temİzlİk maddelerİ -...

12
1 TEMİZLİK MADDELERİ SABUN: Yağ asitlerinin Na ve ya K tuzuna sabun denir. Çok eski çağlardan beri kullanılan en önemli temizlik maddeleridir. Yağ asitlerinin Na tuzlarına beyaz sabun, K tuzlarına arap sabunu denir. Na tuzları katı sabun, K tuzları genellikle jel şeklinde olur. C 17 H 35 COONa : Sodyum Stearat. Beyaz sabun (Katı) C 17 H 35 COOK : Potasyum Stearat. Beyaz sabun (jel) SABUNLARIN ELDE YÖNTEMLERİ 1. Geleneksel Elde Yöntemi: Yağ + NaOH Beyaz sabun (Katı) + Gliserin Yağ + KOH Arap sabun (jel) + Gliserin Sabunlar yüzey aktif maddelerdir. Sabun yapımında kullanılan mono karboksilli asitlerin en önemlileri 12,14,16 veya 18 karbon içeren yağ asitleridir. Sabun yapımında en çok kullanılan yağlar iç yağ dediğimiz hayvansal yağlar, hidrojenlenmiş yağlar ve balina yağıdır. Bu yağlardan elde edilen sabunlar katı ve suya dayanıklıdır Hindistan cevizi, pamuk, yer fıstığı ve mısır yağından (bitkisel) yapılan sabunlar suda kolay çözünür ve bol köpüklüdür. Not: sabunun yapısındaki karbon sayısı 18 den fazla olduğu zaman molekülün polarlığı azalacağından suda az çözünür. Bu yüzden sabun yapımı için tercih edilmez. SABUN KİRİ NASIL TEMİZLER: Sabun suda çözündüğünde bazik bir çözelti oluşturur. Oluşan baz kiri yumşatır. C 17 H 35 -COONa C 17 H 35 -COO - + Na + Sabun molekülü iki kısımdan oluşur. Uzun bir hidrokarbon zinciri olan kısma hidrofobik (su sevmeyen), iyonik uç taşıyan kısma hidrofilik ( su seven) kısım denir. Sabun molekülleri karboksilat yapısına sahip olduğundan suyla etkileştiğinde ortama bazik özellik kazandırır. Bazik ortam kiri yumuşatır. Yumuşayan bu kirler sabunun hidrofobik kısımlarına bağlanır. Hidrofobik kısma bağlanan kirler hidrofilik kısım ile su içinde karışır ve ortamdan uzaklaşır. Suyu seven kısım molekülün baş kısmını, sevmeyen kısmı da kuyruk kısmını oluşturur. Anlaşıldığı gibi baş kısım, polar; kuyruk kısmı da a polardır. Kirler, genel olarak a polar yapıda olan yağlardır. Sabun ile su karşılaştığında sabunun polar ucunu, su molekülleri çeker. Ancak sabunun apolar ucu da elbisede yumuşamış olan apolar kiri sarar. Su molekülleri sabunun anyon kısmını çeker ve böylece kir ortamdan çözeltiye geçmiş olur. NOT: sert sularda özellikle Mg +2 ve Ca +2 iyonları vardır. Sabunlardaki anyon kısmı bu katyonlarla bileşik oluşturarak çökerler. Bu sebeple sabunun önemli kısmı çökmüş olur. Yumuşak sularda sabun daha fazla temizler.

Upload: vudat

Post on 29-Mar-2019

230 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1

TEMİZLİK MADDELERİ

SABUN: Yağ asitlerinin Na ve ya K tuzuna sabun denir. Çok eski çağlardan beri kullanılan en önemli temizlik

maddeleridir.

Yağ asitlerinin Na tuzlarına beyaz sabun, K tuzlarına arap sabunu denir.

Na tuzları katı sabun, K tuzları genellikle jel şeklinde olur.

C17H35COONa : Sodyum Stearat. Beyaz sabun (Katı)

C17H35COOK : Potasyum Stearat. Beyaz sabun (jel)

SABUNLARIN ELDE YÖNTEMLERİ

1. Geleneksel Elde Yöntemi:

Yağ + NaOH → Beyaz sabun (Katı) + Gliserin

Yağ + KOH → Arap sabun (jel) + Gliserin

Sabunlar yüzey aktif maddelerdir. Sabun yapımında kullanılan mono karboksilli asitlerin en önemlileri 12,14,16 veya 18 karbon içeren yağ asitleridir. Sabun yapımında en çok kullanılan yağlar iç yağ dediğimiz hayvansal yağlar, hidrojenlenmiş yağlar ve balina yağıdır. Bu yağlardan elde edilen sabunlar katı ve suya dayanıklıdır Hindistan cevizi, pamuk, yer fıstığı ve mısır yağından (bitkisel) yapılan sabunlar suda kolay çözünür ve bol köpüklüdür. Not: sabunun yapısındaki karbon sayısı 18 den fazla olduğu zaman molekülün polarlığı azalacağından suda az çözünür. Bu yüzden sabun yapımı için tercih edilmez.

