nisataskin.files.wordpress.com€¦ · web viewsansür matbaanın osmanlı devletinde...
TRANSCRIPT
T.C.İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
TEKNİK BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULUELEKTRİK VE OTOMASYON BÖLÜMÜ
RADYO VE TELEVİZYON TEKNOLOJİSİ PROGRAMIMEDYA ARAŞTIRMALARI I DERSİ
SANSÜR
2004150017 Nisa TAŞKIN2004150039 Zeynep DÖNMEZ
2004150026 Saime Nur AR2004150040 Onur MANSUROĞLU
DERS SORUMLUSU:Yrd. Doç. Dr. Nalan DOĞAN
İSTANBUL, 2016
1
İçindekiler1.GİRİŞ …………………………………………………………………….………...3
1.1 AMAÇ…………………………………………………………………….4
2. SANSÜR NEDİR……………………………………………………………........5
3. DÜNDEN BUGÜNE SANSÜR…………………………………………………..6
3.1 İLK SANSÜR KURULU………………………………………………..7
4. OSMANLI DÖNEMİNDE SANSÜR…………………………………………….8
4.1 II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDE SANSÜR…………………………..9
4.2 OSMANLI DÖNEMİNDE GAZETEDE SANSÜR…………………..12
5. CUMHURİYET DÖNEMİNDE SANSÜR……………………………………...15
5.1 DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE SANSÜR………………………22
5.2 TELEVİZYONDA SANSÜR…………………………………………..26
6. İNTERNETTE SANSÜR………………………………………………………..33
6.1 SOSYAL MEDYADA SANSÜR……………………………………...35
7. SONUÇ…………………………………………………………………………...39
KAYNAKÇA……………………………………………………………………........41
2
1.GİRİŞ
Sansür her türlü yayın, haber ve bir yerden diğer yere gönderilen iletilerin,
gönderilene ulaşmadan önce devlet tarafından kontrolü, bazı fikirlerin yazılıp
yayılmasının engellenmesidir.
Fransız kökenli olan sansür sözü, eski Roma'daki "censor" denen devlet
görevlisinden gelir.
Sansür matbaanın Osmanlı devletinde yasaklanması nedeniyle Osmanlı devrine
geç gelmiştir. Osmanlı döneminde ilk çıkarılan gazete Tercüman-ı Ahval gazetesi
Ziya Paşanın yazısı nedeniyle çıkarıldıktan 6 ay sonra kapatılır ve Osmanlı Devletin
de uygulanan ilk sansür olarak tarihe geçer.
Başlangıcı milattan önceye dayanan sansür; ilk çağlardan beri dine ters düşen
düşüncelerden, yazılan piyeslere, iftira ve fitne söz söyleyenlerden, yayınlanan kitap,
dergi, radyo- televizyon programlarına kadar birçok alanda uygulanmış ve
günümüzde de devam etmektedir.
Sansür, her şeyin zararlı ve kötü tarafının bulunabileceği gibi fikrinde kötüsünün
toplum ve insanı, olumsuz yönde etkileyip tahrip edenin bulunduğu gerçekten
doğmuştur.
3
1.2 AMAÇ
Sansür geçmişten bugüne tartışma yaratmış bir konudur. Biz sansürün basına
yansımasını ele aldık. Sansürün en somut amacı toplumu korumak ve devletin
üzerinde kontrol sağlayacağı şekilde gelişmektedir.
Bu kitabı hazırlamamızdaki amaç geçmişten günümüze ilk sansürün ortaya
çıkışının ve milletimizin basın üzerinde uyguladığı sansürleri incelemek ve
açıklamaktır. Kitabımızda sansür örnekleri vererek bu sansürlerin amaçlarını anlattık.
Dünden bugüne sansürü inceledik.
Sansür aynı zamanda sıkıyönetim demektir. İnsanlar ve basın çoğu zaman
sansüre tepki göstermiştir. Sansür yıllar boyunca tepki görmüş olmasına rağmen hâlâ
uygulanmaktadır. Tek bir ülkede uygulanan bir denetim değildir, sadece ülkeden
ülkeye uygulama değişikliği gösterebilir. Kitabımızda geçmişten günümüze dek
basın alanında uygulanmış sansür örnekleri, alınan önlemler, yasaklamalar ve verilen
cezalandırmalar anlatılmaktadır.
4
2. SANSÜR NEDİR
Sansür, pek çok durumda hükümet tarafından uygulanan, insan ifadesinin çeşitli
yollarla kontrol altına alınmasıdır. Gazete, dergi gibi basın organlarındaki yazı, resim,
karikatür gibi unsurların önceden devlet makamları tarafından denetlenmesidir.
Sansür aynı zamanda sıkıyönetim olarak da tanımlanabilir. Genellikle toplumu
etkileyen durumlarda sansür uygulanır ve ifade özgürlüğünü suistimal eden
düşünceleri bastırma amacı içerir.
Sansür, her şeyin zararlı ve kötü tarafının bulunabileceği gibi fikrin de kötüsünün
toplum ve insanı, olumsuz yönde etkileyip, tahrip edeninin bulunduğu gerçeğinden
doğmuştur. Sansüre uğrayan şeyler tek bir kelimeden başlı başına bir kavrama
kadar değişebilir ve değer sisteminden, ahlâkî yargılardan etkilenebilir.
Web sitelerinden örnek vermek gerekirse, Türkiye’de web sitelerinin
sansürlenmesindeki başlıca sebeplerden biri 5816 sayılı Atatürk’ü koruma
kanunudur. ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) pek çok siteyi Atatürk’e hakaret
içerdiği gerekçesiyle şikâyet etmiştir. Yani bu siteler -doğru ya da yanlış- sansüre
uğramıştır.
5
Sansür bir başka deyişle, bir kişinin ya da bir kesimin ya da devletin; toplumu, bir
grubu ya da kesimi korumak adına önceden denetleyerek ya da sonradan
engelleyerek düzeni koruma çabasıdır.
Bir düşüncenin bir fikrin sansür edilebilmesi için yazılması veya konuşulması
gerekmektedir. Sansür bazı düşüncelerin, fikirlerin sadece geçersiz olduğunu ifade
etmez, aynı zamanda bunların ileri sürülmesinin gerçek bir tehlike yaratacağını da
öngörür. Kişilerin, düşündüklerini istedikleri biçim, zaman ve yerde açığa vurmak ve
tartışma serbestisi ile ilgili olan sansür, düşünce ve söz özgürlüğünün dolayısıyla da
basın ve haberleşme özgürlüğünün denetlenmesiyle ilgilidir.
Çağlar boyunca sansürün en başarılı uygulayıcıları, siyasal ve dinsel otorite
sahipleri olmuştur.
3. DÜNDEN BUGÜNE SANSÜR
Bilindiği gibi kültür, sanat ve düşüncenin gelişmesine, yaygınlaşmasına öncülük
eden (kitap, dergi, gazete vb.) basındır. Diğer anlatımla basın toplumun kulağıdır,
sözcüsüdür, aynasıdır. Devlet yetkisini elinde tutan güçler, düşünceyi ve basını
baskıyla denetimde tutmaya çalışmışlardır. Fransa imparatoru I. Napolyon, “Eğer
basının dizginlerini elimden kaçırırsam, iktidarda üç aydan fazla kalamam” söylemiyle
basının önemini ve sansürün nedenini belirtmektedir.
Basına, düşünceye yönelik baskı ve sansürle ilgili onlarca yapıt, yüzlerce makale
bulunmaktadır. Bunların hepsi bize sansürün neden, hangi sebeple var olduğunu
açıklamaktadır.
Sansürün başlangıcı milattan önceye dayanmaktadır. O zamanlarda yakılan birçok
kitap ve uygulanan yasaklamalar vardır. Buna örnek olarak; Çin kralı Şih-Huang
bilginlerin kitap yayınlamalarını yasaklamıştır, yayınladıkları kitapları ise yaktırmıştır.
Sebebi ise, halkın bilinçlenmesini engellemektir. Bu ve bunun gibi birçok örnekle
yasaklamalar başlamıştır.
6
Osmanlı Dönemi’nde en çok gazetede sansüre dikkat edilmiştir. Yasak kelimeler
artmıştır. O dönemde bunaltıcı sansür görülmektedir. Cumhuriyet Dönemi’nde de çok
farklı bir durum söz konusu değildir. Sansür koyu bir biçimde işlenmektedir. Basın
özgürlüğüyle ilgili çok fazla sorun yaşanmaktadır. Demokrat Parti Dönemi basın
açısından karanlık bir dönemdir. Bu dönemde basına getirilen yasaklamalar, basını
çok fazla zorlamaktadır.
Sansür basına getirilen bir kısıtlamadır. Fazlası basın özgürlüğüne karamsarlık
yaşatsa da dozunda olduğu sürece gereken bir uygulamadır.
3.1 İLK SANSÜR KURULU
Sansür, çeşitli kavramların değişik yöntemlerle kontrol altına alınmasıdır.
Genellikle hükümet tarafından uygulanan, ifade özgürlüğünü engelleme amacı güden
yasaklamalar sansür olarak değerlendirilir.
Sansür sözü, eski Roma’daki “Censor” denen devlet görevlisinden gelir. Devlet
adamları, tarihin değişik dönemlerinde fikir eserlerine sansür koymuşlardır. Avrupa’da
Kral V. Karl, 1521 yılında sansürden geçmeden kitap yayınlamanın suç olduğunu
belirten ferman çıkardı. Fakat bunlar bir kişinin tasarrufuyla uygulanan sansürlerdi.
