sinekli bakkal
TRANSCRIPT
B- ROMANDAKİ OLAYIN İNCELENMESİ
1- Romanın Özeti:
İmam’ın kızı Emine ile Tevfik çocukluktan beri birbirlerine aşıktırlar. Emine sonunda
Tevfik’e kaçar ve İmam Emine’yi evlatlıktan reddeder. Fakat bir süre sonra araları bozulur.
Emine bir gece Tevfik’i arkadaşlarına kendi taklidini yaptığını görünce terk eder.. Tevfik bir
süre sonra yaptığına pişman olur ve Emine’nin kapısında dolanmaya, derdini mahalleli
kadınlara anlatmaya başlar. Mahalleli Tevfik’i komisere şikayet eder. Şikayet padişaha kadar
gider. Tevfik Gelibolu’ya sürülür.
Emine hamiledir. Tevfik ve Emine’nin bir kızları olur. Adını Rabia koyarlar. İmam ve
Emine Rabia’nın sesinin çok güzel olduğunu fark eder. İmam, torununu hafız yapmaya karar
verir. Rabia’nın ünü çabuk yayılır. Zaptiye Nazırı Selim Paşa’nın karısı Sabiha Hanım Rabia’yı
dinlemek ister ve kandilde Kuran okuması için çağırır.
Selim Paşa, Sabiha Hanım’dan kendisi gibi bir erkek evlat ister. Oğlu Hilmi ise çelimsiz,
peltek bir oğlandır. Ayrıca Hilmi ileride babasının hiç tasvip etmediği bir şekilde Jön Türkler’e
katılır. Sabiha Hanım başka çocuk doğurmayınca Paşa da gizlice bir buğday tüccarının kızıyla
evlenir. Fakat ikinci karısı da Hilmi’den daha çelimsiz bir kız doğuruken ölür. Selim Paşa daha
bu durumu karısıa anlatamadan Sabiha Hanım her şeyi bildiğini söyler. Selim Paşa’nın anasız
kalan kızını da yanına alıp büyütmeyi teklif eder.
Sabiha Hanım, Rabia’nın eğitiminin kendi konaklarında devam etmesini ister. İmam da
bu teklifi kabul eder. Bir gün Rabia, Selim Paşa’nın uşağı Şevket Ağa’yla İmam’ın evine
dönerken, Tevfik’in evinde ışık görür. Rabia babasının döndüğünü anlar. Öğleden sonraları
konak yerine Tevfik’in evine gitmeye başlar. Bu durum fark edilince Emine konağa gider. Selim
Paşa, İmam ve Emine’ye çocuğun seçme hakkı olduğunu söyler. Rabia Tevfik’le yaşamayı
tercih eder. İmam tüm kazancını Rabia’dan elde ettiği için bu durumu kabul etmez. Tevfik,
İmam’a Rabia’nın tüm gelirini vermeyi teklif eder. İmam bu durumda Rabia’nın gitmesini kabul
eder. Aylar sonra mahalle kadınları Tevfik’e Emine’nin kötü durumda olduğunu, Emine ile
Rabia’yı barıştırmak gerektiğini anlatırlar. Tevfik, Rabia’yı Emine’ye gönderir. Bunu zaten
istemeyen Rabia, Emine’nin evinde hiç iyi karşılanmaz. Emine onu istemediğini söyler ve
evinden kovar. Bu Rabia ile annesinin son görüşmesi olur.
Selim Paşa’nın bahçıvanının yeğeni Bilal, Manastır’dan İstanbul’a gelir. Bir gün Sinekli
Bakkal’dan geçerken Rabia’yı görür. Onunla tanışmak ister. Fakat Rabia ona pek iyi
davranmaz ama sonra araları düzelir.
Tevfik haftada üç gün mahalle kıraathanesinde Karagöz oynatmaya başlamıştır. Bu
arada Rabia büyümüş, güzel, genç bir kız olmuştur. Etrafındakiler de bunun farkındadırlar.
