ÜstÜn lİderlİĞİn İpuÇlari

MEB&INTEL ÖĞRETMEN PROGRAMI-LİDERLİK FORUMU

Sadece yaşarken değil, öldükten sonra da halkının sevgisiyle, saygısıyla ve minnettarlığıyla hala yaşayabilen dünyadaki tek lider…

Sahip olduğumuz büyük liderin gerçek ve en inanılmaz anılarından liderlik dersleri çıkardık…

Üstün liderlik özelliklerinin en büyük sırrını gelin hep birlikte keşfedelim…


Sarıkamış’ta verilen 60.000 şehitten sonra 1916’ da Doğu cephesine görevlendirilen Mustafa Kemal “Karşımızda iki düşman var. Biri her türlü fırtınasıyla, soğuğuyla kış, diğeri ellerinde süngüleriyle her an üzerimize saldırmayı bekleyen düşman askeri….Bu iki düşmanla çarpışan erlerimizi ve mevziinin değerini mutlaka görmek istiyorum.”


O büyük kumandan sarp ve dik tepeleri, metrelerce derinlikte karları aşarak yüce ve sevgili vatanını savunan bir avuç kahramanı görmeden görevinin tamamlanmış olacağını kabul etmiyordu…

Bu şekilde birliğin en ileri ve en küçük hatlarını bile görüp, gerekli önlemleri almış, bu hatları sağlamlaştırdıktan sonra Diyarbakır’a dönmüştür….


Lider dediğin; insana değer

vermeli.


Bana hep nereden ilham ve kuvvet aldığım soruldu.

Diyebilirim ki bu günkü uyanışı, düne, geçmişe borçluyuz.

Bizi bu gün için yetiştirmeye çalışan hakiki ve fedakar öğretmenler eksik değildi.

Onların bize verdikleri feyiz elbette esersiz kalmamıştır.


Lider dediğin; minnettarlığı

bilmeli.


“İlk ilham ana baba kucağından sonra, okuldaki

eğitimcinin dilinden, vicdanından, terbiyesinden

alınır.”


Lider dediğin; insan yetiştirmenin

önemini bilmeli.


İzmir gezisinde Hasan Ali YÜCEL ile tanışır. Hasan Ali YÜCEL’e yazdığı kitabı okuduğunu ve çok beğendiğini söyler. Ancak içinde gençlerin anlamakta zorlanacakları bazı terimler olduğunu söyler. Yücel bunu bildiğini, kitabı yazarken anlaşılabilir terimler bulmaya çalıştığını, ancak her kitap yazan kişi terimlere yeni ad verirse işin çok karışacağını, bu çalışmaları bir kurulun yapmasının daha doğru olacağını düşündüğünden kitabı olduğu gibi bıraktığını söyler.

“Bu sohbet ile Türk Dil Kurumunun kurulması için ilk fikirler ortaya çıkmıştır.”


Lider dediğin; yeni fikirlere açık olmalı


İzmir’ in düşman işgalinden kurtarıldığı günün ertesi sabahı vilayet konağına gider. Vali, İngiliz Konsolosu ile konuşmaktadır. Vali ayağa kalkar, Mustafa Kemal ile Konsolosu tanıştırır. Otururlar. Paşa valiye dönerek sorar:

-Konu nedir?

Vali anlatır:- Sayın Konsolos, İngiliz tebaası

vatandaşlarla Rum ve Ermeni azınlığın güven altında olup olmadığından endişeleniyorlar. Ben kendilerine herkesin güven altında olduğunu bildirdim.


Mustafa Kemal Paşa konsolosun Türkçe bildiğini biliyordu, buna rağmen kendisine valiyi muhatap aldı, valiye dönerek:

- Eee, peki daha ne istiyormuş?- Tebaamız için hükümetinizden yazılı

teminat istiyorum!-Ne yani, Yunanlılar zamanında siz

tebaanızı daha emniyette mi görüyordunuz?

Konsolos kasılarak: -Evet, Yunanlılar buradayken daha

emniyette görüyorduk.

Paşa sinirlenir: -Öyleyse buyurun, tebaanızla birlikte

Yunanistan’a gidin efendim!


Bu sefer Konsolos sinirlenir:-Yani majestelerinin hükümetine savaş mı açıyorsunuz?

Paşa:- Siz kiminle neyi konuştuğunuzu bilmiyorsunuz?

Ben Millet Meclisi’nin başkanı ve Türk Ordusunun Baş Kumandanıyım. Savaş açmaya da barış yapmaya da tam yetkiliyim. Hükümetiniz adına savaş ve barış görüşmeleri yapmaya yetkili iseniz görüşelim, Yoksa (eliyle kapıyı göstererek) buyurunuz dışarıya efendim!

Valiye dönerek:-Küstahlık derecesine bakın, barut kokan odada

bana sorduğu soruya bak!… Savaş halinde değiliz sanki!.. Savaş mı açıyor muşum?...


Birkaç saat sonra İngiliz donanmasının komutanı öfkeli bir halde Paşa’yı görmek için gelir. İngiliz Amiral Paşa ile karşılaştığı anda donar kalır. Bir anlık tutukluktan sonra; “Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi bir asker olarak kutlarım. Büyük bir askerle tanıştığım için çok memnunum”

Övgü ve dalkavukluktan hoşlanmayan Paşa’nın sert bakışları ile konuya girer. İngiliz Tebaası ve azınlıklar üzerinden pazarlık ederek; Dünyanın koparacağı gürültü ile tehdit eder.

