sÖz bİzde...maymun devam etmiú:-haklısınfil kardeúbenim de canımsıkılmaya...

4
Hacer ÖRS YOLCULUK GidiyorumBir hoşça kal demeden, haber vermeden, mektup yazmadanElimden gelen tek şey gitmek. Yolculuk zamanı geldi işte. Kapımı çaldı ve ben artık gidiyorum. Elimde bir bavul, hazırlandım şimdi gitme zamanı! Yaşamım boyunca ne zaman başımda bir musibet, sorun, problem ya da her ne ise kendime güvenir ve o zorluğu aşacağım, derdim kendi kendime. Ama şimdi sorunu çözmektense sorundan uzaklaşmakta buldum. Tek kelimeyle özetlemek gerekirse “Yoruldum!” Yeni bir başlangıca ihtiyacım var. Yeni arkadaşlıklar, yeni iş, yeni bir ortam ve yeni bir ben! Sıkıntıdan uzaklaştıkça değişeceğime inanıyorum. Mekân değişikliğinin ruhumu ferahlatacağını biliyorum. Arkamda bırakıp her şeyi, yeniden başlamak istiyorum. Şu an otobüsün merdivenlerinden çıkıyorum. Her basamakta biraz daha hafifliyorum. Bu duyguyu en son ne zaman yaşadım, bilmiyorum. İçimde en ufak bir ürperti, korku yok! Mutluyum! Hemen yerime geçtim. Aradım birer birer arkamda bıraktıklarımı. Yolculukta olduğumu ve yeni bir hayatın beklediğini söyledim. Şaşırdılar, kızdılar ve kabullendiler. Sustum ve yaşadıklarım canlandı birer birer gözümün önünde… Bir yandan gülüyor, bir yandan ağlıyordum. Hayat hep böyle zıtlıklar toplamı… Biri olmadan diğerinin kıymeti anlaşılmıyor! Yolculuğum ve düşüncelerim otobüsün durmasıyla son buldu. Şimdi benim ilk işim kalacak bir yer ayarlamak. Sonra bir iş! Sonra yeni arkadaşlıklar… Nihayet yeşerteceğim hayallerimi, umutlarımı ve geleceğimi… Kültür – Sanat - Edebiyat SÖZ BİZDE Yıl: 2016 - 2017 Sayı: 6 1 Evsa Nisa KOÇ SEVMEK GEREK Bak yine aynısı oluyor, düşünüyorsun; Yalnızlık rüzgârı çarpıyor vücuduna, üşüyorsun; Seni ısıtan tek kıvılcım umudun, Sevdiklerini düşündükçe şaşırıyorsun, Kafesteki kuş özgürce uçmak istemez mi? İnsan da hayatını öyle sevmez mi? Güneşin doğduğunu, hakkın olduğunu bilir de Sevdiklerinin ne olduğunu bilmez mi? Sadece gördüğünü mü sevmek gerek, Duyduklarını da seveceksin bilerek, Kaybetmeyeceksin onları, Yaşatacaksın umudunu sonsuza dek, Sevdiklerin gönlünde yatıyor, Onların uğruna nice gemiler batıyor, Sakın çıkarma aklından onları, Kalbin yerinden çıkacakmış gibi atıyor, Bilmem sonu nereye gider? Gönüller sevgisiz ne eder? Üzülme göremedim diye, Görürsün bir gün elbet, Gönlün bayram ederŞükriye ŞENTÜRK UMUDA YOLCULUK “Kendini en çok ne zaman yalnız hissedersin?” diye sormuşlardı bana bir gün. Düşündüm biraz cevap veremedim ilk başta ama sonra cevapladım bu soruyu: ”O olmadığı zaman.Herkes “O ne ?”diye sorarmışçasına baktı bana. Cümlemi tam olarak anlayamamışçasına olan bakışlarla… Çok geçmeden, bu cümlemi anlamayan bakışlara son vermek amacıyla, “KİTAP”, dedim. Herkes yine bir anlam veremedi belki cümleme. Çünkü yine aynı şekil de bakıyorlardı bana, anlamsız ve sorularla doluDevam ettim sonra, neden böyle bir cevap verdiğimi; işte o zaman anladılar. Şöyle başladım söze: Hani hep merak eder ya insan bulutların üstü nasıldır diye. Hep çıkmak belki de hep orada kalmak ister ama çıkamaz, merakını yenemez. Hiç aklına gelmez bu merakının cevabı kitaplarda gizli. Bilse de alıp okumak istemez. Bu da merak edenleri daha da sorusunun cevabını bulmaya yönlendirir. Ama bulamazUmuda yolculuğun kitapta gizli olduğunu unutur başka, geçersiz, yollara başvurur. Ve belki de ömrünün yarısını bu uğurda harcar, yine de anlamaz kitabın kıymetini. Sonra döner bakar ya geriye her insan, işte o zaman anlarAma olan olmuştur çoktan, geri alamazsın. Aynı zamanda çevrendekileri de görmez gözün hedefin uğruna. Yalnız kalırsın sonra, kitabın kıymetini o zaman anlarsın. Umudunun ışığını o zaman görürsün. Sonra onsuz, kitapsız, yapamazsın bir türlü. Yanında olmadığı zaman eksik hissedersin kendini, kıymetini anladıktan sonra. Kendine sorarsın aklına her geldiğinde :”Neden zamanında okumamışım ?”diye. İşte kıymetini bildikten sonra kitapsız gittiğin her yerde, her gün kendini yalnız hissedersin. Sonra o senin bir ömür boyu dostun olur. Herkesten daha yakın duygularının kâğıda dökülmüş haliOnsuz yanında kim olursa olsun kendini yalnız hissedersin. Hiç kimse, hiçbir şey yerini dolduramaz senin içinde. Ama kitabın kıymetini, onun o kıymetli dostluğunu geç olmadan anlamak gerek, gerek ki umudumuzun ışığı, hayallerimiz sönmesin. Kendimizi nerede olursak olalım asla ama asla yalnız hissetmeyelim. Kitabın dostluğunun onun umuda giden yolunun değerini bir an önce anlayalım. Böylece kendimizi asla yalnız hissetmeyelim. Çünkü kitap her halükarda bizim ömürlük dostumuzdurLeyla GÖKSU

