uluslararasi sempozyum -...

39
. MEDRESELER ULUSLARARASI SEMPOZYUM MADRASAH TRADITION AND MADRASAHS IN THE PROCESS OF MODERNIZATION " KEVNETORA MEDRESEYE . Ü " " " Dl PEVAJOYA MODERNBUNE DE REWSA MEDRESEYAN , 5-7 Ekim / October 2012 Alparslan Üniversitesi I

Upload: others

Post on 12-Sep-2019

49 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

MEDRESEGELENEGİVE MODERNLEŞME SÜRECİNDE

.MEDRESELER

ULUSLARARASI SEMPOZYUM

MADRASAH TRADITION AND

MADRASAHS IN THE PROCESS OF

MODERNIZATION

" KEVNETORA MEDRESEYE . Ü

" " " Dl PEVAJOYA MODERNBUNE DE

REWSA MEDRESEYAN ,

5-7 Ekim / October 2012 Muş Alparslan Üniversitesi

Muş I TÜRKİYE

Page 2: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

M.Ş.Ü. YAYINLAlU-1- .

1. cilt isbn: 978-605-5137-01-4

Kitap Adı Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

Editör Yrd. Doç. Dr. Fikret GEDİKLİ

Son Okumalar Yrd. Doç. Dr. Hüseyin DOGAN

Yrd. Doç. Dr. Mehmet DALKILIÇ

Dizgi . Yrd. Doç. Dr. Fikret GEDİKLİ

Kapak Tasarım Erdal YILDIZ

Baskı/Cilt -2-

1. Baskı Mayıs 2013, Muş

Bu eserin bütün haklan M.Ş.Ü' ye aittir. Yayınevin~n izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik

ya da fotokopi yoluyla basımı , yayımı , çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.

İsteme Adresi Muş Alparslan Üniversitesi

Tel: 0436 213 00 59 - Fax: 0436 213 00 59 W'\Y\"'..a lparslan.edu.tr

Page 3: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

ÖZET

Medrese Eğitimin~n Oluşturduğu Resulullah Algısı

(İslam Tarihi ve Siyer Kitaplarına Göre)

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK1

Kübranur Kara-Şeyma KARADAG2

Algı, 'en genel anlamıyla, duyu organları vasıtasıyla alınan uyarıcıların (duyusal

bilgilerin) tutarlı ve anlamlı bir bütünlük oluşturacak şekilde örgütlenmesiyle, anali­ziyle, yorumuyla ve senteziyle ilişkili tüm süreçlerin tamamı'dır.

Değişim ve dönüşüm olgu_sunu göz ardı etmeden, toplumların ve kültürlerin de­vamlılığı ilkesinden yol çıkarak, günümüz toplumu ve kültürünün, aslında Osmarılı dönemi toplumu ve kültürünün devamı olduğunu ve Osmanlı'nınkinin de Selçuk­

lu'nun devamı olduğu söyleyebiliriz. Çalışmamızda hem Osmarılı toplumunun ve hem de ulemanın özelliklerine değinerek, Osmarılı'nın birçok bakiyesinin olduğu

gibi, medrese bilim ve eğitim geleneğinin de, büyük oranda halen devam ettiğini

vurguladık.

Genel olarak, salt ilmi olmaktan ziyade didaktik biçimde ve Ehli Sünneti ida­me hedefine yönelik eserler yazdığından, ulemanın, edebi geleneğe ve popülarite­

ye uyduğunu, ideolojik olarak geleneği sürdürmeye çabaladığını ve hatta geleneği neredeyse tamamen temsil ettiğini söyleyebiliriz. Her ne kadar tekke-medrese ay­rımından bahsediliyorsa da, aslında gelenekte, bilhassa temel eğitim-öğretim yapı

ve kurumlarının cami, tekke ve medrese olarak asla birbirlerinden· ayrılmadıklarını

1 Atatürk Üniversitesi, lJahiyat Faldiltesi

2 Atatürk Üniversitesi, llahiyat Fakiiltesi

Page 4: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

472 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

görmekteyiz.

Çalışmamız için önemli olan medreselerde okutulan kitaplar ve daha özelde

de tarih ve siyer kitaplarıdır. İlimler tasnifinde XIX. yüzyıla kadar yer verilmeyen tarihe, aynı şekilde·.inedrese geleneğinde de yer verilmediğini fakat buradan alınması gereken bilgilerin bilhassa hadisler ve menakıbnameler yoluyla verildiğini söyleye­

biliriz. Bu yüzyıldan s_onra, ıslahat hareketlerini takiben medrese programlarında tarih ve siyer derslerine de yer verilmesine rağmen, maalesef okutulan tarih ve siyer

kitaplarının isimlerini tespit edemediğimizi belirtmek istiyoruz.

Medreselerde okudukları/okuttukları ve geleneklerini besleyen tarih ve siyer ki­tapları ·ile diğer kitaplar incelendiğinde, geleneksel/medrese eğitimini alrmş İslam

al.imlerinin Peygamber algısının genel olarak yüceltmeci bir algı olduğunu söyle­yebiliriz. Bu algının klasik dönemin neredeyse tüm 'medrese/tekkeCl.e eğitimini

almış İslam al.im ve mutasavvıflarında da aynı biçimde olduğunu düşünmekteyiz. Bu algının, sosyal ve siyasal anlamda medrese-cami-tekke birlikteliğinden kaynak­iandığını, medreselerin din anlayışının, özellikleri dolayısıyla tüm toplumu etkisi

altına alacak tarzda olmadığından, toplumun dini ihtiyaçlarının büyük çapta tekke ve tarikatlar tarafından karşılanmasından doğduğunu söyleyebiliriz. Tarikatların,

Osmanlı'nın bütün kurum ve kuruluşları kadar medreseleriyle de bağlantılarının ol­duğu ve Osmanlı İslam arılayışının oluşmasında toplumun tüm konum ve formunda

fonksiyonel rol üstlendikleri kabul edilmektedir. Bu da Osmanlı toplum, ulema ve medreselerinin din ve peygamber algılarının oluşumunda baskın olan unsuru ortaya

koymaktadır.

Anahtar Kelimeler: Algı, İmaj, Hz. Peygamber, Hz. Muhammed, Medrese, Os­manlı, İslam, Dini eserler, Tasavvuf, Nur-i Muhammedi.

L Giriş

Şüphesiz toplum ve devlet için eğitimin ve eğitim kurumlarının yerinden ve

öneminden bahsetmek tartışılamayacak kadar açıktır. Zaten bu hususlarda oluşan son derece zengin literatür, Osmanlı eğitim tarihi ve kurumları için de görülebilir.

Burada maksadımız bunlardan tekrar bahsetmek değil, ancak bu kurumlarda alı­nan eğitimin oluşturduğu Hz. Peygamber algısına kısmen ve kısaca temas etmektir.

Basit ve genel bir örnekleme yoluyla bu teması yapmayı tercih etmemizin sebebi, böylesine bir incelemenin her ilmi alan ve her dönem için söz konusu edilebileceği­ne olan kanaatimizdir. Yani "bir insan veya kendi özelimizde bir medrese öğrencisi

Page 5: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1473

veya müderrisi Hı. Peygamb.er hakkındaki algısını ne ile oluşturmaktadır?" sorusu­

nu sorduğumuz zaman, aldığımız cevap, çalışmamızın konusunu oluşturmaktadır.

Bu algıyı tefsir kitaplarının, hadis kitaplarının, siyer kitaplarının, tasavvuf vb. kitap­

larının oluşturduğunu ve yine ·camiin, medresenin, dergahıri, sarayın, ordunun vb.

kurumların da oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu algıların çeşitli dönem ve bölgeler

açısından incelenmesi de mümkündür. Tum bunların farkında olduğumuz için, ça­

lışmamızın sadece bir örnekleme olduğunu ama diğer yandan iddialarımızı genele

şamil kılmanın da mümkün olduğunu kabul etmekteyiz.

Öncelikle çalışmamızın içeriğinden bahsetmek istiyoruz. Başlığımıza uygun ola­

rak evvela algıyı ele aldık. Algının mahiyeti, özelliği, yapısı, sonucu ve bunun inanca

yansıması ile ilgili kısmına temas ettik.

Osmanlı dönemi eserlerinin ve toplumunun devamlılığı ve özelliklerine, dolayı­

sıyla .Osmanlının birçok bakiyesinin halen daha var olduğuna temas ettik. Ulema­

nın popülariteye fazlaca uymasına, geleneği sürdürme çabasına ve halkın geleneğini

temsil ettiğine inandığımızdan, İslami gelenekte temel eğitim-öğretim yapı ve ku­

rumlarına cami, tekke ve medrese ilişkisi açısından kısaca temas ettik.

Çalışmamız bakımından önemli olan medreselerde okutulan kitaplar ve daha

özelde de tarih ve siyer kitaplarıdır. Bunun için önce ilimler tasnifinde tarihin yerine

ve medresede okutulan eserlere değindik. Medreselerde okutulan tarih ve siyer eser­

lerini çok sayıda kitap ve makaleden taramamıza rağmen bu kitaplarının isimlerini

tespit edemediğimizi şimdiden söylemek istiyoruz.

Son olarak da genel siyer eserlerinde dolayısıyla medrese geleneğindeki peygam­

ber tasavvurundan ve bu tasavvurun yapısından kısmen bahsettik.

Başlığımız konusundaki ilk varsayımımız, genel olarak geleneksel/medrese eği­

timini almış İslam alimlerinin Peygamber algısının 'öme~. hayata geçirilebilirlik

ve psikolojideki benzerlik ilkesi balamından kusursuzluk ve işe yararlık' anlamında

kısmen 'sahih' olduğu ve fakat her durumda 'sağlıklı olmadığı'dır. Çünkü alimleri­

mizin algısı her ne kadar Kur'an ve Sünnetten beslenmiş görünüyor ise de, şüphesiz

kendi dünyalarının her şeyinden de etkileniyor ve o dünyayı besliyordu, tabii bi­

zim.ki de bizimkinden ve bizimkini. O dünyadan beslenen ve orada yankı bulan bir

takım algıların, bizim dünyamızda aynen yankılanması ve kabul görmesi mümkün

olabildiği gibi, bazen de kabul görmesi kaçınılmaz olarak mümkün olamamaktadır.

Başlık konusundaki ikinci varsayımımız ise, klasik dönemin neredeyse tüm

'medrese ve tekke' eğitimini almış öğrenci, müderris ve mutasavvı.flarında aynı

Page 6: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

4741 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

biçim ve anlayışta bir algının olduğunu düşünmekteyiz. Ayrıca müderrisler~ de

mutasavvıf veya herhangi bir dergah ehli veya mutasavvıfların da çoğunlukla mü­

derris oldukları bir eğitim sisteminden bahsedildiği, gözden uzak tutulmamalıdır.

Çünkü duyuların bize sunduğu olguların, çifte bir biçimde; algılanan nesnenin

tarihsel karakteri ve algılayan organın tarihsel karakteri vasıtasıyla, toplumsal olarak

önceden biçimlendirilmiş olduğunu3 kabul etmekteyiz.

2. Algı

Herhangi bir konu hakkında oluşan algının veya konumuz bağlamında Hz. Pey­

gamber algısının bizzat kendisinin değilse de, sonucunun doğurduğu 'epistemolojik

kopma/ kırılma'nın,4 Allah Resulü hakkında bir takım yanılgılara yol açtığını dü­

şünmekte ve böylece oluşan anlayışın/ dünya görüşünün5 /paradigmanın6 doğurduğu

sonuçların da~ ortada olduğunu ve İslam dünyasının nasıl bir ümmete dönüştüğünü

görmekteyiz. Böyle bir konuyu ele almamızdaki asıl sebep de budur. Çünkü algıma­

lum olduğu üzere, 'en genel anlamıyla, duyu organları vasıtasıyla alınan uyarıcıların

(duyusal bilgilerin) tutarlı ve anlamlı bir bütünlük oluşturacak şekilde örgütlenme­

siyle, analiziyle, yorumuyla ve senteziyle ilişkili (duyu uyarıcılarının duyu alıcılarına

ulaşmasından, algılanan şeyin tanınmasına, farkına varılmasına, kavranmasına, an­

lamlandırılmasına vb.ne kadar geçen fiziksel, kimyasal, nörolojik, fizyolojik, bilişsel

ve duygusal) süreçlerin tamruru' olarak tarif ed.ilmektedir.7 Böylesine özellik gösteren

3 Bkz. Kemal Çiftçi, "Tarihsel Süreç-Doğa Süreci A}'Tımı ve "Tarih"in inşa Edilmesi'; ıWıığlrı Ouiv. Sosyrıl Bilimler Eııstitıisii Dergisi (lLKE), Bahar 2008, Sayı: 20, s. 89

4 Epistemolojik kopma veya kırılma, "bilimsel bilginin, sağduyunun inanç ve tecrübelerinden a}'rılması ve iki farklı ka\'TamsaUaştırma y:ı da algılama tarıı doğduğu zaman söz konusu olur?' Ahmet Cevizci, Prırrıdigmrı Fel­sefe Sözliiğii, Paradigma Yay., 6. ba'skı, İstanbul 2005, s. 623

5 Paradigma, dünra görüşü, arıJayı~. ideoloji kelimeleri ~ıda da görüleceği gibi birbiri ile }'3kl~ık manalar ifade etmel'tedir. Dıiııya Göriişii: "Bir bireyin, yada bir gurup insanın evren, Tanrı, insarıJık, gelecek ve benzeri konularda sahip olduğu inançlar, d~ünceler, tavırlar ve değerler bütünü; bizi çeweleyen dünya ve içindeki yaşadığımız toplumla ilgili, felsefi, sosyo-politik, estetik, bilimsel görüşlerin toplamı. Kişinin, }'aşamı ve ev­reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama olanağı veren kuşatıcı ve geniş kapsamli bakış açısı olarak dünya görüşü, bir toplumsal sınıf, gurup, kuşak ya da dini topluluğa özgü olup, ona dünyara beUi bir açıdan bakma olanağı veren inançlar bütünü olmak durumundadır. Bir dünya görüşü kişinin bilinçli çabalarının, çalışma ve araştırmalarının sonucu olarak benimsenebildiği gibi, bir koşuUanma sürecinde de oluşabilir. İşte bu bağlamda dünya görüşü, kişinin dünyaya bal..'tlğı, onu yorumladığı genel pencereye, genel perspek'tife karşılık gelmektediı:" Cevizci, s. 558

6 "Prırrıdigmrı: l. Genel olarak, i_deal bir durum ya da örnek .• bir şeye bakış tarzı; yargılama ölçütü sağlayan her türlü ideal tip }'3 da model. 2. Daha özel olarak da, bilimde bilim ad:ınunın dünyaya bakışını belirleyen, ona fenomenleri açıklama olanağı veren model, kavramsal çerçeve ya da ideal teori. Y'ônlendirdiği bilim dalında, araştırmanın kurallarını ve standartlarını ko}'an. bu alanda çalışan bilim adamlarının problem çözme çabasını koordine eden ve yöneten teori, teorik çerçeve:• Ce\'İZCİ, s. 1319; Hasan Şimşek, 21. Yiizyılııı Eşiğiııdc Prırrıdig­mrılrır Srıvrışı: Kaostaki Tiirkiye, Sistem Yay .. lstanbul 1997, s. 9

7 Selçuk Budak, Psikoloji Sözlıiğii, Bilim ve S:ınat Yay., Ankara 2000, s. 43; Cevizci, s. 69-71; Metin lnceoğlu,

Page 7: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1475

insan doğası, konumuz bağlamında sadece medresede değil, evde, camide, sokakta,

dergahta ve sarayda da algılarını oluşturmaktadır. Bu durum, günümüzde olduğu

gibi, Osmanlı toplumunda da Hz. Peygamber hakkında oluşan algının sadece bilişsel

yollarla değil, diğer yollarla da oluştuğunu ortaya koymaktadır.8

Diğer yandan konunun sadece Hz. Peygamber'i anlatan tefsir, hadis, tarih, siyer

vs. kitaplarına indirgenmesini de doğru bulmamaktayız. Çünkü insan doğası ve bey­

ni gibi, bilgi de bir bütün olarak alınmakta, çeşitli alanlardarı alınan bilgiler, sonuçta

inanç ve pratiğe dökülecek duruma getirilip uygun bir tertiple 'tek'e düşürülmekte­c:lir.

