süleyman duygu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d00206/1973_128/1973_128_duygus.pdf · 2018. 8....
TRANSCRIPT
TÜRK SOSYAL HAYATINDA. KADIN
Süleyman Duygu
Zamanımızda gençler ve hatta bir çok yaşlılar dahi, romanlardaki tasvirlerden. veya tiyatro ve sinemalardaki eskiyi canlandll'an sahnelerden, Türk kadınını, bütün tarih boyunca, kafes arkasında yaşayan, erkeğin· esiri ve ·sosyal haklardan mahrum bir ucube olarak tasavvur ederler.
Yakın çağlar ~zelliklle şeliir hayatı- için böyle düşünülmekte büyük .bir gerçek payı varsa da, bunu, tarj.h boyunca, bütün Türk alemine teşmil etmek doğru değildir. Yörüklerin yaşayışını inceleyenler, onlarda tesettürün hiç bir zaman .mevcut olm~dığını bilirler. _
Yakın çağların -hatta · ~klerin İslam kültür_ü içine girdikleri de.yrin- perdelerini aral~yarak, gerilere doğru bakılacak olursa, Türk sosyal hayatında kad.ınm·, zamanımızdan da daha geniş bir hüniyet .ve ~§itliğin saadeti içinde bulunduğu göriilür. Eski Türklerde kadının, hiç bir milletle mukayese edilemeyecek kadar üstün bir yerf olduğu, her bakımdan erkekle eşit ve oİı.un yardımcısı bulunduğu, .yabancılar tarafından da kabul edilir. ·
Bu yazımızda, mehazlarımızın ışığı altında, zamanınııidan gerilere doğru giderek, Türk ka~nın, içtimai _hayattaki yerini belirtmeğe çalışa-cağız. · .
Bugün dahi, kadının bünye, ruh ve fikir bakımından, erkeğe eşit olamayaqağını s·öyleyenler bulunmaktadır: Necmettin Sadak, daha 1918 yıl-. larında, böyle bir düşUncenin sakatlığını belirtmekte ve "bizde feminizm cereyanına bir istikamet vermek, o:µu, bir sel suretinde etrafı harap edici bir kuvvet olmaktan kurtararak, intizam dairesinde, tabü ~eyrini takip etmesine gayret etmek lazım" olduğunu yazmakta, fakat aynı zamanda "hiç bir va~enin, kadının ailedeki vazifelerinden daha verimli ve ·tabii olamıyacağını" ilave etmektedir1 .
Kadınlarımızın eşits~likten (erkeklerin esaretinden) ve tesettürden kurtulma istekleri, Tanzimat'tanberi, Avrupa'run · da tesiriyle, gittikçe
(1) Necmettin Sadak, Bizde Feminiı:mı, Türk Kadını Mecm. I. c. 1918 ..
(12) ·.
SAYI 128 S. DlJVGU YIL XI
kuvvetlenmişse de, bu iş, ilk defa ciddi ve şuurlu bir şekilde ancak Atatürk devrinde ele alı,nmıştır.
Atatürk, daha Cumhuriyetten önce başlayarak, birçok nutuklarında kadın hakları ile ilgili .i.nkilap!ar için zemin hazırladı2• "Kadınlarımızın aynı öğretim kademelerinden geçerek yetişmelerine" önem verileceğini, cemiyet içind~, erkekler gibi, vazüe almaları lüzumunu ve tesettürün manasızlığını belirtti:-ı.
İşte bu çabalar sonunda kadınlara, önce öğrenim ve meslek sahibi olma imkanları sağlandı. Sonra da kanunlarla, birçok haklar verildi. 1925 yılından itibaren, kadın-erkek kıyafetleri üzerinde duruldu. 1926 yılında kabul edilen İsviçre Medeni Kanunu ile, çok evlenme ve erkeğin kadını, keyfi isteyince boşaması önlendi. 1930 da belediye, 1934 yılında da, kadına, mmetvekili seçme ve seçeme hakkı tanındı. Birçok köklü inkılaplaz'la Türk kadını, erkeğin seviyesine ulaştırılmağa çalışıldı'.
