yaman dede - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/yamandede.pdf · r. kastamonunun manevi...

27
1 YAMAN DEDE Mehmet Kadir Keçeoğlu HAZIRLAYANLAR Ahmet Kahraman Hayrettin Karaman YAMAN DEDE

Upload: others

Post on 21-Sep-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

1

YAMAN DEDEMehmet Kadir Keçeoğlu

HAZIRLAYANLAR

Ahmet KahramanHayrettin Karaman

YAMAN DEDE

Page 2: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

2

Kaybolan SevgiY A M A N D E D E

M. Abdülkadir Keçeoğlu(1887-1962)

Ahmet Kahraman

(öğrencisi)

Merhum Hocam Yaman Dede’yi anlatmak için onu iyi an-lamak, anlamak için de onun çilesini bilmek ha a yaşamak lazımdır. En azından onun çilesinin ve iç dünyasının farkında olmak gerekir. Çünkü o, maddi varlığını aşmış bir mana insanı olmuştu. Yaman Dede kendisinden bahsetmez, bahsedilme-sini istemez, rahatsız olur ve sıkılırdı.

Onun haya hakkındaki bilgimiz, ‘’Nasıl Müslüman Ol-dum’’ başlığını taşıyan 15 sayfa civarındaki gayr-ı matbû not-ları, öğrencilerine anla ğı sınırlı hâ raları ve yine öğrencile-rine yazdığı çok değerli mektuplarından ibare r.

Yaman Dede zayıf-nahif ve zarif bir insandı. Onun haya hakkında herkese söylediği en kısa söz şudur : “Bir merkebin heybesinde Talas’tan Kayseri’ye ge rilmişim.”

Yaman Dede 1887 yılında Kayseri Talas’ta doğmuştur. Ba-bası pamuk ve iplik care yapan ‘’Yuvan’’, annesi ‘’Afurani’’, kendi adı Diyamandi’dir. Diyamand ‘’Elmas’’ demek r.

Page 3: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

3

İbnülemîn Mahmut Kemal İnal’ın “Son Devir Türk Şair-leri” isimli eserinde kaydedildiğine göre doğumundan on ay sonra ailesi Kayseri’den Kastamonu’ya göç etmiş r.

Bu göç, aynı zamanda devlet memuru olan babasının Kastamonu’ya tayini sebebiyle olmuştur.

Dede’nin Kastamonu Günleri:İlkokulu bir Rum Ortodoks okulunda okuyan küçük Ya-

mandi’nin (Anadolu’da Diyamandi ismi Yamandi olarak kul-lanılmaktadır) 1901 yılında 13 yaşında Kastamonu İdadi’sinin Rüşdiye 1.sını na kaydı yap rılır. Çünkü isteği bu doğrultu-dadır. Daha sonra İdadi’ye devam eder ve 7. yılın sonunda birincilikle mezun olur.

Kastamonu’daki tahsil haya Dede için çok verimli geçer. Bu günlerini kendisinden dinleyelim:

‘’Kastamonu idadisinde öğrenci olmam beni çok mut-lu kılmış . O zaman gayrimüslim öğrencilerin dini derslere ka lma mecburiyetleri yoktu. Mesul olmamama rağmen, bu derslere karşı alaka duyduğum için, hocalarımdan izin alarak bir müslüman öğrenci gibi din derslerine devam et- m. Bütün derslerim aliyyülala (pekiyi) idi. Din derslerin-

den de aynı notları alıyordum. Hocalarımın dikkatini çekmiş olacağım ki bir gün muallimler odasında hocalardan biri: ‘’Biliyor musunuz? Bir rum talebe var, bütün dersleri pekiyi, din dersleri de pekiyi’’ deyince beni tanımayan bazı mual-limler merak saikasıyla’’: Çağırın şu çocuğu, kimmiş tanıya-lım’’ demişler. Beni hademe aldı muallimler odasına götür-

dü. Bana sordular: “Evladım adın ne?” “Yamandi, efendim.” “Peki mecbur olmadığın halde din derslerine iş rak ediyor-muşsun, çok da başarılı imişsin, seni kim teşvik e , neden bu derslere giriyorsun?” diye sordular. Ben de “hiç kimsenin dahli yok, ben kendi arzumla bu derslere iş rak ediyorum, hoşuma gidiyor, bu dersleri seviyorum efendim!” dedim. “Aferin” dediler ve ben sını ma döndüm.”

Hoca bu sayede İslâm’ın temel bilgilerini (İman esasları-nı, ibadet şekillerini, peygamberimizin haya nı ve ahlâk bil-gilerini) ana hatları ile öğrenmiş r.

Lise kısmında iken Edebiyat, Arapça ve Farsça derslerin-de geçen âyet ve hadisler ona çok tesir etmiş r. Edebiyat ho-cası Sıddık Efendi, Arapça hocası Hacı Ziya Efendi, bilhassa Nasrullah Medresesi Müderrisi Hacı Mümin Efendi, dedenin tra na a lan düğümü çözmüşler ve onun manevi mimarları

olmuşlardır. Ha a Hacı Mümin Efendi Dede’ye: “Boş zaman-larında medreseye gelirsen oradaki dersleri de takip edebi-lirsin” demiş r.

Edebiyat Öğretmeni sıddık efendi sayesinde, edebiya a arkadaşları arasında temâyüz etmiş bulunuyordu.

Çevresinde o kadar çok sevilmiş ki, ona “Yamandi Mol-la” adını vermişlerdi. Hoca’nın kilidini açan anahtar Farsça hocası Osman Efendi değil, derste işlenen Mesnevi’nin ilk 18 bey olmuştur. Bunu, İbnülemin Mahmut Kemal İnal’a yazdı-ğı hocanın kendi mektubundan öğreniyoruz:

“İdadinin üçüncü sını nda şiir hevesi ve Mevlâna aşkı başlamışdı. Farisi hocamız Osman Efendi, Mesnevii şerifi n

Page 4: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

4

Bu ezelden geliyor, bezm-i elestin sesidir,Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlâ nâye!

“Dahîlek yâ Resûlallah” adlı manzumesinde ise şöyle ses-leniyor:

Gönül hûn oldu şevkinden boyandım ya Resûlallah!Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resûlallah!Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resûlallah! Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resûlallah.

Dede’nin a a bulunduğu Elest Bezmi A’raf sûresinin 172. âye nde geçmektedir. Âyet mealen şöyledir:

“Kıyamet gününde ‘biz bundan habersizdik’ demeyesi-niz diye Rabbin, Âdemoğullarından, onların bedenlerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tu u ve dedi ki, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim”? (onlar da) evet (buna) şa-hit olduk’’ dediler

Âye e geçen “Elestü Birabbiküm” hitabının ezelde mi, ana rahminde mi, buluğ çağında mı olduğu, yoksa temsîlî bir mâna mı taşıdığı konusunda farklı görüşler vardır.

Konumuza dönecek olursak, Yamandi Molla liseyi bi r-dikten sonra 2 yıl Nasrullah Medresesi’ne devam etmiş, icâ-zet alacak seviyeye ulaşmış; fakat icâzet almadan İstanbul’a gelmiş r.

Kastamonu, tarihi zenginliklerinin yanında manevî altya-pısı son derece muhkem bir vilaye mizdir. Kastamonu, ora-daki okul ve medreseler Dede için büyük bir şans olmuştur. Dede alet ilimlerini ve şer’i ilimleri Kastamonu’da öğrenmiş- r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-

ilk 18 bey ni vermişdi. O, halim, selim bir âdemdi. Fakat aşk âdemi değildi. Kendinden aşk ateşinin kığılcımları in şar et-miyordu. Ortada böyle bir sirayet vasıtası yok iken bilmem nasıl içimde bir ışık parladı. Gûya Mevlâna ismini ilk defa ola-rak işitmiş değildim. Evvelden bildiğim, ha â âşık olduğum bir ismi işitmiş gibi idim. İşte nihayet büyük bir yangının alevleri içindeyim. İstanbula geldiğim zaman gözüm, gönlüm kan içinde idi. Bugün artık ey kaari, senden Fa ha isteyen bir şehid-i aşkım…”

Yamandi Molla’nın şahsiye ar k şekillenmeye başla-mış r. O, öğrencilerine sınıfta şöyle demişti: ‘’Evlatlarım! Ben Rum ve hıristiyan bir aileden dünyaya geldim ve o aile içinde büyüdüm. Fakat ibadet maksadıyla hiç kiliseye gitme-dim. Kimse de beni bu konuda zorlamadı. Bir-iki defa kiliseye götürüldüm, ancak istavroz çıkarmadım, mum yakmadım, resim ve heykellerin önünde diz çöküp dua etmedim. Bir kenara oturdum, olup bitenleri seyre m. Çünkü ben İslâm tra üzere doğduğumu sanki fark etmiştim. Bezm-i elest’te

Cenâb-ı Hakk’a verdiğim sözü tuttum ve ahdime sadık kal-dım. Yani ben ‘’Kaalû Belâ’’ dan beri müslümandım. Yaman Dede bu ‘’Kaalû Belâ’’ ve ‘’Bezm-i elest’’ ilâhî hitabı üzerinde çok dururdu.

Yaman Dede’nin mensur-manzum bütün yazılarında buna rastlamak mümkündür. Nitekim ‘’Ney’’ manzumesinde konuyla ilgili olarak şöyle diyor:

Bu ne aşkın, bu ne derdin, bu ne mestin sesidir.Bu ne tizin, bu ne evcin, bu ne pestin sesidir.

Page 5: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

5

1913’te hukuk mektebinden mezun oldu. Bir sene son-ra Beyoğlu birinci Hukuk mahkemesi zabıt kitabe ne terfi an nasb edildi.

1932’de avukatlık yapmak üzere is fa e . (İbnülemin, Mahmut Kemal İnal, Son Devir Türk Şairleri, İst.1930, cilt III. s. 1995–1996)

Bir tara an hukuk mektebine devam ederken öbür taraf-tan İstanbul Galata mevlevîhânesine devam etmeye başladı. Ahmet Celale n Dede efendinin Mesnevi derslerinden, Ah-met Remzi Dede efendinin sohbetlerinden is fade etmiş r.

U u iyice açılmaya başlayan Dede kalbinde taşıdığı ima-nı tezyin ve tezhibe koyulur. Hz.Mevlânâ’nın kapısından ge-çerek aşk-ı Muhammedî’ye dolayısıyla ilâhi aşka ulaşır. İslamı vecd ve is ğrak içinde yaşamaya başlar. Ruh dünyası aydınla-nır ve önünde yeni ufuklar açılır.

Mevlânâ sevgisi onun hidaye nin ilk kapısıdır. Bu sebeple Dede’nin Mevlânâ’ya duyduğu sevgi asla yadırganmamalıdır.