İnsanlar algılarına sahip çıksalar ve algıladığı şeyi bütünüyle salt gerçek

zannetseler de, her halükarda algı, kişinin içinde yaşadığı toplumun inarıçlarına,

geçmiş deneyimlerine, ihtiyaçlarına, beklentilerine, yönlendirilişine, güdülenrnişlik

düzeyine, ön öğrenmelerine, kişinin dikkatini etkileyen uyarıcının ve uyarılanın ko­

numu, rengi, sesi, bulunulan ortamın koşulları, ışık, sıcaklık, soğul<luk ve hareket

gibi iç ve dış etkenlere bağlı olduğu gibi, bizzat kişinin içinde bulunduğu ruh ·hali,

kendi geçmiş deneyimleri, öğrendiği sosyal normlar, beklentiler vb.ne de bağlıdır ve

bunlarla birlikte anlaşılmalıdır. Peygamberleri dışarıda tutarsak, işte bu yüzden her

insanda oluşan algının ve algı sonucunda açığa çıkan bilginin, 'öznel' bir anlamlan­

dırma ve kabul olduğunu itiraf etmenin zorunlu olduğunu düşünmekteyiz.

İmaj9 açısından da durum farklı değildir. Allah Resulü hakkındaki imaj da yine,

bilgileri nakledenlerin ve nakledildiği dönemlerin, zihniyet, özellik ve geleneklerini

yansıtan ve bize kadar işlenmiş, ellenmiş ve olgunlaştırılıp dolgunlaştırılmış bir

imajdır. Bilincimiz deıo bu imajlarla oluşturulmakta, inşa edilmektedir. Klasik kay­

naklarımızın çizdiği portreyle oluşturulan Peygamberimize ait imajlar ile görsel yol­

la oluşturulan imajlar arasında fark olduğun~ düşünmemekteyiz. Çünkü sonuçta

Tııtıım·Algı lleti~iııı, Elips Yay .. Ankara 2004, s. 72, 77

8 Algı ve türleri hakkında geniş bilgi içu; bkz. !nceoğlu, s. 71-110

9 "İmaj: ... 4. Gerçekte olmayan bir şeyin zihinsel resmi; bir izlenim; hayal gücünün yarattığı fikir 5. Bir insanın kıırımıım, grııb1111, vs. insanlar iizerinde bıraktığı geııel izlenim. 6. Kişinin gerçek kişiliğine, benliğine ilişkin çarpıtılmış algısı:• Budak, s. 397

10 Burad~ 'zihniyeti: 'bilinç' (şuur). 'bilinçli farkındalık' manasında alıyoruz. 'Bilinç' ise genel olarak, insanda farkındalığın, duygunun, algının ve bilginin merkezi olarak kabul edilen yeti Zihnin kendi içeriklerinin farkın­da olduğu, içcbakış yoluyla bilinen, duyumları, algılan ve anılan ihtiva eden bölümü. Ozoenin kendi üzerine dönüp, kendisini kendi düşüncesiyle kavraması, kendisine bir nesne olarak dışarıdan bakması durumu. Keııdi içimizde ya da keııdi dışımızda geçeıı bir şeye ili~kiıı sezgi. Bilme faaliyeti, biliııeıı içerik ve lıer ikisinin de ayırdmda olma lıa/i arasmda var olaıı ilişki. İnsanın kavram, imge, acı ve kıskançlık türünden aktüel zihin hallcri. lnsanın kendi beniyle ilgili tüm yaşantılar." Cevizci, s. 280

Page 8: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

476 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler.

insan zihninin yapılanması veya yapılandırılması söz konusu olduğu sürece, z~,

durumları ve olguları anlayışı ve kavrayışının değişeceği kanaatinde değiliz.11

Örnek verecek ol1:1fsak, şüphesiz dünyada en üst derecede sevgiye, övgüye ve her

~lü takdire layık olan kişilerin başında Allah'ın Resullerinin geldiğini söyleyebi­

liriz. Bu sevgi ve övgü, çok yerde dozunu kaçırmış ve toplumlar, peygamberlerini

övmek gayesiyl~, onları insanüstü veya insanötesi bir varlık, bir melek veya mahiyeti

belirsiz bir yaratık haline getirmişler ve hatta neredeyse onları ilahlaştırmışlardır.

Biz zaten ~esulullah'ın böyle bir endişeye kapıldığı için, kendisinin "yüceltilmeme­

sini"12 ve "kabrinin mescit haline getirilmemesini" talep ettiğini de13 görmekteyiz.

Onun böyle düşünmesi son derece doğaldır, çünkü kendinden önceki Elçilere neler

yapıldığını gayet iyi görmüştür.14 Birçok insan gibi Resulullah'ın da korktuğu başına

gelmiş ve istemediği yüceltme ve kayırmalara düçar olmuştur.

Algılamanın, insanların hayatları boyunca karşılaştığı tüm olaylara karşı bir ba­

kış açısı.olduğunu da söyleyebiliriz. Kişiler ve toplumlar, sorunlarına ve muhatapla­

rına gösterecekleri tepkilerin mahiyet ve biçimlerini, algtlarından almaktadırlar. Bir

algı sonucunda oluşturulan paradigma veya dünya görüşünün, bazen alimler ve bi­

lim insanları için değilse de, genel halk için dirı, mezhep ve tüm gelenekle eşit kabul

edilmesine şaşmamalıdır. Ancak görünen ve pratikte karşılaşılan şudur: Böyle konu

ve durumlarda, macilesef klasik olsun çağdaş olsun birçok alimin de popülariteye

uyması yani avamlaşmas.1, toplumun önünde gitmesi gerekirken maalesef toplwnla­

rının arkasına takılması çokça görülen bi~ durumdur.

3. Dönemin Eserlerinin Özelliği

Alanı ve cinsi ne olursa olsun klasik dönemin çoğu eserlerinde geleneksel/mez­

hepsel halk kültürünün/inancının devamının sağlanmasının ve bunun halka akta­

rılmasının hedeflendiğini düşürımekteyiz. Bu bağlamda Osmanlı döneminde de ya-

11 Oluşturulari imajlar ve teknoloji hakkında bkz. Kevin Robins, lrnaj-Görmeoin Kültür ve Politikası, Ayrıntı Yay., İstanbul ı999

12 Bkz. Buharı, Sahih, Enbiya, 48, Mena.kıbu'l-Ensar, 44; Müslim, Salıih, İman, 10; Ahmed b. Hanbel, Ill,241

13 Bkz. 13uhari, Sahi/ı, Salat, 48, Cenili, 62, 96, Enbiya, so, Meğazl, 83; Müslim, Salıi/ı, Mesacid.19, 23; Ebl1 Davad, Siiııeıı, C~na.iz, 72; Nesai, Siiııen, Mesacid, ı3, Cenaiz, 106; D:irimi, Siiııeıı, Salat, 120; Milik, Muvattil, Medine, 17; Ahmed b. Hanbel, Miisııed, I,217, U,260, 284, 285, 366, 396 vby. Aynca bkz. Milik, Mııvattil, Sefer, 85; Ebü Davı'.id, Süııeıı, Menasi.k, 96; Ahmed b. Hanbel, Müsııed, II,246, 367

ı4 Nitekim diğer peygamberlere yapıldığı gibi, müşriklerin Hz Peygambere karşı itirazlarının temelinde de, on­ların beşer olmalarını kabullenemedikleri yatmaktadır. Bu yüzden kendilerine gönderilen elçilerin beşer olma­ması gerektiği hususunda taleplerde bulunduklarına dair Kur'anCla ayetler vardır: 6/91; 14/10-11; 18/110; 21/3; 23/24,33-34,47;26/154, 186;36/15;41/6;64/6

Page 9: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1477

zılan ilmi eserlerin çoğunun da, popüler kültürün devam ettiricisi ve inşacısı kabul

edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu bağlamda siyer veya ilahiyat konularının ele

alındığı her kitabın ve bu konulara el atan her filimin tespitlerinin doğru kabul edil­

mesi tabii olarak mümkün olmadığı gibi, bu eserlerin 'pür ilmi' kabul edilmesini

de 'yanılgı' olarak kabul etmekteyiz .. Çünkü didaktik tarzda yazılmış olan bu eser­

ler, duygusallık, avamilik, geleneğin yeniden ifadesi, yüzeysellik, basitlik, sıradanlık,

abartı, yüceltm.e, savunmacılık, ötekileştirme, bir otoriteye mutlak bağlılık ve bağ.ım­

lılık, çok sayıda tartışılabilir ön kabulü ve ispatlanamaz iddiayı öne çıkaran popüler

bilgileri fazlaca içermektedirler.

4. Toplumların Devaml.ılığı ve Özellikleri

Gözden uzak tutulmaması gereken diğer husus, günümüzün geçmişin bir deva­

mı olmasıdır; yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti toplumunun dini, ilmi, fikri, siyasi,

sanatsal vs. tilin dünyası, Osmarılı Devleti toplumunun dünyasının bir bakiyesi ve

devamı olmasıdır. Devletler ve toplumlar devamlılık arz ettikleri zaman ve dönem­

lerde, aşağı yukarı aynı özellikleri gösterdikleri için, günümüz din alimlerinde, ila­

hiyat fakültesi talebe ve hocalarında veya çağdaş medrese müdavimi talebe ve hoca­

larında da, Osmanlı bakiyesi olan birçok algıyı/anlayışı gördüğümüzü söyleyebiliriz.

Genel olarak halk kitlelerinin özelliklerini kanaatimizce Müslüman toplumları da

yaşamaktadır. Bu özellikleri şöyle sıralayabiliriz:

Halk kitlesinin temel özelliği hayal ve sadelik olduğıı için, .kendilerine telkin edi­

len fikirler, sade oldukları oranda zihinlerinde hayale dönüşüp psikolojik muhte­

valarına nüfuz eder. Hayal ve his ilk sırayı aldığından, halkta mantıki bağlantı dı­

şında farklı bir mekanizmanın varlığından yani duyguların mantığından söz etmek

mümkündür. Bu yüzden halkta duygu ağırlıklı olup eleştiri yoktur, pratik sonuçlarla

ilgilenir ve sorunlarını araştırmayla değil deneyimsel yollarla çözmeye çalışır. Araş­

tırma ve muhakemeden çok, dirılemek ve kabulün öne çıkması gibi.

Topluluk halindeki insanlar, kendilerine telkin edilen hisleri, mübalağaya dö­

nüştürürler. Çünkü başlangıçta yalın haldeki hisler, yayılırken, yeni katılımlar aldı­

ğından artarak aşırılığa dönüşür. Böylece toplulukları harekete geçirmenin yolunun

aşırılıklardan geçtiği sonucuna varılmıştır. Halka hitap etmeyi düşünen kimsenin,

uygulaması gereken metot da, ileri sürdüğü fikrin mantıki olup olamadığı üzerinde

düşünmek yerine, iş_i olabildiğince güçlü imajlara dökmek, abartmaya çalışmak ve

sürekli aynı şeyleri tekrarlamak şeklinde olmalıdır. Menakıbnameler ve cengname­

lerin sayısal ve kullanım çokluğıı gibi.

Page 10: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

478 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

Halkın muhayyilesi aklın muhakeme ve mantıki kurallarına göre işlemediğ~­

den tesir altında kalmaya yatkın oldukları kabul edilmektedir. Olayların fevkalade

güzel ve efsanevi ID<?tifler taşıyan yönlerinin halk üzerinde daha etkili olduğu ve

onların muhayyileleri en iyi şekilde canlandırabilen kimselerin kalabalıkları rahat­

ça etkileyebilecekleri belirtilmektedir. Hz. Peygamber'in mucizelerinin, onun insani

olan mücadeles.inden daha önemli olınası; Hz. Ömer' in Kur'an'ı düşünerek değil, Hz.

Peygamber'in duasıyla Müslüman olınası gibi.

Halk en zıt fikirleri, birbirlerinin yerini tutacak benzerlikteymiş gibi yaşatabilme

kabiliyet ve kapasitesine sahiptir. Zıtlıklar onları şüpheden ve kararsızlıktan uzak

tutarken, olağanüstü olan da doğal olandan daha mantıklı olabilmektedir. Bunun

sebebi onlarda değişik düzeyde işleyen bir mantığın bulunmasıdır. İlahiyat gelene­

ğinde aynı konuda çok sayıda rivayetin J:>ulurunası, te'vil anlayışımızı geliştirmiş gi­

bidir.

Halkın tasavvurunda eşya ve olayların görünen yüzünün ötesinde sırri ve batıni

yönler vardır. Bu sırri özellikler bizlere meçhul olmakla birlikte, onlar nezdindeki

önem ve ilgisi oldukça geniş olduğundan canlı ve cansız varlıklar sırri özellikler­

le doludur. Birçok hususa kayıtsız kalan halk, bu tür sırri niteliklere yönelıneye ve

onlarla ilgilenmeye oldukça meyillidir. Kur'an'ın sırrı, kfilnatın sırrı, sırrın sırrı vb.

ifadeler kitaplarımızda çoktur. Tasavvufi ve velayet hikayelerinin yaygınlığı gibi.

Halkın muhayyilesini olağanüstü ve fantastik şeyler tahrik ettiğinden, onlar efsa­

nelerle rahatlar ve değişlik mucizeler görmek isterler. Ebu Hanife'nin alim olmasın­

dan daha önemli olan, onun dört rekatlık sabah namazında Kur'an'ı hatmetmesidir.

Herhangi bir hususta somut bir garanti, gözle görülebilen ve nüfuz edilebilen bir

doğruluk, başkalarından daha önemlidir. Bu yüzden sembollerin halk üzerindeki

·önemi, büyük ve etkili olduğundan, sembollerin özellikle dini konularda kullanıl­

masıyla zaman ve mekana yerleşen gerçeklerle müşahhas ilahiyat elde edilmiş olur.

Mübarek gün ve geceler, türbeler ve aynı zamanda bölgeler hakkında yaygın olan

anlatılar.

Halkın alışkanlıklarından vazgeçmesi zor hatta imkansızdır. Özellikle dini saha­

da y~nileşme ve değişme karşısında, hemen devreye giren kutsallık sayesinde yeni­

leşme ihtimali ortadan kalkar. Böylece alışılan şeyler kutsal ve ihlal edilemez karak­

tere bürünür. Birçok bidat ve hurafe gibi.

İtaat etmeye müsait olduklarından, liderle birlikte hareket ederler ve lidersiz

kaldıklarında kendilerini güçsüz hissederler. Halk, dini nitelikli bir topluluk oluştur-

Page 11: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1479

duğunda da önderlerini, liyakat ve tanrısal güç verdikleri dinin temsilcileri olarak

görürler . .Hatta siyasi liderlerin dini liderleri dönüşmesini de aynı görmelidir.

