the archeology of azerbaijan a brief discoursekitabxana.net/files/books/file/1350494148.pdf ·...
TRANSCRIPT
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 1
www.kitabxana.net
Milli Virtual Kitabxananın təqdimatında
2012
HAYAT ŞEMİ
YAZILMAYAN ŞİİRLER
Türkiye Türkçesine Uyarlama:
Oktay HACIMUSALI
Özkan OZAN
Deniz GÖLPINAR
İstedadlı gənc Azərbaycan şairə, tanınmış publisit Həyat Şəminin türk dilində şeirlər kitabının e-variantı... Kitab YYSQ tərəfindən e-nəşrə hazırlanıb.
Y E N I Y A Z A R L A R V Ə S Ə N Ə T Ç I L Ə R Q U R U M U . E - N Ə Ş R N 4 0 ( 1 0 8 - 2 0 1 2 )
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 2
www.kitabxana.net
Milli Virtual Kitabxananın təqdimatında
Bu elektron nəşr http://www.kitabxana.net - Milli Virtual Kitabxananın “Eurovision-2012” mahnı müsabiqəsinə gələn
xarici qonaqlar, turistlət və soydaşlarımız üçün Azərbaycan kitablarını, eləcə də yazıçılarımızın əsərlərini müxtəlif dillərdə, rəqəmsal -
e-kitab formatında hazırlamaq..." Kulturoloji-innovativ Layihə çərçivəsində nəşrə hazırlanıb və yayılır.
Elektron Kitab N 40
YYSQ - Milli Virtual Kitabxananın e-nəşri N 40 (108 - 2012)
Kulturoloji layihənin bu hissəsini maliyyələşdirən qurum:
Azərbaycan Respublikası Prezidenti Yanında Qeyri-Hökumət Təşkilatlarına Dövlət Dəstəyi Şurası
HAYAT ŞEMİ
YAZILMAYAN ŞİİRLER
Türkiye Türkçesine Uyarlama:
Oktay HACIMUSALI
Özkan OZAN
Deniz GÖLPINAR
İstedadlı gənc Azərbaycan şairəsi – publisiti Həyat Şəminin türk dilində şeirlər kitabının e-variantı... Kitab YYSQ tərəfindən e-nəşrə hazırlanıb.
Virtual redaktoru və e-nəşrə hazırlayanı: Aydın Xan (Əbilov), yazar-kulturoloq
YYSQ - Milli Virtual Kitabxana. Bakı – 2012
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 3
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 4
YAZILMAYAN ŞİİRLER
Türkiye Türkçesine Uyarlama:
Oktay HACIMUSALI
Özkan OZAN
Deniz GÖLPINAR
HAYAT ŞEMİ
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 5
ÖZLEM YAYINEVİ
Ankara / 2009
Yazılmayan Şiirler / Hayat ŞEMİ
Redaktörler:
Doç.Dr. Alim YILDIZ (Sivas Cumhuriyet Ü İlahiyat Fak.)
Özkan OZAN
Türkiye Türkçesine Uyarlama:
Oktay HACIMUSALI
Özkan OZAN
Deniz GÖLPINAR
Her hakkı saklıdır.
Bu yapıtın hiçbir bölümü, aynen ya da özet olarak telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz.
Yayına Hazırlayan : Ercan Güçer TÜRKELİ
ISBN : 978-9944-0261-…..
Basım : 2009
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 6
Canım Annem,
Akgül öğretmenin
anısına
ithaf ediyorum.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 7
ÖNSÖZ
Hayat Şemi ile 2003 yılında Türk Dünyası Şairler Buluşması’nda tanışmıştık. Samimiyet, içtenlik ve
okuduğu şiirlerle, buluşmaya katılan şairler arasında hemen sıcak bir ilişki kurmayı başardı. Daha sonraki
dönemde de irtibatımız devam etti. Türkiye’de çıkan bazı dergilerde şiirleri yayımlandı. Aslında Türk şairleri
olarak Azerbaycan şairlerini, birkaç istisna dışında, çok da tanıdığımızı ve Azerbaycan şiirini bildiğimizi ne yazık
ki söyleyemeyiz.
Hayat Şemi benim için Azerbaycan şiirine açılan bir kapı olmuştur. Azerbaycan, şiir dili açısından bizden
daha şanslıdır. Çünkü onlarda, bizdeki kadar dil değişimi yaşanmamıştır. Hâlâ Azerbaycan şiir dilinde Divan
şiirinin seslerini buluruz. Nesimî’den, Kadı Burhaneddin’den, Fuzuli’den seslere rastlarız.
Çocuk yaşlardan itibaren şiirler yazan Hayat Şemi, çeşitli ödülleri olan bir şairdir. Hece veznini ve
serbest vezni kendine has bir şekilde kullanan şair, çok farklı konularda şiirler yazmaktadır. Bu şiirlerde samimi
ve külfetsiz bir söyleyiş görülür. Şairin, Yazılmayan Şiirler isimli kitabının Türkiye’de yayımlanmasının, iki devlet
bir millet olan Türkiye ve Azerbaycan arasında, özellikle edebiyat alanında tanışıklıklara, şairler arasında
dostluklara ve çağdaş Türk şiirinin gelişimine önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum. Bu duygularla şiirlerini
beğenerek okuduğum şair dostum Hayat Şemi’yi eserinden dolayı tebrik ediyor, mutlu, müreffeh ve şiir dolu
bir hayat temenni ediyorum.
04 Ocak 2009 Sivas
Doç. Dr. Âlim YILDIZ
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 8
KİMLİK
Soyadı : Azerbaycan
Adı : Badü-Kübe
Babasının adı : Tarih
Doğum tarihi : Erken orta asırlar Doğduğu yer : Abşeron yarımadası.
Medeni hali : Bakire
Bir tarafta Kız kulesi, İçeri Şehir,
öbür tarafta Hazar.
Ateşler memleketinin ateşine ısınıp,
Hazar’dan su içip,
kara kızıl akıyor damarlarından, siyah, simsiyah kanı müsbet birdir*,
Hazar boyda gözlerinin rengi mavi,
uzundur boyu, Bayıl’dan ta Bileceri’ye kadar,
askeri durumu: Kahraman şehir,
Bakü, Bakü...
seni öyle çok sevdim ki....
* A rh (+)
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 9
YAZILMAYAN ŞİİR
Önce
ömür boyunca çizemeyeceği
bir resmin önünde,
kuruyup kaldı saçlarının ucuna kadar.
Kuruttu onu
ressam elinden süzülen renkler,
Sonra
narin narin yağan yağmur ıslattı onu.
Adım adım uzaklaştı o resimden.
Bu hayretten ayılmamış sevdiği genci,
Hiçbir zaman yerinde olamayacağı
bir kızla gördü,
sokağı geçtiği zaman.
O çiftler gözden kaybolana kadar,
O yağmur dinene kadar,
kuruyup kaldı yerinde.
Geçti sokaktan,
geçti yağmurdan,
geçti sevgiden.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 10
Duymadı bunu
“Targovi”nin insan elinden bıkmış
o dar sokağı da.
Hiçbir zaman giyemeyeceği
bir elbisenin önünde durup içeri girdi.
Yüreksiz manken kibirlenirdi
üzerindeki giyisinin zevkiyle.
“More expensive” diyerek dışarı çıktı,
sokaklar taşa dönmüştü,
evler yaş taşa dönmüştü,
ayağının altındaki taş taşa dönmüştü.
Ayaklarını toprağa emanet etmiş
bir kahraman
duymadı taşların taşa dönmesini,
El açtı iki ayaklılara,
yürekler taşa dönmüştü.
Bundan sonra
gördüklerinden kaçmak istedi.
Kaçtı, kaçtı o sokaktan,
öyle kaçtı ki,
gölgesi bile yetişemedi ona.
Ne kadar kaçsa bile,
ne o resim,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 11
ne o genç,
ne o giyim,
ne de o sakattan uzaklaşamadı.
Hiç kimsenin yazamayacağı bu şiiri yazdı,
O gün.
SOSYAL+izm
Acıyorum bu şehirde Sahipsiz evlerin karalan gözlerine. Acıyorum evsiz barksız kimselerin, Paramparça olmuş dizlerine.
Acıyorum bu şehrin Açık göbekli kızlarına, Sokaklarında dolaşan Karnı aç sefillerine
Acıyorum sessizlikten Bunalmış sessizliklerine, Atılanlarla dolu köşe bucaklarına.
Acıyorum ansızın ihtiyarlaşan sokak çocuklarına, Huzurevinde çocuklaşan ihtiyarlarına.
Acıyorum bu şehrin trafikte geçip giden zamanlarına, acıyorum Dış şehrin İç şehirde tutuklu bulunan güvercin canına.
Bu cansız Dış şehirde Günlerini sayıyor herkes… Bir, iki, üç…
Bir eskilerden eski şehir, İki Dış şehir, Üç İç şehir.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 12
Acıyorum yüksek katlı binaların Gölgesinde kaybolan şehre, İçinden unutulan ve dolan şehre. Acıyorum bu şehrin Yağlı tuzlu denizine, Denizinin tatlı tatlı benizine. Dibindeki yağını çektik, Çektik ayağını çektik Bu hızla büyüyen şehrin…
Acıyorum bu yaşta Gözü dışarıda şehre Bugünlere düşüveren şehre. Tren tren uzaklara gidiyor bu şehir. Acıyorum zavallılara, Acıyorum uzaklara…
Acıyorum kendime, Hiç kimse bana acımasın diye.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 13
ŞUŞA’DA VURULAN HELİKOPTER
Yüreğin yandı mı, yandı mı için? Ateşin yükseldi mi, çıktı mı ruhun? Külün kaldı mı, kaldı mı aklında bir sual “Niçin?” Şuşa’da vurulan helikopter!
“Çocuk”tum o zaman, güzeldim o zaman yanarak düşerken sen de güzeldin, öyle bakıyordum, öyle zannediyordum ki fişektir, Şuşa’da vurulan helikopter.
Aklına gelir miydi haberler ta ayağına kadar gelecek, O zamanın objektif “haberci”si yayımlayacak vurulma haberini, Haberin oldu mu tüm bunlardan? Şuşa’da vurulan helikopter! Çıktı ruhun plazma halinde, Yükseldi senin uçtuğun göklere, Ulu gökler, yağmurlu, sulu gökler, vurulan helikopterin Aşkıyla dolu gökler.
Şuşa’nın dağlarına, sisine, Yeşil eteğine, kırmızı elbisesine, Şuşa’nın kurtulmak düşüncesine, Şuşa’ya vurulmuştu, Şuşa’da vurulan helikopter. Kerem olup Düğme düğme açtın Şuşa sevgini, Yanaraktan kaçtın, hızla düştün göklerden, elma misali… Şuşa’da vurulan helikopter, neydi bu halin? Ben de bir gün vuruluverdim yüreğimden…
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 14
BU MEMLEKETİN
Toprağının altı üzerinden daha kıymetli
bu memleketin,
Şehit evlatlarıyla.
Yabancılar yerin altını da biliyorlar, üstünü de,
Ayağımız dokunamıyor Karabağ’a.
Şehitler Hiyabanı’nda
Utandığından ölüp de
toprağa karışmak isteyenler oluyor ara sıra,
ölemediği için.
Ayağının altı “kara kızıl”lı* şehrinde,
Dilencileri artıyor bu memleketin.
Ak kızıl** toplayanları
bakır para misali kızarıyor tarlalarında
bu memleketin.
Ayağının altında ölenleri değil,
Başında duranları görüyor cennetini
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 15
bu memleketin.
Ölürüm ayağının altında, Vatan!
Ne toprağının altına,
ne de üstüne layık olabildim.
* petrol
** pamuk
BEYAZ BAYRAKLARIN ŞARKISI
Saçları bembeyaz olan şehit anası, Başının üzerinde bulunan dertlere, beyaz bayrak kaldırma. Kırmızıya boya kara günleri. Kıpkırmızı kana boya, Bir ocak yak Bizi savaşlara çağırsın, Şehit anası! hangi, hangi şehidi olan memleket düşmana yenilmiş? Acılara son, düşmanlara ölüm, Şehit anası!
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 16
Saçların şehit laylası… Kıpkırmızı bir layla söyle! Al dünyanın yüreğini, yürekli ol! Unut yası, ruh ver bize. Bir dövüş havası söyle, dövüş havası. O dövüş havasıyla dövüşesim gelsin.
PLAZMA
Geceyi bekliyorum... Karanlığın içinde büyüsün göz bebeklerim. Geceyi bekliyorum, ışıklı düşlerimi kaybetmişim geceden. hiçbir şey yapamıyorum, büyümüş gözlerimin bazen uykusu geliyor. Geceyi bekliyorum, gece oluncaya kadar, uykumu kaçırmaya gelecek yüreğim, Şiir kokusu geliyor kaçırılmış uykularımdan. Geceyi bekliyorum, bir türkü üzerinde götürecek tef misali gökteki yuvarlak Ay’ı, O kız da Ay’a benziyordu, gökte götürdüler. Siz ey şehirde oturanlar, Siz ey seherde oturanlar, Geceye toplandığınızda ışıklı düşlerinizi yakmayı unutmayın, kaybolursunuz… Hafif düşünceleri
çekmeyi unutun.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 17
Yok olmuyor düşünce,
Unutulunca başka hale geçiyor,
Fikrin kati ve katı halinden,
gaz haline.
gaz görünmüyor ama…
düşüncende ben de varım,
unutulsam,
Sadece gözüne görünmem,
aklında sakla.
Geceyi bekliyorum, Işık gelen yere koşmak için, İçimi acıtarak şiir geliyor düşüncenin plazma halinde.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 18
ÇÖL ADAMININ NOTLARI
Akşamın soğuğunda
Ne geldi yüreğime, Ne gitti bu geceden,
Ne pis sıkıldım, Allah
Ne oldu bana böyle.
Geldi aklıma bir anlık
yağmura düşmemiz,
Şu kuru candan başka,
nemiz var, nemiz,
Şemsiyemiz bile yok bu şehirde.
Biraz da ondan evvel
bir eviniz vardı,
Hatırlı saygın kişiler
aldılar elinizden.
Biri varmış, biri yokmuş,
herkes vardı, sen yoktun, o vardı,
Annen vardı, şimdi anneniz yoktu diye,
sahibiniz yok bu şehirde.
Ta biraz da ondan evvel,
Gece gözlü köyünüz vardı.
Gözleri kömür renkli itiniz vardı.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 19
Evinizin durumu duru ayna gözleri
kömür rengine dönmüş,
siz çıkınca gece göçmüş içine.
Ta biraz da ondan evvel hiç sen bile yoktun,
Annen baban vardı,
Ermeni, Rus vardı,
Evinizi Ermeni ustası yapmıştı,
İşte onlar da yıktılar.
Çok çok öncelerden de evvel ise
Allah vardı,
Şimdi Allahsızlar çok.
Şimdi hiç bir şeyin yoksa bile,
başının üzerinde Allah var.
Sen ev adamı değilsin,
Allah adamısın.
Sen çöl adamısın,
Dışarıda sıkıldın, yolda sıkıldın,
biraz da evde kaldın, evde sıkıldın.
Hani sıkılmak da var, sıkılmak da.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 20
Baban derdi ki,
kızlarının evine en düşkün olanı sensin,
fakat şimdi sen ev adamı değilsin.
* Çöl adamı: İş adamı, işgüzar
HADİSE
Kütük ömrün
vücudunda bağdaş kurmuş,
kardeş olmuşsun dertle,
Öldürdüğün anıların kaybından
haber gelmiş koşa koşa,
İnsanın fiziksel ölçütlerini
çoktan aşmışsın koca.
Sen doğa olayısın.
Ocak yeri kül saçların,
Gözlerin kül altından ışık saçan köz,
Yükseliyor dumanın ağzındaki pipondan,
Yanmışsın koca, yanmışsın,
Sen kimyasal olaysın.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 21
Kökün üzerinde bittin kütük,
Yıllar bir güzel haşladı seni,
kesildi dalların,
Allah savaş çıkaranların
kollarını kırsın.
Sen toplumsal olaysın koca,
Kaybettik bir gün seni de,
Tarihi olaysın koca,
Kaybettik seni,
Hiç bir olay olmuyor artık.
* koca: ihtiyar
GÖÇEN ADAMA
Eskimiş ömrünün kara gününden,
Kefene bürünüp taze göçersin.
Herkes el üstünde götürür seni,
Sen elden düşersen, göze göçersin.
Topla günlerini, toparlan besdir*,
Boyun kaçırmağın daha abestir,
Yola mı koyuldun sizde ne sestir,
Seni karşılayım bize göçersin.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 22
Bir ömrü sona dek biçip gelirsin,
Kurumuş bahtını içip gelirsin,
Sen de benim gibi göçüp gelirsin,
Sen de bundan böyle söze göçersin.
En son nefesinle üfleyip mumu,
Girersin zulmete bu yaz akşamı,
Yarın izlerini bulacak hamı**,
Bırakıp geldiğin ize göçersin.
* yeter
** herkes
YARI DERT, YARI ADAM
Dert çeker öz içinde,
Yarı dert, yarı adam.
Gözleri terazidir,
Kaşları gergin adam.
Yığmıştır gile gile*,
İnci döker güle güle,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 23
Sıcacık sevgilerle,
Arası serin adam.
Göz kapağı yığılır,
Düşüncesi dağılır,
Öz içinde boğulur,
Deryadan derin adam.
* gile gile: damla damla
ADAMLAR
Geldim ömrü dünyadan, Ötürem, ay adamlar, Gelmedim çıkacağı, Yiterim, ay adamlar. Yüküm özce yaşıtım, Taşıdım, ah taşıdım, Koymayın yavaşıtım, Yeterim, ay adamlar. Küstü bahtım öfkeden, Çekip gitti o giden, Bir ölümcül sevgiden, Yatarım, ay adamlar. Uçup gidem huş gibi, Tuti gibi, kuş gibi, Adamlığı taş gibi, Atarım, ay adamlar.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 24
ALLAH’IN ALTINDA
Anan yaşıyor olsaydı, “anan ölsün” diyecek kimsen olurdu, ellerin ölmüş kağıtları ağladığında. Yastığının canına çektiği gözyaşların çekiliverirdi yuvasına, gelen nişanının karşısına güler yüzle çıkanın olurdu, anan yaşıyor olsaydı . Pişmesi için ateşin üzerine bıraktığın ümitlerin pilav tenceresi. Açıp kapağını kokluyorsun, annenin kokusu duyuluyor odandan, size elçiler geldiğinde. Göç edip gitti, boş bıraktı analı kızlar arasında bulunan yerini. Sen gelin gittiğinde, ağlayanın bile olmayacak Vağzalı havasının eşliğinde. Anan yaşıyor olsaydı, Ölüverirdin ayaklarının altında,
cennet misali.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 25
RENKLİ RÜYALAR
Kirpiklerim tezgâh, kara gecelerde rüya dokuyor gözlerim için, renkli renkli ilmeklerle, yemyeşil bir bayram yeşilliği hazırlamışım, kırmızı mı kırmızı bir iple, elini ayağını bir yere toplamışım, sararıncaya kadar. Kalem renkli menekşemi yazı masamın tahta kaplı gövdesinde, dünyanın yüzeyinde, suya bırakmışım. Duru mu duru göz suyuna, yazacak. Kara geceler uyku dokuyor gözlerime. Korkum yok kör olmaktan, seni görüyorum Anne, altın saçın, elâ gözün, boyun posun, nasıl da güzel renkteymiş, nasıl? Bu rüyadan uyanıp ağlıyorum, aç susuz çocuklar misali, daha süt gibi bembeyaz sabah var karşıda, Bir tek renksiz ruhunun, rengini bulamıyor kara geceler.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 26
ÖMRÜM UZUNLUĞUNDA SÖZ
Bir ömür boyu unutamam, Kısık sesle söylediğin,
Ömrüm uzunluğundaki sözü
“kendine iyi bak” deyişini.
