sayı 1 | mesai dergisi

49

Upload: mesai-dergisi

Post on 21-Jul-2016

283 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

 

TRANSCRIPT

Page 1: Sayı 1 | Mesai Dergisi
Page 2: Sayı 1 | Mesai Dergisi

www.businessakademi.com

Life Long Learning

Bilgi Güçtür.

Page 3: Sayı 1 | Mesai Dergisi
Page 4: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Sizlerin, yeni bir dergiyi okumanın mera-kını yaşadığınız bugünlerde, dergiyi çıka-ranlar olarak bizler de, okuyucu ile buluş-manın heyecanıyla dopdoluyuz.

Evrensel değerleri takip edip ilerlemeyi teşvik eden, yenilikçi yönetim anlayışının kökleşmesi-ne önayak olup takım çalışmasını benimseyen bir anlayışla ülke insanına hizmet eden köklü bir derneğin, elbette bir dergisi olmalıydı ve biz bunun temellerini attık.

Mesai Dergisi’nin hazırlıkları altı ay önce başladı. Hummalı bir ekip çalışması sonucunda tamam-lamış olduğumuz aylık dergimizi takdirlerinize sunuyoruz. Türkiye’nin çalışanlara ait gündemi-ne tesir edebilecek, nitelikli ve seviyeli bir dergi olmayı hedefleyen Mesai, gerek içerik gerekse estetik açıdan doyurucu olmaya çalışacak.

Mesai, hiçbir konuda ön yargılı olmayacak. Çün-kü ön yargıların daralttığı bir dünyada “doğru”, “iyi” ve “güzel” in yaşama şansı yoktur. Mesai, belli bir kitleye yönelen, o kitlenin değerleri adına yayın yapan bir dergi olmak da istemiyor. Mesai’nin hedef kitlesi bir bütün olarak Türkiye ve akabinde tüm Dünya olacak.

Türkiye’de, gerilimin yükseltilmeye çalışıldığı, sos-yal barışın tehdit edildiği şu günlerde Mesai olarak; uzlaşma zeminleri arayan, birleştirici ve bütünleştirici bir yol izleyen, çatıştırıcı değil, ya-

tıştırıcı ve fikri, zihni ve bedeni çalışmaya matuf “tefekkür” ettirici bir yayın çizgisi izleyecektir. Etnik ve dini kimliklere takılmadan hepsine eşit mesafede ve seviyede saygı gösterecek.

Mesai, insanlığın barışa, dostluğa ihtiyaç duydu-ğu bir ortamda en doğru hareket şeklini; sağ-duyulu davranmayı ve toplum yararını gözet-meyi tercih edecek.

Mesai için insan hakları önemli, çokseslilik önem-li, doğruluk önemli, inançlara saygı duymak önemli ve Mesai için “insan” her şeyden önemli.

Mesai, sansasyonel habercilik yapan, ya da top-lumun sadece seçkin tabakasına seslenen bir dergi olmayacak. Herkesin, “ insan” la ilgili her şeyi; fakat gerçeği, sadece gerçeği bulacağı bir dergi olacak.

Mesai, Doğulusundan Batılısına, inançlısından inançsızına, bakış açısını geniş tutmaya özen gösteren bir dergi olacaktır. Mesai yeni bir der-gi, yeni bir çizgi. İnsanı ve tabiatı seviyor, top-lumun sağduyusuna inanıyor, kendisine ve ait olduğu medeniyete güveniyor. Bu sevgiyi, bu inanç ve güveni bütün okuyucularıyla paylaş-mak istiyor. Bu paylaşmaya siz de “evet” diyor-sanız, her ay Mesai’de buluşalım.

Mesai Yayın Hayatına Başlıyor...

Vedat ÖZTÜ[email protected]

Türkiye’de, gerilimin yükseltilmeye çalışıldığı, sosyal barışın tehdit edildiği şu günlerde Mesai olarak; uzlaşma zeminleri arayan, birleştirici

ve bütünleştirici bir yol izleyen, çatıştırıcı değil, yatıştırıcı ve fikri, zihni ve bedeni çalışmaya matuf

“tefekkür” ettirici bir yayın çizgisi izleyecektir. Etnik ve dini kimliklere takılmadan hepsine eşit mesafede

ve seviyede saygı gösterecek.

Türkiye'de, gerilimin yükseltilmeye çalýþýldýðý, sosyal barýþýn tehdit

edildiði þu günlerde Mesai olarak; uzlaþma zeminleri arayan,

birleþtirici ve bütünleþtirici bir yol izleyen, çatýþtýrýcý deðil,

yatýþtýrýcý ve fikri, zihni ve bedeni çalýþmaya matuf "tefekkür" ettirici

bir yayýn çizgisi izleyecektir. Etnik ve dini kimliklere takýlmadan

hepsine eþit mesafede ve seviyede saygý gösterecek.

Mesai Yayýn Hayatýna Baþlýyor...

EDÝTÖR Vedat ÖZTÜRK [email protected]

izlerin, yeni bir dergiyi okumanýn me-

rakýný yaþadýðýnýz bugünlerde, dergiyi

çýkaranlar olarak bizler de, okuyucu ile

buluþmanýn heyecanýyla dopdoluyuz.

Evrensel deðerleri takip edip ilerleme-

yi teþvik eden, yenilikçi yönetim anla-

yýþýnýn kökleþmesine önayak olup takým çalýþmasýný

benimseyen bir anlayýþla ülke insanýna hizmet eden

köklü bir derneðin, elbette bir dergisi olmalýydý ve biz

bunun temellerini attýk.

Mesai Dergisi'nin hazýrlýklarý altý ay önce baþladý.

Hummalý bir ekip çalýþmasý sonucunda tamamlamýþ

olduðumuz aylýk dergimizi takdirlerinize sunuyoruz.

Türkiye'nin çalýþanlara ait gündemine tesir edebile-

cek, nitelikli ve seviyeli bir dergi olmayý hedefleyen

Mesai, gerek içerik gerekse estetik açýdan doyurucu

olmaya çalýþacak.

Mesai, hiçbir konuda ön yargýlý olmayacak. Çünkü ön

yargýlarýn daralttýðý bir dünyada "doðru", "iyi" ve "gü-

zel"in yaþama þansý yoktur. Mesai, belli bir kitleye yö-

nelen, o kitlenin deðerleri adýna yayýn yapan bir dergi

olmak da istemiyor. Mesai'nin hedef kitlesi bir bütün

olarak Türkiye ve akabinde tüm Dünya olacak.

Türkiye'de, gerilimin yükseltilmeye çalýþýldýðý, sosyal

barýþýn tehdit edildiði þu günlerde Mesai olarak; uz-

laþma zeminleri arayan, birleþtirici ve bütünleþtirici

bir yol izleyen, çatýþtýrýcý deðil, yatýþtýrýcý ve fikri, zihni

ve bedeni çalýþmaya matuf "tefekkür" ettirici bir yayýn

çizgisi izleyecektir. Etnik ve dini kimliklere takýlmadan

hepsine eþit mesafede ve seviyede saygý gösterecek.

Mesai, insanlýðýn barýþa, dostluða ihtiyaç duyduðu bir

ortamda en doðru hareket þeklini; saðduyulu davran-

mayý ve toplum yararýný gözetmeyi tercih edecek.

Mesai için insan haklarý önemli, çokseslilik önemli,

doðruluk önemli, inançlara saygý duymak önemli ve

Mesai için "insan" her þeyden önemli.

Mesai, sansasyonel habercilik yapan, ya da toplumun

sadece kaymak tabakasýna seslenen bir dergi olma-

yacak. Herkesin, " insan" la ilgili her þeyi; fakat gerçe-

ði, sadece gerçeði bulacaðý bir dergi olacak.

Mesai, Doðulusundan Batýlýsýna, inançlýsýndan

inançsýzýna, bakýþ açýsýný geniþ tutmaya özen göste-

ren bir dergi olacaktýr.

Mesai yeni bir dergi, yeni bir çizgi. Ýnsaný ve tabiatý se-

viyor, toplumun saðduyusuna inanýyor, kendisine ve

ait olduðu medeniyete güveniyor. Bu sevgiyi, bu

inanç ve güveni bütün okuyucularýyla paylaþmak isti-

yor. Bu paylaþmaya siz de "evet" diyorsanýz, her ay

Mesai'de buluþalým.

S

e d i t ö r

Page 5: Sayı 1 | Mesai Dergisi

13.YY da büyük Türk düşünürü ve iktisadi planlamacısı ve uygulayıcısı Ahi Evran-ı Veli (1171-1262) tarafından kurulan ahilik,12-18 Ekim tarihleri arasında seksen bir ilimizde coş-kuyla kutlandı. Hafta boyunca yoğunluktan dile getirilemeyen,

Ahiliğin; üretime, işçi ile işveren arasındaki ilişkilere, sanayicilerin kendi aralarındaki reka-bete, sosyal yapıya ve aileye ait verdiği ipuçları-na tekrar tekrar bakmamıza ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim.

Atatürk diyor ki; Türk evladı ecdadını tanı-dıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Ahilik, insanlığın her zaman ve zeminine hitap edecek ipuçlarını veren çağ-lar üstü bir değerler sistemidir. Maddi zenginlik ve maddi yoksulluk karşısında bunalan iktisa-di, sosyal siyasi krizler geçiren insanoğluna yol göstericisi olacaktır.

Ahiliğin amacı insanların dünya ve ahret-te kazançlı çıkmalarını sağlamaktır. Üretimi - tüketimi buna göre organize etmeyi amaç edinmiştir. Hammaddeyi alıp israf etmeden, çevreye zarar vermeden, yamak- çırak-kalfa-usta (patron işveren) hiyerarşik yapı içerisinde kaliteli, bol, ucuz ve standartlara uygun, mar-kalı mal (Her atölye ürettiği mala çentik atardı)

üretmeyi amaç edinen Ahilik teşkilatı, bunu yapabilecek insanlardan oluşan bir toplumu meydana getirmeye çalışmıştır. Bunu yapacak insanların ahlaki yönden yetişmeleri, mesleki yönden gelişmeleri için disiplini elden bırak-madan maddi ve manevi eğitimi ve tedbirleri almışlardır.

Ferdin eğitimine büyük önem vermişlerdir. Çünkü bütün işleri yapacak insandır. Ahilerin başarı sırrı burada yatmaktadır. Ferdin mesle-ki ve ahlaki becerilerini artırırsanız, kendisiyle, ailesiyle milleti ve devletiyle, insanlıkla barışık üretici ve diğergam olur.

Bunun için iş başında ve akşamları ahi za-viyelerindeki eğitimler aksamadan bir ömür boyu sürmüştür. Ayrıca Bacıyan-ı Rum(Anadolu Bacıları) teşkilatı ile de toplumu meydana geti-ren kadınlar ve kızlarımız da eğitilmiş, teşkilat-landırılmıştır. Eğitimi ve öğretimi birlikte sür-dürmüşlerdir.

Kaliteli, Bol, Ucuz, Standartlara Uygun, Mar-kalı Çevreye Saygılı Üretim Günümüzde bizzat yaşadığımız ekonomik kriz onu takip edece-ğinden korktuğumuz sosyal ve ailevi krizlerden nasıl çıkacağımızın ipuçlarını da ahilik geleneği içerisinde bulabiliriz; Ahi Evran-ı Veli’nin kurdu-ğu sanayi üretim birlikleri modelini günümüz

ARAŞTIRMA

AHİLİK GELENEĞİ IŞIĞINDA KRİZLERDEN ÇIKIŞ YOLLARI

Duran Demirbaş | [email protected]

“Ahilik, insanlığın her zaman ve zeminine

hitap edecek ipuçlarını veren çağlar üstü bir değerler sistemidir.”

Ocak 2011 • www.mesaidergisi.org6

G. Kore, Asya kıtasının kuzey doğu kısmın-da yer alıp politik olarak ikiye bölünmüş, Kore yarımadasının güneyinde bulunan bir Doğu Asya ülkesidir. Türkiye’nin sekizde biri kadar yüzölçümüne sahip Marmara bölgesi kadar bir alanda 48 milyonun yaşadığı modern bir ülke-dir. Bu alanın %75’i dağlarla kaplı olduğundan tarıma elverişli arazisi çok azdır. Yer altı ve yer üstü doğal kaynakları neredeyse hiç yoktur. Petrolde de Türkiye gibi dışarıya tam bağımlı-dır. Kore halkının kullandığı

Korece, Türkçe gibi Altay dil grubundan olup benzer gramer yapısına sahiptir.

Tarihinde sürekli savaş gören Kore, 35 yıl süren Japon işgalinden 1945’te Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmasıyla kurtuldu. Japon işgalinin 5 yıl ardından, 1950 yılında Sovyetler Birliği’nin desteğini alan Ku-zey Kore Güney’e saldırdı.

Dönemin diğer bir süper gücü olan ABD bu işgale sessiz kalmadı ve Güney’i geri almak maksadıyla savaşa taraf oldu. Amerika’nın bu tavrına karşılık vermede kararsız kalan Sovyet-ler Birliği’nin sessizliğini Komünist Çin bozdu ve Güneyi işgal eden Kuzey Kore’nin yanında savaşa katıldı.

ANADOLU’NUN AYAK İZLERİ

UZAKTAKİ KARDEŞ ÜLKE:

GÜNEY KORE

Eşref Sağlam | [email protected]

“Amerika bütün Dünyaülkelerini G. Kore’ninyanında yer almaya

davet ettiğinde, Amerika’nın

bu çağrısına cevapveren 16 ülkeden

biri olan Türkiye’nin ilk askeri kafilesi 1950

yılının 17 Ekiminde Busan limanına

ulaştı. Kafilede 5 bin Türk askeri vardı ve savaşın sürdüğü 3 yıl

süresince Türkiye asker göndermeye devam

edecekti.”

Ocak 2011 • www.mesaidergisi.org8

Henüz dergi çalışmalarına başlamamıştık ki, Anadolu Çalışanları Eğitim Kültür ve Daya-nışma Derneği’nde faaliyet gösteren bütün kulüpler; Bitlis ve Van’ı kapsayan üç günlük bir gezi düzenlemişlerdi. Her bir ailenin orada kar-deş bir ailede ağırlanması ve onlardan gördük-leri misafirperverliğin kitaplaşması umudunu taşırken, bu sayıda; sadece Ahlat mezar taşları kitabeleriyle ilgili edindiğimiz bilgileri paylaş-makla yetineceğiz:

Abdurrahim Şerif ‘in Ahlat Kitabeleri adlı çalışmasında, kümbetler ve kalede bulunan iki camiye ait kitabeleri tam kaydetmesine rağ-men, mezar taşı kitabelerinden sadece ehem-miyet verdiği otuz dört mezar taşı kitabesine yer vermiştir.

“Taşlar(ın) birer lisan, kitabeler(in) de o taş-larla hem-zeban” olduğu mezar taşları hayatla

ölüm, ölüyle ziyaretçi arasında bir takım mesaj-lar taşıyan, geçmişten günümüze gelen önemli belgelerdir.

Mezar şahideleri, üzerinde bulunan ayet-i kerime, hadis-i şerif ve dualar, şehrin Müslü-man geçmişine ve yaşayışına tanıklık etmesi bakımından, şahidelerin üslupları ise devrin resmî hayatı ve toplumun zihniyet tarihine iliş-kin ilginç ipuçları vermesi açısından önemlidir.

Beyhan Karamağaralı’nın Ahlat Mezar Taşları adlı çalışmasında tespit ettiğimiz ayet-i kerime, hadis-i şerif, dua ve hikmetli sözler şunlardır:

“Ayete’l Kürsi’nin tamamı;

“De ki O, Allah tek birdir.”

“İhlas Suresi” nin ilk ayeti bazen tamamı

“Yeryüzünde bulunan her şey fanidir.”

BİR GEZİNİN ARDINDAN

AHLAT MEZAR TAŞLARI KİTABELERİ

ANÇADER Gönüllüleri Kulübü | [email protected]

“Taşlar(ın) birer lisan, kitabeler(in) de o

taşlarla hem-zeban” olduğu mezar taşları hayatla ölüm, ölüyle

ziyaretçi arasında bir takım mesajlar taşıyan,

geçmişten günümüze gelen önemli belgelerdir.

Ocak 2011 • www.mesaidergisi.org24

Anadolu Çalışanları Eğitim ve Kültür Dayanışma Derneği Adına imtiyaz sahibi

Vedat Öztü[email protected]

Genel Yayın Yönetmeni: Nizamettin [email protected]ın Koordinatörü: Osman [email protected]ın Kurulu:Mustafa [email protected] Ü[email protected] Karslı[email protected] [email protected] Editörü: İbrahim [email protected] Editörü: Gökalp Doğ[email protected] Reklam Koordinatörü: Osman Ü[email protected] Yönetimi: Gökhan Doğ[email protected] Danışmanları:Av. Ramazan [email protected]. Süleyman Sallı[email protected]İnternet Adresi: http://www.mesaidergisi.orghttp://www.mesaidergisi.comhttp://www.mesaidergisi.net© Yayınlanan yazı ve fotoğrafların tüm hakları Mesai Dergisi’ne aittir. Kaynak gösterilmeden iktibas edile-mez. Yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahipleri-ne, yazıların sorumluluğu da ilgili yazara aittir.YAYIN TÜRÜ: GENEL SÜRELİ / ULUSAL

ANADOLU ÇALIŞANLARI EĞİTİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİNİN ÜCRETSİZ YAYINIDIR.

ISSN: 1309-6117 • ŞUBAT 2011 • SAYI: 1 • www.mesaidergisi.org

Uzaktaki Kardeş ÜlkeGÜNEYKORE

Türkiye’de

Kadın Olmak!

Canan Ceylan

Ahlat Mezar Taşları Kitabeleri

Şirin Bir Beldemiz; Rize - Çayeli, Büyükköy Belediyesi

Ahilik Geleğini Işığında Krizden Çıkış Yolları

Kaliteli ve Az Uyumak

G.M.K Bulvarı, Şehit Daniş Tunagil Sok. No: 2/8Maltepe - ANKARATel: (0312) 229 79 26-27 • Fax: (0312) 229 79 28Web: www.ancader.org.trE-mail: [email protected]

6

824

Grafik-Tasarım: MedyaTimeÇetin Emeç Bul. 1065. Cad. No: 71/4 Öveçler / ANKARATel: (0312) 472 86 12 • Fax: (0312) 472 86 23Baskı: Dumat Ofset Matbaacılık San.Tic.Ltd.Şti.Bahçekapı Mah. 2477 Sk. No: 6 Şaşmaz/ANKARATel:(0312) 278 82 00

Page 6: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Anlatması zor bir kitap ve yazar; Serdar Kaya’dan Endoktrinasyon ve Türkiye’de Toplum Mühendisliği…

Serdar Kaya kişisel web sitesinde kendi-sinden her ne kadar ayrıntılı olarak bahsetse de okurları tarafından sadece “siyaset bilimci” olarak tanınıyor. Kitabında da kendisi hakkın-da verdiği tek bilgi bu… Kim bu Serdar Kaya sorusunu birçok kez sordum kendime. Adının, kaldığı yerin, gündelik hayatta neler yaptığı-nın merakı sardı bir dönem beni. Çok orijinal tespitleri olan, olaylara birkaç pencereden ba-kabilen ve olaylar arasında çok iyi bağlantılar kurabilen bir adam. Hele hele derinsular.com adlı sitesinin arşivi ve kategorilendirilmesini de gördükten sonra Kaya hakkında tuhaf şeyler düşünmeye başladım. Bu adamın isminin ba-şında bir akademik unvan aradım. Öyle olma-sı gerektiğini düşündüm. Ama bulamadım… Acaba çok tanınmış bir yazar, akademisyen de “Serdar Kaya” diye bir takma isimle mi tanıtıyor kendisini çevresindeki onu izleyen, okuyan in-sanlara karşı diye de düşünmeden edemedim. Bir zaman sonra bu düşüncelerimden vazgeç-mem gerektiğine karar verdim… O kendisini

kısa ve öz şu şekilde tanımlıyordu; “Batılıların herşeyden önce “Türk” olarak algıladıkları bir kişidir. Aynı şekilde kendisini Türkler “Anglo-Sakson”, Kemalistler “AKP yanlısı”, İslamcılar “li-beral”, liberaller de “demokrat” olarak algılarlar. Hâlbuki site yazarı, bu kavramların çoğunun anlamını bilmemekte ve kendisini sadece “si-yasetbilimci” olarak tanımlamaktadır”. Bize de düşen Kaya’nın satırlarını zevkle okumak ve sorgulayıp düşünmekti…

Kitapçılarda Kaya’nın kitabını ararken zor-lanmadım değil. Ya tükenmişti ya yoktu. Hatta bir dükkânda kitap için “Tıp fakültesi kitabıydı değil mi o?” diye bir tepkiyle karşılaşmıştım “endoktrinasyon” kelimesi üzerine… Söylemek gerekir endoktrinasyon kelimesinin manası “beyin yıkama”dır.

Serdar Kaya toplum mühendisliğinin ve be-yin yıkamanın nasıl gerçekleştiğini, bunu ger-çekleştirmek için ne gibi aşamalardan geçildi-ğini, hangi uygulamaların ne gibi ortamlarda yapıldığını dünyadan ve Türkiye’den örneklerle açıklayarak yazmış kitabında. “Bu kitap, bugü-ne dek sosyol psikoloji alanında yapılmış olan kimi temel çalışmaları inceleyerek, insanların

DERKENAR

Serdar Kaya – Endoktrinasyon ve Türkiye’de

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ

Talha Dereci | [email protected]

Kitapta dikkate değer birçok konu

var lakin Türkiye’de toplum mühendisliği

konusunun da içeriğine en uygun konu Milli Eğitim Bakanlığı’nın

eğitim sistemi ve kitapları hakkındaki

analizlerdir

Ocak 2011 • www.mesaidergisi.org34

34

2840 sayılı yasa ile Bor Madenlerinin işle-tilmesi, KİT olan Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütmektedir. 2004 yılı başından beri Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü Bor Madenleri faaliyetlerini; Kırka-Eskişehir, Emet-Kütahya, Bigadiç-Balıkesir, Kes-telek-Bursa ve Bandırma-Balıkesir’de kurulu bulunan işletmeleriyle yürütmektedir.

Bor Madenleri ile ilgili olarak 70li yılların sonlarına doğru yalnızca konsantre ( kırma-eleme-yıkama) edilerek ihraç ediliyorken, 80’li yılların başlarında, katma değerinin ülkemiz-de kalması için rafine edilerek ihraç edilmeye başlanmış, özellikle 2000 yılından bu yana da kapasite sürekli artırılarak talepler doğrul-tusunda kaliteli üretimler yapılmaya devam edilmektedir. Bu yıl itibariyle rafine bor üretim kapasitesi 831.000 ton/yıl olarak gerçekleşmiş

olup, devam eden yatırımlarla bu rakam daha da yukarılara çekileceği kurum yetkililerince ifade edilmektedir.