Tarafgir olmaları ve bağımsız bir yargıyla farkhlaşmış görüş noktalarını benim­

seyememeleridir. Bundan dola)rı kendilerine takdim edilen doktrinleri bütün olarak

kabul veya reddederler. Kabul ederken de, elini doktrinleri kendilerince kavrayıp,

gerekirse üzerinde değişiklik yaparak anlayabilecekleri şekle dönüştürürler. Mezhep

taassubu gibi. ıs

Halkın bu yapısını bilen Gazali, İbn Rüşd, Biruni ve Katip Çelebi gibi filimler, hal­

ka düşen hususun, halkın dinin gereklerini yerine getirip, ahlakına dikkat ve filimle­

re itibar ve itaat etmesi olduğuna vurgu yapmışlardır. ı6

Gellner'in ulema zümresini ifade etmek içİ.11 kullandığı özellikler arasında dü­

zenlilik, kurallara uyma, sabır ve öğrenim yer alırken, halkın ise, öğretiden çok bü­

yüye; yasalardan çok, dini coşkuya; kurala değil, duyguya; kitabi bilgiye karşı ancak

aracılar vasıtasıyla gelene olumlu ve veli kültüne bağlılığa dayandığını ifade eder.17

Önemli bulduğumuz için aynı konuda R. Pathai'nin görüşlerini de sunmak istiyo­

ruz: Pagan unsurlar taşıyan halk İslamı, resmi İslamın da bir parçasıdır. Bilgilenme

şifahi gelenekle olduğu için, İslami öğreti halka ait unsurla donanmış ve böylece

resmi İslam ile halk İslamı arasındaki farkların billurlaşması ihtimali açığa çılanıştır. Tarikat ve cemaatler, resmi İslamin halk İslamı olmasına yol açmışlardır. Hayat tarzı

olan İslam Dinini, toplum içerisinde ferdi ve sosyal hayatın tezahürlerinden ayırt

etmek zorlaşmıştır. ıs

Fakat burada bizce dikkate değer husus, aslında yukarıda sayılan birçok özelliğin

ve aynı hususların birçok alimde ve onların eserlerinde ve hatta Gazalinin bazı eser­

lerlrıde de (işari yorumlar gibi) gözlenebildiğidir. Yine Osmanlı'da resmi İslam (dev- ,

let İslamı) ile halk İslamı (geleneksel İslam) arasında veya medrese İslamı (yüksek/

kitabi İslam) ve tekke İslamı (mistik İslam) arasında da ortak paydalar ve birtakım

ayrılıklar bulunmaktadır. "Mesela devlet ile halk arasında kalan tekke ve medrese İs­

lam'ına bakıldığında medrese-tekke beraberliğinde birbirlerine karşılıklı etkilerinin

olduğu, ancak bunlardan medrese genelde devletle paralel bir anlayış içinde hareket

ettiği, bununla birlikte cami dersleri ve talebenin cerre çıkması gibi halk İslam'ının

15 Bkz. Hatice Kelpetin Arpaguş. Osmaıılı Halk111111 Gelenekse/ lslam Anlayışı, Ensar Yay., İstanbul 2006, s. 52-58

16 Bkz. Arpaguş, s. 58-61

17 Bkz. Arpaguş, s. 62-6j

18 Bkz. Arpaguş, s. 63-64

Page 12: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

480 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

oluşmasına da belli ölçüde katkıda bulunduğu tespit edilmektedir:'.19 Bunun en açık

örneğini, x:vı. yüzyıldan itibaren görülen 'cami dersleri'nde bulabiliriz. Öyle ki ca­

mideki bu dersler şeyhülislam veya vekili tarafından bile verilmiştir.20 Her ne kadar

medresede yüksek din eğitimi yapıldığı kabul edilebilirse de, bunun halka yansıması

yani cami-medrese birlikteliğinde, yerini halk İslam'ına bıraktığı rahatlıkla söylene­

bilir. Veya "bu iki İslami anlayış arasındaki ayrımın keskin olmad,ığı, bir iç bölünme

şeklinde, .aşamalı ve fark edilmeyecek belirsizlikte olduğu tespit edilmektedir. Bun­

dan dolayı iki kesim mensupları yüzyıllardan beri dostça bir arada yaşamışlardır:'21

5. Temel Eğitim ve Öğretim

İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren Müslümanlar temel eğitim ve

öğretimlerini, evlerinde ebeveyrıleri yanında veya büyükbaba ve büyükannelerinin

yanında almışlardır. Bu durum halen daha gerek İslam dünyası için ve gerekse diğer

dünyalar için aynen caridir.

Biz İslam'ın ilk geldiği Mekke döneminde Hz. Peygarnber'in ve sahabeden Erkam

b. Ebi'l Erkam'ın evinin, sadece ev halkı için değil, aynı zamanda tüm Müslümanlar

için ilk eğitim merkezi olarak hizmet görmüş olduğunu biliyoruz.

Medine'ye hicretten sonra Hz Peygamber, merkezde Mescid-i Nebevide tedrisata

başladığı gibi çevreye de muallimler göndermiştir. Onun mescidinde başlattığı ted­

risat, sonraki dönemleı:de devam ettirilirken, buna küttab, büyük camiler, alimlerin

evleri, saraylar, kütüphaneler, kitapçı dükkanları, ilim ve hikmet evleri eklenmiş ve

bunlar zamanla o kadar çoğalmıştır ki, hemen her yerleşim yerinde burılardan biri­

ni veya bir kaçını görmek mümkün olmuştur. Zamanla, eğitim ve öğretim daha da

kurumlaşmış ve mezkur yerlerde sürdürülen eğitim ve ilim faaliyetleri, X. yüzyıldan

itibaren 'medrese' denilen kurumların açılmasıyla, buralarda odaklaşarak profesyo­

nelleşmiştir.

İslam tarihi boyunca camilerde sürdürülen eğitim-öğretim bir yandan, mihrap,

minber ve vaaz kürsüsü ile camilerin muhtelif yerlerinde geçici olarak kurulan kür­

sülerden halka ve isteklilere yönelik iken, diğer yandan ise, belirli yaş gruplarındaki

19 Bkz. Arpaguş, s. 64-65. Ayrıca bkz: Cengiz Gündoğdu, "XVII. Yüzyıl Osmanlısında Siyasi Otoritenin Ulema­Sufi Yaklaşımına Dair Bir Örnek: rv: Muraı-Kadızade-Sivasl': Dini Araştırmalar, 1999, Cilt: il, Sayı: 5, ss. 203· 224, s. 203-205

20 Bkz. Arpaguş, s. 71-72

21 Arpaguş, s. 62

Page 13: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1481

öğrencilere yönelik sistemli eğitim faaliyetleridir.22 Ancak Osmanlı'da cami ile med­

rese beraberliği esas olduğundan, ikisinin birbirinden ayrılamayacak tarzda görev

icra et.tikl_eri görülmektedir.23 Medrese öğrencilerinin cerre gittikleri zaman, cami­

lerde verdikleri vaazlara ilaveten, geceleri halka 'Muhammediye' ve 'Envaru'l-Aşıkin'

gibi kitapları okumaları bunun bir örneğidir. 24

6. Osmanlı Medreseleri

İslam eğitim ls:urumu olarak medreseler, esas itibariyle içerisinde öğrencilerin

öğrenimleri boyunca yeme-içme ve her türlü barınma ihtiyaçlarının vakıflar tarafın­

dan karşılandığı bir yatılı okul konumundadır.

Önceki Türk devletlerinde olduğu gibi, Osmanlıların da fethettikleri yerlerde

hemen medrese kurmaya başladıklarını ve bunu, uygun eski bir binayı medreseye

çevirmek suretiyle yaptıkları görmekteyiz. Veya Müslümarılar fethettikleri yerlerde

önce ibadethane yapar ve aynı zamanda orayı tedris için de kullanırlardı.25

İslam devletlerinde resmi öğretimi şu devrelere ayırmak mümkündür: ~ 456

Sultan Fatih'in Fatih Medreseleri'nden 1773 yılında Mühendishane-i Bahri-i Hüma­

yun'un açılışına kadar birinci devre; l 773'ten 1924 yılındaki Tevhidi Tedrisat Kanu­

nu'nun kabulüne kadar ikinci devre; 1924'ten 1949 yılında Ankara Üniversitesi'nde

İlahiyat Fakültesi'nin açılışına kadar üçüncü devre ve 1949'dan itibaren devam eden

dördüncü devredir.26

İlk dönemlerinden itibaren medreselerin öğretiıp programlarında Arap dili ve

edebiyatı ile dini ilimler önemli bir ağırlığa sahip olmuştur. Medreselerde okutulan

ilimler genel olarak ~akli ve nakli' veya 'mekasıt ve a.Iat' kısımlarına ayrılmıştır. Nakli

ilimlerin kaynağı vahye dayalı kabul edilen tefsir, hadis, fıkıh ilimleridir. Yine tefsir,

hadis, fıkıh ilimleri mekasıt yani ulaşılması hedef olan ilimler; sarf-nahiv, belagat

veya müspet ilimler ise mekasıt ilimlerine ulaşmaya vasıta olan yardımcı ilimler ola­

rak değerlendirilmiştir.27 Medreseler, asırlarca din, hukuk ve kelam bilimlerinin ta­

lim ve tahsil edilmesini, öğretmen, müderris, kadı ve din bilginlerinin yetiştirilmesi

22 Bkz. Cahit Baltacı, XV·XVI. Yiizyıllarda Osmaıılı Medreseleri /-il, MO. Uahiyat Fak. Vakfı Yay., İstanbul 2005, s. I,26· 27

23 Bkz. Arpaguş, s. 71

24 Bkz. Arpaguş, s. 73

25 Bkz. Hüseyin Atay, Osnıaıılılarda Yüksek Diıı Eğitimi, Dergah Yay., İstanbul 1983, s. 5

26 Bkz. Atay, s. 9

27 Bkz. Zeki Salih Zengin, II. Meşrutiyette Medreseler ve Diıı Eğitimi, Akçağ Yay., Ankara 2002, s. 20

Page 14: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

4821 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

ve bunların niteliklerini artırmayı ana gaye edinen, halka açık eğitim kurumlarıdır.28

Fıkıh dışında önemli konu olan ve hatta müstcikil medreseleri olan Daru'l-Kur'an,

Darü'l-Hadis ve Tıp .medreseleri de ihtisas düzeyinde açılmış medreselerdir.29

6. 1. Islahat Çalışmalarına Kadar Medreselerin Özelliği

Osmanlı İslam düşüncesini oluşturan eğitimin temelinde başlangıçta fıkıh-kelam

ağırlıklı Ehl-i Sünnet düşüncesi yer almıştır. Ancak Fatih'in tahta çıkmasıyla birlikte

gerçek anlamda felsefi ve ilmi düşünüşün gelişmeye başladığı söylenebilir. Nitekim

Fatih'in felsefe ve müspet ilimlere duyduğu özel merakla başlayan bu sürecin, XVI.

asrın ikinci yarısından sonra belli bir durgunluk gösterdiği, ilmiye teşkilatının da

büyük oranda geçmişin temelleri üzerinde devam etse de, eskiye nazaran daha iyi

örnekler veremediği görülmektedir. Katip Çelebi bir yandan bu ve benzeri birçok

husustan şikayetlenirken, dj.ğer yandan aslında fıkıh okutacak kimselerin bile bulun­

madığını ifade etmektedir. Koçi Bey de, benzer eleştirilerle birlikte, alimle cahilin, iyi

ile kötünün karışıp değerlerin yozlaştığından bahsetmektedir. XVII. yy.dan itibaren

akli ve müspet ilimlerin medreselerde göz ardı edildiği ve nakli ilimlerin ise, nere­

deyse fıkıh alanı içine kapandığı müşahede edilmektedir.30

Osmanlı medreselerindeki İslam anlayışının genel esasları şöyle özetlenebilir:

"XI-XIII. yüzyıllar· arasında oluşan İslam düşüncesinin nakil ağırlıklı Eş'ari çizgisi,

Osmanlı medreselerinçle etkili olmuş ve medrese İslam'ı bu çerçevede gelişmiştir.

XVI. yüzyıla kadar devam eden söz konusu durum, bu yüzyıldan itibaren yerini fı­

kıh ağırlıklı Ehl-i sünnet çizgisine bırakmış ve bu şekliyle daha sonral<i yüzyıllarda

da devam etmiştir. Böylece fıkıh ve Sünni anlayış Osmanlı medresesinin İslam an­

layışı haline gelmiştir. Bu tarz ilk bakışta Ehl-i Sünnete üstünlük sağlamak ve Müs­

lüman halkın inançlarının zedelenmesini engellemek açısından azımsanmayacak

faydalar sağlamıştır. Ancak bununla birlikte Sünni eğilimin toplumsal karışıklıklar

karşısınd3: tercih edilen ve öne çıkarılan bir düşünce haline gelmesi, İslam düşünce­

sinin yaratıcılığı ve gelişmesi önünde bir engel haline dönüşmesine de sebebiyet ver-

28 Bkz. Yar.tr Sarıkaya, Medreseler ve Modernleşme, iz Yay., lstanbul ı997, s. 15

29 Bkz. Ahmet Gül, Osm111ılı Medreselerinde Eğitim-Öğretim ve Bunlar Amsmda Dılrıı'l-Hadisleriıı Yeri, TTK Yay., Ankara 1997, s. 14, 137-138, 20ı; Atay, s. 33-34; Baltacı, s. l,8ı-83; Yahya Ak--yüz, Tiirk Eğitim Tarilıi M.ô. 1000-M.S. 2008, Pegem Akademi Yay., 12. baskı, Ankara 2008, s. 67-68, 73-75; Hasan Akgündüz, "Geleneksel Medrese ve Üniversite Programlarında Lisans Üstü Eğitim~ Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Güz-2006, Cilt V, Sayı: 18, ss. 1-21; George Makdisi, İslarn'ın Klasik Çağında Din Hu.lmk Eğitim, Çev. H. Tuncay B~oğlu, Klasik Yay., 2007, s. 217

30 Bkz. Arpaguş, s. 111-ll 4

Page 15: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1483

miştir. Bu gelişmeler de medresenin temsil ettiği İslam düşüncesinin büyük oranda

kendi kendini tekrarlayan bir döngüye girdiğini, Fahreddin er-Razi ekolünü devam

ettirmek ve geliştirmeye büyük katkısı olmakla birlikte, farklı ve yeni bir sistem tesis

etmediğini ve buna gerek duymadığını göstermektedir. Böylece Osmanlı merkezi

idaresiyle paralel hareket eden medrese, toplumdaki farklı meyil ve anl~yışları belli

bir seviyede tutmuş ve bunu Ehl-i Sünnet düşüncesiyle temin etmeye çalışmıştır.

Bundan ötürü Ehl-i Sünnet'ten olma ve Ehl-i Sünnet esaslarının gelişimi Osmanlı'da

özel ve önemli yeri bulunan bir meseledir. Netice itibariyle Osmanlı ilmi düşüncesi İslam düşüncesinin geldiği seviyeyi başarıyla devam ettirmiş olmakla birlikte yeni ve

farklı bir sistem oluşturmamıştır:'3 1

Arpaguş, Osmanlı Devleti'nin birçok yapısını şekillendiren tarikatlar ve yapılan­

maları hakkında da şunları söyler: "XIV. asırdan başlayarak X:V. ve XVI. yüzyıllarda

kökleşmeye başlayan bu tarikatların iki ana ekol çerçevesinde geliştiklerini söylemek

mümkündür.

1. Horasan Melametiyesinden gelen biri heterodoks, diğeri ortodoks çizgide bir­

birine paralel iki koldan gelişen vahdet-i vücudcu ve cezbeci ekol.

2. Ehl-i Sünnet çizgisinde biri popüler, diğeri yüksek seviyede gelişen zühdcü

ekol. Fakat tarikatlar bu iki ekolün hangisine mensup olurlarsa olsunlar, bulunduk­

ları çerçeveyi olabildiğince zorlayarak vahdeti vücudcu eksende kendilerine bir çıkış

kapısı bulduklarından, Osmanlı tasavvufi düşüncesine vahdeti vücudcu bir anlayı­

şın hakim olduğunu ve bu durumun tarikatın doktrinine göre değişerek şekil aldığı­

nı söylemek mümkündür.