Rabia ile Bilal yakınlaşmaya başlar. Bilal hep gelecekte nasıl büyük ve zengin bir insan
olacağından bahsetmektedir. En büyük hayali ise Selim Paşa gibi bir zorba olmaktır. Rabia bu
durumu öğrenince Bilal’e küser. Bilal de Rabia’nın kendisini kıskanması için Selim Paşa’nın kızı
Mihri’yle evlenmeye karar verir. Fakat amacına ulaşamayacaktır.
Tevfik hastalanmıştır. Bu sırada Rabia hutbe okumaya gitmediği için İmam’a para
gitmez. Emine yoksulluk içinde ölür.
Tevfik ortaoyunlarındaki Mirasyedi karakterini değiştirmiş, gizliden gizliye onun yerine
Dahiliye Nazırı Zati Bey’i oynatmaktadır. Zati Bey bu durumu bir şekilde duyar ve Tevfik’i
konağına çağırıp uyarır. Bu arada Selim Paşa padişahın gözünde gittikçe düşmekte Zati Bey
ise gittikçe yükselmektedir. Padişah, Selim Paşa’ya Hilmi ve arkadaşlarını araştırması
vazifesini verir. Hilmi Beyrut’a gider. Selim Paşa Hilmi’nin peşine adam gönderir. Beyrut’tan
gelen haberler olumsuz değildir. Hilmi’nin hiçbir yabancı evrak almadığı ve hiçbir olaya
karışmadığı haberi gelir.
Bir gece Tevfik kadın kılığında Fransız Postane’sine gider. Çıkışta yakalanır ve Selim
Paşa’nın karşısına çıkarılır. Şam’a sürülecektir. Bu arada Hilmi de Şam Vali Muavinliğine atanır.
Peregrini’nin annesi ölür ve Peregrini ülkesine döner. Bir sene kadar sonra dönünce
Rabia’ya evlenme teklifi eder. Müslümanlığı kabul eder. Yeni adı Osman olur.
Rabia ile Osman evlenir. Fakat evlilikleri bekledikleri kadar mutlu sürmez. Aksine Vehbi
Dede’nin söylediği gibi kültürler arası fark ortaya çıkar. Mutsuzluk dışında kavgalar da başlar.
Fakat ettikleri kavgalar hiçbir zaman uzun sürmez. Çünkü birbirlerini hala sevmektedirler.
Rabia hamiledir. Doktorlar, bebeğin sezeryanla alınması gerektiğini bunun az da olsa
tehlikeli olduğunu söylerler. Osman bebeği aldırmak ister. Rabia’yı kaybetmek istemiyordur.
Rabia ise bebeğini doğurmak istemektedir. Rabia doğumu sağ salim atlatır.
Bu arada 1908 ihtilali olmuş, padişah devrilmiştir. Tüm sürgünler evlerine geri dönerler.
Bunların içinde Tevfik de vardır. Tevfik ve diğer sürgünler bir anda halkın kahramanı
olmuşlardır. Torun sahibi olduğunu Tevfik damadından öğrenir. Gözlerinden iki yaş yanaklarına
damlar.
2- Karakterler (Asıl ve Yardımcı Karakterler) Karakterlerin Ruhsal ve Fiziksel
Özellikleri:
Asıl Karakterler
RABİA: Çocukluğu dedesi İmam ve annesi Emine’nin terbiyesinde geçmiştir.
Çocukluğunu yaşayamamıştır. Dedesi tarafından sürekli olarak cehennem tasvirleriyle
büyütülmüştür. On bir yaşında hıfzını dedesine dinletmiştir. İstanbul’un en küçük, fakat
üslubuyla ve sesiyle en meşhur hafızı olmuştur. On bir-on iki yaşlarında Vehbi Dede’den ders
almaya başlar; kısa sürede tef, ud, kanun gibi alaturka sazları süratle ve kabiliyetle öğrenir.
Alaturka pek çok şarkıyı da güzel bir şekilde söyleyebilmektedir. Daha sonra Peregrini’den de
batı müziği dersleri almaya başlar ve bunda da başarılı olur. Hatta doğu ve batı müziğini kendi
üslubuyla birleştirir. Babasıyla kalmaya başladıktan sonra ise neşeli ve sanatkar yönü daha
baskın bir şekilde ortaya çıkar.