Fakat, bütün samimi gayretlere rağmen, yabancıların dahi gözünden kaçmamıştır ki, Türkiye'de, "bugün, gündelik hayatta, kadınların büyük rolleri olmasına.. Parlemantoda, üniversitelerde, yazarlar ve gazeteciler arasında, çok sayıda kadın bulunmasına, sanatta ~ kadınları kendilerini göstermeyi becermelerine rağmen, yine de erkek ve kadın cinsleri ariısında görünürde eşitsizlik mevcuttur ... Ve İsviçre Medeni Kanununun 'Iürkiye'de tam uygulandığı iddia edilemez ... Köylerde en geçerli nikah, imam nikahıdır"s. Bazı kasabalarımızda tesettür hala revaçta olup, köylerde bile yaytlma istidadı göstermektedir.
İslami Devirde: Türklerde tesettürün (örtünme), çoklukla, İsla.miardan geçtiği ka
bul ed!lir4. Fakat, İslamlığın esasında, bildiğimiz şekilde, tesettür yoktur1. Kur'an, . erkek kadı:n ayırmaksızın, bütün insanları, yaratıkların en şereflisi saydığı gibi, birçok ayetlerde de kadının değerini ve önemini belirten hükümler vardır8. Kur'an'a göre "kadınlara iyilikle muamele et-·
l2) Afetlnan, .Atatürk ve .T'İirk kadın haklarının kazanılma.tt, s. 102. (3j Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri (II .. s. 85, 174, 234). İA; I . C. s. 781. (4) Atatürk devrinde, kadmlara. tanınan haklar ve sosyal hayattaki devrimler, bazı
ıannın zannettiğd gıibi, Avrupa'yı ta.kll.t mahiyetinde olına.yıp, eski Türk sosyal hayat ve gelenekleri.Din Tilrk kadınına tanıdığı. baklan, za.ma.mn icabına uygun bir anlayış içinde, ihya ebnek olduğU düşüncesindeyiz Aynca, İsviçırelie kadınlara seçim ha.k'.lanı.n henüz tanmdığmı belirtmekte de fayda gönnekteyiz.
(5) Davit Hortham CM. Ald Kayabal), Tii.rkler, Milliyet GazeteSi, Mayıs 1973. (6) F. Köprülü, Bizans'ın Osmanlı Müesseselerine ~esiri", THİM. I. C. s. 279. (7) c. Zeydan (Z. Megamiz), Medeniyet-4 !sl4miye, T. V., s. 125. (8) Kur'an; IV 1, 3, 19, 20, 32. XXIV. 4, 23, 26, 31, II. 228.
(13) 613
SAYI 128 TÜRK KÜLTÜRÜ YIL Xl
mek" gerekir, erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, "kadınların da onlar üzerinde hakları vardır." Zina halinde, kadın ve erkeğe aynı ceza uygulanır.
Halbuki, İslam'dan önce, bütün dünyada, kadın erkekten aşağı görülür, hiç değer verilmez, çoğunlukla, murdar sayılırdı. "Kadın, yaratılışta yarı kalmış bir erkekti". B. Topaloğlu'nun "İslamda KaC4n" adlı eserinde belirtildiği gibi, İslam dİ?İ· bütün dünyada mağdur ve hakir durumda olan kadının imdadına yetişti. Birçok yabancıların da kabul ettiği vechile, İslamlık kadınlara önemli haklar tanıdı (s. 17, 23-24).
Kur'an'da, hernekadar, erkeğin dört kadınla evlenmesine cevaz verilı:n.işse de, bunda, mutlak adaleti sağlamak şart koşulmuştur. "Eğer adaleti gözetmemekten korkulursa, bir tane ile yetinilmesi" emroluııur11 • Buradaki adaleti, yalnız nafakada eşitlik olarak anlayanlar, fazla kadınla evlenmede mahzur ·görmemişlerdir. Bu ayetteki "adalet" geniş anlamıyla alınır ve Kur'an'daki kadınlar ile ilgili· diğer hükümler düşünülürse, hiç kimsenin, birden fazla evlenmemesi, İslamlığın da bir icabı olarak karşımıza çıkar.
