tdv dia - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · islamcillk yapısı için önemli bir tehdit oluşturan...
TRANSCRIPT
![Page 1: TDV DIA - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · iSLAMCillK yapısı için önemli bir tehdit oluşturan Ba tı tipi modernleşmeye karşı bir savunma gayretinden doğmuştur, bu sebeple](https://reader033.vdocuments.net/reader033/viewer/2022041602/5e319028edf60c285b0c4ea7/html5/thumbnails/1.jpg)
ğın şartlarına göre kendini yenilernesi gerektiği şeklindeki temel düşüncesinin bir ürünüdür (Özervarlı, s. 49-52, 59-61 ).
Vahdet-i vücud felsefesinin ve kurucusu Muhyiddin İbnü'l-Arabl'nin de sık sık İslamcı düşünürlerin gündemine geldiği görülmektedir. İbnü'l-Arabl'nin felsefi tasawufunun Osmanlı entelektüel geleneğiyle iç içe olması . panteizm ve materyalizm gibi Batılı felsefe akımları karşısında İslami bir cevap teşkil etmesi, özünde dinlerin aşkın birliği fikrini barındırması ve buna paralel düşen engin bir müsamaha anlayışı telkin etmesi gibi özellikleriyle mistik eğilimleri olan İslamcı düşünürI ere cazip gelmiş, bunlardan Ferit Kam Vahdet-i VücCıd adlı eserini (İstanbul ı 33 ı) bu öğretinin panteizm ile farkını ortaya koymak üzere yazmış. Mehmet Ali Ayni de Mustafa Kemal'e ithaf ettiği Şeyh-i Ekber'iNiçin Severim adlı kitabında (İstanbul ı 34ı) İbnü'l-Arabl'nin evrende insana verdiği merkezi yeri insanın bilim ve teknoloji üreten yegane varlık olmasına bağlamıştır (s. 9- ı O, 4 7-48 ). İsmail Fenni ise Vahdet-i VücCıd ve Muhyiddin-iArabi'sinde (İstanbul ı 928) vahdet-i vücudun bir yandan ayet ve hadislerdeki temellerini, öte yandan panteist felsefeden farkını göstermeye çalışmıştır. Eserin. müellifin modern birikimini yansıtması açısından dikkat çekici olan bir özelliği de materyalistlerin itirazlarını çürütmek. modern tabiat bilimleriyle uğraşanları ikna etmek için vahdet-i vücudu en uygun metafizik olarak göstermesi ve onun çağdaş bilimle çelişir gibi görünen yönlerini yeniden ele alıp yorumlamasıdır (s 6ı-78, 97-98, 267-279)
Kur'an'ın bilimle uyumu ve bilimsel yorumu konusu da İslamcı yazarların ilgi alanı olmuştur. İsmail Fenni, Kur'an'ın bir hidayet kılavuzu olup teorik bir bilim kitabı olmadığını. konuyla ilgili ayetleri bu çerçevede değerlendirmek gerektiğini belirtmişse de ( Maddiy y ün Mezhebinin İzmihlali, s. 677-69 ı) modernleşme sürecinin bilim ve teknolojinin önemini ön plana çıkarması. geleneksel kozmalajik öğretilerle modern bilimsel açıklamalar arasındaki uyumsuzluğun giderek daha çok farkedilmesi, Kur'an'ın bilimsel ve teknolojik kavramlar ışığında yorumlanmasını bir ihtiyaç haline getirmiştir. Bu yönde en çok gayret gösterenlerden biri de Said Nursi'dir (Mardin, s.32 ı -326). Said Nursi'nin, mucizelerin bir hikmetinin de "Terakkiyat-ı maddiyye için lazım olan örnekleri nev'-i beşere göstererek o mucizelerin benzerlerini meydana getirmek
için nev'-i beşeri teşvik ve teşci etmek" olduğu şeklindeki ifadesi onun bu yaklaşımının tipik bir örneğidir (İşaratü'l-lcaz, S. 238).
Bilhassa 1950 öncesi Cumhuriyet dönemi İslamcı aydınlarının önemli bir özelliği, alternatif bir İslamcı siyaset ideolojisi ve projesi ortaya koymakyerine İslam'ın iman. ibadet ve ahlaka dair hükümlerini öne çıkararak mevcut sistem içinde dini kimliğin korun up geliştirilmesine. maddi kalkınmayla manevi kalkınmanın birlikte gerçekleştirilmesine katkıda bulunma çabalarıydı. Ancak ülkede 1950'lerde başlayan demokratik gelişmeler. dindar çevrelerde o döneme kadar oluşan birikimin siyasete taşınması ve giderek dini kavram ve değerlerin neredeyse bütün içtimal ve siyasi projelerde esaslı bir yer edinmesi sürecini başlatmış oldu. İslam'ın ferdi ve sosyal kimlikte belirleyici bir referans ve demokratik politik kültürün meşrulaştı
rılmasında önemli bir araç kılındığı bu yeni dönem. 1950 öncesinde daha belirsiz olan ayrışmayı gün ışığına çıkardığı için belli bir grup düşün ür ve aydının İslamcı olarak nitelendirilmesine de zemin hazırladı . Ancak adiandırma benzerliğinden yola çıkarak günümüzdeki bu tür fikri hareketleri Osmanlı'nın XIX. yüzyılından devralınan İslamcılık hareketinin doğrudan uzantısı olarak görmek isabetli olmaz. Hatta fikir dünyaları Cumhuriyet döneminde teşekkül etmiş olan Nurettin Topçu . Necip Fazı! Kısakürek. Sezai Karakoç gibi düşünürlerin fikri çabalarını İslamcı denilen ve önemli ölçüde modernist renkler taşıyan önceki düşünce akımının kategorikanlamda bir devamı saymakda tartışmalı bir konudur (Kara, Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi, lll , 6).