Karar verdi mi peşini bırakmayan; kendisine ihtiyacı olanlara yardımseverdir. Sinekli
Bakkal’a her şeyiyle bağlıdır. Aynı zamanda “giydiği her kıyafete şahsiyetinden bir şeyler
katan” bir özelliği vardır. Uyuşamadığı noktalarda, tartışma esnasında, inatçı ve kesinlikle
cevap vermeyen bir yapıya sahip; aynı zamanda kabullenmediği şeyleri asla yapmayacak
kadar inatçı ve güçlüdür. Açıklayamadığı ve gücünün yetmediği konularda kadere, alınyazısına
son derece bağlıdır. Olumlu özelliklerin çoğunu kendinde toplamış bir kadın tiplemesidir.
Eserde diğer bütün hayatlar onun hayatı etrafında ortak bir şekilde anlatılmaktadır.
PEREGRİNİ, OSMAN: Peregrini, Batı müziğinin üstadı olan, kulağı çok hassas bir müzik
hocası. Ateşli ve heyecanlı bir yapıya sahip. Felsefeyi, fikri tartışmaları ve konuşmayı çok
seviyor. Gençlik döneminde ise zevklerin hepsini tatmış olarak, yirmi dört yaşında manastıra
çekilir. Buradan usanınca dinini bırakarak tekrar dünya hayatına döner. Daha sonra Osmanlı
milliyetine geçer, ismini değiştirir ve müzik hocalığı yapmaya başlar. Kendisinin üç şahsiyeti
olduğuna inanır; birincisi dimağı, ikincisi ruhu, üçüncüsü de kalbi.
Rabia’yı tanıştıklarından itibaren en çok tahlil eden kişi. Sürekli soru soran ve
öğrenmeye hevesli bir yapısı var. Rabia’yı gerçekten seviyor ve ona saygı duyuyor; çok zengin
ve asil bir aileden olsa bile sırf bu sevgisinden dolayı her şeyi geride bırakıp Rabia’nın istediği
hayatı kabul ediyor. Zaman zaman alıştığı yaşantının çok dışındaki bu hayattan dolayı sıkıntı
çekse de Rabia’ya olan bağlılığıyla ve çevresindekilerin ona gösterdiği alaka ile bu yeni
hayatına uyum sağlıyor. Yeni evlerine taşındıktan sonra ancak kendine özel bir çalışma odası
ayırıp,orada yapmak istediği beste ile uğraşabiliyor. “Tılsımlı kuyu” operası da aynı zamanda
Rabia ile Osman sentezinin canlı bir göstergesi oluyor.
VEHBİ DEDE: Romanın hemen hemen her anında karşımıza çözüm olarak çıkıyor. Rabia
onun sayesinde yumuşayıp, kendini her yönde geliştirir. Peregrini’nin Osman’a dönmesinde alt
yapı olarak onun katkısı çok büyüktür. İnsani özelliklerden soyutlanmış bir karakter değildir.
Aksine hayatın her alanında olan bir karakterdir. Felsefenin dışında pek çok telli saz ve neyi
kullanabilen bir alaturka musiki hocasıdır. İnsanların kızını, bütün ailesini güvenerek teslim
ettiği, emanet ettiği bir güven kapısıdır. Ayrıca insanların rahatlıkla sırlarını, dertlerini de
paylaştığı bir kişidir. Her olaya daima yumuşak bir tavırla yaklaşır. İnsana huzur veren bir
yapısı vardır; hem iç alemiyle hem de dış görünüşüyle. Sakin ve telaşsız bir yapıya sahiptir
TEVFİK: Karagöz ve Ortaoyunu sanatçısı. Çocukluğundan itibaren hem fiziki
özellikleriyle hem de sanatçı yönüyle ön planda olmuş. Çocukluğu yeğeni olduğu İstanbul
Bakkaliyesi sahibi Mustafa Efendi’nin yanında geçiyor. Paraya önem vermiyor ve mahallenin
daha ziyade fakirleriyle arkadaş. Tembel ve çocuk ruhlu, neşeli, oyunu seviyor. Elleri kağıt
parçalarına can veren bir çevikliğe sahip. Sesini, mimiklerini kullanma da oldukça usta.
Tevfik’in dinle ilgisi ve bağlantısı yok; içki içen, ilk sürgününde eğlence hayatını yaşamış birisi.
