xix. yÜzyil sonlarinda negÖl (c-233 numarali …
TRANSCRIPT
T.C.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI
XIX. YÜZYIL SONLARINDA İNEGÖL (C-233 NUMARALI H.1313/M.1892 YILINA AİT
ŞER’İYE SİCİLİ KAYITLARINA GÖRE)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Yakup YAKUT
Tez Danışmanı : Prof. Dr. Murat SARICIK
ISPARTA 2006
T.C.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEZLİ YÜKSEK LİSANS TEZ SAVUNMASI VE SÖZLÜ SINAV TUTANAĞI
İLGİ: Enstitü Yönetim Kurulu’nun ......../..../2006 Tarih ve ...../.....Sayılı Kararı .
…………………………………………………..Anabilim Dalında ders dönemine ait
Eğitim – Öğretim programını başarı ile tamamlayan …………………………………
numaralı……………………………………...…………………………’ın hazırladığı
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………........................................................................
başlıklı TEZLİ YÜKSEK LİSANS TEZİ ile ilgili TEZ SAVUNMASI ve SÖZLÜ
SINAVI Lisansüstü Öğretim Yönetmeliği’nin .......... md. si uyarınca ......../ ....../2006
............................. günü saat...................’da yapılmış; sorulan sorular ve alınan
cevaplar sonunda adayın tez savunmasının KABULÜNE / REDDİNE /
DÜZELTME SÜRESİ VERİLMESİNE, OYBİRLİĞİLE / OYÇOKLUĞUYLA
karar verilmiştir .
SINAV JÜRİSİ
BAŞKAN ÜYE ÜYE
ii
ÖNSÖZ
İnegöl, Bursa ilinin 45 km doğusunda bir yerleşim yeridir. İlçe Anadolu’nun
batısında Marmara bölgesinin en önemli ulaşım yolları üzerindedir. Eski ipek yolu
üzerinde kurulmuş olması yönüyle ilçenin tarihi Anadolu’nun tarihi kadar eskidir.
Selçuklular ve beylikler dönemlerinde ilçenin ismi pek geçmemesine rağmen,
Osmanlı tarihi ile birlikte anılır olmuştur. İlçenin fethi 1298 yılında Osmanlı’nın
kuruluşu sırasında gerçekleşmiştir. İlçenin fethini Osman Bey’in silah
arkadaşlarından Turgut Alp’in gerçekleştirmesinden dolayı ilçeye Turgut ili de
denilmiştir. İlçeyi bu önemli özelliklerinden dolayı tezimize konu olarak belirledik.
Araştırmamızın ilk bölümünde Osmanlı Adliye Teşkilatı ve Şer‘iyye
Sicilleri’nin önemi üzerinde durduk. Tarihi bir belge olma yönü itibariyle Şer‘iye
Mahkemeleri Sicilleri’nin önemine değindik. Kadı ve diğer mahkeme personeli
hakkında bilgi verdik.
İkinci bölümü İnegöl’ün tarihine ve ilçedeki tarihî yapılara ayırdık. Kendisi
de aslen İnegöllü olan ve ilçeye büyük hizmetler sunan Fatih’in sadrazamlarından
İshak Paşa’ya değindik. İshak Paşa Camii, medresesi ve türbesi hakkında bilgiler
verdik.
Üçüncü bölümde, C- 233 Numaralı Şer‘iye Sicili defterinden yola çıkarak
XIX. yüzyıl sonlarında İlçedeki sosyal, kültürel ve dini hayatı öğrenmeye çalıştık.
Müslüman Gayr-i müslim ilişkilerini değerlendirdik. O dönemdeki köy ve mahalle
imamlarının isimlerine ulaşma imkanı bulduk.
iii
Son bölümde ise, 1892 yılında İnegöl’de görev yapan belgelerimizde adı
geçen mülkî erkanı tespit ettik. Gayr-i menkul değerlerini ve ekonominin dayandığı
esasları belirlemeye çalıştık.
Tezin hazırlanmasında olabildiğince transkripsiyon kurallarına riayet etmeye
çalıştık. Ayn ( ) harfi ( ‘ ) şeklinde, hemze ( ), ( ’ ) işâretiyle belirtildi. Elif ( ), vav
( ) ve yâ ( ) harfleri ile yapılan uzatmalar da ( ^ ) işâreti ile gösterildi.
Tezin hazırlık safhasında her zaman tavsiyelerinden yararlandığım saygıdeğer
hocam Prof.Dr. İ.Hakkı GÖKSOY’a ve bütün yoğunluğuna rağmen kıymetli
vakitlerinden feragatle, hiçbir zaman yardımını esirgemeyen kıymetli danışman
hocam Sayın Prof.Dr.Murat SARICIK’a teşekkür ediyorum.
Şubat 2006
Yakup YAKUT
KÜTAHYA
iv
XIX.YÜZYIL SONLARINDA İNEGÖL
(C-233 NUMARALI H.1313/M.1892 YILINA AİT ŞER‘İYE SİCİLİ
KAYITLARINA GÖRE)
Yakup YAKUT
Süleyman Demirel Üniversitesi, İslâm Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi, Şubat 2006
Danışman: Prof. Dr. Murat SARICIK
Bu tezin amacı, M.1892 yılına ait Şer‘iye mahkemesi kayıtlarından yola
çıkarak Bursa ili İnegöl ilçesi halkının XIX. yüzyıl sonlarındaki sosyal, ekonomik ve
dînî yaşamını incelemektir. Tezimizi Milli Kütüphane’de bulunan, İnegöl ilçesine ait
C-233 numaralı deftere dayandırdık. Bununla birlikte İnegöl’ün tarihi konusunda
yerel ve genel tarih kaynaklarından da yararlandık.
Tez dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, şer‘iye sicilleri hakkında
bilgi verilerek, genel ve yerel tarih açısından önemi işlenmektedir. Bunun yanında,
Osmanlı adlî teşkilatı ve Şer‘iye mahkemelerinin işleyişi hakkında bilgi
verilmektedir.
İkinci bölümde ise İnegöl’ün tarihi ve doğal yapısı konusuna değinilmektedir.
Ayrıca bu bölümde Fatih’in sadrazamlarından İshak Paşa’ya ve İnegöl’de yaptırdığı
külliyesine yer verilmektedir.
Üçüncü bölümde, XIX. yüzyıl sonlarında ilçedeki sosyal, kültürel ve dini
hayata değinilmekte, müslüman ve gayr-i müslim ilişkileri incelenmektedir.
Son bölümde ise, yine defterdeki belgelerden yola çıkılarak, İnegöl’ün
1890’lı yıllardaki ekonomisi incelenmiştir. Aynı bölüm içerisinde ilçedeki idari
sisteme değinilerek, defterde geçen mülki erkan hakkında bilgi verilmektedir.
Anahtar kelimeler: Dini Hayat, Şer‘iye Mahkemeleri, Şer‘iye Sicili, İnegöl,
İslam Tarihi.
v
İNEGÖL AT THE LAST PART OF THE XIXTH CENTURY
(ACCORDİNG TO THE RELİGİOUS COURT RECORDS NUMBER C-
233 WHİCH DATES H.1313/ A.D.1892)
Yakup YAKUT
Süleyman Demirel University, Department of İslamic History and Arts M.A.
Thesis
February 2006 Superviser: Prof .Dr. Murat SARICIK
The aim of this thesis is to examine the social , economical and religous life
in İnegöl district of Bursa city in the last part of the XIX. century with the help
of Religious Court Records which dates from 1892. The Religious Court
Register number C-233 is found in the National Library of Turkey. In addition
to this register, the local sources and general history books concerning with the
history of İnegöl were also consulted.
The thesis consist of four chapters. In the first chapter, some information is
given on The Religious Court Register examined and its importance in terms of
general and local history studies. In addition to this ,the Otoman process of
justice system and of religious courts are also examined.
The second chapter deals with historical and natural characteristics of
İnegöl. Beside this, it also deals with İshak Pasha who constructed the complex
of religious buildings in İnegöl and who was a vezir of II. Mehmet.
In the third chapter, the social, cultural, religious lives in the town and the
relationships between Muslims and non-Muslims at the end of XIXth century are
examined in detail.
In the last chapter, the economic situation of İnegöl in the 1890s is
investigated using the court records in the registers. In the same chapter, some
information is also given about state officials as well as goverment system in the
town.
Key words: Religious life, Religious court, Religous Court Records, İnegöl,
İslamic History,
vi
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER………………………………………………………………...v KISALTMALAR………………………………………………….…………..ıx
BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ
1.1.ŞER’İYYE SİCİLLERİ……………………………………………………..3
1.1.1 Şer’iyye Sicillerinin Genel Özellikleri……...……………………...…..3
1.1.2.Tarih Açısından Şer’iyye Sicillerinin Önemi ………………………….4
1.1.3. Şer’iyye Sicillerinde Yer Alan Belge Türleri…..……………………...5
1.2.ŞER’İYYE MAHKEMELERİ ve OSMANLI DEVLETİ’NDE ADLÎ TEŞKİLAT…………………………………………………………………..7
1.2.1.Mahkemelerin Yapısı ve İşleyişi……………………….…………….…7
1.2.2.Adliye Görevlileri………….…………………………………..……….8
1.2.2.1.Kadı……..….………………………………………………….....…8
1.2.2.2.Kadıların Dereceleri ve Tayin Usulleri….........……………………9
1.2.2.3.İkinci Derecedeki Adliye Görevlileri………..………...………….10
1.2.3. Mahkemelerde Tanzimat’tan Sonraki Gelişmeler……………......…12
1.3.(C-233) NUMARALI İNEGÖL ŞER‘İYYE SİCİL DEFTERİNDEKİ BELGELERİN KONULARINA VE TÜRLERİNE GÖRE DAĞILIMI… ..15
3.1. Belgelerin Konularına Göre Dağılımı………………………………… 15 3.2.Belgelerin Türlerine Göre Dağılımı…………………………….………16
İKİNCİ BÖLÜM
İNEGÖL’ÜN TARİHÇESİ
2.1.İlk ve Orta Çağlarda İnegöl…….…………………..……………………20
2.2.Anadolu Selçukluları ve Beylikler Döneminde İlçenin Durumu…..........21
2.3. İnegöl’ün ve Fethi ve Osmanlılar Dönemi….………..…………...….…22
2.4.İnegöl’deki Tarihi Yapılar........…………………………………….……24
2.4.1.Beyazıt Han Camii (Cuma camii) ........................................................24
2.4.2.İshak Paşa Külliyesi……..…..…..…...…….……….………..….....…24
2.4.3.Belediye Çarşısı.…….………………………….………………….....28
2.4.4.Belde ve Köylerdeki Tarihi Yapılar….......…………………...…...….28
2.4.4.1.Camiler………………...………………………………………….29
2.4.4.2.Türbeler………………………...……………………………....…29
vii
2.4.4.3.Kervansaraylar…………….…….…………………...………………29
2.5.İnegöl’ün Demografik Yapısı ve Göçler...…..………......…………..…..... 30
2.5.1.Mahalle Sayısı ve Adları……………………….……..……..………..32
2.5.2.İlçeye Yapılan Göçler………………………………………..………..32
2.5.3.1964 Yılında İsimleri Değişen yerleşim Yerleri…………...………….34
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM XIX. yy. SONLARINDA İNEGÖL’DE SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİNİ
HAYAT
3.1. Osmanlıda Toplum Anlayışı .......………….……….…………..................36
3.2. İlçede Günlük Hayat..…….……….…..…………….…….……….......….37
3.3. İlçede Dinî Hayat..……..……….…………………………...………...…..37
3.3.1. Gayr-i Müslimlerle İlgili Belgelerin Değerlendirilmesi....….…….....38
3.3.1.1. Gayr-i Müslimlerin Lakapları ve Meslekleri…………... …….…40
3.3.1.2.Belgelerimizde Geçen Gayr-i Müslim Ailelerin Çocuk Sayıları…41
3.3.1.3.Gayr-i Müslimlerin Yerleşim Yerleri…… …..………………..…41
3.3.2. Din Hizmetleri ve Cami Görevlilerinin Tayini………....……….......42
3.3.3.Camilerin İsimleri ………….… ……………………………….…43
3.3.4.İnegöl Merkezindeki Mahalle İmamları………...…………………45
3.3.5. İnegöl’e Bağlı Köylerin İmamları………..…………………….…46
3.4.Belgelerimizde Geçen Lakaplar…….………..….………………….…47
3.4.1.Genel Lakaplar ……………….….…………………………...…..47
3.4.2.Dinî Lakaplar ……….………………………….………………....48
3.4.3.Meslek ve Memuriyet Bildiren Lakaplar….…………….………...50
3.4.4.Etnik Kimlik ve Fizikî Özellik Bildiren Lakaplar ……….……….52
3.4.5.Yerleşim Yerlerine Mensubiyeti İfade Eden Lakaplar……….…...52
3.5.İnegöl’deki Evler ve Kullanılan Ev Eşyaları……………………....….53
3.6.İnegöl Halkının Kullandığı Kıyafetler ve Ziynet Eşyaları ………..….55
3.7.Belgelerde Geçen Erkek ve Kadın İsimleri……....………………..….56
3.7.1.En Çok Kullanılan Erkek İsimleri…. …………..………….……..56
3.7.2 Belgelerimizde En Fazla Geçen Kadın İsimleri……….………….58
3.8. Evlenme (Nikâh)….. …………………………………………....…60
3.8.1. Mehir... ……………………………………………….………….61
3.8.2.Boşanma…………………….……………………...……………..62
3.8.3. İbra ve Muhala‘a (Anlaşarak Boşanma)…… …………………...63
viii
3.8.4. Nafaka…………...………………...……………………………...65
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İLÇEDE İDARÎ VE EKONOMİK HAYAT
4.1.Belgelerimize göre XIX. yy sonlarında İnegöl’deki Mülkî Erkan ve
Memurlar…………………………………..……………….………….…...…67
4.2 Belgelerimizde Adı Geçen İnegöl Mahalle ve Köy Muhtarları…..….........68
4.3. İlçenin 1892 Yılındaki Yerleşim Yerleri ve Günümüzdeki İdarî
Konumu…………………………………………………………………..70
4.4. XIX.yy Sonlarında İlçede Ekonomik Hayat…….. ………………….......71
4.4.1.Nema Oranları…………………….………………..……………….…..73
4.4.2.Eytam Sandığı ve Eytam Sandığı Uygulamaları……….....………..…..74
4.4.2.1.Vekalet…………….....………………………………………….…75
4.4.2.2. Reşid Olanın Malları…….……………..…………………….……77
4.4.2.3. Kefalet…………………….……………………………………….78
4.4.2.4. Nafaka………………….….……………………………….…..….79
4.5.Gayr-i Menkul Değerleri ve Kiralar…..………………….….…………. 80
4.6.Terekelerden Alınan Resmî ve Gayr-i Resmî Kesintiler ….………….....82
4.7. Belgelerde Adı Geçen Tarım Ürünleri ve Hayvanlar………………...…84
4.8.Mehir Miktarları………………..……… ……………………….…….…86
4.9.Kullanılan Eşyaların Değerleri…………………...……………………....88
4.10. Vakıf…………………………………...…...……………………….….93
4.10.1 Avârız Vakıfları……………………….…...…………….………….94
4.10.2.İcareteynli Vakıflar…………………………………….………........94
SONUÇ: ………………………………...………………………………..……96
KAYNAKÇA………...…………...………………………………………..….98
EKLER…………...…………………...……………………………………...102
ÖZGEÇMİŞ………………...…………………………………….………….138
ix
KISALTMALAR DİZİNİ
a.g.d. Adı geçen defter
a.g.e. Adı geçen eser
a.g.y. Adı geçen yazar
B Belge
bkz. Bakınız
c. Cilt
cm Santimetre
H. Hicri
İ.Ö. İsa`dan Önce
km2 Kilometre kare
M. Miladi
md. Madde
m Metre
MÜİF Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
nr. Numara
Nşr. Neşriyat
OSAV Osmanlı Araştırmaları Vakfı
s. Sayfa
TCKB Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı
Trc. Tercüme eden
TDAV Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
TTK Türk Tarih Kurumu
vb. ve benzeri
yay. Yayınları
yy Yüzyıl
1
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
Devletlerin bünyesinde sosyal, kültürel ve dini hayatın tesisi ve önemi
aşikardır. Osmanlı Devleti’nin hukuk nizamı ve sosyal kültürel hayatı hakkında bizi
doğru bilgiye ulaştıracak en temel kaynaklardan biri, şer‘iyye sicilleridir. Şer‘iyye
mahkemelerince tutulan bu siciller, Osmanlı mahkeme kararlarını içermektedir. Bu
mahkemelerin başında medreselerden yetişen kadılar bulunmaktadır. Kadılar
görevlerini ifa ederken sadece şer‘i davalara değil, örfî davalara da bakmakla
yükümlüydüler.
Şer‘iyye sicillerini incelemeden Osmanlı Devletinin idarî, dînî, sosyal
kültürel yönlerini ortaya koymak mümkün değildir. Şer‘iyye sicilleri bulunduğu
yerin ekonomik hayatı yönünden de önemli bilgiler içeren ilk elden tarih
vesikalarıdır. Ait olduğu dönemdeki sanat ve mesleklerle ilgili bilgiler, şer‘iyye sicil
defterlerinden öğrendiğimiz gibi, enflasyon ve devalüasyonun seyri, halkın ürettiği
sanayi ve tarım ürünleri, halktan toplanan vergileri de şer‘iyye sicillerinden
öğrenmekteyiz.
Halkın sosyal, kültürel ve dini yaşamı konularında da şer‘iyye sicilleri
vasıtasıyla çok önemli bilgilere ulaşılabilir. Halkın giyim kuşamı, düğünler, örf ve
adetler, aile yapısı konularındaki malumatı, nikah ve tereke davalarını işleyen
şer‘iyye sicili belgelerinden elde edebiliriz. Dini hayatla ilgili olarak müslümanların
kendi hayatlarının yanı sıra, özelikle gayr-i müslimlerle ilişkileri konusunda şer‘iyye
sicil defterleri önemli birer kaynaktırlar.
2
Tanzimattan sonra yapılan değişiklikler içinde, Şer‘iyye mahkemelerinin
görev ve yetkilerine sınırlandırma getirilmiştir. 1867 tarihli Divan-ı Ahkam-ı Adliye
Nizamnamesi ile şer‘iyye mahkemelerinin yetkileri, aile, miras, vakıf, şahsa karşı
işenen suçlar ve cezalar gibi hukuk-u şer‘iyye denilen davalar ile sınırlandırılmıştır.
Sayfaları milyonları bulan, bu tarih kaynaklarının mahiyeti, özellikleri
konusunda hâlâ yeterli çalışmalar yapılamamıştır. Bunun sebebi konunun kapsamlı
ve çok geniş olmasıdır. Ferdî gayretler bu konuda yetersiz kalmaktadır.
Tezimizde, 1892 M.-1313 H. tarihli, İnegöl’e ait C-233 numaralı şer‘iyye
sicili defterini esas alarak ilçe ile ilgili bir çalışma yaptık. İnegöl’ün tarihine kısaca
değindikten sonra, ilçenin XIX. yy sonlarındaki sosyal, ekonomik, kültürel ve dini
yapısını incelemeye çalıştık.
İnceleme esnasında bazı belgelere yanlışlıkla aynı numaranın verildiğini
müşahede ettik. İncelediğimiz 1892 yılına ait 145-305 numara arası belgelerde,
185’e kadar doğru bir numara sırası mevcutken, burada 185’ten sonra yeniden 176
numarası verilerek bir yanlışlık yapılmıştır. Aradaki 10 belgenin ayırt edilebilmesi
için tekrar edilen numaradan sonra (-2) ikazını koymayı uygun gördük. Yine bir
başka yanlış ta 282 ile 287 numaralı belgelerde aynı konunun iki kez kaleme alınmış
olmasıdır.
3
1.ŞER'İYYE SİCİLLERİ
Şer'i mahkemelerin verdiği her türlü i'lâm, hüccet ve şer'i evrakın
kaydedildiği defterlere “kadı defterleri”, “zabt-ı vekayi sicilleri” veya “sicillat
defterleri” denilmektedir. Sözlükte okumak, kaydetmek, not etmek, hükmetmek,
karar vermek, sicile ve zabta geçirmek manalarına gelen sicil kelimesi, terim
olarak, insanlarla ilgili bütün hukuki olayları, kadıların verdikleri karar suretlerini,
hüccetleri ve yargıyı ilgilendiren çeşitli yazılı kayıtları ihtiva eden defterler için
kullanılmıştır.1
Şer'iyye mahkemelerinde kadıların verdikleri kararların veya tuttukları
zabıtların sicile kaydedilmesi adeti sadece Osmanlı Devleti'ne has bir tutum
değildir. Zira Hz. Peygamber ( s.a.v.) zamanından beri önemli adli kararların
yazıya geçirildiği ve böylece hakların korunduğu tarihi bir gerçektir. Osmanlı
Devleti'nin tam anlamıyla selefi olan Selçuklular da dili genellikle Arapça olmak
üzere şer'iyye sicilleri tuttuklarını, yapılan araştırmalar göstermektedir.2
1.1.1. Şer'iyye Sicillerinin Genel Özellikleri
Tarih bakımından eski şer‘iyye sicili defterleri, kadının cübbesinin cebine
girecek ölçüde küçük, dar ve uzundur. Ancak Tanzimat'tan sonraki şer’iyye
mahkemelerine ait sicil defterlerinde, şahitleri tezkiye eden şahısların isim ve de
adresleri yazıldığı ve verilen kararların gerekçeleri daha geniş tutulduğu için i‘lam
ve hüccetler daha çok yer kaplamış ve dolayısıyla bu dönemlerdeki şer'iyye sicil
defterleri eskilerden daha büyük ve hacimli olmuştur.
Şer'iyye sicillerinin kendine özgü bir metin özelliği vardır. Bütün sicil
1 M. Zeki Pakalın , “Şer‘iyye sicilleri”, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M.E. Basımevi, İstanbul 1946, c.III, s.210.
2 AKGÜNDÜZ, Ahmet, Şer’iye Sicilleri Mahiyeti, Toplu Kataloğu ve Seçme Hükümler, TDAV Yayınları, İstanbul 1988, s.11.
4
defterlerinin başında genellikle dili Arapça olan bir dibace yani giriş kısmı vardır.
Burada şer'î hükümleri vaz‘ eden Allah ve Peygamberine saygı arz edilmekte, daha
sonra sicili tutan hakimin ismi ve vazife unvanı kaydedilmektedir. Çoğu kere sicili
tutan kadının tayîn berat veya buyrultusu da defterin başına yazılmaktadır. Her kadı
değişikliğinde bu dibacenin de değiştiğini, ancak dibacelerde muayyen bir üslubun
kullanıldığını görmekteyiz3.
1.1.2. Tarih Açısından Şer'iyye Sicillerinin Önemi
Osmanlı hukuk nizamı hakkında mevcut çelişkili görüşler arasından
doğruyu tespit etmemize yarayacak önemli bir delil, şer'iyye mahkemelerince
tutulan ve bize kadar intikal eden şer'iyye sicilleridir. Bunlar, Osmanlı mahkeme
kararları demektir. Bu sicillerin tetkikiyle öncelikle Osmanlı hukukunun
kaynakları, padişahların ve ulûl-emr denilen devlet yetkililerinin sınırlı yasama
yetkilerini anlarız. Kur'ân ve sünnette kesin bir şekilde zikredilmeyen ve içtihat ile
zamanın ulûl-emrinin sınırlı yasama yetkisine terk edilen örfi hukukun uygulanma
alanları, yani Kanunnamelerin tanzim ettiği hususlar da böylece ortaya çıkar.
Bunlar incelenmeden Osmanlılar hakkında verilen hükümler, peşin ve gayr-i
ilmilik vasfından pek kurtulamayacaktır.4
Şer'iyye Sicilleri Osmanlı tarihinin kaynakları arasında ilk sırada
bulunmaktadır. Devlet merkezi ile yapılan resmi yazışmaları, halkın şikayetleri ve
dileklerini, mahalli idarelere ait hukuki düzenlemeleri ihtiva eden şer‘iyye
sicillerini incelemeden, Osmanlı Devleti’nin siyasi, idari ve sosyal tarihini ayrıntılı
bir şekilde ortaya koymak mümkün değildir. Şehir tarihleri ve muhtelif
bölgelerdeki mahalli hayata ait ilmi araştırmaların birinci derece kaynağı şer'iyye
sicilleridir.
Her şer'iyye sicili bulunduğu döneminin sosyal ve iktisadi hayatına dair
birinci elden orijinal tarih belgeleridir. Kapsadığı devirlerde halkın imal ettiği
sanayi mamulleri, yetiştirdiği tarım ürünleri, halktan toplanan vergiler, Anadolu'da
mevcut olan sanat ve meslek çeşitleri, devletin memurlarına ödediği tahsilatlar,
3 Akgündüz , a.g.e. s.18. 4 Ahmet Akgündüz - Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV yay., İstanbul 1999, s.365.
5
enflasyon ve devalüasyon hakkındaki bilgiler ancak şer'iyye sicillerinden
öğrenilebilir.
Şer'iyye sicillerinin bir diğer özelliği de savaş tarihi ve askeri konularla ilgili
olarak ihtiva ettiği tafsilatlı kayıtlardır. Osmanlı ordusunun sefere çıkmadan önce
yaptığı hazırlıklar, askeri ihtiyaçları ve istenilen maddelerin karşılanması amacıyla
kadılara yazılı emirler gönderilir, savaşın kime ve hangi sebeple açıldığı izah
edilirdi. Konuyla ilgili Şeyhülislam’ın da fetvası hatırlatılarak halkın savaş
zaruretine inanmaları sağlanırdı.5
Şer‘iye sicilleri mahalli yer adlarını, önemli tarihi müesseseleri, kişileri, tarihi
olayları bize aktardığı gibi, insanlar arasındaki ilişkileri, yaşama biçimlerini, giyim
tarzlarını, geçim kaynaklarını, toplumsal hayatı ve iktisadi durumu açığa çıkaran
bir çok belge de içermektedir. Ayrıca günümüzde gayr-ı Müslimlerle ilgili tartışma
konularında, şer‘iye sicilleri vasıtasıyla bazı açıklayıcı bilgilere de ulaşabiliriz.
1.1.3. Şer'iyye Sicillerinde Yer Alan Belge Türleri
- Ferman: Padişahın herhangi bir meseleye ait resmi yazılı emri. Bir ferman
üzerinde veya yukarısında "hüve" şeklinde Allah'ın adı kısaca zikredilir. Sonra
altına sultanın tuğrası çekilirdi. Fermanın bu yazı bölümlerinin her bir düşünce
parçasına rükün denirdi. Belgelerimiz içerisinde hiç ferman yoktur.6
– İ‘lam: Arapça “ilm” kökünden gelen “İ‘lâm"ın kelime manası, “bildirme,
anlatma” demektir. Hukuk terimi olarak ise i‘lâm, bir davanın mahkemece nasıl bir
hükme bağlandığını gösteren belgeyi ifade eder. Ancak, Osmanlı diplomatiğinde
kadıların şer'î mahkemeye intikal eden bir davanın kararının tasdiki maksadıyla
şeyhülislamlığa veya her hangi bir konuda bilgi vermek üzere üst makamlara
yazdıkları resmi yazılar için de i'lâm tabiri kullanılmıştır. Bir konuda bilgi vermek
üzere üst makama yazılan ilamlar, arz mahiyetindedir.7
5 Cahit Baltacı , İslam Paleografyası, M.Ü.İ.Fak. Yay., İstanbul 1989. s.40 6 Pakalın, a.g.e., “Ferman”, c.I, s.607. 7 Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı
yay., İstanbul, 1994, s.345; Pakalın, a.g.e., “İ‘lam”, c.II, s.51.
6
- Buyrultu: Yüksek makamlardan resmi evrak üzerine yazılan ve bazen de
ayrıca ve divani hat ile yazılmış olan emirlere denir. Makam-ı Sadaretten olursa
Buyrultu-u Sami, diğerlerinden yazılırsa Buyrultu-u Âli adı verilir.8
– Berat: Osmanlı Devlet teşkilatında bazı görev veya hizmete ta‘yîn, maaş
tahsisi, unvan veya nişan tevcihi, muafiyet veya imtiyaz verilmesi ile ilgili emirler
hakkında düzenlenen belgelerdir.9 Belgemizde imamlık ile ilgili bir görev beratı
mevcuttur.10
- Hüccet : Arapça asıllı bîr kelime olan hüccet, “delil, vesika, sened”
manalarına gelir. Osmanlı diplomatiğinde ise şer'î mahkemeler tarafından verilen,
fakat i‘lamdan farklı olarak, hüküm ihtiva etmeyen; sadece kadı huzurunda iki
tarafın anlaşmaya vardıklarına dair kadının tasdikini ihtiva eden bir belgedir. 11
Hüccetler, çok çeşitli hususların tesbiti için tertip edilmiş olup, kadılar tarafından
tanzim edilen bir nevi noterlik belgeleri olarak kabul edilebilir.12
8 Pakalın, a.g.e., “Buyrultu”, c.I, s.248. 9 Pakalın, a.g.e., “Berat”, c.I, s.205; Kütükoğlu, a.g.e., s.124. 10 Bkz., a.g.d., B.nr:285. 11 Pakalın, a.g.e., “hüccet”, c.I, s.865. 12 “Belgelerin Konularına ve Türlerine Göre Dağılımı” konusunda ayrıca ayrıntılı bilgi verilecektir.
7
1.2. ŞER'İYYE MAHKEMELERİ ve OSMANLI DEVLETİNDE ADLÎ
TEŞKİLAT
Kuruluş yılından itibaren şer‘i kaza usulünü benimseyen Osmanlı Devleti’nin
I. Padişahı Osman Bey’in (ö.1324) ilk tayin ettiği iki memurdan birisi kadı
olmuştur. İlk zamanlar kadıları yetiştirecek bir merkez henüz mevcut olmadığından
ilk Osmanlı kadıları hep Anadolu, İran, Suriye ve Mısır gibi yerlerden getirilmiştir.
Diğer yandan I. Murat’ın (1362-1389) Mola Fahrettin Acemî’yi 130 akçe maaş ile
ilk defa fetva görevine tayin ettiği bilinmektedir. Daha sonra fethedilen her idare
merkezine bir kadı tayin edilmiş ve böylece adlî teşkilat şekillenmeye başlamıştır.
Mahkemede tek kadı’nın görev yaptığı bu usule Şer‘iye Mahkemeleri adı
verilmektedir.13
Şer‘iye mahkemelerinin belli bir makam binası yoktur. Kadıların yargı
işlerini yürütebilecekleri ve tarafların kadıları bulabilecekleri muayyen bir yerleri
vardır. Bu mahal, kadı’nın evi, cami , mescit, medrese binası veya belli odaları14
olabilirdi. Kadılar bayram ve Cuma günleri dışında yargı görevini ifa ederlerdi. 15
1.2.1. Mahkemelerin Yapısı ve İşleyişi
Şer'iyye mahkemeleri Osmanlı Devleti’nin başlangıcından Tanzimat
dönemine kadar uzun asırlar her türlü hukuki ihtilafların çözüldüğü bir merci
olmuştur. Burada bir kadı ve mahkemenin bulunduğu yerin büyüklüğüne göre
sayıları değişen muhtelif yardımcılar görev yaparlar. Osmanlı düzeninde teorik
olarak toplu hakimli mahkemeler mümkün olmakla ve uygulamada az da olsa bu
tür mahkemelere rastlanmakla birlikte, tatbikat genel olarak tek hakimli
mahkemeler şeklinde olmuştur. Ancak kadıların ilmi görüşlerinden istifade etlikleri
müftüler ve mahkemelerde yargılanmayı bir nevi müşahit gözüyle izleyen “şühud”
veya “şühudu'l hâl”16 denilen görevliler tek hakimli İslam Adliye Teşkilatına
kendine has bir zenginlik kazandırmıştır.17
Kazasker veya şeyhülislam tarafından tayin edilen kadılar, bölgelerindeki
13 Örnek için bkz., a.g.d., B.nr:149,182. 14 Bkz., a.g.d., B.nr:187. 15 Halil Cin-Ahmet Akgündüz, Türk İslam Hukuk Tarihi, Timaş yay. İstanbul 1990, s.269. 16 Bkz.,a.g.d., B.nr:180,240,252… 17 Ekmeleddin İhsanoğlu, Osmanlı Devleti Tarihi, Zaman yay., İstanbul 1999, c.II, s.391-392.
8
idarecilerden bağımsız olarak yargı görevini yerine getirmişler, yöneticilerin
kendilerine müdahaleleri veya yargı görevini bizzat yürütmeleri esas itibariyle söz
konusu olmamıştır. Yargının yürütmeden bağımsız olmasının sonucu olarak
kadılarla beylerbeyi, sancak beyi gibi ehl-i örf arasındaki ilişki bir astlık üstlük
ilişkisi değildir; bir diğer ifadeyle kadı görevini ifa ederken bunlara bağımlı olarak
çalışmamaktadır. Her biri diğeriyle iş birliği içersinde olan fakat birbirinden
bağımsız çalışan birer kamu görevlisidir. Ehl-i örfün görevi sanıkları yargılanmak
için mahkemede hazır bulundurmak ve verilen hükmü infaz etmektir. Bu
bağımsızlığın sonucu olarak kadı merkezle yazışmak istediği zaman bölgesindeki
en yüksek ehl-i örf kanalıyla değil, doğrudan yazışmaktadır. Böyle bir düzenleme
şeklinin yargının bağımsızlığı ilkesine daha uygun düştüğü söylenebilir. Beylerbeyi
veya sancak beylerinin “askerî” denilen devlet memurlarıyla ilgili bazı davalarda
hazır bulunmaları, ancak mahkemeye müdahale etmemeleri de, kadıların
bağımsızlıklarını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
1.2.2. Adliye Görevlileri
1.2.2.1.Kadı
Osmanlı Devletinde çok geniş kapsamlı yetkileri bulunan ve şer‘iye
mahkemelerinde yargı görevini ifa eden şahıslara “kadı” denmektedir. Bilindiği
gibi “kesmek ve ayırmak” gibi sözlük manaları bulunan kaza, terim olarak hüküm
ve hakimlik manalarını ifade eder. Osmanlı kaynakları, kadıyı, insanlar arasında
meydana gelen dava ve anlaşmazlıkları şer’i hükümlere göre karara bağlamak için
devletin en yüksek icra makamı (sultanlar veya yetkili kıldığı şahıslar) tarafından
tayin edilen şahıs diye tarif etmektedir. Kadılara “hâkim”, “hakim’üş-şer‘”18 de
denilirdi. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti idari taksimat olarak önce eyâletlere,
eyâletler livâlara, livâlar kazalara, kazalar nahiyelere, nahiyeler de köylere
ayrılıyordu. Nahiye ve köyler dışında kalan diğer idari merkezler aynı zamanda
birer yargı merkeziydi. Her yargı merkezinde bir kadı bulunurdu. Osmanlı adlî
teşkilatının temel taşı olan kadılar, bulundukları yerin hem hakim, hem belediye
başkanı, hem emniyet amiri, bazen hem mülkî amiri ve hem de halkın her konuda
18 Bkz., a.g.d., B.nr:229,244.
9
müracaat edebileceği sosyal güvenlik makamıydı.19
Fethedilen her idare merkezine bir kadı tayin edilerek Osmanlı Adli Teşkilatı
vücuda getirilmiştir. Kadılar şer'i ve hükmi muamelatta, kendilerine verilen beratta
gösterilen vazifeleri görüp, Hanefi mezhebi üzerine hüküm verirlerdi.20
Kadılar görevlerini ifa ederken sadece şer'i davalara değil örfi davalara da
bakmakla yükümlüdürler. Osmanlı Devleti’nde örfi davalara bakmakla görevli
bulunan özel bir mahkeme hiçbir zaman mevcut olmamıştır. Esasen bu uygulama
önceki İslam devletlerinin hukuki geleneklerine de uygun düşmektedir.
Osmanlılara ait çeşitli hukuki belgelerde kadıların hükümlerini şer' ve kanuna
uygun olarak vermeleri lüzumundan bahsedilir. Hem Şer‘i hem de Örfî hukukla
ilgili hüküm ve fermanlar ile bunların bir araya toplanmasıyla meydana getirilen
kanunnameler, kadılara da düzenli olarak gönderilmiş ve bunları uygulamaları
istenmiştir.
Askeri denen devlet memurlarının bazı davalarına ise kazaskerler
bakmaktadır. Bu açıdan bazı kadılıklar belirli tür davalarda ihtisas mahkemesi
özelliği taşımaktadır. Eyüp Mahkemesi su hakları konusunda ihtisas kazanmış bir
mahkeme görünümündedir. Kadıların bazılarının davanın selameti bakımından
yetkili oldukları halde belli ceza davalarına bakmaktan kaçındıkları ve davayı
Dîvân-ı Hümâyun’a havale ettiklerine de rastlanmaktadır. Özellikle şikayetçi
olunan kimsenin bölgenin güçlü bir kamu görevlisi olması durumunda böyle bir
uygulama, adaletin temininde emin bir yol olarak görülmüştür .21
Aynı zamanda kadılar çarşıpazarı, satılan malları, bu mallarda bulunması
gereken vasıfları, fiyatları denetleyen, narh koyan ve bugün büyük ölçüde
belediyeler tarafından ifa edilen birçok görevi yerine getiren birer mahalli
yöneticiydiler.
1.2.2.2.Kadıların Dereceleri ve Tayin Usulleri
Yüksek öğrenim tedrisatı yapılan medreseleri bitiren bir talebe, “mülâzım”
19Cin -Akgündüz, Türk İslam Hukuk Tarihi, c.I, s.274. 20İ.Hakkı Uzunçarşılı , Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, T.T.K. yay., İstanbul 1998, s.94. 21 İhsanoğlu, a.g.e., s.392.
10
adıyla matlab veya tarik defteri denilen bir deftere kaydolunurdu. Kanuni’nin ünlü
şeyhülislâmı Ebüssuud’un koyduğu bu usule (Mülâzemet Usulü) göre, mülâzımlar
için üç alternatif vardı: müderrislik, kadılık veya idari görev. Müderrislik yolunu
tercih edenler önce ibtidâ-i hâriç müderrisliğine, kadılığı tercih edenler evvela kaza
kadılığına ve idari görev seçenler de zâimliğe (zeâmet sahipliği) tayin edilirlerdi.
İlk defa kaza kadılığına tayin edilen mülâzımlar, kadılık derecelerine de yükselerek
şeyhülislamlığa kadar çıkabilirlerdi.22
Şimdi ilmiye sınıfının dereceleri ile iç içe olan kadıların derecelerine göz
atalım:
Kadılık derecelerinin en yükseği, “Mevleviyet” denilen büyük kadılıklardır.