Bir ömür boyu unutamam,
gebe tedirginliğinin
durmadan çığlıklar kopararak,
kapanmasına izin vermemesini,
güçsüz gözlerinin
çılgın çılgın.
Bir ömür boyu unutamam,
yanağımda sıralanan,
o son damla sözünü. Ölümüne inanmayan
yakın bildiklerinin
kendileriyle savaşlarını,
kafasına vuran büyük annemin,
ölüme eli yetişmedi.
Saçını yolan halam,
yüz yırtan teyzem,
son anına bile yetişmedi.
Ölüm acele edenim,
gidiyorsun geri dönmemek için,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 27
gözün arkada kalmasın,
hey benim dönmeyenim,
dönmeyenim.
ÇİZDİM
Kapadım gözlerim döktü, Avcumdaki kanlı su, Çizdim, Kalbim derdin fotosu. Ak günde karadan gördüm, Ömrü küsüp giden gördüm, Gördüm, gördüm, gördüm, Derdin büyüğü hangisi? Sessiz geldi adım adım, Ağrı acısını tattım, Bu kayıp bana anlattı, Ölüm insan hırsızı.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 28
ARAYIN BENİ
Ayrılığın elinden, Alın, arayın beni, Umutlardan asılıp kalayım arayın beni. Yaş tutmuştu gözümü, Ellerimi, yüzümü, Yitirmişim özümü, Gelin, arayın beni. Dertli bir taze kadar Dolmuşum göze kadar, Ne kalmış bize kadar, Gelin arayın beni. Dert içimde od ocak, Kalsa külüm kalacak, Sizi yandırmayacak Çölüm arayın beni. Dudağımda adınız, Niye oldum yâdınız, Vardım aramadınız, Ölüm, arayın beni.
BABAM
Babam annemden önce gelmiş dünyaya.
Annemden sonra evlendi…
Evvelle sonun arasındaki yaşam
sıktı onu.
Biraz yaşamdan gördüğü acımasızlık,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 29
biraz anamsızlık
karıştı ömrünün gözüne,
karıştı dünyası,
kızının düğünü, kadınının yası,
Bu eski Sovyet insanının
cebindeki komünistliğinin
basıncı vurdu ta kalbine kadar.
Babam hakkın peşinden koştu,
aldırmadı baskılara.
Bakü’den Moskova’ya,
Gence’den Leningrad’a* kadar,
sıktı onu ora da, bura da.
Mektuplar gönderiyordu
ortalıkta kalan gerçeklere,
kıştan yaza,
yıllar yılı mektuplara sarınarak çıktı.
Üzerimde doğru dürüst bir şey olmadığı zaman,
İçini bir ateş sardı,
alamadığı elbisem,
geceleri beyaz Leningrad’ın
askılarında taze kaldı.
Beyaz geceli şehirden,
Gece gözlü köye dönüverdi,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 30
Siyah beyaz hayatla beraber.
Ağaçlar ekti,
ev dikti,
Düşman duvarı çekti,
Oğul kız büyüttü,
Saç ağarttı,
Ellerinin nasırıyla,
öptü toprağı, ev yarattı,
Adını tuttuğu dünya attı onu.
Yükselttiği evi,
kurduğu yuvayı,
toprakla karışık satıverdiler.
Böldüler, ikiye ayırıverdiler,
Ölmeliler, yaşamalılar,
ölmeliler yaşadı,
yaşamalılarsa öldü.
Babam annemden önce gelmiş dünyaya,
annemden gördü, götürdü,
Allah da annemi aldı götürdü.
Babamdan götürülecek
hiçbir şey kalmadı.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 31
Ara sıra ninem derdi ki,
“Sanki hiç yavrum yokmuş”
ninem bilmiyor ki
annem var,
uykusuz kaldığım gecelerim,
annemle dolu şu an.
Saçlarımda açan
Ak güller annemle dolu,
Yüreğimin içi annemle dolu.
Mezarlar içinde bir yalnız mezar var,
içi annemle dolu.
Üzerini yaptırmış babam,
Her gün su döküyor üzerine,
Annem uyanmıyor fakat...
Babam annemden önce gelmiş dünyaya,
Annemden sonra evlendi,
Annem bir daha dünyaya
gelmez,
gelmez,
gelmez…
* Sankt Peterburg’a
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 32
SONRA
Kaza ve kaderden sonra,
ömrümün kara kutusunu açarsanız,
benim gördüklerimi göreceksiniz.
Her çekmecede çektiklerim,
her çektiğimde bir yük,
her yükte omuzlarımın ağrısı,
her ağrıda bir yaşam,
her yaşamda bir sonuç şiir,
her sonuç şiirde bir sebep,
her sebepte bir türlü hadise,
Mesela tarihsel, fiziksel, kimyasal, doğaya,
yahut da sıradan sosyal olaylar ve başka...
Her türlü olayda bir içerik,
her içerikte ömrün bir anı,
içeriksiz anlarda kaybolan zaman kesimi,
her kesimde şiirle kesmediğim ekmek,
9 yaşımdan beri şiirle arkadaşlık ettim,
üzerimde hakkı var,
onu unutamam asla,
gidip de bir şiir yazayım.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 33
TOPRAK UNUTTURMUŞ
“Peki, ben gideyim” aklıma gelen gül gibi düşünce beni de alıp kurşun misali hızla kapıdan çıktı. Karşıma çıkanlara aldırmadan selamlarını aceleyle alıp koştum. O gün yine Allahyar’lara gitmiştim, yakın akrabalardan birisi, çok şükür, neyi eksik ki? Evi barkı, Çoluğu çocuğu, Tavuğu civcivi, küçük keçi yavrusuna benzeyen kızı, ama unutmuş kendini, toprak unutturmuş. “Hiçbir şeyimiz yok, üç aydır et bile yemiyoruz” diyerek etli dudaklarının altında, durmadan mırıldanıyordu karısı. Doğrusu bu duyduklarım, vız gelmiyordu bana, vejeteryan olmuşlardı hepsi, unutmuşlardı et yemeyi, Toprak unutturmuş.
Dünyanın tüm karamsarlığını toplayıp dökmüşler sanki, Allahyar’ın evinin üzerine. Tavandan usul usul damlalar iniyor, yağmur yağdığında. Unutmuşlar sevinci, sadece küçük keçi yavrusuna benzeyen kızı, bataklıktan sıyrılmış gerçek kamıştır.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 34
“İnsan kendi alanının, ekmeğini yemek zorunda” diyor Allahyar. Öğretmendir, onun işi tebeşir, tahta, bir de “x” ve “y”dir. bunların hepsini, Fuzuli ilinin eski okullarından birinde bırakıp gelmiş. Geldikten sonraysa vejeteryan olmuş, ekmeğinin çıktığı yeri kaybetmiş. Aslında şöyle de diyebiliriz: Almışlar elinden. Dünyanın sonu olduğunu zannediyor, sonunda dayanamayıp “-sabredin” dedim “-her şey güzel olacak”. İyimserlik notlarıyla konuşmaya başladığım zaman, yüzünde ışık belirdi. - “Elbiselerimiz de artık iyice eskimiş” dedi. Baktım ki, gerçekten de üzerindeki elbiseler
iyice eskise bile, Yine de üzeri tertemiz, Temiz temiz eskiyor. Unutmuş yenileşmesini, toprak unutturmuş. Çok temiz ve dürüst birisidir Allahyar, Temiz temiz ihtiyarlıyor, Et yemeden ihtiyarlıyor, “x” ve “y” leri unutarak ihtiyarlıyor, unutuyor kendisini, toprak unutturmuş her şeyi, bir türlü unutamadığı toprak…
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 35
NİNEMİN LÜLPER DAĞI, yahut GÖÇ
(Ninem Tovuz’un anısına)
Gözlerin yollara dalıyor biliyorum, yaylalara göç zamanı geldiğinde. Dağdan ovalara, ovalardan dağlara, Göç edenler göç edip gitti dünyadan, gözün dalıp gitmesin yollara… Güzel gökçek ninelerin göç arabaları, yönünü değişti artık. Ninemin Lülper dağı. Eteklerinde yapılmış kulübeler, Teker teker yakıldı, göçmen çadırlarında Sac üzerinde pişirilen yufkalar… Ara sıra rüyama girdiği oluyor, Ninemin yufka yayan ipek elleri, Kınalı taşlarını sıvazlamıştı, hatırlar mısın? Hatırlar mısın, ninem hep derdi, ninelerin eli yastık misalidir, Tokatı bile okşayış gibidir. Şişegözlü çeşmelerinin bumbuz suyuna duyduğu özlemden dolayı üşüyor, Ninemin demir bilekli su testisi, Lülper dağı.
Kul Alıya, Devegözü dağına, Periçıngılına hasret kaldım, Seni çok özledim yana yana, Ninemin Lülper dağı. Yamaçlarının papatya renkli, Kimi zamanı hiç bir şey fark edilmeyen sisi, yedi katlı eteğine benziyordu ninemin, Lülper dağı!
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 36
Kokusu duyulurdu ninemden, dağların dağ çiçeğinin, Sarı gelinin annemden, sarı mı sarı solmaz kokusunu duyduğum gibi, O da soldu, şu da soldu usul usul, yavaş yavaş, Bu toprakta baş koydular, baş… Dağın olduk, taşın olduk, deren olduk, Gül çiçekli yamacından güllerini deren olduk, “Turna gözlü” çeşmelerini koruyordu şiş kayan, yaslan o kayalara uyan, uyan, ninemin Lülper dağı! Bu millet sana doğru yürümediyse, Sen bu millete doğru yürü, Ulu Muhammed’e doğru yürüyen kutsal dağ misali, Ninemin Lülper dağı…
TAMDIR BABAM
Ellerinden zahmet damlıyor, gözünden nur, Damla damla göl olmuş, nasırlı parmakları çiçek açmış, güle dönmüş, Bu çiçekten bal çektikçe Kovan kovan arzulara, Gayret dolmuş, bala dönmüş. Saçlarında yetmiş yıllık ateş yeri, Yanmış, yanmış küle dönmüş. İz bırakmış çehresinde kaderinin Tırmalanmış tırnak yeri. İhtiyarlıyor, kalbinde anneme sevgisi ihtiyarlıyor… İsmi duyulunca damarımdan sıcacık bir akın geçiyor, düşüncelere dalaraktan, gelip benim kalbime yakın geçiyor. Ne bulmuş ki, bu toprakta?!
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 37
benim bulamadıklarımı… Toprağın dilini bulmuş, toprak ona can vermiş, toprak ona su vermiş, buğday tanesi vermiş, ekmek vermiş, dilek vermiş.
“Gereğimdir” diyor toprak, toprak ona gerek vermiş. Ayağının değdiği yerler, Cennet misali bahçelere dönüşmüş, Bir başarımdan dağa dönmüş yüreği. Annemli, annemsiz… Yol geldi durmadan, Az ve öz konuşmalarıyla geldi, Ev ev geldi, bark bark geldi, oğullu, kızlı, torunlu, düğünlü, sazlı, yürekli geldi, Paramparça değil tam geldi, Babam.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 38
SAAT
Ben vakti öldürürüm, Sessizi döver saat.
Kendi kendi sesine, Ne kadar uyar saat.
Yuvarlak yüzeyinin,
Umudu kaçar içinde,
Yaman kaçar içinde,
Öldüremeyeceğim
Zaman kaçar içinde.
Çarkıfelek fırlanır,
Sayar öz saydığını.
Her gün yüz saydığını,
Yalan çıkarabilir
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 39
Senin düz saydığını.
Ne dinlenir, ne yatar,
Ne de doyuyor saat,
Tik tak adımlarıyla
Vakti sayıyor saat.
Ben de saat gibiyim.
AZERİ KIZIYIM, VATAN OĞLUYUM
Toprak ağrı çeker hür olmak için,
Karabağ yaralı, kalbi dağlıyım,
Her ana bir yiğit versin toprağa,
Doğru mu oturup kalkıp ağlayım.
Yaralı gönlünün dermanı olam,
Bir titrek nağmenin Sultanı olam,
Çöllerin çiçeği, yabanı olam,
Köküme bağlıyım, Karabağlıyım.
Civanşir nesliyim, er oğlu erim,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 40
Canıma kıyarım kurban veririm,
Savaş meydanında hüner gösteren,
Azeri kızıyım, vatan oğluyum.
İçinden çektiğin içten ahınım,
Dağda kekliğiyim, kırda ahuyum,
Nüşabe misali Berde şahınım,
Ben hem aranlıyım, hem de dağlıyım,
Azeri kızıyım, vatan oğluyum.
FERİZE’NİN KU NAĞMESİ
Bir zamansız düğün havası çaldı Bakü’ de Moskova vaktiyle 90 yılının 20 Ocak gecesinde, Bir gelin havası çaldı gelin olan kim, uğurlayan kim. Giden kim, kalan kim,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 41
Bir düğün havası çaldı, Ömrün yirminci baharı son bulduğu anda, Neler oluyormuş bu hayatta. Götürmek için geldiler, Şal almak için geldiler… Bir türkü söylendi, Kaderin bu türküsü Ferize’nin ku nağmesi, ku türküsü oldu. Kafasındaki düşünceleri başlık misali sola attı, sağa koydu, Bir kutsal sevgi uğruna canını toprağa koydu. Toprağın gelini…
DAYANIYORUM
Güvenmiyorum göçe, Bir kervan umut geçe, Öz içimdeki güce, Dayanıyorum ben… Çağla çeşme hiç durma, Topluyorum bir cama, Doldukça söz bohçama, Boyanıyorum ben. Yaratmıştım özümden, Gördüm, düştü gözümden,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 42
Dünyanın ötesinden, Uyanıyorum ben. Dert ölmüş yıla dönmez, Lal yürek dile dönmez, Ateşim küle dönmez, Ha yanıyorum ben.
BU GECENİN KAŞI ÇIKAR
Gam dağında doğan kesin,
Yetişmişim diyen kesin,
Kendi derdin yiyen kesin,
İçinde dert kişi çıkar.
Göze nakış çekilmiyor,
Yaprak olup, bükülmüyor,
Gamı gelip dökülmüyor,
Ağlayanda yaşı çıkar.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 43
Gece çarşafa bürünür,
Gözün açmaya erinir,
Ay doğar hale görünür,
Bu gecenin kaşı çıkar.
Gene ahirimiz birdir,
Son menzilin işi sırdır,
Toprağın ağzı kabirdir,
Yutar, sonra dişi çıkar.
KALANDI ŞU ÖMÜR
Gören kimin yılına,
Calandı şu ömür,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 44
İnanmıram sevgiden
Talandı şu ömür.
Sağlıklar olsun peki,
Çıkacağım şu diki,
Neden gözün döyükür,
Dolandı şu ömür.
Giden yeri gelendi,
Yarım gamı bölendi
Düzdü hayat ölendi,
Kalandı şu ömür.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 45
NE YIĞMIŞSIN
Ne yığmışsın elimden,
Parmaklarım yerinde,
Çektiğim renk yerinde,
Tırnaklarım yerinde.
Millenmişsin, çökmüşsün,
Öfkene su dökmüşsün,
Ayağımdan çekmişsin,
Ayaklarım yerinde.
“Tılsımı kır” diyorum,
Görürüm, kör değilim,
Haykırma kâr değilim,
Kulaklarım yerinde.
Fal açmadı falcılar,
Dil bilmedi yolcular,
Geldi gitti elçiler,
Konuklarım yerinde.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 46
KENDİMİ SEVMEYE VAKTİM OLMADI
Senin de yüzünü sevgiler okşar
Hayalin dağılıp, nerde dolaşır,
Senin de gözüne hasret bulaşır,
Ne imiş bu sevgi, ne imiş Tanrım!
İçimde ayrılık büyümüş Tanrım.
Allah’ın altında bahtım olmadı,
Tacım var altından, tahtım olmadı,
O kadar sevdim ki seni dünyada,
Kendimi sevmeye vaktim olmadı,
Ne imiş şu sevgi, ne imiş Tanrım!
İçimde ayrılık büyümüş Tanrım.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 47
VATAN GÜLÜ GETİRİRSİN
Ay yurduma giden illi,
Karabağlı, şirin dilli,
Gözleri hasretten selli,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 48
Vatan dili getirirsin.
Elim çatmaz, ünüm yetmez,
Hasret gözlerimden gitmez,
Harıbülbül şurda bitmez,
Vatan gülü getirirsin.
Havası hoş, suyu hoştur,
Çeşmesi nasıl mayhoştur,
Hayalim dağları aştı,
Vatan balı getirirsin.
Kuruçay bulandı yine,
Çereken göllendi yine,
Köndelen dillendi bana
Vatan suyu getirirsin.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 49
ÜSTÜNDE
Su çeker gözümden bitire bilmez,
Bir sevgi çiçeğini getire bilmez,
Dolup gam yükünü götüre bilmez,
Yüreğim sıkılır yaprak üstünde.
Kıştan saklamışım kalın derdimi,
Şu başsız ayaksız yalın derdimi,
Kimse söylemedi “alam derdini”,
Şu dert alınmadı yürek üstünde.
Çatlayıp ümidin bağrı çat olup,
Ömrüm şu sevdaya bakıp mat olup,
Seni sormayalı kaçıncı kat olup,
Sorağın yığılıp sorak üstünde.
Kendimden, gözümden öyle uzağım,
Bilmem ki, ölmüşüm, yoksa ki sağım,
Nerde dara düşsem hep yakacağım,
Teller bırakmışsın tarak üstünde.
Kendim gök adamı, vuruldum yere,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 50
İzin vermem başımı bulutlar eğe,
Ben taşı toprağı severim diye,
Taşa döneceğim toprak üstünde.
PORTRE
İlmeği koptu bulutun,
Yağmurun elinde geldi,
Toprak çekti yudum yudum,
Otların telinde geldi.
Yok imiş vakti vadesi,
Göç edip bulut gidesi,
Göğün bize endişesi
Şimşeğin dilinde geldi.
Titredi çayın yüreği,
Uçurdu taşı direği,
Sara’nın nazik örpeyi,
Dağların selinde geldi.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 51
KÖK ALTINDAKİ MİLYONLAR
Tavanları duvarlar,
Göğü Allah saklıyor,
Allah’la işin olmasın
Gök yarılıp başımıza uçar kardeşim.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 52
Ağaçları kendi kökü büyütür,
Arap dilindeki fiilin bablarını
üç kök harfi.
İki kök altındaki kırk milyonluk bizler,
Beraberiz kısmetin yarısına.
Bizi kök altına salanların kökü kesilsin.
Dağları kaldıran dereler,
Duvarları kaldıran taşlar,
Kökleri kaldıran cılızlardı,
Çıksa ayakları altından
Meşedi İbat gibi
havadan asılı kalır.
