türkiye'ye İçeriden bakı˛ - european integration · 2017-07-25 · çalıştım. bizim...

68
Türkiye'ye İçeriden Bakış

Upload: others

Post on 28-Feb-2020

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'yeİçeriden Bakış

Page 2: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış

Page 3: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 3

7

1315182124262830323538404246505355596266687174777981

Içindekiler

Türkiye’ye İçeriden Bakış

Gerçek Hikayeler

Selina Doğan Sedat Ulugunaİsmail Cem Halavurt Müslüm Tufan Baykar Demir Hakan Balaban Devrim Demir Nişan Güreh Perihan Polat Ara Koçunyan İsmail Adanur Armen Galstyan Barış Akengin Arev Belkin Elvan Fatmagül Soylu Nimetullah Erdoğmuş Erol Daron Kalk Mustafa Balaban Karnik Olgar Hasan CelanFatmanur Çete Onur Uzun Zübeyde IşıkArsen Demirciyan Eyyüp Altun Naira Yıldız

Page 4: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 54 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

84889195

101103106109111115117120122125

Mustafa Çelebiİsa Paylan Sayat Didonyan Sayat Tekir

Röportajlar

Geğam Petrosyan Hüseyin Nesimi Gohar Melik-Bakhşyan Ayşe Gökçe Naira Poghosyan Hasan Okat Hrant Karamyan Mert Akdamar Lena Kalvuryan Hüseyin Akçe

Page 5: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 7

Türkiye’ye İçeriden Bakış

Medz Yeghern’den (Büyük Felaket) sonra sağ kalabilenlerin arasında, hayatlarını Türk komşular, arkadaşlar ya da herhangi bir yabancının yardımıyla kurtarabilenler oldu. Bu kitapta, Ermenileri kurtaran Türk/Kürtlerin torunlarının (ya da çocuklarının) anlattığı 15 hikayeye, halen Türkiye’de yaşayan 15 Ermeni’nin anılarına ve ayrıca Türkler/Kürtlerin yardımı ile kurtulmuş Ermenilerin torunlarının ve Ermenileri kurtart-mış Türkler/Kürtlerin torunları ile yapılan 10 söyleşiye yer verilmektedir.

Bu gerçek hikayeler ekibimize anlatıldığı gibi aktarılmış, sadece düzenlenmiş, içeriğe hiç bir müdahale yapılmamıştır. Anlatılar, Medz Yeghern’i yaşayanların ve on-ların kurtulmasına yardım edenlerin torunları, akrabaları, yakınlar ve arkadaşlarının ağzından anlatılmıştır. Türkiye'de yaşamaya devam eden Türklerin anlatıları ve söyleşiler, anlatıcıların Türkiye’de hüküm süren Türkiye ile Ermenistan arasındaki il-işkiler konusundaki algısınını da yansıtmaktadır.

Anlatılar, "Avrupa Entegrasyonu” Sivil Toplum Kuruluşu tarafından, ABD Dışişleri Bakanlığı Federal Yardım desteği ile “Türkiye’ye İçeriden Bakış” programı çerçevesinde toplanmıştır. Projemizin ortakları Türkiye’deki “Ermeni Kültür ve Dayanışma Derneği” (Koordinatör: Aris Nalcı) ve Alin Ozinian-Voskanian olmuştur.

“Türkiye’ye İçeriden Bakış” programı Ermeni ve Türk halkları arasında diyaloğun ve karşılıklı güvenin oluşturulması girişimine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu proje "Avrupa Entegrasyon” Sivil Toplum Kuruluşu tarafından bu amaçla gerçekleştir-ilen ilk proje değildir. Çalışmalarımız neticesinde, Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenen "100 Yıl... Gerçek Hikayeler" kitabı 2014 yılında yayınlandı. E-kitap versiyonuna buradan ulaşabilirsiniz.

“Türkiye’ye İçerden Bakış” kitabının e-kitap versiyonu, Ermeni, Türkçe ve İngilizce olarak ücretsiz yayınlanmaktadır. Bu kitap geniş okuyucu kitlesi için tasarlanmıştır.

Projeye katılımları ve destekleri için "Avrupa Entegrasyonu” Sivil Toplum Kuruluşu, ABD Dışişleri Bakanlığı’na, Ermeni Kültür ve Dayanışma Derneği’ne (Koordinatör: Aris Nalcı), Alin Ozinian-Voskanian’a ve aynı zamanda diğer tüm destekçilere gönülden teşekkürlerini sunar.

Page 6: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

8 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Kitapta yer alan materyaller, görüşler ve kanaatler, ABD hükümetine değil, olay-lara şahitlik edenlere ve anlatanlara aittir.

© Avrupa Entegrasyonu Sivil Toplum Kuruluşu, 2017

Page 7: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 11

Gerçek Hikayeler- 1915’de Ermenileri kurtarmış Türkler/Kürtlerin çocukları ve torunlarının hikayeleri - Türkiye’de yaşayan Ermenilerin hikayeleri

Page 8: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 13

"Türkiye'nin muhafazakar bir şehrinde Ermeni olduğunu telaffuz bile edemezsin"

Türkiye’de yaşayan Ermeni, CHP Milletvekili Selina Doğan anlatıyor

Ben İstanbul'da doğdum. İlköğrenimi Ermeni okulunda tamamladıktan sonra, Fransız Koleji’nde okudum. İlk mesleğim avukatlık, yüksek lisansımı insan hakları al-anında yaptım. 2015’da Cumhuriyet Halk Partisi’nden milletvekili seçilene kadar avu-kat olarak çalıştım.

Türkiye'de bir kaç yıl önce (yaklaşık on beş) Ermeni meselesi tabu idi. Bu konu "ses-siz" konulardandı, hiç kimsenin açıkça konuşmak istemeyeceği bir sorundu. Erme-niler sorunları hakkında konuşmak istemeyen, bu cesareti kendilerinde bulamayan, kapalı bir toplum olarak yaşadılar. AB süreci, bir anlamda, Türkiye'deki azınlıkların haklarını iyileştirmek konusunda yardımcı oldu. Uluslararası toplum, Türkiye'ye temel insan hakları ve özgürlükler konusunda daha fazla baskı uygulamaya başladı. Süreç aynı zamanda AKP’nin gücünü genişletmesine yardımcı oldu, parti azınlıklarının oyu-na talip olurken onların sorunlarını çözmeye pek niyetli değildi.

Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra, binlerce insan Ermeni sorununu savunma-ya başladı (Hrant Dink döneminde, Ermeni sorunu ile ilgilenenler, aydınlar ve akade-misyenlere karşı, Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi gündeme geldi) Hrant Dink'in

Page 9: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 1514 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

öldürülmesinin ardından, Türk halk Ermeniler sorunları olduğunu ve bu sorunlar için oldukça sıkıntı çektiklerini anladılar. Bu anlamda, "futbol diplomasisi" çok önemliydi, ama ne yazık ki, AKP bu siyasete devam etmedi ve her şey değişti.

Bugün, sadece Ermenilerin değil, muhalefetin de konuşmaya hakkı yok Türki-ye’de. Ülkede özgür basın ve bağımsız yargı yok. AKP destekçisi değilsen, herhangi bir şekilde hedeftesin. Tabii ki, bir Hıristiyan veya Ermeni ise hedefe girmen daha ko-lay. Bu toplumun kutuplaşmasına, Türkiye'de sürekli bir araç olan milliyetçilik sebep oldu. Milliyetçilik aynı zamanda AKP'nin temel politikası. Ben bu düşmanca tutumun, ilk günden beri Türk toplumunda olduğunu düşünmüyorum, ancak bu her zaman hükümet tarafından provoke edilen bir sorun.

Tüm basın AKP'nin kontrolü altında. O kadar kolay ki insanları etkilemek. Burada tabii ki eğitimin büyük rolü var. Hükümet insanların daha az eğitimli olmasını isti-yor, böylece hiçbir şeyden şüphe etmemeye başlıyorlar. Dolayısıyla bu şartlar altın-da “düşmanlar” yaratmak çok kolay. 7 Haziran 2015’den sonra, AKP güç kaybettiğini ve olası koalisyonların oluşabileceğini gördü ve daha otoriter hale geldi. Hükümet, ülkenin doğu kesiminde Kürtlere karşı çatışmalara yol açtı.

Geçen yıl, partimizin oldukça umutluydu ama ne yazık ki, 1 Kasım’da (erken parla-mento seçimleri sonrasında) her şey değişti. Muhalefetin hiç bir hakkı yok, eleştirm-eye hakkı yok, Anayasa ile güvence altına alınan işimizi bile yapamıyoruz, çünkü hukuka saygı yok.

Türkiye'de Ermenilerin günlük yaşamına gelince, onlar ülkenin o günkü gerçeğine ayak uydurmaya çalışıyorlar. Tüm bunlar aslında nerede yaşadığınıza bağlı temelde. Eğer muhafazakar şehirlerde yaşıyorsanız, Ermeni olduğunuzu gizlemek zorun-dasınız, aksi halde iş bulmazsınız. İstanbul bu açıdan çok daha kolay. Şişli ilçesinde kilisemiz, okulumuz var ve kolayca Ermeni olduğunu söyleyebilirsin.

Ermeni ve Türk toplumları arasında uzlaşma konusuna gelecek olursak, bugün Türkiye'nin dış politikasının korkunç olduğunu belirtmem gerekir. Biz komşularımız; Irak, Suriye ve AB ile çatışma içerisindeyiz, maalesef bu şartlarda Ermeni-Türk ilişkil-eri, hükümetin kaygıları arasında son sırada gelmekteler. Ermeni ve Türk toplumları arasında uzlaşma konusunda, sivil toplum kuruluşları önemli bir role sahip olduğuna inanıyorum.

Ben kültürel ve sosyal bağların büyük bir öneme sahip olduğunu düşünüyor ve onları her zaman teşvik etmeye çalışıyorum. Ama yakın bir gelecekte bu konuda önemli bir adım atılacağını sanmıyorum. "Ermeni" kelimesi Türkiye’de “joker” olarak kullanılıyor. Biz bu konudaki gidişatı değiştirebiliriz diye umuyorum, ama dediğim gibi, hükümet milletvekillerinin işlerini yapmalarına izin vermiyor.

“Okulun bahçesinden kemikler buluyorduk, kafatasları... anlamıyorduk, oynuyorduk onlarla” Kürt Doktora öğrencisi Sedat Uluguna anlatıyor

Adım Sedat Uluguna, Paris’te doktor öğrencisiyim. Jenosit konusunda çalışıyo-rum. Nasyonalizm ve Soykırım çalışmaları yapıyorum. Çalışmalarım sözlü tarih ile ilgili.

Van Erciş’teniz. Zilan bölgesinden. 1800li yılların başında Erivan’dan gelmiş büyükler, Ermenice tekerlemeler söylerlerdi. İç içe yaşamışlar, 1915 yılında çocukların anneleri ile olan diyaloglarını aktarırlardı Ermenice olarak. Ermeniler kadar hakim olmasalar da, bilirlerdi. Yaşlı bir kadın vardı köyde, 100 küsur yaşında, Ermenice konuşurdu. Bizim köy, Çevgeşim, Ermeni köyü, ama Ermeniler gittikten sonra Kür-tlere verilmemiş, hazineye devredilmiş.

Babamın dedesi İbrahim’in Ermeni komşuları varmış. Bedo, karısı Şirin, Tumo ve Alaki çocukların adları. Kürt aşiretler ve Azeriler propagandalara inanıp katlediyorlar

Page 10: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 1716 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Ermenileri ve çok hunharca oluyor tüm bunlar. Bizimkiler Ermenileri vermiyorlar, ama milisler köye geliyorlar, baskı artıyor verin diyorlar, Tumo yada Alakiden birini vuruy-orlar, tam hatırlamıyorum. 7-8 aileyi alıyorlar bizim dedeler, bu kafileyi, İran sınırına kadar götürüyorlar, orada bir kamp var, oraya götürüyorlar.

1915’dan önce başka olaylar da olmuş ama 1915’de artık İbrahim Ağa’nın da gücü yetmemeye başlamış. Öldürülmemeleri için Ermenileri sınırdanı geçiriyor. Atlarla geçiriyorlar bir akşam ve sabah geri dönüyorlar. Ekmek bölmüşler, beraber yaşamışlar Şirin ile çok iyi dostuymuş hep anlatırdı neneler.

Ben kurtulanlar ile tanışmak çok isterim.

1916’da Ruslar geliyorlar, Bedo’nun çocukları Antranik’in ordusuna katılıyorlar. İbrahim’in oğlu Yusuf’u öldürüyorlar. O da, o hırsla gidip Kazak Birliği’nin önüne çıkıyor. 18 kişi ölüyor. Cenazeyi tanıyorlar kurtarılan Ermeniler, böylece onların karılarına ve çocuklarına dokunmalarına izin vermiyorlar. Tespihini ve özel eşyalarını karısına teslim ediyorlar, erkekler Ruslardan korkup kaçıyorlar. Ama Ermeniler kalan-lara özellikle bizimkilere bir şey yapılamasın diye Rusları engelliyorlar.

Erciş’te Spkhe Haso var, 2. eşi Ermeni, 13-14 eşi var. Ani diye bir kız var Ermeni, ail-esini öldürüp kızı kendine eş yapıyor, Süleyman Ağa da aynısı yapıyor. Şerife Telal var mesela, yer altında kiler gibi yerler varmış, oraya sokup yakmışlar Ermenileri.

Erciş’te özellikle Zilan bölgesinde, katliamı sezenler kurtulabiliyor. Ama daha son-ra Kürt milisleri oraları kuşatınca artık kaçamıyorlar.

Fılle derler Ermenilere, Fıllıstan denen yerler vardır, Ermenistan demek. Van gölü kıyıları katliamın en yoğun yaşandığı yerlerdir kuşkusuz. Bu konular konuşulurdu evde. Bizim damatlardan biri, Ermeni bir kadını Müslümanlaştırmak istemiş, kadın öldürmüş kendini. Bizim torunlara anlattılar bu hikayeleri, dedenin yüzünden o kadın öldürdü kendini dediler.

Bize hep anlattılar. Hep iki şey anlattılar: Ermenilere yapılan katliamları ve Zilan’da bize yapılanları. Tüm bunları karşılaştırarak anlattılar. Zilan’da çok aşiret öldürüldü. Derlerdi ki, biz 1915’de Ermenilere ne yaptıysak, Zilan’da da devlet bize aynısını yaptı. Hocalar fetva vermiş, 7 Ermeni öldüren cennete gidecek diye...

Zilan katliamından sonra, bizimkileri eski bir Ermeni köyüne yerleştiriyorlar. Gel-diklerinde hala Ermeni evlerinin duvarları duruyormuş, 4 Kürt bir duvarı kaldırama-mışlar. Babam hep “Ermeniler müthiş duvar ustasıydı” derdi. Devlet yaptı bunu. Erme-niler üreten, entelektüel bir toplumdu. Kürtlerin Ermenilerden etkilemesine de engel olundu aslında. Ermenilerin bazıları o dönem aslında Kürtleri de eğitmeye çalıştılar,

devlet ona da izin vermemiş oldu. Kürtler jenoside katıldılar, dedelerimiz yaptı bunu, Ermenilerin katledilmesinde büyük rol oynadılar. Cellatlık yaptılar. İttihatçılar etkile-diler Kürtleri ama bu bahane olamaz.

Şu anda Kürtlerin yaşadığı köyler genelde Ermeni köyleri. O yüzden, aslında Kuzey Kürdistan’a Kürdistan demeye dilin varmaz. Dedelerim bana “Ermeni nefretini” miras bırakmadılar.

Kürtlerin, Ermenilere neler yaptıklarını biliyoruz ama bugün onların torunlarında Ermeni düşmanlığı yok. Neden yok, Şeyh Sait, Zilan, Dersim bunları yaşadılar ve kaf-alarına dank etti. Din üzerinden, devletin nasıl kendilerini motive ettiğini gördüler, anladılar. O zaman da Türk askerlerine “Bakın bunlar Kızılbaş, Ermeni artığı hepsi, öldürün” dediler, yine herkesi motive ettiler. Kendi tenlerinde yaşadı Kürtler bunu.

Biz çocuktuk köyde eski Ermeni kilisesine yakın olan okulumuzun bahçesinden, kafa tasları kemikler çıkardı, bulurduk, oynardık. Çocuktuk. Ermenilere aitti onlar. Şimdi nasıl inkar edersiniz olanları, nasıl edebilirsiniz?

Page 11: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 1918 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

"Babam, Ermeni olduğumuzu söylediğinde ben 17 yaşındaydım"

Türkiye'de yaşayan Ermeni Avukat “Dersim Ermenileri Birliği”Başkanı İsmail Cem Halavurt anlatıyor

Adım İsmail Cem Halavurt, Mardin’de doğdum, babam orada öğretmenlik yapıyordu o zamanlar. Ailem, aslında Dersimli. Babam ve annem Ermeni. İstanbul'a taşındığımızda ben dört yaşındaydım. Ermeni mahallesinde büyüdüm, ama devlet okuluna gittim. Üniversitede hukuk okudum ve şimdi serbest avukat olarak çalışmak-tayım. Aynı zamanda “Dersimli Ermenileri Birliği” başkanıyım. Evliyim ve bir çocuğum var. Oğlum, tabii ki, Ermeni okuluna gidiyor.

1915 katliamları sırasında ailemin bir kısmı kaçmayı ve kurtulmayı başardı, ama aynı zamanda kurtulanlar kimliklerini kaybettiler. Onlar dinlerini değiştirmek ve Aleviler arasında gizlice yaşamak zorunda kaldılar. Ne kadar gizlemeye çalışılsa da herkes Dersim’deki köylerin hangilerinin Ermeni köyleri olduğunu biliyordu. 1915 Er-meni Soykırımı’ndan kurtulan atalarımızın hiçbiri Ermenice konuşmuyorlardı; korku ve baskı sebebi ile bize ne dilimizi ne de kültürümüzü öğretemediler. Şimdi de aynı baskılar var.

İsmail babası, annesi ve kızkardeşi ile birlikte

Babam açıkça bizim Ermeni olduğumuzu söylediğinde ben 17 yaşındaydım. İn-sanların, 17 yaşında olgunlaştıklarını düşünüyordu babam büyük ihtimalle ve bazı gerçekleri ancak bu yaşta algılayabileceğimi, küçük bir çocukken bunu bilsem, bel-ki gidip başkalarına söyleyeceğimi ve başımı belaya sokacağımı düşünmüş olabilir. Ama ben, o günden sonra, hiç bir yerde kimliğimi gizlemedim. Ermeni olduğumu öğrendikten sonra Ermeniler ile iletişime geçmeye, cemaat ortamına girmek için çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk sanıyorlardı, sonra yavaş yavaş Ermeni olduğumuza kanaat getiriyorlardı. Bu arada kalmışlığı çok yaşadık, ailede biri vefat ettiğinde sorun yaşardık, cenazeyi nasıl kaldıracağımız konusunda konuşurduk, tartışırdık.

Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından çok şey değişti. Ermeni kimliğinin hak-kında daha çok konuşulmaya başlandı. Herkes daha önce sakladığı Ermeni kimliğini artık gizli tutmamak gerektiğini düşündü. Tüm bunlar biz genç Ermenilerin “Dersimli Ermeniler Derneğini” kurmamıza sebep oldu. Dersimde de Ermeniler var demek için ve kültürümüzü devam ettirebilmemiz için kurduk bu derneği. 2013 yılında, derneği kurduktan sonra Ermenistan’a geldim ve Echmiadzin’de vaftiz oldum, daha sonra 68 yaşındaki babam de Ermenistan’a geldi ve o da vaftiz oldu. Bu zaman zarfında 40 Dersimli Ermeni farklı yerlerde vaftiz oldular. Şu anda, kardeşim ve ailesi Hıristiyan olma sürecini tamamlıyorlar.

Page 12: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 2120 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Türkiye'nin AB entegrasyon sürecinin başlamasından sonra Türkiye'deki Ermenil-ere karşı tutum, biraz düzelmişti. Bu gelişmeden sonra ülkede bir dizi yasalar değişti, ama hiç bir sorun çözüme ulaşamadı, durum son 5 yılda ise daha kötüye gitti.

Türkiye'de tam özgürlük ortamı aslında hiçbir zaman olmadı. Bazı özgürlüklerin verildiği dönemler oldu sadece, ancak bunları kullanmak istediğinizde, zorluklarla karşılaşıldı hep. Örneğin, din değiştirme konusu kolaylaştırıldı. Artık bir dilekçe yazıp dinini değiştirebiliyorsun. Ancak, kimliğinde din hanesine "Hıristiyan" yazdırdıktan sonra, sorunlar başlıyor.

Artık Türkiye'de Ermenilerin can ve mal güvenliğini yok. Son zamanlarda, Türki-ye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’de 100.000 Ermeni olduğunu ve eğer isterse bir gecede hepsini sınır dışı edeceğini söyledi. Son zamanlarda, Kürtlerin başına gelen-leri de gördük. Türkiye'nin soykırım yaklaşımı değişmedi ve asla değişmeyecek. Şim-di Türkiye'deki Kürtler’e yapılanı, biz 1915 yılında gördük. Aynı durum.

Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin düzelmesi için uzun sure gerekiyor. Hrant Dink kardeşlik fikrini ortaya koymuştu, ancak ölümünden sonra bu fikir taru-mar oldu. Türkiye'de yaşayan Ermenilerin çoğu ülkeyi terk etme planları yapıyorlar. Ermenistan'a gelen insanların sayısı artıyor.

Türk toplumu aslında 1915 yılında olanın soykırım olduğunu anlamış durumda, ancak toplumun önemli bir kısmı, İslam ideolojisinin takipçileri, gerçeği kabul et-miyorlar. Bu bağlamda, sivil toplum örgütleri iki toplum arasında uzlaşma yönünde çalışmalılar. Basın Türkiye'de özgür olmadığı için, bu da zor bir süreç. Ermenistan’ın güçlenmesi gerekiyor, çünkü Türkiye karşında güçlü bir ülke olmadıkça tavrını değiştirmeyecektir.

Avrupa’da da soykırımla ilgili çalışmalar yapmak gerekli, bildiğiniz gibi Avrupa da bu konuda son derece iki yüzlü bir tavır takınıyor. Eğer Avrupa soykırımı “tanıma ve uzlaşma” sürecinde ciddi adımlar atarsa, Türkiye’de köşeye sıkışacaktır.

“Babam belki bize çok şey öğretemedi ama içimize Ermenilere düşmanlık tohumları da serpemedi.”

Türk Müslüm Tufan anlatıyor

YazUlaşlı’yız biz. Paşo dayı da şimdi Yazıcık denen eski bir Ermeni köyünden. Bir gece Paşo dayıların evine geliyorlar, toparlanıp gitmeleri gerektiğini söylüyorlar. Paşo dayının bir erkek kardeşi iki de ablası var, ablalarından bahseder, hamur yoğuruyor-lardı, ellerini yıkayamadan çıkartılar bizi evimizden derdi.

Çok acılar çekiyor Paşo dayı, günlerce yol gidiyorlar. Malatya’ya geldiklerinde kel-lelerin kesilip atıldığını görüyor. Orayı geçince kardeşi ile kalıyor, bir an asker kaçma-larına izin veriyor, “Kaçın, sizi yollarda öldürecekler” diyor. Paşo dayı ve kardeşi de böylece kaçıyorlar.

Paşo dayı böyle kurtulabiliyor. Günlerce, haftalarca yürüyorlar, sonunda iki kardeş

Page 13: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 2322 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Mehmet Tufan ve Boğos Aslan

birbirlerini de kaybediyorlar. Paşo dayı kendi köylerinin buluyor, geri geliyor ama kimse yok, bomboş bir köy.

Sivas’ta Hamidiye Alaylarını Mihr Ali Bey yönetiyor, o ölünce yerine oğlu geçmiş, Rüştü bey adı, dayı oraya sığınıyor. Bunlar tam bir katliamcı aile. Bu aile 7 tane Ermeni köyünü ele geçiriyor ve Ermenilerin ellerinden her şeyi alıyorlar. Paşo dayının başka gidecek yeri olmadığından 1940lı yıllara kadar orada kalıp daha sonra bizim köye geliyor.

Urfa’da yıllar sonra kardeşini bulduk, Sünnileşmiş Müslüman, dönmüş, beni ra-hatsız etmeyin demiş.

Bizim köyde de Ermeniler vardı, dönmüşlerdi. Adamın adı Osman’dı, fakat karısı kendi dinine yani Hristiyanlığa bağlıydı, kendi dilinde dua ederdi.

Bizim köy eski bir Ermeni köyü. Paşo dayı evlenmişti, ama karısı da öldü sonra. Başka da kimsesi yoktu. Köyde herkes Paşo dayının Ermeni olduğunu bilirdi. Biz Kızıl-başız, Ermeniler ile fazla içli dışlıydık, ben babama bir gün dedim ki, “Paşo dayıyı bu kadar çok seviyorsun, aşırı seviyorsun, kan kardeşim diyorsun, bizi yoksa aynı soydan mıyız?” O da zamanında dedesine sormuş, o da biz Cem evine gideriz ama aslında aynı şey demiş. Biz aynıyız ama ayrıyız, severdik birbirimizi. Ama örneğin yumurta bayramı Paskalya onlarındı derdik hep. Bizim demezdik. Biz de tam anlayamıyoruz neyin ne olduğunu.

Biz daha sonra Avrupa’ya gelince anladık dayının çektiklerini, yabancı bir yer,

akraban dostun yok, kimsesizlik ne demek o zaman anladık. Paşo dayı nasıl yaşamış, biz o zaman anladık. Babam için Paşo dayının cenazesini beklettiler, kimsesi yoktu çünkü. Baban katıldı cenazeye.

Köyde Boğos amca vardı, annesine biz yaya (Rumca büyük anne, Ermenilerde de kullanılır) ama adı Hatice’ydi. Onun da ailesinden herkesi öldürmüşler, Rüştü beyin yanında kalmış karın tokluğuna, bizim köye gelmiş sonra. Boğos amcaları da kurtarmışlar Uzun Yayla’da, orada bir kadınla evlenmişti. Vardı köyde böyle kurtarılıp sonra gelenler, hatta bazılarının torunları Paris’ten gelip onların evlerini buldular.

Kocaman köyde ancak böyle terkedilmiş Ermeni evleri kaldı. Yurtdışından misa-firlerin gelmesi bizim köyde sorun olmaz ama etraf köylerde zor. Bizim köy Türk köy-lerinin ortasında kalmış bir Kızılbaş köyü. Yurt dışından geldiklerinde bizim köyde çok iyi karşılanıyor Ermeniler ama son dönemde etraf köylerden “Niye bırakıyorsunuz, ge-lip altınlarını bulmak istiyor bunlar!” diyorlar. Çok acı.

Geçen telefonla konuştum, Vartuk (Vartuhi) Yenge var bizim köyden, o anlattı be-raber ağladık. Bizim köyde Ermeni mezarları bile tahrip etmişler. Sünni köylerde bir tane bile bırakmamışlar. Bizim köyde yol geçirdiler Ermeni mezarlarının üzerinden, şimdi düşününce bunun bilinçli yapıldığını anlıyorum.

Biz çocukken mesela Ulaş’ta değirmenin orada Ermenileri öldürmüşlerdi, anlatırdı büyükler, terkedilmiş evler vardı, keşke fotoğraf çekseydik bir şey yapsaydık, her şey bitip gidiyor.

Bizim oralarda çok Ermeni köyü vardı eski. Çok hikaye vardı, anıtlar var, ne hayatlar var... Hala akrabalarım var orda iki senede bir gidiyorum...

Biz okula gittiğimizde babam “Bu okulda bir şey öğrenemezsiniz siz, duvarları bile Ermenilerin mezar taşlarından yapılmış” derdi. Babam belki çok şey veremedi ama düşmanlık öğretmedi Ermeni’ye, Rum’a. Hepsi kardeşimdir dedi.

Page 14: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 2524 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

"Pek çok Türk hayatını tehlikeye atarak Ermeni komşularını kurtardı"

Türkiye'de yaşayan Ermeni sanatçı Baykar Demir anlatıyor

Ben İstanbul'da doğdum. On yıl kuyumcu olarak çalıştım. Sonra üniversite yılları. Sanat Tarihi bölümüne girdim ve mezun oldum. Üniversite’den mezun olduktan son-ra yüksek lisans derecesini aldım. Şimdi düzenli olarak çalışmalarımı sergileniyorum, sergilerimde Ermeni sanatçıların eserlerine de yer veriyorum. Benim için Türkiye'deki Ermeni kültürünü tanıtmak için önemli.