Eskişehir Seyitgazi Kırka’daki işletmede bor cevheri(Tinkal) çıkarılmakta. Çıkarılan bu cev-her bir yandan Kırka’daki işletmede bulunan fabrikalarda rafine (Etbor-48) hale getirilirken, diğer yandan da bir kısım konsantre bor cev-herleri demiryolu ile Bandırma’ya nakledilmek-tedir. Bandırma’daki fabrikalarda da rafine (Bo-raks Pentahidrat, sodyum perborat) edilerek torbalanıp, Bandırma ve İzmir Limanlarından dünyanın çok değişik ülkelerine ihraç edilmek-tedir.

Kütahya Emet’teki işletmede hem bor cev-heri (Kolemanit) çıkarılmakta, hem de çıkarılan bu cevher, bir yandan Emet işletmesindeki fab-

ARAŞTIRMA

BOR MADENLERİ İŞLETMECİLİĞİ VE KULLANIM ALANLARI

Hasan Kaymakçı | [email protected]

Eti Maden’in üretmiş olduğu ürünlerin sadece

% 5’i yurt içerisinde yerli firmalara

satılıyorken, % 95’i ihraç edilmektedir.

Ocak 2011 • www.mesaidergisi.org26

26

AHİLİK GELENEĞİ IŞIĞINDA KRİZDEN ÇIKIŞ YOLLARI 6

UZAKTAKİ KARDEŞ ÜLKE: GÜNEY KORE 8

KALİTELİ VE AZ UYUMAK 13

KALKINMA UĞRAŞLARI VE KALKINMA AJANSLARI 19

KAMU MALİ YÖNETİMİ VE KONTROL SİSTEMİ 21

AHLAT MEZAR TAŞLARI KİTABELERİ 24

BOR MADENİ İŞLETMECİLİĞİ VE

KULLANIM ALANLARI 26

HUKUK KÖŞESİ 30

YAŞAMA SEVİNCİMİZİN ENGELLERİ 32

ENDOKTRİNASYON VE TÜRKİYE’DE

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ 34

TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK 36

TEKNOLOJİ VE BİLİM 38

ŞİRİN BİR BELDEMİZ; RİZE-ÇAYELİ,

BÜYÜKKÖY BELEDİYESİ 41

HAYATIN İÇİNDEN 43

DERNEĞİMİZ 44

KULÜPLER 45

içindekiler

Page 7: Sayı 1 | Mesai Dergisi

13.YY da büyük Türk düşünürü ve iktisadi planlamacısı ve uygulayıcısı Ahi Evran-ı Veli (1171-1262) tarafından kurulan ahilik,12-18 Ekim tarihleri arasında seksen bir ilimizde coş-kuyla kutlandı. Hafta boyunca yoğunluktan dile getirilemeyen,

Ahiliğin; üretime, işçi ile işveren arasındaki ilişkilere, sanayicilerin kendi aralarındaki reka-bete, sosyal yapıya ve aileye ait verdiği ipuçları-na tekrar tekrar bakmamıza ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim.

Atatürk diyor ki; Türk evladı ecdadını tanı-dıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Ahilik, insanlığın her zaman ve zeminine hitap edecek ipuçlarını veren çağ-lar üstü bir değerler sistemidir. Maddi zenginlik ve maddi yoksulluk karşısında bunalan iktisa-di, sosyal siyasi krizler geçiren insanoğluna yol göstericisi olacaktır.

Ahiliğin amacı insanların dünya ve ahret-te kazançlı çıkmalarını sağlamaktır. Üretimi - tüketimi buna göre organize etmeyi amaç edinmiştir. Hammaddeyi alıp israf etmeden, çevreye zarar vermeden, yamak- çırak-kalfa-usta (patron işveren) hiyerarşik yapı içerisinde kaliteli, bol, ucuz ve standartlara uygun, mar-kalı mal (Her atölye ürettiği mala çentik atardı)

üretmeyi amaç edinen Ahilik teşkilatı, bunu yapabilecek insanlardan oluşan bir toplumu meydana getirmeye çalışmıştır. Bunu yapacak insanların ahlaki yönden yetişmeleri, mesleki yönden gelişmeleri için disiplini elden bırak-madan maddi ve manevi eğitimi ve tedbirleri almışlardır.

Ferdin eğitimine büyük önem vermişlerdir. Çünkü bütün işleri yapacak insandır. Ahilerin başarı sırrı burada yatmaktadır. Ferdin mesle-ki ve ahlaki becerilerini artırırsanız, kendisiyle, ailesiyle milleti ve devletiyle, insanlıkla barışık üretici ve diğergam olur.

Bunun için iş başında ve akşamları ahi za-viyelerindeki eğitimler aksamadan bir ömür boyu sürmüştür. Ayrıca Bacıyan-ı Rum(Anadolu Bacıları) teşkilatı ile de toplumu meydana geti-ren kadınlar ve kızlarımız da eğitilmiş, teşkilat-landırılmıştır. Eğitimi ve öğretimi birlikte sür-dürmüşlerdir.

Kaliteli, Bol, Ucuz, Standartlara Uygun, Mar-kalı Çevreye Saygılı Üretim Günümüzde bizzat yaşadığımız ekonomik kriz onu takip edece-ğinden korktuğumuz sosyal ve ailevi krizlerden nasıl çıkacağımızın ipuçlarını da ahilik geleneği içerisinde bulabiliriz; Ahi Evran-ı Veli’nin kurdu-ğu sanayi üretim birlikleri modelini günümüz

ARAŞTIRMA

AHİLİK GELENEĞİ IŞIĞINDA KRİZLERDEN ÇIKIŞ YOLLARI

Duran Demirbaş | [email protected]

“Ahilik, insanlığın her zaman ve zeminine

hitap edecek ipuçlarını veren çağlar üstü bir değerler sistemidir.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org6

Page 8: Sayı 1 | Mesai Dergisi

şartlarına göre revize edebilir ve bugünkü araç ve teknikleri kullanarak üretim yapabilirsek bu kriz herhalde ülkemiz de hafif atlatılabilir, Yine Atatürk’ün bir sözünü hatırlamada yarar var; çalışmadan üretmeden rahat yaşamayı alışkan-lık haline getirmiş toplumlar önce haysiyetleri-ni sonra hürriyetlerini daha sonrada istiklalleri-ni kaybederler.

“Ahilik, insanlığın her zaman ve zeminine hitap edecek ipuçlarını veren çağlar üstü bir değerler sistemidir.”

“Zaten Ahilerin rekabet anlayışı da bu yön-dedir; Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir, akıl ile çalışıp bizi geçen bizdendir.”

Ekonomik Krizden Çıkış Modeli: Sanayici-Esnaf Üretim Birlikleri Modeli

Bugün yüz işçiye kadar çalıştıran işyerlerine esnaf diyoruz (KOBİ). Bu kobileri üretim birlik-leri etrafında toplayabilir ve mevzuatlarımızda da bu yönde değişiklikler yapabilirsek, dünya-da krizlere sürüklenen fabrika türü imalatlar karşısında avantajlı duruma bile geçebiliriz. Bu sistem şöyle çalışacak; her işyeri, atölye kendi yerinde kalacak, bu üretim birliklerine üye ola-cak fakat üyelik aidatı olmayacak, üretim birlik-leri hammaddeyi toplu tedarik zinciriyle temin edecek, ihtiyaç duyan atölyelere peşin veya va-deli dağıtacak bu birinci aşama…

İkinci aşamada, birlik toplu siparişler alacak, bu siparişleri üretim birliğine bağlı atölyelere dağıtarak imalatı gerçekleştirecek ve malı müş-teriye üretim birliği teslim edecek, parayı birlik tahsil ederek cüzi bir komisyon, varsa ham-maddeden borcu onlar kesilip kalan para atöl-ye sahibine ödenecek. Bu sistemde zorla birli-ğe kayıt olmayacak, sipariş alınmadıkça atölye sahibi bir aidat ödemeyecek, küçük atölyeler

değil birlik müşteri bulmak için pazar araştır-ması yapacak, bunun için profesyonel pazar-lamacılar çalıştıracak. Yeni modeller bulmak için modelistler, stilistler çalıştıracak, fuarlara katılarak yeni pazarlara ulaşabilecek. Teknolo-jiyi yakından takip ederek üyelerinin makine ekipmanlarını yeri geldikçe yenileyebilecek.

Kobilerin küçük atölyelerin üzerindeki, pa-zar araştırması, fuarlara katılma, yeni model arayışları, makine ve teçhizat yenileme, kredi bulma, hammaddenin temini, ağır stok mali-yetleri azaltılabilecek. Bu sayede aynı Ahi üre-tim birliklerinde olduğu gibi kaliteli, bol, ucuz, standartlara uygun ve markalı çevreye saygılı üretim gerçekleştirilebilinecek. Haksız, yıkıcı rekabet ortadan kalkacaktır. Zaten Ahilerin rekabet anlayışı da bu yöndedir; Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir, akıl ile çalışıp bizi geçen bizdendir.

Kısaca bahsettiğimiz üretim bir-liklerinin hayata geçebilmesi için, devletimizin ilgili kurumlarına, esnafımıza, sanayicimize, (atölye sahiplerine), tüccarımıza büyük görevler düşmektedir. Bu çalışmaları za-manında yapamazsak korkarım bugün iş güç sahibi esnafımızın, sanayicimizin (atölye sahi-bi), tüccarımızın çocuklarının işyeri sahibi olma planları gerçekleşemeyecektir. Türk milleti bunu yapabilecek tarihi tecrübelere sahiptir. İşte Ahilik teşkilatı bize bu şifreleri vermek-tedir. Ahilik Vakfı olarak esnafımıza, sanayicimize, tüccarımıza hayırlı, bol kazançlı, krizsiz günler dileriz.

Duran DEMİRBAŞAhi Kültürünü Araştırma ve Eğitim Vakfı

Başkan Yardımcısıv

“Zaten Ahilerin rekabet anlayışı da bu yöndedir; Hak

ile sabır dileyip bize gelen bizdendir, akıl ile çalışıp bizi geçen

bizdendir.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org7

Page 9: Sayı 1 | Mesai Dergisi

G. Kore, Asya kıtasının kuzey doğu kısmın-da yer alıp politik olarak ikiye bölünmüş, Kore yarımadasının güneyinde bulunan bir Doğu Asya ülkesidir. Türkiye’nin sekizde biri kadar yüzölçümüne sahip Marmara bölgesi kadar bir alanda 48 milyonun yaşadığı modern bir ülke-dir. Bu alanın %75’i dağlarla kaplı olduğundan tarıma elverişli arazisi çok azdır. Yer altı ve yer üstü doğal kaynakları neredeyse hiç yoktur. Petrolde de Türkiye gibi dışarıya tam bağımlı-dır. Kore halkının kullandığı

Korece, Türkçe gibi Altay dil grubundan olup benzer gramer yapısına sahiptir.

Tarihinde sürekli savaş gören Kore, 35 yıl süren Japon işgalinden 1945’te Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmasıyla kurtuldu. Japon işgalinin 5 yıl ardından, 1950 yılında Sovyetler Birliği’nin desteğini alan Ku-zey Kore Güney’e saldırdı.

Dönemin diğer bir süper gücü olan ABD bu işgale sessiz kalmadı ve Güney’i geri almak maksadıyla savaşa taraf oldu. Amerika’nın bu tavrına karşılık vermede kararsız kalan Sovyet-ler Birliği’nin sessizliğini Komünist Çin bozdu ve Güneyi işgal eden Kuzey Kore’nin yanında savaşa katıldı.

ANADOLU’NUN AYAK İZLERİ

UZAKTAKİ KARDEŞ ÜLKE:

GÜNEY KORE

Eşref Sağlam | [email protected]

“Amerika bütün Dünyaülkelerini G. Kore’ninyanında yer almaya

davet ettiğinde, Amerika’nın

bu çağrısına cevapveren 16 ülkeden

biri olan Türkiye’nin ilk askeri kafilesi 1950

yılının 17 Ekiminde Busan limanına

ulaştı. Kafilede 5 bin Türk askeri vardı ve savaşın sürdüğü 3 yıl

süresince Türkiye asker göndermeye devam

edecekti.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org8

Page 10: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Amerika bütün Dünya ülkelerini G. Kore’nin yanında yer almaya davet ettiğinde, Amerika’nın bu çağrısına cevap veren 16 ülke-

den biri olan Türkiye’nin ilk askeri kafilesi 1950 yılının 17 Ekiminde Busan limanına ulaştı. Kafi-lede 5 bin Türk askeri vardı ve savaşın sürdüğü 3 yıl süresince Türkiye asker göndermeye de-vam edecekti.

“Amerika bütün Dünya ülkelerini G. Kore’nin yanında yer almaya davet ettiğinde, Amerika’nın bu çağrısına cevap veren 16 ülke-den biri olan Türkiye’nin ilk askeri kafilesi 1950 yılının 17 Ekiminde Busan limanına ulaştı. Kafi-lede 5 bin Türk askeri vardı ve savaşın sürdüğü 3 yıl süresince Türkiye asker göndermeye de-vam edecekti.”X

Türk askerinin Kore’de kalışı savaşla sınır-lanmadı. 1953 yılından 1966 yılına kadar Türk askeri savaş sonunda barışı korumak için G. Kore’de kaldı. Toplamda 54.288 Mehmetçik Kore’ye geldi ve Mehmetçiklerimizden 1005’ i şehit, 166’ sı kayıp ve 3068’i gazi oldu. Savaş 1953 yılında yapılanateşkesle sona erip Kore ikiye bölünecek ve aynıkara parçasını paylaşan iki devlet kurulacaktı. 3yıl süren savaşın fatura-sı çok ağır olmuştu. Toplam bir milyon G. Koreli hayatını kaybetmişti.

Ekonomik Gelişimi ve Arka Planı Geçmişte yaşanan bunca zor günler zama-

nın akıcılığı içerisinde tarih sayfalarında yerini aladursun, Kore kendini yenilemeyi ve büyü-meyi başarmış ender ülkelerden biridir. Kişi başına düşen 27.939$’lık (World Bank 2008) Gayri safi Milli Hâsılası ile Dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında yer almaktadır. Liseyi bitiren öğrencilerin yaklaşık yüzde 75 inin üniversite-ye girdiği ülkede 202 si dört yıllık olmak üzere toplam 375 üniversite ve binlerce araştırma merkezleri bulunmaktadır.

Halkın teknolojiyi kullanımı oldukça yay-gındır. İnternet oldukça hızlı, yaygın ve sıradan olup, saatteki hızı 350 kilometreyi bulan hızlı trende bile kablosuz internetten yararlanılabil-mektedir. Sadece 11,5 milyonluk günlük gaze-te tirajı bile G. Kore’nin eğitim seviyesi için bir fikir verebilmektedir.

G. Kore Samsung, Hyundai, Kia, Daewoo, LG, SK, GS gibi Dünya genelinde marka yapmış şirketlere sahip olup, geçen yıl 363 milyar do-larlık ihracatı ile Dünyanın 8. büyük ihracatçısı olmuştur. Kore, IT sektörü, elektronik, otomobil, çelik sanayi, gemi yapımı ve tekstil alanlarında dünyada söz sahibi bir ülke konumundadır.

Savaşın hemen ardından başlattıkları “Kore Modeli Kalkınma Projesi” kapsamında kurduk-ları üniversiteler ile sanayi arasındaki işbirliği-ni çok iyi başarmış olmaları, ülke menfaati söz konusu olduğunda tek yumruk olabilmeleri ve milliyetçiliği olumlu yönde algılayıp yerli ürün-leri kullanmaları, Korelilerin hızlı büyümeleri-nin başlıca sebepleri olarak sayılmaktadır.

“Halkın teknolojiyi kullanımı oldukça yay-gındır. İnternet oldukça hızlı, yaygın ve sıradan olup, saatteki hızı 350 kilometreyi bulan hızlı trende bile kablosuz internetten yararlanılabil-mektedir. Sadece 11,5 milyonluk günlük gaze-te tirajı bile G. Kore’nin eğitim seviyesi için bir fikir verebilmektedir.”

Halkın teknolojiyi kullanımı oldukça yaygındır. İnternet

oldukça hızlı, yaygın ve sıradan olup, saatteki hızı 350 kilometreyi

bulan hızlı trende bile kablosuz internetten

yararlanılabilmektedir. Sadece 11,5 milyonluk

günlük gazete tirajı bile G. Kore’nin eğitim

seviyesi için bir fikir verebilmektedir.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org9

Page 11: Sayı 1 | Mesai Dergisi

“Türk askeri Korelilerle sadece yemeğini paylaşarak karınlarını doyurmakla kalmıyor, akıl ve kalplerini de sevgi ve bilgi ile dolduru-yordu.”

Geçmişten Geleceğe Taşınan Türk-Kore Kardeşliği

Kore savaşı da her savaş gibi kanlı geçmiş-ti. Savaş Kuzey ve Güneyi net çizgilerle birbi-rinden ayırırken kaderin bir cilvesi olarak, G. Kore’nin bağımsızlığı için kendi topraklarında savaşıyormuş gibi savaşan Türkler, o günkü mücadeleleriyle hiç bitmeyecek bir kardeşliğin ilk satırlarını tarih sayfalarına altın harflerle ka-zıyordu.

Türk askerinin kahramanlığının yanında çevresindeki insanlara merhametini de göste-riyordu.

Savaşın zor şartlarında insanlar evinden yurdundan olmuş, annesiz babasız kalmış ço-cuklar sığınacak bir yer, başlarını okşayacak merhametli eller arıyorlardı. Türk askeri Kore-lilerle sadece yemeğini paylaşarak karınlarını doyurmakla kalmıyor, akıl ve kalplerini de sev-gi ve bilgi ile dolduruyordu. Askerimiz nereye gitse arkalarından onları takip eden yetim ve kimsesiz çocuklar eksik olmuyordu.

Kore savaşında kahramanca canını vermek-ten çekinmeyen, hiç bilmediği bir ülkenin ma-sumları için vücudunu siper eden Mehmetçik,

savaş bittikten sonrada bu toprakların insanla-rı için askeri imkânlarla bir okul ve yurt binası inşa etti. Bugünkü Suwon şehrinde yapılan bu okul savaşın geride bıraktığı acıların üzerine örtülen ve geleceğe umut taşıyan Ankara Oku-lu idi. Yaklaşık 200 kimsesiz çocuğa hem anne-baba hem de öğretmenlik yaptı Mehmetçiği-miz.

O zamanlar Ankara Okulunda eğitim gö-renler şimdi torunlarına Türk askerlerinin kah-ramanlık hikâyelerini ve onların savaş anında bile ne kadar merhametli olduğundan bahse-diyorlar.

Türk-Kore kardeşliğini pekiştiren olay-lardan biri 1999 yılında Türkiye’de meydana gelen Marmara depreminde görülmüştü. İlk etapta Kore hükümeti tarafından gerçekleştiri-len 70 bin dolarlık yardımı yetersiz gören Kore halkı, Türkiye’nin Seul büyük elçiliği, Kore-Türk Dostluk Derneği ve İstanbul Kültür Merkezi ta-rafından ülke çapında başlatılan kampanyala-rıyla Türkiye’ye 2 milyon doları aşan miktarda yardım göndermişti.

Türk-Kore kardeşliğini pekiştiren olaylar-dan bir diğeri de; 2002 yılında, bizim de son anda katıldığımız o dünya kupasında, kader ev sahibi Kore ile 3-4. lük maçında bizi tekrar buluşturuyor ve tarih müthiş bir mücadeleye daha sahne oluyordu.

“Türk askeri Korelilerle sadece yemeğini

paylaşarak karınlarını doyurmakla kalmıyor,

akıl ve kalplerini de sevgi ve bilgi ile

dolduruyordu.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org10

Page 12: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Daegu Dünya Kupası stadında 68 bin ta-raftarın önünde, 150 ülke televizyon kanalının naklen yayınladığı ve dünyada milyarlarca in-sanın izlediği bu müthiş mücadelede dostluk ve kardeşlik örnekleri sergileniyordu.

Maçtan önceki ve sonraki olaylar tüm dün-yayı şok edecek boyutta idi. Koreliler kendi sah-sında maçı kaybediyor ama üzülmüyorlardı. Çünkü Türkiye’yi kazandılar tekrar… Türkiye’yi hatırladılar tekrar… Türk halkının kalbini ka-zandılar, dostluk ve kardeşlik kazandı. Cen-tilmenliklerini maçtan önce ve sonra Türkiye Türkiye diye bağırarak, 600 metrekarelik Türk Bayrağını İstiklal marşımızla dalgalandırarak tüm dünyaya göstermiş oldular.

“Kore hükümeti tarafından gerçekleştiri-len 70 bin dolarlık yardımı yetersiz gören Kore halkı, Türkiye’nin Seul büyük elçiliği, Kore-Türk Dostluk Derneği ve İstanbul Kültür Merkezi ta-rafından ülke çapında başlatılan kampanyala-rıyla Türkiye’ye 2 milyon doları aşan miktarda yardım göndermişti.”

Seul’de Faaliyet Gösteren İstanbul Kültür Merkezi ve Rainbow Uluslararası Okulu

Koreliler için Türkiye çok özel bir anlam taşıyor ve kardeş ülke dendiğinde Korelilerin aklına hemen Türkiye geliyor. Bu anlam bugün 1998 yılında kurulan İstanbul Kültür Merkezi-nin organizasyonları ile ayrı bir boyut kazan-mıştır. Kuruluşundan bu güne kadar yaklaşık 3500 Koreliye Türkçe dersleri ve bayanlara yö-nelik geleneksel Türk yemeği kurslarının Kore-liler tarafından ilgi ile takip edilmiştir.

Özellikle tatillerde anaokullarından başla-mak üzere önceden rezervasyon yapan grup-lara Türk kültür dersleri ücretsiz olarak yapıl-maktadır. Sadece 2009 kış tatili süresince Kültür Merkezinde Kültür derslerine katılan öğrenci sayısı 800 civarındaydı. Kültür dersleri aynı za-manda davet gelen okullarda da yapılmaktadır. Buna ilaveten, İstanbul Kültür Merkezi, UNESCO ve Kore Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği ile gerçek-leştirilen yabancıların kendi ülkelerini tanıtma programları çerçevesinde okullar ziyaret edile-rek ülkemizin değerleri de tanıtılmaktadır.