Halkın dini eğitimindeki katkıları yanında gelişmekte olan bir uç beyliği olan

Osmanlı'da, gazilerin cihad politikalarıyla hareket etmeleri tasavvuf ve tarikat er­

babının başlangıcından itibaren etkili bir konumda kalmalarını sağlamıştır. Nite­

kim araştırmalar da Osmanlı Devleti'nde süfiliğin mistik bir ihtiyacı karşılamak

veya basit bir tercih olmaktan ziyade, bir hayat tarzını ifade eden sosyal bir vakıa

olduğunu ortaya koymaktadır. Devlet ve medresenin din anlayışı, büyük kitleleri

etkisi altına alacak tarzda olmadığından toplumunun dini ihtiyaçları büyük çapta

tekke v~ tarikatlar tarafından karşılanmıştır. Halk, devlet ve medresenin anlayışını

dikkate almaksızın kendi şeyh ve mürşidlerinin telkin ettiği inancı benimseyerek

hayatlarını dev~ ettirmişlerdir. Nitekim müesseseler açısından incelendiğinde Os-

31 Arpaguş. s. 119- ı 20

Page 16: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

484 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

manlı'da devlet ile toplum arasındaki ilişkiyi kuracak tali kurwnların bulunmadığı,

buna karşılık tarikatların devlet ile halle arasındaki toplumsal seyyaliyeti sağlayan

kurum vazifesini gör~ükleri tespit edilmektedir. Padişahlar da tarikatları en verimli

ş~kilde kullanmışlardır. Mesela Fatih Sultan Mehmed'in, Akşemseddin aracılığıyla

Bayramiyyeye, II. Bayezid'in Halvetiliğin kolu olan Gülşeniyyeye, Yavuz Sultan Se­

lim'in de Halvetiyyeye intisap ettiği bilinmektedir. Devlet büyüklerinin bu tutumları

sayesinde heterodoks cereyanlar ile HurCı.fılik ve Kalenderilik gibi akımların bastı­

rılmasında_ zorluk çekilmediği anlaşılmaktadır. Fakat araştırmalar, bu gibi akımların

devletin kontrolü altında bulunan Mevlevilik ve Bektaşilik gibi tarikatlara sızmak

suretiyle inanç sistemlerini, bu büyük toplumsal örgütler içinde de dini sembolizm

aracılığıyla ifade etme başarısını gösterdiklerini ortaya koymaktadır . ...

Bütün burılardan da Osmanlı toplumunda tarikatların çok nitelikli vasıflarının

bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Nitekim burılardan bazısını şu şekilde sıralamak

mümkündür: Devlet ile toplum arasında ara form olma vasfı yanında Osmanlı'nın

başlangıcında fetih ve İslamlaşmada büyük etkileri olmuştur. Sulh, sükıin, kardeşlik

ve dayanışma gibi erdemleri sağlayan yer konumunda olmakla birlikte zaman zaman

tepki gösteren ve isyan eden kimselere eşlik ettikleri veya sığınak konumunda ol­

dukları ve İslamiyet'in muhtelif şekillerine uyum sağlayamayanları kendi bünyesi

içinde erittikleri de bilinmektedir: Bunun yanında tarikatlar eğitim ve sanat faaliyet­

lerinin görüldüğü mekanlar olmakla birlikte zaman zaman da İslam öncesi dinlerin

kalıntılarıyla Anadoluöaki inanç bakiyelerini ve İslam'ı bir arada tutmaya çalıştıkları

da bilinmektedir. Mesela tarikatların Bektaşilikle Yeniçeri Ocağı'na girdikleri, Ahilik

vasıtasıyla da esnaf teşkilatları ile halle ve devlet arasındaki aracı konumu sağlamaya

çalıştıkları ve Osmanlı'nın bütün kurum ve kuruluşlarıyla bağlantılarının olduğu ve

Osmanlı İslam anlayışının oluşmasında toplumun tilin konum ve formunda fonk­

siyonel rol üstlendikleri kabul edilmektedir. Ancak özellikle tarikatların genelinin

nitelik ve yapısı incelendiğinde Sünni esasları zorlayıcı yapılarından hareketle bir

kısmının kendileri dışındaki İslami ilimlerin ortaya koyduğu Sünni yapıya uymak­

ta zorlandıkları ortaya çıkmaktadır. Hepsinde görülen vahdet-i vüc~dcu anlayış da,

birbirine uymayan zıt anlayışların aynı bünyede hazmedilmesini sağlamıştır. Mez­

hepler gibi statik olmadıklarından devamlı yeni yorumlara açık olmuşlar ve her bir

yorumu da ya kendi yapılarına göre bünyelerine almışlar ya da kollara ayrılarak ken­

dilerini yenilemişlerdir. Bu da bir taraftan onların statik olmadığını ortaya koyarken

diğer taraftan da İslami ilimlerin esaslarını zorlama gibi vasıflarının bulunduğunu

Page 17: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1485

da göstermektedir~'32

6.2. Bilim ve Öğretim Anlayış ve Metotları

Geleneksel/Medrese Bilim ve Eğitim Anlayışı: Geleneksel anlayışta genellik.le,

ilimlerin sunduğu bilgilerin kesin, alternatifsiz mutlak doğrular ve tartışılamaz ol­

dukları kabul edilmektedir. Onların tartışılabilmesi için klasik ilimlerin seviye(!) ve

devrinde olmalıdır. Bilginin, içinde üretildiği toplumun inanç ve değerleriyle ilişkisi

olmadığı, bilginin sonucunun, onu· ele alanın durum, bakış, metot ve niyetine göre

değişmediği kabul edilmektedir. Bu anlayışta bilimdeki değişmelerin evrimsel oldu­

ğu, bilim adamlarının çalışmalarının birbirinin üzerine inşa edildiği, yani birikimsel

olduğu kabul edilmekle beraber, söylenmesi ve yapılması· gerekenin klasik alimler

tarafından yapılıp söylendiği kabul edilir. Bu anlayışı benimseyenler, eskilerin bilim­

de vardıkları en son noktayı, insanoğlunun ulaşabileceği en son nokta olarak görme

eğiliminde oldukları için, bilimsel bilginin mutlaklığına inanırlar.

Eğitim, öğrencilere bilgi yüklemek içindir. Geleneksel anlayışa göre bilginin .eği­

timde kullanılış amacı, bilginin öğrencilerin zihninde depolanmasını sağlamaktır.

Dersler ve içeriklerinin amacı, öğrencileri her konuda bilgi sahibi yaparak, geleceğe

ve topluma hazırlamaktır. Öğrencinin bilgiyi kullanarak yeni bilgiler üretmesi bek­

lenmez; çünkü bilgi üretme sadece bilim adamlarının işidir ve klasik alimler de bu

hususta gerekeni yapmışlardır.

Bilgi gelecekte kullanmak için edinilmektedir. Bilgilendirmenin amacı öğrenciyi

gelecekteki yaşantısına hazırlamaktır. Okulda aldığı bilginin, öğrenciye ömür boyu

yol göstereceği kabul edilir. Bundan dolayı öğrencinin aldığı bilginin değerini gör­

mesi beklenmez, esasen bu gereksizdir de. Çünkü öğrenci gelecek yaşamında okulda

aldığı bilginin değerini nasıl olsa öğrenecektir. Onun ihtiyaçları şimdiden görülmüş­

tür.

Bilgilenmenin, bilginin aktarılmasıyla gerçekleşeceği kanaati hak.imdir. Bu anlayış­

ta bilgi sürekli ve kesintisiz bir seyir takip ederek ulaştığı en son noktaya gelmiştir.

Bilimsel görüşlerin birbirleriyle çatışması veya rekabet içinde olması gibi durumlar,

sadece ilk dönem ilimleri için kabul edildiğinden, bilimsel görüşlerin aralarındaki

çağdaş s~syal-psikolojik süreçler reddedilmiştir. Farklı bilimsel bilgilerin varlığı

itiraf edilmediğinden, bilgiler arasında bir tercih yapma da söz konusu değildir;

zaten bu herkesin işi de değildir. Bilimsel bilgi formel bilgidir. Bilgilenme sürecinde

32 Arpagu.ş, s. 128-13 l

Page 18: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

486 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

öğrenci alıcı, öğretmen de verici durumundadır. Bilgilenme, bir otoritenin sahip ol­

duğu bilgiyi onu ·isteyenlere veya bu bilgiyi yüklenmek zorunda olanlara aktarılniası

sürecidir. Öğretmenin, esasen öncekilerin tespit ve tayin ettiği doğru bilgiyi vermek~

ten başka çare ve alternatifi de yoktur veya bu alternatif, ancak görüşlerden birini

'tercih şeklinde olabilir. Bu yiizden öğretmenin önemi yoktur.

Geleneksel Eğitimde/Medreselerde Metod: İlgili çalışmasında medreselerdeki ge­

leneksel öğretim metodu hakkında bilgi veren Zengin,33 özetle şunları söyler: Burada

metot, mµderrisin kitaptan dersi okuyarak yerine göre izah etmesi, talebenin de ho­

casını takip ederek dinlemesi ve gerektiğinde not tutması şeklindedir. İmla, yani not

tutma usulü yanı sıra ezber ve karşılıklı soru-cevap usulüne de yer verilmiştir. Ancak

fen bilimlerinin öğretiminde uygulama ve tecrübeye de yer verildiği görülmektedir.

Osmanlı medreselerinde talebeler ders esnasında hocalarının karşısında halkalar

halinde oturarak dersi takip etmekle birlikte, tekrar ve karşılıklı tartışma usullerine

de yer verilmektedir. Talebeler öğrendiklerini, medrese yakınındaki mescit ve cami­

lerde halka anlatmakla veya tatil zamanlarında ülkenin her yanına dağılarak, halka

dini konularda yardımcı olarak tatbik etme imkanını da bulmaktadır. Diğer taraftan

Osmanlı medreselerinde öğretimde tedricilik usı1lüne de riayet edilmiştir. Küçük

dereceli medreselerde dersler kısa ve özlü olarak talebeye verilirken, daha ileri med­

reselerde aynı dersler geniş olarak okutulmaktadır. Yine medreselerde, talebeye boş

vakit bırakılarak, dersler dışında da bilgi elde etmesine fırsat verilmektedir.

Müspet yönleri olmasına rağmen Osmanlı medreselerinde takip edilen öğretim

metodunun bazı menfi özellikler taşıdıgı da gerçektir. "öncelikle, öğretimde belirli

kitapların esas alınması ve bilgilerin Aristo mantığına göre şerh ve tefsir edilerek

anlamdan çok lafza kıymet verilmesi medrese öğretimini kısır ve verimsiz hale ge­

tirmiştir. Bilhassa son dönemlerde medreselerde düşünen ve araştıran insan yetiş­

tirmek amaç olmaktan çıkarak, hedef sadece belirli bilgileri öğretmek olmuş, mü­

derrisler felsefi ve kelamı meselelere çözüm bulmak ve tartışmak yerine, bu konuları

eski bilgilerle geçiştirmeyi tercih etmişlerdir. Diğer taraftan, derslerin asıl kaynaklar­

dan okutulması yerine şerh ve haşiyelere çok fazla yer verilmesi, talebenin gereksiz

bilgilerle zihnini yormasına ve zaman kaybına sebep olmaktadır:'

Çeşitli döneffilerde hazırlanan rapörlarda,34 bu konuya temas edilerek talebe­

lerin şerh ve haşiyelerle uğraşarak gereksiz yere vakit geçirdikleri belirtilmektedir.

33 Bkz. Zengin, s. 55-59, 134-135

34 Bkz. Zengin, s. 57-59, 90 vd.

Page 19: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1487

II. Meşrutiyet döneminde de medrese programlarının yanı sıra öğretim metotları da

eleştirilerek, bu konuda bazı yeniliklere gidilmesi gerektiği belirtilmiştir. Tenkit edi­

len eksikliklerin başında, kitaba olan aşırı bağlılık gelmektedir. Kitap esaretinden ve

ezbercilikten kurtulmak gerektiğine vurgular vardır. İslarri aleminde büyük ilimle­

rin yetişme tarzının, eski medresenin öğretim ve öğrenme serbestliği usulünü ta­

kip etmesi sayesinde olması gibi, Avrupa üniversitelerinin ilerleme sebebinin de bu

usulün uygulanmasından ileri geldiği ifade edilmektedir. Öğretim kurumlarındaki

fikri ve ilmi serbestliğin yanı sıra talebenin öğrenim süresince kendi kendini yetiş­

tirebilmesi için gerekli esneklik ve kolaylıkların sağlanması istenmektedir. Belli bir

seviyeye gelen ileri sınıf talebelerinin ise daha serbest bırakılmaları ve ilgi duyduk­

ları alanlarda kendi başlarına çalışabilme ve başkalarının zorlamasına gerek duy­

madan ilini çalışma alışkanlığı kazanmalarına imkan verilmesi talep edilmektedir.

Her bilimde temel kaynaklara inilmesi, teorik öğretimin yanı sıra uygulamaya da yer

verilmesi ve talebenin derse aktif olarak katılmasının sağlanması teklif edilmektedir.

Medreselerden yetişerılerin özlü, güvenilir ve gürılük hayatta kullanılabilen bilgilere

sahip olmalarının yanı sıra, karşılaşabilecekleri problemlere sağlıklı çözümler bula­

bilen kişiler haline getirilmesi teklif edilmiştir.35 Bu tekliflere verilen cevapların ve

pratiklerin, yine klasik paradigma içerisind e yer almasından dolayı istenen sonuçları

verdiğini görmemekteyiz. 36

6.3. Islahat Çalışmaları

Böylesine bir bilim ve eğitim anlayış ve sistemini sürdürmekte ısrar eden med­

reseler, 1900'lu yıllara kadar, sebebi ne olursa olsun, kendine bir çekidüzen verme­

yi. kendini yenilemeyi ve çağa göre uygun bir öğretim yapmayı aklından geçirme­

miştir. 37 Ancak il. Meşrutiyet döne.minde medreselerin ıslahı gürıdeme geldiğinde, medrese ders programlarına mekteplerinkine benzer derslerin konulması, yüksek

dereceli medreselerde ise ağırlıklı olarak din bilimlerinin okutulması fikri üzerinde

durulmuştur.38 Çünkü hedeflenen ıslahatın en önemli sebebi, medreselerden bek­

lenen amaÇları gerçekleştirebilecek kalitede ve çağın gelişmelerinden haberdar dirı

görevlileri yetiştirmek olarak görünmektedir.39 il. Meşrutiyet döneminde yapılan

35 Bkz. M. Hanefi Palabıyık, "Bilim ve Eğitim Paradigmamız Üzerine~ Atatürk Üııiv. Knzım Knrabekir Eğitim Fak. Dergisi, Erzurum, 2004, sayı: 9, ss. 323-350, s. 327-328, 340-341

36 Bkz. Osman Ergin, Tiirkiye MaarifTnri/ıi 1-V, Eser Yay .. lstanbul 1977, s. l,107; Atay, s. 250-251

37 Bkz. Aıay, s. 230

38 Bkz. Zengin, s. 41

39 Bkz. Zengin, s. 52

Page 20: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

488 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

medreseleri ıslah çalışmaları, bu konuda bütün Osmanlı tarihi boyunca yap~an e_n

köklü ve düzenli bir hareket niteliği taşımaktadır.40 Bununla birlikte medreselerde

ıslahat hareketlerinin başarılı olduğunu söylemek de mümkün değildir.4 1

. Medreseli tipi, ezberci, eski kitaplara ve müelliflere bağlı, onların sözünden dı­şarı çıkmayan, onlarınkine bir şey eklemeyen ve yalnız Arapça okuyup Arapçadan

Türkçeye tercüme eden, fakat bir satır Türkçe yazı yazmayandır.42 Eğitim programı

da derslerin adlarından ziyade okunacak kitapların tespit edilmesidir.43 Benzer yapı

fazla aşılamamakla birlikte, bu dönemden sonra bir takım yeni medreselerin açıldı­

ğını görüyoruz ki, örnek olarak o medreselerin bazılarından ve oralarda okutulan

dersler~en kısaca bahsetmek istiyoruz.

Medresetü'l-Vaizin: Bu medrese 6 Şubat 1329/1912 tarihli nizamnameye göre

''.A.hkam-ı Kur'aruye ve sünnet-i seniyye-i nebeviye dairesinde mevfilzi, hasene-i ic­

tirnaiyye icrasıyla din-i mübin-i İslam'ın müessis-i medeniyet ve fazilet olduğunu

cihan-ı insaniyete neşredebilecek erbab-ı kemali yetiştirmek maksadıyla açılmıştır.