1915 yılında, pek çok Ermeni Türkler tarafından öldürüldü. Ama aynı zamanda, bazı Türklerin de kendi hayatlarını (onların bu hareketi Türk hükümeti tarafından bi-linseydi, onlar da öldürüleceklerdi), tehlikeye atarak Ermeni komşularını kurtardığını unutmamalıyız. Onların bu yaptığı çok önemli bir insanlık örneği oldu. Bugün, bizim yakın arkadaşımız olan birçok Türk var, ama aynı zamanda onların azınlık olduğunu hatırlatmak zorundayım.

Hiçbir şey değişmedi. Bugün, hala Ermeni kelimesi bir lanet, bir küfür olarak kul-lanılıyor Türkiye'de. Son yıllarda, devlet ve halk daha tutucu olmaya başladılar. Eğer eğitimli olanlar Kur'an okusaydı, bunda korkulacak hiçbir şey olmazdı. Ama muha-fazakârlar genel olarak eğitimsizler, bu durum Türkiye'deki Hıristiyan azınlıklar için te-

hlike oluşturuyor. Türkiye'de muhafazakarların sayısı son 10 yılda olduğu gibi artma-ya devam ederse, tehlike elbette büyümüş olacak. Eğitimli olmayan bu muhafazakar grup, her zaman, her an “onlardan olmayanlar” karşı sokağa dökülmeye hazır.

Şimdi Türkiye’de Kürt sorunu en büyük sorun. Ülkenin doğusunda her gün birçok Kürt sivil ve Türk polis memuru öldürülüyor. Ben ileride durum daha da kötüye gide-ceğini düşünüyorum. Türkiye'de 15 ay askerlik yaptım. Askerde yakın arkadaşlarım Ermeni ve Hıristiyan olduğumu biliyordu. Buna rağmen, ben hiç problem yaşamadım. Ama bu herkesin benim gibi sorun yaşamayacağı anlamına gelmez.

Ben arkadaşlarımdan farklı hikayeler duydum. Örneğin, benim arkadaşlarım-dan biri Hıristiyan olduğunu itiraf etmişti ve sadece bu sebeple Türk arkadaşları ile tartışmalar çıktığını anlatmıştı. Bu örnek, tek bir örnek değil. Ben günlük yaşamım-da bir Hıristiyan olduğumu çok yüksek sesle dile getirmiyorum. Tabii ki, tehlike sez-mediğim durumlarda da söylüyorum.

Bugün Türkiye’de, insanlar sosyal ağlarda hükümeti eleştirmekten korkuyorlar. Birçok gazetecinin kaderinin Türkiye'de nasıl sonlandığını biliyoruz. Özgürlükler, so-syal ağlarda artmak yerine azalıyor.

Türkiye'nin geleceği sisli gözüküyor, karanlık kelimesini kullanmak istemiyorum. Ülkenin eğitim sistemi kötüye gidiyor. Sokaklarda yürürken, on dört on beş yaşında gençler görüyorum, üç kelimelerinden ikisi ne yazık ki küfür. Onlarla konuştuğunuz zaman, kitap okumadıklarını, entelektüel konular hakkında fikirleri olmadığını görüyorsunuz. Bu gelecekte öncekinden daha iyi bir nesil olmayacağını göstermekte. Tabii ki istisnalar vardır, ama ben genel fotoğraftan bahsediyorum.

Türkiye'de Ermeniler kolayca "günah keçisi" haline geliyorlar, çünkü burada çoklar. Eğer durum Türkiye’de daha kötü olursa bu Türkiye’de yaşayan Ermeniler ve şüphesiz Ermeni-Türk ilişkileri üzerine olumsuz bir etkisi yapacaktır.

Türkler ve Ermeniler arasında uzlaşma esasında, büyük ölçüde hükümet ve ülkenin eğitim sistemine bağlı. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, hatırlarsanız “Erme-niliği” hakaret saymıştı. Böyle söylemler sıradan insanı etkiliyor. Onlar bu tip söylem-ini terk ederse, iki halk arasındaki ilişkilerdeki gerginliğin azalacağını sanıyorum.

Page 15: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 2726 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“O dönem, Türkiye’de evlat edinenlere çocukların sahip olduğu mal varlığı da veriliyordu”

Türk Gazeteci Hakan Balaban anlatıyor

Adım Hakan Balaban, 1965 yılında İzmir’de doğdum. İstanbul’da yaşıyorum, gaze-teciyim. Biz Karadenizli bir aileyiz, büyük dedem Fatsalı. Milliyetçi bir aileyiz, bizim-kiler kendilerini solcu sayarlar ama bildiğin milliyetçi bakış açısı ile hareket ederler.

Ben bizim evdeki konuşmaların ne kadar milliyetçi, ne kadar ötekileştiren old-uğundu ancak üniversite yıllarımda anlayabildim. O zamana kadar da normal gelmi-yordu ama bu kadar rahatsız etmiyordu beni.

Benim amca tarafım çok zengin, mülk zengini. Ama işin aslına bakarsak ne meslekleri var ne de ticari bir hayatları, biraz derinleşince anlıyorsunuz ki Ordu’da Er-menilerden, Rumlardan kalan evleri bir şekilde üstlerine almışlar. Sonra kiralamışlar, satmışlar zengin olmuşlar. Tabi tüm bunlar olurken Ermeni kelimesi küfür olarak kul-lanılmaya devam etmiş.

Benim bakış açımın değişmesini sağlayan İstanbul’da tanıştığım kız arkadaşım olmuştur, o bana ders verir gibi hem neyin ne olduğunu anlattı hem de aslında biz Türklerin bakış açısının ne kadar hastalıklı olduğunu gösterdi.

Benim büyük dedem Mürteza, Ordu’da bir Mustafa Albay varmış, onun evinde çalışanıymış, kâhyaymış. Evi o idare edermiş. Savaş yıllarında Albay’ın eve küçük bir kız çocuğu getirdiğini anlatırdı. Evin hanımı hiç istememiş bu kız çocuğunu “Erme-

nilerden kurtulamadık gitti, bunu neden eve getirdin” diye bağırırmış ilk günler. De-mem mal-mülk konusu olduğunu düşünürmüş, o yıllar küçük çocukların ailelerinin zenginliği onları evlat edinenlere veriliyormuş sanırım. O yüzden evin hanımı da adını hatırlamıyorum Nebahat sanırsam, sonradan alışmış bu duruma. Kıza Semra demişler, büyük ihtimalle gerçek ismini hatırlamayacak kadar küçükmüş. Kız 13-14 yaşına gelince, pek bir güzelleşmiş, etraf tarafın dikkatini çekecek evin hanımını tedir-gin edebilecek bir güzellik. Semra, Mustafa Bey’i çok severmiş, kendisi ile tek ilgilenen oymuş, diğerleri hep hor görürlermiş.

Bir gün Mürteza dedem, ahırı temizlerken bir ses duymuş, bakmış Semra elleri kan içinde ağlıyor. Yardımcı olmuş, yıkamış sarmış elleri, ne oldu demiş. “Annem yaptı, bu sefer de gitmezsen seni öldürürüm dedi” demiş Semra. Eve çıkmamış ahırda yatmış o akşam. Dedem bir şekilde olayı Mustafa Bey’e anlatınca, adam farkında olduğunu ama ne yapacağını bilemediğini söylemiş. Dedem evlendirelim demiş birileri ile, Mus-tafa Bey sevdiği varsa verin demiş ama bakmışlar Semra evlenmek falan istemiyor. Mustafa Bey dedem ve kızı çağırmış “Kızım seni İstanbul’a gönderelim, Ermeni biri ile evlenir misin” diye sormuş. Kız da isteyince dedem onu bir şekilde İstanbul’a götürüp sanıyorum yetimhaneye vermiş. Aslında kimse ile evlendirmemişler götürüp bırak-mışlar. Dedem babama hep anlatırmış, “Ceylan gibi baktı, ağladı ardımdan” dermiş...

Bizimkiler böyle kızların Ordu’da, Fatsa’da, Ünye’de çok olduğunu söylerlerdi. Bi-zim orda anneannen, babaannen Türk değilse sorun olmaz, dert değildir. Önemli olan baba tarafı. Bir keresinde bir arkadaşım anneannesinin Ermeni bir yetim olduğunu anlamış, sorular sormaya başlamıştı, o zaman ona baba tarafından biri “Çok karıştır-ma, buralarda herkesin evinde bir gavur vardır, o da bizim gavurumuzdu” demişler.

Olaylar, yaşananlar çok korkunç, bunu savaş şartları ile açıklamak çok güç...

Bir halkı yok ediyor, köklerinden söküyorsun. Yetmiyor malına mülküne konuyor-sun, hafızasını tahrip ediyorsun, üstüne bir de “biz değil onlar bizi öldürdü” diyorsun. Bunların da üstüne her konuşmada “Ermeni gavuru” diye hakaret ediyorsun... Nerden başlayacağız iyileşmeye bilmiyorum.

Ermeni halkı haklı, özür bekliyor, tazminat bekliyor ama Türkler hasta, onlar iy-ileşmeden bu konuyu çözmeleri mümkün değil. Şu andaki Türkiye’deki ortamı göz önüne alarak bu iyileşmenin kolayca mümkün olacağını düşünmüyorum. Kısacası çözüm pek yakın değil.

Page 16: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 2928 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Annem babamı kızdırmak için ‘Ermeni tohumu’ dediğinde babam cevap vermezdi”

Kürt Devrim Demir anlatıyor

Çocuktum, annem babam bazen tartışırlardı. Annem babamı kızdırmak için ba-zen “Ermeni tohumu” derdi. Babam bir şey demezdi. Öyle kapanırdı o laflar. Ben sanıyorum 30 yaşlarında idim o zaman, aklıma geldi bir gün, bizim aslımızda böyle bir şey mi var hiç anlatmadınız dedim durduk yerde. Babam da anlatmaya başladı.

Bizim köy Kayseri’de. Sanıyorum zaten köy eski Ermeni köyü, çünkü bir sürü yer bu şekilde adlandırılmış. Harabeler dediğimiz bir yer var hakeza kilise dediğimiz baş-ka bir yer. Yıkık dökük yerler var Maraş’a bakan taraflarda. Bazı romanlarda da an-latılıyor zaten bu hikayeler hep, şimdi ismini net hatırlamıyorum kitapların. Süleyman Çiğkaş’ın, “Son Küpcüler” adında bir romanıydı sanıyorum.

Bizim orda hala anlatılır “Can Can” dedikleri bir kuyu varmış. Bu kuyu oldukça derin, boş bir kuyu. Dedemler anlatırdı, o kadar derinmiş ki çocukken taş atarlarmış ama taşın sesini duyamazlarmış, çok derinmiş. Bu kuyu bir katliam kuyusu olmuş. O kuyuya inseler atılanların kemiklerine ulaşılabilir.

Bana anlatılan şu: Bayburt’tan kadın ve çocuklardan oluşan bir kafile gelmiş. Bizim köye yakın bir yere gelmişler. Bizim köylüler insanlara yardım olsun diye ekmek, su götürmüşler.

Bir kadın kucağında bir erkek çocuk ile köye sığınmış. Köyde barınıp, daha sonra babamın dedesi ile evlenmiş. O çocuk babamın amcası. Neneme Meryem derlerdi, ama bu gerçek ismi miydi bilemiyorum. Onun anısına, ben kızımın adını Sarin koy-dum, sanıyorum Ermenice “dağdan gelen” anlamındaymış.

Bu konu bizim evde çok konuşulmadı, babam öğretmen olduğu için biz köyde kalmadık neredeyse ama köydekiler konuşuyorlarmış. Daha sonraki yıllarda benim kafama takıldı, babama sordum ve böylece anladım neyin ne olduğunu.

Babamın amcasının yaşadıklarını anlamaya çalıştım ondan sonra, kendisi ile de konuştum. Çok iyi, hiç kimsenin kalbini kırmayan bir adamdı.

Biz zaten Alevi bir aileyiz. Dışlanan, ötekileştirileniz Türkiye’de. Bu amca daha da çok dışlanmış. Düşünsenize ne kötü. Kendisi halihazırda dışlanan bir azınlık içinde daha da yalnız hissetmiş. Tamam kendisine kötü davranmamışlar ama bir ile bir prob-lem yaşarsa hemen “Sen Gavursun” derler, böyledir. Babam çocukken kavga ettiğinde ona bile aynı şeyi derlermiş. Bu seni yalnız bırakmak demek.

Akraba konusuna Kapalı Çarşı’da bir kuyumcu adam varmış, bu adam bizim köye anneanneyi ziyarete gelirmiş zaman zaman. Görüşlermiş, sohbet ederlermiş. Sanıyo-rum bu adam akrabasıydı. Akraba olarak bir bu var bildiğimiz, bu adamla da bağlantı kopmuş zaten.

Bunları öğrenmek, herhangi bir aidiyet sıkıntısı yaratmadı bende. Bir vefa mese-lesidir, o insanların o şartlarda neler yaşamış olabileceklerini düşündüm. Evlenmiş, acaba istemiş mi? Onun acılarını düşündüm, çocuğuma bu duygular ile Ermeni ismi koydum. Tehciri anlamak, acıları görmek önemli. İnsan olmak için lazım bu. Bende Alevi, Kürt ve Ermeni kanı var, kızımda ise Türklük de var.

Page 17: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 3130 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

"Uzlaşma için Ermeniler ve Türklerin ortak bir amaç bulmaları gerekli"

Türkiye'de yaşayan Ermeni, “Nor Zartonk” STK'sı Eş Kurucusu Nişan Güreh anlatıyor

Ben İstanbul'un Şişli ilçesinde doğdum. “Nor Zartonk” STK’sının eş kurucusuyum. Kurumumuz Türkiye’de eşitlik, adalet, demokrasi ve barış için mücadele edip, bun-ların temel değerler olduğunu düşünmektedir.

Ermeni Soykırımı sırasında birçok masum insan öldürüldü; Ermeni, Rum ve Süry-ani kiliseleri tahrip edildi. Soykırım döneminde ve Türk hükümetinin izlediği bugünkü mevcut politika arasında birçok benzerlikler var. Bugün Türkiye'de bir Kürt sorunu var ve birçok Kürt, aynı soykırım sırasında Ermenilerin öldürüldüğü gibi, öldürülüyor.

Geçmişte,Türkiye'de yaşanan askeri darbeler sırasında Ermeniler sadece etnik kimliklerinden dolayı tutuklandılar ve baskıya maruz kaldılar. Etnik köken ile ilgili so-runların yanı sıra, bugün örneğin Türkiye'de dini ayrımcılık da var, buna örnek olarak Türkiye'nin Alevi politikasını gösterebiliriz.

Bugün soykırımdan ve vatandaşlık haklarından söz eden Ermenileri, Hrant Dink’e biçilen kaderin benzeri bir kader bekliyor. Dink, Türkiye'de Ermenilerin sorunları hak-kında konuşan ilk kişi olmuştu.

Türkiye’de Ermeni olmak bir "delilik". Ben İstanbul'da bir yatılı okulda okurken, Türk milliyetçiler, ismimi sordular ve Ermeni olduğumu anlayınca, bana küfretmeye başladılar. Neyse ki, fiziksel olarak zarar vermediler.

Türkiye’de başıma gelen başka bir olay hakkında da konuşmak istiyorum. Milli-yetçiler, silahlı Türk-Kürt çatışması sırasında, Kürt mahallelerine doğru yürürken bizim ofisin yakınından geçtiler ve biz kıl payı kurtulduk. Neyse ki, ofis girmediler. Girseler-di, kesin bizi de yok edeceklerdi.

Türkiye'de özgürlük ile ilgi iki ana problem var. Burada ifade ve eleştirme özgürlüğü yoktur. Ermeni isen, Türkiye'deki haklarını savunman zaten imkansızdır.

Türkiye'de özgürlükler açısından 90lı yıllarda belki bir parça olumlu değişik-likler gerçekleşti. Bazı tutuklular serbest bırakıldı, Kürt hareketi başladı. Ama sonra acımasız Erdoğan hükümeti geldi ve 2002'den 2016 yılı süresince yine azınlık cinay-etlerine tanık olduk.

Ermeni-Türk uzlaşması gelince, Türkler ve Ermeniler yavaş yavaş birbirlerine duy-dukları kinden kurtulmalılar, ancak bu her şeyi unutmak anlamına gelmez. Birbirim-ize güvenmek ve karşıdakine duyulan olumsuz basmakalıp duygulardan kurtulmak gerekir, bunu yapmak mümkün olmalı. Ermeniler ve Türkler arasında uzlaşma sağla-mak için, iki tarafın da ortak bir amacı olmalı, bu örneğin barış içinde yaşama arzusu olabilir.

Page 18: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 3332 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Ermeniler ile yüzyıllarca beraber yaşamışız.”

Türk emekli öğretmen Perihan Polat anlatıyor

Adım Perihan Polat, 1967 yılında Yozgat’ta doğdum. Şu anda Ankara’da yaşıyo-rum ve Emekli öğretim üyesiyim. Yozgat’ın merkeze bağlı Taşkışla köyünde doğdum. Bizim köyde de Ermeniler yaşamıyormuş ama annemin köyü Şefaatli ilçesine bağlı Güzelli köyünün yarısından fazlası Ermenilermiş. Annemin çocukluğunda köyde hala Ermeni mezarlığı varmış.

Babamın köyünün yakınında bir kasaba var, eski adı Keller. Yeni adı Yenipazar. Es-kiden bu kasabaya Ermeniler alışverişe giderlermiş, sanıyorum en gelişmiş kısmı bu köy oraların.

Çocukluğumda babamın anlatmış olduğu şeyler var, daha sonra ben araştırdığım-da ve Soykırım hakkında okuduğumda, anladığım birleştirdiğim şeyler var.

Bizim köyün Alevi köyü olduğunu belirtmekte yarar var, babam da Alevi.

Dedem küçükken, 1915 yılları, askerler gelirmiş o köye. Askerler köyün kahvesine gelir, yarın işte şu köye talana gideceğiz katılmak isteyen var mı derlermiş, dedem

küçükmüş ama bazı insanların bu talanlara katliamlara katıldığını hatırlıyor.

Sanıyorum İç Anadolu bölgesinde daha geç yaşanmış bu olaylar. Bir gece, bir kız çocuğu gelmiş. 4-5 yaşlarında, yalın ayak ve dehşet içerisinde, bu köydeki bir aile almış onu ve bakmışlar, bu köyde de ölmüş. “Gavurun kızı” derlermiş ona. Adı ne, soyadı ne bilmiyorum ama bir oğlu olmuş. Müslüman olarak yaşamış ve ölmüş. Aslında bir Alevi köyünde ne kadar Müslüman olunur bilmiyorum, ama Hristiyan kal-madığı kesin.

Aslında ben, bizim köy hakkında az şey biliyorum ama bu Ermeni kadının hikayesi ben hep etkiledi, adını bilmiyorum ama öğreneceğim.

Biz geçen yıllarda Telleri ziyarete gittik, orada çok tuhaf bir şey oldu, köydeki çocuklar bile sarışındı, beyaz tenliydi, ben dayanamadım sordum. Bu çocuklar nasıl bu kadar sarışın olabilir dedim. Ermenileri öldürdükten sonra, buralara göçmenleri yerleştirdiler denildi. Bu kadar rahat anlatılması beni rahatsız etti. Bu böyle rahat, sıradan vaka gibi konuşulacak bir şey değil. Gizlenmesi kötü ama böyle basite indir-genmesi de kötü.

Köy 50 haneymiş babam yaşarken, şimdi 25 hane kalmış, bu kadının artık 70 yaşında olan çocuğu da sanıyorum o köyde değildir, ama çok milliyetçi olduğunu duydum...

Bu kızı aileden dışlamadıklarını söylüyorlar, şiddette maruz kalmadığını söylüyor-lar ama hayatı boyunca ona gavurun kızı denmesi çok ağır bir yük olsa gerek.

1915’de yaşananlar, İttihat Terakkiye ait olan Anadolu’nun Türkleştirme projesi, özellikle balkanları kaybettikten sonra gelişsen bir proje. Demek istediğim, yaptılar ama bir amaçları vardı demek değil, onları aklamak değil niyetim. Sadece süreç açısından söylüyorum. Bunun dışında İttihat ve Terakki için paranın el değiştirme-sinin de çok önemli olduğunu ve Ermenilerin rastlantı sonucu seçilmediğini de biliyorum. Orada zenginleşen bir halk ve savaşın finanse edilmesi var. Anadolu’nun Müslümanlaştırılması var. Bu bir Soykırım, bunun hedefi var, sistematik, planlı. Çok önceden planlanmış bir eylem.

Bence ortak bir şey üretmek barış konusunda çok önemli, Ermeniler ile çok ben-ziyoruz. Konuştuğumuz dilin detayları bile aynı, yemeklerimiz aynı, 100 yıllarca yan yana yaşamışız, o ortaklığı, o geçmişi silemeyiz.

Yapılan projeler, iki taraftan öğrencilerin, uzmanları tanışmaları çok önemli.

Artık, 24 Nisan anması için halamın evine gelmişsem, yorulmuşsun dediğinde

Page 19: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 3534 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Evet, Ermeni Soykırımı anmasına gittim” diyorum. Bizim ellerimiz kanlı değil, biz katil değiliz o yüzden daha rahatça söyleyebiliyorum bunu. Yaşamı, barışı savunan insanlar artık kendini saklamamalı. Benim dedemin eli temiz demek değil bu, ama Perihan’ın eli temiz çünkü o barış istiyor.

O kadar otoriter rejimler ile yönetildi ki Türkiye ve halk o kadar biat etti ki yöneten-lere. Geçen dönem Recep Tayyip Erdoğan çıkıp “Barışacağız Kürtlerle” dedi ve herkes alkışladı sonra “Bitti, masayı devirdim” dedi yine alkışladılar. Anlamak güç halkı.

Soykırım hepimize çok şey kaybettirdi. Ermeni halkının kaybını söylemiyorum, o çok büyük ama bize de kaybettirdi. Ermeni bir komşum olabilirdi bugün, bana da bu zenginliği kaybettirdi.

"1915 olayları bizi mirasımızdan mahrum etti"

İstanbul’daki “Jamanak” gazetesi Genel Yayın YönetmeniAra Koçunyan anlatıyor

Büyükbabam Sarkis Koçunyan, İstanbul'da doğdu, dedeleri tarafından 1908 yılın-

da kurulmuş “Jamanak" gazetesinin yayın yönetmeniydi. Ben de aynı şekilde İstan-bul'da doğdum, büyüdüm ve şimdi “Jamanak” gazetesinin genel yayın yönetmeni-yim.

1915 yılında, Türkiye'deki durum oldukça farklıydı. O zaman, Ermenilerin sayısı çok fazlaydı. Sadece siyasi ve ekonomik hayatta değil, aynı zamanda kültürel ve so-syal alanlarda etkimiz çok büyüktü, İmparatorluk üzerinde etkimiz vardı. Ancak, 1915 yılında mirasımızdan bile mahrum edildik. Çok büyük bir sarsıntı yaşadık, halkımızın bir kısmını kaybettik. Bu kayıplar, gelişimimiz ve etki alanlarımız üzerine çok büyük sekteler vurdu.

1915 sonrasında ve özellikle 1923 yılında Türk Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra, soykırımla ilişkili olarak Ermeniler yeni bir statü altına alındılar. Türkiye'de Er-meniler, milli ve dini bir azınlık statüsü altında hayatlarını ve varlıklarını sürdürmeye

Page 20: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 3736 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

başladılar. 1915 öncesinde ülkede oldukça önemli bir rol oynayan Ermeniler, bu tari-hten sonra bir azınlığa dönüştüler.

Ermenistan'ın bağımsızlık kazanmasından sonra tüm Ermenilerin hayatında son 25 yılda bir değişim yaşandı. Bu aynı zamanda Ermenistan’a komşu olan Türkiye'de yaşayan Ermeniler için de bir dönüm noktası oldu. Her ne kadar ilişkiler olmasa ve iki ülkenin gündemi oldukça yoğun olsa da bu komşu oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Bununla birlikte, Türkiye’deki Ermeniler için Ermenistan'ın bağımsızlığını çok önemli bir rol oynadı, yeni bir gündem oluştu. Bugün de Türkiye’de Ermeniler hala, saydığım olayların etkileri altında hayatlarına devam ediyorlar.

Son zamanlarda Türkiye'de demokratikleşme sürecinin güçlendiğini söyleyebil-iriz. Türkiye'nin dünyadaki en iyi demokratik haklara sahip ülkeler arasında değil, bu doğru, ama içerden bakacak olursak, son 10-15 yıldır yaşanan gelişmeler, bugün bizim azınlıkların hayatlarında iyiye gidişi görmemizi sağlar bu da cemaatin kendi geleceğini kurması için bir şanstır. Bugün farklı etnik kökenden vatandaşlara karşı daha hoşgörülü bir tutum olduğundan etnik sorunları dile getirmek daha kolay hale gelmiştir. Tabii ki, aynı zamanda ayrımcılık da gözlemliyoruz ama Türkiye hükümeti bunları çözecek siyasi iradeye sahiptir.

Bizim Ermeni eğitim kurumları ve İstanbul Ermeni Patrikhanesi'nin statüsü ile ilgili sorunlarımız var. Uzun yıllardır süre gelen daha başka birçok sorunlarımız da var. Bazı sorunlar çözüme kavuşuyor ama tüm sorunlar için kesin bir çözüm beklemek müm-kün değil, ara çözümler görüyoruz ve tutarlı bir çalışma olduğu konusunda inancımız güçleniyor.

Türk ve Ermeni toplumları arasındaki uzlaşma konusu, oldukça zor bir iş. Türki-ye ve Ermenistan ilişkilerinin tam olarak normalleşmemiş olması, yani diplomatik ilişkilerin, sağlıklı iletişimin ve iki ülkenin iki toplum arasında serbest işbirliklerinin olmaması ve ilişkilerin sadece sivil toplum düzeyinde kalması bu konuda umutlu konuşamamamız için bir engel.

Doğru, iki toplum arasındaki ilişkiler anlamında bazı olumlu sinyaller var, ama on-lar tüm toplumu temsil etmemekte. Toplum dediğimizde sadece sivil toplum ya da sivil toplum örgütlerini kastetmemek gerekiyor. Tarihsel faktörler ve güncel konular ışığında şekillenmiş çok farklı görüşe sahip bir toplumdan bahsediyoruz. Dikkat et-memiz gerek bir diğer husus ise her iki tarafıdaki vatandaşlarının kendi devletlerine sorumlulukları var, bu devletlerin siyasetleri ise tamamen pragmatik çıkarlar üzerine kurgulanmış durumda. Evet, hepimiz Ermeni ve Türk toplumları arasında normal, hoşgörülü ilişkilerin olduğu bir atmosfer, bir ortam hayal ediyoruz, ama biraz sabırlı olmak gerek çünkü yakın gelecekte bu hayale ulaşabileceğimizi gösteren herhangi bir önkoşul yok henüz. Umut ederim ki iki ülkenin hükümetleri bu önemli anı sağla-

mak için kendilerinde yeterli siyasi iradeyi bulurlar.

Page 21: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 3938 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Bugün gençler geçmişte neler yaşandığını unuttular.”

Türk İsmail Adanur anlatıyor

Benim hanımın Bingöl’ün son köyünden. Gutsi (Kdzu: Ermenice acı) derler bu köye, köyde Papaz Hazar var. Benim hanımın dedesi Hazar’ın torunu. 8-10 yaşlarında tehcir döneminde. O zaman köylerini basmışlar, bir ablası varmış. O an ablası geliyor , bu oğlana “Köyü bastılar kaç kaçabildiğin kadar” diyor. Bu çocuk ve kendinden küçük bir kız kardeşi daha var, ikisi birlikte kaçmaya başlıyorlar. Hanımıma anlatmışlar o kaç-ma hikayelerini, iki çocuk 3-4 tepe birlikte kaçmışlar, daha sonra dede yalnız kaçmaya başlamış, kız kardeşi yetişememiş herhalde “Hem kaçıyordum hem de dönüp arkama bakıyordum” diye anlatırmış dede. Dönüp arkasına kardeşini bulabilmek için bakmış.

Kaçıp, Badgan aşiretinin bir kolu olan Manakher ailesine sığınıyor. Bu aşiret zulme karşı duruşu ile, mazlumun yanında oluşu ile tanınır. Merhametli olmuşlardır hep, aşiret güçleri de var tabii. Çocuğu yakalıyorlar, artık nasıl yapıyorlarsa ve “Kimseye vermeyiz, gücü yeten alsın” diyorlar. Daha sonra da kendileri ile birlikte Silvan’ın Sur köyüne götürüp, kendi çocukları gibi büyütmüşler.

Sivan’da yaşamaya başlamışlar ve kendilerinden bilmişler, aileden bir kızla ev-lendirmişler. Bölge tabirinde “bizim gavurumuz” denir böylelerine. Bizim hanım da o soydan gelme bir torun işte.

