yeşilay dergisi - mart - 950.sayı / yeşilay Özel sayısı

66

Upload: tuerkiye-yesilay-cemiyeti

Post on 12-Mar-2016

320 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

TRANSCRIPT

Page 1: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı
Page 2: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı
Page 3: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

KURUCUSUOrd. Prof. Dr. Mazhar Osman UzmanDerginin Tesisi:1925TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİGenel Başkan Prof. Dr. M. İhsan Karaman

GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜSümeyya Olcay [email protected]

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜAv. Osman Baturhan Dursun

ÇALIŞMA GRUBUEsra ÖnalAsude Zeynep CömertMurat KaracaRabia KoyuncuMeryem OlcayHalil KökcüMuhammet CelepSaliha Büşra SelmanAhmet KaynarBetül OlcayOnur Ulukuz

REKLAM PROJE KOORDINATÖRÜ Sekans YapımŞakir Sarı[email protected]

0216 557 8035www.sekans.com

REKLAM KOORDİNASYONUfuk YıldızSedat Azizoğlu0216 505 0410

DERGİ ABONE-DAĞITIM Nazlı Sarı0216 557 [email protected]

YEŞİLAY TANITIM VE ORGANİZASYONFerdinaz Koyuncu

YAYIN KURULUProf. Dr. M. İhsan Karaman, Prof. Dr. Medaim Yanık, Dr. Ahmed Özdinç, M. Pervin Tuba Durgut, Dr. M.Ata Öztürk, Esra Albayrak, Doç. Dr. Yusuf Adıgüzel, Uz. Dr. Havva Sula, Prof. Dr. Dilşad Türkdoğan, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Arif Çifçi

İDARE YERİNuruosmaniye Cd. No: 17/1 Cağaloğlu/İstanbulT (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63

GRAFİK TASARIM Sekans Yapım

BASKI Ömür Matbaacılık AŞ

YAYIN TÜRÜSüreli ISSN 1330-3950

Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TLYurdışı Abonelik, Yıllık 120 TLPosta Çeki: 1054174 Sirkeci/İSTANBUL

Hesap BilgileriBankasya Üsküdar ŞubesiŞube Kodu:58 Hesap No:467557IBAN TR300020800058004675570019Yeşilay Dergisi, devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır. Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir.

Page 4: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

18

PARAYLA, TEHDITLE, LOBIYLE, HIÇBIR ŞEYLE MÜCADELEMIZE ENGEL OLAMADILAR!Efsane bir isim Bülent Akarcalı.. Eski Sağlık Bakanı ve sigara içme yasağı kendisinin çabaları ile kanunlaştırıldı. Bizler de kendisiyle mücadelesini, aldığı tehditleri, yaşadığı zorlukları konuştuk...

D O S Y A

22

“ÇOCUKLUKTAN BERI EN BÜYÜK HAYALIM SINEMA. HAYATIMIN ANA HEDEFI.”34ÇOCUKLUĞUMUN DELILIKLE ÖZDEŞLEŞEN EFSANE ADIYDI MAZHAR OSMAN10

TIBBIN HAFIZASI CERRAHPAŞA TIP TARIHI MÜZESI’NDE44

SELÂHADDIN KAPTANAĞASI’NIN AZIZ HÂTIRASINA ITHÂFEN…

Page 5: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

PARAYLA, TEHDITLE, LOBIYLE, HIÇBIR ŞEYLE MÜCADELEMIZE ENGEL OLAMADILAR!

SINEMA: YENIDEN KÖLE OLMAYACAK BU INSANLARIN MÜZIĞI!48TIYATRO: MANTIK HATASI KURBANI: AY ECESI46

YEŞILAY AVRUPA ALKOL POLITIKALARI BIRLIĞI (EUROCARE)’ E ÜYE OLDU 32

PEYGAMBERLER ŞEHRI:URFA54

50

ÇEVRECİ BİR DOĞA SPORU:ORYANTRİNG

Page 6: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Sevgili Yeşilay DostlarıDergimizin bu sayısı tüm Yeşilaycıların bir yıldır bekledikleri Yeşilay Haftası’nı içine alan bir za-man diliminde yayınlanıyor. Bundan tam 93 yıl önce, gençliğin istikbalini bağımlılıklara kurban etmemek gayesiyle el ele veren bir grup aydını-mızın temellerini attığı Türkiye Yeşilay Cemiye-ti, bugün ülke sathına yayılmış binlerce mensu-bu, gönüllüsü, genç ve dinamik kadrolarıyla ba-ğımlılık karşısında mücadele veren yüz akı bir sivil toplum kuruluşu olarak hizmetlerini sür-dürmektedir. Tarihimizdeki bu çok önemli ve anlamlı olayın yıldönümüne tekabül eden Mart ayının ilk haftası da ülke çapında farkındalık yaratan etkinliklerle “Yeşilay Haftası” olarak kutlanmaktadır.

Henüz göreve gelişinin beşinci ayını doldur-mayan yeni Yeşilay Yönetimi bu yılki Yeşilay Haftasına çok kapsamlı ve iddialı etkinlikler-le hazırlandı. Yepyeni görsellerle ve “yaşamayı seç” sloganıyla hazırlanan etkinlikler arasında 16 ilimizdeki bisiklet turları; belediyeler, üniver-siteler, dernekler ve farklı kurumlarla ortakla-şa yapılan kampanya projeleri; Yeşilay gençliği-nin katıldığı Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Mec-lis Başkanı ziyaretleri, birçok televizyon prog-ramı, basın toplantıları, genel merkezimizin bu-lunduğu Istanbul’u adeta yeşile boyayan far-kındalık spotları, köprü, afiş, pankart, ekran ve bilboard mecralarına taşınan Yeşilay görselleri, yarışmalar, konferanslar ve toplantılar sayıla-

bilir. Yönetim Kurulu olarak eminiz ki, bu Yeşi-lay Haftası’ndan sonra ülkemizin her köşesinde çok daha fazla sayıda insanımız Yeşilay’ın varlığından, hizmetlerinden ve hedefle-rinden haberdar olacak. Her birimiz bi-nanın duvarlarına birer birer tuğlalar yerleştirecek ve bağımlılıklardan arınmış bir ülke hedefine adım adım ilerleyeceğiz.

Yeni yönetim dönemimiz-de Türkiye Yeşilay Cemiyeti bir yandan kurumsal anlam-da yeniden yapılanma sü-recini yürütürken, bir yan-dan da çağdaş kurum-sal yönetim bilgi, tecrübe ve kültürüne sahip pro-fesyonellerle kadroları-nı güçlendiriyor. Göreve geldiğimiz gün verdi-ğimiz söze sadık kala-rak, ülkemizin her şeh-rinde bir Yeşilay şube-si oluşturma hedefine doğru ilerliyoruz. He-men her şubemiz, ka-zandığı yeni ivme ve Genel Merkez’den aldı-ğı güçle yepyeni proje-lere imza atıyor; çevresi-ne Yeşilay’ın ışığını saçı-

BAŞYAZI

Yeşilay 93 yaşında!