Bu medrese İslam dünyasında vaiz yetiştiren ilk medresedir. Üç sınıftan oluşan med­

resenin ders dağılım cetveli44 şu şekildedir:

Sınıflar Dersler - -

Hadis, ·Kelam, Fıkıh, Siyer-i Nebi, Tarih-i İslam, Hitabet ve Mev'iza,

1. Sınıf Edebiyat-ı Osmaniye, Edebiyat-ı Farisiyye, Edebiyat-ı Arabiyye, Ta-rih-i Umumi, Tarih-i Osmani, Coğrafya-yı Osmani, Umum-i Hesap, Hendese, Terbiye-i Bedeniye

Tefsir, Hitabet, Kelam, Fıkıh, UsOl-i Fıkıh, Hit abet ve Mev'iza Ede-

il. Sınıf biyat-ı Osmaniye, Edebiyat-ı Farisiyye, Edebiyat-ı Arabiyye, Tarih-i Umumi, Tarih-i Osmani, Siyer-i Nebi ve Tarih-i İslam, Cebir, Hikmet-i Tabiiyye, Malumat-ı Hukukiye, Terbiye-i Bedeniye

Tefsir, Hitabet, Kelam, Fıkıh, UsOl-i Fıkıh, Felsefe, Hitabet ve Mev'i-

111. Sınıf za, Edebiyat-ı Osmaniye, Edebiyat-ı Farisiyye; Edebiyat-ı Arabiyye, Tarih-i Edyan, Hey'et, Hıfz-ı Sıhha, Kimya, Hikmet-i Tabiiyye, Terbi-ye-i Bedeniye.

40 Bkz: Zengin, s. 167

41 Bkz. Atay, s. 2S l

42 Bkz. Ergin, s. I, 113

43 Bkz. Ergin, s. 1,123-124; Zengin, s. 59

44 Bkz. Ergin. s. l,160-161; Baltacı, s. 1,97-98

Page 21: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1489

Darü'l-Hilafeti'l-Aliyye Medresesi: 18 Eylül 1330/1911 tarihinde çık.arılan 24

maddelik bir nizamname ile İstanbul medreseleri Darü'l-Hilafeti'l-Aliyye medrese­

si adl altında bir tek medrese sayılmış ve bu bir tek medrese tali kısm-ı evvel, tali

kısm-ı sani ve ali kısım olınak üzere üçe ayrılmıştır. Her kısmın okutma müddeti

dört senedir; kısımlar dörder sınıfı ve sınıflar dörder şubeyi muhtevidir.~5

Medresetü'l-Mütehassisin: "1917'de Darü'l-Hilafeti'l-Aliyye medresesi prog­

ramını tensik ve ıslah etmek üzere toplanmış olan 38 kişilik komisyon Medrese­

tü'I-Mütehassisinin tefsir ve hadis; fıkıh; kelam, tasavvuf ve felsefe adlarıyla üç şube­

ye ayrılarak tedrisatta bulunması kararlaştırılmış ve aşağıdaki programın tatbikine

lüzum göstermiştir.46

Şube Dersler

İlm-i nasih ve mensGh, ilm-i esbabuttenzil, ilm-i Tefsir ve hadis şubesi usul-i tefsir, tefsir (umumi), tabakat-ı kurra ve

müfessirin, nakd-i rical, hadis, mevzuat

Usul-i fıkıh, fıkh-ı Hanefi', fıkh-ı Şafii, fıkh-ı Maliki,· Fıkıh ve usulü şubesi fıkh-ı Hanbeli, hilaf ve cedel, tarih-i fıkh, mukayeseli

ahkam

İlm-i kelam, ilm-i tasavvuf, ilmü'n-nefs, mantık ve Kelam, tasavvuf ve felsefe felsefe, hikmet-i İslamiye tarihi, felsefe-i umumiye şubesi tarihi, tarih-i edyan ve mezahib, {mukayeseli) ilm-i

içtima

7. Medreselerde Okutulan Dersler

Müderrisler genelde dini-hukuki bilimlerle ilgilenmiş, akli bilimlere daha az ilgi

duymuşlardır. Medrese geleneğinde bilimler üçe ayrılabilir: l. Dini-Hukuki Bilim­

ler: Osmanlı medreselerinde en çok üzerin.de durulan ve ulum-i 'aliye veya nakliye

olarak adlandırılan bu dersler, tefsir, hadis, usul-i fıkıh, fıkıh, kelam, akaid ve ah­

lak gibi dallarını ihtiva etmektedir. 2. Müspet Bilimler: Ulum-i akliye denen felse­

fe, hikmet, mantık, hesap ve hendese, geometri ve astronomi gibi derslerdir. Bun­

ların XVI. yüzyılın ortalarına kadar, zaman zaman bazı medreselerde okutulduğu

ve bundan sonra giderek ihmal edildiği gözlenmektedir. Ancak bu bilimlerin daha

ziyade bireysel olarak ilgi çekmiş olduğunu da ifade etmek istiyoruz. 3. Yardımcı/

Alet Bilimleri: Ulum-i aliye de denen ve başka bilimleri öğrenmek için araç sayılan

45 Bkz. Ergin, s. l,127-ı30; Baltacı, s. l ,91-93

46 Bkz. Ergin, s. l,165-166

Page 22: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

490 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

bu bilimler, Arapça ile ilgili olan sarf, nahiv; ifade ve yazımla ilgili olan, mantık, be­

lagat, mearu, beyan, bedi ve inşa gibi derslerdir.47

"Osmanlı medreselerinde dersler, ilgili oldukları ilimlerin adları ile değil, bu

ilimlerle ilgili olarak okutulan bazı kitapların adları; hatta bazı medreseler, içerisinde

özellikle okutulan bir kitabın adı ile anılmıştır. Mesela, Haşiye-i Tecrid Medresele­

rinin adı, bu adla bilinen bir kelam kitabından gelmektedir. Bu durumda medrese

öğretiminde kitabın önemli bir yerinin bulunduğu ileri sürülebilir:' Kısaca ve genel

olarak aşağıdaki örneklerle yetinmek istiyoruz,48

7 .1. Klasik Dönem Osmanlı Umumi Medreseleri Ders Programları

I. Haşiye-i Tec_rid Medreseleri (Yirmili Medreseler)

İlmin/Ders.in Adı Okunan kitaplar

l. Belagat Mutavvel (Taftazaru [ö. 1389-471])

2. Kelam Haşiye-i Tecrid (Seyyid Şerif Cürcaru [ö. 1413-816])

3. Fıkıh Şerh-i Feraiz (Seyyid Şerif Cürcani)

II. Miftah Medreseleri (Otuzlu Medreseler)

İlmin/Dersin Adı Okunan kitaplar

ı. Belagat Şerh-i Miftah (Taftazaru'nin el Mutavvel ale'l-Miftah'ının şerhi)

2. Kelam Haşiye-i Tecrid (Şadeddin Taftazaru)

3.Fıkıh Tenkih ve Tavdih (Sadru'ş-Şeria, Ubeydullah b. İshak el-Buhari)

III. Telvih Medreseleri (Kırklı Medreseler)

İlmin/Dersin Adı Okunan kitaplar

ı. Belagat Miftahu'l-UlCım (Seyyid Şerif Cürcani)

2. Meani. Şerh-i Miftah

3. Kelam Şerh-i Mevakıf (Seyyid Şerif Cürcani)

4.Fıkıh Sadru'ş Şeria

5. Hadis Mesabih (Begavi [ö. 1122-516])

IV. Ellili Medreseler

47 Bkz. t. Hakkı Uı.unçarşılı, Osıııaıılı llıııiye Teşkilatı, TTK Ya)'·• 3. baskı, Ankara 1988, s. 19-31; Ergin, s. I,97- ı08; Akyüz, s. 61-81; Sarıkaya, s. 36- 38

48 Bkz. Baltaa, s. 1,87-105, U0-127; Atay, s. 77-100; Zengin, s. 59-62

Page 23: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1491

a) Haric Medreseler

İlmin/Dersin Adı Okunan kitaplar

1. Fıkıh Hidaye (Burhaneddin b. Ehi Bekr Merginaru [ ö. 650-1253])

2. Kelam Şerh-i Mevakıf (Seyyid Şerif Cürcani)

3. Hadis Mesabih (Hüseyin b. Mes'ud Begavi (ö. 516-1122)

b) Dahil Medreseleri

İlmin/Dersin Adı Okunan kitaplar

1. Fıkıh Hidaye

2. Usfil-i Fıkıh Telvih (Taftazani)

3. Hadis Buhari (Muhammed b. İsmail Buhari [ö. 194-256/809-869])

4. Tefsir Keşşaf (Mahmud b. Ömer ez-Zemahşeri [ö. 538-1143]), Beyzavi (Nasıruddin Abdullah b. Ömer el-Beyzavi [ö. 685-1286])

c) Sahn-ı Seman Medreseleri

İlmin/Dersin Adı Okunan kitaplar

1. Fıkıh Hidaye

2. Usfil-i Fıkıh Telvih (Teftazani), Şerh-i Adt1d

3. Akaid Şerhu Akaidi'n-Nesefiyye, Şerhu Akaidi'l-Adudiyye, Devvani

4. Hadis Buhari

5. Tefsir Keşşaf, Beyzavi

V. Altmışlı Medreseler

İlmin/Dersin Adı Okunan kitaplar

1. Fıkıh Hidaye, Şerh-i Feraiz (Seyyid Şerif Cürcani)

2. Usıil-i Fıkıh Telvih (Teftazani)

3. Kelam Şerh-i Mevakıf (Seyyid Şerif Cürcani)

4. Tefsir Keşşaf

5. Hadis Buhari

7.2. Taşköprüfüzade ve Medreselerde Okuttuğu Kitaplar:

Taşköprülüzade, İstanbul'un çeşitli medreselerinde müderris olarak ders ver­

miştir. Onun çeşftli medreselerde okuttuğu kitaplar şunlardır: Mutavval, Haşiye-i

Tecrid, Feraiz Şerhi, Şerh-i Miftah, Mesabih, Şerh-i Vikaye, Tavzih, Meşarık, Şerh-i

Page 24: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

492 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

Mevakıf, Hidaye, Buhari, Telvih, Kadı Beyzavi, Keşşaf. Bu kitapların içeriklerine ba­

kıldığı zaman, Kelam, Fıkıh, Usl.İl-i Fıkıh, Hadis ve Tefsir gibi ilimlerin medrese ted­

risinin esasını oluşturdukları görülür.49

. Bazı müderrisler ve okuttuğu dersler hakkında da50 şu tabloyu vermek istiyoruz:

Müderris

Hafız Nazif Efendi (Beyazıt dersiamı)

Hafız Bekir Efendi (Şehzade Camii, imam ve-kili)

Ahmet Hamdi Efendi (Fatih dersiamı)

Ömer Nasuhi Efendi (Fatih dersiamı)

Hüseyin Hüsnü Efendi (Beyazıt dersiamı)

Rıfat Efendi (Beyazıt dersiamı)

Hasan Fehmi Efendi (Fatih dersiamı)

Muhammed Hayri Efendi (Üsküdar dersiamı)

Mehmed Bey

Ziya (Gökalp) Bey

Elmalılı Hamdi Efendi

İzmirli İsmail Hakkı Bey

7.3. Bir m edrese icazetinde yer alan dersler

1. Sarf,

2. Nahiv,

3. Mantık,

4. Hikmet,

5. Kelam,

6. Fıkh,

7. Meani,

8. Beyan,

49 Bkz. Atay, s. 97, ıOO; Sarıkaya, s. 38-39

50 Bkz. Sarıkaya, s. ı58

Verdiği Ders

Kur'an

Kur'an

Fıkıh

Fıkıh

Fıkıh

Usul-i Fıkh

Hadis

Hadis

Türkçe

İlm-i ictima ve terbiye

Mantık

İslam Felsefesi Tarihi

Page 25: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK

9. Bedi,

10. Usulü'l-fıkh,

1 ı". Adab (münazara)

12. Vad'

ı 3. Tefsir

14. Hadis

ıs. Feraiz

16. Usulü'l-hadis

7.4. Medresetu'l-Kudat'ta dört senede okunan dersler

1. Dürer (nikahtan vesayaya kadar)

2.Mecelle

3. Feraiz

4. Sekk-i şer'i

S. Defter-i kassam

6. Tatbikat-ı şeriyye

7. Arazi kanunu

8. Tatbikat-ı hukukiye ve cezaiye ve ticariye

9. Tanzim-i ilamat-ı hukukiye

10. Tanzim-i ilamat-ı cezaiye

11. Teşkilat-ı mehakim ve usul-i mehakim-i hukukiye

12. Hukuk-ı ticaret-i berriye

13. Hukuk-ı ticaret-i bahriye

14. H~-ı düvel

ıs. İcra kanunq

16. Kitabat-ı resmiye

1493

Page 26: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

4941 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

17. Hüsnü hatt-ı ta'lik

18. Ahkam ve nizaınat-ı evkaf

19. Medhal-i ilm-i hukuk

20. Hukuk-ı idare

21. Kanun-ı- ceza

22. Usul-i muhakemat-ı cezaiye

7.5. Osmanlı Medreselerinin Eğitim Programları (GENEL)51

Dersler Okunan Kitaplar

Tecvid Şatibi, Dürr-i Yetim

Kelam Şavali, Fıkh-ı Ekber, Makasid, Şerh-i Mevakıf

Tasavvuf (kitap adı zikredilmemiştir.)

Ahlak

Usul-i Hadis Şerh-i Nuhbe

Tefsir Tefsir-i Kadi, Hüseyn-i Va'iz, Medarik

Tıp İlıni

Lügat ve Tarih

Sarf (kitap adı zikredilmemiştir.)

Nahiv Hind, İslam, Cami, Muğni'l-Lebib

Mantık Tehzibu'l-Mantık ve'l-Kelam

Adab (kitap adı zikredilmemiştir.)

Fıkıh Kuduri, Kenz, Muhtar, Vikaye, Eşbah, Hidaye, Mahzen, Mülte-. ka'l-Ebhur, Kuhistani, Keydani, Dürer, Şadr-ı Şeria, Nihaye, İna-ye, Şerh-i-Ekmei, Mufassal, Durretu'l-Hakk

Me'ani Haşa-i, Mutavvel, Muhtasar

Hisab Hulasa

Hendese Eşkat'üt-Tesis

İlahi ve Tabii İşarat, Şifa, Hikrnetü'l-Ayn Hikmet Hey'et

51 Bkz. Ömer ôzyılmaz, Osıııa11/1 Medreseleri11i11 Eğitim Programları, Kültür Bak. Yay., Ankara 2002, s. 25-26; Akyüz. s. 69

Page 27: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1495

Usturlab Zic, El-Fethiyye/Risale der İlm-i Hey'e, Haşiye ala Risaleder ilm-i TakvimRub' Heye; Şerhu'l Mulahhas fi'l Hey'e; Haşiye ala Şerhi'l Mulahhas

fi'l-Heye

Müretteb Ol- Tıbb-ı Nebevi, Tasavvuf ve Ahlak, Birgivi Risalesi, Tarikat-ı Mu-mayan hammediyye, Lügat ve Tevarih, Kamus, Halimi, Remel, Kimya,

Dersler Aruz, Mu'amma, Haşş, Karzu'ş-Şi'r, İnşa, Eş'ar

Medreselerin çlurağanlaştığı ve bilhassa ıslah çalışmalarından sonraki tarihten

itibaren okutulan dersler ve kitaplar hakkında birçok tenkitlerin yapılması ve ka­

rarsızlıkların yaşanmış alınası, medreselerde verilen eğitim ye öğretimin bir düzene

oturmamış olduğunun en iyi göstergelerinden bir tanesidir. Derslerin ve ders prog­

ramlarının sürekli değiştiriliyor olması, haliyle verilen eğitimi de etkilemiştir. Bu

nedenle geçmişten günümüze baktığunızda medrese de hakkıyla yetişmiş olan alim

sayısının beklenene veya olması gereken nispetle oldukça az olduğunu söylemek

mümkündür.

8. Medreselerde Okutulan Tarih ve Siyer Kitapları

Yukarıdaki tablolarda gördüğümüz gibi, medreselerin kuruluşundan itibaren,

buralarda okutulan kitaplar/dersler ismen zikredilmektedir. Şimdi de başlığımıza

uygun olarak, medreselerde okutulan tarih ve siyer kitaplarına/derslerine ve onların

özelliklerine temas etmek istiyoruz. Ancak öncelikle tarih ilmine nasıl bakıldığının

ve ona verilen değerin anlaşılması için, bilimler tasnifinde tarihe verilen yerden ve

derecesinden bahsetmeyi uygun bulmaktayız.