Paraya hiç kıymet vermiyor. Sevdiği kişi,arkadaşı,dostu için cezaya ve canını bile vermeye razı
olacak kadar sadık ve cesaretli bir yapıya sahip.
İMAM: Mahallenin imamı. Mahalle sakinleri tarafından pinti ve çıkarcı olarak biliniyor.
Paraya düşkün; para için ispiyonculuk yapabilen biri. Görünüşünde ve konuşmasında heybet
var. Vaazlarında cehennemi daha parlak ve canlı olarak anlatıyor. Eğlenceye ve sevince karşı
bitmeyen bir kin ve düşmanlığı herkese öğretmeye çalışıyor. Hiç gülmeyen biri. Yeni olan
şeylere karşı. Bütün katılığına rağmen Vehbi Dede’ye evliya olarak bakıyor; ona saygı duyuyor.
Kinci ve inatçı. Yaşlılığında bile rahmet, şefaat vadeden surelere bile kinini, insanları hiç
affetmeyen nefretini karıştırıyor. Bütün mahalle halkını “cehennemlik” olarak görüyor. İmam
karakteri olarak olumsuz ve korkutucu bir tip.
EMİNE: İmam’ın kızı, Tevfik’in karısı ve Rabia’nın annesi. Çocukluğundan itibaren
hamarat, titiz, mahalle çocuklarıyla oynamaya tenezzül etmeyen biri. Suratsız ve gülmeyen bir
kişi. On yedi yaşında Tevfik’e kaçıyor; Tevfik’e oyunculuğu bırakacağına dair söz verdirttiği için
onunla evleniyor. Kalbi kuru, kafası dar ve dilinin zehir gibi olmasının yanında kinci ve gururlu.
İdeal olarak babasını düşünüyor. O da babası gibi paraya önem veriyor. Kendine göre olan
namus anlayışı çok önemli. Tevfik’ten ayrıldıktan sonra ona sürekli beddua eden ve onu
kötüleyen biri. Tevfik’ten ne kadar nefret etse de onu kendi malı gibi görüyor ve ona
döneceğini düşünüyor. Asla affetmiyor. Kini ve üzüntüsüyle günden güne çöküp vefat ediyor.
SELİM PAŞA: Hükümdarın Zaptiye Nazırı. İyi bir aile babası ve karısına bağlı.
Paşa,tamamen eski zaman adamı. Samimi ve kendi ölçüleriyle namuskar.
SABİHA HANIM: Selim Paşa’nın karısı. Bir yönüyle hayır sahibi, merhametli, bağış
seven; sağ elinin verdiğini sol elinin duymadığı biri; diğer yönüyle de saza söze düşkün, bir
dalda durmayan bir kadın. Hükmeden, meraklı; emri altındaki her ferdin ne yaptığını, ne
düşündüğünü öğrenmezse içi rahat etmez. Bunların yanında sır saklayan, ağzı sıkı biri. Ailesine
düşkün; eşinin ikinci bir hanımı ve ondan çocuğu olduğunu bildiği halde bunu saklamış, hanım
ölünce de kızlarına bakmış. Bunun yanında oğlunu çok seven bir anne.
HİLMİ: Selim Paşa ile Sabiha Hanım’ın oğlu. Jön Türk. Genç ve devrimci aydınları temsil
ediyor. Giyimine dikkat eder ve zevkinde diğer “paşazade” çocuklarından onu ayıran bir
başkalık, durgunluk vardır. Gözleri ve bakışının manası ile ağzı ve dudaklarının ifadesi onun
ince düşünceli bir mizaca sahip olduğu havasını vermektedir. Annesine derin bir sevgi ve
hürmeti vardır; bunu davranışlarıyla da gösterir.
RAKIM AMCA, CÜCE: Tevfik’in oyuncu arkadaşlarından. Rabia’ya sözünü geçirebilen,
çıkışabilen yegane kişilerden biri.
Neşeli, taklit yeteneği olan bir oyuncu. Dindar değil, zaman zaman içki içiyor;
Ramazan’da oruç tutmuyor ve namaz kılmıyor; Vehbi Dede’ye ve dindarlara saygılı.