İlk ulusal sansür kurulu, 1909 yılında ABD’de kuruldu. Kurul üyeleri, New York
Kenti Hemşehriler Birliği temsilcilerinden oluşuyordu. Halkın moral değerlerini
korumakla görevli insanlar tarafından oluşturulan söz konusu kurul, film yapımcıları
tarafından da bir denetim unsuru olarak kabul edildi.
II. Dünya Savaşı öncesi, Nazizm, Faşizm ve Komünizmle yönetilen ülkelerde
sansür geniş bir şekilde uygulandı. Günümüzde demokrasiyle yönetilen ülkelerde de
zaman zaman sansüre başvurulmaktadır.
7
4. OSMANLI DÖNEMİNDE SANSÜR
Osmanlı’da sansür uygulamaları oldukça geç başlamıştır. Bunun nedeni ise
Avrupa’da 1444’te icat edilen ve yaygınlaşan matbaa kullanımının Osmanlı Devleti’ne
ancak 285 yıl sonra, 1729’da gelmesidir. Ve sadece belirli kitapların basımına izin
verilmesidir. Bunun üzerinde, çeşitli meslek gruplarının işsizliğini önlemek ve şer’i
kanunların etkisi olmuştur.
Basında ilk yasaklama, 1858 Ceza Kanunu ile başlar. Bu dönemde ülkede iki
gazete, bir dergi yayımlanmaktadır. Ama devletin yöneticileri ileriyi görmüşler ve
basından gelebilecek zararları önleyebilmek için önlem almaya başlamışlardır.
Sansür uygulamalarını, tiyatro alanında bile görebilmekteyiz. Osmanlı Döneminde
tiyatro oyunları iki ayrı sansür kurulu tarafından sansür ediliyordu: Önce Zaptiye
Nezareti'nce, sonra da Maarif Bakanlığı'na bağlı Encümeni Teftiş ve Muayene kurulu
tarafından. Daha sonra Maarif Bakanlığı'nca hazırlanan 6 maddelik tiyatro sansürü
yönetmeliği de lastikli hükümleriyle sansürün geniş ölçüde işlemesine olanak
vermiştir.
Bu yönetmeliğe göre hükümetin çıkarlarına dokunan, hükümdarları hedef
gösteren; kötüleyen, hükümet ve uluslardan birinin yenmesini, ötekinin yenilmesini
anlatan, savaşları gösteren, halkın coşmasına yol açacak ulusal edep ve
geleneklere, haydutluk gibi İslam törelerine aykırı oyunlar yasaktı.
Yasaklama listesinde o dönemde yer alan Türkçe oyunlardan bazıları şunlardı:
Jirofle, İki Ahbap Çavuşlar, Leblebici Horhor namı diğer Yemişçi Bedros, İkş
Çavuşlar, Zor Nikâh, Zavallı Çocuk, Tahir ile Zühre, Cingöz Komiğin Şeytan Karısı,
Bin Bir Dilek, Bir Beyaz Gerdanlık…
Basında sansür ise en çok II. Abdülhamit döneminde görülmektedir. O dönemde
yasaklanan kelimeler, yakılan kitaplar bile vardır.
8
4.1 II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDE SANSÜR
Sultan II. Abdülhamit döneminde 1881-83 yılları arasında geçen 30 ay içinde tam
32 çeşit yayın (gazete, dergi, broşür, manzum kitap, harita, resim, resimli takvim vb.)
yasaklanmış, bunların yurda girmesi engellenmiş, dağıtılıp yayılması önlenmiştir.
II. Abdülhamit Döneminde Yasak Kelimeler
Abdülhamit döneminin en belirgin özelliklerinden biri de birçok sözcüğün
yasaklanmasıydı. Abdülhamit, padişahlık tahtında o denli rahat oturuyordu ki bazı
sözcüklerin kullanılmasıyla tahtının devrileceğini sanıyordu. Abdülhamit döneminde
en başta gelen yasak sözcük ‘yıldız’dır. Padişah, Yıldız Sarayı'nda oturduğu için
kullanılabilecek her yıldız sözcüğü sarayı çağrıştıracaktır Abdülhamit'e göre. Burun
sözcüğü yasaklanmıştır. Abdülhamit'in burnu büyük olduğu için her burun sözcüğü
Abdülhamit'i çağrıştıracaktır. Murat sözcüğü yasaktır. 5. Murat tahttan indirilmiştir, her
Murat sözcüğü onu çağrıştıracaktır. İşin ilginci tahtakurusu sözcüğü de yasaktır. Tahtı
kurusun anlamının çıkarılacağından dolayı.
Bunun dışında yasak sözcükler şunlardır:
''Hürriyet, vatan, müsavat, Bosna Hersek, Makedonya, Girit, Kıbrıs, cumhuriyet,
mebuslar.''
Bunun dışında bazı dizgi yanlışları yüzünden de epeyce yazar, gazetecinin başı
derde girmiştir Abdülhamit döneminde. Gazeteler kapatılmış bu dizgi yanlışları
yüzünden, sahiplerinin başına gelmedik kalmamış.
“Şevketlü Abdül Hamid” adı Arap harfleriyle “şu kötü Abdül Hamid” olarak
okunabilecek şekilde çıktığı için Sabah Gazetesi bir süre kapatılmıştır.
Padişahın tahta çıkışının yıldönümünü bildiren bir yazıda dizgi yanlışlarıyla ''leylei
mes'ude'' (mutlu gece) sözcüğü “leylei mesude” (yani karanlık gece) olarak çıkmış ve
İkdam Gazetesi hakkında kovuşturma açılmıştır.
9
“Hollanda kraliçesine bir nişan itası” (verilmesi) konulu bir haber, Takvim-i Vekayi
gazetesinde bir dizgi yanlışı ile ''nişan hatası'' olarak çıktığı için gazete 1908 yılına
kadar kapalı kalmıştır. Çünkü jurnalciler o zaman 12 yaşında olan çocuğa nişan
vermekle “hata” edildiğini padişaha duyurmuşlar ve bunun bir çeşit muhalefet
olduğunu belirtmek istemişlerdir.
Kanuni Esasi'nin bir yaprağı cilde ters girdiği için bu, padişahı baş aşağı görme
dileği olarak yorumlanmış ve devlet basımevi kapatılmıştır.
I. Meşrutiyet'in ilanından sonra hazırlanan anayasada böylesi bir 12. madde vardır.
12. madde şöyledir: “Basın, kanun çerçevesinde hürdür.” Getirilen yasalarda hiçbir
zaman gerçekten basının özgürlüğünü değil, özgürlüğünü korumuştur.
1846-1847 yıllarında Eğitim Kurulu kurulmuştu. Bu kurulun görevi basılmadan
önce kitapları incelemek ve gazetelere ruhsat vermekti. 1878 yılında bir sansür
kurulu oluşturuldu. Bu kurul Gazete yazı işleri müdürleri gazetelerine girecek bütün
yazıların provalarını her akşam bu kurula sunuyorlardı. Sansür memurları da gerekli
gördükleri paragraf, cümle, kelimeleri çıkardıktan sonra gazeteye gönderiyorlardı.
II. Abdülhamit Döneminde Kitap Yakmalar
Osmanlı Devletinde Abdülhamit'in padişahlığı döneminde en gerici
uygulamalarından birisi de kitap imhalarıdır. Bu imhalar, kitapların yakılması suretiyle
yerine getirilmekteydi.
Abdülhamit döneminin kitap yakma konusunda 7 Mayıs 1902 tarihli bir belgesi
şöyledir:
“Encümeni teftiş ve muayenin el koyduğu 150 çuval kadar kitap ve belgenin önce
Kâğıthane bölgesinde yakıp yok edilmesi öngörülmüştü. Sonra bundan vazgeçildi.
Kitapların Milli Eğitim Bakanlığı arkasındaki bahçede bir demir kafes içinde yakılması
uygun görüldü. Fakat ne kadar dikkat edilirse edilsin yanarken bazı kâğıtların havaya
dağılacağı ve çıkacak dumanların da dışarıdan yangın sanılacağı üzerinde duruldu. 10
Çünkü geçen yıl bazı belgeler bahçede yakılırken tulumbacılar bunu yangın sanıp işi
karıştırmışlardı. Bu yüzden kitap ve belgelerin Çemberlitaş hamamında yakılması
daha doğru görülmüştür. Çünkü bakanlığın mahzenine açılan bir geçitten hamamın
külhanına geçilebilir. Kitaplar böylece hiç kimse görmeden hamama taşınabilir.”
8 Mayıs 1902'de Çemberlitaş hamamına taşınması için bugün bakanlığın bahçe
duvarında bir geçit açıldı. Saat altı buçukta belgeler yakılmaya başlandı ve 13 çuval
yakıldı. Belgeler tamamen kül haline getirildikten sonra üzerine su dökülüp
mahvedildi.
1888 yılında Matbaalar Nizamnamesi düzenlenir. Bu nizamnameye göre basımevi
açmak isteyenler padişahın kutsal haklarına ve devletin çıkarına dokunacak yayın
basmayacakları yolunda senet verdikten sonra İçişleri Bakanlığından ruhsat
alabiliyorlardı. Basımevi kapısının çalışma sırasında yalnızca bir zemberekle
kapatılması ve iki yanında yapılar varsa bunlara açılan pencere, kapı gibi geçitler
bulunmaması gerekmektedir.