1970'li yıllardan günümüze kadar çeşitli dönemlerde Seyyid Kutub, Hasan elBen na gibi İhvan-ı Müslimin'e mensup aydınlarla Ebü'l-Hasan en-Nedvl, Mevdudl gibi Hint kıtası bilginlerinin. İranlı müelliflerin ve Seyyid Hüseyin Nasr gibi gelenekçi. Fazlurrahman gibi modernist düşünürlerin eserleri yoğun biçimde Türkçe'ye çevrilmiş ve bu eserler İslamcı olarak tanımlanan aydınların fikri eğilimlerini farklı şekillerde de olsa etkilemiş. ayrıca İslamcılığın siyasallaşması sürecini hazırlamıştır. Bu dönemde yazıları ve diğer faaliyetleriyle öne çıkan İslamcı aydınlar, daha çok son yıllarda yaşanan siyasi tecrübeler yanında Batı dünyasındaki fikri ve siyasi gelişmelerle Türkiye'nin kendine özgü sosyopolitik gerçeklerinin de zorlamasıyla fikri çizgilerini demokrasi
iSLAMCillK
ve insan hakları gibi kavramlar istikametinde gözden geçirme gereğini duymuşlardır.
BİBLİYOGRAFYA :
Nam ık Kemal, Renan Müdafaanamesi, istanbul 1327, tür.yer.; Şeyh Mihridin ArCısi [Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi]. Yirminci Asırda Alem-i islam ve Avrupa: Müslümanlara Rehber-i Siyaset, istanbul1327, s. 6-7,10-11,66-69; a.mlf .. Tarih-i islam, istanbul 1327, ll, 650-665; Babanzade Ahmed Naim, islam'da Da 'va-yı Kavmiyyet, istanbul 1332, s. 3-22; Şeyhülisıam Musa Kazım. Dini ictimai Makaleler; istanbul 1336, s. 5-8, 278-285; Şeyhülislam Mustafa Sabri. Yeni islam Müctehidlerinin Kıymet-i ilmiyyesi, istanbul1335/1919, s. 158-164; Said Halim Paşa. Buhranlarımız ve Son Eserleri (nşr. M. Ertuğrul Düzdağ), istanbul 1998, s. 6ı-78, ı47- ı57, ı83- ı85, 202-2ı5, 225-236, 24ı-257, 285-289; Mehmed Ali Ayni, intikad ve Mülahazalar; istanbul ı339/1923 , s. 3-17, 40-64; a.mlf .. Şeyh-i Ekber'iNiçin Severim, istanbul ı34ı, s. 9-10, 47-48; Elmalılı Harndi [Yazır]. "Dibace", Metalib ve Mezahib, istanbul ı 34 ı, s. 9-38; İzmirli i smail Hakkı, Mustasuife Sözleri mi? Tasauuufun Zaferleri mi?: Hakkın Zafer/eri, istanbul ı 34 ı, s. 6-8, 20, ıoo, ı ı 2; a.mlf .. Yeni ilm-i K e lam, s. ı , 1 O, 17- ı 8; M. Şemseddin [Günaltay]. Felsefe-i Ola, isbfıt-ı Vacib ve Ruh Nazariyeleri, istanbul 1339 r./1341 h., s. 2-67; i smail Fen ni Ertuğrul. Vahdet-i Vücüd ue Muhyiddin-i Arabi, istanbul 1928, s. 61-78,97-98, 267 -279; a.mlf., Maddiyyün Mezhebinin izmihlali, istanbul 1928, s. 677-691; Mehmed Akif Ersoy, Safahat(nşr. M. Ertuğrul Düzdağ). istanbul ı991 , s. 176, 403, 430; Ahmet Harndi Akseki. islam Fıtri, Tabii ue Umumi Bir Din 'dir; istanbul 1943, 1, 497 -585; Tarık Zafer Tunaya, islamcılık Cereyanı, istanbul 1962, s. 2-20,69-73; Said Nursi. işarfıtü '1-icaz, istanbul 1978, s. 238-240; i smail Kara, Türkiye'de islamcılık Düşüncesi, Metinler; Kişiler; istanbul 1986-94, 1, s. XV-LXII; lll, 5-8; a.mlf., islamcıların Siyasi Görüşleri, istanbul ı 994, s. ı 7-34, 46-56, 83-85; Mümtaz'er Türköne. Siyasi ideoloji Olarak islamcılığın Doğuşu, istanbul ı991, s. ı3, 26-28, 34 -36, 42-45, 77-92, 99-134, 266-270, 275-276; Şerif Mardin, Bediüzzaman Said Nursi Olayı: Modern Türkiye'de Din ue Toplumsal Değişim (tre. Metin Çu lhaoğlu). istanbul ı992, s. 321-326; Hüseyin Çelik, Ali Suaui ue Dönemi, istanbul ı994, s. 521-522, 603-674; Bekir Karlığa, lslahatçı Bir Düşün ür Tunus/u Hayretlin Paşa ue Tanzimat, istanbul 1995, s. 79-97; M. Sait Özervarlı, Kelamda Yenilik Arayışları, istanbul 1998, s. 45-67; Bayram Ali Çetinkaya. izmirli ismail Hakkı, Hayatı, Eserleri, Görüşleri, istanbul 2000, s. 285-291.
