sÖz bİzde...maymun devam etmiú:-haklısınfil kardeúbenim de canımsıkılmaya...
TRANSCRIPT
Hacer ÖRS
YOLCULUK
Gidiyorum…
Bir hoşça kal demeden, haber vermeden, mektup yazmadan…
Elimden gelen tek şey gitmek. Yolculuk zamanı geldi işte. Kapımı çaldı
ve ben artık gidiyorum. Elimde bir bavul, hazırlandım şimdi gitme
zamanı!
Yaşamım boyunca ne zaman başımda bir musibet, sorun, problem
ya da her ne ise kendime güvenir ve o zorluğu aşacağım, derdim kendi
kendime. Ama şimdi sorunu çözmektense sorundan uzaklaşmakta
buldum. Tek kelimeyle özetlemek gerekirse “Yoruldum!”
Yeni bir başlangıca ihtiyacım var. Yeni arkadaşlıklar, yeni iş, yeni
bir ortam ve yeni bir ben! Sıkıntıdan uzaklaştıkça değişeceğime
inanıyorum. Mekân değişikliğinin ruhumu ferahlatacağını biliyorum.
Arkamda bırakıp her şeyi, yeniden başlamak istiyorum.
Şu an otobüsün merdivenlerinden çıkıyorum. Her basamakta biraz
daha hafifliyorum. Bu duyguyu en son ne zaman yaşadım, bilmiyorum.
İçimde en ufak bir ürperti, korku yok! Mutluyum! Hemen yerime
geçtim. Aradım birer birer arkamda bıraktıklarımı. Yolculukta
olduğumu ve yeni bir hayatın beklediğini söyledim. Şaşırdılar, kızdılar
ve kabullendiler. Sustum ve yaşadıklarım canlandı birer birer gözümün
önünde… Bir yandan gülüyor, bir yandan ağlıyordum. Hayat hep böyle
zıtlıklar toplamı… Biri olmadan diğerinin kıymeti anlaşılmıyor!
Yolculuğum ve düşüncelerim otobüsün durmasıyla son buldu.
Şimdi benim ilk işim kalacak bir yer ayarlamak. Sonra bir iş! Sonra
yeni arkadaşlıklar… Nihayet yeşerteceğim hayallerimi, umutlarımı ve
geleceğimi…
Kültür – Sanat - Edebiyat
SÖZ BİZDE
Yıl: 2016-2017Sayı: 6
1
Evsa Nisa KOÇ
SEVMEK GEREK
Bak yine aynısı oluyor, düşünüyorsun;Yalnızlık rüzgârı çarpıyor vücuduna, üşüyorsun;Seni ısıtan tek kıvılcım umudun,Sevdiklerini düşündükçe şaşırıyorsun,
Kafesteki kuş özgürce uçmak istemez mi?İnsan da hayatını öyle sevmez mi?Güneşin doğduğunu, hakkın olduğunu bilir deSevdiklerinin ne olduğunu bilmez mi?
Sadece gördüğünü mü sevmek gerek,Duyduklarını da seveceksin bilerek,Kaybetmeyeceksin onları,Yaşatacaksın umudunu sonsuza dek,
Sevdiklerin gönlünde yatıyor,Onların uğruna nice gemiler batıyor,Sakın çıkarma aklından onları,Kalbin yerinden çıkacakmış gibi atıyor,
Bilmem sonu nereye gider?Gönüller sevgisiz ne eder?Üzülme göremedim diye,Görürsün bir gün elbet,Gönlün bayram eder…
Şükriye ŞENTÜRK
UMUDA YOLCULUK
“Kendini en çok ne zaman yalnız hissedersin?” diyesormuşlardı bana bir gün. Düşündüm biraz cevap veremedimilk başta ama sonra cevapladım bu soruyu: ”O olmadığızaman.” Herkes “O ne ?”diye sorarmışçasına baktı bana.Cümlemi tam olarak anlayamamışçasına olan bakışlarla… Çokgeçmeden, bu cümlemi anlamayan bakışlara son vermekamacıyla, “KİTAP”, dedim.