Yardımcı Karakterler
BİLAL: Rumelili Bahçıvan Ramazan Ağa’nın yeğeni. Tokattan,tekmeden kaçan; başını
her halden kurtarabilen biri. Yaşlıları bile ürküten bakışlara sahip. İş yapmayı sevmiyor. Selim
Paşa tarafından görünüşü ve gözlerindeki kudreti fark edilerek okutuluyor. Rabia’yı tutkulu bir
şekilde seviyor. Rabia ise ilk kendi yaşlarında bir karşı cins olarak ondan hoşlanıyor; fakat
Selim Paşa’nın dile getirdiği evlenme teklifini kesin olarak reddediyor. Bundan sonra
Bilal,Paşa’nın damadı olma yolunda ilerliyor. Bilal, Vehbi Dede ve Peregrini’yi çalgıcı olarak;
Hilmi ve arkadaşlarını ise birer züppe olarak görüyor. Paşa’yı beğeniyor ve her haliyle onun
gibi olmak istiyor. Rabia’nın evleneceğini öğrendiğinde bile onu sevdiğini fark ediyor.
TULUMBACI BAŞI SABİT BEYAĞABEY: Mahallenin Tulumbacı başlarından en hatırı
sayılırı. Kendine mahsus bir babayiğitliği, namus ölçüsü vardı; ama bunun yanında
külhanbeyliğin verdiği bir kabadayılığı, sert ve yakışıksız davranışları vardı. Rabia’ya göz dağı
vermek için gidip bunu başaramayınca, bu olaydan sonra Rabia’dan korkar, ona saygı gösterir.
Kendisiyle birlikte bütün tulumbacılar Rabia ile bağlantısı olan herkese saygı gösterirler. Rabia
Osman ile evlendikten sonra da Osman ile iyi diyalog kuran biri olur.
ÇİNGENE PENBE: Batıl inançları bol olan bir çingene. Tevfik ile ilgilenirken Rabia’nın
ikazıyla bundan vazgeçmiştir. Onlarla kalmaya başladıktan sonra Rabia’ya ev işlerinde yardım
eden,onun “teyze” diye hitap ettiği biri olur.
KANARYA: Sabiha Hanım’ın alıp yetiştirdiği bir güzel Çerkes kızı. Daha sonra saraya
Kadın Hanım’a verilen böylece saraya giren birisi. Sarayda sultanın yeğeniyle evlendirilir;
bundan sonra Nejat Bey’in eşi olarak karşımıza çıkar. Abdülhamit’ten korkar ve onu sevmez.
Nejat Bey’in eşi olduktan sonra da aslını unutmaz ve Sabiha Hanımlara saygıda kusur etmez.
Rabia’nın düğün hazırlıklarında yardım ediyor ve sık sık görüşüyorlar. En son Rabia’nın
hamileliği esnasında karşımıza çıkıyor. Yardımsever birisi.
NEJAT BEY: Padişahın yeğeni. Saray içinde yetişmiş,bundan dolayı halkın yaşantısı
ona ilginç ve gizemli geliyor. Rabia’ya sanatkarlığının dışında bu yönünden dolayı bir yakınlık
duyuyor. Batı müziğini ve piyano çalmayı biliyor. Vehbi Dede ve Peregrini ile her hafta
toplanıyorlar. Babası da kendisi de çocuk tabiatlı olduğu için hiçbir entrikaya karışmazlar.
Onun için saray çevresinin en rahat ailesidirler.
SAFVET BEY: İkinci Mabeyinci. Hiç evlenmemiş. Yeğenlerini büyütüp, eğitimini
sağlamış.
DÜRNEV: Selim Paşa’ların gelini; Hilmi’nin eşi. Sabiha Hanım tarafından küçükken alınıp
yetiştirilmiş, terbiye edilmiş,iyi bir tahsil verilmiş ve oğluyla evlendirilmiş bir Çerkes kızı. Fakat
Sabiha Hanım romatizmaya yakalanıp yatağa bağlandıktan sonra cesaretlenip kendi başına
hareket etmeye başlar. Aşırı süslü, karışık ve abartılı makyaja ve giyinişe sahip. Ama sürgünde
yaşadığı zorluklardan sonra biraz daha olumlu hale gelmiş birisi.
