tÜrkİye’de yerel yÖnetİm reformlari;yÖnetsel ve...
TRANSCRIPT
TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİM REFORMLARI;YÖNETSEL VE SİYASAL
ARKA PLAN
Doç.Dr. Kemal ÖZDEN, Fatih Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
Özet
Yerel yönetim reformlarının gerekliliği şüphe götürmeyen bir gerçek olmakla birlikte
bu reformların planlanması ve uygulamaya konmasındaki zorluk da aynı derece de şüphe
götürmeyen bir durumdur. Reform süreci sancılı, zor ve karmaşık bir süreçtir. Bir çok kez
planlama aşamasında reformlar sahipsiz kalır. Yasal metinler hazırlanamaz. Mevzuatın
karmaşıklığı, olayı içinden çıkılamaz bir iş haline getirir. Çünkü sadece belli bir yerel yönetim
kurumunu ilgilendiriyor gibi görünen bir değişikliğin, aslında ulusal güvenlikle bile ilgili
olduğunu görebiliriz. Örneğin, sadece ulusal çapta yapılacak bir değişikliğin, aslında AB
mevzuatına aykırı olmasından dolayı en baştan iptali bile söz konusu olabilir.
Yerel yönetim reformlarının arkasında yatan etmenler farklı kategorizasyonlar altında
incelenebilir. Bu konuda en çok tercih edilen kategorizasyonlardan biri, reforma giden süreci
dış faktörler ve iç faktörler şeklinde iki ana grup altında ele almaktır. Küreselleşme, yeni
kamu işletmeciliği gibi yönetim anlayışları, şeffaflık ve katılım gibi yönetsel prensiplerin
gelişimi, AB gibi uluslararası kurumların etkisi önde gelen dış faktörler olarak gösterilebilir.
İç faktörler ise; kurumsallaşma dönemi, demokratikleşme çalışmaları, liberal politikalar,
sosyal-kültürel belediyecilik anlayışı gibi gelişmeler ışığı altında çalışılabilir.
Bu çalışmada, Türkiye‟de yerel yönetim reformları yönetsel ve siyasal arka planı ile
birlikte ele alınacak ve reform dinamikleri çalışılacaktır. Bu bağlamda, reformun tanımı ve
önemi anlatıldıktan sonra Türkiye‟de yerel yönetim reformların kısa bir tarihi, amacı, nedeni,
reform sürecinde karşılaşılan zorluklar ele alınacaktır. Bunun için, Türkiye‟de belli başlı
reform dönemleri incelenecek, bu dönemlerdeki reformların temel içeriği, hedefi ve yönetime
katkısı araştırılacaktır. Ayrıca, yerel yönetim reformlarına zemin hazırlayan dış ve iç sebepler
araştırılacak, reform öncesi ve sonrasında karşılaşılan, bürokratik, politik ve sosyal engeller
irdelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Reform, Yerel yönetim reformu, Bürokrasi, KAYA, MEHTAP, KYTK
Tasarısı
TÜRKİYE’DE KAMU YÖNETİMİ REFORMUNUN VİZYONU
M. Kemal Öktem & Leyla Çiftçi, Hacettepe Üniversitesi, Yönetim Bilimleri
Özet
Bu çalışmanın amacı dünyada yaşanan kamu yönetimi reformlarının Türkiye‟ye
yansımalarını son on yıllık süreçte değerlendirmektir. Dünya‟da yeni kamu yönetimi anlayışı
çerçevesinde şekillenen reform çalışmaları Türkiye‟de 2003 sonrasında hızlı bir şekilde
hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Bu reformlar dünyadaki gelişmelere paralel bir seyir izlemiş,
reformlar bir taraftan taklit diğer taraftan uluslararası baskılarla Türk kamu yönetimine
uyarlanmaya çalışılmıştır. Reformların bir kısmı uygulanarak hayata geçirilmiş, diğer bir
kısmı ise nakledilen organın vücuda uyum sağlayamaması gibi yönetim yapısında “eğreti”
kalmış, deneme yanılma yoluyla yürütülen kimi çalışmalar da kurumların olumsuz itibar
oluşturmasına neden olmuştur. Reformların başarısızlığı bir taraftan yeni kamu yönetimi
yaklaşımının üstüne oturduğu temel argümanların kendisinden diğer taraftan ülkenin sahip
olduğu siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal yapıdan kaynaklanmıştır. Türkiye‟de Osmanlı
Devleti‟nin son döneminden itibaren uygulanan devrimci reform tekniği 2003 Kamu
Yönetimi Temel Kanun Tasarısı ile bir kez daha denenmiş, istenilen elde edilemeyince ilkeler
parça parça hayata geçirilmeye çalışılmıştır. 2011 sonrası dönem ise daha önce yapılan
çalışmalardan geriye adım atıldığı bir süreci ifade etmektedir.
Anahtar kelimeler: Reform, yeni kamu yönetimi, reform başarısızlığı
BELEDİYELERDE KAMU-ÖZEL İŞBİRLİĞİ
Mustafa T. Karayiğit, Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü,
Özet
Kamu-özel işbirliği kavramı dünyada 1990‟larda ortaya çıkmış yeni bir kavram olarak
algılanabilir. 1980‟lerde kamu mülkiyetindeki işletmelerin özelleştirilmesi sürecini
müteakiben Muhafazakar Parti hükümeti tarafından 1992 yılında Birleşik Krallık‟ta özel
sektör finansman girişimi modeli ortaya konuldu. 1997 yılında İşçi Partisi hükümeti ise söz
konusu politikayı imtiyaz ve joint venture gibi modelleri de içerecek şekilde kapsamını
genişleterek kamu-özel işbirliği şeklinde yeniden tanımladı. (Shoul, 2009: 2) Oysaki, çerçeve
bir kavram olarak kamu-özel işbirliği kavramı birçok model içermektedir. Örneğin imtiyaz
gibi bu modellerden bazılarının kullanıldığının Roma İmparatorluğu zamanına dayandığı ve
hatta öncesinden beri Avrupa kıtasında uygulandığı bilinmektedir. (Van Garsse, 2008: 222)
Dolayısıyla kamu-özel işbirliğinin menşei epey eskilere dayanmaktadır. Kamu kesimi ile özel
sektör arasındaki ortaklığın doğası ise zaman, yer ve tarafların amaçlarına göre değişiklikler
göstermiştir. (English ve Skeller, 2005: 2) Kamu-özel işbirliği uygulamaları dünya genelinde
devletin rolünün arttığı ve kamu kesiminin kamu hizmetlerinin temini ile altyapı yatırımlarına
katılımının artış gösterdiği 20. yüzyılın başlangıcında azalma eğilimi göstermekle birlikte
1990‟larda tekrar bir artış trendi göstermiştir. Kamu-özel işbirliği kavramının yakın
bağlantısının olduğu globalleşme, neoliberalism ve Yeni Kamu İşletmeciliği Yaklaşımı
kavramları ile birlikte dünya çapında yeniden bir varlık sergileme sürecine girdiğini söylemek
bu açıdan yanlış olmayacaktır.