Kök altındaki cansızlar
düşman çeperidir,
söküp yakmayın.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 53
BİR ÖMÜR SIKIYOR BENİ
Gökle yer arasında bir ömür sıkıyor beni, Yer yerden itiyor, gök gökten yıkıyor beni. Yine tekim... Yüreğim gelmez peşimden kalkıp gideyim, Hiç olmazsa sen gel de seni görüp gideyim, Sana benzeyeyim... Kendini kaybetti, azdı yollarım, Göğsümde mezarını kazdı yollarım, Büklüm büklüm... Söz oldu kefenim, söz oldu ölümüm, Ben de beklemezdim, tez oldu ölümüm. Tez oldu ölümüm...
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 54
KİM YATMIŞ, KİM UYANIK
İNSAN...
Yaratılıp bir gün o
“Becerikli olup”,
Toplayıp zamanı yığıcı olup.
Avcı olup, balıkçı olup,
“Homo sapıyens” olup,
Ok ve yayı keşfedip mezolitde,
En muasırı ise atmayı tek başına.
Uzağa yakına atıyor herkes,
Kim yatmış, kim uyanık,
Maalesef yatıyor herkes.
İki taş arasında kalmış
İki çay arasındaki dinç Türkmen,
Bomba bomba atıyor Amerika,
Güvenç yerinde defnolunuyor
son umutlar.
Dedeli* yüzünden gelen
Gülle sesleri yüzüme değdi,
23 Ağustos** Fuzulisinde.
Kerkük’e bomba düşdüğünde göğsüm yandı,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 55
Burnumun ucu sızladı
“Ebiş’in burnu”*** için
Çağımızdan evvel olup Hammurabi,
Sahiden ikinci bin yılında,
Uyanmıştı, kanun düzdü madde madde
Kara bazalt taş üzerinden uyandı.
Eteğine taş toparlayanlar
Taşıdılar dağıtıcı dağıtıcı.
Herkes öyle oturuyor ki, sanki hiçbir zaman
kalkmayacaklar yerlerinden.
Yol gidiyor zaman,
Kim yatmış, kim uyanık,
Süratli gidenler yine de hızla geçiyorlar
sokaklarda. “inomarka”**** sıfatında
Yüreğim evde kalmış,
Telefon açıp diyeceğim
Gazı söndürsünler,
Birden başlar her şey,
Çünkü birden yaratılıp tüm ikiler.
Hint rakamlarına Arap rakamları demişiz,
Çok şeyler var dolaşık,
Düşlerim yılışık,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 56
Kim yatmış, kim uyanık.
Gidiyorum, yol uzanır ayak ayak,
Yol ayaklanır uzununa,
Ayaklarını uzatıp yatanlar
Ne kadar hak ayaklıyorlar da.
Yol uzanıyor ayak ayak,
Ağaçlar yol boyu uzanıyor,
Yolu gölgede koyuyor,
Bebekler uykuda büyüyor,
Büyükler yolda,
Kim yatmış, kim uyanık,
Geceyi sevenler uyanık,
Güneş’in yüzüne bakamıyorum,
Geceyi sevdiğimden,
Gölgemi yaşatan Güneş’in.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 57
* Füzuli ilinde köy
** Füzuli’nin Ermeniler tarafından işgal tarihi
*** mahalle adı
**** yabancı araba
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 58
YAPRAĞIN SEVGİSİ
Bu güzde kara toprağın, Kara yüzü şirin oldu, Vurulan yeşil yaprağın, Sevgisi ne derin oldu. Yüzünün damarı çıktı, “Sarardı” haberi çıktı, Ağaç evden sarı çıktı, Toprak eve gelin oldu. Sen yeşilsin yağışı sev, Sev onu, adımbaşı sev, Zevk aldığın ağuşu sev, Toprak nerden yârin oldu? O sonbaharmış, bilseydin, Keşke baharda sevseydin, Bu sevgi için ölseydin, Artık geçti, kabrin oldu.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 59
YEDİNCİ KOĞUŞ
Tek camdan doğan ayın ışığı, dolan hava yetmiyor, Yazın şu kızgın vaktinde dört duvar arasındaki yedinci koğuşa. 21 günün içinde “atalar 3-ten demiş” düşleri el çekmedi yakamdan. Yediyi üçle çarptım... Gece geç saatlerde görüntülenen zehirli reklam blokuymuş sinekler, uykumu gözümden kaçırmış. Sabuncu hastanesi, tatlılığı koğuşa yayılmış bir kızın dilinden bal damlıyordu Türk lehçesinde, öyle içtenlik, öyle şirinlik vardı ki sesinde. Bizim için kendini ateşte yakıyordu Pervane, Ve daha ne, daha ne... Aida’nın yüzünde Ay doğmuş, Sanki Güneş de, Ay da camdan şöyle diyorlar: “İzin ver biz de çıkalım, Aida!” Vücudunda taşıdığı 3 aylık bebeğinin ölümüne ağlayan o kadının, kıpkırmızı Güneş doğmuştu yüzünde. Gözyaşlarının kıyısında yıkanıyordu dün.
Ona dar geliyordu cihan, Çocuk bekliyordu Gülcihan, Bekleye bekleye kaldı. Sarıgelin sarı Sevda, Bir yiğidin yâri Sevda,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 60
Neler görmüş, neler çekmiş, İlk bebeğini kaybetmiş. “Kifayettir” demiş babası, Kifayet’in doğduğu gün için Kalkıp gelmiş Nahçivan’dan, Biri o yandan, biri bu yandan, Kızlar öyle güzeller ki, Güzeller, gökçekler ki, Allah bilir ne çektiler. Yusyuvarlak Lale, hüzünlü Aygün, Yüreklerde sevgi ve kin, İkizler... Umuda tutunmuş kalmış. Yedinci koğuşun 7 kızı, birbirini uğurlayan 7 gün gibi, geldi, geçti koğuştan.
Yılların yorgunluğunu çıkaran da var burda, 12 yılın acısını çıkarmaya çalışıyormuşcasına, uyuyor gece gündüz, Gülçatay adlı o kız. Garip birisi, sevecen afacanlığı, kendiliğinden boyası, filanı. çocuğu olacağına garanti veriyor doktor, Çocuksuz kalmak istemiyor hiç kimse. Kafatası Lenin’in kafatasına benzeyen doktorun, Zeki olduğuna dair bir şüphem yok asla. Yüzünden bir şeyler sakladığı belli oluyorsa da, Her işi yapıyor hemen hemen. Yedinci koğuşta ayın dokuzu, Kimse göremedi
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 61
geceyi uykusuz geçiren şu kızı.
SÖZ
Dilime takılır her söz, Dilimin ucunda kalır, Bu kaş, bu kirpik, bu da göz, Gelir söz gözümden gelir. Ninem bana hiçbir zaman, “Gözünden gelsin” dememiş, Peki, bu ne ağladığımda, Yaş değil de sözüm gelir. Şimdi gerekli çok ağlayayım, İçimdeki sözüm çıksın. Gözyaşıma yaslanayım, Ağlamaktan gözüm çıksın.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 62
LİRİK ŞİİR
Seni sevindireyim dedin içten,
Sordum da nasıl diye?
Dedin ölüp bu dünyadan göçerekten.
İzin ver de gözlerini mezarım olarak seçeyim,
O yollara dalmış gözlerine dolup geçeyim.
Dedim kaybederim seni,
Gözlerime dolarsan eğer,
Seni sensiz ağladığımda,
gözlerimde olursan eğer.
Kaybederim en değerli inci gibi,
Kaybederim gözlerimin sevinci gibi.
Dedin o zaman izin ver de,
saçlarında aka döneyim,
gece misali siyah saçta
bir ışıklı çerağa döneyim.
Dedim kaybederim seni siyah teller
ağardığında.
Dayanamam çok zor olur benim için,
seni böyle aradığımda.
Dedin belki, yüreğine dolayım senin,
bir yaşam boyu sürecek
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 63
şarkı misali olayım senin.
Sustum söylenecek söz bulamadım,
ama o zaman buldum seni,
bak seni nasıl, ne yaman,
yürekten değişmiş zaman.
UYUDU ELLERİMDE
Çocuksu umut gibi, Büyüdü ellerimde, Uyanıp ayrılmadı, Uyudu ellerimde. Zaman geçti uçarak Saç ağarttı bu yürek, Geçmişimi yakarak Soğudu ellerimde. Ayaz vurdu dökmedi, Dünya varlık yükledi, Bir keder çiçekledi, Söğütü ellerimde.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 64
DOSYA
Hızı severdin çocukluğunda Tatlı komşuluk ederdi Evinizle okul, avlunuzla okul bahçesi, pantolon severdin, entari giyinmezdin, hızlı giderdin, geçerdin üzerinden çayırların, otların, geçerdin üzerinden kaybettiğin saatlerin, bisiklet üstünde. Cenneti severdin doğumundan bu yana Annenin ayakları altındaki, aldı onu Bakü, Bakü... Sen annenin sağ eliydin, ne akıllı gibi akıllı, ne de deli gibi deliydin, “altın orta”da dururdun, Ortanca kız postunda*.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 65
Ziyneti severdin, Altın gibi yüreğin vardı, Okyanus incisinden gözyaşların, Zümrüt, Firuze adlı yaşıtların, Kara pırlantadan göz bebeklerin, Silsile kirpiklerin, Zincir zincir saçların vardı. Coğrafya okutan Ali hocan kız kardeşinle sana hep derdi: “Kız değil kızılsınız...” Kaşların kılıç sıyırıp kıymetsiz incilerin keşiğinde dururdu, gözlerinin üstünde. Bir tek yüreğini aldılar. Ülfeti severdin, Homer’in Ahilles’i, Dede Korkut’un Bamsı Beyreği, Covanyoli’nin Spartakıydı, onlara ayırdığın vakitti dostun da. Dikkati severdin, Annene, babana dikkati, Kardeşe dikkati, Ota, çiçeğe, taşa dikkati, sınıftaki arkadaşa dikkati. O kadar pay ettin ki, Kendin için aradığında bulunmadı üstünde.
Medeniyeti severdin, Azık mağarası, Karaköpek tepesi, Mendilli köprüsünden geçip gelen milyon yıllık medeniyeti.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 66
Karabağ ağıtlarını severdin, Tizini de, pesini de.
Çıktın o yandan, Geçtin başka bir yana, Vakitli, vakitsiz, Bahtlı, bahtsız, Topraklı, topraksız. Kendinle taşıdın her şeyi, sûreti, cenneti, ziyneti, ülfeti, dikkati, medeniyeti, daha hangi niyeti, ...iyeti, Bir tek çocukluğunu köyünüzün gözünde emanet bırakıp geldin. Emaneti severdin, severdin aslında...
* sırasında
ÖLÜM BENDEN YÜZ ÇEVİRİR
Kalem dolu, yüreğim boş, Kalem benden yüz çevirir, Gönlüme yatmadı diye, Âlem benden yüz çevirir. Fikirli gezer ellerim, Elimden bezer ellerim, Kabrimi kazar ellerim, Elim benden yüz çevirir. Düşünüyor kalem şimdi, Bu fikirle gelem şimdi, Beklemez ki ölem şimdi,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 67
Ölüm benden yüz çevirir.
ÖLÜM RESMİ
Halkalanmış gözlerini Ablukaya almıştı ölüm, Bir ordu kirpikleri, kırılıp dökülmüştü, ilaçların etkisiyle. Kurumuş göz çeşmesinden son damla bir yaş çıktı, Yenik, dermansız dizleri bükülüverdi. Susuz damlayı toplanıp kaldığı yerden götürdüm dudaklarımla. Gömdün kalbimde.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 68
Bu muhteşem kalede neler vardı gizemli… Ninem kendi elleriyle kapadı bu kalenin açık kalmış kapılarını. Bir çocuk şaşkınlığıyla bağırmak geçti içimden, Hiç kimsenin haberi bile olmadı o kaleyi gözlerime göçürmemden.
AYRILIK
Saçıma örerim ayrılıkları, Ayrılık rengini çizip gitmişsin. Beyaz çiçekleri yeşertmek için, Sen gözyaşlarını döküp gitmişsin. Her an buğday gibi büyür ayrılık, Büyür usul usul o, sen göreli, Benim yüreğimle barışa gelmiş, Senin gözlerini küsen göreli. Güneşli günlerin soluğu yansın, Zarif yüreğini soğuğa verdim, Üşüdüm ayrılık civarlarında, Bir zaman sevgimi ayağa verdim. Bu gece tef gibi götürür Ay’ı, Bu gece inler segâh üzerinde, Seni yüreğimin derinliğinden, Çıkarabilsem bir ah üzerinde.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 69
KİLİDİNİ YÜREĞİMİN
Kilidini yüreğimin, açılmayan küçük sandık misali, senin anahtarın açamadı, Yıldızlarımız barışamadı. Barıştı Ay Güneş’le, Barıştı su ateşle, Barıştı alev taşla, Sadece biz barışamadık. Buzla kaplı yüreğime, Sele dönüşüp aksın diye, senin baharın düşemedi, Sel su olup ötüşemedi, suya dönüşüp akaraktan, Gözüm sana bakaraktan ağlayacağım.. Yüreğinden taş asacağım, bağlayacağım... Bu yükü sen de çek diye, gözüme sen de çök diye, gözüm sana bakaraktan ağlayacağım.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 70
İşte seni böyle dağlayacağım,
Seni böyle dağlayacağım...
DÜNYAYLA SOHBET
O karlı kış günü kapını çaldım, Yürekle göğsümü dövmeye geldim, Sen beni arayıp sormasan bile, Ben sana bir ömür değmeye geldim. Geldim kaderimin tozunu aldım, Süt gibi ak günün yüzünü aldım, Doymadım dertlerin izini aldım, Dünyamı dünyaya dürmeye geldim. Göçüp bak nerde ben yuvamı kurdum, Dert göğsüne düşen havamı kurdum, Kara günlerimle davamı kurdum, Ak atlı umudum görmeye geldim. Görmedin, yolunda gözümü koydum, Soğuk toprağına yüzümü koydum, Göğsün üzerine dizimi koydum, Başımı Tanrı’ya eğmeye geldim. Su emen yürekle gittiğim yolla, Kalbime bir damla düşüp yayılan, Şirin kederinden doyup uyanan, Özümle acı gam yemeye geldim. Ansızın ayrıldım, vade bilmedim, Yolumu gizledin, ben gidemedim, Ne kal diyebildin, ne de bilmedin,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 71
“Bir daha gelemem” demeye geldim.
DANS
Sözler dans ediyordu bir dilsizin parmaklarında müziksiz. Çığlıklar atıyordu vücudu, Bir ömürlük sessizlik önünde. Sesin ölüm haberini anımsıyordu, Duymaya hasret kulaklarında.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 72
İNSAN SEVERLİK
- Saçlarına dokunma güzelim - … - Bir şey değil… kalbime dokunma güzelim, ne dokun, ne de sonradan hayretle seyret beni, gözyaşlarına değmez, değer değmezine sattığın bu sevgiyi armağan ediyorum sana - Teşekkür... - Bir şey değil... Gitti artık o sevgiyle, ısınmıyorum, üşümüyorum, onu affetmemi kendime bağışlamıyorum.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 73
GÖZLERİME TOPLADIM
Gözlerime topladım Sivas’ı, İlçe ilçe... Divriği, Kangal, Şarkışla, Toprağı öptü ayaklarım hece hece... Başından sonuna kadar dolaştım, yazdım, bir noktayı bir cümlenin sonuna attım, “Sivas’ı çok sevdim, adım adım”. Türküleri rengime, havası nefesime, rengi yüreğime oturdu Sivas’ın. Topladım Sivas’ı Salkım salkım altın güneşin asmalarından, gönlümün bir köşesinde, Türk ruhunda, Türk sesinde, sevgiler yuva kurdu. Aşık Veysel makamı, ata yurdu Sivas, Ay’ın, yıldızın da güzel, Kızılırmak’ın kızılı saçları da, İç Anadolu’nun içi de, uçları da. Başından sonuna kadar dolaştım, öptü ayaklarım hece hece... gördüğüm o sevilesi Sivas’ı, Gözlerime
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 74
topladım ilçe ilçe.
KURBANIM
Ana toprak güzellerin güzeli, Şu güzelin laylasına* kurbanım. Gök göl gibi, Maralgöl gibi kızların, Hazar gibi annesine kurbanım. Neler varmış şu feleğin oyununda, Kara kızıl hazinedir koynunda, Meşeleri boyun bağı boynunda, Dağılmayan tanesine kurbanım. Dokuz iklim güzelliği yüzünde, Binbir derdin dermanı düzlüğünde, Dalga dalga Hazar güler gözünde, Mavi gözlü aynasına kurbanım. Baş üstünden gür rüzgârlar esmesin, Aras coşup yollarımı kesmesin, Şu toprağın güzelleri küsmesin, Vatan adlı sunasına kurbanım.
* layla: ninni
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 75
BORÇ
Denize giren kız, Borçlanmıştı, Mavi gözlerini, Dalga dalga saçlarını, Kaya misali dik burnunu, Denizyıldızı bembeyaz ellerini, Denizatı ayaklarını, Denizden almıştı, Borçlanmış kız... Yaladı, yaladı sular, Ellerine, ayaklarına düştü, götürdü deniz, Borcunu geri verdi, Denizde batan kız.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 76
ADAMLAR, HALKALAR, NOKTALAR…
Özgürlüğün kollarında halka halka insanlar, Kırmızı kırmızı su içinde, İnsanların kollarında kelepçeler özgür, Sokaklarda nokta nokta insanlar dolaşıyor, Özgürlüğün sonuna her gün bir nokta düşüyor, Geçip gittiğin yollara izlerin nokta misali düşüyor, bastonlu kardeşim! Zincirlenmiş sınırların gözleri halka halka, Bölünen beraberlik, paramparça topraklar, toplanan insanlar, halkalar, adamlar, bir de Aras’a su katanlar… - can, can, Azerbaycan!
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 77
YÜREĞİM SENİ YIĞAR
Bir ömür çözülür de, Bir yumak beni yığar, Allah iş bölüştürüp, Azrail canı yığar. Söz tutup beni çeker, Bu sözün kanı çeker, Tanrı bereket döker, Saçlarım tane yığar. Her ömürden kış geçer, Baş üstünden taş geçer, Ben geçmezdim yaş geçer, Ömürdür günü yığar. Haber gelir olandan, Evvelim belli sondan, Asılıp telefondan Kaderdir beni yığar*. Gözlerimde çimersin, Nasıl oldu demezsin, Yüreğime inersin, Yüreğim seni yığar. * arar
O KIZI BULUNUZ
On dört yaşın üzerinden kendini atan bir kızın,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 78
kalbine bir delikanlı düştü. Sırtında Tanrı’nın eli, çehresinde ilahi güzellik, gözlerimin içine bak, aradığın gözlerinin içindeymiş- dedi aynalar. Sırtındakini, gözlerinin içindekini, unutturdu aynalar. kandırdı aynalar, gözlerinin ta içine kadar, yalan söylediler. Kendini atan kızı, kendine bağlayan, aynalar paramparça etti.