li] İLHAN KUTLUER
Hukukta. XIX ve XX. yüzyıl İslamcılık düşüncesi içerisinde hukuk düzeniyle ilgili yaklaşımlar önemli bir yer tutar. Ancak İslamcılar'ın bu alandaki çabaları içtimal, iktisadi ve hukuki hayatta meydana gelen değişikliklere fıkhın kendi iç dinamizmi işletilerek bir çözüm bulma arzusundan ziyade esasen başlamış bulunan ve Osmanlı kültürü , hukuki ve sosyal
67
![Page 2: TDV DIA - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · iSLAMCillK yapısı için önemli bir tehdit oluşturan Ba tı tipi modernleşmeye karşı bir savunma gayretinden doğmuştur, bu sebeple](https://reader033.vdocuments.net/reader033/viewer/2022041602/5e319028edf60c285b0c4ea7/html5/thumbnails/2.jpg)
iSLAMCillK
yapısı için önemli bir tehdit oluşturan Batı tipi modernleşmeye karşı bir savunma gayretinden doğmuştur, bu sebeple de reaksiyonerdir. Batı tipi modernleşme çabaları karşısında kısmi kazanımlara rağ
men nihai planda başarılı olamamasında bu özelliğinin önemli payı vardır.
Bir taraftan Batı modernleşmesinin etkisi ve Batı devletlerinin çeşitli sebeplerle kendi örneklerinin takip edilmesi yolundaki baskıları, diğer taraftan Osmanlı Devleti'nin, özel olarak da modernleşmenin öncülüğünü yapan yönetici kadroların kendine has bir model ortaya koyacak birikimden mahrum bulunması sebebiyle dönemin hakim düşüncesi sürekli Batı tipi modernleşme istikametinde olmuştur. Bunda, Batı karşısında uğranılan başarı
sızlıklardan klasik yapıyı ve buna destek veren dinamikleri sorumlu tutmanın da rolü vardır. Esasen içlerinde farklı düşünenler bulunmakla birlikte İslamcılar da belli ölçüde modernisttir: nitekim genel olarak klasik yapının ve özellikle hukuki kurum ve kuralların olduğu gibi korunması istenmemiştir. İslamcılar'ın talepleri. Batı tipi modernleşmeyerine gerek adli yapıda gerekse uygulanan hukuk kurallarında İslami birikimin yeni bir şekle kavuşturularak muhafaza edilmesidir.
Batı tipi modernleşme en çok ulemanın mesleki ve sosyal konumları. düşünce ve yaşayış biçimleri için tehdit oluşturmaktaydı. Nitekim bu süreçle birlikte ilmiyenin Osmanlı Devleti'ndeki etkinliği sürekli azalan bir eğilim göstermiştir. Dolayısıyla onlar gittikçe artan oranda bir muhalefete yönelmiş. daha sonra bu muhalefet İslamcılık içerisinde de yerini almıştır. Ancak dönemin şartları bu muhalefetin daha çok Yeni Osmanlılar tarafından dile getirilmesine imkan tanıdığından ilmiyenin bu alandaki rolü geri planda kalmıştır. Tanzimat'tan sonra ilk önemli kanun olan Ticaret Kanunname-i Hümayunu'nun Batı'dan alınmasının ilmiye çevrelerinde meydana getirdiği tedirginlik, biraz da bunu giderme düşüncesiyle Ahmed Cevdet Paşa'nın Meclis-i Tanzlmat'a dahil edilerek kanuniaştırma hareketlerine etkin bir biçimde katkıda bulunması, şer'iyye mahkemelerinin yanı sıra kurulan Nizarniye mahkemeleri ve Divan-ı Ahkam-ı Adliyye'ye ulemanın muhalefetini kırmak için yine Cevdet Paşa'nın, Celaleddin ed-Dewanl'nin Risô.le der Divan-ı Me?:ô.lim risalesinden yardım alarak İslam hukuku açısından bunun mümkün olduğunu açıklama gereğini d uyması, bir tür yasama organı olarak da
68
çalışan Tanzimat dönemi meclislerinde ve Şura-yı Devlet'te ilmiyenin yeterli biçimde temsil edilmemesine gösterdiği tepki ve nihayet Mecelle'nin hazırlanması öncesinde Fransız Medeni Kanunu'nun alınmasına ulemanın muhalefeti bunun dikkate değer örnekleridir. Fakat ulemanın bu tepkisini, onların bütünüyle modernleşmeye karşı oldukları şeklinde yorumlamak doğru değildir. Aksine XIX. yüzyılın başlarından itibaren yoğun biçimde gündeme gelen askeri, man ve idari alanlardaki modernleşme çabalarına ulemanın genelde destek verdiği bilinmektedir. Ancak bu destek. modernleşme çabalarının sosyal ve hukuki alana sirayeti ve ilmiyenin bu süreçten dışlanmasıyla birlikte azalmaya başlamış, modernleşme çabalarının arttığı nisbette çoğalan bir muhalefete dönüşmüştür.