Merhûm hocamız Hâ z Yusuf Bey Yamandede için yazdı-ğı mersiyesinin bir bey nde bu hakika şöyle dile ge rmiş r:

Mesnevî’den vahdeti idrak ile,

Vech-i tavhide oldun muktedi.

Ahmet Remzi Dede: “Bundan sonra ar k senin adın Ya-mandi Molla değil, Yaman Dede olsun’’ der. Böylece hocaya ilk madalyasını takmış olur. Ahmet Remzi Dede’nin bu il fa , Yaman Dede’nin bir mürid sıfa ile in sabı manasına gelme-mektedir. Bu arada evlenir ve bir kızı dünyaya gelir: Belma.

retli tutum ve davranışları sayesinde onun şahsiye şekillen-meye başlamış ve böylece bu şehir kendisi için bir dönüm noktası olmuştur.

Dede’nin Etnik Kimliği: Yaman dede Türk diline hayran-dı. Milli hassasiye de gelişmişti. O, kendini Rum asıllı bir müslüman değil, Türk asıllı bir müslüman olarak görüyordu. 1946 yılında bir öğrencisine yazdığı mektubunda kendisin-den bahsederken şöyle diyor:

“…. Rum Ortodoks câmiasında bir Türk Anadolu çocuğu, bu camianın (Ortodoks câmiasının) ırkan su ka lmadık Türk câmiası olduğu tamamıyla tahakkuk etmiş bulunuyor. Ben tarihçi değilim ama ‘’Bor’’ kazasında bulunan ve ‘’Halil Nuri’’ kütüphanesi adını taşıyan kütüphanede çok önemli vesikalar bulmuş, fotoğraf makinem olmadığı için resimlerini çek re-memiş m.”

Merhum bu tesbi yaparken asla başka bir düşünce ile hareket etmemiş r. Gönlü o kadar geniş ki orada herke-se yer vardı. Yaman Dede merhum, yaratandan ötürü bü-tün yara lmışları seven bir gönül insanı, bir ahlâk ve fâzilet âbidesiydi.

Yaman Dede İstanbul’da

Kastamonu’da idadiyi (liseyi) bi rip Nasrullah Medrese-si’nde bir süre okuduktan sonra İstanbul’a döndü ve 1909’da İstanbul Hukuk mektebine girdi ve müsabaka ile adliye neza-re tahrirat kalemi kâ pliğine tayin olundu. İlâveten şifre ve encümeni adliye kitabetlerini ifa e .

Page 6: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

6

Bu çilenin diğer bir şâhidi de Akşam yemeğidir. o, rama-zan’da hep sahursuz oruç tutmuş, ancak i ar vak ni akşam yemeği ile denk düşürmek için çek ği ızdıraba sabır ve meta-netle yirmi yıl katlanmıştır.

Yaman Dedenin bu çileye yirmi yıl tahammül etmesinin sebebi aile yuvasını korumak . Eşine ve kızına çok yalvarmış ve “gelin mutlu sona beraber gidelim, yuvamızı bozmayalım” demişse de onları ikna edememiş r. Resmen ih da e ği ta-rihten yaklaşık üç-dört ay önce, bir gün kafası karışık ve pe-rişan bir vaziye e ceke ni koluna alıp kendisini evin dışına atar.

Gerisini dededen dinleyelim; ‘’Bir gün evde çok bunal-dım, kafam karmakarışık, ceke mi koluma aldım düştüm yola. Nereye gi ğimi bilmiyordum. Bir yere geldim, bir Ezan sesi duydum. Saat ikindiyi gösteriyordu. Altunizade’ ye gelmi-şim, Ezan da Altunizade camiinden geliyordu. Abdest aldım, camiye girdiğimde cemaat farza durmuştu. İştirak ettim, dua faslında, “Yarabbi! İmam efendinin okuyacağı mihrabiye’nin ilk aye yle bana bir işaret buyur, çok bunaldım, senden baş-ka dayanağım yok” diye yalvardım. Dua bi , imam efendi Eûzu Besmele ile mihrabiyeye başladı. Çok heyecanlı idim, ya kaybedersem… Her şey altüst olacak . İmam Efendi ‘’Lâ yükellifullahu nefsen illâ vüs’ahâ.’’ der demez ayağa rladım, Kazandım! diye feryat e m. Ka lıp yere yığılmışım. Kendime geldiğimde cemaa başıma toplanmış buldum. Her şey bit-miş , sisler dağılmış, içim dışım ışıkla dolmuştu..’’

Bu hadiseyi merhum hocamız bana kendisi anlatmış . Talebe iken de aynı camide vazife yap m, güzel bir eserdir,

Aile Haya : Dedenin mevcut temâyülünün farkında olan babası onu çok müteassıp bir Ortodoks ailenin kızıyla evlen-dirmiştir. Bu evlilik hocanın iradesi dışında olmuştur. Dede-nin ar k mutlu bir yuvası vardır. Evi Üsküdar Bağlarbaşı’nda bulunmaktadır. Ancak iç dünyasında volkanlar patlamak-tadır. Bu arada Mevlânâ ih fallerine ka lır ve ateşli konuş-malar irad eder. Ayrıca İstanbul’da dostlarına gider, onlarla dinî sohbetlerde bulunur ve Mesnevî’den şiirler okur. Bu dö-nemde kendisine ‘’Molla Bey’’ diye hitap edilmektedir. Hoca ayrıca konferanslar verir, radyoda konuşmalar yapar, gazete ve dergilere beyana a bulunur. Radyo konuşmaları ile ilgi-li İbnülemin Bey şöyle not düşmüştür: “Mevlevi şairlerinin en değerlilerinden olan Esrar Dede merhuma dair 23 Mayıs 1939’da Ankara radyosunda verdiği konferansı dinleyenler, Mevleviliğe incizâbiyle (ilgi duyması ile) beraber tedkika edebiyedeki ik darını da tasdik etmişlerdir.”

O ar k vecd halinde enginlere doğru uçmaktadır. İç dün-yasında kopan fırtınaları şiirlere döker, şiirlerinde başını taş-tan taşa vurur. O aynı zamanda iyi bir edip ve ince bir şairdir.

Dede, içinde bulunduğu durumu ağır ağır belli etmeye başlar. Paskalya yortusunda hocayı ziyarete gelenler, şeyhler, cami imamları ve cemaatin ileri gelenleridir. Dinî sohbetler yapılır, ilâhîler okunur, eşi de olan biteni dikkatle takip eder. Hocanın bu çilesi 1942 Şuba na kadar yirmi yıl devam eder.

Kendi ifadesiyle: ‘’Evimin eşiğinden tam yirmi yıl melül ve mahzun girip çıktım. Şimdi o eşiği öpmek istiyorum, zira o benim çilemin bire bir şâhidi olmuştur.’’

Page 7: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

7

Müslüman olduğunu ağzından kaçırıvermiş . Şeb-i Arûs’u kastederek şöyle dediğini ha rlıyorum:

“Düğün gecesinde herkes oradaydı. Hollanda kraliçesi Juliana kardeşimiz de davetliler arasında bulunuyordu (Dede kraliçenin müslüman olduğuna inanırdı). Öyle bir manevi hava vardı ki salondakilerin hepsi ezeldeki sadâ’ya kendi-lerini kap rmışlardı. Konuşma sırası bana gelmiş , mevcut manevî havanın sevkiyle son derece heyecanlandım ve müs-lüman olduğumu ağzımdan kaçırdım. Gerisini ben de ha r-lamıyorum.”

Yaman Dede merhum hakika a, Kastamonu’dan i baren müslümandı, islâm’ı temiz ve nezih bir şekilde yaşamaktay-dı. O, ibade ni ıssız ve kuytu yerlerdeki mescitlerde yapardı. Her şey tamamlanmış, sadece Müslümanlığının resmen ilanı kalmış .

Yaman Dede İh da E İstanbul’da Tasvîr-i E âr gazetesi 15.02.1942 tarihli nüs-

hasında bu haberi okurlarına şöyle duyururdu: Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî’ye adeta aşk derecesinde

marbut ve küçüklüğünden beri Mevlânâ’yı tetkikle tanınmış olan Kayserili Diyamandi Keçeoğlu, edebiyat âlemimizce ta-nınmış bir simadır.

Mevlânâ’ya olan aşkını, yazdığı bütün şiir ve nesirlerini tasavvuf cezbesiyle kaleme almış r. Kendisi Yaman Dede la-kabıyla anılır. Şimdiye kadar kalben tam bir müslüman olan Yaman Dede, hükümete müracaatla resmen ihtida ederek

son devir barok tarz yapısıdır. Zamanla, hadisenin vuku bul-duğu dönemde caminin imamı olan Emin Efendi ile tanış m ve kendisine sordum; ‘’ Evet ha rlıyorum çok korktuk, o za n ruhunu teslim e ğini sandık’’ dedi.

Emin Efendi halim-selim bir za , Üsküdar ağzı ile güzel ve yumuşak bir Kur’an okuyuşu vardı. Ruhu şad olsun.

Bilindiği üzere âyet-i kerîme mealen şöyledir: ‘’ Allah hiç bir kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez.” (Bakara:286)

Emin Efendiye niçin baştan almadınız da buradan oku-maya başladınız? diye sorduğumda:

‘’Kur’an’ın tamamı zihnimden silinmişcesine sadece bu âyet aklıma geldi’’ diye cevap verdi.

Dedenin Resmen İh dasıDede’nin yirmi yıllık çilesi sona ermek üzereydi. Müs-

lümanlığını resmen ilan etmesinin zamanı gelmiş , ha a geçmiş bile. Onun müslüman olduğunu cümle âlem bil-meliydi ar k. Dostlarından Tekel müdürü Emin Bey onu To-kat’ta bulunan ve o anda irşad makamını işgal etmekte olan ulemâdan Nakşibendî Şeyhi Ahmet Hilmi Efendi’ye götürür, böylece ikrar sa ası gayr-ı resmî olarak orada tamamlanır. İstanbul’a yeni bir hüviyet kazanarak döner. (Bu za n To-kat’ta değil Sivas’ta olduğu aklımda kaldı.) Dede bu za an sıkça bahseder ve sıkın lı anlarında oradan kendisine yazdığı mektupla yardımcı olduğunu ifade ederdi.

Yaman Dede resmen ih dasından bir buçuk ay önce, 29 Aralık 1941 tarihinde Konya’da yapılan Mevlânâ ih falinde

Page 8: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

8

Yaman Dede Hz. Mevlânâ’ya âşık , adı geçince gözleri dolardı; Kayseri Mevlevî Şeyhi Remzi Dede’den nasip almış .

İlim Yayma Cemiyetinin aralıksız on sene başkanlığını ya-pan füdalâdan, erbâb-ı kemalden Avukat Seniyyüddin Başak Bey dedi ki: Şu zamanda Mesnevî’yi baştan aşağıya okudum diyene inanmam. Fakat onu Yaman Dede okumuştur.