"Cennet ana!ların ayağı altındadır" diyen Peygamberimiz de birçok iıa.. dislerinde, kadına değer verilmesini, incitilmemes;ni buyurur. O, "şüphe yok ki, kadınlar erkeklerin dengi, benzeri ve eşidir". 'En iyi mü'min, -karısıyla iyi geçinendlr". "Allah, kadıJ!lara iyi muamele etmenizi emre-der" v.b. der. ·
Diğer taraftan, Kur'an, tesettürü hafifletmeği emreder. Müslümanlıkta kadının yüzünü ve ellerini örtmesi yoktur. Bu sebepledir ki, İslamlığın ilk devirlerinde ka~ar, toplantılara katılır ve savaşlara da~i giderlerdi. Uhut savaşında, Nesibe adındaki bir kadın, Muhammed'iıı yanından ayr,ılınadı ve onunla birlikte savaştı. Peygamberin karısı Ayşe'nin, politikada ve savaş alanında oynadığı rol önemli olmuştu. İslam kadınlarından illin alanında ün.yapanlar da vardı. Endülüs'te, II. Hakem zamanında (961-976), Ayşe, Hatice ve Lebine adındaki kadınlar, ilmi faaliyetlerin başında bulunmuşlardı10•
Fakat, eski Yunan ve İran'ın, kadın hakkındaki görüşlerinin İslam ülkelerine girmesinden sonradır ki, kadınlar, gittikçe ağırlaşan baskı al-
(9) Bize göre, bu adaletten, sevgide aşk Myatında ve geçimde adalet anlaşılmalıdır. Kur'anda.kıl hükümler iyi ıincelnirsc C. Zeydanın da dediği gibi, tsll\ının çok evlen.meyi emirden ziyade menettiği görülUr. (a.g.e. V. s. 129).
(10) TTTK. TaT'ih II, s . 179. B . ttçok da, "1sl4m Devletler-inde Kadın Biikümdarlar" adındaki eserinde edebiyat, fıkıh ve siyaset alanında nam yapan islA.m kadınları bulundu~a tşaret eder (s. 11-16) ve Tilrk-İs!Am kadın bUkümdarlan anlatır. ...... .
614 (14)
SAYI 128 S. DUYGU YIL XI
tına girmeğe başladııı. Diğer tıt ., ftan, fütühat ve ganimetlerin çoğalmasiyle zenginleşen Arap erkeklt'r ı bencil düşüncelere saptı; güzel kadın (cariye) satın alma revac buld ·· Zenginlik, sefahata -yol açtı. lslami kayıtlara önem verilmez oldu:
Bundan dolayıydır ki, HaJlife Ömer, lran seferi öncesi, "Ah keşk.i, ne !ran o~aydı ve ne de biz İrn'la ilişki kurmak mecburiyetinde bulunaydık" demiş ve oradaki kötülüklerin, anlaş"mazlığın ve gösterişin İslam'a geçeceğinden endişe duymuştu. Gerçekten de öyle oldu12•
İslam'ın ilk sıralarında, yalnız asil kadınların, bu dw·umlarını belli etmek maksadıyla, taşıdıkları yarım yüz örtüsü, Ömer tarafından yasaklandı.
Emeviler zamanında İslam kadınları, çoğunlukla, eski mevkilerini korudular. Fakat Abbasiler devrinde, çoğalan tarikatlar peçeyi umumileştirdi18. Bu devrin sonlarına doğru ise, !ran'ın örf ve adetleri, Yunan giyinişi, bütün gösteriş ve sefahatı ile İslam ülkelerinde geniş olarak tutundu.
Ancak, İslamiyeti kabul eden Türkler, bunlara pek rağbet etmediler14. Nitekim Arap seyyahı İbn Batuta, Anadolu'daki Türk kadınlarının kendisiyle serbestçe konuştuklarını, yemek ve hediye verdiklerini, birçok iyiliklerini gördüğünü, Orhan'm karısı tarafından kabul edildiğini; Kıpçak Ülkesinde de kadınlara aşırı saygı gösterildiğini, hatunların halktan geri kalmayıp şeyhleri açıkça ziyaret ettiklerini, kadınların yüzlerini açık tuttuklarını, sultan tahta oturunca, hatunun da yanında yer aldığını. kendisinin hatunlar tarafından kabul edildiğini ve kendisine kımız sunduklarını anla tırıs.