“Üstünlük pozunuzu derhal bir kenara koyunuz amiral! Milletleri tehdit etmekten de vazgeçiniz! Bunlar memleketin dahili işleridir. Sizin bu İşlere karışmanıza müsaade edemem. İzmir Limanı’nı donanmanıza kapatıyorum. İsterseniz, tebaanızı gemilerinize doldurabilirsiniz. En kısa zamanda limanı terk ediniz!.”


Amiral ne yapacağını şaşırarak: “İngiltere’ye savaş mı açıyorsunuz?”

Paşa: “Şu anda hukuken barış yapmamış iki devletiz. Savaş hukuku halen yürürlüktedir. Karşımda serbestçe oturuşunuz, sizi konuk saymamızdandır. Nezaketimizi kötüye kullanmanıza izin veremem. Karasularımızdan derhal çekilin!”

Önce sert adımlarla girdiği odadan geri geri çıktı. Birkaç saat sonra İngiliz ve Fransızlar tebaaları ile sessizce çekip gittiler.

Kim ki bize saygı beslemez, bizden de saygı beklemeye hakkı olmaz!!!


Lider dediğin; Lider dediğin; cesur, onurlu, cesur, onurlu,

kararlı ve kararlı ve prensip sahibi prensip sahibi

olmalıolmalı


Meclise İstanbul veya Ankara illerinden birisine Atatürk adının verilmesi için bir kanun önergesi verilir. Bu önergeyi vereni hemen çağırır:

-Bir ismin dillerde kalması için şehrin temellerine sığınmasına gerek yoktur. Bu şehrin ismi İstanbul ama Fatih Sultan Mehmet’i hemen hatırlıyoruz.. Eğer ben bir şey yapabildiysem bunu, milletimin kalbine yazarak anılmak isterim….


Lider dediğin; mütevazi

olmalı


Yıl 1923. Ülke yıkık dökük. Savaş yaralarını sarmakta. O günlerde İstanbul üniversitesinde bir öğrenci okulun duvarında bir ilan görür.

“Avrupa’ya talebe yollanacaktır.”Türkiye Cumhuriyetinin 38. Başbakanı Mahmut Sadi

150 başvurudan ilk 11 içine girer. Atatürk isminin yanına “Berlin Üniversitesine Gitsin” yazmıştır.

Sirkeci Garında treni beklerken, kafası karışık gitsem mi kalsam mı?, gurbet, unutulma riski, parasızlık düşünceleri ile tam gitmemeye karar vermişken, o anda Mustafa Kemal’den gelen telgraf ile hayata döner.

“Sizleri bir kıvılcım olarak gönderiyorum alevler olarak geri dönmelisiniz”

Ülke sorunlarının çok yoğun yaşandığı günlerde O, 11 öğrencinin nerede , ne zaman, ne hissedebileceğini tahmin edebilen bir lider...!

Elindeki telgrafla “Gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme” der Mahmut Sadi.


Lider dediğin; Lider dediğin; yaptığı işe inanan,

inandıran, samimi ve güvenilir olmalıdır


Lider dediğin; kendine

güvenmeli, iletişim ve beden

dili uzmanı olmalı


Birgün İtalyan büyükelçisi Atatürk ile görüşmek ister.Çeşitli ekonomik ve siyasi konular hakkında konuşulduktan sonra büyükelçi: '‘ Ekselans dün Roma ile yaptığım bir görüşmede hükümetimizin Hatay'ı almak istediği kararını size iletmem söylendi.'' der.

Odada bir an sessizlik olur. Atatürk büyükelçiye bir şeyler daha ikram eder ve iki dakika odadakiler ile baş başa bırakır.Döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması ve belinde tabancası vardır. Doğru masasına gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak'ın bağlanmasını ister ve Çakmak'a: '' Paşa İtalyan dostlarımız Hatay'a gelmek istiyorlar hazır mıyız?'' der.

Fevzi Çakmak durumu anlar ve '' Biz hazırız Paşam. '' diye yanıtlar. Ata büyükelçiye döner ve: "Biz hazırmışız, hükümetinize söyleyin isterlerse Hatay'ı gelip alabilirler.”


Lider dediğin; önde yürüyen

değil yol gösteren

olmalı


1935 de Ankara Ahlatlıbel kazılarına katılır. Bir süre kazı çalışmalarını izledikten sonra, bir parça toprak alıp, ölçüp biçer. Çankaya’ya eve kapanır, okur, çizer, yazar, birilerini arar, sorar üç gün üç gece uyumadan çalışır. Ahlatlıbel’e gelir, “arkeologlar toplanın” der. Heyecanla;

“Kazdığınız yer yanlış, şurayı kazmanız gerekiyor.”Yabancı arkeologlar “el insaf paşam, anladık iyi askersin iyi devlet adamısın ama bu iş bizim işimiz niye karışıyorsun”İnat edip kendi dedikleri yeri kazanlar hiçbir şey bulamazlar ve masrafları ceplerinden karşılamak zorunda kalırlar.Çünkü; Tüm kazılar Mustafa Kemal’in gösterdiği yerden sonuç verir.

Çünkü; Genç Ülkenin boşa gidecek 1 kuruşu yoktur.


Lider dediğin;bilgi toplamalı,

hesap adamı olmalı


Lider dediğin; adam gibi adam

olmalıdır!

ÜstÜn lİderlİĞİn İpuÇlari

Documents