1888 Matbaalar Nizamnamesine göre başka ülkelerde basılmış kitap ve dergilerde
resim, madalya, arma gibi şeyler İstanbul'da Maarif Bakanlığı'ndan, illerde valilikten
ruhsat verilmedikçe Osmanlı ülkesine sokulamazlar.
Osmanlı döneminde kitap sansürü 1881 yılına kadar Meclisi Maarif adlı kurul
yönetiyordu. 1881'de Maarif Bakanlığı'na bağlı olarak Encümeni Teftiş ve Muayene
kuruldu. Bu kurulun görevi basılacak bütün dini kitaplar, risaleler, fenni ve edebi her
çeşit basılı şeyler ile siyasetle ilgili olmayan süreli risaleler, resim, levha, madalya ve
armalar, Türkiye'ye girecek yabancı basınının içeriğinin sakıncalı olup olmadığını,
gümrük ve postanelerdeki özel memurlar tarafından kestirilmeyen kitap vs.
incelenmesiydi.
1897 yılında aynı görevi üstlenen ikinci bir kurul oluşturulur.
Sansürün ağır baskısı ve yasaklamaların artması 1901 yılından sonra gazete ve
kitap yazımı temposunda büyük bir düşüş gösterdi. Buna karşın sansürcü sayısı ile
sürekli arttı. Akla hayale gelen her türlü basılı kâğıt sansürün denetimine takılmıştır.
11
4.2 OSMANLI DÖNEMİNDE
GAZETEDE SANSÜR
Basında ilk yasaklama, 1858 Ceza
Kanunu ile başlar. Bu dönemde ülkede iki gazete, bir dergi yayımlanmaktadır. Ama
devletin yöneticileri ileriyi görmüşler ve basından gelebilecek zararları önleyebilmek
için önlem almaya başlamışlardır.
1860'lı yıllarda Şinasi ve arkadaşları, Tercüman-ı Ahval Gazetesi'ni çıkarır. 1860'lı
yıllarda Abdülhamit'in en önemli yönetimi vardı.
Muhtemelen Ziya Paşa tarafından yazılan bir makaleden dolayı Tercüman-ı Ahval
Gazetesi, hükümet emri ile iki hafta kapatıldı. Türkiye'de hükümet tarafından ilk
kapatılan gazete Tercüman-ı Ahval Gazetesi olmuştur.
1860'larda temeli atılan gazete yasaklama, kötü yönetimler, okuyucuları
bilgilendirmekten başka bir amaçları olmayan gazeteleri her fırsatta kapatmışlar.
1864 yılında Avrupa'da hükümetleri saran tehlikelerin Osmanlı İmparatorluğu'nda
huzursuzluk yaratabileceğini sezip, yöneticiler önceden önlem alma gereğini
duymuştur.
Fuat Paşa'nın Fransa'dan ithal ettiği ve adına 1864 Matbuat Nizamnamesi denen
yasa o, dönemdeki basın üzerinde baskı oluşturan bir yasadır.
1864 Matbuat Nizamnamesi özetle basına şu konuda yasak getirir:
12
1- Saltanatı seniye ve hanedanı şevket nişan hazreti Padişahiye taarruz sayılabilecek
yazılar.
2- Bakanlara dokunulacak söz yazılması,
3- Dost hükümdarlara dokunulacak deyimler kullanılması,
4- Devlet memurlarının aleyhine kötü yazı yazmak,
5- Halkı kötülemek
6- Meclisleri, mahkemeleri ve devletçe kurulan heyetleri kötüleyecek yazılar,
7- Yabancı büyükelçileri, orta elçileri, maslahatgüzarları kötülemek,
8- İki yıl içinde üç kez mahkûm olan gazete, kesinlikle veya geçici olarak kapatılabilir.
Günümüz ustamız Aziz Nesin, bugüne kadar iki kez mahkûm olmuştur. Bunlardan
biri 1950'li yıllarda İran Şahı için yazdığı yazı yüzündendir. O yıllarda Şah “dost
hükümdardır.” Aziz Nesin'in mahkûm eden dönemin mirasçıları ise İran Şah'ının
1979'da yuvarlanan tacını alıp da şahın başına koymamıştır. 1864 Matbuat
Nizamnamesinden esinlenen yasalar Aziz Nesin'i mahkûm etmiştir ama şahlık
düzeninin tepetaklak gitmesini hiçbir yasa önleyememiştir.
1860 yıllarında basın üzerinde daha baskıcı bir uygulama olan Ali Kararnamesi'ni
çıkarır.
Ali Kararnamesi özetle şöyledir:
“Dersaadette (yani İstanbul'da) yayımlanmakta olan gazetelerin bir takımının bir
süreden beri kullandıkları dil ve tuttukları yol...
.. Memleketin genel menfaatlerine aykırı aşırılıklar..
.. Devlete bile dil uzatanlar..
13
.. Fesat aleti olarak birtakım zararlı fikirleri ve yalan haberleri yazanlar..
.. Halkın ahvalinin ıslahı ve memleketin ilerlemesi için her vakitten ziyade himmet
buyrulduğu bir sırada..
..Asayişin ve düzeninin korunması için..
.. Bu kaideye aykırı davranan gazetelerin bütün devlete ve umum millete olan
mazarratlarının önlenmesi için..
.. Matbuat Nizamnamesi hükümlerinin dışında olarak hükümetçe eğitici ve önleyici
tedbirler alınmasına karar verilmiştir.
.. İş bu karar geçicidir. Bunu yaratan şartlar ortadan kalkınca kararname de bertaraf
olacaktır.”
Bu kararnamenin
çıkmasının ardından o
dönemde çıkan gazete ve
dergilerinden Diyojen,
İbret, İbretnümayı Âlem,
Letaifi Asar, Hülasai Efkâr,
Şark ve Hayal gazeteleri
belli dönemlerde
yasaklandı.
Bütün bu baskıcı önlemler, Osmanlı devletini yönetenleri doyurmuyordu.
Gazeteler, gerçekleri yazmaya devam ediyordu. Sonunda 11 Mayıs 1876'da yeni bir
Ali Kararnamesi daha yayımladı. Yeni kararname özetle şöyledir:
“Osmanlı basınında çıkan yazılara hükümet gerekli dikkati göstermiş ve çoğu zaman
gazeteleri süreli veya süresiz olarak kapatmışsa da basın inzibat altına
alınamamıştır. Bunun için gazetelerin baskıdan önce muayenesine karar verilmiştir.
Bu karar da geçicidir.”
14
1876'da Sırbistan savaşı başlamıştır. Osmanlı hükümeti hesabına durum hiç de
parlak değildir. Yenilgi haberleri ortalığı kaplamıştır. Hükümetin yayımladığı resmi
bildirilere göre bunlar dedikodudur. “Asakiri İslam (İslam askerleri) düşman
karşısında uğraşırken burada birtakım kimselerin gerçekleri bilmeden böyle bir
mesele üzerinde idarei efkâr etmeleri bozgunculuk demektir. Bunlar yasak edilmiştir.
Yer yer hafiyeler tayin edilmiştir. Devlet işleri üzerinde söz söyleyenler vatan haini
sayılacaktır. Gazetelerin de bu konularda yazı yazmamaları için Matbuat Dairesi'nce
talimat verilmiştir…”
5. CUMHURİYET DÖNEMİNDE SANSÜR
Cumhuriyet Döneminde sansür en koyu biçimde işlemektedir. Yazılar
yayımlanmadan önce sansürün denetiminden geçmektedir.
Abdülhamit döneminin bunaltıcı sansürü; basın karşısına bu kez de İngiliz işgali
günlerinde çıkmıştır. Daha sonra bizzat işgalcilerin sansürcü başı Kolonel ve Major
Armstrong ile işgale karşı mücadele eden basın arasında yoğun bir kavga başlar.
* İlk Dönemler
Cumhuriyet Döneminde de özellikle basın özgürlüğü, farklı düşünceler, demokratik
rejim, örgütlenme ve sansür konularında Osmanlı Döneminde farklı olmayan
uygulamalar vardır.
Türk gazeteciliğinin ustalarından biri olan Zekeriya Sertel, cumhuriyetin kurulduğu
ilk yıllarda kendisine önerilen Matbuat Genel Müdürlüğü görevini kabul etmiştir.
Zekeriya Sertel bu görevde demokratik toplumlar için vazgeçilmez kurumlar olan
gazetelere -farklı düşüncelere sahip olsalar da- kalıcı haklar sağlayabileceğini, en
azından basın özgürlüğü konusunda herhangi bir engelin olmayacağını
düşünmektedir.
Sertel, kısa sürede yanıldığını anlar. Muhalif gazeteler sütunlarında, basına sansür
konulacağının tedirginliğini yazar o günlerde.
15
Zekeriya Sertel, şaşırmıştır bu haberlere. Kendisine göre böyle bir durum yoktur.
Bu konuda en etkili makamın başındadır. Bu konuda bir bildiri yayımlar. Hükümetin
böyle bir düşüncesi olmadığını basın hürriyetini sınırlamak için hiçbir şey
düşünülmediğini bildirir. Basını yatıştırmak için en etkili yol olduğunu düşünür ve
basına sansür koymak isteyen hükümette çalışmam diyerek tavrını ortaya koyar.
“Benden sonra gerçekten basına sansür kondu, baskı arttırıldı, basın
hürriyetlerinden eser kalmadı.” diyerek sözlerine son verir.