SORUŞTURMA
Parmakların susuyor, Sanık sandalyesinde. Suçun sevmemek. Ellerini koynundan çek, altın sarısı kelepçeler getiriyorlar. Parmakların susuyor mühür günü, Uzun uzun susuyor, Parmakların konuşmaya başlıyor,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 79
hemen bir gün sonra bu şiiri yazıyor: Lal parmaklar, Tırnakları al parmaklar Sevgisine ulaşamayan, Ham parmaklar, Kızıl kırmızı çiçeklermiş. Beş parmağın hiçbir zaman aynı olamaz, Sendeyse beşi de aynı, birisiyse hiç, çünkü azattır, fedakârdır. Özgürlüğün gözükmeyen çiçeklerini besliyordu parmakların okşayarak: “Bekleyenim var, anne, söylemişim ki, bekleye bekleye kalsın...”
UNUTMADIĞIM
Unutmuşum iyice, Seni aklımda tuttuğum yeri,
Dolaşıyor ömrümün caddelerini,
Herhangi bir sayılı günde.
Unutmuşum iyice,
Aklımda tuttuğum pinti sesini,
Öğrenemediğim ismini,
Yüz verip aldığım nefesini,
Unutmuşum hüzün dolu
bilmediklerimi.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 80
Unutmuşum iyice,
Yüzünü gözünü,
Girip hayallerde dolaşıyorum,
Uzun uzun.
Belleğime virüs bulaşmış,
yeni yapılmış,
Sadece sen aklımdasın.
AĞRILI ŞİİR-ler
(Anneme)
Islanıp yaş olmuşum,
Gözümden sıkılırım,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 81
Altı üstü taş olmuşum,
Özümden sıkılırım.
O seni tutan mezar,
Ruhum evini gezer,
İnsan ne kadar dözer?*
Dözümden sıkılırım.
Gözümde kaldı gözün,
Gözlerim ikimizin,
Beni öldürür izin,
İzimden sıkılırım.
* Dözer: Acıya katlanmak, dayanmak
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 82
ANNEME
Gidersin gelmemeye,
Ay benim gelmeyenim,
Bir can borç götürürsün,
feleğe, gülmeyenim
Borcunu ele verdin.
Gözü çıktı toprağın,
Kör oldu kıydı sana,
Ya acıktı toprağın
dili mi değdi sana,
Borcunu dile verdin?
Altın saçlı meleğim,
Sen beni belemiştin*
Ben de seni beleyim,
Beleyim ak kefene,
Borcumu böyle verdim?
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 83
* belemek: sarmak
SANA GÜL GETİRMİŞİM
Kalem renkli menekşem,
sana gül getirmişim.
Yüreğine söz yazacak,
Bakıp kara gözlerine
ak ellerim “döz” yazacak.
Lafını gülle kestim,
Sana gül getirmişim.
Kırılır sesin,
Cellat eliyle derilmiş,
cellat çiçeklere vurulur sesin.
Sözünün başı düşer,
Çiçeklerin ayakları altına,
Başsız atlı gibi
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 84
fikrin başını alıp da gidiyor,
Kara gözünü yaş örter,
Yıllar geçiyor
ihtiyarlıyoruz,
Sonra gözünü yaş tutuyor.
Yaşını gülle kesiyorum,
Sana gül getirmişim.
Çok oldunuz, bense tekmişim,
Bir çiçeğin hatırına
na kadar gözyaşı dökmüşüm.
Ömrüm boyunca acele etsem de,
senle görüşmeye geç kalmışım.
Sana gül getirmişim.
Lafını gülle kesiyorum,
Gül gibi gülle…
GECE KİRPİKLİ KADIN
Geceni severekten
gözlerine göçürmüştü.
Gözü üzerinde yer ayırmıştı bir çift hilale
Gece gözlü kadın.
Kapatmıştı yollarını gecenin,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 85
nasıl da ustalıkla,
kara renkle,
gece kirpikli kadın.
Bir bulut doldurmaya,
bir sevgi yağdırmaya,
vakti yoktu,
gecesi gündüzü yok kadının.
Evsiz barksız, bağsız kalmıştı,
Topraksız kalmıştı,
Karabağsız kalmıştı
Karabağlı kadın.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 86
GELİN GİDEN KIZ
Kınalı ellerin eldivende,
gözlerin yolda,
gelin olacaksın gelecekte,
Vağzalı sesine akortladın talihini,
arzuların hangi tondaydı peki,
Gelin giden kız?
Işığın çevresine dolan,
Kur’an’ın altından geç,
bu evden beyaz duvakla çık,
“Günün ak olsun” dediler- yolun açık”,
Vağzalı sedası altında kim ağladı kim?
Belini kim bağladı peki,
Gelin giden kız?
Uzun uzadı vağzalı,
Sakin sakin yollar,
Hazin hazin yürüyüşün,
zaman hangi ahenkteydi peki,
Gelin giden kız?
Bembeyaz gelinliğin,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 87
Simsiyah saçların,
Kıpkırmızı bel bağın,
Bahtın hangi renkteydi peki,
Gelin giden kız?
İYİ Kİ VARSIN
Beni benden gözlerinin içine kadar seviyorsun,
kalbinden kalbime kadar olan yol hep aynı,
bir öpüşlük aranın cazibesine,
İnanmıyorsan sev de bak.
Rakipsiz olduğum tek mekândır gönlün,
hiç kimse kovamaz beni gözlerinden,
gözlerine bakacağım,
evime baktığım gibi.
Kirlenmesine izin vermeyeceğim,
temizliğini koruyacağım gözlerinin.
Gözlerinin bir bölümü sevgimizin olacak,
sevgi rafımız.
Öbür gözüne güzel günleri yığacağım,
İyi ki varsın,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 88
İyi ki, iyi ki.
Güzel mi güzel elbiselerimi giyeceğim,
simsiyah saçlarımı açıp dağıtacağım
beyaz günlerin birinde.
Bende öfken kalacak.
Bir gün gözlük kullanacaksın,
cam zannedeceğim gözlerini,
gözüne aşık olan kızların en güzeli bile
tanımayacak seni.
Gözlerinin içinden ta bana kadar
ömürlük bir sevgi var...
günün birinde ben olmasam bile,
en azından sen olmaya çalış,
gözlerini göz bebeğin gibi koru.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 89
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 90
BEBEĞİM
Geçmişle geleceğin arasında bekliyorum seni, Sen yoksun… Arzularım var, Varım var, yokum var, Sen yoksun, yok. Kokun yayılıyor, Soluğunu içine çekmiş duvarlardan, sesin yaşıyor odamın sessizliğinde, Usul usul uyuyorsun: - ikisi varmış, biri yokmuş… Sen yoksun, yok! Yer bulamıyorum kendime, gökle yer arasında, Sensizlik sıkıyor beni, Mekânım, zamanım da belli, Her zaman bu gündeyim işte Geçmişle geleceğin arasında. Öyle güzelsin ki, Gözümü kamaştırıyor tavandaki avizeleri seyrettikçe… Acele ediyorum zamanım azaldıkça, Senin de, zamansız geleceğini biliyorum, Sen yoksun…
Dünyaya senden önce gelmiş adın var, yolunu bekleyen kadın var bu dünyada- Ben varım işte, baban var, Sen yoksun, yok. Gözümde resmin,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 91
kalbimde sevgin, ellerimde okşamalarım sıkılıyor, Yeter artık yolunu beklediğim, Yeter artık gelmediğin, Yeter, her şey yeter bana… Geçmişle geleceğin arasında bekliyorum seni, sen yoksun, Gelecek misin?!
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 92
İMAJ
Her gün yürüyen teker ayaklı zaman,
dikilen köprülerin üzerinden
uçup da geliyor- BMW, INFINITI, PEUGEOT
arkadaşımızla..
Dünya standartlarına uygun.
Kâsıbsa* otobüste
Basabasda**.
Her gün demir beton ayaklı
“novostroyka”*** binalar
sevdiği şehre açıyor camdan yüreğini,
Dünya standartlarına uygun.
Yoksulun yüreğiyse açılmıyor yine,
her zaman yasta.
Kartla çıkıyor emek haklarımız,
ecnebi şirketlerde
eziliyor haklarımız,
dünya standartlarına uygun.
Kesip hakkını kâsıbın
ekmeğini kesen ecnebi,
Dünya standartlarına uygun,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 93
Usta usta.
Yerli kanallar ecnebi dizilerle
gülümsüyor yüzümüze,
yakında yeni frekansta
yeni kanal açılacak,
Dünya standartlarına uygun.
Kâsıbsa kanal arıyor
işe girmeye,
tık tık vuruyor kapıları yüreği,
asta asta****.
Milli bankaların karşısında
dar pantolonlu
zengin Bakü kızları
göbeği açık...
Dünya standartlarına uygun.
Kâsıbınsa eli açık ,
yüreği açık,
ulusal bankaların karşısını süpürüyor,
üzerinde süpürgeci giysisi,
Dünya standartlarına uygun,
duruyor postta*****.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 94
Şu şehirde herkes bir tarafa
acele ediyor,
Londra, New York, Paris,
ATIS- (according to international standards)-le.
Burda ise,
Milli standartlar esir,
dünya standartlarının elinde,
Dünya standartlarına uygun.
* yoksul
** çok kalabalık, sıkış-tepiş
*** yeni dikilen
**** usul- usul
***** sınır karakolu
KAVRULAN ŞEHİR
Şehir kuruyor denizin kenarında,
Geceleri kuru,
Sokakları kuru,
Taşları kuru,
Sakinleri kuru,
Başları kuru gördükçe,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 95
Boğazım kuruyor…
“Biraz serin su verin şehre!”
Şehir kuruyor denizin kenarında,
Deniz buhar yolluyor göğe:
“Biraz yağmur yağdır!”.
Suyu azalıyor denizin,
Petrolü azalıyor,
Gazı azalıyor,
Her şeyin azı, azalıyor.
Şehir kuruyor denizin kenarında,
Herkes kaçıp denize giriyor.
Kurumak istemeyenler,
Her yerde göze giriyor…
Gözyaşı kurumuyor nice nice gözlerde.
Şehir kuruyor şehirlilerin içinden,
Köyden köylülük getir
Kendinle gezdirmeye.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 96
Şehir kuruyor denizin kenarında,
Kız Kalesi kuruyup kalmış,
Deniz çekildiğinden beri…
Şehirde kızlar evde kalmış,
Sevdikleri öldüğünden beri.
Şehir kuruyor içinden.
“İçeri geçin, İçeri Şehir’e,
Taş üstünde taş koymayan, sayın yabancı!”
Mantar binalar çıkıyor,
Ağaçlar biçiliyor,
Şehir kırılıyor ağaçların içinden,
Kırılıyor açların içinden.
Yıllar geçiyor…
Şehir kuruluyor denizin kenarında,
En yüksek yerden baktığımda
Görüyorum…
Köyden biraz daha gençlik getir
Bu koca şehre.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 97
SÖZÜMÜN CANI VAR
Söz yoluna yollandım,
Yolların çeni* payım,
Demeyiniz allandım,
Sözlerin “men”i** payım.
Söz yağdı narin narin,
“Söz” bekliyordu yârim,
Öldürdüğüm anların
Sayılan sanı payım.
Sevmek geldi arıma,
Sabrı çekti tarıma,
Sevdanın saçlarıma,
Serptiği tane payım.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 98
Duydu mu azizlerim?
Sözden doymaz gözlerim.
Kesmediğim sözlerin,
Akmayan kanı, payım.
Razıyım, bu dünyada,
En güzel paydır adam,
Sözle düşerim yâda,
Demeyin “hani payın?”
Can koydum, can almadım,
İki canlı olmadım,
Şükür, paysız kalmadım,
Sözümün canı payım.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 99
* Çen: Sis
** Men: Benlik
BİZİM ERADAN* SONRA
Milattan önce,
İcma**döneminde,
bir renkteydi dünya - kara.
Kara toprak ve toplayıcılar,
Kara hayvan ve avcılar.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 100
Kara sular ve kara denizler,
Bir de, bize gelip ulaşan kara izler.
İki bin yıllıktan önce,
masallar döneminde,
İki renkteydi dünya - ak ve kara.
Ak dünya, kara dünya.
Ak koç, kara koç.
Akdeniz, Karadeniz,
Ak sevda, kara sevda.
Bizim özgürlükten önce,
Sovyet döneminde,
Üç renkteydi dünya-
Ak, kara, kırmızı…
Ak-kara resim,
Ak-kara gözyaşları,
Kırmızı fikir…
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 101
Bizim eradan sonra,
Sizin eranızda,
Renksizdi dünya –
Renksiz insan,
Renksiz gözyaşları,
Renksiz fikir…
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 102
* Era: Çağ, dönem, tarih
* * İcma : İlk Çağ (kabile dönemi)
ÜÇ NOKTA
Erkek ve kadın…
Erkeği kadınından bağlaç ayırır.
Erkek- kadın...
Erkek ile kadını düz hat birleştirir.
İki noktadan yalnız bir düz hat geçer.
Üçüncü metrestir.
Erkek babadır,
Kadın anne,
Çocuk da çocuk...
Peki, ya çocuk yoksa?!
Çocuk yoksa,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 103
Erkek erkektir,
Kadın kadındır,
Çocuk ise... Allah’ın işidir.
DUA
Euzubillahimineşşeytanirracim,
Bismillahirrahmanirrahim...
Aklına geliyor mu
orucunu gözyaşınla açtığın gün?
Semaverin sızıltısı anlatıyor sana,
kaynadıkça üşütüyor seni,
“susuz bırakmayınız”
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 104
KENDİN
Aklına geliyor mu
Kur’an okumaya gitdiğin gün?
Ramazan ayında.
Ağzın oruç, elin kitaplı,
dilin Kur’anlı,
Opera ve Bale Tiyatrosu’nda “kaybolduğun” gün.
Kur’an okurken buldun kendini.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 105
SESİN
Bismillahirrahmanirrahim...
Sesin hoşuma gidiyor,
Sen Kur’an okuduğun zaman,
güzel sesleniyor sende,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 106
boğaz harfleri-ayn da, ğayn da.
Boğazın elif,
burnun lam,
kaşların şedde,
gözlerin he yazıp,
Sen hülulsun, hülul.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 107
YÜZÜN
Yüzün hoşuma gidiyor,
Başında baş örtüsü,
Sen Kur’an okuduğun zaman,
Örtün örter geceyi,
doğurur Ay’ı:
“Bismillahirrahmanirrahim...
Yâ Sîn, vel-Kuran-il-hakîm...”
Ey insan yandan bakıyorum,
Nur döküyor simetrik yüzünün bu yanı,
Sen hilalsin, hilal.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 108
GÖZÜN
Sen Kur’an okuduğun zaman,
Gözün hoşuma gidiyor
Dioqram* satırlarda gezdiğinde,,
Yürek gibi dövünen kelamları yüzdüğünde:
“Allah tekdir, O ne doğmuş, ne de doğurmuştur,
O’nun eşi benzeri yoktur
-Ey mahlukat sen ise tek değilsin,
Âdemin var, Havvan var.
Sen doğurmuşsun, sen doğmuşsun.
Sen doğru yoldasın,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 109
Sen doğalsın, doğal.
* EKG: Kalbin çalışması sırasında oluşan aksiyon akımların yazdırılmasıyla oluşan grafik
NEFESİN
İnanasım geliyor tenasühe,
Yani ruhun ölmeyip de bir bedenden
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 110
diğerine geçmesine.
Nefesin hoşuma gidiyor,
Her kelimeye nefes veriyorsun,
Sen nefese ses veriyorsun.
Kur’an okuduğun zaman,
aldığın nefes helal,
verdiğin nefes helal,
Sen helalsin, helal.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 111
SÖZÜN
Sen Kur’an okuduğun zaman
Sözün hoşuma gidiyor:
“Bismillahirrahmanirrahim...”
Kim diyor ki sen lâlsın, lâl,
Sen kelamlısın,
Sen hakkı-saylı,
Sen selamlısın,
Sen Kur’an okuduğun zaman
Senden ötürü ölüyorum, Tanrım!
Sen SUALSİN, SUAL!
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 112
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 113
ÇEVİRİLER
WYSTAN HUGH AUDEN
(İngilizce’den çeviri)
Wystan Hugh Auden (1907-1973): New York’ta doğdu. Oxford’da eğitim gördü ve “Oxford ekolü” şairlerinden
biri gibi kabul gördü. “Nutuklar”, “Şiirler”, “Evle Alakalı”, “Duvarsız Şehir” gibi şiir kitapları yayınlandı. 1938
yılında Amerika’ya gitti ve 1972 yılında geri döndü.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 114
GÜZELLİK MÜZESİ
Hiçbir zaman yanılmamışlar, ızdırap çekmekte, Ne yanlışlar, ne ayıplar olmamış asla... O eski erkekler, ünlü ressamlar... Duyguları, hisleri, parmakları, gözleri, Kandırmamış onları. Her şeyin gelişmesini, onu, beni, seni, bakıp, fakat göremediğimiz alemi fark etmişler onlar. Yiyerek, içerek, hayatın içinden geçerek, ihtiyarlamışlar, büyük çoğunluk gibi taşlaşmış, taşa dönüşmüşler. Çılgınlıkla beklemişler mucizelerin gerçekleşmesini, Güneş doğacak mı yani? Ormanın kıyısında o gölde kayan çocuklarsa, İsterler mi güneş doğsun? kar, buz ve tabii ki, bir de kaymak varsa... Hayatın başında, sonunda, günlük gidişatında, ne kadar da çok azap var. Ta uzaklarda bir yerlerdeki o köpekse, kendi yaşamını sürmekte. Kan içindeki o atsa, hayat onu türlü azaplara atsa bile,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 115
Arkasını hayata değil, bir ağaca yaslayıp, kaşağılıyor sırtını, Öyle ki bu hayat kendisi ayağa dönüştürmüş onun elini. Bu da bir başka örnek: Brugel’in sırtı üste düşen o İkarusunun sesini duyan öbür resimdeki o rençber için, bunun ne anlamı var ki? Zaten o rençber kendi işini yapıyor her gün. İşte o an şafak söküyor, Ayın bembeyaz bacakları, masmavi sularda kayboluyor. Denizin dizleri üzerinde uyuyan o gemi uykudan uyanıyor. Göklerden inen o delikanlıysa bir yerlere gitmek zorunda, hayatın gidişatıyla. Gemiyse yoluna devam ediyor, akıyor, akıyor. Ne ilk var, ne de son,
Evveli göremedik, peki acaba var mı son?!