Abdülkadir Yaman Dede için Hâ z Yusuf Bey’in başka yer-de görülmeyecek bir mersiye yazmasını istedim. Şunu yazdı:

Ey ilâhî şem’anın pervanesi,Nur-i vahdetle münevver mühtedi.

Bak Diyamandi denilmişti sana,Doğduğunda, sonra çıktı mesnedi.

Sen bir elmas pare-i iman idin,Parladı kalbinde nur-i sermedî.

Mesnevi’den vahdeti idrak ile,Veche-i tevhide oldun muktedî.

Ey Dedem devletlü Abdülkadir’im,Ruhunun cennetler olsun meşhedi. (Merhum Mahir İz Hocamızın Yılların İzi adlı kitabından, s.280-281)

Dede, eşini ve kızını İslâm’a yaklaş ramayınca “bari aynı

ça al nda olalım şu girişteki odada kalırım, ben yine eskisi gibi ih yaçlarımızı temin edeyim” diye ısrar e ise de ailesi-ni ikna etmesi mümkün olmamış r. 1946 yılında öğrencisi Fazilet’e yazdığı mektupta 15 Şubat 1942 gününü şöyle an-la yor:

muamelesini ikmal etmiş ve Mehmed Abdülkâdir ismini ve Müslümanlığını resmen nüfusa tescil e rmiş .

Kendisini bu harekete sevk eden âmil müslümanlığa karşı beslediği derin meclûbiye r. Daha evvel de Evkaf Avukatlığı, edebiyat muallimliği gibi mesleklerde bulunduğu, halen de bu vazifelerde çalış ğı için herhangi bir menfaat sâikiyle ha-reket etmiş de değildir.

Bu vesile ile (sabık Diyamandi) Mehmed Abdülkadir için, vak yle söylenen şu beyit, kendisinin Müslümanlığa ne de-rece meclub olduğunu gösterir.

Mesnevî’den sırr-ı tevhidi bulan ol Dede’nin,

Hâlik’a secde-i şükrânını bir görmelidir.

Kalbi meclub-i Muhammed, ruhu meczûb-i Hüdâ,

Cezbe halindeki elhânını bir görmelidir.

Merhum hocamız Mahir İz Bey bu önemli haberi Hâ z Yusuf Bey’e (Yusuf Cemil Ararat) telefonla bildirir. Hâ z Yu-suf Bey merhum da Dede’nin ih dasına tarih düşer ve bir de “mersiye” yazar.

Mühtedi Abdülkadir Yaman Dede’nin asıl adı Diyamandi idi. Diyamand elmas demek . Ha z Bey bu münasebetle ona şöyle bir tarih bey söylemiş r:

Ehl-i dil tarihine böyle dedi: Ric’at etti kânına elmas idi.

(Kân: kaynak, asıl demek r.)

Page 9: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

9

Yaman Dede, Mehmet Abdülkâdir Keçeoğlu adı ile bir süre daha avukatlık yapmış, daha sonra da avukatlığı bırak-mış, öğretmenliğe devam etmiş r.

Diyamandi, Yamandi, Yamandi Molla, Molla Bey, Yaman Dede, Yanar Dede. Bu isimlerden her biri onun için ayrı bir mana taşıdır.

Dame de Sion, St. Benoit, St.Michel, St.Pulcheri ve St.Lui gibi okullarda, Ermeni Rum Ortaokulları ile İngilizce ve Fran-sızca tedrisat yapan diğer Ortaokullarda, Türkçe, Edebiyat ve Din Bilgisi öğretmenliği, Çamlıca Kız Lisesinde Din Bilgisi ve Türkçe, İstanbul İmam Hatip Okulunda ve İstanbul Yüksek Ens tüsünde Farsça hocalığı yapmış r.

Hocamızla biz İstanbul İmam Ha p okulunda Lise 2.sı-nı a karşılaş k. Zayıf-nahif bir yapısı vardı. Başı hep öne, kalbinin üstüne doğru eğik duruyordu.

Sınıfa girdi, “merhaba evlatlar!” dedi, yerine oturdu, def-teri imzaladıktan sonra kalk , tahtaya yöneldi, Mesnevî’nin şu ilk bey ni tahtaya yazdı:

Bişnev ez ney çün hikâyet mîkünedEz cüdâyîhâ şikayet mîküned.

......

Dinle ney’den çün hikayet etmekdeAyrılıklardan şikayet etmekde.

Dedi ve ağlamaya başladı. Biz kendisini tanımıyorduk, hocanın bu haline çok üzüldük, şaşakaldık.

“Nihayet bir hale geldim ki Fazilet, diri diri yakacaklarını bilseydim ar k kendimi tutacak halim kalmamış . Resmen İslâmiyet Camiasına girdim.

Bana çok bağlı olan refi kam ve kızım bu vaziye hazme-demediler. Patrikhane bu haberi alınca altüst olmuş, refi ka-ma telefon edip bildirmişler ki kendi dinleri, bir müslüman ile bir hıris yanın aynı çatı al nda yaşamaya müsait değildir. Bunu bana söyledikleri zaman, dinleri aynı şehirde bulun-mamıza da müsait değilse onlar üzülmesin diye İstanbul’dan ayrılabileceğimi, Erzurum’a kadar yolum açık olduğunu söy-ledim. Karlı bir kış gecesi (15 Şubat 1942) koltuğumda birkaç paketle Selamsız yokuşundan Üsküdar iskelesine indim, 9.30 vapuruyla Eminönü’ne, köprüye geldim. Allah’ın ezeli takdiri imiş, hiçbir kimseye söylenecek tek bir kelime yok. (Hal-i sek-rim zail olmaz târümâr olsam da ben..) gazelini şimdi daha iyi anlayacaksınız.

Refi kam ve çocuğum, ölümümün vereceği acıdan çok daha ziyade elem ve ıs rap duydular, refi kam o kadar ağladı ki, gözlerinde yaş kalmadı.

Her Perşembe akşamı yakın dostlarımdan birinin evinde-yim. Kızım telefon açar, 5–10 dakika görüşürüz. Onlar hicran duydukları için üzüntü ve hüzün içindedirler. Ben hicran duy-muyorum, çünkü hicran yok, mesafe yok, zaman ve mekân me umu yok.” (Mustafa Özdamar’ın Yaman Dede adlı kitabından, s.390)

Vakıfl arda avukat iken beraber çalış ğı Avukat Fethican Erimçağı ve Avukat Fasih Bey’i tanıdım. Onlar da bilgili ve za-rif insanlardı.

Page 10: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

10

mezun olmuş, uzun yıllar Harbiye Nezare nde çalışmış ve oradan emekli olmuştur. (Menşei-Kü âp devlete, resmî kitâbete vâkıf, uzman sivil memur ye ş ren bir bölümdür.)

Hâ z Bey namı ile maruf Hâ z Yusuf Bey, Türk diline, Arap ve Fars dil ve edebiya na hâkim, çok ince şiirleri de bulunan çok tarafl ı bir za . Arapça-Farsça şiirleri Türk diline nazmen çevirir, okuduğu kitapların sayfa kenarlarına, kitabın özeti sayılabilecek notlar düşerdi. Diğer bir hususiye de ince bir çilingir olmasıdır. Ha a bir ara Kapalıçarşı’da bir (na-tura) Cam Elması dükkânı da açmış r.

Bazı arkadaşlarımızla ha anın belirli akşamlarında ken-disinden Arap ve Fars Edebiya na dair seçkin eserler (şiirler) okurduk.

Yaman Dede’nin vefa na da tarih düşen Hâ z Bey, de-deden bir yıl sonra 15 Nisan 1963 tarihinde vefat etmiş r. Allahın Rahme üzerlerine olsun. İşte biz Yaman Dede’yi bu hocalarımız vasıtası ile tanıdık ve onun mertebesini onlardan öğrendik.

Hocanın, Ens tü talebeliğimiz yıllarında, evinin karşısın-daki Çamlıca Kız Lisesi’nde dersi vardı. Tanıdığım bir öğrenci-sine: “Ümit, Yaman Dede sını a ne anla yor size” diye sor-dum. Cevabı, “hep ağlıyor” oldu. “Peki, siz ne yapıyorsunuz o ağlarken» dedim. ‘’Biz de ağlıyoruz” dedi. O hep ağlar ve ağla rdı.

O şöyle feryat ediyor:Yak sînemi âteşlere, efgânıma bakma,Ruhumda yanan âteşe, nîrânıma bakma,

Hoca aynı minval üzere derslerine davam e . Derste gra-mer üzerinde çok durmazdı, daha çok yazdığı ve bize yazdır-dığı beyitlerin açıklamalarını yapardı.

Okuldan mezun olduk, İstanbul Yüksek İslam Ens tü-sü’ne devam e k. Merhum Dede ile 2. sını a Farsça dersin-de tekrar buluştuk.

Ar k Hocayı tanıyorduk. Merhum Mahir İz ve Ha z Yusuf hocalarımız vasıtasıyla dedenin mânevî kimliğini öğrenmiş- k.

Mahir Bey: Mahir İz hoca Medine Mollasının oğludur. (Molla büyük Kadı, Kaadıl-Kudât; demek r.) İlk mecliste Riyaset Divanında kâ plik yapmış r. Kendisi Edebiyat hocasıdır. Bir İstanbul beyefendisi olan Mahir Bey iyi bir edip, iyi bir ha p ve âlim bir za .

Biz kendisinden İmam Ha p Okulunda Edebiyat, İstanbul Yüksek İslam Ens tüsünde Tasavvuf dersleri okuduk.

Mahir Bey bir gün bana: ‘’sen nerede vazifeli idin? diye sordu. Ben de “Altunizade’de efendim” dedim.

“Ne duruyorsun? Orada bir hazine var, ondan is fade et, Ha z Yusuf Bey. Git benim selamımı söyle, seni kabul etsin, öyle herkesi kabul etmez, kendisinden Arapça oku! Bazı ha-reketlerini de garipseme’’ dedi.

Gi m Hocanın selâmını söyledim, Peki, bir gün ve saat tayin ederiz. Gelir okursun, dedi.

Hâ z Bey: Hâ z Yusuf Bey Heybeliada Bahriye Mektebi “Menşe-i Kü âp” bölümünden (Menşe-i Kü âb-ı Bahriye)

Page 11: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

11

ağlıyordu. Kendisine destek vermeye çalış m yine sordum, “hasta mısınız” dedim. “Okula gidiyordum tam köşeye gel-dim, birdenbire aklıma Resûlüllah geldi, kendimden geçmi-şim, iyiyim telaşlanma” dedi. Rahmetli Necip Fazıl Bey’in Berrin Menderes için söylediği gibi, Dede, bir fi ske ile darma-dağın olacak karbonize olmuş bir kâğıt gibiydi. Ama o hâlâ, “Ağlatma da yak, hâl-i perîşânıma bakma” feryadıyla daha çok yanmak, ha a kül olmak is yordu.