Tanıtım filmleri, CD ve slâyt gösterileri ile yapılan ülke tanıtım derslerine anaokulundan liseye kadar her yaştan değişik yaş grupların-daki Koreli öğrencilere tanıtım yapan merkez, ülkesini en iyi tanıtan kurum olarak birçok ödül almıştır.

İstanbul Kültür Merkezi Türkiye’nin tanıtımı adına belediyeler, üniversiteler ve özel sergi sa-

“Kore hükümeti tarafından

gerçekleştirilen 70 bin dolarlık yardımı yetersiz gören Kore

halkı, Türkiye’nin Seul büyük elçiliği, Kore-

Türk Dostluk Derneği ve İstanbul Kültür

Merkezi tarafından ülke çapında başlatılan

kampanyalarıyla Türkiye’ye 2 milyon

doları aşan miktarda yardım göndermişti.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org11

Page 13: Sayı 1 | Mesai Dergisi

lonlarında: Seramik, Geleneksel Türk Giysileri, El İşi, Geleneksel Türk Sanatları (ebru, minyatür, papirüs ve hat) ve Türkiye Fotoğrafları Sergileri düzenlemektedir. Ayrıca Türk kültür ve sanatını yerinde görmek isteyen gençler için, Kore Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik Merkezleri ile Türki-ye’deki Belediyeler arasında koordinasyonu sağ-layarak, Sanat Kampları düzenlemektedir.

Türkiye gezileri Kore’de her seviyede bü-yük bir ilgi görüyor, iki ülke arasında karşılıklı dostluğu ve kardeşliği güçlendirmek için üst düzey yetkililerin katıldığı Türkiye programları sayesinde Türk insanının sıcak kanlılığı, misa-firperverliği, tarihi ve turistik merkezleri büyük beğeni ile karşılanıyor.

Koreli bakan, milletvekili ve üst düzey bü-rokratların da zaman zaman iştirak ettikleri bu programlardan sonuncusu 2010 yılı şubat ayında “Kore Harbinin 60.yılı ve G-20 zirvesi münasebetiyle Türkiye ziyareti” adıyla İstanbul Kültür merkezi Asya Gazeteciler Derneği, Ga-

zeteciler ve Yazarlar Vakfı ve Hür Sanayiciler ve İş Adamları Derneklerinin işbirliği ile Kore’den Üst düzey 19 kişinin katılımıyla Türkiye ziyareti gerçekleştirilmiştir.

Güney Kore’nin başkenti Seul’de 2007 yı-lında Seul Milli Eğitim Müdürlüğünden resmi iznini alınarak eylül ayında eğitime başlayan Rainbow Uluslararasi Okulu, şimdilerde iki ayrı bina, 200 öğrenci, 18 öğretmen ve 40 kişilik personeliyle Güney Kore ve Türkiye’nin dostlu-ğuna katkıda bulunmaktadır.

Kore’nin başkenti Seul’un en merkezi ve en zengin belediyesi olan Seocho belediyesinin Yangje semtinde bulunan Rainbow Ulusla-rarası Okulu’nun 5 katlı İlköğretim binasında 1.sınıftan 8.sınıfa kadar eğitim vermektedir. Yoksam semtinde bulunan 6 katlı Anaokulu bi-nasında da 3-6 yaş arası çocuklara okul öncesi eğitimi verilmektedir.

Bünyesinde Amerikalı, Kanadalı, Koreli ve Türk öğretmenlerin çalıştığı okulda Kore, Ame-rika, Japonya, Çin, Hindistan ve Türkiye başta olma üzere 21 farklı ülkeden öğrenci eğitim görmektedir. Eğitim dili İngilizce olmakla bir-likte bütün öğrencilere Korece ve Türkçe ders-leri de verilmektedir.

“Kuruluşundan bu güne kadar yaklaşık 3500 Koreliye Türkçe dersleri ve bayanlara yö-nelik geleneksel Türk yemeği kurslarının Kore-liler tarafından ilgi ile takip edilmiştir.”

Eşref SağlamRainbow Uluslararası Okulu Kurucusu

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org12

Page 14: Sayı 1 | Mesai Dergisi

I-GİRİŞUyku insanlar için değil hemen hemen tüm

canlılar için gerekli olan bir fonksiyondur. Uy-kuda vücud birçok işlev yerine getirir, değişik hormonlar salgılar. Uyku hakkında birçok araş-tırma yapılmasına karşın çözülemeyen birçok konu da mevcuttur. Bu kapsamda, uyku hak-kında farklı yorumlamalar, tespitlerde söz ko-nusudur. Uykunun süresi üzerinde de birçok araştırmalar yapılmış olup, bu konuda da farklı bakış açıları vardır.

Uyku bireye birçok fayda sağlamakta, aynı zamanda, bir kaçış, tatmin, sığınma, dertlerden geçici kurtulma yolunu da oluşturmaktadır. Diğer yandan, uykuyu bir zaman katili olarak niteleyenler de vardır. Bu cümleden olarak, uy-kunun ortalama sekiz saat ve belli bir süre içer-sinde gerçekleştirilmesi gibi genel kabul gör-

müş kuralları artık eleştirilir olmuştur. İnsanın tabiatına uygun bir düzen ve zaman aralığında uyumadığını savunanlar vardır.

İnsan doğaya hükmetme adına bir kısım kurallar koyarken bazen tabii olan sistemle oy-nar ve onun aksine işler yapar. Günü, gecenin 12 sinde bölerek ertesi günü başlatır. Oysa yeni gün sabahın ışımasıyla başlar. Yaşama günün başlangıcıyla birlikte başlamak için gün ışığı gerekir. Oysa bizler ertesi günü başlatırken uykuya dalıyoruz. Kuşlar ve diğer birçok canlı sabah ışıklarıyla güne başlıyor. Bu durum gü-nün ne zaman başlaması gerektiğini bize daha iyi anlatıyor. Bu noktada çeşitli sorular akla gel-mektedir; İnsanın özüne ne kadar süre ve nasıl bir uyku modeli uygun düşecektir. Mesela in-san doğasında günde kaç öğün yemek vardır. Öğün var mıdır?

YAŞAMA DAİR...

KALİTELİ VE AZ UYUMAK

Emre Dede | [email protected]

“Gününüzü planlayıp verimli çalışırsanız

12 saat yerine 6 saatte aynı işi

yapmayı becerirseniz, uykunuzdan

çalmanıza, gereğinden az uyku uyumanıza

lüzum kalmaz.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org13

Page 15: Sayı 1 | Mesai Dergisi

İnsan doğasına uygun uyku düzeni oluştu-rulmamıştır. Çünkü sürekli ona müdahale edil-miş, bebeklikten itibaren uyku düzeni çeşitli zorlamalarla oturtulmaya çalışılmıştır. Acaba insan bebeklikten itibaren tabii uyku düzeni içersinde bırakılsa idi, yani, müdahale edilmese idi nasıl bir uyku düzeni, yaşam düzeni olurdu. Örneğin kesintisiz sekiz saat uyur muydu?

Uykunun en çok süresi üzerinde, yani ne kadar süreli uyku gerekir üzerinde yorumlar yapılmakta, çok uyumanın gereksiz ve zararlı olduğunu ve insanların hedefine ulaşmasında bir engel ve zaman kaybı oluşturduğu üzerin-de durulmaktadır. Bu noktada insanın her ne iş yapıyor, her ne ile ilgileniyorsa, neye alakası varsa o konunun en iyisi olmaya çalışması, bu-nun içinde büyük düşünmesi, kazanabilecekle-rine odaklanarak onu elde etmek için çalışması halinde uykunun ikinci planda kalarak önemini yitireceği ve azaltılacağı düşünülmektedir. Uy-kunun azaltılması ve hayatın manası olması için ne olduğunuza inanmanız önemlidir. Çün-kü yaptıklarınız inandıklarınıza benzer. Mozart olduğunuza inanırsanız onun gibi müzik yapar-sınız. Özetle; en iyiyi, mükemmeli yakalamak is-tiyorsanız uykunuzdan fedakârlık edersiniz ve en mükemmele ulaştığınızda, yaptığınızın artık demode olmayacağına emin olabilirsiniz.

Gününüzü planlayıp verimli çalışırsanız 12 saat yerine 6 saatte aynı işi yapmayı becerir-seniz, uykunuzdan çalmanıza, gereğinden az uyku uyumanıza lüzum kalmaz. Bu kapsamda insan enerjisini verimli kullanarak çalışmalı-dır. Kişinin verimli ve kaliteli uyuyabilmesi için önce kendi uykusunu, yatma kalkma saatlerini yazarak uyku analizini yapmalıdır.

“Gününüzü planlayıp verimli çalışırsanız 12 saat yerine 6 saatte aynı işi yapmayı becerir-

seniz, uykunuzdan çalmanıza, gereğinden az uyku uyumanıza lüzum kalmaz.”

II-UYKUNUN GENEL ÖZELLİKLERİİnsanlar yaş, iş, stres, genetik yapı gibi un-

surlara göre değişik saatte uykuya ihtiyaç du-yarlar. Vücudun yeterli uykusu kişiden kişiye değişir. Genetik özellik ağır basar. Erişkinlerde 4- 11 saat arası günlük uyku yetmektedir. Uy-kunun süresinden çok kalitesi önemlidir. İleri yaşlarda 6 saat uyku yeterli olabilir. Uyku ömür içinde süre olarak değir. Erişkinlerde 6-8 saat uyku yeterli olur. İdeal uykunun 7 saat olduğu ne az ne çok uyunmaması gerektiğini savunan bilim adamları mevcuttur. Yaşlılar gündüz sık-lıkla uyukladıkları için gece az uyuyup, sabah erken uyanırlar. Uyku süreleri gibi uyanma-uyuma süreleri de genetik özellik taşırlar.

Uykuda tavuk-baykuş, akşamcı-sabahçı tiplemeleri vardır. Bu tipler hafta sonu uyku özellikleriyle belirginleşir. Akşam tipi geç yatar geç (öğlen) kalkar. Özellikle hafta sonu öğlen kalkanlar akşam tipleridir. Bu tipler öğlen saat-lerine doğru daha verimli olurlar. Geç yatıp geç kalkmak aynı zamanda baykuş tipidir. Tavuk tipi uykusu olanlar erken yatar ve erken kalkar-lar.

Ne kadar uyku yeterlidir sorusunun ceva-bı; ‘’Kişinin sabah kalktığında dinlenmiş, dinç hissettiği ve gün boyu konsantrasyon eksikliği ve yorgunluk hissetmeden işlevlerini yerine getirebildiği uyku miktarı onun için yeterlidir. ‘’ şeklindedir.

Sadece uykuda salgılanan hormonlar var-dır. Bu nedenle kaliteli ve yeterli uyku önem-lidir. Uyku, Cinsel fonksiyonlardan, bağışıklık sistemine kadar birçok fonksiyon etkilenmek-tedir. Uykusuzluk öğrenme, hatırlama, prob-

Ne kadar uyku yeterlidir sorusunun

cevabı; “Kişinin sabah kalktığında dinlenmiş, dinç hissettiği ve gün boyu konsantrasyon

eksikliği ve yorgunluk hissetmeden işlevlerini

yerine getirebildiği uyku miktarı onun için yeterlidir.” şeklindedir.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org14

Page 16: Sayı 1 | Mesai Dergisi

lem çözme yeteneğini bozmakta, vücudun şeker dengesini olumsuz etkilemektedir. Eksik uyku ertesi gün kendisini hissettirir ve olumsuz etkiler yapar. nmlb.

Aşırı uykululuk (yorgun kalkma ve gün içi uyuklamalar ) birçok hastalığın göstergesidir. Düzenli ve yeterli uyku bağışıklık sistemini ve hafızayı kuvvetlendirir. Yeterli ve kaliteli uyku-nun birçok faydası vardır. Tersine yetersiz uyku, az uyku performansı düşürür. Beyne zarar ve-rir. Geceleri olan uyku bölünmeleri ertesi gün kompanse edilir. Gündüz olan uyuklamalar gece uykusundan çalarlar. Gündüz uyuklama-larda 20 dakikalık şekerleme dinlenmişlik hissi verir. Dinlendirici uyku vücudun sigortası te-mizleyicisi ve iyileştiricisidir.

Uykuda biyolojik saati etkileyen önemli et-ken ışıktır. Bu nedenle yorgun da olunsa öğlen saatlerinde uyumaya dalınması zor olabilmek-tedir. Uykuyu getiren hormonlardan biri olan melatonin akşam saatlerinden sonra daha çok salgılanmaktadır.

Uyku süreleri kadar uyuma şekilleri de geçmiş alışkanlıklara bağlıdır. İnsan çeşitli hal-lerde uyku moduna geçer ve bunu yaparken de öğrenilmişlikler, alışkanlıklar devreye girer. Yatay-dikey ve diğer pozisyonda uyunurken bu durum devreye girer. Bebeklikte sallanarak uyuruz. Otobüs ve benzeri taşıtlarda sallanma duygusu uykumuzu getirir. Kitap okuma ve di-ğer eylemleri yaparak uyuyorsa farklı ortam ve şekillerde bile bu eylemleri gerçekleştirirken uykumuz gelir. Zira bu deneyim ve alışkanlı-lara göre vücut uyku hormonu salgılar. Vücut bir şekil veya moda uyumayı öğrenince arada kullanılan vasıta daha sonra uyku için yeterince tetikleyici olmaktadır.

Uyku 5 evreden oluşur. Uykuya yatmakla 10-20 dakika içinde sağlıklı insan uyur. Aka-binde ilk evre olan çevreyle iletişimin azalması başlar. Sonrası hafif uyku denen ve gecenin % 50-60 ‘ ına tekabul eden ikinci evre gerçekleşir. Evre 3 ve 4 de derin uyku gerçekleşir. Bu evrede uyanmak zorlaşır. Evre 1 den 4 e kadar olan uy-kuya Non REM( No REM: Rapid Eye Movement), (REM: Rüya zamanı devresi) uyku dönemi de-nir. Her 90 dakikada bir düzenli olarak uyku hafifler ağırlaşır. İlerledikçe bu devinim hafifle-yerek devam eder. İlk uyku devresinde en derin uyku gerçekleşir. Kısa uyuyanlar daha yoğun ve derin Kısa süreli etkin uyurlar. REM dönemin-den oluşan uyku uyurlar, yani kaliteli uyurlar.

“Ne kadar uyku yeterlidir sorusunun ceva-

bı; ‘’Kişinin sabah kalktığında dinlenmiş, dinç hissettiği ve gün boyu konsantrasyon eksikliği ve yorgunluk hissetmeden işlevlerini yerine getirebildiği uyku miktarı onun için yeterlidir.’’ şeklindedir.”

Gün ortası ya da öğlen sonrası düzenli ve hafif egzersiz yapmak uyku açısından faydalı-dır.

III- KALİTELİ UYKU İÇİN ÖNLEMLER;Verimli-kaliteli bir uyku için birçok öneri-

lerde bulunmaktadır. Bu önerilerden bir kısmı aşağıda sunulmuştur;

Uyku açısından biyolojik ritmi etkileyen vü-cut ısısı dikkate alınmalıdır. Vücut ısısı dü-şünce uykuya yatkınlık artar. Düşük ısı saba-ha karşı ve gündüz 14 sularında olur.

Belli saatte yatmalı, uykuyla mücadele edil-memeli, yatınca uyku gelmemişse direnme-den yataktan kalkılmalıdır.

Uyku nerede geliyorsa orada uyunmalı, uya-nış saatleride sabitlenmeli ve sabah uykusu uzatılmamalıdır.

Ana öğünler, çay, kafein gibi durumlarda dikkatle izlenmeli, kaydedilmelidir.

Uykuyu hissettiğimizde yatağa girmeliyiz.

Işık, ses, koku açılarından rahat bir ortam ha-zırlanmalıdır.

Uyarıcı madde etkisi olan, çerez, içecek, ilaç kullanılmamalıdır.

Az ya da hiç kafein tüketilmemelidir. Kahve az veya hiç içilmemeli, çay ise daima açık içilmelidir.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org15

Page 17: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Gün ortası ya da öğlen sonrası düzenli ve ha-fif egzersiz yapmak uyku açısından faydalıdır.

Öğleden sonraları ve akşam üzerileri şeker-leme yapılmamalıdır.

Yatak sadece uyumak için kullanılmalı, kitap okuma, TV seyretme, gibi işler için yatak kul-lanılmamalıdır.

Uyku şeması analizi oluşturulmalıdır.

Uyku 1,5,- 3, -4,5- 6 saatlik dilimlerden birine göre planlanmalıdır.

Çalar saat kullanılıyorsa bu peryod sonların-da uyanacak şekilde ayarlanmalıdır.

Uyku devresinin ortasında uyanmak yor-gunluk, halsizlik hissi verir.

Uykuda kâbussuz rüya görmek çok faydalı olup, hayati fonksiyonlar sağlar.

Yatağa girince 4-5 defa vücudun tümünü gerip bırakmak stresi serbest bırakmaya yar-dımcı olur, uykuya dalmayı kolaylaştırır.

Uyku devresini ve ihtiyacının her insanın be-lirlemesi lazımdır.

Bol oksijenli, havalandırılmış, sessiz, karanlık odada uyumaya çalışılmalıdır.

Düzenli uyku saati ayarlanmalı uykulu olun-caya kadar yatağa girilmemelidir.

Elektrikli battaniye vücudun biyo enerji rit-mini bozduğundan en azından yatağa gir-meden açıp kapatılmalı ve yatağa girince kullanılmamalıdır.

Uyku getirici yiyecekler uykuya dalmayı ko-laylaştırsada uykunun daha az derin olması-nı yani kalitesiz olmasını sağlarlar.

20 dakika içinde uykuya dalamıyorsanız kal-kılmalı ve uyku geldiğinde yatağa girilmeli-dir.

Kafein yorulmuş bedenin ihtiyacı olan din-lenmeyi geciktirmek için enerji ve biyokim-ya seviyesinde değişimler yapar ve vücudun çok çalışmasını sağlar. Yorulunca kafein-çay almak içmek çok akılcı değildir. Yorulma ve tükenmelerde kısa bir öğle uykusuna çekil-melidir.

Elleri masa üstüne ya da koltuk kenarının üstüne koyup gözler kapatılır rahatlanır ve uyunur. Uyuklama ile stres atılınca, gevşe-yince eller aşağı düşer ve uyanırsınız. Bu işlem iki defa yapıldığında insan canlanır tazelenir.

Akşam saatlerinde aşırı yenilmemeli, uyarıcı ilaç içki yiyecek alınmamalıdır.

Uyumadan önce en az 2 saat öncesinden ye-mek yeme işlemleri bitirilmelidir.

Uyku saat ve süresini bilmek ve bunlara uy-mak sağlıklı uyku için gereklidir.

Bedeni kullanmak yani egzersiz doğa yürü-yüşü uykuya iyi gelir.

Yatakların en iyisi alınmalıdır. Yatak odasın-da uyku harici diğer işler yapılmamalıdır.

Endişe ve stres oluşturan konuların gece ko-nuşulmaması gerekir.

Yaz ve kış ayları beden saatine göre uyku ayarlanabilmelidir.

Yatak odaları yaz kış nispeten serin olmalıdır.

Uykuda yorgan kafaya çekilip, ya da oda ka-palı tutulup oksijensiz kalınmamalıdır. Beyin oksijene rahat ulaşıp, yeterli ölçüde oksijen alıp rahat uyumalıdır.

Oda ısısında uyunmaya çalışılmalı, vücut ısısı değiştirilecek şekilde oda ısısı değiştiril-memelidir.

Yatağa girince büzülerek uyunmamalıdır.

Yatmadan 2-2,5 saat önce yemeiçme kesil-melidir. Böylece vücut uyku öncesi mideyle ilgili işlemleri bitirir. Dolu mideyle uyumak yorgun uyanmayı getirir.

TV İzlemek, kitap okumak gibi durumlarda uyunduğu üzere gevşek bir pozisyonda -vü-cut ile uyunmalıdır. Müzik, TV izlemeyle ile uyunmamalı, uyurken bu tür aletler açık ol-mamalıdır. Kitap okuyarak uyumaya (yatak dışı) hazırlık yapılabilir.

Üzüntü, hüzün veren müzik, film gibi etkin-liklerden uzak durulmalı, uyanıkken dikkat edilen bu hususlulara özellikle uyku önce uyulmalıdır.

Can sıkıntısı içinde, strese girmiş insan içgü-düsel olarak uyku moduna geçebilir. Bu du-rumda 15-25 dakika uyuyup stres ve sıkıntı atılmalı gece uygusuna ertelenmemelidir. Koku ve ışık gibi etkenler odada olmamalı oda yeterince ışılandırılmalıdır.

Güneşin konumunun uyku üzerinde etkisi vardır. En uygun uyku zamanı güneş doğ-madan önceki 5 saattir. Uyku hormonları en çok bu zamanda salgılanır. Güneşin doğu-şuyla uyanmak faydalıdır.

“Az uyumanın gerçekleştirilebilmesi

ve bir anlamının olması insanın

hayatına mana katacak hedefleri

olmalıdır. İnsan hayatına nitelik ve

anlam kazandırmak için güçlü büyükhedeflere sahip olunmalıdır.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org16

Page 18: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Güneşin tam tepede olduğu zamanın yarım saat öncesi veya sonrasında 25 dakika kadar uyumak çok faydalıdır. Güneş batmadan ön-ceki 2 saatte uyumak sakıncalıdır. Vücudun biyolojik saati bu durumda epeyce zorlanır. Güneş doğduğunda uyanıldığında daha sonra uyumak hafızaya zarar verebilir.

Öğlen 12-14 arası kısa süreli uyku uyumalı, bu dönemin yarım saatlik uykusu gece uy-kusunun 1.5 saatine denk gelmektedir. Bu tür öğlen uykuları gece geç saatlere kadar uyanıklık sağlayabilir.

Elleri masa üstüne ya da koltuk kenarının üstüne koyup gözler kapatılır rahatlanır ve uyunur. Uyuklama ile stres atılınca, gevşe-yince eller aşağı düşer ve uyanırsınız. Bu işlem iki defa yapıldığında insan canlanır tazelenir.

Bedeni kullanmak yani egzersiz doğa yürü-yüşü uykuya iyi gelir.

IV-AZ UYUMANIN GEREKLİLİĞİBebeklikten itibaren insan büyüdükçe uyku

ihtiyacı azalmaktadır. Beklide sonsuz uykuya dalmak üzere yol alırken bu dünyada kalma za-manını daha anlamlı kılmak için bebeklikte 10 saat üzerinde uyunurken bu süre yıllar geçtik-çe düşmekte ve bu husus doğal kabul edilmek-tedir. Ne yazık ki bizde yaşlanınca uykusuzluk, daha doğrusu az uyku bir sorun haline geliyor. Acaba, yaşlanınca yapılabilecek anlamlı işler kalmamakta mıdır?