Büyük ve mühim eyaletlere, vilayetlere ve önemli sancaklara mevleviyet
derecesine sahip kadılar tayin edilirlerdi. Bunlar yevmiyelerine göre iki gruba
ayrılıyorlardı: 1)300 akçeli mevleviyetler ki, bunlara devriye mevâlisi denir. En
düşük mevleviyetlerdir. 2)yevmiyesi 500 akçeye kadar yükselebilen
mevleviyetlerdir. Mevleviyette en yüksek derece, sırasıyla Rumeli ve Anadolu
Kazaskerliğidir.
İkinci derecedeki kadılık ise, kaza kadılıkları idi. Bunların en yüksek
derecesine “sitte” veya “eşref-i kuzat” yahut 150 akçeli kadılık denirdi.
XIV. asırdan XVI. asrın ortalarına kadar bütün kadıları tayin yetkisi
kazaskerlere aitti. XVI. asrın ikinci yarsından sonra Mevleviyet kadılarını tayin
yetkisi Şeyhülislamlara devredildi. Kaza kadılarının görev süresi iki seneydi.
Mevleviyet kadılarının görev süresi ise bir seneyi geçmiyordu.23
1.2.2.3.İkinci Derecedeki Adliye Görevlileri
Gerek hukukî ve gerekse idari bütün bu görevleri ifâ ederken kadılara
yardımcı olan birçok görevli bulunmaktadır:
Nâibler: Kadılar tarafından belirli bir süre veya belirli bir iş için tayîn edilen
yardımcılardır. Kadıların verdikleri yetki çerçevesinde görevlerini ifa ederler.
Belirli bir işi yapmak için görevli olanlar, genellikle bir keşif veya mahkemenin
yetki alanına dahil bölgede (nahiye ve köy gibi) bir görev için vazifelendirilirlerdi. 22 Cin -Akgündüz, Türk İslam Hukuk Tarihi, s.277-278. 23 Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilatı, s.95.
11
Belli bir süre naib tayîn edilenler ise kadının görevi başında olmadığı zamanlarda
ona vekâleten görev yaparlardı.24
Kassamlar: Bunların görevi ise, ölen kimselerin geride bıraktıkları malları
İslam Hukuku çerçevesinde mirasçılara paylaştırmaktır. Kamu görevlilerinin
miras taksimleri ise kazasker kassamları tarafından yapılırdı. Kadılar ve
kazaskerlerin bu miras taksimlerinden belli oranda aldıkları pay onların gelirlerinde
önemli bir yekun tutmaktadır. Bu sebeple zaman zaman kadılarla kazaskerler
arasında miras taksiminin kimin yetkisinde olduğu konusunda uyuşmazlık
çıkmıştır.25
Muhzırlar: Davacı ve davalıları mahkemeye celbeden ve savcının bazı
görevlerini ifa eden memurlardır. Küçük kaza merkezlerinde, mahkeme
mübaşirliği, mahkeme katipliği, emniyet görevlisi ve savcının görevlerini
muhzırlar ifa etmekteydi. Bu hizmetleri karşılığında ihzariye denilen ve taraflarca
karşılanan bir ücret alırlardı.26
Çavuşlar: Dergah-ı Âli Çavuşları da denilen bu adlî memurlar, mahkeme
i‘lamlarının icrası, borçlunun mallarını satarak borcun ödenmesi, icap erse
mahkeme kararıyla borçlunun hapisle tazyiki, hukuken kesinleşen nakdi ve bedeni
cezaların infazı, kısaca günümüzdeki icra memurları ve kısmen de olsa savcıların
ve emniyet görevlilerinin vazifelerini ifa ederlerdi.27
Subaşılar: Hükümet merkezindeki çavuş teşkilatının görevlerini, sancak,
kaza, nahiye ve köylerde subaşı denen memurlar yürütürdü. Sancaklarda sancak
beyinin ücretli adamı ve emniyet âmiri, kaza ve daha küçük merkezlerde ise idare
âmiri olan subaşıların, şer‘iye mahkemelerinde icra ve infaz memuru olarak görev
yaptıklarını görüyoruz. Bunlar günümüzdeki zabıta ve belediyelerin görevlerini ifa
eder ve kadıların emri altında çalışırlardı.28
Mübaşirler: Mübaşirin iki manası vardır. Birincisi; mahkemelerde celp ve
24Pakalın, a.g.e., “Naib”, c.II, s.647. 25 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinde Merkez ve Bahriye Teşkilatı, T.T.K. yay. Ankara
1984, s.230 26 Pakalın, a.g.e., “Muhzır”, c.II, s.572; Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilatı, s.155. 27 Cin-Akgündüz, a.g.e., s.280. 28 Pakalın , a.g.e., “Subaşı”, c. III, s.259.
12
tebliğ işlerinde kullanılan memur demektir ki, “muhzır” ile eş anlamlıdır. İkincisi
ise; Tanzimattan önce, devletçe gördürülmesi veya soruşturulması gereken bir iş
için görevlendiren memur demektir. Bu görevi karşılığında mübaşiriye denilen bir
ücret alırdı.29
1.2.3. Mahkemelerde Tanzimat'tan Sonraki Gelişmeler
Tanzimattan önce Osmanlı ülkesinde yargı gücünü tek başına denecek kadar
müstakil olarak kullanan şer‘iye mahkemelerinin ve kadıların bu yetki ve düzeni,
II. Mahmut’tan (1808-1839) itibaren azalmaya ve mahkemeler yeni düzenlemelere
maruz kalmıştır. 1837 yılında İstanbul kadısının makamı, Bab-ı Meşihattaki boş
odalara taşınarak ilk kez resmi bir mahkeme binasında yargı görevini ifaya
başlamışlarsa da, 1838 tarihinde kadıların yetkilerini kötüye kullanmalarını
önlemek ve mevcut usulsüzlükleri ortadan kaldırmak amacıyla Tarîk-i ilmiyeye
dair Ceza Kanunname-i Hümayunu yürürlüğe konmuştur.
İlk yıllardan beri kadılar kazaskerlere ve kazaskerler de padişahın mutlak
vekili olan sadrazamlara bağlı oldukları halde, kazaskerler Tanzimat’ın başında
şeyhülislamlığa bağlandı ve şeyhülislamlar Meclis-i Vükela’ya alındı. 1837
tarihinde kazaskerlikler birer mahkeme olarak Bâb-ı Meşihata nakledildi ve bütün
kadılar şeyhülislama bağlandı.30
1839 tarihli Tanzimat Fermanı, her konuda hukuki düzenlemelerin
yapılmasını âmirdi. Buna göre şer'iyye mahkemeleri de düzenleme altına
alınmıştır.31
Kadıları yetiştirmek için Sultan Abdülmecit tarafından 1854 yılında
“Muallimhane-i Nüvvab” adıyla bir medrese açılmıştı. Bu medrese sadece kadı
yetiştirecekti.32
1859 yılında bütün Şer'iyye mahkemeleri yeni bir yapıya kavuşturuldu. Konu
ile ilgili çıkarılan Nizâmnâmeye göre, Şer'iyye mahkemelerinin yetki ve vazifeleri
29 Cin-Akgündüz, a.g.e., s.281. 30 Cin-Akgündüz, a.g.e., s.283. 31Akgündüz-Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, s.411. 32 Uzunçarşılı , İlmiye Teşkilatı, s.267.
13
yeniden belirlendi. Evkaf, Kassam ve Kazasker mahkemeleriyle özellikle
İstanbul'daki mahkemelerin görev ve yetkileri ayrı ayrı tespit edildi ve kısmen
sınırlandırıldı.
1867 tarihli düzenlemelerle, şer‘iyye mahkemeleri dışında bir takım idari ve
hukuki mahkemeler kurularak, şer‘iyye mahkemelerinin görevleri belli alanlara
inhisar ettirilmiştir. 1867 tarihli Divan-ı Ahkam-ı Adliye nizamnamesine göre aile,
miras, vakıf, şahsa karşı işlenen suçlar ve cezalar gibi hukuk-ı şer‘iyye denilen
davalar dışındaki hususlar, şer‘iyye mahkemelerinin yetkisinden çıkarıldı ve aynı
tarihte Şu‘rayı Devlet Nizamnamesi ile Şer‘iyye mahkemelerinin idari yargı
yetkileri de tamamen ellerinden alındı. Nizamiye Mahkemeleri, 1870 tarihli bir
nizamname ile kurulunca, Osmanlı adliyesinde düalizm başladı. İki adlî mahkeme
ayrı ayrı sahalarda yargı görevini yürütmekle görevlendirildi. 1876 tarihli
nizamnamelerle kurulan havale ve icra cemiyetleri de kendi sahaları ile ilgili
yetkileri, şer'iyye mahkemelerinin elinden almışlardı. 1871 tarihli nizamname ile
Nizamiye Mahkemeleri yurt çapında teşkilatlandırılınca, şer‘iyye denilen konular
dışındaki bütün yargı yetkileri bunlara devredildi; hatta taşralarda kısmen vazifesiz
kalmış olan kadılara Nizamiye Mahkemelerinin reisliği tevcih edilmeye başlandı.33
1862’de kurulan ve 1873’te kabul edilen bir talimatla yeni bir şekil verilen
Meclis-i Tetkikat-ı Şer‘iye, Şer‘iye mahkemelerinin temyiz mercii olarak görev
yapmaya başladı.34 Bu meclis, fetvahaneden kendisine havale edilecek olan davâ
ve meseleleri bir temyiz mahkemesi olarak inceleyecekti. Ser‘î mahkeme
kararlarının şer'î hükümlere aykırılığı söz konusu ise, durumu gerekçeleriyle
beraber Şeyhülislama arz edecekti. Bu arada bu meclisin bir altında ve şer‘iyye
mahkemelerinin üstünde bulunan Fetvâhane-i Âli de, şer'iyye mahkemelerinin
kararları hususunda temyiz ve istinaf yetkilerine sahip bir mahkeme olarak 1875
tarihinde kurulmuştur.35
Nizamiye ve Şer'iyye Mahkemelerinin görevlerini tespit hususunda bazı
karışıklıklar ortaya çıktıkça, zaman zaman hukuki düzenlemelerle her iki
mahkemenin görevlerini açık bir biçimde birbirinden ayırma yoluna gidildi. 33 Cin-Akgündüz, a.g.e., s.284. 34 İhsanoğlu, a.g.e., c.II, s.434. 35 Cin-Akgündüz, a.g.e., s.285.
14
Bunlara göre, Şer'iyye Mahkemeleri sadece vakıf mallarının aslına, hacre, vasiyete,
vasi tayîn ve azline, yetim mallarına, vakıfların borç ilişkilerine, miras hukukuna
ve diğer şer‘î haklara bakabilecekti. Diğer konularda Nizamiye Mahkemeleri
yetkiliydi.36
1913 tarihli Kanun-u Muvakkat ile şer'iyye mahkemelerinin teşkilat ve
görevleri yeniden düzenlendi. Bu düzenleme önemli yenilikleri ihtiva ediyordu.
Düzenlemeyle mülâzemet usulü ve sınırlı süreli kadılık düzeni tamamen kaldırıldı.
Kadılık için en az 25 yaşını doldurma şartı getirildi. 1916 tarihinde kazaskerlik ve
evkaf mahkemeleri de dahil olmak üzere bütün şer‘iyye mahkemeleri Adliye
Nezâreti’ne bağlanmış ve Temyiz Mahkemesinde şer'iyye adıyla yeni bir daire
teşkil olunmuştur.
Mütârekeden sonra 1919 tarihli kararname ile tekrar Şeyhülislamlığa
bağlanan şer‘iyye mahkemeleri, 1917 tarihli Usul-i Muhakeme-i Şer'iye
Kararnamesi ile yeni bir düzenlemeye tabi tutulmuştur. TBMM'nin teşkilinden
sonra dört sene daha aynı kararname uygulanmış ise de, 1924 tarihli “Mahâkim-i
Şer'iye'nin ilgasına ve Mahâkimin Teşkilatına ait Ahkâmı Mu‘adil Kanun” ile bu
mahkemelere son verilmiştir.
36 Bkz., a.g.d., B.nr:236.
15
1.3.(C-233) NUMARALI İNEGÖL ŞER‘İYYE SİCİL DEFTERİNDEKİ BELGELERİN KONULARINA VE TÜRLERİNE GÖRE DAĞILIMI
İncelediğimiz defter 100 varaktan ibarettir. Sicil defterindeki ilk belgenin
numarası 145 sonuncusunun ise 549’dur. Defter H.1313-1314/M.1892-93 yıllarına
aittir. Biz bu belgelerin 305. numaraya (19/Zilhicce/1313) kadar olanlarını (37 sayfa)
inceleyip transkripsiyonunu yaptık. Çalışmamızın ekler kısmında bu
transkripsiyondan bazı örnekler yer alacaktır. C-233 Numaralı Şer‘iyye Sicili
defterindeki, 145 numaralı ilk belgenin tarihi, 19/Recep/1313, 549 numaralı son
belgenin tarihi ise, 4/Şaban/1314’tür. Milli Kütüphane’de İnegöl’le ilgili
bulduğumuz diğer defterler şunlardır;
B= 368,369,370,371,372,373,374,375,376,377,378,379.
C=226,227,228,229,230,231,232.
D=38,39.
Ayrıca incelemiş olduğumuz defterdeki belgelerin, konularına ve türlerine
göre dağılımını vermek istiyoruz. Belgelerin konularına göre dağılımı, numaraları ile
birlikte aşağıda yer aldığı gibidir.
3.1. Belgelerin Konularına Göre Dağılımı İncelediğimiz defterdeki belgeleri, konularına ve belge sayılarına göre şu
şekilde ayırmak mümkündür: 1-Berat: 285,29637.(2 belge) 2-Deyn: 163,170,177,181,189,287,290,298,301.(9 belge) 3-Hüküm İ‘lamı: 188 (1 belge)
37 285 ve 296 numaralı belgelerimizde İnegöl’ün Domaniç Nahiye’si Durabey Köyü Camii Şerifi için
imamlık hususunda berat istenmesi ve buna verilen cevap konusu yer almaktadır.
16
4-Hisse Davası:145,146,150,154,178,182,184(2),193,217,221,236,240,241,251,
252,255,263, 280,292,293 (20 belge)
5-İbra: 148,169,233,265. (4 belge) 6-Kefalet: 180,180(2),198,201,226,227,291.(7 belge) 7-Mehir: 173,176,246.(3 belge) 8-Men İ‘lamı: 175,185,218,249,254,269. (6 belge) 9- Mülkiyet Davası: 166,224,295,302.(4 belge) 10-Nafaka: 183,214,215,229,244,246.(6 belge) 11-Nikah: 172,222,260,262,276. (5 belge) 12-Rüşd Davası: 174,253,266,278,303 (5 belge) 13-Talak: 204 (1 belge) 14-Terike: 176(2),228,232,234,255,270,272,273,274,299.(10 belge) 15-Vakıf: 178,284,296,300.(4 belge) 16-Veraset: 186,203,213,219,226,248,261,267,268,282,286,292,294,297.(14 belge) 17-Vekalet: 147,151,161,165,167,168,171,179,181(2),183(2),185(2),177(2),179(2),
190,191, 192,194,195,196,197,199,200,202,205,207,208,209,210,211,212,223,
225,230,231,235,239,242,243,247,250,257,258,259,264,271,277,279,288, 304.
(49 belge)
18-Vesayet: 162,164,184,216,245,275,283,289,293,305.(10 belge) 19-Zevciyet: 206,237.(2 belge) 3.2.Belgelerin Türlerine Göre Dağılımı
Ayrıca mezkur sicil defterindeki belgelerin türlerine göre dağılımını yapmak
istiyoruz. Böylece belge türlerini görmek, rükünlerini tanımak ve sayılarını tespit
etmek imkanını elde etmiş olabiliriz. Aşağıda belge türleri numaraları ile
gösterilmiştir.
17
Berat: 285 ( 1 belge).
Hüccet:
145,146,147,148,149,150,151,152,153,154,155,156,157,158,159,160,161,162,164,
165,167,168,169,171,172,174,178,179,180,183,184,175-2,176-2,177-2,178-2, 179-2,
180-2,181-2,182-2,183-2,184-2,190,191,192,193,194,195,196,197,198, 199, 200,201
202,205,207,208,209,210,211,212,214,215,216,217,222,223,225,226,227,228,229,230,
231,232,233,234,239,240,241,242,243,244,245,246,247,250,251,252,253,255,256,257,
258,259,260,262,264,268,270,271,272,273,274,275,276,278,279,280,281,283,284,285,
288,289,291,293,294,296,299,304,305. (122 belge).
İ‘lam:163,166,170,173,175,176,177,181,182,185,186,187,188,189,203,204,206,213,
218,219,220,221,224,235,236,237,238,248,249,254,261,263,265,266,267,269,277,28
2,286,287,290,292,295,297,298,301,302,303 (38 belge).
Vakfiye: 178,296,300. (3 belge).
Belge türlerinin tanınması açısından defterimizden belgeleri örneklemek
istiyoruz. -Hüccet:
Hüccetler, kadı huzurunda tespiti yaptıran şahsın eline verildikten başka,
şer‘iyye sicillerine de bir sureti işlenirdi. Tespitlerimize göre, alım-satım, kira,
nafaka, vekalet, vasiyet, kefalet, borç, hibe, rüştün ispatı, vb. konularda hüccetler
bulunmaktadır.
Hüccetin rükünleri:
a)Tasdik ibaresi: Hüccet metnine geçilmezden önce, kadının tasdikine yer
verilir. Arapça olan bu ibareler hücceti tertip edenin mevkiine göre değişik
şekillerde tertip edilmiştir.
b)Başlangıç formülü: Hüccetlerin belirli başlangıç formülü vardır. “Sebeb-i
kitab-ı tahrir oldur ki …” vb.
c)Metin: Hüccet metninde, önce taraflar takdim edilir. Davacıdan sonra,
“kazâ-i mezkûr Bidâyet mahkemesine mahsûs odada ma‘kûd meclis-i şer‘îmizde”
18
şeklinde mahkemenin tanımına yer verilir. Sonra, “ iş bu bâisü’l kitab..” ifadesi ile
davalı tanıtılır.
Akabinde konu anlatılır. Çeşitli hüccetler vardır. Bunlardan sulh hüccetine
göre, anlaştıkları meblağ ile ödemenin peşin veya vadeli olacağına işaret edilir. İki
tarafın ifadelerinden sonra, tespit edilen hususun sicile kaydedildiği “ mâ veka‘a
bi’t talep ketbolundu.” şeklinde ifade edilir.
d) Tarih: Hüccetlerin tarihleri, i‘lamlar ve fermanlar gibi, Arapça olarak yazı
ile yazılır.
e) Şuhûdu’l hal: Bu bölüm, hüccete konu olan meselelerin görüşülmesi
sırasında, hazır bulunan kimselerin adlarını ihtiva eden kısımdır. Bu, davanın
umuma açık ve tarafsız olduğunun bir göstergesidir. 38
-İ‘lam: İ‘lamlar yazılırken aşağıda vereceğimiz sıra takip edilir:
a) Elkab: “Ma‘ruz-ı dâ‘i devlet-i aliyyeleridir ki...” gibi bir elkapla başlar.
b) Davacının Hüviyetinin Tesbiti: Önce davaya konu olan şahsın sakin
olduğu şehir, kasaba ve mahallesi, sonra vazifesi ve adı kaydedilir.
“Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul sancağına muzaf İnegöl
kazâsı mahallâtından Orhaniye mahallesi sakinlerinden sahib-i arz-ı hâl işbu
bâ‘isü’l i‘lam Ahmet bin Hüseyin” gibi.39 Varsa vekillik bu da burada gündeme
getirilir. Bundan sonra sıra, davacıların kadı önünde dava ikamesine gelir.
c) Davalının Hüviyetinin Tesbiti: “.. kaza-i mezkurun mahallatından
Sinanbey mahallesinde Yeni….. Muhacirlerinden. derûn-u arz-ı halde ismi mezkur
Ali oğlu İsmail Çavuş ibn-i Ali…” gibi.
d) Davanın Konusu: Davalının ismin müteakiben, “muvacehesinde” sözüyle
davacının iddialarına yer verilir. “Muceb-i şer‘isi olan ……. matlubumuzdur”
sözüyle istedikleri ceza belirtilir.
e) Davalının Cevabı: Davalı iddiayı tamamen veya kısmen kabul edebileceği
38 Kütükoğlu a.g.e., s.358; Ayrıca tam metin için bkz., “Ekler” bölümü (B.nr:9). 39 Bkz. A.g.d., B.nr:166.
19
gibi red de edebilir. “…ol dahi cevabında hane-i müdde‘ayı mezkuru tarih-
i‘lamdan 1.5 sene mukaddem beher şehri 15’er kuruş icar ile mezbur Ahmet’e icar
ve ol dahi isticar ve kabul edip bedel-i icaresine mahsuben mezbur Ahmet’ten
meblağ-ı mezkur 10,5 yüzlük altunu ahz-u kabz edip ……………olan 1,5 senelik
bedel-i icaresi 270 kuruşu be‘de’t tenzil baki kalan 864 kuruş el-yevm mezbur
Ahmet’e deyni olduğunu be‘de’d def‘ ve’l inkar…”
f) Beyyine Talebi: Davalının iddiayı inkarından sonra, davacıdan davasını
ispat etmesi istenir. “… müddeasına mutabık Beyyine talep olundukta…”
g) İspat: İspat için genelde, şahitler dinletilir veya davalıdan yemin etmesi
istenebilir.
h) Hüküm: Şahitlerin tezkiyesinden bahsedildikten sonra, “ mucebince
……hükm olunduğu” veya “ …….. tenbih-i şer‘i olunduğu tescil ve i‘lam olundu.”
şeklinde ifade edilir.
ı) Tarih: İ‘lamlarda hükümden sonra Arapça ve yazı ile yazılmış tarih
bulunur. “Fi yevmi’s sabi‘ min şehr-i Şaban-u’l muazzam sene selase aşere ve
selase miete ve elf” gibi.
i)İmza ve Mühür: Tarihin altında kadı ve naibin imzası bulunur.40
40 Kütükoğlu, a.g.e., s. 348.
20
İKİNCİ BÖLÜM
İNEGÖL’ÜN TARİHÇESİ
İnegöl Anadolu’nun batı yakasında Marmara bölgesinin önemli ulaşım yolları
üzerinde, Bursa’nın 45 km doğusundadır. Kuzeyinden Kestel ve Yenişehir,
batısından Keles, doğusundan Bilecik ve Kütahya ile çevrilidir. Bursa’nın zengin
bir ilçesidir.41 Uludağ eteklerinde kurulmuş, yeşillikler içinde çok verimli bir
ovadır.
İnegöl’ün yüzölçümü 1.006 km²’dir. İlçe, adıyla anılan geniş bir ovada yer
alır. İlçe ekonomisinde en önemli faaliyetler, tarım, ağaç işleri, mobilyacılık, orman
ürünleri, tekstil, turizm, gıda ve makine sanayiidir.42
Evliya Çelebi, bu kentin adının Cuma’nın galatından geldiğini söyler. “Bu
kent Cuma günü fetholunduğu için, Cuma demek olan “Ezine” İne’ye
dönüşmüştür”.43 der.
2.1.İlk ve Orta Çağlarda İnegöl
1847 yılında yapılan yöredeki kazılarda çıkarılan eski sikkelerden, ayrıca
1942 yılında Alman Arkeolog Kurt Bittel tarafından İnegöl üzerine yapılan
kazılarda elde edilen arkeolojik bulgulardan İnegöl ovasında İ.Ö. 3000 yılından
itibaren yerleşme olduğu anlaşılmaktadır. Höyüğün en alt tabakalarından elde
edilen bilgiye göre Troya (İ.Ö 3000) ile, daha üst tabakalardaki malzemeye göre ise
Bozhöyük ve Demircihöyük (İ.Ö 2500) ile çağdaş olduğu anlaşılmıştır. Elde edilen
41 Raif Kaplanoğlu, Bursa Yer Adları Ansiklopedisi, Bursa Ticaret Borsası Kültür Yay., İstanbul
1996, s.170. 42 Yurt Ansiklopedisi, Anadolu yay., İstanbul 1981, s.1725. 43 Evliya Çelebi, Seyahatname, Sadeleştirme: Mümin ÇEVİK, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1985, c.I,
s.45.
21
bilgilere göre İ.Ö. 2000 yüzyılında bu bölgenin daha çok batısının gelişim alanı
içinde kaldığını göstermektedir. Bilinebildiği kadarıyla Anadolu’ya ilk gelen
(Hititler) M.Ö. 1900 yılları ile 2000 yılları arasında yaşamışlardır. Çanakkale ve
İstanbul Boğazları sınır olmak üzere İnegöl de bu sınırlar içinde Eti hâkimiyetinde
kalmıştır. 5000 yıl önce yerleşim olduğu anlaşılan bu topraklara, M.Ö 7. yüzyılda
Trakya'da yaşayan Bittynl'ler, İskit saldırılarından korunabilmek için kuzeyden
Anadolu'ya ve buralara göç etmişlerdir. Ama bölgenin kendilerinden daha güçlü
Lidyalıların hâkimiyeti altına girmekten kurtulamamışlardır.
M.Ö.546 yılında Lidya Kralı Kroisas Pers ordularına yenilince, M.Ö 435
tarihine kadar Persler tüm bölgeye hükmederler. M.Ö. 4. yüz yılda Büyük İskender,
bütün Anadolu'yu hegemonyası altına alır. M. Ö. 325 yılında öldüğünde Bithinya
ve Küçük Asya'nın toprakları İskender’in komutanlarından Antiomus idaresine
girer. Büyük İskender’in kurduğu Makedonya imparatorluğunun zaman içinde
parçalanması üzerine İnegöl Bergama krallığının eline geçer. Bursa ve dolaylarına
daha önce yerleşmiş olan Bittynler Atronos çayından İzmit, İznik, daha doğuda
Kastamonu ve Ereğli’ye kadar uzanan sahada zaman zaman hâkimiyetini
hissettirirler. M. Ö. 2. yüzyılın sonlarında Bursa ve çevresi Bergama krallığıyla
beraber Roma hâkimiyeti altına girmiş ve Romanın bir vilâyeti olmuştur. 44
Angelakoma, İnegöl’ün Bizanslılar dönemindeki adıdır. Göl başı veya küçük
göl anlamlarına gelmektedir. Bazı araştırmacılara göre ise, Angelin elçilik yapan
melek yani Cebrail anlamına geldiği ifade edilmektedir.45
2.2.Anadolu Selçukluları ve Beylikler Döneminde İlçenin Durumu
İznik, Mayıs 1097 yılında Haçlı orduları tarafından kuşatılır. Selçuklular
İznik önlerinde Bizanslılarla savaşa girerler. Her iki taraftan çok zayiat olur ve İznik
Bizanslıların eline geçer. Bizans hâkimiyetinin hüküm sürdüğü Batı Anadolu'da Emir
Monduğ ile Emir Muhammed komutasındaki Türk birlikleri tekrar İznik, Bursa ve
Ulubat çevresindeki zayıf Bizans güçlerini temizleyerek Çanakkale Boğazı’na kadar
44 Kenan Kahraman, Geçmişten Günümüze İnegöl, İnegöl Kültür Sanat ve Yardımlaşma Vakfı yay., İstanbul 1992, s.32.
45 Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap kitabevi, İstanbul 1993, s.73; Çelebi, a.g.e., c.I, s.498.
22
bölgeyi hâkimiyeti altına almalarına karşın (1113) I. Aleksiyos Komnenos'un gönderdiği
Bizans ordusu karşısında başarılı olamayarak dağılırlar (1115). Türkler tekrar geri
gelmek üzere bölgeden ayrılırlar. Bu durum Anadolu'daki Türk hâkimiyetini önemli
ölçüde sarsmış ve Türkler sahil bölgelerinden İç Anadolu'ya çekilmeye başlamışlardır.
Boşaltılan Batı Anadolu Bizanslılar tarafından işgal edilmiştir (1143). Daha sonra 1.
Mesut'un 2. Haçlı ordusunu imha etmesiyle Anadolu'nun hâkimiyeti tekrar
Selçukluların eline geçmiştir.46
Anadolu'da kurulan beylikler dönemi Osmanlılara uzanan tarihi
köprünün daha iyi anlaşılması bakımından önemlidir. Beylikler her şeyden
önce Anadolu'nun Türkleşmesi yönünden önemli tarihî bir görev yerine
getirmişlerdir.47
2.3 İnegöl’ün Fethi ve Osmanlılar Dönemi
Anadolu'da kurulan beyliklerin Ali ve Mehmet Beylerin Bursa’da hapsedil-
meleri, sonra Mehmet Bey’in bu kenti yıkması Tacettin oğullarından Mahmut
Beyin İznik’te idam edilmesi ve Hasan Bey’in bir süre sonra Bursa’da hapsedilmesi
olayları dışında Bursa ve çevresini doğrudan ilgilendirmediği görülmektedir.
1236 tarihinde Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın ölümünden sonra
yerine geçen II. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Anadolu karışıklıklara sahne
olur. Selçuklu Devleti nüfusunu önemli ölçüde yitirir. Anadolu fiilen Moğollar yani
İlhanlı devletinin hükmü altına girer. Ancak İlhanlıların uçtaki beyliklere kadar
güçlerini yayamamaları, Ertuğrul Gazinin beyliğine hayat hakkı tanımıştır. Ana-
dolu baştanbaşa siyasi çalkantı ve otorite boşluğunun acısını hissederken, Ertuğrul
Gazi aşireti adına uygulamış olduğu politikasıyla bu karışık dönemleri sessizce
geçirmesini bilmiştir. Osman Bey de aynı anlayışı devam ettirerek Selçuklu
sultanına olan bağlılığını sürdürmüş, kendi yerleşim alanına yakın Bizans köy,
kasaba ve kentlerine akınlarda bulunmuştur.
46 İbn-i Bibi, Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi, çev. M.Nuri Gencosman, Uzluk Basımevi, Ankara
1941; Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, çev: Azer Yaran, Onur yay. Ankara 1988. 47 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Turan neşriyat., İstanbul 1971, s.70.
23
Kulaca Hisarı'nın fethi (Âşıkpaşazâde 15 Şubat 1287, Hoca Saadettin 1288),48
üzerine telaşlanan İnegöl ve Karacahisar Tekfurları Osmangazi’ye karşı ittifak
oluştururlar. Müneccim Başı ise Kulaca Hisarı’nın fethi için M.1281 tarihini
vermektedir.49 Her iki taraf Erice (İkizce) denilen mevkide karşılaşırlar. Burada
yapılan savaşta düşman bozulur, İnegöl tekfurunun kardeşi müttefiklerin
kumandanı Phlatos öldürülmüş, harbi Osman Bey kazanmıştır. (H.687- M.1287)50
Ardından Osman Gazi mühimce bir kuvvet ile Angela Koma’ya doğru
hareket eder. Akıllı ve ani bir baskınla İnegöl tekfuru Nikola ile birçok muhafız
öldürülür. Bolca ganimet ve esir alınır. Osman Bey bunlardan bir kısmını Selçuklu
sultanına takdim eder.51
Kısa zaman sonra Karacahisar (İnönü Kalesi) fethedildi. Bilecik kolaylıkla
alınırken Osman Bey Yarhisar Kale’sine yürüdü. Kale kısa zamanda kuşatıldı ve
zaptedildi. Ardı ardına yapılan fetihlerin doğurduğu şaşkınlığı ve düşmanın manevi
gücünün zayıflığını çok iyi değerlendiren Osman Bey sevgili Turgut Alp’i bir
miktar cengâver ile Angela Koma üzerine yolladı. Turgut Alp Angela Koma
kalesini kuşattı. Yaklaşık 14 yıldır yapılan planlı bir çalışma ile çember iyice
daraltılmıştı. Beklenmedik bir hücumla Turgut Alp uzun süre kendilerini uğraştıran
zamanın en güçlü kalelerinden birinin daha fethini gerçekleştiriyordu. İnegöl
fethedilmişti. Kalenin ganimetleri fetihte Osman Bey’e sunuldu ve gazilere
dağıtıldı. (M.1298)52
Âşıkpaşazade ardı ardına yapılan bu fetihlerin H. 699–700 /M.1299–1300
tarihinde yapıldığını belirtir. Osman Bey’in komşuları olan Rum beylerinin en
kuvvetlisi ve en tehlikelisi Angela Koma Tekfuru idi. Bu yüzden İnegöl beş
aşamada düşürülebilmiştir. Artık Osman Bey’in topraklarını batıya ve kuzeye
doğru genişletebilmesi için önemli bir engel kalmamış ve Bursa yolu açılmıştır.
Bundan sonra Osman Bey İnegöl ve dolaylarının yönetimini silah arkadaşı Turgut 48 Hoca Sadeddin, Tacut-Tevarih, Kültür Bakanlığı yay. Ankara 1979, s.24. 49 Münecimbaşı Ahmet Dede, “Sahaifü’l –Ahbar Fî Vekayi‘ü’l-Âsar”, Tercüman Gazetesi yay.,
1001 Temel Eser, (Tarihsiz). 50 Aşıkpaşazade, Tarih-i Aşık Paşazade, Haz. Nihal Atsız, İstanbul 1970, s.17. 51 Hammer , Büyük Osmanlı Tarihi, Emir Basım Yayım, İstanbul 1998, s.69; Uzunçarşılı, Büyük
Osmanlı Tarihi, TTK yay. (Tarihsiz), c.I, s.87-100. 52 Sadeddin, a.g.e., s.25; Paşazade, a.g.e., Bab:13, s.29.
24
Alp'e verdi. Turgut Alp bir yandan savaşlara katılırken bir yandan da oralara
“Turgut ili” damgasını vuruyordu. Turgutalp, Osman Bey’den sonra oğlu Orhan
Bey'e de Akçakoca, Konuralp, Samsa Çavuş, Karamürsel ve Abdurrahman Gazi
gibi değerli komutanlarla birlikte üstün hizmetler vermiştir.53
2.4.İnegöl’deki Tarihi Yapılar
2.4.1.Beyazıt Han Camii (Cuma Camii)
C-233 numaralı Şer‘iyye Sicili’nde adı geçen camilerden biri Beyazıt Han
Camii’dir. Bu cami yer olarak, İshak Paşa medresesine bitişik vaziyettedir.
M.1398–1402 tarihleri arasında I. Beyazıt (1389-1402) tarafından inşa ettirilmiştir.
Camii dikdörtgen planlıdır, tek kubbeli olup sekizgendir. Evliya Çelebi'nin kaydına
göre kiremit çatı ile örtülü bir camii idi.54 Tamamen yıkılan bu camii, günümüzdeki
gotik yapısı ile II. Abdülhamit (1876-1918) döneminde yaptırılmıştır. Yalnızca
minare ve kaidesi eski camiden kalmıştır. Dıştan dışa 10.5x10.5 boyutundadır.
Yapının bütün pencereleri eş boyutlu ve sivri kemerlidir.55
Defterimizdeki 162 numaralı belgemizde, caminin adı “Cuma Camii” olarak
yer almaktadır. 1892 yılında bu caminin imamı, Emin Efendi ibn-i Emin’dir.
2.4.2.İshak Paşa Külliyesi
Külliye hakkında bilgi vermeden önce, İnegöl’e çok değerli eserler yaptıran
İshak Paşa‘dan kısaca söz edelim:
İshak Paşa Bursa Kütüğüne göre, İnegöllü İbrahim Ağa'nın oğludur. İshak
Paşa kabiliyeti ve istidadı sayesinde yükselerek Bosna beylerbeyi olmuş bilahare
birçok valiliklerde bulunduktan sonra sadaret (Başbakan) mevkiine yükselmiştir. II.
Murad’ın (1421-1451) düşmanlarının hilelerini sezerek, onlar hakkında hükümdara
verdiği bilgiler sayesinde teveccüh ve muhabbetini kazanmıştır. Ayrıca II. Murad'ın
53 İ.Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye yayınevi, İstanbul 1971, c.I,s.5 54 Çelebi, a.g.e., c.I, s.79. 55 Kahraman, a.g.e., s. 112.
25
hazinedar başlığını, nezaretle Anadolu beylerbeyliğini, Rumeli Beylerbeyliğini,
Kubbeniş'in Vezirliği (Bakan), II. Murad'la beraber Varna ve II. Kosova muhar-
ebelerinde Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) ile de İstanbul’un fethinde en mühim
vazifelerinden birini yaparak birlikte savaşmıştır. Birçok eyalet valiliklerinde ve
bilhassa Bosna beyliği döneminde kudret ve liyakatini dostuna ve düşmanına
gösterdiğinden 1470 yılında Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) tarafından o
zamanın en büyük devlet memuriyeti olan Vezir-i Azamlığa (Başbakan) tayin
edilerek bu görevini 2 yıl sürdürmüştür. Sultan Murat tahtını II. Mehmet'e bıraktığı
zaman vezir İshak Paşa'yı kendisiyle Manisa'ya götürmüştür.56İstanbul’un
fethinden sonra ikinci kez vezir-i azam olarak atanmış, II. Beyazıt’ın hükümdarlığı
sırasında yine vezir-i azam olmuştur.
İshak Paşa devlet hizmetleri arasında sosyal ve kültürel sahalara yönelik
Edirne, İstanbul, Selanik, Kütahya, Ankara ile Bursa'nın İnegöl ilçesinde, cami,
medrese, imaret, zaviye ve çeşmeler de yaptırdı. 1483 tarihinde eceliyle vefat
etmeden önce yaptığı vasiyet gereği, İnegöl’e getirilerek kendi adını taşıyan
camiinin ön tarafına gömüldü. Yol genişletilmesi ve çevre düzenlemeleri
çalışmaları nedeniyle mezarı 1937 yılında hanımı Tacünnisa Sultan Hatun için
yapılan Türbenin içine kapının karşısına taşınmıştır.57 Türbenin Rûmîler ve kum
saatleriyle süslü ayaktaşları muhteşemdir. Türbede kitabe yoktur.58 İshak Paşa
Camii’nin güneybatısında yer alan Tacünnisa türbesinin de bugün kitabesi
bulunmamaktadır.59 Türbede üç kabir vardır. 1937 yılında çevre düzenlemesi
nedeniyle belediye mezarlığına nakledilinceye kadar camiin avlusunda ve türbenin
etrafında tarihi bir mezarlık bulunmaktaydı.
İshak Paşa’nın memleketi İnegöl’e yaptığı diğer hizmetler:
1- 15 odalı ve büyük bir dershaneli medrese.
2- Bir imaret
3- İshak Paşa Camii 56 Şaban Aykut, Büyük Bursa Tarihi Antolojisi, Hat matbaası, Bursa 2000, s.304. 57 Aykut, a.g.e., s.304. 58 Cahit Baltacı ,15-16. Asırda Osmanlı Medreseleri, İrfan matb., İstanbul 1976, s.262. 59 Türbe için bkz. Ekler “Resim-1”.