Upload: others

Post on 07-Jun-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: SÖZ BİZDE...Maymun devam etmiú:-Haklısınfil kardeúbenim de canımsıkılmaya baladı,zürafaartıkbir dersihak etti,demiú. Ertesi günbütünhayvanlar zürafayabir ders vermek

Hacer ÖRS

YOLCULUK

Gidiyorum…

Bir hoşça kal demeden, haber vermeden, mektup yazmadan…

Elimden gelen tek şey gitmek. Yolculuk zamanı geldi işte. Kapımı çaldı

ve ben artık gidiyorum. Elimde bir bavul, hazırlandım şimdi gitme

zamanı!

Yaşamım boyunca ne zaman başımda bir musibet, sorun, problem

ya da her ne ise kendime güvenir ve o zorluğu aşacağım, derdim kendi

kendime. Ama şimdi sorunu çözmektense sorundan uzaklaşmakta

buldum. Tek kelimeyle özetlemek gerekirse “Yoruldum!”

Yeni bir başlangıca ihtiyacım var. Yeni arkadaşlıklar, yeni iş, yeni

bir ortam ve yeni bir ben! Sıkıntıdan uzaklaştıkça değişeceğime

inanıyorum. Mekân değişikliğinin ruhumu ferahlatacağını biliyorum.

Arkamda bırakıp her şeyi, yeniden başlamak istiyorum.

Şu an otobüsün merdivenlerinden çıkıyorum. Her basamakta biraz

daha hafifliyorum. Bu duyguyu en son ne zaman yaşadım, bilmiyorum.

İçimde en ufak bir ürperti, korku yok! Mutluyum! Hemen yerime

geçtim. Aradım birer birer arkamda bıraktıklarımı. Yolculukta

olduğumu ve yeni bir hayatın beklediğini söyledim. Şaşırdılar, kızdılar

ve kabullendiler. Sustum ve yaşadıklarım canlandı birer birer gözümün

önünde… Bir yandan gülüyor, bir yandan ağlıyordum. Hayat hep böyle

zıtlıklar toplamı… Biri olmadan diğerinin kıymeti anlaşılmıyor!

Yolculuğum ve düşüncelerim otobüsün durmasıyla son buldu.

Şimdi benim ilk işim kalacak bir yer ayarlamak. Sonra bir iş! Sonra

yeni arkadaşlıklar… Nihayet yeşerteceğim hayallerimi, umutlarımı ve

geleceğimi…

Kültür – Sanat - Edebiyat

SÖZ BİZDE

Yıl: 2016-2017Sayı: 6

1

Evsa Nisa KOÇ

SEVMEK GEREK

Bak yine aynısı oluyor, düşünüyorsun;Yalnızlık rüzgârı çarpıyor vücuduna, üşüyorsun;Seni ısıtan tek kıvılcım umudun,Sevdiklerini düşündükçe şaşırıyorsun,

Kafesteki kuş özgürce uçmak istemez mi?İnsan da hayatını öyle sevmez mi?Güneşin doğduğunu, hakkın olduğunu bilir deSevdiklerinin ne olduğunu bilmez mi?