8. 1. İlimler Sınıflamasında 'Tarih' in Yeri

Aristo ve Eflatun benzeri ilk filozoflarda olduğu gibi Farabi, İbn Sina, Kindi, İh­

van-ı Safa, Ebu Hayyan et-Tevhidi gibi İslam filozoflarının eserlerinde ve ilim tas­

niflerinde, 'tarih'e rastlamamaktayız.~2 Ancak kabul edilmelidir ki, "ilimlerin tasni-

52 Bkz. i. Agah Çubukçu, "lslam Müelliflerine Göre ilimlerin Taksimi ve Bunlar Arasında Gazzali'nin Yeri'; Aııka­ra Oniv. llalıiyat Fak. Dergisi, yıl: 1958-1959, Cilt: VII, ss. 119-130; Cevher Şulul, "İslam Felsefesinde 1limlerin Sımflandırılması Geleneği': Dok'UZ Eylül Üniv. !Jahiyat Fak. Dergisi, 2002, Sayı: 16, ss. 217-233; Hidaye Peker, "İbn Simi'nın Bilimler Sınıflaması'; Uludağ Oniv. llahiyat Fak. Dergisi, 2000, Cilt: IX, Sayı: 9, ss. 447-452; Hilmi Demir, "Klasik llim Sınıflamaları ve Kelam İlminin Konumu: Klasik İlim Sınıflamasının Epistemolojik Yapısı ve Sofll!llan': Kelamın İşlevselliği ve Günümüz Kdam Problemleri, 2000, ss. ıoı - 116; Hasan Aydın, "Episte­molojik Temelleri Işığ.ında İbn Abd El-Berr'in Bilim Sınıflaması ve Değeri'; Kelam Araştırmaları Dergisi, 2011, Cilt: IX, Sayı: 2, ss. 47-75; Ahmet Kayacık, "Saçaklızide (ö.H. ı ı45)'nin 1limler Sımflaması'na Dair Görüşleri': 1. Kahramanmaraş Sempozyumu, 6-8 Mayıs 2004 Kahramanmaraş, 2005, Cilt: I, ss. 81-88; Süleyman Çaldak, "Klasik Tasniflerinde Edebi İlimlerin Yeri': EKEV Akademi Dergisi -Sosyal Bilimler-, 2004, Cilt: VIII, Sayı: ı9, ss. 245-264; Süleyman Gökbulut, "İlim Tasniflerinde Tasavvufun Yeri': Tasavvuf: İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 2007, Cilt: Vlll, Sayı: 19, ss. 245-264; Ahmet Kamil Cihan, "Bilimler Tasnifi ve İbn Sina'; Erciyes Üniv.

Page 28: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

496 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

fiyle, sadece Farabi ve İbn Sina ilgilenmemiştir. Bu iki büyük Türk-İslam alimine,

tanınmış alimlerden olmak üzere Harezmi (ö. 997/387)'yi ve hatta ünlü tarihçi v~

sosyolog İbn Haldıin {ö. 1406/809)'u da katmak gerekir. Hatta meşhur alim İmam Gazzali (öl. 1111/SOS)'nin de ilimleri tasnif ettiğini biliyoruz. Ancak, bütün bu alim­

lerin tasnifleri ile önceki ilim adamlarının tasnifleri arasında, esasta büyük bir fark

bulunmamaktadır:'53

Bu açıdan, ilk kurulduğu günden itibaren tarih ve siyer kitaplarına medreseler­

de yer ve~ilmemesine şaşmamak gerektiğini düşünmekteyiz. Fakat dünyada "Tarih

Yüzyılı" olarak adlandırılan XIX. yüzyıldan itibaren tarih ilmi ve eserleri nasıl dikkat

çekmiş ve tarih eserleri okullarda/derslerde okutulmaya başlamışsa, bizde de ıslah

çalışmalarından yani Xl:X. yüzyıldan itibaren eğitim kurum ve programlarda tarih

derslerine yer verilmeye başladığını görmekteyiz.

8. 2. Medreselerde Okutulan Sosyal ve Tarih Dersleri

Bazı bulguları tartışılabilir olsa da, bu başlık altında yapılan bir çalışmanın54 ve­

rilerini kullanmak suretiyle değerlendirme yapmayı uygun bulmaktayız: 1733 yılın­

da kurulan "Mühendishane-i Bahri-i Hümayun': batılı anlamda ilk yükseköğretim

kurumudur. Bu okulda son derece modern birçok dersin yanı sıra tarih, coğrafya

ve harp tarihi dersl~ri okutuluyordu. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı kaldırılarak yerine

"Seraskerlik Teşkilatı" kurulunca; merkez ve vilayetlerdeki ordu birimlerinin hizme­

tinde çalışacak memurlar için "Menşe-i Küttab-ı Askeri" denilen kurs mahiyetinde

bir öğretim kurumu oluşturuldu. Buracla coğrafya-yı umumi, tarih-i umumi, coğ­

rafya-yı Osmani dersleri okutuluyordu.

1856Cia ilan edilen "Islahat Fermanı" ile yapılan yenileşme hareketleri sonucun­

da 17 Mart 1857'de "Maarif-i Umumiye Nezareti" kuruldu. Bu kurumun ilk önemli

çalışması 1859'da Mülkiye Mektebinin kurulması ile gerçekleşti. Mülkiye Mekteple­

rinin birinci sınıflarında tarih ve coğrafya dersleri okutuluyordu.

1866 yılında Maarif Nezareti bünyesinde "Telif ve Tercüme Dairesi" kuruldu.

1870 yılında hazırlanan "Telif ve Tercüme Nizamnamesi" ile ilkokullara ait ders ki­

taplarının yazdırılması bir şartname ile belirlendi. Bu nizamname ile merkez ve taş-

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2000, Sayı: 9, ss. 435-45ı; Mehmet Şeker. "İzmirli İsmail Hakkı'nın "Tasnif-i Ulüm" Adlı Eseri': İzmirli lsmail Hakkı (Sempozyum: 24-25 Kasun 1995). ı996, ss. 149-155; Atay, s. 36-72

53 Fahri Unan, "Klasik Dönem Osmanlı Bilim Anlayışı~ http://yunus.hacettepe.edu.tr/-ıınan/aka4emik37.html

54 Bkz. Kenan Çetin, "Tıirk Eğitim Tarihinde Sosyal Bilimler ve Sosyal Bilgilerin Tarihsel Süreci': Atatiirk Üniv. · Sosyal Bilimler Eııstitiisii Dergisi, 2003, Cilt: II, S:ıyı: 1·2, ss. 163-185, s. 164-167

Page 29: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1497

ra teşkilatlarının işleyiş ve içerikleri belirlendi. Nizamname ile "Darul Muallimin"

(Erkek Öğretmen Okulu) için Sıbyan, Rüştiye ve İdadi şubeleri kuruldu. Buna göre,

Rüştiye şubelerinin birinci sınıflarında tarih ve coğrafya, ikinci sınıflarında tarih ve

üçüncü sınıflarında tarih ve eoğrafya dersleri okutulacaktı. İdadi şubelerinin birinci

sınıflarında coğrafya-yı umumi, muhtasar tarih-i umumi; ikinci sınıflarında coğ­

rafya-yı Osmani dersleri bulunuyordu. 1870 yılında "Darul Muallimat" (Kız Öğret­

men Okulu) kuruldu. Bu okulun Rüştiye şubelerinde tarih ve coğrafya dersleri vardı.

1878 yılında askeri okullarda ders veren hocalardan sivil öğretmenler yetiştirmek

amacıyla "Menşe-i Muallimin" ismiyle yüksek derecede bir okul açıldı. Bu okulun iki yıllık olan coğrafya sınıflarında, tarih ve coğrafya dersleri ile yine iki yıllık olan tarih

sınıflarında, tarih-i Devlet-i Aliye, tarih-i umumi, tarih-i asr, istatistik ve coğrafya

tarihi dersleri okutuluyordu.

1878-1879 yıllarında İstanbul'da bulunan "Kız Rüştiyeleri" ve ((Kız Sanayi (Sanat)

Okulları"nın 1, 2, 3, 4, 5, 6. yıllarında tarih okutuluyordu. 1880 yılında ilk Hukuk

Mektebi açıldı. İlk dersi ünlü Ahmet-Cevdet Paşa tarafından verilen bu okulda; coğ­

rafya, mantık, tarih-i Osmani ve tarih-i umumi dersleri bulunuyordu. 1884'te bu

programa tarih-i düvel ve tarih-i İslam dersleri de eklendi.

1900 yılında yüksek öğretimde bir takım yenilikler yapıldı. Yüksek okul düzeyin­

de olan "Darul Fünun-ı Şahane" açıldı. Bu okul üç bölümden oluşuyordu: 1. Ulum-i

Aliye-i Diniyye Şubesi, 2. Edebiyat Şubesi, 3. Ulum-ı Riyaziye ve Tabliye Şubesi. Bu

yüksekokulun edebiyat şubesinde tarih-i Osmani, tarih-i düvel, coğrafya-yı umumi

ve Osmani dersleri bulunuyordu.

1907 yılında açılan ilk "Polis Memurları Mektebi"nde (Selanik) tarih ve coğrafya

dersleri vardı. 1908 yılında "Erkek Sultanileri" geliştirildi. Çoğu yatılı olan bu okul­

larda tarih ve coğrafya dersleri vardı. 191 O yılında "Maliye Memurları Mektebi': 1913

yılında "Kız İdadisi" açıldı. Aynı yıl kız liseleri "İnas Sultanileri" ne dönüştürüldü. Bu

okulların programında tarih ve coğrafya dersleri vardı.

1913 yılında "Medresetül Vaizin'' ismiyle bir okul açıldı. Vaiz yetiştiren bu oku­

lun birinci sınıfında tarih-i umumi, tarih-i Osmani, Türk tarihi, coğrafya-yı Osmani

ve İslami, coğrafyay-ı umumi; ikinci sınıfında ise tarih-i umumi, tarih-i Osmani ve

tarih-i İslam dersleri vardı.

1913-1914 yılında öğretime açılan "Medresetül İrşad" mektebinirı 'Vaizler Şube­

si'nde tarih-i İslam dersi okutuluyordu. 1914 yılında "Darul Hilafetil Aliyye Medre­

sesi" kuruldu. Bu medresenin, 1. 'Tali Kısm-ı Evvel' birinci ve ikinci sınıflarında, İs-

Page 30: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

498 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

lam tarihi, coğrafya-yı umumi; üçüncü sınıfında İslam tarihi, coğrafya-yı umumi ve

İslami; dördüncü sınıfında İslam tarihi ve tarih-i umumi, 2. 'Tali Kısm-ı Sani' beşirici

sınıfında İslam tarihi, tarih-i umumi ve Türk tarihi; altıncı ve yedinci sınıflarında Osmanlı tarihi 3. 'İptida-i Haric' birinci sınıfında coğrafya; ikinci sınıfında. tarih-i

İslam ve coğrafya 4. 'İptida-i Haric-i İzhari' birinci sınıfında tarih-i Osmani ve coğ­

rafya; ikinci sınıfında coğrafya dersleri 5. İptida-i Dahil üçüncü sınıfında tarih-i İs­

lam, tarih-i Osmani ve umumi dersleri okutuluyordu.

1919'da çıkarılan bir nizamname ile Darul Fünun çeşitli fakültelere dönüştürül­

dü. Bunlar, Hukuk, Tıp, Edebiyat ve Fünun (Fen) Fakülteleri idi. Edebiyat Fakültesi­

nin programında, mantık, ahlak, terbiye, ruhiyat (psikoloji), içtimaiyat (sosyoloji),

tarih-i felsefe, İslam felsefesi, tabii, beşeri ve iktisadi coğrafya, memalik-i İslarniyye coğrafyası, kıtaat coğrafyası, son asırlarda Avrupa ve Devlet-i Osmaniye tarihi, ak­

vam-ı kadirne-i. şarkiye (eski doğu kavimleri) tarihi, kurun-ı vustada şark akvarnı

tarihi ve Türk lisanı tarihi dersleri okutuluyordu.55

· Yukarıda verilen uzun listeye ve tarih ve coğrafya eserlerinin bilinmesine rağ­

men, maalesef buralarda okutulan 'İslam tarihi' ve 'siyer' kitaplarının adlarını ve

yazarlarını tespit edemedik. Bu yüzden genel veya okutulduğunu tahmin ettiğimiz genel klasik İslam tarihi ve siyer kitapları hakkındaki değerlendirmeleri ve sonuçla­

rını paylaşmak istiy<?ruz.

8.3. Medreselerde İslam Tarihi ve Siyer

Medreselerin tarih hakkındaki genel . kanaati, onun hayatı öğretmesi, öğüt ve

tecrübe verici olması ve geçmiş hakkında bilgiler sunması yönündedir. Mesela

Nev'l'ye (ö. 1599) göre tarih ilmi, "aleme ibret sunan, insanoğlunun basiretini artı­

ran bir ilimdir. Zamanın hadiseleri hususunda bilgili, çeşitli işler konusunda kişiyi

55 Ayrıca bkz. Mübahat S. Kütükoğlu, "Darü'l-Hilafeti'l-i\Jiyye Medresesi ve Kuruluşu Arefesinde İstanbul Med­reseleri~ İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1978, Cilt: Vll, Sayı: ı-2, ss. ı-212, s. 6-9, 11; Ergin, I,ı27-128, 160, ı65, II,599, 713-714, lll,1103-1104, IY,1513; Nafi Atuf, Türki}•e Maarif Tarihi Hakkında Bir Deneme I-II, İstanbul 1930-1932, s. 1,164, 170, 173, Il,12, 40, 50-51,83-85; Atay, s. 232-241; Mustafa Ergün, "il. Meşru­tiyet Döneminde Medreseler·: Ankara Üniv. Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Dergisi, 1982, Cilt: X.XX, Sayı: 1-2, ss. 59-89, s. 66, 89; Yaşar Sarıkaya, "II. Meşrutiyet ve Medreseler: Geleneksel Bir Kurumun Modernleşme Sürecinde Var Olma Mücadelesi': Divan Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, 2008, Cilt: XIII, Sayı: 25, ss. 37-73 s. 51-52; Zeki Salih Zengin, "Kurtuluş Savaşı Döneminde Medrese Öğretim Programlan ve Ders İçeriklerinin Düzen­lenmesi Çalışmaları': Ankara Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, 2003, Cilt: XLIV, Sayı: l, ss. 187-226, s. 205, 214-216; Songül Keçeci Kurt, Osmanlı Devletinde Kadınların Eğitimi, (Atatürk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayım­lanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erzurum 2008, s. 36-37, 39; lhsan Ezherli, "Osmanlı Medreseleri ve Eğitim Metodları'; Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, 1968, Cilt: VII, Sayı: 70-71, ss. 51-87, s. 67; Mefail Hızlı, "Osmanlı Sıbyan Mek'teplerinde Okutulan Dersler" (http://www.osmanli.org.tr/osmanlidaegitim-7-205.hrml); Cavit Bin­başıoğlu, rurk Eğitim Düşüncesi Tarihi, Aru Yay., Ankara 2005, s. 543-544; Selçuk Akşin Somel, Osmanlıila Eğitimin Modernleşmesi (1839-1908), İletişim Yay., İstanbul 2010, s. 236-237

Page 31: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1499

tecrübeli kılar, ona bütün işlerle ilgili tedbirler almasını öğretir. Edebi ilimlerden

olan tarihin faydaları çoktur .... Nev'i, tarihi, umumi geleneğe ve anlayışa uygun

olarak, Hz. Adem'le başlatır. Fakat, bilinen devirlerden bilinmeyen devirlere doğru uzandİkça, verilen bilgiler müphemleşir> rivayet ve efsaneler biline dönüşür; hatta,

akıl ve mantık dışı bilgilerin tarihi veri gibi sunulduğu görülür; zaman mefhumu

silikleşip donuklaşır ve bin yıllar, rahatça on yıllar gibi değerlendirilebilir. Mesela,

Nev'i, İran tarihine dair bilgi verirken, zikrettiği rakamların büyüklüğüne hiç aldırış

etmez. Ona göre, :1Gyfımers'in saltanat müddeti kırk yıl, ömür müddeti ise bin yıldır.