26
4- Bir hamam
5- Şehre bol miktarda su getirip, pek çok çeşme yaptırmış.
6- Kethüdası Sinan Ağa’ya bu hizmetlerin ifasında sarf edilecek akarların
düzenlenmesini, ayrıca yeni hizmetler yapılmasını, okullar açılmasını her türlü
sosyal çalışmalara girilmesini öğütlemiştir. Bütün bu hizmetlerin karşılanabilmesi
için ülkenin dört bir yanından gelir getirecek akarlar İshak Paşa’nın H.873/M.1468
tarihli vakfiyesi ve Tacünnisa Sultan Hatun’un vakfiyelerinde belirtilmiştir. İmaret
yıkılıp kaybolmuştur. Burada örnek olması bakımından imarette pişecek ye-
meklerle hademe tahsisatını belirten bir bilgi vermekle yetineceğiz: 60
“Vakıf sorumlusuna günde 15 dirhem, şeyhe 5 dirhem, imama 4 dirhem,
aşçılara 4 dirhem, ekmekçilere 3 dirhem, cüz okuyacak hafızlara 1’er dirhem,
kandilciye 2 dirhem, hancıya 1 dirhem, kâtibe 5 dirhem, tahsildara 5 dirhem, odun
için 6 dirhem, et için 40 dirhem, ziyafet için 10 dirhem, (verilen rakamlar
günlüktür) imarette pişecek aş için her gün 2 kile buğday, ekmek için her gün 6 kile
undan ibarettir.”61
İshak Paşa Camii: Defterimizde, 145 numaralı belgede adı geçen İshak Paşa
Camii, İnegöl ilçesinin merkezinde yer almaktadır. İshak Paşa Camii, medresesi ve
türbesinden oluşan mimari manzumenin sanat tarihimizde, “Bursa Üslubu” adıyla
anılan 15.yy Osmanlı Türk Mimarisi’nin örnekleri arasında önemli bir yeri vardır.62
Bu külliyenin doğusunda, dört yol arasında hamamın da üslup bakımından aynı
döneme mensubiyeti göz önünde tutulursa, bu eseri de İshak Paşa Külliyesi içinde
incelemek icap eder. Ayrıca bugün “Şifa Hamamı” ismiyle faaliyetini
sürdürmektedir.63 Bu hamam, İshak Paşa’nın Ankara'da yaptırdığı hamamlara da
bir hayli benzerlik göstermektedir. Vakfiyesinden külliyenin aslında “imaret,
zaviye, medrese, han, türbe ve ahırdan” oluştuğunu öğreniyoruz. Külliyenin
giderlerini karşılayacak vakıflar ve çalışan personel ile çalışma esaslarını belirtilen
vakfiye İshak Paşa’nın ölümünden önce tamamlanmıştır. İshak Paşa imareti,
zaviyesi, hanı ve ahırları bugün tamamen kaybolmuştur. Yalnız imaretin yanına lat-
60 “Erken Dönem Osmanlı Sanatı”, Komite, T.C.K.B., yay. İzmir 1999, s.151-159. 61 Aykut, a.g.e., s.305. 62 Bkz. a.g.d. B. nr: 145. 63 Yekta Demiralp, Erken Dönem Osmanlı Medreseleri, T.C.K.B. yay., Ankara 1999, s.154.
27
if zarif ve güzel bir medrese yaptırdığından hareketle, zaviyesi, hanı ve ahırların
camii ile medresenin batı orta kısmında olması muhtemeldir. 1887 tarihinde
Abdülhamit (1876-1918) zamanında bu bölgenin güney ucuna bugün belediye
çarşısı adıyla anılan bedesten yaptırılması külliyenin genişletilmesi amacına
yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca kalıntılardan eski şehir merkezinin bu bölge
etrafında yoğunlaştığı görülmektedir. Bugün hala camii avlusundaki şadırvandan
akmakta olan temiz ve leziz su külliyeyi tamamlamaktadır.64 İshak Paşa
külliyesinin ayakta kalabilen tüm yapıları 1961–1969 yılları arasında Vakıflar
Genel Müdürlüğünce onarılmıştır.65
İshak Paşa’nın 891 H./M.1486 tarihli vakfiyesinde belirttiği cami, eserlerinin
en önemlilerindendir. Yapının inşa tarihi kesin olmamasına rağmen vakfiye
metnindeki diğer bilgiler yardımıyla belirlenebilmektedir. “Vâkıf, İnegöl’de kâin
ve yukarda zikirleri geçen, akarı vakfettikten sonra...” denildiğine göre camii
H.873/M.1468 tarihinden önce yapılmış olmalıdır. Ters “T” tipi denilen sisteme
göre yapılan camii Bursa üslubu adı verilen devrin ürünüdür. Caminin ahşap kapısı
ile kemer ve söveleri orijinaldir. Üstü kurşunla örtülü olan camiinin daha önceleri 2
basamak yüksek olan ibadet mekânı sonraları yer kazanmak için yan duvarlarının
paye haline getirilmesi ve içinin de pencere altlarına kadar dolgu malzemesi ile
doldurulmasıyla diğer mekânlarla birleştirilmiştir. Bu arada camiin iç görünümü de
oldukça bozulmuştur. 1877 tarihinde 2. Abdülhamit (1876-1918) zamanında esaslı
bir şekilde tamir görmüş66 bu durum caminin giriş kapısı üstündeki 59x83 cm
ebadındaki 4 satırlık mermer kitabede kaydedilmiştir.67
İshak Paşa Medresesi: Caminin kuzeyinde kalan medrese ise, U planlı açık
avlulu bir yapıdır. Güney kısmı açık olan avlunun kuzeyi ile doğu ve batısı
medrese mekânları ile çevrilidir. Doğudan ve batıdan medreseye birleşen iki kanat,
altışardan 12 hücreyi oluşturur. İkişerden dörder penceresi dışa açılan köşe
64 İshakpaşa camii için bkz. Ekler “Resim-2”. 65 A.S.Ülgen, “İnegöl İshak Paşa Mimari Manzumesi”, Vakıflar Dergisi, c.IV, s. 192-195. 66 Aykut, a.g.e., s.304. 67 Kahraman, a.g.e. s.112.
28
hücrelerinin kapıları, çapraz eksenindedir.68 Diğer hücrelerde ise dışa açılan birer
pencere ile avluyu sınırlayan birer pencere ve kapı bulunmaktadır. Köşe hücreleri
üçgen kuşaklı diğerleri pandantif geçişli birer kubbe ile örtülüdür. Dershanenin
doğu ve batı duvarlarında altta birer üstteki kuzey duvarında eksene simetrik 2
güneyde de altta iki penceresi vardır.69 Belgelerimizde medrese ile ilgili herhangi
bir bilgiye rastlamadık.70
Medrese 1559-1560’tan önce “otuzlu” iken, 1585-1586 tarihinde “ellili”
payesine yükselmiştir. 1652-1653’te ise “Sahn” medreselerinden itibar
ediliyordu.71
2.4.3.Belediye Çarşısı
Halk arasında kısaca kapalı çarşı olarak bilinen zamanının ve günümüzün bu
değerli eserini H.1305./M.1887–88 tarihinde II. Abdülhamit (1876-1918)
zamanında belediye reisi Sadıkzade Süleyman Ağa’nın yaptırdığı çarşının kitabe-
sinde yazılıdır. Doğu batı doğrultusunda 47.50 x 10.80 boyutlarında dikdörtgen
planlıdır. 1965 yılında üzeri esaslı bir şekilde tamir ettirilmiştir. Bugün halkın
rağbet ettiği alışveriş merkezi durumundadır.72 İki kitabesi vardır. Altışar satırlık
iki kitabeden doğudaki birinci kitabede yapının adının belediye çarşısı olduğu
belirtilmiştir. Batıdaki ikinci kitabede ise yapının H.1305./M.1887–88 tarihinde
belediye reisi Sadıkzade Süleyman Ağa'nın yaptırdığı belirtilir.73 Sicil kayıtlarında
her ne kadar bu çarşının ismi geçmese de, onu yaptıran Sadıkzade Süleyman
Ağa’nın ismine rastlamaktayız.74
2.4.4.Belde ve Köylerdeki Tarihi Yapılar
C-233 numaralı Şer‘iyye Sicili’nde İnegöl sınırları içindeki cami, türbe,
kervansaray gibi yapıların bir kısımlarının adları yer almaktadır. Biz burada
adlarına rastladıklarımızı dipnotlarla gösterdik diğerlerini de listelere kaydettik.
68 Şakir Çakmak, Erken Dönem Osmanlı Mimarisinde Taç Kapılar, T.C.K.B. yay., Ankara 2001,
s.175, 268. 69 E.H.Ayverdi, Fatih Devri Mimarisi, İstanbul 1974, c.IV, s.489. 70 İshak Paşa Medresesi için bkz. Ekler “Resim-5”. 71 Baltacı, , a.g.e., s.262. 72 Belediye Çarşısı için bkz. Ekler “Resim-4”. 73 Kahraman, a.g.e. s.118. 74 Bkz. a.g.d. B. nr:191.
29
2.4.4.1.Camiler
1-Mehmet Bey Camii- (Hamzabey Köyü) 75
2-Kıran (Kur’an) Köyü Camii
3-Mehmet Bey Camii (Kulaca Köyü)
4-Hançerli Fatma Sultan Camii (Kurşunlu Köyü)
5-Özlüce (Eynesil) Köyü Kilise Camii
6-İvaz Çelebi Camii Şipali Köyü
7-Tahta Köprü Camii76
2.4.4.2.Türbeler
1 -Turgutalp Türbesi (Turgutalp Köyü)77
2-Yiğitalp Türbesi (Yiğit Köyü)
3-Sungur Paşa Türbesi (Sungur Paşa Köyü)
5-Gencali Sultan Türbesi (Sarıpınar Köyü)
2.4.4.3.Kervansaraylar
Ortaköy Kervansarayı (Karacabey)
Ortaçağda Anadolu doğu ile batı arasında ticaret yolu üstünde olduğundan
transit görevini görmüştür. Taşıma kervanlarla yapılmıştır. Bu sebeple kervanların
konaklamaları için emniyetli konaklar, kervansaraylar inşa edilmiştir. Osmanlı
Türkleri de şehir ve kasaba dışında büyük yollar üzerinde kervansaraylar
yaptırmışlardır. Bunlardan birisi de Ortaköy Kervansarayıdır. Kervansaray köyün
batısında kapısı güneye bakan tamamen taş ve tuğladan yapılmıştır.78 Yapı kuzey
güney doğrultusunda dikdörtgen palanlıdır Destekleri bağlayan sivri kemerler
75 Bkz. a.g.d. B. nr: 284,300. 76 Kahraman, a.g.e. s.115. 77 Bkz. a.g.d. B. nr: 267. 78 Çakmak, a.g.e., s.105,268.
30
kuzey ve güneyde duvar payelerine oturur. Giriş kapısı basık kemerlidir. 79 Üçgen
payandalar beden duvarlarının yarısı yüksekliğindedir. Yapıyı dıştan içteki
tonozları zarf gibi kaplayan bir tonoz örter.80 Üst kısmı yıkık yanları haraptır.
Kervansaray orijinalinde iki katlıdır. Kitabe yeri boş durmaktadır.
Caferpaşa Kervansarayı(Beylik Hanı)
Bugün, Akarsu, Güven çarşısı veya Beylik han diye adlandırılan yapının eski
adı Cafer Paşa Kervansarayıdır. Cafer Paşa Eyüp namıyla meşhurdur. Bursa-
Kütahya ve Eskişehir yollarının kesiştikleri yerde bulunan İnegöl kervanlarının bir
nevi konaklama mevkiidir. İnsanların sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının önemini çok
iyi bilen Cafer Paşa (H.1140/M.1721) tarihinde şehrin ortasına 45.50 m boyunda
19.65 m eninde üstü kapalı büyük ve muazzam bir kervansaray yaptırır. Daha
sonraları üzerindeki kurşunlar sökülerek satılmış ve yerine kiremit örtülmüştür.
Zamanla Kurşunlu Kervansarayı’nın odaları birer esnaf dükkânı haline
dönüştürülmüştür.81 Kervansaray bahçesi içten içe 37.50–9.65m boyutlarındadır.
Kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzunlamasına dikdörtgen planlı açık avlulu yapının
dik eksenlerde birer kapısı vardır.82
2.5.İnegöl’ün Demografik Yapısı ve Göçler
1487 tarihli tahrirat defterine göre83 74 hane olan ilçe merkezi, 1521 yılında
80’e, 1573 yılında 137 haneye yükselmiştir. İlçe 1573 yılında Derviş Mehmet’in
zeameti idi. Bu tarihte İnegöl çevresinde Pekmezalanı, Saraçali, Tekederesi adlı
mevkiler vardı. 1510 yılında İnegöl’de; 4 mahalle ile, ilçeye bağlı 55 köy, 17
çiftlik, 14 mezraa, 8 yaylak bulunuyordu. İlçede aynı yıllarda 4 değirmen, 17
dükkan, 667 avarız hanesi, 223 mecerred (bekar) hane, 129 avarız olmayan hane, 5
imamevi, 77 çeltikçi evi, 10 kesimci evi gibi toplam 1.266 ev mevcuttu.84
79 Aykut, a.g.e., s.307. 80 Ortaköy Kervansarayı için bkz. Ekler “Resim-3”. 81 Caferpaşa Kervansarayı için bkz. Ekler “Resim-6”.
82 Kaplanoğlu, a.g.e. s.307; Kahraman, a.g.e. s.118. 83 Tülay Yazıcı, “1530 (937) Tarihli Tapu Tahrirat Defterine Göre İnegöl, Yarhisar ve Pazaryeri
Kazlarının Genel Durumu”, Bitirme Tezi Çalışması, Bursa, 1998. 84 Kahraman, a.g.e. s.75.
31
Evliya Çelebi Seyahatmanesinde XVI. yüzyıldaki İnegöl’ü şöyle anlatır:
“Rum keferesi elinde Sultan Osman fethidir. Bursa sancağında Paşa hassı
voyvodalıktır. 150 akçe kazadır. 66 köyü vardır. Bir mamur ovadır. Üç mahalledir.
1000 kiremit örtülü hanesi 5 mihrap vardır. Çarşı içinde İshak Paşa Camii büyük
yapıdır. İshak Paşa Medresesi bilginler arasında meşhurdur. Bir hanı, bir hamamı
da İshak Paşa imaretidir. Bir de kiremitle örtülü Yıldırım Han Camii vardır. Ayrıca
2 medrese, 2 tekke, 3 çocuk mektebi, 7 çeşmesi ve bir Yıldırım Han hamamı, 150
dükkanları vardır.”85
1888 yıllığında İnegöl, Hüdavendigar ili, Ertuğrul Sancağı’na bağlı bir ilçedir
(kaza). Bu tarihte 4 mahallesi ile, 11 köyü olduğuna bakılırsa ufak bir yerleşim yeri
idi. Bu tarihte ayrıca ilçe düzeyinde 90 cami ve mescit, 4 kilise, 3 medrese, 8 han,
341 dükkan, 90 okul, 4 hamam ile 146 otel odası vardı.86
1890’dan önce ilçenin, 17712 kadın, 16725 erkek olmak üzere toplam 34427
nüfusu bulunmaktadır. Nüfusun 525’i gayr-i müslimdir. “Domaniç” ve “Yenice
Gayr-i Müslim” Bucaklarıyla 115 bağlı köyü bulunmaktadır. Bu köylerin 24 tanesi
sonradan muhacirler tarafından (93 harbi sonrası) oluşturulmuştur. İlçe merkezinde
beş cami, iki mescit, bir medrese, 102 cilt muteber kitabı bulunan bir kütüphane,
bir eczane, bir muvakkithane, beş harir (ipek) fabrikası, bir bedesten, iki hamam,
305 dükkan, 7 mektep, bir telgrafhane, bir hükümet konağı ve 1374 ev vardı.
Yenice Gayr-i Müslim Nahiyesi’nin Cerrah, Edebey, Kadimi (Akıncılar)
adlarında üç mahallesi bulunur. 600 müslüman, 5000 gayr-i müslim toplam 5600
nüfusu vardır.87
1892’de tüm ilçede 13061 erkek, 13159’u kadın olmak üzere 26220
müslüman, 48 Rum, 2890 erkek, 2402’si kadın olmak üzere 5292 ermeni, 65’i
erkek 54’ü kadın olmak üzere 119 katolik, 86’sı erke 82’si kadın olmak üzere168
85 Çelebi,a.g.e., c.I, s.79. 86 Kaplanoğlu, a.g.e., s.171-172. 87 Kaplanoğlu, a.g.e., s.171.
32
protestan ve 27’si erkek 11’i kadın olmak üzere 38 yahudi yaşamaktadır. Nüfusun
genel toplamı 16164’ü erkek, 15721’i kadın olmak üzere 31885’tir.
1898’de genel nüfus 49596 dolaylarındadır. 1908’de ise genel nüfus 7231’i
gayr-i müslim olmak üzere 60383’tür.88
2.5.1.Mahalle Sayısı ve Adları
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde kazanın üç mahallesinin olduğunu
söylüyor. 1892-93 yıllarına ait, C-233 numaralı İnegöl Şer‘iyye sicilinde ise şu
mahalle isimleri ile karşılaştık:
Sinanbey, Yenice, Burhaniye, Cuma, Orhaniye, Burhaniye, Hamidiye ve
Muradiye Mahalleleri.89 Belgelerimizde adı geçmeyen başka mahallelerin de
olabileceğini ifade etmek istiyoruz.
Bu yıllarda meydana gelen göç dalgalarıyla (93 harbi sonrası göçler) mahalle
sayısı artmıştır. 1949 yılında ilçe 10 mahalledir. Bugün ise 12 mahalleden
oluşmaktadır. Bunlar;
Cuma, Yenice, Burhaniye, Hamidiye, Kemalpaşa, Mahmudiye, Mesudiye,
Orhaniye, Osmaniye, Turgutalp, Sinanbey, Süleymaniye Mahalleleridir.
2.5.2.İlçeye Yapılan Göçler
1293/1876-1877 yıllarında Osmanlı imparatorluluğunun Kafkasya’da yapmış
olduğu savaşları çeşitli nedenlerle kaybederek küçülmek mecburiyetinde
kalmasıyla, daha önce bizim olan topraklardan anayurda önemli ölçüde göç
olayları meydana gelmiştir. 1293 H. Yılında yapılan göçle gelenlere 93 muhaciri
denmektedir. 1883 tarihli Hüdavendigar vilayeti salnamesinde, İnegöl ilçe merkezi
ve köylerine gelen göçmen sayısı şöyle belirtilmektedir;
88 Aykut, a.g.e., s.182. 89 Bkz. a.g.d. B. nr: 146,147,155,163,167,168.
33
İskan edilen yerin adı Hane sayısı Nüfusu Geldiği yer
Merkez Hamidiye Mah. 167 603 Rumeli-Batum
Merkez Burhaniye Mah. 110 625 Rumeli90
Merkez Orhaniye Mah. 28 15 Rumeli
Dipsizgöl Köyü 59 214 Rumeli
Soğukpınar Köyü 15 185 Rumeli
Olukman Köyü 41 185 Rumeli
93 harbinde, yani Birinci Göçle Bulgaristan’dan gelenlerin oluşturduğu
köyler şunlardır; Hamidabad, Güzelyurt, Baloğlu, Karahasanlar, Sülüklügöl,
Tekke, İskaniye, Olukman Akhisar, Dipsizgöl, Halhalca, Aşağibalık, Yukarıbalık,
Tahtaköprü, İhsaniye, Eskiköy ve Kazıklı.
1914’ten yani, I. Dünya savaşından sonra göçler sürmüş, gelenler eskiden
gelmiş olanların yanlarına yerleşmişlerdir. Üçüncü defa göçler 1944-1945’ten yani
II. Dünya savaşında sonra devam etmiştir. Bu göçlerle gelenleri hükümet mecburi
iskana tabi tutarak çeşitli yerlere yerleştirmiş ve bu arada İsaören ve Çeltikçi
Köylerine de Bulgaristan muhacirleri gelip yerleşmişlerdir.
Nihayet 1989 yılında Bulgar zulmünden kaçan 300.000’den fazla muhacir
Dördüncü göçün acılarını yaşamıştır. Bu göçle ilçeye 5000’e yakın muhacir gelmiş
ve çeşitli mahallelere yerleşmişlerdir.
93 harbinden sonra Yugoslavya’dan gelen Kocacıklılar, Arnavut ve
Boşnaklar ise İnayet, Tuzla, Fındıklı ve Mesudiye Köylerini kurmuşlardır.91
Yine 93 harbi sonrasında Kafkasya’dan gelen Gürcüler; Abazalar ve
Çerkezler yaşadıkları yerlere uygun buldukları Uludağ eteklerindeki sık ormanlı
bölgelere Hayriye, Muratbey, Çaylıca, Gülbahçe, Fevziye, Fındıklı, Çiftlik,
Hasanpaşa, Hamidiye, Sulhiye, Tüfekçikonak, Saadet, Bahçekaya, Karakadı,
Güney Kestane, Yeni ve Eski Karacakaya gibi 18 köyü, Abazalar; Mezit,
90 Bkz. a.g.d. B. nr: 274. 91 Bkz. a.g.d. B. nr: 167,168,178,248.
34
Osmaniye, Kestane Alan, Rüştiye köylerini, Çerkezler ise; Hacıkara ve Fındıklı
köylerini kurmuşlardır.
2.5.3.1964 Yılında İsimleri Değişen Köyler
1964 yılında çıkarılan bir kanunla bazı belde ve köylerin isimleri
değiştirilerek yeni isimler konulmuştur. Belgelerimizde eski isimleriyle yer alan bu
yerleşim yerlerinin belge numaralarını dipnotlarla gösterdik. İsimleri değiştirilen
yerler şunlardır.
Eski Adı Yeni Adı
1-Adabinni92 Alanyurt
2-Alayna Doğanyurdu
3-Bedre 93 Çayyaka
4-Doma Bekceniz (Şehitler)
5-Gelene Kayapınar
6-Genci94 Işık
7-İsaviran95 İsaören
8-Kadimi Akıncılar
9-Karacakaya İskan96 Eski Karacakaya
10-Karacakaya Yeni Yeni Karacakaya
11-Kirlez Paşaören
12-Mahmure Güzelyurt
13-Muzalı97 Gündüzlü
14-Mürüvvet Çaylıca
92 Bkz. a.g.d. B. nr:235,238. 93 Bkz. a.g.d. B. nr:155,233. 94 Bkz. a.g.d. B. nr:267. 95 Bkz. a.g.d. B. nr:185. 96 Bkz. a.g.d. B. nr:253. 97 Bkz. a.g.d. B. nr:291.
35
15-Ruşen Tahta Köprü
16-Sırnaz Sarıpınar
17-Yenice Müslim98 Küçük Yenice
98Bkz. a.g.d. B. nr: 149.
36
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
XIX. yy. SONLARINDA İNEGÖL’DE SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİNİ HAYAT
3.1. Osmanlıda Toplum Anlayışı
Osmanlı toplumunda, bir yandan sosyal grupların oluşması, diğer yandan
devletin hakimiyet sınırlarının genişlemesi sonucunda topluma dahil olan insanlara
belli statüler kazandırılarak toplum içindeki yerlerinin belirlenmesi, Osmanlı insan
toplum anlayışı ve yönetim felsefesine göre gerçekleşmişti. Bu felsefeye göre;
İnsan yaratıkların en şereflisidir. O yaratılışı gereği medenidir. O halde insan
geçimini temin edebilmek için diğer insanlara muhtaçtır. İşte bu ihtiyaç toplumların
ve milletlerin oluşmasına yol açmıştır. Bu felsefî görüş şu ayete
dayandırılmaktadır. “Dünya hayatında onların yaşama biçimlerini aralarında taksim
eden, karşılıklı hizmette bulunmaları için mertebeleşmede kimini diğerinin üzerine
çıkaran Biz’iz….”99
Osmanlı da reâya, çeşitli din, mezhep ve ırklara mensup topluluklarda
müteşekkildi. Ancak toplum ırk esasına göre değil, düşünce ve inanç temeline göre
teşkilatlanmıştı. Devlet yönetiminde hakim unsur Türklerden başka, Osmanlı
toplumunu oluşturan unsurlar arasında Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Romenler,
Slavlar ve Araplar da vardı. Devlet her inanç topluluğunu kendi içinde serbest
bırakarak onlara belirli bir özerklik tanımış, hiçbirini asimilasyona tabi
tutmamıştı.100
99 Kuran, Zuhruf suresi/32. ayet. 100İhsanoğlu, Osmanlı Devleti Tarihi, c.II, s.465.
37
3.2. İlçede Günlük Hayat
İnegöl de, Osmanlı toplum anlayışının küçük mikyasta bir örneği gibidir.
Yörenin günümüzdeki nitelikleri Türk-İslâm kültürünün egemenliği ile ortaya
çıkmaya başlamıştır. Müslümanlık inanç dünyasına egemendir. Çoğu gelenek ve
görenekler müslümanlığın etkisiyle biçimlenmiştir.
O zamanlar günlük hayat sabah namazı ile başlar, yataklar gömme dolaplara
yerleştirildikten sonra kahvaltı yapılıp işe koyulunurdu. Belgelerimizden
anlaşıldığına göre halkın geneli tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Evlerinin
yanındaki veya altındaki ahırlarında bulunan hayvanları ile ilgilenirlerdi.101
Samanlık da yine eve yakın olurdu. Bazen de hayvanlarını meraya çıkarırlardı. Ev
halkının büyüklerde genelde tarla ve bahçelerindeki işlerine giderlerdi. Akşam ise,
erkekler genelde kahvehanelere gider oradaki muhabbetlere katılırlardı.102
İlçede haftada bir gün pazar kurulur, köylüler ve ilçe halkı hem ürünlerini
satmak hem de ihtiyaçları olan şeyleri almak için bu pazarlara çıkarlardı. Pazar
ilçedeki dükkanların bulunduğu merkezde kurulurdu.103
3.3. İlçede Dinî Hayat
İlçede farklı din mensuplarını özgür bir şekilde dini hayatlarını yaşadıklarını
görmekteyiz. Müslümanların günlük hayatı din eksenli olmuştur. Mahallerin
oluşumunda dahi, cami merkez kabul edilerek yerleşimin olduğunu görmekteyiz.104
Bu camilerin isimleri daha sonra mahalleye de isim olmuştur. Cuma Mahallesi
gibi.105
Halkın kültüründe, örf ve adetlerinde de dinin etkisini görüp hissetmekteyiz.
Sünnet düğünlerinden evlilik ve nikah işlemlerine kadar her şeyin dini çerçevede
cereyan ettiğini söyleyebiliriz.106 Yine din adamına verilen değer, şahitlik
meselesinde mahalle muhtarı ile birlikte her zaman imamın isminin zikredilmesi
ona olan güveninin ve din duygusunun halk katındaki yerinin bir göstergesidir.
101 Bkz, a.g.d., B. n.r.:184-2,149. 102 Bkz, a.g.d., B. n.r.:149. 103 İhsanoğlu, a.g.e., c.II, s.494; Çelebi, a.g.e., c.I, s. 80. 104 İhsanoğlu, a.g.e.,c.II, s.496. 105 Bkz, a.g.d., B. n.r.:147,151,155,162. 106 Bkz, a.g.d., B. n.r.: 172,222,260,262,276.
38
Belgelerimizde, ilçede Müslümanlarla birlikte gayr-i Müslimlerin de varlığını
müşahede etmekteyiz. Rum ve Ermeni milletlerinin Osmanlı tebaası olarak ilçenin
değişik yerlerinde ikamet ederek müslüman halkla birlikte yaşadıklarını tespit ettik.
3.3.1. Gayr-i Müslimlerle İlgili Belgelerin Değerlendirilmesi
Çalışmamızda öncelikle sosyal ve kültürel hayatla ilgili olarak, gayr-i
müslimleri ilgilendiren belgeleri incelemek istiyoruz.. Belgelerimizde onların dini
hayatları ile ilgili bilgiler yer almadığı için bu konudan söz edememekteyiz.
Belgelerimiz içinde gayr-i müslimlerle ilgili müstakil belgeler bulunduğu gibi,
müslümanlarla ilgili belgelerde de değişik nedenlerle gayr-i müslim isimleri
geçmektedir. Bunlardan bazıları şöyledir:
153 numaralı belgede; Bursa’nın Timurkapı mahallesi mütemekkinlerinden
(Müslümanlar için “sakinlerinden” ifadesi kullanılmaktadır) teb‘a-i devlet-i
Alîye’nin Ermeni milletinden iken bir sene önce vefat eden Karifetor Hırakl oğlu
Evnek’in borçlarını ödemek için, eşi ve çocuklarının vasisi Palyazu veledet-i (kızı)
Mecazur, müteveffanın (ölenin) ……. Civarındaki toplam 16 dönümlük arazisinin
satış izni için mahkemeye başvurur. İnegöl kazasına tabi Cerrah Köyü’nde
mütemekkin Çakır oğlu Larkor veledî (oğlu) Masefyad veledî Keferon ve Minyad
oğlu Abraham veledî Ohannes veledî Yedrosk alâ tarikü’ş şehade (şehadetleri
üzerine) ihbarlarıyla Palyazu’ya istediği izin verilir.
236 numaralı belgede; İnegöl kazası Burhaniye Mahallesi’nde mukim
(ikamet eden) teb‘a-yı Devlet-i Aliye’nin Ermeni milletinden sahip-i arz-ı hâl
(dilekçe sahibi) Nikohi veledî (oğlu) Serkez’in vakıfla ilgili karara bağlanmış bir
davanın, Bidayet Mahkemesinde değil de Nizamiye Mahkemesinde görülmesi için
bir başvurusu ele alınmaktadır. Nikohi yanmış olan bir vakıf değirmeninin yerine
306 senesinde kendi gayretiyle yenisini yapmıştır. Hak sahipleri onun aleyhine
dava açar ve kazanırlar. Nikohi ise bu davanın merciinin Nizamiye mahkemesi
olduğunu iddia eder. Sonuçta bu tür davaların şer‘i mahkemelerde görüldüğü ve
eski kararın onaylandığı kararı açıklanır.
241 numaralı belgemizde; İnegöl kazasının Yenice gayr-ı Müslim Köyü
39
mütemekkinlerinden ve teb‘a-i Devlet-i Aliye’nin Ermeni milletinden iken bundan
önce vefat eden Bağcı oğlu Artin veledî (oğlu) Nikol’un mirası sulbî oğlu
Kebahkahı ve sulbiye-i kebire (büyük) kızları Nekahi, Meryem, Derdesya, Anna ve
Simya’ya kaldığı araştırma sonucu ortaya çıkmış. Terike bu kardeşler arasında
paylaştırılmıştır.
Burada ilgimizi çeken bir diğer konu ise, Nisa suresinin 11 ve 12. ayetlerinde
izah edilen şekilde bir paylaşımın, gayr-i müslimler için de söz konusu olduğudur.
Yukarıda ele aldığımız 241 numaralı belgemizde, erkek çocuklar kız çocuklarını iki
katı hisse almaktadırlar. Ve yine ölen kişinin geride kalan karısına, çocukları
olduğu için İslam Hukuku’nda olduğu gibi 1/8 hisse verilmektedir. Aslında
isterlerse gayr-i Müslimlerin miras gibi konularda kendi içlerinde hukuklarını
uygulama haklarının mevcut olduğunu, ama buna rağmen onların Şer‘iyye
mahkemelerine başvurduklarını görmekteyiz.
295 numaralı belgede ise; Kütahya sancağına tabi Tavşanlı nahiyesi
mütemekkinlerinden ve teb’a-i Devlet-i Aliye’nin Ermeni milletinden olup vilayet-
i mezkure (adı geçen il) dâhilinde Ertuğrul sancağına bağlı İnegöl kazasında Kara
hanında misafir olarak ikamet eden dilekçe sahibi Sarraf oğlu Kalibyas veledî
(oğlu) Ağop, Domaniç’te Göçük Köyü’nde misafir iken beygirini kaybetmiştir.
Sonra beygirini Veysel Ağa’nın elinde görüp malını geri almak için mahkemeye
başvurmuştur. Veysel Ağa beygiri 555 kuruş karşılığında Boşnak Deli Mehmet’ten
satın aldığını söylemiş, Domaniç Nahiyesi’nin Çukur Köyü’nde Kurt İbrahim Ağa
ibn-i (oğlu) Süleyman b. Mustafa ve Göçük Köyü’nde Şerif b. Mehmet b. Şerif adlı
kişilerin şahadetleriyle beygirin Kalibyas’a iade edilmesi hükmü verilir.
Bu belgelerden de anlaşıldığı şekliyle Ermenilerle Müslüman İnegöl halkı
arasında alış veriş yapılmış, borç alınıp borç verilmiştir. İsaviran köyünde oturan,
teb‘ayı Devlet-i Aliye’nin Rum milletinden Değirmenci Nikola’nın, Yenice
Müslim Köyü’nden Kabakçı İsmail ile Sinanbey mahallesinden Cafer oğlu İbrahim
Ağa’ya borç verdiğini, terekesinin verildiği belgeden anlamaktayız. 107
Son belgede gördüğümüz şekliyle Ermeni bir davacı Müslüman şahitlerin
şahadetiyle bir müslümana karşı davada haklı çıkmıştır. Bu uygulama farklı din
107 Bkz, a.g.d., B. nr:232.
40
mensupları arasında adaletin gözetildiğinin ve bir ayrımcılık yapılmadığının
delilidir.108 Yine bu tarihlerde beş kişilik Belediye Meclisi’nde Ohannes ve Haci
Leroz adlı Hıristiyanların bulunması ilçede Hıristiyan nüfusunun ve sahip oldukları
hakların bir göstergesidir.109
1898 yılında ilçede, üç kilise, dört Gayr-i Müslim mektebi bulunmaktadır.
Yine bu dönemde Ermenilerin nüfusu 5969’dur.110
3.3.1.1. Gayr-i Müslimlerin Lakapları ve Meslekleri
Tarif amaçlı olarak o dönemde kullanılan Gayr-i Müslim lakaplarının genelde
meslek bildirdiğini görmekteyiz. Belgelerimizde karşılaştığımız lakaplar ve bu
lakapların geçtiği belge numaraları şu şekildedir.
Arabacı oğlu(153), bağcı oğlu(241), çakır oğlu(153), değirmenci(232)
dülger(154), kara oğlu(154), kiremitçi(153–154), nalbant oğlu(153), sarraf
oğlu(295), vb.
Bu lakaplardan yola çıkarak azınlıkların meslekleri hakkında da bilgi sahibi
olmaktayız. Belgelere göre Gayr-i Müslimlerin sarraf, kiremit imalatçısı, dülger,
çiftçi, araba imalatçısı, nalbant ve değirmen işletmecisi gibi mesleklerle meşgul
olduklarını anlamaktayız.
Belgelerde dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da; Sicil kayıtlarında,
Müslümanlar ve Gayr-i Müslimler için bazı farklı tabirlerin kullanılmasıdır.
Bilindiği gibi soyadının kullanılmadığı o dönemlerde, insanlar baba ve dedelerinin
isimleriyle birbirinden ayırt ediliyorlardı. Müslümanlar için “oğlu” manasına gelen
“bin ve ibn”111 ile “kızı” manasına gelen “ibnet-i”112 ifadeleri kullanılırken, gayr-i
Müslimlerin oğulları için “Veled-i”, kızları için ise “veledet-i” kelimeleri
kullanılmaktadır. Şu örnekte olduğu gibi:“…Hırakl oğlu Evnek veledi Karanik
veraset-i zevce-i metrukesi Palyazu veledet-i Mecazur…”.113
108 Bkz, a.g.d., B. nr: 292. 109 Kaplanoğlu, Raif, a.g.e., s.171. 110 Kahraman, a.g.e., s.72. 111 Bkz, a.g.d., B. nr.: 236 “…Kaşıkçı Zade Mehmet ağa ibn-i El-hac Hüseyin…” 112 Bkz, a.g.d., B. nr.: “… sahib-i arz-ı hal ma‘rifetü’z zat Gonca Hatun ibnet-i Mustafa…” 113 Bkz, a.g.d., B. nr.: 153.
41
Aynı şekilde, Müslümanlar için ( ) harfi ile “hacı” kelimesi kullanılırken,
Gayr-i Müslimler için ( ) harfi ile “heci” tabiri kullanılmaktadır.
Ayrıca kişilerin yaşadıkları yerler ifade edilirken, “ikamet eden” anlamında,
Müslümanlar için “sakinlerinden” tabiri kullanılırken, gayr-i müslimler için ise
“mütemekkinlerinden” ifadesi kullanılmaktadır. Bu konulara belgelerimizden
örnekler vermek istiyoruz:
“…Yenice gayr-ı Müslim karyesi mütemekkinlerinden ve tebaa-i devlet-i
Aliye’nin Ermeni milletinden…”114
“…İnegöl kazası mahallâtından Muradiye mahallesi sakinlerinden bundan
akdem vefat eden muhacir nalbant Süleyman Kalfa ibn-i Mehmet’in…”115
3.3.1.2.Belgelerimizde Geçen Gayr-i Müslim Ailelerin Çocuk Sayıları
153 numaralı belgemizde, Palyazu ve Hırakl çiftinin üç erkek yedi kız olmak
üzere toplam on çocuklarının olduğunu görmekteyiz.
241 numaralı belgemizde ise Artin veledî Nikol’un bir erkek dört kız olmak
üzere toplam beş çocuğunun olduğu anlaşılmaktadır. Yani Gayr-i Müslim ailelerin
ortalama yedi- sekiz çocuk sahibi olduklarını görmekteyiz.
Tapu Tahrir Defterleri’nde de ölçü alındığı gibi Müslümanların çocuk
sayısının ise ortalama dört-beş adet olduğunu görmekteyiz. Şu halde Gayr-i
Müslimlerin, Müslüman ailelerin çocuk sayısı ortalamasının üzerinde çocuk sahibi
oldukları müşahede edilmektedir.116
3.3.1.3.Gayr-i Müslimlerin Yerleşim Yerleri
Gayr-i Müslimlerin bir kısmının yerleşim yerlerinin Müslümanlardan ayrı
köylerde olduğu görülmektedir. Bunun yanında kaza merkezinde ve bazı köylerde
Müslümanlarla birlikte aynı ortamı paylaşan gayr-i müslimler de mevcuttur.
114 Bkz, a.g.d., B. nr.:241. 115 Bkz, a.g.d., B. nr.:245. 116 Bkz, a.g.d., B. nr.:164.186.203.213.176.235.244.245.
42
Azınlıklardan, Ermenilerin yerleşim yerlerinden biri Cerrah’tır.117 Cerrah
İnegöl ilçesi merkez bucağına bağlı bir beldedir. Köyün eski adı ‘Atoğlanı’dır.