Az uyku ile diğer insanlara fark atılır ya da diğer bir deyişe çok çalışma imkânı sağlanır. Ama Türk toplumu olarak küçük işler peşinde koşmak, küçük düşünmek ve çokça zaman öl-dürmek üzerine üstümüze yok. Bu durum ne sahip olunan İslam dinine ne de bu ülke ger-çeklerine uygun düşmemektedir. Burada birey kadar devlet de sorumludur.

Az uyumanın gerçekleştirilebilmesi ve bir anlamının olması insanın hayatına mana kata-cak hedefleri olmalıdır. İnsan hayatına nitelik ve anlam kazandırmak için güçlü büyük he-deflere sahip olunmalıdır. Hayatı anlamlı olan, hayatının bir anlamı olan insan daha az uyur ve uykusunu daha kaliteli hale getirmeye dikkat eder. Her ne olursa olsun bu geçici mekânda kalıcı olmak için büyük düşünüp, büyük he-deflere sahip olunmalıdır ki insan az uyumayı gerçekleştirip sürekli kılabilsin.

Az uyuyup ot gibi yaşamaktansa hayatı hep uykuda geçirmek daha iyidir.

Az uyumayı sağlayabilmek için yapılan her işin bir final olduğu düşünülmeli ve bu felse-feyle yaşanmalıdır. İşte o zaman 8 saat uyumak insana ızdırap verir. Keza, 8 saat uyunacağı veya bu kadar uyunması gerektiği konusu tartışmalı olup, marconi, da vinci ve benzeri birçok ünlü çok az uyumuşlardır. Gözden ka-çırılmaması gereken her insanın farklı bir uyku süresine ihtiyaç duyduğu ve bu süreyi kaliteli uykuyla kısaltabileceğidir.

İnsan risk altında olmadan, yani relax ola-rak çok uyku uyur. İnsanın en büyük riski sınırlı olan ömür kronometresinin hızla sona, geriye doğru işlemesidir. Ama insan bunun farkında değildir. Riski anlamak, yaşamak için büyük dü-şünmek, dünya, komşu, insanlık, kardeş dertle-riyle dertlenerek risklerini kendine risk, dertle-rini kendine dert edinmekle olur.

Ölümüne bir saat kaldığı kesinleşen insan bu zamanı 10 gün geriye atabilmek için neler vermez ki on gün daha çok yaşayarak birçok şey yapabileceğini düşünen insan çok uyuya-rak neden ölüyor. Ömrünü 10-20 yıl daha faz-la yaşamak varken, neden insan bunu dikkate almaz.

“Az uyumanın gerçekleştirilebilmesi ve bir anlamının olması insanın hayatına mana kata-cak hedefleri olmalıdır. İnsan hayatına nitelik ve anlam kazandırmak için güçlü büyük hedef-lere sahip olunmalıdır.”

V-UYKUYU AZALTMA YÖNTEMİ;İnsanlara, daha doğrusu insanlığa çeşitli

standartlar getirilirken bunların insan doğa-sına uygunluğu çok sorgulanmayıp, genel düzenin, belki de sömürü düzeninin gerektiği şekilde uygulamalara yönelinmiş, insan odaklı uygulamalara fazlaca yer verilmemiştir.

İnsan doğasına uygun olan yemek, içmek, çalışmak, giyinmek ve benzeri eylemler değer-lendirildiğinde birçoğu günümüz uygulamala-rıyla örtüşmemektedir. 60-70 yıl yaşamak gibi, üç öğün yemek yemek, 8 saat çalışmak, 8 saat uyumak hep bize empoze edilmiş, bilimsel ger-çekliği olmayan hususlardır. Sekiz saat uyuma standardı ( normal yetişkin insanlar için) acaba hangi gerçekleri yansıtmaktadır. Zamanımız-da yapılan bazı deney ve araştırmalar beklide birkaç yüzyıldır uyku standartları uygulanmış insanlar üzerinden dikkate alınarak yapılıyor. Oysa insan doğasının özüne inilerek bu tür çalışmalar yapılmalıdır. Örneğin uykusuna müdahale dilmemiş çocuk ve bebekler nasıl

Gün ortası ya da öğlen sonrası düzenli ve hafif egzersiz yapmak uyku açısından faydalıdır.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org17

Page 19: Sayı 1 | Mesai Dergisi

uyumaktadır. Burada öğrenilmiş genel yanlışlık olduğu söylenebilir. Bu yanlışlık ortalama sekiz saat uyunması gerektiği konusundadır. Az uyu-yarak sağlıklı kalmanın ve yeterli uyku almanın mümkün olduğu bir gerçektir. Zihinsel engelli çocukların az uyuması fazla uyumaya yönelik eğitim ve dayatmaları öğrenememelerinden kaynaklanmakta olup, bunların fazla uyuma-ması bize aykırı gerçekleri anlatmaktadır.

Diğer taraftan, daha az uyumakla yorgun-luğun alakası olmadığı, kalitesiz uykuyla ilgisi olduğu üzerinde görüşler mevcuttur.

Uykunun azaltılması için aşağıdaki direktif ve uygulamaların dikkate alınması gerekmektedir;

Uyku eylem planı yapıp, karar verip bu plan gerçekleştirmelidir. Çallar saat kullanılmalı, yatış saatine riayet edilmeli, geç uyundu-ğunda uyanma süresine bu süre eklenmeli, ancak, bu durumda üç günü geçmemeli ki alışkanlık oluşturmasın. Herkes uyku sindir-me planını kendine göre ayarlamalı ve he-def uyku saatini kendine göre belirlemelidir. İstasyon değiştirme süreleri 15 dakikadır. Son istasyonda yani, karar kılınan uyku za-manında 10 gün kalınmalıdır ki uyku süresi otursun.

Uykuyu azaltma üzerine bir şema (uyku şe-ması) oluşturularak buna uyulmalıdır.

Uyku süresi hedeflenen uyku saatine ulaş-mak üzere (4-6 saat ) her üç günde 15 ‘ er dakikalık periyotlarla uyku azaltılmalıdır. Her üç gün bir istasyondur. Uykuyu birden azaltmak zararlı olabileceğinden yavaş ya-vaş azaltma daha sağlıklıdır.

Uyku azaltmada bazen 30 dakikalık ve bir günlük uyku artışı uygulamalarıyla vücut anormalliklere hazırlanmalı, ancak, bu tür is-tasyonlarda bir günden fazla kalınmamalıdır.

Uyku azaltıldığında, yetmediğine inanılırsa, aynı yöntemle 15 ‘er dakikalık artırmaya gi-dilmelidir. Bu artırımlarla ideal uyku süresi bulunur. Burada da üç günlük istasyonlara uyulması önemlidir.

Hafta sonu 30-45 dakikalık fazla uyuma ya-pılabilir. Bu durum iki günü aşmamalıdır.

2 saati aşmamak üzere uzun zaman dilimi içinde uykuyu azaltmanın en uygunu oldu-ğu düşünülmektedir. 6-7 saat uyuyanlar için uykunun 4 saate indirilebileceği ön görül-mektedir.

Düzenli olarak 7 saat uyku uyunmasının en faydalı olduğu, bunu 20 şer dakika uykuya dalma -uyanma evresiyle birlikte 6 saatlik uyku şeklinde yorumlanın yerinde olacağı anlaşılmaktadır. Zira gündüz uyunabilecek (12-14 saatleri arası) yarım saatlik uykunun gece uyunacak altı veya dört saatlik uykuya destek olacağı açıktır.

Uyuma süresi yavaş yavaş uzun sürede azal-tılmalıdır.

Uberman’ a göre her 4 saatte 25-30 dakika uyumak gerekiyor. Böylece gün 6 ya bölüne-rek 28 saate çıkarılır. Bu uygulamaya zaman-la alışanlar vardır.

V-SONUÇUyku insan ve diğer canlılar için önemli

fonksiyonlara sahip bir süreçtir. İnsan uykusu, insanın yaşama biçim ve standartlarına yapılan müdahalelerden dolayı doğal seyrini, şeklini ve süresini yitirmiştir. Uykunun amacı bireyin sağlıklı, mutlu, huzurlu bir gün ve ömür sürme-sine katkıda bulunmasıdır. Ama insanın ve in-sanlığın da birçok amaçları olduğu göz önüne alındığında ideal uyku süresinin belirlenmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. İdeal uyku sü-resi her insana, yaşına, sağlığına ve diğer bir-çok etkene göre değişebilmektedir. İdeal uyku süresini ve bulup gerçekleştirmek ve insanın diğer idevallerini dengeleyebilmek için uyku üzerinde bir denge oluşturulmalıdır. Yani, sağ-lıklı ve en az olabilecek uyku süresi belirlenip uygulanmalıdır. Periyodik olarak uyku zamanı 4 -6 saate kadar düşebilir.

Kısa uyku ile ömrü bire katlamanın, bir ömre bir ömür daha eklemenin yolu açılmak-tadır. Bu noktada, hayatı dolu dolu yaşamak, pişman olmamak için ‘’ dolu dolu yaşıyorum ‘’ felsefesini prensip edinmek gerekir. Geçmiş ve gelecek bu noktada anlamsızıdır. Her şey dengeli yaşanmalı, hayatın, dünyanın bütün nimetlerinden meşru şartlar içersinde fayda-lanmalı, bu dünyaya güzel bir şeyler bırakmalı insan. Bunun içinde, birey sahip olduğu yüksek bilinci kullanıp öne çıkararak disiplinli bir ça-lışmayla bunlara ulaşabilir. Tersine tembellik, öteleme, mazeret üretme alçak bilincin esiri olduğumuzu gösterir.

Emre DEDESağlık Bakanlığı

İç Denetçisi

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org18

Page 20: Sayı 1 | Mesai Dergisi

“Bölgesel kalkınmanın gerçekleşebilmesi, istihdam sorunlarının çözümünün temel faktö-rü olan girişimciliğin desteklenmesi ve başarılı işletmelerin kurulmasına bağlıdır.”

Her bölgenin kendine özgü olarak, sanayi-den tarım ürünlerinin işlenmesine, yerüstü ve yeraltı doğal zenginliklerin kazanımından, tu-rizm yatırımlarına kadar bir dizi kalkınmaya ve işsizliğe çare olabilecek yapı taşları mevcuttur.

Bölgesel kalkınmanın gerçekleşebilmesi, istihdam sorunlarının çözümünün temel faktö-rü olan girişimciliğin desteklenmesi ve başarılı işletmelerin kurulmasına bağlıdır.

Ferdi yatırımcıların desteklenmesi, bölge-sel çapta küçük sermaye sahiplerinin çeşitli iş kollarında faaliyet gösteren küçük ölçekteki işletmelerin oluşumuna zemin hazırlarken; bunların zaman içerisindeki birlikteliklerinden ve oluşturacakları sinerjiden de hatırı sayılır büyük işletmeler doğacaktır. Yeter ki altyapısı olan bir koordinasyon, sağlam bir yönetişim ve bölge halkı tarafından sahiplenme olgularında zafiyet görülmesin.

Kalite yönetimine önem verilen, rekabet gücünü elde etmiş, bölgeye ve yatırımcılarına katma değeri yüksek olacak,”yerel bazda çok

ortaklı” kurulan bir işletme, bölge menşeli tüm bireyler tarafından önemseneceğinden başarılı olmaması düşünülemez.

Tasarrufları katma değeri yüksek, ileri ve uy-gun teknolojileri kullanan yatırımlara yön-lendirmek,

İstihdam yaratmak,

Bölgeler arası dengesizliklerin giderilmesini temin etmek,

Yatırım eğiliminin devamlılığını ve sürdürü-lebilir kalkınmayı sağlamak,

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin uluslar arası düzeyde rekabet edebilmelerini temi-nen yatırım, üretim, kalite ve standartlarını artırmalarını ve istihdam yaratmalarını sağ-lamak,

Çevre korumaya yönelik yatırımlar,

İleri teknoloji gerektiren yatırımlar ile bu ya-tırımlara ilişkin araştırma ve geliştirme faali-yetlerini, 6 Ekim 2006 cuma günü resmi ga-zetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararına göre devletin de desteklediği gerçeği göz ardı etmemek gerekir.

Yatırımda, kârlılık esastır. “Kalkınma ajansları, yıl-lardan beri ülkemizde uygulanmakta olan bölgesel

İNCELEME

KALKINMA UĞRAŞLARI VE KALKINMA AJANSLARI

Nizamettin Dereci | [email protected]

Bölgesel kalkınmanın gerçekleşebilmesi,

istihdam sorunlarının çözümünün temel

faktörü olan girişimciliğin

desteklenmesi ve başarılı işletmelerin

kurulmasına bağlıdır.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org19

Page 21: Sayı 1 | Mesai Dergisi

teşvik sisteminin yerini alıp kendi yöntem ve dene-yimleriyle kalkınmaya şekil vereceği beklenmektedir.”

Yatırımda, karlılık esastır. Yerli müteşebbislerin bölgesel kalkınmaya yapacakları katkılara yerel yö-netim ve bölgede oluşacak kalkınma ajansları vası-tasıyla yatırım danışmanlığının yapılması ve yatırım için arsa tahsisinden enerji ve alt yapıya kadar olası bütün desteklerin verilmesi, yatırımcının önünü açarken bölge halkının da kaderini değiştirecektir.

Her ne kadar milli gelirden alınan payların eşitli-ğinden bahsedilse de, savunulanın aksine konusun-da uzman bilim adamlarının hemen hemen ortak gö-rüşü “kırsal alanlardaki kişi başına düşen gelirin, diğer bölgelere daha göre düşük” olduğu şeklindedir.

Bu durum doğal olarak kırsal alanda işsizliği ve zorunlu olarak ta büyük şehirlere göçün altyapısını hazırlamaktadır. Durum böyle olunca şehirlerimizde nüfus artışı görülürken, tarımsal nüfusumuzu belir-leyen kırsallarımızda, ciddi azalmaların önüne geçi-lememektedir.

Kırsal alandaki eğitimli genç nüfusa istihdam sağlanamaması, onların buralarda yaşama hakkının ellerinden alınmasından farkı yoktur. Bunu için de, sanayi ve ticari yatırımlarla tarım dışı istihdamların arttırılması gerekir.

Her bireyin yatkın olduğu bir meslek ve ruhunu okşayan uğraşısı olduğu gibi, her bölgenin fiziki ve coğrafik konumuna; toprağının verimliliği veya va-tandaşlarının girişimci ruhlarına göre, belirlenebile-cek bir kalkınma modeli vardır.

Devlet marifetiyle oluşturulan ulusal projelerin bölgesel ayağı, atanmış bürokratlar maharetiyle ya-pılacak olması, bazen olası bir kalkınma projesinin, belli grupların kalkınmasına ve para israfına neden olurken, esasen bölge halkının katılımı, kendi öz kaynaklarıyla veya özüne zarar vermeyecek finansal desteklerle oluşabilecek yerel kalkınma projeleri, gerçek kalkınmaya temel teşkil edecektir.

Gerçek kalkınma projesi, ilk ivmesini bizzat böl-gesinden almış, bölgede yaşayan veya yetişen tüm bireyler tarafından kabul görmüş, bölgede kalkın-maya öncülük edecek dinamikler tarafından sahip-lenilmiş projelerdir. Uğrunda milyon dolarlar harca-nıp kullanılmayan hava limanları ve bittiği günden itibaren kullanılmaz hale gelen “adamına göre iha-lesi yapılan” çeşitli yapılar bunu tasdik etmiyor mu?

Bölgesel sorunlara karşı alınacak tedbirlerde ve bölge halkının mutluluğu için geliştirilecek proje-lerde sürdürülebilirlik, ancak yapılan işlerin toplu-ma mal edilmesindeki başarıyla mümkün olacaktır. Siyasi ihtiras ve getirim uğruna alınacak günübirlik tedbirler, belli bir kitleyi belli bir sürede mutlu ede-cek politik tedbirlerden öteye geçmeyecektir.

Ekonomik ve kültürel yaşamın her alanında dün-yada yaşanan büyük değişikliklerle ülkemizin etkile-nip şekillenmemesi düşünülemez. Bu değişiklik ve etkilenme ile yeni yönetim anlayışları ve örgütlen-

me modelleri ortaya çıkmaktadır. Kalkınma Ajansları bunların en belirgin örneğidir.

Kalkınma ajansları, yıllardan beri ülkemizde uy-gulanmakta olan bölgesel teşvik sisteminin yerini alıp kendi yöntem ve deneyimleriyle kalkınmaya şe-kil vereceği beklenmektedir. Kalkınma ajansları, Av-rupa Birliği’ne giriş sürecindeki Türkiye’nin bölgesel gelişmeyi gerçekleştirmesi ve AB’nin üye devletlere kullandırdığı teşvik fonlarından yararlanması için AB tarafından takdim edilen kalkınma aracıdır.

Özet olarak bu ajanslar, bölgesel gelişmişlik fark-lılıklarının ortadan kaldırılması için bölge halkının kalkınmaya katılımını sağlamak, yatırımları artırarak bölgesel rekabete endeksli bir kalkınma modeli oluş-turmak ve kaynakların yerinde kullanılarak yerel po-tansiyelleri harekete geçirme amacını gütmektedir.

Proje desteği de verecek olan Kalkınma Ajans-ları, kendilerine gelen projeleri bağımsız uzman kurullara gönderecek ve onay alan projeler de, hibe yardımlarıyla desteklenecektir.

Yerel yönetimlerin planlamalarına ve kırsal ke-simlerin kalkınmasına yönelik projelere teknik des-tek de verecek olan Kalkınma Ajansları, bölgedeki küçük ve orta ölçekli işletmeleri ve yeni girişimcileri kendisine tahsis edilen kaynaklarla destekleyecektir.

Bu ara Ajansların, Kamu İhale Kanunu ile Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine tabi olmaları ve atanmış bir Valinin önderliğinde mer-keziyetçi bir yapı sergilemeleri çok eleştirilen konu-lardan biri olduğunu da dile getirmek lazım. Olaki dikkate alınır!

“Kalite yönetimine önem verilen, rekabet gücünü elde etmiş, bölgeye ve yatırımcılarına katma değeri yüksek olacak, “yerel bazda çok ortaklı” kurulan bir iş-letme, bölge menşeli tüm bireyler tarafından önem-seneceğinden başarılı olmaması düşünülemez.”

Nizamettin DERECİ

Maden Yüksek Mühendisi

“Kalkınma ajansları, yıllardan

beri ülkemizde uygulanmakta

olan bölgesel teşvik sisteminin yerini

alıp kendi yöntem ve deneyimleriyle

kalkınmaya şekil vereceği

beklenmektedir.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org20

Page 22: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Dünyadaki ülkeler, mali ve ekonomik yön-den aynı dili konuşmak amacıyla Kamu Mali Yönetim sisteminde uluslar arası standartlara uygun köklü değişikliklere gitmiştir. 1927 yılın-da, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile düzenlemiş olan Kamu Mali Yönetim (Mali Anayasa) sistemimiz bu gelişmeler karşısında yetersiz kalmıştır. Bizde de Avrupa Birliği norm-larına uygun reform niteliğindeki Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Sisteminde önemli ge-lişmeler olmuştur. Gelişmelere paralel olarak 2003 yılında çıkarılan ve 2006 yılında uygulan-maya başlayan, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu, ülkemize yenilikçi bir mali yönetim sistemini getirmiştir.

Kamu Mali Yönetim ve Kontrol sistemi-nin işleyiş prensipleri bazı kurumlarca henüz özümsenememiştir. Kamu temel yönetimiyle ilgili hukuki düzenlemeler ve değişiklikler ya-pılmadığı sürece uyumsuzluklar ve uygulama

eksiklikleri devam edecektir. Bu nedenle, sis-temin tam anlamıyla yürütüldüğü söylene-mez. Zaten, 2003 yılında yürürlüğe giren bu kanunun uygulama zorluğu nedeniyle pek çok maddesi değiştirilmiş 2006 yılında uygulanma-ya başlanılabilmiştir.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunun amacı, ilk maddesinde ifade edil-mektedir. “ Bu kanunun amacı, kalkınma plan-ları ve programlarda yer alan politika ve hedef-ler doğrultusunda kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap verilebilirliği ve mali saydamlığı sağlamak üzere, kamu mali yöneti-minin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm mali iş-lemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanma-sını ve mali kontrolü düzenlemektedir.”

Hizmetlerin yürütülmesinde mali işlemler, belirlenmiş esas ve usuller içerisinde ve mali

ANALİZ

KAMU MALİ YÖNETİM VE KONTROL SİSTEMİ

Hüseyin Top | [email protected]

Kamu maliyesinin temel ilkesi “Kamu

maliyesi, kamu görevlilerinin hesap

verebilmelerini sağlayacak şekilde

uygulanır” hükümlerini içermekle görev yetki ve sorumlulukların

açık olarak tanımlanmasının zorunlu olduğunu

belirtmektedir.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org21

Page 23: Sayı 1 | Mesai Dergisi

disiplinle sağlanması öngörülmektedir. Bu du-rumda, mali işlemler bir yönetim aracıdır.

1050 sayılı Genel Muhasebe Kanunundaki yönetim sistemi Merkezde Yönetim ve Yerinde Yönetim prensibiyle yürütülmekteydi. 5018 sa-yılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu; Ge-nel Yönetim kapsamındaki, kamu idarelerinin mali yönetim ve kontrolünü içermektedir.

Kanunların kapsam farklılığı yanında, mali yönetim ve kontrolü de farlılık arz etmektedir. Bunlar birbirinden ayırmakta mümkün olma-maktadır.

Mali Yönetim ve Kontrolü birlikte düşün-mek gerekirken ayrı tanımları yapılmaktadır.

Kamu Mali Yönetimi: Kamu kaynaklarının tanımlanmış standartlara uygun olarak etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasını sağlayacak yasal ve yönetsel süreçleri,

Mali Kontrol: Kamu kaynaklarının belirlen-miş amaçlar doğrultusunda, ilgili mevzuatla belirlenen kurallara uygun, etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlamak için oluşturulan kontrol sistemi ile kurumsal yapı, yöntem ve süreçleri, ifade ettiğini görmekteyiz.

Kamu maliyesinin temel ilkesi “Kamu mali-yesi, kamu görevlilerinin hesap verebilmeleri-ni sağlayacak şekilde uygulanır” hükümlerini içermekle görev yetki ve sorumlulukların açık olarak tanımlanmasının zorunlu olduğunu be-lirtmektedir.