Cemşid, yedi yüzyıl saltanat sürmüştür. Dahhak'ın saltanat süresi ise bin yıldır. Keza,

Feridun beş yüz, Minüçehr yüz yirmi, Keykubad yüz yirmi, Siyavuş yüz elli, Lüh­

rasb yüz yirmi, Hemay bint Behmen yüz yirmi yıl saltanat sürmüşlerdir. Biraz daha

bilinen devirlere gelindikçe bu süreler kısalır ve makul rakamlara iner. Bu durum,

Sasaru dönemi hükümdarları ile, Emevi, Abbasi, Abbasilerin parçalanma döne~­

de kurulmuş bulunan Saffari, Samani ve bilahare ortaya çıkan bütün Türk devletleri

hükümdarlarının saltanat sürelerinin verilişinde açıkça görülür. Nev'i Efendi, yine

ilrn-i tarih içinde, antik devir filozofları ile ilgili "mes'ele fi ma'rifeti'l-hükema'.' başlığı

altına kısa kısa bilgiler de verir. Bunlar arasında Fisagor, Camasb, Bokrat, Bokİatis, Hermes, Sokrat, Eflatün-ı İlahi, Aristo, Belinas, Cal"ınus, Batlamyus gibi isimler zik­redilmektedir:'56

Eyüp Baş, Osmanlı tarih yazarlarının pek çoğunun çeşitli vesilelerle tarihin özel­

liği, önemi ve faydası üzerinde durduklarına, ancak bunlar içerisinde tarih öğretimi­

nin gerekliliğini ilk defa telaffuz edenin Ahmed Cevdet Paşa (ö. 1895) olduğuna dik­kat çekmektedir. Ahmed Cevdet Paşaya göre tarihi iyi bilmek devlet ve milletlerin

hayatı için önemlidir; çünkü başta yöneticiler olmak üzere insanların, her şeyi tec­

rübe ederek öğrenmesi çoğu zaman zararlıdır. O, vatan ve memleketini sevenlerin,

devlet ve milletinin idamesini isteyenlerin, kendi dönemlerinin olay ve haberlerini

kaydetmeleri gerektiğini savunmuştur. Toplumların tarihi bilmeye olan ihtiyaçları

sayesinde varlıklarını ve devlet nizamlarını koruduklarını belirten Cevdet Paşa, çe­

şitli örnekler vererek tarih öğretiminin önemine ve gerekliliğine dik.kat çekmiştir.5;

İslam tarihçiliğinin ve Arapların tarih anlayışının, İslam'dan önceki Arap ve İran

rivayetleri ile İsraili geleneğin tesiri altında inkişaf ettiğini görmekteyiz. Bu rivayet­

lerin tarihten ziyade, öğretici vaaz, hikaye ve destan niteliği taşımalarından dolayı,

56 Fahri Unan, ·xvı Y-ıizyıl Ulemasından Nevi Efendiye Göre 1liın ve Uimler~: (http://yunus.hacettepe.edu.tr/-u­nan/akademik26.html)

57 Eyüp Baş, Osmaıılı Tari/ı Yazarlarında Toplumsal Sorıımlıılıık Biliııci, İlahiyat Yay., Ankara 2006, s. 213

Page 32: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

500 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

kaydettikleri bilgilerin, 'tarih değil, tarihçilerin kullanmaları için gerekli malzeme­

ler' oldukları söylenebilir.58 Araplar, gerçekleşt4-dikleri fetihler dolayısıyla kroİı.ik

tarzında "fütuhat" kitapları yazmaya başlamakla beraber yine 'hikayeci tarih' tarzını

takip ettiklerini, f~t İbn Haldun gibi birkaç istisnası dışında tarih felsefesiyle pek

meşgul olmadıklarını görmekteyiz.59

"Müslüman Araplarda lider kişi (Hz. Peygamber) merkezli olarak başlayan tarih

yazıcılığı, -genel olarak bütün tarih yazıcılığı başlangıçlarında olduğu gibi- Osman­

Warda da aynı çerçevede ortaya çıkmıştır. Zaman içerisinde toplumun şekillenmesi,

milli birliğin ve hissiyatın güçlenmesi, devletleşme, kurumsallaşma, dışa açılım ve

evrenselle~me ile paralel bir şekilde tarihçilik de değişajştir. Gerek tarih yazın tür­

lerinde gerekse yazış tarzında etkileşime açık hale gelmiştir. Yaşanan sosyokültürel

değişimi zorunlu olarak tecrübe eden Osmanlı tarihçiliği, henüz tarih ilminin disip­

lin altına alınması, tarih yazıcılığında kriterlerin belirlenmesi ve bunların eserlerde

uygulanması gibi birtakım uğraşılara girişmek yerine, hanedan tarihiyle meşgul ol­

muştur. Osmanlı tarihçileri de muhtemelen söz konusu hususları düşünmüş, ancak

netice itibariyle bu doğrultudaki fikir ve birikimlerirıi eserlerine yansıtmamışlardır.

XVI. yüzyılın başlarından itibaren ise, kaleme alınan çalışmaların türlerinde gö­

rülen Arap tarihçiliğiyle yakınlaşmanın, tarih felsefesi noktasında da hissedildiği

gözlemlenmektedir: Artık eserlerde tarihin tanımına, yararlarına ve tarih yazımın­

da uyulması gereken ~allara yer vermek; olaylan, nedensel açıdan ilişkilendirerek

anlatmak ve hatta Sübkl, İbn Haldun gibi müellifleri bizzat zikrederek, onların bu

konulardaki görüşlerine değinmek genel bir tutum haline gelmiştir. Bir tarihçinin

çalışmasında uygulaması gere~en bir takım şartları sıralayan Gelibolulu Mustafa Ali, İbn Cerir et-Taberi ve İbnü'l-Esir gibi pek çok tarihçinin, saymış olduğu şartları ih­

mal ettiğini, dolayısıyla eserlerinin temelsiz bina gibi göründüğünü belirtmiştir:'60

Osmanlı tarihçiliğinde büyük bir tür zenginliği göze çarpmaktadır. "Bu alanda;

devletin teş.ekkülünü yansıtan menakıbname ve gazavatname tarzı eserlerden baş­

layarak; genel tarihler, bir veya birkaç padişahın devrine tahsis edilmiş saltanat ta-

58 Bkz. M. Hanefi Pnlabıyik, Ord. Prof- br. Melımet Fuad Köpriilii llmi Hayatı ve Tarilıçiliği, 2. baskı, Akçağ Yay., .Ankara,2005,s.232,293

59 Bkz. Z. Velidi Togan, "Ortaçağ İslam Aleminde Tenkidi Tarih Telakkisi': İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1954, Cilt: I, Cüz: 1-4, s. 43-44; Togan, Tarihte Usıil, Enderun Yay., 4. baskı, İstanbul 1985, s. 146, 157-158; Eyüp Baş, Dil-Tarih İlişkisi Bağlamında Osmanlı rurklerinde Arapça Tarih Yazıcılığı (XVI. ve XVII. Yüzyıl Örnekleriyle). DIB Ya}~. Ankara 2006, s. 243-244 ·

60 Baş, Arapça Tarilı Yazıcılığı, s. 246-248

Page 33: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1501 .

rihleri, teşkilat tarihleri, rılznameler (günlükler), biyografıler, hatıratlar, seyahatna­

meler, sefaretnameler ve münferit bir olayın veya binanın tarihine varıncaya kadar

pek çok türün değişik örnekleriyle karşılaşılmaktadır. Hiç kuşkusuz Osmanlılarda

bu kadar çok tarih yazın türünün ortaya çıkmasında, etkileşimde bulunulan diğer Müslüman milletlerin, açıkçası özellikle Arapların ve İranlıların önemli etkileri ol­

muştur. Saltanat tarihçiliği ve şehnameciliğin İran tesirinde kalmasına mukabil, bi­yografi tarzının Arap tarihçiliği tesirinde kaldığı görülür:'61 Bu çeşitliliğine ve edebi

zenginliğine rağrrien, geleneğin, akademik bir 'tarihçilik' geliştiremediğini cumhuri­yetin ilk yıllarında yapılan tartışmalarda da görmekteyiz.62

Eyüp Baş'ın 'Osmanlı Tarih Yazıcılığını' örneklendirdiği eserinde ele aldığı bü­

yük ve önemli tarihçilerden Taşköprülüzade Ahmed (968/1561), Cenabi Musta­fa Efendi (999/1590), Katip Çelebi (1067/1657) ve Müneccimbaşı (1113/1702) ile

çokça temas ettiği Subki (772/1370), İbn Haldun (808/1406) ve Gelibolulu Musta­

fa Ali (108/1599) gibi büyük ilim ve tarihçilerin eserlerine baktığımızda aslında,

kendilerinin bile, koydukları kurallara çoğu zaman uyamadıklarını görmekteyi~. Bu durum, klasik İslam alimlerinin 'hadis usulü'ne uyamamaları veya bu usulleri tam

olarak .takip edememeleri gibidir. O halde tarihçilik veya diğer hususlarda bir takım kuralların zikredilmiş olması, onların tatbik edildiği anlamına gelmediği gibi, bu

anlayışın sonraki dönemlerde de bir 'paradigma' haline geldiğini asla göstermemek­

tedir. Ve nitekim her ikisi de olmamıştır. Bu durumun çok cahlı ve ciddi örneğini, Osmanlı Devleti'nirı duraklama ve gerilemeye başladığı dönemler ile paralel olarak

medreselerde de bozulmanın başladığı sıralarda eserlerini kaleme alan Katip Çelebi

ile Osmanlı Devleti'nin sonlarında yaşamış olan Ahmed Cevdet Paşanın tenkitle­rinde görebiliriz.63

8.4. Siyer Metinlerinin Özellikleri ve Oluşturduğu Peygamber Algısı

Siyer kitapları incelendiğinde, çok erken tarihlerden itibaren gittikçe artan oran-

61 Bkz. Baş, Arapça Tarih Yazıcılığı, s. 236, 238, 239, 261-262. Aynca bkz. Mehmet lpşirli, "Osmanlı Tarih Yazıcılı­ğı': Osmanlı, Yeni Tıirkiye Yay .• ss. Vlll,247-256; Necdet Öztürk, "Osmanlılaröa Tarih Yazıcılığı", Osmanlı, Yeni Tıirkiye Yay., ss. V!ll,257-261; Betül Başaran Alpagu, "'Geç Dönem Osmanlı imparatorluğu'nda Tarih Yazıcılığı ve Tarih Kitapları'; Osmanlı, Yeni Turkiye Yay., ss. Vl ll,262-270

62 Bkz. Palabıyık, Köpriilii, s. 64-78, 291-316

63 Bkz. Baş, s. 52; Akyüz. s. 81-85; Atay, s. 133 vd.; Muhammed Şevki Aydın, "Medreselerin Gerileyiş Sebepleri Üzerine': Erciyes Üniv. ilahiyat Fak. Dergisi, 1987, Sayı: 4, ss. 321-336; Ömer Özyılmaz, "Medreselerin Bozulma Sebepleri ve Bunların Islahı Y"Onünde Yapılan Çalışmalara Kısa Bir Bakış", Uludağ Üniv. ilahiyat Fak. Dergisi, ı993, Cilt: V, Sayı: 5, ss. 133-150

Page 34: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

502 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

da yüceltrneci ve savunmacı bir anlayışın siyer yazıcılığında varlığını hissettirdiğirıi

görmekteyiz. Edebi eserler kadar aslında tüm tarih eserlerinde de karşunıza çıkan fikir-gerçek-kurgu ayrımının yapılamaması, ilerleyen zaman içerisinde siyer kitap­

larµıda da görülmekte ve kurgu ile gerçeğin iç içe geçmesi klasiklerimizin önem­

li bir zaafı olarak gözden kaçmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber'in hayatını anlama

ve anlamlandırmada temel kriter alınması beklenen Kur'ani perspektifin de büyük

ölçüde gölgede kaldığım görmekteyiz. Bunu, Hz. Peygamberle ilgili bazı hususları

bir Kur'an'dan bir de muahhar veya çağdaş bir siyer kitabından okuduğumuzda çok

daha iyi fark etmekteyiz. Bu değişimi, en geç yazılarundan ilk yazılanına doğru bir

dizi siyer kitabını incelemeye başladığımızda görmekteyiz. Peygamber asrına doğru

giderek okuduğumuz çoğu kitap, bir öncekine göre biraz daha sade olduğunu his­

settirir. İlk yazılanları okuduğumuzda ise Kur'ani perspektife dolayısıyla da tarihsel

olana yakınlaşt~ğımızı hissederiz.

Özdemir'e göre, Hz. Peygamberle ilgili olarak yukarıda bahsedilen arılayış

değişikliği ve dönüşümün oluşumunda Tasavvufun ağırlıklı rolünün olduğu tespiti

bir dereceye kadar doğru olmakla beraber, söz konusu dönüşümde asıl belirleyi­

ci rol, muhaddislere aittir. Muhaddislere göre Hz. Peygamber, fizik alem üzerinde

olağanüstü tasarruflarda bulunan; melekler, cirıler, hayvanlar, bitkiler ve cansız var­

lıklarla iletişim kur~bilen; gözle görünmeyenin, geçmişin ve geleceğin bilgisine sa­

hip, ahlaki olduğu kadar fiziki olarak da en mükemmel nitelikleri taşıyan özel bir

varlıktır. Hadisçiler vasıtasıyla böyle bir peygamber tasavvurunun oluşmasında,

Ehl-i Hadis'in savunmacı ve ideolojik tarzları, helal ve harama taalluk etmese de

aslında medeniyetlerin temelini oluşturan birçok konu gibi kader, fezail, efdaliyet

ve masumiyetle alakalı rivayetlere64 müsamaha ile bakmalarının ve böylece zayıf ve

uydurmalara dayalı bir medeniyet inşaına yol açmalarının önemli rolü olmuştur.

Siyer kitaplarının birçoğunun, aynı zamanda hadisçiliği ile şöhret bulan kişiler ta­

rafından yazılması, bu tür bilgilerin kolaylıkla siyere taşınmasını mümkün kılmış­

tır. Muhaddislerin ve müfessirlerin dini olmayanı dirıleştirdiklerini, bilhassa ikinci

dönem fakihlerinin bunların ardına düşerek kaybolduklarını, mutasavvıfların ise

Nur-i/Hakikat-i Muhammedi nazariyesini dini literatüre eklediklerini.görmek, için­

de bulunduğumuz çıkmazlarin sebebi olarak görülmektedir. Medreselerde hadis,

tefsir, fıkıh ve kelam kitaplarıyla birlikte okunan tarih ve siyer eserlerine, tasavvufi

söylemlerin eklendiği de düşünülünce, bundan nasıl bir algının çıkacağını tahmin

64 Kadir Canatan, "Gelene\..'te Kutsal-Peygamber Anlatılan", Siyer Edebiyat llişkisi·-siyer Atölye.si 2010 Tebliğler Kitabı, İstanbul 2010, ss. 45-58, s. 44-45

Page 35: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1503

etmek zor olmayacaktır.