Bu muhalefetin adeta sözcülüğünü üstlenen Yeni Osmanlılar'ın ileri gelen isim leri olan Namık Kemal, Ziya Paşa ve Ali Suavi, Batı'dan kanun iktibasma ve adli yapının Batı örneğinde şekillenmesine karşıdır. Ziya Paşa. Tanzimat'a gelinceye kadar Osmanlı Devleti'nin sadece "şeriat-ı İslamiyye"den yararlandığı, ancak i etihad kapısının kapanmasının asrın gerektirdiği düzenlemeleri yapmaya imkan vermediği, yine de" derya-yı bl-payan-ı şerlat"tan istifade yerine ondan farklı bir yolda kanun düzenleme "fikr-i fasidi"ne kapılmaktan daha büyük bir hata olamayacağını söylemektedir. Namık Kemal de hukuki düalizmden şikayetçidir. Bir ülkede iki nevi kanun olmayacağını, şer'! kaidelere uyularak Avrupa'dakinden daha muntazam kanunlar yapılabileceğini, bin seneden beri birçok alimin çalışmasıyla ortaya konan fıkıh gibi bir "derya-yı hakikat" mevcutken yabancılardan hüküm almaya gerek olmadığını söylemekte, bütün hükümlere üstün olan fıkıh hükümleri varken sadece Mecelle ile veya evlenme -boşanma meseleleriyle yetinilmesine, fıkhın ukübat kısmı dururken ceza kanununun Fransa'dan alınmasına karşı çıkmaktadır (Sungu , s. 803. 805).
Yeni Osmanlılar, sadece kanunların Batı'dan alınmasına değil Osmanlı mahkemelerinin Batı örneğinde düzenlenmesine de karşıdır. Namık Kemal bir ülkede iki türlü kanun. üç türlü mahkeme olamayacağını, Fransa'dan yargılama hukukunu almaktansa fıkhın "edebü'l-kadl" bölümlerinden istifade etmenin hem daha külfetsiz hem daha taparlayıcı olacağını belirtir. Ziya Paşa da nizarniye mahkemelerinin kurulmasını ve şer'iyye mahkeme-
lerine ait davaların önemli bölümünün bu mahkemelere kaydınlmasını tenkit etmekte, bunun şeriatı ortadan kaldırmak ve Avrupa'ya karş ı dirayetli görünmek maksadından başka bir anlam taşımayacağını söylemektedir (a.g.e., s. 80 ı). Yeni Osmanlılar, gayri müslimlere özellikle IsIahat Fermanı ile tanınmak istenen yeni statüyü de ağır bir dille eleştirmişlerdir. Ziya Paşa. Isiahat Fermanı ile gayri müslimlerin şahsi ve siyasi haklarda eşit tutulması görüntüsü altında müslümanlardan üstün duruma getirildiğini söylemekte. Ali Suavi gayri müslimlerin birçok hamisinin bulunduğundan. müslümanların ise sahipsiz olduğundan yakınmaktadır. Namık Kemal de Isiahat Fermanı ile Osmanlı tebaası arasına nifak sokulduğunu söylemektedir. Gerçekten gayri müslimlere ticari alanda Avrupa tüccarı ya da beratlı tüccar statüsü çerçevesinde tanınan imtiyazlar, nizarniye mahkemelerinde nüfus nisbetleri dikkate alınmaksızın ayrılan sandalyeler ve hukuk kurallarının uygulanmasında zaman zaman tanınan ayrıcalıklı durum bu tenkitleri haklı çıkaracak niteliktedir. Ancak
· yine de Nam ık Kemal ve özellikle Ziya Paşa'nın Tanzimat dönemindeki hukuk hareketlerine bu ölçüde karşı çıkmalarının arka planında An ve Fuat paşalara yönelik muhalefet düşünceleri yatmaktadır. Çünkü Yeni Osmanlılar, All Paşa'ya şiddetle karşı çıkarken Batı tipi modernleşmenin öncüsü Reşid Paşa'dan övgüyle söz etmektedirler.
İctihad kapısının yeniden açılması gereği Ziya Paşa ve Namık Kemal tarafından da dile getirilmiş olmakla birlikte İslam hukukundan kaynaklanan düzenlernelerin hangi anlayış çerçevesinde ve nasıl bir metot izlenerekyapılacağı konusunu daha çok Ali Suavi işlemiştir. Ali Suavi'ye göre İslam hukuku temel prensiplerinden taviz vermeden değişebilme özelliğine sahiptir. Avrupa'da hukukun kaynağı akıl, İslam hukukunda ise çoğunluğun görüşüne göre şeriat yani vahiydir. Ancak mesele hüsün -kubuh çerçevesinde ele alındığında görülür ki bazı hükümlerin kaynağı vahiyse de bazılarınınki akıldır. Buna göre şer'! olan hüsün- kubuh itikad\' konulara inhisar ettiğinde mesele kalmayacak. diğer problemler aklila çözülebilecektir. Ali Suavi bu görüşlerini desteklemek için re'y ve istihsana da sıkça vurgu yapar. Onun görüşlerinde Mu'tezile'nin etkisi açıktır. Bu düşüneeye göre akla dayanılarak yapılan bütün yorumlar İslam hukuku çerçevesinde yer alabilecektir. Bu
![Page 3: TDV DIA - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · iSLAMCillK yapısı için önemli bir tehdit oluşturan Ba tı tipi modernleşmeye karşı bir savunma gayretinden doğmuştur, bu sebeple](https://reader033.vdocuments.net/reader033/viewer/2022041602/5e319028edf60c285b0c4ea7/html5/thumbnails/3.jpg)
yorumlarına bakarak Ali Suavi'nin laik bir aydın olduğu dahi ileri sürülmüştür. Fakat Ali Suavi, İslam hukukunun ateşli bir taraftarı olup yabancı kanunların alınmasına şiddetle karşıdır. Ancak İslam hukuku kuralları ortaya konurken ayet ve hadislerin lafii yorumundan ziyade aklın ve eşyanın tabiatının devreye sokulması ve Kur'an-ı Kerim'deki adalet. hakkaniyet gibi temel prensipierin dikkate alınması gerektiği kanaatindedir.