Herkes yine bir anlam veremedi belki cümleme. Çünkü yineaynı şekil de bakıyorlardı bana, anlamsız ve sorularla dolu…
Devam ettim sonra, neden böyle bir cevap verdiğimi; işte o zamananladılar.
Şöyle başladım söze: Hani hep merak eder ya insan bulutların üstünasıldır diye. Hep çıkmak belki de hep orada kalmak ister amaçıkamaz, merakını yenemez. Hiç aklına gelmez bu merakının cevabıkitaplarda gizli. Bilse de alıp okumak istemez. Bu da merak edenleridaha da sorusunun cevabını bulmaya yönlendirir. Ama bulamaz…Umuda yolculuğun kitapta gizli olduğunu unutur başka, geçersiz,yollara başvurur. Ve belki de ömrünün yarısını bu uğurda harcar, yinede anlamaz kitabın kıymetini. Sonra döner bakar ya geriye her insan,işte o zaman anlar… Ama olan olmuştur çoktan, geri alamazsın. Aynızamanda çevrendekileri de görmez gözün hedefin uğruna. Yalnızkalırsın sonra, kitabın kıymetini o zaman anlarsın. Umudunun ışığını ozaman görürsün. Sonra onsuz, kitapsız, yapamazsın bir türlü. Yanındaolmadığı zaman eksik hissedersin kendini, kıymetini anladıktan sonra.Kendine sorarsın aklına her geldiğinde :”Neden zamanındaokumamışım ?”diye. İşte kıymetini bildikten sonra kitapsız gittiğin heryerde, her gün kendini yalnız hissedersin.
Sonra o senin bir ömür boyu dostun olur. Herkesten dahayakın duygularının kâğıda dökülmüş hali… Onsuz yanında kim olursaolsun kendini yalnız hissedersin. Hiç kimse, hiçbir şey yerinidolduramaz senin içinde. Ama kitabın kıymetini, onun o kıymetlidostluğunu geç olmadan anlamak gerek, gerek ki umudumuzun ışığı,hayallerimiz sönmesin. Kendimizi nerede olursak olalım asla ama aslayalnız hissetmeyelim. Kitabın dostluğunun onun umuda giden yolunundeğerini bir an önce anlayalım. Böylece kendimizi asla yalnızhissetmeyelim. Çünkü kitap her halükarda bizim ömürlükdostumuzdur…
Leyla GÖKSU
2
Gurbet GÜDEN
BÜYÜMEK İSTİYORUM
Büyümek istiyorum,
Sorunları aşmak,
Kavgaları ayırmak,
Haklı olanı savunmak istiyorum.
Büyümek istiyorum.
Çiçekleri filizlendirmek,
Sevgileri yüceltmek,
Boş olan kalpleri doldurmak istiyorum.
Büyümek istiyorum.
Hayallerime kavuşmak,
Zamanı aşmak,
Kaybolan hayallerimi yeniden kazanmak istiyorum.
Büyümek istiyorum.
Savaşı durdurmak,
Haksızlığı haykırmak,
Büyüklerimin yapamadığını ben yapmak istiyorum.
Büyümek istiyorum.
Büşra ÖZDEN- Emine UYAR
RÖPORTAJ
Öğretmen ışık, öğretmen sevgi, öğretmen model demektir.
Öğretmenlerimize bakıp bizler de bu mesleği seçmek, bir bitki
yetiştirir gibi insan yetiştirmek istiyoruz. Okulumuzun değerli
öğretmenlerinden Beden Eğitimi Öğretmeni Özge ULUSOY,
hocamızla kısa bir röportaj yaptık. Biz hocamızı dinlerken eğlendik,
umarım sizler de okurken eğlenirsiniz.
*Otobiyografinizi yazsanız adı ne olurdu ve ne yazardınız?
İş, aşk ve sevgi olurdu. Kendimin farkına varmamı sağlayan
adam aşk, hayatımın geri kalanında severek yapabileceğime
inandığım bir meslek ve insanlara ve hayvanlara karşı sevgi dolu
olmam.
*Hayatınızda hangi zorluktan ya da hangi olaydan sonra
olgunlaştığınızı düşünüyorsunuz? Neden?