Kurgu ile gerçeğin iç içe geçmişliği, erken dönemlerde lasmen, fakat geç dönem

siyer kaynaklarında ise çok görülür. Bu durum Osmanlı döneminde Türkçe olarak

kaleme alınan ve popülaritesi· çok yüksek olan Ahmediyye, ·Muhammediyye, Kara

Davud, Envaru'l-Aşıkin gibi eserlerde çok daha girift hale gelmiştir. Daha doğru bir

deyişle sadece bu eserlerde değil, tefsir, hadis, fıkıh ve kelama ait birçok eser vasıta­

sıyla, esas itibariyle tasavvufla çeşnilenen peygamber sevgisi halk kitlelerine yerleş­

tirilmek istenmiş, ·ama bu yapılırken Hz. Peygamber'in tarihsel gerçekliği kurguya

dayalı sanal tarihin içinde adeta kaybolmuştur.65

Şüphesiz Hz. Peygamber hakkında çok eser yazılmış ve yazılan her eser

muhataplarında belli bir iz bırakmıştır. Tarihsel verilere bakıldığında tasavvufun

gerek yüksek zümre edebiyatı gerekse halk edebiyatı üzerindeki yoğun ve belirleyici

etkisi görülebilir. 'Mirac', 'gazve' ve 'hicret' gibi Hz. Muhammed'in hayatının belli

bir bölümünü kapsayan olaylar, mevlid manzfuneleri, miraciye veya miraçnameler,

hicretnameler, hilye-i şerifeler, esma-i şerife, neseb-i şerif, gazavat-ı nebi, delail-i _nü­

büvve, şemfill-i şerife, hukuk, hasfüs, 'sıfat-ı nebi', 'na't', 'mevlid', 'mucizat', 'şefaat-ı

nebC 'kırk hadis türü seçkiler' ve 'özel geceler'e ait Hz. Peygamber'in hayatının belli

bir bölümünü kapsayan olayların veya Hz. Peygamber ve zamanıyla doğrudan veya

dolaylı alakalı konuların, manzum veya mensur olarak kaleme alınan siyer türü dı­

şındaki eserlerde de işlendikleri görülmektedir. Söz gelimi Fuzuli'nin 'Leyla ve Mec­

nun'u, Şeyh Galibin 'Hüsn ü Aşk'ı gibi din-dışı eserlerdeki miraç bölümleri bunların

en bilinerılerindendir. Din-dışı eserlerde dahi siyer anlatılarına belirli bölümler

ayrılıyor olması ve bunun zamarıla neredeyse bir geleneğe dönüşmesi (ki belli bir

dönemden sonra mesnevilerin birçoğunda siyerden parçalara yer verildiği görülür),

oluşturduğu peygamber algısı açısından, ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir

olgudur.66

65 Bkz. Mehmet ôzdemir, "Siyer Yazıcılığındaki Değişim Üzerine'; Çağımızda Sosyal Değişme ve İslam, TDV. Yay., Ankara 1007, ss. 200-208, s. 206

66 Bkz. Şerif Eskin, "Klasik, Modern ve Postmodern Anlatılar Arasında Siyer~ Siyer Edebiyat İlişkisi"-Siyer Atöl­yesi 2010 Tebliğler Kitabı, İstanbul 2010, ss. 13-27, s. 17-18; Reyhan Çolak, "Klasik iurk Edebiyatı'nda Siyer ve Siyer Konulu Edebi Tıirler': Siyer Edebiyat llişkisi"-Siyer Atölyesi 2010 Tebliğler Kitabı, İstanbul 2010, ss. 83-97; Amil Çelebioğlu, «rurk Edebiyatında Manzum Dini Eserler': Eski Tıirk Edebiyatı Arııştırıııaları, MEB Yay., An­kara 1998; Ali Öztürk, "Türk Edebiyatında Manzum Siyerler': Hz. Mıı/111111111ed ve Evrensel Mesajı Seıııpozyıımıı, 20-22 Nisaıı 2007 [lslaıııi İlimler Dergisi Yaymları], Çorum 2007, ss. 213-216

Page 36: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

504 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

8.5. Türkçe Siyerciliğin Genel Karakteri

Seyfettin Erşahin, Türkçe siyer yazıcılığının dökümünü ve tasnifini yaptığı ça­

lışmasında, Hz. Peygamber hakkındaki algıyı yansıttığını düşündüğümüz eserlerin

değerlendirmesini 'ilgili çalışmalarında67 şöyle yapmaktadır: ·

1. Osmanlı siyer yazıcılığı menkıbe, abartılı haber ve hikaye ağırlıklıdır. Türkçe

siyer yazıcılığının doğuş yıllarında Ebu'l-Hasan el-Bekri gibi, muhtemelen vaizlik

mesleğinin bir gereği olarak, abartılı ifadelere, uydurma rivayetlere, asılsız haberlere

ve hikaY.elere çokça yer veren bir müellifin eserinin tercümesi edilmiş olması bilim- ·

sel siyercilik açısından bir talihsizlik sayılabilir. Darir'irı bu tercümesi uzun yüzyıllar

Osmanlı siyer yazıcılığında şekil ve muhtevayı belirlemiştir.

2. Osmanlı siyer yazıcılığı tasavvufi niteliklidir. Kastallani'nirı Mevahib'i ve Molla

Misk.illin Me_aric'i gibi tasavvufi nitelikte eserler .de Türkçe siyer yazıcılığının içe­

rik bakımından büyük ölçüde tasavvufi muhtevada gelişmesinde etkili olmuştur. Bu

.eserlerin Türk toplumu üzerindeki etkisini, kütüphanelerde yazmalarının ve baskı­

larının yaygınlığı ve çokluğu açıkça ortaya koymaktadır.

3. Osmanlı siyer yazıcılığında delfille/hasaise önem verilmiştir. Tirmizi'nirı

Şemail'i, Cami'nin Şevahid'i ve Suyuti'nin Hasais'i gibi daha çok delfill-hasais türü

eserler de Türk siyer yazıcılığının özellikle bu yönde teksif olduğunu göstermekte­

dir. Söz konusu eserler de hem yazma hem de baskı olarak Türk okuyucuya yaygın

şekilde ulaşmıştır. Bu gelişmenin baş amilinirı O'na duyulan muhabbet ve aşk olduğu

söylenebilir. Osmanlı toplumunun Nur-i Muhammed'i üzerine bir peygamberlik

anlayışı ve Hz. Muhammed algısı geliştirmiştir. Daha çok Şiiliğin ve tasavvufun bes-

· lediği bu anlayışa göre söz konusu 'nur: Hz. Adem'den başlayarak sırasıyla peygam­

berlere geçerek Hz. Muhammed'e ulaşmıştır. Dolayısıyla Hz. Muhammed ruhen ve

bedenen olağanüstülüklerle donatılınış, olağanüstü hayat yaşamış bir peygamberdir.

Mucizevi bir hayat sürmüş ve pek çok mucize göstermiş olan Hz. Peygamber vefat

etmiş olm.akla birlikte kabrinde halen diridir.

Bu durum, bir yönüyle siyer ile meşgul olan müellif-mütercimlerin tercihi oldu­

ğu gibi bir yönüyle de Osmarılı toplumunun nasıl bir Hz. Muhammed beklentisi ve

67 Seyfettin Erşahin, "Osmanlı Toplumunun Hz. Muhammed Hakkındaki Bilgi Kaynakları Üzerine Bir Bibliyog­rafya Denemesi': İslami Araştırmalar Dergisi, 2005, Cilt: XVIII, Sayı: 3, ss. 335-358; Seyfettin Erşahin, "Türk­lerin Hz. Muhammed Hakkındaki İlk Bilgi Kaynaklarında Kısas-ı Enbiyalar: Kısas-ı Rabguzi Örneği': Diyanet ilmi Dergi [Diyanet işleri Reisliği Yıllığı/- Peygamberimiz Hz Mıılıanımed (SAV) özel sayısı, 2000, 2003, Sayı: Özel Sayı, s. 197-224. Aynca bkz. Ayhan Tergip, "Siyer Yaııcılığı ve Tıirklerin Siyer ilmine Katkıları~ Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2oıo, Cilt: 3, Sayı: ıs, ss. 221-232

Page 37: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1505

algısına sahip olduğunu göstermektedir.

4. T~kçe siyerlerin sayıca az olmasının en önemli sebebi siyerin kollan sayılabi­

lecekMevlid, Miraciye, Hilye gibi alanlarındaki eserler ile, yine bu kategoride değer­

lendirilebilecek olan Muhammediye, Envaru'l-Aşık.in vb. kitapların halk tarafından

daha çok beğenilip okunması ve Darir'in eserinin etkisini uzun süre devam ettirme­

sine bağlanabilir.

5. Bu dönem Osmanlı siyer yazıctlığının, biliınsellik hususunda İslam siyerciliği­ni nitelik ve nicelik yönlerinden çok ileri götürdükleri söylenemez. Türk siyercilerin

bu ilme katkısı, daha çok siyer kitaplarının nazm edilmesi, ihtisarı, bablara ayrılması

ve teferruatla yazılması şeklinde olmuştur.

6. Genelde dini konular özelde bazı siyerler de dahil Hz. Peygamber ile ilgili eser­

lerin çoğu manzum yazılmıştır.

7. Türk siyercilerinin meslek ve meşrepleri de değişiklik göstermektedir. Tarih­

çilik yanında şair, edebiyatçı, fakih, mutasavvıf, siyasetçi, tefsirci siyercilerde sıkça

rastlanmaktadır. Siyer konusuna her dönemin ünlü Türk şair ve yazarları, (sözgelişi,

Darir, Baki, Karaçelebizade Abdülaziz, Celalzade Mustafa, Veysi, Nabi, Abdülbaki

Arif, mütercim Asım gibi) tercüme veya telif bir eser vermeye çalışmışlardır.

Yukarıda sıralanan maddelerin, yazılan eserlerin ilmiliği, seviyesi ve profesyonel­

liği hakkında yeterince bir kanaat oluşturduğunu söyleyebiliriz.

9. Değerlendirme ve Sonuç

Bir toplumda hakim olan fikirlerin, o toplumda hakim olan sınıfların fıkirleri

olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Tarihirı her döneminde toplumsallaşma süre­

cinde etkin olan fikirlerin, genellikle aşağıdan yukarıya her türlü egemen çevrelerin

çıkarlarıyla uyumlu olması ve onların konumlarını tartışmaya açmaması gerekti­

ği açılctır. Bunun anlamı tarihsel ve toplumsal süreçlerimizin tarafsız olmadığıdır.

Algılamanın tarihsel, toplumsal, ferdi bir nitelik taşıdığı, bunlardan ve daha başka

etkenlerden bağımsız düşünmenin bizi gerçekler dünyasından soyutlayacağı unu­

tulmamalıdır. İçlerinde devlet adamları, kahramanlar, sanatçılar ve bilhassa Pey­

gamberlerin de dahil olduğu tarihsel kişiliklerin imgesi, uzun bir süreç içinde inşa

edilmekte ve toplumsal yapıya bağlı olarak bu imgeler de değişmektedir.68 Bu yüzden

dozunu aşmış, dostluk (velayet, ittiba) ilişkisinden çıkmış ve aşırı sevgiden dolayı

68 Canatan, s. 36-37

Page 38: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

506 1 Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

yerini aşk ilişkisine bırakmış olan Peygamberi yüceltme çabasının çok da masum

ve kendiliğinden oluşan bir süreç olduğunu düşünmemekteyiz. Aşk ilişkisi edebi­

yatımızda çok işle!1miş ve övülmüş bir temadır. Bu temanın, asliyetini kaybetmiş Budizm, Hinduizm, Maniheizm, Zerduşt ve Hıristiyanlık geleneklerinden alınan

mistik biçimi ve anlamıyla, fakat sonuçları yeterince hesaplanıp düşün~eden ve

nasıl bir peygamber imgesi oluşturduğu dikkate alınmadan işlendiğine inanmakta­

yız. Çünkü aşk ilişkisi sevgiliyi yüceltir, onu erişilmez bir duruma getirir. Bu yücelt­

me sonucunda da sevgiliyle girişilen ilişki başkalaşır ve onun örnek alınması imkan- .

sızlaşır, insanüstü/insanötesi bir varlık haline getirilir. Dostluk ilişkisi birebir iken,

aşk ilişkisi mesafeli ve hayranlık doludur. Bu hayranlık mesafeyi açtığı gibi, maşukurı

erişilmesini de güçleştirir ve artık o, yerlerde değil, göklerde, hayatın ve toplumun

içinde/beraberliğinde değil dışında/üzerinde görülür. Bu dönüştürme nedeniyledir

ki, sevgili hiçbir şekilde hedeflenemez, hayatımıza sokulamaz. İnsanların ağzında

dolaşan şu cümleler bunun en iyi göstergesidir: "Biz kimiz ki onu örnek alalım, ona

· benzeyelim. Biz onW1 ayağının tozu bile olamayız:' Tabü bu söz Peygamber'i aşmış

onun devrindekilere ve hatta neredeyse onun tüm devrine ait olan her şeye yönel­

miştir. Bu söylemin bize söylediği, açıkça peygamberin artık 'üstün bir beşer' değil,

'beşerüstü/beşerötesi bir varlık: 'bizim gibi bir beşer' değil 'kutsal bir varlık' olduğu­

dur. "Yeryüzünde değil gökyüzünde yaşayan, dolayısıyla iz bırakmayan, iz bırakma­

dığı için de izlenmeyen, hayattan yüceltme bahanesiyle dışlanmış, dolayısıyla hayata

taşınması mümkün olmayan, bir masal kuşu gibi hep 'Kaf Dağı'nı mesken tutan,

hayatın içinde ve hayata müdahil olmayan bir peygamber ... "69

Son cümlelerimizi Mustafa İslamoğlu'nun konuyu özetleyen ve vurgularımıza dikkat çeken edebi ifadeleriyle bitirmek istiyoruz: "Şu bir gerçek ki, bir peygamber

iki tür yaşar: Birincisi fiziki varlığıyla, ikincisi misyonuyla. Bir peygamber, iki kez

öldürülebilir: Birincisi fiziki varlığını ortadan kaldırarak: ikincisi misyonunu orta­

dan kaldırarak. . . . Peygam~erlerin fiziki varlığı ortadan kaldırılmış olduğu halde,

misyonu· kaldırılmışsa o gerçekte yaşıyordur. Aksi takdirde misyonu ortadan kaldı­

rılmışsa peygamber gerçekte yaşamıyor demektir. Birincisi genelde peygamber düş­

manları yaparken~ ikincisini peygambere dost olduğunu söyleyenler yaparlar:'

Bu iki anlayış, birbirine zıt yaklaşımlar olarak görülmelerine rağmen ikisi de so­

nuçta aynıdır, çünkü ikisinde de bir anlama/anlamlandırma problemi mevcuttur. Bu

iki tasavvur da yanlış anlamaya dayanmaktadır. Ne olursa olsun her konudaki tasav-

69 Canatan, s. 42-43; Mustafa İslamoğlu, Oç Muhammed: İki Tasavvur Bir Gerçek, Düşün Yay., 15. baskı, İstanbul 2009, s. 10

Page 39: ULUSLARARASI SEMPOZYUM - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D220886/2013_PALABIYIKMH_KARAK_KARADAGS.pdf · reni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve ;:ıçıklama

Prof. Dr. M. Hanefi PALABIYIK 1507

vur veya algı ve imajlarımızı düzeltecek ve düzenleyecek olan, Hz. Peygamber'i ta­

nıtan en objektif, en orijinal, en sahih, hiç bir tahrif ve tebdile uğramamış, ilk ve tek

kaynak Kur'andır. "Kur'an objektiftir, çünkü beşerin hissi ve indi yaklaşımlarından

uzaktır. Orijinaldir, çünkü Hz. Peygamber'le Kur'an arasına bir mesafe girmemiş­

tir. Zaman, mekan ve imkan olarak ondan daha ötesi düşünülemez. Sahihtir, çünkü

Kur'an, bir bilgi kaynağı olarak her mümin için 'içerisinde kuşku barındırmayan' tek

kaynaktır .... Nasıl ki Kur'an'ı Peygamber'siz anlamaya çalışmak anlama sorununa

yol açıyorsa, Peygamber'i Kur'an'sız anlamaya çalışmak da soruna yol açacaktır ....

Nasıl ki bize Kur'an'ı Hz. Peygamber öğretmişse, Hz. Peygamber'i de Kur'an

öğretmektedir. Kur'an'ı Peygamberin aracılığına başvurmıı.dan anlamaya çalışmak

nasıl Kur'an'ı yanlış anlamaya yol açıyorsa, Hz. Peygamber'i Kur'an'ın aracılığına

başvurmadan anlamaya çalışmak da, Peygamber'i yanlış anlamaya yol açacaktır. Bu

ikisi et ve tırnak, tohum ve toprak kadar birbirinden ayrılmaz, birbirine karşılık,

birbirine bağlıdır .... Kur'an, sadece Hz. Peygarnber'i tanıtıcı değil, onun şahsiyetini inşa edici, yani kurucu (vurgulayıcı değil) bir hitaptır:•;o

70 İslamoğlu, s. 211-213