1487 yılında bu adla anılan köyün, 1573 yılında isminin Cerrah olarak değiştirildiği
görülür. Mezkur köy ilçenin batısında, üç km uzaklıktadır. Bursa kadı sicillerine
göre geliri Medine Vakıfları’na ait bir köy imiş. 1908’de 276 hanesi varmış. XIX.
yüzyılda yoğun olarak Ermenilerin yaşadığı görülür. Köyde bulunan tarihi hamam
bugün yoktur.118
Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı yerleşim yerlerinden biri de Yenice
Köyü’dür. Burası “Kefere Yenice” veya “Gayr-i Müslim Yenice” diye de anılır.
Köyü Sultan I. Murat Hamza Bey oğlu Yahşi Bey’e mülk olarak vermiştir. Kadı
sicillerinde ise köy Harameyn vakıflarında gösterilmiştir. 1679 yılında Rum ve
Ermenilerin bulunduğu köyde, 1880’li yıllardan sonra Belediye örgütü kurulduğu
anlaşılmaktadır. 1888 yılında Ohannes ağa, 1906 yılında Oksiyen ağa, 1907 yılında
ise Artin Ağa Belediye Başkanlığı yapmıştır.
232 numaralı belgemize göre İsaören (Ösüren-İsaviran) köyünde de Rum
azınlığın yaşadığını müşahede etmekteyiz. Bu köy 1521 tarihli tahrirat defterine
göre İshak Paşa’nın kethüdası Sofi Hacı Sinan Bey’e mülk olarak verilmiş ve köy
İshak Paşa vakıfları arasında gösterilmiştir. 1880’de Bulgaristan’dan gelen
göçmenler köyde yaşamaktadır.119
Araştırmamızda, Gayr-i Müslimlerle alakalı belgelerde geçen terekelerle
Müslümanların terekeleri arasında pek bir fark olmadığı görülmüştür. Köhne
kocuk, saat, tabanca çift, dolma çifte tüfek vb terekelere rastlanmıştır.120
3.3.2. Din Hizmetleri ve Cami Görevlilerinin Tayini
Osmanlı döneminde imamlar ve köylerin ileri gelenleri devlet ve köy arasında
aracı durumunda olduklarından iyi bir itibara sahiptiler. İmamların, hatiplerin ve
müezzinlerin tayin ve azilleri Şeyhülislâma bağlıydı.121 Köy imamlarının bir
üstünlükleri de kendilerinden vergi alınmayışıydı. 117 Bkz, a.g.d., B. nr.:153,154. 118 Kaplanoğlu, a.g.e., s. 70. 119 Kaplanoğlu, a.g.e. s, 173. 120 Bkz, a.g.d., B. nr.:232. 121 Bkz, a.g.d., B. nr.:285.
43
188 numaralı i‘lamda, Olukman Köyü Camii Şerifi imamı Aziz Efendi,
vakfın mütevellisinden, hitabet görevinin karşılığı olarak belirlenen, camiye
vakfedilmiş olan 1000 kuruşun bir yıllık kârı 150 kuruş hakkını talep davası açar.
Beş yıldır alamamış olduğu hitabet ücreti 750 kuruşa baliğ olmuştur. Hakim, 750
kuruşun camii şerif imamı Aziz Efendi’ye verilmesi konusunda, mütevelli Hasan
Ağa’ya tenbih-i şer‘ide bulunur.
285 numaralı belgemizde ise; Domaniç Nahiyesi Durabey Köyü imam ve
hatibi Molla Tahir’in vefatından dolayı boşalan yerine, imam ve hatiplik görevini
ifa etmesi için Mustafa Efendiye Berat-ı şerif-i âli şân verildiği ifade edilmektedir.
Genel uygulama olarak Berat sahibi kişi vefat ettiğinde, normalde berat oğluna
geçiyor ve o göreve devam ediyordu. Ama belgemizde vefat eden Molla Tahir’in
oğlu küçük olduğu için imamlık yapacak yaşa gelinceye dek (sedadına değin)
Mustafa Efendiye görev beratı verilir.
Mezit Köyü’nde imamlık yapan Hafız İbrahim Efendi, vakfedilip cami
mütevellilerine teslim edilen, 1000 kuruşun yıllık kârı olan 120 kuruşu talep için
mahkemeye başvurur.122 Belgelerimizden anlaşıldığına göre imamlar, ifa ettikleri
vazifelerine karşılık belirli bir ücret almaktaydılar. Bu ücret vakıf camilerinde
mütevelli tarafından vakfın kaynaklarında ödenmektedir.
3.3.3. Camilerin İsimleri
Dini kurumların başında gelen camiler , ibadethane olmalarının yanında, aynı
zamanda önemli bir eğitim yeri durumundaydı. Camilerde, halkın eğitilmesi adına
çeşitli dini bilgiler verilirdi. Bunların dışında, Müslümanlar, işlerini görüşmek ve
karar almak için buralarda toplanırlardı.
Belgelerimizde müslümanların yaşadığı her mahalle ve köyde, cami olduğu
görülmektedir. C- 233 numaralı İnegöl şer‘iyye sicilinde isimleri geçen camiler ve
yer aldıkları belge numaraları şu şekildedir:
-Merkez
Hamidiye Mahallesi Cami-i Şerifi (B.nr:181-2) 122 Bkz, a.g.d., B. nr:290.
44
Burhaniye Mahallesi Cami-i Şerifi (B.nr:286,293)
Sinanbey Mahallesi Cami-i Şerifi (B.nr:174,263)
Cuma Mahallesi Cami-i Şerifi (B.nr:162)
İshak Paşa Cami-i Şerifi (B.nr:146)
Orhaniye Mahallesi Cami-i Şerifi (B.nr:166)
Yenice Mahallesi Cami-i Şerifi (B.nr:146)
-Köyler
Lütfiye Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:178)
Olukman Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:188-2)
Mezit Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:152,290)
Kurşunlu Köyü Cami-i şerifi (B.nr:149)
Hamzabey Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:284,300)
Kozluca Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:292)
Çeltikçi Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:163)
Akhisar Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:B.nr:175)
Muzal Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:176,204)
Deydinler Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:192)
Bedre Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:155)
Fındıklı Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:289)
Karacakaya Köyü Cami-i Şerifi (B.nr:253)
Yerleşim yerleri, (mahalleler, köyler) bu camilerin çevresinde
örgülenmektedir. Bu şehirleşme planı, o dönemde hayatın din merkezli
yaşandığının en bariz göstergesidir.
45
3.3.4.İnegöl Merkezindeki Mahalle İmamları
Osmanlı döneminde mahalle; birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirinin
davranışından sorumlu sosyal dayanışma içinde bulunan kişilerin oluşturduğu bir
topluluktu. Mahalle; “Aynı mescitte ibadet eden cemaatin, aileleriyle birlikte
yerleştikleri şehir kesimi” şeklinde tanımlanabilir. Şehirlerin temel yapısını
oluşturan mahalleler genellikle dini kurumların ve pazarların çevresinde
oluşmaktaydı. Her mahalle kendi cami, çeşme ve okuluna sahipti. Mahallede en
önemli görevliler, mahalle imamı ve yiğitbaşı idi. İmam hükümetin temsilcisi
konumunda idi.123
İmamlık gibi görevler şeyhülislam tarafından verilen berat sahiplerince yerine
getirilirdi. Belgelerimizde imamların isimleri genelde, mahallelerindeki bir olayda
şahit olarak zikredilenlerin tezkiyesi (güvenilirliklerinin araştırılması) için,
kendilerine baş vurulmasından dolayı geçmektedir. Bununla ilgili olarak, vasiyet
konusunun işlendiği, 162 numaralı belgemizi örnek verebiliriz:
“…..şahidan-ı mezburan mensup oldukları salifü’z zikr Burhaniye mahallesi
ahali-i muteberanından Kemandar zade Ahmet Ağa ibn-i Hamit ve Yenü zade
İbrahim Ağa ibn-i El-Hac Abdullah ile mezkur Cuma mahallesinin imamı Emin
Efendi ibn-i Emin ve muhtarı İsmail Efendi ibn-i Osman evvelen, ba varaka-i
mesture sırren ve be‘dehu mezburun ile yine mezkur Burhaniye mahallesi ahali-i
muteberanından Mehmet Ağa ibn-i Nezir bin Abdullah ve Abdi Ağa ibn-i Ahmet bin
Abdurrahman ile mezkur Cuma mahallesi ahali-i muteberanından Hacı Mehmet
bin Halil bin Abdullah’tan bi’l muvacehe alenen lede’t tezkiye adl ve makbul-ü’ş
şehade idükleri iş‘ar ve ihbar olunmağın ….”
Konu ile ilgili ismi geçen iki şahidin tezkiyesi için, Cuma Mahallesi’nin
imamı ve muhtarı ile, Burhaniye Mahallesi’nden, itibar edilen kişilerden (ahali-i
mu‘teberan), önce yazılı olarak gizli, sonradan da açıktan bilgi alınmıştır. Yani,
şahitlerin güvenilirliğinin araştırılması konusunda, muteber diye nitelendirilen
kişilerle birlikte, o mahallenin imamı ile muhtarına baş vurulması bir gelenekti.
123 İhsanoğlu, a.g.e., s.484-510.
46
C-233 numaralı İnegöl Şer‘iye sicil defterinde karşılaştığımız mahalle
imamlarının isimleri ve bu isimlerin yer aldığı belge numaraları şu şekildedir:
-Hamidiye Mahallesi Cami-i Şerifi imamı: İbrahim Efendi ibn-i Emin124
-Burhaniye Mahallesi Cami-i Şerifi imamı: Ahmet Efendi ibn-i Mehmet125
-Sinanbey Mahallesi Cami-i Şerifi imamı: Ahmet Efendi ibn-i Ali126
-Cuma Mahallesi Cami-i Şerifi imamı: Emin Efendi ibn-i Emin127
-İshak Paşa Cami-i Şerifi imamı: İdris Efendi ibn-i Abdullah128
-Orhaniye Mahallesi Cami-i Şerifi imamı: Hafız Mehmet Efendi ibn-i
Ahmet129
-Yenice Mahallesi Cami-i Şerifi imamı: Hayrettin bin Hüseyin130
3.3.5. İnegöl’e Bağlı Köylerin İmamları
Köylerin idaresinde muhtarın yanı sıra, imamlar da çok etkiliydi. 292 ve 300
numaralı belgelerimizden anladığımıza göre, imamlar ifa ettikleri görevlerine
karşılık yıllık 150 kuruş civarında ücret almaktaydılar. Belgelerde karşılaştığımız
köy imamları isimleri şu şekildedir:
Hamzabey Köyü Cami-i Şerifi imamı: Emin Efendi ibn-i Mehmet bin
Abdullah131
Kozluca Köyü Cami-i Şerifi imamı: Hüseyin Efendi ibn-i İbrahim132
Çeltikçi Köyü Cami-i Şerifi imamı: Hafız Mehmet bin Ahmet133
Akhisar Köyü Cami-i Şerifi imamı: Hasan Efendi ibn-i Mehmet134
124 Bkz, a.g.d., B. nr:181-2. 125 Bkz, a.g.d., B. nr:293. 126 Bkz, a.g.d., B. nr:263. 127 Bkz, a.g.d., B. nr:162. 128 Bkz, a.g.d., B. nr:146. 129 Bkz, a.g.d., B. nr:166. 130 Bkz, a.g.d., B. nr:146. 131 Bkz, a.g.d., B. nr:300. 132 Bkz, a.g.d., B. nr:292. 133 Bkz, a.g.d., B. nr:163. 134 Bkz, a.g.d., B. nr:175.
47
Muzal Köyü Cami-i Şerifi imamı: İdris Efendi ibn-i Mehmet135
Deydinler Köyü Cami-i Şerifi imamı: Hacı Mustafa Efendi ibn-i Hasan136
Fındıklı Köyü Cami-i Şerifi imamı: Hasan Efendi137
Karacakaya Köyü Cami-i Şerifi imamı: İsmail Efendi ibn-i Abdullah138
3.4.Belgelerimizde Geçen Lakaplar
İnsanların birbirlerine kötü lakaplar takması hoş olmadığı gibi, müminlerin
birbirlerine kötü lakaplar takmaları yasaklanmıştır.139 Soyadının kullanılmadığı o
dönemlerde insanları tarif ve tanım amaçlı lakaplar kullandıklarını görmekteyiz. Az
da olsa alay ve tahkir ifade eden bazı lakaplara da rastlamaktayız. Belgelerde
kullanılan lakapları aşağıdaki kategorilere ayırabiliriz.
3.4.1.Genel Lakaplar:
Bir meslek ve dinle ilgili olmayan genel lakaplar ekseriyetle, babaya izafetle
yapılan tanımlamalardan oluşmaktadır. Bu lakaplar ve yer aldıkları belge
numaraları aşağıda belirtildiği şekildedir.
Ahî Yusuf (B.nr:236), Ahi: “Debbağlar ve saraçlar gibi, esnafın başlarındaki
adamlara tevcih edilen resmi bir ünvandır.” Ahi, Osmanlıdan önce Âzeri ve Selçuki
memleketlerinde esnaf kahyaları ile şeyhler hakkında kullanılır bir tabirdir. Ahiler
Ankara’da bir hükümet dahi teşkil etmişlerdir. 140 Adı geçen belgede açıklama
olmasa da Âhi Yusuf’un saraç, debbağ vb meslek ehli olma ihtimali yüksektir.
Âşık oğlu Hüseyin Ağa (B.nr:149); “Âşık, ellerinde “saz” ismi verilen telli
çalgı olduğu halde, şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy dolaşarak, şiirler okumak,
maniler söylemek suretiyle geçimini sağlayan, bir kısım halka verilen ünvandır.”
135 Bkz, a.g.d., B. nr:204. 136 Bkz, a.g.d., B. nr:192. 137 Bkz, a.g.d., B. nr:289. 138 Bkz, a.g.d., B. nr:253. 139 Bkz. Kur’an, Hucurat suresi/49,11.ayet. 140 Pakalın, a.g.e., “Ahilik”, c.I,s.29. Ayrıntılı bilgi için Bkz. Yusuf Ekinci, Ahilik, Talat matbaası
yay. İstanbul 2001; “I. Uluslar Arası Ahilik Kültürü Sempozyum Bildirileri”, Kültür Bakanlığı yay. Ankara 1993; Adil Gülvahaboğlu, “Ahi Evran Veli ve Ahilik”, Memleket yay. Ankara 1991.
48
Âşıklar ümmidir, dilenci sâzendeler gibi para toplarlardı. Halk şairlerinden
farklıdırlar.141 Belgemizde adı geçen Hüseyin Ağa’nın babası muhtemelen âşıktı.
Gezgin bir şair olması hasebiyle kendisine bu isim verilmiş olmalıdır.
Çelebizade (B.nr:162); “Çelebi”, muhtelif sanat ve meslek erbabına alem
olmuş bir tabirdir.” Lehçe-i Osmanî’de, “okuma bilen, okumuş” manalarına gelir.
Sonradan bu manaya “Efendi” tabiri vaz‘ olundu. Fatih dönemine kadar Osmanlı
padişahlarının erkek çocukları için kullanılan bir unvan olmuştur.142
Hazalzade, Yenüzade (B.nr:162), Sandalzade, Pehlivan, Göçer(B.nr:173) Bu
lakaplardan pehlivan lakabı, iri yapılı ve güreşçilik özelliği taşıyanlara verilmiş
olmalıdır. Göçer adının ise, göçebe hayatı yaşamalarından dolayı verilmiş olması
muhtemeldir. Yenü ve Hazal lakapları hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamadık.
Kurbanoğlu (B.nr:181), Otuzbiroğlu, Toyaoğlu (B.nr:183), Beşbıyık
(B.nr:178-2) Gören, Sâdıkzâde (B.nr:191), Öküzoğlu (B.nr:192), Öksüz
İbrahim(B.nr:284). Sâdıkzade ismi İnegöl’ün ileri gelenlerinden bir aileye ait
olmalıdır. Bu aileden Sadıkzade Süleyman Ağa’nın ilçede bir dönem Belediye
Başkanlığı yaptığını ifade etmek istiyoruz.143
Muhacir (B.nr:173); “Göç eden, bir ülkeden kalkıp başka bir ülkeye giden”144
demektir. İlk kez, Mekke’den Medine’ye göç eden Müslümanlar için kullanılmıştır.
173 numaralı belgemizde ismi geçen Muhacir Mustafa’nın, nereden göç edip
geldiğine değinilmemiştir. Diğer belgelerimizde ise, muhacir lakabı kullanılmasa
da, Saray Bosna, Çerkes ve Rumeli gibi yerlerden gelenler için “muhacirîn-i
Çerkes’den”,145 “Rumeli muhacirlerinden”146 vb ifadeler kullanılmaktadır.
3.4.2.Dinî Lakaplar:
Bu gruptaki lakaplar, kişinin öne çıkan dini yönü veya mesleği ile, bağlı
olduğu tasavvuf veya tarikatlara izafeten kullanılmıştır. Belgelerimizde yer alan 141 Pakalın, a.g.e., “Âşık”, c.III, s.99. 142 Pakalın, a.g.e., “Çelebi”, c.I, s.329. 143 Kahraman, a.g.e. s.118. 144 Devellioğlu, a.g.e., “Muhacir”, s.665. 145 Bkz., a.g.d., B.nr: 290. 146 Bkz., a.g.d., B.nr: 188,274.
49
dînî içerikli lakaplar şunlardır:
Derviş (B.nr:163): Tarikat mensubu olanlar için kullanılır bir tabirdir. Farsça
olan derviş, fakir, yoksul hatta dilenci manalarınadır. Terim olarak; “bir şeyhin
biatı, terbiyesi altında olan demektir.” 147 Belgemizde bu lakap, Çeltikçi Köyü
muhtarı için, “Dervişoğlu Mehmet” şeklinde kullanılmaktadır. Fakat mensup
olduğu tarikat ile ilgili herhangi bir bilgi verilmemektedir.
Hacı (B.nr:151,155), Hacı Derviş (B.nr:265), Hâce (B.nr:155), Hafız
(B.nr:150), Hafızoğlu(B.nr:239), Kadızade (B.nr:170). Belgelerde geçen “Hacı”
unvanı ile, hac farizasını yapan insanlar kastedilmektedir. İncelemiş olduğumuz
sicilde “Hacı” unvanı 82 farklı kişi için kullanılmıştır. Hafız ise, Kur’an-ı Kerim’i
hıfzetmiş olanlar için kullanılan bir tabirdir. “Hafız” unvanı 17 farklı isimle birlikte
zikredilmektedir. Bu bilgiler bize halkın Kur’an’ı ezberlemeye ve İslamın
şartlarından biri olan hac görevini yerine getirmeye, önem verdiklerini
göstermektedir.
Hoca (B.nr:162): Hoca, o zamanlar “muallim”, “müderris” yerine kullanılır
bir tabirdir.148 Günümüzde bu kelimenin anlamına, camii imamı, manası da
yüklenmiştir. Osmanlı da cami imamı manasına, “imam ve hatip” (B:204,271)
terimlerinin kullanıldığını görmekteyiz. 155 numaralı belgemizde ise, Hoca Hafız
Hüseyin Efendi ismi geçmektedir.
Molla (B.nr:177,204,252): Mevleviyet pâyesini ihraz eden ulema hakkında
kullanılır bir tabirdir. Sonraları zadegandan olanlarla, ilmi ve içtimai mevkilere
yüksek olanlar için kullanırdı. Birinci sınıf kadılara Molla denilirdi. Lügatte âlim,
fâzıl, fâkih demektir.149 204 numaralı belgede Muzal Köyü muhtarı Osman için
Molla tabiri kullanılmaktadır. Bunun haricinde, beş ayrı kişi için Molla ifadesi
geçmektedir.
Seyyid (B.nr:150): Özel anlamda Hz. Muhammed’in (sav) torunu Hz.
Hüseyin’in neslinden gelenler için kullanılır bir tabirdir. Hz. Hasan’ın neslinden
147 Pakalın, a.g.e., “Derviş”, c.I, s.428. 148 Pakalın, a.g.e., “Hoca”, c.I, s.845. 149 Pakalın, a.g.e., “Molla”, c.II, s.549.
50
gelenler için ise “Şerif” tabiri kullanılırdı. Arapça “büyük, ulu, efendi” demektir.
Genelde ise “Seyyid” denilince, peygamber soyundan olanlar kastedilmektedir.150
Şeyh (B.nr:162, 178-2): Bir tarikatın pîri, muktedası hakkında kullanılır bir
tabirdir. Müridi irşad eder. Ona faydası ve zararı olacak şeyleri öğretir. “Allah’ın
kullarını Allah’a ve Allah’ı da kullarına sevdiren ve Allah’ın kullarının en sevgilisi
olan kimsedir” diye tarif edenler de vardır.151 178-2 numaralı belgede Şeyh
unvanı, İnegöl kazasının Evkaf Vekili, Behçet Efendi için kullanılmaktadır.
Şeyhliği konusunda bunun dışında ayrıntılı bir bilgi bulunmamaktadır.
3.4.3.Meslek ve Memuriyet Bildiren Lakaplar:
Sicil kayıtlarında, kişileri tarif amacıyla mesleklerine izafetle de tanımlar
yapılmıştır. İncelemiş olduğumuz, C-233 numaralı İnegöl Şer‘iyye Sicil Defterinde
karşılaştığımız meslek bildiren lakaplar şunlardır:
Arzuhalci (B.nr:163): Resmi makamlara dilekçe yazanlara verilen ünvandır.
Osmanlıda arzuhalcilik müstakil bir meslektir. Bunların başında “Arzuhalci başı”
namıyla biri bulunurdu. Arzuhalcilik mesleği için hüviyetin tespiti ve hüsn-ü hat
gerekiyordu.152 163 numaralı belgemizden, İnegöl’ün Orhaniye Mahallesi’nde
ikamet eden Sait Efendi’nin mesleğinin arzuhalcilik olduğunu anlamaktayız. Onun
dışında da arzuhalci olarak başka bir isim zikredilmemektedir.
Arabacıoğlu (B.nr:153), Bağcıoğlu (B.nr:241), Bakkalbaşı (B.nr:167),
Berberoğlu, Çörekçi (B.nr:249), Camcı (B.nr:174), Çavuş (B.nr: 149), Çilingir
(B.nr:257), Çoban (B.nr:243), Çorbacı- Esnafoğlu (B.nr:259), Çömlekçi
(B.nr:166), Çulcu (B.nr:147),
Debbağoğlu (B.nr:294): Debbağlık, meşin kösele yapmak için hayvan
derilerini sipileyen sanat sahipleri hakkında kullanılır bir tabirdir.153
Değirmenci (B.nr:232), Dülger (B.nr:154), Erikçi (B.nr:238), Helvacı,
İğneci (B.nr:286,251), Kadı zade (B.nr:170), Kaşıkçı zade (B.nr:190), Kâhya oğlu 150 Pakalın, a.g.e., “Seyyid”, c.III, s.200 151 Pakalın, a.g.e., “Şeyh”, c.III, s.346 152 Pakalın, a.g.e., “Arzuhalci”, c.I, s. 90. 153 Pakalın, a.g.e., “Debbağ”, c.I, s.409.
51
(B.nr:292), Kasapoğlu, Katipoğlu (B.nr:192), Katırcıoğlu (B.nr:234), Kiremitçi
(B.nr:153–154), Leblebici (B.nr:190), Nalbant (B.nr:176), Nalbur (B.nr:295),
Pehlivan (B.nr:284), Sarrafoğlu (B.nr:295), Tahtacı (B.nr:177), Ustaoğlu
(B.nr:270), Yaver (B.nr:169).
Kazasker (B.nr:284): Eskiden ilmiye rütbelerinin sonuncusu ve mülkiyede
bâlâlık, askerlikte müşir rütbesinin altında olan, Rumeli ve Anadolu adıyla iki
derecesi bulunan pâyedeki zat.154 Hamzabey vakfı ile ilgili belgede Kadı asker
(kazasker) unvanı ile Halil b. Mahmut ismi zikredilmektedir.
Menzilcioğlu(B.nr:178): Kervanların ve posta tatarlarının indikleri ve at
değiştirdikleri, yahut geceyi geçirmek üzere konakladıkları bina ve hana “menzil”
denirdi. Sefer halindeki askerlerin yiyeceklerini temin ve bedeli mukabilinde zahire
alınmak üzere menziller teşkil olunurdu. Menzillerin işlerini gören memurlara
“Menzil Emini veya Menzilci” adı verilirdi.155 Mezkur belgemizde Sinanbey
Mahallesi’nde ikamet eden Menzilci oğlu İbrahim ve Salih isimleri geçmektedir.
Muhtemelen bu iki kardeşin babaları Menzil emini idi.
Muhzır (B.nr:174): Davalı ve davacıyı çağıran mahkeme görevlisi. Şer‘i
mahkemelerde bu görevi yerine getirene “muhzır” denirken, hukuk ve ceza
mahkemelerinde “mübaşir” denirdi.156 Belgelerimizde muhzır olarak Haşim Efendi
ibn-i Ohannes isimli Gayr-i Müslim’in adı geçmektedir.
Paşa (B.nr:284): Osmanlının ilk devirlerinde bu unvan, hanedan mensupları
ile bir kısım idare adamlarına verilirdi. Sonradan askeriden, “mîr-i liva” ve ondan
yukarı rütbede olanlarla, mülkiyeden, vezir, beylerbeyi, mîr-i miran ve mîr-i ümera
rütbelerine tahsis edilmiştir.157 Belgemizde Hamzabey Köyü Camii vakfının vâkıfı
olan, Mehmet Bey ibn-i Mustafa’nın Paşa olduğu ifade edilmektedir.
Serrac (Saraç)-(B.nr:151): Saraç, at takımları, araba koşumları ile deri
meşinden muhtelif eşyalar yapan ve satan kişi. Bu mesleğin icra edildiği ve 154 Pakalın, a.g.e., “Kazasker”, c.II, s.158. 155 Pakalın, a.g.e., “Menzilci”, c.II, s.479. 156 Pakalın, a.g.e., “Muhzır”, c.II, s.627. 157 Pakalın, a.g.e., “Paşa”, c.II, s.755.
52
ürünlerin satıldığı yere de “saraçhane” denirdi.158 151 numaralı belgemizde daha
vefat etmiş olan Hacı Ali’nin bu mesleği icra ettiğini anlamaktayız.
3.4.4.Etnik Kimlik ve Fizikî Özellik Bildiren Lakaplar:
Belgelerimizde, insanları tarif amaçlı olarak, etnik kimlikleri ve fizikî
özelliklerine baş vuruluğunu da müşahede ettik. Bunları, belge numaraları ile
birlikte şu şekilde sıralayabiliriz;
Çerkez (189,) Tatar Pazarcıklı(185), Arnavut (177), Boşnak (147), Yörük
(260), Topal Ali (259), Kel (177), Kara Mehmet oğlu(176), Pala Hüseyin(175),
Koca (190), Yağlı (173), Çakır oğlu (153), Tembel Hacı (151), Karagöz oğlu (149),
Köse oğlu (190), Çolak oğlu (279), Sarı İsmail (280), Koca bıyık oğlu, Bodur oğlu
(292), Kabak Ahmet (299)
Belgelerimizde etnik kimlik bildiren lakaplara, fazla rastlanmamıştır. Bu
lakaplardan İnegöl’de şu halk topluluklarının yaşadığını anlamaktayız; Boşnak,
Tatar, Arnavut, Çerkez.
3.4.5.Yerleşim Yerlerine Mensubiyeti İfade Eden Lakaplar:
Sicil kayıtlarında bazı insanları tarif için, memleketleri olan yerlere izafette
bulunulduğunu da gördük. Bu bilgilerden, İnegöl’e farklı yerlerden, değişik
sebeplerle insanların göçle geldiğini anlamaktayız. Bu konuyla ilgili defterimizden
misaller vermek istiyoruz:
Tavşanlılı Ali:159 Bu kişinin, Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinden olduğunu
anlamaktayız. Reşadiyeli Şeyh Behçet Efendi:160 Behçet Efendi’nin Tokat ilinin
Reşadiye ilçesinden olduğu anlaşılmaktadır. Muhtemelen memuriyet görevinden
(Evkaf Vekili) ötürü ilçede ikamet etmektedir.
158 Pakalın, a.g.e., “Serrac”, c.III, s.125. 159 Bkz. a..g.d.,B. nr:258. 160 Bkz. a..g.d.,B. nr:178-2.
53
Tatar Pazarcıklı Şerif,161 Kızanlıklı Hüseyin, Karinabadlı Kara Hasan,162
Şehirli Hüseyin,163 Bağdadî Hacı İsmail:164 Bağdatlı olması itibariyle, kendisi bu
lakapla tanınır olmuştur. Erzurumlu Ali Çavuş, İzmirlioğlu Ahmet usta,165 Erzurum
ve İzmir’den gelen bu insanlardan birinin usta diğerinin ise çavuş olduğunu
anlamaktayız.. Muzalılı Ahmetoğlu Molla İbrahim:166 Bu şahıs ise, İnegöl’ün
Muzalı köyünden olması yönüyle bu lakapla anılmış olmalıdır.
3.5.İnegöl’deki Evler ve Kullanılan Ev Eşyaları
O zamanlar, ilçedeki evlerin genelde tek katlı ve bahçe içerisinde olduğunu
görmekteyiz. “Babhane” diye tabir edilen evlerin bazıları iki oda bir mutfak,
bazıları da, bunlara ilaveten hol ihtiva etmektedir. 167 “Bab”, “kapı” demektir. Hane
ise içinde ikamet edilen ev meskendir. Yine belgelerimizde üst katları ifade için
Arapça’dan gelen “fevkani”, alt kat manasına ise “tahtani” tabirleri
kullanılmaktadır. Aşağıdaki belgede de bu açıkça görülür:
“…canib-ı yemini Osman hanesi ve Sarı İsmail hanesi ve arkası yonca tarlası ve
cephesi yol ile mahdut fevkani bir oda ve bir miktar holü havi müştemil bir
babhane…”168 Bu ifadelere göre, üstte bir oda bir hol, alt katta ahır ve samanlık
vardır. Ahırın altta bulunmasının bir sebebi, kışın ısınmaya katkısı olmasındandır.
Yine üst katta beş odası, alt katında ise ahır ve kahvehane yer alan daha geniş ev
biçimlerini de görmekteyiz. Belgede “…..oğlu Süleyman bahçesi ve bir taraftan
sahib-i senet …..Karagöz oğlu İbrahim arsası ile mahdût fevkanî beş oda tahtanî bir
ahır ve bir kahvehaneyi hâvî bir babhanenin…” 169 bulunduğunu görmekteyiz.
251 numaralı belgemizde ise üst katta iki oda, alt katta ise bir oda, bir mutfak ve
hol yer almaktadır. Görüldüğ gibi belge, “…… tarik-i âm ile mahdut fevkani iki
tahtani bir oda bir matbah hollü müştemil bir babhanenin taksim-i hissesi…” nden
161 Bkz. a..g.d.,B. nr:185 . 162 Bkz. a..g.d.,B. nr:180. 163 Bkz. a..g.d.,B. nr:170. 164 Bkz. a..g.d.,B. nr:146. 165 Bkz. a..g.d.,B. nr:281. 166 Bkz. a..g.d.,B. nr:291. 167 Bkz. a..g.d.,B. nr:147,178,179,255,256,258,288. 168 Bkz. a..g.d.,B. nr:280. 169 Bkz. a..g.d.,B. nr:149.
54
söz etmektedir. Evlerin ailenin çekirdek veya büyük olmasına göre değiştiği
kanaatindeyiz.
Belgelerde evlerden söz edildiği gibi evlerde kullanılan bazı ev eşyalarından da
söz edilmektedir. Özellikle tereke taksimi hüccetlerinde, adı geçen eşyaları ve belge
numaralarını aşağıda göstermek istiyoruz:
Çarşaf, yatak,170 hamam takımı, ibrik, leğen, sofralık kabı, kilim, çul, sandık,
döşek, çarşaf, tencere, sahan,171 bıçak, çanta,172 yastık, saat, çuval, tepsi, tas,
bakraç,173 bıçak me‘a masat, yün minder, çorba tası, minder, yorgan, bardak,
küçük ayna, şiş, soba, mangal, nalbant takımı, bıçak, me‘a masat, çorba tası,
minder, yorgan,174 ocak, masa, karyola, lamba, perde,175 tekne, küp, silahlık, kuşak,
çaydanlık,176 kevgir, bakraç,177 tava.178
Bu tespitlerden hareketle normal bir evin, içerisinde bulunan eşyaları şu
şekilde sıralayabiliriz: Minder, yatak, yorgan, yastık, kilim, çul, döşek, çarşaf,
tencere, tava, sahan, bıçak, çorba tasları, bakraç, ibrik, leğen, soba, perde, lamba
vb. Evlerde yatak ve döşeğin kullanılması, yerde yatıldığını göstermektedir.
Karyolanın, o dönem için her evin sahip olamadığı bir ev eşyası olduğu
anlaşılmaktadır. Karyola sadece bir belgede179, yatak ve döşek ise çoğu terekelerde
geçmektedir.180 Yemekler yer sofrasında yenilmekte, el yıkama ve abdest almak
için, leğen ve ibrik kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca bu eşyalar o zamanlar sade
bir hayat yaşandığını göstermektedir.
Daha iyi şartlara sahip evlerde ise, masa, karyola, yün minder, hamam takımı,
küp, ayna, ocak vb eşyalar bulunmaktadır.
170 Bkz. a..g.d.,B. nr:175. 171 Bkz. a..g.d.,B. nr:176. 172 Bkz. a..g.d.,B. nr:182. 173 Bkz. a..g.d.,B. nr:176. 174 Bkz. a..g.d.,B. nr:234. 175 Bkz. a..g.d.,B. nr:272. 176 Bkz. a..g.d.,B. nr:274. 177 Bkz. a..g.d.,B. nr:273. 178 Bkz. a..g.d.,B. nr:270. 179 Bkz. a..g.d.,B. nr:272. 180 Bkz. a..g.d., B. nr:175,176,185…
55
3.6.İnegöl Halkının Kullandığı Kıyafetler ve Ziynet Eşyaları
XIX. yüzyıl sonlarında İnegöllülerin giydikleri kıyafetleri de tereke
belgelerinde görebilmekteyiz. İncelemiş olduğumuz belgeler içinde aşağıdaki
giyim eşyalarının isimlerine rastlamaktayız:
Entari:181 Eskiden üste giyilen iki tarafı yırtmaçlı, geniş kollu, iç etekliği uzun
gömlek gibi elbisenin adıydı. Bunların en mükemmeli sarayda mahfuz, Beyazıt’ın
Bursa kumaşından yapılmış entarisidir ki, teşhir için Londra’ya gönderildiği zaman
200 bin lira kıymet konulmuştu. Gece yatarken giyilenlerine gece entarisi
denirdi.182
Gömlek, ayakkabı,183 pabuç, şalvar, saya, gelin elbisesi,184 yağmurluk,185
kocuk, uçkur, hacı örtüsü, çorap, sarık,186 çarık,187 Horasan işi şâl, boyun şalı.188
Şal:189 Yün kumaş nevilerinden birinin adıdır. İran ve Hindistan’da
yapılanları daha kıymetli idi. Şallar umumiyetle çubuklu olduğu halde, Horasan işi
şal çizgisiz, serpme çiçekli idi. Şaldan elbise, bohça, yorgan vb yapılırdı. Omuza ve
başa örtülen dört köşe büyücek yün veya ipek kumaşlara da şal denirdi.190
Belgelerimiz içinde o dönemde süs amaçlı kadınların kullandıkları ziynet
eşyalarına rastlamaktayız.
Yüzük,191 küpe çift,192 elmas taşlı yüzük, bir çift elmas taşlı künye, elmas ve
zümrüt taşlı bir adet yüzük, bir çift elmas taşlı küpe, elmas taşlı bir adet iğne.193
Örnek olması bakımından ziynet eşyalarının yer aldığı, bir tereke belgesini
burada zikredelim; “…zevcem müteveffiye-i mezbure Hafize hanım hayatında
bundan 6 ay mukaddem Bursa’dan babası ve validesi yanlarına azimetinde benim 181 Bkz. a..g.d., B. nr:176. 182 Pakalın, a.g.e., “Entari”, c.I, s.541. 183 Bkz. a..g.d., B. nr:175. 184 Bkz. a..g.d., B. nr:176. 185 Bkz. a..g.d., B. nr:176-2. 186 Bkz. a..g.d., B. nr:234. 187 Bkz. a..g.d., B. nr:270. 188 Bkz. a..g.d., B. nr:282. 189 Bkz. a..g.d., B. nr:282. 190 Pakalın, a.g.e., “Şal”, c.III, s. 308. 191 Bkz. a..g.d., B. nr:176. 192 Bkz. a..g.d., B. nr:234. 193 Bkz. a..g.d., B. nr:282.
56
haberim olmaksızın...... vazı ile alıp götürdüğü 200 kuruş kıymetli 2 arşın mikdarı
müsta’mel lâhuri şal ve yüz kuruş kıymetli iki adet kezâ boyun şalı ve 150 kuruş
kıymetli iki adet Horosan kâri şâl ve 500 kuruş kıymetli iki arşın mikdarı lâhüri şâl
ve 100 kuruş kıymetli iki adet kezâ boyun şalı ve 150 kuruş kıymetli … bir adet …
iğne ve..kuruş kıymetli bir çift elmas taşlı künye ve 150 kuruş kıymetli elmas ve…
taşlı bir adet yüzük ki cem’ an 2500 kuruş kıymetli mücevherât ve eşyâyı muharrere-i
mezküreler müteveffiye-i mezburenin terekesi …”194
Bu verilerden yola çıkarak, o dönemdeki İnegöl halkının giyim kuşamı
hakkında bir şeyler söyleyebiliriz. Erkeklerin şalvar giydikleri ve onu kemer
görevini gören uçkur dediğimiz iple bağladıkları anlaşılmaktadır. Bu şalvarın
üzerine de gömlek giyiliyordu. Gömlek iki çeşittir. Birincisi iç gömlek dediğimiz
fanila, ikincisi ise düğmeli, dışa giyilen bir giyisidir. Ayağa ise çarık giyilmektedir.
Erkeklerin başlarına sarık doladıkları da belgelerde geçen terekelerden
anlaşılmaktadır.