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 116
YAZAR (romancı)
Genç yaşındayken ölmesini, ya da yalnız başına yaşamasını Ya da derdi sıvazlamasını biliyor yetenek sahipleri yazarlar. Ansızın kopan bir tufan misali, Bir cesur atlı teki, tüm saldırılar öteki, yetenek sahiplerinde. En sıradan bir istek bile uzakta ve ulaşılmaz, Akıllılar içinde akıllı, Reziller içinde rezil olmasını bilenlerdir yetenek sahipleri. Budur hayat, işte bu… yanlışlarının acısını zarif vücuduna yüklemesini, Sonra taşımasını, daha sonraysa öldürmesini, biliyor yetenek sahipleri,
Fakat karşılığında sevgileri karşılıksız.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 117
OZAN (halk şairi)
Bir hizmetçi ömrü sürüyordu, onun dünya ışığına hasret kaldığını, söyleyenler bile vardı. Hemen fark ederdi insanların içindeki düşünceleri. Sonraysa bu düşünceleri yazardı kâğıdın bir tarafına. Herkes, herkes aynı anda: “Okuyan Tanrı’nın ta kendisi” diye söylerdi. Ona saygı gösterirlerdi, kollarlardı onu. Kalbinin titreyişini, düşüncelerini anlarlardı, söylenen şarkılar sustu bir gün, Hüzün misafir gibi geliverdi evine, hüznüne bir parça toprak misali sarıldı. Hoşlandığı ve hoşlanmadığı insanları seyrederek, caddelerden geçerek gidiyordu, Yanından geçen çatık kaşlı insanların rüzgarından
Üşüyordu ozan…
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 118
ODA
Alışverişin en verimli anında, Herkesin seyyar satıcıların sağında, solunda dolaştığı bir zamanda, Herkes, hatta devlet bile yaygara koparıyor: “bizim mallar malların en iyisidir”. İnşaatı henüz süren binaları ablukaya alan duvarlar da, ağzımızın tadını kaçırmakta. Zayıflama ve çocuklar için yapılan ilaçların reklamlarıyla donatılmış duvarlar . Veya Amerikan kemerleri, Ya da gömlekleri bir anda bembeyaz yapan çamaşır tozları. Hiç kimsenin buna inanmayacağından korkuyorum. Bu yazılanlarda bir gerçek varsa, Bunları yazanlara ne kadar ücret ödenmiştir acaba?! Acaba “George Washington” otelini övmek için sözler yeterli olur mu?! Yaklaşık 200 kiloluk bu hanımın, Gençliğinde kuş tüyü gibi hafif olduğu reklâm edilirse, Kim inanır?! Gerçekleri bulacağım ben, O, Manhattan adalarında, Lexington civarındadır belki de. Hem bunun ne anlamı var, Artık zaten moda değil şişmanlık. Kim diyor ki, burda duvarlar dağılıyor. Tek tük gözüken böcekler, Temizlik olursa, bir daha gözükmeyecekler. Eğer yemek mutfaktaysa, Su musluktan akıyorsa,
Çarşaflar kirlenmemişse, O zaman diyebiliriz ki, onun kafesinden yılan, yahut akrep çıkmayacak. Her şeyle ilgilenen öğrenci gibi,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 119
İnsanları farklarından dolayı ayırmak, Siyahı beyazdan ayırmak, Dostu düşmandan ayırmak isteği, Ya da borç batağına saplanmış insanın kaderini okumak. Kimisi kaderini arıyor, kimisi doktor. Tüm bu insanlar hanımlar ve beyler arasında, kimisi delicesine seviyor, kimisi sadece arkadaş. Ben birçok yerlerde bulundum. Pasaportumun olmaya olanak tanıdığı birçok yerlerde, İngiltere’nin sömürgelerini bile dolaşmışım, Türkiye’den ve SSCB’den başka birçok yerlerde yani. Yalnız sonunda şunu söyleyebilirim ki, Ne iyi ki, çok yerlerde bulunmama rağmen, çok şeylerden uzakta olmuşum.
RAİSA SARBİ
(Rusçadan çeviriler)
Ormanım, köknarın aşkını, Fırtınamla kıskanırım. Ben bu akşamın aşkının Sensizliğinde yanarım. Beni tekliğe bırakma, Yüreğim doludur hâlâ. İzin verme hayalime, Gözüme karanlık dola. Yokum, bu gamlı hayatta
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 120
Yoksa muhabbetin, hemen, Sendeki ölü sükûta Nokta koyarım o zaman.
O insanlar mutludurlar ki, onların umutları var.
M. Sespel
Göğsünü ger, düşmeyelim, Dayan, takılırsak, kalbim. Yolumuzun yokuşu var, Yolumuz hep tümsek, kalbim. Daha ömrün evvelidir, Gülün dikeni bellidir, Gökten merhamet yağmadı, Dua ettim iki elli. Bu acı tatlı hayatta Bunlarsız geçinmek olmaz. Yüreğe el götüren, Alaksız geçinmek olmaz Ben ki böyle istemedim, Ömür kolayca yürümez, Düş başkasına verilir, Gözyaşım bir anlık durmaz Bana hep zor gelse bile, Eri karlı yüreğimde. Umutlarım ölse bile,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 121
Diril nurlu yüreğimde.
ANNA AHMATOVA
(Rusçadan çeviri)
MUTLULUK VEREMEDİM SEVENLERİME
Bütün sevenlerime, Bir defa mutluluk getirmedim ben Hepsini yok etti her hangi bir ruh Kaderim, kısmetim böyleymiş demek. Birine ansızın otobüs çarptı, Kim bilir belki de sarhoş değilmiş. Balkondan düştü ikinci adam, Ok misali düştü kuruduk kaldık. Üçüncü… diyelim: “sadece” yandı, Meğerse duymuş ki, yurt dışındayım. Dördüncü sevenim gerçek kartaldı, Ölü kuşa dönüştü fakat son anda. Beşinci inanın, geberdi gitti, Benim inatlarıma dayanamadı. Altıncı sevenim bir küçük gençti, O, çareyi intiharda buluverdi. … Kimin için bekletti kötü ruhlar beni? Senin için, senin için, benim azizim! Korkuyorum sana da kıyarlar bir gün, Kurtul benden benim için, benim azizim.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 122
SVETLANA SUSLOVA
“Balıkların Sessizliği” adlı kitabından (Rusçadan çeviri)
Soruyorsun ki, nasıl yaşıyorum? Bir soruver niçin yaşıyorum. Son gücümü toplayıp, ağaç kovuğuna tırmanan kuş gibiyim. Rüzgâr kanatlarımın gücünü almış, Ama hâlâ yaşıyorum. Kulağıma fısıldıyor gece, akılda şahindim, suda balık. Güneştim, kumdum, kendimdim. böyle alıştırmıştı beni ana toprak – Acı çekerek yaşa, yaşaya yaşaya acı çek, bu dünyadaki tüm canlılar gibi. Ben, korkular, kuşkular ve bir de hüzün, orada, mevcudiyetin sonundaki boşluk… hepimizin sonu aynı… nelere ulaşmaya çalışıyorum, kendi doruğumu fethederek, unutkanlığa ve ölüme doğru sürükleniyorum, Soruyorsun - yaşam nasıl gidiyor? Nereye gidiyor, anlat nereye? Sormama bir imkân var mı?
*** Asya çevresinde çizilmiş tüm arzularım, İnsanlık bağlarıyla örülmüş hepsi. Her ilkbaharda mezarlıktaki çiçekler, Annemin gözleriyle bakarak bana,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 123
gülümseyecekler.
*** Düşlerime giriyor Horasan güneşi, zengin Rusça konuşuyor benimle, başka dilde değil… kumlukta oluşan vadi, yaralı yüreğidir çöllerin, iyileşmez, iyileşmez…
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 124
*** Herkes geçip gidiyor, Bizse, Birbirimizin yanından geçince dokunuverdi yüreklerimiz hafifçe iki pervane, iki deli divane, iki dünya çarpıştı birbiriyle özgürlüğün bedeli nasıl da ucuzmuş. Bedehşan rahatsızlığıdır yeşilimsi gözlerin, yakıyor candan bakışların, Bir anlık tatlı muhabbetin, hüznün ateşi üzerinde yükselen Saadetim.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 125
*** Alaca karanlıkta gördüğüm o yeşil gözlerin, Dalgalanmış buğday tarlası, kabarıveren deniz. Biz artık kendi kaderimizle, tartışmıyoruz. Büyük bir yüzyıl kendisini bir ana teslim ediyor, Zarif dudakların dokunduğu an, ellerin temas ettigi ana, akın ediyor şiir gibi, akıyor, akıyor… Sıcak… Seraplar buhara dönüşüyor… gözlerindeyse mutluluk vadisi. Orada, kalbimin derinliklerinde sonsuzluğa mahkûm bir sır, Asya güneşi sırları seyrediyor. Bizi kuşatan insanların hepsi bizim çocuklarımız. Yüzyıllar önceki buluşmaları yeşertiyor yüreğimizde. Bakışının kıskacından kurtulmak çok zor, kapanıyor gözlerim, Yanaklarım kızarıyor ansızın… Sıcak… Serap. Kuşların semada dolaşması, şu an Sabah olmadan.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 126
RISBAY İSAKOV
(Rusçadan çeviri)
1975 yılında Kırgızistan’ın güneyindeki Oş ilinin Ozgon bölgesinde doğdu. 2004 yılından itibaren “Manas -
Muras” sivil toplum kuruluşunda çalışıyor.
CEZP (Cazibe)
Bahar tazeliği, temiz serinlik, Nasıl da güzelmiş yaz ilahesi, Çekiyorsun hislerimi kendine doğru,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 127
Benim sevincim sensin, sen ey mıknatıs alanı.
Ben sana bağlanmış bir akımım işte, kulağımla seviyorum, sana her an bağlıyım, Durmadan çarpıyor senin için, göğüsümdeki yüreğim. Senin acılarına katlanıyor o her nefeste, Sessiz sessiz. Sensiz ben bir kuru canım, gölge misali dolaşırım. Saklamıyorum bu kalbim senin ellerinde, inan tüm dünyanın cezbe gücü, Senin cazibenin karşısında hiçbir şeydir…
RÜZGÂR
Rüzgâr esiyor, galiba şeytanla Yarışmak için acele ediyor. Kim vazgeçirecek onu
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 128
bu adetinden, İndirecek cin atından. Niçin esiyorsun rüzgâr? Uslanmıyorsun bir türlü, geceleri uluyorsun yalnız bozkurt misali. İnatçı at çobanının özelliklerini taşıyan Gözüpek rüzgâr. Evcilleştirilmiş atların Ara sıra nazını çeker. Berkut bile senin önünde zayıf ve aciz, Ne kadar büyükmüş gibi gözükse bile, ne yükseklerde durmaya gücü yetiyor, ne de öfkeli tayfunun önünde. Ansızın çıkageliyor rüzgâr, kurallarını geçerli kılıyor, onun öfkesinden korkarak, otlar da titriyor, titriyor.
Genç kadınlara takılıyor, coşarak böbürleniyorsun, uçuruyorsun eteklerini, çevrelerinde dolanıyorsun. Boylu poslu kavak da, Muhteşem palamut da baş eğiyor senin önünde. İhtiyarların canına okuyarak, vınlıyorsun. Afacanlıkla kalpakları kafalardan alıyor, yaramazlık yapıyorsun, Kibirli rüzgâr, azgın rüzgâr Sen ne zaman uslanacaksın?!
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 129
SEVGİ TANRISI
Bulutlar atım olacak, rüzgârlar kamçım, Sevgi kaplayacak dünyayım, Sağanağa dönüşecek şiirler, seller gibi akacak hırçın hırçın, bir okyanus yaratacak, sevgi okyanusu… Buluşacağım seninle, ıslanarak sevgi yağmurlarında. Özleminden bir hâl olup asılacağım bakışlarından… Sağanak yağmurlara dönüşeceğim, bereket yeşerteceğim, Kurumayacak su olacağım senin için,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 130
Kocan sana kıskançlıkla sarılmak isterse, sizin aranızda bir sınıra dönüşeceğim, Suya dönüşeceğim, neme aynı zamanda, İhtirasla vücuduna dokunmak için, Seni vahşi bir istekle öpmek için, üzerindeki elbiseden geçeceğim.
Ya ansızın kurumak istersen, bunun için eve doğru koşarsan, buhara dönüşeceğim işte o anda. Kötü ne varsa burda eğer, Ansızın temiz havaya çıkmak istersen, hava misali dolacağım arzuladığım gönlüne, ben senin bir ömür yârın olacağım. Saklamayacaksın gizlerini benden, Her şeyi bileceğim, her şeyi. Kurtulamayacak kocan bakışlarımdan, Çünkü ben onun sesinin temposunda yaşayacağım, Sağanak yağmurlarına dönüşen ben, nehirleri taşıracağım, temiz hava olacağım, Bundan daha güzel ne olabilir? Hassas insanlar biliyor, benim ne anlatmak istediğimi, ben sevgi Tanrısıyım, sevgileri kollayan.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 131
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 132
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 133
ESED CAHANGİR
BANU ÇİÇEK SEN DEĞİL MİSİN?
Hayat Şemi’nin kendisi ve edebiyatı hakkında kayıtlar.
Birkaç yıl önce yayınlanan “Adamlar” adlı şiir kitabının şairi Hayat Şemi’yi üniversite yıllarından
tanıyorum. Tanıyorum desem de, aslında tanıştırılmadık, ayrı bölümlerde, o Tarih ben Filoloji’de okuyorduk.
Gür saçlarını omzundan aşağı döken, yüzünde, gözünde onu başkalarından hemen seçip ayıran eski zamanlara
ait Sophia Loren’in tarihi film kahramanlarını ya da Leyla Şıhlinskaya’nın turna boyunlu Banu Çiçek’ini
hatırlatan bu kızı, genellikle vestiyerde paltolarımızı verirken ya da alırken görürdüm.
Hayat, aşırı modern kızlardan değildi. Hele sadeliği ile çoğundan ayrılır, onu tanımayanlarda bile merak
ve ilgi uyandırırdı. Hissederdin ki; bu kızın, çevrenin gürültüsünden, uzay çağının baş döndürücü hızından
uzakta, hem ulaşılmaz, aynı zamanda sevimli, yakın ve sıcak bir dünyası var ve o bizim dünyamıza sadece
ayaklarıyla dokunur, yüreği ise o dünyanın ritmi ile atar. Ben onu, yirminci yüzyılın sonunda, aristokrat
kadınların uzun etekli elbiselerinde, başında hasır şapka ile hayal ederdim. Hem de metro veya otobüste değil
faytonla giderken. Hayır, ben onun zamandan geri kaldığını demiyor, söz insanından bahsedildiğinde “ileri” ve
“geri” kelimelerinin, gerçekte tasvir edildiği gibi mevcut olmayan anlamlarını anlıyorum. O, ünlü bir çocuk
filminin kahramanları gibi sanki çağdaşlığın sihirli elbisesine bürünüp kendi zamanından bizim çağımıza
düşmüştü ve bu zamanların her ikisinde de birinin içinde öbürünün dışında yaşıyordu.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 134
Bu zamanımıza yabancı kızın köylü ya da şehirli, zengin ya da fakir bir aileden olduğunu da
söyleyemezdin. Üniversitenin boyalı pudralı kızlarından farklı, ciddi asaletinden ya da her neyse bana öyle
gelirdi ki o; köyü de şehri de, zengini de fakiri de kendinde birleştiren manevi bir mekândan asil ve aydın
çevresinden çıkan ve en azından bir profesörün kızıdır.
Yıllar geçti, bizim yüksek lisanslarımız da aynı zamana denk geldi. Sonra onun farklı gazete ve dergilerde
ilk şiirlerini okudum. Gördüm ki geçen üniversite yıllarının idraki beni aldatmamış. Gerçekten de bu kızın
kendine has bir dünyası var. Pınar suyu gibi hüzünlü, billur gibi saf duygu ve rahatsız düşüncelerden ibaret bir
dünyası… Hayat’ın hayatımıza hem benzeyen, hem de benzemeyen iç dünyası karşımda, söz söz, mısra mısra,
bent bent, şiir şiir açıldı. Evet, aslında özgürlük devrinin radikal devrimleri, hızla yabancılaşan farklılaşan
kriterleri, hayatımızı da Hayat’ı da daha çok değiştirir ama değişen hayatımız ve Hayat’ın içi değil, dışıdır.
Vestiyer önünde aynaya bakan gür saçlı bu kız, en azından kendi iç dünyasına sadıktır. Ona, yüzlerce şair içinde,
sevilip sayılan şair namı kazandıran şiirlerini de bu sadakat üstünde kökleştiriyor ve hasır şapkalı asil hanım
şimdi onun şiirlerinde yaşıyor; seviyor, kıskanıyor, azap çekiyor, düşünüyor, isyan ediyor arada bir gülümsüyor.
Hayat’ın karakterindeki çiçek narinliği ve granit sertliği onun her mısrasında duyuluyor.
Hayat; tek yönlü, peşin hükümlü, monoton bir şair değil. Onun şiirleri hayat gibi rengârenk olup, ölçü ve
türde sınır tanımıyor. O, geleneksel hece veznine de, modern
tarzda serbest şiire de açıktır. İnsanın gerçek iç dünyasının yansıması olan lirik şiirler de, toplumun görsel
manzarasını
gösteren epik şiirler de yazar; aşka ve sevgiye de, toplumsal ve siyasi konulara da yer verir.
Ben bu yazıda Hayat’ın son dönem şiirlerinden bahsetmeyi düşünüyorum. Neden? Çünkü bu şiirler; ilk
kitabından sonra Hayat’ın estetik sanat düşüncesinde oluşan gelişmeyi, gerek konu genişliği, gerek fikir
derinliği yönünden açıkça gösterir. Önceki şiirlerinde daha çok halk edebiyatı tarzına yakın, incelik ve estetikle
dolan Hayat’ın bu eserlerinde dikkati çeken; epik konulara meyilli modern tür arayışları, empresyonist hal,
ekzistensial ruh, hatta metafizik düşünce notlarıdır. Bu yenilik arayışlarında şairin başarılı olduğu ve olmadığı
yerler var ama bence en önemlisi bu şiirlerin sahibinin yerinde saymaması, hep bir adım ileri atıp kendi kendini
geçmesidir.
Hayat’ın çağdaş tarz arayışları, en kuvvetli ve tesirli ifadesini “Kimlik” şiirinde bulur. Şair, Bakü’ye
adadığı bu şiirde resmi belge tarzını seçer. Başından sonuna kadar mecazi düşünceye dayanan şiirde şehir
insan gibi görülür ve onun kimlik belgesi doldurulur.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 135
Soyadı : Azerbaycan
Adı : Badü-Kübe
Babasının adı : Tarih
Doğum tarihi : Erken orta asırlar
Doğduğu yer : Abşeron yarımadası
Medeni hali : Bakire
Şiirin gizli bir dram sanatı var ve bu dramın temelinde nüfus memuru ile şairin çatışmaları durur. Kuru,
durağan resmi belge tarzının belirgin göründüğü yukarıdaki parçada nüfus memurunun itici gücü esastır. İkinci
bölümde kuvvetler eşitlenir, resmiyet taklidi ifadeler sanatsal kelime manaları ile daha belirgin yüklenir, buna
uygun heyecanlı ve
duygulu hava dağılır ve bu düette şairin diksiyonu daha açık eşitlenmeye başlar:
Kara altın akar damarlarında
Siyah, simsiyah kanı müsbet birdir*,
Hazar büyüklüğünde gözlerinin rengi mavi,
Boyu uzun, Bayıl’ dan** Bileceri’ ye *** kadar,
Askeri durumu : Kahraman şehir.
Finalde, bütün bu gizli iç seyirden doğan sesler ansızın kesilir ve resmi evrak taklidinden sıyrılıp çıkan
şairin, nerdeyse fısıltı ile söylediği sözler salonun öbür başında da işitilir. Belgeyi nüfus memuru doldurur,
mührünü ise şair vurur.