Üniversiteden mezun oldum. Hayatta her başlangıcın bir bitişi
vardır. Bitişte de bir başlangıç… Heyecana kapılıp “Tamam okul
bitti Özge ama hayat yeni başlıyor!” düşüncesi sardı beni. O
zaman kendime geldim. Yapabileceklerimi ölçtüm, tarttım. Artık
olgunlaşmam gerektiğinin farkına vardım.
*Bu mesleği tercih etme sebebiniz nedir?
Çocukluğumdan beri sporun içindeyim. 10 yıllık voleybol
geçmişim var. Çocukları ve gençleri karşılıksız seviyorum ve
fikirlerine çoğu yetişkinden daha çok değer veriyorum. Hepsi bir
araya gelince yapabileceğim meslek “Beden Eğitimi
Öğretmenliği” nden başka bir şey olmazdı sanırım. (Gülümsüyor
öğretmenimiz, mesleğini severek tercih ettiğini gözlerinden
anlıyoruz.)
*Ailenizin size sürekli anlattığı anınız/ hikâyeniz var mı?
Ailemden en çok dinlemeyi sevdiğim hikâye, dedemlerin
Yugoslavya’daki yaşamları ve göç maceraları… Bu hikâyeler
şimdilerde bizi güldürse de gerçekten ağır şeyler yaşadıklarını
gözlerinden okuyabiliyorum.
*Sınavlara hazırlanırken ümitsizliğe kapıldığınız oldu mu?
Bu konularda biraz soğukkanlı yapım var, sanırım. Genelde
“yapabilirim” e odaklanırım. Vasat bir öğrenci olmadığımdan olsa
gerek bazı aksamalar olsa da genelde yanılmadım.
Özge Hoca’mıza yoğun programı arasında bize vakit ayırdığı
için teşekkür ediyoruz.
Edibe YILMAZ
TARİFSİZ
Yazmak istediğim anlardan biri daha işte… Durmaksızın sabaha
kadar yazmak istediğim anlardan biri… Bu hayâsızca, bu duygusuzca
yapılan, lanetle kınadığımız, bombalı saldırıları yapanlara karşı…
Düşünüyorum ve de bir anlam veremiyorum! Neden? Sebep ne ola?
Niye yapılır böyle bir şey niye? Can yakmanın, anaları ağlatmanın,
eşleri eşsiz, çocukları babasız bırakmanın sebebi ne… Haykırmak
istiyorum, içimi dökmek, onlara karşı öfkemi dökmek istiyorum. Biri
bitmeden diğeri… Yüreğimiz cehennem ateşi gibi yanıyor,
söndürülmeksizin yavaş yavaş! Hangi yürek dayanır buna? Hiçbirini
tanımıyorum şehitlerimizin! Bu neyi değiştirir? Hepimiz tek yürek değil
miyiz? Bu acıyı yüreğimin en derininde hissediyorum. Peki, onlar hiç
mi düşünmüyorlar?
Bilmiyorum, bilemiyorum. Sözün bittiği yerdeyim. Anaların ağıtları,
iki gözü iki çeşme olan eşleri görmek canımı öyle yakıyor ki… Ben bu
haldeysem evlatlarının şehit haberini alan analar, eşler… Onların acıları
tarif edilemez. Hiçbir şey demeden sadece oğlunun fotoğrafına da
bakanlar da var, sesi yettiğince öfkesini haykıran da… Ne zorluklarla
büyüttüler o gözü yaşlı analar… İşte onların bu acılarını ancak ve ancak
“Vatan sağ olsun!” dindirebilir. Bir can değil, bin can feda olsun bu
vatan için yanan yüreğe su serpebilir.
Bitsin artık bitsin bu zulüm! Biz her şeye rağmen tek yüreğiz!
Analarımızın gözyaşları kurusun. Çocuklarımız babasız kalmasın! Tek
sloganımız “Şehitler Ölmez” olmasın! Hiçbir askerimizin burnu bile
kanamasın!