İbn Fadlan ve Gardizi gibi İslam yazarları da Türk kadınlarının ahlaki temizliğini öğerler. Marko Polo ise, onların "bütün dünyanın en temiz ve ahlaklı kadınları .olduğunu" yazar. İbn Fadlan, yeni müslüman olan Bulgarlar, ''kadın-erkek bir arada, nehlrde, çıplak olarak yüzerler ve birbirlerinden kaçmazlar; bununla beraber onların arasında zina mevcut olmayıp, bu, en büyük cürmü teşkil eder ve her iki suçlu da ölüm cezasına çarptırılır" der16• Çin tarihlerinin yazdıkları ve Vambery'nin, es-
(11) z. Gökalp; Aile Ahlakı, Yeni Mec. 15. Bartold-KöP,rillü, 1s14rı~ Md. Tarihi; s. 42. (12) A. Ağaoğlu, Türk alemi, Tütk yurdu Mec. ll. s. 426. (lS) H. z. Ülken, Tıirkiye<le Kadm Hayatmm Tekamüla, (Konferanslar 1967) s. 121. (Hl Fatma Aliye, Kadm Nedir, Yeni Mec. 15. (l!'i) lbıl Batu.ta 8eya1ıatnamesi11deıı Seçmeler (1000 Temel Eser) s. 46, 78-86. (16) O. Turan, Tiirk Hakimiyeti Me/karest TariM I . s. 131.
(15) 615
SAYI 128 TURK KULTURU YIL XI -
ki Türkçe'de "alüfte ve piç" deyimlerine raslanmadığına işaret etmesi de, Türk kadının doğruluğu hakkındaki hükümleri kuvvetlendirir1~ .
Yine çeşitli mehazlarda, "İslam.lığı kabul etmiş olan birçok Türk hükümdarlarının hatunlariyle müşavere ettikleri, onlardan yardım gördükleri yazılıdır''·
"Terkenler, siyaset ve idare ~lerinde önemli rol oynarlardı. Onların, kendilerine ait yurtlukları ve bunları idareye mahsus divan teşkilatları vardı." .
Ünlü Arap kumandam ''Kanlı" Kuteybe, Buhara hakanı Gül hatundan çekinirdi. Hemedan'da kuşaWan Tuğrul Beği, karısı Altın-Can, ordunun başına geçerek, bizzat, kurtarmıştı. Melikşah'ın karısının ise, yalnız kocası üzerinde değil, kumanda.nların üzerinde de büyük tesiri vardı. Alpaslan'ın karısı da, onun sarhoşken yapmak istediği bazı hareketlerini engellemişti.
Osmanlı- Devleti'nin ilk devirlerinde varlığı bilinen "Baciyan-ı Rum" teşkilatı, belki de, uclardaki türkmen kabilelerin silahlı-savaşçı kadınları idi. Dülkadir Beğliği'nde de 30 (veya 100) bin silahlı kadın kuvveti var-
Fakat, İslami devirde, bu neviden birçok misallere ~ağmen, Yusuf !Ias Hacib'in 1069 da yazdığı Kudatgu Bilig adındaki eserinde, Ded~ korkut destanlarındald savaşçı, kahraman ve atılgan Türk kadınlarına raslanmıyor. Yusuf Has Hacib, bilgiyi, her şeyiı:! üstünde tutmakta "bütün erdemler bilgiden doğar" demekted.W0 •
"Kişi akille yükselir; bilgi ile büyür. Bu ikisi ile kişi saygı görür."
''Dişiye bir erkek koca olur, bak; Ondan doğacaksa iki erkek çocuk doğar." .
İslamlıktan önce:
. .
İslamlıktan önce, Türk kadınının sosyal hayatta büyük bir yeri ve üstün değeri olduğu, Türk efsanelerinde, destanlarda ve Yazıtlarda açıkça görülür.