Dede, aşktan, sevgiden bahis açıldığı zaman şu mısraını terennüm ederdi:

Muhabbet bir tatlı belâKaynağı “ Kaalû-Belâ”

Yaman Dede’nin MektuplarıBu mektupların asılları bende idi. Birgün Mustafa Özda-

mar benimle Yaman Dede hakkında röportaj yapmaya gel-di ve ben bu mektuplarını bir an önce neşredilsin diye ona emaneten vermiş m.

Dede müslim, gayr-ı müslim, kız, erkek öğrencilerine, dostlarına ve gönüldaşlarına, dinî-ahlâkî, fi krî ve tasavvufî derinliği olan ve her biri bir edebiyat şaheseri sayılacak mek-tuplar yazmış r. Bana göre Dede bu yolu şu sebeplerle seç-miş r:

1. Dede İslam âleminde gönül insanlarının ve fikir adam-larının önem verdikleri “mektûbât’’ geleneğini tercih etmiş- r.

Hiç sönmeyecek aşkıma, imanıma bakma,Ağlatma da yak, hal-i perîşânıma bakma.

Pamuk Anne (Ha ce Keçeoğlu): Yaman Dede’den söz edince 2. Refikası pamuk anneden bahsetmemek haksızlık olur. Pamuk anne ilkokul öğretmeniydi. Yumuşak tabia ve saçlarının bembeyaz oluşu sebebiyle okulda ona pamuk anne demişler. Pamuk anne, dede vefat edinceye kadar, çok iste-diği halde dedenin engellemesi sebebiyle, öğretmenlikten emekli olamamış r. Ve hep şunu söylemiş r: ‘’Hani sen, bir öğrencin okumaya başlayınca, bir gülüm aç diye sevi-niyorsun ya, eğer sen emekli olursan o güller tomurcukken koparılır. Bunun vebalini yüklenemeyiz, günah olur.’’

Pamuk anne hocanın vefa ndan sonra emekli oldu ve yirmi küsür yıl daha yaşadı. Biz onunla ir ba mızı kesmedik, ha a kayınpederim ve kayınvalidemle birlikte Hacca gi . Bir dairelerinden başka varlıkları yoktu. Bildiğime göre orada şimdi pamuk annenin evlatlığı olan yeğeni oturmaktadır.

Bir Ha ra daha: Bizim talebelik yıllarımızda Cumartesi günleri öğleye kadar ders yapılırdı. Bir gün ders bi , okulun bulunduğu Fındıklı’dan Taksim’e çıkan Kazancı Yokuşu’nun paralelinden Taksim’e çıkmak istedim. Yürüdüğüm sokak Al-man Konsolosluğuna çıkıyor. Konsolosluğun karşı tarafında sokağın bi ş noktasında bir mescit vardır. Tam caddeye geçe-ceğim, bir kişi gözüme takıldı. Mescidin duvarına dayanmış iki büklüm duruyor. Dikkatlice bak m, Yaman Dede. Koştum, “Hocam iyi görünmüyorsunuz, hasta mısınız” dedim ve ko-luna girdim. “Hayır hasta değilim” dedi, ama hıçkıra hıçkıra

Page 12: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

12

tu ur. Öğrencisi Melahat’a 1946’da yazdığı mektupta bu faa-liyetleri teferrua yla şöyle anlatmış r:

‘’……..Tanıdığım yabancı mektepler içinde en mutaassıp olanı bu mektep r. Bir kere rahibeler ar k serbest hayata çı-kamayarak orada esir gibi kalmaya mahkûm olduklarından insanlığa karşı içlerinde bir kin yaşa yorlar. Bundan başka asıl gayeleri çocuklarımıza sessiz bir şekilde rahibelik ruhunu aşılamak r. Yemeklerde çıt olmaması, göğüslere nişanlar ta-kılırken diz çöktürmeler hep bunun içindir. Onlar milliyet ve din bakımından uyanık talebeye düşmandırlar. Hocalardan da, talebenin gönlünü kazananları hiç sevmezler, isterler ki gönül sahaları onlara kalsın. Onlar hocaları da talebeyi de kozmopolit isterler. Bizler orada devle n bekçileriyiz; tabii uyumuyoruz ve uyumamaklığımız lazımdır. Bizler ve sizler, düşmanın karargâhına kadar sokulmuş fedailer gibiyiz. Vazi-femiz onların zehirlerini önlemek r. Biz onlara karşı düşman değiliz, onlar bize düşman. Bizim onlardan bir istediğimiz yok; onlar bizi kalbgâhımızdan vurmak, dini ve milli duyguları zayıfl atarak çocuklarımıza Katoliklik ve râhibelik ruhu aşıla-mak isteyen enkazisyon (engizisyon) kalın larıdır.

Mektepte onları incitmemek için adeta hızlı nefes alma-maya dikkat ederim. Bizim şıarımız şudur: Bir Türk hanımı kadar nazik ve ince olmak, fakat aynı zamanda en mühim bir yerde nevbet bekleyen süngülü Mehmetçik kadar sarih ve kat’i olmak. Onlara karşı bu kadar nazik davrandığım halde ellerinden gelse onlar beni bir kaşık suda boğmak isterler; sebebini yukarıda anla m. Onlar isterler ki muallimde dini ve milli hassasiyet olmasın, hele talebeye kendini hiç sevdir-

2. Merhum, evini terk ederken evde bırak ğı biricik ev-ladı kızı Belma’yı unutamıyor. Hasre ni çekmiyorum dese de kız öğrencilerinde Belma’yı buluyor. Hatta bir mektubunda «sizin Üsküdar’da bir kardeşiniz var. O şimdi melül ve mah-zun hasret çekiyor” diyor. (Dede eski ailesini, hele kızını asla ihmal etmemiş r. O, onları hep arar ve önemli günlerde he-diyeler alırdı.)

3. Öğrencilerine, gelecekte kuracakları mutlu yuvanın anahtarlarını veriyor.

4. Onlara dinî ve ahlâkî konularda rehberlik ediyor.5. Dede çalış ğı okulların ekseriye nin misyoner okulları

olduğunu, oralarda nelerin döndüğünü çok iyi biliyor.Osmanlının son dönemlerinde, mesela Abdülhamid

Han zamanında bu okulların sayısı 1050 civarında ve bunlar Anadolu’yu bölge bölge kuşatmış durumdalar. Çoğu da ka-çak Amerikan misyoner okulları, başlangıçta sadece Ermeni çocuklarını almışlar, onları Amerika’ya götürüp ye ş rdik-ten sonra Anadolu’ya salıvermişlerdir. Daha sonra Türk ço-cuklarını da almışlardır. Amerikan Misyoner Okulları Ermeni isyanlarında karargâh ve silah deposu olarak kullanılmıştır. Bu okullarda bazı tanassur (Hıris yanlaş rma) hareketleri de olmuştur (1927 Bursa Amerikan Kız Koleji gibi.) Ermeni soy-kırım iddialarının mesnedi de bunlar tara ndan Amerika’ya gönderilen sahte raporlardır.

6. En önemlisi öğrenciler ve öğretmenler bu okullarda göze m al nda bulundukları için öğrencileri korumaya ma-

Page 13: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

13

yet vermezler. Vakta ki bu kızın sır olması meselesi gazetelere akseder, bu mesele ile o paket meselesi arasında bir müna-sebet olabileceğini düşünürler ve hükümete haber verme-yi bir borç sayarlar. Haber verirler, müddeiumumî mektebe gelir, ağacın dibini aç rır, sır olan kızın cesedi ortaya çıkıverir. Ayağının birine s hnin iğnesi yapmak sure yle öldürmüşler-dir. Anlaşılan kızcağıza çok yorgun olduğundan bahsederek dinlendirici bir şey olmak üzere iğneyi yapıvermişlerdir. Hâl-buki mektebin bütün resmî kayıtları onu mektepten çıkmış gösteriyormuş. İşte bunların asıl mahiye budur. Zaten ci-nayetlerini mazur göstermek için (gayenin-güya-kuddusiye vasıtaları mazur kılar) derler. Bu kızcağızın öldürülmesi için sebep meydandadır: kim bilir ne sırlarını biliyordu.

Bu mesele yine gizli kalsın, bunu bildiğimi bilmesinler, işim zorlaşır. Demek istediğim şudur: Sizin gibi kıymetli Türk çocukları için mektepte kalmak bir vazifedir. Tekrar gelmeye karar verecek olursanız hiç yılmayın. Onların ruhu duymadan sizinle alakadar olurum; açıktan alakadar olursam size daha ziyade düşman olurlar. Burada veliniz yoksa size bir bayan veli bulurum, o sizi muayyen günlerde gelir görür, söyleye-ceklerinizi ona söylersiniz. Bizzat pederiniz mektepte imiş gibi müsterih olabilirsiniz. Artık hususi olarak çalışmaya devam edecek olursanız o zaman mektepte gördüklerinizi, bildiklerinizi bütün tafsila yla vekâlete bildirmek sizin için mukaddes bir borçtur…’’

(Mustafa Özdamar, Yaman Dede, s. 374–376)Yaman Dede’nin mektuplarının tamamını görmek iste-

yenlere adı geçen eseri tavsiye ederim.

mesin. Bunu bilmekle beraber nezake e asla kusur etmek istemem. Orada yalnız Türk kültürünün değil, aynı zamanda ve çok daha evvel Türk asâlet ve necâbe nin mümessili ol-duğumu bir an ha rdan çıkarmaya hakkım yoktur. Bıçakla-rının al ndan yakayı kurtaracak olsam bende değişecek bir şey yoktur.

Râhibelerin memleket dışında, başka yerlerdeki cina-yetlerinden de haberim var. Şam Tarabulus’unda bir Erme-ni kızı, mektebi (rahibeler mektebini) bi rir, orada vazife verirler, mektepte kalır. Kızın Amerika’dan bir akrabası gelir, kızla evlenmeye karar verirler. Mektebe de söylerler, yal-nız kızın orada kalacak bir yeri olmadığı için nikâh gününe kadar mektepte kalması münasip görülür, buna mektep de razı olur. Bu arada kızın nişanlısı birkaç defa gelir, kızı dışarı çıkarır, öteberi alırlar, akşamüstü kızı yine mektebe getirir. Kızı temelli olarak mektepten alıp götürmek için geldiği za-man ona derler ki : “sen kızı geçen çıkardın bir daha ge r-medin, bizden nasıl istersin onu, demek sen bir tara a öl-dürdün, yok e n”. Mektep hemen müddeiumûmîye telefon eder, adamı tevkif ederler, adam öldürmek suçu ile aleyhine takibat başlar. Fakat Allah’ın adale öyle bir tecelli eder ki… Kurban olduğum Allah…

Mektebin bi şiğinde oturan bir aile bir gece (galiba mide için) kaynatmak üzere mektebin duvarından sarkan portakal ağacından birkaç tane yaprak koparmak ister.