Benimle yaşıtlar hep konuşur, hep anlatırlar. Hala köyden yaşlılar, benim hanımı gördüklerinde “Gavurun kızı” derler. Bilinir kimin kim olduğu. Gençler daha farklı bakıyorlar tabii, unutmuşlardır onlar...

10 yıl önce eşim akrabalarını bulmak istedi ve biz araştırmaya başladık. Agos gazetesine gittik, hem Ermenice hem Türkçe ilan verdik ama pek bir şeye ulaşamadık. Daha sonra Ketron TV’den Nairi Hokhikyan var, onla tanıştık. Onun da benzer bir hikayesi var, tanıştılar hanımla, çok benzerlikler bulduk. Nairi buraya geldi. Sonra Muş’a gittik, köye gittik, çekim falan yaptı.

Hazar 4 kardeşmiş, biri 17 yaşındaymış o zaman ve İstanbul’da okuyormuş. 2 kardeş daha var, onlar önce Eleşgirt’e daha son,ra da Ermenistan’daki Marduni şeh-rine yerleşmişler. Nairi’nin dedeleri sanıyoruz o Marduni’ye göç edenlerden biri.

Bu bir varsayım ama, o kadar akraba olduklarına ikna oldular ki Ermenistan Devlet Üniversitesi’nde gen testi yaptırdılar, akrabalık oranı % 69 benzerlik çıktı, yani yakın akraba olduklarını anladılar. Raporlar var hala.

Böylece bir akrabayı bulduk ama İstanbul’daki kardeşi bulamadık. İsmini bilsek, bulsak belki Ermeni yetimhanelerinde bulabilirdik. Eşim çok aradı, türbanı ile Agos gazetesine gitti, orada da duygulandı insanlar... Akrabalarını büyük bir arzu ile aradı.

Nairi bize geldi, biz oraya Ermenistan’a gittik, bir hafta kaldık. Ermenistan’daki akrabaları gördüm mesela oğullarından biri bizim oğlumuza çok benziyordu. Hiç fo-toğraf yok bizde. Nairi’de de yok. Eşim Ermenistan’daki ve yabancı kanalara röportaj verdi. Hepsini yaşadık. Geçmişte yaşandı bazı şeyler. Tamam eşim Müslüman ama akrabalarını bulmak istiyor, Hristiyan olduklarını biliyor ama onun için sorun değil, bulmak istiyor.

Page 22: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 4140 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

" Tanrıya şükür, biz Ermeni kaldık ve sonuna kadar da kalacağız"

Türkiye'de yaşayan Ermeni tütün uzmanı Armen Galstyan anlatıyor

Ben Muş’ta doğdum ve şimdi hala Muş’ta yaşıyorum, yedi çocuğum var; dört erkek ve üç kız. Ailemizde herkes Ermenice konuşur. Allah'a şükür, biz Ermeni kalmışız, ve sonuna kadar da Ermeni kalacağız. Ben yüksek eğitim aldım. Üniversitesi'nin “Tütün Uzmanlık” bölümünden mezun oldum. Fakat şu anda mesleğimi sürdürmüyorum. Bunun yerine Türkiye’deki Ermenilerin mülkleri; kiliseler ve mezarlıklar ile ilgili sorun-lar ile ilgileniyorum. Diğer bir deyişle, devletin Ermeni mirasını yok etmesini engelle-meye çalışıyorum.

Dedem katliamlar sırasında 16 yaşındaymış, kaçmak zorunda kalmış, 6 yıl Di-yarbakır’da, ona yanlarına sığınmalarına izin veren bir Kürt ailenin yanında kalmış. Memleketine, Muş’a döndükten sonra ve tekrar katliamlar başlamış, bu kez Suriye'ye kaçmaya mecbur kalmış, ve sekiz ay boyunca orada kalmış. Sonra geri dönmüş ve ninem ile tanışarak evlenmiş. Beş oğlu ve iki kızları olmuş, şimdi bir sürü torunları var.

Bu yıllar içerisinde, Türkiye'de hiçbir şey değmedi. Türkiye’de Ermenilere bugün hala 1915 yılındaki, aynı gözle bakılıyor. Pek çok yıl geçti, ama Türklerin Ermenilere ettikleri muamele değişmedi. Belki tek fark, dünyada artık internet var ve bu bağlantı ile ülkeler birbirlerine bağlanmış oluyor, aynı suçu AB, ABD ve Rusya karşısında yap-mak istemekten korkuyor olabilirler. Bize artık eskisi gibi davranamazlar, artık uyarı mektupları elden ele ulaşmıyor, bugün mektup göndermek bir saniyelik iş.

Bugün Türkiye'deki kilise ve mezarlıklarımızı bile serbestçe yönetemiyoruz. Mülk-ler ile ilgili sorunların çözümü yıllar sürebilir. Ermeniler devlet memuru olamaz, hatta bilim adamı bile olamazlar. Ancak hükümeti eleştirmeyenler iş bulabilir. Türkler bu to-praklarda kendileri göçmen oldukları halde, Ermenilere göçmen muamelesi yapıyor-lar.

Hükümet dış dünyayı tersine ikna etmeye çalışıyor olmasına rağmen Türkiye'de genel durum iyi değil. İnsanlar haklarına sahip çıkmayan, özgürlüklerin verilmediği bir ülkeden ne bekleyebiliriz ki? Geleceğe yönelik konuşursak, daha iyiye gidecek gibi gözükmüyor. Burada her şey güç ile çözülüyor, yetkililer özellikle üst seviyele-rdekiler ne derse o oluyor. Böyle bir şey nasıl olabilir? Hangi çağda yaşıyoruz?

Şu anda Türkler ve Ermeniler arasındaki ilişkiler iyi değil, Türkler için "Ermeni" keli-mesi bir küfür. Dünya kimin kimi katlettiğini gayet iyi biliyor, ama Türkler buna rağmen Ermenilerin kendilerini katlettiklerini söylüyorlar. Bugün, Ermeniler ve Türkler arasın-da güven duygusu yok, gelecekte de muhtemelen olamayacak. Ermenilerin Türklere güvenmemesi gibi, Türklere de Ermenilere güvenmiyor.

Geçen yıl, havaalanında, başıma gelen bir olayı anlatmak istiyorum. Ben havaa-lanında oturmuş Muş uçağını beklerken, bir adam bana yaklaştı ve terli olduğumu görünce bana bir bardak su ikram etti. Yanıma oturdu ama konuştuktan sonra benim Ermeni olduğumu öğrendi ve ayağa kalktı… yanımdan gittim.

Ermeniler ve Türkler arasında uzlaşma ancak birbirlerine güvendikleri zaman başlayabilir.

Page 23: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 4342 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Ninemin adı benim için soru işaretiydi, ne Aleviler ne de Kürtler Gohar ismini kullanmazdı.”

Türk oyuncu Barış Akengin anlatıyor

Adım Barış Akengin, 1976 yılında İstanbul’da doğdum, şu anda İstanbul Kartal’da ikamet ediyorum. İlaç sektöründe çalışıyorum ve oda tiyatrosu oyuncusuyum. İkisini birlikte yapmaya çalışıyorum.

Erzincan Kemah’a bağlı bir Alevi köyü bizim köyümüz. Adı Mezra, eski adı bir yerin mezrası anlamında, Ermenik de deniyor bu bölgeye aslında. Benim bildiğim hikay-enin kahramanı Gohar nine.

Gohar Nine’nin 1870 yılında doğduğunuz tahmin ediyoruz, çünkü 2 çocuğu var, ve ilk çocuğu olan oğlu 1890 yılında doğmuş. Bu doğan oğul, benim dedemin ba-bası oluyor. O tarihlerde Gohar isminin kullanılması bizi araştırmaya itti. Başladık ve o yıllarda ne Alevilerin ne de Kürtlerin Gohar ismini kullanmadıkları ortaya çıktı. Ama 1915’den sonra bu isim kullanılmaya başlıyor. O dönem böyle bir ismin kullanıl-madığını anlayınca içimizde bir şüphe uyandı, acaba Gohar ninemiz farklı bir millet-ten mi diye düşünmeye başladık? Daha sonra Gohar’ın kelime anlamını araştırdık ve Ermenice bir anlamı olduğunu gördük. Bir başka konu da köyde herkesin 8-10 tane çocuğu varken Gohar ninenin sadece 2 çocuğu olmasıydı. “Neden sadece 2 çocuğu vardı?”. Bu soru da kafa karıştırıyordu.

Gohar ninenin şifacılık yönünün de olması bizi çok şaşırttı, Anadolu’da “eli var” derler.

Mesela başı ağrıyan gelirmiş, beli ağrıyan gelirmiş, Gohar nine iyileştirirmiş. Vücu-dundaki ağrıları ya da sıhhileri geçirmiş ve kendi dilinde bazı dualar edermiş. Böyle farklı bir kadından bahsediyoruz. O yıllarda kendisine “ana” diyorlarmış. En büyük özelliği ise bu yeteneği sayesinde yıllarca hamile kalamayan bir kadına otlarla hazır-ladığı ilaç ile onun hamile kalmasını sağlaması olmuş. Biz torunlar hep konuşurduk bu konuları.

Dersimliler ilgili bir konferansta Ermeni katılımcılardan birine Gohar ninemi an-latım, o da bana çok şaşkın bir şekilde bakarak “Bu Ermeni kültüründe olan bir şeydir” dedi. O zaman ben de şaşırdım. Gohar ismi ne Kürtlerde ne Alevilerde yok, böyle bir alışkanlık, şifacılık da iki kültürde yok. Biz aslında herhangi bir Alevi ocağına bağlı ol-madığımız halde, kendimizi Alevi biliyoruz, dedem de, babam da. Hikayeyi bana ak-taran Gohar ninenin torunu, dedemin kız kardeşi, hala yaşıyor. Köyde yaşıyor o hala, bu sene ziyaret edip, onla yaptığımız sohbeti kaydetmek istiyorum. Başka hikâyeler de vardır mutlaka, onları da öğrenmek istiyorum.

1915’de Gohar ninen tahmini olarak 40-45 yaşında olmalı. Bizim köyün şöyle bir avantajı var, 1915 sırasında köy çok dağlık bir yerde kurulmuş olduğundan dolayı kur-tulmuş. Karayolundan 6 km uzakta, yukarı doğru çıkmanız gerekiyor, o dönemin şart-larını düşünürsek ulaşılması çok zor. Onun için sanıyorum çok fazla sıkıntı olmamış.

Şöyle bir bilgi de var mesela. Gohar ninenin eşi olan, İbrahim dedemiz o dönem-de dericiymiş, hatta o yüzden kendisine bir lakap da takmışlar. Erzincan Ermenilerini araştırdığımda sadece deri ve dokuma işi ile uğraştıklarını gördüm, bu da kafamda bir soru işareti uyandırdı acaba o da Alevi değil, asimilasyona uğrayan bir Ermeni mi diye çok düşündüm. Ama Gohar nine konusunda soru işaretim yok, onun Ermeni old-uğunu düşünüyorum.

Bizim köyle Medz Ekerek köyü arasında bir “Vank” yani manastır var, Gohar nine o manastıra sık sık gidermiş, çünkü orada tek bir Ermeni yaşıyormuş. Soykırım sırasın-da bu manastıra sığınıp kurtulmayı başaran bir Ermeni. Daha sonra oranın güven-li olması ve toprağın verimli olmasından dolayı orada kalan bir Ermeni olduğunu zannediyorlar. Daha sonra öğrendik ki bu yaşayan Ermeni, Gohar ninenin kardeşliği. “Kardeşlik” Ermeni kültüründe ne demek bilmiyorum, Türkçede böyle bir anlayış yok, ama bana öyle aktardılar, ninenin kardeşliğiydi dediler.

Oraya gittiğini gören Alevi köylüler “Gitme, başına bir bela gelebilir, o bir Ermeni” demelerine rağmen “O benim kardeşliğim, ben ona giderim” deyip, tek başına eşeğe binip 2 saatlik yolu gittiğini, yanında ona yemek erzak götürdüğünü, o adamın da

Page 24: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 4544 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

ona erzak verdiğini, onları yükleyip, geri geldiğini anlatırlar. Güçlü bir kadın Gohar Nine. Onun mezarını bulacağım, Osmanlıca ya da Ermenice ne yazıyorsa bulacağım o mezar taşlarını, fotoğraflarını çekeceğim, böylece daha çok bilgiye ulaşabiliriz.

Kardeşliği nasıl kurtulmuş, bilgim yok. Zaten böyle biri olduğunu ancak 2 ay önce öğrendim. Köyün eski bir Ermeni köyü olduğu nasıl anladım, köyün etrafında hep Ermeni ve Ermenice isimli köyler var. Gohar nine Ardos’lu, oradan gelmiş, isimleri tek tek sayabilirim tüm köylerin. Bizim köy mezra diye geçiyor, ama mezra bilirisiniz ne demek, burası aslında Ermenikin mezrası. Ama buraya o kadar çok saklanan oluyor, ki Mezra dediğimiz yer gittikçe büyüyor.

Mezarlığımızı ziyaret ettim babamın amcasının mezarının yanında bir taş buldum, o taşı Aris Nalcıya gösterdim, o da bana bunun bir “Haçkar” olduğunu söyledi. Son-suzluk işareti varmış. İşte bunların hepsi bizim köyün bir Ermeni köyü olduğunun kanıtı zaten.

Babamların akranları pek bilmiyor bu konuyu. Babamların dönemi Türkiye’nin si-yasi olarak sıkıntılı olduğu dönemler, bu konular onlara aktarılmamış. Dedemler ise bu konuları, onlara yani çocuklarına söylememişler ama kendi aralarında konuşmuşlar. Hem dedem hem babaannem vefat ettiler ama kendi aralarında gizli gizli konuşuy-orlardı, hatta Kürtçe konuşuyoruz diyorlardı ama konuştukları Kürtçeyi Kürtler an-lamıyorlardı. Kısaca farklı bir dil ile konuşuyorlardı.

Bizim evin farklı bir yaşam tarzı vardı, farklı fizyolojik özelliklerimiz vardı. Bunlar kafamda soru işareti oluşturdu. Garo Paylan’ın meclisteki bir konuşmasını dinlerken “Soy Kodu” ile ilgili bir tartışma çıkmıştı. Ben bu konu ile ilgilenmeye başladım. Soy kodu nedir anlamaya çalıştım.

Bu sefer kimlikler ve pasaportlarımızla ilgilendim. Yerevan Devlet Üniversite’sin-den Lusine Sahakyan’ın araştırmalarını incelerken “Türkiye vatandaşı Ermenilerin pas-aportlarında 31 numaralı kod var” diye okudum. Gittim pasaportumun numaralarına baktım, 31 yazıyordu. Gerçek miydi, tesadüf müydü bilemiyorum. Israrcı değilim. Ama Gohar ninenin adı, şifacılığı, kardeşliği, Vank Manastırına gitmesi, bizim mezarda bulunan Ermenice mezar taşları, bunların hepsi bir kanıt.

Artık konuşuyoruz, korkmuyoruz, en azından babam bana saygı duyuyor. Ben bu araştırmalara köyde de devam edeceğim.

1915’de bu toprakların kadim halkları başta Ermeniler olmak üzere yok edilmek is-tendi. Süryaniler ve diğer Hristiyan azınlıklar yok edilmek istendi, fakat yok edilirken, sanat da yok edilmek istendi. Yemek kültürü, tiyatro, konuştuğumuz dil, komşuluk, sanatkarlık, ustalık bunların hepsi yok edilmek istendi. En büyük neden bu kadim

halkın Hristiyan olmasıydı, Müslüman olsalardı Soykırım olmazdı, ama oldu. 1915 fi-nal oldu ama öncesi de var, olaylar var, 1915’de maç bitti.

Önerim, öncelikle sanat. Sanatın dili tüm toplumları birleştirir, sanatla birleşiriz. İkincisi çocuklarımız. Türk ve Ermeni değil sadece Kürtler de, onlar da katlettiler Er-menileri, bu üç milletin çocukları çözmeliler, onlara baskı kırmamalı ve onlara bırak-malıyız geleceği. Onlar bir yol bulurlar.

Page 25: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 4746 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Aprahamın ilk eşi Huri

“Soykırım tanınmadığı sürece, Kürt illerinde yaşananlar da bitmeyecek”

Türkiye’de yaşayan Ermeni, Nor Zartonk Hareketi üyesi Arev Belkin Elvan anlatıyor

Adım Arev Berkin Elvan, 1998 yılında İstanbul’da doğdum, lise son sınıf öğrenci-siyim, ayrıca Nor Zartonk hareketinin üyelerindenim. Aslında ben Mirakyan soyadını kullanıyorum, yani Arev Berkin Mirakyan diye tanıtıyorum kendimi.

Soyadımız Mirakyan iken nasıl Berkin olmuş uzun hikaye. Dedemin dedesi Hozat’ta at ticareti ile uğraşırken ona Binatlıyan diyorlarmış. 1915’de gidelim artık buralardan diyorlar, planları önce Gürcistan’a oradan ise Amerika’ya gitmek.

Dedemin babası aslen Ağveranlı, en büyük köylerden biri. Oradan toplanıp, yola çıkıyorlar. O esnada dedemin babasını ve iki oğlunu öldürüyorlar, kız çocukları ise kayboluyorlar. Dedemin annesi anlattı bana bu hikayeleri hep, onlar kafile olarak yürürken iki çocuk arkadan geliyorlarmış erkek olanlar, kurşunla vurmuşlar bu çocuk-ları. Büyük dedem yani dedemin babasının adı Apraham, Apo diyorlar. İlk eşinin adı Huri, kızlardan biri Gülo, Bedo da oğlanlardan birinin adı. Dedemin annesinin adı ise

Dedesinin Babası Apraham (Apo)

Kudret, aklımda kalan isimler bunlar.

Dersimliler genelde Apostolik Ermeni oluyorlar, küçüklüğümüzde çok anlatırdı büyük ninem. Anne tarafım ise daha karışık, hem Ermenilik hem Kürtlük var. Dedem Alevi dedesi, ama bu dedelerin ve diğer erkeklerin eşleri hep yetim Ermeni kızları.

Mirakyanlar’a gelecek olursak, onlar iki erkek kardeşler. Biri dedemin dedesi. Der-Ohannes’ten çıkıp Hozat’a gelince bağlantıları kopuyor, kardeşlerden biri Ermeni-stan, biri Rusya bir da Batman’a gidiyor. Batman’da bugün hala Binatlı adında bir köy var, bizimkilerin köyü.

Bizimkiler yola çıktıklarında, dedemin babasının karısı hastalanıyor, çocuklar ise ölüyor. Büyük ninem Türklerden kaçmak için kendilerini derelere atan kızları görüyor, bu kızların Erzurum üzerinden gelen kızlar olduğunu anlıyorlar. Bunları gören ninenin hastalığı daha da kötüleşince Gürcistan’a gidemiyorlar, vazgeçip Erzincan’a geliyorlar. Orda Sağıroğlu ailesi var, bu aile sahip çıkıyor bizimkilere. Maraba olarak çalışıyorlar, isimleri değişiyor. Aslında çok masum bir aile değil bu Sağıroğlu ailesi, birçok Erme-ninim malına el koyan insanlar bunlar. Bizimkileri yanlarına almaları aslında ucuz iş gücü için. Yıllarca para vermeden çalıştırmışlar.

Page 26: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 4948 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Bu aile Sünni. Erzincan Kemah merkezde yaşıyorlar o yıllarda, şu an neredeler, ne yapıyorlar bir bilgim yok. Sadece dedemden duyduklarım var.

Bu ailenin yanına geldikten sonra hemen Alevileşiyorlar. Kimliklerini top yekûn değiştiriyor, Müslüman ve Türk oluyorlar. Ama bu Alevi olmak aslında ihtiyaçtan, mecbur kalıyorlar. Mesela Munzur kutsaldır, orada vaftiz olmaya devam ediyorlar, Paskalya ve Ermenilerin kutladığı diğer dini bayramları kutlamaya çalışıyorlar. Der-sim’deki Alevilik ve Ermenilik arasında pek bir fark yok, ismi değişiyor sadece dinin.

Evde konuşmaya, dedemin annesi ölmeden önce başlandı. Dedemin annesi çok otoriterdi, evde kimse biz Türk’üz diyemezdi, çok net çizgileri vardı. Nine 10 sene önce öldü. 7 yıl konuşulmadı ama son 3 senede yine konuşulmaya başladı, hata kim-liklerimizi değiştirsek mi demeye başladık.

Dedemin annesi 1938 yılında yetim kalmış, bir aşiret ona sahip çıkmış ama asimile etmemişler. Aksine adı Koçgil olan bu aşiret hep kim olduğunu hatırlatmış ona. Nine 5 yaşında yetim kalınca kendi çocukları gibi bakıyorlar, sona Erzincan’a gidip evleniy-or Mirakyanlarla, sonra da İstanbul’a geliyorlar.

Ailede bu konunun konuşulması kişiden kişiye fark ediyor, bizimkiler daha çok susturuyorlar, ama yayamla (büyük anne) amcam konuşur, ama dedem ve babam konuşmaz. “Boş ver artık böyle olmuş” diyorlar. Aleviyim diyor dedem, hangi millet-tensin diyorsun cevap yok. Odanın ortasında kocama Ermenice, Hayr Mer dua asılı. Nasıl Alevisin?

Ben kendimi Ermeni olarak görüyorum ve Ermeni olarak da tanımlıyorum. Bizim-kiler kurtaran aile ile irtibatım olmadı. Bizimkiler İstanbul’a gelince pek bir ilişki kal-mamış zaten. Bizimkileri aslında köle gibi kullanmışlar. Bizimkiler zaten hep gitmek istemişler. Diğerlerine sahip çıkanları ise Sarısaltık aşireti.

Yengemin ailesinde enteresan hikayeler var, onlar Kürt Alevisi. Havşakar, Hozat’ta bir köy var, oraya geliyorlar. Orada Ermeniler ile beraber yaşıyorlar, yengem biz Er-menileri korumak istiyorduk derdi hep. 1915 başladığı zaman yengemin ailesi Er-menilere yardım edip, onları Harput’a kaçırıyorlar, o kaçabilen kişiler daha sonra Halep’e kaçıyorlar. Başka yardım ettikleri Ermeniler de var onları da Erzurum’a ka-dar götürüyorlar, oradan bir şekilde Amerika’ya gidiyor Ermeniler. ABD’ye gittikten sonra mektuplaşmaya başlıyorlar, Ermeniler siz bize çok yardım ettiğiniz, isterseniz çocuklardan birinin buraya yollayın, bakalım, okutalım diyorlar. Onlar da çocuklarını ABD’ye okumaya yolluyorlar.

Ermenileri kurtaranlar ile tanışmak isterdim, "hepsi yapmadı, iyi olanlar da vardı" demek için. Herkes kötü değildi demenin en güzel yolu bence. Barış için insanların

tanışması lazım, diyalog yok, birbirlerini tanımıyorlar. Nefret dilinin yok olması gerek, halk dışında bunu iktidarın yapması gerekiyor ama bu ne kadar mümkün belli değil. Bu halkın yarısı geçen sene “Affedersiniz Ermeni” diyen bir parti liderine oy verdi, onun gibi düşünüyor.

Soykırım tanınmalı. Tanınmazsa inanın Kürt illerindeki olaylar da son bulmayacak. Soykırım tanınmadan yaralar iyileşemeyecek, bu koşulsuz kabul edilmeli.

Ermeni nefretine ben de çok hedef oldum, özellikle lisede. Seçmeli ders diye bir şey var, sınıfta çoğunluk hangi dersi seçerse siz de ona girmek zorundasınız. Ben yabancı dil istediğim halde, sınıfın çoğunluğu “Muhammedîn Hayatını” seçtiği için o dersi almaya başladım. Sözle Fen Lisesi ama eğitim İmam Hatip gibi. Hoca girdi sınıfa Arapça “Kelimeyi Şehadet” yazın dedi. Ben nerden biliyim yazmayı. “Sen nasıl Müslümansın” diye bağırdı bana, ben de “Ben Hristiyan’ım” dedim. “Sen Ermeni de çıkarsın o zaman” dedi.

Anneannem ümitli. “Eskiden Aleviyiz diyemiyorduk artık diyoruz, belki ilerde rahatça Ermeni olduğumuzu da söyleyebiliriz” diyor. Hrant Dink’in ölümü çok şey değiştirdi.

O içe kapanıklığı yendik. Bundan 10 yıl önce kimse 24 Nisan Soykırım Anma yürüyüşünü aklından bile geçirmezdi. Türkiye’de özgürlükler azalıyor. Geleceği şekil-lendirecek olan biz gençleriz, biz güzel şeyler yaparsak belki her şey iyiye gidebilir.

Page 27: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 5150 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Bizimkiler Ermeniler hakkında hürmetle konuştular ama hep kısık sesle ve gizli”

Türk Emekli Eczacı Fatmagül Soylu anlatıyor

Adım Fatmagül Soylu, benim ailem Bahçecikli. Ben 1980 yılında İstanbul’da doğdum, bizimkiler 1930 yılında Bahçecikten gelmişler. Bahçecik aslında çok güzel bir yermiş ama Ermeniler gittikten sonra tadı tuzu kalmadı derlerdi bizimkiler, sanırım gördükleri yaşadıkları olaylar da onlar soğutmuş yaşadıkları yerden. Hep saygı ile beğeni ile bahsederlerdi Ermenilerden ama gizlice, kısık sesle.

Dedem çocukmuş o yıllarda ama hatırlıyor, köye askerler gelecek diye haberler yayılmış, babası ve dedeleri “Demek bizim buralara kadar vardı olaylar, bunların da başını yiyecekler” demişler. Dedemin babası Hasan, komşularına gitmiş kaçın gidin demek için, bir de bakmış ki zaten hazırlanmışlar, haber onlara da varmış.

Püzant Beyler hali vakti yerinde bir aileymiş, kızları Amerikan Kolejinde okurmuş, hepsi at binermiş. Benim Hasan dedem de onların atları ile ilgilenirmiş, eli açık insan-lardı diye bahsederdi hep Püzant’ın ailesinden. Seneyi tam hatırlamıyorlar ama savaş yılları.

Püzant “Bizi yaşatmayacaklar, onlar bizi yollamadan bizim gitmemiz lazım ama karım hamile, çocuk doğdu doğacak, nasıl gideceğiz İstanbul’a bilmiyorum...” demiş. Aile bir Türk ailesi ile anlaşmış onları at arabası ile İstanbul’a götürmeleri için. Hasan dedem bunu duyunca rahatlamış, eve dönüp “Gidiyorlar, kurtulacaklar inşallah” demiş. Sonra artık diğer sabah tarlada mı köyde mi, tam olarak hatırlamıyorum nerede duy-

duğunu birkaç Türk ailenin, Ermenileri kaçıracakları vaadi ile onları kandırdıklarını, İstanbul’a varmadan arabadan indirip talan ettiklerini, hatta kızlarını kaçırdıklarını öğrenmiş. Gitmiş sokulmuş o adamlara, konuşmuş, kısacası Püzant Bey’in de bu adamlar ile anlaştığını öğrenmiş. Koşarak Püzant Bey’in yanına gelmiş “Beyim, bunlar seni kandırıyor, seni talan edecekler, çoluk çocuğuna yazık olacak” demiş.

Ben bu hikayeyi ilk kez duyunca hep o anda Püzant Bey’in ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamaya çalışıp derin üzüntü duymuştum... Düşünsenize kalsanız öldürüleceksiniz, kaçmaya çalışırken de başınıza ne geleceğini bilmiyorsunuz. Çok zor bir an, tanrı kimseyi böyle bir durumda bırakmasın.

O gece, sabaha kadar dedem ve Püzant Bey ne yapabileceklerini düşünmüşler. En sonunda Püzant Bey dedeme bir at arabası alacak kadar para vermiş, arabayı al gel demiş. Sonra gece karanlığında doluşmuşlar arabaya, ailece İstanbul’a yola çıkmışlar. Hasan dedem yol bilmez bir şey bilmez, gidiyorlar bir ümit. İstanbul’a yaklaştıklarını hissettikleri bir anda karısı Hayganuş’un doğum sancıları başlamış. Dayan demişler, dayanamamış. Sabaha karşı bir ağacın altında doğurmuş oğlunu. Sonra tekrar yola devam etmişler. İstanbul’a vardıklarında dedeme çok yüklü bir para vermişler, dedem istememiş, ama zorlamışlar. Hatta karısı sakladığı altınlardan vermiş dedeme, dedem “Hanımın, yabancı yerde size lazım olur” demiş. Hayganuş “Hakkını helal et” demiş cebine koymuş dedemin.

Hasan dede Püzant Bey’in İstanbul’a geldiklerinde yoldaki zabitlere, askerlere de rüşvet verdiğini anlatırmış, “Adamlar hayatta kalmak için her şeyi yaptılar” dermiş.