Page 7: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

yor. Yeniden yapılandırılan kadın kollarımız ve gençlik teşkilatımız Yeşilay’ın ilke ve

hedefleri doğrultusunda bağımlılıktan özgürlüğe doğru açılan kapılara anahtar oluyor.

Yine yeni vizyonumuzun temel taşlarından olan uluslararası açılım da sağlam adımlarla ilerliyor. Filis-tin ve Kosova’da Yeşilay şubeleri oluşturulması için yapılan işbirliği anlaşmalarına ilaveten, bazı uluslara-rası şemsiye kuruluşlarla Yeşilay modelinin Türk dün-yası, Balkanlar ve Ortadoğu’ya transferi için mutaba-kat sağladık. Önümüzdeki aylar, sadece ülkemizin de-ğil tüm dünyanın ufkunda yeşil ayların doğduğuna, kendi gençlerimize ilaveten dünya gençliğinin de öz-gürlüğü ve yaşamayı seçtiğine tanıklık edeceğiz. Bu arada, Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin Avrupa Alkol Poli-tikaları Birliğine üyeliği kabul edilirken, Birleşmiş Mil-letler Ekonomik ve Sosyal Konseyi üyeliğimiz de pek yakında onaylanmayı bekliyor.

Değerli Okuyucularımız,Yeşilay, Şubat ayı itibariyle Istanbul Kalkınma

Ajansı desteğiyle dev bir proje başlattı. Istanbul’daki ilköğretim okullarında Yeşilay kulüpleri kanalıyla ba-ğımlılığa karşı farkındalık oluşturmayı hedefleyen bu projede Istanbul genelinde 970 Okul ve 4900 Öğren-ci eğitim kapsamına alınıyor. Altı ay sürecek bu an-lamlı projeyi ilçeler bazındaki benzer eğitim sü-reçleri takip edecek. Ve bu proje ile 2.523.418 öğrenciye dokunmuş olacağız.

Ülkemizde bir yaşam tarzı meselesi ola-rak tartışma konusu yapılan ve adeta tabu haline getirilen, Yeşilay’ın ise ta-

mamen bir halk sağlığı sorunu olarak görüp gençliği-mizi korumak istediği alkol tüketimi, kamuoyumuzun değişmeyen gündemlerinden. Tüm vücuda ve organ-lara zararlı bir toksin ve içmeyenlerin de dolaylı olarak etkilendiği bir toplum sağlığı sorunu olduğu tüm ge-lişmiş ülkelerce kabul edilen alkol alışkanlığı konusun-da politikalar oluşturmak, halk ve yöneticiler nezdin-de farkındalık yaratmak, alınabilecek önlemleri ma-saya yatırmak amacıyla, Türkiye Yeşilay Cemiyeti kü-resel ölçekte bir toplantı düzenliyor. Yeşilay ve Dün-ya Sağlık Örgütü’nün birlikte organize ettiği “Küre-sel Alkol Politikaları Sempozyumu” Nisan ayı sonunda Istanbul’da yapılacak. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) üst

düzey yöneticileri, 50 yi aşkın ülkeden sağlık yöne-ticileri ve DSÖ temsilcileri, bilim adamları ve poli-tikacıların katılacağı sempozyum üç gün sürecek ve sonunda alınan karar ve önerileri içeren Istan-bul Deklarasyonu yayınlanacak. Türünün ilk ör-neği olan bu toplantının küresel ölçekte alkolün zararlarını ve bağımlılığını azaltmada önemli bir rol oynayacağına inanıyoruz.

Saydığımız ve sayamadığımız birçok yeni ve etkin projeyle bağımlılığa karşı mücadelesini sürdüren Türkiye Yeşilay Cemiyeti adına, Yeşi-lay Haftasındaki kampanya sloganımızla genç-liğimize sesleniyor ve sağlıklı, üretken ve özgür bir birey olarak “yaşamayı seç” diyoruz.

Sağlıkla kalın, bağımsız kalın!

PROF. DR. M.İHSAN KARAMANTürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Page 8: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Bağımlılıklarla mücadelenin öncüsü gençlerdiratih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi öğ-rencileri Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman’a ziyarette bulundu. Gö-rüşmeye FSMV Üniversitesi Genel Sekre-ter Yardımcısı Mustafa Yüce, Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanı Kasım Erdal, Araş-tırma Görevlisi aynı zamanda Yeşilay Yöne-tim Kurulu üyesi Mahmud Esad Arar’la Ye-şilay Kulübü öğrencileri ve diğer kulüp baş-kanları katıldı.

Üniversite bünyesinde hem gençleri bi-linçlendirmek hem de onlara bir misyon yüklemek amacıyla kulüplerin kurulması-na önem verdiklerini söyleyen FSMV Üni-versitesi Genel Sekreter Yardımcısı Mus-tafa Yüce, bağımlılıklar gibi çağımızın en tehlikeli hastalığına karşı önleyici çalış-malar yapan Yeşilay’ın da üniversitelerin-de aktif olarak çalışmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Bağımlılıklar-la mücadelenin öncüsünün gençler oldu-ğunu söyleyen Yeşilay Genel Başkanı Prof.

Dr. M. İhsan Karaman ise çocuk ve genç-lerde alkol kullanım oranlarına ve etki-lerine değindi. Avrupa Alkol Politikaları Birliği’nin açıklamış olduğu verilere göre 15-16 yaşlarındaki öğrencilerde %43 ora-nında alkol bağımlısının bulunduğunu ifade eden Karaman, 19-24 yaş arasında-ki gençlerin ise bir numaralı ölüm sebebi-nin alkol olduğunu belirtti. Bu kadar cid-di boyutta bir bağımlılık tehlikesinin var olduğunu ve Avrupa’da yılda 115 bin gen-cin alkolden dolayı hayatını kaybettiği-ni söyleyen Karaman, gençleri alkol ve si-gara bağımlılıklarından korumanın yine gençlerin yapacağı çalışmalarla etkili ola-bileceğini ifade etti. Üniversite bünyesin-de bahar ayında sigarasız kampüs gibi bir etkinlik yapabileceklerini söyleyen Kara-man, gençlerin bu tür etkinliklerle dikkat-leri çekilerek, onların bu şekilde bağımlı-lıklara karşı daha fazla bilinç sahibi olabil-meleri sağlanmalıdır şeklinde konuştu.

F

06 HABER

Page 9: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

eşilay Cemiyeti yeniden güncelle-necek olan trafik cezalarının tasla-ğında bir promil alkol alan sürücü-nün, 2 yıl hapisle cezalandırılacak olmasını Yeşilay Cemiyeti olum-lu karşıladı.Türkiye Yeşilay Cemiye-ti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, ‘Türkiye Yeşilay Cemiye-ti, taslağın yasalaşmasını ve tavizsiz uygulanmasını, evrensel halk sağlı-ğı ilkeleri ve trafik canavarı kurban-

larının esenliği adına şid-detle ‘destekliyoruz’ dedi.