Bunları yapanlar artık vazgeçsinler! Onlar bizim üzerimize geldikçe
daha çok kenetlenen bir toplum bulacaklar. Birliğimiz, huzurumuz
bozulmayacak ne yaparlarsa yapsınlar…
İrem ERKAYA
3
Dilan POLAT
KİTAPLARLA YOLCULUK
İlk sözüm oldu “Oku”
Senle hayat buldu düşüncelerim,
Girdim kitabın içine,
Yaptım zamanla yolculuk.
Bir baktım yıldızım,
Bir sayfayı çevirdim,
Ejderhadan kaçan prensesim,
Bir de ne göreyim; balık olmuşum.
Kitaplarla hayat buldum,
Öğrendim, eğlendim, ağladım;
Ama yine de hep mutlu oldum.
Çünkü senle hayata tutundum.
Kimi zaman dünya turuna çıktım,
Koştum, kaçtım kötü canavarlardan,
Kimisinde bulut oldum uçtum.
Kitaplarla hayalime doğru uçtum.
İlknur AYCİL
KARNE HEDİYESİ
Günlerden cumaydı. Bu cumayı diğer cumalardan ayıran özelliği karne
alacak olmamızdı. Çok heyecanlıydım. Erkenden uyandım. Bugün okula beni,
annem bırakacaktı. Hazırlanıp beraber evden çıktık. Annemle okula gitmeyi
seviyorum. Büyüdüm 8. Sınıf öğrencisiyim. Ama ilkokul öğrencisi gibi
annemle okula gitmek beni oldukça mutlu ediyor. Bana bu güne özel bir
sürprizi de var.
Sürprizin merakı, karne alacak olmanın heyecanı içinde okula geldik.
Hemen sınıfa çıktım. Öğretmenimizin gelmesinin ardından karnelerimiz
dağıtılmaya başlandı. Nasıl heyecanlıyım anlatamam. Notlarımızı zaten
biliyoruz, lakin onun kâğıda dökülmüş şeklini de görmeye ihtiyacımız vardı.
Notlarımız ister iyi olsun ister kötü olsun; herkes gülüyordu. Bir arada bir
dönemi kapatmanın sevinci içinde İstiklal Marşı’mızı okuduk.
Hemen arabada beni bekleyen annemin yanına koştum. Karnemi gösterdim.
Bendeki mutluluğun aynısını annem de görmek… İşte buydu, evladının
mutluluğu kendi mutluluğu olması… Peki, sürpriz neydi? Annem
gümbürdeyen kalbim eşliğinde teyzemlerle beraber dağa tırmanacağımızı
söyledi. Yüzümde oluşan şaşkınlık içinde teyzemlerin evine gelmiştik bile.
Tırmanabilir miydim, bilmiyorum. Annem her şeyi önceden hazırlayıp arabaya
koymuş. Yaklaşık bir saat süren yolculuktan sonra tırmanacağımız dağın
yamacına gelmiştik. Şaşkınlığın ardından bir an önce dağa tırmanıp zirveye
ulaşmanın sabırsızlığı içindeydim. Başladım tırmanmaya. Annem, teyzem ve
kuzenim arkamda idiler. Onlardan önce tırmanayım, diye nasıl acele
davranıyorum. Tırmandım, tırmandım epey bir fark atmışım. Zirveye çok az
kalmıştı. Son bir hamle yaptım ve “Hayır!” ayağım kaydı. O an elim nerede
asılı kaldı anlayamadım. Sadece telaşla “İmdat, anneeee!” diye bağırmak oldu.
Annem, teyzem ve kuzenim beni görmüyorlardı, ama sesimi duymuş
olmalıydılar. Aşağıya da bakamıyordum. Bir de baktım zirvede irice göbekli,
uzun boylu, güçlü bir adam vardı. Bana elini uzatıyordu. Suda boğulmak üzere
olan birine atılan can simidi gibiydi bana uzatılan el… Düşünecek vakit yoktu.
Hemen tuttum. Beni yukarı doğru çekti. Oraya piknik yapmak için geldiğini
söyleyen ve hayatımı kurtaran adam, neden güvenlik önlemi almadan böyle bir
dağa tırmandığımı sordu. O arada annemler zirveye ulaşmışlardı. Beni
karşılarında görünce sarıldılar. Sesimi duymuşlar ama beni göremeyince
telaşlanmışlardı. Başımdan geçeni anlattığımda annem ağlamaya başladı. Ben
fevri davranmamın nelere yol açacağını görmüştüm. Onlardan önce çıkıp
büyüdüğümü ispatlayacaktım sanki!