Bakü, Bakü…
Seni o kadar sevdim ki…
Hayat’ın coğrafi ve tarihi çevre konusunun dışına çıkmadığı doğrudur, Bakü’nün çağdaş, toplumsal,
siyasi, manevi ve psikolojik durumunu belgelemiyor. Şairin sadece kendi sahası olan bu durumu aydınlatacak
olan “Medeni hali: Bakire” mısrasının altında özel olarak nelerin yattığı ise açıklanmıyor. O sadece Bakü’yü
insan gibi tasavvur etmekle yetiniyor. Bakü’nün timsalinde onun insanları, genellikle, Azerbaycan insanının
kimliği dikkate alınmıyor. Bizce bu, Hayat’ın sanatsal yeterliliğini daha mutluluk veren estetik hale çevirebilirdi
ve Bakü’nün yıldırım hızıyla değişen şimdiki durumu ile buna yeter deyinceye kadar bahsedebilirdi. Şimdiki
halde ise bize, şairin mutlulukla sonuçlanan şekil arayışından bahsetmek kalır.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 136
* Kan gruplarından A Rh + yerini tutan kan grubu.
** Bayıl: Bakü’ nün güney çıkışında yer alan kasaba.
*** Bileceri: Bakü’nün kuzey ucundaki yerleşim yeri
Ama “Bakü aziz şehir, samimi dost diyar” şeklinde hüzün temasına yerleşik, yüzlerce sıradan güzel ve hoş
şiirinden sonra bu modern tarz da Hayat’ın şansıdır ve o, bu mutluluk adına şiire en yabancı form olan resmi
belgeye de estetik eser hukuku, sanatsal kimlik vesikası verir, en kaba formu estetik hale getirir.
Hayat’ın “Adamlar” şiirine bayatılar (Azerbaycan Halk Edebiyatında nazım şekillerinden biri) ilave
etmekle malum şiiri yeni gözden geçirmeye takdimi ise, bence yeni bir şey söylemiyor. Bayatı ile geraylının
(aşık şiirinde 4 mısralı 8 heceli şiir şekli) sentezinden daha çok birlikteliği
görülür. Gerçek hayat örnekleri ve Pervane, Aida, Gülcihan, Lale, Aygün gibi hakiki ilk örnekleri olan gerçek
ünvanlı, epik tarzdaki “Yedinci koğuş” şiiri de Hayat’ın bir fert olarak yenilik arayışları gibi akılda kalır. Peki, bu
arayışlar bütünlükte şiirimize ne verir? Bu soruya tam anlamıyla cevap vermek zordur, artı burada birçok tesir
notaları da duyulur.
Hayatın son şiirinde belirgin görünen öncelikler için kendine has doğal şair ilhamı ve şiirsel gücün yerini
dâhili bir dramatize ile beraber giden, sessiz sakin düşünce akıntısına vermesidir. Sözsüz ki burada şairin
yitirdikleri gibi kazandıkları da var. Bu kayıp ve kazancı ise kısaca şöyle ifade etmek uygun olur; sesin desibeli
düşer onun yerine düşünce derinleşir. O, asırlardır süregelen geleneksel biçimlerden gittikçe daha çok imtina
eder, defalarca işlenmiş açık ve düzgün ifadeleri yeni tarzda kullanır. Mesela; kadının kaşının hilale
benzetilmesi klasik edebiyattan bu yana defalarca işlenmiş bir kalıptır. Ama bu teşbih kalıbı Hayat’ın “Gece
kirpikli kadın” şiirinde yeni bir renk tonu kazanır.
Geceyi seve seve
gözlerine taşımıştı,
Gözünün üstünde yer vermişti bir çift hilale
Gece gözlü kadın.
Bir bulut doldurmaya,
Bir sevgi yağdırmaya,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 137
vakti yoktu,
Gecesi gündüzü yok kadının.
“Vakti yoktu” ifadesi altında zamanın maddi, “gecesi gündüzü yok” ifadesi ise manevi yokluğundan
bahseder. Dil konusunda hassas olan şair bu iki kutba aynı bölümde yer verir. Halk dilinde yüzlerce yıllık
cilalanma adına mecazi anlam kazanmış hatta taşlaşmış formlara metni dahilinde yeni anlamlar verir. Dil bilimi
veya deyim biliminde istismar olur. Aynı sözü şairin “gözün üstünde yerin var”, ya da “gözünün üstünde
saklamak” gibi taşlaşmış, deyimsel anlam kazanmış ifadeyi kendisinin önce, doğru manasını geri vermesini
dâhil etmek olur. Deyimsel anlamı bir tarafa koysak, zaten “bir çift hilal” in –kaşların- yeri gerçekten de gözün
üstüdür. Vaktiyle bu deyimler asıl doğru anlamında kullanılmıştır. Şair dili, asırlar boyu onu gerçek manasından
çıkararak mecazi anlam tılsımına sokar. Çağdaş şairin bir vazifesi de dilin tılsımını kırmak, sözü özüne geri
vermektir. Her şey kendi köküne dönüp oradan güç aldığı gibi söz de öz kökünden tekrar filizlenir. Söz bağbanı
şairler sözün kuruyan dallarını budar, yeni çıkan filizlere su verirler. Hayat’ın yukarıdaki şiirlerinden verdiğimiz
parçalar böyle budama, sulamaya örnektir.
Maddi ve manevinin paralel idraki ve takdimi Hayat’ın sanat düşüncesinde oluşan derinleşmenin
göstergesidir. Onun son dönem şiirlerinde ortaya çıkan yenileşmenin temelinde, sanırım bu derinleşme durur.
Bu paralelde maddilik, zahiri görüntü ve formun, manevi ise mahiyet ve anlamın ifadesine hizmet eder.
Yukarıdaki şiirde maddi ve manevinin karşılaştırılması dil bilimi alanında oluyordu, öyle bir sözüydü. Bazı
şairlerde ise bu karşılaşma işitilmekten ayrı gözle de görülür, kati üstünlük adına belirginleşir. “Gelin giden kız”
şiirinin yapısal temelinde, baştan sona kadar bu görünen paralellik durur:
Kınalı ellerin eldivende,
Gelin olacaksın gelecekte,
“Vağzalı”* sedasına akortladın kaderini…
arzuların hangi tondaydı peki,
Gelin giden kız?
Uzun uzadı “vağzalı”
Sakin sakin yollar,
Hazin hazin yürüyüşün…
Zaman hangi ahenkteydi peki,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 138
Gelin giden kız?
Bembeyaz gelinliğin,
Simsiyah saçların,
Kıpkırmızı bel bağın…
Bahtın hangi renkteydi peki,
Gelin giden kız?
Baba ocağından ömürlük ayrılışın bilinçaltı sızısı ve yüreğin aleyhine kurulan ailenin kaderine yazılan şiir,
bütün zahiri hazinliğine rağmen güçlü iç dramatik armoniyle sağlamlaştırılır. Bir tarafta kınalı ellere takılmış
eldivenler, kemiğe işleyen “vağzalı” sedaları, bembeyaz gelinlik, kırmızı bel bağı…
* Vağzalı: Azerbaycan halkoyun havalarından biri, gelin çıkarken çalınır.
Öbür yanda insanın bu zahiri mutluluk aksesuarları ile tamamen ters iç dünyası, gözünde kalan arzuları,
bilinmeyen bahtı, meçhul kaderi… Bu ters kutuplar arasındaki bir köprü, bir ara bulucu ise, zahiri düğün
şatafatını başkasına mahsus bir şeymiş gibi kenardan seyreden gelinin ta kendisidir.
Şair iç ve dış dünyasının savaşı hakkında konuşmuyor, onu açık seçik gösteriyor, insanın görünen
portresine paralel onun dahili heyecan ve acılarını da zarif çizgilerle resmediyor ve bu iki kutbun
karşılaşmasından doğan ardı ardına tezatlarda insanın talihindeki zıtlıklar ortaya çıkıyor.
Hayat, insanın kaderindeki geleneksel sosyal suçlama şevkinden, insanın saadetine engel olan “cahil,
amansız toplum”u kınama felsefesinden uzaktır. Gelin giden kızın düğün sahnesinde bir insan, bir de onun alın
yazısı var. Çevredekiler ise kendi kaderi ile diyaloğa girmiş insanın etrafında fon oluşturan figüranlar, belki de
cansız sahne eşyalarıdır. Kınalı ellere takılan eldivenler, beyaz gelinlik, kırmızı bel bağının sahne giyimleri
olduğu gibi. İnsanın sessiz çığlığının soru kısmı metinde var, cevap kısmı ise yok. Ama buz dağı gibi metnin de
görünmeyen tarafı alt kısımda ağır ağır yüzüyor. Onu görmesek de orda olduğunu biliyor, her bendin sonunda
gelin giden kıza hitaben sorulan soruların metinde olmayan cevaplarını açıkça okuyoruz.
Gelinin ağır ağır yürüyüşüne uygun zahiren yavaş ve temkinli, kendi içindeyse sağa sola yatıp
yalpalayarak, heyecanlı ve telaşlı ritmini, ardı ardına tezat ve sualler gibi sanatsal ifade vasıtalarını çıksak ,
“Gelin giden kız” da şiire mahsus çok az şey var; ne ayağı yerden, başı buluttan nem kapan mübalağalar, ne
beklenmedik teşbihler, ne de sıradan olmayan bir fikir. Bunların yerine
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 139
burada insanın kaderi ve onun samimi ifadesiyle yüzleşiriz. Güzel, gösterişli konuşma tavrı, herhangi bir şiirsel
keşifle okuyucunun kafasını karıştırmak şairin umurunda değil. O, nerdeyse fısıltıya inecek kadar hazin tonda,
insanın ağrısından bahseder. Akutaqava diyor ki: “Şair herkesin karşısında yüreğini açan insandır”. Şair bu
şiirde yüreğini açar ve bu açık yüreklilik okuyucunun da yüreğine dokunur. “Gelin giden kız” yaşanmışlıkların
sonucudur. Onun gücüde şairin iç dünyasında yaşananlardır. Şiirin şiirselliği son derece sadedir ama fakir değil
çünkü onun şiirsel bedeninin altında görünmeyen ama varlığına hiçbir şüphe olmayan ruhu var.
Hayat, genellikle şiir için konu aramıyor. Günlük yaşamda, sosyal hayatta rastladığımız, yanından dikkat
etmeden geçtiğimiz haller gelip onu bulur, önemli konulara dönüşür. Monoton, birbirine benzeyen ve sıkıcı,
bezdirici gerçeklik, şair kaleminde sanatsal statü kazanır, şiire dönüşür. Rengârenk Targovi** manzaralarından
ibaret “Yazılmayan şiir” de olduğu gibi.
Destansı konu üzerinde kurulan, empresyonizme benzeyen ve ekzistensial hayat felsefesine sahip bu şiir, kendi
şairinin yeni başlayan ve herhalde uzun yıllar devam edecek, derinleşecek, daha ilginç sonuçlar verecek
bütünlük, birkaç sahayı göz önünde tutarak cevap vermeye çalışan, çok sesli düşünce durumuna geçmesinin
program bildirisi de sayılabilir. “Gelin giden kız” şiiri Hayat’ın türküsüydü, “Yazılmayan şiir” ise hayatımızın
senfonisidir. “Gelin giden kız” bir insanın düğün aksesuarlarından ibaret talih natürmortuydu, “Yazılmayan şiir”
ise toplumsal tablo, sosyal ve manevi manzaradır. “Gelin giden kız” insanın kaderle sohbetiydi, “Yazılmayan
şiir” ise ferdin topluma
** Targovi: Bakü’nün en işlek tarihi ve turistik caddesi
isyanıdır ve …
...Bu manzaranın kahramanı yine de toplum değil ferttir. Kendisi de bütün manevi ve ahlâki değerleri ile
çoğunluğa karşı çıkan, her şeyin, satışa konulduğu Targovi caddesinde, pazara çıkarıldığı pazar meydanında
alınıp satıldığı market döneminde yüreğin gerçeklerine sadık kalan, boş Bolşevik ideolojisi, gelip geçen
komünist idealleri değil, kalbin ezeli ve ebedi kanunlarına dayanarak bu sadakatsiz, vicdansız alışveriş
dünyasına karşı sessiz, kendi dünyasında bir isyan bayrağı kaldıran fert! Zahiren
yalnız kalsa da, o yalnız değil, yüreği, sevgisi ve bu yüreğin
bu sevginin sözlere dönüşmesinden ibaret şiirsellik şairin son sığınağıdır.
Kısa bir zaman aralığında oluşan farklı hayat parçalarından ibaret şiir, fırtına öncesi sessizliğini andıran,
zahiren sessiz bir levha ile başlıyor:
Önce,
Ömür boyu çizemeyeceği
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 140
bir resmin önünde
kuruyup kaldı
Saçlarının ucuna kadar.
Kuruttu onu
ressam elinden süzülen renkler.
Sonra
narin narin yağan yağmur ıslattı onu.
Adım adım uzaklaştı o resimden.
Sanat probleminin yerini ikinci parçada sevgi alır.Bu sanatın yaratıcısı şahısa vurduğu darbeden sonra
dünyadaki herkesten çok sevdiğinden-kafir kızına uyup öz sevgisini unutan çağdaş Beyrek’ten- gelen darbe
eklenir ve iç
dünyasından itiraz başlar:
Bu hayretten ayılmamış,
Sokağı geçtiği zaman
sevdiği genci
Hiçbir zaman yerinde olamayacağı
bir kızla gördü…
O çiftler gözden kaybolana kadar,
O yağmur dinene kadar,
Kuruyup kaldı yerinde.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 141
Geçti sokaktan,
Geçti yağıştan
Geçti sevgiden…
Sanattan hayata geçiş kişisel planda başlıyor. Unutulmuş kız vefasızlıkların acısıyla sadece toplumun
sembolü olan sokak ve tabiatın sembolü olan yağmurdan değil, kalbin sembolü olan kişisel sevgiden de
vazgeçiyor. Görünen ve görünmeyenin, işitilen ve işitilmeyenin sınırlarını bozmayı seven şair kızımızsa kendi
üslubuna sadıktır. Ama bu defa maddi ve manevi karşılaştırma değil, aynı anlamlı akıntıya bırakmak şartıyla.
Sokak gibi maddi mekân, yağmur gibi görünen olay ile sevgi gibi maneviyat sembolüne aynı bir “geçti” sözüyle
tek anlamsal pencereden bakan şair, şiirin sonraki parçasında kendisi de kişisel psikolojik kattan toplumsal
yüzeye geçmeye başlıyor:
Duymadı bunu
“Targovi”’nin insan elinden
Bezmiş o dar sokağı da.
Hiçbir zaman giyinemeyeceği
Bir elbisenin önünde
durup içeri girdi.
Yüreksiz manken kibirlenirdi,
Üzerindeki elbisenin zevki ile,
“More expensive”* diyerek
dışarı çıktı.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 142
Sokaklar taşa dönmüştü,
Evler yaş taşa dönmüştü,
Ayağının altındaki taş
taşa dönmüştü.
Hayat, toplumsal sorundan açık bir şevk ve heyecan ile bahsetmiyor. Targovi’nin taş sokakları aracılığı
ile insanı anlamaktan uzak taş yürekli toplum, giyimiyle kibirlenen manken aracılığı ile de elbisesi kendisinden
pahalı insan tabakasını anar. Şair arzuladığını giyemeyen kızı, cansız mankene benzeyen elit tabaka kadınlar ile
karşılaştırır. Hızla kapitalistleşen bir şehirdeki toplumsal eşitsizlik ve haksızlığa ince ve üstü örtülü işaret eder.
Böyle taş gibi duygusuz, manken gibi yüreksiz adamların itibarlı hale gelmesinden dolayı, ayaklarını Karabağ’da
bırakan genç, Targovi’nin taş sokağına oturup liyakatini satışa koyarak, iki ayaklılar kadar bile insan duygusu,
vatan sevgisi olmayanlara el açar. Protez ayaklar üstünde durduğu taşı duymadığı gibi, sakat kahraman da zevk
sefa ve işret içinde kaynayan Targovi ehlinin yüreğinin taştan olduğunun
* daha pahalı
farkında değil. Farkında olsa bile çare nedir? Bu manzaradan sarsılan kız kendi derdini unutur. Kişisel ızdıraplar,
dünyaya ve yaşama nefretin yerini tutmuyor, aksine belli bir şahsa mal etmekten çıkıp genellikle insana,
vatana, toprağa, olan sevgi çevresine geçiyor ve şairin gizli işaretler dili ile iç dünyasındaki itirazı açık isyan
halini alıyor:
Ayaklarını
toprağa emanet etmiş
bir kahraman,
Hissetmedi taşların
taşa dönmesini.
El açtı iki ayaklılara,
Yürekler taşa dönmüştü.
Baştan sona kadar fert-toplum dramı üzerinde kökleşen şiirin sanatsal drama da, finali var. Klasik drama
sanatının kanunlarına uygun finalde şair bütün önemli kahramanlarını- resim eserini, vefasız oğlanı, pahalı
elbiseleri, sakat kahramanı bir yere toplar. Şair ideallerinin ifade araçları olan bu insan ve objeler arasındaki
tezatı dikkatten kaçmıyor. Sevgisine ihanet eden oğlanla, vatan sevgisi namına ayaklarını yitiren sakat, ölümsüz
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 143
sanat eseri ile geçici zevke dayanan moda birbiri ile tamamen ters kutuplardır. Lakin onları birleştiren bir
ilişkide var. Onlar hayatımızın ve Hayat’ın ömrünün, kavramının, duygusunun
ayrılmaz parçalarıdır ve öyle ayrılmaz şekilde de onun şiirine dâhil olurlar. Gerçekliğin zıt yerleri şair
düşüncesinde, şiirde birleşir, zıtlıklar sözde de olsa kendi hallini bulur. İnsanın çaresiz acılarına merhem olan
yine şiir estetiği olur:
Bundan sonra
gördüklerinden kaçmak istedi.
Öyle kaçtı ki,
gölgesi de yetişemedi ona.
Ne kadar kaçsa da,
ne o resim, ne o genç, ne o elbise,
ne de o sakattan
uzaklaşamadı.
Hiç kimsenin yazamayacağı
bu şiiri yazdı
O gün…
Bizim edebi nesil 90’lı yılların keşmekeşinden geçip gelmiş kaos çocuklarıdır ve yaşıtlarımızın bir
çoğunun sanat düşüncesindeki bozgunculuk meyli de bundandır. Onlardan birçoğunun yazılarında kaosun
insan düşüncesine vurduğu darbe anlaşılır göründüğü kadar da tabii karşılanmalıdır. Lakin insan, özellikle de
yaratıcı şahıs, zamanın akıntısına kapıldığında, zamana uygun hareket ettiğinde değil, ona karşı durduğunda
güçlüdür. Bunun için de sanatçının iç âleminde zamanın geçici modalarından öte ezeli ve ebedi değerlere
sadakat olmalıdır. O yalnız bu zamana uyan düşünce elbisesini sık sık değişen manken olmaktan kendisini
koruyabilir. Bence Hayat herhangi bir fert, millet, genellikle insanın ruhsal başlangıcında duran dâhili güçten
mahrum değil. İster şiir teknolojisi, isterse de düşünce bakımından bütün yenilik çabalarına rağmen, onun
klasik gelenek ve düşüncenin en iyi ve güzel yanlarına sadakati de her hâlde bundandır. Ve bunun için o,
geleneğe münasebette ayrılığa, yeniliğe münasebette ifrata varan birçok yaşıtlarından farklı yaratılıştan gelen
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 144
bir duyumla en zor ve en uygun seçeneği seçer -“Altın ortada” durur. Onun birçok şiirlerinin bütün dış
karmaşıklığı ile beraber ciddi iç
tasvirciliğine sahip olmasının psikoanalitik temelini de bence, aramak lazımdır.