Uluslararası kuruluşla-rın bu yönde aktif çalıştık-larını belirten Türkiye Ye-şilay Cemiyeti Genel Baş-kanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, ‘Küresel Alkol Politikaları Birliği, Avrupa Alkol Politikaları Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar, al-kollü araç kullanımı ve za-rarları hakkında bilimsel

verilere dayalı raporlar yayınlamak-ta ve buna dayalı olarak da önleyi-ci tedbirler önermektedir. İngilte-re Alkol Araştırmaları Enstitüsünce Avrupa Komisyonu için 2006′da ha-zırlanan rapora göre: Her yıl alkolle ilişkili trafik kazalarına bağlı 17.000 ölüm oluşmakta, bunların 10.000 ta-nesi kendisi içki kullanmadığı hal-de alkollü araç kullanan sürücüle-rin neden olduğu kazalarda ölen in-sanları kapsamaktadır’ dedi.

‘Trafikteki yasal alkol sınırının aşağı çekilmesi önerilerine alkol en-düstrisi hep karşı çıkar ve çoğu ka-zanın aşırı alkollüler tarafından ya-pıldığını, alt sınırın aşağı çekilmesi-nin bunları ve kazaları etkilemeye-ceğini savunur’ diyen Prof. Dr. Ka-raman şunları söyledi: ‘Bu büyük bir yalandır. Belçika’da yasal al-kol sınırı 0.5 promile indirildiği yıl ölümlü trafik kazaları %10, ertesi yıl da %21 azalmıştır. İngiltere Ulaşım Bakanlığı, yasal sınırın 0.8 den 0.5 e inmesi halinde yılda 1500 yaralan-manın önleneceğini öngörmekte-dir. Alkollü kazaların ve can kay-bının azaltılmasında en önemli ön-lemlerden birinin yasal alkol sını-rını aşağı çekmek olduğu aşikar-dır. Yeni kanun taslağında 0.5 pro-mil üstüne hapis cezası öngörülme-si, küresel halk sağlığı politikaları-na ve alkole bağlı kaza ve ölümleri önleme stratejilerine tamamen uy-gun ve yerinde bir tedbirdir. Türki-ye Yeşilay Cemiyeti, taslağın yasa-laşmasını ve tavizsiz uygulanması-nı, evrensel halk sağlığı ilkeleri ve trafik canavarı kurbanlarının esen-liği adına şiddetle desteklemekte-dir.’ Yeni düzenlemeye göre 1 pro-mil alkol alan sürücü, 2 yıla kadar hapisle cezalandırılabilecek. Ha-zırlanan taslağı İçişleri Bakanı Mu-ammer Güler’in onaylaması halin-de, önümüzdeki günlerde Bakan-lar Kurulu’nun imzasına açılacak.

Trafikte promil düşünce kaza oranı düşecek

Y

Page 10: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

08 HABER

Yeşilay, bağımlılığın önünü yerel yönetimlerle birlikte kesecekürkiye Yeşilay Cemiyeti, yerel yönetimlerle be-raber sigaradan alkol tüketimi ve teknoloji ba-ğımlığına kadar tüm bağımlılıklar için toplu-mu bilinçlendirecek. ”Bağımlı olma özgür ol” sloganıyla yola çıkılan bu hareketin ilk adımı Esenler Belediyesi ile atılacak.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti insan sağlığını teh-dit eden tüm bağımlılıklara karşı yerel yöne-timlerle birlikte hareket edecek. ”Bağımlı olma özgür ol” sloganıyla yola çıkan bu hareketin

ilk adımını Esenler Belediyesi ile başlatacak olan Yeşilay, yerel yönetimlerle beraber sigara-dan alkol tüketimi ve teknoloji bağımlığına ka-dar tüm bağımlılıklar için toplumu bilinçlendi-recek.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti ile Esenler Beledi-yesi arasında bağımlılıkla mücadelede bilinç-lendirme çalışmalarını yürütmek için protokol imzalandı. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Baş-kanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman ve Esenler Be-

T

Page 11: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Yeşilay, bağımlılığın önünü yerel yönetimlerle birlikte kesecek

lediye Başkanı M. Tevfik Göksu arasında gerçek-leştirilen protokol’de “Bağımlı olma özgür ol” pro-jesi kapsamında alkol, uyuşturucu madde, siga-ra gibi maddelerin tüketiminin en aza indirilmesi ve yine aynı amaca uygun olarak kumar, teknolo-ji bağımlılığı gibi toplumu kemiren kötü alışkan-lıklarda uyarıcı ve bilgilendirici bir misyon üstle-nilmesi hedefleniyor. Yeşilay’ın yerel yönetimler-le yürütülecek çalışmalarının ilki olan protokol; bağımlılıklarla mücadele çerçevesinde bağımlıla-rın bağımlılıklarından kurtulmalarına yardım-cı olacak yolları göstermeyi ve topluma yeniden kazandırılmasına destek vermeyi, bağımlılık ya-pan madde kullanmayanları uyarmayı ve eğitme-yi amaçlıyor.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman ve Esenler Belediye Başka-nı M. Tevfik Göksu arasında gerçekleştirilen pro-tokol imza töreninde, refaha ulaşan toplumları tehdit eden en büyük tehlikenin bağımlılıklar ol-duğunu söyleyen Yeşilay Genel Başkanı M. İh-san Karaman, Yeşilay’ın bağımlılıklarla mücadele-ye, yerel yönetimlerle ‘bağımlı olma özgür ol’ di-yerek devam edeceğini, Esenler Belediyesi ile ya-pılan bu çalışmanın da bir ilk olduğunu vurgu-ladı. Bağımlılıkla mücadeleyi toplumun farklı ke-simlerinde ve tüm yurtta sürdüreceklerini söy-leyen Yeşilay Genel Başkanı M. İhsan Karaman halkla birebir temasta olan belediyelerin Yeşilay için çok önemli olduğunu söylerken, önümüzdeki dönemde Yeşilay’ın bağımlılıklar özelinde hazır-ladığı pek çok çalışmayı duyuracağını müjdeledi. Yeşilay bünyesinde son dönemde bağımlılıklara karşı entegre çalışmaların hazırlandığının üstün-de duran Karaman, bu protokolün farklı kesimle-re hitap eden ve toplumun her kesimini bilinçlen-dirmeyi amaçlayan bir mozaiğin “yerel yönetim-ler” ayağı için bir ilk ve konu ile mücadele için çok önemli olduğunu belirtti.