Karne günü mutluluğu, dağ tırmanışı ve başıma gelmesine ramak kala
büyük bir hata… Dönüş yolunda sadece susuyorduk. Konuşacak dermanımız
kalmamıştı. Birbirimizin gözüne akmasın diye sıktığımız yaşları bastırarak
bakabiliyorduk. Bir daha acele davranıp hem beni hem de ailemi zora sokacak
hiçbir şey yapmayacaktım.
Bilge ÖZTÜRK
İNATÇI ZÜRAFA
Bir gün bir zürafa başlar hayatına isyan etmeye.
Yok, efendim buram niye böyle; yok efendim şuram
niye şöyle? Kendini hiç beğenmezmiş. Fiziksel her
özelliğine bir kusur bulurmuş. Yine böyle bir gün kendi
kendini yerken yanına arkadaşı fil gelmiş.
-Yine ne söyleniyorsun zürafa kardeş? Yine nereni
beğenmedin, diye sormuş.
-Daha ne olsun fil kardeş şu uzun boynum yok mu
beni çileden çıkartıyor.
-Ne olmuş boynuna? Ne kadar şanslısın da haberin
yok. İstediğin yiyeceği uzun boynun sayesinde uzanıp
yiyebiliyorsun. Bir de bana bak sadece hortumumla
uzanabildiğim yerdeki yiyecekle yetinebiliyorum. Ama
sen öyle misin canın ne çekse yiyebilirsin, demiş.
-Öyle deme fil kardeş senin de uzun boynun olsa ne
demek istediğimi anlarsın, diye sitemle karşılık vermiş.
Filin artık canına tak etmiş - sadece filin değil
ormandaki tüm hayvanların canına tak etmiş – söylene
söylene zürafanın yanından ayrılmış. O gece ormandaki
bütün hayvanları evine toplamış başlamış anlatmaya:
-Arkadaşlarım ben artık bu zürafanın kendini
beğenmemesinden bıktım, buna bir çözüm bulmamız
lazım, diye başlamış söze. Maymun devam etmiş:
-Haklısın fil kardeş benim de canım sıkılmaya
başladı, zürafa artık bir dersi hak etti, demiş.
Ertesi gün bütün hayvanlar zürafaya bir ders vermek
için hazırlanmışlar. Fil yine zürafanın yanına gitmiş –
acaba yine neyden şikâyetçi diye – başlamışlar sohbete:
-Bugün bir şikâyetin var mı zürafa kardeş?
-Olmaz mı fil kardeş olmaz mı? Hâlâ şu boynumun
uzunluğunu bir türlü sevemiyorum.
-Öyle mi? Kısa boyunlu mu olmak istiyorsun?
-Evet evet fil kardeş, bir bildiğin mi var yoksa?
-Tamam tamam… Dur, bekle evde biraz düşüneyim.
Aradan geçen kısa bir süre sonra fil fikrini açıklamaya
gelmiş.
-Buldum buldum zürafa kardeş buldum! Sen neden
boynunu eğip bir daha hiç kaldırmıyorsun. Hem böylece
boynun kısalmış olur.
-Aslında haklısın bu çok güzel bir fikir. O zaman ben
boynumu büküyorum, demiş ve boynunu bükmüş.
-Ama bir daha uzatmayacaksın, söz mü?
-(Sevinçli bir şekilde) Söz söz, demiş.
Aradan çok geçmeden zürafanın karnı acıkmış.
Ağacın üst taraflarındaki taze yapraklardan uzanıp biraz
yemek istemiş ama file verdiği söz gelmiş aklına! Hem
zaten uzun boynundan şikâyetçi olduğundan boynunu
uzatıp hiçbir şey yememiş. Beklemiş beklemiş karnı
iyice acıkmış ama inatçılığında kararlıymış, boynunu bir
daha uzatmayacakmış. Ama artık açlıktan iyice yorgun
düşmüş ve bunu gören fil yanına gelmiş.