Söylendiği dönem ve ortam dikkate alındığında Ali Suavi'nin görüşleri büyük önem arzetmekte, İslam hukuku alanında yenilikçi bir anlayışı temsil etmektedir. Ancak bu görüşlerin. Mecelle'nin hazırlanışı sırasında bazı münferit meselelerde Hanefiler'deki hakim görüşün terkedilmesine bile razı olmayan muhafazakar ulema nezdinde kabul gördüğü söylenemez. Yine de onun görüşleri modernist İslamcılar arasında yeni bir dönemi başlatmıştır denebilir. İslamcı aydınlar içerisinde yer almamakla birlikte İslam hukukunun yeniden yorumlanması konusuna büyük ilgi duyan Ziya Gökalp'in akl'i nakli şeriat , içtimal usul-i fıkıh hakkındaki görüşleriyle Ali Suavi 'nin görüşleri arasındaki paralellik Gökalp'in Suavi'den etkilendiğini düşündürmektedir.
Kanuniaştırma hareketlerinin yoğun olduğu 1850-1880 yılları sırasında matbuatı meşgul eden, daha sonra da biraz durulur gibi olan hukuki tartışmalar ll. Meşrutiyet döneminde tekrar canlan mıştır. Bunda İttihat ve Terakki hükümetinin şeyhülislamlıkta, vak.ıflarda. mahkemelerde ve aile hukukunda reformlar yapma isteğinin rolü olsa gerektir. İslam cılar bu dönemde siyasi, hukuki ve içtimal alanlarda kendilerine has görüşleriyle daha çok ön plana çıkmaya başlamışlardır. Nitekim dönemin gazete ve dergileri hemen her alanda İslamcı . Batıcı ve Türkçüler'in kalem kavgaları ve ilmi t artışmalarıyla doludur. Bu dönemin farklı bir özelliği de hukukun özüyle ilgili tartışmaların yoğunluk kazanmasıdır.
Sebilürreşô.d, Sırat-ı Müstakim, Beyô.nülhak dergilerindeki görüşlerine bakıldığında gelenekçisinden modernistine kadar geniş bir yelpazede yer aldıkları görülen İslamcılar zaman zaman aralarında önemli fikir ayrılıkiarına düşmüşlerdir. Onlar, İslam hukukunun ve kurumlarının asrın ihtiyaçlarına cevap vereceği düşüncesinde müttefiktir: bu sebeple de Batı'dan kanun ve kurum alınmasına karşı çıkmışlardır. Mesela Said Halim Paşa. Batı dünyasının telakki ve temayollerinin ih-
tiyaçlarıyla bunları gidermek için başvurduğu vasıtaların İslam dünyasındakilerden farklı olduğunu , dolayısıyla Batı dünyasının kendi ihtiyaçlarını göz önüne alarak kabul etmiş olduğu kurumların bize uygun düşmeyeceğini söylemektedir. Ancak bu genel kabulün ötesinde İslam toplumlarının kendilerine uygun bir hukuk düzeni ve hayat biçimi kurmak için İslamcılar'ın önerdiği yollarda farklılıklar vardır. İzmirli İsmail Hakkı . Elmalılı Muhammed Hamdi. Seyyid Bey, Ahmet Harndi (Akseki) gibi İslamcılar bunun için yeni ictihadlarla İslam hukukunun zenginleştirilmesini. ayrıca diğer mezheplerden yararlanıl masını savunurken Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Darülfünun müderrislerinden Sadreddin. Said Nursi gibi İslamcılar ise diğer mezheplerden yararlanmaya esastan veya zaman açısından karşı çıkmışlardır. Sadreddin'in. Hukük-ı Aile Kararnamesi'nde diğer mezheplerden yararlanıldığı her yerde kanunu hazırlayanları şiddetle eleştirmesi, yine Batıcılar ve Türkçüler'den çok, modernist is l amcılar'ın düşüncelerini yansıtan bu önemli kanunun Mustafa Sabri Efendi'nin sadrazam vekilliği sırasında yürürlükten kaldırılmış olması dikkat çekicidir.