Mehtaplı bir gece imiş, tam onlar yaprak kopar rken rahi-benin biri kocaman beyaz bir pake bir ağacın dibine gömer. Rahibe bunları görmez. Onlar da bu hadiseye pek ehemmi-

Page 14: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

14

13.02.1962“Canım Ahmedim, Ha zım,Dün beni, bizi yeniden unutulmaz minne arlıklar içinde

bırak lar. Bu hisler ebediyyen ruhumda yaşayacak, toprağı-mın her zerresini tutuşturacak r. Cümleniz her iki dünyada da aziz olun. Allah ve Resulullah cümlenize âşık olsun. Âmin bi-hürme Seyyidil- Mürselîn.

Canım evlatçığım, her ne zaman gelecek olursanız kapı-nın açılması için kolaylık var: Anahtarın biri aşağıdakilerdedir. Onlar, size kapıyı açıverirler. Siz yine evvela bizim kapıyı ça-larsınız, otoma k bazan işliyor; işlemeyecek olursa ben size yukarıdan seslenirim, yandaki kapıyı çalarsınız ve bizim kapı-yı aç rırsınız. Hiç zorluk yok.

Cümleye selâmlar, hürmetler, dualar.”

Yaman Dede’nin Bazı Beyan ve Tespitleri1. Bir gün eşim asabî mîzaç olan annesinin huysuzlu-

ğundan bahisle: “Annem bizi perişan ediyor, bana ne tavsiye edersiniz, dediğinde biraz düşündü ve şöyle söyledi: “Evlat, akrebe kızma, sokmak onun vazifesidir.’’

2. Merhum Mahir İz hocamız çok heyecanlı bir insandı. Konuşma yaparken ya da şiir okurken kendini kaybederdi. Hocanın bu halini çok iyi bilen merhum: ‘’Meclislerde onun tam karşısında otururum, heyecanlandığı zaman sağ elimi yumruk yapar ve dirseğimden aşağısını kendi etrafında bir daire şeklinde el freni çeker gibi yapar ve onun bu fren saye-sinde sakinleşmesini sağlamış olurum’’ derdi.

Bu misyoner okullarının 14 tanesi halen açık r. Günü-müzde bu okullardan hiç şikâyet duymuyoruz. Çünkü öğrenci velileri artık böyle bir endişe taşımıyorlar. Ha a i ihar edi-yorlar. Ne gafl et!

Dede’den bize de mektup var:Kadıköy, 02.10.1961“Muhterem kardeşim, (Muhatap rahmetli kayınpede-

rimdir.)Arz etmiş olduğum veçhile hastaneye ya m. 29.08.1961-

21.09.1961 tarihleri arasında hastanede kaldım. Fennin em-re ği bütün incelemeler yapıldı. Lehül-hamd vücu a ateş yapabilecek bir amil bulunamadı. Böyle sebep bulunamayan ateşler nadir olurmuş.

Şimdi lütfen yapmış olduğunuz davete icabet edebiliriz. 06.10.1961 Cuma günü mektepler kapalı ise de yalnız o gün yapılabilecek kışlık bazı tedariklerimiz vardır. Ferdası Cumartesi günü (07.10.1961) saat üçte harekete hazır bu-lunuruz inşallah. Şayet bugün için bir mâniiniz var ise lü en yazarsınız. Ondan sonra hangi Cumartesi günü emredecek olursanız geliriz. Elverir ki en geç Cuma’ya kadar elimize gelecek sure e iki sa rlık bir yazı lü edersiniz. İhtiyaten mektubu Çarşambadan atarsanız vaktinden evvel alırız.

Demek ki önümüzdeki Cumartesiden evvel sizden bir yazı almazsak ziyaret yapılacak demek r.

Refi kamla beraber size ve muhterem hanımefendiye hürmetler ve kıymetli çocuklarımıza selamlar ve dualar ede-riz, muhterem kardeşim.”

Page 15: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

15

bir bey var, o kim?” diye sordu. Ben de “talebeniz efendim”-dedim. “Ama O, talebeden çok bir milletvekiline benziyor” dedi. Hoca vefat e kten sonra İhsan Toksarı arkadaşımız siyasete girdi ve bir par den milletvekili oldu.

6. Hoca başka mühtedilerle çok ilgilenir ve onlara mad-dî-manevî destekte bulunurdu. Bunların içinde ‘’Hârûn’’ adlı bir mühtedinin onun yanında ayrı bir yeri vardı. Ben Harun’u tanıdım, ha a onu yemeğe aldık. Çok sempa k bir delikan-lıydı, evli ve bir çocuk babasıydı. Mûsevi iken Müslüman ol-muştu. Gelibolu Hahamının oğlu idi, sıkın sı babası imiş. Du-rumu sezen Haham devamlı onu takip edermiş fakat suçüstü yapamamış. Bir gün evde kimsenin olmadığını zannederek bir odaya seccadesini sermiş, namazdan sonra da Kur’an okumaya başlamış. Birden kapı açılmış ve elinde sopasıyla babası odaya baskın yapmış. Harun bir anda neye uğradığını anlayamamış, pencere aklına gelmiş, bir anda ‘’Ya Allah’’ di-yerek camlı pencereden atlamış. Ev tek katlı olduğu için bah-çeye düşmüş, ufak tefek sıyrıklarla oradan kaçmış. Kaçış o ka-çış, bir daha ailesine dönmemiş. Harun’un bu hali Dede’nin çok hoşuna giderdi ve Harun’a bu olayı hep anla ırırdı.

Hocanın Vefa Yaman Dede uzun ve r nalı ömrünün sonuna yak-

laşmaktadır. O hastadır. 2 Mayıs 1962 günü hasta haliyle Yüksek İslam Enstitüsü’ndeki dersine gelmiş, orada fena-laşmış ve öğrencilerinden Bekir Topaloğlu tara ndan evine götürülmüştü.

3. Hoşlandığı bir şeyi tekrar ederdi. Bir gün misafi r bu-lunduğu sırada rahmetli kayınvalidem kendisine: ‘’Bir dahaki teşrifi nizde size ne ikram edelim efendim’’ diye sorduğunda:’ ‘’Bulgur, bulgur, yine bulgur!’’ demiş .

4. Ailevi özel bir ha ra: Merhum Dede ve Pamuk Anne rahmetli kayınpederim ve kayınvalidemin, benim vasıtamla aile dostu olmuşlardı. Dede’yi ve Pamuk Anne’yi kayınpe-derimin Çamlıca’daki evinde misafir ederdik. Beni ve eşimi çok severdi. Eşim bebek bekliyordu. Yaşı da küçük, bundan dolayı bazı sıkıntı ve korkuları vardı. Bir gün rüyasında Yaman Dede kucağında kundakta bir erkek çocuğu eşime verir ve: ‘’Ona iyi bak o adale ayakta tutacak’’ der. Eşim rahatlar ve bunu ben dâhil kimseye söylemez. Dedenin vefa ndan bir buçuk ay sonra oğlumuz dünyaya geldi. Göbek adını hanım-lar Mehmet Kâdir koymuşlar. Bana sordular, adı ne olsun? Ben de ‘’Ömer Faruk koyalım” dedim. Çünkü bu ismi çok ister olmuştum. Yıllar geç , eşim : ‘’Dede rüyamda böyle demiş- , ben sana söylemedim, acaba Dede Hz.Ömer’i mi kast e

de biz farkına varamadık’’ dedi. Açık bir cevap veremedim ama içimden ‘’herhalde’’ dedim. (İki yaşında bir torunum var. Oğlum Faruk ona “Mehmet Yaman” adını verdi, ben de memnun oldum.)

5. Yüksek İslâm Ens tüsünde bir arkadaşımız vardı, İh-san Toksarı. Arkadaşımız aynı zamanda Hukuk Fakültesinde öğrenciydi. Bu sebeple sınıfa giriş çıkışlarında aksaklıklar olurdu. Takım elbise, kolalı gömlek ve kravatlı, yapılı ve ka-lantor görünüşlüydü. Bir gün Yaman Dede bana: ‘’Evlat! derse geç geliyor, sını n arka kısmında oturuyor, kelli-felli

Page 16: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

16

hukuk diploması tara mdan muhafaza edilmiş r.) Sevindi-rici olan, Kayseri Erciyes Üniversitesi İle şim Fakültesinden dört kişilik bir öğrenci grubunun, merhûm hocamız Yaman Dede’yi, mesleki çalışma programına almış olmalarıdır. Bu gençler bana geldiler ve çekim yap lar. Ben de dilimin dön-düğü kadar hocamızı anla m. Onlara bende bulunan hukuk diploması ile fotoğrafl arın fotokopilerini verdim. Bu gençler-den öğrendiğime göre, Kayseri/ Talasta hemşehrileri bir ca-miye “Yaman Dede Camii” adını vermişler, Talas Belediyesi de tamir e rerek halkın ziyare ne aç ğı eski konağın bir odasını Yaman Dede’ye tahsis etmiş r.

Yardımcı olunur, rehberlik yapılırsa, gençlerimizin ataları-na sahip çıkacaklarını görmekten bahtiyar oldum.

Yaman Dede’nin Şiirlerinden Örnekler

Ağlatma BeniYak sînemi âteşlere, efgânıma bakma,

Rûhumda yanan âteşe, nîranıma bakma,

Hiç sönmeyecek aşkıma, îmânıma bakma,

Ağlatma da yak, hâl-i perîşânıma bakma.

Ağlatma ki âlâmımı tahfîfe de başlar,

Ağlatma, serinletmededir bağrımı yaşlar,

Rahmetme sakın, gerçi dayanmaz buna taşlar,

Ağlatma da yak, hâl-i perîşânıma bakma.

Bu, hocanın son dersidir. 3 Mayıs 1962 Perşembe günü saat 14.00 sularında Hakk’a yürümüştür. Vefat haberini Hâ- z Bey’e ben verdim. Çok üzüldü, rahmet diledi, bana biraz

otur, dedi. Eline kâğıt kalem aldı, vefa na şu tarihi düştü ve bana verdi.