Yeşilay gönüllülerine takılan rozet ile onurlan-dırılan Esenler Belediye Başkanı M. Tevfik Gök-su, Yeşilay’a sadece bu projede değil her proje-de destek vereceklerini belirterek, “Şu ana kadar konunun ve yapılacak çalışmaların, bağımlılık-larla mücadelede yerel yönetimlerle gerçekleşti-

rilen bir ilk olduğunu söyledi. Göksu “Bele-diyeler sadece yol, köprü yapan kurumlar değildir. Halkın talep ettiği her türlü hizme-ti halka götürmek belediyelerin temel göre-vidir. En çok Yeşilaycı olması gereken ku-rumlar belediyelerdir. Yeşilaycı belediye-ler daha sağlıklı nesiller için topluma hiz-met ederek toplum sağlığına destek olacak yaşam alanları yaratır. Sorumluluğumuzun bilincinde olarak Yeşilay’a bağımlılıklarla mücadelede tam destek vereceğiz” dedi.

Page 12: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı
Page 13: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Çocukluğumun delilikle özdeşleşen

efsane adıydı Mazhar Osman

LiZ BE

HMOA

RAS

Page 14: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

“Bu adam tam Mazhar Osman’lık”, “Gidip bir Mazhar Osman’a görünsene!” gibi sözler ‘Mazhar Osman Kapalı Kutudaki Fırtına’ adlı kitabını yaz-mak için ilham vermiş Liz Behmoaras’a… Yeşilay Cemiyeti kurucusu Mazhar Osman’ın Osmanlı’dan Cumhuriyet yıllarına uzanan yaşamı boyunca ne-ler yaptığı hakkında Liz Behmoaras’la bilgilendiri-ci bir söyleşi gerçekleştirdik…

Page 15: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

13

ncelikle gazeteci, yazar kimliğiniz çerçe-vesinde sizleri tanımak isteriz…Yazım hayatına çevirmenlik ve ser-best gazetecilikle başladım, ardından röportaj, belgesel, biyografi ve ro-man yazdım. Şu ana kadar yayınlan-mış yedi kitabım var. Bunlardan iki-si röportaj, dördü biyografi, sonun-cusu da romandır. Biyografilerimde özellikle Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş döneminde yaşamış ve bu çe-lişkilerle dolu dönemin yükünü omuzlarında taşımış olan kahra-manları anlatmayı tercih ediyorum. Hâlihazırda yeni bir romanın hazır-lığı içindeyim.Genellikle biyografi yazarı olarak ba-şarılarınız takip edilmekte. Belli sorun-ları anlatan, yaşam biçimlerini sorgu-layan kitaplarınız mevcut. Tüm bunlar dâhilinde Mazhar Osman Kapalı Kutu-daki Fırtına kitabını yazmaya sizi yön-lendiren ne idi? Çocukluğumun delilikle özdeşle-şen efsane adıydı Mazhar Osman. Çok sonraları bir ansiklopedi karıştı-rırken, güçlülük ve liderlik unsurla-rı taşıyan bir fotoğraf ve onunla ilgi-li birkaç satırlık metinle karşılaştım. Verimli, faydalı bir yaşamın izdü-şümlerini yakaladım orada. Hem de özellikle ilgimi çeken bir zaman dili-mi içinde. Biyografisini yazmak ar-tık kaçınılmazdıBöylesi bir çalışma daha öncesinde ya-

pılmamıştı ve Musevi asıllı bir Türk ya-zarın bu çalışmaya imza atması da bir hayli ilginç… Museviliğimden ziyade bence okur-ları şaşırtmış ve bazılarını bayağı da kızdırmış olan, benim “meslek-ten” olmayışımdı. Belki de bir ka-dın olarak bir erkeği anlatmaya kal-kışmam… Mazhar Osman biyografi çalışması-nı diğer kitaplarınızdan ayıran özellik ise kitabın akıcı bir dille okuyucuya ro-manlaştırılarak sunulması. Neden Maz-har Osman kitabını bu şekilde ortaya çı-kardınız?Bu biyografiyi “romanlaştırma” yani bazı sahneleri oradaymışım gibi ak-tarma cesaretini, sahip olduğum bi-rinci elden tanıklıklar sayesinde bul-dum kendimde. Bir biyografi yaza-rının hayal edebileceği en zengin, en sahici materyalle karşı karşıyay-dım: Dört çocuğundan hayatta kal-mış üçü, Tuba Uzman Ulagay, Zeyn Nasut Uzman, Azmi Cülmut Uz-man ile yeğenleri Mefkûre ve Mu-ammer Özsoy’la iki sene boyun-ca, yani kitabıma son noktayı koya-na kadar görüşme halindeydik. Ya-zarken kafama takılanları sorabil-

ÖS Ö Y L E Ş I S Ü M E Y Y A O L C A Y F O T O Ğ R A F R A B İ A K O Y U N C U

Bir biyografi yazarı-nın hayal edebileceği en zengin, en sahici materyalle karşı kar-şıyaydım.

Page 16: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

mek için, Amerika’daki iki oğluna her an te-lefon ya da mail ile ulaşabilir, burada yaşayan kızına ise teklifsizce günün her saatinde gide-bilir, onunla birlikte eski fotoğraflara ve mek-tuplarla kartpostallara dalabilirdim. Asistan, öğrenci ve hastalarının bir kaçıyla da görüşe-bildim. Onlar da bana “hoca ve hekim” Maz-har Osman’ı anlattılar. Yazılı kaynaklara gelin-ce, otuz yıl boyunca kendi çıkardığı ve içinde aralıksız, çocukluk anıları dâhil hemen her ko-nuda yazı yazdığı “İstanbul Seririyatı’”yla en önemli kaynağı, bana bizzat Mazhar Osman sağladı. Bu kitaba kaynak olarak Mazhar Osman’nın ço-cukları ve torunlarından destek aldınız. Yakın-larından da aldığınız bilgiler ışığında Mazhar Osman’nın kişiliği hakkında okuyucularımıza bilgi verebilir misiniz?Anlatılanlardan ve okuduklarımdan gayet tu-tarlı bir portre meydana çıkıyordu: Lider ruh-lu, cesur, insancıl, çalışkan, otoriter, hayatında “vasat”a ve “orta”ya asla yer vermeyen bir in-sanın portresiydi bu.Mazhar Osman’nın Bakırköy Ruh ve Sinir Hasta-lıkları Hastanesi’ni kurması kitapta nasıl yer alı-yor? Bu süreçte zorluklar yaşadı mı?Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ni kurması Mazhar Osman’ın mes-leki yaşamının doruk noktasıdır. Bazen ikti-darla bazen de kemikleşmiş fikirler ve ön yar-gılarla savaştığı, güçlükler ve engellerle dolu bu kuruluş hikâyesi, tüm ayrıntılarıyla kita-bımda yer almakta. Bu konuda beni en iyi bil-gilendiren, sevgi ve saygıyla andığım Dr. Fa-ruk Bayülkem oldu. Bizzat yayına hazırladı-ğı, hastanenin tarihçesini içeren kitaplar da be-nim için değerli birer kaynak teşkil etti. Yeşilay Cemiyeti, ilk kurulduğu ismiyle Hilal-i Ah-dar başta Mazhar Osman’nın öncülüğüyle 1920 yı-lında kurulmuş bir cemiyettir. Cemiyetin kuruluş amacı düşman işgaliyle birlikte İstanbul liman-larına sürülen içkilere karşı mücadele diye yer al-makta. Kitapta ise Mazhar Osman’nın komşusu-nun alkolden dolayı huzursuzluk çıkarması üzeri-ne cemiyeti kurduğu belirtiliyor. Cemiyet için Maz-har Osman daha öncesinde bir hazırlık içerisinde miydi? Bu konuda çocuklarının ve destek aldığınız uzmanların yorumu nasıl?Mazhar Osman’ın, alkole ve henüz bu madde-nin zararları keşfedilmediği bir dönemde tü-tüne, gençliğinden bu yana derin bir tiksinti duyduğu, özellikle kendi anlattıklarından an-laşılabiliyor. Çocuklarına göre, bu tiksinti ve