(l7) L. Rasony.i, Tarihte Tii.rkliik, s. 58. (13) O. Turan, a.g.e. L s. 1.25 ve mGteakip. (19) F. Köprülü, Osmatılı Devletinin Kuruluşu, s. 96. (!!(I) A. Dllaçar, Kutadgu Bilig tncelemes·~, s. 28, 87,. 94, 102 .
.......
616 (16)
SAYI 128 S. DUYGU YIL XI
Türk inanışına göre, . erkişinin yaratılmasıw, Tanrı Karahan'a, ilk defa, Ak-Ana ilham etmişti.1'21.
"Ak-Ana, dalgalar araşmdan nazlı bir boyun büküş ve bir göz süzüşle, suyu ve zamanı aydınlatan, bir güzellik içinde, ortaya çıktı. Sular duruldu. Zaman sustu... Ak-Ana; YARAT! diye fısıldadı. Sonra bir nazlı ürperişle ürperdi; zaman, bir gizli lezzetle titredi ve yalnızlık., o :irperişle bu titreyüj arasında ezildi ... Tanrı Karahan, Er-Kişi'yi yarattı"~2 •
Eski Türklere göre, kadının sembolü ''Gök ve Güneş", erkeğin ise "Yer ve Ay" idi. Hakan ile hatun ise, yer yüzünde "Ay-Ana" ile "Gün. Ana" wn temsilcileriydiler.
Gün-Ana'nın göğün 7. katında, Ay-Ana'nın ise 6. katta bulunduğu. na inamlırdı. Bu inançlar, kadının sosyal hayattaki üstün yerini belirtmekte idi
Kadınla erkek, yalnız cinsi totem bakımından, birbirinden ayn bulunurdu. Kadının totemi inek, erkeğin totemi ise kısrak idi. Fakat bu ayrılık, eşitliği bozacak bir ayrılık değildi23• Kadın, erkeğin sahip olduğu bütün sosyal ve siyasi haklara sahipti. Kadınlar, gerektiğinde, ticaret de yaparlardı.
En iyi şaman (kaJ'.!1) Iarın kadınlar arasından çıkması:ı. veya onların kendil~ kadınlara benzetmeleri de, kanaatımızca, kadının Türk sosyal hayatındaki değ~rinden ileri gelmekte idi.
Destanlarda da, kahramaµ Türk kadınının önemli yeri vardr.
Orhun Yazıtlarında, Bilge Han, Tanrı'nın, yalnız babasını değil, annesi n.BiJge hatunu da birlikte yükselttiğini (ikisini birden Devletin başına geçirdiğini) . yazmakta ve annesini, güzellik Tanrıçası ve çocukların koruyucusu "Umay" a benzetmekte idi~5• Bu ifade, anne sevgisinden ziyade, kadının sosyal hayattaki değerinden dolayı idi.
Dedekorkut hikayelerinde, eski Türk kadınlarının "Kabramanlı~-Aııalık" vasıflan · açıkça gösterilmekte idi.
"Boyu u.Zun Burla· Hatun da, diğer Oğuz Beğleriyle birlikte,· Kara Tugin kafirin kılıçladı.. . ~edekorkut Oğuznameıeı:ınm ağca yüzlü, kara
(21) B. Ögel, Tiirk Mitfojisi, s. 144.
(22) M. N. Sepetçioğlu, Yaratılış ve Türeyiş; s. 10.
(23) Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 117.
(24) A. İnan, lja.ma.nizm, Ankara 1951,
(25)' H. N. O,rkun, Eski Ttl.rk Ya~a1't I. s. 3~ 41, 44.
(17) 617
SAYI 128 T 'Ü R ·K K '(}' L T 'Ü R '(}' YIL XI
gözlü, selvi boylu, ince belli, güz elması yanaklı kadınları, kaza. benziyen gelinleri, kızlan evlerinin dayanağı idi1128•
Eski Türk kadını, herşeyden önce, evinin hakimi idi. Ve çocukları üzerinde an:anın sözü, babadan daha fazla geçerdi. Savaşlarda da, kadın, erk.eğine. yardım eder, kahramanlık gösterirdi.