Cumhuriyetin kurulduğu günlerde görüldüğü gibi en küçük farklı bir düşünceye yer
yoktu, gazeteler ve gazeteciler ancak “resmi görüşlerin” övgüsünü yaptıklarında
“basın özgürlüğünden” faydalanabiliyorlar, değilseler, düşünce yapıları ne olursa
olsun, yönetimin hışmına uğruyorlardı.
1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun (Anayasa) 77. Maddesi şöyledir;
“Matbuat, kanun dairesinde serbesttir ve neşredilmeden evvel teftiş ve muayeneye
tabi değildir.” Bu durum basın üzerinde bir rahatlama gibi görünebilirdi. Oysa ki 1925
yılında çıkartılan Takriri Sükûn Kanunu’nun ilk maddesi şöyledir:
“İrtica, isyana ve memleketin nizamı içtimasını ve huzur ve sükunu ve emniyet ve
tahrikat ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı, hükümet, reisicumhurun tasdiki ile
resen ve idareten mene mezundur.” Bu yasaya aykırı yayın yapan gazete, dergi ve
tüm yayın organları da İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanacaktır.
İstiklal Mahkemeleri, olağanüstü yetkilere sahipti. Tıpkı 1971 ve 1980
dönemlerindeki Sıkıyönetim Mahkemeleri gibi. Hukuk kuralları uygulanmıyordu.
Keyfilik daha ağır basıyordu. Bu yüzden, yargılananlara karşı alabildiğine haksızlıklar
oluyordu.
Zekeriya Sertel ve Cevat Şakir’in Ankara İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanmalarını
bekledikleri günlerde, o yıllarda Mersin’de Söz Gazetesi’ni yayımlayan Ata Çelebi adlı
gazeteci de Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanacağı günü beklemektedir.
16
Zekeriya Sertel ile Cevat Şakir, ön sorguları için mahkemeye çıkarılırlar. Sanıklar
neyi savunacaklarını neyle suçlandıklarını hâlâ bilmemektedirler.
Beş gün sonra duruşmaya çıkarılırlar. Savcı ilk kez ne ile suçlandıklarını anlatır:
“Memlekette isyan bulunduğu bir sırada askeri isyana teşvik edici yazı yazmışız. Hem
de bunu bilerek ve kasıtlı yapmışız. Çünkü ikimiz de yükseköğrenim görmüş aydın
insanlarmışız. Şu halde ceza kanunun falan filan maddesi gereğince…”
Yönetimde olan Halk Partisi, ülkenin kaderini tek başına elinde tutmaktadır.
Muhalefete izin verilmemektedir. Böyle durum keyfi yönetime yol açıyordu.
Vatandaşlar düşündüklerini özgürce söyleyemiyorlardı. Seçme, seçilme hakları bile
özgürce kullanılamıyordu.
Bu durum basın üzerinde çeşitli baskıların sürdürülmesiyle kendini gösteriyordu.
İşte bu ortamda 1931 tarihli Matbuat Kanunu çıkartılır. Bu yasa ile gazete çıkartılmak
istendiğinde en büyük mülkiye memuruna konuyu anlatan bir beyanname verme
zorunluluğu getirilmişti. 1931 tarihli Matbuat Kanunu’nun basın özgürlüğünün tümüyle
ortadan kaldırıcı maddeleri şunlardır:
Kanun, gazete ve dergide çalışan bütün muhabir, yazar, fotoğrafçı
ressam ve idare memurlarının adlarının hükümete bildirilmesi
istenmiştir. Amaç gazetede çalışan herkesi kontrol altında tutabilmektir.
İntihar olaylarının yayımlanması yasak edilmiştir.
Padişahçılık ve hilafetçilik yolunda ve komünistlik anarşistliği kışkırtıcı
yayınlar yasaktır.
Bunun dışında Matbuat Kanunu’nun basın özgürlüğünü yok edici maddelerinden
biri de şuydu:
“Memleketin umumi siyasetine dokunacak neşriyattan dolayı İcra Vekilleri Heyeti
kararı ile gazete ve mecmuanın neşrine devam edenler hakkında 18. madde hükmü
17
tatbik edilir. Bu suretle kapatılan gazetenin mesulleri tatil müddetince başka bir isimle
gazete çıkaramazlar.”
Bu madde de görüldüğü gibi basın özgürlüğü istenildiğinde tümüyle kesintiye
uğratılabilecek bir durum getirilmişti. Hoşa gidilmediğinde gazete kapatılabilir ve yeni
bir gazete çıkarılması böylece önlenebilirdi. Böylesi bir durum, demokratik basın
kurallarıyla bağdaşabilir mi?
1931 Matbuat Kanunu’nun en önemli uygulamalarından biri de yayınların Bakanlar
Kurulu kararıyla yasaklanması ve toplatılması yoluyla uygulanan sansürdür.
Kanunun 51. Maddesi gereğince yabancı bir memlekette çıkan gazete ve
mecmuanın Türkiye’ye sokulması ve dağıtılması Bakanlar Kurulu kararıyla
yasaklanabiliyordu.
Maddenin ikinci fıkrası aynen şöyledir:
“Dağıtılan nüshalar karardan evvel İcra Vekilleri Heyeti’nden müstecalen karar
alınmak üzere Dahiliye Vekilinin emriyle toplattırılabilir. Men olunmuş gazeteleri,
memnuniyeti bilerek Türkiye’ye sokan ve dağıtanlardan 300 liraya kadar ağır para
cezası alınır.”
Bu madde daha sonra sadece yabancı ülkelerde çıkan dergi ve gazeteleri değil,
yabancı bir memlekette çıkan matbuaları kapsamına aldı. Yani madde, basılı olan
her şeye uygulanacaktı.
1931 Matbuat Kanunu’ndaki bu maddeler yıllar boyu Türkiye basın ve yayıncılığı
üzerinde Damokles’in kılıcı gibi sallandı ve durdu.
Bizim ülkemizde birçok düşünür, aydın, araştırmacı, yazar Mustafa Kemal’in basın
özgürlüğüne karşı olmadığını, basın özgürlüğünden yana olduğunu birçok kez
belirtmişlerdir. Hatta Mustafa Kemal’in “Basın özgürlüğünden doğan zararları
giderecek tek amaç yine basın özgürlüğüdür.” özlü sözünü bayrak yapmışlardır ama
Türkiye’de gazeteci, yazar, düşünür kısaca tüm basın emekçileri başlarını beladan
kurtaramamışlardır. Oysaki Mustafa Kemal’in bu özlü sözünün tümü şöyledir: “Basın
18
özgürlüğünden doğan zararları giderecek tek amaç yine basın özgürlüğüdür. İdare
ve hükümetin mezhebine taarruz etmemek şartıyla basın özgürdür.”
Örnek vermek gerekirse:
Sabiha Sertel fıkra yazarlığı yaptığı cumhuriyetin ilk yılları denilecek o günlerdeki bir
olaya köşesinde yer verir. Sabiha Sertel yazısında olayın sorumlusunun ana değil,
toplum olduğunu sergiler. Bu yazı hakkında soruşturma açılır. Sertel savcılığa
çağrılır, ifadesi alınır, yazıyı yazmaktaki amacının sosyal facialara sebep olan
ilgisizliği, teşkilat yokluğunu eleştirmek, olduğunu söyler. Savcının savı ilginçtir:
“Hayır… Bu yazı cumhuriyet rejimini tenkit ve sınıflar arasına nifak sokmak
maksadıyla yazılmıştır.” Oysa adı geçen fıkranın başlığı “Bir fazla tabak sofrayı bir
dağ gibi ezdi.” cümlesi Tevfik Fikret’in şiirin bir dizesiydi ve padişahlık sistemi
döneminde yazılmıştı. Sabiha Sertel hakkında “rejimi tenkit ve sınıflar arasına nifak
sokmak” savıyla dava açılır.
Gerçek anlamda basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede; demokrasiden, diğer
özgürlüklerden söz edilebilir mi? Basın özgürlüğünün olup olmaması, bir ülkede
demokrasinin ya da özgürlüklerin olup olmamasının en önemli kıstaslarından biridir.
Basın özgürlüğü konusundaki güzel sözlerin hiçbir anlamı olmaz. Basın
özgürlüğünün olmadığı bir ülkede ne işçiler, ne köylüler, ne gençler, ne de aydınlar
özgürdür.
Mustafa Kemal dönemindeki basın üzerindeki baskıları Zekeriya Sertel şöyle
yazar:
“Basın da sıkı bir baskı altında yaşıyordu. Telefonla gazete başyazarlarına verilen
emirlerin dışına çıkılmazdı. En ufak bir hata yüzünden gazete haftalarca kapatılır,
sorumlular mahkemeye verilirdi. Yani tek kelime ile halk nefes alamıyordu.
Havasızlıktan ve hürriyetsizlikten boğuluyordu.”
1930’lu yıllar faşizmin uluslararası planda mevziler kazandığı, yeni bir dünya
savaşının gündeme geldiği yıllardır. Türkiye yönetimi de sonradan Türk Ceza
Yasası’nın en ünlü şekliyle giren ve faşist İtalya Ceza Yasası’ndan alınan 141.-142.
Maddeleri 1936 yılında yasalaştırır. Türk basının sesi iyice kısılmıştır artık. En ufak 19
bir eleştirel yazı Kemalist yönetim tarafından sınıfı sınıfa düşürmek, ihtilal çıkarmak,
müesses nizamı yıkmak olarak değerlendirilir.
Görüldüğü gibi cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte basın üzerindeki baskılar hiçbir
zaman durmamış ve sistemli bir biçimde artmış, basına yaşam hakkı tanınmamaya
kadar varan uygulamalar getirilmiştir. Tüm basının Mustafa Kemal yönetimi bir başka
değişle Kemalist ideolojiye tabi kılınması istenmiştir.
