tarihin izinde 1

48
TARİHİN İZİNDE -1-

Upload: huseyin

Post on 30-Mar-2016

232 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Türk - İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti Topluluğu e-dergi 1. sayı

TRANSCRIPT

Page 1: Tarihin izinde 1

TARİHİN İZİNDE

-1-

Page 2: Tarihin izinde 1

GAZİ ÜNİIVERSİTESİ

“GAZİLİ OLMAK AYRICALIKTIR”

Page 3: Tarihin izinde 1

İ İ İ İ İ İ

Ğ

Page 4: Tarihin izinde 1

TÜRK İSLAM TARİHİ

KÜLTÜR VE MEDENİYETİ

TOPLULUĞU

ADINA SAHİBİ:

HÜSEYİN AKYÜZ

AKADEMİK DANIŞMAN:

YRD. DOÇ. DR. İSMAİL CANSIZ

EDİTÖR:

HÜSEYİN AKYÜZ

YAYIN KURULU:

HİLAL ÖZ MERT CAN BABA MURAT ARMAĞAN GAMZE AYVALI

DERGİ TASARIM:

HÜSEYİN AKYÜZ-MURAT ARMAGAN

İLETİŞİM:

GAZİ ÜNİVERSİTESİ GAZİ EĞİTİM FAKÜLTESİ

tit.gazi.edu.tr.

Page 5: Tarihin izinde 1

İçİndekİler

İ İ

İ

İ

İ

İ İ

İ

ı ı

İ Ğ

ı

ı

Page 6: Tarihin izinde 1

YOLA ÇIKARKEN

Gazi Üniversitesi, yeni idarecileriyle “öğrenci odaklı” bir yönetim şeklini

benimsediği için, öğrenci topluluklarına çok önem vermektedir. Toplulukların, “sadece ismi olan, âdet yerini bulsun” kabilinden unsurlar olması, ya da, bu topluluklar üzerinden bir takım rantların sağlanması uygulamalarına son verilmiş, toplulukların bağlı olduğu bir rektör danışmanlığı ihdas edilerek, bu meseleye fevkalade bir ciddiyet kazandırılmıştır. Bunun neticesinde topluluklar yeniden yapılandırılarak, son derece güzel sonuçları olan çalışmalara imza atılmaya başlamışlar, öğrencilerimiz; kendilerine sunulan imkânları iyi değerlendirerek, çok hoş gelişmelere vesile olmuşlardır.

Türk-İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti Topluluğu olarak biz de, üniversitemizin bize sunduğu bu fırsatlardan faydalanarak, topluluğumuz adına elektronik ortamda bir dergi çıkarmaya karar verip, çalışmalara başladık ve ilk sayısını yayına hazır hâle getirdik. Başarılı olmayı diliyorum.

Dergimiz, Türk ve İslam kültürünün bütün unsurlarını değerlendiren bir yayın çizgisi takip edecektir. Bu çizginin dışında herhangi bir ideolojiye, inanca, anlayışa yer verilmeyecektir. Olabildiğince “bilimsel ölçülere riayet etme” esas gayemiz olacaktır.

Dünyanın ve ülkemizin ilim ve fikir adamları, yazar ve çizerleri genellikle bu tür dergi ve gazetelerde yazmaya başlayarak yazı hayatlarına giriş yapmışlar, daha sonraları kendilerini geliştirerek bulundukları konuma yükselmişlerdir.

Dergimiz, işaret ettiğimiz bu hususlar göz önüne getirildiğinde, ileride eli kalem tutan fikirlerinden istifade edilen kimselerin yetişmesine vesile olacak verimli bir ortamı hazırlamış olmak gibi bir misyonu da üstlenmiş olacaktır. Bu yönüyle, gençlerimize kendilerini geliştirme fırsatları verilecek, geleceğe yönelik çok önemli kapıların açılmasına imkân tanınacak, zamanlarını hayırlı işlerde kullanmaları sağlanacaktır.

Dergimize, belirlediğimiz yayın politikası çerçevesinde herkes yazı

yazabilecektir. Söyleyecek sözü olan, faydalanılmasını istediği bilgisi bulunan, araştırmasının kamuoyu ile paylaşılmasını isteyen herkes, bu ortamı kullanabilecektir.

Niyetimiz, gayet halisanedir. Okuyucularımızın bu çerçeveden bakmalarını

rica ediyor, Dergimizin hepimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Selam ve sevgilerle… Y.Doç.Dr. İsmail CANSIZ

Topluluk Akademik Danışmanı

Page 7: Tarihin izinde 1

Türk-İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti Topluluğu olarak Gazi

Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öncelikle geçmişimize ilişkin maddi ve manevi varlıklarımızın yaşadığı bu coğrafya üzerinde kültürel ve bilimsel alanda çeşitli faaliyetler gerçekleştirmek üzere kurulduk. Biz hem bu faaliyetlerin uygulanmasını hemde Türk-İslam kültür ve medeniyetinin günümüzde daha iyi anlaşılmasını sağlamak için öğrenci kardeşlerimizle beraber el ele vererek yapılması gerekeni yapmak, kendimizi daha iyi bir şekilde yetiştirebilmek için o yönde çalışmalar yapmayı kendimize amaç edindik. Bu amacımızı gerçekleştirme yolunda yaptığımız faaliyetlerin yanı sıra daha büyük kitlelere ulaşabilmek için internet ortamında da faaliyet göstermeye karar verdik.

Bugün “Tarihin İzinde” adlı e-dergimizin 1.sayısıyla siz değerli

okuyucularımızın karşısına çıkmış bulunuyoruz. Dergimizin yayına hazırlanmasında, bizden yardımlarını ve destekleri hiçbir zaman esirgemeyen topluluklardan sorumlu rektör danışmanı mız Prof.Dr.Emin KURU ile Akademik danışmanımız Yrd.Doç.Dr. İsmail CANSIZ’a sonsuz saygı ve teşeşkkürlerimizi sunuyoruz.

“Tarihin İzinde” adlı e-dergimizin 1.sayısının heyecanını yaşıyoruz. Bu dergide biz kendi görüşlerimizin yanı sıra siz öğrenci arkadaşlarımızdan görüşlerini, önerilerini ve düşüncelerini bizimle paylaşmanızı istiyoruz. Birlik ve beraberlik duygusu içinde bütün öğrenci arkadaşlarımızın görüşlerinin ön plana çıkmasını ve üreten düşünen bir beyin, geçmişini bilen ve geleceğe emin adımlarla yürüyen misyon ve vizyon sahibi bir gençlik hareketi olmayı sağlamak için çalışmalar yürütüyoruz.

Güçlü kadromuz ve kararlılığımız ile yeni sayılarımızla

karşınızda olmak ümidiyle… Selam ve sevgilerle Hüseyin AKYÜZ Türk İslam Tarihi Kültür

Ve Medeniyeti Topluluğu Başkanı

TARİHİN İZİNDE

Page 8: Tarihin izinde 1

TARĠHTE BU AY

25 KASIM 1534

Kanuni Sultan Süleyman, Safevi

iĢgali altındaki Bağdat’ı fethetti.

23 KASIM 1462

1453’te vergiye bağlanarak Osmanlı

hâkimiyetine giren Midilli Adasında iç

isyanlar çıkması ve baĢa geçenlerin

korsanlarla beraber iĢ birliği içine

girmesi nedeniyle Fatih Sultan

Mehmet, 1. Bosna seferi dönüĢünde,

karadan Anadolu askerinin baĢında

Bursa’ya geldi ve Ayvalık’tan adaya

asker çıkardı. Sadrazam Mahmud

PaĢa kumandasındaki donanma da

adayı denizden kuĢattı. ġehir fazla

mukavemet etmeden kolayca teslim

oldu ve Fatih Sultan Mehmet

tesliminden sonra adayı ziyaret etti.

Page 9: Tarihin izinde 1

3 KASIM 1883

Hendes-i mülkiye Mektebi eğitim hayatına baĢladı. Mektep

1773’te açılan Mühendishane-i Bahri-i Hümayun ve

Mühendishane-i Berri-i Hümayun’dan yetiĢen mühendislerin

ihtiyaçlara cevap verememesi üzerine açıldı. Mektebin eğitim

süresi 3 idadi ve 4 yüksek olmak üzere 7 yıl sürüyordu, fakat

sonradan idadi kısımları kaldırılarak yalnızca yüksek sınıfları

kalmıĢtır. Mektepte cebir, logaritma, kimya, fizik, topografya,

makine yapısı iĢletme, demir yolları, deniz ulaĢımı, telgraf,

elektrik, tünel yapımı gibi muhtelif dersler okutulmaktaydı.

15 KASIM 1983

Rumların Türklere karĢı

baĢlattığı zulüm üzerine 1974

senesinde Türk birlikleri Kıbrıs’a

çıkartma yaptı. Türk birlikleri

KKTC’nin bugünkü sınırlarını

meydana getiren yere kadar

ilerledir. AteĢkes anlaĢmasının

ardından yapılan görüĢmeler

netice vermeyince KKTC kuruldu.

Page 10: Tarihin izinde 1

Sayın Rektörüm öncelikle bizi kabul ettiğiniz için teĢekkür ederiz.

