vesvese mecmua sayı 1
DESCRIPTION
Aylık kültür, sanat ve fikir mecmuasıTRANSCRIPT
Mart 2015Aylık Kültür, Sanat ve Fikir Mecmuası
Kış aylarıyla beraber hepimizde yine bir burun akması, öksürük ve ateş hali başladı. İtiraf edelim iş ve okul hayatından geri kalmamak için doktora gitmek yerine hepimiz evde yılların vermiş olduğu birikimle kendi tedavimizi kendimiz uyguluyoruz.
- Öksürük mü var?- Çak bir antibiyotik.-Burun mu akıyor?- Bir antibiyotik daha.- - Ateş mi çıktı?- Nerede bizim ağrı kesici ateş düşürücü?Bu kısır döngü içerisinde devam ediyor tedavi sürecimiz. Eh zaten toplumsal birikimden de malum:- Yatarsan yedi günde, yatmazsan bir haada iyileşirsin.
Ama nedense çoğunlukla iyileşme süreci çok uzun zaman alır. Doğru tanı ve teşhise paralel olarak uygulanacak doğru tedavi yöntemiyle maksimum bir haada düzelmesi öngörülen hastalık kronik bir hale geliyor ve yerli yersiz nüksetmelerle yapmamız gerekenlerden bizi alıkoyuyor. Bu gereksiz özgüvenin getirdiği karmaşıklıklar yumağını ülkemizin anayasa sorununa çok benzetmekteyim.- Ne alakası var?
Dilimiz döndüğünce açıklayalım efendim ne alakası olduğunu:BBilindiği üzere ülkemiz kurulduğu günden bugüne muasır medeniyetler seviyesini zorlamakta. Bakınız Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, IMF verilerine “Gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde yer almaktayız. Öyle güzel gelişiyoruz ki 1963 yılında girmiş olduğumuz bu kategorideyiz hala.
Her şeyi yapıyoruz da “Ah şu Batı yok mu bizi anlayamıyor.”
- Dur lan. Yoksa, onlar bizi anlıyor da biz mi onları anlayamıyoruz.
- Tabi ya entegrasyon sürecimiz eksik bizim.
- Ne yapsak o zaman?
- - Anayasa. Bir devletin önsözü değil midir anayasa? Biz önsözü yanlış yazdıysak ya?
- Haklısın haklı. Bunu değiştirmek lazım.
Amiyane tabirle bu şekilde geçen diyalogların hemen ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin hastalığına devrin büyüklerince teşhis konuluyor:
-Anti demokratik anayasa
Eh sorun belli o zaman sıra çözümde:
-Yeni anayasa yapalım.
--Hurra! Çalışmalar başlasın o zaman.
Bilemiyorum sende hâlâ var mıdır yerim?Eski günler hatrına açılacak bir kucak.Kaldığım ev, sisli sokak ve hattâ gözlerim.Korkuyorum bir kez daha hatırlanmayacak.
İstemem bir kez daha, ne refâkat, ne şeat.Kim olacaksa sen gibi, olmasın yanımda.RRodostolu yah kucaklarda gezerken, heyhat!Tek duâmdır «Merd» ismi çınlasın kulağında.
Merd BERKAY
Rakib ile tutuştum bir amansız daveye menKim yazam bir gazeli müteradif Merve'ye men
Kuran'dandır icazım civarında men taifemŞehadet farzdır yoxsa kulak asmam yaveye men
Sayy ediben kûyunda vasl kırağında hasretiBarekallah Merve'de erdim kuh-u sahveye men
BBir damla su dilendim Merve'nin safası meşhurMevc-i umman cağladı gark olmam mı neşveye men
Neshi lebbeyk demede rah-ı Merve'de el-israNücum kurban edeyim aldığım her hatveye men
M. Bahadırhan DİNÇASLAN
Önce tebrik ederim Misli Baydoğan.Hatırla Beni” harika bir roman…Sonra teşekkür ederim;Ara ara “bugün” ün cazibesine kapılıp da unutmaya meylettiğimiz, yabancılaştığımız belki kaçtığımız, arkamızda bırakmamız gerektiği yanılgısına kapıldığımız ne varsa hatırlattığın için teşekkür ederim.Yazdığın ne varsa yaşadık “biz” ;YYaşımız yetmese de yaşadık(!)O yokluğu paylaştık…O yaraları aldık…O işkencelerden geçtik…Tanığıyken sanığı yapıldık bütün o cinayetlerin…O cenazeleri sırtladık…BBelki, ancak yıllar sonra toplayabildik cesaretimizi ama gittik ve o toprakları avuçladık; gözyaşlarımız suladı illa ki arkadaşlarımızın, sevdalılarımızın, abilerimizin, amcalarımızın, yengelerimizin toprağını…O hasretleri yaşadık; gönderilmeyen mektuplarımız kadar gönderilip de okunmadan iade olan mektu-plarımız da “külliyat” olur yazmaya kalksak.Asıldık; kaç kere dolandı o ilmikler boğazımıza…Utandık; bize yapılanlardan biz utandık, bedenimizi sakladık, bakışlarımızı, insanlığımızı, değil kahkaha bir tebessüm bulamadılar yüzümüzde; yaşadığımıza dair minicik bir emare bırakmadık; yaşamayı ihanet saydık anılarımıza; yaşarken ölerek ispatlamaya kalktık sadakatimizi “davamız”a!Başımıza çöken ocaklar, o paramparça olmalar, kurulamayan yuvalar, kurulup da doyamadan dağılma-lar…Sonuçta yazdığın ne varsa yaşadık “biz”;Ve işte ayaktayız!Yine de, hepsine rağmen, “daha kötüsü olamaz” dedikçe üzerimize çullananların arasından doğrulmayı başarmak kabiliyeti gibi paha biçilmez bir hazineye sahip olduğumuzu hatırlattığın için teşekkür ederim.“Hatırla Beni”nin, en çok birbirimize nasıl da benzediğimizi hatırlatmasını sevdim;Nasıl da aynı seviyoruz, aynı özlüyoruz, aynı küsüyoruz, aynı kızıyoruz, aynı hesaplaşıyoruz, aynı tutunuy-oruz yeniden sımsıkı;Ve bu kadar aynıyken nasıl ayrışmayı becerebilip de savruluyoruz?“Hatırla Beni” nin, en zor sınavları geçip de ayaküstü yapılan basit bir sözlüde çakan tembel yanımızdan utandıran direncini, iradesini sevdim.
Selcan TAŞÇIYeniçağ Gazetesi (23.01.2015)
Ne ilk buluşma var, ne de şarkımızDaha kavuşmadan ayrılmışız biz.Bambaşka yönlere dönmüş çarkımızDaha kavuşmadan ayrılmışız biz.
Ne bir alışveriş, ne bir sinemaSevemedim diye beni kınamaKKarışmamış iken canın canımaDaha kavuşmadan ayrılmışız biz.
En güzel yerinde rüyamı böldünGönlümde sultanım, bahçemde güldünHenüz açmamışken ansızın soldunDaha kavuşmadan ayrılmışız biz.
Hem özde hem sözde adın Şirin'di,BBedenim yanarken, ruhum serindi,Güller büyüttüğüm gönlüm yerindi,Daha kavuşmadan ayrılmışız biz.
Bana gelen yollar hep Sırat'ındır,Sevda biz kulların, yol kıratındır,Şiir bu garibin, dert Murat'ındır,Daha kavuşmadan ayrılmışız biz.
YYasin USTA