Il. Meşrutiyet devrinde modernist İslamcılar' ın diğer mezheplerden faydalanılması yönünde takındıkları olumlu tavır Mecelle'nin hazırlandığı döneme göre önemli bir yeniliktir. Bu değişiklikte İslam dünyasında ve özellikle Mısır'da başlayan modernleşme hareketlerinin, Muhammed Abduh ve M. Reşld Rıza'nın etkisi düşünülebilir. Ahmet Hamdi'nin. henüz bir medrese talebesi iken Reşld Rıza'nın mezheplerin birleştirilmesi gerektiğine dair eserini Mezô.hibin Teliiki ve İslô.m'ın Bir Noktaya Cem'i başlığıyla tercüme etmesi (i stanbul 1332) bunun bir örneğidir. Ancak yine de bu grupta yer alan islamcı lar' ı n . isiarn hukukunun yeniden yorumlanması sırasında Ali Suavi veya Ziya Gökalp'in tavrından uzak durduklarını belirtmek gerekir. Nitekim İzmirli İsmail Hakkı. Gökalp ile yaptığı örfi şeriat- nakli şeriat tartışmasında Kur'an'daki örfi şeriata dair ayetlerin zamanın ve örfün değişimine açık olması gerektiği fikrine şiddetle karşı çıkmıştır. Ona göre külll hükümler, şer'! adetler değişmez, değişecek olan örf ve adete dayanan cüz"i hükümlerdir. İzmirli'ye göre şer"i deIili eri nas ve örf diye ikiye ayırmak yanlıştır. Ziya Gökalp' in hüsün-kubuh ve örf tartışması açmasına İslamcılar. Batı toplumundan alınacak bir dizi uygulamanın örf adı altında İslam hukuku bünyesine
iSLAMCillK
alınacağı ve böylece şeklen İslamlleştirilmiş olacağı düşüncesiyle karşı çıkmışlar
dır. Elmalılı Muhammed Hamdi. kanunIaştırma yapılırken İslam hukuku uzmanlarından oluşan Mecelle Cemiyeti gibi heyetlerin vücuda getirilmesi, bir taraftan Avrupa kanunları tercüme edilirken diğer taraftan ihtiyaca en uygun kuralların hangi mezhepten olursa olsun alınması ve yeni meselelerde de ictihad yolunun işletilmesi görüşünü savunurken Said Halim Paşa ve Mustafa Sabri Efendi kanun yaparken ilmlliyakate ve ilmiyenin rolüne özel vurgu yaparlar. Bu görüşle. Ali Suavi'nin yönetimin denetlenmesini esas itibariyle ulemaya terkeden görüşü arasındaki paralellik açıktır. Bu dönemde genel olarak İslamcılar, yöneticilerin halk tarafından murakabesinden ziyade ilmiye tarafından denetlenmesine daha yatkındır.
Bu tavır. tarihi tecrübeye ve ulemanın bu tecrübede oynadığı role daha uygundur.
ll. Meşrutiyet dönemindeki İslamcı-. lar'ın aktif bir biçimde katıldığı en önemli tartışma, hazırlanması düşünülen aile kanunu dolayısıyla kadın ve aile meselesi etrafında olmuştur. İslamcılar her iki konuda da bazı problemler olduğunu kabul etmekte, ancak bu problemierin İslam hukukundan değil onun uygulanış biçiminden. kültür ve çevre faktöründen kaynaklandığını düşünmektedir. Dikkati çeken nokta. Türkçüler'in hem dönemin siyasi ve içtimal şartlarının başka bir çözüme imkan vermemesi, hem de ailenin milli kültürle olan i rtibatı sebebiyle bu alanda yapmak istedikleri reformları islam hukuku çerçevesinde gerçekleşti r
meye çalışmalarıdır. Esasen 1. Dünya Savaşı'nın aleyhte gelişmesi genellikle muhalif konumdaki İslamcılar'ın Osmanlı siyasetindeki etkisini arttırmıştı. Öte yandan evlenme, boşanma. kadın hakları konularında Türkçüler, genel görüşleri itibariyle islamcı kanatta yer alan Mansurizade Said, Halim Sabit gibi hukukçulardan da önemli ölçüde destek almışlardır. MansGrlzade Said'in caiz kategorisinde yer alan konularda devlet başkanının tasarruf yetkisinin bulunduğu . dilerse taaddüd-i zevcatı menedebileceği yönündeki görüşü hazırlanan aile kanununa tam olarak yansımamışsa da tek eviili ği mümkün kılan bir şartın evlilik sözleşmesine eklenmesi kuralı kararnameye alınmıştır. Mansarızade'nin görüşlerinin tam olarak kararnameye yansımamasında komisyon başkanı olan İslamcılar'ın önde gelen isimlerinden Mahmud Esad Efendi'nin etkisi düşünülebilir.
69
![Page 4: TDV DIA - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · iSLAMCillK yapısı için önemli bir tehdit oluşturan Ba tı tipi modernleşmeye karşı bir savunma gayretinden doğmuştur, bu sebeple](https://reader033.vdocuments.net/reader033/viewer/2022041602/5e319028edf60c285b0c4ea7/html5/thumbnails/4.jpg)
iSLAMCillK
İslamcılık hareketi, Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıç yıllarında da hukuk alanında varlığını belirli ölçüde hissettirmiştir. Bunda, ilmiyenin ve İslamcı düşünce mensuplarının ı. Büyük Millet Meclisi'nde kuwetle temsil edilmelerinin rolü vardır. 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiyye Kanunu'nun 7. maddesinde Büyük Millet Meclisi'nin görevleri arasında "ahkam-ı şer'iyyenin tenfizi" de sayılmıştır. Yine kanun ve yönetmelikterin yapımında "muamelat-ı nasa erfak ve ihtiyacat-ı zamana evfak" fıkhl ve hukuki hükümterin esas alınacağı belirtilmiştir . Nitekim 1923'te kurulan Mecelle Vacibat ve Mecelle Ahval-ı Şahsiyye komisyonları islam hukukunu da dikkate alan bir anlayış çerçevesinde çalışmıştır. 1923 ve 1924 yıllarında aile hukukunda bu anlayışı yansıtan iki tasarı hazırlanmıştır. Ancak gerek Lozan'da ortaya çıkan şartların gerekse Cumhuriyet'in kurucuianna hakim olan düşüncenin etkisiyle bu tasarılar ve bunlarda hakim olan eklektik görüşler uygulanamamış ve 1926'da İsviçre Medeni Kanunu'nun kabulüyle hukuk alanında islamcı lar'ın etkinliği sona ermiştir.