SABUN KİRİ NASIL TEMİZLER:

Sabun suda çözündüğünde bazik bir çözelti oluşturur. Oluşan baz kiri yumşatır.

C17H35-COONa → C17H35-COO- + Na+

Sabun molekülü iki kısımdan oluşur. Uzun bir hidrokarbon zinciri olan kısma hidrofobik (su sevmeyen), iyonik uç taşıyan kısma hidrofilik ( su seven) kısım denir. Sabun molekülleri karboksilat yapısına sahip olduğundan suyla etkileştiğinde ortama bazik özellik kazandırır. Bazik ortam kiri yumuşatır. Yumuşayan bu kirler sabunun hidrofobik kısımlarına bağlanır. Hidrofobik kısma bağlanan kirler hidrofilik kısım ile su içinde karışır ve ortamdan uzaklaşır.

Suyu seven kısım molekülün baş kısmını, sevmeyen kısmı da kuyruk kısmını

oluşturur. Anlaşıldığı gibi baş kısım, polar; kuyruk kısmı da a polardır.

Kirler, genel olarak a polar yapıda olan yağlardır.

Sabun ile su karşılaştığında sabunun polar ucunu, su molekülleri çeker. Ancak

sabunun apolar ucu da elbisede yumuşamış olan apolar kiri sarar.

Su molekülleri sabunun anyon kısmını çeker ve böylece kir ortamdan çözeltiye

geçmiş olur.

NOT: sert sularda özellikle Mg+2 ve Ca+2 iyonları vardır. Sabunlardaki anyon kısmı bu katyonlarla bileşik oluşturarak

çökerler. Bu sebeple sabunun önemli kısmı çökmüş olur. Yumuşak sularda sabun daha fazla temizler.

2

DETERJAN

Uzun C atomu zincirinden oluşan bir alkil yada arilin SÜLFAT yada SÜLFONAT tuzudur. Sabunlarda bulunan karboksilat grubu deterjanlarda bulunmaz. Deterjanlarda bunun yerine sülfonik asit veya sülfat grubu bulunur. Deterjanlardaki sülfat grubu içeren organik kısım (hidrofobik kısım) sert sularda bulunan Ca2+ ve Mg 2+ iyonları ile çökelti meydana getirmez. Deterjanlarda bulunan alkil kısmı ( organik kısım) düz zincirli olması gerekir. Organik kısım dallanmış yapıya sahip ise bu moleküller doğada parçalanamazlar. Bu yüzden önemli bir çevre kirleticisidirler.

sodyumdodesil sülfat

Deterjanların yapısında benzen halkası taşıyan türleri vardı. Benzen halkası formülde gösterilmiştir. Bu tür

deterjanlara; alkil benzen sülfonat deterjanları denir.

SABUNLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ DETERJANLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ

1. Bitkisel ya da hayvansal yağlardan elde edilirler.

2.Doğal olduklarından,insan vücuduna etkileri yoktur.

3. Yapıları doğal yollarla kolaylıkla parçalanırlar.

4. Su kirliliğine sebep olmazlar.

5. Çevreye zararları yoktur.

6. Zamanla temizleme gücünü kaybederler

7. Sert sularda bulunan metal iyonlarıyla çökelek

oluştururlar.

8. Kıyafetlere zararları vardır.

9.Sıcak sularda daha etkili temizlerler

1. Petrol türevlerinden sentetik olarak elde edilirler.

2. İnsan vücüduna tesir ederler.

3. Kolay kolay bozunmazlar.

4.Su kirliliğine sebep olurlar .

5. Çevre kirliliğine sebep olurlar.

6. Değişik amaçlar için özel formülleri vardır.

7.Sert sulardaki iyonlardan çok az etkilenirler.

8.Soğuk suda bile iyi temizlerler.

9. Kıyafetleri fazla yıpratmazlar.

ÇAMAŞIR SODASI: Na2CO3

Çamaşır sodası Sodyum Karbonat olarak bildiğimiz, bazik bir tuzdur.

Sodyum Karbonatı suya attığımızda: Na2CO3 +H2O → NaOH +NaHCO3 şeklinde çözünürler.

Yukarıda oluşan Sodyum Hidroksit: Yağ + NaOH → Sabun +Gliserin

NOT: Çamaşır sodası yağlar için önemli bir temizleyicidir.

3

ÇAMAŞIR SULARI:

Formülü NaClO(sodyum hipoklorit) dır. Çözelti olarak genellikle seyreltik soda çözeltisinden klor gazı geçirilmesiyle

hazırlanır, En kuvvetli yükseltgen maddedir. Bu özelliği sayesinde renkli maddelerdeki rengi sağlayan molekülleri

yükseltgeyerek suda çözünebilen maddelere dönüştürür ve böylece yıkanan giysilerin ağarmasına neden olur.

Çamaşır suyu, oksidizasyon yoluyla bu etkileri yapan bir kimyasal maddedir. Bilinen beyazlatıcılar (ağartıcılar),

hidrojen peroksit (H2O2), “sodyum hipoklorit (NaOCl)” dir.