Ytinan tarihçisi Herodot, İskit'lerin bir kolu olan Massaget'lerin kadın hükti.mdarı Tomris'in, İran hükti.mdarı Kunıs (M.Ö. 559-529) ile -biraz romantikte olsa- mertçe savaştığını ve onun başını kestirerek; kan dolu bir tuluma sokturduğunu yaza~'·
Uygur devletinin kuniluşu sırasında (630 yıllarında), onların ünlü başkanlarından Pu-Sa, savaşlarla meşgul olurken, annesi de devlet ve adalet işlerlııi, maharetle, yürütmekte idi28• Fakat Türk tarihinde, nadiren de olsa, Po-Fu gibi, uğursuz 've çirkin rol oynıyan Türk prensesleri de görülın.Uştü29 • . İdareyi oğlunun el.i+ıden a_lan Po..Fu, gözdesi subayın sözü ile, yurdun kaI'l§masma ve memnuniyetsizliğin artmasına yol açtı (742-745) .
·Eski Türk kadını, yalnız savaşlarda değil, bütün cemiyet işlerinde, erkeği ile beraber ve onun yardımcısı idi. Devlet idaresinde, hemen hemen. Hakan kadar, -hatunü.n da rolü ve tesiri vardı. Hallra gönderilen Q~yruklarda, "Hakan ile Hatun buyuruyor ki ... " diye yazılırdı. Aksi hal- , de o buyruk, pek itibar görmezdi.
Elçilerin kabulünde, Kurultay toplantılar.ın'da, - av törenl.eri ye eğlencelerde, Hakan ile Hatun yan yana bulunurdu. Diğer bütün kadııiıar da, erkekleriyle birlikte, her türlü toplantılara katılırlar ve savaşiara giderlerdi (93 savaşındaki Nene-Hatunl~ ve İstiklal savaşındaki Fatmalar, işte bu kadınların nesilleriydi) . .
Avrupa Hun Devleti nezdine gönderilen Bizans sefaret heyetinin iç~de bulunan Priskos, Attila'nın karısı Arıkan tarafından, . özel sarayında, kabili edilmiştiao.
(26} M. Cumbur, Dedekorkııt Oğu::nuımelerlncle Kadının sosyaı duru11Mı. Konferans. s. 99 ve·mütea.kip. Oğuzlar İslamiyeti kabUl ettikten sonı·a da kadın-erkek bir arada §arap içip, çalgılı eğlenceler yapıyorlardı (0. Turan, a.g.k. s. 130).
(27) Herodot T. ö. R. Doğrul) I. s. 137. !sk.ttleri Türk saymıyanlar varsa da onların · çoğuıılukla. türk oldu~ kan.ısuıda.yız. "Amazon" dendlen ~k-İskit kadınlarının,
ok a.tmağa engel oimaması ve kuvvetlemnel.ext için sağ memelerini 'kestikleri bilinmektedir.
(28) De Guignes (H. Cah~t), Htııılann ... Tarl7ıi m s. 18 (29) Ş. Gilnaltay, M. Tii.rk_Ta1ihi IV. s. 308. (30) H. N. OrkUiı, .Atilla ve Oğulları, s. 43 .
.......
618 (18)
SATI 128 :S. DUYGU
Evlenme::
Zamanımızda dahi kullaı;ulan ye gUzel l'ül'kçeJ"Dizil+ en hoş ifadeler.iı:ıden biri elan ·~evlenme" sözü, bir bakıma da, ~yrı 'bir ev kurm;ı anl~m;ına gelir. Bu tabir, Türkçenin ilk teşekkül ettiği sıralarda, her evlenen ge_p.ce a'JPJ. bir. ~v açıldığını _gösteril'..