İSMET İNÖNÜ’NÜN MİLLİ ŞEFLİK DÖNEMİNDE BASIN
Mustafa Kemal’in ölümü üzerine İsmet İnönü cumhurbaşkanı seçilir. Cumhuriyet
Halk Partisi iktidarını sürdürmektedir.
Zekeriya Sertel, İnönü dönemiyle ilgili olarak şunları yazar:
“İnönü, cumhurbaşkanlığına geldikten sonra diktatörlüğü arttırdı. Tek millet tek parti
diye bir sistem kurdu. Bunun adı polis devleti idi. Amansız, insafsız bir polis devleti.
Emniyet örgütü kuvvetlendirilmiş genişletilmiştir. Nefes almak olanaksızdı. Basın bile
onun elinde ve emrindeydi. Resmen sansür yoktu ama bakanları ve basın genel
müdürlüğü, hemen her gün gazetelerde direktifler verirdi. Bu direktiflere
uymayanların gazeteleri kapanmak tehlikesi altındaydı…”
Bir değişiklik tasarısı hazırlanır 1938 yılının ortalarına doğru. Basın özgürlüğü çok
önemli ölçüde kısıtlanmıştır bu değişiklikle.
Bunlardan bazıları:
Her şeyden önce gazete ve dergi çıkartmak için bir bankadan 1000-5000 liralık bir
garanti mektubu sağlanması öngörülmüştür. Bu, o zaman için çok önemli bir paradır.
Yani, sağlam mali durumu olmayan kişilerin gazete ve dergi çıkarmaları bu kanunla
güçleştirilmiştir.
1938 değişikliğinin getirdiği en önemli hükümlerden biri de okul ve üniversite
olayları ile ilgili haberlerin izinsiz yazılmasıdır. Kanun okullarda, fakülte ve
20
enstitülerde disiplini bozacak mahiyetteki olayların, gazetenin çıktığı yerin en büyük
mülkiye amirinden izin alınmaksızın yayınlanmasını yasak etmiştir. Bu, bir çeşit
sansürdür.
İsmet İnönü’nün milli şeflik dönemindeki baskıcı yönetiminin basın üzerindeki
baskılarının doruk noktası 4 Aralık gösterilerindeki o dönemin en tutarlı, en demokrat,
en yurtsever gazetesi olan günlük Tan gazetesinin kışkırtmalar sonucu faşistler
tarafından tahrip edilmesiydi.
4 Aralık olayı o zamanki hükümetin solcu basını yok etmek için üniversite
öğrencilerini kışkırtarak düzenlediği bir gösteridir.
Bu gösterilerde Tan basın evinin bütün dizgi makineleri ve rotatifleri parçalanmıştır,
gazete kâğıtları yok edilmiştir. Beyoğlu’nda La Turquie ve Yeni Dünya gazetelerinin
basıldığı bir basımevi de harap edilmiştir. ABC ve Berrak kitabevlerinin de vitrinleri ve
kapıları kırılmış ve buralardaki dik kitaplar yırtılıp sokaklara dökülmüştür.
Bu olaylarla susturulan ve kapanan gazete ve dergiler şunlardır: Tan gazetesi
(günlük), La Turquie (günlük), Görüşler, (haftalık) ve yeni çıkmaya hazırlanan Yeni
Dünya gazetesi.
21 Haziran 1941’de sıkıyönetim tekrara uzatılır. Bu zor günleri Sabiha Sertel şöyle
anlatır:
“Basın daha sıkı bir baskı altına alındı. Basın Yayın Genel Müdürlüğü her yeni
meselenin nasıl yorumlanacağı hakkında gazetelere bilgi veriyor bunun dışına çıkan
gazeteler kapatılıyordu. Faşist İtalya’nın ceza kanununda maddeler tercüme edilip
kanunlaştırılıyor, Alman polis kanunu kopya ediliyordu… Atatürk zamanındaki
hürriyetsizliği arar olmuştuk…”
5.1 DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE SANSÜR
21
Demokrat Parti dönemi basın açısından en karanlık dönemlerden biridir. Gazeteci
Sadun Tanju DP’li dönemi şöyle anlatmaktadır:
“1946-50 yıllarında Türk basınının manzarası şuydu: Zaman ilerledikçe muhalefeti
destekleyen (yani DP’yi) gazetelerin sayısı gittikçe artıyordu. Basın, muhalefetin
hayallerini kamçılayan bütün propagandalara kollarını açarken biraz da kendisine
güveniyordu. Basın, halkı coşturuyor, düşünmeye değil, bilmeye, habere önem
veriyordu.”
Nadir Nadi ise:
“Üç buçuk yıldır serbest Türk basının gösterdiği manzaraya bakarak yürürlükteki
kanunlarla vatandaş, şeref ve haysiyetinin gereği gibi korunmadığını öne sürmek
mümkün müdür?” diyerek DP’li günleri anlatmıştır.
Demokrat Parti de büyük özgürlük vaatlerine karşılık ülkeye hürriyetsizliği, basın
üzerine baskıyı getirmiştir. 1955 yılı basın davalarının çoğalmaya başladığı bir yıldır.
Bu dönemde yaşanan en önemli olayların başında 6-7 Eylül olayları gelir. 6-7 Eylül
olaylarından da en çok basın nasibini alır ve basın üzerinde muazzam baskılar
kurulur. Kışkırtmalar sonucu gerçekleşen olaylar hükümeti çok güç durumda
bırakmıştır.
Sözde, İstanbul Ekspres Gazetesi’nin manşetten verdiği, Selanik’te Atatürk’ün
evine ve Türk Konsolosluğu’na bomba atıldı haberi üzerine protesto amaçlı olarak
Taksim meydanında toplanan halk galeyana gelerek Beyoğlu, Galata, Harbiye
Şişli’de bulunan Rumlara ait bütün dükkânlara saldırıya geçerek tahrip etmiştir.
Vitrinler parçalanmış, mallar sokaklara dökülmüştür.
İstanbul’da bulunan Menderes ve diğer sorumlular Vilayet’te bir araya gelerek
basın toplantısı yapmışlar ve sıkıyönetim kararı almışlardır. Bunun yanı sıra basını
suçlu ilan etmişler ve 7 Eylül tarihli gazeteleri sansürlemişlerdir. Gazetelerin yeniden
matris ve kalıp hazırlamak için yeterli zaman olmaması nedeni ile sansür edilen
başlıkları ezerek okunmayacak duruma getirdikleri görülmüştür. Basına yönelik
sansürler daha sonra da devam etmiş ve basına karşı büyük baskılar söz konusu
olmaya başlamıştır.22
6-7 Eylül olayları nedeniyle ilan edilen sıkıyönetimin basına getirdiği kısıtlamalar
şunlardır:
Halkı heyecanlandıracak haberlerin yayımlanması yasaktır. Meclis’teki
görüşmeler halkı heyecanlandırabilecek nitelikteyse yazılmayacaktır.
Hükümeti tenkit etmek yasaktır.
Hükümetin çalışmalarını etkileyecek yazılar yasaktır.
Sıkıyönetim çalışmaları ile ilgili haberler yasaktır.
NATO devletleri ile ilgili haberler yasaktır.
Darlık, kıtlık ve yokluk haberleri yazılmayacaktır. (Örneğin ekmek almak için
fırınların önünde sıra bekleyenlerin resmini koyamazsınız.)
6 Eylül olaylarını komünistlerden başkalarının yaptığı yolunda yazı ve yorumlar
yasaktır.
6 Eylül olayları ile ilgili haber ve resimler yasaktır.
Magazin sayfalarında da halkı heyecanlandıracak resim ve yazılar yasaktır.
Çıplak kadın resmi basmak da yasaktır.
İkinci baskı yapmak yasaktır.
Kıbrıs’taki olaylarla ilgili haber vermek, resim basmak yasaktır.
Öğrenci birlikleri ve başka dernekler hakkında yapılan kovuşturmalarla ilgili
haberler yasaktır.
Heyecan verici cinayet haberlerinin geniş biçimde yazılması yasaktır.
Sıkıyönetim mahkemeleriyle ilgili haber basılamaz.
Bugün Hürriyet gazetesinde tahrip edilen dükkânların sayısı çıkmıştır. İktibas
edilmesi yasaktır.
Beşiktaş’ta bir çuval içinde iki yanık ceset bulunmuştur yazması yasaktır.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü yasaklamalara dair, Ulus gazetesinde bir
makale yayınlamıştır. Bu makalede yasaklamalara karşı fikirler bulunmaktadır. Bu
sebepten dolayı Aknoz Paşa 20 Eylül 1955’te Anadolu Ajansı bülteninde bir bildiri
yayınlar. Ve bu bildiri İsmet İnönü’nün yayınlamış olduğu makaleden kaynaklıdır.
Aknoz Paşa Ulus gazetesinin basılmasını ve yayınlanmasını men ettiğini
bildirmiştir.
23
Aknoz Paşa’nın radyoda ve gazetelerde yayımlanan sıkıyönetim bildirileri
vardır. Bu bildirilerde kışkırtıcı haberlere karşı insanları uyarmış, karakola
gitmelerini rica etmiştir.