BiBLiYOGRAFYA :
Said Halim Paşa. Buhranlanmtz, İstanbul, ts ., tür.yer. ; İhsan Sungu, "Tanzimat ve Yeni Osmanlılar " , Tanzimat /, İstanbul 1940, s. 777-857; Ahmet Harndi Tanpınar. XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1956, s . 204-223; Fındıkoğlu Ziyaeddin Fa h ri, Hukuk Sosyolojisi, İ stanbul 1958, s. 237 -2 52; Şerif Mardin. Th e Genesis of Young Ottoman Thought, Princeton 1962; a.mlf .. Türkiye'de Din ve Siyaset, İstanbul 1995, tür.yer.; a.mlf .. Türkiye 'de Toplum ve Siyaset, İ stanbul 1995, s. 263-312; R. Davison, Reform in the OttomanEmpire : 1856-1876, Princeton 1963; Bemard Lewis. Modern Türkiy e'nin Doğuşu (tre. Meti n Kırati ı ), Ankara 1970, s . 149-237 ; R. L. Chambers. "The Ottoman Ulema and the Tanzimat". Scholars Saints and Su{is (ed . N. R. Keddi). Berkeley 1972, s. 33 -46 ; Niyazi Berkes. Türkiye 'de Çağdaşlaşma,İstanbul 1978, s . 381-522 ; M. Akif Aydın. islam Osmanlı Aile Hukuku, İ stanbul 1981 , s. 166-180; a .mlf .. " Batılılaşma" , DiA, V, 162-167; B. Caporal, Kemalizmde ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını (tre. Ercan Eyüboğlu ), Ankara 1982, s . 51-157 ; İsmail Kara. Türkiy e'de islamcılık Düşüncesi, İ stanbul 1986-94, 1-111 ; a.mlf., "Mü~ sav at yahut Müslümanlara Eşitsizlik". Osmanlı Devletinde Din ve Vicdan Hürriyet! (haz. Azm i Özcan). İstanbul 2000, s. 307-347; İsmail Doğan. Tanzimatın iki Ucu: M ün if Paşa ve Ali Suavi, İstanbul 1991 , s. 27.7-287; Ahmet Cihan. ModernLeşme Döneminde Osmanlı Uleması : 1770-1876 (doktora tezi, 1994). İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 139-271 ; Hüseyin Çelik. Ali Suavi ve Dönemi, İstanbul 1994, tür. yer.; Ziya Gökalp. "İctimiil Usı11-i Fıkıh" , islam Mecmuası, sy. 3 (i stanbul 1329). s . 84-87; a.mlf .. "Hüsün ve Kubuh", a.e., sy. 8 ( 1330). s. 228-230; M. Şemseddin [Günaltay]. "islilmda Kadının Mevki-i ictimillsi", a.e., sy. 5 ( ı 330) . s . 143-145; Mansüri-
70
zade Said, "Cevilzın Ahkam-ı Şer' iyyeden Olmadığına Dair", a.e., sy. 10 ( 1330). s. 295-303; sy. 14 ( 1330), s. 429-432; sy. 24 ( 1330). s . 582-588; sy. 25 ( 1330) . s. 599-604; a .mlf .. "Taaddüd-i Zevcilt islamiyette Men Olunabilir", a.e., sy. 8 ( 1330). s. 233-238; a .mlf .. "Şeriat ve Kanun" , Darülfünün Hukuk Fakültesi Mecmuası,
sy. 6, İstanbul 1332, s . 533-535; sy. 8 (I 333 ). s. 604-605; İzmirli İsmail Hakkı . "Örfün Nazar-ı Şerlattaki Mevkii", SR, 12/ 293 (I 330). s. 132; a .mlf .. "Amel-i Ehl- i Medlne", a.e:!, 12/294 ( 1330), s. 137; a.mlf., "İctimal Usı11-i Fıkıh ihtiyacı Var mı? ", a.e., 12/298 ( 1330), s. 211-216 ; Ahmet Ham di [Aksekili]. "İslamiyet ve Thaddüd-i Zevcat", a.e., 12/ 298 (1 330). s. 221 ; Abdülkadir Şener, "İctima i Usul- i Fıkh Ta rtışmaları " , AÜ ilahiyat Fakültesi islam ilimleri Enstitüsü Dergisi, V, Ankara 1982, s. 231-247; D. Kushner, "The Place of the U! e ma in the Ottoman Empire during the Age of Reform ( 1839- 1918)", Turcica, XIX, Paris 1987, s. 51-74; U. Heyd. " ILI. Selim ve II. Mahmud Dönemlerinde Batılılaşma ve Osmanlı Uleması" , Dergah,sy. 80, İstanbul 1996, s. 18-20; sy. 81 (1 996), s. 15-16; sy. 82 (1996). s. 17-19; sy. 83 (I 997 ). s. 17-19; Süleyman Hayri Bolay. "Akseki, Ahmet Hamdi". DiA, II , 294; Mübahat S. Kütükoğlu. "Avrupa Tüccarı" , a. ~ .• IV, 159-160; Ali Birinci -'JUba Çavdar. "Halim Sabit Şibay " . a .e., XV, 336-337.