S: Gazi Üniversitesi Rektörü sayın Prof. Dr. Süleyman BÜYÜKBERBER kimdir,

nasıl bir hayatı vardır, neler yapar kısaca bize kendinizden bahsedebilir misiniz?

C: Süleyman BÜYÜKBERBER bir Orta Anadolu insanıdır. Orta Anadolu insanının

bilinen tüm özelliklerini taĢır. Öncelikle bir babadır, eĢtir. Sonra doktordur,

inancına ve prensiplerine bağlıdır.

S: Bilindiği gibi Gazi Üniversitesi bünyesinden birçok üniversite çıkarmıĢ oldukça

büyük çaplı ve köklü bir üniversite ve bu üniversitenin baĢındaki kiĢi olarak

üniversitemizi nasıl tanıtırsınız?

C: Gazi Üniversitesi bu ülkenin milli ve manevi değerlerine saygılı bireylerden

oluĢan köklü bir kurumdur. Bir devlet üniversitesidir. Artık bir dünya Üniversitesi

olmasının önünde hiçbir engel yoktur. Gazi Üniversitesinde huzur vardır. Bilim

vardır. Liyakat vardır. Adalet vardır. Yakın zamanda çok daha kompakt, kurallı,

kriterli, marka değeri ve algısı olumlu olarak değiĢmiĢ bir Gazi Üniversitesi

göreceğiz.

S: Bulunduğunuz konum nedeniyle oldukça büyük bir Üniversitenin Rektörü olmak

hiç de kolay olmasa gerek ancak birkaç cümleyle bizlere rektörlüğün tanımını

yapabilir misiniz?

C: Rektörlük bir koordinasyondur. Kamunun hakkını koruyarak, Allah rızası için

devlet adına kamu adına görev yapıyorum. Milletin alın teriyle akıttığı varlığı en

olumlu, en modern, en bilimsel Ģekilde yönlendirirken adil ve dengeli olmaya

çalıĢıyorum.

Page 11: Tarihin izinde 1

S: Bu kadar iĢi yaparken bir ekip ruhu ve olabildiğince iyi bir koordineli

çalıĢma anlayıĢı da haliyle bulunması gerekmekte ancak size göre baĢarıyı

getirecek ekip anlayıĢı nedir?

C: Ekip önemli, koordinasyon önemli ama en önemlisi iyi insanlarla vatanını,

milletini seven, insanını seven, hayata pozitif bakan, özverili ve akıllı

insanlarla çalıĢmayı seviyorum. AĢırı siyasallaĢmıĢ, kendi çıkar hesabını

sürekli önceleyen, sürekli grup psikoloji ile kendini ortaya koyan insanlarla

çalıĢsam bile haz duymuyorum.

S: Görevde olduğunuz süre içinde iyisiyle kötüsüyle birçok Ģey

gerçekleĢtirdiniz ama sizinde kendi gönlünüzde yatan bir Üniversite

kurabilmek hayali var mıdır? Ve bu hayalinizdeki Üniversite ile Gazi

Üniversitesinin bugün geldiği noktayı kıyasladığınızda bu hayalin sizce ne

kadarı gerçekleĢti?

C: Tabi ki “DüĢümdeki Gazi” rüyalarıma giriyor. KeĢke hayallerimi görme

fırsatım olsa. Hayallerimdeki Gazi’de 1 saat ders anlatabilsem. Hayaller,

insan fıtratının acelecilik, devlet bürokrasisinin hantallığı, yetiĢmiĢ Allah

korkusu olan eleman azlığı gibi etmenler ile bu hayalin henüz baĢındayız ama

alt yapı hızla yerleĢiyor.

Page 12: Tarihin izinde 1

S: Bildiğiniz gibi son yıllarda ülkemizde birçok üniversite kuruldu ancak

üniversite sayısı artsa da eğitim öğretim kalitesi hakkında tartıĢmalar da

buna paralel olarak artmaktadır. Bu açıdan bakarsak Üniversitemizdeki

eğitim-öğretim kalitesi hakkında neler söylersiniz ve Üniversitemizde eğitim

gören öğrencilerinize vermek istediğiniz değerler nelerdir?

C: Eğitim öğretim kalitemiz fakülte ve branĢlara göre farklı tabi ancak

potansiyelimiz çok yüksek. Bir numara olabiliriz. Zaten rakiplerimiz içeride

değil dıĢarıda. Dünya Üniversiteleri ile yarıĢmak zorundayız. Öğrencilerimize

öncelikle iyi insan olmayı öğretmemiz gerekli. Tabi bu üniversite çağına gelmiĢ

insanda ne kadar mümkün tartıĢılır. Ama hiçbir uğraĢ karĢılıksız kalmaz. Ġyi

insan, erdemli insan, yaratılana yaratandan ötürü kıymet veren insan ve

sonrasında kendi bilimsek alanın lider insan yetiĢtirme hedefindeyiz.

S: Her Üniversitenin bir slogan sözü olur ve bizim Üniversitemizin sloganı

“Gazili olmak ayrıcalıktır.” Peki, bir öğrenci size “Neden Gazi Üniversitesini

tercih edeyim?” diye sorarsa nasıl bir cevap verirdiniz?

C: “Gazi Gelecektir” derim. Hepimiz geleceğe yatırım yapıyoruz. Gazi’de

maddi ve manevi geleceğinize yatırım yaparsınız.

S: Bilindiği gibi üniversitelerin en teme görevlerinden birisi de araĢtırma

yapmaktır. Üniversitemizin bilimsel araĢtırma ve proje gerçekleĢtirme

konusundaki durumu nedir?

C: 2013 yılı Gazi’de projeler yılı oldu. Pek çok ilki baĢardık, Teknoloji

Transfer Ofisi, bilim Ģenlikleri, fikir ve iĢ yarıĢmaları, yeni TÜBĠTAK

Projeleri, san-tez projeleri pek çok yeni yatırı. Hakikatten “Bilimsel

Baharımızı” yeniden yaĢıyoruz. Koyduğumuz kriterler, kurallar, devlet ve

sanayi kurumlarıyla yakın iliĢkilerimiz Gazi’yi yakın gelecekte dünya devler

ligine taĢıyacak.

Page 13: Tarihin izinde 1

S: Üniversitelerin uluslar arası iliĢkiler kurmalarının önemi gün geçtikçe

artmakta ve Gazi Üniversitesinin birçok fakültesinde de ikili diploma sistemi

uygulanmakla beraber öğrencilerine de yurtdıĢında eğitim imkânları sunmaktadır.

Bize biraz bunlardan ve Gazi Üniversitesinin iĢbirliği halinde olduğu yurt dıĢı

üniversiteler hakkında bilgi verebilir misiniz?

C: ABD’nin iyi üniversiteleri ile ikili diploma programları yürüten nadir

üniversitelerden biriyiz ve 2 yıl burada 2 yıl ABD’de okuyarak Amerika ve Gazi

Üniversitesi diploması alabiliyorsunuz. Bu çok büyük bir imkân bunun dıĢında da

yüzlerce önemli üniversite ile Erasmus, Mevlana programları dâhilinde de ikili

anlaĢmalarımız mevcut. UluslararasılaĢma öncelikli hedefimiz, bilinilirliğimizi

artırmaya yönelik önemli projeler yürütüyoruz. Bunlardan biri “ Eğitim Merkezi

Ankara” projesidir. Bu projeyi Ankara’daki tüm üniversiteler adına Gazi

yürütüyor.

Page 14: Tarihin izinde 1

S: Türkiye’de bir ilk olarak öğrenci topluluklarına BAP projeleri adı altında 500

bin TL gibi oldukça yüksek bir para kaynağı aktarıldığını deklare ettiniz ve

öğrenci topluluklarının yeniden yapılandırılması, daha etkili bir hale gelmesi için

çalıĢmalar baĢlattınız. Bunun için Prof. Dr. Emin KURU’yu danıĢman olarak

görevlendirdiniz. Öğrenci topluluklarına bugüne kadar verdiğiniz destekler için

size teĢekkür ediyoruz ancak BAP projelerinden aktardığınız bu bütçe yapılan

faaliyetler ve projeler için yeterli olmazsa bu bütçeyi yeniden takviye etmeyi

düĢünüyor musunuz?

C: Öğrenci topluluklarının faaliyetlerini birer proje olarak görüyorum. Akademik

danıĢmanlar ile hazırlayacakları ciddi ve önemli projelere BAP’tan kaynak

aktaracağız. Ancak proje yazmak, hedefler koymak, yöntemleri rasyonel

belirlemek, çıktıları net alarak açıklamak ve sonrasında analiz etmek ciddi bir

akademik iĢtir. Böyle olmazsa veremeyiz. BAP’a proje yazmak öğrenci

topluluklarına bilimsel çalıĢmayı, projeli çalıĢmayı öğretecek. Yani iki türlü

yararlı olacak. Birincisi faaliyetlere resim kaynak bulacağız, ikincisi ve daha

önemlisi proje yapmayı, yazmayı, projeli, disiplinli çalıĢmayı daha bu yaĢlarda

öğrenmiĢ olacağız.