Basın özgürlüğünü önemli derecede zedeleyen, 9 Mart 1954 tarihli yasa ispat
hakkı tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Söz konusu yasa, gazetecilere,
yayımladıkları haberlerle ilgili dava açılması durumunda, haberlerindeki iddiayı
ispat etme hakkını vermemiştir. İspat Hakkı konusu, DP’nin iktidar olduğu
dönemde; demokrasi, hukuk devleti, basın özgürlüğü açısından önemli bir sorun
olmuş ve DP içinde gittikçe büyüyen bir anlaşmazlığa neden olmuştur. 1955
yılında, basına ispat hakkı verilmesi konusunda ısrarcı olan bazı DP milletvekilleri
ile Adnan Menderes arasında parti içi mücadele yaşanmıştır.
“İspat Hakkı” konusu DP içinde kopmalara sebep olmuştur. “İspatçılar” olarak
isimlendirilen Hürriyet Partisi kurulmuştur.
1956 yılı ile birlikte, Basın Kanunu’nda değişiklikler yapılarak basına
kısıtlamalar ve basın suçlarına ağır cezalar getirilmiş, Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasası’nda önemli kısıtlamalara gidilerek bu suçların cezası
arttırılmıştır. Söz konusu gelişmeler doğal olarak muhalefetin şiddetli tepkilerini
doğurmuştur.
6-7 Eylül olayları nedeniyle başlayan ve 9 ay süren sıkıyönetimin bittiği gün
olan 7 Haziran 1956’da, TBMM basınla ilgili iki kanun tasarısı ele almıştır. Söz
konusu süreçte Menderes yine talihsiz açıklamalarından birisini yaparak 1950
yılında basın özgürlüğü sağlamakla büyük hata yaptığını ifade etmiştir.
Söz konusu eleştirilere rağmen DP hükümeti, 1954 yılındaki düzenlemeyi
yeterli bulmadığı için 1956 yılında basın özgürlüğünü sınırlayıcı nitelikteki 6732 ve
6733 sayılı iki yasa daha çıkarmıştır. 6733 sayılı yasa ile varolan Basın Kanununa
bazı değişiklikler getirilmiş ve buna göre; bu alana ilişkin yeni kısıtlamalar
getirilmiş ve basın yoluyla işlenen suçların cezaları ağırlaştırılmıştır.
Basın Kanunu’na yapılan eklemeler ve Kanun’da yapılan değişiklikler ile birçok
gazeteciye dava açılmış ve kovuşturmalar söz konusu olmuştur. Gazetecilerin 24
ortaya attıkları iddiaları ispat hakkının olmaması da, hakkında dava açılan
gazetecilerin sayısının artmasına neden olmuştur.
6732 sayılı yasa ile “kötü niyet veya özel maksada matuf yayında bulunmak”
ceza kapsamına alınmıştır.
1954 tarihli “Neşir Yoluyla veya Radyo ile İşlenecek Bazı Cürümler Hakkında
Kanun” un bazı maddeleri ve ismi değiştirilerek 6733 sayılı kanunla aynı gün
kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Yeni ismi “Neşir Yoluyla veya Radyo ile Yahut
Toplantılarda İşlenen Bazı Cürümler Hakkında Kanun” olan düzenleme, şeref,
namus ve saygınlığa zarar verecek, halkın devlete olan güvenini sarsacak ve
zorunlu ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının değişmesine yol açacak yazıları
cezalandırmaya yönelik hükümler getirmiş, neşir yoluyla veya hakarette
bulunulmasını bir yıldan üç yıla kadar hapis, 3 bin liradan 10 bin liraya kadar para
cezası gerektiren bir suç haline gelmiştir.
6733 sayılı yasa ile gelen bir diğer önemli değişiklik de, Basın Kanunu’nda o
zamana kadar gazeteci sanıkların tutuklanmasını gerektiren 39 sayılı hükmün
kaldırılması olmuştur. Buna göre gazeteci sanıkların mahkûmiyetleri
kesinleşmeden tutuklanmalarını engelleyen 39.madde hükmü kaldırılmıştır.
6732 ve 6733 sayılı yasalar, uluslararası platformda eleştirilerek dış basında
yoğun tepkilere neden olmuştur. Uluslararası Basın Enstitüsü, söz konusu
gelişmeleri basın özgürlüğü açısından kabul edilemeyecek yasalar olarak
değerlendirmiş ve bu durumu protesto etmiştir. Söz konusu Enstitü’nün aylık
dergisinin Temmuz 1956 tarihli sayısında iki sayfalık ‘Türk Gazetecileri Vesayet
Altında’ başlıklı bir yazı kaleme alınmıştır. Bu yazıda sıkıyönetime karşı eleştiriler
bulunmaktadır. Haberleşme olanaklarının daraltıldığı belirtilmiştir.
Gazetecilerin çalışma koşullarını protesto eden İstanbul Gazeteciler Sendikası
1957 yılı Temmuz ayında bir bildiri yayınlamıştır. Zira gazetecilerin çalışma
koşulları her geçen gün daha güçlenmiştir. Muhalefet liderlerini izleyen
muhabirler, polis tarafından copla kovalanmış, fotoğraf makinaları ellerinden
alınmıştır. Buna bazı gazetecilerin kovuşturulması da eklenmiştir. İstanbul
25
Gazeteciler Sendikası’nın bu protesto amaçlı bildirisi Hükümetin sert tepkisine
neden olmuş ve Sendika Merkezinin kapısı polis tarafından mühürlenmiştir.
İstanbul Gazeteciler Sendikası dokuz ay kapalı kalmıştır.
Söz konusu dönemde gazetecilere yeni yeni davalar açılmış Zaman, Ulus, Yeni
Gün, Milliyet, Cumhuriyet, Dünya, Vatan Tercüman Gazetelerinin sorumluları
haftanın neredeyse yarısında mahkemelere taşınmışlardır. Gazetecilere
mahkemelerden, savcılardan çok sayıda yasaklamalar gönderilmiştir.
Görüldüğü üzere Demokrat Parti iktidarı döneminde de basının durumu diğer
dönemlerden farklı değildir. Türkiye açısından düşünce özgürlüğü, örgütlenme
özgürlüğü gibi sorunlar bu dönemde de önemini koruyor.
5.2 TELEVİZYONDA SANSÜR
Sansür ortaya çıktığı günden beri, basın yayın organlarını çok fazla etkilemiştir.
Bu sebepten dolayı sansür, halk tarafından çoğu zaman eleştirilen bir konu olmuştur.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Türkiye'de faaliyet gösteren
tüm radyo ve televizyonların yayınlarını denetleyen kamu kuruluşudur.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun görev ve yetkileri 6112 Sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun 34. maddesinde
belirlenmiştir. Buna göre radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleri sektörünü
düzenlemek ve denetlemek amacıyla, idarî ve malî özerkliğe sahip, tarafsız bir kamu
tüzel kişiliği niteliğinde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kurulmuştur. Üst Kurul, bu
kanunda kendisine verilen görev ve yetkileri kendi sorumluluğu altında bağımsız
olarak yerine getirir ve kullanır. Üst Kurul, bu Kanunda ve 5018 sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanununda belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde kendisine
tahsis edilen malî kaynakları görev ve yetkilerinin gerektirdiği ölçüde, kendi
bütçesinde belirlenen usul ve esaslar dâhilinde serbestçe kullanır. Üst Kurulun
26
malları Devlet malı hükmündedir, haczedilemez. Üst Kurul, Hükümet ile olan
ilişkilerini Başbakan veya görevlendireceği bir bakan aracılığıyla yürütür. Üst Kurul
Sayıştay denetimine tabidir.
Üst Kurul, öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmeyen, izin şartlarını ihlâl eden,
yayın ilkelerine ve Kanunda belirtilen diğer esaslara aykırı yayın yapan özel radyo ve
televizyon kuruluşlarını uyarır veya aynı yayın kuşağında açık şekilde özür dilemesini
ister. Bu talebe uyulmaması veya aykırılığın tekrarı halinde ihlâle konu olan
programın yayını, bir ilâ on iki kez arasında durdurulur. Bu süre içinde programın
yapımcısı ve varsa sunucusu hiçbir ad altında başka bir program yapamaz. Yayını
durdurulan programların
yerine, aynı yayın kuşağında
ve reklamsız olarak, ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarına
Üst Kurulca hazırlattırılacak
eğitim, kültür, trafik, kadın ve
çocuk hakları, gençlerin
fiziksel ve ahlaki gelişimi,
uyuşturucu ve zararlı
alışkanlıklarla mücadele,
Türk dilinin güzel kullanımı ve çevre eğitimi konularında programlar yayınlanır.
Kanallarda buzlama, bantlama ve gizleme içeren sansür uygulamaları vardır.
TRT’de uygulanan bazı sansürler;
Tosun Paşa filmindeki Adile Naşit’li hamam sahnesi TRT’de yayınlandığı
zaman sansürlenmiştir.
27
TRT Müzik’te, Ajda Pekkan’ın görüntüleri buzlanarak sansürlenmiş, Ziynet
Sali’nin hafif dekolteli kıyafetine de buzlama tekniği uygulanmış ve şarkıcı
Nevra Günay Tosun’a dekolte sansürü yapılmıştı.
TRT 1’de yayımlanan “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü” adlı filmde Alevilik
konuşması sansürlenmişti.
Yayın yasağı getirilmiş olaylar vardır. Bunlara örnek olarak;
301 kişinin öldüğü Soma Faciası:
Radyo Televizyon Üst Kurulu, Soma’da 301 madencinin yaşamını yitirdiği faciaya
ilişkin tüm radyo ve televizyon kuruluşlarını, bölgeden haber aktarırken insanların
üzüntüleri konusunda gereken hassasiyeti göstermeleri, ayrıca yayın akışlarında
gerekli düzenlemeleri yapmaları konusunda uyarmıştı.