Kadınlar ise, ayaklarına pabuç tabir edilen ayakkabı, üstlerine entari, veya
şalvar giymektedirler. Dışarıya çıkacaklarında ise genelde “saya” tabir edilen üst
örtülerini kullanmaktadırlar. Bunların haricinde hacı örtüsü ve Horasan işi boyun
şalının da kullanıldığını görmekteyiz. Düğünlerde ise çok değerli olduğunu
anladığımız gelin elbisesi kullanılmaktadır. Bazı gelin elbiselerinin, 200 kuruş
bazılarının ise 500 kuruş kıymetinde olduğu belgelerde yer almaktadır.195
3.7.Belgelerde Geçen Erkek ve Kadın İsimleri
3.7.1.En Çok Kullanılan Erkek İsimleri
C-233 numaralı Şer‘iyye Sicili Defteri’ndeki belgelerde yer aldığına göre,
dînî anlayış ve yaşantının halkın üzerindeki etkisi , isimlere de yansımıştır.
İsimlerin büyük bir kısmı peygamberimiz, ehl-i beyti ve sahabelerinin isimlerinden
seçilmiştir. İlgimizi çeken bir diğer konu da, çocuklara genelde dedelerinin
194 Bkz. a..g.d.,B. nr:282. 195 Bkz. a.g.d., B. nr:176, 187.
57
isimlerinin verilmesidir. Bu uygulama bize, milletimizdeki ataya saygı anlayışını
göstermektedir.
Belgede “…Rumelinin Selvi muhacirlerinden Hüseyin Bey oğlu Ahmet bin
Hüseyin’in…”196 denilmektedir. Dede ve torun ikisinin adı da Hüseyin’dir. Hüseyin
ismi ise, peygamberimizin (s.a.s) torununun adı olması yönüyle, halkımızdaki
peygamber ve ehl-i beyt sevgisinin bir göstergesidir.
Ayrıca, “…vefat eden Mehmet oğlu Ali bin Mehmet’in sulbiye-i kebire kızı ve
hasren varisi…”197 açıklamasında Ali isimli şahıs, oğluna babasının ismini
vermiştir. Mehmet, Muhammet’in farklı bir şekilde okunmasından ortaya çıkmıştır
ve yine halkımızdaki peygamber sevgisini gösteren bir isimdir. Belgelerimizde en
fazla “Mehmed” isminin geçtiğini görmekteyiz.
Belgelerimizde en fazla karşılaştığımız isimler ve sayılarını şu şekilde tespit
etmekteyiz: Mehmet (254), Ali (181), Ahmet (157), Hasan (96), İbrahim
(91),Osman (87), Halil (83), İsmail (75), Hüseyin (73), Süleyman (54), Yusuf (21),
Ramazan (11).
Görüldüğü gibi burada ilk iki sırada Hz. Peygamberin iki adı yer almaktadır.
Bunları peygamber ve sahabe adlarından diğerleri takip etmektedir.
Şekil:3.1. Belgelerde Geçen Erkek İsimleri ve Sayıları
0
0,2
0,4
0,6
0,8
1
1
196 Bkz. a.g.d., B. nr:274. 197 Bkz. a.g.d., B. nr:235.
58
Osmanlı döneminde kullanılan isimlerin büyük çoğunluğunu,
peygamberimizin, diğer peygamberlerin ve sahabelerin isimlerinin oluşturduğunu
görmekteyiz. Bu, o dönemdeki halkın, değer yargılarını göstermesi adına önemli
bir ölçüttür.
Bunların haricinde, az sayıda geçen şu isimlerde de, aynı anlayışın hakim
olduğunu görmekteyiz:
İdris, Hayreddin, Salih, (B.nr:146), Nuri, Kadir, Veysel (B.nr:147), Ömer,
Nazif (B.nr:155), Abdullah (B.nr:162), Said (B.nr:163), Rüstem (B.nr:164), Yasin
(B.nr:167), Ataullah (B.nr:169), Fazlı (B.nr:170), Niyazi (B.nr:172), Emin
(B.nr:173), Cafer, Yakup, Yaşar (B.nr:177), Eyüp (B.nr:178), Şerif (B.nr:240),
Abdi (B.nr:251), Abdulhalil (B.nr:276), Celaleddin (B.nr:279), Arif (B.nr:281),
Numan, Nihat (B.nr:282), Tahir (B.nr:285), Ejderi, Saturkeri (B.nr:290)
Adı geçen belgede Ejderi ve Saturkeri isimli şahısların Çerkez
muhacirlerinden olduğu ifade edilmektedir.
3.7.2 Belgelerimizde En Fazla Geçen Kadın İsimleri
Kadın isimlerinde de dînî anlayışın etkisi dikkatimizi çekmektedir. İsimlerin
İslam tarihi içerisinde önemli yeri olan büyük hanım şahsiyetlerden seçildiğini
görmekteyiz. Osmanlı kültüründe kadın, annesine değil de, babasına izafeten
tanımlandığı için, yukarıda erkek isimleri konusunda söz ettiğimiz kuralın, bayan
isimlerinde de, geçerli olup olmadığını bilememekteyiz. Buna iki örnek verelim:
“…sahibe-i arz-ıhal ma‘rifetü-z zat Mâide Hatun ibnet-i Ömer…”198
“…Seyit oğlu kerimesi Şerife Hatun ibnet-i Abdullah’ın veraseti…”199
Kadınlarla ilgili dikkatimizi çeken bir diğer konu ise, erkekler için kullanılan
hacı ve hafız terimlerinin kadınlar için kullanılmamasıdır. Kadınlar içinden de hafız
198 Bkz. a.g.d., B. nr:148 199 Bkz. a.g.d., B. nr:150
59
ve hacı olanlar muhakkak vardır. Fakat, ahlak veya kültürel bir anlayış gereği bu
unvanların kadınlar için kullanılmadığı kanaatindeyiz.
Belgelerde en çok karşılaştığımız kadın isimleri aşağıda belirtildiği şekildedir:
Fatma (43), Emine (22), Ayşe (16), Hatice (11), Zeynep (6), Zehra(6).
Şekil: 3.2.Belgelerde Geçen Kadın İsimleri ve Sayıları
Kadın isimlerinin de en fazla kullanılanlarını (aynı erkek isimlerinde olduğu
gibi), peygamberimizin (s.a.s.) eşleri (Hatice, Ayşe, Zeynep) ve kız çocuklarının
(Fatımatu’z- Zehra, Zeynep) isimlerinin oluşturması, dikkat çekmektedir. “Emin”,
peygamberimize ait “güvenilir” anlamına gelen bir isimdir. Bunun kadınlar için
kullanılış şekli (müennes hali) “Emine” dir.
Bunların haricinde, belgelerimizde farklı sayılarda aşağıdaki isimler de
geçmektedir: Sabire, (B.nr:175,146), Maide (B.nr:148), Şerife (B.nr:150), Halime
(B.nr:64), Nefise (B.nr:170), Meryem (B.nr:173), Hasibe (B.nr:176), Şahine
(B.nr:177), Necmiye, Tevhide, (B.nr:176-2), Selime (B.nr:177-2), Zeliha, Hanife
(B.nr:238), Gonca (B.nr:243), Necibe (B.nr:244), Hilmiye (B.nr:251), Saliha
05
1015202530354045
Fatma Emine Ayşe Hatice Zeynep Zehra
60
(B.nr:289).
Bu adlar, İslamî kültürden kaynaklanan manidar anlamları olan adlardır.
Bunlar içinde yalnız “Gonca” adı aslen Türkçe’dir. İsimler arasında yukarıda söz
ettiğimiz şekilde dini duygu ve anlayıştan kaynaklanan isimler çoğunluktadır.
3.8. Evlenme (Nikâh)
Evlilik İslam Hukukuna göre, erkeğin kadından faydalanma mülkiyetini elde
etmesi, kadının da erkekten faydalanmasını helal kılması için Allah`ın koyduğu bir
akit (nikah) manasına gelir.200 Osmanlı toplumunda bu anlayışa dayanan nikâh
işlemi, kadılar veya kadıların yetkili kıldığı kişiler tarafından yürütülürdü.201
Üzerinde çalıştığımız sicilde, nikâh akdi ile ilgili beş adet belge
bulunmaktadır ve bu belgelere “nikah hücceti” denilmektedir. 202 Bu belgelerin
muhtevasına örnek olarak ikisinin içeriğini sunmak istiyoruz. Mesela 260 numaralı
belge bir nikah hüccetidir.
260 numaralı belgede, İnegöl kazası Kozluca Köyü’nde oturan, Yörük oğlu
Süleyman kızı Şerife isimli âkıl, bâliğ kızın, aynı köyden Mahmut oğlu Hacı
Mehmet ile 500 kuruş mihr-i müeccel ve 1000 kuruş mihr-i muaccel üzerine nikâh
akdinin gerçekleştiğini görmekteyiz. Bu akit şahitler huzurunda gerçekleşmiştir.
Yine 262 nolu nikah hüccetinde, dul bir kadının nikahına şahit olmaktayız.
Hanlı Köyü’nden iken, bundan önce vefat eden Abdullah oğlu Halil’in on
yaşındaki kızı Halime’nin annesi İhsan, kızı Halime’yi Gürcü oğlu Mehmet b.
Süleyman ile, mahkeme huzurunda 700 kuruş müeccel, 300 kuruş ta muaccel
olmak üzere, toplam 1000 kuruş mehir anlaşması üzerine evlendirdiğini
görmekteyiz. On yaşındaki Halime’nin velisi olması hasebiyle bu akid, annesinin
izni ile yapılıyor. Burada ayrıca, kızların küçük yaşta evlendirilmeleri adetine şahit
oluyoruz. Fakat bu olayın dışında, küçük yaşta evlendirme ile ilgili başka bir
belgenin olmadığına da değinmek istiyoruz. 262 numaralı belgede bu kızın küçük
yaşta evlendirilmesinin bir nedeni olarak babasının olmayışı, annesinin ona
200 Zuhaylî, a.g.e., c. IX, s. 27; Bilmen, a.g.e., c. II, s.15-114; Cin-Akgündüz, a.g.e., c. II, s. 70-95. 201 Uzunçarşılı, a.g.e., s. 86 ve 113. 202 Bkz,a.g.d.,B. nr: 172,222,260,262,276.
61
bakmakta zorlanmasını bir neden olarak ifade edebiliriz.
3.8.1. Mehir
Burada, nikah ve evlilikte kadınların önemli bir avantajı olan, İslam fıkhından
kaynaklanan mehir üzerinde az da olsa durmak gerekmektedir. Mehir, evlenirken
erkeğin kadına verdiği (vermeyi taahhüt ettiği) meblağ ve maldır. Mehir, kadının
bedeli veya ondan istifade imkânının karşılığı değil, bir ömür boyu beraber yaşama
arzusunun sembolik alametidir ve hediye kabilindendir.203 Mehirin üst sınırı
olmamakla birlikte, hadisi şeriflerde evliliğin kolaylaştırılması yönüyle düşük
tutulması tavsiye edilmiştir. Kız tarafının düğün masraflarını karşılaması için,
maddi destek mahiyeti de vardır. Muhtemelen başlık parası mehirin yanlış
uygulanması veya istismarından kaynaklanmış bir uygulamadır.
Mehr-i muaccel: Nikâhta kız tarafına verilen peşin paradır.204
Mehr-i müeccel: Boşanma veya ölüm halinde, kız tarafına verilmesi nikâh
sırasında belirlenmiş para veya bedeldir.205
Osmanlı uygulamalarında, mehir verilip nikâh akdi yapıldıktan sonra
birleşme (zifaf) gerçekleşmiyorsa, mahkeme inkıyat (boyun eğme, kendini teslim
etme) uyarısında bulunabilmektedir. Ancak, bu durumda koca şahitlerin
şahadetleriyle nikâh akdi yaptığını ve kadına mehrini verdiğini ispatlamak
zorundadır.206 Üzerinde çalıştığımız sicilde mehirle ilgili üç belge mevcuttur.207
Belgelerimizden bir örnek sunmak istiyoruz:
“…İnegöl kazâsı köylerinden Muzal Köyü’nde oturan dilekçe sahibi,
Hüseyin’in kızı Hasibe Hatun Bidâyet mahkemesine mahsûs odada halen
boşanmış eşi olan Ramazan oğlu Ali’nin huzurunda üzerine dava edip işbu elimde
203 Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku, c. II, s. 95; Geniş bilgi için bkz., Keskioğlu, a.g.e., s.
235; Bilmen, a.g.e., c. II, s. 115-173; Zuhaylî, a.g.e., c. IX, s. 198-249; Cin-Akgündüz, a.g.e., c.II, s. 95-97.
204 Bazı yörelerde buna, “ağırlık” da denir. 205 Devellioğlu, a.g.e.,“mehir”, s.603; Bkz. a.g.d.,B. nr:222,260,262,276,277,173,176,187 206 Ömer N.Bilmen, Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, I-VIII, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1988.s.174-394; Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi (Tercüme: Komisyon), I-X, Risale Yayınları, İstanbul 1994. s. 275-378; Keskioğlu, a.g.e., s. 244.
207 Bkz. a.g.d.,B. nr:173,176,246.
62
olup mahkemeye ibraz eylediğim bir izinnamede yazılı olduğu üzere adı geçen Ali
eşim olup, her nasılsa geçimsizlikten, tarihimizden 6,5 ay önce talak-ı ric‘i ile
boşamış olmakla, zimmetinde olan, 201 kuruş mihr-i müeccel hakkım ile malım
olup haksız yere zaptetmiş olduğu 500 kuruş kıymetli bir takım gelin elbisesi ve 50
kuruş kıymetli bir adet sandık ve 90 kuruş kıymetli 6 adet gömlek ve 200 kuruş
kıymetli 8 adet şalvar ve 20 kuruş kıymetli bir adet saya ve 200 kuruş kıymetli iki
kat yatak ve 80 kuruş kıymetli bir çul ve15 kuruş kıymetli bir adet döşek-çarşaf ve
25 kuruş kıymetli bir adet tencere ve 10 kuruş kıymetli bir adet sahan ki toplam,
1391 kuruşluk eşya ve mihr-i müeccel hakkımın istenilerek bugün bana edâ-u
teslime adı geçen Ali’ye mahkeme tarafından tenbih olunmak isteğimdir…”208
Kadının, boşanmış olduğuna dair, bir belge sahibi olduğu anlaşılmaktadır.
Nikah 201 kuruş mehr-i müeccel üzere kıyılmıştır. Kadın, mehr-i müeccelini ve
gelin elbisesi ile sair eşyasını geri almak için dava açmış mahkeme kadının lehine
sonuçlanmıştır.
3.8.2. Boşanma
Boşanma (talâk), evlilik bağını çözmek, evlilik ilişkisine son vermek, nikâh
kaydını belli lafızlarla kaldırmaktır.209
Belgelerimiz içinde farklı boşanma çeşitleri yer almaktadır. Bunlardan biri
Talak-ı Ric‘î’dir.
Talak-ı ric’î: Kadının iddeti içinde kocasının kendisine dönme hakkı olan
talaktır.
Belgelerde yer alan ikinci tür talak, Talak-ı Selâse’dir
Talak-ı Selâse: ‘Üçten dokuza boş ol’, demek suretiyle, kadın başka erkekle
evlenmeden eski kocasına dönmeye imkân vermeyen talaktır.
Vesikalarda geçen Talak-ı ba‘in ise, kadının iddet müddeti ( dört ay, on gün)
sona ermeksizin kocasına dönmeye hakkı olmayan talaktır. 210
208 Bkz. a.g.d.,B. nr:176. 209 Zuhaylî, a.g.e., c. IX, s. 275-378. 210 Devellioğlu, a.g.e., “talak” s.1029.
63
Sicil kayıtlarından konu ile ilgili bir örnek verecek olursak:
204 numaralı belgede; İnegöl kazası Muzal köyünde oturan Yusuf kızı Ümmü
Gülsüm Hatun, kendisini talak-ı selase (üç talak) ile boşayan, Abdullah oğlu
Ahmet’ten boşanmış olduğunu ifade edip, şahitler huzurunda bunu tescil ettirerek,
başkasıyla evlenmek istediğini belirtmiştir. Belgeden boşanmış olduğuna dair,
şahitlerin ifadesine dayanan bir belgenin düzenlenmiş olduğunu anlamaktayız.
Boşanma davası ile ilgili sadece bir belge olmakla birlikte, talak ile ilgili
kelimeler başka dava konularında da geçmektedir. Mesela, Ba‘în talak, 172
numaralı belgemizde, ric‘î talak ifadesi ise; 176, 185 ve 187 numaralı
belgelerimizde görülmektedir.
Yine de incelemiş olduğumuz 170 belgenin sadece altı tanesinde, boşanma
konusunun geçmesi, bize o dönemde aile kurumunun sağlam olduğunu,
boşanmaların azlığını göstermektedir.
3.8.3. İbra ve Muhala‘a (Anlaşarak Boşanma)
İbra; karşılıklı olarak haklarından vazgeçerek birbirini temize çıkarmaları,
sorumluluktan muaf hale getirmeleri demektir.211 Hul‘: Kadının bir bedel karşılığında
evlilik bağından kurtulmasıdır. Ayrılma konusunda, karı-kocanın karşılıklı anlaşmaya
varmalarıdır.212
Muhala‘a konusuyla ilgili olarak 148 numaralı belgede; Ömer’in kızı Mâide
Hatun, mahkemeye başvurarak, geçimsizlikten dolayı eşi Mustafa oğlu Ali’den
ayrılmak istediğini ifade eder. Muhala‘a için, alacağı olan 1760 kuruşun, 1360
kuruşundan feragat edip, 400 kuruş karşılığında kocasıyla anlaşarak (muhala‘a
yoluyla) boşanmışlardır. Böylece birbirlerini, ibra (temize çıkarma) ve iskat
etmişlerdir. Muhala‘a belgeleri bize Osmanlılarda, kadının da boşanma hakkının
olduğunu göstermektedir. Ayrıca kadın boşanma hakkını, nikahın kıyılması
esnasında da talep edebilir. Osmanlılarda mehir, nafaka, iskan masrafı vb
hakkından vazgeçme karşılığında veya bunların hiçbirisi olmadan da, anlaşarak
211 Devellioğlu, a.g.e., “ibra”, s.797. 212 Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku, c. II, s. 118-119.
64
boşanabilmek mümkündü.
İbra konusunu ilgilendiren 169 numaralı belgemiz şöyledir:
“Rumeli’nin …….sancağı dahilinde Köstence ….karyesinde sakin Ataullah
oğlu Mehmet Ali kerimesi marifetü’z zat Fatıma bint-i …..Mehmet Ali tarafından ber
vech-i âti muhala‘a ve sulh ve ibraya sancağı mezkur niyabet-i şer‘iyesinde 313
sene-i şehr-i Receb-i’l Ferdi 6. günü tarihli ve 680 numaralı fetvahane-i celileden
musaddak bir kıt‘a vekalet sıhhat-i şer‘iye ile âmme vekili karye-i mezkure
ahalisinden olup, Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul sancağına
muzaf İnegöl kazâsı mahallâtından Burhaniye mahallesinde Duyûn-u Umûmiye
İdaresi Katibi Nazmi Efendi hanesinde müsafireten sakin Yaver Ali Ağa ibn-i
Mustafa kazâ-i mezkûr Bidâyet mahkemesine mahsûs odada ma‘kûd meclis-i şer‘î
şerifi Enver‘de yine karye-i mezkure ahalisinden olup hicretle kaza-i mezkurun
Burhaniye mahallesinde sakin Nalbant Refet bin El-Hac Osman muvacehesinde
müvekkilem …..ani’l yed .. Fatıma Hatun1400 kuruş mihr-i müeccel ve 2200 kuruş
mihr-i muaccel tesmiyesiyle işbu hazır bi’l meclis Refet nam kimesnenin zevce-i
menkuhe-i medhulu bahası olup ………..adem-i hüsn-ü mu‘aşeretten naşi meblağı
mihreyn-i mezkureyn ile nafaka-i iddet ……malume……….mezbur Refet’in
firaşından hasıl ve müvekkilem Fatıma Hatun’dan mütevellide henüz 4 yaşında
Mehmet nam sağirin nafaka ve kisve ve sair levazım- ı zaruriyesi için sancağı
mezkure Niyabet şer‘iyesinde bi’t takrir fetvahane-i celileden musaddak sıhhat-i
şer‘iyeye rabt edilen yevmî ….nafakasının dahi sağir-i mezbur hakkı hıdanesi
sükutuna değin müvekkilem Fatıma Hatun üzerine olmak üzere mezbur Refet ile
muhla‘a-i sahiha-i şer‘iye ile bi’l vekale hul‘ olduğunda ol dahi ber minval-i
muharrer hul‘u mezkuru be‘de’l kabul hukuk-u zevciyete sair hukuk-u şe‘iyeye
müt‘allik âmme-i da‘avi ve metalibat vekaleti eyman ve muhasamattan mezbur
….zimmetini ibrayı âm-ı sahih-i şer‘i ile bi’l vekale ibra ve iskat edip, ol dahi kezalik
benim zimmetimi ibra ve iskat ve yine her birimiz ber minval-i muharrer aharın
ibrasını kabul eyledik dedikte…”
Bu hüccet belgesine göre, Fatma hanım, eşi Refet beyden boşanmak
istemekte, anlaşarak boşanmak için mehir hakkından vazgeçmektedir. Ayrıca
hıdane süresince çocuğun nafakasını da Fatma hanım üstlenecektir. Mahkeme de
65
boşanmalarına hükmedip, ibra ile muhala anlaşmasını kayıt altına alır.
3.8.4. Nafaka
Nafaka sözlükte, “yaşamak için lâzım olan akçe, zaruri ihtiyaçların masrafı”,
“yetimlere veya boşanmış bir kadına ve sair şahıslara yaşamaları için cânib-i şer-i
şeriften tahsis olunan akçe” anlamlarına gelir.213 Nafaka, karı kocanın haline, mâli
durumuna göre ayarlanır. Zengin, orta halli ve fakir olmalarına göre nafaka miktarı
değişmektedir.
244 numaralı belgede; İnegöl kazası Muradiye mahallesi sakinlerinden
bundan önce vefat eden Muharrem’in oğlu Nalbant Süleyman Kalfa ve küçük oğlu
Mehmet ile küçük kızı Tevhide’nin işlerini yürütmeğe şer‘i hüccet ile vasileri, yine
aynı mahalleden valideleri Hacı Osman’ın kızı Necibe Hatun, çocuklarının nafaka
ve giyim ihtiyacı içinde olduklarını dile getirir. Hakim çocukların ihtiyacı için her
ay, Eytam Sandığı’ndan214 80’er kuruş nafaka takdir etmiştir.
Görüldüğü gibi, buna benzer belgelerimizde nafaka talebi ile mahkemeye
başvurulduğunda, mahkemenin bu talepleri olumlu değerlendirerek, nafaka
istenilen şahıslar için, belirli bir miktar takdir ettiğini görmekteyiz. 215
Çocuğa bakıp büyütmek üzere yanında bulundurmağa hıdâne denir. Doğan
çocuk her yönden bakıma muhtaçtır ve malını tasarruftan acizdir. Bu işleri, onu
temsilen bir veli veya vasî yapar. Mal işlerine baba bakar. Baba olmadığı takdirde,
çocuğa bakıp onu yetiştirme annenin görevidir. Anne, kocasının nikahından çıkmış
ise, çocuk için hıdâne ücreti isteyebilmektedir.216
229 numaralı belgede ; İnegöl kazası Kadı köyünde oturan Ahmet kızı Fitnat
Hatun, boşanmış olduğu eşi Hasan oğlu Şakir’den 4 yaşındaki oğlu Cafer, 6
yaşındaki kızı Sultan ve karnındaki 6 aylık çocuk için nafaka davası açmış.
Mahkeme , çocuklar için 20’şer kuruştan 40, hamile anne için doğuma kadar 30
213 Keskioğlu, a.g.e., s. 251-252; Geniş bilgi için bkz., Zuhaylî, a.g.e. c. X, s. 78-129; Bilmen, a.g.e.,
c. II, s. 444-517; Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku, c. I, s. 146-153. 214 Eytam Sandığı ile ilgili ayrıntılı bilgi son bölümde verilecektir. 215 Bkz.,a.g.d., B. nr: 183,214,215,229,244,246. 216 Keskioğlu, a.g.e., s. 253; Geniş bilgi için bkz.; Ruhi Özcan, İslam Hukukunda Hısımlık
Nafakası, Çağlayan yay. İzmir 1996; Cin-Akgündüz, a.g.e., c. II, s. 117-118.
66
olmak üzere toplam her ay 70 kuruş nafaka takdir etmiştir.
Bu tür belgelerden yola çıkarak, yetim ve dulların sosyal güvenceye sahip
olduklarını söyleyebiliriz. Dulların iddetleri müddetince, giyecek ve yiyecekleri
için belirlenen nafakalarının yanı sıra, barınmaları için gerekli masrafların
(müennes-i sükna) karşılanması adına da nafaka takdir edildiğini görmekteyiz.
Çocuklara babalarından kalan mirastan, ihtiyaçlarına göre aylık belirli miktarlar
nafaka olarak verilmektedir. Babalarından kalan bir varlığa sahip değillerse, o
zaman hısımlık nafakasından istifade edebiliyorlardı. 217
217 Özcan, a.g.e., s.83.
67
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İLÇEDE İDARÎ VE EKONOMİK HAYAT
Osmanlı Devleti, yönetim bakımından eyalet, sancak ve “kaza” birimlerine
ayrılırdı. Kaza sınırları içinde gerektiğinde kaza nahiyeleri oluşturulur ve bunların
yönetimi için kaza kadısı tarafından “naib” gönderilirdi. Kazaların başında yönetici
olarak kadılar bulunuyordu. İlmiye mensubu olan kadı, taşradaki uygulamaları da
denetlerdi.
Tanzimattan sonra kadıların bir unvanı kaldı. Eski salahiyetlerinin onda
dokuzu ellerinden alındı. İlmiye sınıfına rağbet çok azaldı. Mülkiye sınıfına çok
büyük rağbet başladı.Tanzimattan sonra kadılar, bulundukları yerin mahdut
davalarına bakabilen şer‘iye hakimleri durumuna düştüler.218
İncelemiş olduğumuz defterde kadının haricinde eytam müdürü, şer‘iye
katibi, mübaşir, mülazım, muhzır, evkaf vekili, duyûn-u umûmiye idaresi katibi ve
tapu memuru gibi görevlilerin de isimleri ile karşılaştık.
4.1. Sicil Belgelerine Göre XIX. yy Sonlarında İnegöl’deki Mülkî Erkan ve
Memurlar
233 numaralı İnegöl Şer‘iye sicil defterinde karşılaştığımız, mülkî erkan ve
isimlerinin geçtiği belgelerin numaraları şöyledir;
Hakim Kadı: Toyala Hasan Meab Efendi (220-244)
218 Yılmaz Öztuna, Büyük Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1994, c.I, s.88.
68
Duyûn-u Umûmiye İdaresi Katibi: Nazmi Efendi (169)
Evkaf Vekili: Reşadiyeli Şeyh Behçet Efendi ibn-i Şeyh Ali bin Abdullah
(178-2)
Şer‘iyye kâtibi: Mustafa Efendi ibn-i Kasım (177-2,229,256,257,258,259)
Eytâm maldârı: Ohannes Efendi ibn-i Haci Ağop (146)
Eytam müdürü: Nuri Efendi ibn-i Mehmet (239,248,256…)
Mübaşir: Mehmet Efendi ibn-i Timur (276)
Muhzır: Haşim Efendi ibn-i Ohannes (153)
Mülazım: Halil Efendi ibn Mehmet (173)
Tapu memuru: Hasan Efendi ibn-i Abdullah (239)
Görüldüğü gibi, sicil kayıtları, tutuldukları zamanın mülkî erkan ve
memurlarının açığa çıkarılmasında da önemlidirler. Burada ilçe yönetiminde söz
sahibi olan herkesin adını bulabilmekteyiz.
Burada dikkat çeken bir diğer husus ta, Eytam maldarının gayr-i müslim
oluşudur. Muhzır Haşim Efendi’nin baba adının Ohannes oluşuna bakılırsa, Haşim
Efendi’nin bir mühtedi olduğu söylenebilir. Evkaf Vekili olan Behçet Efendi’nin
bir Şeyh olduğu görülmektedir.
4.2 Belgelerimizde Adı Geçen İnegöl Mahalle ve Köy Muhtarları
Osmanlılarda mahalle, birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirlerinin
davranışlarından sorumlu olan ve sosyal dayanışma içinde olan kişilerin oluşturduğu
bir topluluktu. İlk kez, II. Mahmut (1808-1839) mahalle ve köylerde muhtarlık
teşkilatını kurdu. Muhtarlık teşkilatının kurulmasıyla, âyanların görevlerini muhtarlar
üstlendi. 219
İncelediğimiz şer‘iyye sicili belgelerinde, dava konularının neredeyse
tamamının doğruluğunun araştırılması meselesinde, imam veya muhtarlara
başvurulmaktadır. Buradan yola çıkarak defterde geçen mahalle ve köy muhtarlarının
isimlerine ulaşabildik. 219J.H., KRAMERS, “mahalle”, İslam Ansiklopedisi, MEB yay., İstanbul 1977, c. VII, s.245.
69
a)Merkez Mahallelerin Muhtarları:
Muhtarlar mahallelerde, hükümetin temsilcisi konumundaydılar. Mahalle ile
ilgili her meselede birinci yetkili muhtardı. Belgelerimizde, mahkemede konu
edilen her meselede muhtar bilirkişi ve şahit olarak yer almaktadır. C-233
numaralı Şer‘iyye Sicil Defteri’ne göre, 1892 yılında İnegöl mahallelerinin
muhtarları şunlardır:
Hamidiye Mahallesi muhtarı: Ali bin İbrahim bin Abdullah (181-2)
Burhaniye Mahallesi muhtarı: Hamdi Efendi (293)
Sinanbey Mahallesi muhtarı: Abdullah bin Mustafa (263)
Cuma Mahallesi muhtarı: İsmail Efendi ibn-i Osman (162)
Orhaniye Mahallesi muhtarı: Ali bin Osman (166)
Yenice Mahallesi muhtarı: Hakkı bin İsmail (146)
Görüldüğü gibi burada, mezkur şer‘iye sicili defterinden İnegöl’ün
mahallelerinin ve muhtarlarının isimlerini öğrenebilmekteyiz. Defterden
edindiğimiz bilgilere göre o zamanlar (1892-93) İnegöl’ün yedi mahallesi vardı.
Burhaniye, Orhaniye ve Hamidiye mahalleleri birer kişi adına dayanıyordu. Bu
isimlerin, Osmanlı hükümdar ve devlet adamlarının isimlerinden kaynaklandığı
kanaatindeyiz. Cuma Mahallesi ise, Cuma Camii’nin adından dolayı bu ismi
almıştır. Çünkü genel uygulama, bir kazada bir yerde cuma namazı kılınması
şeklindeydi.
b)İnegöl’deki Köy Muhtarları
Aynı yetkilerle muhtarların, köylerde de görev yaptıklarını görmekteyiz.
İncelediğimiz defterde, İnegöl’e bağlı bütün köy muhtarlarının isimleri
geçmemektedir. Belgelerimizde adı geçen köy muhtarları şunlardır:
Hamzabey Köyü muhtarı: Birinci muhtarı, Mehmet Ağa bin Hasan bin
Abdullah. İkinci muhtarı, Mustafa bin Halil (300)
70
Kozluca Köyü muhtarı: Sarıoğlu Ali bin Ali (292)
Çeltikçi Köyü muhtarı: Muhtar-ı evveli, Göçer Süleymanoğlu Ali Pehlivan.
Muhtar-ı sanisi, Dervişoğlu Mehmet bin Halil (163)
Akhisar Köyü muhtarı: Hacı Hasan oğlu Ali bin Hasan (175)
Muzal Köyü muhtarı: Molla Osman bin Mustafa (204)
Fındıklı Köyü muhtarı: Ahmet bin Şakir (289)
Karacakaya Köyü muhtarı: Mehmet bin İbrahim (253)
Yukarıda yedi köyün muhtarlarının ismi geçmektedir. Hamzabey Köyü’nün
birinci muhtarı “Ağa”dır. Bu lakabından onun zengin biri olduğunu çıkarabiliriz.
Çeltikçi Köyü’nün birinci muhtarının babası “Göçer Süleyman” olarak anıldığına
göre Yörük (Türkmen) asıllı olduğu söylenebilir. Çeltikçi Köyü’nün ikinci
muhtarının “Dervişoğlu” olduğu ifade edilmektedir. Muzal Köyü muhtarının ise
Molla olduğu anlaşılmaktadır.
Bazı belgelerimizde köylerde, daha önceki muhtarın da adı geçmektedir.
Birinci yani asıl muhtarlar için “muhtar-ı evveli” ifadesi kullanılırken, yardımcıları
için ise, “muhtar-ı sanisi” yani ikinci muhtarı ifadesi kullanılmaktadır. İnegöl
kazasının çok sayıda köyü olmasına rağmen, belgelerimizde muhtarlarının isminin
geçtiği köy sayısı azdır. Bunun nedeni de, diğer köylerle ilgili mahkemeye
herhangi bir olayın yansımamasıdır.
Hamzabey Köyü adını, bu köyün ileri gelenlerinden biri olduğu, köyde
yaptırmış olduğu cami ve kurduğu vakıftan anlaşılan, bir Osmanlı paşasından
almaktadır. Paşanın asıl adı, Hamzabey b. Mehmet’tir. Çeltikçi Köyü ise halkının
çeltikçilikle meşgul olmasından dolayı bu ismi almıştır. Diğer köylerin isimleri ile
ilgili her hangi bir bilgiye ulaşamadık.
4.3. İlçenin 1892 Yılındaki Yerleşim Yerleri ve Günümüzdeki İdarî Konumu
Araştırmamızda belgelerde geçen yer isimleri üzerinde durmanın da faydalı
olacağı kanaatine vardık. Böylece 1892 yılında İnegöl’e bağlı olan köy ve
nahiyeler konusunda bilgi sahibi olmak mümkün olacaktır. Ayrıca bu köy ve
yerleşim yerlerinin şu anki adlarını da listede gösterdik.
71
İncelemiş olduğumuz belgelerde geçen yer isimleri ve günümüzdeki
durumlarını şu şekilde sıralayabiliriz.
Eski Adı Bağlı Olduğu Yer Yeni Adı Bağlı olduğu Yer
Adabinni (Köy) 220 İnegöl Alanyurt (Belde) İnegöl
Bedre köyü (Köy)221 İnegöl Çayyaka (Köy) İnegöl
Cerrah (Köy) 222 İnegöl Cerrah (Belde) İnegöl
Domaniç (Nahiye)223 İnegöl Domaniç (İlçe) Kütahya
İsaviran (Köy) 224 İnegöl İsaören (Köy) İnegöl
Kurşunlu (Köy)225 İnegöl Kurşunlu (Belde) İnegöl
Muzalı (Köy)226 İnegöl Gündüzlü (Köy) İnegöl
Şıbalı (köy)227 İnegöl Şipali (Köy) İnegöl
Yenice Müslim (Köy)228 İnegöl Küçük Yenice(Köy) İnegöl
Yenice Gayr-i Müslim (Köy)229 İnegöl Yenice (Belde) İnegöl
4.4. XIX.yy Sonlarında İlçede Ekonomik Hayat
Belgelere göre, 1890’lı yıllarda ilçede ekonomi; tarım, hayvancılık ve küçük
işletmelere dayanıyordu. Üretilen şeyler satılır, karşılığında ihtiyaç olan şeyler
alınırdı. Bu arz talep dengesi çerçevesinde bazı meslek grupları teşekkül etmiştir. O
dönemde icra edilen meslekleri şu şekilde sıralayabiliriz;
-Arzuhalcilik, yani dilekçe yazma işi.230 İnegöl’de bu mesleği icra eden
220 Bkz. a.g.d. B. nr:163. 221 Bkz. a.g.d. B. nr:155. 222 Bkz. a.g.d. B. nr:153. 223 Bkz. a.g.d. B. nr:268. 224 Bkz. a.g.d. B. nr:185. 225 Bkz. a.g.d. B. nr:149,187. 226 Bkz. a.g.d. B. nr:291. 227 Bkz. a.g.d. B. nr:177-2. 228 Bkz. a.g.d. B. nr: 149. 229 Bkz. a.g.d. B. nr:154. 230 Bkz.,a.g.d., B.nr: 163.
72
kişinin Sait Efendi ibn-i Hafız Ali olduğu daha önce belirtilmişti.
-Nalbant,231 hayvanlara nal çakma işi ile uğraşan kişi ve mesleği. Burhaniye
Mahallesi’nden Refet bin El-Hac Osman adlı şahsın nalbant olduğu ifade
edilmektedir.
-Leblebici,232 bu tabirden leblebi imalathanelerinin de olduğu anlaşılmaktadır.
Yenice Mahallesi’nde ikamet eden Hasan oğlu Hacı Mustafa Efendi’nin lakabı
Leblebici olarak geçmektedir.
-Çömlekçilik233, topraktan tencere ve çömlek imal etme işi. Orhaniye
Mahallesi’nde oturan (Çömlekçi) İsmail isimli bir şahsın, çömlek imal eden
anlamındaki lakabından bu işi yaptığı anlaşılmaktadır.
-Çörekçi234 ifadesinden, küçük fırınların da bulunduğunu anlamaktayız.
-Kaşıkçılık,235 tahta veya metalden kaşık imal etme mesleği.
-Çul236 imalathanesi.
-Helva üretimi ve satışı.237
-Değirmen ve işletmeciliği.238
Genelde bu ürünlerin imal ve pazarlamalarının aynı dükkan ve işyerlerinde
yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bunların dışında şu mesleklerin de icra edildiğini görmekteyiz;
Çorbacı(259): Kapıkulu ocaklarına mahreç olan 31 bölüklü acemi ocağı ile,
Osmanlı ordusunun piyade (yaya) askerini teşkil eden bölük zabitlerine “çorbacı”
denirdi.239
Kerestecilik(177), ağaç biçme işi, yani sarraflık(295), kasaplık(292),
iğnecilik(286), nalburluk(295), dülgerlik(153), çilingirlik(257), cam imalatı(174),
231 Bkz.,a.g.d., B.nr: 169. 232 Bkz.,a.g.d., B.nr: 190. 233 Bkz.,a.g.d., B.nr: 166. 234 Bkz.,a.g.d., B.nr: 249. 235 Bkz.,a.g.d., B.nr: 271. 236 Bkz.,a.g.d., B.nr: 147. 237 Bkz.,a.g.d., B.nr: 295. 238 Bkz.,a.g.d., B.nr: 232. 239 Pakalın, a.g.e., “Çorbacı”, c.I. s.380.
73
berberlik(204) , araba imalatı ve tamiri(153), demircilik vb.