Sadece gördüğünü mü sevmek gerek,Duyduklarını da seveceksin bilerek,Kaybetmeyeceksin onları,Yaşatacaksın umudunu sonsuza dek,

Sevdiklerin gönlünde yatıyor,Onların uğruna nice gemiler batıyor,Sakın çıkarma aklından onları,Kalbin yerinden çıkacakmış gibi atıyor,

Bilmem sonu nereye gider?Gönüller sevgisiz ne eder?Üzülme göremedim diye,Görürsün bir gün elbet,Gönlün bayram eder…

Şükriye ŞENTÜRK

UMUDA YOLCULUK

“Kendini en çok ne zaman yalnız hissedersin?” diyesormuşlardı bana bir gün. Düşündüm biraz cevap veremedimilk başta ama sonra cevapladım bu soruyu: ”O olmadığızaman.” Herkes “O ne ?”diye sorarmışçasına baktı bana.Cümlemi tam olarak anlayamamışçasına olan bakışlarla… Çokgeçmeden, bu cümlemi anlamayan bakışlara son vermekamacıyla, “KİTAP”, dedim.

Herkes yine bir anlam veremedi belki cümleme. Çünkü yineaynı şekil de bakıyorlardı bana, anlamsız ve sorularla dolu…

Devam ettim sonra, neden böyle bir cevap verdiğimi; işte o zamananladılar.

Şöyle başladım söze: Hani hep merak eder ya insan bulutların üstünasıldır diye. Hep çıkmak belki de hep orada kalmak ister amaçıkamaz, merakını yenemez. Hiç aklına gelmez bu merakının cevabıkitaplarda gizli. Bilse de alıp okumak istemez. Bu da merak edenleridaha da sorusunun cevabını bulmaya yönlendirir. Ama bulamaz…Umuda yolculuğun kitapta gizli olduğunu unutur başka, geçersiz,yollara başvurur. Ve belki de ömrünün yarısını bu uğurda harcar, yinede anlamaz kitabın kıymetini. Sonra döner bakar ya geriye her insan,işte o zaman anlar… Ama olan olmuştur çoktan, geri alamazsın. Aynızamanda çevrendekileri de görmez gözün hedefin uğruna. Yalnızkalırsın sonra, kitabın kıymetini o zaman anlarsın. Umudunun ışığını ozaman görürsün. Sonra onsuz, kitapsız, yapamazsın bir türlü. Yanındaolmadığı zaman eksik hissedersin kendini, kıymetini anladıktan sonra.Kendine sorarsın aklına her geldiğinde :”Neden zamanındaokumamışım ?”diye. İşte kıymetini bildikten sonra kitapsız gittiğin heryerde, her gün kendini yalnız hissedersin.

Sonra o senin bir ömür boyu dostun olur. Herkesten dahayakın duygularının kâğıda dökülmüş hali… Onsuz yanında kim olursaolsun kendini yalnız hissedersin. Hiç kimse, hiçbir şey yerinidolduramaz senin içinde. Ama kitabın kıymetini, onun o kıymetlidostluğunu geç olmadan anlamak gerek, gerek ki umudumuzun ışığı,hayallerimiz sönmesin. Kendimizi nerede olursak olalım asla ama aslayalnız hissetmeyelim. Kitabın dostluğunun onun umuda giden yolunundeğerini bir an önce anlayalım. Böylece kendimizi asla yalnızhissetmeyelim. Çünkü kitap her halükarda bizim ömürlükdostumuzdur…

Leyla GÖKSU

Page 2: SÖZ BİZDE...Maymun devam etmiú:-Haklısınfil kardeúbenim de canımsıkılmaya baladı,zürafaartıkbir dersihak etti,demiú. Ertesi günbütünhayvanlar zürafayabir ders vermek

2

Gurbet GÜDEN

BÜYÜMEK İSTİYORUM

Büyümek istiyorum,

Sorunları aşmak,

Kavgaları ayırmak,

Haklı olanı savunmak istiyorum.

Büyümek istiyorum.

Çiçekleri filizlendirmek,

Sevgileri yüceltmek,

Boş olan kalpleri doldurmak istiyorum.

Büyümek istiyorum.