Globalleşmeyle birlikte sermayenin dünya üzerindeki hareketliliğindeki artış, kamu
kesimi ile özel sektör sermayesi arasındaki ilişkideki güç mücadelesinde ibreyi özel sektör
lehine çevirmiş ve Keynes‟in ulusal düzenleme programının ve 2. Dünya Savaşı sonrası refah
devleti anlayışı çerçevesinde devletin mülkiyetindeki işletme ve kamu hizmetlerinin temelini
oluşturan finansal politikalar yoluyla makroekonomik yönetim sağlama politikasının sonunu
getirmiştir. (Shoul, 2009: 27; Bult-Spiering ve Dewulf, 2006: 10; English ve Skellern, 2005:
4) Global ekonomide neoliberal ekonomi politikasının devlet yönetişimindeki Yeni Kamu
İşletmeciliği Yaklaşımı gibi unsurları ile birlikte hakimiyeti, piyasa mekanizmalarının,
teşviklerinin ve özel sektör disiplininin kamu alanında uygulanmasına, kamu hizmetlerinin
piyasa mantığı içerisinde teminine, kamu alanının piyasalaştırılmasına ve minimal devlet
anlayışının hakim olmasına sebebiyet vermiştir. Daha açık ifadeyle, yeni bir yönetişim modeli
olarak ortaya çıkan Yeni Kamu İşletmeciliği Anlayışı, piyasa mekanizması ve disiplini ile
harmanlanmış, özel sektör düşünme tarzının ve sektöründe piyasa temelli kriterlerin
uygulandığı bir kamusal yapıya teveccüh göstermektedir. Bu açıdan, kamu-özel işbirliği, Yeni
Kamu İşletmeciliği Yaklaşımı‟nı pratiğe döken ve piyasa mekanizması ile özel sektör
disiplinini kamu alanına taşıyan bir araç olarak görülebilir. Dolayısıyla birçok modeliyle
birlikte kamu-özel işbirliği kavramının global düzeyde gelişimi, yukarıda belirtilen trendler
çerçevesinde kamu hizmetlerini doğrudan yürüten ve sağlayan şeklindeki rolünden organize
eden, satın alan, düzenleyen ve denetleyen rolüne evrilmesiyle kendini gösteren devletin,
ekonomideki rolündeki genel değişiminin bir parçası olarak ele alınmalıdır.
YEREL YÖNETİM REFORMU SONRASINDA TÜRKİYE’DE BELEDİYE
MECLİSLERİ
Tarkan Oktay, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Mahalli İareler ve Şehircilik
Özet
Türkiye‟de modern belediye kurumu 19. yüzyılın ortalarına dayanmaktadır. Zaman
içinde uygulanan merkeziyetçi yönetim anlayışı nedeniyle belediyelerin kurumsal yapıları ve
demokratik niteliklerinin gelişmesi sınırlı olmuştur. Türkiye‟deki kamu yönetimi sisteminin
yeniden yapılanması sürecinde uygulamaya dönük somut adımlar 2003 yılında hayata
geçmeye başlamıştır. Kamu yönetimi reformu çabalarının odağında yerel yönetimler yer
alırken, belediye meclisleri de yerel yönetimlerle ilgili düzenlemelerde bir odak haline
gelmiştir. Belediye kanunlarındaki düzenlemeler yanında Belediye Meclisi Çalışma
Yönetmeliği de yenilenmiştir. Belediye meclisinin tek karar alma organı durumuna
getirilmesi, her ay toplanması, yetki ve görev alanının genişletilmesi, meclis kararlarının
merkezi yönetimin onayı olmadan kesinleşebilmesi, meclis komisyonları oluşumunun
demokratikleşmesi, komisyon çalışmalarına demokratik katılım mekanizmaları getirilmesi,
meclisin feshedilmesinin kapsamının daraltılması ve meclis kararlarının daha şeffaf hale
getirilmesi reform kapsamındaki temel iyileştirmelerdir. Yerel yönetim reformu, eksik kalan
hususlar ve uygulamadaki problemlere rağmen belediye meclisinin gelişmesi bakımından
önemli bir adım olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Siyasal Temsil, Yerel Siyaset, Yerel Yönetim, Belediye Meclisi,
Belediye Meclis Komisyonları.
KALKINMA AJANSLARI ARACILIĞIYLA TÜRKİYE’DE BÖLGESEL GELİŞME
POLİTİKALARININ YENİDEN YAPILANMASI
Hande Tek Turan, Yeditepe Üniversitesi, Kamu Yönetimi
Özet
Ülkemizde 1960‟lı yıllardan beri uygulanmakta olan teşvik sistemine dayalı geleneksel
bölgesel gelişme politikaları, Avrupa Birliği‟ne giriş ve adaylık süreciyle birlikte, yerini özel
sektör ve bölgesel rekabetin ön plana çıktığı yeni bölgesel gelişme modeline bırakmaktadır.
Sözkonusu kalkınma modeli, aynı zamanda, yukarıdan tek bir müdahalenin tüm ülkeyi
kalkındırması anlayışını terk etme ve iç dinamiklere dayanarak, yatay, yerel aktörlerle işbirliği
çerçevesinde kalkınma sağlama amacını taşımaktadır. Türkiye, kalkınma göstergeleri
bakımından da farklı istatistiki değerler kaydeden bölgelere sahip bir ülkedir. Çalışmada,
Türkiye‟de yakın zamanda kurulmuş olan kalkınma ajanslarının, bu yeni bölgesel
politikalardaki yeri ve etkisi incelenmektedir. Bu kapsamda, ajansların, kurumsal
yapılanmaları, işleyişleri, insan kaynakları ve hibe mekanizmaları dikkate alındığında,
Avrupa‟daki örnekleri gibi “uygulayıcı” değil ama bölgesel ve yerel aktörler için yüksek
teknik kapasite ile koordinatör ve katalizör olarak hareket eden “destekleyici” ajanslar olduğu
ortaya konmakta ve bu özellikleri ile yeni bölgesel yaklaşımına bazı açılardan uyum
sağlayamadıkları analiz edilmektedir.
Anahtar kelimeler: Ajans, Kalkınma Ajansı, Bölgesel Politika, Bölge, İstatistiki Bölge
Birimleri Sınıflandırması -İBBS / Nomenclature of Units for Territorial Statistics -NUTS
KAMU YÖNETİMİNDE KARAR ALMA SÜRECİNDE BULGULARA DAYALI
SİSTEMATİK BİR ARAÇ OLARAK ETKİ DEĞERLENDİRMESİ
Hamza ATEŞ, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü
Fatih AKBULUT, Doğu Marmara Kalkınma Ajansı genel Sekreteri
Özet
Çok sayıda aktörün, farklı kurum kültürlerinin ve işleyiş süreçlerinin yer aldığı yapılarda
koordinasyon sağlamak, farklı politika hedeflerini entegre etmek üzere en az hiyerarşik
kontrolle, bilgiye-bulguya dayalı, tabandan tavana, katılımı ve şeffaflığı artırıcı, karar alma
sürecinde yardımcı, sistematik bir araç olarak çeşitli etki değerlendirmelerinden
faydalanılmaktadır. Türk kamu yönetiminde de faydalanılan etki değerlendirmesi
uygulamaları, yapılacak düzenlemelerin çevresel, sosyal, sağlık, iş dünyası ve vatandaşlar
üstünde ortaya çıkarabileceği etkilerin her biri için, ayrı ayrı, belli konulara odaklanarak ve
dar kapsamlı olarak uygulanabileceği gibi daha bütüncül ve geniş kapsamlı da olabilir. Etki
değerlendirmesi sistemlerinden beklenen faydanın sağlanması, kalitenin artırılması,
değerlendirmelerin değerlendirmesinin yapılması amacıyla merkezi gözetim- rehberlik
birimleri oluşturulmakta ve göstergeler geliştirilmektedir.