-Uzun boynundan şikâyet ediyordun ama bak onun
sayesinde karnın doyuyordu. Sen sana verilenlerin
kıymetini bilmedin ve işte şimdi bu hâldesin. Eğer
fiziksel her özelliğine söylenmek yerine onların değerini
bilseydin şimdi bu hâlde olmazdın. Bize verilen hiçbir
özellik boşa verilmemiştir. Her birinin ayrı yeri ve
kıymeti vardır. Keşke sen de bunun farkında olsaydın!
Şimdi bu halde olmazdın, demiş ve oradan uzaklaşmış.
Hatasını anlayan zürafa bir daha hiçbir özelliğinden
şikâyet etmemiş ve fiziksel her özelliğinin ona bir
hediye olduğunu düşünüp onların kıymetini bilmiş.
4
İMTİYAZ SAHİBİCemil GÜVEN
GENEL YAYIN YÖNETMENİLatife ERDEM
OKUL ADRES TELEFONÇUBUK TÜRK TELEKOM İLKÖĞRETİM KURUMLARI
Yavuz Selim Mahallesi, Vakur Sokak, NO12 06760,Çubuk / ANKARA
3128379595
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜEsra TÜFENKCİ
GÖRSEL DANIŞMANCeylan AYDIN
YAYIN KURULUNurhan KOLAYEsra EROĞLU
Hülya KURTULMUŞSinem Merve DERTLİ
Nefise ÖZMEN
BOZKURTLAR
Kitap okumayı seviyorum. Çevremde okumayan bunca insanarağmen zevkle okuyorum. En son okuduğum kitap Hüseyin NihalAtsız’a ait. Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor eserlerinin biraraya getirilmesiyle oluşuyor kitap. Her iki kitabında yazarokuyucusunu sıkmayacak şekilde eski kelimelerden yararlanıp akıcıbiçimde anlatmıştır. Türk adıyla kurulan ilk devlet olan Göktürklerianlatıyor.
Bozkurtların Ölümü’nde Ötüken merkezli devlet kuran 1.Göktürkdevletinin Çin’e esir oluşu ile yıkılmasını ve başlarında Kür Şad olanbirkaç vatanına bağlı Türk erinin devlet kurma çabasını anlatıyor.Kitap Çuluk Kağan’ın Çinli İçing Katun tarafından zehirlenerekölmesi ile başlıyor. Kağan’ın ölümüne sebep olan Katun’un cezagörmemesi bütün Ötüken’de sinirleri alt üst eden bir olaydı.
İçing Katun, Çuluk Kağan’a yaptığı gibi Kara Kağan’a da Çin’eakın yapmasını ve Çin’de kendi soyundan gelen birinin geçmesiiçin sürekli baskı yapıyordu. Bu hal içinde devletin gücü azalıyor,halk Kağan’ı öldürmeyi bile düşünüyordu
Ötükenliler devletin olumsuz gidişatından kurtulmak için KıraçAta’ya gidiyorlardı. Kıraç Ata’nın anlattıklarının bire bir gerçekolması okuyucuyu kitaba daha çok bağlıyor. Kitabın en etkileyicikarakterleri Kür Şad ve İşbara Alp’dır. İkisi de pek yaman birdövüşçüdür. Devletin yıkılmaması için oldukça çabalamışlardır.Ama bunu önleyememişler. Kara Kağan’ın son seferi, Çinlicasusların hainlikleri devletin temelden sarsılmasına sebep oldu.Koskoca Göktürk Devleti Çin’e tutsaktı artık! Dokuz yıl sürentutsak süresince Kara Kağan’ın dertten ölmesi, işbara Alp’ınKağan’ın ölümü yüzünden kendini öldürmesi günden güne dirilişumutlarını tüketiyordu. Fakat Kür Şad ve 40 askerinin Çin sarayınıbasarak kanlarının son damlasına kadar savaşmaları umut doğurdu.Bu kitap okuyucuyu heyecanda ve merakta bırakarak son buluyor.