nefret, Mazhar Osman’ın babasının içkiye aşı-rı düşkünlüğünden kaynaklanır. Ayrıca birçok makalesinde aşırı alkol alan kişilerin düştüğü rezil durumu, komşunun hikâyesinin de bun-lardan biri olduğu örneklerle anlatır Mazhar Osman. Tüm bu nedenlerin, kendisini Yeşi-lay derneğini kurmaya teşvik etmesi kaçınıl-mazdı… Mazhar Osman tartışmaya açık bir yön ile de gün-deme geldi. Özellikle annesinin Üsküdar Bülbül Deresine gömülmesi kendisinin de bir Sabetay mensubu olduğu iddialarının öne sürülmesine se-bep oldu. Okurlarımızı da bu konuda bilgilendir-mek amacıyla araştırmalarınıza dayanarak bu ko-nuda bizlere neler söylemek istersiniz… (Çocukla-rının ismi de ilginç?)Bildiğim kadarıyla Sabetaycı olmayan kişiler de Bülbül Deresi’ne gömülebiliyormuş. Haliy-le, anne Atiye Hanım orada yatıyor diye illa Sabetaycı olmalı diye bir şey söz konusu değil. Mazhar Osman’ın çocuklarının aktardıkları doğrultusunda, aile hem anne hem baba tara-fından Çerkez kökenliymiş. Benim için, kah-ramanımın kişiliği ve yaptıkları, geldiği soy-dan ve dinsel kökeninden çok daha önemli ol-duğundan, konuyu daha da fazla araştırma-dım açıkçası. Mazhar Osman’ın çocukları-nın gerçekten de sıra dışı (!) isimleri, kendisine hastası ve yakın dostu, Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır tarafından önerilmiş.

“Mazhar Osman lider ruh-lu, cesur, insancıl, çalış-kan, otoriter, hayatın-da “vasat”a ve “orta”ya asla yer vermeyen bir in-sanın portresine sahipti.

Page 17: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

17

Page 18: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

16

Son nefesime kadar hizmet hedefimdir…

ürkiye’de yüzlerce değil, binlerce sivil toplum kuruluşu dernek ve vakıf vardır. Ama bir asra yakın şerefli tarihe sahip, halkın hizmetinde devletin yanında yer alan YEŞİLAY CEMİYETİ bu kuruluşlar içinde her konuda ilk sırada yer alır.

Yakın tarihe kadar ülkemiz uyuş-turucunun güzergâhı iken, son yıllar-da uyuşturucu tüketici bölgesi olmuş-tur. Uyuşturucu ilkokulların kapısı önü-ne kadar gelmiştir. YEŞİLAY olarak 30 yıl önce müstakbel tehlikeyi ısrarla belir-tirken; maalesef ilgililer ve devlet yetki-lileri çığ gibi artan bu tehlikeyi göreme-diler ya da görmezlikten geldiler. Tehli-ke kapımızı zorlamaktadır. Başta uyuş-turucu olmak üzere alkol ve diğer kötü alışkanlıklar Avrupa ve ABD seviyesin-de olmasa bile son yıllarda bağımlılık-taki artış hızı dünya standartlarının çok üstündedir.

Nükleer, biyolojik ve kimyasal silah-lar dünyayı tehdit eden kitle imha silah-ları olarak görülmekte ise de, gerçek kü-resel tehdit uyuşturucu, alkol, fuhuş, cinsi sapıklık, kumar, sigara ve her türlü bağımlılıktır. Yeşilay her türlü bağımlı-lıkla mücadelede başarılıdır ama bu mü-cadele devletin ve halkın her kademe-sinin bu hizmeti omuzlaması ile müm-kündür. Maalesef yakın zamana kadar iktidarlar bu konuda ilgisiz kalmışlardır. İnsan ömrünün en kıymetli çağı genç-lik devresidir. Bu dönemde kazanılan-lar son nefesimize kadar hayatımızı etki-

A V . M . N E C A T I Ö Z F A T U R A

T “Tarihin hiçbir döne-minde, tabii ve pato-lojik afetler de dâhil, hiçbir felaket insan-lığı günümüzdeki si-gara, alkol ve uyuş-turucu salgını kadar tehdit eden bir sorun haline gelmemiştir.

Page 19: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

ler. Ülkemiz ve dünyanın en büyük proble-mi madde bağımlılığıdır. Bu ise gençleri çü-rütmektedir. Bütün bağımlılar sırasıyla aklı, iradeyi ve neticede hayatı mahveder.

Bağımlılık hayatın kalitesini de düşürür. Hayatın problemleri bağımlılıkla çözülmez. İman dairesi içinde akıl ve irade ile çözülür. Alkol ve uyuşturucu başta olmak üzere ba-ğımlılıklar gönüllü intihardır. 2004 yılında uyuşturucu mafyasının net karı 1 trilyon dolar idi. Şu anda bu miktar artmıştır. En tehlikeli düşman kalenin içinde-kilerdir. Bunlar ise ba-ğımlılık yapan zehirler-dir. Uyuşturucuya alış-manın ilk adımı alkol ve sigaradır. Yeşilay ve onun hizmetinde olan-lar kutsal bir vazife yap-maktadırlar. Aynı za-manda bu görev insan-lık görevidir.

Tarihin hiçbir döneminde, tabii ve pato-lojik afetler de dâhil, hiçbir felaket insanlı-ğı günümüzdeki sigara, alkol ve uyuşturu-cu salgını kadar tehdit eden bir sorun hali-ne gelmemiştir. Alkollü içkiler, uyuşturucu maddeler ve sigara, insanlığın ve ülkemizin en büyük israf konusudur. Dünya yüzünde hiçbir hukuk ve mantık, bir başkasının ha-

yatına kast ederek para kazanmayı meşru sayamaz.