Hayallerime kavuşmak,

Zamanı aşmak,

Kaybolan hayallerimi yeniden kazanmak istiyorum.

Büyümek istiyorum.

Savaşı durdurmak,

Haksızlığı haykırmak,

Büyüklerimin yapamadığını ben yapmak istiyorum.

Büyümek istiyorum.

Büşra ÖZDEN- Emine UYAR

RÖPORTAJ

Öğretmen ışık, öğretmen sevgi, öğretmen model demektir.

Öğretmenlerimize bakıp bizler de bu mesleği seçmek, bir bitki

yetiştirir gibi insan yetiştirmek istiyoruz. Okulumuzun değerli

öğretmenlerinden Beden Eğitimi Öğretmeni Özge ULUSOY,

hocamızla kısa bir röportaj yaptık. Biz hocamızı dinlerken eğlendik,

umarım sizler de okurken eğlenirsiniz.

*Otobiyografinizi yazsanız adı ne olurdu ve ne yazardınız?

İş, aşk ve sevgi olurdu. Kendimin farkına varmamı sağlayan

adam aşk, hayatımın geri kalanında severek yapabileceğime

inandığım bir meslek ve insanlara ve hayvanlara karşı sevgi dolu

olmam.

*Hayatınızda hangi zorluktan ya da hangi olaydan sonra

olgunlaştığınızı düşünüyorsunuz? Neden?

Üniversiteden mezun oldum. Hayatta her başlangıcın bir bitişi

vardır. Bitişte de bir başlangıç… Heyecana kapılıp “Tamam okul

bitti Özge ama hayat yeni başlıyor!” düşüncesi sardı beni. O

zaman kendime geldim. Yapabileceklerimi ölçtüm, tarttım. Artık

olgunlaşmam gerektiğinin farkına vardım.

*Bu mesleği tercih etme sebebiniz nedir?

Çocukluğumdan beri sporun içindeyim. 10 yıllık voleybol

geçmişim var. Çocukları ve gençleri karşılıksız seviyorum ve

fikirlerine çoğu yetişkinden daha çok değer veriyorum. Hepsi bir

araya gelince yapabileceğim meslek “Beden Eğitimi

Öğretmenliği” nden başka bir şey olmazdı sanırım. (Gülümsüyor

öğretmenimiz, mesleğini severek tercih ettiğini gözlerinden

anlıyoruz.)

*Ailenizin size sürekli anlattığı anınız/ hikâyeniz var mı?

Ailemden en çok dinlemeyi sevdiğim hikâye, dedemlerin

Yugoslavya’daki yaşamları ve göç maceraları… Bu hikâyeler

şimdilerde bizi güldürse de gerçekten ağır şeyler yaşadıklarını

gözlerinden okuyabiliyorum.

*Sınavlara hazırlanırken ümitsizliğe kapıldığınız oldu mu?

Bu konularda biraz soğukkanlı yapım var, sanırım. Genelde

“yapabilirim” e odaklanırım. Vasat bir öğrenci olmadığımdan olsa

gerek bazı aksamalar olsa da genelde yanılmadım.

Özge Hoca’mıza yoğun programı arasında bize vakit ayırdığı

için teşekkür ediyoruz.

Edibe YILMAZ

TARİFSİZ

Yazmak istediğim anlardan biri daha işte… Durmaksızın sabaha

kadar yazmak istediğim anlardan biri… Bu hayâsızca, bu duygusuzca

yapılan, lanetle kınadığımız, bombalı saldırıları yapanlara karşı…

Düşünüyorum ve de bir anlam veremiyorum! Neden? Sebep ne ola?

Niye yapılır böyle bir şey niye? Can yakmanın, anaları ağlatmanın,

eşleri eşsiz, çocukları babasız bırakmanın sebebi ne… Haykırmak

istiyorum, içimi dökmek, onlara karşı öfkemi dökmek istiyorum. Biri

bitmeden diğeri… Yüreğimiz cehennem ateşi gibi yanıyor,

söndürülmeksizin yavaş yavaş! Hangi yürek dayanır buna? Hiçbirini

tanımıyorum şehitlerimizin! Bu neyi değiştirir? Hepimiz tek yürek değil

miyiz? Bu acıyı yüreğimin en derininde hissediyorum. Peki, onlar hiç

mi düşünmüyorlar?