‘’Mevlânâ âşık’ı Yaman Dede, Hakk’a kavuşmak için,“ir-ciî„ emrine e itâat.(1962)

“İrciî.. âye r ve rabbine dön, demek r.”Cenaze namazı Cuma namazını müteakip, Kadıköy Os-

manağa Camiinde kılındı. Öğrencilerinin ve sevdiklerinin omuzlarında, Üsküdar Karacaahmet Mezarlığındaki aile kab-ristanında toprağa verildi. Kızı Belma da babasını camiden kabristan’a kadar uğurladı. Biz, aslında ebedi is rahatgahı-na tevdî e ğimiz merhum hocamız Yaman Dede ile birlik-te, onun şahsında sembolleşen gerçek sevgiyi kaybetmiş k. Kabri Çiçekci Camii’nin karşısındaki kapıdan Karacaahmet mezarlığına girince hemen sol tara adır. Mevlâ rahmet eyle-sin, mekânı cennet olsun, nur içinde yatsın…

Vefa an sonra biz validemizi ziyarete gi k, bu arada İstanbul Yüksek İslam Ens tüsü Talebe Cemiye tara ndan kitap haline ge rmek için hoca’nın bırak ğı vesâiki istedik. Pamuk anne: “Hocaya parasını vermiş m” diyerek bütün şiirlerini Kemale n Şenocak; diğer evrakını da, bas rmak üzere, Mustafa Barçın aldı” dedi.Kaç sene sonra M. Barçın aldığı evrakı Feyzi Özçimi’ye vermiş, F. Özçimi’de Zeki Tekin’e vermiş nihayet Z. Tekin hepsini Mustafa Özdamara’a teslim etmiş.Hal böyle olunca bendeki mektuplarını, bir işe yara-sın diye M.Özdamar’a vermek durumunda kaldım.(Hoca’nın

Page 17: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

17

Erir canlar o gülbûy-i revanbahşın hevâsından,Güneş titrer, yanar dîdârının, bak, ihtirâsından,Perişan bir niyaz inler hayatın müntehâsından,Cemâlinle ferahnâk et ki yandım ya Resûlallah.

Susuz kalsam yanan çöllerde can versem elem duymam,Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlarda nem duymam,Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam,Cemâlinle ferahnâk et ki yandım ya Resûlallah.

Ne devlettir yumup aşkınla göz, râhında can vermek,Nasibolmaz mı Sultanım haremgahında can vermek,Sönerken gözlerim âsân olur âhında can vermek,Cemâlinle ferahnâk et ki yandım ya Resûlallah.

Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbîri,Lebim kavruldu atşından, döner pâyinde tezkîri,Ne dem gönlün muradeylerse taltîf eyle (Kıtmîr)’i,Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resûlallah.

-------------------------------------------

Dâhilek : Sana sığındım Haremgâh : Efendimizin Kabr-i Saade

Hun : Kan ( Ravzay-ı Mutahhara )

Ferahnâk : Huzurlu, Sevinçli

Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın,Ateşle yaşar, yaşla değil, yâresi aşkın,Yanmaktır, efendim, biricik çâresi aşkın,Ağlatma da yak, hâl-i perîşânıma bakma.

----------------------------------Efgân : (Figan’dan) Feryat, çığlıkNîran : (Nar’dan) AteşlerÂlâm : (Elem’den) Elemler, acılarRahmetmek : Acımak

Dahilek Ya Resulallah

Gönül hûn oldu şevkinden boyandım ya Resûlallah!Nasıl bilmem bu nîrana dayandım ya Resûlallah!Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resûlallah!Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resûlallah!

Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen,Muazzam bir sehâsın sen, dilersen runümasın sen, Habîb-i Kibriyâsın sen, Muhammed Mustafa’sın sen,Cemâlinle ferahnâk et ki yandım ya Resûlallah.

Gül açmaz, çağlayan akmaz, ilâhî nurun olmazsa,Söner âlem, nefes kalmaz felek manzurun olmazsa, Firâk ağlar, visâl ağlar ezel mesrûrun olmazsa,Cemâlinle ferahnâk et ki yandım ya Resulallah.

Page 18: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

18

Ney Manzûmesiİçi boş, benzi sararmış, ona âşıktır maye,Derd-i hicrân ile inler eder âh Leyla’ye. Arzeder hıçkırarak aşkını hep Mevlâye,Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlâ naye!

Bir cihanın ötesinden geliyor nağmeleri,Kanatır sineyi, kalbi, deler elbet ciğeri.Erişir mi buna kudret, buna insan hüneri, Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlâ naye!

Bu ne aşkın, bu ne derdin, bu ne mestin sesidir,Bu ne tizin, bu ne evcin, bu ne pestin sesidir.Bu ezelden geliyor, bezm-i eletsin sesidir,Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlâ naye!

Arşa çıktıkça bu ses, sanki felekler tutuşur, Melekütun tabakatında melekler tutuşur.Yayılır nefhası âfâka yürekler tutuşur,Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlâ naye!

Alalı sırrı ezelden tutuşur bağrı yanar,Ayrılıklarda yananlar acaba neyle kanar?“Erinî” derken o canana hep eczası kanar, Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlâ naye!

Âsân : Kolay Deva : İlaç

Leb : Dudak Seha : Cömertlik

Atş : Aşk ateşi,susuzluğu Rûnüma : Yüzünü göstermek

Pây : Ayak Habîb-i Kibriyâ : Hz. Peygamberin sıfa

Tezkir : Ha rlatmak, anmak Felek : Alem, gökyüzü

Dem : Zaman, an Manzûr : Bakılmış, görülen

Tal f : Lutu a bulunmak Firak : Ayrılık

Kıtmir : Ashab-ı Kehfi n köpeğinin adı Visal : Kavuşma

Ezel : Başlangıcı olmayan Hevâ : Aşk

Didar : Yüz İhtiras : Düşkünlük, aşırı arzu

Münteha : Nihayet, Haya n ötesi Massetmek : İçmek, emerek içmek

Râh : Yol Gülbûy-ı revanbahş : Hayat veren gül kokusu

Page 19: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

19

Cemal : Güzel yüz, Yüz güzelliğiNevha : AğıtMeal : Anlaşılan manaHikmet : Felsefe, ilahi felsefe, derin manalar.Matem : YasSur : Kıyamet borusuMecruh : YaralıErini - Len terani : Allah ile Hz.Musa arasında geçen konuşma.( A’raf : 143 ) Hz. Musa : “Rabbim bana (kendini) göster…” Rabbi : “ Sen beni asla göremezsin…”

Yaman Dede’den sadeleş rilmiş bir nesir örneğiFikir ve Kelamda ( düşünce ve sözde) Hürriyet:

Hür düşünmek, hür söylemek. İşte insan olmanın iki temel özelliği. Fikir harekete geçince bir takım hasis men-faatlara mağlup olur da düşüncelerinin parlayan nûru olan sâfi yet ve samimiye en uzaklaşırsa fi krin semeresi (meyve-si) ne olabilir? Tefekkür tam bir vicdan rehberi olmalıdır.(kişi) Onun görünmeyen derinliklerinden yükselen ulvi (yüce) ni-daların farkında olmazsa, daha doğrusu o irfana ulaşamazsa fi krin, hakika n doğru yolunu bulabilmesi hak yoluna döne-bilmesi mümkün müdür? Heyhat!

Vicdan ki hakikatlerin yansıdığı bir aynadır, ulvî bir nur-dur. Fikir de onunla aydınlanır. Vicdanın üstü örtülürse fi kir

Bu kesik nevha nedir, âh meâlin mi senin?Nefesin mi, ya sesin mi, ya cemalin mi senin?İnleten nayi firkatın mı, visalin mi senin?Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlâ naye!

Onu almaz ne semâlar, ne bu dünya ve o nur,Neyin esrarına sinmiş bu ne hikmet konuşur.Yine hicran ile inler, bu ne matem, bu ne sûr?Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlâ naye!

Alevin gözyaşıdır bu, susuyor şimdi sesi,Ağlıyor aşk ile âlem, budur aşkın hevesi.Sanırım can veriyor ney, sönüyor son nefesi,Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlâ naye!

Sönüyor, tâkati bitmiş, dayanılmaz bu deme,“Len terânî” ile mecruh ve doyamaz eleme.Her ne söyler o, haktır onu artık dileme,Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlâ naye!

---------------------------------------Maye : Maya, asılDerd-i Hicran : Hicran yarasıBezm-i Elest : Elest MeclisiMeleküt Tabakaları : Kâinat TabakalarıNe a : Feryat, ÇığlıkEcza : Parçalar, ZerrelerCanan : Sevgili

Page 20: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

20

Me ûrelerini ki, yap kları karalamaktan ibare r, siyah kurt-lar kaplamazdı. Her karış toprağı yüzlerce yiğidin hamiyetli kanları ile yoğrulmuş olan aziz vatanımız, onların masum kanlarına rağmen matem havasına bürünmezdi. Ne çare ki emellerinin esiri olan düşüncelerden, başka bir şey beklene-mez.

Hür fi kirlere tercüman olacak lisanlar da hür olmalıdır. Serbest düşünen serbest söylemedikçe insanî vazifesini yeri-ne ge rmiş olmaz. Gıpta edilmelidir o bahtiyarlara ki, bu iki meziyeti daima kendilerinde bir arada taşırlar.

Düşünme ve konuşma ki bizi hayvanlardan ayırır, iyi yol-da kullanmadıkça ne yapabiliriz. Bunlardan mahrum olmak bunları kötü yolda kullanmaktan daha iyidir. O zaman insan-lığımız nerede kalır?

Yaşa, pâyidar ol! Hürriye , sen bize güzel bir hayat bah-şe n. Doğru düşünen fi kirlere, tercüman olan lisanlara( fi -kirleri dile ge ren dillere) sen çok geniş bir sâha aç n; Tebcil sana, ta’zim sana, terkim sana(saygı ve sevgi sana).

Yanık sîneler senin lu unla ferahlandı, ağlayan yüzler sana kavuşmakla güldü. Ebedî emel!

(Mekteb-i Tıbbiye-i Osmânî talebesinden Keçeoğlu Yamandi. Köroğlu Gazetesi, 1 kânûn-ı evvel 1324/1908. Bu yazı II. Meşru ye n ilanından sonra yazılmış r.)

Bu yazıyı bana, Yaman Dede üzerinde çalışan Erciyes Üniversitesi Öğrencileri ge rdiler. Onlar da bunu Kastamonu Üniversitesi’nden Dede ile ilgilenen bir Yardımcı Doçen en almışlar.

hareket edemez olur. Fikir hareketsiz kalırsa insaniyet nere-de kalır?

Yazık o çaresize ki, tra nın kendisine bağışladığı tefek-kürü, insanlığı yok etmek için verilmiş bir şer ale gibi telakki eder ve kötü yollara düşer. Fikirler (düşünceler) en sağlam kalelerden daha muhkem olmalıdır. Fikirler dağınık olmama-lıdır. Fikirler kötü niye en uzak olmalıdır.Fikirler hakka hiz-met etmelidir. Fikirler tarafsız olmalıdır. Ne cede fi kirler hür olmalıdır.