S: 2013 – 2014 yılı için topluluklar etkinlik strateji planı geçen eğitim dönemi

sonunda hazırlandı ve bu yıl için daha etkin faaliyetlerin gerçekleĢeceğini

gösteriyor. Ancak görece geldiğinizde bildiğiniz gibi Üniversitemizdeki öğrenci

toplulukları ve kulüpleri oldukça dağınık bir görüntü içindeydi. Bugün geriye

dönüp baktığınızda öğrenci topluluklarının Ģuan geldiği nokta hakkında neler

söylersiniz?

C: Öğrenci toplulukları çok önemli sosyal bir aktivite alanıdır. GiriĢimciliği,

kiĢilik geliĢtirmeyi, sosyalliği artırıyor. Öğrenciyi lüzumsuz, hedefinden

uzaklaĢtıran uğraĢlar yerine yararlı bir iĢ etrafında birleĢtiriyorlar. Ancak belli

kiĢi ve grupların ellerinde, gizli kapılar arkasında faaliyet yapılacak yer devlet

üniversitesi değildir. ġeffaf olmalı her gönüllüye açık olmalı, web üzerinden

yaptığı ve yapacağı her Ģeyi deklare etmeli. Biz bunu sizlerin katkısıyla

baĢardık. Prof. Dr. Emin KURU’da bu konuda büyük çaba sarf etti. Herkese

teĢekkür ediyorum. Öğrenci toplulukları çok daha kurumsal olabilir ve çok daha

kalıcı ve ciddi faaliyetler yürütebilir. Zihniniz açık, vizyonunuz geniĢ, ben gen

insanları hep bir adım önümde görüyorum.

Page 15: Tarihin izinde 1

S: Birazda dünya ve ülke gündemine döndüğümüz zaman dünyadaki olayları

örneğin Mısır’da yapılan askeri darbeyi, sınır komĢumuz Suriye’de yaĢananları

dünyanın bu olaylar karĢısındaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

C: Darbe insanlığa yakıĢmıyor. Bir grup insanın tüm bir milleti, dayakla,

silahla zulümle hizaya sokması, kendi Ģahsi çıkarlarına hatta belli siyasi veya

mali güç sahiplerine uĢaklık ederek bir milleti ezmesi insanın meziyetlerine ve

yaratılıĢ gayesine uymuyor. Darbe çok ilkel darbecilerde çok zavallı insanlar.

Televizyonda konuĢurlarken acıyarak gülüyorum. Ne için, kime hizmet

ediyorsun. Bugüne kadar hangi darbeci hayırla yâd edilmiĢ. Dikkat ederseniz

hepsi birbirine benziyor. Hitap Ģekilleri, mimikleri, Ģapkaları her Ģeyi aynı.

Ben zulmeden herkese “unutma hiçbir Ģey ilelebet değil” diyorum. Bu Sisi

olmuĢ, Esed olmuĢ, Evre olmuĢ fark etmez. Dünya adil değil. Dünya insan için

adil hiçbir zamanda olmayacak zaten.

Page 16: Tarihin izinde 1

S: TRT Okul’da verdiğiniz bir röportajda Rektörlük binamızın herkese açık

bir müze haline getirilmesi için bir çalıĢma baĢlattığınız söylediniz. Bize bu

alandaki çalıĢmalarınızdan bahseder misiniz?

C: Rektörlük binamız Ankara’nın en eski, en güzel binası, elimizde

sergilenecek çok eser var. Bu binada herkesin hakkı var. Güzel bir müze

yapılırsa ki dünyada çok güzel büyük müze örnekleri gezdin. Ankara’nın

cazibesine katkıda bulunur.

S: Son olarak, önümüzdeki eğitim öğretim döneminde üniversitemizde neler

olacak, yeni dönem ile ilgili düĢünceleriniz ve hem bir akademisyen hem bir

baba hemde Gazi Üniversitesi Rektörü olarak öğrencilerinize vereceğiniz

altın öğütleriniz baĢarı yolundaki tavsiyeleriniz nelerdir?

C: hayat kısa, gençlik çok değerli, çok verimli ancak insan ömründe çok

kısa zaman aralığı. Ġnsan eĢref-i mahlukat. Hedefleriniz, vazifelerini,

amacını iyi belirlemeli, Gazi’de mesleğini en iyi Ģekilde öğrenirken, iyi insan

olmayı, erdemi, ihsanı bırakmamalı. Birilerinin Ģahsi çıkarlarına alet

olmamalı. Siyasetin malzemesi olmamalı. Anne babasının hayallerine ihanet

etmemeli. Mühendis olacaksa en iyisi, öğretmen olacaksa en iyisi ama

mutlaka iyi insan olmalı.

Hepinize teĢekkür ederim.

Page 17: Tarihin izinde 1
Page 18: Tarihin izinde 1

DEVLET VE HİLAFET MESELESİ

DEVLET KAVRAMI

Ġnsanlar, bireysel halde

yaĢarlarken herhangi bir egemen

güce gerek duymamıĢlardır.

Toplumsal hayata geçmeye

baĢladıkları zamandan itibaren,

aralarında meydana gelen

problemleri, üçüncü ve tarafsız

gözle görecek, verdiği kararı

uygulatabilecek olan bir otoriteye

ihtiyaç hissetmiĢlerdir. Devlet fikri

bu ihtiyacın -özellikle adalet

arayıĢının- eseri olarak doğmuĢtur.

Devlete duyulan ihtiyacın diğer

temel ayakları ise, savunma ve mâli

yapıdır. Bu ihtiyaçların sonucunda

meydana gelen organizasyona

devlet denmiĢtir. Bu açıdan

bakıldığında devlet; insanların yahut

milletlerin teĢkilatlanmıĢ Ģeklidir.

Arapçada devlet veya dûlet

“değiĢmek, bir halden baĢka bir

hâle dönmek, nöbetleĢe birbiri

ardınca gelmek, zafer kazanmak”

manalarına gelir. Çoğulu düveldir.

Devlet; toplumun belirli bir

düzen içerisinde varlığını

sürdürebilmesi için, gerekli olan bir

müessesedir. Bu düzenin oluĢması

ve bu kuralların korunması, toplumu

meydana getiren fertlerin

birbirleriyle kurdukları iliĢkilerin bir

ahenk içinde yürütülmesi, kiĢilerin

tehlikelerden korunması devlet

denilen hâkim güç sayesinde

mümkün hâle gelmiĢtir.

Page 19: Tarihin izinde 1

Kuran’da, Hz. Âdem’den Hz. Nuh’a

kadar olan devrede devletten

bahsedilmez. Hz. Ġbrahim’den

sonra kralların zikredildiği görülür.

Hz. Ġbrahim’i ateĢe atması

sebebiyle Babilonya’da zamanın

hükümdarı Nemrut(Hamurabi

?)’dan, Hz. Yusuf ve Hz. Musa ile

Firavunlar arasında geçenler

sebebiyle Mısırdaki yönetimlerden,

Hz. Süleyman ile Sebe Melikesi

Belkıs’ın görüĢmelerinden dolayı

Yemen Hükümdarlığından…

Bahsedilmektedir.

Arap Yarımadası’nın Hicaz

Bölgesi’nde - Yemen’de hükümran

Kinde Devleti’nin 49 yıllık valiliği

hariç- hiçbir zaman daimi bir

devlet idaresi olmamıĢtır. Görünen

yapı daha çok “Site Devleti -

ġehir Ġdaresi” Ģeklindedir. Bu

durum Hz. Peygamber’in

Yesrib(hicretten sonra Medine)’e

geliĢine kadar böyle devam

etmiĢtir.

Siyasî güç örgütlenmesi

açısından ele alındığında, Ġslam

tarihinde devlet oluĢumunun Akabe

biatlarıyla baĢlayan bir süreç içinde

geliĢtiğinin tarihi bir gerçek olduğu

görülür. Hz. Peygamber’in

önderliğindeki Medine toplumu,

siyasî güç teĢkilatlanmasının bütün

fonksiyonlarına sahip bir yapılanma

ortaya koymuĢtur. Fakat bu

yapılanma, Batı siyasî literatürü

içindeki devlet anlayıĢından

tamamıyla farklı özelliklere sahip

bir siyasî anlayıĢ ve kültürün

eseridir.

Medine Devleti’nin kendine

özgü yapısı, gerek devleti oluĢturan

fertlerin siyasî üyelik

Ģuurlanmalarına, gerek siyasî

liderliğin oluĢumuna, gerekse

devlet-fert iliĢkilerine doğrudan

aksetmiĢtir. Medine Vesikası

(anayasası), kabileyi esas alan

üyelik anlayıĢını temelinden sarsan

yeni bir siyasî üyelik tanımına

gitmiĢ, devlet yapısının kısa

zamanda siyasî güç olarak

örgütlenmesi ve yayılması, böylece

mümkün olmuĢtur.

Page 20: Tarihin izinde 1

Tarihe “Medine SözleĢmesi”

diye geçen metin, bu Ģehirdeki yeni

yapıyı –o vakte kadar hiç

görülmemiĢ Ģekilde- ortaya koymuĢ

ve yeni bir yönetim modeli ihdas

etmiĢtir. SözleĢmenin

diğer tarafında Medine Yahudîleri

bulunduğu için, Rasulullah yalnız

Müslümanların değil, Yahudîlerin de

siyasî lideri olmuĢtur. Böylece bu

coğrafyada ilk defa, bir devlet

anlayıĢı yerleĢmeye baĢlamıĢtır.