YAYGIN MALZEMELER

KİREÇ:

Bağlayıcı maddelerden en eski bilinen malzeme kireçtir. Evlerde çaydanlıkların dibinde biriken madde kireç taşı

olarak bildiğimiz CaCO3 tür. Kalsiyum karbonata kireç te denir.

SÖNMEMİŞ KİREÇ:

CaCO3(k) 900-1000 0C ısıtılırsa, CaO ve CO2 ye parçalanır. Burada CaO sönmemiş kireç olarak bilinir.

CaCO3(k) → CaO + CO2

Kireç taşı Sönmemiş Kireç Karbon dioksit

SÖNMÜŞ KİREÇ:

Sönmemiş kirecin su ile tepkimesinden sönmüş (Ca(OH)2) kireç elde edilir.

CaO(k) + H2O(s) → Ca(OH)2 +ısı

Sönmüş kireç

HARÇ VE SIVANIN ELDESİ

Sönmüş kireç, havada bulunan CO2 gazı ile tepkime vererek zamanla sertleşir.

Ca(OH)2 + CO2 →CaCO3 +H2O CaCO3: Kireç taşı HARÇ= Ca(OH)2 + Kum+su

BETON

Çimento, su, agrega (çakıl, kum karışımı), kimyasal ve mineral maddelerin homojen olarak karıştırılmasından oluşan,

şekil verilebilen ve belli süre sonra sertleşip dayanıklılık kazanan yapı malzemesidir. Betonda harçtan farklı olarak;

çimento, kalın taşlar, demir gibi başka maddelerde bulunur.

MADDE FORMÜLÜ

Kireç Taşı CaCO3

Sönmemiş Kireç CaO

Sönmüş Kireç Ca(OH)2

Harç Ca(OH)2 +Kum +Su

Beton Ca(OH)2 +Kum +Su+Demir+Taş

Kum SiO2

Çamaşır Sodası Na2CO3

4

CAM VE BİLEŞENLERİ

Camların yapısında temel bileşen SiO2 tir. SiO2 tabiatta oldukça çok bulunan, zincirleme kovalent bağ içeren ucuz

bir maddedir.

SiO2 +Na2CO3 +Ca CO3 (1300-1500 0C) → Na2SiO3 +CaSiO3+CO2

SiO2= Kum Na2CO3 = çamaşır sodası Ca CO3 = Kireç taşı

Cam kimyasal maddelere karşı dayanıklılığı fazladır. Zayıf asit olan HF ve bazı bazlara karşı dayanıklılığı azdır

CAM TÜRLERİ

Soda kalsik Camı

Dünyada üretilen camların %90’ı soda kalsik camıdır. Kolayca eritilebilir, ucuzdur ani sıcaklık değişimlerine ve

kimyasal maddelere karşı dirençleri azdır. Normal elektrik ampulü, flüoresan ampulleri, pencere camları v.b.

malzemelerin üretiminde kullanılırlar. Yapısında %5 oranında CaO vardır.

Kurşun Camı (Kristal Cam)

Soda kalsik camında kirecin yerini PbO aldığında kurşun camı elde edilmiş olur. Yapısında yaklaşık %80 kurşun oksit bulundurur. Aynalar ve süs eşya yapımında da kullanılır.

Borosilikat Camı

Ani sıcaklık değişimlerine karsı yüksek miktarda dayanıklılık sağlayan büyük bir genleşme katsayısı, su ve asitlere karşı çok iyi direnç göstermesi ve üstün elektriksel özellikleri vardır. Bu sebepten laboratuar camı olarak kullanılmaktadır. Mutfak eşyası olarak ta kullanılır.

Alüminosilikat Camı

%20 den fazla alüminyum, az miktarda bor, bir miktar kireç ile çok az alkali içerirler. Yumuşama noktasının yüksek ve dilatasyon katsayısının küçük olması termometre, yanma tüpleri, alevle doğrudan temas edecek her türlü parçanın yapımında kullanılır.

SERAMİK

Seramik çok yüksek sıcaklıkta pişirilmiş toprak olarak bilinir.

Seramikler bir veya birden fazla metalin, metal olmayan element ile birleşmesi sonucu oluşan anorganik bileşiklerdir.

Genellikle kayaların dış etkiler altında parçalanmasıyla oluşan kil, kaolen ve benzeri maddelerin yüksek sıcaklıkta

pişirilmesi ile meydana gelir. Bu açıdan halk arasında “pişmiş toprak” esaslı malzeme olarak bilinir.

Örneğin: Cam, tuğla, kiremit, fayans, porselen, seramik grubuna girer.

Seramiğin ana malzemesi kil ve su dur. Kili oluşturan maddeler sulu alüminyum silikattır. Formülü mAl2O3. nSiO2.pH2o

dur. Killi toprak saflaştırıldığında KAOLİN adını alır. Seramik üretiminde toz haline getirilmiş kaolinler kullanılır.

Seramiğin sırlanması: Yüksek sıcaklıkta seramik üzerine metal oksit sürülerek pişme derecesinden daha düşük sıcaklıkta camsı bir yapı kazandırılmasıdır. Bu sayede seramik yeni özellikler kazanmış olur. Sırlama olayında genel olarak kullanılan metal oksitler SiO2, Al2O3, CaO, Na2O, SnO şeklindedir.