Bu meslekler içerisinde, sarraflık, arabacılık, dülgerlik ve değirmen
işletmeciliği işlerini, genelde Gayr-i Müslimlerin icra ettiği dikkatimizi
çekmektedir. Bu meslekleri tamamına yakınını lakaplardan elde ettiğimiz için,
mesleklerle ilgili ayrıntılı bilgilere ulaşamadık.240
4.4.1.Nema Oranları
Şer’iye sicillerinden, yazıldıkları dönemdeki paraların isimlerini, değerlerini
ve tarihî süreç içerisinde değerlerinde meydana gelen değişimleri ve dalgalanmaları
izleyebiliriz. Bu yönüyle siciller, iktisadî açıdan da bize yardımcı olurlar.
İncelediğimiz 233 numaralı sicil defterinde de bu şekilde para ile ilgili konulara
rastlamaktayız.
Örnek olması bakımından,188 numaralı hüküm ilamını buraya almayı uygun
gördük:
“Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul sancağına bağlı İnegöl
kazasının Olukman köyünde sakin dilekçe sahibi, Aziz Efendi b. Mahmut İnegöl
kazası Bidâyet mahkemesine mahsûs odada meclis-i şer‘îmizde adı geçen köyde
oturan Rumeli muhacirlerinden Hüseyin oğlu Hasan Ağa muvacehesinde, ‘adı
geçen Hasan Ağa karye-i mezkurede vaki‘ bâ-berat-ı âlişan hatibi bulunduğum
cami-i şerif vakfının mütevellisi olup, senevî hasıl olan ribh-i neması hitabet-i
meşruta olan 1000 kuruşun 308 sene-i Hicrisi Receb-ü’l Ferdi ayından şimdiye
değin geçen beş senelik ribh-i nühası 750 kuruşa baliğ olan istihkakımı mütevelli-i
mezbur kabz edip bana i‘tada muhalefet eder olmakla sual olunup meblağı mezkur
750 kuruşu bana eda-u teslime mütevelli-i mümâ ileyh Hasan Ağa’ya kıbel-i
şer‘den tenbih olunmak matlubumdur deyû’ be‘de’d dava ve’l istintak, ol dahi
cevabında müdde‘iyi mezbur Aziz Efendi’nin cami-i şerif-i mezkure bâ-berat-ı
şerifi âlişan hatip ve meblağ-ı mezkur 750 kuruşu kendisi bi’t tevliye kabz ettiğini
ikrar ancak, müdde‘i hatip Aziz Efendi’nin cami-i şerif-i mezkur için hitabete
240 Bkz.,a.g.d., B.nr: 152,153,232,295.
74
intihap ve hîn-i mukayyette hizmet-i hitabeti meccanen eda edeceğini taahhüt
etmeğin Vakf hüccet-i şer‘isinde ol vecihle tanzim edilmiş olmakla makbuzu olan
meblağ-ı mezburda hakkı olmadığını serd-u beyan etmesiyle sicil-i mahkeme-i
şer‘iye lede’l müracaat karye-i mezkure ahali-i mu‘teberanından ashab-ı hayrat
ve’l hasenatın vakfeyledikleri, 1000 kuruşluk senevî ribh-i neması olan 150
kuruşun hitabet-i meşruta olduğu, sicil-i şer‘iyenin 3 numaralı hüccet kaydıyla
sabit olmakla mezbur Hasan Ağa’nın suret-i def‘de serd-u beyan eylediği
ifadesinin iltifata şayan olamadığının kendine ba‘de’t tefhim meblağı mezkur 750
kuruşu müdde‘iy-i mezbur Aziz Efendi’ye halen eda-u teslime mütevelli-i mezbur
Hasan Ağa’ya tenbih-i şer‘i olunduğu tescil ve i‘lam olundu.”
Yukarıdaki belgeden anlaşıldığına göre, 1000 kuruşun (Olukman Köyü Camii
Şerif Vakfı’nın bir yıllık geliri) yıllık neması241 (çoğalmak, fazlalaşmak, artmak)
150 kuruştur. Bunun beş yıllık birikiminin, 750 kuruş olduğu belirtilmektedir. 290
numaralı belgemizde de, Mezit Köyü imamı Hafız İbrahim, vakfedilen camii
şerifin vakfiyesinde belirtildiği üzere, vakıf mütevellisinden hakkını istemektedir.
Burada 1000 kuruşun bir senelik neması 120 kuruş olarak ifade edilmektedir.
Yaklaşık o dönemlerle (XIX. yüzyıl sonu) ilgili olan, Denizli ili şer’iye sicili
çalışmasında da Eytam sandığından alınan borçların nema oranı %11.66 olarak
verilmektedir.242 Bu da İnegöl Eytam Sandığı Müdürlüğü’nde uygulanan nema
oranları ile aynı değere tekabül etmektedir.
4.4.2. Eytam Sandığı ve Eytam Sandığı Uygulamaları
Eytam Sandığı
Osmanlılarda Şer’iye Mahkemelerinin yönetimi altında bulunan Eytam
Sandıkları bir çeşit kredi kurumları gibiydiler. Eytam Sandığı; yetimlerin,
ebeveynlerinden kalan miraslarını, onların rüşdüne değin onlar için işleten ve
değerlendiren bir kurumdu. Paraların sandığa yatırılması amacını “Li-eclil istirbah”
ifadesi açıklamaktadır. Bunun anlamı, kâr getirmesi için paranın işletmeye verilmesi
demektir. Emval-i Eytam Müdüriyeti; yetimlerin mallarını muhafaza ve 241 Meydan Larousse, “Nema”, Meydan Yayınevi, İstanbul 1981, c. IX, s. 281. 242 Bilal, Yıldız, XX. yy Başlarında Denizli, Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2005; Eytam Sandığı’ndan
alınan borç paralara uygulanan nema ile ilgili bilgi az sonra verilecektir.
75
nemalandırmak, bunların nafakalarını veli ve vasilerine vermek ve rüştlerini ispat
edenlerin, mallarını ve paralarını kendilerine teslim etmek vazifesiyle mükellef
merkez ve ona bağlı birimlerde tesis edilmiş bir yönetimdi. İlkin meşihata
(şeyhülislamlık) bağlı olan bu idare 1908 Temmuz’undan itibaren Adliye’ye
bağlanmıştı. 243
Bu sandıklar 1927 yılında kurulan Emlak Eytam Bankası’na devredilmiş ve
1927 yılında 844 sayılı Kanunla itibari sermayesi 20 milyon lira olan Emlak ve
Eytam Bankası kurulmuştur. Bu bankanın kuruluşundaki amaç, çok eski tarihlerden
itibaren Şer’iye Mahkemelerinin idaresinde bulunan Eytam Sandıkları’nda biriken
tasarrufların bankaya devri ile, bunlardan ülkenin imarı konusunda yararlanmaktı.
Batı ülkelerindeki emlak bankaları tipinde bir banka olması arzu edilen Emlak
ve Eytam Bankasının, aktif ve pasifi bütün hak ve yükümlülükleriyle 1946 yılında
T.C. Emlak Kredi Bankasına devredilmişti. Banka Anadolu Bankası ile birleşmiş
olup, T.Emlak Bankası A.Ş. (Konut bank) ismiyle faaliyetini sürdürmektedir.244
4.4.2.1.Vekalet
Öncelikle Eytam Sandığı uygulamalarından vekalet üzerinde duralım. Eytam
sandığındaki paranın, işletilmesi hükmü (li-ecli’l istirbah), İslam Hukukundaki
“Bey‘u’l îne” (peşin fiyatına bir malı alıp, sahibine veresiye satma) mu‘amele-i
şer‘isine dayanmaktadır. Bu şekildeki bir uygulama ile faize bulaşılmamış oluyor.
Şafi mezhebince bu uygulamaya (bey‘u-l- ine) cevaz verilmiştir. Vakıf ve yetim
malları bu şekilde işletilmiş ve kar elde edilmiştir.245 Genelde, “vekalet” başlığı
altındaki belgeler, Eytam Sandığı’ndan bu şekilde alınan borçlarla ilgilidir.
Vekalet; ‘Başkasının işini görmeye memur olmak, vekillik ise, bir kimsenin
işini başkasına tefviz ve o işte onu kendi yerine ikame etmesidir.’246 Vekaletin çok
çeşidi vardır. İncelediğimiz vekaletle ilgili belgelerde, vekalet başlığının
kullanılmasının nedeni, alınan borca karşılık ipotek gösterilen malların, gerektiğinde
satılması konusunda, birinin vekil tayin edilmesidir. Bu borçların vadesi, iki yılı 243 Pakalın, a.g.e., “Emval-i Eytam”, c.I, s.529. 244Bkz.,www.emlakbankasi.com.tr. 245 Akgündüz-Öztürk, “Bilinmeyen Osmanlı”, s.492. 246 Devellioğlu, a.g.e., “vekalet”, s.1144.
76
geçmemektedir. Verilen kredilere, İstanbul Emniyet sandığında olduğu gibi ortalama
yüzde 12 (Hilalî saat semeni-Bir cilt Ali Efendi fetvası semeni) vade farkı tekabül
etmektedir.247
Defterimizde bu tür vekaletle ilgili, 49 adet belge mevcuttur.248 Bu da tüm
belgelerin yaklaşık üçte birine tekabül etmektedir. Belgelerde daha çok genel
(umumi) vekâletname ile vekil nasp ve tayini görülmektedir:
165 numaralı belgede, İnegöl kazasına bağlı Hoca Köyü sakinlerinden dilekçe
sahibi İbrahim oğlu Salih, Cuma Mahallesi’nden Hacı Ahmet oğlu Şenel zade Hacı
İsmail Efendi’yi vekil tayin etmektedir. İbrahim oğlu Salih, Eytam Sandığı’ndan
395 kuruş borç almıştır. Eytam Sandığı’ndan almış olduğu 395 kuruşun vadesi
geldiğinde, Salih (müvekkil) borcunu ödeyemezse, ipotek olarak gösterdiği ev arsa
vb. mallarını satması ve böylece borcunu ödemesi konusunda Hacı İsmail
Efendi’ye vekalet vermektedir.
179 numaralı belgemizde ise; Burhaniye mahallesi’nden İbrahim oğlu Emin
Efendi, Eytam Sandığı’ndan, Hacı Adem’in yetimlerinin mallarından 19280 kuruş
borç almaktadır. Buna karşılık aynı mahalledeki evini ve iki adet dükkanını rehin
olarak ortaya koyar. Aldığı borç vadesinde ödenmediği takdirde, rehine koyduğu
malların satılıp borcun ödenmesi konusunda, aynı mahalleden Raşit Efendi’ye
vekalet vermektedir.
271 numaralı belgede ise; Eyne Köyünden Mustafa oğlu Mehmet Ağa, Kaza-i
mezkur Bidayet Mahkemesi’nde249 Eytam Müdürü Nuri Efendi huzurunda, Eytam
Sandığı’ndaki, Süleyman Kalfa yetimlerinin paralarından almış olduğu 1120 kuruş
borcunun vadesi geldiğinde bunu ödeyemezse, ipotek olarak gösterdiği mallarını
satıp borcunu ödemesi için, Sinanbey mahallesinden Kaşıkçı zade Halil’in oğlu
Mehmet’i, vekil nasp ve tayin etmektedir.250
Birbirine benzeyen vekalet hüccetlerinde genelde borcun iki seneliğine
alındığını görmekteyiz. Borçlar “Hilalî saat” veya “Bir cilt Ali Efendi Fetvası” kitabı
247 İhsanoğlu, Osmanlı Devleti Tarihi, c. II, s, 562. 248 Orjinal vekalet belgesi için bkz: Ekler bölümü (B.nr:1) 249 Ayrıntılı bilgi için bkz., Meydan Larousse, “Bidayet Mahkemesi”, c.II, s.361. 250 Ayrıca Bkz. a.g.d.,B:147,151,161,165,167,168,179,181(2),183(2),185(2),177(2),179(2).
77
semeni (değeri) üzerinden alınmaktadır. Ayrıca vekalet hüccetlerinde borcun Eytam
Sandığı’nda kimin parasından alındığı da ifade edilmektedir.
4.4.2.2. Reşit Olanın Malları
Osmanlı uygulamalarında “reşid”, malını muhafaza hususunda kayıtlı ve
tedbirli bulunarak sefahatten, israftan kaçınan, yirmi beş yaşına erişen kimsedir.
Şurası var ki, yirmi beş yaşına varmazdan evvel reşid olmayan kimse o malda
tasarruf etse tasarrufu geçerlidir.251 Yetimlerin, işletilme amacıyla Eytam
Sandığında bulunan, anne ve babalarından kalan malları, reşit olduklarında
kendilerine verilirdi. Bu açıdan “Rüşd Davası” başlıklı belgelerde, hep reşit olanın,
babasından kalan malının, Eytam Müdürü tarafından kendisine teslimi konusu ele
alınmaktadır. İlgili kişi reşit olduğunu şahitlerle ispatlayabilirse, malı kendisine
kârıyla birlikte verilmektedir. Rüşd davası ile ilgili dört i‘lam türü belge
mevcuttur.252
Mesela 174 numaralı ilk belgede; İnegöl kazası Cuma Mahallesi ahalisinden
iken bundan önce vefat eden Hacı Ali oğlu Ahmet bin Ali’nin oğlu yirmi yaşını
geçmiş âkıl ve bâliğ, vasi ve Eytam Müdürü yardımından müstağni olduğunu ifade
ederek, babasından kalan 570 kuruşunu Eytam Müdürü’nden istemektedir. Belgeye
göre şahitlerin dinlenmesiyle malının kendisine verilmesi kararına varılır.
Aynı şekilde 253 numaralı rüşd davası ile ilgili belgede; Karacakaya
Köyü’nden H.1305 Yılında vefat eden Turp oğlu Mustafa’nın oğlu Mustafa, şu an
yirmi yaşını geçtiğini ve rüşde ehil olduğunu ifade ederek, babasından kalan Eytam
Sandığı’ndaki 24600 kuruş parasını talep davası açar. Âkıl-bâliğ ve reşit olduğuna
dair kendisinden şahit istenir, o da, aynı köyden İsmail bin Ali Ağa bin İsmail ve
Tarık oğlu Mehmet bin Osman’ın şahadetleriyle rüşdüne ve malının kendisine
teslimine karar verilir.
251 Zuhaylî, a.g.e., c. V, s. 98-99 ve c. VI, s. 514- 515; Bilmen, a.g.e., c. VII, s. 269-270. 252 Bkz.,a.g.d., B.nr: 174,253,266,278.
78
4.4.2.3. Kefalet
Eytam Sandığı ile ilgili başka bir konu da kefalettir. Bilindiği gibi kefalet,
borcun teminata bağlanmasıdır. Kefalet bir hususu üzerine almak, zimmeti
zimmete ilave etmek ve eklemektir. Mevcut bir hakkı teminata bağlamak, tahsilini
kolaylaştırmak için bir nevi taahhüttür. Kefil borcu üzerine alıp mesuliyet
yükleniyor demektir. Kefil bir zâmin (garantör)`dir.253
Defterimizde kefaletle ilgili yedi belge mevcuttur:254 Mesela, 180 numaralı
ilk belgemize göre, İnegöl kazası Hamidiye Mahallesi ahalisinden, Kızanlıklı
Hüseyin Efendi b. Ahmet vefat etmiş olan Kızanlıklı Emin Efendi yetimlerinin,
Eytam Sandığı’ndaki mallarından borç alır. Aynı mahalleden Hasan oğlu Hüseyin
Ağa b. Emin adı geçen kazanın Sinanbey Mahallesi’nden Kızanlıklı Hüseyin oğlu
Osman Ağa b. Hüseyin, Burhaniye Mahallesi’nden Karinabadlı Kara Hasan b.
İbrahim adlı kişiler, ismi geçen Hüseyin’e kefil olduklarını ifade etmektedirler.
Kefalet belgelerinde en dikkate değer husus, yetim mallarının çarçur
edilmesini önlemek ve borçluyu borcunu ödemeye zorlamaktır.
180-2 numaralı belgeye göre ise, Hamidiye Mahallesi’nden Kadı zade Fazlı
Efendi, Eytam Sandığı’ndan 4929 kuruş borç alır. Onun bu borcuna, Edebey
Köyü’nden Ahmet Bey b. Raşit ile Cuma Mahallesi’nden Kadı Boran zade Osman
b. Muhammed, mahkeme huzurunda kefil olduklarını ifade ederler. Bunun anlamı
borçlu borcunu ödemediği takdirde, kefillerin onun yerine borcunu ödeyecek
olmasıdır.
291 numaralı belgede aynı konuyla ilgilidir. Belgeye göre, Muradiye
Mahallesi’nden Nalbant Salih, Eytam Sandığı’ndan Çilingir Ömer Kalfa
yetimlerinin mallarından 392 kuruş borç almıştır. Onun bu borcuna Yenice Müslim
Köyü’nden Molla İbrahim ile kardeşi Ahmet kefil olurlar.
Kefaletin vekaletten farkına gelince; vekalette, borç alan kişi kendi malını
ipotek gösterirken, kefalette aldığı borca başka şahısları kefil göstermektedir. Borç
kefillerinin en az iki kişi oldukları dikkatimizi çekmektedir.255 Bunun haricinde
253 Keskioğlu, a.g.e., s. 208-209. 254 Bkz.,a.g.d., B.nr: 180,180(2),198,201,226,227,291,307. 255 Bkz.,a.g.d., B.nr 198,201,226,227,291,307.
79
Eytam Sandığı’ndan borç alma şekilleri arasında bir fark söz konusu değildir.
4.4.2.4. Nafaka
Belgelerimiz içinde nafaka ile ilgili olanlar da vardır. Nafakanın tanımı ile
ilgili bilgileri, belgelerin sosyal ve ekonomik yönden değerlendirilmesi esnasında
vermiştik. Sicil kayıtlarına göre, ölenlerin Eytam Sandığı’ndaki mallarından,
çocuklarına veya dul eşine nafaka tahsis edildiğini görmekteyiz. Bununla ilgili
belgelere bir örnek olması açısından 187 numaralı belgeyi aşağıya almak istiyoruz:
“Hüdavendigâr vilâyet-i celilesi dâhilinde Ertuğrul Sancağına muzaf İnegöl Kazasının Kurşunlu Karyesinde sakine sahibe-i arz-ı hal ma‘rifetü’z-zat Hatice bint-i Osman kaza-i mezkûr Bidayet mahkemesine mahsus odada ma‘kud meclis-i şer’imizde karye-i mezkûre ahalisinden zevc-i mutallak-ı derunu arz-ı hâlde ism-i mezkûr Hacı Hasan oğlu Hacı Hasan bin Halil nâm kimesneye her biri ayrı ayrı günlerde üç defa mürasele-i şer’iye irsal ve kendisine tebliğ kılındığı halde gelmekden temerrüd ve imtina etmesiyle icbarı dahi kabil olmamasına ve müdde‘iye-i mezbûre muhakemenin ğıyaben rû’yet-i talebinde bulunmasına mebni müdde‘i aleyh mezbur Hacı Hasan’ın hukukunu vikâye ve muhafazaya vekîl-i musahhar tayin kılınan kaza-i mezkûrun Sinanbey mahallesinde sakin mahkeme-i Bidâyet mülazımlarından Halil Efendi ibn Mehmet muvacehesinde müvekkil-i mezbûr Hacı Hasan 351 kuruş mihr-i müeccel tesmiyesiyle zevc-i dahilim olup, fi tarihinden 2,5 mâh mukaddem talak-ı ric‘i ile tatlik ve mihr-i müeccel hakkım mezkûre mukabil 251 kuruş teslim ve i’ta edip bâki kalan100 kuruşla nafaka-i iddeti muayyene-i ma‘lumemle müennes-i süknamı ve 50 kuruş kıymetli bir kat elbisemi el yevm i‘tada muhalefette bulunduğundan sual olunup… mezbûrun inkarına mezbûr Hacı Hasan’ın tahlifine ta‘liken meblağı mezkûr 101 kuruş ile kıbeli’ş-şer‘den mezbûrenin nafaka ve müennesi süknası için takdir olunan 200 kuruşla mezkûr gelin elbisesi mevcûd ise aynen, müstehlek ise kıymeti olan 50 kuruşun, cem‘an 351 kuruşun müdde‘iye-i mezbûreye eda-u teslimi müvekkil-i mezbur Hacı Hasan’a izafetle vekil-i müma ileyh musahhar Halil Efendiye tenbih-i şer‘i olunduğu tescil ve i‘lam olundu. Fi yevmi’t tasi‘u ve’l ışrin min şehr-i Şâban muazzam sene 1313”256
Özetle ifade edecek olursak, İnegöl’e bağlı Kurşunlu Köyü’nden Hatice
hanım, kendisini boşamış olan eski kocası Hasan oğlu Halil’den, mehrini, iddet ve
müennes-i sükna nafakasını (barınma ihtiyacı, ev kirası vb) talep için dava açmış,
mahkeme nafaka ve ikamet masrafı için 200 kuruş takdir etmiştir. Burada bir
kadının kocasına karşı hak talebinde bulunmasına şahit oluyoruz. Boşanmalarda
genelde erkeğin kadına mehr-i müeccel hakkını vermediğini müşahede
256 Bkz.,a.g.d., B.nr: 187.
80
etmekteyiz.257 Hacı Hasan’a üç defa mahkeme için celp mektubu gönderildiği
halde, gelmemesinden dolayı davanın onun gıyabında görülmesi mahkemece
kararlaştırılmıştır. Mahkeme Hacı Hasan’ın avukatlığını yapması için, Halil
Efendi’yi vekil tayin etmiştir.
Nafaka ile ilgili diğer belgelerimizde de, nafaka talebi ile mahkemeye
başvurulduğunda, mahkemenin talepleri olumlu değerlendirerek bir miktar nafaka
takdir ettiğini görmekteyiz.258
229 numaralı belgemizde; İnegöl kazası Kadı Köyü’nde oturan Ahmet kızı
Fitnat Hatun, boşanmış olduğu eşi Hasan oğlu Şakir b. Hasan’dan 4 yaşındaki oğlu
Cafer, 6 yaşındaki kızı Sultan ve karnındaki 6 aylık çocuk için 70 kuruş nafaka
takdir edilir.
Mahkeme sonucunda takdir edilen nafaka miktarları, bize o dönemin
ekonomik hayatı hakkında ipuçları vermektedir. Buna göre üç kişilik bir ailenin,
bir aylık zaruri ihtiyacının, 80 kuruş civarında olduğu anlaşılmaktadır. Aşağıda
değinileceği gibi o dönemde bir evin bir aylık kira bedelinin 15 kuruş civarında
olduğu düşünülürse, nafaka bedellerinin makul olduğunu söyleyebiliriz.
4.4.3.Gayr-i Menkul Değerleri ve Kiralar
C-233 numaralı Sicil Defteri’nde yer alan belgelerdeki konulardan, gayr-i
menkul değerleri ile ilgili önemli bilgilere ulaşmak da mümkündür. Alış verişteki
anlaşmazlığın konu edildiği bir belgeden, o günün kira bedellerini elde etmemiz
mümkündür.
190 numaralı belge, İnegöl’ün Orhaniye Mahallesi’ndeki bir temellük
davasını ele almaktadır. Burada 2 katlı, alt katta iki üst katta da dört odalı bir ev,
eşyaları ile birlikte 10,5 yüzlük altına (1134 kuruş) satılır. Bir buçuk sene sonra,
evini satmış olan İsmail Çavuş, evini satmadığını, kiraya verdiğini, 1,5 yıllık kira
bedelini düştükten sonra kalan 864 kuruşu geri iade edeceğini söylemektedir. 257 Bkz.,a.g.d., B.nr:170,176,204,260. 258 Bkz.,a.g.d., B.nr: 214,215,229,244,246.
81
Bir buçuk yıl 18 ay demektir. 270’i 18’e (270:18=15) böldüğümüzde bir aylık
kira bedeli olarak 15 kuruş çıkmaktadır. Evin değeri olan 1134 kuruşu bir aylık kira
bedeli olan 15 kuruşa böldüğümüzde, (1134:15 ) yaklaşık 76 ay, yani 6 sene 4 aylık
kira bedelinin evin değerine denk düştüğünü görmekteyiz. Günümüz fiyatlarıyla
karşılaştırıldığında, evin değeri ile kira bedeli oranında, büyük fark olduğu
görülmektedir. Günümüzde bir evin değeri, genelde 200 aylık kira bedeline denk
gelmektedir.
Yüzlük mecidiye altını 0.916,5 ayarında ve iki dirhem dört kırat veznindedir.
Bu yaklaşık olarak 7 gr’a tekabül etmektedir.259 1861 yılında yüzlük mecidiye
altını 350 kuruşa yükselmiştir. Kaimelerin (Abdülmecit döneminde basılan kağıt
para) piyasadan çekilmesi ile yüzlük mecidiye altını 1862’de 100 kuruşa
geriledi.260 Yukarıda verdiğimiz 190 numaralı belgemize göre, yirmi yıl içerisinde
yüzlük altının yine değer kazandığını görmekteyiz.
Burada belgelerimizden çıkardığımız, bir takım gayr-i menkul değerlerini
vermek istiyoruz:
Hamidiye mahallesinde bir kahvehane = 5040 kuruş261
Yenice Mahallesi’nde bir ev = 907,5 kuruş262
Hamidiye Mahallesi’nde bir ev = 1120 kuruş263
Hamidiye Mahallesi’nde bir ev = 2800 kuruş264
Hamidiye Mahallesi’nde bir ev ve arsası = 2565 kuruş265
Sinanbey Mahallesi’nde bir ev ve arsası = 1120 kuruş266
Kozluca köyü’nde bir ev = 1500 kuruş 267
Bu evlerin kıymetlerinin mahallerine göre değiştiğini düşünüyoruz. Yukarıda
259 Devellioğlu, a.g.e., “dirhem”, s.188. 260 İhsanoğlu, “Osmanlı Devleti Tarihi”, s.555; E.V.Zambaur, “kuruş”, İslam Ansiklopedisi, c.VI,
s.1024 261 Bkz. a.g.d., B.nr: 185. 262 Bkz. a.g.d., B.nr: 190. 263 Bkz. a.g.d., B.nr:239. 264 Bkz. a.g.d., B.nr:256. 265 Bkz. a.g.d., B.nr:257. 266 Bkz. a.g.d., B.nr:258. 267 Bkz. a.g.d., B.nr:292.
82
geçen, Hamidiye Mahallesi’ndeki iki evin fiyatı 2500 kuruşun üzerindeyken,
Kozluca Köyündeki bir evin fiyatı ise 1500 kuruştur. Yukarıda belirtilen evlerin
kaç katlı olduğu ve oda sayıları ile ilgili ayrıntılı bilgiler, belgelerde verilmemiştir.
Biz, evlerin değerlerini vekalet belgelerinden çıkartmaya çalıştık. Miras paylaşımı
ile ilgili belgelerde evler zikredildiğinde, oda sayıları ve kaç katlı oldukları ilgili
bilgiler verilirken, vekaletle ilgili belgelerde bu malumatların olmadığını, sadece
değerlerinin verildiğini tespit ettik.
4.4.4.Terekelerden Alınan Resmî ve Gayr-i Resmî Kesintiler
İncelediğimiz belgelerden anlaşıldığına göre, tereke taksimi yapılması
karşılığında, resmi olarak belirlenmiş bazı ücretler alınmaktadır. Bu miktarlar miras
kalan terekeden kesilmektedir.268 Konuyu bir tablo ile yansıtmak istiyoruz:
Şekil: 4.1. Terekelerden Yapılan Kesintiler
Belge no
Terike
(kuruş.para)
Resm-i
kısmet
Dellaliye Kaydiyye
defteri ve pul
Kesintiler
toplamı
905.20 10 74.20 989,4 176-2 36225.20
%2,49 %0,027 %0,204 %2,7
37 2.20 39,2 228 1481.10
%2,49 %0,14 %2,64
10.20 5 18.10 33,3 232
(Rum) 9122
%0,11 %0,05 %0,19 %0,36
22 17.30 2 41,30 234 880.20
%2,49 %2,02 %0,22 %4,6
270 452.30 11,10 8 1.20 20,30
268 Belgenin aslı için bkz. Ekler bölümü ( B.nr:10 ).
83
%2,45 %1,76 %0,26 %4,4
20.10 16 2 38,10 272 816.10
%2,46 %1,96 %0,24 %4,6
35 24 4.20 63,20
273 1416.20 %2,47 %1,69 %0,29 %4,4
88.30 40 9 137,30
274
3555.20 %2,48 %1,125 %0,25 %3,8
Konunun iyi anlaşılması bakımından tabloda geçen terimleri açıklayacak
olursak;
Resm-i Kısmet: Ölenlerin terekelerinin tespitiyle hasıl olan paranın
dağıtılması mukabilinde alınan harç yerinde kullanılan bir tabirdir. Bununla görevli
memurlar (Kassamlar) Rumeli ve Anadolu kazaskerlerine bağlı idiler. Kassam
teşkilatının olmadığı yerlerde, bu vazife kadı tarafından yürütülürdü. Harcın
miktarı, askeri veya beratlı sınıf ile reaya ve halktan olmasına göre değişirdi.269
Dellaliye: Satılacak şeyi satan, satıcı ile alıcı arasında aracı olan kişiye
“Dellâl veya Tellâl”, yapılan bu işe ve bu iş gerekçesi ile kesilen harca da
“Dellaliye” denir.270
İncelediğimiz belgelerden on adedi tereke taksimi hüccetidir. Örnek olması
yönüyle tablodaki 273 numaralı belgede 1416 kuruş 20 para tereke kalmıştır.
Bunun taksiminden 35 kuruş “resm-i kısmet” ücreti alınıyor ki bu terekenin
%2,47’sine denk gelmektedir. 24 kuruş “Dellaliye” ücreti kesiliyor bu da terekenin
%1,69’una tekabül etmektedir. 4 kuruş 20 para da “kaydiyye ve yol” pul masrafı
gösteriliyor, bu ise terekenin %0.29’udur. Kesintiler toplamı 63 kuruş 20 para bu 269 Pakalın, a.g.e., “Resm-i Kısmet”, c.III, s.30. 270 Devellioğlu, a.g.e., “Dellaliye”, s.173.
84
da tüm terekenin %4,4’ü etmektedir. Bazı paylaşımlarda ayrıca yol masrafı da
gösterilmektedir. Yol ücreti taksim için gidilen yerin ilçe merkezine uzaklığına
göre değişmektedir.
Tablodan anlaşıldığı gibi, terekelerden ortalama %2,5 oranında resm-i kısmet,
%0,24 oranında Kaydiyye ve pul kesintisi yapılmaktadır. Dellaliye ve yol kesintisi
ise gidilen yere göre değişiklik arz etmektedir. Kesintiler toplamı ise ortalama %3,5
civarında bir yekun oluşturmaktadır. Dikkatimizi çeken bir husus ta, Gayr-i
Müslimlerin terekelerinden alınan resm-i kısmet oranının daha az olmasıdır.271
Fakat bunun nedeni hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamadık. Terekeleri taksim
edilen kişileri, hayatlarında iken mirasçılarına taksim vasiyetinde bulunmamış
olanlar272 ile değişik yerlere borcu273 olanlar oluşturmaktadır.
4.4.5. Belgelerde Adı Geçen Tarım Ürünleri ve Hayvanlar
Belgelerden çıkardığımız sonuçlara göre, ilçenin ekonomisinin temelde
tarım ve hayvancılığa dayandığını söyleyebiliriz. Tarım ve hayvancılığa bağlı
olarak diğer meslek kuruluşları oluşmuştur. İlçede yetiştirilen ve belgelerimizde
rastladığımız tarım ürünlerini ve değerlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
Yonca,274
1 arye turp= 30 kuruş
1 arye275 kabak= 20kuruş
1 kile (25,6 kg) fasulye276= 64 kuruş
1 kile mısır277= 17 kuruş
1 kile hınta (buğday)278= 13 kuruş
Ayrıca siyam, lahana, salatalık, marul,279 burçak, üzüm.280 dut,281 gibi
271 Bkz.,a.g.d., B.nr:232. 272 Bkz.,a.g.d., B.nr:272,273,274. 273 Bkz.,a.g.d., B.nr:299. 274 Bkz.,a.g.d., B.nr:181-2 275 Bkz.,a.g.d., B.nr: 182. 276 Bkz.,a.g.d., B.nr:182. 277 Bkz.,a.g.d., B.nr:182. 278 Bkz.,a.g.d., B.nr:238. 279 Bkz.,a.g.d., B.nr:233.
85
kıymetlerinin ifade edilmediği bazı tarım ürünlerinin de yetiştirildiğini
görmekteyiz. Kile bir hacim ölçüsüdür. Yaklaşık olarak 25,6kg’a tekabül
etmektedir.282 Yine belgemizde geçen ölçü ifadelerinden biride “arye”dir. Bu ve
bunun benzeri kelimeleri lügatlerden araştırmamıza rağmen konu ile ilgili herhangi
bir bilgiye ulaşamadık.
Belgelerden anladığımıza göre, özellikle Ermenilerin yaşadığı Cerrah Köyü
ve çevresinde üzüm bağları bulunuyordu.283Ayrıca Kozluca Köyü’nde de aynı
şekilde üzüm bağlarının bulunduğu ve üzüm yetiştirildiği anlaşılmaktadır.284
Belgelerimizde ilçede yetiştirilen kimi hayvan türlerinin isimlerinin geçtiği de
görülmektedir. Buna örnek olarak; camus ineği, malak,285 koyun,286 kara sığır
tosun, kara sığır ineği, öküz,287 merkebi288 sayabiliriz. Bu hayvanların isimleri
tereke belgeleri ile bazı satış anlaşmazlığı ve kayıp mal konularında geçmektedir.
Tarımın hayvan gücü ile yapıldığı, inek ve öküzlerin çift sürmede
kullanıldıkları anlaşılmaktadır.(B.nr:274) Bunların dışında Sicil Defteri’nde
hayvanlarla ilgili fazla bir bilgiye rastlamadık. Belgelerimizde, bir kısım
hayvanların değerleri de verilmektedir:
Bir çift kara sığır ineği= 500 kuruş.289
Kara sığır tosunu= 150 kuruş,
Merkep= 100 kuruş,
Çift öküz = 850 kuruş,
Kara sığır inek= 185 kuruş.290
Kurbanlık koyun= 110 kuruş,
Camus ineği + 2 tane malak= 733 kuruş, 280 Bkz.,a.g.d., B.nr:292. 281 Bkz.,a.g.d., B.nr:184. 282 Zambaur, “kile”, İslam Ansiklopedisi, c.VI, s. 663-664. 283 Bkz.,a.g.d., B.nr:153-154. 284 Bkz.,a.g.d., B.nr:292. 285 Bkz.,a.g.d., B.nr:273. 286 Bkz.,a.g.d., B.nr:189. 287 Bkz.,a.g.d., B.nr:274. 288 Bkz.,a.g.d., B.nr:292. 289 Bkz.,a.g.d., B.nr:185. 290 Bkz.,a.g.d., B.nr:189, 273,292.
86
Beygir = 600 kuruş291.
Çift sürmek için kullanılan hayvanların değerli oluşu dikkatimizi
çekmektedir. Bunun dışında bir beygirin merkepten altı kat daha pahalı olduğunu
görmekteyiz. Beygir, çift sürmekte, yük taşımakta ve binek olarak kullanılmakta
merkepten çok daha üstün olduğu için bu değer farkının ortaya çıktığı
düşünülebilir. Bir sığırın ortalama fiyatının 150 ile 250 kuruş arasında olduğunu
tespit edebilmekteyiz. Bir çift kara sığır ineği 500 kuruş iken, bir çift öküz 850
kuruş olarak ifade edilmektedir. Bu hayvanlarla beraber belgelerde ifade edilen
“beraberinde takım” ifadesi bu hayvanların çift sürmek için kullanıldığını
göstermektedir.292
4.4.6.Mehir Miktarları
Daha önce bilgi verdiğimiz gibi mehir, evlilik sırasında kız tarafına verilen
paradır. Mehir miktarları, halkın ekonomik seviyesini gösteren, önemli
verilerdendir. Nikah esnasında kız için belirlenen mehir miktarı, köylerle ilçe
merkezine ve ailenin ekonomik seviyesine göre değişkenlik arz etmektedir.
Defterde yer alan mehir i‘lamları genelde, boşanma veya kocanın ölümünden
dolayı, daha önce tahsil edilememiş olan mehir hakkını talep, konusunu
içermektedir. Bu konu ile ilgili üç adet belge bulunmaktadır. Bunların haricinde,
diğer bazı belgelerde de, mehir konusuna temas edilmiştir.293 Kız tarafının
ikametgah mahalli, mehir miktarlarını ve belge numaralarını aşağıdaki tabloda ele
almak istiyoruz:
Şekil: 4.2. Mehir Miktarları
291 Bkz.,a.g.d., B.nr:295. 292 Bkz.,a.g.d., B.nr:292. 293 Bkz.,a.g.d., B.nr:148,163,169,170,172,175,185,187,204,237,260,262,263,265,276.
Belge no İkamet yeri Mehr-i müeccel Mehr-i muaccel
148 Hoca Köyü 101 -
87
163 Çeltikçi Köyü 101 -
169 Burhaniye Mh. 1400 2200
170 Hamzabey
Köyü
1000 -
172 Akhisar Köyü 301 -
173 Akhisar Köyü 251 -
175 Cuma Mahallesi 501 -
176 Muzal Köyü 201 -
185 İsaviran Köyü 201 -
187 Kurşunlu Köyü 351 -
204 Muzal
Köyü
101 -
237 Burhaniye
Mahallesi
501 -
260 Kozluca Köyü 500 1000
262 Hanlı Köyü 300 700
263 Hamidiye
Köyü
100 -
88
Mehr-i muaccel bölümlerindeki değerlerin boş olmasının nedeni; Mehr-i
muaccel genelde evlilik sırasında, birleşmeden önce ve yukarıda belirtildiği üzere
peşin olarak verilmesidir. Mehr-i müeccelin ise, boşanma veya ölüm sonucuna
kadar verilmediğini görmekteyiz.294 Yukarıdaki tabloda mehr-i müeccel
bölümündeki değerler, ibra, talak veya terekeden hak talep etme belgelerinden
çıkarılan mehir miktarlarıdır. Mehr-i müeccel, kadının boşanma veya kocasının
ölümü gibi durumlarda kendisine iddet (dört ay, on gün) süresince yetebilecek
miktar kadar olmalıdır.295
4.4.7.Kullanılan Eşyaların Değerleri
İncelemiş olduğumuz şer’iyye sicil defterindeki terekeyle ilgili belgelerde,
1892 yılında İnegöl halkının kullandığı eşyaların değerleri de verilmektedir. Bu
bilgiler, halkın o günkü ekonomik durumu hakkında fikir edinmemize yardımcı
olmaktadırlar.