GALİP: Hilmi’nin Jön Türk arkadaşlarından. Annesi ölmüş,zengin bir babanın oğlu. İleri
ki dönemlerde Rabia’yı istiyor; fakat Rabia kabul etmiyor.
ŞEVKİ: Hilmi’nin Jön Türk arkadaşlarından. Vehbi Dede’nin İmam’dan daha tehlikeli
olduğunu düşünüyor. Konuşkan, taklitçi ve düşüncesine ateşli bir şekilde bağlı.
ZATİ BEY: Yeni Dahiliye Nazırı. Dilediği ferdi asmak, boğdurmak kudretine sahip olmak
için ömrünün on senesini fedaya hazır. Evi o zamanın alafrangalığına özenilerek dekor edilmiş;
hizmetlileriyle, eşyasıyla ve kendi giyimiyle özentili birisi. Menfaatine düşkün. Dinle hiçbir
alışverişi olmayan bir adam.
BAYRAM AĞA: Selim Paşa’nın bahçıvanı. Rumelili. Kendine ve yetiştiği ortama has
kural ve prensipleri var.
BEHİRE HANIM: Safvet Bey’in kız kardeşinin kızı. Mürebbiyelerle büyütülen kibar
kızlara kendi kültürleri,kendi klasiklerinin de öğretildiği devirde yetişmiş. Kocası sadece
Avrupa’da yapmış olduğu için kendi kızlarını Fransız mürebbiyeler elinde yetiştirmiş;
Avrupa’dan gelen her şeyi gökten inmiş bir emir kabul eden biriydi. Hayatları serbest ve mesut
olsa da Behire Hanım ananelere bağlı; bundan dolayı da dayısının yanına sık geliyor.
ARİF: Safvet Bey’in yetim yeğeni. Safvet Bey tarafından büyütülmüş ve onunla birlikte
kalıyor. Nejat Bey’den sonra en iyi Türk piyanist. Tembel olduğu için ve müzikten para
kazanılması adet olmadığından çalışmıyor; canı istediği zaman Robert Koleji’ne kaydoluyor,bir
müddet devam edip çıkıyor.
MUAVİN RANA BEY: Selim Paşa’nın yardımcısı.
GÖZPATLATAN MUZAFFER: Tehlikeli,siyasi sanıkları sorgulamayla memur. Görünüş
olarak eski pehlivanlara benziyor. Yardımsever, vazifesini yerine getiren bir adam imajı var.
1908 ihtilalinden sonra ise Meşrutiyet hatibi olur.
MİSİS HOPKİNS: Robert Koleji’nin İngilizce hocasının madamı. Kanarya’nın arkadaşı;
ondan hayatı hakkında pek çok şeyi öğreniyor.
EBE ZEHRA HANIM: Mahallenin ebesi.
KAHYA ŞÜKRİYE HANIM: Sabiha Hanım’ın kahyası. Konaktaki her şeyi hanımına
haber veren, kendisine verilen görevleri yapan biri.
UŞAK ŞEVKET AĞA: Selim Paşa’nın uşağı. On beş yıldır Paşa’ya hizmet ediyor.
ESKİCİ FEHMİ EFENDİ: Sinekli Bakkal’ın umumi ve içtimai hayatına,her vesileyle
karışan; ihtiyar heyetinin hatırı sayılır üyelerinden. Osman’a da yakınlık gösteren komşulardan.
Mahallenin muhafazakar kısmını idare ediyor.
BEKÇİ RAMAZAN AĞA: Sinekli Bakkal bekçisi.
DOKTOR KASIM: Dahiliyeci. Türk tıbbına Alman fennini,biraz da katılığını getiren
meşhur simalardan. Rabia’nın doktorlarından. Hastaların dimağlarına etki ederek tedavi etme
fikrini İstanbul’da yayan ilk doktor olarak geçiyor. Çoluk çocuğu olmadığı için biraz daha sert
yaklaştığı belirtiliyor.
DOKTOR SALİM: Jinekolog. Türk tıbbına Alman fennini ve katılığını sokan diğer meşhur
sima. Rabia’nın doktoru. İlk sezeryan uygulayacağı hastası olduğu için Rabia ile çok ilgilenir.