Dedem dönünce anlatmış evdekilere, zaten böyle çok Ermeni komşuları varmış ama Püzant Beyler bir nevi işveren de anladığım kadarı ile. Zaten 15-20 yıl sonra bizimkiler de bırakmış oraları, İstanbul’a gelmişler, iş olanakları azalmış Ermeniler gidince.

İstanbul’da bulmuşlar birbirlerini. Hasan dedem ve dedemler ziyaretlerine git-mişler, evlerini görünce çok üzülmüşler, o varlıklı aile çok kötü duruma düşmüş. Fark etmişler bizimkilerin bakışlarından, Hayganuş Hanım “Canımızı kurtardık, ötesi yok” demiş.

Sonra anladığım kadarı ile 6-7 Eylül olaylarından sonra yurt dışına gitmişler, şu anda aileden benim tanışıp görüşebileceğim kimse yok...

Olanlara isim koymak zor, belki de önemli olan isim koyulması da değil. Neden böyle diyorum açıklayayım, ismine ne derseniz deyin acıyı azaltmıyor çünkü. Ermenil-er ne yapmışlardı da bu kader onlara layık görüldü? Ben arkadaşlarım ile tartışıyorum, “Ermeni Çeteler” diyorlar, “Büyük Ermenistan Hayalleri” diyorlar. Hadi tamam ona da

Page 28: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 5352 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

evet dedik, Püzant Bey’in çete ile Büyük Ermenistan ile ne ilgisi vardı? Bunun cevabını kimse veremiyor. Doğu ili de değil, Marmara bölgesindeki Ermeniler neden tehcir et-tirildi? Cevapsız sorular çok, bu sorular çok oldukça bizim bugünümüz rahatça yaşa-maya hakkımız olamayacak diye düşünüyorum.

“Büyüklerimizin cesaretini örnek almalıyız”

Diyarbakır milletvekili, Kürt Nimetullah Erdoğmuş anlatıyor

Adım Nimetullah Erdoğmuş. Bingöl’de doğdum. Tüm bölgede hemen hemen herkesin bildiği, çocukluğundan beri sürekli duyduğu hatta bazı ailelerinin bizzat şa-hitlik ettiği olaylar bunlar. Özellikle bizim Gençbey bölgesinde hala hatırlayan aileler var.

O bölgede olan olaylar sırasında ellerinden geldiğince engellemeye çalışan, son-rasında ise kurtarmaya çalışan bazı aileler var. Fakat, sessiz kalanlar daha yoğunlukta olmuşlar o dönem.

Kurtaranların hikayelerini dinleyince aslında ne kadar zor bir durum olduğunu

daha iyi anlıyorsunuz. Ama o koruyan ve sorumluluk alan aileler hakkında daha çok konuşmak gerekiyor.

Bizim ailenin Şeyh Sait döneminde ve daha sonra tavırları çok net. Bölgede her-kes biliyor bu duruşu, hatta devlet bile bilir bizimkileri. Nerede bir katliam, nerede bir zülüm olursa, dini sorumluklarından dolayı üzerlerine düşeni yapmışlardır, buna herkes de şahittir.

Orada yaşayan, hep bizimle dost olan ama sonrasında İslamiyeti seçen aileler (Er-

Page 29: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 5554 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

meni) ile dostluğumuz hep sürdü. Ama bazıları yurt dışına ya da başka şehirlere git-tiler, onlar ile irtibatımız kesildi.

Keşke sürdürebilseydik, keşke tekrar irtibat kurabilsek eski dost ve komşularımı-zla. Elbette bu zulmü yaşayan, bu zulümden mağdur olan insanları tanımak, hayat-larını öğrenmek isteriz.

Taraf olmak, kurtarıcı olmak zordu. Çok az insan bunu yapabildi. Bu bir onur ve haysiyet meselesiydi. Büyüklerimiz o dönem saflarını doğru seçebildiler ve bu zor işi başarabildiler.

Şimdi bize düşen onların bu cesaretinin ardından gidip, kurtulanlar ile yeni ilişkil-er geliştirebilmektir. Bu amaç için öncelikle ne olduğunu kendi içimizde anlamaya çalışmamız gerekiyor. Bunun anlamını kendi aramızda çok iyi idrak ettikten sonra paylaşmalı ve hep canlı tutmalıyız.

“Bugün konuşmamıza izin veriyorlar ama sabah gelip tutuklayabilirler”

Türkiye’de yaşayan Ermeni işadamı Erol Daron Kalk anlatıyor

Adım Erol Daron Kalk, 1959 yılında Sason’da (Sasun) doğdum, ticaretle uğraşıyo-rum.

Biz, 1969 yılında İstanbul’a geldik, bizim oralarda çocuk ancak 3-4 yaşın geldiğinde nüfus çıkar. Geldiğimde Ermenice ve Arapça biliyordum, sadece Türkçeyi İstanbul’da öğrendim. Yazdı geldiğimizde, bizi Kınalı Ada’daki kampa yerleştirdiler bizi. Sonra da kamp bitince, İstanbul’daki Karagözyan Okulu’nda eğitim aldım.

Benim Sason’da doğduğum ev 1915 öncesinde Ermeni okuluymuş, bizim tapu-lu malımız, hala da durur tapusu. Sason’da bazı bölgelerde Kürtçe, bazı de Arapça konuşulur. Bizim büyüklerimiz Arapça bilirlerdi ama biz bilmiyorduk. Aslında bizim bildiğimiz Ermenice de biraz farklıydı ama ben zorlanmadan hemen adapte oldum okula ve derslere.

Page 30: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 5756 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Karagözyan’da çok iyi bir öğrenciydim ama fakirlikten okuyamadım, devam ede-medim eğitimime. Öğretmenler eve kadar geldiler, okutun dediler ama mümkün değildi. Babamın gözleri görmüyordu, annem evlere temizliğe gidiyordu, ben de kardeşlerin en büyüğü olarak çalışmak mecburiyetinde kaldım. Matbaada, Cağaloğ-lu’nda bana iş buldu vaftiz babam, ben de çalıştım.

Erol Kalk diyorum ben kendime, Daron demiyorum. Kartvizitimi de hiç ismimle bastırmadım, hep firma adına bastırdım. İstanbul’a gelince mahkeme kararı ile Daron ismini aldım, ilk ismim de Gülamiri idi. Ama kayınpederim Gülamiri’ni kaldıralım Erol yapalım dedi. Öyle de Erol olarak kaldı.

1915’i konuşmak açısından çok ilerdeyiz, artık rahatça konuşulabiliyor. Eskisi ile çok farklı hatta öyle bir oluyor ki; bazen herkese biz Soykırıma uğradık deyip, dedel-erimizin yaşadıklarını örnek verebileceğimizi sanıyoruz. Bizim uğradığımız Soykırımı bizden daha çok kabullenen, tepki gösteren arkadaşlar ortaya çıktılar, o davayı sahip-lendiler. Böyle olunca biz de “Biz neden pısırık kalalım” gibi bir ruh haline büründük doğal olarak. Bir an geliyor “1,5 milyon insanını kaybetmişsin, daha ne kaybedecek-sin?” diye düşünüyorsun. Ne kaldı korkacak?

Bizim 120 yaşında ölen bir dedemiz var, adı Khazardı. Öz dedemiz değildi. Babam da dahil herkes ona dede derdi. Kusket köyünden benim dedemler. Onlar, henüz çocukken Sason dağlarına kaçıyorlar kurtulmak, hayatta kalabilmek için, başlarında da kendilerinden biraz daha büyük çocuklar var. Kışın çok soğuk bizim oralar, durum böyle olunca soğuğa dayanamıyorlar ve aşağıya Prşenk köyüne sığınıyorlar. Maratun dağının eteklerinde bu köy. Burada kurtulan bir Ermeni adam var, Khazar dede. Tüm çocuklara o sahip çıkmış. Bakmış herkese. Böylece 20-25 farklı ailelerden çocuklar bu köyle yerleşmişler.

Manuk dede, benim babamın babası, o kalan, dağdan inen ve Khazar dedenin sahip çıktığı çocuklardan biri işte. Anlatırdı, 4-5 ay kaldıklarını söylerdi. Ben o dağları çok net hatırlarım, benim gerçek annemin mezarı da ordadır. Tüm köy Ermeni’ydi, bir kaç tane de zorla İslamlaştırılmış Ermeni aile vardı. İstanbul’a ilk gelenlerden biri babamdı, arkamızdan başka aileler de geldi, şimdi orda sadece dönmeler kaldı.

Güneydoğu’da ağalık sistemi var, bizim köy dışındaki başka köylerde genelde Kürt aşiretler yaşıyorlar.

Bu Kürt aşiretleri ağalık sistemi adı altında diğer Ermeni köyleri haraca bağlamışlardı. Ben senin ağanım diyor, seni koruyorum diyor, oysa senin düşmanın yok. Ektiğin biçtiğin ne varsa, kazancının yarısını bana vereceksin diyorlar.

Babam, yetti artık diyor bir gün. Ben ve kardeşimi de alıp yola çıkıyorlar. Kız

kardeşim Anuş var, o daha bir yaşında. Babam kardeşlerine, ağabeyine veda ediyor, ve biz Sason merkeze geliyoruz. Ben Anuş’u kucaklamış, taşıyorum. Diğerleri eşyaları taşıyorlar. Tam o an bizi bir Kürt ağa çevirdi, hatırlıyorum. Yanında da bir kaç atlı vardı. Nereye gidiyorsunuz diye durdurdu, babam İstanbul’a gidiyoruz dedi. Net hatırlıyo-rum. Gidemezsiniz dedi. Sen bizden izin alamadan gidemezsin dediler babama, gidersin gidemezsin bir tartışma başladı. Kürt en sonunda Arapça konuşarak dedi ki, çocuklarını ve karını bırakmıyoruz sen gideceksen git. Babam da “Benim çocuklarımı ancak ölümü çiğner öyle alırsın, karıma ise senin yanında sorarım, gelmek istemezse kalır, zorla götürmem” dedi. İkinci anneme sordu babam, o da “Sen benim kocamsın, sen nereye ben oraya” dedi. Bizimkiler çok diretince bıraktılar böylece bizi.

Tütün deposunda kaldık sonra Kurtalan’a gidip trenle İstanbul’a geldik. 15 gün Kumkapı Mayr Kilisesinde kaldık. Gedikpaşa’da iş var dediler. Babam ilk işe girdiğinde bir gözü görüyordu. Annem de evlere temizliğe gitmeye başladı. İstanbul’da vaftiz olduk. Bizim aşağı köyde kilise vardı, Maratu kilisesi ama din adamı yoktu. Aslında çok ilginçtir din adamı vardı, ama İslam’ı kabul etti, döndü. Çocukları şimdi İstanbul’dalar çok fanatik Müslüman oldular.

Bana kendimi özgür hissedip hissetmediğimi soruyorlar hayır diyorum ve an-latıyorum. Özgür olmak için bu ülkenin gelmiş geçmiş en önemli mimarının, Dolma-bahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Selimiye Kışlası ve vesaire gibi yapıları yapan kişinin yani Balyan’ın adının bir sokağa verilmesi lazım diyorum. En kısa sokağa, belki çıkmaz bir sokağa ama bu insan hatırlanmalı diyorum. Ya da övünerek çocuklara öğretilen Türk-Latin alfabesindeki Hagop Martayan emeklerinden söz edilmeli. Atatürk’ün Dilaçar adı verdiği ve Türk Dil Kurumu Başkanlığı yapmış birinin adı bir okula ver-ilmeli diyorum. Türk müziği denen şey bir bakıyorsunuz Hambartsum Notası ol-madan olamıyor. Bunu bana Türk bir müzikolog söyledi, böyle çok örnek var daha da çoğaltılabilir. Bu dediklerim yapılmadığı sürece özgür hissetmemiz mümkün değil. 10 yıl önce ile değişiklik yok değil, konuşmana izin veriyorlar ama sabah kalkıp seni tutuklayabilirler de.

Mücadele veren insanların sayısı eskiden azdı, yazarlar Sabahattin Ali, Nazım Hik-met, tek tük insan vardı şimdi çok insan var gerçeğin peşinde olan ama sorgusuz sualsiz hapsediliyorlar. Hapisler dolu bak şu anda.

Ermeni olduğum için ayrımcılıklara uğradım. Ticaret hayatımda Ermeni olduğum için benle ticareti kesenler var, dolaylı olarak sonradan öğrendim bu durumu. Beni davet ederek önce “Sizle alışveriş yapmak isteriz” dediler. “Neden, çalıştığınız firma iyi değil mi” dedim, “Yok iyi değil, gecikiyorlar” dediler. Fiyat verdik, fiyatımız da uy-gun, zamanında teslim ediyoruz, çok güzel çalışmaya başladık. İki taraf da memnun. 1 sene sonra çok memnun olmalarına rağmen kestiler ilişkiyi, sordum öğrenmeye çalıştım. “Biz Ermeni ile çalışmayız” dediler. Açıkçası üzülmedim, öyle düşünen insanla

Page 31: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 5958 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

bende çalışmak istemem. Ermeniler iyidirler, hile yapmazlar, iyi çalışırlar diyen Türkler de var, yok değil diğer yandan.

Türkler ve Ermeniler arasında çok zor barışın inşası. Zaten ortada bir küslük yok, ben hiçbir Kürde ya da Türk’e küs değilim. Ortada bir gerçeklik var sadece bunu kabul etmek lazım. Saten halkın bir kısmı kabul ediyor ama devlet etmiyor. Küslük yok, ka-bullenmeme durumu var.

“Ermenileri kurtaranlar aslında hep kurtarıcı olmamış, çoğu Ermenilerin sahip olduklarını ele geçirmeyi istemiş”

Türk öğretmen Mustafa Balaban anlatıyor

Adım Mustafa Balaban, 1967 yılında Elazığ’da doğdum ve hala orda yaşıyorum, öğretmenim.

Annemin annesi Yeğsa, 1900 yılında doğmuş. Ruben adında bir kardeşi varmış ve Marta adında bir ablası varmış. Hndzor/Khndzor (Erm.:Elma) adındaki Ermeni köyünde yaşamışlar. Çocukları bir şekilde götürememişler ve onlar köyde kalmışlar. Mehmet saklamış onları.

Kimsenin dönemeyeceği anlaşılınca, Mehmet ninemin ablası Marta’yı başka bir köyde, bir Kürt ile evlendiriyor. Marta ninemden daha büyük olduğu için kardeşini yani Ruben’i yanına alıyor. Bir gün, evlendiği adam Marta’nın kardeşini silahla vuruy-or, o da kaçarak benim ninemin yani Yeğsa’nın yanına geliyor ve saklanıyor. Yeğsa ninemin koruyucuları Mehmet, Marta’yı bir yolunu bularak ABD’ye gönderiyorlar, 1915’den önce giden biri ile evlendiriyorlar.

Yeğsa ninenin 3 çocuğu oluyor, iki oğlu ve bir kızı. Kızı benim annem. Daha sonra kuma geliyor üstüne. Ninemden kalan toprakları satıyorlar ve kumanın üzerine geçiy-orlar. Kuma Yeğsa’yı kovuyor evden o da Elazığ’da yaşayan diğer kurtulan tanıdıkların yanına sığınıyor. İki dayım, 15 yaşın gelince çalışmaya başlıyorlar. Ninem de hamur

Page 32: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 6160 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

yoğuruyor tandırda, satıyor. Annem küçük bir kız iken terzilik öğreniyor, 1940lı yılarda böyle yaşamaya başlıyorlar.

Ninem Yeğsa’nın evlenirken ismini Güllü olarak değiştiriliyor yani Müslüman-laşıyor. Kız kardeşi Marta sanıyorum Hristiyan kalıyor. Bir Ermeni ile evlendiği için özüne dönebiliyor. Marta nine öldükten sonra, çocukları ve torunları ile bağımız kop-tu. Annem ve ben isteriz tekrar sıcak ilişkiler kurmayı. Annem teyzesinin başından geçenleri anlatırdı hep. Üzülürdü.

Annem teyzesi ile ilgili her şeyi çok net hatırlardı. Olayların canlı tanığı olmuş. Annem babasını kabul etmez hala, terk ettiği ve malları ellerinden aldıkları için.

Köyde Güzel ağa varmış. Onun karısı, bir gün dedem Osman’ı görüp “Bak bu ka-dar insanı mağdur ettin, mallarını mülklerini aldın” demiş. Osman dedem de sen ben-im kim olduğumu biliyor musun, bende gavura mal bırakacak göz var mı demiş.

Kadın da bu denilenleri nineme anlatmış. Ninem duyunca çok ağlamış. Annem kabul etmedi babasını, cehennemde yansın derdi, yaptıkları çok canını sıktı, baba saymadı dedemi. Hala torunlarına anlatır, zulüm etti babam der.

Yani o dönem Ermenileri kurtaran adamların, ailelerin yanında, onların malına parasını konmak için evlenen, parasını evini elinden alıp mağdur eden insanlar da var. Bizim nine onlardan, kullanılanlardan.

Ailede konuşuruz, çocuklarımız, yeğenlerimiz bilirler her hikayeyi. Ninemle büyüdük biz. Kurtulabilen akrabaları gelirdi ninemin, bilirdik hepimiz. Ama aile dışın-da konuşmayız, belki çok samimi olduklarımızla konuşuruz. Annem de uzun süre konuşmadı, babam Kürt ve Müslümandı. Babam da baskı kurmadı ve konuştuk bu konuları.

1915’de kurtarılmak dediğimiz şey aslında Müslümanlaştırılmak. Genelde çok konuşulan konular değil, ben tarihle uğraştığım için sordum ve öğrendim. Ninesi veya herhangi bir akrabası Ermeni olanlar da genelde saklarlar, dışarıda bahsetmek istemezler. Mesela ben Anadolu lisesinde öğretmenlik yaparken bir öğrencim geldi, hocam ben çok üzülüyorum dedi. Ne oldu dedim, benim büyük dedem Ermeni’ymiş yeni öğrendim dedi. Neden üzüntü duyuyorsun diye sordum, ve benim hikayemi an-lattım. Savaşta kalanları almışlar dedim, dedesi Harputluymuş, Ermeni’ymiş, çocuk-ken almış Müslüman etmişler. Çocuk biraz rahatladı konuşunca.

Babası subaydı, onunla görüşmek istedim, fakat aile konuyu kapatmak istedi. Ba-bası ancak emekli olduktan sonra görüştü benle. Hatta emekli olduktan sonra şunu anlattı. Ast subaymış amcaları varmış, hastalanmış bir gün. Korkudan hastaneye

gidememişler, Ermeni oldukları ortaya çıkar diye tedavi olamamışlar. Vahim ve ağır, bir katliam, adını ne koyarsanız koyun, bölgede bir travma var ve hala etkileri hala sürüyor.

Diyalog, yani konuşma bunun ilacıdır. Yaşanan her şey anlatılmalı konuşulmalı. Te-mas bence önemli ve mutlaka yoğunlaşmalı. Toplumsal ve kültürel alt yapı oluşturul-malı, dezenformasyon yerine eğitim doğruda gerçek bilgilendirme yapılmalı.

Page 33: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 6362 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Ermeni olduğumu bildikleri halde, Cuma günleri "Gel namaza gidelim" diyorlardı

Türkiye’de yaşayan Ermeni Karnik Olgar anlatıyor

Adım Karnik, 1965 yılında Dersim’in Mazgirt ilçesinde doğdum, 2 çocuğum var. Babamın 6 çocuğundan biriyim. Ben 5 yaşındayken, babam öldü ve biz İstanbul’a geldik. Annem Mazgirt’teki evi ve tarlayı yok fiyatına satıp İstanbul’a geldi, tüm amacı bizi İstanbul’da büyütmekti. Nüfusumuzda Türk yazıyordu.

Her ne kadar Dersim diğer illere göre daha rahat olsa da biz devlet katında Türk’tük.

Annem mahkemeye başvurdu, yaklaşık 3 ay sürdü mahkeme. Sonunda annemin istediği gibi tekrar Ermeni olarak nüfusa yazıldık. Mahkeme çok zorluk çıkardı. Mah-kemede anneme “Müslümanlıktan ne zarar gördün ki, dinini değiştirmek istiyorsun?” demişler. Annem de İstanbul’a gidip çocuklarını Ermeni okulunda, yetimhanelerde okutmak istediğini söylemiş. Bakanımız, kimsemiz yok çünkü. Kendi kimliğimize döndük.

Kaderdi benim ilk ismim, Karnik yaptık. Babamı Ahmet olarak öldü ama gerçek ismi Khorendir. Khıdır derledi. Hala köye gittiğimde bana da Khdo’nun, Ermeninin oğlu Kader derler.

Ablam bir Alevi genci sevip kaçtı. Babam daha ölmemişti o zaman. Babam ablama küs öldü. Babam damadı Ermeni olsun isterdi. Ablam orda kaldı, eniştem çok iyi bir adamdı.

Köyde Ermeni olduğumuzun farkında mıydık, hatırlamıyorum. Sadece babamın öldüğünü ve ağlayarak İstanbul’a geldiğimiz hatırlıyorum. Bizi Karagözyan’a koydular. İstanbul’u görmedik bile. Biz Türkçe bilmiyoruz, Ermenice bilmiyoruz. Karagözyan’da bulduk kendimizi.

Çok zor bir çocuk için. Çocukluğumuz sıkıntılıydı, her gece ağladım aylarca yatılı okulda. Ermenice bilmediğimden ilk sene sınıfta kaldım ama ikinci sınıfta sınıf birin-cisi oldum. Annem için çok zor senelerdi.

Okulu bitirip iş hayatına girdik ve eğitimi devam ettirmedik, 3 kardeş deri mont işine girdik. 30 sene o işi yaptık, Ermenistan’a mal gönderiyorduk işlerimiz iyiydi ama birden tersine döndü, iflas ettik. 12 senedir dışarda başkasının yanında işçilik yapıyo-rum, ev kira, geçim derdi. Oğlum Feriköy Ermeni Okulu’nda okuyor, kızım ise Get-ronagan Ermeni Lisesi’nde, lise birinci sınıfta.

Dedelerimi aradık ama bulamadık. Ermenistan’da, Amerika’da her yerde araştırdık. Muhtemelen katledildiler, ya da Lübnan’a, o taraflara geçebildiler ama biz ulaşamadık.

Babam Mazgirt’in Silçuk köyünde doğmuş, babası Khaçik Boyacıyan’ın işleri çok iyiymiş. Babam, dedemin ilk karısında olan oğlu, 1915 hengamesinde çoluk çocuğu alıp kaçıyorlar. Babam o sırada kayboluyor, ya kaçarken bulamadılar, ya oyuna daldı uzaklaştı bilinmiyor. Babamın anlattığına göre 5 yaşında, ama muhtemelen 8 veya 10 yaşlarında olmalı.

Babam gündüzleri saklanıyor hiç ortaya çıkmıyor, korkuyor. Geceleri ise boşaltılmış Ermeni evlerine girip, buğday ya da ne bulursa toplayıp yiyor.

Bir gün bir Alevi bir çavuş geliyor, “Burada kurtulan Ermeni çocuğu var mı? Alıp büyütmek istiyorum” diyor. Böyle sokaklarda yatan bir çocuk var diyorlar babam için. Babamı buluyor, atının arkasına atıp yine Mazgirt’te bağlı Mkhındı köyüne götürüyor.

Babamı evlat eden Alevi Çavuş çok fazla bakamıyor, bir gün babamı sokaklar-da perişan buluyorlar. Kaçmış evden “Annemi babamı aramaya gidiyorum” demiş bulduklarında. Babam bir gün geliyor artık ümidi kesiyor anne babasından ve artık kaçmıyor. Çavuşun ismini hatırlamıyorum ama o kimliğini unutturmuyor dedeme. Sen Ermeni’sin diyor. Bu çavuş tarlaya ilk tohumu hep babama attırmış “Ermenilerin eli bereketlidir” dermiş.

Page 34: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 6564 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Soykırımdan kurtulan dul bir kadın var o zamanlar 40 yaşlarında ve yalnız yaşıyor. Çavuş bu kadın da sahipsiz gel seni evlendirelim diyor. Babam çok genç olduğun-dan istemiyor. Sokaklarda kalacak bak bu kadın sahip çık diyor. Babam da evleniyor, iki tane kızı oluyor. Bu yaşlı kadın ölünce, babam iki kızı ile ortada kalıyor. Dersim kıyımı zamanında Kütahya’nın sandıklı ilçesine sürgün ediliyorlar, annem de ailesi ile kaçıyorlar ölmemek için. Günlerce dağlarda saklanıyorlar, ot yiyorlar bir tek. Daha sonra af çıkıyor, inin dağdan diyorlar, inince de sürgüne uğruyorlar.

Annem, babamla aynı yerde sürgüne gidiyor. Ermeni kızları kaçırıyorlar Müslüman-lar. Annemin babası kızını kaçırmasınlar diye 13 yaşındaki olduğu halde 45 yaşındaki babamla evlendiriyor. Kaçırıp kötülük etmesinler diye.

Babam iyi bir tüccarmış, semercilik, un ustalığı, duvarcılık her şeyi yapmış. Anne tarafımın nasıl kurtulduklarını bilmiyorum. Sordum anneme onlar da Dersimli.

Köyde yaşayan ablam bir iki kere çavuşu ziyarete gitmiş. Benim büyük abim Garo da gittiğinde kendisini değil ama çocuklarını ziyaret etti. Biz daha sonra öğrendik bu hikayeleri, ilk aylarda babamın günlerce gidip kaybolduğunu, günlerce yürüdüğünü o çocuklar anlattı. Babam anlatmazdı, korkuda mı neden bilmiyorum. Ben tanışmak isterim. Ama sadece iki kere memlekete gidebildim, bir merhaba borcumuz var. Ba-bamı hizmet için mi aldı, evlatlık mı aldı bilmem ama bizlerin hayatta kalabilmesine sağladılar, bir vefa borcum var.

Biz hep konuşuruz, çocuklarıma da anlatırım, hepsi bilirler. 15 yaşında kızım her şeyi bilir ailesinde ne olduğun.

Biz dışarında Ermenice konuşmamaya, Ermenice isimlerimizi kullanmamaya çalışırdık. Kendi dükkanımda herkes Karnik derdi ama işçi olunca Kader ismini kul-lanmaya başladım. Askerde de böyleydi. Hayatımız böyle ismimizi gizleyerek geçti.

Hrant Dink abimiz ortaya çıkınca değişti bir şeyler, o anlattı ve insanları gerçekleri konuşmaları konusunda cesaretlendirdi. Agos kuruldu. Tüm bunlar tabuları yıktılar. Son 15 yıldır kendimizi daha net ifade edebiliyoruz.

Şu an daha rahatız. Ama rahatız elimize bir şey geçiyor mu? Kültürel olarak daha rahat mıyız, el konulan mülklerimizi geri alabiliyor muyuz? O konuda hala ilerleme yok, kanun çıktı deniyor ama kaşıkla verip kepçeyle geri alıyorlar.

Çalıştığım bir yerde, 1984 yıllında, Ermeni olduğumu söylediğim halde Cuma günleri “Hadi Namaza gidelim” demeye başlamışlardı. Ben Hristiyan’ım derdim, olsun bir şey kaybetmezsin derlerdi. Askerde de Onbaşı imtihanları oldu, yüzbaşı bölük komutanı beni çok severdi, her şeyi yapardım, beni de sınava soktu. Sınavda İslami

sorular olmasına rağmen cevaplayabildim, o kadar içimize işlemiş ki cevapladım hep-sini. Bölüğün teğmeni beni çıkarmıştı listeden, yüzbaşı kızdı “Neden çıkarttın?” diye sordu. Bunlar gavur deyince bu bölükteki 200 kişi de onun kadar çalışkan olsaydı keşke dedi. Sınavı kazanmış o onbaşı olacak dedi.

Onbaşı oldum. Daha sonra bazı küfürler de işittim haksız yere, şikayet ettim aynı yüzbaşına, o sanıyorum gerekeni yaptı. Sünnet konusunda çok baskı gördük, sağlıklıdır deyip aklımızı çelmeye çalıştılar, biz kabul etmedik tabi. Askerde yaşandı böyle şeyler, işte de sürdü, gizlenmemiz gerektiği durumları oldu. Bugün hala işimizde “Ermeni’den alışveriş yapmayın, para kazandırmayın” sözleri yaygın, duyuy-oruz bunları.

Türkiye genelinde de bir değişiklik yok demokrasi açısından. Akhtamar kilise-si yenilendi, yılda bir kez ibadete bile izni zor verildi, göstermelik şeyler. Ama halk Soykırım konusunda bilinçleniyor, bize Soykırımın bilinmesi ve tanınması konusun-da destek olan çok insan var, biz bunu Soykırım anmalarında, Hrant Abi’nin ölüm yıl dönümlerinde görüyoruz.