Bu çalışmada, gelişmiş ve bazı gelişmekte olan ülkelerde uygulanan etki değerlendirmesi
kapsamlı olarak ele alınacak ve düzenleyici etki analizinin reformlar çerçevesinde
Türkiye‟deki uygulamalarına değinilecektir.
Anahtar sözcükler: Etki Değerlendirmesi, Düzenleyici Etki Analizi, Yeni Kamu Yönetimi,
Reform
YEREL YÖNETİŞİM VE KENT KONSEYLERİ
Ahmet FİDAN, Ordu Üniversitesi, Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği
Özet
Küresel ölçekli yerelleşme ivmesinin de bir sonucu olan ve modern yönetim
tekniklerinin bir uzantısı olan YÖNETİŞİM anlayışını temel alan, kentleşme hızına paralel
olarak KENTLİLEŞME yi ve kent kültürünün derinleşmesine katkıda bulunan kent konseyleri
sadece belli kentlerimizde değil bütün Türkiye‟de hızla kurularak kurumsallaşma sürecine
gitmelidir.
Yerel Kamusal hizmet anlayışlarında “ben yaptım oldu” mantığının geride kaldığı,
yerel karar ve hizmet üretimlerinin halk odaklı olarak yönetişimle ve tabana yayılmış katılım
ile görülmeye başlaması yerel kültürün derinliğinin de bir uzantısıdır.
Kent konseyinin sivilliği ve meşruluğu doğasında bulunmaktadır. Kent konseyinin
sivilliği zaten malum. Meşruluğunu ise üç ayrı noktadan ortaya koyabiliriz.
1. Kent konseyini oluşturan üyelerin kahir ekseriyeti zaten bir sivil toplum kuruluşundan
gelmişlerdir. Sivil toplum kuruluşlarının zaten bir demokratik tabanı bulunmaktadır.
2. Kent konseylerinin çoğu üyesi sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden oluşmasından daha
öte, konseyin bizzatihi yapısı organları ve işleyişi demokratiktir. Kendine özgü yürütme
kurulu, genel kurulu, kadın ve gençlik meclisleri, çalışma komisyonları bulunmaktadır.
3. Kent konseyinin kararları yerel yönetimler (belediyeler) için ihtiyari niteliktedir. Yani yerel
yönetim kuruluşları, kent konseylerinin kararlarına uymak zorunda değildir ama uymak
DURUMUNDAdır. Zira Kent konseyleri belediye meclisleri kadar meşru ve demokratik olsa
da, kararları belediye meclisleri tarafından çoğunlukla gündeme alınır ve kısmen veya aynıyla
meclis kararına dönüştürülür. Bu haliyle Konsey, karar dayatmaz, kararlar istişari niteliklidir.
Halihazırdaki yerel yönetim mevzuatımızda ve sistemimizde yerel yönetimlerin
meclisleri ve yürütme kurulları genelde kamu, özelde yerel yönetişişimi sağlama noktasında
yetersiz kalmaktadır. Zira özellikle son çeyrek yüzyılda Türk yerel yönetimlerin genel karar
ve karar yürütme organları (meclis ve encümenleri) çoğunlukla ilgili kentlerdeki varlıklı
kişilerden oluşmaktadır. Yani belediye başkanlığı seçimlerinde maddi açıdan fazla destek
olmuş iş adamları ve ilgililer yerel yönetimlerin genel karar organlarına alınarak ödünleşilmiş
ve ödüllendirilmiş olmaktadır. Bu nedenle kamu yönetiminin ve özelde yerel yönetimlerin
YÖNETİŞİM ilkelerine göre hizmet sürdürebilmeleri için meclis ve encümen yapısından
farklı olarak kent konseylerinin sistemin önemli bir parçası haline getirilmesi gittikçe artan bir
öneme sahiptir.
Yerel yönetişim elbette ki sadece meclis ve kent konseyleri vasıtasıyla yürütülmez, bu
kapsamda kentteki STK ların sisteme entegrasyonu sağlıklı sistematiklere oturtulmalıdır. Bu
açıdan çoğu STK temsilcisi olan Kent Konseyi üyeleri de bu sistematiğin oluşmasında ve
entegrasyonunda anahtar rol oynayacaktır.
Şunu da belirtmemiz gerekir ki, yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesi için kent
konseyleri ne kadar önemli ise, STK ların (gerçek anlamda) demokratikleştirilmesi de kent
konseyleri açısından bir o kadar önemlidir. Çalışmamızda bu konular üzerinde karşılıklı ve
çaprazlama ilgi ve analizlerde bulunulacaktır.
YENİ KAMU YÖNETİMİ YAKLAŞIMINA GÖRE TÜRKİYE’DE YEREL
YÖNETİMLERDE ETİK ALTYAPI SORUNLARI
Ömer Faruk Gençkaya, Marmara Üniversitesi, Kamu Yönetimi(Fransızca)
Özet
Uluslararası düzeyde yaşanan mali sorunlar, kamu borçlarının yönetimi, kurumsal ve
örgütsel değişimler ve siyasi skandallar kamu yönetimi sisteminin sorgulanmasını da
beraberinde getirmiştir (Haque 2000). Özellikle 1970‟lerden itibaren OECD ülkelerinde “özel
kamusaldan daha iyidir” değer yargısal düşüncesinden etkilenerek, kamu yönetimde yapısal,
örgütsel ve yönetimsel değişimleri anlatan “Yeni Kamu Yönetimi” (YKY) yaklaşımı bu
süreci anlatan bir marka olmuştur (Hood 1991ve Pollitt 1993). Gelişmekte olan ülkelerde
uygulanmasını etkileyen birçok neden bulunduğu vurgulanmaktadır (Hope 2001). Bunlar,
mali ve ekonomik krizlerin sona erdirilmesi, demokratik siyasal ve toplumsal yaşamın
geliştirilmesi, bürokrasinin verimli ve etkili bir yapıya kavuşturulması ve bu ülkelerin
gelişmiş ülkelerle uyumunu sağlamak üzere piyasa ekonomisinin yerleştirilmesidir. Bununla
birlikte, hukuk devleti, bürokratik tarafsızlık ve siyasi hesap verebilirlik alanlarında sorun
yaşayan ülkelerde YKY araçlarının uygulanması oldukça zordur. Yolsuzluğun yaygın ve
kamu görevlilerinin etik değerlerden yoksun olduğu ülkelerde kamu yönetiminde reformun
sonuçları etkisiz kalacaktır.