Ger~ektfln .de e~ki T:ürlcler~fo.; büyük q_ğullar evlenirken_, ba;ba, bir t:Y
·ya.pt!ırır {<veya yeni bir çafur açar) ve .aerY.etind~n bir :~ ona :v.erird-i. Küçük .oğJ.ıl, Türk geleneg!ne g~;r~, babanın vatiSi sayıldığından, ona ayrıca bir .ev . .açılı:;naz, babaş~ ~vinde .kalu'dı. iKE®ı (.ç-eJ.4ıJ .s9$lndeJ.l de ,anla;şılac.ağı ~er~, kS;dıı:ı:. ;kocaı:;~ eviu!;} g~lirQill~. ·
Eski Türklerde.. aile,· sağlam .ka:ia!?-'ler.e ·bağlı :idi, ~1eume, resı;ni ;1'.lik.a;ltla -ve tö.re~ ·yapılırdı . . Ka~gö"ç ı:>lm.a.dığından g.en_çler, ıtçıpl,antı yerIe.rfade {ençp.lt Yuğ .3.yj.nlerinıieL "birb.iriı;ı;i gfüiir ve ·anlaşırlardı. Bµ- Tür~ pr.e.nsini.n dediği gibi •'.'.J.v.l"ltle.r, :kaQım..n ~alP.@ .~a~an.xn.ad~n .~V:.le.ıw.ıe.z1er· di3~. Evlenirken, ananın babanın rızası da alınırdı.
Evlenecek kimse, beğendiği ·veya arilaştığı kıza ·kalıng (ağırlık) gönderir, kar§ı tarafın bunu kabili etmesiyle evlenme işi rayına otur:pıuş 0lurdu. Kalıng olarak at, koyun· vb. ~eyler verilirdi. Kalıngın miktarı, herhalde, halen köyleriioizdeki başlık kadar, evlenen _için, yıkıni olmazdı. Kalıng verecek durumda olmayan kimselere boy halkı · yardım ederdi Evlenme işinde, bugün QldHğu gibi, aracılık yapanlar da .bulunurdu . . Bun-lara "arkuçi" denir~33• •
Evlenme işlemi bittikten so1:1I'a, güveği, arkadaşlariyle "birlikte kayın babasının evine gider ve aşiret devrinin bir hatırası olarak ·kızı, yalancıktan, kaçırırdı. Eski Türklerde kaç.göç olma,makla beraber, bazı Türk zümrelerinde gelin, üç gün, kaynana ve kayın . babasın.dan ve hatta damattan saklı kalır, ·som:a. törenle çadırdan çıkarılırdı. · . . .
Evlenen kızın babasının durumu müsaitse, ona hizmet etmek üzere bir hizmetçi (eget) verirdiS:ı. Geline, gerdek gecesi bir taç {didim) geydirilirdi (Divan I , 397).
Eski Türkler, evlenmede, küfüvve (denkliğe) önem verirlerdi. Yalnız
(31) S. M. Ar~al. Türk TarfM 1Je· Huku~; s. ·334, (32) Tiir1c Kadm .Dergisi, II. sayı 12.
1
(33) Kaşgarlı Mahmut, Divan I . s. 141. (34; Kruıgarh Mahmut, Diva1~ I. ·s. 51, .150. Bu hizmetçi için kullamlıı.n ';rtanu". öz
Türkçe olmayıp, Tüxkçeye .sonradan gl.mllşU (Divan,· m . 235).
(19) 619
SAYI 128 TÜRK K1.tLT1.tRtt YIL XI
bir kadınla evlenilirdi35• Fakat, fütühat sonunda, zenginleşen bazı başkanlar, bir kadınla yetinmez oldular. Bu hallerde, ilk hatunun evdeki itibarı sonradan gelenden yani "kuma" dan, fazla olurdu. Kumanın: çocukları k~disine teyze, ilk zevceye anne derler ve onun çocuğu sayılırlardı.
Göktürk ve Uygur hakanlarının, hangi kabiJlelerden' evlen-ecekleri belli idi. Fakat, onlardan çoğu, siyasi mülahazalarla, Çin prensesleriyle ve diğer hükümdar vb. kızlariyle da evlenirlerdi80• 'Çin'den gelen prenseslere "koı:ı.çuy" denirdi. Kaşgarlı Mahmut'a göre konçuy, kumadan yüks~k, fakat hatunda:Q aşağı sayılırdı (Divan, m., 240).
Hakanın ilk kansı, katun (hatun, hanım) sanını alırdı. Sonraları bu . ad umumileşti. Halktan evlenen erkeğe, "beğ" denirdi.