5

PORSELEN

Porselenler seramik olarak tanımlanan ürünlerin en üst özelliklerine sahip maddelerdir. Porselenenin temel

malzemeleri:

1. Kaolin (Çim Kili) → Kolay yoğurulmayı

2. Kum (Silisyum dioksit) → Sert yapı kazanmasını

3. Feldspat (Alüminyum silikat) → Camsı yapıyı kazandırır.

Kaolin Feldspat Kuvars Formül

Al2O3.2SiO2.H2O K2O.Al2O3.6SiO2 SiO2

Seramik ve porselen arasındaki farklar:

Seramik Porselen

Pişme sıcaklığı Düşük Yüksek

sır pişirimi 900 - 1200 °C 1400 - 1500 °C

Işık geçirgenliği Az Çok

Su geçirgenliği Var Yok

Şiddete ve ısıya karşı dayanıklılık Az Çok

BOYALAR VE BİLEŞENLERİ:

Her hangi bir cepheye uygulandığında yüzeyi koruyan ve estetik bir görüntü veren malzemeye boya denir.

Bileşenler: boyaların üç ana bileşeni vardır bunlar; 1. Bağlayıcılar 2. Çözücüler 3. Renklendiricilerdir(pigmentler).

Bağlayıcılar:

Boyaya fiziksel ve kimyasal olaylara karşı direnç kazandırır. Sertlik, sağlamlık, parlaklık, yapışma, hava koşulları, ısı gibi etkilere dayanıklıdırlar. Renklendirici ve dolgu maddelerini de bağlayarak boyanın karakterini ve niteliğini belirler. Boyaların genel özelliklerini belirler; kuruma şekli ve süresi, diğer katmanlarla uyuşup uyuşmayacağı, dayanımı, uygulama biçimi, parlaklığı, uygulandığı yüzeydeki davranışları gibi hususlar bunların başlıcalarıdır.

bezir yağı epoksi veya poliüretan reçineleri en çok kullanılan bağlayıcı maddelerdir.

6

ÇÖZÜCÜLER (incelticiler):

Boyanın imalatı ve tatbikatında kullanılan ve özelliklerinde değişiklik yapmadan incelten sıvılardır. Bu maddeler boyaların istenilen akışkanlığa getirilmesi için kullanılır. İnceltme işleminin amacı boya sürülecek yüzeylerde boyanı daha iyi nüfuz etmesini sağlamaktır. Çözücüler püskürtmeli boyalarda kıvamını sağlamak için kullanılır. İncelticiler çoğunlukla emülsiyon içeren boyalarda kullanılır. İnceltme işlemi dikkatli yapılmalıdır. Yoksa boya bozulabilir. Özellikle kullanılan boyanın cinsine göre inceltici kullanılmalıdır.

Su bazlı boyaların inceltilmesi de su, solvent bazlı boyaların inceltilmesinde ise tiner kullanılır. PİGMENTLER(renklendiriciler): Boyaya renk, örtücülük, parlaklık, fiziksel ve kimyasal dayanıklılık veren maddelerdir. Pigmentler metalik, organik ve inorganiktir. Kurşun ve çinko, boya pigmentlerine çok defa katılan maddelerdir. Beyaz kurşun ya saf kurşun karbon veya saf kurşun sülfattır. Esas olarak pigmentler sadece verilen renge göre tatbik edilir. Bugün pigmentlerin birçok dekorlarda tesiri arttığı bilinmektedir. Nadiren tek başına kullanılır.

Bu maddeler suda ve yağda çözünmemelidirler. Isı, ışık ve neme karşı dayanıklı olmalıdırlar.

Su Bazlı Plastik Boyalar: Çözücüsü su olan boyalardır. Sürüldüğü yüzeyin dış ortamla hava alış verişlerini

kesmedikleri için zararsızdır. Kolay kururlar ve kururken ortama zararlı madde salmazlar.

Yağlı (Sentetik ) Boyalar: Çözücüsü organik ( Tiner, Alkol, Toluen, Ksilen… gibi) madde olan boyalardır. Yağlı

boyaların sürüldüğü yerleri kaplama oranı çok yüksektir, bu sebeple dış ortamla hava alış verişini keserler. Bu durum

sağlık açısından zararlıdır. Ayrıca organik çözücülerinde sağlığa olumsuz etkileri vardır.

ALAŞIMLAR:

Alaşım: İki veya daha fazla maddenin muhtelif oranlarda beraberce eritilerek meydana getirilen metelik özellikteki

karışıma alaşım denir.

- Alaşımlar kendilerini oluşturan elementlere göre daha dayanıklıdırlar.

- Kendilerini oluşturan metallere göre daha az aktiftirler.

- Alaşımı oluşturan metaller kendi özelliklerini kaybetmezler.

- Alaşımların elektriği iletmesi elektron hareketi ile gerçekleşir, fiziksel bir olaydır.