Bilmiyorum, bilemiyorum. Sözün bittiği yerdeyim. Anaların ağıtları,

iki gözü iki çeşme olan eşleri görmek canımı öyle yakıyor ki… Ben bu

haldeysem evlatlarının şehit haberini alan analar, eşler… Onların acıları

tarif edilemez. Hiçbir şey demeden sadece oğlunun fotoğrafına da

bakanlar da var, sesi yettiğince öfkesini haykıran da… Ne zorluklarla

büyüttüler o gözü yaşlı analar… İşte onların bu acılarını ancak ve ancak

“Vatan sağ olsun!” dindirebilir. Bir can değil, bin can feda olsun bu

vatan için yanan yüreğe su serpebilir.

Bitsin artık bitsin bu zulüm! Biz her şeye rağmen tek yüreğiz!

Analarımızın gözyaşları kurusun. Çocuklarımız babasız kalmasın! Tek

sloganımız “Şehitler Ölmez” olmasın! Hiçbir askerimizin burnu bile

kanamasın!

Bunları yapanlar artık vazgeçsinler! Onlar bizim üzerimize geldikçe

daha çok kenetlenen bir toplum bulacaklar. Birliğimiz, huzurumuz

bozulmayacak ne yaparlarsa yapsınlar…

İrem ERKAYA

Page 3: SÖZ BİZDE...Maymun devam etmiú:-Haklısınfil kardeúbenim de canımsıkılmaya baladı,zürafaartıkbir dersihak etti,demiú. Ertesi günbütünhayvanlar zürafayabir ders vermek

3

Dilan POLAT

KİTAPLARLA YOLCULUK

İlk sözüm oldu “Oku”

Senle hayat buldu düşüncelerim,

Girdim kitabın içine,

Yaptım zamanla yolculuk.

Bir baktım yıldızım,

Bir sayfayı çevirdim,

Ejderhadan kaçan prensesim,

Bir de ne göreyim; balık olmuşum.

Kitaplarla hayat buldum,

Öğrendim, eğlendim, ağladım;

Ama yine de hep mutlu oldum.

Çünkü senle hayata tutundum.

Kimi zaman dünya turuna çıktım,

Koştum, kaçtım kötü canavarlardan,

Kimisinde bulut oldum uçtum.

Kitaplarla hayalime doğru uçtum.

İlknur AYCİL

KARNE HEDİYESİ

Günlerden cumaydı. Bu cumayı diğer cumalardan ayıran özelliği karne

alacak olmamızdı. Çok heyecanlıydım. Erkenden uyandım. Bugün okula beni,

annem bırakacaktı. Hazırlanıp beraber evden çıktık. Annemle okula gitmeyi

seviyorum. Büyüdüm 8. Sınıf öğrencisiyim. Ama ilkokul öğrencisi gibi

annemle okula gitmek beni oldukça mutlu ediyor. Bana bu güne özel bir

sürprizi de var.

Sürprizin merakı, karne alacak olmanın heyecanı içinde okula geldik.

Hemen sınıfa çıktım. Öğretmenimizin gelmesinin ardından karnelerimiz

dağıtılmaya başlandı. Nasıl heyecanlıyım anlatamam. Notlarımızı zaten

biliyoruz, lakin onun kâğıda dökülmüş şeklini de görmeye ihtiyacımız vardı.

Notlarımız ister iyi olsun ister kötü olsun; herkes gülüyordu. Bir arada bir

dönemi kapatmanın sevinci içinde İstiklal Marşı’mızı okuduk.

Hemen arabada beni bekleyen annemin yanına koştum. Karnemi gösterdim.

Bendeki mutluluğun aynısını annem de görmek… İşte buydu, evladının

mutluluğu kendi mutluluğu olması… Peki, sürpriz neydi? Annem

gümbürdeyen kalbim eşliğinde teyzemlerle beraber dağa tırmanacağımızı

söyledi. Yüzümde oluşan şaşkınlık içinde teyzemlerin evine gelmiştik bile.

Tırmanabilir miydim, bilmiyorum. Annem her şeyi önceden hazırlayıp arabaya

koymuş. Yaklaşık bir saat süren yolculuktan sonra tırmanacağımız dağın

yamacına gelmiştik. Şaşkınlığın ardından bir an önce dağa tırmanıp zirveye

ulaşmanın sabırsızlığı içindeydim. Başladım tırmanmaya. Annem, teyzem ve

kuzenim arkamda idiler. Onlardan önce tırmanayım, diye nasıl acele

davranıyorum. Tırmandım, tırmandım epey bir fark atmışım. Zirveye çok az

kalmıştı. Son bir hamle yaptım ve “Hayır!” ayağım kaydı. O an elim nerede

asılı kaldı anlayamadım. Sadece telaşla “İmdat, anneeee!” diye bağırmak oldu.