Bozkurtlar Diriliyor ’da bağımsızlık mücadelesi başlatan KürŞad‘ın eşi ve çocukları ile Çin sarayından kaçması ile başlıyor.Kitabın ana konusunu İlteriş Kağan ve Vezir Tonyukuk ‘un 2.Göktürk Devleti’ni kurmaları süreci içeriyor. Bu süreç içindeokuyucu merak içinde saklanan gerçekleri ve bu gerçeklerleyüzleşenleri tarih kokusu içinde öğreniyor.
Tarih sevgisi olan ve atalarımızın devlet kurma mücadelesinimerak edenlerin zevkle okuyacağını düşündüğüm bu kitabıokumanızı tavsiye ediyorum.
Şerife TÜRK
SEVGİLİ 8/C,
Canım arkadaşlarım, sizlerle acısıyla tatlısıyla koca bir sekiz senegeçirdik. Belki bu mektubu okurken şaşıracaksınız. Bahsetmedim size.Yolun sonuna geldiğimizin farkındayız ama istemiyoruzdillendirmek…
Kimi zaman küstük. Bu küslük en uzun iki gün, en kısa iki saniyesürdü. Artık ayrılık vakti geldi. İnanın bana; sizsiz bir hayat, yeni birdönem çok zor olacak. Sizlerle aynı anda derse girmemek, aynı andaesprilere gülmemek, aynı anda oyunlar oynamamak… Biz artıkarkadaşlıktan öte kardeş olduk. Belki aranızda anlaşamadığımarkadaşlarım olsa da hepiniz benim kardeşlerimsiniz.
Siz kalpleri temiz insanlar; sizlerle bir değil, dört değil, tam sekizsene geçirdik. Hani derler ya “Dost kara günde belli olur.” Siz busekiz senede bunu bana öğreten insanlarsınız. Hem iyi günümde hemkötü günümde yanımda idiniz. Ailemden çok sizinle vakit geçirmiş,muhabbet etmişimdir. Sevgiyi, saygıyı, arkadaşlığı, kardeşliği,paylaşmayı sizlerle pekiştirdik. Hepinizle ayrı ayrı anılarım var. İyi deolsa, kötü de olsa unutamadığım anılar…
Ne güzel günlerdi değil mi? Daha dün yaşamış gibiyim. Zaman nede çabuk geçmiş! Ayrılık gelmiş kapımıza dayanmış! Tıklatıyoraçasımız yok! Çok zor söylemesi… Ama inanıyorum kiyaşadıklarımız Türk Telekom Ortaokulu sınırları içinde kalmayacak.Biliyorum ki aramızda oluşan güçlü kardeşlik bağı hiç kopmayacak.
Birinci sınıfa başladığımız o günü hatırladınız mı?
Kimimiz annesini bırakmak istemiyor, kimimiz ilk defa girdiğibir ortamın şaşkınlığı, mutluluğu… Şimdi geriye dönüpbaktığımda diyorum ki, iyi ki arkadaşlarım olmuşsunuz.
Canım arkadaşlarım, daha da ötesi kardeşlerim! Sizleri çokseviyorum. Aklımda şu ana kadar mükemmel, dost canlısı, dürüst,saygılı insanlar olarak kaldınız. Bundan sonra da böylekalacaksınız. Sizden ayrılmak benim için çok zor olacak. Siz herzaman değerli ve farklı insanlarsınız. Umarım Özden Hoca’mızınhep bizden istediği gibi “farklı ve fark oluşturan insanlar”olabilmişizdir. Sakın beni unutmayın, ben sizi hiç ama hiçunutmayacağım. Sizi çok seven arkadaşınız Şerife.
Nazım BOZKURT
ÜNLEMİN DOĞUŞU
İ yolda yürürken,
Takla atmış birden,
Öyle kalakalmış,
Adı olmuş ünlem!
Ünlem sinirlenmiş,
Uyarılar vermiş.
Onu dinlemeyenlere,
Neler etmiş neler!
Anlamışlar artık,
Ünlemin önemini,
Herkes merak etmiş,
Acaba neresi ki yeri?
Osman YALÇIN
Dergimizin yayınlanması için katkıda bulunan Aras Kırtasiye’ye Teşekkür Ederiz.