Diğer OECD ülkeleri gibi Türkiye de YKY yaklaşımını kamu yönetimi reformunun
itici gücü olarak almıştır (Dinçer ve Yılmaz 2003). YKY yaklaşımının gelişimi üç aşamada
olmuştur: Kamu sektöründe yapısal serbestleşme (deregülasyon), kamu iktisadi girişimlerinin
özelleştirilmesi ile 3 E (ekonomiklik, etkililik ve etkinlik) ve kamu yönetiminde yönetişim
ilkelerinin benimsenmesi. Özellikle son aşama, kalite, vatandaş odaklılık, katılım, şeffaflık,
hesap verebilirlik, performansa dayalı yönetim ve yerelleşme gibi ilke ve politikalarını
gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, yaklaşık on yıl önce yerel yönetimleri düzenleyen
yasalarda yapılan reformlarla kamu yönetiminde etik değerlerin yaygınlaşmasına çalışılmıştır
(Eryılmaz 2008).
Bu çalışma, Türkiye‟de yerel yönetimler reformuyla eş zamanlı olarak geliştirilen etik
altyapının mevcut durumunu uluslararası standartlar çerçevesinde değerlendirmek ve
eksiklikler ile çözüm önerilerini tanımlamayı amaçlamaktadır. Çalışma, Yeni Kamu Yönetimi
Anlayışı ve Etik Sorunlar, Yerel Yönetimler ve Etik Altyapı, Türkiye‟de Kamu Yönetimi
Reformu, Yerelleşme ve Etik Düzenlemeler ile Yerel Yönetimlerde Etik Altyapı-Sorunlar ve
Çözüm Önerileri bölümlerinden oluşmaktadır.
UYGULAMADA STRATEJİK YÖNETİM VE PERFORMANS YÖNETİMİ
AÇISINDAN REFORMLARIN ETKİSİ
H. Tuğba Eroğlu, Selçuk Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü
Özet
1980‟li yılların başından itibaren yönetim paradigmasında önemli değişiklikler
yaşanmış ve geleneksel kamu yönetiminin yerini yeni kamu yönetimi anlayışı almıştır. Yeni
kamu yönetimi anlayışı ile etkinlik, verimlilik, çok aktörlülük, şeffaflık, performans odaklılık,
stratejik planlama kamu yönetiminde tartışılan kavramlar ve uygulamalar haline gelmiştir.
Özellikle 1990‟lı yılların başından itibaren daha etkin ve verimli bir kamu yönetimi, kamu
hizmetlerinde kalitenin artırılması gibi hususlar, kamu kaynaklarının yerinde ve zamanında
kullanılması, kurumların misyon ve vizyonlarını belirleyerek amaçlarına ulaşmada stratejiler
geliştirmelerini gerekli kılmıştır. Bu bağlamda kamu yönetiminde performans yönetiminin ve
stratejik yönetimin kamu yönetiminde uygulanabilirliği tartışılmaya başlanmıştır.
Ülkemizde bu tartışmalara paralel olarak çeşitli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Özellikle 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu bu düzenlemelerin başında
gelmektedir. Bu kanun ile saydamlık, hesap verebilirlik ilkeleri çerçevesinde kaynakların
etkili, ekonomik ve verimli kullanımının sağlanması amacıyla performans yönetiminin
uygulanmasını ve kamu kurumları için stratejik plan hazırlama zorunluluğu getirilmiştir.
Böylece kamu kurumları amaç ve hedeflerini gerçekleştirmede uygun stratejileri belirleyecek
ve bu amaçları ne kadar gerçekleştirip gerçekleştirmediğine bağlı olarak performanslarını
ortaya koyacaklardır. Tüm bu süreçte sahip oldukları kaynakları en doğru şekilde kullanma,
katılımcı bir yönetim sergileyebilme, hizmet sunumlarını geliştirme, bilgi iletişim teknolojileri
ile kendilerini sürekli yenileyebilme kamu kurumlarının öncelikli hedefleri arasında yer
almaya başlamıştır.
Bu çalışmada kamu yönetiminde stratejik yönetim ve performans yönetiminin ne
kadar etkin ve işlevsel olduğu stratejik planlar, performans ölçütleri, performans programları
ve faaliyet raporları da dikkate alınarak tartışılacaktır. Elde edilen bulgular ışığında
uygulamadaki eksikliklerin giderilmesinde neler yapılabileceği bu modellerin daha etkin
uygulanması için hangi önlemlerin alınması gerektiği hususunda da öneriler yer alacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kamu Yönetiminde Reform, Yeni Kamu Yönetimi, Performans
Yönetimi, Stratejik Yönetim
KAMU YÖNETİMİ REFORMU: SAĞLIK HİZMETLERİNİN ÖZERKLEŞMESİ VE
ÖZELLEŞTİRİLMESİ
Harun KIRILMAZ, Sakarya Üniversitesi, Sağlık Yönetimi
Özet
Bu çalışma 1990 sonrası Türkiye‟de uygulanan sağlık reformlarının yeni yönetim
anlayışı çerçevesinde incelenmesini amaçlamaktadır. Bu kapsamda Ulusal Sağlık Politikası,
Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Sağlık Bakanlığı‟nın teşkilat yapısında değişim sağlayan 663
sayılı KHK ile gerçekleştirilen düzenlemeler ele alınmaktadır. Sağlıkta Dönüşüm Programı
öncesinde politika geliştirme, hizmet sunumu, finansman, insan kaynakları, yönetim ve
organizasyon gibi alanlarda sorunlar yaşandığı görülmektedir. Diğer taraftan istikrarsızlık ve
uyumsuzluk gibi nedenler başta olmak üzere, çeşitli sağlık reformu uygulamaları amacına
ulaşamamıştır.
Geçmiş tecrübeleri ve uluslararası gelişmeleri esas alarak hazırlanan Sağlıkta
Dönüşüm Programı, Ulusal Sağlık Politikasında ortaya konan hedeflerin devam niteliğindedir.
Mevcut sorunları ve buna yönelik çözümleri bütüncül bir bakış açısıyla ele alan Sağlıkta
Dönüşüm Programı, kamu yönetimi reformunun temel ilkeleri çerçevesinde sağlık sektörüne
yönelik önemli değişiklikler içermektedir. Söz konusu değişiklikler 2003‟ten günümüze
kademeli olarak uygulamaya konmuş olup, sağlık hizmetlerinin özerkleşmesi ve
özelleştirilmesi bu değişikliklerin başında gelmektedir.
Sonuç olarak, Sağlıkta Dönüşüm Programı ve onun tamamlayıcısı niteliğindeki 663
sayılı KHK ile sağlık hizmetlerinin özerkleşmesinde önemli adımlar atılmıştır. Ancak çeşitli
düzenlemelerle sağlık hizmeti sunumunda payı artan özel sektöre rağmen, sağlık
hizmetlerinin özelleşmesinde kayda değer herhangi bir ilerleme sağlanamamıştır.