- Alaşımların erime noktası karışım cinsi ve miktarına göre değişiklik gösterebilir.

Alaşımda cıva bulunursa malgama adını alır. Cıva yalnız demir ve platin madenleriyle malgama yapmaz.

yapılmıştır.

Alaşımlara katılan önemli metalleri ;

Bakır (Cu) :

Bakır, önemli alaşımların çoğunun bileşimine girer. Değerli madenlerle karışarak, onlara, renk ve parlaklıklarını

bozmaksızın sertlik ve ince kısımlarını bile koruma özelliği verir.

7

Bakır (Cu)

Bakır altınla karışarak 22 ayar bilezik elde edilir. (24’te 22’si alın geri kalanı bakır demektir.)

Bronzlar (tunçlar); Bakır, kalay ile çok önemli olan tunçları teşkil eder. Topların tuncu dayanıklılık bakımından

önemlidir. Çanların tuncu, top tuncuna göre kalayın daha çok oranda bulunduğu tunçtur. Bu tunç kırılabilir,

fakat çok tınlar.

Bakır alüminyum ile çok sert bir tunç meydana getirir. Silisli ve fosforlu tunçlar da vardır.

Bakır, çinko ile pirinci oluşturur. Çinko ve nikel ile de mayekor (taklit gümüşü) yapar.

Çinko (Zn) Çinko, daima alaşımları halinde kullanılır. En önemli alaşımları pirinç, bronz ve beyaz metaldir. Pirinç; çinko ve bakır alaşımı olup, alaşımda bu iki metalin oranları çok değişiktir. Fakat en çok kullanılan

tipinde bakır %60, çinko %40 oranında bulunur. Bronz; Bakır ve kalay alaşımı olup, bir miktar çinko ilave edilir. Beyaz metal; çinko bakır, alüminyum ve magnezyum metalleri karışımından ibaret bir alaşımdır. Son zamanlarda, otomobil endüstrisinde karbüratör, yakıt pompası, radyatör, kapı kolları v.b. gibi parçaları

yapmakta çok kullanılır. Çinkonun ikinci derecede önemli bir alaşımı Alman gümüşüdür. (Yeni gümüş). Bileşimi; bakır, nikel ve çinko

metallerinden ibarettir. Alaşımın gümüşle ilgisi olmamasına rağmen, gümüşe benzediği için bu isim verilmiştir.

Alüminyum (Al) Alüminyum tunçları, ekonomi bakımından, elektrik fırınında 70 kg bakır ile 40 kg korenden veya boksitle

kömür parçalarından oluşan karışım ısıtılarak yapılır; alümin Al2O3 indirgenir. Karbon monoksit çıkar ve %14 alüminyumu bulunan bir alaşım elde edilir. Bu alaşım yeter miktarda bakır ile beraber eritilirse, tunçtan daha çok dayanıklı alaşımlar elde edilir.

Demir(Fe) Demirli alüminyum; işlemde bakır yerine font konularak, %90 demir ve %10 alüminyumu bulunan demirli

alüminyum (Ferro-Alüminium) elde edilir. Bu alaşım demir veya çeliği arıtmak için kullanılır. 10 kısım alüminyum ve 90 kısım bakırdan ibaret alaşımlar alüminyum tuncunu yapar; bu alaşım altın parlaklığını ve demirin sağlamlığını haizdir. Bu alaşım, 1 kg bakır ve 1 kg çinko ile beraber tekrar edilirse adi pirinçten daha sağlam ve daha sert alüminyum pirinci meydana gelir. Alüminyum pirinci nikel ile beraber tekrar eritilirse, gayet dayanıklı ve kolaylıkla kalıba dökülebilir bir yeni alaşım meydana gelir. 10 kısım kalay ve 100 kısım alüminyumdan ibaret alaşım, alüminyumun renk ve bir dereceye kadar hafifliğini korur. Daha kolay, işlenir. Alüminyumu lehimler.

Kurşun (Pb) Kurşun alaşımlarını yapmada maksat, sert, sert olduğu kadar esnek ve kırılmaya karşı dayanıklı, erime

noktaları düşük bir metal karışımı elde etmektir. Bunlar arasında en önemlileri; Lehim; Erime noktası 182oC olan bu alaşım %40 kurşun, %60 kalaydan oluşur. Kurşun-antimon alaşımı: Bileşimi: %13-25 kurşun, %75-87 antimondur. Çok sert olup kırılganlıkları biraz

fazladır. Yüksek basınçlara dayanamazlar. Bu kötü özelliği ortadan kaldırmak için karışıma bir miktar kalay ilave edilir. Örnek; %73 kurşun, %15 antimon ve %12 kalaydan ibaret alaşımdan matbaa harfleri yapılır. Sert ve basınca dayanıklıdır. BİYOLOJİK SİSTEMLERDE KİMYA

FOTOSENTEZ: Bitkilerin karbon dioksit ve suyu kullanarak ışık enerjisi ve yapraklarında bulunan klorofil sayesinde oksijen ve glikoz üretme sürecine fotosentez denir. Fotosentez bir indirgenme yükseltgenme tepkimesidir. 6CO2(g) + 6H2O(S) (Işık ve Klorofil) → 6CO2(g) + C6H12O6(k) Yukarıdaki tepkime ile üretilen glikoz aynı zamanda diğer besinler için başlangıçtır. Glikozun polimerleşmesiyle

selüloz ve nişasta gibi karbonhidratlar oluşur. Glikoz ve topraktan gelen minerallerin kullanılmasıyla protein, yağ

ve binlerce kimyasal madde üretirler.