Böyle olmayan fi kirlerden hayır bekleyen; devlet kuşunu elinden kaçıran kimseye benzer.

Evet, böyle olmalı idi. Böyle olması layık r. Hayf!Bu meziyetler her fi kirde tecelli etmiyor.Şüphesiz insan bazen öyle metanet, öyle yükselişler

gösterir ki tasavvura, hayale sığmaz, metane dağılmış olan kimse, vicdanının sesini dinlemezse, hiçbir vakit fi krine hâ-kim olamaz.

İşte insan âlemi bazı kerelerde öyle düşüşler gösteriyor, öyle zavallılıklara katlanıyor ki, insanlık buna kan ağlasa ye-ridir.

Pek yakın bir maziye dönüp bakılırsa bunun acı miselleri kalbi ağla r. Millet menfaatleri uğrunda kullanılması gereken fi kirler neler düşünmüş? Vatanın selame ne hasredilmesi gereken vucutlar nelere alet olmuş.

Kanlı pençelerini güzel anavatanın can evine uzatanlar, bu vatanın bir parçası olarak hangi bütünden ayrıldıkları-nı düşünselerdi, şüphesiz elleri trer, hareketsiz kalırlardı.

Page 21: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

21

İki sene sonra İstanbul’a geldi, Hukuk Mektebi’ne gir-di, bir yandan da memurluk yap , 1913’te Hukuk’u bi rdi, uzun yıllar avukatlık yaptı. İstanbul’a gelince Galata Mevle-vîhanesi’ne düzenli olarak devam etti, Ahmed Celaleddin Dede Efendi’nin Mesnevi derslerinden ve Ahmed Remzi De-de Efendi’nin sohbetlerinden istifade etti….”

Mahir İz Hocamız da onun hakkında şunları yazmış:Mühtedî M. Abdülkâdir Yaman Dede’nin asıl adı “ Diya-

mandi” idi. “Diyamand” elmas demek r. Hâ z Bey bu müna-sebetle ona şöyle bir tarih bey söylemiş :

Ehl-i dil tarihine böyle dedi:

Ric’at etti kânına elmas idi

Yaman Dede, Hazret-i Mevlânâ’ya âşık , adı geçince gözleri dolardı; Kayseri Mevlevi Şeyhi Remzi Dede’den nasîb almış .

İlim Yayma Cemiyetinin on sene fasılasız reisliğini yapan füdelâdan , erbâb-ı kemâlden Avukat Seniyüddin Başak Bey dedi ki; “Şu zamanda Mesnevî’yi baştan aşağıya okudum di-yene inanmam. Fakat onu Yaman Dede okumuştur.”

Yukarıda da işâret etmiş m. Dede’nin resmî adı Mehmet Kâdir’dir. O’na sevenlerinin bir kısmı “Abdülkâdir” derler. Mahir Bey ve Hâ z Bey gibi…

… Mehmet Doğramacı Semazen’de “Yaman Dedeyi tanır mısınız? Başlığı al nda, sevgili hocamızı şöyle anla yor (yu-karıda geçen bazı bilgileri atladım):

M. Abdülkâdir KeçeoğluY A M A N D E D E

Hayre n Karaman

(öğrencisi)

Önce (İbnü’l emîn) Mahmud Kemal İnal’ın Son Devir Türk Şairleri isimli kitabında ki kısa hayat hikayesini özetle-yerek nakledelim:

İplik ve pamuk tüccarından Yuva’nın oğludur, 1887 (17 Temmuz 1304)’de Kayseri’nin Talas nahiyesinde doğdu. On ay sonra ailece Kastamonu’ya nakle ler. İlk tahsilini Orto-doks mektebinde yap , sonra idadîye geç , okulu 1907’de birincilikle bi rdi, edebiyat dersini çok severdi. Kendi mektu-bunda ih dasını ve Mevlânâ aşkını şöyle anlatmış. “İdadînin üçüncü sını nda şiir hevesi ve Mevlânâ’nın aşkı başlamış . Fârisî hocamız Osman Efendi, Mesnevî-i şerîfi n on sekiz bey- ni vermiş . O halim selim bir adamdı, ama aşk adamı değil-

di, kendinden aşk ateşinin kıvılcımları in şar etmiyordu. Ora-da böyle bir sirayet vasıtası yok iken bilmem nasıl içimde bir alev parladı. Gûyâ Mevlânâ ismini ilk defa işitmiş değildim. Evvelce bildiğim ha a aşık olduğum bir ismi işitmiş gibi idim. İşte nihayet büyük bir yangının alevleri içindeyim…”

Page 22: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

22

lüman gibi İlmihâl bilgilerini, Rasulullah’ın haya nı, inanç esaslarını öğrenen Diyamandi, farkında olmadan içindeki aşk ile mümin olmuştur. İslam’a duyduğu sevgi gün geç kçe artmakta, bir tara an pkı Farsça edebi me nler gibi aruz kalıpları ile rubailer, gazeller yazmaya çalışmaktadır. Ancak toplum, okul, arkadaş ve aile çevresinde halen Hıris yan ola-rak tanınmaktadır.

Liseyi birincilikle bi ren Diyamandi, Arapça ve Farsça hocalarından özel dersler de alır. Üniversite tahsili için İstan-bul’a gelir.

Genç Bir Avukatİstanbul’da hukuk Mektebi’ne giren Yamandi Molla, fa-

külteyi bitirdikten sonra devlet kademesinde görev alır. Bu esnada özel hocalardan edebiyat ve İslamî ilimler okumaya devam eder. Kendi ifadesine göre ar k hidayet bulmuş, li-sana dökmese bile kalpten Kelime-i Şehade çoktan kabul etmiş ve gizli Müslüman olarak yaşamaya başlamış r. Meş-hur Mevlevi dedelerinden Ahmed Remzi Dede’den Mesnevî okur. Mesnevî’de Mevlana’nın mikrobu, serumu haber ver-diğini görünce aşkı ve hayranlığı kat kat artar. Ha a Mevla-na’nın hayata gözlerini yumacağı tarihi bir beyi e ebced he-sabı ile ifşa e ğine hayretle şahit olur. Mesnevi ve şerhlerini (açıklamalarını) kısa sürede okur.

Bir yandan devlet kademesinde görevine devam eder-ken diğer yandan şiir çalışmaları sürmekte, Ankara Radyo-sunda çeşitli Mevlevi büyüklerinin haya nı anlatan sohbet programı yapmaktadır. Bu programlar, devrin gazete yazarla-

… Küçük Diyamadi, 1901’de Kastamonu İâdisine (lise-sine) girer. Yedi yıllık idadiyi birincilikle tamamlar. İdadide arkadaşları kendisine “Yamandî Molla” lakabını takarlar. Bir Rum çocuğuna neden molla lakabı takılmış, gelin Yaman De-denin kendi ağzından dinleyelim:

Dönüşün Kapısı Farsça Dersi“Rüş ye birinci sını a iken 13 yaşında idim. Bu sını a

Arapça ve Farsça dersleri başlar. Bütün dersleri sevmeme rağmen Türk Edebiyatı ile birlikte Arapça ve Farsça’ya pek düşkündüm. Rüştiye ikinci sınıfta ders yılının ortalarındayız. Farsça Hocamız, Şeyh Sadi’nin Gülistan’ını okuturdu. Arada sırada başka manzumeler de yazdırırdı. Bir gün siyah tahtaya yazdığı birkaç beyit kalbimi tutuşturmaya yetti. O beyitleri bugün gibi hatırlıyorum. Mesnevi’nin ilk bey idi:

Bişnev in ney çün şikâyet mî küned Ez cüdâyîhâ hikayet mî küned

................

Dinle neyden ki şikâyet etmede Ayrılıklardan hikayet etmede

Tahtaya yazılan isim bana pek tatlı geldi. Okunan beyitler beni derinden sars . Son beyit ise içimi yak . O an içimde yanmaya başlayan aşk ateşini kelimelere dökmekte aciz ka-lıyorum.

Farkında Olmadan Mümin OlmakFarsça dersinde başta Mesnevi olmak üzere Şark İslam

Klasiklerinden beyitler ezberleyen, Din Dersinden gayrimüs-lim talebeler muaf olduğu halde sını a oturan ve bir Müs-

Page 23: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

23

Bu sırada 55 yaşındadır. Kırk yıldır sakladığı yeni kimliğini kuşanmış, ama o saa en sonra da aile içi sancı başlamış r.

Ceke Alıp Çıkmak

Üsküdar Bağlarbaşı’ndaki evinde bir kış gecesi durumu kızı ve eşine açar. Karısı ve kızı o an feryadı basarlar. Haber Patrikhaneye kadar ulaşır. Dönemin Hıris yan din adamları, ya Hıris yanlığa dönmesi ya da karısından boşanması konu-sunda baskı yaparlar. Karısı bu ikilem karşısında bir tutum sergileyemez. Yaman Dede, zor ama cesur bir karar alır. Ev-den ayrılacak, yalnız yaşayacak r.

Yerde dizlere kadar kar, havanın keskin ayaz olduğu bir Şubat gecesi ailesini toplar ve: “Aşkımın bedeli bu yaşanan-lar. Sizler sakın üzülmeyiniz. Aşk, ıs rapsız olmaz. Size acı ver-meye hakkım yok. Bu ev ve içindekiler size kalsın. Elveda!...

Hocaların HocasıAzınlık okulları yanı sıra İstanbul İmam-Ha p Okulu ve

Yüksek İslam Ens tüsünde de Farsça derslerine girer. Bugün her biri kendi branşında otorite olan Prof. Dr. Hayreddin Ka-raman, Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Y. Doç. Dr. Emin ışık, İstan-bul Eski Mü üsü Selahaddin Kaya, Osman Nuri Topbaş gibi pek çok öğrenci Farsça’yı ondan öğrenir. Mevlana’yı onun gözyaşları içinde verdiği derslerden tanırlar. Allah, Rasülulah, Mevlana, Konya, Aşk deyince hüzün çöken, hemen ağlamaya başlayan ikinci kişinin görülmediği bu zatların beyanlarından anlaşılmaktadır.

rı ve ediplerinin dikka ni çeker. Kısa sürede edebiyat ve ilim çevrelerinde yer edinir.

Aşıklar KâbesiMevleviler arasında Konya; Âşıklar Kâbesidir. Yaman

Dede de kırklı yıllarda sık sık Konya’ya sefer eder. Şeb-i Arûs törenlerinin özel davetlilerindendir ar k. Biri İstanbul’a gel-se ve “Ben Konya’dan geliyorum” dese Yaman Dede “De-mek Sultanımızın şehrindensin” der; alır, yedirir, içirir ikram eder!... Konya ve Mevlânâ onun için özel aşk bestesinin vaz-geçilmez iki noktasıdır.