EMNİYET TEŞKİLATLARININ KULLANDIĞI YENİ KAMU YÖNETİMİ
POLİTİKALARININ KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ
Bahadır Sahin, İçişleri Bakanlığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü
Özet
Yeni Kamu Yönetimi politikalarının gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerdeki
kullanımlarında farklılıklar görülmektedir. Gelişmiş ülkelerin daha kolaylıkla ve başarıyla
adapte edebildiği yeni düzenlemeler ülkemizin de arasında bulunduğu gelişmekte olan
ülkelerde değişik problemler nedeniyle zorluklarla karşılaşmaktadır. Kamu bürokrasisinin
verimliliğini artırmayı hedefleyen yeni kamu yönetiminin ülkemizde karşılaştığı sorunları
ortaya çıkarmak için aynı teknikleri kullanan gelişmiş ülke kamu yönetimi sistemlerinin
yüzleştiği problemler ve bu problemlerden kurtulma yolları irdelenmiştir. Tüm kamu
kurumlarını temsil edebilmesi açısından seçilen emniyet teşkilatlarının kullandıkları yeni
kamu yönetimi araçları karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Benzer teşkilatların ve benzer
metotların kıyaslanmasıyla yeni kamu yönetiminin ülkemizde daha başarılı adaptasyonuna
imkân verecek olası projeler tavsiye edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yeni Kamu Yönetimi, Yeni Kamu İşletmeciliği, Türk Polis Teşkilatı,
Toplum Destekli Polislik, Ayrıştırma, Rekabet, Ödüllendirme
TÜRKİYE’DE YEREL, METROPOLİTEN VE BÖLGESEL ÖLÇEKTE İDARİ
REFORMLAR
Hüseyin Gül, Süleyman Demirel Üniversitesi, Kamu Yönetimi
Özet
Türkiye‟de 1980 sonrasında, liberalleşme ve yerelleşme yönünde önemli adımlar
atılmıştır. Ancak, 1990‟ların sonlarından itibaren; küreselleşme, 1999‟da Türkiye‟nin Avrupa
Birliği‟ne aday ülke statüsü kazanması ile Kocaeli ve Düzce depremleri, 2000 ekonomik-mali
krizi ile 2002 yılı sonunda AK Parti‟nin iktidara gelmesiyle başlayan ciddi ve köklü reform
hareketi gibi dinamikler belirleyici olmuştur. AK Parti döneminde merkezi ve yerel yönetim
yapısında, devlet, piyasa ve toplum ilişkilerinde önemli reformlar yapılmıştır. Merkezi-yerel
yönetim ilişkileri ve yerel yönetim sistemi büyük ölçüde dönüştürülerek, daha etkin, işlevsel,
özerk, demokratik ve katılımcı bir yerel yönetim sistemi yönünde düzenlemeler yapılmıştır.
Bu nedenle, Osmanlı İmparatorluğu‟ndan miras alınan ve Cumhuriyet yönetimlerince de
sürdürülen merkeziyetçi yapı zayıflamıştır. Ancak, bu olumlu gelişmelere ve merkezi
yönetimin sınırlarının daraltılmasına ve piyasalaşmaya rağmen, siyasi, yönetsel ve mali
açıdan, merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki denetimi halen devam etmektedir.
2011 yılından itibaren yapılan bazı düzenlemeler de, reformcu çizgiden sapma niteliği
göstermektedir. Yukarıda kısaca değinilen bu değişimlerin, özellikle yerel, metropoliten ve
bölgesel yönetimler açısından nasıl sonuçlar doğurduğunu irdelemek bu çalışmanın temel
amacıdır. Çalışma, yasal düzenlemelerle oluşturulan yapıların, politikaların, bunların
uygulanmasını ve şu ana kadar ortaya çıkan sonuçlarını gözden geçirmektedir. Bu çerçevede,
çalışmada konunun genel takdimi ve girişten sonra, Türk yönetim yapısında yönetsel
reformların çerçevesi ve boyutları ile reformlarda benimsenen temel yaklaşım açısı ve
yöntemi tartışılmaktadır. Daha sonra, Türk yönetim yapısının temel yapısı ve özellikleri, yerel
yönetim türleri ve sorunları ile reform gereği kısaca ele alınarak değerlendirilmektedir.
Bundan sonra da, il özel yönetimi, belediye, büyükşehir belediye ve bölgesel yönetim
yapısında yaşanan dönüşümler ve reformlar irdelenmektedir. Son olarak da çalışmada ele
alınan yerel, metropoliten ve bölgesel yönetim sisteminde reformun temel nitelikleri ve
özellikleri ortaya konmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Türk yönetim yapısı, merkezi-yerel yönetim ilişkileri, reform, yerel ve
bölgesel yönetimler
TÜRKİYE KAMU YÖNETİMİ REFORMU VE KENTSEL PLANLAMA
Nihal Ekin Erkan, Marmara Üniversitesi
İclal Atilla, Marmara Üniversitesi
Özet
Türkiye Kamu Yönetimi Reformu‟nda kentsel planlama alanının yerini ve durumunu konu
edinen bu makalede; kentsel planlamaya dair son on yıllık dönemde yapılan mevzuat
düzenlemeleri ve gerçekleştirilen uygulamalar incelenmektedir.
Kentsel planlama; yerel yönetimlerin kaynak kullanmadan kaynak dağıtımı yaptığı önemli bir
yetki ve kentlilerin gündelik ihtiyaçlarının karşılanmasında doğrudan etkisini yaşadığı önemli
bir kamu hizmeti olarak; Türkiye‟de son yıllarda gerçekleştirilen Kamu Yönetimi Reformları
içinde merkezi bir konumda bulunmaktadır. Bu konumu ile kentsel planlama; değişimin önce
yerelleşme ardından merkezileşme niteliğinin ortaya çıktığı odak olmuştur. Makalede kentsel
planlamada yerelleşme ve yeniden merkezileşme bağlamını oluşturan temel mevzuat
düzenlemeleri ve bu düzenlemelerin mevcut kurumsal yapıda ortaya çıkardığı değişim
betimlenmektedir.
Kentsel planlamanın kurumsal yapısındaki işleyişin özellikleri ve kamu yönetiminin
bir işlevi olma niteliği mevzuat taramasından elde edilen verilerle, planlama kuramları bakış
açısıyla sorgulanmaktadır.
TÜRKİYE'DE TARİHSEL SÜREÇTE DEĞİŞEN METROPOLİTEN ALAN
YÖNETİMİ
Ayşe TEKEL, Gazi Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama
Özet
Türkiye gündemine „metropol‟ olgusu 1960‟lı yıllardan sonra girmiştir. Ancak
metropolitenleşme süreci sağlıklı kentleşme politikalarının yaşama geçirilemeyişinden
kaynaklanan bir süreçte gerçekleşmiştir. 1960‟larda özel sektör ağırlıklı kalkınma modelinin
benimsenmesi, özel sektörün yatırım için büyük kentleri seçmesi, büyük kentlerde hizmetlerin
göreli olarak yüksek standartta sunulması, sanayinin gelişmesiyle artan çalışma olanakları bu
kentlere olan göçü hızlandırmıştır. Orta ve küçük kentlerden de büyük kentlere göç olmuştur.