Eski Türklerde, evli bir kadın kutsal sayılır ve ona tecavüz eden idam olunurdu. Bu iş, her iki tarafın rızasiyle olmuşsa, ikisi de öldürülürdü. Bir kızı aldatan erkek, ~ğır cezaya çarptırılır ve onunla evlenmeğe mecbur edilirdi. ·
Evlilik hayatında sadakat esastı. Türk kadınları, doğruluk ve sadakatleriyle ün yapmışlardı. Eski Türklerde boşanma, pek az ve nadir ·hal-lerde olurdu37• •
Bazı Türk zümrelerinde ana-erkil ailenin izleri görülmekle beraber Türkler, çoğunlukla, çabuc~k, baba.erkli aileye geçmişlerdi. Fakat, kadın, kocasının evine, eşit haklarla gelirdi. E., Chavane'e göre Türkİer, miras işlerinde de, kadını erkekten ayirmazlardı.
Türklerde çociıksuz aileler, batta çocuğu olanlar, evlUlık alabilirler-di. Evlatlık alma işi de şağlam esaslara ve belgelere dayanırdı as. ·
Sonuç olarak, şuna kani bulunuyoruz ki, şer~fli Türk tarihinin' ya-
(85) H. N. OrkUn, Tilr'k Tan1ti I. adındakd eserinde "'Tilrklıerde çok kadınla. evlenmek 4detl olduğUnu" yazarsa. da, file kadının daJma. itibarda olınası ve kuma. çocuklannın da. onun sa.yılması, ço'k evlenmenJn Türklere sonra.dan gelcliğmi ve az oldugunu gösterJ.r. Rasonyi ılse, Türkçede akrabalık münasebetlerdn.i gösteren söz hazinesi çok zenğin olduğu halde, ikinci. zevce içln, Tilrk kökünden bir kelimeye· rastlanına.dığını ya.zma.kta9ır (Taııilıte Türklük s. 57).
(36) Fakat böyle bir hükümdar, genellikle, halkın gözünden dü§erdi. Nitekim Türkeş hükilmdan Su-lu, Bilge kağan'm, Çin ve Tibet kralla.no.ın kızlari.le evlendiğinden gözden düşmüştü..
(37) O. Turan, (Tii.Tki Oihan Hakimiyeti Mefkuresi Tcırihi I., s . 132) ve S. M. Arsal (Türk Tarihi ve Hukuk, s. 337). Eski Türklerde boşanma olduğundan bahsederler de, Prof. Ögel, 7.IlI.1973 günkü konferansında, bir soruya. karşılık olarak "Pski Tilrklerde, boşanma. müessesesi. olduğUna. dair bir kn.yda rastlamadım" demiştir.
(38) Abdulkadir !nan, Türk Boyla.rında Evlatlık, DTCFD. VI . ._
620 (20)
SAYI 128 S.DUYGU YIL XI
ratılmasında, hakanlar kadar hatunların da rolü olmuştu. Eski Türk kadını, zamanımızda da örnek alınacak yüksek vasıflan haizdi.
"İllsanlardan meydana gelen toplulukları, kavimleri, şuurlu millet haline getiren, erkeğe çalışma aşkı ve kahramanlık duygulan aşılıyan,
sanat ilhamı veren unsur kadındır ... Bu sebebtendir ki kadınlığı ileri olan -cemiyetler, her bakımdan ileri, kadınlı·ğı geri olan cemiyetler' ise, her ba-kımdan, geri olan topluluklardır"30• •
Bu yüzden, Atatürk'ün işaret ettiği gibi "Türk kadını, dünyanın en münevver, en faziletkar ve en ağır kadını olmalıdır ... ·Türk kadınının vazifesi, Türk'ü, zihniyeti ile, bazusu ile, azmi ile muhafaza ve müdafay~ kadir nesiller yetiştirmektir. Milletin menbaı, hayat-ı içtimaiyenin esası olan kadın, ancak faziletkar olursa vazifesini ifa edebilir".
(39) B. Onger, Kadtnla.rm Kıırtulu§'U. s. 11.
(21) 621