Rasulullah’ın vefatına kadar

bu yeni anlayıĢ, geliĢerek devam

etmiĢ, insanlar ilk defa

karĢılaĢtıkları bu uygulamalardan,

asla Ģikâyetçi olmamıĢlardır.

Hz. Muhammed’in ümmetine

karĢı iki ana görevi vardı.

1-Vahiy yoluyla Allah’tan

aldığını ümmetine tebliğ etmekti.

Zaten Peygamber olarak

görevlendirilme sebebi de buydu.

Bu aynı zamanda dünyada Allah’ın

emirleri çerçevesinde yasama, yani

kanun koyma (teĢrî) vazifesiydi.

2-Müslümanlara imam

olmaktı.

Öyle bir “imam” ki, bütün

Müslümanlar O’nun etrafında

kenetlenecekler, hayatlarını O’nun

ortaya koyduğu prensiplere göre

inĢa ve tanzim edeceklerdi. O da,

Ġslam’ın hayat sistemini kuracak,

müminlerin elinden tutarak bu

sistem içinde yaĢamayı öğretecek,

onların karĢılaĢtığı problemleri

çözecek, hâkimlik, hakemlik,

öğretmenlik yapacak, cihanĢümul ve

kıyamete kadar yaĢayacak bir

hayat sisteminin mimarı olacak ve

bu sisteme gönül verenleri, o

sistemde yaĢayacak bir Ģahsiyet

olgunluğuna eriĢtirecekti.

Hz. Peygamber’in irtihaliyle

müminlerin önüne iki mesele

çıkıyordu.

Birincisi; Kanun koyma yani

TeĢrî vazifesinin nasıl

sürdürüleceği,

Ġkincisi ise; Ġslam toplumunda

Ġmamet’in nasıl yürütüleceği,

meselesi idi.

Page 21: Tarihin izinde 1

Birincisinin problem teĢkil

etmeyeceği açıktır. Zira Kur’an

tamamlandığı ve Sünnet de bilindiği

için, ihtilaf teĢkil edecek bir durum

görünmemektedir. Asıl meseleyi

ikinci konu teĢkil etmektedir. Çünkü

Kur’an’da bu konuyla alakalı sarih

hükümler yoktur. Kur’an-ı Kerim,

siyasî sahayı ilgilendiren hususlarda

belli bir düzenlemede

bulunmamıĢtır.

Kur’an’ın bu tavrının sebebi;

siyasî düzenlemeyi

zamanlarına(çağa) göre yapmaları

için Müslümanlara bırakmıĢ

olmasındandır. Siyasî yapı dinamik

olduğu için zaman, mekân ve

milletlere göre farklılık arz

edeceğinden, belli bir dönem için

yapılan siyasî düzenleme evrensel

olma niteliği taĢımayacaktır.

Bundan dolayıdır ki Kur’an, siyasî sahaya teĢmil edilebilecek, bütün

insanlarca benimsenebilecek ve her zaman her yerde uygulanabilecek olan

genel esaslarla yetinmiĢtir. BaĢka bir ifadeyle, siyasî faaliyetlerin kilometre

taĢlarını koyarak, diğer hususları, çağlarına göre insanlara bırakmıĢtır.

Allah’ın bir yönetim Ģekli ortaya koymamasına rağmen, anayasa ve

hükümetle (yönetim) ilgili meseleleri ele alıp, prensiplerini ortaya koyduğu da

bir gerçektir. Zamanın ve mekânın Ģartlarına göre oluĢabilecek bir yönetim

Ģeklinin hangi temel esaslar üzerine oturtulacağı konusunda Kur’an’ın uzunca

talimatı vardır. Bunlar, ana hatlarıyla Ģu Ģekilde belirtilmiĢtir.

Page 22: Tarihin izinde 1

1-Hâkimiyet yalnızca Allah’a aittir. Ġnsan ancak, Allah’ın nâibi ve

O’nun emanetinden sorumludur.

2-Kur’an’da bildirilmemiĢ olan ve bir düzenlemenin yapılmadığı

hususlarda, ilgili taraflarla yapılacak görüĢmelerle problem

çözülmelidir.

3-Yöneticiler, ehliyetli kimselerden seçilmeli ve kamu görevleri

liyakatlı kimselere verilmelidir.

4-Devleti yönetenlerin, vatandaĢlar arasında adaletle hükmetmeleri ve

eĢitlik esasına dikkat etmeleri gerekir.

5-Yöneticilerle yönetilenler arasında çıkan uyuĢmazlıklarda problem,

mahkemelerde halledilmelidir.

6-Toplumda fikir özgürlüğü sağlanarak, değiĢik görüĢlerin

tartıĢılabileceği bir ortam oluĢturulmalı ve en güzel görüĢün ortaya

çıkmasına fırsat verilmelidir.

7-Siyasî idare, toplumun geliĢmesi için bilimsel araĢtırmalara destek

olmalıdır.

Yukarıda arz edilen prensipler, Kur’an’ın siyasî faaliyetlere sınır teĢkil

edecek olan esaslarıdır.

Genel olarak Kur’an’ın öngördüğü düzen; hürriyet, adalet, eĢitlik ve

istiĢare(danıĢma) esaslarına dayanır. Ġslam’da hükmetme sisteminin temelini

bireysel, siyasal, sosyal ve dinî hürriyetler oluĢturmaktadır. Bu hürriyetlerin

özüne dokunulamaz.

Page 23: Tarihin izinde 1

Tüm bu temel esaslar

dikkatlice incelenirse bunları,

Müslüman olmayanların bile kabulü

söz konusudur. Bu durum Kur’an’ın

siyasî konulara bakıĢ açısının ne

kadar geniĢ olduğunu, insanın

bireysel ve sosyal ihtiyaçlarına

cevap verebilecek Ģekilde

uygulanması için gerekli esnekliğe

sahip olduğunu da ortaya

koymaktadır. Zira bu prensipler,

evrensel prensiplerdir. Nerede,

hangi iklim ve coğrafyada

uygulanırsa uygulansın, aynı

sonuçları verir. Çünkü bu kitap bir

kavme, bir coğrafyaya değil,

insanlığa gönderilmiĢtir.

Kur’an’a göre; Allah indinde

bir monarĢi veya bir oligarĢi,

müĢterek saltanat veya baĢka bir

devlet rejimi veya Ģekli, tercih

sebebi değildir. Önemli olan, adalet

ve halkın refahıdır. Hükümdarlığın

ırsen intikaline dair hiçbir hüküm

yoktur. Devlet baĢkanlığı makamı,

asla özel bir mülkiyet değildir.

Hükümdarın seçilmesi ve tercihinin

yapılmasında esas olan, adayın

kabiliyet ve mahareti, bilhassa

hakkı ve adaleti gözetme

melekesidir.

Yukarıda ifade edilenler

çerçevesinde Kur’an’ın öngördüğü

sisteme, çağımızın ifadesiyle hukuk

devleti diyebiliriz. Çünkü Kur’an “Ey

iman edenler! Allah için hakkı

ayakta tutan, adaletle Ģahitlik

eden kimseler olun. Bir topluluğa

olan öfkeniz, kininiz sizi

adaletsizliğe sürüklemesin. Âdil

olun…” ihtarıyla idarecilerden,

hukuka riayet etmelerini

istemektedir.

Page 24: Tarihin izinde 1

HİLAFET KAVRAMI

Sözlükte “birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip onun yerini

almak, birinin ardından gelmek/gitmek, yerini doldurmak, vekâlet veya temsil

etmek” gibi anlamlara gelen hilafet, terim olarak; Ġslam devletlerinde Hz.

Peygamber’den sonraki devlet baĢkanlığı kurumunu ifade eder. Halife

de(çoğulu hulefâ, halâif) “bir kimsenin yerine geçen, onu temsil eden kimse”

demektir ve devlet baĢkanı için kullanılır. Devlet baĢkanlığının bir adı da

imamettir. Devlet baĢkanına, Resul-ü Ekrem’in vekili olarak O’nun adına

toplumu yönettiği için halife, önder ve lider olması sebebiyle de Ġmam

denildiği anlaĢılmaktadır.

Hz. Peygamber’in vefatıyla ortaya çıkan ikinci ana mesele, O’nun Ġslam

toplumundaki “Ġmamlık” görevinin nasıl sürdürüleceği idi. Hz. Peygamber’e

hilafet ve Ġslam ümmetine baĢkanlık görevi nasıl organize edilecekti?

GörüĢler, genel olarak iki ana noktada düğümleniyordu.

Bunlar;

1- BaĢkanın(halifenin) hangi soydan seçileceği,

2- Seçimde nasıl bir metodun uygulanacağı… idi.

Halifenin hangi milletten, hangi soydan veya aileden olacağı konusunda

Kur’an, bir iĢarette bulunmamıĢtır. Ancak, Hz. Peygamber’den “imamlar

KureyĢ’ten olacak” ve “üzerinize, baĢı kuru üzüm tanesi gibi bir HabeĢli bile

seçilse, dinleyin ve kendisine uyun” Ģeklindeki iki hadis rivayet edilmiĢtir. Bu

mealdeki diğer bir hadisi de Ebu Zerr “Halilim (Hz. Peygamber) bana: kolları

kesik bir köle bile olsa, emîr’i dinleyip itaat etmemi tavsiye etti” Ģeklinde,

rivayet etmektedir. HabeĢli köle(zenci) hadisinin, benzer baĢka versiyonları

da mevcuttur.