Annem, teyzem ve kuzenim beni görmüyorlardı, ama sesimi duymuş

olmalıydılar. Aşağıya da bakamıyordum. Bir de baktım zirvede irice göbekli,

uzun boylu, güçlü bir adam vardı. Bana elini uzatıyordu. Suda boğulmak üzere

olan birine atılan can simidi gibiydi bana uzatılan el… Düşünecek vakit yoktu.

Hemen tuttum. Beni yukarı doğru çekti. Oraya piknik yapmak için geldiğini

söyleyen ve hayatımı kurtaran adam, neden güvenlik önlemi almadan böyle bir

dağa tırmandığımı sordu. O arada annemler zirveye ulaşmışlardı. Beni

karşılarında görünce sarıldılar. Sesimi duymuşlar ama beni göremeyince

telaşlanmışlardı. Başımdan geçeni anlattığımda annem ağlamaya başladı. Ben

fevri davranmamın nelere yol açacağını görmüştüm. Onlardan önce çıkıp

büyüdüğümü ispatlayacaktım sanki!

Karne günü mutluluğu, dağ tırmanışı ve başıma gelmesine ramak kala

büyük bir hata… Dönüş yolunda sadece susuyorduk. Konuşacak dermanımız

kalmamıştı. Birbirimizin gözüne akmasın diye sıktığımız yaşları bastırarak

bakabiliyorduk. Bir daha acele davranıp hem beni hem de ailemi zora sokacak

hiçbir şey yapmayacaktım.

Bilge ÖZTÜRK

İNATÇI ZÜRAFA

Bir gün bir zürafa başlar hayatına isyan etmeye.

Yok, efendim buram niye böyle; yok efendim şuram

niye şöyle? Kendini hiç beğenmezmiş. Fiziksel her

özelliğine bir kusur bulurmuş. Yine böyle bir gün kendi

kendini yerken yanına arkadaşı fil gelmiş.

-Yine ne söyleniyorsun zürafa kardeş? Yine nereni

beğenmedin, diye sormuş.

-Daha ne olsun fil kardeş şu uzun boynum yok mu

beni çileden çıkartıyor.

-Ne olmuş boynuna? Ne kadar şanslısın da haberin

yok. İstediğin yiyeceği uzun boynun sayesinde uzanıp

yiyebiliyorsun. Bir de bana bak sadece hortumumla

uzanabildiğim yerdeki yiyecekle yetinebiliyorum. Ama

sen öyle misin canın ne çekse yiyebilirsin, demiş.

-Öyle deme fil kardeş senin de uzun boynun olsa ne

demek istediğimi anlarsın, diye sitemle karşılık vermiş.

Filin artık canına tak etmiş - sadece filin değil

ormandaki tüm hayvanların canına tak etmiş – söylene

söylene zürafanın yanından ayrılmış. O gece ormandaki

bütün hayvanları evine toplamış başlamış anlatmaya:

-Arkadaşlarım ben artık bu zürafanın kendini

beğenmemesinden bıktım, buna bir çözüm bulmamız

lazım, diye başlamış söze. Maymun devam etmiş:

-Haklısın fil kardeş benim de canım sıkılmaya

başladı, zürafa artık bir dersi hak etti, demiş.

Ertesi gün bütün hayvanlar zürafaya bir ders vermek

için hazırlanmışlar. Fil yine zürafanın yanına gitmiş –

acaba yine neyden şikâyetçi diye – başlamışlar sohbete:

-Bugün bir şikâyetin var mı zürafa kardeş?

-Olmaz mı fil kardeş olmaz mı? Hâlâ şu boynumun

uzunluğunu bir türlü sevemiyorum.

-Öyle mi? Kısa boyunlu mu olmak istiyorsun?

-Evet evet fil kardeş, bir bildiğin mi var yoksa?

-Tamam tamam… Dur, bekle evde biraz düşüneyim.

Aradan geçen kısa bir süre sonra fil fikrini açıklamaya

gelmiş.

-Buldum buldum zürafa kardeş buldum! Sen neden

boynunu eğip bir daha hiç kaldırmıyorsun. Hem böylece

boynun kısalmış olur.

-Aslında haklısın bu çok güzel bir fikir. O zaman ben

boynumu büküyorum, demiş ve boynunu bükmüş.

-Ama bir daha uzatmayacaksın, söz mü?

-(Sevinçli bir şekilde) Söz söz, demiş.