Sadece halkın çok ufak bir kısmında bilinçlenme var. Ülkenin iyiye gideceğine inanıyordum, ama son bir senede olanları gördükten sonra artık ümidim yok. Bu ülkede milliyetçiliği yükseltip, diğer halkların katledilmesi için çığırtkanlık yapanlar var. Kendi yaşamımı bir tarafa bıraktım ama çocuklarım yaşamı için endişeliyim. Ülke iyiye gitmiyor.

Türkiye ve Ermeniler arasında uzlaşma nasıl olur, Türkiye Cumhuriyeti dış ülkeler tarafından zorlanmadığı sürece Soykırımı kabul etmez. Hala İttihat ve Terakki zihni-yetinden kurtulmuş değil. Belki o şekilde kabul ederse, uzlaşma olabilir, aksi takdirde bir şey olmaz, ülkenin kuruluş felsefesi bu: hazıra konma, yağma, talan ve inkar. Erme-liler ve Türkler büyük ülkeler dikte etmezse kendi aralarında bu sorunu çözemez.

Page 35: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 6766 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Köyde ‘Ermeni’ kelimesi küfürdü.”

Erzincanlı Türk, Hasan Celan anlatıyor

Dedem 1915’in o günlerinde 1 buçuk yıl Erzincan’da kalıyor. O günlerde Tren is-tasyonunda iki tane kız yardım istiyor ondan, iki kız çocuğu tam ayrıntılarını bilm-iyorum. Dedemin babası, o zaman köyde çiftçilik-hayvancılık yapıyorlar, çobanlık yapıyorlar.

Bizimkiler Garni köyüne komşu köydenler, zaten kızlar da Garni’li o açıdan tanıyor-lar bizimkileri ve yardım istiyorlar. Hatta isimlerini söyleyip yardıma çağırıyorlar. Bu kızlardan birini kendine gelin ediyor bizimkiler, diğerini de dayımızın oğluna alıyorlar. Aile içinde konuşulmazdı, ilk duyduğumda 8 yaşındaydım, sık konuşulmazdı. Ailede hala birçokları bu gerçeği bilmez.

Kızların aileleri ile bağları kopmuş, ulaşamamışlar. Ailede bu konu konuşmazdı. Köyde “Ermeni” kelimesi küfürdü. Bir aile için Nikolagiller derdik. Şimdi anlıyorum Ni-kolagiller demek ki Ermeni’ydi. Belki de, Ermeni olduklarını biliyorduk ama arkadaşlık etmeye, gidip-gelmeye devam ediyorduk.

Nenem ölmeden önce mırıldanırdı, ağıt mıydı dua mıydı bilmiyorum. O, ölüm döşeğinde 90 yaşında gençliğinde yaşadığı acıları hatırlıyordu. Diğer kızı sanıyorum kız kardeşiydi, ya da teyzesinin kızı. O öldüğünde ben 16 yaşındaydım ve onu çok iyi hatırlıyorum. Ermeni olduğunu bilirdik ama konuşmazdık.

Hasan Celan, Erzincan

Hasan Celan'ın Erzincan'daki annesi, kardeşi ve ablası

Page 36: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 6968 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Dink cinayeti sanki içimizdeki eski anıları canlandırdı.”

Türkiye’de yaşayan Ermeni Fatmanur Çete anlatıyor

Annemin dedesi hakkında anlatacağım. Çocukluğumda bana anlattılar daha sonra da ben kurcaladım biraz. Ben dedeyi de gördüm. Dede 96 yaşında vefat etti. Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde yaşıyorlarmış, isimleri de Ermenice, yani tam Ermeniler o zaman. Soykırım döneminde Müslüman ailelerin yanına gelince isimleri değiştirilmiş, dede Süleyman olmuş mesela.

Ermenilerin elindeymiş Kulp bölgesindeki araziler, fakat farklı şekillerde kandırıp ellerinden almışlar, annemlerin hala devam eden bir davası var bu gasp edilen mal-larla ilgili. Pek ümitli değilim ama ben aslında.

Benim hesabıma göre dede 8-9 yaşında olmalı. Bizimkiler dedenin o zaman 5 yaşında olduğunu söylüyorlar ama bence 8-9 yaşında olmalı. Kaçıyorlar evlerinden. Dede Müslüman bir ailenin yanına sığınmış ve yardım istemiş. Sonra o Müslüman ailenin evine başka Türkler gelip “Burada Ermeni var mı?” diye sormuşlar. Ailedekiler sanıyorum çıkarlarını düşünmüş öncelikle, çünkü dedemlerin mal varlıklarını hakkın-da bilgi sahibiler. Dedemin de kendi çocukları olduğunu söylemişler. Dedem böylece, o ailenin yanında Müslüman olarak büyümüş, öncesinde ise annesinin ve kardeşini öldürenleri bile görmüş, silah sesini duyacak kadar yakında imiş. Her şeyi hatırlıyor.

Daha önce babasına ait tarlalarda olaylardan sonra rençper olarak çalışmış. Aile-si yani ona bakan aile onu korkutup “Askere gitme, sana orada zarar veriler Ermeni olduğun için” demişler. O da korkup gitmemiş ama böylece kendisine ait haklar-dan da vazgeçmiş yani babasından kendine kalanlardan, mal mülk, tarlalardan da vazgeçmiş. Dedem bir Müslüman olarak ölmüş.

Ben dedenin soyundan geliyorum, onu büyüten Müslüman ailenin değil. Dede anneannemden önce yine Müslümanların elinde büyümüş Ermeni bir kadınla ev-lenmiş. 2. çocuğunu doğururken kadın ölmüş. Aile içinde konuşulurdu, kız alıp verilmiş Ermenilerle, paskalya kutlamışlar, sonradan sorunlar başlamış. Kürtçe “fılle” derler, asında hep hor görülmüşler, ezilmişler Ermeniler, ne yapsalar yaranamamışlar. Çoğunluk Müslüman olduğu için azınlık kalmışlar.

Ben ve benim gibiler bu konuyu ancak gençlik yıllarımızdan sonra konuşur olduk. Ancak son yıllarda köklerimizin Ermenilerden geldiğini gururla söylemeye başladık. Ben bir anımı anlatayım mesela, ortaokulda Diyarbakır’da gezmeye gittik. Meryem Ana Kilisesi’ni gezmeye gitmiştik, Ermeni olduğumu bilmiyordum. Ben orada Erme-ni bir kadın gördüm. Siz neden burada yaşıyorsunuz, Ermeniler hep yurt dışında siz de gidin diye çıkışmıştım. Şimdi çok utanç duyuyorum ve sanıyorum bu utançla da öleceğim. O teyzenin bana kızmasını hala unutamam... Benim de köklerimin Ermeni

Page 37: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 7170 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

olduğumu öğrenmem ve edindiğim arkadaşlar o kadar değiştirdi ki beni. Keşke an-neannemlerde Ermeni gibi yaşayıp bize o kültürü öğretmiş olsalardı diye düşünüyo-rum şimdi.

Kulpta herkes birbirini tanır. “Dönme” diyorlar hala. Önce Ermeni olup şimdi Müslüman Kürt olanlara derlerdi. Süleyman dayı vardı mesela ayakkabıcılık yapan, hiç evlenmedi çünkü o kendi dininde yaşadı, dönmedi, kız vermediler ona o da ev-lenmedi, yalnız kaldı. Tabii ilçede herkes bilir kimin kim olduğunu ama gençlik biraz aşabildi bunları.

Bakırköy’de yaşayan Ermeni yengem var. Yengem dayım ölmeden önce Müslüman gibiydi, dayım Müslümandı çünkü. Dayım 47 yaşında ölünce yengem, İstanbul’a akrabalarının yanına gitti ve Ermeni gibi yaşamaya başladı, hala da öyle yaşamaya devam ediyor.

Diyarbakır değişti, son olaylara kadar daha iyiydi her şey, birbirimizi tanımamız yardım etti. Hrant Dink’in ölümü bizi çok sarstı. Annem namazında niyazında bir kadındır ama Hrant Dink öldürülünce, onun için günlerce ağladı sanki geçmişte olan-lar tazelendi. Biz daha yaklaştık bu olaydan sonra Ermeni kültürüne sanki. “Öteki” diye bir şey yok artık bizde, sadece insan var bizim için. Ama zaten Kulp’ta çok fazla Ermeni yok yaşayan, birçoğu gittiler, kalanlar da gizlediler kendilerini.

Bizim akrabalarımızdan Paris’te olanlar var, Ermeni olarak yaşamlarına devam edi-yorlar. Annemler Bakırköy’deki yengemler ile görüşüyorlar ama Paris’tekiler ile bağ koptu, yengemler size bu çalışmada da daha yardımcı olabilirlerdi ama korktular konuşmak istemediler.

“Meryem Nenenin gerçek adı Maryammış”

Türk İleri Sürüş Eğitmeni Onur Uzun anlatıyor

Adım Onur Uzun, 1970 yılında Ankara’da doğdum. İstanbul’da ekstrem sürüş eğit-

meni olarak çalışıyorum, evliyim, iki çocuğum var.

Bizim hikaye bir hayli ilginç. Bizimkiler, Ankara’ya Malatya’dan gelmişler. Ben şehir çocuğu olduğum halde Malatya merkeze çok gider gelirdik ailemle, dedemler Gün-pınar köyünden. Ben daha sonra araştırınca buranın Aşodi denilen ve Ermenilerin o yıllarda yoğun olarak yaşadıkları bir köy olduğunu öğrendim.

Çocukluğumdan beri Malatya’ya gider gelirim, çok eski köşk gibi evler vardır, kimse burası eski Ermeni evidir dememiştir, bunları hep sonradan öğreniyoruz. Ama zaten belli Türk yapısı olmadıkları. Her neyse, ben 1995 yılında kız arkadaşımı eve ge-tirdim, tanıştırıp “Bakın evleneceğim kız bu” demek için. Şu an eşim olan Umut ile çok heyecanlanarak eve geldik. Annem, babam ve anneannem ile tanıştı. Anneannem oldukça yaşlı ve güçsüzdü o günlerde, Umut’u çok sevdi. Eşim çok uysaldır, yaşlıları çok sever. Meryem ninem ile Umut hemen kaynaştılar. Bir ara baktım, Meryem ninem Umut’u odasına çağırmış bir şeyler anlatıyor. Umut “Olmaz, olmaz” diye çırpınıyor. Neyse biz evden mutlu bir şekilde ayrıldık. Evden çıkar çıkmaz eşim, “Onur, anne-annene yok dedim ama dinlemedi bu altın bilekliği bana verdi, ben bugün varım yarın yoğum belki düğünüzü göremem dedi” dedi. Çok şaşırdım, bizden gizli saklısı

Page 38: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 7372 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

olmazdı çünkü Meryem ninemim.

Bir türlü karar vermedik ne yapacağımıza annemlere desek mi demesek mi, ben-im de evlilik hazırlığından dolay çok masraflarım olduğu için, dememeyi tercih ettim. 3 gün sonra Kapalı Çarşı’ya gittik, satalım elimize masraflar için biraz para geçsin diye. Eşim hiç istemedi, hatta yolda ağladı, “O kadın bana hatıra verdi bu çok eski, yapma!” dedi. Ama işte gençlik, parasızlık...

Kuyumcuya girdik, meğerse kuyumcu Ermeni bir ustaymış, “Gençler siz nerden buldunuz bunu, bu çok eski Ermeni işi, bunlardan çok nadir bulunur” dedi. Şaşırdım tabii, ne diyeceğimi bilemedim, benden önce eşim anladı durumu “Bu bir Ermeni’ye mi aittir sizce?” deyince, adam sinirlendi. “Kimin malı olduğunu bilmediğiniz şeyi nasıl satarsınız!” dedi. Bizi hırsız zannettiğin anlayınca ben olduğu gibi anlattım hikayeyi.

Çok şaşırdık, satmadık tabi. Bu kadar sene sakladığı bir şeyi neden karıma ver-di anlamaya çalıştık. Meğer Umut, anneannemim işlemeli beyaz mendilini görmüş “Nineciğim, bizim bir Ermeni komşumuz vardı o da aynı böyle işlerdi” demiş. Sanırım Umut’un Ermenilere karşı o hayranlığını, o iyi bakışını görünce anneannem paylaş-mak istedi.

Biz bir kaç gün sonra eve gittik, kimse yokken yakaladık Meryem ninemi, sorduk, sayısız soru sorduk. Anasını, babasını, akrabalarını sorduk. Doğru, neden benim ne-nemin hiç akrabası yoktu? Ben bunu neden anlamamıştım? Anlattı. “Beni kervandan aldılar eve getirdiler, adın artık Meryem, senin hayatın yeni başlıyor” dedi. Sonra da dedemle evlenmiş. Ne dedem biliyor hikayeyi, ne annem... Yemin ettirdi, anlatmay-acaksınız dedi. Gerçek ismi Maryammış, annesini anlattı, babasını, 8 kardeşini... Biz düğünü falan unuttuk, kendimize gelemedik uzun süre.

Kızımı, Maryam’ı göremeden kaybettik ninemi, eşim hamileyken kaybettik onu...

Kızımın adını Maryam koyunca herkes şaşırdı ailede, dayanamadım 40. günü dolunca bebeğin, anneme ve babama anlattım. Annem çok ağladı, ben anlardım dedi, farklı yemekler yapardı, farklı isimler verirdi yemeklere, bazen dua ederdi kendi dilinde gizlice, kızardım, azarlardım dedi. Bir kaç kere Meryem’in eşi yani dedem “Bu çocuklar Türk, ben de Türküm, sende Türk’sün, bunun aksini asla ispatlamaya çalışma” demiş evde. Annem korkmuş, annesinin Türk olamayacağı ihtimalinden hep kork-muş ve hiç sormamış...

Ben dedemi de annemi de pek affedemedim. Yetim bir kıza bu nasıl yapılır... Ya Umut olmasaydı, ben gerçeği bilemeyecektim...

Yapılan bir soykırım değil yalnızca, işte buyurun soyu kırılmış tüm ailesini kaybet-

miş bir Meryem var ama Meryem’in da hafızası silinmiş... Benim köklerim yok edilmiş, aile ağacım tahrip edilmiş, bir yalan içince yaşıyoruz hala. Maryam Ermenice öğren-meye çalışıyor, hiç görmediği ninesinin hatırına, keşke görebilseydi ninem Maryam’ı... Belki soğurdu biraz yüreği...

Page 39: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 7574 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Kayınpederim Ermenilere dokunulmasına izin vermezdi”

Ev hanımı, Türk Zübeyde Işık anlatıyor

Adım Zübeyde Işık. 1945 yılında Diyarbakır’ın köylerinden birinde doğdum. Ab-lam, kardeşlerim ve annemlerle yaşarken, 1958’de Diyarbakır’daki Ermeni mahalles-ine amcamın oğlu ile evlenerek gelin geldim. Küçük yaşta gelin oldum ben, o zaman çocuk yaşta gelin olan çoktular.

O yıllarda Sur içindeki evlerde çeşme yoktu, dışardan su taşıyorduk, sokak çeşme-sinden. Komşumuz olan Ermeniler, ben küçüğüm, ben çocuğum diye, bana su taşıt-mazlardı. Ben bazen “Mari abla sen rahatsız olma, ben taşırım” diyordum.

“Aman, Zübeyde sen taşıyamazsın” derler elimden alırlardı.

Benim kayınpeder çok korkusuz biri olduğundan, Ermenilere kimseyi yanaştır-mazdı, o yüzden çok saygı duyulan bir insanlardı, çok hürmet ederlerdi. Ermenil-er bizim bayramımıza gelirlerdi, biz onların bayramlarına giderdik. Onların mutlu gününde biz mutlu olurduk, bizimkinde onlar, sorunumuz yoktu Ermeniler ile. Erme-ni kadınlar bizim büyüklerimize anlatırlardı, biz de küçüktük duyardık. Bir keresinde çok güzel bir kadın katliam sırasında daha ilk bebeğini kucağına yeni almış olduğunu anlattı.

“Kocamı öldürdüler, bebeğim 40 günlüktü aldım kaçtım, bebeğimi aldılar süngünün ucuna taktılar salladılar salladılar attılar” diye anlatırdı. Bir Kürt adam, kelli felli bir adamdı, gitmiş arkadaşları ile dağa Ermenileri kurtarmak için, kadını onların elinden almış, arkadaşına vermiş “Bunu anneme teslim et” demiş. Bu kadınlarının bir kısmın kendi köylerine, bir kısmını başka köylere yerleştirmişler. O Kürt adamla evlenmiş bahsettiğim kadın. “Beni kurtardılar, bana iyi baktılar, ”diyordu. Müslüman olmuştu. Zorlamışlar mıydı, kendi mi seçmişti bilmiyorum.

Benim sülalemde bile var. O zamanlar atları hanlara bağlarlardı, amcalarımdan biri bir gün bakıyor han kapısında bir kadın var, ne yapıyorsun burada diyor. Kadın, ben Ermeni’yim kaçtım, gidecek yerim yok, burada hayvanlarla yatacağım diyor. Am-cam alıyor o kızı. Ata bindirmiş köyüne götürmüş, nikahlamış, evlenmiş. Bu kızın ail-esinin bir kısmı ölmüş, bir kısmı kaçmış. Adı Baydzardı, vefat etti.

Amcam, Müslüman ol dememiş, Ermeni’sin Ermeni kal demiş. Yıllar sonra, kardeşi Halep’te bulunmuş, ama bir kazada kardeşi ve eşi hayatlarını kaybetmiş. Çocuklar ye-tim kalmış, buna haberi gelince, Baydzar da dedemden yetim kalan çocuklar için izin istemiş, “Soyumuz tükendi, gideyim o yetimleri ben büyüteyim” demiş. Amcam da kabul etmiş, git demiş. Onu güzel bir heyetle, ihtişamla, altınlara göndermiş, hali vakti yerindeydi amcamım.

Ne büyük şey yapmışlar Ermenilere! Ama şimdi devlete sor, “sözde soykırım” di-yorlar, onu gelsinler külahıma anlatsınlar. Özde özde, sözde değil. Yapmışlar, hala da yapıyorlar, Nusaybi’de, Cizre’de… Kürtler nereye kayboluyor? Nasıl bir soykırım sevmektir bu. Daha ne kadar sürecek?

Ermeniler ile sorunumuz olmadı bizim, aynı mahallede yaşadık, koruduk onları. Kayınpederim “Onlara laf eden karşısında beni bulur, onlar ezilmiş insanlardı” derdi.

Ailede konuşulurdu, ailemiz entelektüel bir aileydi. Torunlarım hepsini bilirler, Er-menilere, Alevilere ne olduğunu. Korkmuyorum ben, anlatıyorum. İnsan insanı kur-taramaz mı? Yasak mıdır? Anlatırım ben korkmam!

Sur içinde birkaç aile belki hoşlanmazdı Ermenilerden ama çok de sevenleri vardı Ermeniler ile aramız çok hoştu. Ben yıllar sonra İstanbul’a geldim, komşu Ermenile-rden birini gördüm, nasıl bana sarıldı bir bilseniz. Yurt dışına giden çok oldu, Hollan-da’ya, Fransa’ya, buralarda kalan olmadı. Akrabamız gibi özledik, ağlayarak sarılırız hep geldiklerinde.

Komşularımızı 1915’de gece yarısı evlerini basarak çıkartmışlar. Anlatırdı kadın-lardan biri: “Annesi kızım koş, kendini kurtar demiş, koşmaya başlamış, herkes ölmüş aileden, iki kardeş sağ kalmışlar, seneler sonra kardeşini Mardin’de buldu, senelerce

Page 40: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 7776 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

aradı. Sonra kardeşi Mardin’den Diyarbakır’a geldi, beraber olsunlar diye.” Gece saat dörtte ev basmak... zalimlik! Bize de yaşadık aynı şeyleri, ordu bize de saldırdı. Daha önce de Ermenilere saldırmıştı, şimdi ise Kürtlere saldırıyor. Daima hedefte biz varız, ama neden hedef olduk, onu da bilmiyorum…

Dedem hep kiliseye giderdi. Meryem Ana kilisesine giderdi ve şöyle derdi “ Cami nasıl kutsalsa, kilise de aynı şekilde kutsaldır. Bizim için aynıdır. ”

Sanırım artık Ermeniler ve Kürtler arasında sorun olmaz, anladık biz birbirimizi. Türkiye’nin durumu çok kötü, nereye gidiyor bu ülke anlamıyoruz. Dünya devletleri de sesiz kalıyor, onlar da konuşmak istemiyor. Ama gençler çok okuyorlar, her şeyi biliyorlar.

"İstanbul’da Ermenilerin durumu şimdi daha iyi"

Türkiye'de yaşayan Ermeni bilgisayar mühendisi Arsen Demirciyan anlatıyor

Ben Diyarbakır şehrinde doğdum. Altı yaşındayken, oradan İstanbul'a geldik. Di-yarbakır’da hiçbir Ermeni okul yoktu, Ermeni okulunda okuyabilmek için geldik İstan-bul’a.

İstanbul’da 12 yıl okula gittim, sonra üniversiteden mezun oldum ve şimdi bil-gisayar mühendisliği ile uğraşıyorum. Diyarbakır’da Ermeni olduğumuzu öğrenen-ler yüzümüze çok tuhaf bakıyorlardı. Türkiye’nin diğer şehirlerine kıyasla İstanbul'da yaşayan Ermenilerin durumu daha iyi.

1915 yılında Türklerin yaptığı, sadece Ermenileri yok etmeyi amaçlamıyordu, onların kültürünü de yok etmek istediler. Olup bitenin ekonomik faktörlere bağlı olduğunu düşünüyorum. O dönem, Ermeniler daha fazla para kazanıyorlardı, ze-ngindiler, bu politikalar ile Türkler var olan durumu değiştirmek istediler. Bu amaçla, Ermenilere ait olanı alıp Türklere verdiler.

Yıllar sonra hala, Türk hükümeti Ermenilere karşı aynı politikayı sürdürüyor. Türki-

Page 41: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 7978 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

ye'de Ermeniler artık daha izole edilmiş bir hayat sürüyorlar. Kendilerini ifade etme hakkına sahip değiller. Onların hayatı kapalı ve hayatı Türkler gibi yaşamıyorlar. Biz izole yaşamayı öğrendik ve Türk ya da Müslüman arkadaşlarımız olmamasını da.

Zamanla, durum daha da kötüleşiyor, Ermenilerin sayısı azalıyor ve bu asimilasyon katkıda bulunuyor. Bu durum bizim kültürümüz ve dilimizi korumamızı zorlaştırıyor. Okullar ve kiliselerimiz ya kapanıyor ya da hükümet gözetimi altına alınıyor. Bundan sonra ise kiliselere camiye çevriliyor veya başka amaçlar için kullanılıyor.

Ermenilerim bir kısmı Ermeniliğini saklıyor, bir kısmı ise korktuğundan açıklıyor. Karşındakinin gerçekte kim olduğunu, aidiyetini kestirmen zor çünkü gelende etnik kimliğini gizliyor. Devlete göre sanıyorum Ermeni olmak kötü bir şey, Ermeni old-uğun ortaya çıkarsa iş bulamayabilirsin, çünkü burada Ermeni’ye pek güvenmiyorlar.

Türkiye'de özgürlükten bahsedecek olursak, durumun sadece Ermeniler için değil Türkler için de kötüye gittiğini belirtmem gerek. Hükümet gittikçe daha da dinci oluyor, bu halkın büyük kısmının hoşuna gitmiyor çünkü bu duruma paralel olarak vatandaşların özgürlükleri kısıtlanıyor. Hükümet karşıtı konuşanlar gözaltına alınıyor. Bu sebeple de insanlar görüş bildirmekten korkuyorlar. Türkiye’deki durumu şöyle özetleyebiliriz, eğer hükümete karşı gelmiyorsan büyük bir sorun ile karşılaşmıyor-sun ama bu durumda sen de onların oyununun kurallarını kabul etmek zorundasın.

Son olarak iki halkın uzlaşmasın hakkında bir kaç şey söyleyecek olursam, bunun başarılması için hükümet olanaklar sunmalı, halklar diyalog içine girmeli. Türkler ve Ermeniler daha bu konuları daha çok tartışmalı, iletişim kurabilmeli.

“Sona adında bir ninemiz olduğunu hep bildik ama Ermeni olduğunu bilmiyorduk”

Türk Eyyüp Altun anlatıyor

Ortaokuldayken, Sona ninenin Ermeni olduğunu öğrendim. Sona adından bir ninemiz olduğunu hep bilirdik ama onun Ermeni olduğunu bilmiyorduk. Amcam, onun ilk başta Ermeni olduğunu ama daha sonra Müslümanlığı seçtiğini anlattı. Am-camın karısı, dayım, bir çok kişi daha Sona nineyi anlatırlardı.

2000 yılına geldiğimizde ben anneannemin Ermeni kökleri olduğunu anladım. Böylece anneannemin hikayesini yazmaya karar verdim. Daha önce de yazıp kenara koyduğum hikayelerim vardı ama yazma işine hiç bu kadar sıkı sarılmamıştım.

Bu hikaye bana çok çarpıcı geldi, o yıllarda bu konular çok tartışılıyordu, o da et-kili oldu. 2004 yılında Ermeni meselesi ile ilgili kitaplar okumaya ve ailedeki yaşlılar konuşmaya başladım. Dayımla konuştum. Dayım, Sona’nın hayatta kalan tek çocuğu.

Sona, 1895 yılında Van Erciş ilçesinde dünyaya gelmiş. Hali vakti oldukça yerinde bir ailenin kızı. Bildiğim kadarı ile ilk kocası da Müslümanmış. Birbirlerini sevmişler ve kaçmışlar. Daha sonra olaylar karışmış. Ruslar Van’a gelmiş, Müslümanlar buradan kaçmak durumunda kalmışlar.

Sona’nın babası ticaretle ilgilenen, siyasetle ilgisi olmayan biri olduğu için, Van’dan gitmek istiyor. İstanbul’a doğru yolu çıkıyorlar. Bayburt’ta yakalıyorlar onları.

Page 42: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 8180 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

1915’in en ateşli döneminde, benim dedemler de Erzurum’dan yola çıkmış bulunuy-orlar. Onlar batıya giderlerken, Bayburt’ta yolları kesişiyor. Sona’nın eşi bir nedenden dolayı onlarla gelemiyor, orada kalıyor. Dedem Sona’yı görüyor, Sona’nın babası ve kardeşleri tehcire gönderiliyor Burdur tarafına, Sona ve annesi kalıyor. Dedem evli ama çocuğu yok, Sona da çok güzel bir kadın. Annesinden istiyor Sona’yı, “Ortalık karışık sizin ne olacağınız belli değil, ölüm çok ucuz, her an öldürebilirsiniz, beraber yaşayalım” diyor. Sona rıza göstermiyor ama annesi onu ikna ediyor, başka sığınacak kimseleri olmadığını söylüyor.

Böylece Sona, dedem Şaban Ağa ile evleniyor. Bayburt’ta da kalamıyor, Nevşehir’e ulaşıyorlar. 10 yıl sonra Kaş’a gidiyorlar, Ermenilerden kalan arazilere yerleşmek için. Sona’nın 8 çocuğu oluyor, onlardan biri benim annem Ayşe. Hikayenin özeti aslında bu.

Konuşulurdu bunlar, detaylar anlatılırdı. Ben bunları tek bir ağızdan da dinlemed-im, ailedeki bir çok kişi anlattı. 85 yaşında dayım var, o hala anlatır.

Sona’nın akrabalarına ulaşma imkanı olmamış, herkes bir tarafa savrulmuş, babası ölmüş, kardeşi sağ kalmış ama savrulmuşlar. İmkan olsa tekrar akrabalarını bulmaya tabi ki isteriz. Ben romanda Sona’nın babasının adını “Şarapcı Levon” koydum, isminin Levon olduğunu bilmiyorum ama şarapla ilgilendiğini söylerdi. En azından ismini bil-sem Osmanlı kayıtlarında arardım ama ben şimdi kimi arıyayım kayıtlarda? Bence akrabaları bulmaktan çok, o dönemin duygusunu aktarmak önemli bugüne.

Bizimkilerin başına Ermeni kurtardıkları için kötü bir şey gelmemiş. Evlenmek farklı bir şey, istersen düşmanın kızı ile de evlenirsin. Kime ne? Kimse bir şey diyemez, ondan çocuğun oluyor, sana karışıyor sonuçta.

Bir Ermeni’yi saklamak ve korumak tabi ki riskiydi o dönem. Şimdi bir iç savaş çıksa PKK’lıyı saklamak gibi. Şimdi batılı güçler var kışkırtan o zaman da Ruslar vardı. Erme-niler de Ruslar ile işbirliği yapmışlar, herkes biliyor bunu. O insanlar Müslüman, Türk dünyasına savaş açtılar, bu durumda bir Ermeni’yi saklamak zordu tabii.