Bu süreçte büyük kentler daha da büyüyerek sorunların giderilemez boyutta olduğu
yerleşmeler haline gelmiştir. Toplum yapısındaki dinamizmin aksettiği büyük kentlerde göç
olgusundan kaynaklanan aşırı nüfus birikimi hizmet ve arz talebi arasındaki dengesizliği
çoğaltmış; planlama ve imar; kent toprağının kullanılması, konut, ulaşım, kentsel altyapı ve
çevrenin korunması sorun haline gelmiştir.
Bu süreç metropoliten yönetimlerin kurulması yönündeki çalışmalara ivme kazandırmıştır.
1965-1984 yılları arasında metropoliten yönetimlerin kurulması yönünde birçok çalışma
yapılmış ancak bunlar yasallaşamamıştır. Metropoliten yönetimlerin kurulması çalışmalarında
merkezi yönetimin yetki ve sorumluluk alanları geniş tutulmaya çalışılmıştır. 1984 yılına
kadar metropoliten alanlarda, yerleşme, doğal değer ve kaynakların korunması, alan kullanımı
ve bölgesel-kentsel altyapıya ilişkin plan kararlarının alınmasında ve alınan kararlar
doğrultusunda gelişmenin yönlendirilerek denetlenmesinde merkezi yönetim yetkili olmuştur.
1984 yılında 3030 sayılı Büyükşehir Belediye Yasası ile metropoller büyük kentler olarak
tanımlanarak bu kentlerde kent yönetimlerinden farklı bir yönetim sistemi kurulmuştur.
Ancak büyük şehir tanımı ve kriterleri metropol tanımı ve kriterlerinden farklı
değerlendirmelere tabii tutulmuştur. Metropoliten nitelik göstermediği halde birçok kent
büyükkent olarak tanımlanmıştır. Bu değişikliklerde siyasal süreçler daha etkin olmuştur. Bu
yasal düzenleme sonucunda büyükşehirlerde yerel kamu hizmetleri, ikiye ayrılmıştır.
Bunlardan bir bölümünün büyükşehir belediyelerince bir bölümünün ilçe belediyelerince
yerine getirilmesi öngörülmüştür.
2000‟li yıllarda Türk kamu yönetim sistemi yeniden yapılanma sürecine girmiş, bu süreçte
kamu yönetiminin ayrılmaz bir parçası olan büyükşehir belediye yönetiminde de değişiklikler
gündeme gelmiştir. 2004 yılında 3030 sayılı yasa 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Yasası ile
değiştirilmiştir. Bu yasa ile büyükşehir tanımı rasyonel kriterlere oturtulmaya çalışılmış;
metropoliten alan sınırları genişletilerek, metropoliten alan bütünü içerisinde ilçe
belediyelerinin sayıları arttırılmıştır. Ancak Büyükşehir belediyeleri genişleyen metropoliten
alan sınırı içinde hizmetlerin etkin ve verimli verilmesi konusunda ciddi sorunlar yaşamaya
başlamışlardır. Metropoliten alan içerisinde çok parçalı yerel yönetim yapısının bulunması ve
bu yerel yönetim başkanlarının farklı politik görüşlere sahip olması hizmetlerin sunumu,
planlama ve yönetimde eşgüdüm ve koordinasyon sorunlarını da beraberinde getirmiştir.
Ayrıca metropoliten alan içerisindeki yerel yönetimler arasında görev, yetki, kaynak
paylaşımı konusunda bir denge sağlanamamış, metropoliten alanda sorumluluk ilçe
belediyeleri aleyhine bozulmuştur.
Metropoliten alan yönetiminde bu sıkıntılar yaşanırken 5216 sayılı yasa 2012 tarihinde 6360
sayılı Büyükşehir Belediyesi Yasası ile değiştirilmiştir. Yeni yasal düzenleme ile metropol
sayısı arttırılmış, metropoliten alan sınırları yaklaşık 3 kat genişletilerek il sınırları ile
çakıştırılmıştır. Yeni yasa ile metropoliten alan sınırları içerisindeki belde belediyeleri
kapatılmış, köylerde mahalle statüsünde büyükşehir belediyelerinin hizmet vereceği alana
dâhil edilmiştir. Metropol olarak tanımlanan yerleşimlerde il özel idareleri kaldırılmış ve bu
idareler tarafında yerine getiren 70‟i aşkın hizmetin büyük bir kısmı büyükşehir belediyelerine
devredilmiştir. Yeni yasal düzenleme ile geçmiş yönetim modelinin yarattığı sorunlara
yenileri eklenmiştir.
Çalışmada tarihsel süreçte metropoliten yönetimlerin oluşturulmasına yönelik yapılan
çalışmalar, metropoliten yönetimlerin kuruluşu ve sonrasında değişen görev, yetki,
sorumluluk alanları irdenerek değişimin nedenleri ve sonuçları tartışmaya açılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Metropol, Metropoliten Yönetim
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİNDE DÖNÜŞÜM VE 6360 SAYILI YASA
Doç. Dr. F. Neval GENÇ, Aydın Üniversitesi, Kamu Yönetimi
Özet
Bu çalışmada, 6360 sayılı yasanın büyükşehir belediyesi yapılanması için getirdiği yeni
durum kamu yönetimi disiplini perspektifinden incelenecektir. Yeni oluşan bu kentsel alanın
özellikleri, yeni düzenlemeyle ortaya çıkması muhtemel yönetim sorunları ve çözüm
alternatifleri ele alınacaktır. Ulusal literatür, yerinde incelemeler, birincil ve ikincil veriler
gazete haberleri, raporlar tespit ve analizler için kullanılacaktır.
Türkiye‟de kentlerin 1950'lerden bu yana devam eden metropolleşme özellikle kent
merkezlerinden uzak alanlarda yerleşmelerin genellikle plansız olarak gerçekleşmesine ve
kentlerin sıçramalı büyüyerek saçaklanmasına neden olmuştur. Bu türden büyüme şeklinin
planlama, hizmet kalitesi, hizmet ölçeğinde optimalitenin aşılması gibi pek çok sorunu ortaya
çıkardığı da bir gerçektir.
Nüfuslarına, büyüklüklerine ve özelliklerine bakmadan tüm belediyeleri aynı kategoride
değerlendiren tektipçi 1580 sayılı eski Belediye Yasası 1930–2004 arasındaki 75 yılda etkili
olmuştu. Hızlı kentleşme, kentlerin saçaklanması, küçük belediyeler, plansız metropolleşme,
ölçek vb sorunlarını gidermek amacıyla çok sayıda adım atılmıştır. Bunlardan en önemlileri;
1984 yılında uygulamaya konulan 3030 sayılı büyükşehir belediye kanunu, 2004 tarihli 5216
sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunudur. Bu kanunlarla büyükşehirlerin yönetim sorunları
kısmen hafifletilebilmiştir. Ancak, yerleşik alanı çok sayıda belediye ve köye dağılarak
idari/siyasi açıdan parçalanma yaşanan kimi ortanca il merkezleri ile büyük ilçe
merkezlerinde ciddi yönetim sorunları yaşanmaya devam etmiştir.