Page 25: Tarihin izinde 1

Halifenin KureyĢ’ten olmasının tavsiye edilmesi elbette sebepsiz

değildir. Bunları Ģöyle özetlemek mümkün olsa gerektir:

-KureyĢ, o coğrafyanın en aydın topluluğudur,

-Tâcir olmaları sebebiyle, o zaman bilinen dünyayı en iyi tanıyanlardır,

-Diğer kabilelere göre okuma-yazma oranı oldukça yüksektir,

-Hitabet ve Ģiir san’atlarında çok üst seviyededirler,

-Birlik ve dayanıĢmaya önem verirler,

-Nüfus bakımından da diğer kabilelerden daha kalabalıklardır.

Ġfade edilmeye çalıĢılan sebeplerle halifenin KureyĢ’ten olması, nazara

alınacak kadar ciddi sıkıntılara vesile olmamıĢtır.

Page 26: Tarihin izinde 1

HabeĢli köle hadisi ise;

Ġslam’ın evrenselliğini ifade etmesi

bakımından çok calib-i dikkattir.

Bu hadisle hem, zaman ve Ģartlar

değiĢtiğinde KureyĢ dıĢından da

halife olabileceğine yol açılmakta,

hem de Ġslam indinde insanların

ırklarına, renklerine, yüz

Ģekillerine, sosyal statülerine…

Göre değerlendirilmemesi

gerektiğine çok ciddi bir vurgu

yapılmaktadır. Hadisin anahtar

kelimesi ise; seçimdir. Seçimle

cumhurun iradesine itibar edilmesi

nazara verilmiĢtir ki bu anlayıĢ,

çağının çok ilerisindedir.

Bu hadis-i Ģerif, Memluklular

ve Gazneliler gibi kölelikten veya

“Gulam Sistemi’nden” gelenlerin

devlet kurmalarına ve fazla

zorlanmadan hükümdarlık

yapmalarına Ģer’î zemin teĢkil

etmiĢ, hilafetin Osmanlılara

geçmesine de “ictihat” kaynağı

olmuĢtur.

Hilafet, ilk Ġslam cemaatinin

o zamana kadar ki siyasî

birikimlerinin sonucu, yeni bir model

ve bir sahabe ictihadı idi. Sahabe

ictihadı, hukukun kaynakları

arasında yer almakla beraber,

sonuçta bir ictihad olması

dolayısıyla dinin usulü değil,

furu’u(tâli mesele) kapsamında yer

alır. Bunun için hilafet de saltanat

(monarĢi-krallık), oligarĢi,

cumhuriyet vb. yönetimler gibi dinî

değil, tarihî bir kurumdur. Ayrıca,

ilk Müslümanlar bu siyasî düzeni,

yaĢantılarına uygun olduğu

gerekçesiyle benimsemiĢlerdir.

Yoksa tüm Müslümanların her

zaman hilafet sistemine uyma

mecburiyetleri söz konusu değildir.

ġartlar gerektirdiği takdirde

hilafet sisteminin ismi, Ģekli ve

araçları değiĢtirilebilir. Bunda

hiçbir sakınca da yoktur. Önemli

olan hilafetin uyguladığı ruhun

ayakta kalmasıdır ki, bu da

bildirilen hükümlerin tatbikidir.

Sahabenin, 23 yıllık

birikiminin bir ürünü olan, hiçbir

zorlama ya da baskıya maruz

Page 27: Tarihin izinde 1

kalmadan, hür iradesiyle belirleyip

kabul ettiği bu yeni modelin ilk

temsilcisi ve uygulayıcısı Hz. Ebu

Bekr olmuĢtur. Ġlk biatın Hz. Ömer

tarafından yapılmasına kadar çeĢitli

tartıĢmalar yapılmıĢ, alternatifler

ileri sürülmüĢ… Ama asla medenî

çizgi dıĢına çıkılmamıĢ, konuĢmalar

istiĢari mahiyette kalmıĢ, ciddî

tatsızlıklar yaĢanmamıĢtır.

O’nun seçilmesinde etkili olan

faktörleri Ģöyle sıralamak

mümkündür:

-Ġslam öncesi hayatında hiç

put-perest olmamıĢtır,

- Müslüman olan ilk yetiĢkin

erkektir,

-Bütün varlığını dini için

kullanmıĢtır,

-Bazı Müslümanların bile

kabullenemedikleri Mirâc’ı,

tereddütsüz tasdik etmesi

sebebiyle Sıddîk ünvanına mazhar

olmuĢtur,

-Yâr-ı Ğar (Hicret

esnasındaki mağara arkadaĢlığı ve

fedakârlığı)’dır,

-Rasulullah’ın bütün

mücadelelerinde beraber olmuĢtur,

-Hz. Peygamber’in,

hastalığında kendisine imamet

vazifesi verilmiĢtir.

Bütün bu meziyetleri üzerinde

taĢıyan zâta, hiç kimsenin itirazı

olmamıĢtır. Seçimden sonra, Hz.

Peygamber’in cenaze namazı kılınmıĢ

ve defni gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu

durum, meselenin âciliyetini ve

ciddiyetini ortaya koyması

bakımından oldukça önemli bir

yaklaĢımdır.

Hz. Ebu Bekr, halife seçimi

tamamlanınca minbere çıkarak, bir

nevi hükûmet programı olan -10

cümleden ibaret- hutbesini okudu.

Bu on cümlenin sekiz ve

dokuzuncusu “Allah ve Resulü’ne

itaat ettiğim sürece bana itaat

edin. Bu itaatten ayrılırsam artık

sizin üzerinizde itaat görevi

kalmaz” Ģeklinde idi. Bu ifade,

Hz. Ebu Bekr’in kendine olan

muazzam güvenini ortaya koyduğu

gibi, Müslümanlara da; körü

körüne itaat etmeme, seçtiklerini

denetleme, gerektiğinde hesap

sorma, yanlıĢ yaptığında düzeltme…

gibi yetki ve görevler yüklüyordu.

Page 28: Tarihin izinde 1

Bu sözlerinden çıkan bir diğer

sonuç da, halifeyi(devlet

baĢkanını) seçenlerin, aynı Ģekilde

onu bu vazifeden alma hakkına

sahip olduklarıdır. Meseleye Hz.

Ebu Bekr açısından bakıldığında

halifenin, kayd-ı hayat Ģartıyla

seçilmesi söz konusu değildir.

Gerektiğinde süre kısaltılabilir, ya

da belli bir müddet için seçilmesinin

önünde herhangi bir engel yoktur.

Rasulullah’ın diğer halifeleri, farklı

usullerle seçilmiĢlerdir. Hangi

yöntem uygulanırsa uygulansın,

seçim esaslı bir sistemden

vazgeçilmemiĢtir. Bu uygulama,

Müslümanların ortak aklına ve

“ümmetin yanlıĢta ittifak

etmeyeceğine” olan güveni ortaya

koyduğu gibi, aynı zamanda

insanların

(Müslim veya gayr-ı Müslim) özgür iradelerine olan saygıyı da ifade

etmektedir.

Halifeler, devletin baĢında bulundukları sürece Peygamberî uygulamaları

sürdürmekle mükelleftirler. Bu çerçevede takip edecekleri temel esaslar

Ģunlardır:

Page 29: Tarihin izinde 1

1-Hâkimiyetin, yalnızca Allah’ a ait olduğunu unutmayacak,

2-Ġdaresi süresince istiĢareyi(Ģûra) hiç ihmal etmeyecek,

3-Ehliyet ve liyakata çok önem verecek,

4-Adaleti hâkim kılıp, ondan hiç ayrılmayacak,

5-EĢitlik ilkesine bağlı kalıp, kimseyi kimseden üstün tutmayacak

SONUÇ

Kur’an-ı Kerîm, belli bir yönetim Ģekli ortaya koymamasına rağmen,

siyasî sahayı ilgilendirecek, her zaman ve her yerde herkese lazım olacak

temel esasları, açıkça belirtmiĢtir. ġayet bir toplum, bu esasları –hangi

zemin ve zamanda olursa olsun- kendine temel olarak alırsa, mükemmel bir

devlet yapısı ortaya çıkacaktır. Çünkü bu düzenin kaynağı, beĢerî değil

ilahîdir.

Y.Doç.Dr. İsmail CANSIZ

NOT: Bu yazı Editör Osman ŞİMŞEK “YENİ TÜRKİYENİN YENİ GERÇEKLERİ Din, Laiklik,

Eğitim, Finans, Liderlik ve Özgün Sosyal Düşünce” adlı kitapta 2012 yılında yayınlanmıştır.

Page 30: Tarihin izinde 1

BBiirr kkaalleemm

BBiirr kkaağğ??tt

Page 31: Tarihin izinde 1

İSLAM MİMARİSİNİN TARİHİ SEYRİ

Ġslam Mimarisinin kendine has bir dokusu oluĢmuĢtur ve bu mimari anlayıĢın

en belirgin yapısı, cami yapılarıdır. Burada Minarelerle özdeĢleĢmiĢ bir

mimariden bahsediyoruz. Ġslam Mimarisi, her coğrafyada bazı değiĢiklikler

arz eder. Bu hem malzeme açısından hem estetik kavrayıĢ açısından böyledir

ki bununda olması son derece doğaldır. ġimdi, oldukça kısa ve ana hatlarıyla,

Ġslam mimarisinin tarihi seyrine bir değinelim.