Hesap verme sorumluluğu “Her türlü kamu kaynaklarının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar, kaynaklarının etki-li, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından, muha-sebeleştirilmesinden, raporlanmasından ve kötüye kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınmasından sorumludur ve yetkili kılınmış mercilere hesap vermek zorundadır.” şeklinde tanımlanmıştır.

Kamu maliyesinin temel ilkesi “Kamu mali-yesi, kamu görevlilerinin hesap verebilmeleri-ni sağlayacak şekilde uygulanır” hükümlerini içermekle görev yetki ve sorumlulukların açık olarak tanımlanmasının zorunlu olduğunu be-lirtmektedir.

“Kamu Mali Yönetim ve Kontrol sisteminde; Kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli kullanılası genel bir prensip olmasına rağmen, görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde, hesap verilebilirlik prensipleri göz ardı edilemez.”

Yasa değişmeden önceki kamu mali yöne-

timinde 1. ve 2. derece ita amiri, gelir, gider ta-hakkuk memuru, sayman, sayman mutemedi ve ita amiri mutemedi yer almaktaydı. Şimdi ise bakan, üst yönetici, harcama yetkilisi, ger-çekleştirme görevlileri, mali hizmetler uzmanı, mutemet, muhasebe yetkilisi mutemedi bu-lunmaktadır. Mali hizmetler birimi ve iç dene-timde bu süreçte yer almaktadır.

Kamu Mali Yönetim ve Kontrol sisteminde; Kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli kullanılası genel bir prensip olmasına rağmen, görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde, hesap verilebilirlik prensipleri göz ardı edilemez.

Uygulayıcılar arasında yeni mali yönetim anlayışı henüz yaygınlaşamamıştır. Yetki ve sorumluluk dengesi kurulmaya çalışılsa bile, eski alışkanlıklara devam edilmektedir. Hâlbuki 5018 sayılı Kanununla verilen yetki ve görevler tek tek sayılmıştır.

Bakanların sorumluluğu Başbakan ve Türki-ye Büyük Millet Meclisine karşı olduğu hükme-dilmiştir. Daha önce Bakanların birinci derece ita amiri olarak TBMM’ne karşı sorumlulukları vardı. Şimdi ise TBMM’ne karşı sorumluluk usul ve esasları Başbakanca belirlenmesi gerektiği anlaşılan siyasi sorumluluk vardır. Milli Savun-ma Bakanına, ayrıca üst yönetici görevi ve-rilmiştir. Maliye Bakanına ise, merkezi idare bütçesinin hazırlanması, uygulanması, mali disiplinin sağlanması, kamu mali yönetim sis-teminin etkin ve verimli şekilde yürütülmesi amacıyla eşgüdümlü, genel mali yönetim gö-revleri de verilmiştir.

Üst yöneticiler bakana karşı sorumludurlar. Mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesi, izlenmesi ve bu kanunda belirtilen görevlerle sorumludurlar. Bu sorumluluklarını merkezde harcama yetkilileri, mali hizmetler birimi ve iç denetçiler aracılığıyla yerine getirir-ler. Burada mali sorumluluk olması gerekirken, sadece idari sorumluluk olduğu görülmektedir.

Bütçeyle ödenek tahsis edilen her bir har-cama biriminin en üst yöneticisinin harcama yetkilisi olduğu hükmedilmiştir. İdari ve mali sorumluluğu olan harcama yetkililerinin bu yetkisi bütçe ile verilmiştir. Eski ita amiri ve tahakkuk memuru görev ve yetkileri harcama yetkilisinde toplanmış olup, mali sorumluluk yüklenmiştir.

Muhasebe hizmetlerinin usulüne uygun yapılması, saydam ve erişilebilir kayıtların tu-tulması, Muhasebe Yetkilisinin görevidir. Gö-revleri gereği incelemeleri gereken belgeler ve kontrole ilişkin sınırlı sorumluluğu vardır. Daha

“Kamu Mali Yönetim ve Kontrol sisteminde; Kamu kaynaklarının

etkin, ekonomik ve verimli kullanılası genel bir prensip

olmasına rağmen, görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde, hesap

verilebilirlik prensipleri göz ardı edilemez.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org22

Page 24: Sayı 1 | Mesai Dergisi

önce tahakkuk memuruyla birlikte Sayıştay’a karşı mali yönden kusursuz sorumlu iken bu yükten kurtarılmıştır. Ancak, ciddi bir eğitim sürecinden geçirilip, titizlikle seçilen, liyakatli ve deneyim sahibi yetişmiş Sayman (Sertifikalı Muhasebe Yetkilisi) kadronun mali yönetim ve denetim sürecinde sistem dışı bırakıldığı veya hak etmedikleri fonksiyon yüklenildiği görül-mektedir. Mevzuata uygunluk denetimi bu süreçte vazgeçilmez bir ihtiyaç iken, ciddi bir donanıma sahip olan muhasebe yetkililerinin değerlendirilmemesi anlaşılır gibi değil.

Giderin gerçekleştirilmesi, harcama yetki-lilerince belirlenen görevli tarafından yerine getirilir. Düzenlenen ödeme emri belgesini im-zalaması ve tutarın hak sahibine ödenmesiyle gerçekleşir. Gerçekleştirme görevlisi, kendisine harcama talimatının verilmesi üzerine, işin yap-tırılması, mal ve hizmetin alınması, teslim alma işlemleri, belgelendirme ve ödenmesi için dü-zenlenecek belgelere ilişkin işlemleri yürütür. Bu süreçte görev alanlar iş ve işlemlerinden sorumlu olurlar.

Bu nedenle, kapsamlı bir yönetim anlayışı ile uygun çalışma ortamına ve organizasyonu-na ihtiyaç duyulmaktadır.

İdarelerin her seviyede ve tüm birimlerin-de, tespitler yapılmalı, hatalar düzeltip, riskle-rin önlenmesi yanında politikalar ve yöntemler bütünü olarak kontrol sistemi oluşturulmalıdır.

Yönetim anlayışı, bu unsurlarla uyumlu ol-malı ve üst yöneticilerin bu sisteme bakış açı-ları da olumlu olmalıdır. Bu da herkesin kendi yetki ve sorumluluklarını bilmesi, etik davranış kurallarına uyulmasıyla sağlanır. Ayrıca, iyi uy-gulama örneklerinin yaygınlaştırılması, yöne-tim sitemlerinin ve süreçlerinin geliştirilmesi sağlanmalıdır. Yönetimin ayrılmaz bir parçası olan iç kontrolden etkin şekilde faydalanılma-lıdır. Ancak, kontrol sisteminin genel çerçeve-si ise henüz oluşmamıştır. Kontrol faaliyetleri; kurumsal hedeflerin gerçekleştirilmesinde, idarenin bütün birimlerinde ve her seviyedeki uygulamaları olup, risklerin önlenmesi, tespit edilmesi ve yönetimidir.

Üst yöneticiler bakana karşı sorumludurlar. Mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesi, izlenmesi ve bu kanunda belirti-len görevlerle sorumludurlar.

Kontrol sisteminin üst yöneticiler tarafından izlenmesi, aksaklıkların tespit edilmesi, önlemle-rin alınması ve gözden geçirilip değerlendirilmesi ile anlam ifade edecektir.

İdarelerin amaç ve politikalarına bakıldığın-

da; Mali yönetimdeki bilgisizlik ve kontrolsüzlük, israf, kötüye kullanım, kayıplara neden olabile-cek seviyededir. İdari faaliyetler kendi esasları-na uygun yürütülmeye çalışılırken, mali bilgi ve yönetim bilgisiyle pek uyumlu gözükmemektedir. Yönetim bilgisi ve mali bilginin zamanında ve gü-venilir olarak sağlanması, katılımcı yönetimlerle, uyum ve organizeyi zorunlu kılmaktadır. Yıllarca eğitim sürecinden geçirilip, titizlikle seçilen, liya-katli ve deneyim sahibi yetişmiş Sayman (Serti-fikalı Muhasebe Yetkilisi) kadronun mali yönetim ve kontrolde yetki, görev ve sorumluluk dengesi sağlanmalı. Mevzuata uygunluk denetiminde ih-tiyaç iken, ciddi bir donanıma sahip olan muha-sebe yetkilileri değerlendirilmeli.

Uygun iletişim ağının olması yanında, her ka-demedeki çalışanın ihtiyaçlarını giderecek bilgi sistemi oluşturulmalıdır.

Belirli zamanlarda veya istenildiği anda, ya-pılan işlemlerin, bütçe ve muhasebe kayıtlarıyla, raporlarının kontrol edilebilmesi sağlanmalıdır.

Mali ve idari kontroller ile performans ölçüm-leri kolay ve sağlıklı yapılabileceğinden karşılaşı-lacak risklerin tahmini ve en aza indirilmesi veya analiz edilmesi imkânları da doğacaktır.

Bu durumda, idari faaliyetlerde saydamlık sağlanabilecek ve hesap verilebilirlik olacaktır.

Üst yöneticiden, en altta çalışan ve katkısı olan herkesin bulunduğu süreçte görev ayrılığı ilkesi esas olduğundan, karar veren, uygulayan ve kontrol edenler ayrı kişiler olmalıdır.

Hangi işin nasıl yapılacağı personele bildiri-lip, görev yetki ve sorumluluklar açık şekilde be-lirlenmelidir. Personele sürekli eğitim verilmelidir, nitelikli personel ile etkili çalışma süreci sağlan-malıdır.

Harcama birimleri iç ve dış denetime hazırlık-lı olmalı ve denetim faaliyetlerinden etkin ölçüde faydalanılmalıdır.

İdareye ait varlık ve değerlerin korunup, kont-rolleri yapılabilmelidir.

Ön mali kontrolde risk esaslarına dikkat edil-melidir.

Kamu idareleri, stratejik plan ve bütçelerini, kalkınma planlarında ve yıllık programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda hazırla-yacaklardır. Performans denetimlerinin de belir-lenen bu göstergeler çerçevesinde gerçekleştiril-mesi gerekir.

Hüseyin TOPTarım ve Köyişleri Bakanlığı

Bakanlık Müşaviri

Üst yöneticiler bakana karşı sorumludurlar.

Mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesi, izlenmesi

ve bu kanunda belirtilen görevlerle

sorumludurlar.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org23

Page 25: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Henüz dergi çalışmalarına başlamamıştık ki, Anadolu Çalışanları Eğitim Kültür ve Daya-nışma Derneği’nde faaliyet gösteren bütün kulüpler; Bitlis ve Van’ı kapsayan üç günlük bir gezi düzenlemişlerdi. Her bir ailenin orada kar-deş bir ailede ağırlanması ve onlardan gördük-leri misafirperverliğin kitaplaşması umudunu taşırken, bu sayıda; sadece Ahlat mezar taşları kitabeleriyle ilgili edindiğimiz bilgileri paylaş-makla yetineceğiz:

Abdurrahim Şerif ‘in Ahlat Kitabeleri adlı çalışmasında, kümbetler ve kalede bulunan iki camiye ait kitabeleri tam kaydetmesine rağ-men, mezar taşı kitabelerinden sadece ehem-miyet verdiği otuz dört mezar taşı kitabesine yer vermiştir.

“Taşlar(ın) birer lisan, kitabeler(in) de o taş-larla hem-zeban” olduğu mezar taşları hayatla

ölüm, ölüyle ziyaretçi arasında bir takım mesaj-lar taşıyan, geçmişten günümüze gelen önemli belgelerdir.

Mezar şahideleri, üzerinde bulunan ayet-i kerime, hadis-i şerif ve dualar, şehrin Müslü-man geçmişine ve yaşayışına tanıklık etmesi bakımından, şahidelerin üslupları ise devrin resmî hayatı ve toplumun zihniyet tarihine iliş-kin ilginç ipuçları vermesi açısından önemlidir.

Beyhan Karamağaralı’nın Ahlat Mezar Taşları adlı çalışmasında tespit ettiğimiz ayet-i kerime, hadis-i şerif, dua ve hikmetli sözler şunlardır:

“Ayete’l Kürsi’nin tamamı;

“De ki O, Allah tek birdir.”

“İhlas Suresi” nin ilk ayeti bazen tamamı

“Yeryüzünde bulunan her şey fanidir.”

BİR GEZİNİN ARDINDAN

AHLAT MEZAR TAŞLARI KİTABELERİ

ANÇADER Yöneticiler Kulübü | [email protected]

“Taşlar(ın) birer lisan, kitabeler(in) de o

taşlarla hem-zeban” olduğu mezar taşları hayatla ölüm, ölüyle

ziyaretçi arasında bir takım mesajlar taşıyan,

geçmişten günümüze gelen önemli belgelerdir.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org24

Page 26: Sayı 1 | Mesai Dergisi

“Yüce ve iyilik sahibi Rabbinin yüzü bakidir.”

“Allah kendisinden başka tanrı olmadığına şahittir. Bütün melekler ve ilim uluları da ada-leti yerine getirerek şahittirler.

O’ndan başka tanrı yoktur; güçlüdür hik-met sahibidir O.”

“Yoksa siz, Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve Bize döndürülemeyeceğinizi mi sandınız?”

“Onların, Rableri kendisinden bir rahmet, bir hoşnutluk ve içlerinden kendilerine sürekli bir nimet bulunan cennetlerle müjdeler.”

“Her nefis ölümü tadacaktır.”

“İyi iş yapan kendi yararına, kötü yapan da kendi zararına yapmıştır. Yoksa Rabb’in, kulları-na zulmeden değildir.”

“Dünya bir saatlik bir müddettir, onu iba-detle geçir.”

“Ölüm bir kapıdır, herkes oradan geçer.”

“Dünya ahiret ehline, ahiret dünya ehline haramdır.”

“Dünya ahiretin tarlasıdır.”

“Bize kötü muamele yapma ya Rahim”

“Allah onun yalnızlığını gidersin”

“Allah günahlarını affetsin “

“Ey Allah’ım ona acı ona rahmet et “

“ ‘Taşlar(ın) birer lisan, kitabeler(in) de o taş-larla hem-zeban’ olduğu mezar taşları hayatla ölüm, ölüyle ziyaretçi arasında bir takım mesaj-lar taşıyan, geçmişten günümüze gelen önemli belgelerdir”

“Allah göçünü kolaylaştırsın, rahmetine daldırsın, garibine rahmet etsin,onu cennetin-de oturtsun ve yaptığı iyiliklerini kabul, günah-larını affetsin.”

“Ölüm bir kadehtir herkes ondan içer “

“Her fikir sahibi bir insan için bir gerçektir ki, ömür kısa bir elbise gibidir.”

Kitabe grubu içinde, sanatkârın adının bu-lunduğu imza kitabesi yanında, ölen kişinin şeceresi, lâkapları, dinî ilimler sahasında derinliği ve ilmiyle amel eden kişiliği, görevine ilişkin mahareti yanında ay-rıca ölüm tarihi ve maalesef bir kaçı okunabilmiş şiirler de yer almaktadır.

Bu lirik ve güzel şiirler Büyük Sel-çuklulardan süregelen uygulamaya uygun olarak Farsça yazılmıştır.

Kitabesinde “Said,şehid,delikanlı,gençliğine doymamış,kısa

ömürlü,çok okuyan, ilmine göre hareket eden, iki cemaatin müftisi, dinin ve milletin ulusu” tarzında sahip olduğu özelliklerin ve güzellik-lerin sıralandığı Alâu’d- Din Osman’a ait mezar taşında yazılı bulunan şiirde ardından duyulan acı şöyle dile getirilmiştir:

O yeni yetişmiş gül gitti

Bahar dalı onun endamını kıskanırdı

Yeni damat Alâu’d-Din ne yazık ki toprağı kucaklamaktadır:

O servi boylu,o bûstan gülü nerede

O güzel sesli,hoş nağmeli bülbül nerede

Eğer cihanın bir ibret yeri olduğuna inanmı-yorsan bari bak da söyle

Alâu’d- Din Osman nerede

Meydanlık kabristanında bulunan diğer bir mezar kitabesinde ise, “Said, şehid, merhum, fütüvvet ehli, kadıların kadısı” Reşid’e ait mezar taşında mealen şu mısralar yer almaktadır:

Göğün dönüşü kuşkusuz insanoğlunun içini bütün sene yakıyor

Reşid delikanlılık bağında bir gül gibiydi

Ölüm dolu bir rüzgâr esti

Ve onu toprağa düşürdü .

Şahideler üzerinde yazılı bu tür acıyı bal eyleyen şiirler edebi açıdan ayrı bir değer taşır. Ölen kişinin vasiyeti ya da geride kalanların iste-ği üzerine mezar taşlarına yazılan şiirler, hayata, kadere ölüm ve ahirete ilişkin düşünce ve inanç-ları yansıtması yanında, bazen ölen kişinin hayat hikâyesinden, ölüm şekline, beklentilerinden na-sihatlerine kadar “ibrethikmet” ayrı veya karı-şık detaylara da yer verdiklerinden, ayrıca ele alınıp incelenmelidir.

“Her fikir sahibi bir insan için bir gerçektir ki, ömür kısa bir elbise gibidir.”

ANÇADER Gönüllüleri Klubü

“Her fikir sahibi bir insan için bir gerçektir ki, ömür kısa bir elbise

gibidir.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org25

Page 27: Sayı 1 | Mesai Dergisi

2840 sayılı yasa ile Bor Madenlerinin işle-tilmesi, KİT olan Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütmektedir. 2004 yılı başından beri Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü Bor Madenleri faaliyetlerini; Kırka-Eskişehir, Emet-Kütahya, Bigadiç-Balıkesir, Kes-telek-Bursa ve Bandırma-Balıkesir’de kurulu bulunan işletmeleriyle yürütmektedir.

Bor Madenleri ile ilgili olarak 70li yılların sonlarına doğru yalnızca konsantre ( kırma-eleme-yıkama) edilerek ihraç ediliyorken, 80’li yılların başlarında, katma değerinin ülkemiz-de kalması için rafine edilerek ihraç edilmeye başlanmış, özellikle 2000 yılından bu yana da kapasite sürekli artırılarak talepler doğrul-tusunda kaliteli üretimler yapılmaya devam edilmektedir. Bu yıl itibariyle rafine bor üretim kapasitesi 831.000 ton/yıl olarak gerçekleşmiş

olup, devam eden yatırımlarla bu rakam daha da yukarılara çekileceği kurum yetkililerince ifade edilmektedir.

Eskişehir Seyitgazi Kırka’daki işletmede bor cevheri(Tinkal) çıkarılmakta. Çıkarılan bu cev-her bir yandan Kırka’daki işletmede bulunan fabrikalarda rafine (Etbor-48) hale getirilirken, diğer yandan da bir kısım konsantre bor cev-herleri demiryolu ile Bandırma’ya nakledilmek-tedir. Bandırma’daki fabrikalarda da rafine (Bo-raks Pentahidrat, sodyum perborat) edilerek torbalanıp, Bandırma ve İzmir Limanlarından dünyanın çok değişik ülkelerine ihraç edilmek-tedir.

Kütahya Emet’teki işletmede hem bor cev-heri (Kolemanit) çıkarılmakta, hem de çıkarılan bu cevher, bir yandan Emet işletmesindeki fab-

ARAŞTIRMA

BOR MADENLERİ İŞLETMECİLİĞİ VE KULLANIM ALANLARI

Hasan Kaymakçı | [email protected]

Eti Maden’in üretmiş olduğu ürünlerin sadece

% 5’i yurt içerisinde yerli firmalara

satılıyorken, % 95’i ihraç edilmektedir.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org26

Page 28: Sayı 1 | Mesai Dergisi

rikalarda rafine (Borikasit) hale getirilirken, di-ğer yandan da demiryolu ile Bandır’maya nak-ledilerek, Bandırma’daki fabrikalarda rafine( Borikasit, Boroksit) edilerek torbalanıp, Bandır-ma ve İzmir Limanlarından ihraç edilmektedir.

Balıkesir Bigadiç’teki işletmede de bor cev-heri (Kolemanit, Üleksit) çıkarılmakta, çıkarılan bu cevherler önce konsantre edilmekte sonra da işletmedeki Öğütme tesislerinde öğütüle-rek torbalanıp, gerek Bandırma Limanından gerekse de İzmir Limanından ihraç edilmekte-dir.

Bursa- Mustafa Kemal Paşa- Kestelek’teki işletmede çıkarılan bor cevheri (Kolemanit) konsantre edilmek suretiyle zenginleştirilerek Bandırma Limanından ihraç edilmektedir.

Balıkesir-Bandırma’daki işletmede, yalnız-ca fabrikalar bulunmakta, diğer işletmelerden gelen konsantre bor cevherleri rafine edilerek ambalajlanmaktadır. Bandırma Limanından da hem diğer işletmelerden gelen ürünler hem de Bandırma’daki fabrikalarda üretilen ürünler Bandırma Limanından ihraç edilmektedir.

Eti Maden’in üretmiş olduğu ürünlerin sa-dece % 5’i yurt içerisinde yerli firmalara satılı-yorken, % 95’i ihraç edilmektedir.

2000 yılı öncesinde dünya bor rezervinin % 65’i ülkemizde iken, 2000-2005 yılları arasında

Eti Maden ile M.T.A’nın ortaklaşa yapmış oldu-ğu sondajlı aramalar neticesinde ilave olunan yeni rezervle % 72 seviyesine yükselmiştir.

Küresel ölçekte bor madeni yataklarının oluşumu volkanik faaliyetlerle iklimsel duru-mun uygun kompozisyonuna bağlı olarak ger-çekleşmiştir. Bor madeni yatakları dünyanın dört ayrı bölgesinde yer almaktadır. Bu böl-geler; Güney-Merkezi Asya’da Alpine Kuşağı (Türkiye’nin yer aldığı), - Güney-Batı ABD’nin Mojave Çölü, Güney Amerika’nın Andean Ku-şağı ve Doğu Rusya olsa da, en önemli bor ma-deni rezervine sahip ülkeler ise Türkiye, Rusya ve A.B.D.’dir.

1999 – 2000 yıllarında bazı madencilik fir-malarınca yapılan atraksiyonlarla özelleştirme konusu ülkenin gündemine taşınmıştır. Konu-yu gerçekte bilen bilmeyen kişi ve mihraklarca konu medyada çokça tartışılmış olduğundan bilgi kirliliği meydana gelmiştir. Tabiri caiz ise bir bardak suda fırtınalar kopartılmak istenmiş-tir. Türkiye’nin petrolü benzetmeleri yapılarak bor madeni üzerinden memleketi ekonomik yönden kurtaracak efsaneleri türetilmiş, böy-lesi hayati önemdeki madenleri de çok cüzi bir fiyatla rezervi ile birlikte Amerika’ya peşkeş çekileceği söylentileri dolaştırılmıştır. Hiç işlen-meden ham olarak yurtdışına ihraç edildiği, aslında işlenerek satılsa memleketin ekonomik yönden kurtulacağı da yine söylenegelmiştir.