Bir örnek olarak; Yanya Vilayeti Korundus Nahiyesi’ne bağlı, Vilani Köyü
ahalisinden olup, İnegöl kazasına bağlı İsaviran Köyü’nde oturan Devlet-i Aliyye’nin
Rum milletinden iken bundan önce vefat eden Değirmenci Nikola oğlu Anastas’ın
terekesi şunlardan oluşuyordu;
Köhne kocuk = 111 kuruş
Dolma çifte tüfek (1) =75 kuruş
Tabanca çift (1) = 25 kuruş
294 Bkz.,a.g.d., B.nr:163,169,170,172,175,185,187,204. 295 Örnek mehir belgesi için bkz. Ekler (B.nr: 8).
265 Cuma
Mahallesi
151 -
276 Tokuş Köyü 501 1000
89
Saat (1) = 21 kuruş.
Toplam = 221 kuruş
Değirmenci Nikola oğlu Anastas’ın değişik kişilerin zimmetindeki nakit
alacakları ile terekesi 8609 kuruş 20 paraya ulaşmaktadır. 296
İnegöl’ün Sinanbey Mahallesi’nde ikamet eden, Rumeli muhacirlerinden Nalbant
Mehmet Usta terekesi de aşağıdaki listeyi oluşturmaktadır;
Kullanılmış yorgan 1 (adet) = 20 kuruş 10para
Kullanılmış kilim (1) =68 kuruş
Eski yastık (6 adet), eski minder(1) =8 kuruş
Yün şilte (1) =12,2 kuruş
Kıl doldurulmuş yastık (6 adet) =10 kuruş
Şilte (1) =15,2 kuruş
Küçük bakır tas (3) =121 kuruş
Ev hırdavatı =15 kuruş
Büyük bakır bakraç (1) =24,1 kuruş
Küçük bakır bakraç (1) = 15 kuruş
Kapaklı bakır tencere (2) =18,2 kuruş
Kapaksız sahan (5 adet), Kapaklı tabak (2 adet) =20,1 kuruş
Eski bakır sahan (2 adet), çorba tası( 2 adet) = 11 kuruş
Sahan (2 ) ve kapak = 11,2 kuruş
Bıçak ile masat =6 kuruş
Sandık (1 ) ve içindeki hububat = 17 kuruş
Nalbant takımı =37,20 kuruş
Soba (1) hırdavat saire =9,2 kuruş
296 Bkz.,a.g.d., B.nr:232.
90
Eski çul (1) =16 kuruş
Sepet şiş (19 hırdavat saire) =12,1 kuruş
Eski yorgan (1) pamuklu = 41 kuruş
Şiş (1) basma entari (1) = 9 kuruş
Eski bakır kapaklı tencere (1), mangal(1) = 11,2 kuruş
Sarık (1) entari (1) = 8,1 kuruş
Kumaş şalvar (1) Entarilik (2) =17,2 kuruş
Kumaş şalvar (1) çorap (5 adet) = 29,1 kuruş
Basma parça (1) Hacı örtüsü (1) =16,2 kuruş
Çorap (2 adet), uçkur (1) = 25 kuruş
Kocuk (2 adet) =62 kuruş
Küçük ayna ( 1 ) bardak (1) =2,2 kuruş
Küpe çift (1) =20 kuruş
Yüzük (1) =24 kuruş
Yüzük (1) =16 kuruş
İplik ile kuşak = 6,1 kuruş297
Toplam = 750 kuruş.
Nalbant Mehmet ustanın terekesi orta halli bir kişinin ev eşyalarından
oluşmaktadır. Evde, kilim, minderler, yastıklar ve yorgan gibi temel ihtiyaçları
karşılamakta kullanılan eşyalar bulunmaktadır. Bunların dışında tencere, tas, sahan
mangal, bakraç ve bıçak gibi mutfak eşyaları yer almaktadır. Ayrıca terekede sarık,
şalvar, uçkur, çorap, entarilik kumaş, hacı örtüsü kocuk gibi temel giyim eşyaları
göze çarpmaktadır. Muhtemelen düğün esnasında alınan evliliğin göstergesi iki
yüzük ile bir çift küpe de ziynet eşyalarını oluşturmaktadır. Terekesini toplam değeri
750 kuruştur.
297 Bkz.,a.g.d., B.nr:234.
91
Cuma Mahallesi ahalisinden Recep Usta b. Emin terekesi; Küçük eski bakır tava (1) = 2,20 kuruş
Eski kocuk (1) = 20 kuruş
Hırdavat. = 100 kuruş
Kullanılmış küçük iğne kabı (46) = 4,20 kuruş
Küçük yorgan (4) = 2,20 kuruş
Çarık (1) = 10 kuruş
Eski kürek (1) = 20 kuruş
Çekiç (4adet) = 11,20 kuruş
Küçük çekiç (2) = 2 kuruş
Kosa taşı = 20 kuruş
Hurda burgu ve takım parçaları = 15 kuruş
Burgu (1) = 3 kuruş
Bıçak yüzü (20 adet) = 5,20 kuruş
Bıçak sapı (40 adet) = 15,20 kuruş
Adi çekiç (1) = 1,20 kuruş
Oluk (1) = 1,20 kuruş.298
Toplam = 237 kuruş.
Terekesinden anlaşıldığına göre Recep Usta demirci ustası olmalı. Çekiçler,
bıçak yüzleri, oluk ve kürek gibi eşyalar bunu göstermektedir. Bunların dışında tava
yorgan, çarık ve kocuk gibi zaruri ihtiyaçları karşılamaya yönelik birkaç parça eşya
Recep ustanın terekesini tamamlamaktadır. Recep Usta’nın terekesinin toplam değeri
237 kuruştur.
Burhaniye Mahallesi sakinlerinden Bursalı Ernur Cafer Ağa terekesi;
Kullanılmış perde (6 adet)=25kuruş
Köhne lamba çift (1) =35 kuruş
Karyola (6 adet) =200 kuruş
Masa (6), ocak (1 ) = 435 kuruş 298 Bkz.,a.g.d., B.nr:270.
92
Masa =45 kuruş299
Toplam =740 kuruş
Ernur Ağa’nın terekesindeki 6 adet karyola başka terekelerde
karşılaşmadığımız ev eşyalarındandır. Masa ve karyola sayısının fazla olması Ernur
Ağa’nın ailesinin nüfusunun fazlalığından veya misafirinin çok olmasından dolayı
olmalıdır. Terekenin toplam değeri 741 kuruştur.
Sinanbey Mahallesi sakinlerinden Yusuf Ali Ağa terekesi;
Bakır bakraç (1) =31 kuruş
Bakır tavası (1) =20 kuruş
Bakır Çorba sahanı (1) =10 kuruş
Bakır Kevgir (1) =14 kuruş
Kullanılmış çul (1) =80 kuruş
Hırdavat saire =25 kuruş
Yün yastık (3) =9 kuruş
Yorgan (1) ayrık yastık (1) =35 kuruş
Yumurta tavası(1) =20 kuruş300
Toplam =241 kuruş
Yukarıda vermiş olduğumuz terekeler, ekonomi seviyesi orta halli olan
kişilere aittir. Halkın çoğunluğunun, adı geçen eşyalara sahip olabilecek bir gelir
seviyesine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Şimdi de, ekonomik seviyesi iyi olan
birinin terekesine örnek vermek istiyoruz;
Bursa’nın Hoca Ali mahallesinde sâkin Numan zade Ali Nihat Efendi’nin eşi
olup İnegöl kazası mahallelerinden, Cuma Mahallesi’nde babası Hacı Muharrem
Efendi ve validesi yanlarında geçici ve misafir olarak bulunurken vefat eden Vasfiye
Hanımın terekesi aşağıda görüldüğü gibidir;301
İki arşın miktarı kullanılmış lahuri şal = 200 kuruş 299 Bkz.,a.g.d., B.nr:272. 300 Bkz.,a.g.d., B.nr:273. 301 Bkz.,a.g.d., B.nr:282.
93
İki adet lahuri boyun şalı = 100 kuruş İki adet Horasan işi şal = 150 kuruş İki adet Türkmen işi kilim = 500 kuruş Elmas taşlı bir adet iğne = 800 kuruş Elmas taşlı diğer iğne = 200 kuruş Bir çift elmas taşlı küpe = 400 kuruş Elmas ve zümrüt taşlı bir adet yüzük = 150 kuruş Toplam = 2500 kuruş.
Vasfiye Hanımın terekesini oluşturan eşyaların toplam kıymeti 2500 kuruş
etmektedir.
Bu itibarla, terekelerden halkın farklı ekonomik seviyelerde olduğunu
anlayabilmekteyiz. Halkın büyük çoğunluğunun terekesi ise, öncelikle bir evin temel
ihtiyacı olan eşyaları kapsamaktadır.
4.4.8. Vakıf
İncelemiş olduğumuz C-233 Numaralı İnegöl Şer‘iyye Sicili Defteri’nde,
vakıf ile ilgili üç adet belge bulunmaktadır. Bu genel belge sayısına göre çok az bir
miktarı ifade etmektedir. Vakıf sözlükte: Hapsetmek, alıkoymak, durmak
anlamındadır. Sicil kayıtlarını ilgilendiren bir terim olarak: Menfaati kullara ait
olmak üzere bir malı kendi mülkünden çıkarıp bağışlamak demektir. 302
Osmanlılar`da vakıf müessesesinin bir hayli yaygın olduğunu görmekteyiz.
Çünkü Osmanlılar vakıf müessesesini, sosyal güvenliğin ve dayanışmanın bir esası
olarak görmüşlerdir. Bu nedenle kişilerce birçok vakıf kurularak toplumun
hizmetine sunulmuştur.
302 Geniş bilgi için bkz., Bilmen, a.g.e., c. IV, s. 284-380 ve c. V, s. 5-115; Zuhaylî, a.g.e., c. X, s.
243-314; Pakalın, a.g.e., “vakıf”, c. III, s. 577-580.
94
Defterimizde verilen bilgilere göre, vakıfların Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti`nin
gözetimi altında olduklarını görmekteyiz.303 Bunu, belgelerde geçen “Nezaret-i
Evkaf-ı Hümayün Mülükânesine mülhık…” ifadesinden anlamaktayız. Vakıflar
kuruluş amacına göre farklı isimler alıyorlardı. Belgelerde geçen vakıfları “Avarız”
ve “İcareteynli” vakıflar olarak iki ana grupta toplamak mümkündür:
4.4.8.1 Avârız Vakıfları
Avarız vakıfları, geliri bir köy veya mahalle ahalisinin beklenmedik
ihtiyaçlarına sarf edilmek üzere tesis edilen vakıflardır. Başlangıçta vatan ve din
müdafaası için belirecek “donatım ve masrafları” karşılamak üzere kurulan avarız
vakıfları, zamanla gaye itibariyle genişlemiş ve şehirlerdeki belediye, bayındırlık
hizmetleri ile köy ve mahallelerdeki sosyal hizmetleri finanse eder duruma
gelmişlerdir. Bu vakıflardan istifadede din farkı gözetilmemiştir. Esnaf
teşkilatındaki avarız sandıkları da bu çeşit vakıflardandır. Önceleri, mütevellîleri
tarafından idare edilen ve Evkâf Nezâreti’nce kontrolü yapılan avârız vakıfları,
1869 yılında önemli bir kısmı itibariyle belediyelere devredilmiştir. Cumhuriyet
döneminde çıkarılan 1580 sayılı kanun ile de bu devir tamamlanmıştır. 304
Bu çerçevede 178-2 numaralı belgede; Lütfiye köyünde iki katlı bir evle,
çevresindeki dört dönüm araziyi, Bosna muhacirlerinden ashab-ı hayrat ve’l
hasenat Receb b. Hasan b. Paşo b. Paşo b. Paşo b. Mustafa b. Mehmet b. Ali ve
Aliye ile, İhsan b. Hasan b. Derviş Dişlubek Adem b. Süleyman b. Süleyman
isimli kişiler hasbeten-lillah (Allah rızası için) vakfetmişlerdir. Bunun gelirinin
cami-i şerife hatip olanlara ait olmasını, zamanla şartlar değişirse, fakir
müslümanların ihtiyaçları için sarf olunmasını şart koşmuşlardır.
4.4.8.2.İcareteynli Vakıflar
İcâreteyn muamelesi, hukukî mahiyeti itibariyle uzun süreli bir kira akdidir.
İcâreteyn mutasarrıfının sahip olduğu tasarruf hakkı, nev-i şahsına münhasır bir
303 Bkz.,a.g.d., B.nr: 178(2),284,300. 304 Cin- Akgündüz, a.g.e., c.II, s.36.
95
sınırlı aynî haktır. Çünkü icâreteyn mutasarrıfı, bu hakkını istediği şekilde kendisi
kullanabildiği gibi, başkasına devredebilmekte ve mirasçılarına da intikal
ettirebilmektedir. İcâreteyn muamelesinin yapılabilmesi, daha doğrusu bir vakfın,
icâreteynli vakfa çevrilebilmesi için vakıf malın harap olması, tamiri için geliri
bulunmaması ve de mahkemenin kararı ile padişahın tasdiki gibi şartlar aranır.305
İncelemekte olduğumuz belgeler içinde bu şekilde bir vakıf bulunmaktadır:
300 numaralı belgemizde, Hamzabey köyünde iki köprü bir cami-i şerifin bu
tür vakıflardan olduğunu görmekteyiz.
Yine 236 numaralı belgemizde; Burhaniye mahallesinde oturan Ermeni
milletinden Serkez oğlu Nikohi ile Kaşıkçı zade Mehmet Ağa arasında Bidayet
Mahkemesi’nde bir davalaşma söz konusudur. Nikohi, Ahi Yusuf vakfından olan
ve 306 senesinde yanan bir değirmenin yerine, kendi emeği ile yenisini inşa eder.
Kavaklar dibi diye bilinen yerdeki değirmen 576 hisseden ibarettir. Bunun 144
hissesi Mehmet Ağa’ya aittir. Nikohi, murislere, Mehmet Ağa’ya ve hakime
danışmayıp, kira bedeli olan 100 kile buğday ile 50 kile mısırı da vermediğinden
mahkemelik olurlar. Nikohi davanın Nizamiye mahkemesinde görülmesi
gerektiğini söylemektedir. Bidayet Mahkemesi’nden, resmî senedi ve kuyûdu
bulunan bu tür icariyetli vakıflara Şer‘iye Mahkemeleri’nin baktığı kararı çıkar.
305 Cin-Akgündüz, a.g.e. c. II, s. 35-57 ve 294-295.
96
SONUÇ
1313-14 H.- 1892-93 M. tarihli C-233 numaralı İnegöl Şer‘iyye Sicili’nin ilk
74 sayfasını ( 37 varak) inceledik. İncelemiş olduğumuz bölümde farklı konuları
içeren belgeler içerisinde sayıca en fazla yeri vekalet belgeleri teşkil etmektedir. Onu
hisse davaları, vesayet ve tereke belgeleri takip etmektedir. Tüzel kişilik olarak ise üç
adet vakıf belgesi mevcuttur. Bunların haricinde belgelerde nafaka, nikah, borç
davası vb konular işlenmektedir.
İlk bölümde Şer‘iyye sicillerinin tarih ilmi açısından önemine değinerek
Şer‘iye mahkemelerinin işleyişi hakkında bilgiler verdik. Bu mahkemelerde görev
yapan, başta kadı olmak üzere diğer personeli tanıttık. Şer‘iye mahkemelerinin tarihî
seyri içerisinde geçirdikleri değişikliklere değindik.
İnegöl’ün tarihini incelediğimiz bölümde, ilçenin Osmanlı devletinin
kuruluşu ile aynı tarihte fethedildiğini gördük. Osmanlının kuruluş yıllarında
İnegöl’ün stratejik bir öneme sahip olduğunu tespit ettik. İnegöl’ü fetheden, Osman
Bey’in silah arkadaşı Turgutalp olduğu için buraya Turgut ili de denildiğini
müşahede ettik. İnegöl’e büyük hizmetlerde bulunmuş olan Sadrazam İshak Paşa’nın
hayatı ve yaptırmış olduğu külliyesi hakkında bilgiler vermeye çalıştık.
İncelediğimiz belgelerden, İnegöl’ün her mahallesinde ve müslüman
köylerinde camilerin bulunduğunu tespit ettik. Şahitlerin tezkiyesi konusunda
kendilerine müracaat edilmesinden yola çıkarak o dönemdeki imam ve muhtarların
isimlerine de ulaşma imkanı bulduk. O dönemdeki mahalle isimlerinin bugün de
korunduğunu, sadece belgelerimizde geçen “Muradiye Mahallesi” isminin
günümüzde kullanılmaması dikkatimizi çeken bir husus oldu.
Gayr-i müslimlerle ilgili belgelerden yola çıkarak onların yerleşim yerlerini,
mesleklerini ve Müslümanlarla ilişkilerini tespit etmeye çalıştık. Bunun sonucunda
onların müslüman halkla iyi ilişkiler içerisinde olduğunu tespit ettik. Bu fikre Gayr-
i Müslimlerin değişik idari görevlerde bulunması ve farklı din mensupları arasında
husumetin olmayışı da bu kanaatimizi desteklemektedir. Husumet konusunda sadece
97
bir adet belge bulunmaktadır. Bu konudaki, dava ise gayr-i müslimin lehine
sonuçlanmıştır. Gayr-i müslimlerin değirmencilik, sarraflık, dülgerlik ve araba
imalatı gibi mesleklerle meşgul olduklarını belirledik.
Sicil kayıtlarındaki belgeler içerisinde sadece bir tanesinin boşanma ile ilgili
olması bizde o dönemdeki aile yapısının sağlamlığı kanaatini uyardı. Yine muhala‘a
(kadın tarafından gelen istekle anlaşarak boşanma) ile ilgili belgeler, kadının da
boşanma hakkına sahip olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Kadının ve çocuklarının
haklarını muhafaza adına, takdir edilen nafakalar da, onların kanunun himayesi
altında olduklarını göstermektedir.
Tereke konusunu içeren belgelerden faydalanarak, o dönemde kullanılan ev
ve giyim eşyaları konusunda bilgi sahibi olabilmekteyiz. Vekalet konusu ile ilgili
belgelerde evlerin rehin olarak gösterilmesinden istifade ile, o dönemdeki ev
mimarisini belirlemeye çalıştık. Evlerin genelde 2 katlı ve bahçe içerisinde olduğunu
tespit ettik.
Kişileri tanımlama amacıyla kullanılan bazı lakaplardan, XIX. yy sonlarında
ilçe halkının mesleklerine ulaştık. Arabacılık, debbağlık, nalbantlık, kaşıkçılık,
kasaplık, dülgerlik gibi meslek dallarının olduğunu belirledik.
Ekonomi ile ilgili yıllık enflasyon oranını, verilen borçlardan yola çıkarak
elde ettik. Yine evlerin değerini ve kira miktarlarını belgeler ışığında, tahmini olarak
belirlemeye çalıştık. Bölüştürülen terekelerden resmi kesinti miktarlarını ve
yüzdelerini tespit ederek tablo halinde gösterdik. Kesintiler toplamının %2,7 ile %4,4
arasında olduğunu tespit ettik. Yine yetimlerin babalarından kalan mallarının, onların
rüşdüne değin Eytam Sandığı’nda onlar için korunup, işletildiğini gördük. Eytam
Sandığı’nda paranın işletilme sistemine değindik.
98
KAYNAKÇA
Kitaplar:
AKGÜNDÜZ , Ahmet, Şer’iyye Sicilleri, TDAV. yay., İstanbul 1988.
AKGÜNDÜZ, Ahmet - Said ÖZTÜRK, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV yay., İstanbul
1999.
Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, “Kile”, Ana Yayıncılık ve Sanat
Ürünleri Pazarlama, İstanbul 1986-1987.
AŞIKPAŞAZADE, Tarih-i Aşık Paşazade, Haz. Nihal Atsız, İstanbul 1970.
AYKUT, Şaban, Büyük Bursa Tarihi Antolojisi, Hat matbaası, Bursa 2000.
AYVERDİ, E.H., Fatih Devri Mimarisi, C.IV, İstanbul 1974.
BALTACI, Cahit, İslam Paleografyası, M.Ü.İ.Fak. Yay., İstanbul 1989.
BALTACI, Cahit, 15-16. Asırda Osmanlı Medreseleri, İrfan Matbaası, İstanbul
1976.
BİLMEN, Ömer Nasuhi, Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, I-
VIII, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1988.
CİN, Halil- Ahmet, AKGÜNDÜZ, Türk-İslâm Hukuk Tarihi, I-II, Timaş
Yayınları, İstanbul, 1990.
ÇAKMAK, Şakir, Erken Dönem Osmanlı Mimarisinde Taç Kapılar, T.C.K.B.
yay., Ankara 2001.
DANİŞMEND, İ.Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye yayınevi,
İstanbul 1971.
DARKOT, Besim, İslâm Ansiklopedisi, MEB Yayınları, İstanbul 1977.
DEMİRALP, Yekta, Erken Dönem Osmanlı Medreseleri, T.C.K.B. yay., Ankara
1999.
EKİNCİ, Yusuf, Ahilik, Talat matbaası yay. İstanbul 2001.
Erken Dönem Osmanlı Sanatı, Komite, T.C.K.B., yay. İzmir 1999.
99
EVLİYA ÇELEBİ, Tam Metin Seyahatnâme, Sad: Mümin Çevik, Üçdal Neşriyat,
I-X, İstanbul 1985.
GORDLEVSKİ, Anadolu Selçuklu Devleti, çev: Azer Yaran, Onur yay. Ankara
1988.
GÜLVAHABOĞLU, Adil, Ahi Evran Veli ve Ahilik, Memleket yay. Ankara
1991.
HAMMER , Büyük Osmanlı Tarihi, Emir Basım Yayım, İstanbul 1998.
HOCA SADEDDİN, Tacut-Tevarih, Sad: İsmet Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı
yay. Ankara 1979.
İBN-İ BİBİ, Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi, çev. M. Nuri Gencosman, Uzluk
Basımevi, Ankara 1941.
İHSANOĞLU, Ekmeleddin, Osmanlı Devleti Tarihi, I-II., Zaman yay. İstanbul
1999.
KAHRAMAN, Kenan, Geçmişten Günümüze İnegöl, İnegöl Kültür Sanat ve
Yardımlaşma Vakfı yay., İstanbul 1992.
KAPLANOĞLU, Raif, Bursa Yer Adları Ansiklopedisi, Bursa Ticaret Borsası
Kültür yay., İstanbul 1996.
KARAMAN, Hayrettin, Mukayeseli İslâm Hukuku, I-III, Nesil Yayınları, İstanbul
1991.
_____, Anahatlarıyla İslâm Hukuku,I-III, Ensar Neşriyat, İstanbul 1991.
KESKİOĞLU, Osman, Fıkıh Tarihi ve İslâm Hukuku, Müftüoğlu Yay., Ankara
1969.
KRAMERS, J.H., “mahalle”, İslam Ansiklopedisi, c.VII, MEB yay., İstanbul, s.245, 1977.
KÜTÜKOĞLU, Mübahat S., Osmanlı Belgelerinin Dili, Kubbealtı Akademisi
Kültür ve Sanat Vakfı yay., İstanbul 1994.
Meydan Larousse Büyük Lûgat ve Ansiklopedi, Meydan Yayınevi, İstanbul
1981.
100
MÜNECCİMBAŞI, Ahmet Dede, “Sahaifü’l–Ahbar Fî Vekayi‘ü’l-Âsar”,
Tercüman Gazetesi yay., 1001 Temel Eser, (ty).
Osmanlı Devleti Tarihi, (Komisyon), Feza Gazetecilik A.Ş. Yay., c.I-II, İstanbul
1999.
ÖZCAN, Ruhi, İslam Hukukunda Hısımlık Nafakası, Çağlayan yay. İzmir 1996.
ÖZTUNA, Yılmaz, Büyük Osmanlı Tarihi, c.I, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1994, s.88.
TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Turan Neşriyat.,İstanbul 1971.
UMAR, Bilge, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap kitabevi, İstanbul 1993.
UZUNÇARŞILI, İ.Hakkı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, T.T.K. yay.,
İstanbul 1998.
,Osmanlı Devletinde Merkez ve Bahriye Teşkilatı, T.T.K. yay. Ankara
1984.
ÜLGEN A.Sami, “İnegöl İshak Paşa Mimari Manzumesi”, Vakıflar Dergisi, c.IV.
YILDIRIM, Suat, Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Feza Gazetecilik, İstanbul
1998.
ZAMBAUR, E.V., “kuruş”, İslam Ansiklopedisi, c.VI, MEB yay., İstanbul, s.1024, 1977.
Yurt Ansiklopedisi, Anadolu yay., İstanbul 1981.
ZUHAYLÎ, Vehbe, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi (Trc: Komisyon), I-X, Risale
Yayınları, İstanbul 1994.
Bildiriler:
“I. Uluslar Arası Ahilik Kültürü Sempozyum Bildirileri”, Kültür Bakanlığı yay.
Ankara 1993.
Tezler:
YAZICI, Tülay, 1530 (937) Tarihli Tapu Tahrirat Defterine Göre İnegöl,
Yarhisar ve Pazaryeri Kazlarının Genel Durumu, Bitirme Tezi
Çalışması, Bursa, 1998.
101
YILDIZ, Bilal, , XX. yy Başlarında Denizli, Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2005.
Lügatler:
DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi
yay. Ankara 2002.
PAKALIN , M. Zeki, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c.I-III., M.E.
Basımevi, İstanbul 1946.
102
EKLER
Harita: İnegöl İlçesi
103
Resim:1- İnegöl İshak Paşa türbesi. Resim:2- İnegöl İshak Paşa Camii.
104
Resim.3- İnegöl Ortaköy Karacabey Kervansarayı. Resim:4-Belediye Çarşısı ( Kapalı Çarşı).
105
Resim 5: İnegöl İshak Paşa Medresesi. Resim:6 İnegöl Cafer Paşa Kervansarayı (Beylik Hanı).
106
Belge:1- Burhaniye mahallesinden Mustafa Rüşdi Efendi’nin Eytam Sandığı’ndan aldığı borç için Süleyman Efendi’yi vekil tayin etmesine dair hüccet. (A.g.d.B.nr:147)
107
Belge 1’in Transkripsiyonu: Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul sancağına muzaf İnegöl kazası
mahallâtından Burhaniye mahallesinde sakin sahib-i arz-ıhal Mustafa Rüşdi Efendi kaza-i
mezkurun hâlâ Eytam müdiri Nuri Efendi ibn-i Mehmet mahzarında takrîr-i kelam ve ta‘bîr-i
an’il meram edip Müdür-ü mümâ ileyh Nuri Efendi müteveffa Çulcu oğlu Kadir ve Boşnak
Veysel Ağa ………..karyesinden Ali oğlu ve Kulaca karyesinden Yusuf kahya oğlu
eytamının Eytam sandığı’nda mevcut nukut malından L.O.yüz kuruş hesabıyla bana 2204
kuruş 30 para idane ve teslim ve ben dahi yedinden istidâne ve ahz-u kabz ve umuruma sarfla
istihlak edip meblağı merkum ile semeni işbu tarih ve vesikadan bir sene tamamına değin
müeccel ve mev‘ûd….. yine eytam-ı mezbur malından müdiri mümâ ileyh yedinden L.O.
kezalik yüz kuruş hesabıyla iştirâ ve kabz eylediğim bir cilt Ali efendi fetvası semeninden
dahi244 kuruş 10 para ki carreteyn-i mezkureteynden min haysül mecmu 2449 kuruş eytam-ı
mezbur malından müdür-i mümâ ileyhe vacib-ül edâ ve lâzım-ul kazâ deynim olmağın işbu
yedim de mülküm ve malım olan mahalle-i mezkurede …. tarafları …….Mustafa ve Boşnak
Ali Efendi ve saraç İbrahim ve tarik ile mahdut bir babhane me‘a arsası meblağı mecmu-u
mezkur mukabilesine bey‘ bil vefa tarikiyle rehin ve vaz‘ ve vech-i layıkı üzere müdür-i
mümâ ileyhe teslim ve ol dahi irtihane ve kabz-u tesellüm eyledikten sonra mârr-u’z zikr
hane-i mezkuru müdür-i mümâ ileyh yine bana iade teslim ve ben dahi yedinden isti‘are
ve’l kabz-u kabul, rehin olmak üzere tarîkul âriye vaz‘ı yed ederim dedikte medyûn-u müma
ileyh yine meclis-i ma‘kud-u mezkurede kaza-i mezkurun Cuma mahallesinden Süleyman
Efendi ibn-i Mehmet mahzarında takrir-i kelam edip hakikat-ı rehin hükmünde olmakla
ecel-i mezkur hulûlünde meblağı mezkur eda olunmayıp fekk-i rehin mümkün olmaz ise
hane-i mezkuru âhara bey‘ ve ferağa ve kabz-u semene ve semeninden meblağı mezkuru
edaya ve fazla kalır ise bana i‘taya ve noksanı zuhurunda bizlere rücûa ve hususa-i mezkure
mütevekkıf olduğu umurun küllisine küllema……… rehinde meşruta vekaleti devriye-i
sahiha-i şer‘iye ile tarafımdan mümâ ileyh Süleyman efendiyi vekîl naib münab nasb ve
tayin eyledim dedikte ol dahi vekaleti mezkureyi kabul ve hizmeti lâzimesini kemâ yenbeği
edaya taahhüt ve iltizam etmeğin mâ veka‘a bit taleb ketb olundu. Fî yevmi’s sabi‘u ve’l ışrin
min şehri Rabî‘u’lahir sene selase aşere ve selase miete ve elf / 1313
108
Belge:2- Hoca Köyü’nden Kadriye hatunun eşi Ali’den muhala‘a yolu ile boşanmasına dair hüccet. (A.g.d.B.nr:148)
109
Belge 2’nin Transkripsiyonu:
Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dâhilinde Ertuğrul sancağına muzaf İnegöl kazası
kurasından sahibe-i arz-ıhal ma‘rifetü-z zat Kadriye Hatun ibnet-i Ömer kaza-i mezkur
Bidâyet mahkemesine mahsûs odada ma‘kûd meclis-i şer‘imizde hâlâ zevc-i muhal‘i karye-i
mezkure sakinlerinden Bosna muhacirlerinden Halil Ağa’nın Ali bin Mustafa mahzarında
takrîr-i kelam ve ta‘bîr-i an’il meram edip mezbur Ali 101 kuruş mihr-i müeccel tesmiyesiyle
tezevvüc ve dahilim olduğu halde mabeynimizde hüsn-ü mu‘aşeret ademi… ..mihr-i
müeccel-i mezkur ile nafaka-i iddet-i ma‘lume ……süknam üzerime olmak veya i‘lam-ı
….mezbur Ali zimmetinde alacak hakkım olan 1760 kuruştan 400 kuruşu bana teslim ve i‘ta
etmek üzere zevcem mezbure ile muhale‘e-i sahiha-i şer‘i ile nefsimi hal‘ eylediğimde ol
dahi hal‘i mezkuru be‘de’l kabul meblağı mezkur 400 kuruşu tamamiha ahz-u kabz edip mâ
‘ada ……..ve saireye ve hukuk-u zevciyete müte‘allik âmme-i dava ve kâffe-i metalibattan
mezbur Ali’nin zimmet-i ibrası âm-ı sahiha-i şer‘i ile ibra ve iskat eylediğimde ol dahi ber
vech-i muharrer ….zimmet-i ibrâ ve iskat ve yine her birimiz âherin ibrâsını kabul eyledik
dedikte, mezbure Kadriye Hatun’u sadire olan bi’l-cümle kelimât-ı meşruhasını mezbur Ali
vicahen tasdik etmeğin ma veka‘a bi’t-taleb ketbolundu. Fî yevmi’t tasi‘u min şehri Receb’i-
l ferd sene selase aşere ve selase miete ve elf 1313
Şuhud’u-l hâl mahkeme-i şer‘iye küttabesinden Mustafa Rüşdi Efendi ibn-i Kasım
muhzır Haşim Efendi ibn-i ……ve ğayrihim mine’l hazırîn.
110
Belge:3- Sinanbey Mahallesi’nden Şerife hatunun terekesinin hisselerinin mirasçıları arasında taksimine dair hüccet. (A.g.d.B.nr:150)
111
Belge 3’ün Transkripsiyonu:
Sinanbey mahallesinde vaki‘ tarafları Derviş Ali ve…..Mustafa haneleri ve mâu- cârî ve
tarik-i âm ile mahdut bir Babhane. İnegöl’ün dana çayırı nam mevkiinde bir tarafı Şerife, bir
tarafı Hafız Ahmet çayır ve yol ile mahdut 3750 zira‘ …….bahçesi
İnegöl kazasının Sinanbey mahallesi sakinlerinden iken bundan mukaddem vefat eden
Seyit oğlu kerimesi Şerife Hatun ibnet-i Abdullah’ın veraseti zevc-i metrukü Osman bin
Abdullah ve sulbiye-i kebire kızı Emine ve validesi Hatice bint-i İsmail ve amca zadesi oğlu
Ahmet Efendi ibn- Ali’ye münhasıra olduğu mahalle-i mezkur heyet-i ihtiyariyesinden mevrût
bir kıt‘a şahadetname mealinden müsteban olmakla melse-i mirasları 12 sihamdan ibaret olup
siham-ı mezbureden 3 sihamı zevc-i mezbur Osman’a ve 2 sihamı ümm-ü mezbure Hatice’ye ve
6 sihamı bint-i mezbure Emine’ye isabeti be‘de’t tahakkuku’ş şer‘i, müteveffa mezbure Şerife
Hatun’un mutasarrıf olduğu ve bâlâda hudutları muharrer hane ve bahçeyi ber vech-i meşruh
sihamı.verese-i mezbûrûn uhdelerine muamele-i intikaliyelerinin icrası için işbu taksim tezkeresi
İnegöl Tapu ve Emlak kalemlerine i‘ta kılındı. 23 -Receb’-l-ferd 313.
112
Belge:4- El-Hac Hafız Hüseyin Efendi ibn-i El-Hac Salih’in Mekke-i Mükerrem’de vefat
etmeden önce yapmış olduğu vasiyetine dair hüccet. (A.g.d.B.nr:162)
113
Belge 4’ün Transkripsiyonu:
An-asl Saray Bosna’nın ……..mahallesi ahalisinden olup güzeran edip 1311 senesinde
……vefat eden .bin El-Hac Hafız Hüseyin Efendi ibn-i El-Hac Salih Abdullah veraset-i li-
ebeveyn er-karındaşı ……Mehmet Ağa Atanur El-Hac Salih’e münhasıra olduğu şer‘en zahir ve
nümayan olduktan sonra müteveffayı mezbur El-Hac Hafız Hüseyin Efendinin ber vech-i âti
.muhtarı olduğunu iddia eden Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul sancağına tabi‘
İnegöl kazası mahallatından Burhaniye mahallesi ahali-i mu‘teberanından ve mezkur Saray
Bosna muhacirlerinden sahibûn-u arz-ı hal işbu baisetü’ kitab imam Ahmet Efendi ibn-i
Mehmet Ali Galip Efendi ibn-i Mehmet ve Çelebi zade Mehmet Ağa ibn-i Bay-ram ve
Abdülhamit Efendi ibn-i Zeynel nâmûn kimesneler kaza-i mezkur Bidâyet mahkemesine mahsûs
odada ma‘kûd meclis-i şer‘i-şerif……yine mahalle-i mezkurede sakin muhacirîn-i merkumeden
……….Mehmet Ağa ibn-i İbrahim mahzarında her biri dava ve takrir-i kelam ve tabir-i ani’l
meram edip müteveffayı mezbur El-Hac Hafız Hüseyin Efendi ibn-i El-Hac Salih Mekke-i
Mükerremede hayatında vefatından bir mah mukaddem müsafiretle sakin olduğu Mekke-i
mükerremede Bosna delili Şeyh ….. vekaletinden …..teala vefat eylediğinde Mekke-i
mükerremede ve Bosna’da olan cem‘i terikem ve zimem-i nâsda bulunan hukukum ahz ve kabz
olunup sünnet-i seniye üzere levazım-ı techiz-i tekfinim görülüp duyun-u.müsbetem zuhur
ederse be‘de’l eda baki kalan terikemin sülüsü semt-i mezkureden salifü’z zikr Burhaniye
mahallesinin civarında lüzum görülecek hayrata Bakkalbaşı Mehmet Ağa reyiyle harç ve sarf
oluna deyû vasiyet ettiğinde işbu hazır bi’l cümle müma ileyh Mehmet Ağa’yı gıyaben vasi-i
muhtar nasp ve tayin eyledikten sonra mezbur hazır hafız Hüseyin Efendi ….vefat etmeğin
müma ileyh Mehmet Ağa el-yevm vesayet-i mezkureyi tenfiz etmemekte bulunduğundan sual
olunup tenfiz-i vesayesi için müma ileyh Mehmet ğa’ya kıbel-i şer‘den tenbih olunmak
muradımızdır dediklerinde, gıbbe’s sual müma ileyh Mehmet Ağa cevabında, müteveffayı
mezbur El-Hac Hafız Hüseyin Efendinin ber vech-i meşruh vasiyeti malumum değildir deyû
inkarına mukarin müdde‘ûn-u mezbûrûndan ber vech-i meşruh müdde‘alarına mutabık beyine
talep oldukta, udûl, ehrar rical-i müsliminden ve salifü’z zikr Burhaniye mahallesi ahalisinden ve
muhacirin-i merkumeden müteveffayı mezburun refiklerinden Hazal zade El-Hac Salih Ağa ibn-i
El-Hac Ahmet bin El-Hac Salih ve kaza-i mezkurun Cuma mahallesi ahali-i muteberanından ve
muhacirin-i merkumeden Hacı Mustafa bin Salih bin Mustafa nam kimesneler li-ecli’ş şehade
meclis-i şer‘e hazıran olup esrü’l istişhad fi’l hakika refikimiz bulunan müteveffayı mezbur
İslamuyen El-Hac Hafız Hüseyin Rakım Efendi ibn-i El-Hac Salih, hal-i hayatında vefatından
bir mah mukaddem müsafiretle sakin bulunduğumuz Mekke-i mükerremede Bosna delili
114
Şeyh…..efendi vekaletinde bizim huzurumuzda be ba berat-ı teala vefat eylediğimde Mekke-i
mükerremede mükerremede ve Bosna’da olan cem‘i terikem ve zimem-i nâsda bulunan
hukukum ahz ve kabz olunup sünnet-i seniye üzere levazım-ı techiz-i tekfinim görülüp duyun-
u.müsbetem zuhur ederse be‘de’l eda baki kalan terikemin sülüsünü ihraz ve sülüsü mezkureden
mâru’z zikr Burhaniye mahallesinin civarında lüzum görülecek hayrat ve mirasa, İnegöl’de
Burhaniye mahallesinde sakin Bakkalbaşı Mehmet Ağa ibn-İbrahim reiyle harç ve sarf oluna
deyû, vasıyet tenfizine işbu hazır müma ileyh Mehmet Ağa’yı vasi muhtar nasp ve tayin
eyledikten sonra Mekke-i mükerreme …………….vefat eyledi, biz bu hususa ber vecihle
şahitleriz şahadet dahi ederiz deyû her biri müttefekul’lafz ve‘l mana edayı şehadet-i şer‘i
ettiklerinde, şahidan-ı mezburan mensup oldukları salifü’z zikr Burhaniye mahallesi ahali-i
muteberanından Kemandar zade Ahmet Ağa ibn-i Hamit ve ve Yenü zade İbrahim Ağa ibn-i El-
Hac Abdullah ile mezkur Cuma mahallesinin imamı Emin Efendi ibn-i Emin ve muhtarı İsmail
Efendi ibn-i Osman evvelen ba varaka-i mesture sırren ve be‘dehu mezburun ile yine mezkur
Burhaniye mahallesi ahali-i muteberanından Mehmet Ağa ibn-i Nezir bin Abdullah ve Abdi Ağa
ibn-i Ahmet bin Abdurrahman ile mezkur Cuma mahallesi ahali-i muteberanından Hacı Mehmet
bin Halil bin Abdullah’tan bi’l muvacehe alenen lede’t tezkiye adl ve makbul-ü’ş şehade idükleri
iş‘ar ve ihbar olunmağın mucibiyle işbu vasiyet be‘de’l hükm ve’t tenbih ma veka‘a bi’t talep
ketbolundu.Fi yevmi’l âşirü min şehri Recebü’l- Ferd sene selase aşere ve selase miete ve elf
1313.