Page 32: Tarihin izinde 1

Ġslam’ın ortaya çıktığı ilk yıllar,

oldukça zorlu yıllardır ve Arap

yarımadasının da coğrafi özelliği

olarak kalıcı bir mimari yapıların

söz konusu olmadığı bir zamandır.

Bu nedenledir ki Hz Muhammed (

s.a.v.) döneminden kalan bir eser

olmamıĢtır. Ancak, Hz Muhammed

devrinde inĢa edilmiĢ mimari yapılar

olduğunu biliyoruz. Örneğin,

Mescid-i Nebevi, bunların en

ünlüsüdür. Elbette dört Halife

devrinde de, Arabistan yarımadası

Ģartlarında mimari yapılanmalar

oluĢmuĢtur. Ancak bunlar da

bugüne dek kalabilmiĢ yapılar

değillerdir.

Ġslam Mimarisinin asıl baĢlangıcı

ise, Emeviler Döneminde olmuĢtur.

Ġlk sağlam ve esaslı mimari yapılar

üretilmiĢ ve estetik anlayıĢ

geliĢtirilmiĢtir. Emeviler, çoğunlukla

daha önceden mevcut bulunan

yapıları, Ġslami donatılarla

zenginleĢtirerek kullanıma sunmuĢ

olsalar da Emevi Mimarisinde, çok

sayıda kilise ve benzeri yapıların

orijinal unsurlarına dokunulmadan

kullanımı vardır. Elbette yeni

baĢtan ve kendi estetik

anlayıĢlarıyla yapılanlar da

olmuĢtur. Ancak bilinmesi gereken

Ģudur ki, Ġslam Mimarisi açısından

bir nevi “derme-çatma mimariden

yapı mimarisine geçiĢ”, Emevi

mimarisiyle olmuĢtur.

Özellikle de, kendi devrinde

Avrupa’nın ilim yuvası olmuĢ Endülüs

Emevilerinin sarayları, dönemin en

görkemli mimarileri olarak anılmıĢtır

ve günümüzde de anılmaya devam

etmektedir. Abbasi Mimarisi ise,

çalkantılı bir siyasi ortamdan

dolayı, pek fazla varlık

gösterebilmiĢ değildir. Daha sonraki

yıllarda Müslüman olan Karahanlı,

Gazneli mimarilerinde de çeĢitli

eserler verilmiĢtir.

Page 33: Tarihin izinde 1

Asıl klasik Ġslam

mimarisine giriĢ ise,

Selçuklu Mimarisiyle

olmuĢtur. Selçuklular,

Türkistan’ı mescid ve

türbelerle donatmıĢlar ve

Selçukluların Anadolu’da

lideri olan Türkiye

Selçukluları, Anadolu’yu

mimaride donatmıĢlardır.

Türkiye Selçuklularının

baĢkenti olan Konya’da,

Ģehrin merkezinde,

Selçuklu mimarisini bugün

hala dimdik görmek

mümkündür.

Selçuklular sadece dini

mimaride değil, askeri,

ticari, bayındırlık

mimarisinde de son

derece verimli olmuĢlar

ve Anadolu’yu han,

hamam, kale, mescit, türbe, köprü, v.d.

mimari örnekleriyle bir baĢtan bir baĢa

donatmıĢ ve tarihe imzalarını atmıĢlardır.

Gerek Türkiye Selçukluları öncesi beylikler

gerek Osmanlı öncesi beylik teĢkilatları da,

hükmettikleri süre ve toprak ölçüsünde,

mimari örnekler vermiĢlerdir. Bu konuda hiçbir

zaman boĢ duran olmamıĢtırlar.

Osmanlı dönemi mimarisi ise bir anlamda

“Prestij mimari” devri olmuĢtur. Kubbe,

minare, süsleme alanlarında en üstün

örneklerin verildiği devri barındırır. Klasik

Ġslam Mimarisinin zirvesidir. Osmanlılar,

mimaride balkanlara ve Ġstanbul’a ağırlık

vermiĢ, Anadolu’ya fazla dokunmamıĢtır. Bazı

tarihçiler bu durumu, zaten önceki devirlerde,

gerektiği kadar mimari birikimin Anadolu’yu

kuĢatmıĢ olmasına bağlarlar ve bunda da

haksız değillerdir.

Osmanlılar; han, hamam, türbe, meydan,

cami, mescit, köprü, çarĢı, kanal, yol,

külliye, medrese, kervansaray, köĢk, vb

yapımında, ihtiĢamlı Devlet-i Ali Osmaniye’nin

hakkını vermiĢlerdir.

Ġslam Mimarisinin en yüksek üretiminin

olduğu yerlerin hükümdarı, Türklerdir. Bu

yüzden, baĢta Ġran olmak üzere diğer

devletler tarafından da mimari eserler ortaya

konulmuĢ olsa da, öne çıkabilmiĢ değillerdir.

Zaten, Selçuklu ve Osmanlı devletleri,

neredeyse tüm Ġslam coğrafyasına hakim

konumdaydılar.

Page 34: Tarihin izinde 1

Ġslam mimarisinde, Türkiye Cumhuriyeti ve çağdaĢı Ġslam ülkelerinde,

henüz estetik bir mimariden bahsetmek pek mümkün değil. Gerçi Osmanlının

miras bıraktığı eserler, hala bu dönemin çok üzerinde. Elbette bu durum,

yaĢadığımız dönemle, siyasi güçle, ekonomi ve sanatla ilgili bir durum ancak

20. yy ve sonrasının mimari anlayıĢı, Dubai kuleleri, üstün teknoloji ürünü

asma köprüler, betonarme ve sonrasında çelik binalardır. Bunların bir ilerisi

de, ekolojik kentler olabilir.

Nasıl ki, malzemeler eski malzemeler değilse, estetik anlayıĢlar da eski

estetik duygular değil. Bugünün Ġslam Mimarisi, böyle Ģekilleniyor,

Ģekillenmeye de devam edecek. Aslında bu kötü bir durum değil, geliĢen ve

değiĢen dünya karĢısında son derece doğal bir süreç ancak bu süreç hala

ĢekillenmiĢ ve ortaya bir eser koyabilmiĢ değil. Belki de, var ama

göremiyoruz. Bakalım…

Hüseyin AKYÜZ

Page 35: Tarihin izinde 1

KÜLTÜR DURAKLARIMIZ “BURSA”

TARĠH’DĠR “BURSA”

Bursa bir baĢkadır. Balkanlar demektir, Karedeniz demektir, Doğu Anadolu

demektir, Anadolu demektir, Avrupa demektir en önemlisi TÜRKĠYE

demektir.

Bursa bölgesi MÖ 4. yüzyılda Bithynia devleti kurulana dek çeĢitli

kolonilerin ve ülkelerin egemenliğinde yaĢamıĢtı. Ünlü Herodot Tarihi’ne göre,

o tarihte Bursa ve civarında var olan tek kent Cius/Gemlik’tir. Cius kentinin

kuruluĢu MÖ. 12. yüzyıla kadar uzanır. Apamea/Mudanya kentinin ise, MÖ.

10. yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Ulu abat Gölü’nün üzerinde bir adada

bulunan Apollonia/ Gölyazı’nın ise, MÖ. 6. yüzyıldan daha önce kurulduğu

sanılmaktadır.

Page 36: Tarihin izinde 1

Bursa’nın kent

statüsüne yükselip

çevresinin surlarla

çevrilmesi, Bithynia

kralı I. Prusias (MÖ.

232-192) döneminde

gerçekleĢmiĢti.

Kartaca kralı

Hannibal, Roma

imparatoru ile yaptığı

savaĢı kaybedince,

askerleriyle birlikte

I. Prusias’a sığınmıĢ.

Hannibal, I. Prusias

tarafından büyük

itibar görmesi

üzerine, onun onuruna

Bursa kentini kurmuĢ.

Kente bu nedenle

Prusa adı verilmiĢtir.

ġehir merkezine

yakın ilk yerleĢimin

kesin bulguları M.Ö.

2500 – 2700 yıllarını

göstermektedir.

Bursa Ģehri daha

sonra Roma

imparatorluğuna

bağlanmıĢ Roma ikiye

bölünce de Bizans

Ġmparatorunun

hâkimiyet alanına

girmiĢ ve Ġznik’in

gölgesinde 1299

kadar kalmıĢtı.

Bursa tekrar önemini Osmanlı devletinin

zamanında kazanır. Osmanlı Devleti’nin kurucusu

ve ilk sultanı Osman Bey, Ertuğrul Gazi’nin

oğludur. Osmanlı’nın diğer beyliklere göre

Hıristiyan araziye komĢu olması çok önemli bir

avantaj sağlamıĢ, onları kısa sürede büyük

imparatorluk durumuna getirmiĢtir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluĢunda derviĢlerin büyük

katkısını gören Osman Bey, bu nedenle Bursa ve

çevresindeki birçok araziyi derviĢlere verdi.