Toplumda, kötülüklerle mücadeleyi şiar edinen insanlar ve kurumlar, devletin ve ülkenin gerçek dostu ve sahibidirler. Halk sağlığının ve ahlakının korunması; dış ve iç düşmanlarla yapılan ve yapılması muhte-mel mücadelede başarının ilk şartı ve temel basamağıdır. Çirkin ve zararlı davranışlar-

la mücadele edecek ka-dar medeni cesarete sa-hip olmayan toplumlar, o çirkinlikler içinde yok olmaya mahkûmdurlar.

Kendimden bahset-meyi sevmem. Yeşilay Genel Merkezi Yönetim Kuruluna 1979 sonun-da katıldım. 2 yıl Ge-nel Sekreter Yardımcı-sı, 23 yıl Genel Sekre-ter, 6 yıl Genel Başkan, 2 yıl Genel Merkez Yö-

netim Üyesi ve 1980- 2005 arası Yeşilay Der-gisi Yazı işleri Müdürlüğü görevi ile şeref-lendim. Hizmetim sona ermedi. Alkol- si-gara- uyuşturucu ile ilgili hazırladığım ra-por ve Ailede Çöküntü- Uyuşturucu Kültü-rü konulu iki CD’yi yüzlerce değil binlerce adet gazetede beni ziyarete gelenlere dağıt-tım ve halen dağıtıyorum.

Son nefesime kadar hizmet hedefimdir…

Toplumda, kötülük-lerle mücadeleyi şiar edinen insanlar ve ku-rumlar, devletin ve ül-kenin gerçek dostu ve sahibidirler.

Page 20: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı
Page 21: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

ürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Merkezi’nin değerli yöneticileri tarafından babamı anlatan bir yazı kaleme almam istendi. Öncelikle bu vefa ve kadirşinaslığa teşekkürü bir borç bili-yorum. Rabbim mahcup etmesin. Çünkü ba-bamı anlatabilmek pek kolay değil…

Aslında o benim hem babam, hem hocam, hem iş arkadaşım ve hem de şu fani dünyada en çok anlaşabildiğim, örnek aldığım ve say-gı duyduğum bir ideal insan örneğiydi benim için. 85 yıllık hayatını çok güzel hizmetler-le süslemişti. Vatanına ve milletine hizmet aş-kıyla dolu bir insandı.

Onun hayatında çok önemli yeri olan iki kurum vardı: Askerlik ve Yeşilay… Askerli-ği de, Yeşilay’ı da çok severdi. Askerliğini ya-pıp gelen gençlerin oradaki zorluklardan yıl-gınlıkla bahsetmesine hayret eder ve “Ben bir kere daha dünyaya gelsem yine asker olur-dum,” derdi. Çünkü askerliği peygamber oca-ğı kabul ederdi.

1920 doğumlu olan babam, 12 yaşında as-keri okula girmiş. 1941 yılında da topçu suba-yı olarak ordu saflarına katılmış. Çeşitli kade-melerde 27 yıl hizmet ettikten sonra, kendi is-teği ile 1963 yılında emekli olmuştu.

Yeşilay’da 1964 yılında görev alan babam, 5 yıl Genel Sekreterlikten sonra, 1969 yılında Genel Başkanlığa getirildi. 35 yıl süren Genel

Başkanlık görevinden ise 2004 Mart ayı so-nunda, sağlık sebeplerinden dolayı istifa etti.

Yeşilay’da görev aldığı 1964 yılında ben daha 9 yaşında bir çocuktum. Bu tarihten iti-baren Yeşilay bizim hayatımızın en önem-li parçası olmuştu. Çünkü babamı Yeşilay’la paylaşmak zorunda kalmıştık.

Hayatının son 40 yılı Yeşilay’a hizmet-le geçmişti. Hem de öyle severek, öyle ken-disini adayarak ki, bazen, Yeşilay’dan başka bir şey düşünmez oldun demeye kalkanlara: “Efendim, Yeşilay’a hizmet, Allah-ü teâlânın ‘Emr-i bil ma’ruf, nehyi ani’l münker’ emrine hizmettir” diye cevap verirdi. Bu yüzden de kendisine gelen milletvekilliği, senatörlük ve yüksek maaşlı yöneticilik tekliflerini hep geri çevirdi.

“Efendim, onlar paralı işler, oraların talibi çok olur ama Yeşilay’a hizmet parasız olduğu için garip kalan bir Cemiyet. O yüzden ben burayı bırakamam. Sonra Allah’tan bunun ce-zasını görürüm. Rabbim bana bir emekli ma-aşı nasip etti elhamdülillah, Allah kabul eder-se, ben de onun karşılığında O’nun yolunda hizmet ediyorum” derdi. Bu yüzden de emek-li ikramiyesiyle aldığı zemin kat bir daire-sinden başka mal varlığı olmadı. Çünkü mal mülk onun için hiçbir zaman önemli olma-dı. O, yolcu olarak geldiği dünyada, hiç bir za-

G Ü L D E N K A P T A N AĞA S I

T

Babam Selâhaddin Kaptanağası’nın aziz hâtırasına ithâfen…

19

Aslında o benim hem babam, hem hocam, hem iş arkadaşım ve hem de şu fani dünyada en çok anlaşabildiğim, örnek aldığım ve saygı duyduğum bir ideal insan örneğiydi benim için. 85 yıllık hayatını çok güzel hizmetlerle süs-lemişti. Vatanına ve milletine hizmet aşkıyla dolu bir insandı.

Page 22: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

20

man yolcu olduğunu unutup, hancı olma-ya çalışmadı. Hep bir yolcu gibi yaşadı.

Yeşilay’da da başkanlık odası sadece özel günler, konferanslar, özel ziyaretçiler ve toplantılar için kullanılır, bunun dışın-da bizim çalıştığımız büro kısmındaki ma-sasında oturup çalışırdı. Ne masasının ne de sandalyesinin bizimkilerden farkı yok-

tu. Hatta ben bilgisayarda çalış-tığım için döner koltukta otu-rurdum, o sandalyede otururdu. Koltuk aldıramamıştık kendisine. “Arkadaş biz burada hizmet için varız. Bakın, kapıya en yakın ma-sada ben oturuyorum ki, günü gelince gitmesi kolay olsun diye,” derdi. Eğer biz meşgulsek, işimiz yoğunsa, gelen misafirlere kendi elleriyle çay ikram ederdi.

Hayatının son 40 yılını Türk gençliğinin zararlı alışkanlıklar-dan korunmasına adamıştı. Ta-bii ki ona can u gönülden des-tek olan arkadaşlarıyla birlikte. Yeşilay’daki bu 40 yılın son 16 yı-

lını birlikte çalışarak geçirdiğimiz için, ba-bamı daha yakından tanıma fırsatı bulabil-dim. Ve bu yüzden de kendimi çok şanslı addediyorum.