2003'te 5019 sayılı yasa, bunun yanında 5025 ve 5026 sayılı yasalar da büyükşehir
belediyelerinin genişleme süreci açısından önemli girişimlerdir. 2004 yılında çıkarılan 5216
sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ile büyükşehirlerin mekansal kapsamı genişletilmiş ve
belde belediyeleri de sınır içerine dahil edilmiştir. 5216 sayılı Kanunun geçici 2‟nci
maddesiyle büyükşehir belediyesine yakın ilçe belediyeleri büyükşehir ilçe belediyesi hâline
dönüştürülmüştü. Söz konusu maddeye göre büyükşehir belediyelerinde, mevcut valilik binası
merkez kabul edilmek ve il mülkî sınırları içinde kalmak şartıyla, nüfusu bir milyona kadar
olan büyükşehirlerde yarıçapı yirmi kilometre, nüfusu bir milyondan iki milyona kadar olan
büyükşehirlerde yarıçapı otuz kilometre, nüfusu iki milyondan fazla olan büyükşehirlerde
yarıçapı elli kilometre olan dairenin sınırı büyükşehir belediyesinin sınırını oluşturmaktaydı.
2008'de 5747 sayılı Büyükşehir Belediye Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile de bu genişletme anlayışı devam
etmiştir.
Bu anlayışın son ürünü 6360 sayılı kanundur. Son düzenleme ile ölçeğe ilişkin
düzenlemelerin yanında büyükşehir sisteminde idari, mali, siyasi ve kamusal hizmetlerin
sunumu bakımından önemli değişiklikler olmuştur. 6360 sayılı Kanunla getirilen düzenleme
ile 5216 sayılı kanun başta olmak üzere pek çok kanunda değişiklik yapılmıştır. Bu kanunla
5216 sayılı Kanunun getirdiği yirmi, otuz ve elli kilometrelik dairelerin de dışına çıkmakta ve
il sınırları içinde bulunan bütün ilçe belediyeleri büyükşehir ilçe belediyesi hâline
gelmektedir. 6360 sayılı kanun il bazında bütünleşik bir kentsel yönetim anlayışını
benimseyen, iki kademeli metropoliten yönetim modeli öngörmektedir.
Genel gerekçesine göre yasanın amaçları; hizmet sunumu bakımından daha etkili ve verimli
bir yönetsel yapının inşa edileceği ve bu yapının demokratik hayata katılımı sağlamak; geniş
ölçekli planlama politikalarının uygulanması, imar bütünlüğünün sağlanması, teknolojiden
yararlanılması, nitelikli teknik personelin istihdam edilmesi ile verimliliğin artması, etkin
kaynak kullanımı ve bölüşümünün sağlanmasına katkıdır.
Yeni büyükşehir sistemi idari, mali, siyasi, imar ve planlama düzeni bakımından birçok
alanda yapısal değişikliklere yol açmıştır. Özetle yeni yasa ile birlikte idari yapıda (Tüzel
kişiliklerin kaldırılması, yeni tüzel kişilik ihdas edilmesi, idari bağlılık ve isim değişikliği,
birleşme ve katılmalar, sınır değişiklikleri ve yetki bölüşümü), mali sistemde (Yerel
yönetimlerin alacağı payların yeniden belirlenmesi ve yeni bölüşüm ilişkiler), siyasal coğrafya
(Siyasal coğrafyanın dolayısıyla seçim çevrelerinin değiştirilmesi ile birlikte temsil ve katılım
sürecinin değişmesi) temsil ve katılımda, personel yapısı, hizmet sunumu (Mülki sınırlar ile
belediye sınırlarının örtüştürülmesi ile hizmet alanının genişlemesinin imar ve planlama
hizmetleri başta olmak üzere büyükşehir belediyelerinin hizmet sunumuna ilişkin
değişiklikler) ile imar ve planlama düzeninde önemli değişiklikler söz konusu olmuştur.
Dolayısıyla bu yeniden yapılanma süreci yerel yönetimlerin görev-yetki ve hizmet alanlarını
değiştirmekte, hizmet üretilen mekânsal yapının yeniden belirlenmesi ile birlikte bu hizmeti
sunan kuruluşların yapısı da buna göre yeniden düzenlenmektedir.
6360 sayılı yasa, tasarı ve yayınlanma aşamalarından itibaren yoğun eleştirilere de maruz
kalmaktadır. Bu eleştiriler; Anayasa değişikliği yapılmadan il özel idareleri, köyler ve belde
belediyelerinin tüzel kişiliklerinin kanunla kaldırılması, ilçe belediyelerinin büyükşehir ilçe
belediyesi hâline dönüştürülmesinin; il, belediye ve köy halkının mahallî müşterek
ihtiyaçlarını karşılamak için sadece tek bir tür mahallî idare kurulmasının; sadece bir yerleşim
merkezi üzerinde değil, bütün il sınırı içinde kalan yerleşim yerleri ve araziler üzerinde
büyükşehir belediyesi kurulmasının Anayasaya aykırı olduğu; il ve ilçe merkezi arasında
uzaklığı fazla olan illerde hizmet maliyetine ek olarak ulaşım maliyetinin de eklenmesi; yetki
ve görev uyuşmazlıklarının ortaya çıkması; köylerin ve ilçe belediyelerinin kaldırılıp ilçe
belediyesinin bir mahallesi hâline dönüştürülmeleri ve bunların halka sorulmandan
yapılmasının Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve taraf olunan diğer uluslararası
belgelere de aykırı olması; büyükşehir ölçeğinin siyasal, toplumsal, yönetsel olarak optimal
ölçek olamayacağı gibi ekonomik olarak da optimal olup olmadığı tartışmalı olması; il
ölçeğinin belediye modeli ile yönetilemeyeceği; yasanın bölge yönetimleri oluşturmaya
yönelik olduğu, başkanlık sisteminin alt yapısını oluşturmak üzere çıkarıldığı, yerelde güçlü
bir merkezileşmeye yol açacağı, demokratik katılımı azaltacağı ve nihayetinde düzenlemenin
iktidar partisinin yerel seçimleri kazanmaya yönelik bir stratejisi olduğu noktalarındandır.
Çalışmada Türkiye‟de metropoliten alan kavramı ve büyükşehir belediyelerinin gelişim süreci
içinde 6360 sayılı yasanın ortaya çıkardığı yeni durum, yasaya yönelik eleştiriler ve
uygulamaya yansımaları, son yerel yönetim seçiminin ardından büyükşehir statüsü kazanan
Aydın‟dan da gözlem ve incelemelerle ele alınacaktır.
YENİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ MODELİNDE
MAHALLE YÖNETİMİ
Uğur Ömürgönülşen, Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü
Uğur Sadioğlu, Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü
Özet
Mahalle yönetimi ve onun kurumsal görüntüsü olan mahalle muhtarlığı, yerel yönetimler
reformu sürecinde genel olarak belediye yönetimi, özellikle de büyükşehir yönetimiyle ilişkili
olarak önemli bir dönüşüm geçirmektedir. Mahalle yönetimi, merkezi yönetimin yardımcı bir
birimi olarak ortaya çıkmış, gelişmiş ve kentteki yerel topluluğa en yakın düzeydeki
temsilciye dönüşmüştür. Böylece mahalle yönetimi, artık ve belki de olması gereken şekliyle,
belediye yönetimine yardımcı/tamamlayıcı, yerel topluluğun taleplerini, tercihlerini ve
sorunlarını belediye yönetimine taşıyan rolleri üstlenmiş bir yönetim aktörüne evrilmektedir.
Buna ek olarak, yeni büyükşehir (bütünşehir) belediyesi modelinde mahalleye dönüştürülen
köylerin ortaya çıkardığı yeni bir “kırsal mahalle” olgusu vardır. Bu çalışmada, özellikle
bütünşehir modeliyle ve yeni belediye sistemi içerisindeki rolü çerçevesinde mahalle yönetimi
alan araştırmasından elde edilen veriler ışığında incelenmiş ve bu konudaki gelişmeler
değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Büyükşehir Belediyesi, Bütünşehir Modeli, Belediye Yönetimi, Mahalle
Yönetimi, Mahalle Muhtarlığı.
YENİ KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞINA PARALEL BİR DEĞİŞİM:
İNSAN KAYNAKLARI PERFORMANS YÖNETİMİ
Kamil Ufuk BİLGİN, TODAİE
Özet
Dünyanın pek çok ülkesinin 1990‟lar başındaki gündemini, kamu sektörünü oluşturan
ve özellikle geleneksel anlayışı zorlayan kamu kuruluşlarının yönetimde reform çabası olarak
“Performans” oluşturmuştur. Zira, “Administration” anlayışından “Management and
Performance” anlayışına geçiş, ABD‟de 1993 yılında çıkarılan “The Government
Performance and Results Act” yasasıyla; ve OECD tarafından tartışmaya açılan daha saydam;
daha etkili; daha müşteriye/vatandaşa yönelimli; daha esnek; ve daha performans odaklı kamu
yönetimi anlayışına ilişkin önerilerle sağlanmıştır (OECD,2005,p.10). Ancak, aslında bu
yönetsel reformların kökeni, “New Public Management” olarak ilk defa Hood (1991)
tarafından kullanılan ve Türkçeye “Yeni Kamu Yönetimi” (veya işletmeciliği) olarak çevrilen
anlayışa dayanmaktadır.
Kamu yönetimi reformu için ve özellikle performans konusunda ABD ve OECD
tarafından atılan bu adımların üçüncüsünü, 1998 yılı Kasım ayında yayınlanan ve AB‟ye üye
ülkeleri temsilen bakanların imzaladığı “Vatandaşa Sunulan Kamu Hizmetlerinin Kalitesini
Geliştirmeye İlişkin Genel İlkeler Bildirisi” (Staes, 2002, p.4) ile Avrupa Birliği‟nin attığını
görmekteyiz. Bu adım, daha sonra AB üyesi ülkelerce Avrupa Ortak Kalite Çerçevesi
“EFQM-Common European Quality Framework” adı altında, kamu kuruluşlarının kendi
kendilerini değerlendirme aracı haline getirilmiştir (Engel, 2002). Söz konusu aracın, Avrupa
Birliği‟ne üye ülke uzmanlarınca sağlanan inovasyon sonucu geliştirilerek daha uygulanabilir
olması sağlandıktan sonraki adı, Ortak Değerlendirme Çerçevesi “CAF-Common Assessment
Framework” olmuştur. CAF‟ın pilot uygulamaları yapıldıktan sonraki versiyonu, 2000 yılı
Mayıs ayında Lizbon‟da yapılan “1.Avrupa Kamu Yönetimi Kalite Konferansı”nda
sunulmuştur. Geliştirilmiş haliyle CAF, 2002 yılında Kopenhag‟da yapılan “2.Avrupa Kamu
Yönetimi Kalite Konferansı”nda, AB üyesi ülkelerin kamu yönetimi bilim insanlarına ve
uygulamacılarına tekrar sunulmuştur. Halen CAF‟ın AB üyesi 19 ülkedeki, merkez-taşra veya
yerel yönetim, eğitim-çevre-ekonomi-polis veya yargı hizmeti veren 500‟den fazla kamu
kuruluşunda, uygulanmakta olan son halinin, 2006 yılında güncellenmiş olan hali olduğunu
görmekteyiz.
AB üyesi ülkelerin kamu yönetimlerince, CAF adı altında, kurumların kendi
kendilerinin performans değerlendirmesinin yapılması, kurumsal kamu performans yönetimi
olmaktadır. Zira, “Kamu Performans Yönetimi”, kamu yönetiminde kuruluş amaçları
doğrultusunda yetki, görev ve sorumluluk alınan mal ve hizmet üretiminde, performansın/iş
başarımının sağlanması süreç ve etkinlikleri olarak tanımlanabilmektedir (Bilgin, 2004, s.20).
Yeni kamu yönetimi anlayışına ilişkin bu gelişmelere paralel olarak kamu personelinin
de performansının yönetilmesi söz konusudur. Zira, geleneksel personel yönetimi anlayışına,
yeni kamu yönetimi anlayışıyla getirilen değişiklik sonucu, “İnsan Kaynakları Yönetimi”
anlayışına geçilmiş (Bilgin,2011); bu anlayışın performans yönetimiyle ilgisi kurularak önce
kuramsal düzlemde “İnsan Kaynakları Performans Yönetimi-İKPY” ele alınarak
incelenmiştir. Bu inceleme sonucu İKPY, kamu yönetiminin en önemli unsuru olan kamu
insan kaynaklarının yönetiminde, onlar hakkında alınacak her türlü karar ve uygulamalarda,
daha çok/en çok performanslarına veya Türk Dil Kurumunun belirlediği karşılığa göre,
“başarım”larına bakılması anlamına gelmektedir.
İKPY, kamu performans yönetiminin bireysel çeşidini veya aşamasını oluşturmakta ve
kamu kurumlarında örgüt ve iş analizleri sonucu her iş için ayrı ayrı yapılması gereken iş ve
insan kaynakları tanımlarıyla hazırlanmaktadır (Bilgin,2007,p.93-113). Bu tanımları,
performans ölçütlerinin “Standart-Createria” ve performans göstergelerinin “indicator”
belirlenerek, insan kaynaklarının performanslarının değerlendirilmesi ve bu değerlendirme
sonucuna göre kendileri hakkında yükselme, eğitim, ücretleme, ödülleme vb. kararlar
tarafsızlıkla alınabilmektedir. Böylece, amirin de öznel değerlendirmelerinin en az olabileceği
bir yöntemi uygulamak söz konusu olabilmektedir.