Kendisi de, bölgenin en önemli derviĢi olan ġeyh

Edebali’nin kızını aldı. Bizans topraklarında

yaptıkları savaĢlarla zenginleĢen Osman Bey;

Karaca hisar, Yar hisar, Ġnegöl’ü aldı. 1302

yılında YeniĢehir’i devletin merkezi yaptı. Ġznik

ve Bursa’yı kuĢattı ancak alamadan yaĢamını

yitirdi.

Page 37: Tarihin izinde 1

Osman beyden sonra Orhan Gazi

Ģehri tamamen ele geçirip burayı

beyliğinin merkezi yapmıĢtır. Orhan

Gazi’den sonra baĢa I. Murat

geçmiĢtir, 1362 yılında Edirne’yi

fethederek devlet merkezini

buraya taĢıdı. 1364 yılında,

Balkanlar’daki Haçlı ordusuyla

yaptığı Sırp Sındığı SavaĢı’nı

kazanarak büyük ün saldı. Osmanlı

akıncıları Adriyatik denizine

dayandı. 1389 yılında, I. Kosova

SavaĢı sonrasında Ģehit edilerek

yaĢamını yitirdi. Bu nedenle Gazi

Hüdavendigar lakabıyla anılmıĢtır.

Mezarı Çekirge ’de, adını taĢıyan

türbesindedir.

Beyliğin merkezi değiĢmiĢ olsa da

Bursa Anadolu’nun baĢkenti görevini

sürdürmüĢtü. Sultan I. Murat ile

Gül çiçek Hatun’un oğlu olan

Yıldırım Bayezid 1389 yılında sultan

oldu. Anadolu’daki birçok beyliğin

Osmanlı’nın eline geçmesini sağladı.

Rumeli’de Haçlılar ile 1396 yılında

Niğbolu SavaĢı’nı yaptı ve kazandı.

Arkalarına Timur’u alan Anadolu

beylikleri sultana kafa tutunca

Bayezid, Anadolu beyliklerini

kıĢkırtan Timur ile 28 Temmuz

1402 tarihinde Ankara yakınlarında

yapılan savaĢı kaybetti. Bu savaĢta

Timur’a tutsak olan Bayezid’in

kendini zehirleyerek intihar ettiği

iddia edilir. (1403)

“Yıldırım” lakabını alan Bayezid, Bursa’da çok sayıda güzel yapı yaptırarak

Bursa’nın, devrinin en görkemli kenti konumuna gelmesini sağladı. Bursa’da Ulu

Cami ile Yıldırım semtindeki külliyesi içinde cami, hastane ve hamam ile

medrese yaptırmıĢtır. Ancak onun Bursa’daki en önemli yapıtı DarüĢĢifa adını

taĢıyan Osmanlı Devleti’nin ilk hastanesidir.

Page 38: Tarihin izinde 1

Bugünkü Bursa ÇarĢısı’nın

temelini oluĢturan Bedesteni de

Yıldırım Bayezid yaptırmıĢtır.

Türbesi, Yıldırım Külliyesi’ndedir.

Bursa, Osmanlı döneminde mâmur

bir baĢkent olarak geliĢirken,

Anadolu beyliklerinin desteğini alan

Timur karĢısında Osmanlı’nın

yenilgiye uğraması sonucu yağma

edilmiĢ ve Timur’un askerleri

tarafından kent Ulucami ile birlikte

yakılmıĢtır. Bundan sonra Bursa,

bir zaman, Yıldırım Bayezid’in

oğulları arasında el değiĢtirip

durmuĢtur.

Ankara SavaĢı’nın ardından

Yıldırım’ın oğullarından Ġsa

Çelebi’nin bazı paĢalarla Bursa’ya

gelip tahta oturmasıyla Ģehzadeler

arasında baĢlayan kanlı çatıĢmalar,

Çelebi Mehmet’in 1413 yılında tahtı

ele geçirmesiyle son bulmuĢtur.

Fatih Sultan Mehmet (1451-1481),

Ġstanbul’u aldıktan sonra Bursa

ikinci plana itilmiĢtir. Bu nedenle

de Bursa, hep ikinci ya da manevi

baĢkent oldu. Örneğin Fatih vefat

edip II. Bayezid padiĢah olunca

(1481-1512), kardeĢi Cem de

1481 yılında Bursa’ya gelip

padiĢahlığını ilan etmiĢti. Bahtsız

ġehzade Cem, Bursa’da 18 gün

süren padiĢahlık yaptı, burada

kendi adına para bastırdı.

Sonradan bu durum, Bursalıların

Sultan tarafından

cezalandırılmasına neden oldu. II.

Bayezid, 1512’de Bursa’ya girince,

Yeniçeriler Ģehri yağma etmek

istediler, yağma son anda önlendi.

Yavuz Selim padiĢah olunca da, bu

kez kardeĢi Korkut aynı Ģeyi

yaparak Bursa’da padiĢah olmak

istedi. Ancak ġehzade Korkut’un

Bursa’daki saray-ı âmire’den

tüfekleri almak istemesine

Bursalılar engel oldu. Daha sonra

ġehzade Ahmet de, Bursa’yı alarak

hükmetmek istemiĢ, ama

baĢaramamıĢtı. Bursa’nın tarihinde

onurlu görkemli bir Ģehir olmak her

zaman devlete hâkim olan merkez

olarak görülmüĢtü. Çanakkale

savaĢında en çok ġehit veren genç

nüfusunu yitiren yegâne Ģehirdir.

Hilal ÖZ

Page 39: Tarihin izinde 1

TARİHTEN

ALACAĞIMIZ

DERSLER

VARDIR…

Page 40: Tarihin izinde 1

Vermeyince Mab’ud, ne yapsın Sultan Mahmud?

Ziya PaĢa'nın ünlü Terkib-i Bend'inde yine ünlü bir beyti vardır. Halk

arasında sık sık kullanılan ve pek çok garibanın Ģikayetini dile getirmesine

medar olmuĢ bu beyitte ,

“Bî-baht olanın bağına bir katresi düĢmez

Baran yerine dürr ü güher yağsa semadan”

Diyen PaĢa, "Gökyüzünden yağmur yerine inci ve mücevher yağsa, bahtı

kapalı olanın bahçesine yine de bir damlası düĢmez." demektir. Türkçemizde

bu beytin mazmununu ifade eden pek çok deyim, darb-ı mesel ve vecize

bulmak mümkündür. Muhallebi yerken diĢi kırılan nasipsizden ata bindiği halde

"ya nasib"i unutan geline kadar pek çok insan bu beyti tekellümde

mazurdurlar. Ancak içlerinde bir tanesi, vardır ki Ģair belki de bu beyti onu

derhatır ederek söylemiĢtir. Önce hikayeyi anlatalım:

Rivayet olunur ki, Sultan II.

Mahmud, tebdil gezdiği bir

Ramazan gününde Üsküdar'da

mücerred bir kunduracının, boĢ

örse çekiç vurarak her hamlede

“Tıkandı da tıkandı” dediğine Ģahit

olmuĢ. Merak saikiyle içeri girip

bunun sebebini sormuĢ. Adamcık

anlatmıĢ:

- Bir gece rüya gördüm. ÇeĢmeler

vardı. Bazılarından Ģarıl Ģarıl sular

akıyor, bazılarından sızıyor, bir

tanesi de tıp tıp damlıyordu. O

sırada bir pîr-i nuranî belirdi. Ona

bu çeĢmeleri sordum. "- ġu Ģarıl

Ģarıl akanlar, padiĢahımızın

talihidir. Sızanlar devlet

erkanından filanca paĢaların ve

Page 41: Tarihin izinde 1

falanca zenginlerin talihleridir. ġu damlayan da senin talihindir." deyip

kayboldu. Yerden bir çöp aldım ve benim talihim olan çeĢmeye yaklaĢtım.

Çöple biraz kurcalayıp lüleyi açmaya çalıĢtım. Ah, ellerim kurusaydı! Filvaki

çöp kırıldı ve artık eski damlalar da damlamaz oldu. O günden sonra

müĢterim kesildi, kazancım bitti. Ġflas ettim, bu hale geldim. ġimdi de

talihimden Ģikayet ile "tıkandı da tıkandı" zikriyle boĢ örsü dövüyorum.

PadiĢah kendini aĢikar etmez ve saraya dönünce adamın söylediklerini tahkike

memur gönderir. Meğer adamcağız herkes tarafından "Tıkandı Baba" diye

tanınmakta ve nasipsizliğiyle bilinmekteymiĢ. O kadar ki çeĢmeden su

doldurmaya gitse kurnayı bir kurbağa tıkar; bir mal almak için pazara

uğrasa, ona sıra gelmeden mal bitermiĢ. Sultan, mübarek Ramazan ayında bu

garibi sevindirmek ister ve bir tepsi baklava yapılmasını, her dilimin altına da

bir sarı altın konulmasını emreder. Sonra tepsiyi, bir zengin konağından

iftarlık geliyormuĢ gibi gönderir.

Nasipsizlik bu ya; Tıkandı Baba, bir tepsi baklavayı bir iftarda yiyip bitirmek

yerine satıp parasıyla birkaç günler iftar etmeyi düĢünerek tepsiyi pazara

çıkarmaz mı?