Hayat’ın birçok şiirinde olduğu gibi, “Yazılmayan Şiir” de çağın getirdiği kaos, geleneksel serbest şiire
mahsus ritmin böyle bozulması düşüncenin dışındadır, ritmik serbest şiir ve hece, hatta aruz vezninden de öte
biçim ise altyapıda özünü kesinlikle koruyup saklıyor. O altyapı ise şudur: Aristoteles’in kendi Poetika’sında
dediği gibi, her hangi bir olay, önü, ortası ve sonu olan süreçtir. “Yazılmayan Şiiri”in önü, ortası ve mantıki
sonucu var. Bu, doğal başlangıca karşı durmaların şenlik haline gelmesi, gelişmesi, en yüksek devrine gelmesi,
açılışı ve finaline sahip mükemmel metindir. Bunun için bu şiirde tesadüfî hiçbir şey yoktur. Solist şairi izleyen
bir orkestrada istenilen açıklık ve anlaşılırlığın kendine has yeri ve zamanı var. Gerektiğinde el kaldırıyor,
susuyor, gerektiğinde hareket edip genel ahenge kapılıyorlar. Hiçbir şey gökten yere düşüp sonra da yere
batmıyor, anlamsız şekilde metne girip sonra yok olmuyor, her şey dikkate alındığı gibi, hiçbir şey de
unutulmuyor ve müzik bütünlüğü oluşuyor. Günlük yaşamdan doğmuş bu şiir orkestrasının sanat önderi ve şefi
ise artık Hayat değil, hayati gerçekliğin kendisidir. Bu, yazılan değil, gerçekliğin özünde yaşanan “Yazılmayan
Şiir”dir. Bütün çok sesliliği birlikte şairin mantıki sonucundan doğan şair ideallerinin anlaşılırlığı da şiirin
bütünlüğünden gelir: Dünyada hiçbir şey hatta iki kum tanesi bile diğerinin aynısı değildir ve bu aynısız
dünyada her insanın dolmayacak yeri, vazifesi, başkaları tarafından kapatılamayacak makamı var. Şiirin
kahramanı olan kız ressam gibi resim yapmayı, sevgilisini elinden alan rakibesinin yerinde olmayı, manken
yürekli küçük menfaatler peşinde koşan kadınların giydiklerini giymeyi,
sakat oğlan gibi canının bir parçasını vatan yoluna kaybetmeyi beceremiyor. Ama kız, onların hiçbirinin
yazamayacağı şiiri yazmaya kadirdir. Yanlış anlaşılmasın konumuz o değil ki: onlar şiir yazamazdı. Onlar bu kızın
sadece o gün Targovi sokağındaki gözlemleri ve yaşantılarından doğan teessür ve üzüntüler esnasında yazılan
“Yazılmayan Şiir” i yazamazdılar. Aynı makam ve mevki bir daha olduğu gibi tekrarlanmaz. Hatta tekrar etmiş
olsaydı da başkası bu manzaralardan tamamen başka, çok farklı üzücü duygular alabilirdi, ama birebir benzerlik
asla olamaz. Aynı gün o kızın gördüğü manzaralar, bu manzaralardan aldığı üzücü duygular, bu üzücü
duygulardan doğan şiir dünyada yalnız ve yalnız onun kendisine mahsustur. Çünkü bu dünyada herkesin
başkaları tarafından birebir aynısı olmayan bir âlemi var. Bütün acı ve sıkıntıların yanında hayat, bu farklılığı ile
güzeldir. Her bir ferdin farklı hayatı da biri diğerini tekrar etmeyen makamlardan ibarettir. “Yazılmayan şiir”
Hayat’ın böyle birkaç tekrarsız makamından ibarettir.
“Yazılamayan şiir”in şairi zen-budist öğretisinde başlıca ideoloji olan, bulunulan anın hakikati, makamın
felsefesinden çıkış yapıyor. Ne geçmiş, ne gelecek değil, geçmişte olmamış, gelecekte olmayacak şimdiki zaman
var ve en büyük hakikat bu anı duymak, anlamak ve yaşamaktan ibarettir. Küçük dereler büyük nehirlere,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 145
nehirler denizlere, denizler okyanuslara kavuştuğu gibi, Hayat’ta felsefe okyanusuna anın küçük, dikkate
alınmayan hakikatlerinden gelir ve üstelik onu şiire çevirebilir. İsyana kalkışan duygular, rahatsız düşünceler
ezeli ve ebedi söz okyanusunda sükûnet bulur.
Hayat’ın şiirinin dili, ikinci ve hatta bazen üçüncü mana planı, düşündürücü, satırların altında gizli anlam
ile
zenginleşerek çok katlılıkla karakter kazanır. Herhangi bir şairin ustalığı, kelimelerle oynama kabiliyeti de ilk
önce ve daha çok asıl burada ortaya çıkar. Kelimeleri mana ninnilerinin ahengi ile yüklemek sanatsal yeterliliğin
inkâr edilmez ve gerekli göstergesidir. Fikrimizin tasdiki olarak şiirin yukarıda örnek verdiğimiz bir parçasından
birkaç mısraya tekrar dikkat edelim ama bu defa şiirsel dil bilimi bakımdan:
Geçti sokaktan,
Geçti yağıştan
Geçti sevgiden…
Üç mısrada aynı “geçti” sözü doğrudan, mecazi, deyimsel olmakla üç kattan geçiyor ve altı anlamsal
elbise giyiyor. Bu elbiselerden biri birinci, ikisi ikinci, üçü ise üçüncü mısranın payına düşüyor, sözün yükü mısra
mısra ağırlaşıyor. Birinci mısrada “geçti” sözü söz bilimi ve anlam bilimi olarak doğrudan gerçek anlamı ile
işlenir ve kız sokaktan geçer. İkinci mısrada doğrudan mananın baskınlığının kalmasının yanında hem de
değişmeceli mana yüklenir; kız sadece yağmurdan, hıyanetle yüzleşmiş kız ise sevginin yağmuru, hıyanetin
soğuğundan geçer. Üçüncü mısrada “geçti” sözü doğrudan mana katından tam olarak çıkarak mecazi ve iki
defa deyimsel anlam dairesine geçer, aynı zamanda iki defa üç anlamda işlenir: mecazi anlam katı; kız sevgi
denilen yolu hıyanet bitişine kadar geçip gider, onun her yüzünü görür; birinci deyimsel anlamı sevdiğinden
vefasızlık gören kız yüreğinin bir parçasını kesip atmak pahasına böyle bir sevgiden vazgeçer. Nihayet ikinci
deyimsel anlamı olabilir ki, bununla kaçıncı defa hıyanetle yüzleşen kız “bundan sonra ben artık sevgiden
geçtim, bir daha sevmem” kararını verir.
Bütün bu mana çevirmeleri sadece şiir dili değil, fiziki bakımdan da böyle tabii bir devamcılık kuralı ile
ortaya çıkar, dil ve şiir tabiatla, gerçeklikle burada da uzlaşır. Geçitler sadece dilin üç mana katı değil, hem de
maddenin üç hâli arasında ortaya çıkar. Katı hâlden sıvıya, sıvıdan gaza geçer. Targovi’nin taş sokakları burada
katı cisim, yağmur sıvıdır, sevgi ise ister istemez maddenin gaz hâline uygundur. Bu fiziki çevirmeler sanatsal
mantıkla da tasdik edilir; ihanet eden oğlanın yüreği ayaklar altına atılmaya layık sokak taşı değil mi? İhanetle
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 146
yüzleşen kız kendini ne kadar gururlu gösterse de, gözlerinin yaşını yüreğine akıtmıyor mu? Herhangi bir maddi
sebebe bağlı olarak unutulan sevgi uçup giden gaz dumanından başka nedir ki?
Veya başka misal:
Sokaklar taşa dönmüştü,
Evler yaş taşa dönmüştü,
Ayağının altındaki taş
taşa dönmüştü.
Dört mısranın her birinde işlenen “taş” sözü birinci, ikinci ve dördüncü mısralarda mecazi, üçüncü
mısrada ise kelime ve anlam bilgisi olarak sıradan anlam taşır. Lakin mesele bununla bitmiyor. Kelimenin düz
manasında zaten taştan olan sokak ve evler; sevgisi reddedilen, toplumdaki sosyal eşitsizlik ve haksızlıktan
rahatsız, küçük menfaatler peşindeki insanların ahlakı ve psikolojisinden iğrenen insanın gözünde tekrar
taşlaşır. Sözün mecazi katına geçen şair toplumun insana karşı amansızlığına empresyonist bir hava katar.
Manevi yalnızlık, yabancılık, üveylik girdabına düşen şahıs nereye ve neye bakarsa taş görür. Hatta taşlarda
onun gözünde taşlaşır. Herhangi bir şeye onun kendisi
aracılığı ile değer vermek, sözün sıradan anlamı olarak söz kalabalığıdır. Sanatsal dilin mecazilik statüsü adına
ise taşın taşa dönmesi sadece tekrar, söz kalabalığı, lafazanlık değil, manevi taşlaşma sürecinin doğurduğu
ağrının ifadesini son haddine getirmek için şiirsel dil tarzı gibi ortaya çıkıyor.
Aynı semantik çok anlamlılığı, kelimenin düz ve mecazi anlam yükünü paralel olarak taşımasını, sakat
kahramanla ilgili bölümde de görürüz. Öncelikle, burada ayaklarını yitirmiş malûlle, iki ayağının ikisi de sağlam
insanlar arasında sözün düz anlamında tezat var. İkincisi ise “iki ayaklı” sözü mecazi anlam sanatına sahiptir ve
şairi daha çok ilgilendiren, okuyucuyu daha çok düşündüren de sözün işte burasıdır. “İki ayaklı” sözü metinde
işlendiği anlamda dilin lügat terkibinde aslında yoktur. Şair onu, hayvanlar için söylenen “dört ayaklı” sözünün
antropolojik benzerliği gibi kendisi yaratmış. Çünkü bu benzerlik adına okuyucunun tasavvurunda derhal “dört
ayaklı” görüntüsü meydana gelir. Bu hayalde canlandırmadan doğan şairin düşüncesi ise bellidir: Malına,
parasına güvenip bin bir yolla kendini ve evladını cepheden koruyan, vatanın en güzel nimetlerini emip yiyen
ama ne fayda ki, bu toprak için ayağına, parmağına, hatta tırnağına bile kıymayan bu menfaatperest
sürüsüne, insanlarla dört ayaklı arasındaki, iki ayaklıdan başka ne ad verilebilir ki? İnsanın vatan, dört ayaklının
yuva, in, çöl, orman hissi var. Mutasyon geçirmiş iki ayaklı ise ne ondan ne bundan olmadığından bu duygudan
genellikle mahrumdur. Burada yeni söz yaratıcılığı şairin, herkese kendi özelliklerine uygun yeniden ad veren
Dede Korkud kökeninden, kopuz ruhundan gelir. Bu ruh asırların milyonlarca Banu Çiçek’inden geçerek
çağımıza ulaştı, milyonlarca Banu Çiçek’ ten de geçerek geleceğe gidecek. Eserin şiir teknolojisi ile ilgili son
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 147
kaydımız sanatsal ifade araçları ile ilgilidir. Aşağıdaki parçaya bakarak;
Bundan sonra
Gördüklerinden kaçmak istedi.
Öyle kaçtı ki,
gölgesi de yetişemedi ona.
Hayat Şemi’nin sadece folklor, Dede Korkut değil, hem de Fuzuli, sadece Banu Çiçek değil, hem de Leyla
armonisi var ve bu Leyla kendi Mecnun’unu başka bir kız ile kol kola, kendi pervanesini başka bir ışık
çevresinde dönerken görüp, yeni Kays arayışına çıkmıyor. Leyla aşk derdini ışıkla, pervaneyle, güvercinle, ayla
konuşmalarında belirttiği gibi, o da vefasız taş yürekli insanlardan kaçıp söze sığınır, sözünü söze der. Hem de
öyle kaçıyor ki, gölgesi bile ona yetişemiyor. Kelimenin Fuzuli havası da bu imkânsızlığın tasdiki makamından
başlıyor.
Yukarıdaki parçada açık seçik bir mübalağa var, çünkü insan rüzgârdan hız, kuştan kanat alsa bile yine
de gölgesinden kaçamaz. Lakin mübalağanın bütün şiddeti ile beraber burada gerçeklik ölçüsü korunup
saklanır, sanatsal mantık, ilmi esasa dayanır, açık ve anlaşılır düşünce gerçeklikten kaynaklanır. Onun için
dikkat edildiğinde aslında burada hiçbir mübalağa yoktur. Çünkü gölge insana ne kadar yakın olsa da hiçbir
zaman onunla aynı olmaz: birincisi; daima ondan aşağıda yer alır. İkincisi; ondan arkada, sağda, solda olur,
hatta onu geçebilir de, ama yine de ona ulaşamaz. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun, gölge kendi orijinalinden
hiçbir zaman ayrılmaz, ayağı her zaman ayağımızda dolaşır. Bu şiirde mübalağa, kızın gerçeklikten kaçmak
arzusunun şiddetini, onu izleyen gerçekliğin bir gölge gibi kaçılmazlığı ise bu arzunun gerçekleşmesinin
mümkünsüzlüğünü ortaya koyar. Böylelikle gölge; bir taraftan kaçılmaz gerçeklik, diğer taraftan ise insanı içten
takip eden, ona azap veren iç âlemi, hatıralar, hisler, düşüncelerin sanatsal açıklığı ve düzgün ifadesidir. Kız dış
dünyadan kırıldığı gibi, iç âleminde de rahat bulamıyor çünkü insan, özellikle de globalleşme çağının çarşafla
örtünmemiş Leylası Robinson değil, onun içine etraftan çok şey sızıyor. Ve o zaman bir yol kalıyor: İçine
sızanları sayfalara dökerek onlardan yakasını kurtarmak. Gölge gibi ayağına dolaşan gerçekliği hiç olmazsa
başından, yüreğinden çıkarmak…
Hayat’ın son dönem şiirlerinde dikkati çeken daha ilginç taraf, onun maddi-manevi çatışmasından geçip,
zıtlıklardan çıkıp, metafiziki kata yöneldiği yerlerdir. Klasik dille söylenecek olursa; bu, cisimden çıkıp cana,
bedenden ayrılıp ruha, suretten geçip manaya varmanın alametidir. Bu geçişlerin sonucu ise birdir: Hiçbir şey
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 148
göründüğü gibi değil, ya da asıl hakikat görünmüyor, esas olan ise görüntü değil mahiyettir. Çünkü zıtlık, öylece
sanatsal düşüncenin esasında duran zıtlık ve dram sanatı görünen taraftır, metafiziki tarafta ise bunlar plazma
gibi birbirine karışıp hallolurlar. Hiçbir şey mahvolmuyor, hiçbir şey yok olmuyor, sadece bir halden başka bir
hale, bir formdan başka bir forma geçiyor, hatta düşünce gibi, madde olmayan
bir şeyin kendisi de biçim değiştirme ve dönüşüme uğruyor. Sevgisi reddedilenlerin unutulması da ancak göze
görünen taraftır, görünmeyen tarafta ise bu sevgiler başka forma geçip ebedi ipe boncuk gibi dâhil edilir:
Siz ey sabahta olanlar!
Geceye yığıldığınızda,
Işıklı düşünceleri yakmayı
unutmayın,
kaybolursanız,
hafif düşünceleri
çekmeyi unutun.
Yok olmuyor düşünce
unutulunca,
başka hale geçiyor,
Fikrin kati ve katı halinden,
gaz haline.
Gaz görünmüyor ama…
düşüncende ben de varım,
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 149
unutulsam,
Sadece gözüne görünmem,
aklında sakla.
Fuzuli’nin Leyla’sı karanlık geceleri mum ışığı ile sabah ediyor, Hayat’ın kahramanı ise geceleri parlak
düşüncelerle sabahlıyor. Lakin 16. yüzyıl mahbubesinden farklı modern çağın entelektüel güzeli daha derin
düşünür, olayların sadece görünen tarafı değil, görünmeyen tarafını da dikkate alır. Çünkü bütün varlığı ile
sevgilisine kavuşma hasreti çeken bu sahra fidanı sevgilisinin unutkanlığının altında duran metafiziki arzu ve
isteklerden ölene kadar haberi olmuyor. Bunları bilen Fuzuli’dir. Hayat’ın şiirinde ise kahramanla şair tam
benzeşir. Hayat’ın, Fuzuli’de olduğu gibi bütünün zerrede belirip canlanması, zerrenin bütüne ulaşması vs. gibi
platonik sevgi ölçüleriyle düşünmediği doğrudur. Ve onun sanatsal düşüncesinde kelimenin klasik manasında
platonik sevgiden bahsetmek
mübalağa olurdu. XXI. yüzyıl insanının düşüncesi, ilahi âlemlere varacak güçte değil. O, kendi düşüncesinde
maddi dünyanın kanunlarından uzaklaşabiliyor ama kristal metafiziğe de varıp ulaşamıyor. Bu ikisinin
arasındaki, kendisinin dediği gibi plazma katında kalır. O, insani aşkla artık vedalaşmış ama hâlâ ilahi aşka
varamamış. Muhakemelerindeki suskun ve sessiz amansızlığa, iç dünyasındaki gururdan doğan temkine
rağmen, Hayat’ın kahramanı bir şeyi gizleyemiyor, o, vefasız aşığın unutkanlığını takdiriilahi olarak kabul
etmediğinden onu sonuna kadar da bağışlayamıyor. Unutulmasına ilmi yorum yapmak, felsefi ve metafiziki
acıdan bakmakta amaç birdir: Kendisine sebat ve sabır telkin etmek, eziyet ve sıkıntılara daha kolay dayanmak.
Ben bu yazıda Hayat’ın son dönem şiirleri, bütün şiirlerinden bir kaçını ve yazının hacmi meselesini
dikkate alarak düşüncelerimi mümkün olduğu kadar kısıp konuştum. Herhalde o, daha ilginç şiirlerini bundan
sonrada yazacak. Şimdilik düşüncelerimi böyle toparlamak isterdim: Karakterinde olduğu gibi şiirlerinde de
çiçek narinliği ve granit sertliğini birleştiren Hayat’ın timsalinde şiirimize ilginç, düşündürücü şiirlerin sahibi
olan bir şair geldi. Kendisinin bütün duygusallığı ile beraber hayatın sert, amansız gerçeklerinden geçip giden,
yeteneği ilimle, kişinin iç dünyasını toplumsal-siyasi konularla, klasik sanatsal dil ve ifade vasıtalarını modern
tarz arayışları ile sentezlemeyi, kesin ve belirgin olanda geneli, genelde ise kesin ve belirgin olanı görmeyi,
insandan dünyaya ve dünyadan insana bakmayı, dille süslemeyi, söze birden fazla mana yükü vurmayı
becerebilen, nihayet, olayların zahiri görüntüsü arkasındaki felsefi, hatta metafiziki mahiyete varmaya çalışan
bir şair.