Iii M. AKİF AYDIN
Ed eb iyatta. Edebiyatta İslamcılık geleneksel dini edebiyat veya İslami edebiyat demek değildir; XIX. yüzyıl ortalarında Osmanlı'nın Batı ile karşılaşmasında ve bu medeniyete ait birtakım siyasi, felsefi. kültürel, ilmi, teknik kavram ve bilgilerle yaşama tarzı ve ahlak değerleri karşısında takınılan . temelinde İslami endişeler taşıyan tavrın edebi eseriere yansımasıdır. Yeni Osmanlılar' ın İslamcılık'la ilgili ilk ifadeleri edebi eserlerinden ziyade fikir yazılarında yer alır. Bununla beraber fikir yazılarında diğer Yeni Osmanlılar gibi parlamentoyu ve meşrutl rejimi benimseyen ve bu rejimin kaynağında İslam ' ı arayan Ziya Paşa' nın, "Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kilşaneler gördüm 1 Dolaştım mülk-i islam'ı bütün viraneler gördüm"; "Milliyyeti nisyan ederek her işimizde 1 Efkar-ı Fireng'e tebaiyyet yeni çıktı"; "islam imiş devlete pa-bend-i terakki 1 Ewel yağ idi işbu rivayet yeni çıktı" gibi bazı mısraları akımın ilk edebi örnekleri olarak düşünülmelid i r. Renan Müdfıtaanamesi ve birçok makalesiyle bu ölçüler içinde ilk İslamcı yazarlardan olan Namık Kemal'in bu konudaki fikirleri ise şiir, tiyatro ve romaniarına yansımamıştır.
ll. Abdülhamid döneminde ( 1876-1909) Abdülhak Hamid. ilk şiirlerinden olan "Mazi Yolcusuna Ati Yolu"nda İslami imanın muhafaza edilerek Avrupa'nın örnek alın-
masını tavsiye eder ve şii r, "Eyle cihan halkına sen inkıyad " mısraıyla biter. Hamid'in tarihi tiyatroları arasında, yer yer islam birliğini ve islam ahlakının hıristiyan Avrupa'nın ahlakına üstünlüğünü telkin eden fikirle~e rastlanır. Bir kısmı Il. Meşrutiyet'ten sonra yayımianmış Tarık, Tezer, Abdullahussagir, İbni Musa ve Nazile gibi eserlerde ise konunun bir başka açıdan ele alındığı görülür. Ziya Paşa'nın
Endülüs Tarihi ve Engizisyon Tarihi adlı tercümeleriyle başlayan , daha sonra aynı konu etrafındaki başka yayınlarla beraber Abdülhak Hamid'in bu tiyatrolarıyla Osmanlılar'ın o tarihe kadar pek ilgi göstermediği Endülüs müslümanlarının tam Batılılaşma süreci içinde yeniden gündeme gelmesi de bilinç altı is lamcılık olarak görünmektedir. Bu çizgide olmayan MuaHim Naci'nin yine Endülüs tarihini işleyen Musa bin Ebi'l-Gazan yahud Hamiyyet adlı manzum eserinde, Avrupa ve İslam medeniyetlerini kendi dönemiyle ilgili meseleleri de ele alarak mukayese etmesi dikkati çeker: "Bize lazım muhassenat-ı Fireng 1 Yoksa lazım mı kefş ü came-i teng".
Batı karşısında İslam medeniyetini pek çok kitap ve yazısında savunan Ahmed Midhat Efendi, bazı romanlarıyla bu dönem islamcılıkmisyonunu en çok yüklenen yazardır. Özellikle İki Hud'akar, Acaib-i A lem, Demir Bey, Paris'te Bir Türk, Gönüllü, Arnavutlar- Solyotlar adlı romanlarında islam ve medeniyet. İslam ve ilim, İslam ahlaki gibi meseleler üzerinde durur. Bunların bazılarında islam ahlakının üstünlüğüne hayran olarak ihtida eden hıristiyan kahramanlar da bulunmaktadır.
ll. Meşrutiyet' le beraber ortaya çıkan serbest zeminde fikir akımları siyasi ve ideolojik karakteri daha belirgin bir hüviyet kazanırken İslamcılık, İslamlaşma, ittihad-ı İslam gibi kavramlar da sıkça telaffuz edilmeye başlanır. Daha çok fikri ve siyasi yazılarla savunulan islamcılığı bu dönemde edebiyatta Mehmed Akif temsil eder. Safahat'ın ikinci kitabı olan Süleymaniye Kürsüsü'nden itibaren Mehmed Akif'in şiir i İslamcılık anlayışını en geniş biçimde ifade eden edebi bir metindir. Yeryüzünü imar edip düzene kavuşturmak üzere yaratılan insanoğluna bu temel görevini hatırlatan şair, Batı'nın ulaştığı ilim ve tekniği elde etmenin islam irfanının bir gereği olduğunu vurgular. Ayrıca Batı'nın sakat medeniyet anlayışı. müslümanlara yapılan zulüm, bunun karşısında bütün İslam dünyasının bir-