Page 42: Tarihin izinde 1

PadiĢah, durumu öğrenip

üzülmüĢse de niyetine sadakat ile

aynı minval üzere ertesi gün nar

gibi kızarmıĢ bir hindi dolması

yaptırıp yine içini altın ile

doldurarak Tıkandı Baba'ya yollar.

Baba'dan baklava tepsisini satın

alarak parsayı toplayan uyanık

müĢteri, bu sefer yine kapıya

dayanıp Baba'nın aklını çelmenin

yollarını aramaktadır. Der ki:

- Bre Tıkandı Baba! Sen bir garip

ademsin. Tek baĢına bu hindiyi nice

yiyeceksin. Gel sen yine bu hindiyi

bana sat.

Pazarlık tamam olup hindi de

kanatlanınca, padiĢah bu derece

safderunluğa aĢırı derecelerde

öfkelenip derhal Tıkandı'yı saraya

çağırtır. ÇavuĢlar eĢliğinde iftar

vaktine yakın, karga tulumba

sarayın yolunu tutan Tıkandı Baba

telaĢlanır. "Bir suç iĢlemiĢ

olmalıyım, ama ne ola ki!" diye kara

düĢünceler içinde huzura alındığında

neredeyse bayılmak üzeredir. Bu

hale padiĢahın yüreği dayanmaz ve

öfkesi merhamete döner. Sultan,

olup bitenleri anlattığı zaman

Tıkandı Baba hayretler içinde

hünkarın ayaklarına kapanıp,

dualar, Ģükürler okumaya baĢlar.

PadiĢah ona son bir hak daha

tanımayı isteyip doğruca hazine-i

hassa odasındaki altın ve mücevher

dolu sandıklardan birinin huzura

getirilmesini buyurur. Sandık gelir.

Sultan Mahmud selamlık dairesinin

çini sobasının altını yoklayıp küreği

eline alır ve:

-Tut Ģu küreği! Sandığa daldır. Ne

kadar alırsa hepsini sana

bağıĢladım, der.

Tıkandı Baba, makus talihinin böyle

bağteten muradına muvafık

harekatından fazlasıyla

heyecanlanır. Sevinçten titreye

titreye küreği sandığa daldırır. Bir

müddet iteleyip çalkalar ve itina ile

kaldırırsa da kürek ters

daldırılmıĢtır ve sandıktan ancak

sap kısmında bir tek kızıl altın ile

çıkar. Baba düĢüp bayılır. ġair

ruhu taĢıyan hisli padiĢah ise seçili

bir üslupla o, tarihe geçen sözünü

söyler:

Page 43: Tarihin izinde 1

Vermeyince Ma'bud, ne yapsın Sultan Mahmud?.

Hikmetinden sual olunmayan yüce Ma'bud, kim bilir hangi kadere

binaen o küreği ters çevirmiĢti. Onca yıllık Tıkandı Baba, acaba Açıldı Baba

olsaydı kendisi için daha mı iyi olurdu? Hem kim bilir belki de sonradan

Tıkandı Baba, haline ĢükretmiĢ ve hayırlısını istemekten dolayı gani gönüllü

bir fakir olarak vefat etmiĢtir. Öyle ya, nasib iĢi baĢka Ģeye benzemez.

Hani ne demiĢ dedelerimiz:

“Kısmetinse gelir Hind'den Ye men'den

Kısmet değil ise ne gelir elden”

Kısmet ardında koĢmak elbette kiĢinin borcudur; illa kısmeti talepte ısrarcı

davranmak ve bu yüzden ayrık yollara sapmak meĢru değildir. Kul için en

hayırlı kısmet, yine her Ģeyin hayırlısını talep etmekten geçer. Velev Ģair:

“Kara bahtım yoz olur

TaĢa bassam iz olur

Ağustosta suya girsem

Balta kesmez buz olur dese dahi.”

Sağlam bir iman ve akıldan nasibini aldıktan sonra, kiĢioğlu, yürük at misali

kendi nasibini kendisi artırır. Sağlam iman, iyi ahlak, huzurlu bir hayat..

hepsi birer nasib iĢidir ve kıymeti bilinirse mal mülk nasibinden daha evladır.

Gerisi kabiliyete bakar. Nitekim,

“Kabiliyyet dâd-ı Hak'dır her kula olmaz nasîb

Sad hezâr terbiyye etsen bî-edeb olmaz edîb”

buyurulmuĢtur ve Allah bizi edebini muhafaza eden kabiliyyet sahiplerinden

eylesin. Aksi takdirde kısmetimiz, fani dünyanın fani iĢleri peĢinde ömür

tüketmekten baĢka bir Ģey değildir. Ve yine buyurulmuĢtur:

“Kısmetindir gezdiren yer yer seni

ArĢ'a çıksan âkıbet yer, yer seni”

Page 44: Tarihin izinde 1

BunlarI Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in

1954’lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu

Mecmuasının bir sayısının kapağında,

Osmanlı Arması işlemeli sanat eseri

bir kumaş resmini yayınlayınca

“Padişahlık propagandası” yaptığı

gerekçesiyle derginin o sayısının

toplatıldığını ve kendisinin

mahkemeye sev edilerek

yargılandığını ve kendisini suçlayan

savcıya ibretlik bir cevap olarak;

“İçinde adalet işlerine bakılan bu

binanın tepesinde de Osmanlı Arması

var Siz de mi padişahlık propagandası

yapıyorsunuz?” dediğini;

Devlet-i Aliye’yi Osmaniye’nin üç

kıtada söz geçirdiği o ihtişamlı

döneminde, Avrupa’da Türk hayat

tarzı ve modasının çok tesirli hale

geldiğini ve evlerinde Türk Köşesi

bulundurmayan sosyete

mensuplarının olmadığını;

BİLİYOR MUSUNUZ?

Page 45: Tarihin izinde 1

BunlarI

16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin

geliĢme yolu üzerinde direnmiĢ ve

Türk orduları ile savaĢa tutuĢmuĢ

olmasından dolay Katolik Avrupa

tarafından kendisine "Hıristiyanlığın

Ģövalyesi" unvanı verilen Boğdan Beyi

Büyük Stefan'ın ölüm döĢeğin de,

evlatlarına gayet ibretli bir Ģekilde:

"Belki de yakında himayeye

muhtaç olacaksınız Asla Rus'a

yanaĢmayın. Haindir, sizi yok eder.

Fakat kendinizi Türklere emanet

edin. Adil ve merhametlidirler"

diyerek nasihat ettiğini.

Balkanlar'dan Orta Doğu'ya

kadar büyük bir coğrafyanın 1.

Cihan SavaĢından sonra

elimizden çıkmasına rağmen, o

topraklarda yaĢayan halkın hala

büyük bir hasretle "Osmanlı,

Osmanlı " diye sayıkladığını… BudapeĢte'den gelen bir

yazarımıza bir BoĢnak, ın'.

"Mademki Ġstanbul'a gidiyorsun

Allah aĢkına o Ģehrin toprağını

benim için öp Allah benim

canımı Ġstanbul'u görmeden.

alması!" dediğini

Trablusgarp'daki ihtiyar

Cezayirlilerin, boyunlarına

muska diye Osmanlı parası

taktıklarını…

BİLİYOR MUSUNUZ?

Page 46: Tarihin izinde 1

SOLDAN SAĞA: 5-Osmanlı Askeri mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan ve Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan yapı. 6-Osmanlı’da kahve içilen, müzik dinlenip oyun oynanan yer 7-Bir Osmanlı tarihçisi 8-El yazması kitaplarda süsleme sanatı 12-16. yy ünlü tezhip sanatçısı 14-Çiniciliğin gelişmiş olduğu yerlerden biri 16-Osmanlı Divan edebiyatının önemli bir ismi 17-Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan saray 20-Osmanlıda halk edebiyatının önemli bir ismi 21-Tasavvuf ve tasavvuf edebiyatındaki önemli bir isim 22-Özel olarak hazırlanmış toprağın sırlanarak çeşitli nakışlarla süslenip pişirilmesi sonucu ortaya çıkan süsleme sanatı 23-El yazması eserleri süslemek ve metnin aydınlatılmasını sağlamak için perspektif olmadan yapılan resimlere verilen ad

YUKARDAN AġA: 1-Güzel yazı yazma sanatı ile uğraşanlara verilen isim 2-Osmanlıda minyatüre verilen isimlerden biri 3-1578 yılında İstanbul’da ilk rasathaneyi kuran kişi 4-Süleymaniye Camiinin hatlarını yazan kişi 9-El yazması malzemelerin dağılmasını engellemek için yapılan ve çeşitli malzemelerle süslenen sanat türü 10-İstanbul’da cirit ve atlı okçuluk gösterilerinin yapıldığı yer ( Sultanahmet semtinde) 11-Ahşap, taş ve metal üzerine belirli bir desen çizilerek açılan oyuklara gümüş, altın, sedef gibi malzemelerin koyulduğu süsleme sanatı 13-Kâğıt süsleme sanatı 15-Osmanlıda güzel yazı yazma sanatı 18-Minyatür yapan sanatçı 19-16.yy ünlü bir minyatürcüsü

Page 47: Tarihin izinde 1

“Dergimizin yapımında ve

yayınında emegi geçen herkese

tesekkürlerimizi bir borç bilir ve

“Tarihin Izinde” dergimizin yeni

sayıları ile karsınızda olmak

ümidiyle…”

Page 48: Tarihin izinde 1