97 kişinin öldüğü 400 kişinin yaralandığı Ankara Katliamı:
28
Ankara'da resmi rakamlara göre 97 kişinin can verdiği, Türkiye Cumhuriyeti tarihine
geçen en büyük terör saldırısına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında
ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine olarak yayın ve eleştiri yasağı
getirildi.
MİT Tırları:
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Adana 5. Sulh Ceza Hâkimliği’nin, Hatay'ın
Kırıkhan ilçesi ve Adana'da MİT'e ait araçların durdurulması ve aranması olayıyla ilgili
yazılı, görsel ve internet medyasında her türlü yayının yapılmasının yasaklanmasına
karar verdiğini duyurmuştu.
Çocuk Cezaevinde Tecavüz Haberi:
CEYHAN 2’nci Sulh Ceza Mahkemesi, M Tipi Cezaevi’nde suç mağduru bir çocuğun
günlerce koğuş arkadaşının tecavüze uğradığının sonradan anlaşıldığı olayla
ilgili yayın yasağı getirmişti.
34 kişinin öldüğü Suruç Katliamı:
Suruç Sulh Ceza Hâkimliğince, Suruç'taki canlı bomba saldırısına ait görüntülerin
yazılı, görsel ve sesli yayın organlarında yayınlanmasına yasak getirilmişti.
29
İstanbul’da meydana gelen patlamayla ilgili yayın yasağı:
İstanbul’da Beşiktaş'ta Vodafone Arena yakınında yaşanan patlama ile ilgili yayın
yasağı getirildi.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK), Başbakanlık’ın yazısı ile patlamaya
ilişkin geçici yayın yasağı getirildiğini bildirdi.
Yayın yasağı, “Patlamaya ilişkin olarak, patlama anı, patlama sonrası olay yeri,
kamu görevlilerinin olay yerinde yürüttükleri çalışmalar, varsa patlama sonucu
yaralanan veya hayatını kaybeden kişilere ait görüntü, görsel öğe ve benzeri
unsurlara ve bunlarla ilgili abartılı anlatımlara” ,"resmi makamlarca yapılan
30
açıklamalar dışında olaya iştirak etme şüphesi bulunan kişilere, bu kişilerin
bulundukları yerlere, kullandıkları araçlar ve benzeri diğer hususlara, yayınlarında
kesinlikle yer vermemelerini” içeriyor.
Kayseri’de meydana gelen patlamayla ilgili yayın yasağı:
RTÜK'ten yapılan açıklamada, "6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un 7. maddesinde milli güvenliğin açıkça gerekli
kıldığı hallerde veya kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel
olduğu durumlarda geçici yayın yasağı getirilebileceği öngörülmektedir. Anılan
hüküm çerçevesinde 17 Aralık 2016 tarihinde Kayseri'de meydana gelen patlamayla ilgili olarak Başbakanlığın 17 Aralık 2016 tarih ve 4336 sayılı yazısı ile geçici yayın yasağı getirilmiştir" denildi.
İstanbul’da meydana gelen 15 Temmuz darbe girişimine yönelik yayın yasağı:
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), İzmir 7. Sulh Ceza Hâkimliğince
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine yönelik soruşturma
kapsamında, şüpheli ifadeleri ve gizli tanık beyanlarına ilişkin yayın yasağı
getirildiğini bildirdi. RTÜK'ten yapılan yazılı açıklamada, İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın, FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin yürüttüğü soruşturmaya yönelik
talebi ile İzmir 7. Sulh Ceza Hâkimliğince yayın yasağı kararı alındığı belirtildi.
31
Rus Büyükelçi’ye silahlı saldırıyla ilgili yayın yasağı:
RTÜK, Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'un saldırıya uğramasına ilişkin
Başbakanlık tarafından geçici yayın kısıtlaması getirildiğini duyurdu.
32
6. İNTERNETTE SANSÜR
Sansürün en iyi türlerinden biri, internet sansürüdür. İnternet sansürü, internetteki
bilgilere erişmeye veya bilgi koymaya yönelik denetime verilen addır.
Herkes internet sansürünü 2007’den başlatma eğilimindedir. Oysa 2001-2006
yılları internet sansürünün yükseliş dönemidir. 2000 ile 2007 yılları arasında,
sanıldığının aksine, birçok site engelleme olayı yaşanmıştır. Başta Türk Ceza
Kanunu’nun ilgili maddeleri olmak üzere, Medeni Kanun, Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu gibi düzenlemelerin hükümlerine dayanarak, yetkili mahkemeler tarafından
verilen pek çok erişim engelleme kararı, doğrudan internet servis sağlayıcıları
tarafından uygulandı. Bu engelleme kararlarının büyük kısmı, devleti ve kurumlarını
aşağılama gerekçesiyle verildi. 2005’te MÜYAP’ın FSEK yoluyla “yetkili kurum”
statüsü kazanmasıyla engellemelerin sayısı bir anda arttı. 2005-2007 arasında
1500’den fazla site sadece MÜYAP girişimiyle engellendi.
33
İnternet sansürü devlet ve diğer yetkili kurumların kullanıcıların internet üzerindeki
bilgiye erişmesi ve internet ortamında paylaşım yapmasının önüne getirdiği engeller
ve denetimlerin tümüdür. İnternet yasaklarının incelendiği ve tartışıldığı bu bölümde,
dünya ve Türkiye’de yaşanan internet sansürü konuları enine boyuna incelenmekte
ve olası sonuçları konusunda kamuoyu bilgilendirilmektedir.
Freedom House’un kriterlerine göre ülkeler internette özgürlükler alanında “özgür”,
“kısmen özgür” ve “özgür değil” şeklinde sınıflandırılıyor. Kurumun 2015 yılı raporuna
göre, Türkiye internette özgürlükler alanında “Kısmen özgür” ülke olarak
sınıflandırılmış. Türkiye, aynı raporu baz alarak diğer ülkelere göre kıyaslayacak
olursak eğer, Meksika, Endonezya, Kolombiya gibi ülkelerle aynı sınıfta yer alırken;
Çin, Rusya ve İran gibi özgür olmayan ülkelerden daha iyi bir durum sergiliyor.
İnternette özgürlük anlamında en iyi durumda olan ülkeler arasında ABD, Kanada,
Avusturalya ve bazı Avrupa ülkeleri bulunuyor.
Türkiye’de internet ortamındaki yayın ve suçlar 5651 no’lu kanunla düzenleniyor.
Bu kanun 2007 tarihli ancak 2014 yılından itibaren önemli değişikler yapıldı.
Yürürlükte olan kanuna göre intihara yönlendirme, çocukların cinsel istismarı,
uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma, sağlık için tehlikeli
madde temini, müstehcenlik, fuhuş, kumar oynanması için yer ve imkan sağlama ile
Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunda yer alan suçlar
hakkında erişimin engellenmesi kararı mahkemenin veya Cumhuriyet savcısının
talimatıyla ve kararın hakim tarafından onaylanmasıyla yirmi dört saat içinde veriliyor
ve engellemenin en geç 4 saat içinde uygulanması gerekiyor.
34
Türkiye’de 2016 Eylül ayı itibariyle erişime engelli toplam 113.398 web sitesi
bulunuyor. Bu sayı sosyal ve siyasi konuları içeren siteler kadar, fuhuş ve diğer
suçlara teşvik eden siteleri de kapsıyor. Türkiye’nin internette sansürlemeyi tercih
ettiği içerikler arasında muhalif içerik, etnik ve dini konular, yolsuzluk, güvenlikle ilgili
konular bulunuyor.
6.1 SOSYAL MEDYADA SANSÜR
Dünyanın birçok yerinde sosyal medya sansürü
uygulanmaktadır. Sosyal medyada uygulanan
sansür, getirilen yayın yasakları gittikçe artmaktadır.
Bu yasaklara dünyanın dört bir yanından tepkiler
gelmektedir. Sansür, hükümet tarafından
uygulanmaktadır. Sosyal medyada paylaşılan ve
uygun olmadığı düşünülen yazılara, resimlere veya
videolara sansür uygulanabilir.
Örneğin; Facebook, içeriğin kaldırılmasını talep eden toplam 83 ülkenin 15’inin
talebini kabul ettiğini açıklıyor. En çok içerik kaldırılan ülke, 4960 kaldırılan içerikle
Hindistan’ken, Hindistan’ı 1893 içerikle Türkiye ve 1773 içerikle Pakistan izliyor.
Taleplerin içerikleriyse Hindistan ve Pakistan için çoğunlukla ‘dinleri ve ülkeleri
eleştirmek’, Türkiye’de ise ‘Atatürk’ü eleştirmek’ olarak belirtiliyor.
Günümüzde yayın yasakları yükselen tansiyonu dindirmekten ziyade korkuyu
alevlendirmekte ve hızla yayılan söylentilerin gerçek haberlerin yerlerini almalarına
vesile olmaktadır.
35
Sosyal Medyada Sansür Örnekleri;
Twitter'dan Nice'teki saldırının görüntülerine sansür uygulandı. Katliamın
yapıldığı andan itibaren sosyal medyada, özellikle de Twitter'da paylaşılan
video ve fotoğrafların tamamı Twitter'ın "Hassas içerik sansürü"
uygulamasından geçti.