8

SOLUNUM:

Canlıların enerji elde etmek için organik besin maddelerini oksijenle parçalamalarına solunum denir. Oksijenle

besinlerin parçalanması bir yanma tepkimesidir. Canlılarda organik bileşikler iki şekilde parçalanır. Bunlar

oksijenli ve oksijensiz parçalanmadır.

Canlı organizmaların enerji ihtiyacı solunum sırasında oluşan bu yanma tepkimesi sonucu üretilir. Oksijenin en önemli özelliklerinden biri maddeleri yükseltgemesidir (oksitlenme). Metallerin paslanması, meyve ve sebzelerin parçalandığında renginin kararması oksitlenmeye örnektir. Besinlerin yanması da bir indirgenme yükseltgenme tepkimesidir. OKSİJEN TAŞINMASI:

Solunumda gerekli olan oksijen akciğerlere alınan havadan sağlanır. Oksijen alveollerden difüzyon ile kana geçer.

Akciğer kılcallarında oksijen miktarı artar.

SİNDİRİM:

Kimyasal sindirim ağız, mide, ince bağırsaklarda olur.

Proteinde birden çok amino asit bulunur. Amino asitlerin birbirlerine peptid bağlarıyla bağlanarak polipeptitleri

(proteinleri) oluşturduğunu biliyoruz.

Dehidratasyon tepkimeleriyle kurulan peptid bağları, bir amino asidin karboksil grubunu bir sonraki amino

asidin amino grubuna bağlarlar.

Doğal Denge ve Karbon Dioksit

Bitkilerdeki fotosentez ve tüm canlılardaki solunum olayları ekolojik denge için önemlidir. Dünyanın

oluşumundan günümüze kadar geçen zaman içinde oluşan olaylar sonunda kurulan dengeye, doğal denge

derslerinden hepimiz biliriz.

Klorofilli bitkiler güneş ışığının etkisiyle fotosentez yaparak havadaki karbon dioksiti ve topraktan aldığı suyu

glikoza çevirirken atmosfere oksijen salar.

Yer altından çıkarılan kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtlarının yakılması, oksijeni harcayan ama üretmeyen

bir süreçtir. Bu da doğal oksijen dengesini bozduğu gibi belki bu yüzden ozon dengesini bile bozduğunu

düşünmek mümkündür.

Atmosferdeki ozon tabakasının delinmesini kloroflorokarbon bileşiklerinin atmosfere yayılmasına bağlamanın

yanında oksijen dengesinin bozulmasına bağlamak da akılcı bir yaklaşım olacaktır.

ÇEVRE KİMYASI

Sanayi ve Çevre Kirliliği

Sanayi devrimi ile beraber ihtiyaçlara göre üretim artmıştır. Üretim artışı aynı zamanda dünyanın kaynaklarının

(ham madde) hızla tüketilmesini gerçekleştirmiştir. Kaynaklar tüketilerek üretim yapılırken çevrenin dengesi

bozulmaktadır. Ayrıca üretilen maddelerin atıklarının gelişi güzel çevreye bırakılması da çevreyi etkilemektedir.

Örneğin deterjan, gübre, polimer madde, boyalar, tarım ilaçları, vb. maddeler üretilirken toprağı, havayı, suyu

kirletecek maddeler de meydana gelir.

9

Gübrelerin Çevreye Etkisi

Bitkiler toprağın belirli bir pH değeri arasında büyür.

Ancak yoğun kimyasal gübreleme sonucu toprağın pH’sı değişir. Organizmaların çalışması engellenir ve denge

bozulur. Ayrıca yüksek oranda azotlu gübre kullanımı sonucu topraktan yıkanmalarla içme suları ve akarsulara

karışan nitrat miktarı artar. Fosforlu gübrelerin yüzey akışları ile taşınmaları sonucu içme suları ve diğer

akarsularda bulunan fosfat miktarı yükselir.

Neden organik gübre?

Yıllardır kimyasal gübrelerin kullanımı verimi arttırmanın yanında, toprakta yorgunluğa ve canlılığın azalmasına

sebep olmaktadır. Bu durum ne yazık ki toprağın çoraklaşmasını hızlandırmaktadır. Toprakta su ve oksijeni tutan,

besin maddelerini soğuran eden, mikroorganizma faaliyetini hızlandıran en önemli etmen organik maddelerdir.

Organik maddeler; hayvansal, bitkisel ve humus esaslı kaynaklardır. Hayvansal ve bitkisel organik maddeler kısa

ömürlüdür (azami 8 ay).