Müslümanlığının İlanı1942 yılından i baren, başta azınlıklara mensup kız ve

erkek liseleri olmak üzere çeşitli okullarda Türk Edebiya ve Farsça okutan Yaman Dede, devlet hizme nden ayrılmış, eği- mciliğin yanı sıra serbest avukatlık yapmaya başlamış r.

Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde Mevlânâ konulu kon-feranslar verir. Ancak halen gizli bir mümindir. Namazını en kuytu semtlerin küçük mescitlerinde kılmakta, Ramazanda gizli oruçlar tutmaktadır. Kızı ve eşi inancından habersizdir. “Tam kırk yıl bazen sahursuz bazen i arsız oruçlar tu um, ama ailem bunu hiç bilmedi!..” der hâ ra nda. Avukatlıktan çok zamanını lise derslerine, gençliğin manevi aşkı tanıması-na ayırmaktadır.

15 Şubat 1942 de ismini değiş rir ve Mehmet Kadir Ke-çeoğlu adını alarak nüfus idaresine ismini ve yeni dini İslam’ı tescil e rir.

Page 24: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

24

Mevlânâ’ya ve neye olan tutkusu ile de meşhur Ney şiirini kaleme alır:

İçi boş benzi sararmış ona aşıktır mâye

Derd-i hicran ile inler eder ah leylâye

Arz eder hıçkırarak aşkını hep Mevlâye

Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlâ nâye!..

Bu cihanın ötesinden geliyor nağmeleri

Kanatır sineyi, kalbi, deler elbet ciğeri

Erişir mi buna kudret, buna insan hüneri

Bak neler söyletiyor Hazreti Mevla nâye!

Cananımın Harîminde başlıklı şiiri muhtemelen Mevlana Türbesini ziyaretlerinden birinde, Konya’da kaleme alınmış- r:

Geldim sana kan ağlayarak, sızlayarak bak

Aşkınla yanan benliğime durma, hemen ak

Ak, sönmesin ateş, alevim dinmesin ancak

Ağlat beni, inlet beni, ta haşre kadar yak

İkinci Evliliği ve VefatıDostlarının teşvik ve tanış rması ile ilkokul öğretmeni

Ha ce Hanım’la1 haya nı birleş ren Yaman Dede, eski karısı ve kızını zaman zaman telefonla arayarak hediye ve ikramlar-da bulunmayı ömür boyu ihmal etmemiş r.

1962 yılına gelindiğinde çok hasta olmasına karşın Acı-badem’deki evinden Mebusan Yokuşu’ndaki Yüksek İslam Ens tüsüne derslere gelmeye devam eder. O ar k paltosu içinde zayıf, ceset gibi solgun, 75 yaşın yorgunluğuyla bede-nini sürüyerek yürümektedir. 3 Mayıs 1962 Perşembe günü “Ölüm asûde bir bahardır” diyerek Hakka yürür. Öğrenciler ve yüzlerce seveninin omzunda Karacaahmet Mezarlığına defnedilir. Karacaahmet mezarlığının Çiçekci Camii karşısın-daki kapısından girişte sol tara a yatar Yaman Dede.Mevlâ rahmet eylesin, mekanı Cennet olsun..!

1 Ha ce Hanım ilk eşinden ayrılırken Yaman Dede avuka dır. Daha sonra dostları devreye girmişler ve evlenmişlerdir. (A.K)

Yaman Dede’den Özdeyişler, İlginç Özellikleri ve Şiir Örnekleri

Kalbindeki yangını mısralara dökmede ustadır Yaman Dede. Sıradan bir şair olmayıp edebi antoloji ve ansiklopedi-lerde hayatına yer verilecek kadar önemli bir kişiliktir. Yakın dostu Yahya Kemal, onu şu mısra ile övecek r:

Yüz sürdü gerçi pâyine çok Müslüman Dede Mollâ-yı Rûm görmedi bundan sonra Yaman Dede.

Page 25: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

25

Özdeyiş ve Tespitlerin’den Seçmeler

Mektupları ve sohbetlerinden derlediğimiz dedeye ait özlü cümleler ve tespitleri şöyle özetleyebiliriz:

1- Kur’an’ı o kadar çok sev o kadar çok sev ki; sevgi kav-ramı bile bu sevgine gıpta etsin!...

2- Namaz kılanların tamamı büyük bir cemaa r. İmam-ları mı? Allah!...

3- Saade n ölmez çiçekleri gözyaşları ile sulanırsa büyür.4- Allah hep lü eder. Kahır gibi görünmesi bizim bakışı-

mızın kötülüğündendir.5- Nasip ve kısmet varsa, imkân kendi kendine ortaya

çıkar.6- Aykırı görmek bize yakışmaz. Biz “illallah” demeyiz her

şeye “eyvallah” deriz.7- Doktorun ustalığına güvenirsek verdiği ilaç acı da olsa,

tatlı da olsa alırız. Allah’ın nimetlerini seviyor, belalarına kızı-yorsak O’na güvenmiyoruz demek r!...

8- O’nun rızasını kazanma ümidi içinde yaşamak; azabı zevke, cehennemi cennete çevirir.

9- Her şeyin Hak’tan geldiğini bilince üzülmeye imkân kalır mı?..

Artır, ne olur, ateşini bağrımı dağla

Yansın bu vücudum, fakat eksilmesin asla

Hicran ile yak, vasl ile yak, aşkınla bağla

Ağlat beni, inlet beni, ta haşre kadar yak!...

Ağlatma Beni başlıklı şiir ise aşk yarasının çok farklı bir ifadesidir:

Yak sinemi ateşlere, efgânıma bakma

Ruhumda yanan ateşe nîrânıma bakma

Hiç sönmeyecek aşkıma imanıma bakma

Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma!..

Ağlatma ki âlâmımı teskine de başlar

Ağlatma ki serinletmededir bağrımı yaşlar

Bildim ki dayanmaz buna dağlar taşlar

Ağlatma da yak hal-i perişanıma bakma

Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın

Ateşle yaşar, yaşla değil yaresi aşkın

Yanmaktır efendim biricik çaresi aşkın

Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma!...

Page 26: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

26

gezerken ezan okunmuş, Altunizade Camii’ne girmiş ve “Al-lah’ım, bu namazdan sonra okunacak mihrabiyenin ilk aye- nde bana yol göster” diye niyazda bulunmuş. İmam, “Allah

hiçbir kimseyi, gücü dışında kalan bir şeyle yükümlü kılmaz” mealindeki âye okuyunca Hoca kazandım! diyerek ayağa kalkmış ve kendinden geçmiş.

Ahmed Kahraman bir gün hoca’yı, Taksim’de bir duvara kolunu, kolunun üstüne de başını koymuş ağlar vaziye e bul-muş; şaşkınlık içinde yaklaşmış, “Hayırdır hocam, ne oldu?” diye sormuş. Hoca’nın hıçkırıklar içinde verdiği cevap şudur: “Oğlum Resulullah’ı ha rladım, O’nun muhabbe beni is la e , kendime malik olamadım.”

Ha z Yusuf Bey, Ahmed Kahraman’a şu bey yazıp ver-miş ve “Bu beyi e onun vefat tarihini düşürdüm (yazdım), ver de kabir taşına yazsınlar:

Mevlânâ aşıkı Yaman Dede Hakka kavuşmak için “İrci’î” emrine e itâat

İkinci mısrâ’nın başındaki “irci’î” kelimesi, Kur’an’dan alınmış olup “Rabbine dön” manasındadır.

Tecelliye bakın, ben bu hâ ra yazdıktan sonra baştan okuyup tashih etmeye başlamış m. 12 Mart 2007 Pazartesi günü Yaman Dede kısmını okuyordum. Aynı gün de Ahmed Kahraman ile buluşacak k. Bir lokantada yemek yerken söz

10- Namazın bir saniyesi yanında tüm kâinat bir saman çöpü bile olamaz.

11- Hakk’a bağlılığımız ölçüsünde O’ndan gelen her şeye derece derece razı oluruz.

12- Sevgi ve bağlılık iki uçludur. Bir ucu mutlaka sevilen-dir. Seviyorsanız, bilin ki seviliyorsunuzdur. Allah’ı seviyorsa-nız O’nun da sizi sevdiğinden şüphe etmeyin.

13- Yokluk ve fakirliğin baskısı ar kça ruhun neşe ve zev-ki de artar.

14- Halinden şikâyet etmek, nime ne küfürdür. Onun için derdimi kimseyle paylaşmam. Neden günaha gireyim ki?!..

15- Köprü al nda aç-açık yatan bile zil takıp oynamalı-dır. Ondan gelen her şey hoştur ve tatlıdır. Çileler, lütufl arın habercisidir. Çilenin şiddet ve büyüklüğü gelecek nime n bü-yüklüğünü müjdeler.

16- Mevlana’yı çocuklarımıza tanıtmak milli bir görevdir.

**** Bu hayat hikâyesine, bazı hususlarda farklı, önemli katkı-

lar sağlayacak bazı ha raları da, Yaman Dede ile yakın ilişkisi olanlardan, arkadaşımız Ahmed Kahraman’dan nakledeyim:

Yaman Dede Müslüman olduğunu ilk kez Konya’da, bir Mevlâna ih falinde açıklamış. Kızı ve karısı büyük tepki gös-termişler. Hoca evinin girişinde bir odada kalmayı teklif et-miş, kabul etmemişler. Ceke ni alıp çıkmış, sokakta perişan

Page 27: YAMAN DEDE - nesilvakfi.org.trnesilvakfi.org.tr/pdfdosya/Yamandede.pdf · r. Kastamonunun manevi havası, hocalarının akıllı ve basi-ilk 18 bey ni vermi şdi. O, halim, selim

27

- SON -

Yaman Dede’ye geldi ve Ahmed Bey uzun uzadıya onunla ilgi-li ha ralarını anla . Diğerlerinden farklı olan birkaç parçayı yukarıda yazdım.

Yaman Dede i barlı, evli barklı bir hıris yan iken müslüman olunca ailesi ve çevresi onu dışlamışlar, yeni baş-tan hayata başlamış, dayanılmaz çileler çekmiş, sonunda Saliha bir Müslüman hanım ile evlenmiş ve huzur bulmuş. Bize Farsça dersine geldiği zaman epeyce yaşlanmış idi, ama aşkının ateşi artarak devam etmekte, Hz.Peygamber’i ve Hz.Mevlânâ’yı andıkça gözlerinden boşalan yaşlardan, “aşkın ateşini söndürüyor, hafi fl e yor” diye şikayet etmekte idi. Derse geldiği sürece Mesnevî’nin ilk 18 bey ni oku u, Farsça dersi bir irfan, aşk ve tasavvuf dersi oluyordu.