“2000 yılı öncesinde dünya bor rezervinin

% 65’i ülkemizde iken, 2000-2005 yılları

arasında Eti Maden ile M.T.A’nın ortaklaşa

yapmış olduğu sondajlı aramalar neticesinde

ilave olunan yeni rezervle % 72 seviyesine

yükselmiştir.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org27

Page 29: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Rafine bor madeninin üretilmesi çözelti tuz imalatı ile toz şeker imalatına benzerlikler arzetmektedir. Nasılki endüstride tuz ve toz şeker, katkı maddesi olarak kullanılıyorsa rafi-ne bor madeni de sanayinin tuzu olarak kulla-nılmaktadır. Tabii ki bu kullanma ileri teknoloji gerektirmektedir. Çok değişik sektörlerde fizik-sel, kimyasal ya da metalurjik özelliklerine bağ-lı olarak belli oranlarda katkı malzemesi olarak kullanılmaktadır.

Başlıca bor mineralleri; Kolemanit (Ca2B6O11,5H2O), Tinkal (Na2B4O7,10H2O), Üleksit (NaCaB5O9.8H2O), Kernit (Na2B4O7.4H2O), Datolit (Ca2B2O5Si2O5.H2O) ve Hidroborasit (CaMgB6O11.6H2O) tir. Ülkemizde yaygın olarak bulunan bor mineral-leri, tinkal, kolemanit ve üleksittir. Bor madeni-nin başlıca kullanım alanları şunlardır:

İnşaat-çimento sektöründe, mukavemet artırıcı ve izolasyon amaçlı (daha sağlam, hafif ve depreme-ısıya dayanıklı binaların yapılma-sında, yalıtımda)

Cam elyafı, hafifliği, fiyatının düşüklüğü, gerilmeye olan direnci ve kimyasal etkilere dayanıklılığı nedeniyle plastiklerde, sinai elyaf v.b. de, lastik ve kâğıtta yer edinmiş olan cam elyaf, kullanıldığı malzemelere sertlik ve daya-nıklılık kazandırmaktadır. Böylece sertleşmiş plastikler otomotiv, uçak sanayilerinde çelik ve diğer metalleri ikame etmeye başlamıştır. Ayrıca spor malzemelerinde de (kayaklar, tenis raketleri v.b.) kullanılmaktadır.

Ahşap koruma, Bakteri ve çürümeye karşı koruyucu ve alev geciktirici olarak kullanılmak-tadır.

Yanmayı önleyici ( geciktirici) maddeler, Bo-rikasit ve boratlar selülozik maddelere, ateşe karşı dayanıklılık sağlarlar. Tutuşma sıcaklığına gelmeden selülozdaki su moleküllerini uzak-laştırırlar ve oluşan kömürün yüzeyini kapla-yarak daha ileri bir yanmayı engellerler. Bor bileşikleri plastiklerde yanmayı önleyici olarak giderek artan oranlarda kullanılmaktadır. Bu amaç için kullanılan bor bileşiklerinin başında çinko borat, baryum metaborat amonyum flu-oborat gelmektedir.

Nükleer uygulamalar, Atom reaktörlerinde borlu çelikler, bor karbürler ve titanbor ala-şımları kullanılır. Borlu paslanmaz çelik, nötron absorbanı olarak tercih edilmektedir. Yaklaşık her bir bor atomu bir nötron absorbe etmek-tedir. Atom reaktörlerinin kontrol sistemleri ile soğutma havuzlarında ve reaktörün alarm ile kapatılmasında (B10) bor kullanılır. Ayrıca nükleer atıkların depolanması için kolemanit kullanılmaktadır.

Metalurji, Boratlar yüksek sıcaklıklarda düz-gün, yapışkan, koruyucu ve temiz, çapaksız bir sıvı oluşturma özelliği nedeniyle demir dışı metal sanayiinde koruyucu bir curuf oluşturu-cu ve ergitmeyi hızlandırıcı madde olarak kul-lanılmaktadır. Bor bileşikleri, elektrolit kapla-ma sanayinde, elektrolit elde edilmesinde sarf edilmektedir. Borikasit nikel kaplamada, fluo-baratlar ve fluoborik asitler ise kalay, kurşun, bakır, nikel gibi demir dışı metaller için elektro-lit olarak kullanılmaktadır. Alaşımlarda özellikle çeliğin sertliğini artırıcı olarak kullanılmaktadır. Bu konuda ferrobor oldukça önem kazanmış-tır. Çelik üretiminde 50 ppm bor ilavesi çeliğin sertleştirilebilme niteliğini geliştirmektedir.

29

Saðlýk, BNCT (Boron Neutron Capture Therapy) kanser te-

davisinde kullanýlmaktadýr. Özellikle; beyin kanserlerinin

tedavisinde hasta hücrelerin seçilerek imha edilmesine ya-

ramasý ve saðlýklý hücrelere zararýnýn minimum düzeyde ol-

masý nedeniyle tercih nedeni olabilmektedir.

Füze/Uçuþ yakýtlarý, bor kimyasallarý özellikle füze yakýtý

olarak kullanýlmaktadýr. Sodyum tetraborat, özel uygulama-

larda yakýt katký maddesi olarak kullanýlmaktadýr.

Atýk temizleme, sodyum borohidrat, atýk sulardaki civa, kur-

þun, gümüþ gibi aðýr metallerin sulardan temizlenmesi

amacýyla kullanýlmaktadýr.

Borlu katý yakýtlar/hücre yakýtlarý/(fuel cells), son günlerde

sodyum borohidritin'in kullanýldýðý, sodyum borohidrattan

enerji üreten hücre yakýtýyla ilgili çalýþmalar hýz kazanmýþ-

týr.

Sodyum borohidratýn kimyasal baðlarýnda hidrojen mevcut

olup, katalist hidrojeni açýða çýkarmakta veya elektrik üret-

mektedir. Bu üretimde temel prensip, su ile boraksýn reak-

siyonudur. Bu reaksiyondan üretilen hidrojen, direk içten

yanmalý motorlara beslenebilir veya hücre yakýtlarýnda kul-

lanýlabilirler.

Enerji üretimi ve ýsý depolama, Bor, demir ve nadir toprak

elementleri kombinasyonu METGLAS) %70 enerji tasarrufu

saðlamaktadýr.

Bu güçlü manyetik ürün, bilgisayar disk sürücüleri, otomo-

billerde doðru akým-motorlarý ve ev eþyalarý ile portatif güç

aletlerinde kullanýlmaktadýr.

Son yýllarda, borlarýn piller/akülerde kullanýlmasý ile mali-

yetleri düþürülmüþ ve çevre dostu piller/aküler üretilmeye

baþlanmýþtýr.

Bunlardan baþka diðer alanlar olarak Fiber optik, kozmetik,

kauçuk ve plastik sanayii,gübre sanayii, fotoðrafçýlýk, patla-

yýcý maddeler (havai fiþek v.b.), antifrizler, hidrolik yaðlar,

petrol boyalarý, yanmayan ve erimeyen boyalar, tekstil boya-

larý, zýmpara ve aþýndýrýcýlar, kompozit malzemeler, manye-

tik cihazlar, Ýleri teknoloji araþtýrmalarý (moleküler biyoloji

v.b.), mumyalama, deterjan ve temizlik ürünleri, elektronik

çip ve Lcd televizyon ve diðer birçok alanda kullanýlmakta-

dýr.

Hasan KAYMAKÇI

Jeoloji Yüksek Mühendisi

Müþavir

“Atýk temizleme, sodyum borohidrat, atýk sulardaki civa,

kurþun, gümüþ gibi aðýr metallerin sulardan temizlenmesi

amacýyla kullanýlmaktadýr.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org28

Page 30: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Otomobil hava yastıkları, antifriz, bor,hava yastıklarının hemen şişmesini sağlamak ama-cıyla kullanılmaktadır.Çarpma anında ele-mentel bor ile potasyum nitrat toz karışımı, elektronik sensör ile harekete geçirilir. Siste-min harekete geçirilmesi ve hava yastıklarının şişirilmesi için geçen toplam zaman 40 milisa-niyedir. Ayrıca otomobillerde antifriz olarak ve hidrolik sistemlerde de kullanılmaktadır.

Sağlık, BNCT (Boron Neutron Capture The-rapy) kanser tedavisinde kullanılmaktadır. Özellikle; beyin kanserlerinin tedavisinde hasta hücrelerin seçilerek imha edilmesine yaraması ve sağlıklı hücrelere zararının minimum düzey-de olması nedeniyle tercih nedeni olabilmek-tedir.

Füze/Uçuş yakıtları, bor kimyasalları özel-likle füze yakıtı olarak kullanılmaktadır. Sod-yum tetraborat, özel uygulamalarda yakıt katkı maddesi olarak kullanılmaktadır.

Atık temizleme, sodyum borohidrat, atık sulardaki civa, kurşun, gümüş gibi ağır metal-lerin sulardan temizlenmesi amacıyla kullanıl-maktadır.

Borlu katı yakıtlar/hücre yakıtları/(fuel cells), son günlerde sodyum borohidritin’in kullanıldığı, sodyum borohidrattan enerji üre-ten hücre yakıtıyla ilgili çalışmalar hız kazan-mıştır. Sodyum borohidratın kimyasal bağla-rında hidrojen mevcut olup, katalist hidrojeni

açığa çıkarmakta veya elektrik üretmektedir.Bu üretimde temel prensip, su ile boraksın re-aksiyonudur. Bu reaksiyondan üretilen hidro-jen, direk içten yanmalı motorlara beslenebilir veya hücre yakıtlarında kullanılabilirler.

Enerji üretimi ve ısı depolama, Bor, demir ve nadir toprak elementleri kombinasyonu METGLAS) %70 enerji tasarrufu sağlamaktadır. Bu güçlü manyetik ürün, bilgisayar disk sürü-cüleri, otomobillerde doğru akım-motorları ve ev eşyaları ile portatif güç aletlerinde kullanıl-maktadır. Son yıllarda, borların piller/akülerde kullanılması ile maliyetleri düşürülmüş ve çev-re dostu piller/aküler üretilmeye başlanmıştır.

Bunlardan başka diğer alanlar olarak Fiber optik, kozmetik, kauçuk ve plastik sanayii,gübre sanayii, fotoğrafçılık, patlayıcı maddeler (havai fişek v.b.), antifrizler, hidrolik yağlar, petrol boyaları, yanmayan ve erimeyen boyalar, tekstil boyaları, zımpara ve aşındırıcı-lar, kompozit malzemeler, manyetik cihazlar, İleri teknoloji araştırmaları (moleküler biyoloji v.b.), mumyalama, deterjan ve temizlik ürün-leri, elektronik çip ve Lcd televizyon ve diğer birçok alanda kullanılmaktadır.

Hasan KAYMAKÇIJeoloji Yüksek MühendisiMüşavir

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org29

Page 31: Sayı 1 | Mesai Dergisi

“Kanunda belirlenen bu süreler asgari olup, nispi emredici niteliktedir. Yani işçi yararına bu süreler sözleşmelerle arttırılabilirler ancak kı-saltılamazlar.”

Mesai Dergisi’nde her sayıda çalışanlara yol gösterebilmek maksadıyla, sizlerden gelen sorular ışığında çeşitli hukuki konulara deği-neceğiz. Bu sayıda “İş Sözleşmelerindeki Fesih Kavramı” üzerinde duracağız.

Öncelikle iş sözleşmesinde fesih kavramı ve fesih türlerinden bahsedelim. Fesih kavramı kısaca iş sözleşmesini derhal ya da belirli bir sü-renin geçmesiyle sona erdiren ve bu durumu

karşı tarafa yöneltilmesi gereken tek yanlı irade açıklaması olarak tanımlanabilir.

Öğretide iş sözleşmesinin feshi, karşı tarafa yöneltilmesi gereken tek yanlı irade beyanıyla iş sözleşmesini derhal veya belirli bir sürenin geçmesiyle sona erdirebilme yetkisi veren, bir bozucu yenilik doğuran hak olarak tanımlan-maktadır.

Bu tanım bize iş ilişkisini ortadan kaldıra-bilecek iki türlü fesih hakkında bilgi verdikten başka, yenilik doğuran hakların özelliklerini de bildirmektedir. Buna göre, fesih hakkının kul-lanılabilmesi için karşı tarafın rızası aranmaz,

HUKUK KÖŞESİ

İŞ SÖZLEŞMELERİNDE FESİH KAVRAMI VE TÜRLERİ

Ramazan Kerpeten | [email protected]

“Kanunda belirlenen bu süreler asgari

olup, nispi emredici niteliktedir. Yani işçi yararına bu

süreler sözleşmelerle arttırılabilirler ancak

kısaltılamazlar.”

Her türlü soru ve önerileriniz için:

[email protected]

Av. Ramazan KERPETEN

İstanbul Barosu Avukatı

Talha DERECİ

K.T.Ü. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim

Dalı

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org30

Page 32: Sayı 1 | Mesai Dergisi

sadece buna ilişkin irade açıklamasının karşı tarafa ulaştırılması yeterlidir. Fesih hakkı bir kez kullanılmakla ortadan kalkar ve bir daha kulla-nılmaz. Fesih açıklamasının tereddüt yaratma-yacak şekilde belirli ve açık olması, ayrıca şarta bağlanmaması gerekir.

Fesih Türleriİş sözleşmesinin feshi, süreli (bildirimli) fesih

ve haklı nedenle (derhal) fesih olmak üzere iki-ye ayrılmıştır. Süreli fesih, İş Kanunu’nun 17. ve 18.maddelerinde düzenlenirken; haklı neden-le fesih, aynı kanunun 24.maddesinde işçi için, 25.maddesinde ise işveren için düzenlenmiştir.

a) Süreli (Bildirimli) FesihSüreli fesih hakkı taraflara, belirsiz süreli iş söz-

leşmesini tek taraflı irade beyanıyla asgari sınırı ya-salarca belirtilmiş olan bildirim sürelerinin bitiminde sona erdirme yetkisi veren yenilik doğuran bir haktır.

Öğretide farklı şekillerde ifade edilen süreli fe-sih, işçi için gereken kişisel özgürlüğü sağlaması yanında, işveren açısından gerekli olan optimum işgücü devrini sağlaması nedeniyle oldukça önemli bir hak olarak taraflara tanınmıştır. Zira ebedi bir iş sözleşmesinin insan hürriyetine de aykırı düşeceği Yargıtay Genel Kurulu’nda da dile getirilmiştir.

İşverenin süreli fesih hakkının doğumu için iş ak-dinin belirsiz süreli olması yeterlidir. İş sözleşmesinin süreli feshinde önce taraflara bir bildirim yapılması gerekmektedir. Bildirimin ne kadar süre önceden yapılacağı ise işçinin kıdemine göre değişmektedir (md.17/1). Kanun hükmüne göre, iş sözleşmesi,

İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildi-rimin karşı tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,

İşi altı aydan 1,5 yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,

İşi 1,5 yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,

İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirimin yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra feshedilmiş sayılır.

Kanunda belirlenen bu süreler asgari olup, nis-pi emredici niteliktedir. Yani işçi yararına bu süreler sözleşmelerle arttırılabilirler ancak kısaltılamazlar. Kanunda veya sözleşmelerde belirlenen bildirim sürelerine uymayan taraf bildirim süresine ait üc-reti karşı tarafa ödemek zorundadır. İlgili kanunun 17.Maddesine göre bu tazminata ihbar tazminatı denilmektedir. Ancak yine aynı maddeye göre, ka-nun koyucu taraflara bildirim süresine ait ücreti pe-

şin ödemek şartıyla iş sözleşmesini derhal feshetme imkânı da sağlamıştır.

b) Haklı Nedenle (Derhal) Fesih Haklı nedenle fesih kavramı 4857 sayılı İş Kanu-

nunun 24. Maddesinde işçiler açısından, 25.Mad-desinde işverenler açısından açıkça ifade edilmiş-tir. Madde 24 ve 25’e göre süresi belirli olsun veya olmasın işveren, maddede yazılan sağlık sebepleri, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve zor-layıcı sebeplerden dolayı iş sözleşmesini sürenin bi-timinden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir. 25.Maddede bunlara ek olarak “işçinin tutuklanması veya gözaltına alınması” durumu da yer almaktadır.

Bu sebeplerden biri varsa, bu sebebe dayanan işçi veya işveren, süresi belirli sözleşmelerde sürenin sonunu beklemeye gerek olmaksızın ve tazminat ödemeksizin; süresi belirsiz sözleşmelerde fesih bil-dirim süresi tanımadan ve ihbar tazminatı ödeme-den, sözleşmeyi derhal sona erdirme hakkına sa-hiptir. Bu hakkı kullanıp kullanmamak hakka sahip olanın bileceği iştir. Yoksa haklı sebeplerin varlığı halinde sözleşme kendiliğinden son bulmaz. Fesih hakkı kullanılacaksa, fesih bildirimi karşı tarafa ulaş-tığı anda iş sözleşmesi son bulmuş olur.

İş Kanunun 26.Maddesine göre 24. ve 25.Mad-delerde belirtilen yazılı sebeplerden biri ile derhal fesih hakkının kullanılması, o davranışın öğrenildiği günden itibaren altı iş günü içinde mümkündür. Bu süre geçtikten ve her halde fiilin gerçekleşmesinden itibaren bir yıl dolduktan sonra bu hak kullanılama-maktadır.

Kaynaklar:Sarper Süzek, İş Hukuku (Genel Esaslar-Bireysel

İş Hukuku), Beta Yayınevi, İstanbul, 2006, 397

Şükran Ertürk, İş İlişkisinde Temel Haklar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2002, 165

Ercan Akyiğit, İçtihatli ve Açıklamalı 4857 Sayılı İş Kanunun ve Şerhi (Cilt 1), Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2008, 596

Ayşe Tuba Çomoğlu, İş Sözleşmesinin İşçinin Davranışlarına Dayanan Geçerli Nedenle Feshi (Ya-yınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2008, 5

Müjdat Şakar, İş Hukuku Uygulaması (Bireysel ve Toplu İş Hukuku, Basın İş Hukuku, Deniz İş Hukuku), Der Yayınları, İstanbul, 2005, 196

Av. Ramazan Kerpeten İstanbul Barosu

Talha Dereci KTÜ Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri

Anabilim Dalı

İş Kanunun 26.Maddesine göre

24. ve 25.Maddelerde belirtilen yazılı

sebeplerden biri ile derhal fesih hakkının

kullanılması, o davranışın öğrenildiği

günden itibaren altı iş günü içinde

mümkündür. Bu süre geçtikten ve her halde

fiilin gerçekleşmesinden itibaren bir yıl

dolduktan sonra bu hak kullanılamamaktadır.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org31

Page 33: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Üretmek, hayatta ki en keyifli sanattır. Re-sim sanatı gibi… Her ressamın paletinde kul-landığı renkler farklıdır, kimi pembelerden çı-karır hayat resimlerini, kimi güneş sarılarından. Biten rengin yerine başka renklerin karışımı takviye edilir. Ama sonuç ta palette kaç renk, hangi ton kullanılırsa kullanılsın, bir resim çıkar ortaya, hayata dair…

Toplum onların ne yapamadığını değil neyi başardığını görüyor. Engelli çocuklarımızın ba-şarılarını meslek eğitimi ile sürdürerek, gelir getirici bir işte çalışıp üretime katkı sağlama-ları, işgücü piyasaları ve üretim sektörü cephe-sinden olduğu kadar, bireylerin sosyal yaşama aktif katılımları açısından da önemlidir.

Engellilerin toplumsal yaşama katılımları açısından gelir getirici bir işte çalışarak üret-ken olmaları insani bir değerdir. Engellilerin iş gücü niteliklerini artıracak önlemlerin alınma-sı, istihdam düzeylerinin artırılması ve çalışma yaşamında karşılaştıkları güçlüklerin ortadan kaldırılması konularında yapılan çalışmalar

henüz yeterli değildir. İlgili kurumlar ve yerel yönetimler tarafından engellilerin vasıflarını geliştirmek amacıyla uygulanan iş gücü prog-ramlarının (mesleki rehberlik, mesleki eğitim, beceri kazandırma, meslek edindirme, koru-malı istihdam vs) yürütülmesinde bölgesel ihtiyaç ve olanaklar göz önünde bulundurul-malı, il istihdam kurulları iş gücü programlarını buna göre planlamalıdır. Esasen bu hususlar 03.12.2004 tarihli resmi gazetede yayınlanan 2005 yılı özürlülerin istihdam yılı genelgesinde belirtilmiştir.

Çalışma hakkı Anayasaya göre herkesin ya-rarlanması gereken bir haktır. 5378 sayılı Özür-lüler Kanunu 12. ve 13. maddeleri engellilerin istihdam alanında desteklenmesi ile ilgili kural-lar içermektedir.

Gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılacak Özel Rehberlik Merkezleri, Yetenek Geliştirme Merkezleri ve korumalı iş yerlerinde engellile-rin bireysel gelişim ve yeteneklerine uygun iş ve beceri geliştirici tedbirler alınır. Bu hizmet-

ENGELLERİ AŞALIM

YAŞAMA SEVİNCİMİZİN

ENGELLERİ

Ramazan Kerpeten | [email protected]

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org32

Page 34: Sayı 1 | Mesai Dergisi

ler ihtiyaca göre iş ve meslek analizi yapılarak hizmet satın alınması suretiyle temin edilebilir.

12. madde kamu kurumları 13. madde özel kurumlar ve Belediyelerin iş analizi doğrultu-sunda mesleki rehberlik programı geliştirme ve uygulamalarını düzenlemektedir. Aynı ka-nunun 14. maddesinde engellilerin istihda-mında ayrımcı uygulamalarda bulunulamaya-cağı belirtilmektedir. Ayrıca engelli çalıştıran işyerlerinde engelin özelliğinin gerektirdiği her türlü önlemin alınması ve gerekirse korumalı iş yeri uygulaması öngörülmüştür.

İş yasasının engelli çalıştırma zorunlulu-ğuna dair hükümleri bu çerçevede değerlen-dirilmelidir. İş Kur Genel Müdürlüğü iş yerleri denetiminde iş analizi ile engelli istihdam açığı bildirimi yapılıp yapılmadığını ve iş yeri koşul-larının engele uygunluğunu birlikte denetle-meli buna göre gereğini yapmalıdır. Devlet bu hükümleri tam olarak uygulayan işverenleri teşvik etmeli, uygulamayanlara yasanın öngör-düğü karşılıkları işleme koymalıdır.