“Annemin Ermeni kökenli olduğunu lisede öğrendim”

Türkiye’de yaşayan Ermeni Naira Yıldız anlatıyor

Adım Naira Yıldız. 30 yaşındayım, İstanbul’da doğdum,. Hep devlete ait Türk okul-larına gittim, Kadıköy’de yaşıyorum. Lisede annemin kökenin Ermeni olduğunu, 1915 yılında yaşananlar sırasında ailesinin hayatta kalabilmek için Alevileştiğini ve daha sonra Alevilere kız verdiklerini öğrendim.

Babamın kökenlerini bilmiyorum, aslında onu da araştırmak istiyorum. Özel bir şirkette çalışıyorum, iş yaşamımda Ermeni olduğumdan dolayı ayrımcılığa uğra-madım çünkü Alevi kimliğimle yaşadım. Alevi olduğumu söyledim hep.

Vaftiz olduktan sonra artık Ermeni kimliğimi vurguluyorum. Bazen hakkım ol-madığın düşünüyorum aslında, çünkü diğer yarımın, baba tarafımın ne olduğunu bilmiyorum.

Ben ayrımcılığa Alevi olduğum için uğradım, Ramazan’da yemek yiyemediğim, su içemediğim zaman, komşularımız tarafından şaka ile karışık bile olsa ayrımcı mua-mele gördüğümde bunu çok iyi anladım. Kendimi bazen kimliksiz, karışık hissediy-orum. Vaftiz olduktan sonra daha güçlü ve Ermeni’yim deme konusunda daha hak sahibi hissediyorum kendimi. Kendi içimde sorular ne kadar devam etse de dışarıya Ermeni’yim dediğimde içim daha rahat.

Page 43: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 8382 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Neden vaftiz oldum ve Ermeni oldum. Sanıyorum dini açıdan ben Aleviliği yaşamadım, zaten onu bir din olarak değil felsefe olarak gördüm hep, ruhani olarak bir şeye ait olmak istedim, düşünce sarılacağım bir şey aradım.

Annemin köklerinin Ermeni olması en büyük sebepti. Hristiyanlık Aleviliğe de uzak değil, bu yüzden vaftiz oldum.

Lise ikinci sınıfta, teyzemin çocuklarından öğrendim Ermeni olduğumu.

Onlar yurt dışında yaşıyorlar ve dolayısı ile daha özgürler, daha bilinçliler. Olayları anlatarak açıkladılar. Kuzenler arasında bu tartışma vardı hep aslında, ben o tartışma-larda sessiz taraf olurdum. Daha sonraki günlerde annemle konuşmaya çalıştım, onun bu konuyu kapatmak istediğini anladım, hatta teyzeme Zaza’ca “Kapat bu konuyu” dedi. Fakat teyzem hem yurtdışında yaşadığından hem de karakteri gereği olsa kapatmadı, anlattı ve ben aydınlanmış oldum. O zaman ne hissetim hatırlıyorum. Ermenilik, hakkında bir şey bilmediğim bir konuydu ama Alevilikte insan sevilir, mil-let mezhep ayrılmaz, “insanı olduğu gibi sev” denir, bu öğretildi bize.

Ailede 1915 hiç konuşulmadı, son dönemde annemin kuzenleri sayesinde daha yüksek konuşuldu, fakat sesiz kalanlar daha çok, mesela ablam gibi. Benim duyduk-larım evimizin dışındaydı. Teyzemlerin, kuzenlerimin, yılda bir kez bize anlattıkları kadardı bilgim. Ne kadar anlatılarsa o kadar bilebildim.

Babam karşı çıktı vaftize, toplumsal korkudan olduğunu düşünüyorum. Alevi kültüründe baskı yoktur, insanlara hak verilir, biz baskı altında büyümedik. Babam toplumsal tepki ve baskından korktu, ilerde iş hayatımda ya da sosyal hayatıma zor-luk çekerim diye tepki verdi diye düşünüyorum. Tartışmalarımız oldu, özellikle ben kiliseye eğitime gittiğimde ama vaftiz öncesi daha da sertleşti. Annemin de sosyal ve toplumsal kaygıları vardı ama vaftiz olduğumda annem yanımdaydı.

Ermeni olduğum için ayrımcılık görmedim ama Ermeni kimliğine yapılan ayrımcılığı gördüm ve sustum, o zaman Ermeni olduğumu bilmiyorlardı. Hrant öldüğünde “Hepimiz Hrantız” denildiğinde “Bir sürü Mehmetçik ölüyor kimsenin umunda değil, bir Ermeni için yollara döküldünüz” dendi.

Ermenilik bilmediğim ve ait olmak istediğim bir yer. Ben çok politikanın içinde olan biri değilim hatta son iki yıla kadar çok apolitiktim, son iki yıldır çok okuyorum. Toplumsal olarak bir şeyler daha yüksek sesle konuşuluyor, belki şu hoşlanmadığım ve tasvip etmediğim yöneten siyasi partinin de etkisi var bu duruma. Bir taraftan “Affed-ersiniz Ermeni” de deseler belki de açık bıraktıkları bir kapı var. Her şeye rağmen biraz daha konuşuluyor artık, Hrant Dink’in ölümünün Türkiye dışında da ses getirmesi, bir baskı yaptı. Bu ülkede çok faili meçhul yaşandı ama Hrant Dink’in ölümü çok farklı,

o bir şeyler değiştirdi. Sevag’ın ölümü, o cinayetin araştırılmaması da var. Ama tüm bunların yanında bir tık özgürlük yükseldi sanki. Belki insanlar artık gerçekten kim olduklarını anlamak istiyorlar. Eskiden kendilerini saklamak için yaşıyorlardı ama artık sanki ne olduklarını anlamak istiyorlar.

Türkiye’nin geleceği konusunda benim umudum yok. Geleceği görmüyorum, yarına kadar sağ kalacağımı da bilmiyorum. Gelecek nedir? Sadece sağ kalmak mı? Huzurlu uyandığım rahat yürüdüğüm, kimliğimi saklamadığım, kendimi özgür his-settiğim, başkaları için cümleleri değiştirmediğim bir hayat göremiyorum ve daha da kötüye gidiyor her şey.

İki toplum arasında barışın sağlanacağına inanmıyorum. 1915’de Ermenilere yapılan bugün Kürtlere yapılıyor. Bu topraklar çok sayıda aptal insan yetiştirdi, kendi çıkarları için yaşayan insanlar bunlar. Sorgulamayan, üstünlük peşinde koşan, saygısız sevgisiz hoşgörüsüz, güç delisi, iktidar isteyen insanlar. Kim nasıl ulaşabilirse güce o şekilde ulaşmaya çalışıyor, gücü çok seviyor insanlar. Para önemli, onun peşindeler. Yukarıdakiler bu değerleri öğrettiler sokaktaki insanlara. O yüzden olamaz barış. Uy-anması lazım insanların artık.

Barış konusunda Ermenilerden beklentim yok onlar zaten azınlık. Her azınlık için geçerli bu, Musevi, Alevi, ne olursa. Onlar el uzattığında azınlık hep el uzatır zaten, ret etmez.. Hoşgörü ve anlayış hakim olmadıkça, kalabalıklar bu ülke hepimiz deme-dikçe, bu iş olmaz. Onlardan, yani büyük çoğunluktan bu adım gelirse, azınlık zaten kabul eder, sorun çıkacağını düşünmüyorum.

Page 44: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 8584 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Yedi Ermeni öldüren Cennet’e gidecek demişler”

Kürt biyolog Mustafa Çelebi anlatıyor

Adım Mustafa Çelebi, Van’ın Erciş ilçesine bağlı Şehitpazarı köyünde doğdum. 10 yaşıma kadar oradaki eski Ermeni köyünde kaldım, Şarbazar diyoruz Kürtçede ama Nişanyan’ın yer adları sözlüğünde Vank deniyor, yakınında bir manastır olduğu için sanıyorum. Üniversiteyi Diyarbakır’da Dicle üniversitesinde okudum. Biyoloji daha sonra ise Mimar Sinan Üniversitesi’nde Şehir Planlama okumaya başladım ve hala okuyorum. 28 yaşındayım. Kültürel hafızayı ve mekanı okumak-anlamak benim için çok önemli.

Halamın kayınpederine Bekir ağa denirmiş, onun bir Ermeni ailesini kurtarma hikayesi var. 1915’den önce Marçaz köyünün hemen hemen hepsi Ermeni’ymiş. Zübeyde halam o an yaşadıkları evin, eski keşişin evi olduğunu anlatırdı hep. Kilise de yakınmış. Bekir’in sülalesi hala orda şimdi ise köye Çubuklu deniyor.

Şimdiye kadar köydeki komşularını; Rakel, Apo, Boghos, Khosrov’u hatırlıyorlar. Köyün başı olmak, köyü yönetmek isteyenleri seçmek için seçim yapılırmış, onu bile

Zübeyde Türköze

hatırlıyorlar. “Kia” derlermiş bu yöneticiye, Ermenice ne demek bilmiyorum. Kiliseye giderler soğuk su doldururlarmış bir kaba, içine haç atarlarmış, biz hala o aya “Haç ayı” deriz, Kia adayı olan kişi, kafasını suya sokar haçı çıkarırmış, o senelerde bu ritüel kilisede gerçekleştirilirmiş.

Bizimkilerin anlattığına göre, devlet Ermenilere saldırırken ve saldırmadan önce, Kürtleri de kışkırtmış. Yoksa bizimkiler Ermeniler ile çok iyi olduklarını, dost olduk-larını anlatıyorlardı.

Ermeniler kendi dinini, biz kendimizinkini yaşardık ama beraberce derlerdi. Birlik-te yün yıkardık, yemek yapardık, sorunumuz yoktu diyorlar. Bunlar kıymetli hikayeler benim için. Aşklar var, evlilikler var Ermeniler ve Kürtler arasında. Şarkılara geçmiş, bu şarkılar hala tüm Kürdistan’da söyleniyor.

Komşu Hosrov, Bekir’in arkadaşı imiş. 1915’de, devlet saldırdığında Hosrof kaçıyor, kadınlar ve çocuklar kalıyor. Devlet ve din adamlarının fetvalarından da bahsediyor bizimkiler “Kim ki 7 Ermeni öldürür cennete gidecek” diyorlar. Korkunç bir durum, sağ sağ gömenler olmuş Ermenileri. Cennete gitmek için seni öldürmek isteyen bir güruh var, sen onların cennet vadisin, bu kelimeler ile anlatılamayacak kadar kötü bir durum. Bir akıl tutulması var burada.

Page 45: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 8786 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Bekir ağa, Şirin adında bir eşi varmış Hosrof’un, onu ve çocuklarını saklıyor, ken-di ailesi gibi gösteriyor. Sonra bir gece yarısı, eşeklerle atlara bindirip gönderiyorlar onları...

Ruslar, Erciş’e geldiğinde Hosro köyüne geri dönüyor. Hosrof uyarıyor “Beko sen kaç, vurulma diyor”, buradan da karısının ve çocukların ona ulaştığını anlıyoruz, çünkü kolluyor Bekir’i. Farklı zamanlarda birbirlerini kurtarmış oluyorlar. “Vadiye gir, kurşun sana değmesin” diyor. Kısaca Bekir onun ailesini, o da Bekir’i kurtarıyor.

Çaresiz kalıyor, akrabaları öldürülmüş, evi ocağı elinden gitmiş, talan var korkunç derecede, her şey serbest, Müslümanlardaki ganimet anlayışı böyle bir şey. Ama hala bölgedeki tarlaların hangilerinin Ermenilere ait olunduğu biliniyor. Bugün hala bu Ermeni toprağı deniyor. Hosrof’un ailesi ile temasımız koptu, oysa ben çok isterim görüşmek.

Başka çok anlatılar var, örneğin Ruslara karşı savaşan Şeyh Şavet hikayeleri. Türk subaylar kıskanıyor Şeyhi, o başardı, biz başarmadık diye düşünüyorlar. Hzo adındaki bir Ermeni mesela onu Ruslardan saklıyor. Devlet Hzo’yu bulup 32 dişini çekiyor ama yine de Şeyh Şavet’in yerini söylemiyor. Bu da Kürtler arasında hala konuşuluyor.

Ailede bu konular konuşulur, çok konuşulur. Komşularla da konuşulur. Babam tam bir yüzleşme yapamamış ama diri diri gömülen o Ermenileri ağlayarak anlatıyor, çünkü babamların öncüleri yapmışlar ve babam hala vicdan azabı çekiyor. Birlikte yaşadıkları aileleri katletmişler neticede. Kürtler “Biz Ermenilerin başına ne getirdiy-sek şimdi de bize aynısını yapıyorlar” diyorlar artık.

Ermenilerden sonra sanki hayat duruyor. Un fabrikası yok mesela, 1950 yılında ancak açılmış, 1915-1950 arası Ermeniler olmadığı için değirmenler çalışmamış. Er-meniler gidince temel yaşam ihtiyaçları zora girmiş, ekmek yapılmamış, toprak işlen-memiş. Kesintiye uğramış hayat. Tarım dışında marangozluk, duvar ustalığı da yok olmuş, hayranlık uyandıran haç figürleri vardır hep, zanaat içine sanat koymuşlar, artık yok öyle yapılar.

Kürdistan diyoruz ama bazı Kürt köyleri aslında eski Ermeni köyleri, bunları konuşmamız lazım, Erciş, Van her yer böyle. Biz Kürtlerin bu yanılgıya düşmememiz lazım, bizimkilerin köyü de Ermeni köyü. Bu köy Ermenilerin, ama sen onları katledi-yorsun, hafızayı siliyorsun.

İnkardan vazgeçmeli ve yüzleşmeli, yüzleşme olmadan toplumsal barış sağlana-maz. Biz Kürtler olarak hala ayrımcılığa uğruyoruz, düşmanlık resmi tarihten gündelik hayata, medyaya kadar kendi, gösteriyor. Toplum okumuyor, sadece medya ile şekil-leniyor fikri. İktidar ve medya inkarı doğuruyor.

Toplumun okuması önemli, okumayınca anlayamıyor. Eğitim kötü, devletin yak-laşımı doğru değil, sivil toplum olarak, sözlü tarih çalışmalarıyla bunu yapmalıyız. Kürdistan’ın her köşesinde Ermeni izi var, Kürtçe sandığımız kelimeler Ermenice çıkıyor, çok ezber yaşıyoruz, bağnaz bir toplumuz. 1915 Ermeni Soykırımı öncesi, bağnazlık yok.

Page 46: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 8988 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Devletin Ermeni Siyaseti değişti mi? Cevaplaması zor bir soru.”

Türkiye’de yaşayan Ermeni İşadamı İsa Paylan anlatıyor

TOsmanlı milletler sistemi üzerine kurulmuştu. Millet-i hakime ve Millet-i mah-kûme vardı. Osmanlı gerileme dönemine girince ülkeyi kurabilmek için ulus devlet fikri ortaya atıldı. Bu parçalanmayı durdurmak için herkesin Türk ve Sünni Müslüman olmasını istediler. Gayrimüslimlerin olamayacağını anladıklarında ise onları gönder-meyi, Çerkez, Kürt gibi diğer Müslümanların da asimile edileceğini düşündüler. I Dün-ya savaşı sırasında ve sonrasında uyguladılar bunu. Rumları sürdüler, Ermenileri de çöle gönderdiler. Savaştan sonra yine bir azınlık kaldı ama onları da zaman içerisinde Varlık Vergisi, 6-7 Eylül ve diğer Lozan’a aykırı uygulamalar ile bıktırdılar. Gitti herkes, 50 bin kadar Ermeni kaldı.

Şu an olduğumuz noktada devlette bir değişiklik var mı? AKP’nin gelmesi ile çok şey değişmedi. Vakıf malları ile ilgili bir kaç adım atıldı, o da azınlıkların bu dönemde Avrupa mahkemesine başvurması ile başladı. Tamamen onun neticesi bence.

AKP ilk başta “Biz de mağduruz, biz de mazlumuz” dedi, demokrasi esas bizim için dedi. İnsanlar da inandı, ben de umutluydum ama devlette devamlılık esastır. Politi-kası değişmez. Ancak bambaşka bir rejim gelir o zaman bir şeyler değişir.

Ama aslında bu partide hali hazırdaki devlet tedrisatından yani İttihatçılardan gelmekte. Şimdi Soykırım korkusu var mı derseniz? Ermeni mi kaldı ki tekrar soykırım yapılsın, kime yapılacak?

Bu şartlarda bir kaç nesil sonra Türkiye’de Ermeni kalacağını sanmıyorum… Ne dil ne kültür devam ettirilemiyor. Türkiye’de Ermeni olmak avantajlı değil. Ama ne olabilir, sen daha duyarlı bir insan oluyorsun, topluma hem içerden hem dışardan bakabiliyorsun ama ekonomik ve diğer alanlarda dezavantajlısın. Azınlık mensubu devlet yönetimine giremez, subay olamaz, hakim olamaz, siyasetle fazla uğraşamaz. Eskiden sanayiciler vardı artık kalmadılar sadece zanaattan dolayı orta ve orta üstü gibi konumlarda Ermeniler…

Askerlikte bütün Gayrı-Müslümler sadece piyade ve karacı olurdu. Hepsi doğuya gidiyordu, iç hizmet yasaktı, beni Ordu Evi’ne aldılar. Ben gidince emir geldi “Gay-ri-Müslim varsa hepsini geri gönderin” ve beni de öyle geri gönderdiler.

Polis subay olmak için başvurmadım, çünkü olamayacağımı biliyordum. Ermeni bir avukat ve ya hakim olmak için sınava girmez, bilir olamayacağını. Ermeni olmanın zorluğunu ben çok yaşamadım ama benden önceki nesiller Varlık Vergisi görmüşler, 1915’de zaten her şeyleri, tüm malları gitmiş, ikinci nesil tam biraz kendilerini topar-lamışlar, bu sefer bu vergi gelmiş. Bunlar zor şeyler.

Çocukken sokakta gavur diyorlardı, bunu duyunca bazen eve geri dönüyorduk. Bizim ailelerde devamlı “Aman onlarla kavga etmeyin” denilirdi. Onlar bir şey desey-di, biz ses çıkarmazdık. Komşularımız vardı mesela, komşuyduk ama bizden alışveriş yapanlara “Gitmeyin onlara gavur” diyorlardı ama biz dürüsttük, yine de iş yapabildik, bizi tercih ettiler.

Sevenler de olur Ermeni’yi, Rum’u. Dürüst insanlar oldukları için, ama tüm bun-ların yanında yabancı gören de var .

İstanbul’un bazı semtlerinde Ermeni tanıdıkları olan insanlar var. Fakat bunun yanında bugün Anadolu’nun birçok yerinde hayatında bir tek Ermeni görmemiş in-sanlar var. Eğitimde, basında , dinde Ermeniler ile olumsuz çok şey duyuyorlar. “PKK

Page 47: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 9190 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Ermeni” diyorlar mesela.

Sosyalist Ermeniler de vardı. Tercüman gazetesinde bir iki yazar vardı o dönem-lerde 1970lerin sonunda, onlar komünizmin çok kötü bir şey olduğunu, Türklük ve Müslümanlık için zararlı olduğunu söylerlerken, “Gençlerimizi zehirleyenler bu ya-bancı Ermenilerdir” diyorlardı.

1990lı yıllarda PKK olayları çıktığında Apo (Abdullah Öcalan) Ermeni’dir, bunlar sünnetsiz demeye başladılar. PKK’nın içinde nenesi Ermeni olan olabilir. 100 binlerce Ermeni kadını kendilerine kadın yaptılar.

Sonra ASALA döneminde yine Ermeni propagandası başladı, o kadar kötüydü ki, o dönemlerde kiliseye ya da derneklere gitmek istemezdi Ermeniler. O dönem yurt-dışına giden Ermeniler çok oldu. Son bir yıldır, barış süreci bitince, tekrar Kürtler Er-meni’dir denmeye başlandı. İnternette bir sürü asılsız şey yayınlıyorlar, “Karabağ’da PKK var, Ermenistan’da PKK kampları var” diyorlar, sanıyorum Azerbaycan’ın da hoşu-na gidiyor bu.

Yasa önünde eşit vatandaş olduğumuz söyleniyor ama kodlama var. Özgürlük konusunda el konulan vakıflarımızdan sadece %15i geri alınabildi. AKP döneminde sadece vakıflar konusunda ilerleme yaşandı. O açıdan iyiydi ama sadece onla bitmiy-or, eskiden İstanbullar kendi dillerini konuşabilirlerdi, artık onlar da azaldı, Ermenice konuşulmuyor. Ermeni okula giden çocuk sayısı az, karma evlilikler de cabası. Devlet baskı yapmazsa bile, cemaat kendini korumuyor eskisi gibi.

Devletin Ermeni politikasında doğru olmayan şeyler var, kodlama kötü bir uygu-lama, bu fişleme demek, doğduğun günden itibaren fişliyorlar.

Eşit bir vatandaş olmadığımı biliyorum, ama ne kadar eşit değilim aslında onu bilmiyorum. Hani balık suyun içindedir ve su nedir bilmez, onun gibi durumumuz. Devletin politikası değişse, daha çağdaş ve daha demokratik bir ülke olsa, nor-malleşme daha kolay olur. Şu ana kadar bir değişiklik olduğunu sanmıyorum.

Ben bile cumhurbaşkanı olsam devletin politikası yine değişmez Ermeni konusun-da. Devletin zihniyeti değişmedikçe de bir şey olmaz. Toplumun kafa yapısının değişmesi lazım, o da nasıl değişir söylemek zor ama herhalde eğitimden başlamak lazım, o hamaset söylemini bırakmak lazım.

Sayat Didonyan’ın dedesi, Simon Medzaryan (ayakta, sağdan ikinci)

“Benim Ermeni olmam, eğitimli Türkler açısından bir ayrımcılık sebebi değil”

Türkiye'de yaşayan Ermeni Borsa Uzmanı Sayat Didonyan anlatıyor

Benim adım Sayat Didonyan, 1984 yılında İstanbul'da doğdum. Semtimizdeki Ermeni okulunda okudum. 6 yaşından itibaren 1980 yılında kurulan "Maral" dans grubuna katıldım, 9 yaşında Ermeni folklor ile ilgilendim. Marmara Üniversitesi, Ser-maye Piyasası ve Borsa Anabilim dalından mezun oldum. Şimdi borsa uzmanı olarak çalışıyorum.

Başlarından oldukça ilginç olaylar geçen büyük bir ailem var. 1800'lerin sonunda

ninemin babası tüccarmış. Türkiye'de başlatılan zulüm günlerinde onlardan dinlerini değiştirmeleri ve böylece hayatlarına sorunsuzca devam etmeleri istenmiş. Ancak, ailenin bir üyesi, ninemin kardeşi öneriye karşı gelmiş. Bu kız kardeş her Pazar kilisede ilahiler söylermiş. Dedem kız kardeşinin bu cesaretini görünce ailece bu teklife karşı koymaya ve gereken tüm zorluklara göğüs germeye karar vermişler. Bu kararlarını dile getirdikten kısa bir süre sonra dedem ve diğer erkekler tutuklanıp, savaş bölgel-erinde götürülmüşler, kadınlar ve kızlar ise Der Zor'a sürülmüşler.

Ninem Zabel, hep bir hikaye anlatırdı. İki kız kardeşinden kilisede Pazar gün-leri ilahiler söyleyen, gördükleri karşısında aklını kaçırıp kendisini bir kuyuya atmış diğer kardeşini ise göç yolunda kaybetmiş. Zabel ninemi bir Kürt aile, çıplak halde bir ağacın altında bulmuş. Ona bakmışlar, büyütmüşler. Bu süre zarfında, ninemin

Page 48: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 9392 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

dinini değiştirmişler hatta Ermeniceyi bile unutmuş. Ancak, 16-17 yaşında bir gün pazarda, bir kadın görmüş. Kadın onu tanımış ve kız kardeşinin İstanbul’da olduğunu söylemiş. Ama Kürt aile Zabel'in İstanbul’a gitmesine izin vermemişler.

Bir süre sonra, ne zaman ki Kürt ailenin babası hasta olmuş ancak o zaman Zabel ablasını görmeye İstanbul'a gidebilmiş ve orada kalmış. Başlangıçta, tüm Müslüman kadınlar gibi siyah uzun elbiseler giyip, tepeden tırnağa kapanır, günde beş kez namaz kılarmış. Ama bir süre sonra, yaklaşık 18 yaşındayken, Ermeni ve Hıristiyan köklerine dönmüş.

Yüzyıllar boyunca azınlık siyaseti neredeyse aynı yerde Türkiye'de, hiç değişmedi ve farklı etnik gruplara uygulandı. Çok az şey değişti, bugün bile. Daha iyi anlaşılması şu örneği vereyim, Kürtlere karşı devam eden operasyonlarda "Ermeni" kelimesi küfür olarak kullanılıyor. Diyarbakır’da bugün, başbakan ya da genelde yüksek hükümet makamlarından olmasa da, yerel güçler, polis ve daha küçük siyasi görevdekiler Kür-tler için, bunlar Ermeni ve biz hepsini yok etmeliyiz diyorlar. Bu benim öznel yorum değil, medya tarafından da dile getirilen bir bilgi bu. Hatta videolar var bu konuda, polis arabasının hoparlörlerinden bu tip duyurular yapılıyor. Pek çok yıl geçti, ama hala durum sabit.

Etnik sorunlar, özünde ülkenin politikasından doğuyor. Bu konuda nasıl bir an-layışın hükmettiğini anlatmak için arkadaşım Aras’ın yaşadıkları iyi bir örnek olabilir. "Hrant Dink Vakfı" girişimi ile basılan kitaplarının birinin yazarlarından Aras ve bunu üniversiteye sunduğu özgeçmişine de yazmış. Bu gerçek, kurumun dekanı tarafın-dan kabul edilemez olduğundan dolayı Aras bundan sonra hiçbir üniversiteye kabul edilemeyecek.

Hükümet tüm eğitim kurumlarını kendi yetkisi altına aldı. Üniversitedeki dekan-lar, profesörler, eğitmenler hemen herkes onlara tâbi kılınmakta. Bu kurumlar aynı zamanda eşitlik de yok. Tabii eğer herhangi bir şey hakkında konuşmazsan, fikrini beyan etmezsen, şikayette bulunmazsan sorun yok. Ama ne zaman ki konuşuyor-sun sorunlar başlıyor, işten atılmaya kadar gidebiliyor. Diğer bir deyişle, çok “dikkatli” konuşmak gerekiyor.

Bazen sosyal ağ sitelerinde hükümeti eleştiriyorum, ardından hemen annemin arkadaşlarından herhangi biri örneğin, uyarıyor, böyle yapma başına dert alırsın di-yor.

Ermeniler ve diğer azınlıklar bu tür sorunlar ile oldukça çok karşılaşıyorlar. Bu baskı ortamı değişmiyor. Annem gençken örneğin, dedem Ermenicenin dışarıda konuşul-ması yasaklamış, evde bile soykırım sözcüğünü kullanmazlarmış. Ancak, toplumda şu anda, sıradan insanlar arasında, bu tür sorunlar o kadar çok değil.

Tabii ki, kimi insanların tarihten haberleri yok, devletin azınlıklara ne gibi politika-lar uyguladıklarını bilmiyorlar. Benim şanslı olduğumu söyleyebiliriz, çünkü ben işim gereği eğitimli insanlar ile çalışıyorum ve Ermeni oluşum bana ayrımcılık yapmaları için bir sebep değil. Ben hükümetin azınlıklara karşı herhangi bir ayrımcılık politikası gütmediği fikrini asla kabul edemem. Tarih yazıyor bu gerçekleri. Sadece soykırım-dan bahsetmiyorum, 1944 azınlıklara yüklenen ek vergiler, ödeyemediği takdirde Erzurum'a gitmek ve yol yapında çalışmak zorunda olmaları mesela. Dedem bizzat yaşamış bu olayları, Erzurum’a gitmiş, eve döndüğünde hastaymış hep öksürmüş ve kısa bir süre sonra hayata veda etmiş.

Halklar arasındaki ilişkilerin normalleşmesi düşündüğümüzden daha zor ve gerçekçi değil, Türk hükümetlerinin özellikle cahil sınıf üzerindeki etkisi çok güçlü. Bu insanlar ırkçılık ile besleniyorlar. Buna ek olarak, Ermenilere karşı kötü fikirler besle-melerinin ana sebebi onlar ile aslında hiç bir ilişkileri olmamaları. Karadeniz gibi şu anda Ermenilerin çok az oldukları bölgelerde, Ermenileri insani özelliklerden yoksun bir millet olduğunu sanıyorlar. Ama tanışıldığında, konuşulduğunda bu kalıpların kırıldığını görüyoruz. Ne olursa olsun soykırım kelimesini doğru kullanmak gerekiyor. Bu kelimenin sadece kendisi bile Türkiye’de kabul edilmiyor.