Aradan çok geçmeden zürafanın karnı acıkmış.

Ağacın üst taraflarındaki taze yapraklardan uzanıp biraz

yemek istemiş ama file verdiği söz gelmiş aklına! Hem

zaten uzun boynundan şikâyetçi olduğundan boynunu

uzatıp hiçbir şey yememiş. Beklemiş beklemiş karnı

iyice acıkmış ama inatçılığında kararlıymış, boynunu bir

daha uzatmayacakmış. Ama artık açlıktan iyice yorgun

düşmüş ve bunu gören fil yanına gelmiş.

-Uzun boynundan şikâyet ediyordun ama bak onun

sayesinde karnın doyuyordu. Sen sana verilenlerin

kıymetini bilmedin ve işte şimdi bu hâldesin. Eğer

fiziksel her özelliğine söylenmek yerine onların değerini

bilseydin şimdi bu hâlde olmazdın. Bize verilen hiçbir

özellik boşa verilmemiştir. Her birinin ayrı yeri ve

kıymeti vardır. Keşke sen de bunun farkında olsaydın!

Şimdi bu halde olmazdın, demiş ve oradan uzaklaşmış.

Hatasını anlayan zürafa bir daha hiçbir özelliğinden

şikâyet etmemiş ve fiziksel her özelliğinin ona bir

hediye olduğunu düşünüp onların kıymetini bilmiş.

Page 4: SÖZ BİZDE...Maymun devam etmiú:-Haklısınfil kardeúbenim de canımsıkılmaya baladı,zürafaartıkbir dersihak etti,demiú. Ertesi günbütünhayvanlar zürafayabir ders vermek

4

İMTİYAZ SAHİBİCemil GÜVEN

GENEL YAYIN YÖNETMENİLatife ERDEM

OKUL ADRES TELEFONÇUBUK TÜRK TELEKOM İLKÖĞRETİM KURUMLARI

Yavuz Selim Mahallesi, Vakur Sokak, NO12 06760,Çubuk / ANKARA

3128379595

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜEsra TÜFENKCİ

GÖRSEL DANIŞMANCeylan AYDIN

YAYIN KURULUNurhan KOLAYEsra EROĞLU

Hülya KURTULMUŞSinem Merve DERTLİ

Nefise ÖZMEN

BOZKURTLAR

Kitap okumayı seviyorum. Çevremde okumayan bunca insanarağmen zevkle okuyorum. En son okuduğum kitap Hüseyin NihalAtsız’a ait. Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor eserlerinin biraraya getirilmesiyle oluşuyor kitap. Her iki kitabında yazarokuyucusunu sıkmayacak şekilde eski kelimelerden yararlanıp akıcıbiçimde anlatmıştır. Türk adıyla kurulan ilk devlet olan Göktürklerianlatıyor.

Bozkurtların Ölümü’nde Ötüken merkezli devlet kuran 1.Göktürkdevletinin Çin’e esir oluşu ile yıkılmasını ve başlarında Kür Şad olanbirkaç vatanına bağlı Türk erinin devlet kurma çabasını anlatıyor.Kitap Çuluk Kağan’ın Çinli İçing Katun tarafından zehirlenerekölmesi ile başlıyor. Kağan’ın ölümüne sebep olan Katun’un cezagörmemesi bütün Ötüken’de sinirleri alt üst eden bir olaydı.

İçing Katun, Çuluk Kağan’a yaptığı gibi Kara Kağan’a da Çin’eakın yapmasını ve Çin’de kendi soyundan gelen birinin geçmesiiçin sürekli baskı yapıyordu. Bu hal içinde devletin gücü azalıyor,halk Kağan’ı öldürmeyi bile düşünüyordu

Ötükenliler devletin olumsuz gidişatından kurtulmak için KıraçAta’ya gidiyorlardı. Kıraç Ata’nın anlattıklarının bire bir gerçekolması okuyucuyu kitaba daha çok bağlıyor. Kitabın en etkileyicikarakterleri Kür Şad ve İşbara Alp’dır. İkisi de pek yaman birdövüşçüdür. Devletin yıkılmaması için oldukça çabalamışlardır.Ama bunu önleyememişler. Kara Kağan’ın son seferi, Çinlicasusların hainlikleri devletin temelden sarsılmasına sebep oldu.Koskoca Göktürk Devleti Çin’e tutsaktı artık! Dokuz yıl sürentutsak süresince Kara Kağan’ın dertten ölmesi, işbara Alp’ınKağan’ın ölümü yüzünden kendini öldürmesi günden güne dirilişumutlarını tüketiyordu. Fakat Kür Şad ve 40 askerinin Çin sarayınıbasarak kanlarının son damlasına kadar savaşmaları umut doğurdu.Bu kitap okuyucuyu heyecanda ve merakta bırakarak son buluyor.

