesini açarDivit yürek okkasına batarMana mürekkebi içimize akarKâğıt kaleme yol olurKâtip kalemde, kalem kâğıtta yok olur.Harun Sönmez

Nun’a yemin ettik ilkin. dikkat kesildik ne diyor bu nun diye. nun’un/okkanın sadrına batırdık

diviti bir ok gibi. Ninovalı Zün Nun’un hatırasını yâd ettik. Satırlardan sadırlara, sayfalardan sahalara yol bulduk. Kaleme yemin ettik, yazdıklarına da… “Yerküredeki tüm ağaçlar kalem olsa, tüm deryalar mürekkep olsa ve bu deryaya yedi derya daha eşlik etse yine Allah’ın kelimeleri yazmakla tükenmez” şeklinde ilahi öğretinin karşısındaki acziyet ile harfler hecelere, heceler kelimelere, kelimeler cümlelere, cümlelerin satırlara nasıl dönüştüğünü gördük. Satırların nasıl vücut bulduğunu öğrendik. Öğrendikçe Comte ve Marx’ın “esatırul evvelin/story” sözlerine bye bye deyip geçtik.

Sıraların üzerinde satırları sıra sıra talim ettik, bilmediğimizi öğrendik. Harflere bezenmiş kâğıtlar verildi elimize

ve mana döküldü dilimize, kapılar açıldı içimize. Kalem ve kâğıt dile geldi ve geldiği oranda bitimsiz

SATIRLARDAN

HARUN SÖNMEZ

DENEMELER

SADIRLARA

134

ŞÜN

EN Ş

EHİR

| Den

emel

er |

Satır

lard

an S

adırl

ara

nimetlere gark etti. İkra (oku) emrini ikrar ettik, az da olsa devamlı okumakta karar kıldık. Oku diyenin okudun mu? Sorusuyla baş başa kalacağımızı sorguladık. Alak’la alaka kurduk dış dünyamızda, Alak’ı büyüttük iç âle-mimizde. Yaratan Rabbimin adıyla okuduk, yaratan Rabbimin adıyla yazdık. Nükleer kuşağa kalemle intikal ettik. Pervanenin ışığa dokunduğu gibi kalem kâğıda dokunmalı, kâğıtlar kaleme teslim olmalı ve kâğıtların buluşma adresi kitap olmalıydı. Kalemsiz olmaz, kâğıtsız olmaz ve kitapsız hiç olmaz. Üçü bir arada eğitim şart dedik tab-letlere inat. Kâğıtla tenvir olur karan-

lıklar, kalemle münir olur şahsiyetler, kitapla münevver olur şehirler. Satırlar okundukça sadırlar şifa bulur seher vakitleri. İçimize akar okunan ayetler, mana âlemimizde nurdan kaleler inşa eder sûreler. Yıldız kümelerinden her bir Necm ve her bir Tarık aydınlatır ruh dünyamızı. Gece damıttıklarımız gündüz ete kemiğe bürünürdü. Nereye gittiğinin kodları olurdu okuyucunun elinde. Sorunların çözümünde “üç adımda sorun çözme kılavuzu” okunmaz ilahi nefhanın teneffüs edildiği evlerde.

Okudukça ilahi rahmet yağar, yazdıkça başaklar boynunu büker. Kâğıda sev-dalı kalem tevazudan eğildikçe eğilir,

şaheserlerin karşısında beli büküldükçe bükülür. Kalem yazarın özünü ortaya koyduğu haldir. Kimi zaman kalpler kalem olur ve o ne söylerse onu yazar, ondan dökülür samimiyet ve tevazu. Kimi zaman da kalem kılıçtan keskin olur. Çizer bedenleri, kanatır yürekleri, keser savaşları, yıkar saltanatları. Zalimlerin korkulu rüyasıdır kalemşorlar. Giyotin gibi keser sözleri. Kâtip kanıyla yazar, kanı pahasına yazar. Kâtip yazdıklarının bedelini kanıyla öderken emanetini kâğıda devreder sonra seneler boyu sırra kadem basar.

Kâtip kitapta mücessem olur. Kâğıt artık kitaba kalb olur kitap ise mektebe 135

ŞÜN

EN Ş

EHİR

| Den

emel

er |

Satır

lard

an S

adırl

ara

inkılap olur. Su akar yatağını bulur, kimi yazılar da gönlümüze akar gönlümüzde yer bulur. Kalemlerin de yüreği vardır, dolmakalem gibi içini döker, tükenir yeniden dolar ve taşar. Ceplerimizdeki kalemlerimiz de bizimle secdeye varır, onlar da bizimle dua eder. Bazen öfkeyle kalkıp kalemi tutarken bazen de o bizi tutuverir. Kale gibi önümüze duruverir ve ben tevazudan başka bir şey yazmam,

yazamam der. Bazen sukut suretinde susuverir bazen de susturuverir. James Howell “Dünyayı yöneten, kalem, mürek-kep ve kâğıttır” diyor, haksız da değil.