Daha yumuşak tabiatlı.
İKBAL HANIM: İkinci Mabeyinci Safvet Beyin süt ninesi ve yalının hanımı.
İhtiyar,kendine göre bir sevimliliği olan, Çerkes asıllı. Elli beş senedir İstanbul’da olmasına
rağmen Türkçe’yi tam öğrenememiş. Şiddetli taassupla dindar; fakat bu dindarlığının içi dolu
değil. Vehbi Dede’ye ve Rabia’ya hürmeti çok. Çileli bir gençliği var; bunu daha sonra Rabia ile
paylaşıyor.
ELENİ: Osman’ın aşçısı.
BAKKAL MUSTAFA EFENDİ: İstanbul Bakkaliyesi’nin sahibi, Tevfik’in dayısı. Tiryaki
bir mahalle bakkalı.
MİHRİ: Selim Paşa’nın kızı.
3- Olayın Geçtiği Yerler:
Romanın esas mekanı Sinekli Bakkal sokağı ve mahallesidir. Sinekli Bakkal Sokağı,
Aksaray civarında dar bir sokaktır. Sinekli Bakkal; bakkalıyla, kahvesiyle, ahşap evleriyle,
çeşmesiyle tam anlamıyla halka ait bir yerdir. İstanbul’un bu mekanı halkı ve halk kültürünü
temsil etmektedir. Ayrıca mekanda da romanda olduğu gibi doğu-batı; eski-yeni meselesiyle
karşılaşıyoruz. Rabia’nın mekandaki güzellik anlayışı; genişlik, ışık, açıklık, sadelik ile
anlatılırken, Osman’ınki ise daha karışık, daha zıt unsurların birleşmesiyle oluşan bir güzellik
anlayışıdır.
4- Olayın Meydana Geldiği Zaman:
Bu roman II.Abdülhamit zamanında geçiyor. Roman, Sinekli Bakkal’ın tanıtımı ve Emine
ile Tevfik’in çocukluklarıyla başlar. Çocuklukları gibi evlilik dönemi de kısaca anlatılır. Bu
dönemi yaklaşık olarak 15-20 sene kadar düşünebiliriz. Rabia’nın doğumuyla birlikte onun
hayatı çevresinde diğer hayatlar da anlatılıyor. Rabia’nın hayatını zamanı hesaplamak için
düşünecek olursak; kitapta geçen zaman yaklaşık 40-50 yıllık bir zaman.
5- Romanın Dil ve Anlatım Özellikleri:
Roman iki ana kısımdan oluşuyor. Birinci kısım kendi içinde yirmi yedi bölüm
halindedir. İkinci kısım ise kendi içinde yirmi üç bölümden oluşuyor.
Romanın geneli göz önüne alınırsa siyasal, toplumsal ve duygusal sorunlar dikkati
çeker. II.Abdülhamit dönemi anlatılmaktadır. Ama sadece bir dönemin anlatıldığı bir roman
değildir. Romanda Rabia’nın hayat hikayesi daha ön plandadır. Romanın ilk bölümünde daha
çok olaylar birbiri ardınca anlatılıyor; bu bölüm çözülecek olan bir düğüm şeklinde son buluyor.
İkinci bölümde olay daha özele iniyor; daha yavaş bir şekilde Rabia’nın hayatı anlatılıyor.
Romanın sonu hızlı bir şekilde ve çözüme ulaşarak bitiyor.
Dil özelliklerine bakıldığı zaman Halide Edib’in yer yer devrik cümleler kullandığını
görüyoruz. Olaylar da birbirlerine iyi bağlanmış. Konu ve olay örgüsü akıcı ve okuyucuyu
sıkmıyor.
6- Romanın Ana Fikri:
Halide Edib, bu romanında doğu-batı, eski-yeni, aşk-mantık, kalp-akıl gibi zıtlıkları
işlemiştir. Romanda güzel sanatların birçok dalı bulunmaktadır. Ama en çok öne çıkanı
musikidir. Kısaca Halide Edib romanda bir kadının kendi ruh çatışmalarının yanı sıra din
etkisiyle kalbi ve aklı arasında karar verişini anlatıyor.