Bozkurtlar Diriliyor ’da bağımsızlık mücadelesi başlatan KürŞad‘ın eşi ve çocukları ile Çin sarayından kaçması ile başlıyor.Kitabın ana konusunu İlteriş Kağan ve Vezir Tonyukuk ‘un 2.Göktürk Devleti’ni kurmaları süreci içeriyor. Bu süreç içindeokuyucu merak içinde saklanan gerçekleri ve bu gerçeklerleyüzleşenleri tarih kokusu içinde öğreniyor.

Tarih sevgisi olan ve atalarımızın devlet kurma mücadelesinimerak edenlerin zevkle okuyacağını düşündüğüm bu kitabıokumanızı tavsiye ediyorum.

Şerife TÜRK

SEVGİLİ 8/C,

Canım arkadaşlarım, sizlerle acısıyla tatlısıyla koca bir sekiz senegeçirdik. Belki bu mektubu okurken şaşıracaksınız. Bahsetmedim size.Yolun sonuna geldiğimizin farkındayız ama istemiyoruzdillendirmek…

Kimi zaman küstük. Bu küslük en uzun iki gün, en kısa iki saniyesürdü. Artık ayrılık vakti geldi. İnanın bana; sizsiz bir hayat, yeni birdönem çok zor olacak. Sizlerle aynı anda derse girmemek, aynı andaesprilere gülmemek, aynı anda oyunlar oynamamak… Biz artıkarkadaşlıktan öte kardeş olduk. Belki aranızda anlaşamadığımarkadaşlarım olsa da hepiniz benim kardeşlerimsiniz.

Siz kalpleri temiz insanlar; sizlerle bir değil, dört değil, tam sekizsene geçirdik. Hani derler ya “Dost kara günde belli olur.” Siz busekiz senede bunu bana öğreten insanlarsınız. Hem iyi günümde hemkötü günümde yanımda idiniz. Ailemden çok sizinle vakit geçirmiş,muhabbet etmişimdir. Sevgiyi, saygıyı, arkadaşlığı, kardeşliği,paylaşmayı sizlerle pekiştirdik. Hepinizle ayrı ayrı anılarım var. İyi deolsa, kötü de olsa unutamadığım anılar…

Ne güzel günlerdi değil mi? Daha dün yaşamış gibiyim. Zaman nede çabuk geçmiş! Ayrılık gelmiş kapımıza dayanmış! Tıklatıyoraçasımız yok! Çok zor söylemesi… Ama inanıyorum kiyaşadıklarımız Türk Telekom Ortaokulu sınırları içinde kalmayacak.Biliyorum ki aramızda oluşan güçlü kardeşlik bağı hiç kopmayacak.

Birinci sınıfa başladığımız o günü hatırladınız mı?

Kimimiz annesini bırakmak istemiyor, kimimiz ilk defa girdiğibir ortamın şaşkınlığı, mutluluğu… Şimdi geriye dönüpbaktığımda diyorum ki, iyi ki arkadaşlarım olmuşsunuz.

Canım arkadaşlarım, daha da ötesi kardeşlerim! Sizleri çokseviyorum. Aklımda şu ana kadar mükemmel, dost canlısı, dürüst,saygılı insanlar olarak kaldınız. Bundan sonra da böylekalacaksınız. Sizden ayrılmak benim için çok zor olacak. Siz herzaman değerli ve farklı insanlarsınız. Umarım Özden Hoca’mızınhep bizden istediği gibi “farklı ve fark oluşturan insanlar”olabilmişizdir. Sakın beni unutmayın, ben sizi hiç ama hiçunutmayacağım. Sizi çok seven arkadaşınız Şerife.

Nazım BOZKURT

ÜNLEMİN DOĞUŞU

İ yolda yürürken,

Takla atmış birden,

Öyle kalakalmış,

Adı olmuş ünlem!

Ünlem sinirlenmiş,

Uyarılar vermiş.

Onu dinlemeyenlere,

Neler etmiş neler!

Anlamışlar artık,

Ünlemin önemini,

Herkes merak etmiş,

Acaba neresi ki yeri?

Osman YALÇIN

Dergimizin yayınlanması için katkıda bulunan Aras Kırtasiye’ye Teşekkür Ederiz.