Ancak bütün bunlarla beraber sonunda Hayat’a eksikliği ile ilgili bir sözümü bildirmekten vazgeçmeyi
düşünmüyorum. Bütün samimiyeti ile beraber Hayat’ın şiirlerinde gizli bir iç sansür müdahalesi hissediyorum.
Sanat insanı kendini eleştirebiliyorsa bu onun en büyük başarısı demektir. Söz insanı kendisini sonuna kadar
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 150
ifşa etmekten utanmamalı, okuyucu ile kendisi arasındaki dahili sansürün diktesinden doğan bütün yasak, tabu
ve zorlukları defetmeye kendinde güç bulmalıdır. Ben, elbette ki, samimiyeti her türlü mukaddes değerin
üstüne çizgi çekmek hesap etmiyor ve biliyorum ki, insanın yalnız Allah’a tam açabileceği bir dünyası var. Şunu
da biliyorum ki; Hayat, “büyük edebiyat” adı altında her türlü etik olmayan ve estetik olmayan değmezleri
(“değer” sözünün zıddı olarak kabul edin) tebliğ eden, ağlamayı zırıltı, gülmeyi hırıltı yerine koyan, yabancı,
sözün olumsuz manasında yabancı ateşlere yanan pervanelerden değil. Hayat’ın yüzlerce yıllık edebi ve
sanatsal, etik ve estetik, manevi ve ahlaki geleneklerden tutuşan öz mum ışığı var. İnanıyor ve arzu ediyorum
ki, bu ışık bundan sonra daha gür yanacak. Ancak şunu da bilirim ki: Samimi duyguların sonuna kadar
ifadesinden onun okuyucularının sayısı biraz daha artardı, eğer böyle olsaydı, Hayat’a yönelttiğim soru düzelir,
doğrulur ve ben derdim: - Sen Banu Çiçek’sin!
HAYAT ŞEMİ YARATICILIĞINA BAKIŞ
Sabir Rüstemhanlı’nın Notları
Tam 10 yıl önce, yüzünden bir şeyin sırrını açmış bir adamın veya ilkbaharın sevinci dökülen bir kız
Yazarlar Birliği’nin basamaklarıyla, bu basamaklara ve bu dünyaya adım attığından dolayı minnet ederek ikinci
kata çıkıyordu.
Ben bu basamakları her zamanki gibi süratle inip, acele ile bir yere gidiyordum. Selamlaştık ve bir anlığına bu
tezadı hissettim. Ve belki de bu duygunun etkisi ile kişiliğime uygun olmayan bir tarzda tanımadığım bir
hanımdan, ama sanırım bu evin evladı ve bizim ailenin bir ferdi olduğunu hissettiğimden samimi bir sesle
sordum: "Sen kimsin?"
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 151
Gülümsedi ve aynı samimiyetle:
- Ben Hayat’ım! dedi. - Çok güzel cevap deyip yanından ayrıldım.
Hatırımda böyle kaldı. Ama ondan önce şiirleriyle tanıştım. Hayat Şemi izlediğim genç yüzlerden
biriydi… O da bu dünyanın dertlerine, sevgi ve ayrılıklarına, "insan hırsızı" ölümüne ve ölümsüzlüğüne, sözün ve
aile ocağının sonsuzluğuna ışık tutan, dünyayı ruhuyla anlamaya ve kalbince ısıtmaya, kendine yakın
hissetmeye çalışan birisi.
Sonra çeşitli gazete, dergi ve antolojilerde ardıcıl şiirlerini okudum. Hayat Şemi Azerbaycan varlığına,
bugünkü gençliğin, "yarı dert yarı adam" olanların talihine ışık saçar, bu ışıkta gördüklerini benzersiz şekilde,
asıl şiirsel ve felsefi bir dille kaleme alır. Anne hasreti hakkında sayısız şiir yazıldı, ama Hayat bu hasretin orijinal
ifade tarzını buldu:
<< Allah’ın altında annen sağ olsaydı- <<annen ölsün>> diyecek kimsen olurdu,-ellerin ölmüş kağıtları
ağladığında >>, yahut << annen yaşıyor olsaydı,- ölüverirdin ayaklarının altında- cennet misali>>. Şiirde anne
yokluğunun bir kız yüreğinde doğurduğu duygular okunuyor. Sözün, başkalarının görmediği yeni bir katı
açılıyor. <<Altın saçlı meleğim,- Sen beni belemiştin,- ben de seni beleyim,-beleyim ak kefene,-Borcumu böyle
verdim.>> Bu söz gözyaşı yerine gelen sözdür ve yalnız Hayat’a mahsus olan bir sözdür. Onun şiirlerinde ancak
kendisine özgü ifadelere, kat kat fikirlere ve bu fikirlerin insanı düşünmeye mecbur eden felsefi katlarına sık
sık rastlanır: << Geldim ömrü dünyadan,-Ötürem ay adamlar>> <<bir ölümcül sevgiden,- yatarım ay adamlar>>,
<<Saçıma örerim ayrılıkları,- ayrılık rengini çizip gitmişsin>>, <<Geldim talihimin tozunu aldım>>
Düşünüyorsun, bu kadar yeni fikir, değişik benzetmeler iç potansiyelin imkan verdiği sınırda mıdır? Denilebilir
ki Hayat’ın bütün şiirlerinde sözün yeni ilkbahar rüzgârı vardır. Müracaat ettiği bütün mevzularda o, sözün
şiirsel özünü bulmaya çalışır. Her söz onun ruhuna işlenmiştir, sade ve güzeldir, süslenmeye ihtiyacı olmayan
bir sağlık saçar.
Çağla çeşme hiç durma
Topluyorum bir cama
Doldukça söz bohçama
Boyanıyorum ben
Hayat’ın şiirlerinde renklerin uyumu, yerinde işlenmesi, sözden söze sıra dışı geçişler tanıdık manzaraları da
yenileştirir, bu manzaralar çocukluk hatırası gibi yüreğini titretir.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 152
<< Kalem renkli menekşem-sana gül getirmişim,- yüreğine söz yazacak,-Bakıp kara gözlerine- ak ellerim ‘döz’
yazacak,-Lafını gülle kestim,-sana gül getirmişim>>
Bu içsel özgürlük, kadın şiirimizin büyük ananelerinden gelen cesaretli ruh, onun şiirlerinin seçilen
özelliklerindendir. Sıra dışı deyiş tarzı Hayat’ın <<beyaz bayrağın nağmesi >>, << Kök alttaki milyonlar>> gibi
toplumsal içerikli şiirlerine yeni bir manevi güç getirir. Bu güçte, bir vatanperver gencin göğsüne sığmayan
yürek çırpıntıları kulağında çınlar ve onun << Saçları bembeyaz olan şehit anası,- başının üzerinde bulunan
dertlere, beyaz bayrak kaldırma>>- demekle mücadeleci olmasına seviniyorsun. Onun şiirlerinde beni en çok
sevindiren, vatanımızın coğrafi sınırlarının küçüldüğü bir zamanda manevi ve şiirsel sınırları genişletmek
arzusu, öz ruhunda şiir örflerimizin sınır tanımayan, uçsuz bucaksız ifade imkanlarını koruyup saklamak
isteğidir. Vatanı için acı çekenlerin, talihin getirdiği azapların, edebi sözün acısına çevrilebilmesi onun birçok
şiirleri için karakteristiktir . << Ta biraz da ondan evvel,-hiç sen bile yoktun- annen baban vardı, Ermeni, Rus
vardı,-evinizi ermeni ustası yapmıştı- işte onlar da yıktılar>>.Bu numuneler Hayat’ın şiirsel bakışının
dakikliğini ve yeni düşünce tarzını gösterir. Onun yaratıcılığı sınırlı duygulara bağlanmamıştır, bu günün
havasında okur, zamanın, yurdun acılarından, sanki kendi acılarıymış gibi ifade eder.
Bu kitapta her şey bir nağmedir, incelenmesi zordur. Ben onun şiirlerini sevdim, okuyucuların da
seveceğine inanıyorum.
Ayaz Vefalı’nın Notları
Hayat Şemi’nin yaratıcılığında dikkatimi çeken esas nokta onun sözle oldukça ihtiyatlı, daha doğrusu
mesuliyetli davranmak yeteneği oldu. O, şiirlerinde sıradan hayatı, olayları ve olayların içindeki nesneleri sıra
dışı bir hususiyet görür ve onu düzenli ve düzenli olduğu kadar da edebi bir biçimde okura da gösterebilir.
Hayat Şemi şiirlerinde dediği ve demek istediği sözün yazdıklarından çok daha fazla olmasına çalışır. << Sözün
yeri dar, fikrin yeri geniş>> kanaatine sadık kalma azmini görmek zor değildir.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 153
Yusuf Seyidov’un notlarından (Edebiyat Gazetesi 4 Ağustos 2000)
Başta denildiği gibi, gazetenin hakkında konuşulan sayfalarındaki eserler yeni seslerdir. Şahsen ben, bir
okur olarak, bu eserler arasında içime sinmeyen yazı görmedim. Buradaki şiirler tam anlamda orijinal seslenen
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 154
mısralarla doludur. Hayat Şemi’nin <<Göçen adama>> şiirinde şair, dünyasını değiştiren, ak kefene bürünüp
defnedilmeye götürülen insanı, beyaz kıyafet giyinip yeni eve taşınan geline benzetir. << Eskimiş ömrünün kara
gününden, Kefene bürünüp taze göçersin>>, <<Yola mı koyuldun sizde ne sestir,-Seni karşılayayım bize
göçersin>>…
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 155
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 156
SÖZLÜK
A
Ağuş Kucak (sevgilinin kucağı)
Ak kızıl Pamuk
Antropolojik İnsan bilimiyle ilgili, insan bilimsel.
Aran Coğrafi bölge
Aristokrat Soylu
Aspirantura Yüksek lisans
Asta-asta Usul- usul
B
Badü-Kübe Rüzgarlar şehri
Bağban Bahçivan
Basabas Çok kalabalık, sıkış-tepiş
Bayatı Azerbaycan Halk Edebiyatında
nazım şekillerinden biri
Bayıl Bakü’ nün güney çıkışında yer alan
kasaba
Belemek kundak (bebeklerin sarıldığı)
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 157
Beyrek “Dede Korkud” destanında
kahraman
Bileceri Bakü’nün kuzey ucundaki yerleşim
yeri
C
Civanşir Erken orta asırlar Azerbaycan
hükümdarı
Ç
Çen Sis
Çerağ Gaz lambası, kandil
Çereken Karabağ’ın Füzuli ilinde bir çay
Çıkacağı Hayatta bilmediğimiz ama başımıza
gelecek hadiseler
Çölüm Dışım
D
Döyükmek Gözlerin kırpılması
Döz Dayanmak, katlanmak
Dözer Acıya katlanmak, dayanmak
E
Ekzistensial Varoluşsal
Empresyonist İzlenimci
Era Çağ, dönem, tarih
F
Folklor Halk bilimi
G
Geraylı Âşık şiirinde 4 mısralı 8 heceli şiir
şekli
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 158
H
Hamı Herkes
Harıbülbül Dünyada sadece Azerbaycan’ın Şuşa
şehrinde yetişen bir çicek
He Arap alfabesinin yirmi altıncı
harfinin adı.
Hiyaban Şehit mezarlığı
Homo sapıyens İlk insanlar
Huş Ruh
İ
İcma İlk Çağ (kabile dönemi)
İfrat Herhangi bir konuda çok ileri gitme,
ölçüyü aşma, aşırı davranma,
taşkınlık, tefrit karşıtı
İnomarka Yabancı araba
K
Kâr Sağır
Kara kızıl Petrol
Kâsıb Fakir, fukara
Kays ‘Leyla ile Mecnun’ eserinde
Mecnun’un gerçek adıdır.
Keşik Sıra, nöbet
Kopuz Ozanların çaldığı telli Türk sazı
Köndelen Karabağ’ın Füzuli ilinde bir çay
Ku kuşu Efsane olduğuna inanılan bir kuş
türü
Kul Alı Azerbaycan’da bir dağ
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 159
L
Lafazanlık Gevezelik
Lam Arap alfabesinin yirmi üçüncü
harfinin adı.
M
Mahbube Sevilen kadın
Men Benlik
Mübalağ Ruh göçü
Mübalağa Abartılı
Müsbet bir Kan gruplarından A Rh + yerini
tutan kan grubu
N
Novostroyka Yeni dikilen
Nüşabe Erken orta asırlarda Berde
hükümdarı
Ö
Örpek Baş örtüsü
Ötürem Yolcu etmek
P
Periçıngılı Azerbaycan’da bir dağ
Plazma Atomları ve molekülleri tüm olarak
ya da kısmen iyonlaşmış gaz. Son
yıllarda yıldızlararası gazın ve yıldız
gazyuvarları içindeki gazın plazma
olduğu kabul edilmektedir.
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 160
Poetika Şiirsel
S
Semantik Anlam bilimi
Sorağ Mektup, haber
Suna Bir cins su kuşu
Ş
Şedde Arap yazısında, bir ünsüzün iki kez
okunması gereken harfin üstüne
konulan işaret.
T
Targovi Bakü’nün en işlek tarihi ve turistik
caddesi
Teessür Üzüntü
Tez Acele
Tuti Papağan
Ü
Ülfet Dostluk, ahbaplık
V
Vağzalı Azerbaycan halk oyun havalarından
biri, gelin çıkarken çalınır.
Y
Yavaşıtım Yavaşladım
Yetirem Yetişirim, varırım
Yitirem Kaybolurum
Z
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 161
Zahiri 1. Görünen, görünürdeki. 2.
mec. Yapmacık.
Zulmet Karanlık
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ .......................................................................................... 4
KĠMLĠK ......................................................................................... 8
YAZILMAYAN ġĠĠR ..................................................................... 14
SOSYAL+izm............................................................................... 10
ġUġA’DA VURULAN HELĠKOPTER ......................................... 11
BU MEMLEKETĠN ..................................................................... 13
BEYAZ BAYRAKLARIN ġARKISI ............................................... 15
PLAZMA ..................................................................................... 20
ÇÖL ADAMININ NOTLARI........................................................ 16
HADĠSE....................................................................................... 20
GÖÇEN ADAMA ........................................................................ 21
YARI DERT, YARI ADAM ........................................................... 22
ADAMLAR .................................................................................. 23
ALLAH’IN ALTINDA .................................................................. 24
RENKLĠ RÜYALAR ..................................................................... 25
ÖMRÜM UZUNLUĞUNDA SÖZ ............................................... 26
ÇĠZDĠM ....................................................................................... 27
ARAYIN BENĠ ............................................................................. 28
BABAM ....................................................................................... 28
SONRA ........................................................................................ 33
TOPRAK UNUTTURMUġ .......................................................... 35
NĠNEMĠN LÜLPER DAĞI, yahut GÖÇ ...................................... 36
TAMDIR BABAM ........................................................................ 32
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 162
SAAT ........................................................................................... 38
AZERĠ KIZIYIM, VATAN OĞLUYUM ........................................ 39
FERĠZE’NĠN KU NAĞMESĠ ....................................................... 40
DAYANIYORUM ......................................................................... 41
BU GECENĠN KAġI ÇIKAR ....................................................... 42
KALANDI ġU ÖMÜR ................................................................. 43
NE YIĞMIġSIN ........................................................................... 45
KENDĠMĠ SEVMEYE VAKTĠM OLMADI .................................. 46
VATAN GÜLÜ GETĠRĠRSĠN ...................................................... 47
ÜSTÜNDE................................................................................... 49
PORTRE ...................................................................................... 50
KÖK ALTINDAKĠ MĠLYONLAR ................................................ 51
BĠR ÖMÜR SIKIYOR BENĠ ........................................................ 54
KĠM YATMIġ, KĠM UYANIK ...................................................... 53
YAPRAĞIN SEVGĠSĠ .................................................................. 58
YEDĠNCĠ KOĞUġ ....................................................................... 59
SÖZ ............................................................................................. 61
LĠRĠK ġĠĠR .................................................................................. 62
UYUDU ELLERĠMDE ................................................................ 64
DOSYA ........................................................................................ 63
ÖLÜM BENDEN YÜZ ÇEVĠRĠR ................................................ 66
ÖLÜM RESMĠ ............................................................................. 67
AYRILIK ...................................................................................... 68
KĠLĠDĠNĠ YÜREĞĠMĠN .............................................................. 69
DÜNYAYLA SOHBET ................................................................. 70
DANS........................................................................................... 71
ĠNSAN SEVERLĠK ...................................................................... 72
GÖZLERĠME TOPLADIM .......................................................... 73
KURBANIM ................................................................................ 74
BORÇ .......................................................................................... 75
ADAMLAR, HALKALAR, NOKTALAR… ................................... 76
YÜREĞĠM SENĠ YIĞAR ............................................................. 77
O KIZI BULUNUZ ...................................................................... 77
SORUġTURMA ........................................................................... 78
UNUTMADIĞIM ........................................................................ 79
AĞRILI ġĠĠR-ler .......................................................................... 80
ANNEME..................................................................................... 82
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 163
SANA GÜL GETĠRMĠġĠM .......................................................... 83
GECE KĠRPĠKLĠ KADIN ............................................................ 84
GELĠN GĠDEN KIZ ..................................................................... 86
ĠYĠ KĠ VARSIN ............................................................................ 87
BEBEĞĠM ................................................................................... 90
ĠMAJ ............................................................................................ 92
KAVRULAN ġEHĠR .................................................................... 94
SÖZÜMÜN CANI VAR ............................................................... 97
BĠZĠM ERADAN SONRA ............................................................ 99
ÜÇ NOKTA ............................................................................... 102
DUA .......................................................................................... 103
KENDĠN .................................................................................... 104
SESĠN ........................................................................................ 105
YÜZÜN ...................................................................................... 107
GÖZÜN ..................................................................................... 108
NEFESĠN................................................................................... 109
SÖZÜN ...................................................................................... 111
ÇEVĠRĠLER WYSTAN HUGH AUDEN .................................... 113
GÜZELLĠK MÜZESĠ ................................................................ 114
YAZAR (romancı) ...................................................................... 116
OZAN (halk Ģairi) ..................................................................... 117
ODA .......................................................................................... 118
RAĠSA SARBĠ ............................................................................ 119
ANNA AHMATOVA .................................................................. 121
MUTLULUK VEREMEDĠM SEVENLERĠME .......................... 121
SVETLANA SUSLOVA .............................................................. 122
Asya çevresinde çizilmiĢ tüm arzularım .................................... 122
DüĢlerime giriyor Horasan güneĢi ........................................... 126
Herkes geçip gidiyor ................................................................. 126
Alaca karanlıkta gördüğüm ...................................................... 126
RISBAY ĠSAKOV ....................................................................... 126
CEZP (Cazibe) .......................................................................... 126
RÜZGÂR ................................................................................... 127
SEVGĠ TANRISI ........................................................................ 129
ESED CAHANGĠR .................................................................... 129
HAYAT ġEMĠ YARATICILIĞINA BAKIġ.................................. 150
Sabir Rüstemhanlı’nın Notları .................................................. 150
www.kitabxana.net – Milli Virtual Kitabxana 164
Ayaz Vefalı’nın Notları ............................................................. 152
Yusuf Seyidov’un notlarından ................................................... 153
SÖZLÜK .................................................................................... 156
ĠÇĠNDEKĠLER .......................................................................... 161