Türkiye ekonomik düzeni hala kapitalist, bu nedenle artık kültür de tekelleşmiş durumda. Başka bir deyişle, kültür şu çok yüksek bir fiyata satılmakta. Bu siyasi olarak eğitim almamış insanların çok kolayca kullanılacakları anlamına gelmekte. Olup bi-tenden hiç bir şey anlamadan itaat ediyorlar, tüm bunların ülkedeki eğitim seviyesi

Sayat Didonyan’ın dedesi, Simon Medzaryan (ilk sıra, soldan üçüncü)

Page 49: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 9594 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

ile ilgisi büyük. Sadece Ermenileri ya da Türkleri kastedemiyorum bence dünyanın geri kalanında da durum bu.

“Türkiye’de Ermeni olmak ‘şeytanlaştırmak’ için bir enstrüman”

Türkiye'de yaşayan Ermeni öğrenci, Sayat Tekir anlatıyor

Adım Sayat Tekir, 1984 yılında İstanbul'da doğdum. Şimdi İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünde Türk-Ermeni ilişkileri, kimlik, milliyetçilik sorunları konuları üze-rinde çalışıyorum. Ayrıca Bilgi Üniversitesi'nde çalışıyorum.

Türkiye’de soykırım konusunda son 15-20 yıl içinde değişiklikler oldu. 1990'ların sonundan itibaren, “kimlik” hakkında daha sık konuşmaya başladı. Bu konuda haftalık “Agos" gazetesinin yayınlanması büyük rol oynadı, televizyon ekranlarında Hrant Dink'in bu sorunları gündeme getirmesi de çok önemliydi. Bu, tabii ki, sadece bir başlangıçtı.

Türkiye’de soykırım konusunun konuşulmasında, 2001 yılında Fransa'da kabul edilen Ermeni Soykırımı yasa tasarısı da büyük etki etti. Devlet okullarında soykırımı inkar eden kompozisyonlar yazdırılmaya başlandı, okullarda okutulan tarih kitapları “soykırım” konusunda daha çok bilgi içermeye teşvik edildi.

Hrant Dink cinayeti büyük bir panik yarattı. 250 bin kişi "Hepimiz Hrantız, hepi-miz Ermeni", dedi ve bu ülkede büyük bir depreme neden oldu. İnsanlar “Ermeni Kimlikleri” hakkında düşünmeye başladılar. Fakat aynı zamanda soykırım hakkında

Page 50: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 9796 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

konuşmak istemeyen faşist bir kitle vardı.

Daha önce, soykırım sözcüğünü telaffuz ettikleri için insanlara dava açılırdı. Hrant Dink’in ölümünden sonra, Türkiye Ermenileri ve Ermeni örgütleri, Ermenile-rin sesini ve Türkiye'de yaşayan Ermenilerin sorunlarını daha yüksek sesle dile getir-meye başladılar. Yerel seçimlerde Ermeni adayların olması, 3 Ermeni milletvekilinin seçilmesi, soykırım konusundaki tartışmalara olumlu etki etti.

Tabii ki, Türkiye’de yaşayan Ermeniler ayrımcılığa alışkın. Özellikle son yıllarda, daha fazla ayrımcılık varsa, tabi geçmişte de Kemalistler vardı ve Türkiye o dönem de demokratik bir ülke değildi. 6 ay önce oldukça büyük bir telekomünikasyon şir-ketine gönderdiğim özgeçmişim Ermeni olmam nedeni ile kabul edilmedi. Böyle olaylar Türkiye’de sık sık yaşanan, duyulabilen olaylar. Kürt hareketi içinde mücadele eden Kürtler Ermeni olmakla suçlanıyor. Türkiye’de Ermeni olmak “şeytanlaşmak” için bir enstrüman haline geldi. “Ermeni” kelimesi bir küfür olarak kullanılıyor. Tabii ki, bu ayrımcılığa karşı olan insanlar da var.

Türkiye'de özgürlükler konusunda da bazı değişiklikler var. 2002-2007 yıllarında bazı adımlar atıldı ancak bundan sonra durum çok daha kötüye gitti. Gazeteciler ve bilim adamları hapishanelere atılıyorlar. Muhalefet tek kelime eleştiri bile duymak istemiyor. Türkiye’de muhalif yayın organı bile kalmadı, hükümet her an kendi propa-gandasını yapıyor. Yavaş yavaş tüm özgürlüklerimizden mahrum ediliyoruz.

Türkiye'nin geleceği konusunda ne yazık ki, iyimser değilim. Ülkede yavaş yavaş nefret büyüyor. Bu kutuplaşmanın son noktası bir iç savaş olabilir. Erdoğan’ın başkan-lık sistemini getirirse ülkede padişah gibi hükmetmeye başlayacak.

İki halkın, Türklerin ve Ermenilerin uzlaşması benim açımdan, Ermeni Soykırımı tanınması, özür dilenmesi ve faillerin ortaya çıkarılması açısından çok önemli. Bu faili-ler Türkiye’de hala kahramanlaştırılıyorlar; isimleri sokaklara, okullar veriliyor. Türk-Er-meni sınırının açılması gerekli. Soykırım mirasçılarının Türkiye vatandaşlığını alma-larını ve mülkiyetlerini geri kazanmaları da benim için önemli. Ben Ermenistan ve Diasporanın Türkiye karşıtı politikadan uzaklaşması ve uzlaşma politikası sürdürmel-erinden yanayım. Ermeniler ve Türkler birlikte yaşam alanı oluşturmak için çalışmalılar. Daha demokratik bir ülkede, ne kadar zor olursa olsun, bunu gerçekleştirmek müm-kün olacaktır.

Page 51: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 99

Röportajlar- 1915’de Ermenileri kurtarmış Türkler/Kürtlerin çocukları ve torunları ile yapılan röportajlar

- Türkler/Kürtlerin yardımı ile kurtulmuş Ermenilerin çocukları ve torunları ile yapılan röportajlar

Page 52: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 101100 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“İçimde bir kasırga var, kabullenemiyorum”

Yerevan Devlet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Fakültesi Dekanı Geğam Petrosyan soruları yanıtlıyor

- Bize ailenizin geçmişini anlatabilir misiniz?

- Büyükannem ve büyükbabam ikisi de zengin ve tanınmış ailelerin çocukları. Dedem, Gabriel Petrosyan, Sason’un Şenik köyünden ve oldukça büyük bir ailesi varmış. Çoğunlukla karşı koymaya çalışan ve gerilla hareketi içinde bilinen insan-lar. Soykırım sırasında dedemlerin komşuları dedemi kendi evlerinde saklamışlar, ona Türk kıyafetleri giydirmişler ve diğer kaçabilen Ermenilerin yanına götürmeyi başarmışlar, dedem böylece Gümrü’ye ulaşmış. 16 yaşına kadar Gümrü’deki yetim-hanede kaldıktan sonra Talin’deki “Vosketas” köyüne yerleşmiş. Köydekiler genelde soykırımdan kurtulabilenlermiş, aralarında Sasunlular çokmuş. Dedemin ailesini önemli bir aile olduğunu duyunca ona yardım etmek istemişler ve evlendirmişler.

Ninem, Vardanuş da hemen hemen aynı şekilde hayatta kalabilmiş. Olaylar sırasında 2 yaşında olan ninem Hınıs’ın Kakhki köyünden. Ninem, Kürt veya Türkler tarafından kurtarılmış, kimin kurtardığın bilebilmemiz mümkün değil. Ağabeyi kaçıp İran’a yerleşmiş. Babaları Misak ise oldukça tanınan biri olmuş, verdiği mücadeleler ve kahramanlıklara bazı kitaplarda değiniliyor. Bu büyük aileden sadece ninem hayatta kalabiliyor.

Page 53: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 103102 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

- Onu kurtaran hakkında ne biliyorsunuz?

Onlar bize kendi hikayelerini anlattıkları zaman ben çok küçüktüm. Komşularının Türk ya da Kürt olduklarını söylüyorlardı, benim için ikisi arasında pek bir fark yok. Ninemi ya da dedemi kurtaranların bunu sadece ve sadece bir komşu samimiyeti sebebi ile yaptıklarını düşünüyorum.

- 1915 yılına kadar dedenizin ve ninenizin ailesi ve Türkler arasında nasıl bir ilişki varmış? Çocukluk anılarından bahsederler miydi?

- İkisi de büyük acılar içinde, sayıklayarak öldüler, yaşadıkları ve gördükleri zulüm psikolojilerini çok etkilemişti. Dedem konuşurken hep ağlıyordu. "Barbarlık" kelimesi olanları anlatabilmeye yetmez çok hafif kalır. Türklerin yaptığın anlatmaya yetmiyor bu kelime…

- Siz veya dedeniz Türkiye'yi hiç ziyaret ettiniz mi?

- Dedem ve ninem ömürleri boyunca Batı Ermenistan’a gitmeyi hayal ettiler.

Dedem "Lao, acaba bir gün olur da babamın evini gidip görebileceğim günler ge-lir mi?” derdi. Ne yazık ki, bu hayalini gerçekleştiremedi. Ama dedemin bir ömür boyu düşlediği hayali babam gerçekleştirdi. Ben oldukça büyük yaşta olan babama bunu gerçekleştirmesi konusunda yardım ettim ama bir an o heyecanı dayanamayacağını düşünüp korktum, sonra da ne olursa olsun, gitsin dedim.

Babam Şenik'i ziyaret etti. Gittiğinde bazı insanların yanına geldiğini ve dedemi hatırladığını söyledi. O hayatını rüyası gerçekleştirdi, babasının evini, Batı Ermeni-stan'ı görmek onun için kutsal bir mekan ziyaret etmek demekti.

- İki toplumun uzlaşması hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Bu konuda kişisel önerileriniz var mı?

Eğer soykırımdan kurtulan bir aileden geliyorsanız, duygu dünyanızda uzlaşma-ya gidebilmeniz güç, bunun olamayacağını biliyorsunuz. Bu konuda düşüncelerim çelişkili aslında; ben komşu bir ülke ile diplomatik ilişkiler kurmanın doğru olduğuna inanıyorum. Ancak bu süreçte, Türkiye bizim için kabul edilemez önkoşullar ortaya atıyor.

Öte yandan dedemin ve ninemin gözyaşlarını görerek büyüdüm, onlarca yıl süren bu yaşantıları zihnimden ve ruhumdan söküp atmam mümkün değil. Ben kendi içim-de bir çatışma yaşıyorum. İçimde bir savaş var. Bir Ermeni olarak, uzlaşamıyorum.

“Dedem, tüm Ermenilere yardım edemediğinden odasını gidip ağlıyordu”

Türk Hüseyin Nesimi soruları cevaplıyor

- 1915’de aileniziniz Ermenileri nasıl kurtardığını anlatır mısınız?

- Dedemin adı Hüseyin Nesimi, biz Giritli bir aileyiz. Benim adım da Hüseyin Nesi-mi. Dedem, 1870lerde okul birincisi olarak İstanbul’a gelip Mülkiyeye girmeye hak kazanıyor. Dürüstlük ve adillik üzerine kurmuş hayatını. Sürgüne gönderilmiş Sultana muhalefet ettiği için önce; Palu’ya sonra Lice’ye göndermişler dedemi.

1915 yılında Lice’de bulunmuş. O yıllarda anlatılırdı ama çocukken anlaya-madığımız şeylerdi bunlar. Yaptığı şeyin önemini ancak daha sonraki dönemlerde an-lamaya başladık. Küçük yaşta bu işin bilincinde olabilseydik, çok daha fazla doküman toplayabilirdik. Dedem, tehcir döneminde vali ile ters düşüyor, bir bahane ile Diyar-bakır’a gönderiliyor.

Dönemin Diyarbakır valisi tüm Ermenilerin bölgeden uzaklaştırılmasını istiyor, dedem karşı çıkıyor. Çeteler saldırıyor, katliamlar, mal ve can kaybı oluyor. Dedem koruyucu olmaya çalıştığından vali ile ters düşüyor. Dedem valiye “Bana yazılı emir ver ancak o zaman uygularım” diyor ama Vali yazılı emir vermiyor, dedem de uygu-lamıyor. Büyüklerimizin anlattığına göre, dedem “Yapacaksanız, insanların malına do-kunun ama canına dokunmayın” diyor ama başaramıyor. Ermeniler sürülüyor yolda eşkıyalar saldırıyor.

Page 54: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 105104 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Dedemin tam olarak Ermenileri kurtarmak için ne yaptığını bilmiyorum ama ak-lımda kaldığı kadarıyla dedeme yardım etmeleri için yalvarır yakarırmış Ermeniler, dedem de üzüntüsünden içerdeki odaya gider çaresizlikten ağlarmış. Kötü bir dö-nem.

Dedem Diyarbakır’a giderken başına ne geleceğini biliyor. Babaannemi, 4 yaşın-daki babamı ve babamın dadısını, ev kiracısı olduğu ev sahibine emanet ediyor. Babaannemle helalleşiyor, namazını kılıyor, öldürüleceğini biliyor gittiğinde. Haklı çıkıyor, Karaz tepesinde müfrezesi ile birlikte öldürülüyor.

Öldürüldükten sonra ev sahibinin himayesinde İstanbul’a ulaşılıyorlar. Babam ve ailesi trenle İstanbul’a geliyorlar. Maaş da bağlanmıyor ve iki kadın bir küçük çocuk İstanbul’da sefil bir hayata başlıyorlar.

İstanbul’a geldiklerinde iş yok güç yok. Topkapı’da bir gecekonduya yerleşiyorlar. Pazarda atılan, çürümüş sebzeleri toplayıp yiyerek hayatta kalamaya çalışıyorlar. Bu zor şartlarda tahsiline devam ediyor babam, üstte yok başta yok, içliği olmadığın-dan gazete kağıdı koyuyor üşümesin diye. Meccanen yatılı okuyor İstanbul Erkek lis-esinde, öğretmenin yardımıyla okulunu bitirip, inşaat mühendisi oluyor. Adı Abidin Nesimi, siyasi kitaplar yazıyor, soykırımla ilgili araştırmalar da yapıyor.

Nesimi adı üç kuşaktır bizde, benim torunum da Nesimi.

Dedemin babası Girit’te iç kale şeyhi. Bektaşi kökenli bir aileyiz, bu Nesimi adı hala devam ediyor.

- Dedeniz nasıl bir insandı?

- Muhtemelen insancıl biri, davranışları bunu kanıtlıyor. Adalet eşitlik ve insanlık peşinden koşmuş, hümanist bir insan. Bektaşilikte de var bu hümanizm, dedemi tanı-ma fırsatı bulmadım ama babama benzediğini düşünüyorum, babam da hümanist, mütevazi, insanları seven bir kişiydi.

- Mezarlığı yaptırmak bir anıta çevirmek gibi bir hedefiniz var mı?

- Oral Çalışlar bu konuda yazılar yazdı. Ona minnettarım, Lice Diyarbakır arasında bir yerde öldürüldüğüne dair bilgimiz vardı. Oral Bey o bölgede ciddi bir çalışma yapıp mezarın yerini daha net bulabildi. Bize de haber verdi. Ben öldüğü yere gittim.

Bölgedekiler, eskiler olayı biliyorlar. Hikayeyi biliyorlar. Kaymakam türbesi diyor-lar buraya. Belediye başkanı ile görüştüm, mezar yaptırmak istiyorum. Bir anıt olacak ama ne yaptıracağımı net bilmiyorum. Belediye’nin de anıta götürecek olan yolun

yapımı konusunda yardımcı olacağını ümit ediyorum. O yol dönemin Diyarbakır-Lice yolu.

Page 55: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 107106 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

"Dedem ve ninem hayatlarının 1915'ten sonra “haram” olduğunu anlatıyorlardı”

Yerevan Devlet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Fakültesi Öğretim GörevlisiGohar Melik-Bakhşyan soruları yanıtlıyor

- Rica etsek ailenizin öyküsünü kısaca anlatır mısınız?

- Annemin tarafı Eski Beyazıtlı. Nüfusun çoğu Kürtler, ama Ermeniler ve Türkler de var o dönem. Dedem, Haykak Kaçberuni, Doğubayazıt’ın vergi memuru, dedemin babası ise rahip Nerses Kaçberuni oradaki dini temsilci. Soykırımı sırasında, artık daha fazla orada kalamayacaklarını anlayıp Türk komşularının yardımı ile Dilijan’a kaçıyor-lar daha sonra ise Yerevan’a yerleşiyorlar.

Dedemin 5 kızı ve iki oğlu vardı. Annem o zaman henüz doğmamıştı. İki erkek çocuk göç yolunda koleradan ölüyor. Dedem hep çocukları yarı-ölü olarak gömmek zorunda kaldıklarını ve ardından hemen kaçtıklarını, çünkü “yeniçerilerin” peşlerinde olduklarını ve hepsini katledeceklerini üzüntü ve pişmanlık ile anlatır helak olurdu.

1915 yılına kadar, dedemin ve nenemin anlattıklarına göre yanlış hatırlamıyorsam her şey oldukça sorunsuz ve güzelmiş. Kaçberuniler çok zenginmişler, insan güvende olmadığı yerde para saklamaz, demek ki tehlike sezmemişlerdi. Onların Türk ve Kürt olan komşuları ile çok iyi ilişkileri varmış, Anneannem Kürtçe ve Türkçeyi çok iyi konuşuyordu.

İyi ve rahat bir ortamda yaşadıklarını, ninemin anlattığı farklı şehirlere yaptıkları ziyaretlerden de hissediyordum. Çok etkilenmiş bir şekilde “Artamet Elması” ile ilgili anılar anlatırdı. "Biz Artamet’e vardığımızı gelen güçlü elma kokusundan anlardık, bu koku geldiğinde elma bahçelerine yaklaştığımızı anlardım. Bu bahçede kopardığımız elmalara güneşin altında bakar, çekirdekleri gözükürdü” derdi hep.

Ama 1915 yılından sonra... neler olduğunu biliyorsunuz... dedem ve ninem hayat-larının o günden sonra “haram olduğunu” anlattılar hep. Nenem durup durup hatır-lardı o sahneleri, rüyasında ölen çocuklarını görürdü. Dedem ise hep uykusuzluk çekti, hiç rahat uyuyamadı. İkisinin de gözleri önünde Türkler Ermenilerin kafalarını kesmişler, hamile kadınların karnını yarıp doğmamış bebekleri öldürmüşler, tecavüz etmişler kadınlara. Bu sahneleri ancak filmlerde görüyoruz, doğru. Ama ben kulak-larım ile dinledim, filmlerde az bile gösterildiğini sanıyorum.

- Kaçberuniler nasıl kurtulmuşlar?

- Küçüktüm ama ninemin anlattıklarını hatırlıyorum, soykırımdan önce dedem-le arası iyi olan Türk yetkililer ona anlatmaya çalışmışlar, yakında zaten olan olacak, gitmek zorunda kalacaksın bari sen şimdi çık Beyazıt’tan demişler. Bu söylenenlerin yanında genel atmosfer ve Ermenilere karşı alınan tavır onların bir fırtına çıkacağını anlamlarını sağlamış.

Neyse ki, dedemlerin komşuları ile çok iyi bir ilişki varmış ve onlar komşularının hayatta kalmasına yardım etmişler. Ninem komşusunun gece tüm aileyi gizlice kendi evinde sakladığını sabah olunca da şehirden çıkmalarına yardım ettiklerini anlatır-lardı.

Dedem komşularının iyi insanlar olmasının bir şans olduğunu, başka Türklerin, Er-meni komşuların malı mülküne konmak için onlara ihanet ettiklerini ve saklandıkları yerleri ihbar ettiklerini anlatırdı. Dedemler yanlarına çok az şey alabilmişler, kaçmadan altınları testilere doldurup bahçeye gömmüşler, geri döneceklerine o kadar emin-mişler yani... ama...

- Ailenizi kurtaranlar hakkında ne biliyorsunuz?

- Ne yazık ki, çok şey bilmiyorum...ancak dedem ve ninemden dinlediklerim. Komşu olarak, çok yakın olmuşlar. Ninem komşusunun çok hamarat, lezzetli yeme-kler yapan bir kadın olduğunu söylerdi. Ninem çok güzel “Beyazıt köftesi” yapardı, o komşusundan öğrendiğini söylerdi.

- Evde bu konular hakkında konuşulur muydu?

Page 56: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 109108 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

- Evet, her zaman. Hep konuştuk bu konular ile ilgili olarak, hala da konuşmaya devam ediyoruz.

- Türkiye hiç gittiniz mi? Cevabınız evet ise, orada ne hissettiniz?

- 2008 yılında ailece Antalya'ya gittik, dürüst olmak gerekirse gittiğimize çok pişman oldum. Bana kötü muamele ettiklerinden değil ama bilinçaltımda korkular vardı. Sokakta yürürken, farkında olmadan geriye dönüp bakıyor, kontrol ediyordum. Her an sanki birileri gelip arkadan saldıracak gibi geliyordu.

Ben de Batı Ermenistan'a gitmek istiyorum. Bu sadece benim değil, aynı za-manda babamın da rüyası ve arzusuydu. Babam ünlü bir tarihçi olan Stepan Me-lik-Bakhşyandı. O ve diğer bilim adamı arkadaşları Sovyetler Birliği döneminde birçok kez sınıra kadar gitmişler ama geçiş izni alamamışlardı. Şimdi gidebilme şansımız var ve ben çok gitmek istiyorum, ama yapamıyorum. Öyle geliyor ki gidersem ölürüm, ben gerçekten yapamam...

- İki toplumun uzlaşması hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Bu konuda kişisel önerileriniz var mı?

- Bunu söylemek çok zor. Her zaman Türklerin içinde iyi bir şey bulmaya çalıştım, ama bulamıyorum, anneannem onların iyi komşuları olduğunu söylerdi. Bu gerçeğe rağmen, yapamıyorum. Bu uzlaşma için bir formül söylemek zor. Benim için Türkiye, Ermeni Soykırımını tanıyana kadar tek kabul edilebilecek olan ekonomik bağ ve il-işiklerdir. Kültürel bağlara ve ilişkilere bile karşıyım.

Ben kesinlikle Türkiye’nin Ermeni Soykırımını tanıması, maddi ve manevi tazminat vermesi gerektiğini düşünüyorum. Doğru, ben soykırımı yaşamadım, ama o korkunç sahneler gözümün önünden gitmiyor 24 Nisan'da, ailemin, dedemin, ninemin ded-iklerini hatırlıyorum, yarı ölü gibi dolaşıyorum tüm gün. Ben unutamıyorum...

“Dedem Nvart’a aşıktı, ama ona zarar vermemek için kocası olmamıştı”

Soruları Türk Diş Hekimi Ayşe Gökçe yanıtlıyor

- Bize Ermenileri kurtaran akrabalarınızın hikayesini anlatır mısınız?

- Muşun Bağlı köyünde geçiyor bu acı hikaye. Benim babamın dedesinin başın-dan geçiyor olay. Adı Kazım, o zaman 18 yaşında, ailesinden biri asker. Sanıyorum dayısı. Ermenilerin önce yakılarak yok ediyor askerler, bir yerlere dolduruyorlar; kilise, okul, evler, kuyular... Buralara doldurup yakıyorlar, sonra derelere atıyorlar. Ama der-eler kirlenmeye başlayınca artık nasıl yok edeceklerini bilemiyorlar.

Bu asker olan dayı Ermeniler kafilerle giderken bizim Kazım dede da artık nasılsa yanında oluyor, gördüklerine dayanamıyor, eve dönmek istiyor ama bırakmıyorlar. O ara Nvart’ı ve kardeşi Aramı görüyor, Nvart hamile kucağında ise bebeği var. Nvart kafilenin içinde yürürken yalvarıyor askerlere, biraz su verin bebeğim ölecek diyor. Vermiyorlar, Kazım dedem gizlice matarasından vermeye karar veriyor. Bir an kolluyor kimse görmesin diye, tam su içirilirken bebeğine görüyorlar. Askerler kızınca dedem çare bulayıp, ben bu kızla evlenmek istiyorum o yüzden verdim diyor. O zaman gülüyorlar, “Hepsi bizim bunların, evlenmeye ne gerek var” diyorlar. Kazım dede “Yok, eve götürüp kendime eş yapacağım” diyor. Kafileden kaçırıyor Nvart’ı, kardeşi Ar-am’ı bırakan Nvart sıkıntıdan düşük yapıyor bizimkilerin köyüne geldiklerinde ama ebe müdahale ediyor ama kurtaramıyor. Evdekiler fark ediyorlar aynı odada yat-madıklarını, dedem “daha yeni düşük yaptı” diyor. Bir kaç hafta sonra bakıyor olmaya-cak, önüne alıp konuşuyor Nıvart’ı, bu böyle olamayacak karı-koca olmazsak anlarlar, bırakmazlar seni burada diyor. Nıvart çok küçük, sanırım 18-19 yaşında. “Ölürüm, sana

Page 57: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 111110 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

varmam, kocamın kemikleri sızlar, bebeğimin biri öldü, öbürü sahipsiz, ben nasıl sana kadın olurum” diyor. Bu olaylar sırasında Ermenilerin katli ve tehciri sürüyor Muş’ta. Dedem karım olma, ama aynı odada kalmak zorundayız diyor.

İki sene öyle geçiyor, sonra evdekiler bu kız neden gebe kalamıyor diye sormaya başlıyorlar, olaylar da durulduğundan, dedem Ankara’ya gitmeye karar veriyor. An-kara’ya gelince Nvart’ı İstanbul’a yolluyor. Nvart, sen beni yolla ben başımın çaresine bakarım diyor. Gerçekten de bakıyor, sanırım Patrikhane’ye sığınıyor, Nvart henüz evden gitmeden diğer çocuğu da ölüyor. Çocuğun sağlıklı olduğunu, dedemin anne-sinin yani kayınvalidesinin bebeğini öldürdüğünden kuşkulanıyor hep. Sonra dedem, Ankara’da bir Türk kızla evleniyor. Nvart arada bir mektup yolluyor, iyiyim diyor ama hiç evlenmiyor. Dedem ise izini kaybettiriyor, köyüne hiç dönmüyor. Evde anlatılana göre dedem aşık oluyor Nvart’a ve aşkından ona hiç sokulmuyor, korkmasın, üzülme-sin diye.

- Bu hikayeyi çevrenize anlatıyor musunuz?

- Pek anlatmıyorum, ben bile 15 yaşımda duydum bu hikayeyi, çok anlatılan bir hikaye değil. Ben liseyi İstanbul’da okurken Ermeni bir arkadaşım vardı, babama söyledim bir gün, o da pek istemeden anlattı bu hikayeyi, hatta “Acaba Nvart’ın akrabası olabilirler mi?” demişti.

- Aile içinde bu konu konuşulur mu?

- Çok nadir, tüm torunlar bilmez. Bir de ortada aşık durumu var, yani dedem bu Er-meni kıza aşık, belki de kendi eşini yani bizim ninemizi hiç o kadar sevmedi, kolay an-latılabilecek şeyler değil. En kötüsü çok uzun yıllar sonra Nvart’ın kuşkusunun gerçek olduğu yani, dedemin annesinin, Nvart’ın dedemden çocuğu olsun diye bebeğini yastıkla boğduğunu öğreniyorlar. Bunu nasıl konuşabilirsiniz ki?

- Bu insanlar ile bağ kurmak ister misiniz?

- Ben şahsen çok isterim ama zor, yani bulsak bile yüzümüz var mı konuşabilecek. Ben babama insan bir bebeği nasıl boğar dedim, o da bana o yıllarda çok zalimlik oldu dedi. Hatta nene “O Ermeni dölüydü, gelin neyse ama onun erkek çocuğunu bu evde barındırmak doğru olmazdı” demiş.

- İki komşu ülke ve halk arasında barışın sağlanması için ne yapılmalı sizce?

- Adalet önemlidir. Adil olunmadıkça bir yere varamayız, ne olduğu hakkında konuşmalıyız.

“Adana Ağıtı” şarkısının sözlerini ben aslında ninemden öğrendim”

Soruları Doktor-Laborant Naira Poghosyan yanıtlıyor

- Bize akrabalarınızın hikayesini anlatır mısınız?