Hep mütevazı bir insan olarak yaşadı. Reklamdan ve şöhretten mümkün oldu-ğunca uzak durmaya çalıştı. İlme ve ger-çek ilim adamlarına âşıktı. Ehlisünnet iti-kadına sıkı sıkıya bağlıydı. Son nefesine kadar okumaya, sürekli bir şeyler öğren-meye çalıştı. Öğrenmeyi ve öğretmeyi çok severdi.

Kitapları ve kütüphanesi onun en kıy-metli eşyalarıydı. Aldığı kitabı önce nay-lonla kaplatır, sonra okurdu. Kitaba çok saygı gösterir, sanki okurken incitmeye

korkardı ve kitaba saygı gösterilmemesi-ne, hor davranılmasına hiç tahammül ede-mezdi.

Babamın her hareketi çocukluğum-dan beri benim hep ilgimi ve hayranlığı-mı çekmiştir ve benim için her zaman ör-nek alınması gereken özel bir insan olmuş-tur. Onun en önemli özellikleri: Emanete riayete aşırı derecedeki hassasiyeti, inanç-larından asla taviz vermemesi, gayretli, çalışkan, disiplinli, vefalı, fedakâr, neza-ket sahibi ve ilim ehli olması… Hem teva-zu, hem de vakar sahibi olması… Sevdiği-ni Allah için sever, kızdığına da Allah için kızardı.

Emanete olan hassasiyetini Yeşilay’da da fazlasıyla gösterir, Yeşilay’ın eskiyen eş-yalarını yenileriyle değiştirmeye razı ol-maz; “Efendim, burası bize emanet, biz buraya saltanat sürmeye değil, hizmet et-meye geldik arkadaş!” derdi. Hatta hiç unutmuyorum bir gün Yönetim Kurulun-daki yakın arkadaşlarından biri kendisine, ‘Başkanım sizde emanet hastalığı var’ de-yince bozulmuş ve ‘Efendim Allah’ın em-rine uymak ne zamandan beri hastalık ka-bul edilir oldu’ demişti.

Normalin üzerinde bir çalışma azmi ve gayreti vardı ve biz her sabah kalktığımız-da onu hep masasının başında çalışırken bulurduk. Bazen “Babacığım, kendinizi çok yoruyorsunuz, biraz dinlenseniz!” de-diğimizde; “Efendim, dinlenmek mezar-da… Dünyada dinlenmek yok! Çalışacak-sın! Ömür kısa, vakit az, yapacak iş çok, onun için çok çalışacaksın. Biz bu dünyaya eğlenmeye gelmedik. Asalet fazilette, fazi-let hizmettedir” diye cevap verirdi. Tem-belliği ve tembel insanları hiç sevmezdi.

Borçlu olmaktan ve borçlu ölmekten çok korkardı. Çünkü Efendimiz (S.A.V.) in

Emanete olan hassasiyetini Yeşilay’da da fazlasıyla gösterir, Yeşilay’ın eskiyen eşyalarını yenileriyle değiştirmeye razı

olmaz; “Burası bize emanet, biz buraya saltanat sür-meye değil, hizmet etmeye geldik arkadaş!” derdi.“

Page 23: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

borcu olanın cenaze namazını kılmadığını söylerdi. O yüzden de hayatı boyunca borçla, taksitle hiçbir şey almadı ve hiç borcu da ol-madı. İnsanlara yük olmayı, kendisine hizmet ettirmeyi hiç istemezdi. Elinden geldiği kadar kendi işini kendi yapmaya çalışır, yardım et-mek istesek de izin vermezdi. Yardım etme isteğimizde ısrar edersek, Üstat Necip Fazıl

merhumun manzum hâle getirdiği “101 Hadis (Manzum-Meal)” den (ki onların hepsini ez-bere bilirdi):“Sayma başka bir nefsi kendi nefsine hamal,Kırbacım düşse yere, attan inip kendin al!”beytini okur, kendisini bunun dışına çıkmaya zorlamamızın doğru olmadığını söylerdi ve bize sık sık Peygamber (S.A.V.) Efendimizin: “Siz bana kimseden bir şey istememeyi tekef-fül edin, ben de size Cenneti tekeffül edeyim” buyurduğunu söylerdi.

Övünmekten ve övülmekten hiç hoşlan-mazdı. Ailesiyle olan münasebetlerine gelin-ce: Her zaman saygılı, nazik, seviyeli ve mesa-feliydi. Aile hayatındaki en önemli özelliği ise, anneme olan sevgisi ve bağlılığı idi. Arkadaş çevresi geniş olmasına rağmen, arkadaşlarıyla iş yerinde görüşür, iş yerinden çıktıktan sonra doğru evine gelirdi. Eğer işinde değilse evin-de, evinde değilse işinde olurdu.

Velhâsıl-ı kelâm, güzel ve örnek bir insan-dı. Ve onun evladı olmak daha da güzeldi. Al-lah (c.c) ona lâyık evlât olabilmeyi nasip etsin.

Rabbim rahmetiyle kabrini pür nur, maka-mını Cennet eylesin… (Âmin)

TARZ-I KADÎM’DEN SEÇMELER

O bahtiyar, bir nice hayırla sevilendir,Sayısız hizmetini itmâm edip ölendir.İrciî: “Nezdime dön! Rabbimin fermânı,Gelince kâr eylemez tabibin dermânı..İlimsiz akıl âciz, imansız kalp karadır,Bu yolda nasipsizlik, onulmaz bir yaradır.Bu nizâm-ı âlemi kimdir eyleyen tedvîrEserden müessire intikal ferâsettir.Esmâ’sındandır “selâm” Cenâb-ı Hakk’ın,Ömr-ü tavîl isteyen yaymaya baksın.Allah korkusu hikmete alem,Ondan korkmayandan korkmalı âlem.Riyâ: Gösteriştir, şirk-i hafî’dir,İhlâslı az amel kul’a kâfîdir..Kim kanaat ederse ol azîz olur,Tamah ile yaşayan zilletle ölür.Sabrî

Bu beyitler “Sabrî” mahlasıyla yazan Selâhaddin Kaptanağası’nın henüz basılmamış olan Tarz-ı Kadim adlı kitabından alınmıştır.