Şu anda işverenlerin iş analizi bildirimle-ri doğrultusunda, meslek eğitimi uygulaması yaygın değildir. Bazı özel uygulamalar dışında bu sistemle yani işe bağlantılı sistemle mesleki rehabilitasyon çalışması yoktur. Gerek iş yerleri

bünyesindeki, gerek kamu veya özel mesleki rehabilitasyon merkezlerindeki meslek eğitim çalışmaları, katılanlara beceri kazandırsa da iş imkanı sağlanamadığı takdirde, bir anlamda zaman, mekan ve maddi israf vardır. İşe ve iş yerine entegre meslek eğitimi aynı zamanda iş verenin istediği nitelikli eleman demektir.

Kaynaştırıcı ve bütünleştirici bir yaşam kali-tesi toplumun önemli bir bölümü demek olan engellilere ulaşmadıkça milletin mutluluğun-dan ve refahından söz edemeyiz. Bu nedenle engelliler de, yaşamın her alanında temel hak-lardan paylarını almalı, toplumun mutlu bir bireyi olduklarını, bu topluma ait olduklarını hissedebilmelidir.

Sosyal sorunların toplumla paylaşılması, çö-zümler için ortak arayış ve yöntemlerin gelişti-rilmesi, dolayısıyla toplumun fayda sağlayacak ortak bir zeminde buluşması çözümü sağlayan asıl etkendir. Birikim ve bilgilerimizi bu zemin-lerde işe yarar hale getirmeli ve yönetime dahil olmalıyız. Aidiyet duygusunu yaşamanın en et-kili ve gözle görülür elle tutulur yolu budur…

Tekin BAŞERTürkiye Özürlüler Eğitim ve Dayanışma

VakfıYönetim Kurulu Başkanı

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org33

Page 35: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Anlatması zor bir kitap ve yazar; Serdar Kaya’dan Endoktrinasyon ve Türkiye’de Toplum Mühendisliği…

Serdar Kaya kişisel web sitesinde kendi-sinden her ne kadar ayrıntılı olarak bahsetse de okurları tarafından sadece “siyaset bilimci” olarak tanınıyor. Kitabında da kendisi hakkın-da verdiği tek bilgi bu… Kim bu Serdar Kaya sorusunu birçok kez sordum kendime. Adının, kaldığı yerin, gündelik hayatta neler yaptığı-nın merakı sardı bir dönem beni. Çok orijinal tespitleri olan, olaylara birkaç pencereden ba-kabilen ve olaylar arasında çok iyi bağlantılar kurabilen bir adam. Hele hele derinsular.com adlı sitesinin arşivi ve kategorilendirilmesini de gördükten sonra Kaya hakkında tuhaf şeyler düşünmeye başladım. Bu adamın isminin ba-şında bir akademik unvan aradım. Öyle olma-sı gerektiğini düşündüm. Ama bulamadım… Acaba çok tanınmış bir yazar, akademisyen de “Serdar Kaya” diye bir takma isimle mi tanıtıyor kendisini çevresindeki onu izleyen, okuyan in-sanlara karşı diye de düşünmeden edemedim. Bir zaman sonra bu düşüncelerimden vazgeç-mem gerektiğine karar verdim… O kendisini

kısa ve öz şu şekilde tanımlıyordu; “Batılıların herşeyden önce “Türk” olarak algıladıkları bir kişidir. Aynı şekilde kendisini Türkler “Anglo-Sakson”, Kemalistler “AKP yanlısı”, İslamcılar “li-beral”, liberaller de “demokrat” olarak algılarlar. Hâlbuki site yazarı, bu kavramların çoğunun anlamını bilmemekte ve kendisini sadece “si-yasetbilimci” olarak tanımlamaktadır”. Bize de düşen Kaya’nın satırlarını zevkle okumak ve sorgulayıp düşünmekti…

Kitapçılarda Kaya’nın kitabını ararken zor-lanmadım değil. Ya tükenmişti ya yoktu. Hatta bir dükkânda kitap için “Tıp fakültesi kitabıydı değil mi o?” diye bir tepkiyle karşılaşmıştım “endoktrinasyon” kelimesi üzerine… Söylemek gerekir endoktrinasyon kelimesinin manası “beyin yıkama”dır.

Serdar Kaya toplum mühendisliğinin ve be-yin yıkamanın nasıl gerçekleştiğini, bunu ger-çekleştirmek için ne gibi aşamalardan geçildi-ğini, hangi uygulamaların ne gibi ortamlarda yapıldığını dünyadan ve Türkiye’den örneklerle açıklayarak yazmış kitabında. “Bu kitap, bugü-ne dek sosyol psikoloji alanında yapılmış olan kimi temel çalışmaları inceleyerek, insanların

DERKENAR

Serdar Kaya – Endoktrinasyon ve Türkiye’de

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ

Talha Dereci | [email protected]

Kitapta dikkate değer birçok konu

var lakin Türkiye’de toplum mühendisliği

konusunun da içeriğine en uygun konu Milli Eğitim Bakanlığı’nın

eğitim sistemi ve kitapları hakkındaki

analizlerdir

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org34

Page 36: Sayı 1 | Mesai Dergisi

mükemmelden uzak olan düşünsel yapılarının otorite, kurumlar ve diğer insanlar tarafından ne şekillerde manipüle edilebileceği konusunu değerlendiriyor.” diye açıklıyor Kaya yazmış ol-duğu kitabın içeriğini açıklarken. Kitabın bazı bölümlerini ilk seferde anlamakta zorlandım desem yeridir. Kitabı anlayabilmek için belirli bir bilgi düzeyinin olması şart. Bunun sebebi ise toplum mühendisliği kavramının derinliği-dir. Kitabı anlayabilmek ve bitirebilmek için bir diğer şart da sabır. Bunun çeşitli sebepleri var. Kaya’yı tanımayan insanlar –takip etmeyen, ya-zılarını okumayan- onun vermiş olduğu ince-den iğnelemelere sabredemeyebilir. Özellikle “Kemalist” kesim… Bir diğer sebep ise konula-rın yoğun olması… Bazı paragrafların defalarca kez okunması, anlaşılmaya çalışılması hali bir yandan sürerken yoğun içerikli konuların git-tikçe artması insanı yorabiliyor. Son konulara doğru “bitsin artık” demeniz mümkün.

Kitap yazdıktan sonra okurdan tamamen kopan bir yazar değil Kaya. Bu yönünü çok sevdim açıkçası… Web sitesinde sadece kita-bı hakkında bir yer ayırmış… Kitap hakkında genel ve özel bilgiler en ayrıntısına kadar ve-rilmiş durumda. Okur yorumlarına her daim açık… Bir yazarın deyimiyle; “İşin güzel tarafı Serdar Kaya kitabı “kapatmıyor” açık bırakıyor. Çok sayıda insanın okuyup katkıda bulunması halinde yeni çalışmalara vesile olabilecek bir tartışma zemini oluşturuyor.”

Kitapta dikkate değer birçok konu var la-kin Türkiye’de toplum mühendisliği konusu-nun da içeriğine en uygun konu Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim sistemi ve kitapları hak-kındaki analizlerdir. Kaya kitapta da gündelik hayatta da yeri geldikçe bu konuya değinen bi-risi. Hakikaten de “beyin yıkama”nın ve toplum mühendisliğinin kökünde ders kitaplarının ve il-köğretim düzeyinde öğretmenlerin öğrencilere vermiş oldukları –veya vermek zorunda olduk-ları- bilgilerin etkisi büyüktür. Bu etkileri çok çar-pıcı ve anlaşılır bir şekilde dile getirmiş Kaya…

Söylenilmesi gereken bir nokta ise kitabın kapak resmi… Toplum mühendisliği hakkında yazılan bir kitaba bu kadar uygun bir kapak resmi bulunamazdı sanırım… 60’lı yıllarda Fransa’da çıkan Hara Kiri dergisinin “Ordu size bir iş bulur” başlıklı sayısından alınmış bir fo-toğraf…

Yazarın kitabı ithaf ettiği kimse ise hayli il-ginç; Gülsüm İnek… Gülsüm İnek’i anlatmamı-za gerek yok bilin bilir.

Kaya’nın “kaynak eser” olarak kullanılabi-leceğini düşündüğüm kitabı bana birçok şey

kattı şüphesiz. Anlatmakta zorlandığımın far-kındayım. Lakin “anlatılmaz yaşanır” sözüne bu denli inanmamıştım. Son olarak altını çizdiğim bazı satırları buraya yazmakta fayda var diye düşünüyorum. Bu kitabı mutlaka alın ve oku-yun… Kitaplığınızın başköşesinde bulunacak bir kitap…

… eğer başka insanların görüşleri, bir insa-nın dış dünyayı algılayış şeklini değiştiriyorsa, o zaman daha baştan gerçekliğin kendisine şüpheyle yaklaşmak gerektiği … sonucuna va-rıyordu. (Berns Deneyi Hakkında)

Farklılıkları birer tehtit olarak değerlendi-ren ve herkesin aynı doğrultuda düşünmesinin birlik ve beraberliğin temini için bir gereklilik olduğu fikrine yakın duran otoriter idareler, kitleleri tektipleştirme adına eğitim faali-yetlerini araçsallaştırdıklarını çok fazla gizleme ihtiyacı duymazlar.

Türk eğitim sistemi, öğ-rencilerini her sabah okul bahçesinde askeri komut-larla hizaya getiren, ardın-dan hep birlikte rejime ve rejimin mimarına sadakat andı içtiren, beden eği-timi derslerinde zorunlu askerlik hizmetini yerine getirenlerle tamamen aynı şekilde uygun adım marşlar öğreten, milli bayramlarda ise onları sadece diktatörlüklerde görülen türden stadyum törenlerinde kullanan ve arada bir “Bu vatan kimin?” diye sorma ihtiyacı hisseden bir zihniyetle faaliyet gösteriyor.

Hayat Bilgisi dersinin öğretim programında “öğrencilere kazandırılmak istenen kişisel ni-telikler aşağıda açıklanmıştır” dendikten son-ra, “Vatanseverlik” başlığı altında “Atatürk’ün ulusal bir lider olduğunu kabul etme ve saygı gösterme” gibi bir maddeye de yer veriliyor. Eğitimin kendisini “Atatürk’ün ulusal liderliğini kabul ettirme” aracına indirgeyen bu yaklaşım, Atatürk’ü kendisine lider olarak görmeyen insanları “vatanı sevmeyen” kimseler olarak ötekileştirmeye müsait bir ima içerirken, daha bayağı yaklaşımlarda rastlanan “vatan haini” suçlamalarına da zemin hazırlıyor.

Talha Dereci

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org35

Page 37: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Türkiye’de kadınların eğitim alanındaki ora-nı Batı ülkeleriyle karşılaştırıldığında düşük ol-masına karşın, üniversite öğretim üyeleri sayısı oldukça yüksek diyebiliriz.

Yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’de akademik personelin % 32’si kadın, % 20 kadın Profesör, % 23 kadın Doçent, % 27 kadın Yrd. Doçent. Bu sonuç, kadın açısından Türkiye’nin olumlu yanı… Olumsuz yanına baktığımızda durumun pek de iç açıcı sayıldığı söylenemez. Aslında Türkiye’de, ders kitaplarında dahi işle-nen cinsiyet ayrımcılığının giderek arttığı söy-lenebilir.

Bana göre kadın, hiçbir zaman özgür düşü-nebilen bir birey olamadı bu sistemde. Yasala-rın kendisini dar bir alana sıkıştırdığı kadın, ne kadar özgür olabilir ki!

Toplumu oluşturan yapı taşları arasında ka-dın, en önemli yeri oluşturduğu içindir ki, zaten olmayan demokrasimiz gelişemiyor bir türlü. Bir kere bu ülkede kadınların, boşanma sonra-sında gayrimenkullerden pay almaları, Yargıtay tarafından geleneklerimize (sanki her şeyde geleneğe bakılıyormuş gibi) ve hukuk anlayışı-

mıza ters bulunmuştur. Hangi geleneğe hangi hukuk anlayışımıza ise…

Medeni Kanun’un kadınların aleyhine hü-kümlerinin değiştirilmesine yönelik çalışmalar yıllardır sürüncemede. Halen yürürlükte olan Medeni Kanun’da, yeni Meclis’in düzelttiği bazı bölümler hariç, kadın erkek eşitliğini zedele-yen pek çok maddeler bulunuyor. Kadınlara mahsus yasalar, yakın zamanlara kadar kadın aleyhine maddeler içeriyordu. Bugün çok az bir iyileşme kaydedilmiş olmakla beraber kanun-lar hâlâ kadın aleyhine; ataerkil normlarla dolu.

Hangi kadın eşitliği? Bu konuda söylenecek o kadar çok şey var

ki, bu satırları okurken içinizden ne çok faktör geçtiğini duyar gibiyim. Fakat ben burada bazı sorunların sadece altını çizebilirim. Şimdi kadın ve erkek eşittir, diyoruz değil mi? Evet böyledir ve böyle de olmalıdır. Ama bunu söylemek bile bana göre bir ayrımcılıktır. Erkeklerin kadınlar adına düşündüğü bir ayrıcalıktır ve bir tuzak yani. Kadınların bazıları da nedense bu aldat-macaya alet olmakta. Oysa eşitlikte ayrıcalık yoktur... Olmamalıdır...

KADIN

TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK

Canan Ceylan Bu yazı Zaman Gazetesi Arşivinden Alınmıştır.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org36

Page 38: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Türkiye’de her türlü tarım ürünlerinin üreti-minde çalışanların çoğu kadın. Endüstriyel ta-rım ürünleri, serada meyve-sebze yetiştiriciliği, hububat üreticiliği, hasat ve ambalajlamada çalışanların % 53,5’ini kadınlar oluşturuyor...

Araştırmalara göre, Türkiye’de kadınlar erkeklerden beş kat daha fazla çalışıyor ve Türkiye’yi kadınlarımız besliyor. Çalışma hayatı-nın hemen her dalında; üst kademelerde erkek hâkimiyeti görülürken; tarım sektörü gibi pek çok ayak işlerinde çalışanların büyük çoğunlu-ğunu kadınlar oluşturuyor.

Kadının çalışması, ülke ekonomisine katkı-da bulunması açısından güzel bir olgu. Ancak itiraz edilmesi ve üzerinde düşünülmesi gere-ken şey, bu kadınların gelip bir de evlerinde çalışıyor olmaları.

ABD’li bilim adamı Shere Hite, yaptığı araş-tırmalar ve yazdığı raporlarla yıllardır tartış-malara yol açan tezler ileri sürüyor. Hite, “Er-keklerin kadınları sadece eş durumunda değil, politikada da aldattığını ve hayal kırıklığına uğrattıklarını öne sürüyordu. (Posta, 8 Ekim 1996). Hite haksız da sayılmaz hani. Bugün iki binli yıllardayız, dünyada durum değişmedi, tüm dünyada aynı... Bakınız Türkiye Büyük Mil-let Meclisi’ne, yüzlerce erkek vekile karşılık bir avuç kadın vekil... Erdoğanlar bu duruma üzü-lüyorlar... “Bu seçimde kadın belediye başkan adaylarının azlığı bizi çok üzdü.” diyordu kendi-sine uzatılan mikrofonlara Emine Erdoğan.

Acaba durum gerçekten böyle mi; yoksa er-kek adaylarından onlara (kadınlara) sıra mı gel-medi? Ayrımcılık devam ediyor ve özellikle de politikada, kadınların yükselmesini engelleyen faktörler ön planda.

Birleşmiş Milletlerin sık sık hazırladığı ge-lişme programına göre, Türkiye için hazırla-nan insanca gelişme raporunda, erkekler ve kadınlar için hesaplanan endeksler arasında ciddi farklar bulunuyor. Türkiye’nin en gelişmiş bölgeleriyle, az gelişmiş bölgeleri karşılaştırıl-dığında, erkekler için endeks kadının üç katı... Özellikle az gelişmiş bölgelerde kadınların ko-numu çok gerilerde.

Türkiye’nin sosyal gelişimini geriye çeken kuşkusuz, öncelikle kadının düşük eğitimi... Bu acı çelişkiyi sistemde araması gerekenler, ataer-kil ideolojiye, geleneksel görüşlere dayanarak kabahati İslam’da bulmaları da ayrıca bir çelişki.

Metalaştırılan kadınlar... Günümüzde kadın adeta metalaştırıldı.

Öyle ki sinema dünyası bu tür sayısız örnek-

lerle dolu... Bir yazar bakın neler diyordu: “Ka-dın ünlü bir film yıldızı, erkek ise neredeyse her filminde ödül almış bir yönetmen. Yalnız değiller, yanlarında sinema dünyasının, hepsi birbirinden değerli oyuncuları, yönetmenleri, eleştirmenleri var. Akşam yemeği için birlikte-ler. İçkiler içiliyor, kadehler boşaltılıyor. Bir ara ünlü yönetmen ünlü yıldızın yanına gidiyor, kadehini onun onuruna kaldırıyor. Yönetmen iltifatlarını sürdürüyor... Giderek iltifatlar sar-kıntılığa dönüşüyor. Ünlü yıldız tedirgin... Yö-netmeni kırmamaya özen gösteriyor. Kadın ra-hatsızlığını belli ediyor; ancak adamın aldırdığı yok. Sık sık kadını öpmek için girişimlerde bu-lunuyor. Kadın iyice tedirgin… Masadakilerden bir kısmı durumu fark ediyor, adamı kadının ya-nından uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Taciz olayı o an için bertaraf ediliyor. O an yapılacak tek şey tepki göstermek. ‘Rica ederim, ne yaptığınızı sanıyorsunuz, beni rahat bırakın!’ dediğini dü-şünün kadının.

İşler bu noktaya gelmesin diye kadınlar yıllardır susuyor... Düpedüz, alenî yapılan sar-kıntılıkları anlamazlıktan geliyor. Karşılarındaki adam adına utanıp susuyorlar. Susmadıkları zaman, “Ne var ki olayı büyütecek” tepkileriyle karşılaşıyorlar. Sonunda suçlanan gene kadın oluyor.” (Seda Kaya Güler, Sabah-Melodi, 20 Mart 1997)

Kadını böyle görmek ve ondan böyle ya-rarlanmak... Bazılarının da zoru bu… Böyle bir yönetmenin yaptığı filmlerin topluma ne ka-zandırdığını artık siz hesap edin. Bir de evde işlerini yürütmekte olan hizmetçileri pardon eşleri var bunların. Hem eve kapattıkları kadın-larının hem de sosyal hayatta karşılaştıkları ka-dınların haklarını gözetmezler.

Bu kimselere laik denilebilir mi?!.. Deniyor işte. Bence, aslında bu kişiler, sistemin ürettiği çelişkilerdir. Sonra da kalkıp, Müslüman kadı-nın örtünme durumunu yargılamazlar mı, in-san çileden çıkıyor!

Türkiye’de kadın olmanın bedeli bazı ke-simlerde yazık ki bu düzeyde… Bu komedi lâikliklerini, bir de tekellerinden kimseye bı-rakmazlar mı, insanın gülesi geliyor. “Lâiklikleri elden gidiyormuş! Lâiklik niye salt senin teke-linde olsun? Suçlanan kesim de, “Lâiklik niye senin tekelinde olsun ki?” diyemiyor bunlara! Bunlar da bağırdıkça bağırıyor... Örtülü kadın kimliği de bu zihniyetin sansüründe...

Canan CeylanYazar

“Medeni Kanun’da, yeni Meclis’in düzelttiği

bazı bölümler hariç, kadın erkek eşitliğini

zedeleyen pek çok maddeler bulunuyor.

Kadınlara mahsus yasalar, yakın

zamanlara kadar kadın aleyhine maddeler

içeriyordu.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org37

Page 39: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Güney Koreli Bilim Adamları Kol Derisi Üzerinden Geniş Bant Sinyalleri İlettiler.

İnsan derisi data iletişiminde enerji tasarrufu açısından çok uygun bir yol olarak görünüyor.

Güney Kore’nin başkenti Seul’de yapılan bir deneyde araştırmacılar geliştirdikleri silicon-polimer kaplı, 90 dereceye kadar bükülebilen ve sadece 3 saç teli büyüklüğündeki minik elektrotlar la kol derisi üzerinden 10 megabit hızında veri iletişimini sağladılar.

Güney Koreli araştırmacılar deney kapsa-mında insan kolu üzerinde 30 santimetre ara-lıkla yerleştirdikleri elktrodlar ile alçak frekanslı elektromanyetik dalgaların dışarıdaki herhangi bir etmenden etkilenmeden kolayca iletilebil-diğini gördüler.

Pille çalışan kablosuz izleme cihazlarına nazaran %90 enerji tasarrufu sağlaması öngö-

rülen bu yeni sistemin kan şekeri veya kalpteki elektriksel aktiviteleri izleyebilmek için yeni ne-sil medikal cihazların geliştirmesinde bir çığır açması bekleniyor.

Robot Astronotlar (Robonot) artık bir hayal değil.

NASA ve General Motors mühendisleri, uzay çalışmalarında astronotlara yardımcı ola-cak insansı bir robot-astronot geliştirdi.

Robonaut2 - veya kısaca R2 adı verilen bu marifetli robot bu yılsonunda Uluslar arası uzay istasyonunda yerini alacak.

Robonot projesinde bugüne kadar pek çok problemle karşılaşılmış olmasına rağmen NASA projeye hız vererek bu yılsonuna kadar projeyi hayata geçirmeyi planlıyor.

TEKNOLOJİ VE BİLİM

TEKNOLOJİ VE BİLİM ÜZERİNE...

Gökalp Doğan | [email protected]

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org38

Page 40: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Robonot’un geliştirilmesinde NASA ve General Motor ortak çalışıyor. Yaklaşık 136 kg ağırlığında bir baş, bir gövde, 2 kol ve 2 elden oluşan Robonot . Discovery uzay mekiği ile Ey-lül ayında Uluslar arası Uzay İstasyonuna gön-derilecek.

Uluslar arası Uzay İstasyonunda Robonot’un havasız, düşük yer çekimi ve yüksek radyasyon ortamında davranışları izlenecek ve insan ro-bot takım çalışmasının bilime, yapım ve bakım çalışmalarına olası katkıları gözlenecek.

R2’nin, Uzay İstasyonu’nda insanlar tarafın-dan kullanılan her türlü cihazı idare edebilece-ğini vurgulayan NASA yetkilileri, bu robotların gelecekte astronotlar için en tehlikeli görev sayılan uzay yürüyüşlerinde de kullanılacağını söyledi.