115
Belge:5- Çeltikçi Köyü’nden Zeliha hanım ölen kocası Ahmet b. Süleyman’ın
Arzuhalci Sait Efendi’den alacaklı olduğu 50 kuruştan kendi hissesi olan 12,5 kuruşu talep
davasına dair i‘lam. (A.g.d.B.nr:163).
116
Belge 5’in Transkripsiyonu:
Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul sancağına tabi‘ İnegöl kazası
kurasından Çeltikçi karyesi sakinlerinden sahibe-i arz-ı hal marifetü’z zat Zeliha bint-i
Ahmet kaza-i mezkur Bidâyet mahkemesine mahsûs odada ma‘kûd meclis-i şer‘imizde kaza-
i mezkurun Orhaniye mahallesinde sakin arzuhalci Sait Efendi ibn-i Hafız Ali mahzarında
bitav‘iha takrîr-i kelam ve ta‘bîr-i an’il meram edip 101 kuruş mihr-i müeccel tesmiyesiyle
zevc-i dahilim olduğu halde işbu güzeran eden 311 senesi şehr-i Eylül’ü 16. günü sakin
bulunduğum kaza-i mezkurun Adabinli karyesinde vaki‘ hanesinde, ecel-i mev‘uduyla vefat
eden Süleymanoğlu Ahmet bin Süleyman hayatında medyun-u mezbur Sait Efendiye cihet-i
karzdan 50 kuruş istikraz ve kabz ve umuruna sarfla istihlak eylediği halde meblağı mezkur
50 kuruşu kable’l eda vefat etmekle sual olunup meblağı mezkurdan rub‘u hisseme isabet
eden 12,5 kuruşu el-yevm bana eda-u teslime medyun-u mezbur Sait Efendiye kıbel-i şer‘den
tenbih olunmak matlubemdir deyû be‘de’d dava ve’l istintak, ol dahi cevabında müteveffayı
mezbure cihet-i merkumeden ol miktar kuruş deyni olduğunu ikrar mâ‘adâ vefat müdde’asını
inkar mukarin, müdde‘iye-i mezbure ber vech-i muharrer müdde‘asına mutabık beyine talep
olundukta karye-i mezkure ahali-i muteberanından ve ehrar rical-i müsliminden Mustafa oğlu
İbrahim bin Mustafa bin Osman ve Yusuf oğlu Osman bin Ahmet bin Ahmet nam kimesneler
li-ecli’ş şehade meclis-i şer‘e hazıran olup esrü’l istişhad fi’l hakika müteveffayı mezbur
Süleyman oğlu Ahmet tarihi mezkurede ecel-i mev’uduyla vefat edip hîn-i cenazesinde
hazıran olduğumuz halde ğasl ve salat-ı be‘de’l eda mekabir-i müslimine defnolundu. Biz bu
hususa bu vecih üzere şahitleriz şahadet dahi ederiz deyû her biri müttefekul’lafz ve‘l mana
edayı şehadet-i şer‘i ettiklerinde, şahidan-ı mezburan mensup oldukları karye-i mezkure
imamı Hafız Mehmet ibn-i Ahmet ve muhtarı Dervişoğlu Mehmet bin Halil’den evvelen ba
varaka-i mesture sırren ve be‘dehu mezburan yine mahalle-i mezkure ahali-i muteberanından
İbrahim bin Mehmet bin Abdullah ve İbrahim bin Osman bin İbrahim ve Ali Çavuş oğlu
Mehmet bin Ali bin Abdullah’tan bi’l muvacehe alenen lede’t tezkiye adl ve makbul-ü’ş
şehade idükleri iş‘ar ve ihbar olmağın mucibiyle be‘de’l hükm i‘lam olundu. Fi yevmi’s sani
ve’l ışrin min şehri Recebü’l- Ferd sene selase aşere ve selase miete ve elf 1313.
117
Belge:6- Orhaniye Mahallesi’nde bir evin temellük davasına dair i‘lam.
(A.g.d.B.nr:166)
118
Belge 6’nın Transkripsiyonu: Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul sancağına muzaf İnegöl kazâsı
mahallâtından Orhaniye mahallesi sakinlerinden sahib-i arz-ı hâl işbu bâ‘isü’l i‘lam Ahmet bin
Hüseyin kazâ-i mezkûr Bidâyet mahkemesine mahsûs odada ma‘kûd meclis-i şer‘îmizde kaza-i
mezkurun mahallatından Sinanbey mahallesinde Yeni… Muhacirlerinden derûn-u…ismi mezkur
Ali oğlu İsmail Çavuş ibn-i Ali muvacehesinde hâlâ vaz‘u’l yed bulunduğum salifü’z zikr
Orhaniye mahallesinde vaki‘ bir taraftan Çömlekçi İsmail hanesi ve bir taraftan Halil hanesi ve
iki taraftan tarik-ı âm ile mahdut, fevkâni 2 ve tahtâni 2 oda me‘a müştemil bir mülk-ü menzili
İsmail Çavuş tarih-i i‘lamdan bir sene mukaddem 10,5 adet yüzlük Osmânî altunu bedel merfu‘
ve Makbuz muamelesine bana bey‘ ve teslim ve ben dahi temellük ve tesellüm edip ol vecihle
menzil-i mahdud-u mezkuru yedimde mal-ı müşteram olmuşken, mezbur İsmail Çavuş menzil-i
mezkuru bana bey‘ine nedamet ve… hususunda i‘tayı senet istid‘asında ...ve muhalefet eder
olmakla sual olunup mûcib-i şer‘i matlubumdur deyû be‘de’d dava ve’l istintak ol dahi
cevabında hane-i müdde‘ayı mezkuru tarih- i‘lamdan 1.5 sene mukaddem beher şehri 15’er
kuruş icar ile mezbur Ahmet’e icar ve ol dahi isticar ve kabul edip bedel-i icaresine mahsuben
mezbur Ahmet’ten meblağ-ı mezkur 10,5 yüzlük altunu ahz-u kabz edip …olan 1,5 senelik
bedel-i icaresi 270 kuruşu be‘de’t tenzil baki kalan 864 kuruş el-yevm mezbur Ahmet’e deyni
olduğunu be‘de’d def‘ ve’l inkar müdde‘i aleyh mezbur İsmail Çavuş’tan def‘i meşruhasına
mutabık beyyine talep olundukta ityan-ı beyyineden izhar-ı acz edip tahlife dahi talip olmamakla
müdde‘i-yi mezbur ber vech-i muharrer müdde‘asına mensup oldukları mârru’z zikr Orhaniye
mahallesi imamı Hafız Mehmet Efendi ibn-i Ahmet ve muhtarı Ali bin Osman’dan evlen bâ
varaka-i mesture sırren ve be‘dehu mezburan ile yine mahalle-i mezkure ahali-i mu‘teberanından
Hilmi Efendi ibn-i Mustafa bin Süleyman ve Osman Bey bin Mustafa bin Osman ve Bilal Ağa
ibn-i El-Hac İbrahim bin İsmail’lden bi’l muvacehe alenen lede’t tezkiye adl ve makbul-ü’ş
şehade idükleri iş‘ar ve ihbar olan mahalle-i mezkure ahali-i muteberanından ve ehrar rical-i
müsliminden Çömlekçi İsmail Ağa ibn-i Hasan bin ...oğlu arif Ağa ibn-i Mustafa bin Abdullah
nam kimesneler şahadetleriyle …şer‘i ispat etmeğin mucibiyle müdde‘i aleyh mezbur İsmail
Çavuş’un tasaddi eylediği def‘i mezkuresiyle müma ileyh Amet Ağa’ya bu vecih üzere olunduğu
be‘de’t tefehhüm menzil-i mahdud-u mezkure müdahale etmemek üzere mezbur İsmail Çavuş’a
tenbih-i şer‘i olunduğu tescil ve i‘lam olundu. Fi yevmi’s sabi‘ min şehr-i Şaban-u’l muazzam
sene selase aşere ve selase miete veelf / 1313.
119
Belge:7- Kozluca Köyü’nden Süleyman kızı Şerife hatunla, aynı köyden Hacı Ahmet
b. Mahmut’un nikahına dair hüccet. (A.g.d.B.nr:260).
120
Belge 7’nin Transkripsiyonu:
Hüdavendigar vilayeti celilesi dahilinde Ertuğrul sancağına muzafı İnegöl kazası
kuratından Kozluca Karyesi’nde sakine zatı zeyl-i vesikada muharreü’l-esami müsliminin
tarifleriyle muarefe sahibe-i arz-ı hal Yörükoğlu Süleyman kerimesi Şerife Hatun ibnet-i
Süleyman nâm âkile ve bâliğa kaza-ı mezkür Bidayet mahkemesine mahsus odada ma’küt
meclis-i şer’imizde karye-i mezküreden Mahmutoğlu Hacı Mehmet bin Mahmut mahzasında
bi taviha ikrar-ı tam ve takrir-i kelâm edüp mezbûr Hacı Mehmet beni tezevvüce tâlip ve
rağip olmağla ben dahi bir rıza ....meclis-i şer’de 500 kuruş mihr-i müeccel ve 1000 kuruş
mihr-i muaccel tesmiyesiyle Mezbûr Hacı Mehmet’i tezvic ve tenkihi eylediğimde ol dahi
ber minvâl-i muharrer tezvic ve tenakuh-u kabul ettim dedikte mezbûre Şerife......... olan
bilcümle kelimât-ı meşruhası ....mezbûr Hacı Mehmet ... tasdik ve şifahen tahkik etmeğin ma
vekâ ‘a bi’t talip ketb olundu fi yevmi’s- sâmin vel ışrin min şehri Şevvâl’ul Mükerrem
senre1313
Şeri’ye katiplerinden Mustafa efendi ibn-i Kâsım Sinan bey mahallesinden Hacı
Abdurrahman Ağa ibn-i Hacı... .Ve gayrihim minül hâzirin.
121
Belge:8-Akhisar Köyü’nden Meryem hanımın vefat eden kocası Süleyman’ın terekesinden mehir hakkını talep davasına dair i‘lam. (A.g.d.B.nr:173)
122
Belge 8’in Transkripsiyonu:
Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul sancağına muzaf İnegöl kazâsı
kurasından Akhisar karyesi sakinlerinden bundan akdem vefat eden Yağlı Hasan bin
Süleyman’ın veraset-i zevce-i menkuhe-i metrukesi Meryem bint-i Ahmet ile sulbiye-i kebire
kızı …ve sulbi sağir oğulları Hüseyin ve Ahmet’e münhasıra ve ba‘dehu ibn-i sağir-i mezbur
Ahmet dahi vefat edip veraseti validesi Meryem ve li-ebeveyn er karındaşı Hüseyin’e münhasıra
olduğu bi’l ihbar ınde’ş şer‘i-l Enver zahir ve mütehakkık olduktan sonra verse-i müteveffayı
mezburdan zevce-i mezbure sahibe-i arz-ı hal ma‘rifetü’z zat Meryem kazâ-i mezkûr Bidâyet
mahkemesine mahsûs odada ma‘kûd meclis-i şer‘îmizde terike-i müteveffayı mezbura bi’l verase
vazı‘etü’l yedi mütehakkık olan bint-i kebire mezbure … ayrı ayrı günlerde üç defa mürasele-i
şer‘iye i‘tasından sonra bir de ihtarname tastir ve usulü meşru‘a dairesinde tebliğ olunduğu halde
yevm-i…. gelmekten temerrütle olunan davete icabet etmediği ve cebren ihzarı dahi mümkün
olmadığından müdde‘iye-i mezbure Meryem muhakemenin rü’yeti talebinde bulunmasına mebni
mezbure ….’nın hukukunu muhafaza ve vikaye etmek üzere tarafı şer‘iyeden vekil-i musahhar
tayin kılınan mahkeme-i şer‘iye ketebesi mülazımlarından ve kaza-i mezkurun Sinanbey
mahallesi ahalisinden Halil Efendi ibn-i Mehmet muvacehesinde zevcem müteveffayı mezbur
Bağlı Hasan zimmetinde mütekarrir 251 kuruş mihr-i müeccel hakkımı bana kable’l eda ve’l
istifa vefat etmekle meblağı mezkur 205 kuruş terke-i müteveffayı mezburdan olmak üzere hala
bana eda-u teslime müvekkilesi mezbure …Hatun’a izafetle vekil-i musahhar müma ileyh Halil
Efendi’ye kıbel-i şer‘den tenbih olunmak matlubumdur deyû be‘de’d dava ve’l istintak ol dahi
cevabında müdde‘iye-i mezbure Meryem’in müdde‘asını külliyen inkar ettiğinden müdde‘iye-i
mezbure ber vech-i muharrer müdde‘asına mensup oldukları kaza-i mezkurun Hamidiye
mahallesi İmamı İbrahim Efendi ibn-i Emin ve muhtarı Ali ibn-i İbrahim’den evvelen ba varaka-
i mesture sırren ve be‘dehu mezburan ile yine mahalle-i mezkure ahali-i mu‘teberanından Ahmet
ibn-i Abdullah ibn-i Ahmet ve Arif bin Abdullah ve Veysel bin Hüseyin Bin Ahmet’ten bi’l
muvacehe alenen lede’t tezkiye adl ve makbul-ü’ş şehade idükleri iş‘ar ve ihbar kılınan mahalle-i
mezkure ahali-i mu‘teberanından Said Efendi ibn-i Mustafa bin Said ve Muhacir Mustafa oğlu
Mehmet bin Mustafa bin Mehmet nam kimesneler şahadetleriyle ber nesc-i şer‘i isbat etmeğin
mezbure Meryem be‘de’t tahlif-i şer‘i meblağı mezkur 250 kuruş terike-i müteveffayı
mezburdan olmak üzere mezbure Meryem’e eda-u teslimi mezbure… Hatun’a izafetle vekil-i
musahhar müma ileyh Halil Efendi’ye tenbih-i şer‘i olunduğu tescil ve i‘lam olundu.Fi yevmi’l
hâdi ve’l ışrin min şehri Recebü’l- Ferd sene selase aşere ve selase miete ve elf / 1313.
123
Belge:9- Cuma Mahallesi’nden Ahmet’in babasından kalan Eytam Sandığı’ndaki mallarını alabilmek için açtığı rüşt davasına dair hüccet. (A.g.d.B.nr:174).
124
Belge 9’un Transkripsiyonu:
Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul sancağına tâbi‘ İnegöl kazâsı
mahallatından Cuma Mahallesi ahalisinden iken budan mukaddem vefat eden Hacı Alioğlu
Ahmet bin Ali’nin sulb-i oğlu mukaddemen sağir ve el-yevm 20 yaşını mütecaviz âkıl ve
bâliğ ve büluğa rüşdü munzam i‘anet-i vasi ve Eytam müdirinden müstağni ve ber vech-i âti
rüşdünü iddi‘a eden mahalle-i mezbur sakinlerinden sahib-i arz-ı hal Mehmet Ali bin mezbur
Ahmet kazâ-i mezkûr Bidâyet mahkemesine mahsûs odada ma‘kûd meclis-i şer‘îmizde ber
vech-i âti meblağa vazı‘etü’l yed eden kaza-i mezkur hala eytam müdiri Nuri Efendi ibn-i
Mehmet mahzarında takrîr-i kelam ve ta‘bîr-i an’il meram edüp halen ben 20 yaşını
mütecaviz âkıl ve bâliğ ve büluğa rüşdüm munzam ve i‘anet-i vasi ve Eytam müdirinden
müstağni olmamla babam müteveffayı mezburdan mevrus ber mucip Defter-i kasam Eytam
sandığında mevcut me‘a ribh mülzem 570 kuruş mal-ı mevrusumu halen müdir-i müma
ileyhten talep ederim deyû be‘de’d dava ve’l istintak ol dahi cevabında müdde‘iyi mezbur
Mehmet Ali’nin babası mezburdan mevrus ol miktar kuruş mal-ı mevrusuna el-yevm bi’l
emane vazı‘ı- yedini ikrar mâ‘adâ rüşt müdde‘asını inkarına mukarin müdde‘iyi mezburdan
ber vech-i muharrer müdde‘asına mutabık beyyine talep oldukta udûl ehrar rical-i
müsliminden ve mahalle-i mezkure ahalisinden Hasan Efendi ibn-i Hüseyin bin Hasan ve
yine kaza-i mezkurun Sinanbey mahallesinden Hasan Efendi oğlu Ali Efendi ibn-i Hasan bin
Ali nam li-ecli’ş şehade fi’l-hakika işbu mezbur Mehmet Ali el-yevm 20 yaşını mütecaviz
âkıl ve bâliğ ve büluğa rüşdü munzam i‘anet-i vasi ve Eytam müdirinden müstağni olduğuna
şahitleriz, şahadet dahi ederiz deyû her biri müttefekul’lafz ve‘l mana edayı şehadet-i şer‘iye
ettiklerinde şahidan-ı mezburanın mensup oldukları mahalle-i mezkure imamı Emin Efendi
ibn-Emin ve muhtarı İsmail Efendi ibn-i Ömer ile mâru’z zikr Sinanbey mahallesi imamı
Ahmet Efendi ibn-i Ali ve muhtarı Süleyman bin Hüseyin’den evvela ba varaka-i mesture
sırren ve be‘dehu mezburun ile yine mezkur Cuma mahallesi ahalisinden Kadı Buran zade
Osman bin Mehmet bin Osman ve Koca Ahmet oğlu İbrahim Ağa ibn-i Ahmet bin Salih ile
mezkur Sinanbey mahallesi ahalisinden Camcı İbrahim Ağa ibn-i Mehmet bin Abdullah ve
İsmail Efendi ibn-i Hasan bin Abdullah’tan bi’l muvacehe alenen lede’t tezkiye adl ve
makbul-ü’ş şehade idükleri iş‘ar ve ihbar olunmağın mucibiyle be‘de’l hükm… mâ veka‘a bit
taleb ketb olundu. Fi yevmi’l hamis min şehr-i Şaban-u’l muazzam sene selase aşere ve
selase miete ve elf / 1313.
Şuhud’u-l hâl mahkeme-i şer‘iye küttabesinden Mustafa Efendi ibn-i Kasım muhzır
Haşim Efendi ibn-i Ağanes ve ğayrihim mine’l hazırîn.
125
Belge:10- Burhaniye Mahallesi’nde ikamet eden Rumeli muhacirlerinden Nalbant
Süleyman Kalfa’nın terekesinin taksimine dair hüccet. (A.g.d.B.nr:176-2)
126
Belge 10’un Transkripsiyonu:
An asl Rum ilinin ……. Kazasının Köstence …. Karyesi ahalisinden hicretle İnegöl
kazasının Burhaniye mahallesinde sakin iken Nalbant Süleyman Kalfa veraset-i zevce-i
menkuhe-i metrukesi Necmiye bint-i Hacı Osman ve sulb-i sağir oğlu Mehmet ve sulbiye-i
sağire kızı Tevhide’ye münhasıra olduğu bi’l ihbar zahir ve nümayan olduktan sonra sağiran-
ı mezburanın tesviye-i umuruna kıbel-i şer‘den vasi nasp ve tayin olunan valideleri mezbure
Necmiye Hatun’un bi’l vesaye talep ve marifeti marifeti şer‘le tahrir ve bi’l müzayede bey‘
ve beyne’l verese bi’t tefrika-i şer‘iye tevzi‘ olunan terke-i müteveffayı mezburdur ki ber
vech-i âti zikrolunur. Fi yevmi’l âşiru min şehr-i Şabanu’l Muazzam sene 1313
Müsta‘mel kilim (1)… ……………………………..…250
Sağir nühas bakraç (1) …………………………….….15
Kapaklı sahan (3), tas (1), tepsi (2), sağir tencre (2)…..60
Kıl çuval (1)……………………………………………12.20
Köhne yağmurluk (1)…………………………………..7
Saat (1)………………………………………………….70
Yastı (12)……………………………………………….60
Sandık (1)……………………………………………….40
Hırdavat ……………………………………………… .20
Nukud-u mevcudi ………………………………………30756.20
Zevcesi mezbure zimmetinde deyni ……………………6830
Cem‘u’l yekûn ………………………………………....38131
Akçe farkı………………………………………………1906.20
Toplam= 36225.20 kuruş
Mine’l ihracat: Resmi kısmet- Dellaliliye - Kaydiye defteri me‘a yol-Vasi ve nafaka harcı
905.20 10 74.20 80
Mecmu‘u’l ihracat = 1070 kuruş
Sahhu’l baki =35154.20 kuruş
Hisse-i zevce-i mezbure Necmiye Hatun Hisse-i ibn-i sağir mezbur Mehmet
4394.10 20506.30
Hisse-i bint-i mezbure Tevhide
10253.20 kuruş
127
Müteveffayı mezburun bi’l cümle terikesi …… ihracat, 35154.5 kuruşa baliğ olup
bundan zevce-i mezbure hisse-i şayi‘ası olan 4394 kuruş10 parayı tamamiha ahz-u kabz edip
ol vechile eşyayı hak eylediği ve sağiran-ı mezburanın mecmu-u hisseleri olan 30760 kuruş
10 para li-ecli’l istirbah Eytam Sandığı’na teslim kılınmıştır.
Meblağı mezkur 30760 kuruş makbuzum olmuştur. Müdir-i Eytam.
128
Belge:11- Lütfiye Köyü’ndeki bir ev ve çevresindeki bahçenin vakfiyesine dair hüccet.
hücceti (A.g.d.B.nr:178-2).
129
Belge 11’in Transkripsiyonu:
Elhamdülillahillezi e‘azze havassa ‘ibadehu bi-sarfi emvalıhim ila enva‘i-l hayrat ve
e‘an’ihim ila iktisabi’l mehamidi ve’l hayrat ve’s salatü ve’s selamü ala resülihi ve nebiyyihi
Muhammedin hayri’l beriyyat ve ala âlihi ashabihi ila yevmi –yestezıllu’l mer’u tehte’s
sadakat- emma be‘d işbu vakfiye-i celilü’ş şan-ı cedide Bedi’u-s semavatın tahrir ve inşasına
bâdi takrir ve imlasına ‘âdî oldur ki Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul
sancağına tâbi‘ İnegöl kazâsına tabi bâ irade-i seniyye teşkil buyrulan Lütfiye karyesinde
meskun Bosna muhacirlerinden Ashab-ı hayrat ve’l hasenat-ı âliyenin Receb bin Hasan bin
Paşo bin Paşo bin Paşo bin Mustafa …….İsmail bin Mehmet bin Ali ve Aliye’nin, İhsan bin
Hasan bin Derviş Dişlubek Adem bin Süleyman bin Süleyman nam kimesneler kaza-i
mezkur Bidâyet mahkemesine mahsûs odada ma‘kûd meclis-i şer‘îmizde Vakfı atiyyü’l
beyan ber vech-i Hasan’ı mütevelli nasp ve tayin eyledikleri Lütfiye karyesinde sakine
muhacirin-i merkumeden Beşbıyık Zülfikar Ağa ibn-i Ömer bin Hasan mahzarında kaza-i
mezkurun hala Evkaf Vekili Reşadiyeli Şeyh Behçet Efendi ibn-i Şeyh Ali bin Abdullah
hazır olduğu her biri ikrar-ı sahih-i şer‘i ve itiraf-ı sarih-i mer‘i edip her birimiz etyab-ı mal
ve ehsen malımızdan sarf la inşa etmiş olduğumuz karye-i mezkurede vaki bir taraftan Hacı
bey Mehmet mülk-ü menzili, bir taraftan Salih mülk-ü menzili, ve tarafeyni tarik-ı âm ile
mahdut tahtani ahır fevkani iki oda 4 dönüm bahçeyi hâvî 1500 kuruş kıymetli senevi 200
kuruş icareli bir bab mülk-ü menzili hanesine Hasbeten lillahi Samed vakf-ı sahihi müebbet
ve …. Sarih- i muhalled ile vakf-ı kayd edip şöyle şart ve tayin eyleriz ki, menzil-i mezkuru
ala vahidi’l hala bâ yed-i mütevelli rehin-i kavi ve kefil-i meli’ ile senevi hasıl olacak bedel-i
icaresinden karye-i mezkurede vaki ahali-i müsliminin i‘anatı ile inşa ettiğimiz cami-i şerife
bâberat-ı âlişan hatip olanlara âid ola ve vakfı mezkurun tevliyeti müma ileyh Zülfikar
Ağa’ya nasp ve tayin ve kendisi re’s nümayı hayat oldukça ona be‘de’l vefat batnen be‘de
batnin evladının ve evladının ve evladının ve evladının ve evladının aslah erşedine ve be‘de
karye-i mezkure ahalisinden beynlerinde tevliyete muhtarları olan kimesneye meşruta ola ve
eğer murûr-u eyyam ve kerûr-u a‘vam ile icra-ı şerait-i mezkure munsarim olur ise bedel-i
icar-ı mezkur mutlaka fakir müslimine sarf oluna deyû her biri menzil-i mezkuru fariğan
gıbbe’ş şeva‘il mütevelli müma ileyh Zülfikar Ağa’ya teslim ve ol dahi vakfiyet üzere kabz-ı
tesellüm ve sair mütevellilerin evkafta tasdikleri gibi tasdik eyledi dediklerinde gıbbe’t
tasdik-i şer‘i vâkıfûn-u mezbûrun butlan-ı vakf-ı nukuda .. olan kuyuda be‘dehu kavl-i adem
lüzumuna her biri teşebbüs edip mütevelli-i müma ileyh Zülfikar Ağa dahi sıhhat-i lüzumuna
130
zahib olan e‘imme-i din kavilleriyle ...hüküm talep edicek fi zamanına beyne’l ulema-ı ‘ızam
cari olan vech-i muhtar üzere huzur-u şer‘de murafa‘at ve fasl-ı hatme-i Taliban olduklarında
âlimen bi’l halak cari beyne’l eimme …. Vakf-ı mezburun evvelen sıhhat-i lüzumuna kıbel-i
şer‘den kaza mer‘i olunmağın vakf-ı mezbur min be‘di nakz ve tahvili mümteni‘ul ihtimal
oldu.Hurrire zalik. Fi yevmi’r rabi‘u ve’l ışrin min şehr-i Şabanu’l muazzam sene selase
miete ve elf /1313
Şuhudu’l hal Eytam müdiri Nuri Efendi ibn-i Mehmet,Şer‘iye katiplerinden Mustafa
Efendi ibn-i Kasım ve gayrihim mine’l hazırin.
131
Belge:12- Hamidiye Mahallesi’nden Kızanlıklı Hüseyin’in Eytam Sandığı’ndan aldığı
borca, Sinanbey Mahallesi’nden Kızanlıklı Hüseyin ile Burhaniye Mahallesi’nden Karinabadlı Kara Hasan‘ın kefil olmasına dair hüccet. (A.g.d.B.nr:180)
132
Belge 12’nin Transkripsiyonu:
Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul sancağına muzaf İnegöl kazâsı
mahallâtından Hamidiye Mahallesi ahalisinden sahib-i arz-ı hâl Kızanlıklı Hüseyin efendi
ibn-i Ahmet kazâ-i mezkûr Bidâyet mahkemesine mahsûs odada ma‘kûd meclis-i şer‘îmizde
hâlâ İnegöl eytam müdiri Nuri Efendi ibn-i Mehmet mahzarında takrîr-i kelam ve ta‘bîr-i
an’il meram edüp müdir-i mümâ ileyh Nuri efendi müteveffa Kızanlıklı Emin efendinin
eytamının eytam sandığında mevcut nukûd malından Lirayı Osmanî yüz kuruş hesabıyla
bana 6100 kuruş idane ve teslim ve ben dahi istidâne ve ahz-u kabz ve umuruma sarfla
istihlak edip meblağı merkum ile semeni işbu tarih ve vesikadan iki sene tamamına değin
müeccel ve mev‘ûd yine eytam-ı mezbur malından L.O.kezalik yüz kuruş hesabıyla iştirâ ve
kabz eylediğim iki cilt Ali efendi fetvası semeninden dahi 1464 kuruş ki merreteyn-i
mezkurinden min haysül mecmu‘ 7564 kuruş eytam-ı mezbur malından müdür-i mümâ
ileyhe vacib-ül edâ ve lâzım-ul kazâ deynimdir dedikde gıbbet-tasdik-i’ş şer‘î Mahalle-i
mezkure ahalisinden Hasan oğlu Hüseyin Ağa ibn-i Emin Kaza-i mezkurun Sinan bey
mahallesinden Kızanlıklı Hüseyin oğlu Osman Ağa ibn-i Hüseyin Burhaniye mahallesinden
Karinabadlı Kara Hasan bin İbrahim nam nâm kimesne yine meclis-i ma‘kud-u mezkurede
müdür-i mümâ ileyh Nuri efendi mahzarında her biri takrîr-i kelam ve ta‘bîr-i an’il meram
edüp mezbur Hüseyin efendi zimmetinde eytam-ı mezbur malından merrateyn-i
mezkureteynden edâsı vacip olan meblağı mecmû-u mezkûr 7564 kuruş idâne ve
tarafımızdan bil emr ve’l kabul kefalet-i mutlaka sıhhat-i şer‘î ile biz dahi müteakiben kefil
bil-mal zaminler olup ve eheduhuma aharın zimmetine kefalet hasebiyle lazım gelen
meblağı dahi kezalik bil emr ve’l kabul ……..eyledik dediklerinde gıbbet-tasdik-i’ş şer‘î mâ
veka‘a bit taleb ketb olundu. 17 Şaban selase miete ve elf / 1313
133
Belge:13- Muzal Köyü’nden Ümm-ü Gülsüm’ün, eşi Ahmet b. Abdullah’tan boşanma davasına dair hüccet. (A.g.d.B.nr:204).
134
Belge 13’ün Transkripsiyonu:
Hüdavendigâr vilayet-i celilesi dâhilinde Ertuğrul sancağına muzaf sahib-i arz-ı hal
İnegöl kazası kurasından Muzal Karyesi’nde sakine marifetü’z-zat iş bu ba‘isetü-l ilam
Ümmü Gülsüm bint-i Yusuf Hatun kaza-i mezkûr Bidayet mahkemesine mahsus odada
ma‘kud meclis-i şer’i karye-i mezkûr muhtarı Molla Osman bin Abdullah mahzarında
üzerine dava ve takrir-i kelam edip ve tabir-i ani’l meram edip 101 kuruş mihr-i müeccel
tesmiyesiyle zevc-i dahilim olduğu halde beni tarih-i i‘lamdan on bir sene mukaddem karye-i
mezkurede vaki me‘an sakin olduğumuz hanede mahzar-ı şuhudda de talak-ı selase ile tatlik
etmiş olan gaib-i ani’l belde Ahmet bin Abdullah’tan mutallaka olmuş nefsimi ahere akd ve
tezevvüc edeceğimden mevani-‘i şer‘iyesi olmadığına mezbur falan tarafından usulen
mahkeme-i şer‘iyeden izinname i‘tası için verilmesi iktiza eden ilm-u haberin itasında
muhalefet etmekle sual olunup ilm-u haberin ita etmek üzere tenbih olunmak matlubumdur
deyu ba‘de’d dava ol dahi cevabında, müdde‘iye-i mezbure Gülsüm gaib-i mezbur Ahmet ‘in
zevcesi olduğunu ikrar ancak tatliki malumum değildir, deyu inkar edicek müdde‘iye-i
mezburenin tasaddi’i davayı meşruhasına mutabık beyyine taleb olundukta udûl ehrar rical-i
müsliminden, karye-i mezkure ahalisinden İsa bin Hasan bin Abdullah ve Ramazan bin Aşir
bin Ramazan bin Abdullah nam kimesneler li-ecli’ş şahade meclis-i şer‘de hazıran olup
eserü’l- istişhad fil- hakika iş bu müdde‘iye-i mezbure Ümmü Gülsüm Hatun’un zevc-i ……
gaib-i mezbur Ahmet bin Abdullah nam kimesne tarih-i ilamdan on bir sene mukaddem sakin
bulundukları hanede bizim huzurumuzda müddeiye-i mezbure Ümmü Gülsüm Hatun-u talak-
ıselase ile tatlik etti, biz bu hususa bu vechile şahitleriz ve şahadet dahi ederiz deyu her biri
müttefek-ul kavl ve’l-mana edayı şahadet-iş şer‘iye ettiklerinde ve şahidan-ı mezburan,
mensub oldukları karye-i mezkure imamı İdris Efendi ibn Mehmet bin Abdullah ve ahaliyi
mu‘teberanından İmamoğlu Mustafa efendi ibn Abdullah evvela ba varaka-i mesture sırren
be‘dehu mezburun ile yine karye-i mezkure ahali-i mu‘teberanından Berberoğlu Ahmet bin
Halil bin Ahmet İmamoğlu Molla Hasan bin Emin bin Abdullah ve Kara Mehmet oğlu İsmail
bin Ahmet bin Abdullah’tan bi’l muvacehe alenen lede’t tezkiye adl ve makbul-u’ş şahade
idükleri iş‘ar ve ihbar olmağın mucibiyle vuku-u talak hükm olunduğu tescil ve i‘lam olundu.
Fi yevm i’s saminu ve’l ışrin min şehr-i Ramazan-ul mübarek sene 1313.
135
Belge:14- Domaniç Nahiyesi’nden Mustafa Efendi’ye imamlık iznine dair berat.
(A.g.d.B.nr:285) Belge 14’ün Transkripsiyonu:
Domaniç nahiyesi Dura Bey karyesi imam ve muhtarlarına ibrâz olunur ki Karyenizdeki
vâki’ câmii şerifin bâberât-ı âlişan imam ve hatibi malla Tahir’in vukü’u vefatına mebni
hizmet-i mezküreleri ifaya sağır oğlu Abdullah’ın kesb-i ehliyet ve iktidarına değin hizmet-i
mezkurenin......ifa ve edâ etmek üzere ....işbu bâisü’l mürâsele, Mustafa Efendi ........yedine
berât-ı şerif-i Âli şân ihsan buyrulmasıyla i’lam ve mazbata........ olduğundan vürudiyite
değin camii şerif-i mezkürede salât-ı Cuma ve ideyn eda olmak üzere mümâ ileyh Mustafa
Efendi’yi hatip ve imam bilip iktida eyleyesiz ve’s selâm.
136
Belge:15- Muradiye Mahallesi’nden vefat eden Süleyman Kalfa ibn-i Muharrem’in eşi Necibe Hatun’un kendisine ve çocuklarına nafaka talebi davasına dair hüccet. (A.g.d.B.nr:148)
137
Belge 15’in Transkripsiyonu:
Hüdavendigâr vilayet-i celîlesi dahilinde Ertuğrul sancağına muzaf İnegöl kazası
mahallâtından Muradiye Mahallesi sakinlerinden bundan akdem vefat eden …Süleyman
Kalfa ibn-i Muharrem’in sulb-i sağir oğlu Mehmet ve sulbiye-i sağire kızı ...tesviye-i
umurlarına bâ hücceti’ş şer‘i vasileri yine mahalle-i mezkur sakinlerinden sahibe-i arz-ı hal
marifetü’z zat valideleri Necibe Hatun ibnet-i El- Hac Osman kaza-i mezkûr Bidâyet
mahkemesine mahsûs odada ma‘kûd meclis-i şer‘îmizde takrîr-i kelam ve ta‘bîr-i an’il
meram edip bâ sıhhat-i şer‘i vasileri bulunduğum sağiran-ı mezburânın nafaka ve kisveye
eşedd-i ihtiyaç ile muhtaç olmalarıyla, babaları müteveffayı mezburdan mevrus ve el-yevm
Eytam Sandığı’nda mevcut ve mahfuz bulunan nukut malından kader-i maruf nafaka farz ve
takdir edilmek bi’l vesaye matlubumdur deyû hal-i vasî‘i mezburanın minval-i meşruh
üzerine idüğü zeyl-i vesikada muharrerü’l esâmi müslimînin ihbarlarıyla zahir ve müsteban
olmağın Hakim-i muki‘ sadr-ı kitap Toyala Hasan meab Efendi … sağiran-ı mezburânın
vesi‘a hallerine nazaran babaları müteveffayı mezburdan mevrus el-yevm Eytam Sandığı’nda
mevcut nukudun ribh-i nühasından…işbu tarihi vesikadan itibaren şehrî 80’er kuruş nafaka
farz ve takdir buyurup, meblağı mefruz-u mezkuru sağiran-ı mezburânın nafaka, kisve ve
sair levazım-ı zaruriyelerine harç ve sarfa lede’t iktiza istidane ve inde’z zafer sağiran-ı
mezburânın malı mevruslarına rücû‘a vasiye-i mezbure Necibe Hatun’a izin verilmeğin ma
veka‘a bi’t talep ketbolundu.
Fî yevmi-l ‘ışrin min şehri Şevval-i Mükerrem sene selase miete ve elf / 1313.
138
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler:
Adı ve Soyadı: Yakup YAKUT Doğum Yeri: İnegöl- BURSA Doğum Yılı: 1974. Medeni Hali: Evli
Eğitim Durumu:
Lise: 1985-1992 İnegöl İ.H.L.
Lisans : 1992 -1996 Selçuk Üniversitesi İlahiyât Fakültesi
Yüksek Lisans : 2003-2005 Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yabancı Diller ve Düzeyi:
İngilizce: Orta
Arapça: İyi
Gürcüce: İyi
İş Deneyimi:
1996 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığında öğretmen olarak görev
yapmaktayım.
Bilimsel Çalışma:
“Kur’an’da Tarih Kavramı” üzerinde çalışılıyor.