Humus: Hayvansal ve bitkisel maddelerin binlerce yıl toprak altında ayrışması ile doğal olarak oluşan ideal bir

organik gübredir. İçerdiği hümik, fulvik ve ulmik asitler ile toprağın yapısını ve bileşimini düzenleyip bitkide

gelişmeyi teşvik eder. Doğal humuslar uzun ömürlü organik maddeler olup besin maddelerini en yüksek düzeyde

soğurarak bu besin maddelerini bitkiye yavaş yavaş ve uzun zamanda verirler.

Deterjanların Çevreye Etkisi

Sabun ve deterjanlara temizleyici özellik veren maddelerin yapısında yüzey-aktif maddelerdir.

Bir deterjanın yapısındaki biyolojik bozunmaya uğramayan maddelerin oranı onun çevre kirlenmesi ve sağlığa

olan zararlarının göstergesidir. Bu maddelerin su ve toprakta bozulmadan kalıp akarsularla göl ve denizlere

ulaşması buralarda yaşayan canlıları ve onlarla beslenen insanların sağlığını tehdit etmektedir.

Ülkemizde üretilen deterjanlara katılan dodesil benzen (DDB) yüzey-aktif maddesi kimyasal yapısında sağlam

halkalı gruplar içerdiğinden su ve toprakta bakteri ve enzimlerin etkisiyle oldukça güç bozunmakta dolayısıyla

doğada giderek birikmektedir. Deterjan içerisinde bulunan yüzey-aktif madde dışında önemli oranda (%70-90)

bulunan temizleyici, beyazlatıcı, yumuşatıcı, köpürtücü, parlaklık verici ya da antiseptik özellik veren katkı

maddelerinin çoğu da yüzey-aktif madde gibi insan organizmasına gıdalarla ve diğer yollardan girdiklerinde

dokularda olumsuz etkilere neden olabilmektedirler.

Hava Kirliliği “Tozlar, zehirli gazlar, sera gazları, ozon tüketen gazlar hava kirliliğini oluşturan maddelerdir.” Fabrika bacalarından çıkan duman ve motorlu taşıtlardan egzoz gazları hava kirliliğinin temel etkenleridir. Kömür, petrol gibi yakıtların dumanındaki kükürt dioksitin havadaki su buharı ile birleşerek oluşturduğu sülfürik asit, asit yağmuru olarak yeryüzüne iner. Hava akımlarıyla sürüklenen duman yüzlerce kilometre uzakta bile asit yağmuruna yol açabilir. Asit yağmuru suların asitlik derecesini artırarak canlılara zarar verir. Ormanları yok ederek çöllenmeye neden olur. Asit yağmurları taş ve tuğlaları aşındırarak yapılara zarar verir. Su Kirliliği “Deterjanlar, boyalar, gübreler, böcek öldürücü ilaçlar, H2SO4, HCI, NaOH, Na2CO3, ağır metal katyonları sularda en çok kirlilik oluşturan maddelerdir.”

10

Ötrafikasyon: Göl ve nehirlerde Ötrafikasyon sulardaki bitkilerin hızla büyüyerek sudaki tüm oksijeni bitki, hayvan ve mikro organizma kullanmasına yol açar ve sonuç olarak sudaki yaşam sona erer. Kısaca gelişmesinin çoğalmasıdır. Toprak Kirliliği Plastikler, ağır metaller, tarım ilaçları, gübreler, ağır hidrokarbonlar…toprak kirliliğini oluşturur. Toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik dengelerinin çeşitli kirletici unsurlarla bozulması olayına toprak kirliliği adı verilir.

Sera etkisi:

Genel olarak CO2 gazının ve bunun dışında CH4, kloroflorokarbon (CFC), ozon ve NOx gazlarının sera etkisi oluşumunda etkisi vardır.

Güneşten gelen U.V. ışınlarının bir kısmı ozon tabakasından geçer ve yeryüzüne ulaşır. Bu ışınlar yeryüzünde ısıya dönüşür. Bu ısı kızılötesi ışın şeklinde atmosfere yayılır. Yayılan bu ışınlar atmosfer tabakasını geçerek uzaklaşması gerekirken atmosferde gereğinden fazla bulunan CH4 CO2 ve NOx gibi gazlar bunu engeller ve bu ışınlar tekrar yeryüzüne gönderilir. Bu yansıma olayına sera etkisi denir. Yeryüzüne dönen bu enerji yeryüzünün ısınmasına neden olur. Bu ısınmaya küresel ışınma denir. Küresel ışınma sonucunda yeryüzünde iklimler değişmekte ve kutuptaki buzlar erimektedir.

Asit yağmurları:

Yağışlı havalarda yeryüzüne düşen yağmur suyunun pH ı 5,5 tur. Hava kirliliğinin olduğu bölgelerde (sanayi ve büyükşehirler) suyun pH önemli ölçüde azalır. Bu yüzden yağışlı havalarda asidik maddeler meydana gelir. Bu olaya asit yağmurları denir. Sanayinin yoğun olarak bulunduğu bölgelerde SO2 ve NO2 gazları atmosfere çok fazla verilmesinden dolayı asit yağmurları bu bölgelerde çok fazla görülmektedir.