Ankara'da gerçekleşen ve 100 kişiden fazla insanın hayatını kaybettiği
saldırı sonrasında hükümet yeniden yayın yasağı konulmuş ve öncelikle
olay yerinden görüntü yayınlanmasına kısıtlama getirilmişti. Günler sonra
sürdürülen soruşturma hakkında tüm yayınlara engel kararı alındı.
(10.10.2015)
Türkiye, Suruç'ta 32 kişinin katledildiği IŞİD saldırısı sonrasında Twitter'a
erişim yasağı uygulamayı tercih etmişti. Yerel mahkeme patlama anı ve
sonrasına dair medyada görüntü yayınlanmasına da engel getirmişti.
(20.07.2015)36
Twitter, Facebook ve Youtube'u kapsayan sosyal
medya soruşturmasında son dakika kararı verildi. İçişleri
Bakanlığı, Twitter, Facebook ve Youtube gibi sosyal medya mecralarında
10 bin kişi soruşturma ve adli sürecin devam edeceğini açıkladı. Sosyal
medya üzerinden terör propagandasına yönelik son 6 ayda yapılan
operasyonlarda 3710 kişi hakkında işlem yapıldığını ve 1656 kişinin
tutuklandığını açıklandı. (24.12.2016)
Vietnam savaşının simgesi, Pulitzer ödüllü fotoğrafa Facebook tarafından
sansür uygulandı. Dünyaca ünlü fotoğraf, napalm bombalarının hedefi olan
köyünden kaçan 9 yaşındaki Vietnamlı kız Kim Phuc'u gösteriyor.
Bombaların aleve boğduğu giysilerini çıkarıp atan kız, vücudundaki ağır
yanıklardan ötürü acı içinde ağlıyor. Norveç'in saygın gazetelerinden
Aftenposten, Vietnam Savaşı’nın simgelerinden bu kız çocuğuna ait
fotoğrafı Facebook hesabında bir haberle birlikte paylaştı. Facebook
yönetiminin paylaşımı silmesi, Norveç kamuoyunun tepkisine yol açtı.
Facebook'un bu sansürünü eleştiren yazar Tom Egeland'ın Facebook
hesabı da kapatılmıştı.
37
Facebook, Fransa'da bazı belediyelerin haşemayı yasaklamasını eleştirmek
için denize giren rahibelerin fotoğrafını paylaşan İzzeddin Elzir'in hesabını
dondurdu.
38
SONUÇ
Öncelikle sansürü tanımlayalım; sansür geçmişten bugüne kadar değişerek de
olsa, süregelen bir konudur. Kitabımızda bu konuyu ele aldık. Araştırmamızı hem
kütüphane ortamında hem de çeşitli internet siteleri üzerinden yaptık.
İlk olarak milattan önceki dönemi ele aldık. Bu dönemden itibaren uygulanmaya
başlanan sansür kitap yakmalarla ortaya çıkmıştır. Amaç halkın bilinçlenmesini
önlemekti. Buna örnek olarak; Çin kralının bilginlere kitap çıkarma yasağı
uygulamasını çıkarmasını ve eğer çıkarılmışsa bile yakmasını verebiliriz.
Osmanlı döneminde ise yine aynı şekilde kitap yakmaların olduğunu öğrendik.
Fakat bu dönemde kitapların dışında gazetelerde ön plandaydı. Kelimelere bile
yasaklar gelmeye başlamıştı.
Cumhuriyet dönemine geçtiğimizde çok fazla bir fark olmadığını gördük. Daha
derin bir şekilde işlendiğini, sansüre daha sıkıyönetim uygulanarak yaklaşıldığını
gördük. Basına neredeyse tamamen karşı gelmişler, basına büyük bir baskı
uygulamışlardır.
Demokrat parti dönemine geçtiğimizde basın açısından çok zor bir dönem
olduğunu öğrendik. Basına fazlasıyla karşı gelinmiş, resmen basını yok etmek için
çaba göstermişlerdir. Basının en zor durumları yaşadığı dönem Demokrat parti
dönemi olmuştur.
Araştırmamızda sansürün aslında tek düze ilerleyen bir sistem olmadığını
öğrendik. Dönem dönem değişiklikler yaşadığını, sansürün bazı dönemlerde çok
büyük bir baskı uyguladığını öğrendik. Bu dönemsel süreçlerde başka ülkelerden iyi
veya kötü eleştiriler aldığını öğrendik ve kitabımızda diğer ülkelerin tepkilerine, köşe
yazarlarının görüşlerine yer verdik.
İçerisinde bulunduğumuz dönemde hala sansür uygulanmaktadır. Fakat bazen
sosyal medyada oluşan tepkilerden ötürü geri adım atıldığı da oluyor. Bunun
örneklerine de kitabımızda yer verdik.
39
Hükümet sansürü her ne kadar kendi ülkesini korumak için yapıyor olsa da bazen
çok sert tepkiler aldığı gibi bazen olumlu karşılanıyor. Bu kitabı hazırlarken amacımız
ilk günden bulunduğumuz zamana kadar sansürün ortaya çıkışını ve basın üzerinde
uygulanan sansürleri incelemek ve açıklamaktı. Biz sansür konusunu ve tarihini
amacımıza uygun şekilde, sansür örnekleri ile birlikte araştırıp, açıkladık. Hedefimize
ulaştığımızı düşünerek kitabımızı tamamladık.
40
KAYNAKÇA
ACAROĞLU, Türker : “Sultan Abdülhamit II. Döneminde Dış Yayın Yasaklamaları”1979,Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara (syf 154)
KAYIŞ, Nuri: “Sansürsüz Sansür Tarihi(1795-2011)”,2012,Sinemis Yayınları-
İletişim-Medya Dizisi
KIVANÇ, Hüseyin: “Mürekkebin Yanık Kokusu Sansür”,1999,Hasat Yayınları,
İstanbul, (syf 11/75,98)
KİHTİR, Arzu: “Medya ve Demokrasi Kültürü Ekseninde DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİ ve BASIN 1950-1960”,2011,Anonim Yayıncılık, İstanbul, (syf
132/149,239-245)
YILMAZ, Mustafa Yasemin: ''Cumhuriyet Döneminde Sansür(1923-
1973)”,2007,Siyasal Kitabevi, Ankara,(syf 164-167/212/248/)
http://www.enfal.de/sosyalbilimler/s/010.htm
http://muzikonair.com/radyoda-sansur-krizi/
https://www.uludagsozluk.com/k/televizyonlarda-uygulanan-sansür/
http://www.serenti.org/ii-abdulhamid-doneminde-sansur/
http://www.nedensosyalmedya.com/pazarlama/sosyal-medya-ve-sansur
https://tr.wikipedia.org/wiki/İnternet_sansürü
http://www.pirvakfi.8m.com/sansur.html
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sansür
https://www.msxlabs.org/forum/x-sozluk/89515-sansur-nedir.html
http://www.dersimiz.com/terimler-sozlugu/Sansur-Nedir-
6421.html#.WFbCgDug_IV
http://www.turkcebilgi.com/sansür
http://oziloz.com/sansur-dedigin-nedir-ki/
http://www.filozof.net/Turkce/siyasi-tarih/1595-sansur-nedir-ne-demektir-tanimi-
tarifi-dunyada-osmanlida-turkiyede-tarihi-ornekleri-kisaca-ozet-olarak-sansur-
tarihi.html
https://tr.wikipedia.org/wiki/RTÜK
http://www.sabah.com.tr/gundem/2016/12/17/rtuk-kayserideki-patlamayla-ilgili-
yayin-yasagi-getirdi
https://onedio.com/haber/yakin-donemde-yayin-yasagi-getirilmis-20-olay-60534641
http://bianet.org/bianet/toplum/181595-istanbul-besiktas-taki-patlamaya-yayin-
yasagi
http://www.milatgazetesi.com/15-temmuz-a-yayin-yasagi-haber-92090
http://www.insanhaber.com/guncel/rus-buyukelci-ye-silahli-saldiriyla-ilgili-yayin-
yasagi-h82073.html
http://www.bursaninnabzi.com/ana-kanlarimiz-emeklerimize-karisti-soyle-ana-
utanmak-imandandir-utanirlarsa-galeri/
http://www.hurhaber.com/soma-faciasi-icin-19-kisi-gozaltinda/haber-628151
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/12983/ankara-da-baris-mitingi-nde-katliam-95-olu
http://sosyalmedya.co/internet-sansuru/
http://www.ozguruckan.com/kategori/politika/22241/turkiye-de-internet-
sansurunun-kisa-tarihi-ve-mumkun-gelecegi
https://tr.wikipedia.org/wiki/İnternet_sansürü
http://www.dogrulukpayi.com/bulten/57ee5e8646839
http://odatv.com/neden-her-patlamadan-sonra-yayin-yasagi-geliyor-
1802161200.html
http://www.hurriyet.com.tr/twitter-facebook-ve-youtubedan-1656-kisiye-tutuklama-
40316149
http://www.ensonhaber.com/twitterdan-niceteki-saldirinin-goruntulerine-sansur-
2016-07-15.html
http://t24.com.tr/haber/sanliurfa-suructa-patlama,303437
http://www.ntv.com.tr/turkiye/ankarada-teror-saldirisi-103-
olu,G7aJ87ksF0Kd8ko_oYJuOw?_ref=infinite
http://www.dw.com/tr/norveçte-facebooka-sansür-eleştirisi/a-19539870
http://www.sabah.com.tr/dunya/2016/08/20/facebooktan-sansur
http://sosyalmedya.co/?s=sosyal+medya+sansürü
42