Büyükannem Veronica Berberyan (Mıgırdıçyan), 1907 yılında Yozgat’ın Boğazlyan köyünde, entelektüel bir ailenin kızı olarak doğdu. Dedemin dedesi rahip Der Hagop ise yerelde Ermenilerin temsilcisiymiş. Aziz Meryem kilisesinin kıdemli papazlarından biri olan dedem, heybetli görünüşü ve bilgi birikimi ile Boğazlayan Köyü'nün önde gelen çehrelerindenmiş. Ninemim ninesinin adı Narinmiş. Ninemin babasının evinde çalışma odası varmış, burada toplanan entelektüeller siyasi olayları ve politik gelişm-eleri tartışır ve bazen de gizli yurtsever şarkılar söylerlermiş. Ermenice konuşmanın o günlerde yasak olmasına rağmen ninemlerin evinde Ermenice konuşuluyormuş. Ama diğer Ermeni aileler arasında Ermenice bilmeyenler çoğunluktaymış. Ninemi uyuttukları halde, o kalkar yan odada söylenen şarkıları gizlice dinlermiş, bununla da kalmaz onları ezberlermiş. “Adana Ağıtı” şarkısının sözlerini ben aslında ninemden öğrenmişimdir.

- 1915 olaylarından önce aile üyelerinin Türklerle ilişkileri nasılmış? Çocukluk anılarında Türkleri anlatırlar mıydı?

Ermeni ve Türkler katliama kadar barış içinde yaşamışlar. 700 ailenin yaşadığı Boğazlayan köyündekilerin büyük çoğunluğu çiftçilerdi. Ermeniler bu bölgede

Page 58: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 113112 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

İlk sıra, sağdan birincisi anlatıcının ninesi Veronika Berberyan (Mkrtchyan)

çoğunlukla varlıklıydılar, dükkanları ya da ninemin amcası gibi berber dükkanları vardı. Türklerin ve Ermenilerin tarlaları ve sokakları birbirinden ayırt ediliyormuş. Er-menilerin yaşadığı bölgeler, temiz, düzgün ve düzenli ama Türklerinkiler daha ziyade bakımsızmış. Anneannem o güne kadar Ermenilerle ve Türkler arasında hiçbir ciddi olayın yaşanmadığını söylerdi.

- 1915 yılından sonra neler yaşandı?

1915, Temmuz ayının başında Kemal Bey ilçeye geliyor. Yerel yönetim binasının al-tındaki hapishanede bulunan suçluları serbest bırakılıyor. Bildiğiniz gibi katliamın asıl failleri bu tip insanlar zaten. O günlerde Ermeni ve Türk erkekleri savaşa götürmek için topluyorlar. Anneannem aynı günlerde Balkan Savaşı’nın başladığı haberlerini gaze-telerden öğrendiklerini söylerdi. Papaz Hagop, Ermenileri Türklerden ayırdıklarını görüyor. Türk binbaşıya neden böyle bir şey yaptıklarını sorduğunda aldığı cevap “Papaz Efendi, biz Ermenileri çalışmaya götürüyoruz” oluyor. Bu olaylar Cuma günü yaşanıyor, hemen ardından Pazar gününün sabahı, Türkler sopalarla papazın kapısı-na dayanıyorlar, kapıyı hırsla devirip içeri giriyorlar, papaz efendinin giyinmesine bile izin vermiyorlar. Binbaşı “sonun geldi Papaz” diyor. Son sözünü et diyorlar, ninem ve didem dizlerinin üstüne çöküp dua etmeye başlıyorlar, dedemin başını kesiyorlar, ar-dından kellesi ile futbol oynuyorlar.

Olaylar sırasında bazı Ermeniler altın ve para verip, hayatlarını kurtarmaya çalışmışlar, ama nafile aldıktan sonra onları da öldürmüşler.

- Aileniz hayatta kalmayı nasıl başarabilmiş?

Ailemizde tün erkekleri toplayıp, götürmüşler. Ninemim amcasının hayatını kur-tarmak için, evdekiler kilerdeki duvara büyük bir delik açmışlar, Harutyun’u orada saklamışlar. Babaannenin amcası Harutyun tüm günü orada geçirip ancak geceleri buradan çıkabiliyormuş. Jandarmalar gün içinde evi aradıklarında onu bulamıyor-larmış. Amcasının hayatını kurtarmak için ninem, karısı Ermeni olan bir binbaşından yardım istemiş. Binbaşı ceketinin düğmesini koparıp, nineme gösteriyor, bak diyor, bunu sana kim getirirse Harutyun’u ona vereceksin. Binbaşı Bey’i ikna ediyor, “Ha-rutyun çok iyi berber bize lazım olur” diyor, önce neden Türk berber yok mu ki diyorlar ama sonra ikna oluyorlar. Harutyun eve geliyor, karısı ve ailesi de kurtuluyor, evlerine kimse gelmiyor, bu yüzden bu evin diğer Ermenilerin bir korunma yeri olarak kul-lanıldığını anlatırlardı. Ninem yaklaşık 40 Ermeni’nin bu ev sayesinde kurtulduğunu anlatırdı.

- Aile içinde bu konular konuşulur muydu?

- Ninem bana hep anlatırdı, ben de çok severdim dinlemeyi, hep sorular sorardım. Dedem öldüğünde, anneannemle uyurdum, yanına uzanır katliamlar hakkında anlat-

Anlatıcının ninesi Veronika Berberyan (Mkrtchyan)

Page 59: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 115114 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Hep düşündüm, acaba Zaven hayatını kurtaranın bir Türk ya da Kürt olduğunu anlattı mı..”

Soruları Kürt Emekli Öğretmen Hasan Okat yanıtlıyor

- Bize Ermenileri kurtaran akrabalarınızın hikayesini anlatır mısınız?

- Bu hikaye büyük amcamın yani dedemin kardeşinin başından geçiyor. Bizimkil-er Sasonlu, olaylar sırasında 9 yaşında olan Zaven’i dedemin kardeşi ahırda saklıyor, diğer tüm aile öldürülüyor ve tehcire gönderiliyor. Bizim büyük amcamız Mehmet Ruslar Sason’a vardıklarında Zaven’i Ruslara veriyorlar. Buna mecbur muydular bilm-iyorum, yoksa Zaven mi gitmek istedi o konuyu anlatmazlar. Ama bir vedalaşmaları olmuş, o hep anlatılırdı. Zaven, Ruslara doğru yürümüş ayrılırken birden koşarak geri gelmiş, amcama sarılmış ve ağlayarak “Ben başka yerde yaşayamam Memo” demiş.

Hep bu hatırlanırdı bizim evde, ne yaptı acaba Zaven, nereye gitti, nerde yaşadı? Herkes bunları merak etti...

- Bu hikayeyi çevrenize anlatıyor musunuz?

- Sason’da konuşurduk. Böyle çok hikayeler vardı, Ermeni gelin kızlar vardı, din değiştirip kalanlar vardı. Ama İstanbul’a gelince 1980’lerde gördük ki, bu konular ra-hatça konuşulabilecek şeyler değil.

masını isterdim. Bana Yergir’ini (ülkesini) anlatırdı. Ninem Türkiye’ye Yergir derdi. Bir gün o günlerde nasıl tüm bunlara dayandığını bilmediğini ama artık dayanamadığını söyledi. Kalbim dayanmıyor, bundan sonra bana sorma dedi.

- Türkiye'yi hiç ziyaret ettiniz mi?

- Türkiye'ye hiç gitmedim ama gitmek isterdim. Dedemin ve ninemin yaşadığı to-praklara ayak basmak, hissetmek, orda yürümek isterdim. Hatta biraz da Der Zor’a doğru gitmek, dedemin yürüdüğü yolda ben de yürümek isterdim.

- Türk-Ermeni uzlaşması hakkında düşünceleriniz neler?

- Benim ailemin hikayesi ve duyduklarımız bir kez daha bu acıyı kolay kolay unuta-mayacağımızın ve bu uzlaşının pek de kolay olmadığını kanıtlıyor. Bu acıyı unutmak mümkün değil.

Page 60: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 117116 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

- Aile içinde bu konu konuşulur mu?

- Tabii konuşurduk, Zaven gitmeseydi, bizimle kalsaydı neler olurdu onu tahmin etmeye çalışırdık. Ermenilerin malı mülkünü alıp da başı beladan kurtulamayanlar hakkında da konuşulurdu, “Ermeni malı yaramadı” denirdi... Bugün hala konuşuy-oruz, Kürt illerinde yaşanan son ölümler, son olaylar sırasında da büyüklerin aklından hep “Ermenilerin ahı” geçiyor. Bazılar lanetlendi bu topraklar diyor.

- Bu insanlar ile bağ kurmak ister misiniz?

- Ben isterim ama sanıyorum büyüklerimiz daha çok isterler, onların yaşanmışlıkları var, onlar komşuluk etmişler. Büyük amcam Zaven’i yarı aç bulmuş, tüm ailesinden bir o kalmış, saklamış, fark etseler onun da başı belaya girebilirmiş. Bu olaylardan sonra tabi tanışmak isteriz. Ben hep şeyi merak ediyorum Zaven, komşusu sayesinde kur-tulduğunun çocuklarına ve torunlarına anlatmış mı? Bu da benim çok merak ettiğim bir konu.

- İki komşu ülke ve halk arasında barışın sağlanması için ne yapılmalı sizce?

- Bilmiyorum, sanırım cevaplamak çok zor. Türkiye olayları kabul eder gibi oluy-or ama sonra tekrar inkar ediliyor, “ortak acı” deniyor. Diğer taraftan yurt dışında yaşayan, yani bir anlamada Zaven torunları olan kişiler her geçen gün daha sertleşiy-orlar, kısacası yarık büyüyor, yan yana gelmek zorlaşıyor...

Mnatsakan’ın oğlu Aşot Karamyan

"Zaman yaraları iyileştirir, ancak unutturamaz"

Soruları "Roman" Sakinleri Yöneticisi Hrant Karamyan yanıtlıyor

- Bize ailenizin öyküsünü kısaca anlatır mısınız lütfen.

- "Ermenistan’ın güreş devi," babama arkadaşları tam da bu şekilde anarlardı. Ba-bam, Aşot Karamyan, Kars’ın Stahan köyünde 1908 yılında doğmuş. Tüm ailesini, ebeveynlerini Ermeni Soykırımı sırasında kaybetmiş ve yalnız kalmış. Adı Mnatsakan olan babasının kafası babamın gözleri önünde kesilmiş. Anne ve kardeşi göç yolunda ölmüşler. İki kız kardeşi daha varmış, kaybolmuşlar, onlar hakkında hiçbir bilgi alama-mış. Büyük ablası Aşkhen, babamın dediğine göre çok güzelmiş ve onu köydeyken Ermeniler kaçırmış.

Biz çok küçükken bu hikayeleri bize anlatmıştı ama bu konuda çok konuşmak da istemezdi, çok üzülürdü ailesindeki bu acı olayları anlatırken.

- Babanız 1915 olayları sırasında hayatta kalmayı nasıl başarmış?

- Babam Sanasar adında bir arkadaşı olduğunu söylerdi. Her ikisi de bir Türk kadın, giysisinin, eteğinin altında saklayarak kurtarmış. O kadın, saklamış bu iki küçük

Page 61: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 119118 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Hrant Karamyan ve erkek kardeşi

çocuğu. Soykırım onun çocukluk anılarının her anında vardı. Hep Sanasar ile göç yolunda giderken açken öleceklerini anladıklarında, kurtulmak için ne yaptıklarını anlatırdı.

Bir şekilde Etchmiadzin’e ulaşmışlar, oradan da Gümrü’deki Amerikan yetimhane-sine. Yetimhane hayatı, onun için bir engel olmamış. Hemen hemen yetimhanedeki tüm arkadaşları sonra “büyük” insanlar olmuşlar; hakimler, bilim adamları, edebi-yatçılar.

Babam spor kariyerine yetimhanede başlamış. Önce futbol takımına katılmış olup daha sonra ise güreş ile ilgilenmeye başlamış. 1927-1931 yılları arasında Ermenistan ve Kafkasya’nın mutlak şampiyonu olmuş. Moskova'ya Beden Eğitimi Enstitüsü'ne okumaya gönderilmiş. Döndüğünde Gümrü ve Yerevan'da yönetici pozisyonlarda çalışmış. Kısacası, yaşam onun için spor olmuş. I Dünya Savaşına katıldı babam, 1993 yılında 85 yaşındayken öldü.

- 1915 yılına kadar babanızın ailesi ve Türkler arasında nasıl bir ilişki varmış?

- Babam yıllarca Ermeniler ile aynı mahallede yaşayan Türkler olduğunu ve olaylar sırasına, Türklerin, Ermenileri kurtarmak için hayatlarını tehlikeye attıklarını anlatırdı. Türk komşuları ile çok iyi ilişkiler içinde olduğunu anlatırdı. Sonuçta, olup bitenlerden halk sorumlu değil, bu devletin "temizleme" politikasıydı.

- Türkiye hiç gittiniz mi? Cevabınız evet ise, orada ne hissettiniz?

- Hayır. Ama babam eğer onu götürsek evlerinin yerini bulabileceklerini söylerdi hep. Büyük bir aileleri varmış, hep beraber aynı evde yaşıyorlarmış. Biz henüz çocuk-ken babamın ailesini tanıyanlar çıkardı bazen, ne büyük bir aileydi derlerdi... sadece babam kalmış o aileden...

- İki toplumun uzlaşması hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Bu konuda kişisel önerileriniz var mı?

- Zaman yaraları iyileştirir, ama unutturamaz. Hayat devam ediyor, komşu komşuyla ortak bir dil bulmalı, ortak paydada buluşulmalı. Bu yalnızca uzlaşma ile mümkündür. Ama diğer taraftan, biz onların bu sert politikasını kabul edemeyiz. Al-manların bile özür dilediği bu dünyada onlar bu konuda konuşmak bile istemiyor.

Türk devleti artık bu sorunun bir çözüme varması gerektiğini anlamalı. Belki bir Türkiye devletin başında geçmişten kaçılmayacağını bilen bir liderler gelir. Bizim Türk halkı ile hiç bir sorunumuz yok.

Biz taleplerimizi korumak zorundayız. En azından özür dilemeliler. Bu durum uzun süremez.

Page 62: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 121120 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

“Hatice Müslüm olmuştu ama Pazar günleri odasında kendi anadilinde dua ediyordu”

Soruları Türk Müzisyen Mert Akdamar yanıtlıyor

- Bize Ermenileri kurtaran akrabalarınızın hikayesini anlatır mısınız?

- Artvinli bir Türk ailesi bizimki. Ne kadar Türk bilmem, o bölgeler çok karışık bili-yorsunuz. Gürcistan’dan gelenler var, Rumlar var ama bize hep “Biz Türk’üz” demişler, bu saatten sonra da araştırsan bile çıkmaz ortaya, öğreneceğimiz insanlar hayatta değiller.

Bizimkilerin köyünün adını hatırlamıyorum ama Ardanuç’a bağlı bir köy. Erme-nilere karşı tehcir ve talan olayları başladıktan bir süre sonra, gece dedem camdan üstü başı yırtık bir genç kız görüyor. Çıkıyor dışarı titreyen kızı eve alıyor, anlıyorlar tabi ne olduğunu, yemek veriyorlar, yatırıyorlar evde o gece. Sabah “Beni bırakmayın, öldürürler” diyor kız, adı sanırım Anahit ama hep Hatice dediler. Bizimkilerin yüreği el vermiyor, çok da güzel bir kız, kadınlardan biri “Sen kal, seni ortanca oğlumuza gelin edelim” diyorlar. Tabi Hatice’nin tüm arzusu hayatta kalan akrabalarını bulabilmek. Artık bizimkiler vazgeçsinler diye mi, yoksa sonra bir kabahat bulmasınlar diye mi bilmiyoruz, “Bana kötülük ettiler, ben gelin olamam” diyor.

Bizimkiler düşünüyor taşınıyor, namus da çok önemli tabi, o zaman sen kal ev

işlerinde yardım edersin diyorlar. Benim dede, ortanca olan, ilk gece de görüp eve alan o zaten, hem acıyor, hem de beğeniyor Hatice’yi. Kulak asmıyor denilenlere. Hatice de bir kaç hafta içinde toparlanıyor, güzelliği daha da ortaya çıkıyor, nenem kıskanıyor kocasından, bakıyor oğlu da, yani benim büyük amcam çok istiyor, evlen-direlim diyor.

Ben hatırlarım Hatice yengeyi hayal meyal, bize çörek yapardı baharda, çok sonra anladım ben onun paskalya çöreği olduğunu. Demek ki kendi dinini, adetlerini de yaşatmak istedi. Müslüman olmuştu ama bizim kadınlar bilirdi, Pazar günleri odasın-da dua edermiş. Bizim yeğenlere kızdıklarında ailedekiler “gavurcuk” derlerdi, an-lamazdık. Sonra anladık, ama tuhaf bir şey oldu, biz Ermenilere daha yakın olurken, onlar anneleri Ermeni olduğu halde, hiç bu konulardan hoşlanamadılar. Hep konuları kapattılar. Şimdi düşünüyorum belki de korktular, Ermenilikler suçlar ailedekiler diye. Zaten aile dışındakiler bilmez.

- Bu hikayeyi çevrenize anlatıyor musunuz?

- Nasıl desem bilmem ki, anlatmaya yetkim de yok benim, çünkü onun çocuk-ları torunları var. Ben anlatırım ama belki onlar anlatmak istemez, rahatsız olurlar, o yüzden pek kimseyle paylaşamıyoruz.

- Aile içinde bu konu konuşulur mu? Bu insanlar ile bağ kurmak ister misiniz?

- Konuşulur ama siyasi olarak değil, yani “Ne oldu bu Ermenilere, ne yaptık biz” gibisinden değil. Genelde Hatice şunu pişirirdi bunu pişirirdi, Mahmut ne çok sevdi Hatice’yi gibi. Aşıktı amcam Hatice’ye...

- İki komşu ülke ve halk arasında barışın sağlanması için ne yapılmalı sizce?

- Zor. Şu anda barış kelimesi Türkiye için çok zor ve iddialı bir kelime. Hem içerde hep dışarda kavgalıyız. AB’den kopuyoruz, Kürt Barışı bilerek istenerek mahvedil-di, dindar-laik kanaat arasında hiç olmadığı kadar büyük bir boşluk oluştu. Çok acı söyleyeceğim ama durum bu iken Ermeni ve Türk barışı çok uzak gözüküyor.

Page 63: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 123122 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

Lena Kalvuryan (sağdan birinci), ninesi, Ağavni Kalvuryan ve erkek kardeşi Minas Kalvuryan

Dedem Türk’e "Kendi ayaklarım üzerinde ölürüm ama diz çökerek yaşamam " demiş.

Soruları Dilbilimci Lena Kalvuryan yanıtlıyor

- Bize aileniziniz öyküsünü kısaca anlatır mısınız?

- Ailem; dedem (Minas Kalvuryan), ninem (Ağavni Kalvuryan), babam ve iki kız kardeşi 1916 yılında, Adapazarı’ndan göç etmişler. Babam İstanbul’daki Getronakan Ermeni lisesinden mezunmuş. Vartaped Komitas o okulda babama ve sınıf ark-adaşlarına müzik öğretmenliği yapmış, Khrimyan ise teoloji dersi vermiş.

Biliyoruz, I. Dünya Savaşı sırasında Türk hükümeti fırsattan yararlandı ve Ermeni katliamı başladı. Ermeniler evlerinden zorla çıkarıp sınır dışına sürüyorlardı, itaat et-meyenleri ise orada anında öldürüyorlardı. Ninemin büyük ablası Adana'da yaşıyor-

muş. 9 çocuğu varmış, 6 erkek ve 3 kız, bütün aile yaklaşık 30 kişi, Adana'da katliamın-da bir gecede öldürülmüşler.

Ben nineme o senelerde neler yaşandığını anlatmasını istediğimde, söylediği ilk şey hep şu olurdu: "Gördüğüm şeyleri, en kötü düşmanım bile görmesin". Ağlıyor-du, Türk erkeklerin hamile kadınların karnındaki çocukların cinsiyeti hakkında id-diaya girdiklerini daha sonra karınlarını yarıp kız mı oğlan mı oldukları görmek için bebekleri kılıcın ucuna geçirip oynadıklarını anlatıyordu. Bunları görüp çok kişinin delirdiğini anlatıyordu.

- 1915 yılına kadar ailenizin ve Türkler arasında nasıl bir ilişki varmış?

- 1915 yılına kadar, insanlar arasında sorun yoktu, kardeş gibiydiler. Dedem, Türk paşalar ile çalışıyor, onlara at satıyordu. Ninem sık sık Türk halkının Ermeni Soykırımın-da bir suçu olmadığını vurgulardı. O tüm bunları, Ermenileri katletmek için Türk yet-kililerin emir ile oluşturulmuş gruplar tarafından yapıldığını anlatırdı.

- 1915 olayları sırasında ailenizdeki fertler hayatta kalmayı nasıl başarmış?

- Ninem bir gün evlerine oranın rahibinin geldiğini ve hiçbir eşya almadan oradan hızlıca uzaklaşmaları gerektiğini anlatırdı. Evi hemen terk edip, istasyonda toplanan Ermeniler öyle bir durumdaymışlar ki anneler bile kendi çocuklarını bulamıyorlarmış. O kalabalık içine dedeme daha önce at sattığı bir Türk Paşa yaklaşmış, “ B i -zim evde saklanın ama kızların isimlerini değiştireceğiz” demiş. Dedem de paşaya "Kendi ayaklarım üzerinde ölürüm ama diz çökerek yaşamam” diye cevap verip teklifi reddetmiş.

Bunu üzerine Türk Paşa bizimkilere bari ilk trene değil ikinciye binmelerini söylemiş. Bizimkiler paşayı dinliyorlar. Der Zor’a geldiklerinde, ilk trende olanların hepsinin öldürüldüğünü ve cesetlerden barikat yapıldığını görüyorlar. İnsanlar "Oğlum", "Kocam" “Çocuğum” diye feryat ediyorlar ama nafile.... bir sürü insan delir-iyor.

Yolda dedem tifüsten ölmüş. Ninem ve çocuklar kuvvetleri yettiğince toprağı kazıp onu gömüyorlar. Diğer gün gelip dedemin vücudunun kurtlar tarafından parçalandığını görüyorlar, çünkü derine gömememişler... Ninem kendini hiç affede-medi bu yüzden... dedeme bir mezar yapamadığı onu huzur içinde gömemediği için.

Ailem bu olaylardan sonra nihayet Yunanistan’a varabiliyor, oradan da Ermeni-stan'a geliyorlar.

- Türkiye hiç gittiniz mi? Cevabınız evet ise, orada ne hissettiniz?

Page 64: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 125124 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

- Türkiye'ye hiç gitmedim. Ama ninem hep “Ah! Yollar açık olsaydı da Yergir’e (vatana) gidebilseydim” derdi. Ninem hiçbir zaman Türkiye'deki doğduğu evi kaybet-tiği fikir ile barışamadı...

- İki toplumun uzlaşması hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Bu konuda kişisel önerileriniz var mı?

- Halkı suçlamıyorum. Biz milletler arasına fark koymadan yıllarca kardeşler gibi birlikte yaşamışız. Türk hükümeti ne zaman ki diktatörlük ile bir ülkenin uzun süre yönetilemeyeceklerini anlayacak işte o zaman uzlaşma zaman olacaktır. İnsanlar kendileri devirecekler o sistemi, çünkü kimse artık cellatların yönetimi altında yaşa-mak istemiyor. Ben Türk halkına karşı hiç bir kötü duygu beslemiyorum, zaten eğer kötü olsalardı, halkımız ne Türkiye’ye gidebilir ne de Türkler ile ticaret yapabilirdi...

“Hampartsum’un adını değiştirip Halil demişler, sünnet et-mişler ama o Ermeni olduğunu hiç unutmamış”

Soruları Kürt Ahçı Hüseyin Akçe yanıtlıyor

- Bize Ermenileri kurtaran akrabalarınızın hikayesini anlatır mısınız?

- Olaylar Bitlis’te başlayınca, yani artık son raddeye gelince Ermeniler konu komşulardan yardım istiyorlar. Sekh köyü yanlış hatırlamıyorsam bizimkilerin köyü. Bu köy Ermeni ya da Kürt köyü, ya da beraber yaşadıkları köylerden biri emin değilim. Türkler gelip köylerde kırıma başlıyorlar ama söyleyeyim her Kürt de kurtarıcı değil, bu talana bu zulme katılan Kürtler de var. Bir gece Ermeni komşu kadın geliyor, “Bizi götürüyorlar, oğlum Hampartsum’u size bırakayım ne olur” diyor. Hampartsum, 7 yaşında o zaman. Dedem olmaz, hem oğluna hem bize zarar verirler diyor. Nenem dayanamıyor, tamam diyor alıyor çocuğu. Hatta akşam dedem bu yaptığı için çok sinirlenip nenem Telli’yi dövüyor. Hamparts’a Halil demeye başlıyorlar, sünnet ediy-orlar ama Hampartsum hiç unutmuyor Ermeniliğini. 20 yaşında gelince Kürt bir kızla evlendiriyorlar. “Ben Ermeni bulup alacağım” diyor ama vazgeçiriyorlar. 3 oğlu oluyor Halil Amca’nın. Üçünü de daha sonra İstanbul’a yolluyor, onlar Ermeniliklerine geri dönüyorlar. Amcamlar çok severlerdi Halil’i, o başkaydı derlerdi. O da Telli nenemi severdi, dedemi sevmezdi, taş kalplidir o, “O gece anam olmasa ben sağ kalamazdım”

Page 65: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 127126 | Türkiye'ye İçeriden Bakış

derdi. Ben hatırlıyorum, iyi adamdı çok. Ama nasıl desem güldüğünde bile gülemezdi içi, öyle tuhaf bir acı vardı gözlerinde...

- Bu hikayeyi çevrenize anlatıyor musunuz?

- Biz İstanbul’a yerleşince çok samimi dostlarımız olmadı bu konuyu anlatacak. Bitlis’te de gizlenmişti uzun yıllar konuşulmadı. Hrant Dink’in ölümünden sonra bu konu sanki rahatladı, insanlar daha rahat konuşur oldu. Ben mesela bu yıl dışında son seneler 24 Nisan Soykırım Anmalarına katıldım, bu katılımda Dink’in payı büyüktü. Onun payı vardı bu rahatlamada, hoş son yıllarda artık o ortamdan da eser yok.

- Aile içinde bu konu konuşulur mu?

- Aile içinde konuşurduk. Özellikle kadınlar kendi içlerinde hep konuşurlardı. An-ladığım kadarı ile bizim köyde ve yakın köylerde vardı böyle durumlar.

- Bu insanlar ile bağ kurmak ister misiniz?

- Vardı zaten bağımız, torunlar ile hala var, telefonlaşır konuşuruz.

- İki komşu ülke ve halk arasında barışın sağlanması için ne yapılmalı sizce?

- Tanışma, konuşma lazım. Bu belki Ermeniler için zor ama ilk adımı Türkler atabilir. Sonunda bu insanları en hafif tabirle bu topraklardan kovan biziz, o zaman el uzata-cak yaraları saracak olan da biz olmalıyız.

127 | Türkiye’ ye İçeriden Bakış

Page 66: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 129

Türkiye’ye İçeriden Bakış

Proje Genel KoordinatörüK. Ohanyan

Ermenistan KoordinatörüN. Mkrtchyan

Türkiye KoordinatörüA. Nalcı

Ermenice EditörN. Minasyan

Ermenice RedaktörL. Khachadryan

Türkçe Çevirmen, Editör ve Redaktör A. Ozinian-Voskanian

İngilizce Editör ve RedaktörN. Melkonyan

İngilizce ÇevirmenG. Avetisyan

DanışmanlarA. KarapetyanA. Melikyanİ. BarkhudaryanH. Katrjyan

Hikayeleri ToplayanL. Hovhannisyan

Röpörtajları YapanA. Hovsepyan

Kapak Tasarım ve DizimA. Khachadryan

Page 67: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk

Türkiye'ye İçeriden Bakış | 131

Kitapta İstanbul’daki Ayasofya Katedrali ve Türkiye Ermenileri Patrikhanesi’nin fo-toğraflarının yanı sıra hikayelerini/söyleşilerini paylaşanların ve bu hikayelerinin kah-ramanlarının aile fotoğrafları yer almaktadır. Son sayfada Ermenistan-Türkiye sınırında bulunan harap haldeki köprünün fotoğrafını görebilirsiniz. Köprünün bu fotoğrafını yayınlamamıza izin verdiği için Lika Khachatryan’a şükranlarımızı sunuyoruz.

Hikayeler ve röportajlar ile birlikte anlatıcıların ve ailelerinin fotoğraflarına yer ver-ilmiştir. Fotoğrafları olmayan hikayeler ve görüşmeler için, adı geçen bölgelerin ve illerin fotoğrafları kullanılmıştır.

Page 68: Türkiye'ye İçeriden Bakı˛ - European Integration · 2017-07-25 · çalıştım. Bizim yaşadıklarımızı, çocuklarımız yaşamasın diye yaptık bunu, başta bizi Türk