SO2 + H2O H+ + HSO3-

CO2 + H2O H++ HCO3-

Diğer bir olayda havada bulunan O2 ile yükseltgenerek asit yağmurları oluşur.

SO2 + ½O2 + H2O 2H+ + SO4-2

2NO2 + ½O2 + H2O 2H+ + 2NO3-

Cl-, NH4+, Ca+2 iyonları da asit yağmurlarına neden olurlar. En çok görülen asit yağmurları sırasıyla H2SO4, HNO3, HCl

dir.

11

Etkileri:

1. ormanlara etki ederler.

2. canlıların solunumlarına etki ederler.

3. CaCO3 ü parçalayarak CO2 çıkışına neden olurlar.

4. göllerdeki canlı yaşamına etki ederler.

5. metaller ile tepkimeye girerek zehirlenmelere neden olurlar.

6. korozyona neden olurlar.

7. toprakta yaşayan canlıların ölümüne neden olurlar ÇEVRE DOSTU ENERJİLER Güneş enerjisi: Güneş enerjisini toplayıp ısı ve elektriğe dönüştürebilen güneş kolektörleri güneş enerjisi kullanımında aracı elemandır. Genellikle çatılara yerleştirilen bu kolektörlerin yanında bir de su deposu bulunur. Depoda bulunan su güneş enerjisi ile ısınarak ısınma-ısıtma ihtiyacı giderilir. Çevreye hiçbir zararı olmaması, sürekli yenilenebilir olması güneş enerjisini cazip hale getirir. Rüzgar enerjisi: Tüm dünya genelinde faydalanılabilir bir kaynaktır. Rüzgar türbünü adı verilen büyük pervaneli yüksek kuleler aracılığıyla rüzgar enerjisi elektrik enerjisine dönüştürülür. Jeotermal enerji: “Yer ısısı” anlamına gelen jeotermal kelimesi yer kabuğunun iç kesimlerinde birikmiş basınç altındaki sıcak su, buhar ve gazdan elde edilen enerjiyi adlandırmak için kullanılmaktadır. Bu enerjiden yeryüzüne çıkan sıcak sular aracılığıyla yararlanılır. Kaplıcalar jeotermal enerjinin ilk kullanım alanlarıdır. Jeotermal enerjiden kaynağın sıcaklığına bağlı olarak ısıtmada ve enerji üretiminde yararlanılabilir. Özellikle ada devleti olan İzlanda bu enerjiden çokça faydalanır. Ülkemizde jeotermal enerji bakımından zengindir.

12

Dalga enerjileri: Okyanus, deniz gibi büyük su kütlelerinde meydana gelen dalga (gel-git) veya okyanus akıntısı nedeniyle yer değiştiren su kütlelerinin sahip olduğu kinetik veya potansiyel enerjinin, elektrik enerjisine dönüştürülmesidir. Denizve okyanuslardaki düzenli akıntıların kinetik enerjisinin, deniz tabanına yerleştirilen türbünler aracılığıyla elektrik enerjisine dönüştürülmesi sağlanır. Sahilleri güçlü rüzgarlara maruz kalan ülkelerde kullanılabilir. Son yıllarda kullanılmaya başlanan dalga ve sudan enerji modelleri de alternatif enerji kaynaklarından sayılmaktadır. Denizdeki dalga akımlarından yararlanarak geliştirilen enerjilere dalga enerjisi, tatlı ve tuzlu suların birleştiği yerlere kurulan ünitelerle sağlanan enerjiye de “ozmos” enerjisi adı verilmektedir. Suyun sahip olduğu enerjiye hidrolik enerji adı verilmektedir. Sudan enerji alarak hidrolik enerjiyi mekanik enerjiye dönüştüren su çarkları ve su türbinleri, hidrolik enerjinin temel mekanizmasını oluşturmaktadır. Nükleer enerji: Enerji açığının giderilmesini sağlayabilir ancak bu santrallerin kurulum maliyetinin yüksek olması, nükleer atıkların doğal çevreye vereceği oldukça büyük zararlar mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Nükleer atıkları zararsız hale getirme yöntemleri uygulanmalıdır. Nükleer santrallerin özellikle deprem tehlikesi olmayan yörelerde kurulması gerekmektedir. Nükleer santrallerin kontrollü bir şekilde kullanılması halinde fosil yakıt rezervlerinin daha uzun süre dayanması, çevre kirliliğinin önlenmesi, yakıt fiyatlarının ayarlanması ve ucuz elektrik üretilmesi gibi çok yönlü faydalar sağlanacaktır. Alternatif enerji kaynakları kullanılarak çevre kirliliğinin önüne geçilebilir. Ayrıca yakın gelecek yenilenebilir enerji kaynakları olduğundan, halen enerji ithal eder durumda olan ve dünyanın belli ülkelerine enerji bakımından bağımlı olarak varlığını sürdüren devletlerin çoğu kendi enerjisini kendi üretir hale gelecektir. Böylece dünya genelinde gözle görülür bir siyasi ve ekonomik rahatlama sağlanacaktır.