Yemin edilen kalemi ve kalemden dökülen satırları anladıktan sonra tenha köşelerde kalemi ishal olmuşları daha net gördük. Kalemin şehvetine meftun olmuşları da gördük. Henüz yatağını bulamayan, çelişkiler içinde

bocalayan yazanlar gördük. Yazan ifadesi özellikle kullandım ki yazan ile yazar olmak arasında fark vardır. Tıpkı düşünen ile düşünür olmak arasında fark olduğu gibi. Her yazan yazar değildir. Bilgiden yoksun kekremsi satırlarını okudukça iğrendik yazanlardan. Her şeyi bilen tiksinti veren söylemleriniz-den ve komplekslerinizden. Dik duran kalemlerin omurgasız çıktılarına, ter-

temiz kâğıtların kirletilmesine acıdık. Keşke semtinize biraz ilke, biraz namus, biraz tutarlılık uğramış olsaydı dedik. Söz uçup yazı kalınca enjekte ettikleri kalıcı zehirlerden ve emzirdikleri bozuk sütlerden koruyabilir miydik körpe beyinleri diye saatlerce düşündük. Kimi zaman yazarların kalemi bir tuzak gibi kurduğunu, kullandığını gördük. Keşke kaleminiz kırılsaydı, eliniz tutulsaydı da bu satırları yazma-

saydınız dedirten karakter yoksunlarına tanıklık ettik. Kalemin de kelamın da bir ar’ı, bir namusu ve bir hicabı vardır. Konjonktürle düşünürler ve ne basirete ne ferasete punto atmazlardı. Bugün “Şehitlerin kanlarından üstün olan kalemleriyle…” diyerek yücelttiklerini yarın yerin dibine sokuverirlerdi. “Öven dil gün gelir söven dil oluverirdi.” Keşke bugün de sussaydınız yarın da, keşke bugün de yazmasaydınız yarın da. Her dönemde tutarsızlıklarıyla tutunmaya çalıştılar ve piyasada kendilerine okuyan bir güruh buldular. Bu tür ilkesiz yazar müsveddelerini gördükçe keşke pey-gamberin kimi arkadaşlarına ticareti yasakladığı gibi nice yazanlara ömür boyu yazmayı yasaklayabilseydik. Keşke gazete köşelerini işgal edeceklerine evlerindeki köşelerine çekilseydiler. Bir nokta koyabilseydiler kâğıt mendil olarak nitelendirdikleri yazılara veya teksir ettiklerine. Keşke yazmayı metalaştırarak bu denli değersizleştirmeselerdi. Keşke noktanın sırrı onları durdurmuş olsaydı yazmaktan. Keşke şeytanın nefesine nefes vermeselerdi, şeytanın ayetlerine kulak asmasalardı. Keşke başkasının bahçesinden devşirip kendi bahçesi-nin ürünü diye satmasalardı. Keşke okuyucu kitle de şeref ve haysiyetten nasibini almamış, hak hukuk tanıma-yan, ütüsüz bir üslup ile yazanlara ve örtmeye çalıştıkları yalanlarına, olur olmaz orta yere serdettikleri ayıplara, yaptıkları koğuculuklara, tecessüsle-rine, isnadlarına itibar etmeseydiler. Sen elif desen ne yazar, be desen ne yazar, be yazar!

Kıraat onarır ve karakterli kılar insanı. Okumak ahlaklı kılmıyorsa ha bir kuru okumaktan başka nedir? Okumak Hali-kın hulkuyla ahlaklanmak demektir. İnsanlar arası hukuku ahlak daim kılar, ahlak kaim kılar. İnsan ahlakıyla Tanrısal bir değere sahiptir yeryüzünde. Peygamberin (s.a.v) huyunu ve suyunu soranlara, merak edenlere “siz Kuran okumuyor musunuz? Cevabını verir Aişe 136

ŞÜN

EN Ş

EHİR

| Den

emel

er |

Satır

lard

an S

adırl

ara

(r.a) annemiz. Peygambere Kuran-ı Natık (Konuşan Kuran) denilmesi buradan kaynaklanmaktadır. Okumak yürüyen bir kitap, mücessem bir kitap olmaktır. Hz. Muhammed bu kitaptan alır ilha-mını ve ahlakı hamidiye adında yolların en güzelini hediye bırakır ümmetine.

Yazı yürekten, yazgı levh-i mahfuzdan alıntıdır. Yazı ve yazgı arasında olduğu gibi yazar olmak ile ahlaklı olmak ara-sında ayrılmaz bir korelasyon vardır. Azim ahlak kelamların en güzeli olan yazıda gizlidir. Yüceler yücesi yazgıları yazar. Yücelere çıkmamız için bizlere

merdiven dayar. Okudukları satırlardı Ebu Bekir’i doğrulayıcı (Sıddık) yapan, hak ile batılı ayırdığı için Ömer’i Faruk yapan, Osman’ı yumuşak huylu Hilm sahibi yapan, Ali’yi ilmin kapısı, Allah’ın kılıcı (Seyfullah) yapan.

Karakterimiz, şahsiyetimiz, onur ve gururumuz kitapla şekil alır. İlk kez Hz. Hatice annemizin dudaklarından dökülür huluku'l azim ifadesi. Allah Hz. Hatice’nin peygamberimize söylemiş olduğu “sen yüce bir ahlak üzeresin” sözünü aynen kitabına alarak onu taçlandırır, onu onurlandırır. Biz yüce

ahlak üzere olduğumuz oranda insan ya da üsve-i hasene (güzel örnek) sahibi insan oluruz. İslam güzel ahlaktır. Güzel örnekleri güzel önderler meydana getirir. Şeytanı kahreder bu güzel rol modeller.

Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak! (NFK)

137

ŞÜN

EN Ş

EHİR

| Den

emel

er |

Satır

lard

an S

adırl

ara