General Motors, laboratuarlarında titreşim, vakum ve radyasyon testlerinden geçirdiği R2 teknolojisini, gelecek nesil otomobillerde, araç güvenlik sistemlerinde kullanmayı da planlıyor.

İşte kahve gücüyle çalışan o araba

Kimimiz bir fincan kahve içmeden güne başlayamayız, kimimiz de kahve içtiğimizde kendimizi çok daha iyi hissederiz.

Kahvenin içenler üzerindeki fayda ve za-rarları üzerine yapılan araştırmalar devam ede dursun, İngiltere’den gelen bir haber kahvenin sadece insanlar üzerine değil aynı zamanda arabalar üzerine de etkilerinin olduğunu gös-terdi.

BBC’de yayınlanan “Bang Goes The Theory” adlı programda ele alınan konuya göre; Car-puccino adı verilen ve kahve ile çalışan bu ara-ba için Geleceğe dönüş filmindeki DeLorean arabaya benzerliğinden dolayı 1988 model bir Volkswagen Scirocco seçildi.

Manchester-Londra arasındaki 340 km lik mesafede kullanılacak olan bu aracın bir kilo çekilmiş kahveyle yaklaşık 5 km gideceği ve km başına 35 fincan ekspreso kahve tüketeceği tahmin ediliyor.

Toplam yolculuk boyunca 11.760 ekspreso kahve tüketecek ve maksimum 100 km/saat hıza ulaşacak bu aracın aynı zamanda her 50 ila 70 km de bir deposunun doldurulması ve 96 km de birde kahve filtrelerinin temizlenme-si gerekecek.

Her ne kadar ilginç bir projede olsa, bu sis-temin normal benzinden 25 ila 50 kat daha masraflı olması nedeniyle yaygın kullanımı pek mümkün görünmüyor.

Işte dans eden, ağlayan ve gülümseyen yeni nesil Cep telefonları

Sadece basit bir cep telefonu değil, aynı zamanda yerinde duramayan bir robot. İşte ağlayan, dans eden, gülümseyen ve insan mi-miklerini taklit edebilen robot cep telefonları Callo ve Cally.

Kanadalı araştırmacılar tarafından Nokia N82 cep telefonu parçaları kullanılarak yapılan bu cep telefonları OpenCV yazılım kullanarak insan yüzünü tespit edebiliyor. Hatta Cally in-san yüzündeki duygusal ifade değişimlerini konuşma süresince takip edebiliyor.

Cally yaklaşık 17 cm uzunluğunda, yürü-yebiliyor, dans ediyor ve insan davranışlarını taklit edebiliyor. Callo ise 22 cm boyunda ve duygu ifadeli bir mesaj alındığında insan yü-zünün gösterdiği değişimleri taklit edebiliyor. Örneğin, mutluluk ifadeli bir mesaj aldığınızda Callo ayağa kalkıyor, ellerini sallıyor ve gülüm-süyor. Eğer kaşları çatılmış veya ona benzer bir duygu ikonu içeren bir mesaj aldıysanız bulun-duğu yere çöküyor ve ağlamaya başlıyor. Son olarak eğer acil bir mesaj aldıysanız kollarını çılgınca sallıyor.

Aynı konseptin diğer yardımcı robotlarla olan iletişimin sağlanmasında kullanılmasĵ ve uzun soluklu olarakta daha samimi robotların yapılmasına katkıda bulunması öngörülüyor.

Japonlar 2020 yılına kadar Ay’a üs Kuracak

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org39

Page 41: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Çok uzun zamandır insanoğlunun hayalle-rini süsleyen Ay Üssü projesinde artık yeni bir aşamaya gelindi.

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’nın Mars programlarına öncelik vermesi ve maddi sıkıntılar sebebiyle ay üssü projeleri-ni çok uzun bir zamana yaymasına rağmen Ja-ponların Ulusal Uzay Ajansı JAXA, resmi olarak Ay’a üs kurmayı planladıklarını açıkladı. Proje için ilk aşamada 2.2 Milyar Dolar bütçe ayıran JAXA yetkilileri, 2015 yılına kadar Ay’ın güney kutbu yakınlarına humanoid, yani insansı gö-rünüme sahip araştırma robotlarını yollamayı ve 2020’de de komple bir üs kurmuş olmayı planlıyorlar.

İşçi HumanoidYaklaşık 300 kg ağırlığında olan ve 100

km çaplı bir alanda çalışma yapabilecek bu humanoid’ler, tamamen insanların kontrolün-de olacak ve tıpkı bir simülasyon içerisindey-miş gibi, Dünya’daki insanların Ay yüzeyinde iş yapabilmesini sağlayacak.

Kendi kendilerini tamir edebilecek, çoklu işlem yapabilecek ve bilimsel çalışmalarda kul-lanılmak üzere Ay yüzeyine Güneş panellerini, sismografları ve yüksek çözünürlüklü kamera-ları yerleştirmeye başlayacak.

Ayrıca insansı kollara sahip olan bu humanoid’ler, Ay yüzeyinden kaya örnekleri alacak ve bunların incelenmesini sağlayacak.

Geleceğin Dünyası: Bir Şişe Su İle Artık Koca Bir Evin Enerji İhtiyacı Karşılanabilecek.

Massachusetts Teknoloji Üniversitesi Kimya Bölümünde yapılan bir çalışmada sadece bir şişe su ve güneş ışığı ile 4 saat içinde 30 kilo-watt saat enerji üretilebilecek.

Prof. Dr. Dan Nocera tarafından yürütülen bu çalışmayla bitkilerdeki fotosentez sürecinin aynısı laboratuvar ortamında gerçekleştirilerek güneş enerjisinin stoklanması ve böylelikle bu enerjiden geceleri de faydalanılması sağlana-bilecek.

Prof. Nocera’nın geliştirdiği cobalt-phosp-hate katalizörü sayesinde güneş enerjisiyle su molekülünden hidrojen ve oksijen olarak ay-rıştırılan atomların bir enerji pilinde tekrar bir-leştirilmesi ve karbon salınımı yaratmayan bir enerji kaynağına dönüştürülmesi yeni ufuklar açan bir buluş olarak değerlendiriliyor.

Titreşimden Şarj Olan Pil

Brother Industries Ltd. şirketi titreşim hare-ketlerinden şarj olmayı sağlayan bir pil geliştir-di.

Tekrar şarj edilebilen piller eski pillerin pa-pucunu dama attı atmasına ama saatler süren şarj süreleri şarjlı pillerin de  dez avantajları ol-duğunu gösterdi.

Brother Industries Ltd’nin geliştirdiği bir teknoloji şarjlı pillere farklı bir yöntem getirdi. Öyle ki bu pillerde elektrik depolayan sistemler kondansatörler.

İçerisinde mini bir indüksiyon bobini bu-lunan bu piller sarsıntı sayesinde elektrik üre-tiyor. Üretilen elektrik ise kondansatörlerde depolanıyor. İçerisinde 500nF’lık kondansatör-ler bulunan AA ve AAA piller tv kumandası ve LED el feneri gibi sıkça hareket eden ve yüksek elektrik enerjisi gerektirmeyen cihazlar için daha uygun görülüyor.

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org40

Page 42: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde, RİZE ili’ne bağlı ÇAYELİ ilçesinin bir beldesi olan Büyükköy Bel-desi; güneyinde Güneysu ilçesine bağlı Bulutlu Köyü- Selamet Köyü ve Yeni Doğan Köyleri bu-lunur. Doğusunda ise Çayeli ilçesine bağlı De-recik Köyü, Yıldızeli Köyü ve Karaağaç Köyleri bulunur. Batısında ise Rize Merkez ilçeye bağlı Ketenli Kö-yü-Ak Pınar Köyü ve Gündoğdu Bel-desi vardır, kuzeyinde ise Çayeli ilçesine doğru Armutlu Köyü, Yeşilköy Köyü, Gürgenli Köyleri ile çevrili şirin ve sakin gök mavi yeryüzünün her karışı yemyeşil olan bir beldedir.

Belde topraklarının güney kısmı Altıntaş Mahallesi Dağları ile çevrilidir. Kuzeyi ise yine dağlık bir arazi olup dere boyu Çayeli ilçesine doğru giderken bazı alanlarda az miktarda düzlük alanlar bulunmaktadır.

Büyükköy Dağlarının eteklerinde kurul-muş olan beldede fazla yüksek dağlar olmayıp, beldemizin en yüksek noktası Derecik Köyü Dağları’dır. Ayrıca beldenin güneyinden Gü-neysu ilçesine geçişi sağlayan Tuğuli Boğazı ve beldeyi Gündoğdu beldesine bağlayan değişik alternatif yollar da mevcuttur.

Beldede gereken yağış miktarı iklim şart-ları sayesinde meydana geldiğinden sulama ihtiyacı yoktur. Beldemizde bulunan dere veya ırmak dediğimiz akarsularımız başlıcaları Altın-taş Mahallesinden doğan Altıntaş Deresi, De-mirciler Mahallesinden gelen Çukur Deresine katılıp az aşağıda Gümüştaş ırmağı ile birleşir. Büyükköy Merkez Mahallesi sınırları içinde De-recik Köyü’nden gelen dere ile birleşerek 3 Km

aşağıdan

Pehlivanlı Deresi ile birleşir ve 2 Km aşağıda da Karaağaç Köyünden gelen dere ile de birle-şerek Çayeli’ne yakın bir kısımda da Kaptanpa-şa Deresi ile birleşerek Büyük Dere adını alarak Karadeniz’e dökülür.

Beldemizin il merkezine olan uzaklığı 33 kilo metre, ilçeye olan uzaklığı ise 11 km dir. Beldenin adrese dayalı toplam nüfusu 2960’dır.

Beldede Karadeniz iklimi hüküm sürmekte-dir. Her mevsim yağış almakla birlikte, ilkbahar ve sonbaharda daha fazla yağış almaktadır. Bel-dede kışın kar kalınlığı bir ila bir buçuk metreyi zaman zaman bulmaktadır. Kar toprakta uzun süreli kalmaz, iklim şartlarına göre bir günde yağan karın, bir haftada tamamen eriyip kalk-tığı görülmektedir.

Belde ekonomisi çay tarımına ve az da olsa ev ihtiyacı olan hayvancılığa dayalıdır. Yetiş-tirilen başlıca tarımsal ürünler; çay, mısır ve taze fasulye olmak üzere armut, ceviz, kiraz ve çeşitli sebzedir. Hayvancılıkta büyük hayvan besiciliği yapılmaktadır. Özellikle ilçede yetiş-tirilen büyükbaş hayvanların eti, lezzeti ile ün kazanmıştyr. Dağ köylerinde sepet, kaşık ve çe-yiz sandığı gibi el sanatlarına yönelik uğraşlar olup, ev ekonomisine katkısı bulunmaktadır.

Büyükköy beldesindeki yerleşimin ne za-man oluşmaya başladığına dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Büyük olasılıkla yakı-nında bulunan Çayeli ilçesi ile aynı tarihi pay-laştığı sanılmaktadır.

ANADOLU

ŞİRİN BİR BELDEMİZ; RİZE - ÇAYELİ BÜYÜKKÖY BELEDİYESİ

Mustafa Okur | [email protected]

“Beldede Karadeniz iklimi hüküm

sürmektedir. Her mevsim yağış almakla birlikte, ilkbahar ve

sonbahar-da daha fazla yağış almaktadır.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org41

Page 43: Sayı 1 | Mesai Dergisi

Büyükköy belediyesi kurulmadan önce köylerimiz Gündoğdu nahiyesine bağlı idi. Daha sonraları Çayeli ilçesine bağlanmıştır.

Önceleri Derecik Köyü ile Altıntaş Mahal-lelerinin bulunduğu yerlerde küçük birer köy olarak kurulmuştur. Burada bulunan mezar taşlarını incelediğimiz zaman Büyükköy’de ha-yatın 1650 yıllarına kadar geri gittiği görülmek-tedir. Büyükköy halkı Osmanlı İmparatorluğu hükümdarlarından Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethinden sonra buraya yerleştirilen Saka Türklerinden olduğu bilinmektedir. Özel-likle Büyükköy beldesi ve civar köylerde oturan kavimlerin içinde örf ve adet bakımından hiç-bir ayrılık ve lehçe farkı bile bulunmamaktadır.

Büyükköy Belediyesi 01. 03. 1953 yılında sekiz mahalle olarak nahiye hüviyetine ve be-lediyeye kavuşmuştur. Belediyemiz Altıntaş, Arkadere, Çaycılar, Çavuşlu, Demirciler, Gü-müştaş, Merkez ve Soğuksu mahallelerinden ve Derecik Köyü, Armutlu Köyü ve Yeşilköy Köyü’nden oluşmaktadır.

Beldemizde günümüze gelebilen tarihi eserler yok denecek kadar azdır. Eski eserler-den olan sini ayakları, pekmez tavaları, ateş zincirleri, yayıklar, gazlı lambalar, bazı kişilerin dededen kalma silahları, el yazması eserler bunlardan bazılarıdır.

Tarihi eser olarak Derecik Köyü’ndeki kemer köprü bunlardan bir tanesidir. Bazı mahalleler-de eskiden bulunan ahşap camiler, zamana ye-nik düşerek, yerlerini taştan yapılmış modern camilere bırakmıştır. Yine bazı mahallelerdeki su ile çalışan un değirmeninden bazıları günü-müze kadar kendilerini ayakta tutabilmiştir.

Mustafa OKUR Büyükköy Belediye Başkanı

Belde ekonomisi çay tarımına ve az da

olsa ev ihtiyacı olan hayvancılığa dayalıdır.

Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler; çay, mısır ve taze fasulye olmak üzere armut, ceviz, kiraz ve çeşitli

sebzedir.

“Belediyemiz Altıntaş, Arkadere, Çaycılar, Çavuşlu,

Demirciler, Gümüştaş, Merkez ve Soğuksu

mahallelerinden ve Derecik Köyü, Armutlu Köyü ve

Yeşilköy Köyü’nden oluşmaktadır.”

“Beldemizde günümüze gelebilen

tarihi eserler yok denecek kadar azdır.

Eski eserlerden olan sini ayakları, pekmez tavaları,

ateş zincirleri, yayıklar, iskemleler,

gazlı lambalar, bazı kişilerin

dededen kalma silahları, el yazması eserler bunlardan

bazılarıdır.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org42

Page 44: Sayı 1 | Mesai Dergisi

HAYATIN İÇİNDENT.Burçak Arpak | [email protected]

EV KAZALARIGünlük hayatımızda yaşadığımız kazalar, iş

hayatımızda yaşanan kazalar kadar gündemde olmasada bu kazalarla nerede, ne zaman karşı-laşılacağı ve kimin başına geleceği bilinemez. Bilinen şudur ki; önlem alınmayan her tehlike bizi kazalara götürür. Eviniz ve ya işiniz hiç far-ketmez. Tehlikeler her yerdedir ve önlem alma-yı gerektirir.

Örneğin; Elektrik günlük hayatımızın kaçınıl-maz öğesidir. Ama acaba tehlikelerinin ne kadar farkındayız? Yıllık kontrollerimizi yaptırıyor mu-yuz? Makinelerimizin gövde topraklamaları var mı? Panolarımızda kaçak akım rölesi var mı?

Veya herhangi bir kazada nasıl müdahale edebileceğinizi biliyor musunuz?

Örneğin trafik kuralları; Kırmızı ışıkta geç-memenin bir kural olduğu ve bu kural çiğnen-diği takdirde meydana gelecek kazalarda Türk Ceza Kanunu’na göre taksirle adam yaralamak/ öldürmek suçlarından yargılanabileceğinizin farkında mısınız?

Ev kazaları da mekanın getirdiği özellikle-re göre çeşitlenebilir. Örneğin banyolar; ıslak zemin ve elektriğin bir arada olması, kaygan zeminler, düşmeler ve belki çocuklar için dik-katsizlik sonucu boğulmalara kadar gidebile-cek bir liste sıralamamız mümkün.peki ya nasıl olurda biz bunları engelleriz?

Öncelikle bakış açımızı değiştirmemiz ve şimdiye kadar aklımızda kalıplaşmış olan “bana bir şey olmaz” düşüncesini yıkmamız gerekir. Hepimiz insanız, değerli, güçlü, akıllı ama yine de yaralanabilir varlıklarız. Bir toplu iğne ucu bile bize çığlık attırabiliyorken nasıl oluyorda kendimizi hoyratça kullanabiliyoruz?

Ve çocuklarımız… onları korumak için ev ha-yatımız da ne gibi önlemler alabiliriz? İsterseniz güvenli yaşama alışkanlığı oluşturabilecek kü-çük ama cankurtarıcı birkaç öneri verelim;

Alkol, sigara, kibrit, çakmak gibi yanıcı ve ya-kıcı araç ve malzemeleri ortalıkta bırakmayın.

Mutfakta uzun saplı kaplarınızın saplarını ocağınızın ön kısmına değil, ters yönde uza-tın, keskin bıçakları ortada bırakmayın, bulaşık makinesini sürekli kapalı tutun, kesici alet ve eşyaları güvenlik altına alın. İlaçları, temizlik ve kimyasal maddeleri, erişemeyecekleri yerlerde muhafaza edin.

Hiç bir kimyasal maddeyi (deterjan, cam si-liciler, tuzruhu vb) asla yiyecek içecek kaplarına (su şişesi, kola şişesi, ayran şişesi vb.) koymayı-nız. Mutfağın çocukların oynamaları için uygun bir ortam olmadığını unutmayın.

Su kaynatıcıları, ütü, fritöz vb. eşyaları ço-cukların uzanamayacağı şekilde yerleştirin ve kablolarının yandan sarkmalaryna izin verme-yin. Banyoda asla yalnız bırakmayın. Kullanma-dığınız elektrikli el aletlerinizi fişte bırakmayın.

Yasa ve standartlara uygun oyuncaklar ter-cih edin. Pencere veya balkonların düşmeleri önleyecek düzeneğe sahip olmasına dikkat edin. Dolap ve rafların devrilmemeleri için ön-lem alın…

Ev kazaları önemlidir. Ailemiz önemlidir. Ço-cuklarımız önemlidir. Tüm değerlerimiz için kü-çük şeyler önemlidir. Yukarıdaki küçük şeyler bir gün sizin ve sevdiklerinizin hayatını kurtarabilir.

Tüm bunlar ev kazalarının önlenmesi ve gü-venli bir aile ortamınız için.

Ya işyeriniz? Aileniz için, ülkeniz için çalışıp ürettikten sonra eve sağlıklı dönme garantiniz var mı?

İşyeriniz için de küçük şeyler önemlidir. Siz Önemlisiniz. İşyerinizde güvenliğiniz için bi-zimle irtibat kurabilirsiniz.

Güvenli ve sağlıklı yaşamak yaşam tarzınız olsun!!!.

T. Burçak Arpak Çevre Müh. İSG Uzmanı [email protected]

www.teamprevent.com.tr

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org43

Page 45: Sayı 1 | Mesai Dergisi

“Gücünü Evrensel değerlerden alan, felsefesi sevgi ve dostluk bağlarını geliştirmek olan

bireyleri bir çatı altında buluşturmak olan, derneğimiz, her branş ve derecedeki kamu ve özel sektör çalışanları arasında

sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı temin etmek, gelişen teknolojiyi takip ederek ilgili

her konuda konferans, seminer, panel ve sempozyumlar düzenleyerek dünyayı daha

doğru anlayabilmek için üyelerimize ve tüm gönüllülerimize, kişisel gelişime yönelik

ve beceri artırıcı kurslar düzenlenmekte olup, uzman hocalarımızın görev yaptığı kurslarımızı istihdama yönelik yapmaya

gayret etmektedir.”

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org44

Page 46: Sayı 1 | Mesai Dergisi

EĞİTİM KULÜBÜ

KİMYA KULÜBÜÖZEL GİRİŞMCİLER KULÜBÜ

METAL KULÜBÜ

TEKSTİL KULÜBÜ

SGK KULÜBÜ

TARIM KULÜBÜ

YÖNETİCİ KULÜBÜ

İNŞAAT KULÜBÜ

ULAŞTIRMA KULÜBÜ

MAKİNA KULÜBÜ

ENERJİ KULÜBÜ

Derneğimiz Bünyesinde Faaliyet Gösteren İhtisas Kulüpleri

Page 47: Sayı 1 | Mesai Dergisi

“Ýnsanlarýn en hayýrlýsý, insanlara faydalý olandýr." Evrensel düsturunu esas edinen ata-

larýmýzdan ilham aldýk ve 19 Aralýk 2010 tarihinde yeni adresimize taþýnarak hedef

büyüttük.

43

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org46

Page 48: Sayı 1 | Mesai Dergisi

ANÇADER olarak her branş ve derecedeki kamu ve özel sektör çalışanları arasında sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı tesis etme, gelişen teknolojiyi ta-kip ederek ilgili her konuda konferans , seminer, panel ve sempozyumlar dü-zenlemeyi kendine misyon edinmiştir. Belli periyotlarla; Hızlı okuma, ilk yardım eğitimi, bilgisayar ve İngilizce kursları da düzenleyen ANÇADER gönüllüleriyle beraber yurt içi ve yurt dışı teknik ve kültürel geziler de düzenlemektedir. Hedef kitlesi olan çalışanlara toplumda daha sosyal, çalışma hayatında ise daha aktif bir birey olmaları yönünde vizyon kazandırmaya gayret eden ANÇADER ülke-miz adına mutlu bir geleceğin teminatı içim bireyin önemli olduğunu görerek aynı duygu ve düşünceyi paylaşan tüm çalışanların hizmetindedir. Kuruluşu-nun 8. Yılını yeni binasında çalışmalarına devam edecek olan derneğimizde; İlk Yardım kursları, İngilizce Kursları, Bilgisayar kursları, Ney Kursu, Gitar kursu vb. kurslar düzenlenmekte olup, bu eğitimler kendi yerimizde verilmektedir. Özel-likle herhangi bir becerisi ve işi olmayan gençlere yönelik mesleki kurslarımızda talebe istinaden derneğimiz tarafından uzman hocalar gözetiminde düzenle-nebilmektedir.

Anadolu Çalışanları Eğitim Kültür ve

Dayanışma Derneği Şehit Daniş Tunalıgil

Sok. No: 2/5 Demirtepe-ANKARA

TEL: 0312 229 7926/27 FAKS: 0312 229 79 28

www.ancader.org.tr

Şubat 2011 • www.mesaidergisi.org47

Page 49: Sayı 1 | Mesai Dergisi