“Yeşilay’a hizmet, Allah-ü teâlânın ‘Emr-i bil ma’ruf, nehyi ani’l mün-ker’ emrine hizmettir

Page 24: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

22

Parayla, tehditle, hiçbir şeyle mücadelemize engel olamadılar!

söyl

eşi

Efsane bir isim Bülent Akarcalı.. Eski Sağlık Bakanı ve sigara içme yasa-ğı kendisinin çabaları ile kanunlaştırıldı. Bizler de kendisiyle mücadelesini, aldığı tehditleri, yaşadığı zorlukları konuştuk... Bir mücadele ancak bu ka-dar iyi sahiplenilir… Bülent Akarcalı’ya ve sigara yasağını kanunlaştırmada emeği geçen tüm isimlere Yeşilay olarak teşekkürü bir borç biliriz…

BÜLENT AKARCALI:

Page 25: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Sizi hem iş adamı hem üniversite kurucu-su hem de Sağlık Bakanı ve Turizm Bakanı olarak görev yaptığınız alanlarla tanımak-tayız. Şüphesiz bu kadar görevin içinde si-zin en çok çaba sarf ettiğiniz ve zorluk ya-şadığınız görev Sağlık Bakanı olduğunuz dönemlerdi. Kapalı mekânlarda sigara içme yasağı sizin çabalarınızla kanunlaştırıldı. O dönemlere dönmek istersek, ülkemizde o yılarda tütün kullanım oranları nasıldı? Za-rarları ne boyuttaydı?Türkiye’nin, Türk halkının sigaraya karşı hep bir zaafı olmuştur. Asırlar önce Fransızların kullandığı; ‘’Türk gibi sigara içmek’’ deyimi bu hazin tabloyu daha açık bir biçimde gözler önüne se-rer. Genç bir nüfus, hızla ilerleyen top-lumumuzda sigara insanlarımızın ki-şiliklerini ortaya koymanın bir yön-temi olarak kullanılmakta. Sanatçılar belki daha karizmatik olduklarını dü-şünürler sigaralı pozlarıyla. Çocukları uğruna her türlü fedakârlığı yapmak-tan kaçınmayan anne-babaların ise bu zararlı maddeyi kullanarak çocukları-na karşı teşvik edici bir model oluştur-duklarını nasıl fark etmediklerini hala anlayabilmiş değilimdir.

Sigaraya karşı yapılan kampanya, Dünya Sağlık Teşkilatı’nın da dikkatini çekti, bize destek oldular, yol gösterdi-ler, bilgi verdiler. O sırada Türkiye’de si-gara içiminin halkımız arasında ne ka-dar yaygın olduğuna dair pek bilgimiz yoktu. SİAR adında siyasi ve PİAR adın-da piyasa araştırma şirketlerinin sahi-bi Bülent Tanla bu hususta bize yardım-cı oldu. Adaşımla 1985-87 arası Anava-tan Partisi’nin Genel Başkan Yardımcılı-ğı görevini yürütürken tanışmış ve sos-yolog Nilüfer Göle Hanım’ın ciddi araş-tırmalara dayanan katkılarıyla seçim so-nuçlarını en iyi öngören anketleri yap-mıştık. Tanla belki de ülkemizdeki siga-ra alışkanlığı, sigara içimi hakkında ilk kapsamlı araştırmayı yapan kişi oldu.

Ortaya çıkan tablo korkunçtu. Biz, Sağ-lık Bakanı olarak ülkeyi daha sağlıklı bir hale getirmeye çalışırken, sigara gençle-rimizi, hatta çocuklarımızı, kısacası tüm geleceğimizi hızlı bir şekilde sağlıksız bir yaşama doğru itiyordu.

Sigarayı özendiren sigara şirketlerinin reklamlarıydı.

1988’de sigara içme yaşının ilkokul çağ-larına kadar düştüğünü öğrenmek, biz-leri derin bir endişeye sevk ederken, aynı zamanda bu illetin kökünü ka-zımak, yok etmek amacıyla başlattığı-mız politikada ne derece haklı olduğu-muzu gördük. 12-13 yaşındaki çocukla-rın sigara içme özentilerini körükleyen bir numaralı faktör; sigarayı özendirici hale getiren sigara şirketlerinin reklâm, tanıtma ve okul önlerinde bedava siga-ra dağıtmaya kadar giden pazarlama taktikleriydi. 15 yaşını aşmış her gen-ci bir sigara tiryakisi yapmak bu şirket-lerin temel aynı zamanda da en ölüm-cül hedefleriydi. Daha sonraki yıllarda ve halen de süren uygulamalarıyla si-gara şirketlerinin marka alışkanlığını yaratmak ve sürdürmek için, tütünleri-ne özel kimyevi maddeler ve koku veri-ci aromalar kattıklarını öğrendik.

Amerika dünyada uyuşturucu-ya karşı çok büyük mücadele verir-ken, kendi şirketlerinin, dost ve mütte-fik bir ülkede, uyuşturucuya alıştırma metotlarıyla iş yapan şirketlerini önem-semiyordu. Ama sonunda önemseme-leri gerektiğini de anlattık kendileri-ne! İstatistikler yalnız Türkiye’de yılda 120.000 Türk vatandaşının erken öldü-ğünü gösteriyor. Bunun yanında genç-lerimizin sağlığı ve geleceği tehdit altı-na alınıyor. Sigara şirketleri, belirli bir yaşa ve olgunluğa erişmiş yetişkinlerin sigaraya başlama ihtimalinin çok dü-şük olduğunu hesap ederek, çalışmala-rını gençler üzerinde yoğunlaştırıyor-

S Ö Y L E Ş I S Ü M E Y Y A O L C A Y F O T O Ğ R A F B E T Ü L K O Y U N C U

Page 26: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

lar. Bunun yanı sıra pazarlarını kendi merkezleri-nin bulunduğu gelişmiş ABD, Kanada, Avustral-ya ve Avrupa ülkelerinde değil, az gelişmiş ve ge-lişmekte olan ülkelerde yaygınlaştırıyorlar. Ge-lişmiş ülkelerde her geçen gün daha da katıla-şan sigara yasakları ve ödemek zorunda kaldık-ları yüz milyarlarca dolara -evet yanlış okuma-dınız milyon değil- varan para cezaları ve mah-kemelerce verilen tazminat kararlarıyla mücadele ederek ayakta kalmaya çalışmak yerine; az geliş-miş ve henüz gelişmekte olan ülkelerde, gerek ya-sal gerekse yasal sınırları zorlayan yollarla büyü-meyi tercih ediyorlar. Amerika Birleşik Devletle-ri ve Avrupa Birliğinin bu şirketlere kestiği cezala-rın parasını da bir yerde halkımız içtiği sigaralara verdiği parayla ödüyor.Sigara yasağını bir yasak söylemi ve amacı için değil de bir sağlık politikası olarak ele aldınız. Bu sağlık politi-kasını biraz açabilir misiniz bizlere?Bakanlık görevimi devir aldıktan sonra Türkiye’nin sağlık politikası için ne yapabiliriz diye düşünmeye başladım. Bana göre en mantık-lı yol, tıp dünyasında konuşmak ve fikir alışveri-şi yapmaktı. Yakından tanıdığım, dönemin YÖK Başkanı Sayın İhsan Doğramacı’yı arayıp kendi-sinden Türkiye’nin sağlık politikası hakkında gö-rüşmek üzere Tıp Fakülteleri Dekanları ve Tıp kö-kenli Rektörlerle bir toplantı düzenleyip düzenle-yemeyeceğini sordum. Bu gibi konulara ilgi du-yan, tez canlı, bugünün işini dün bitirmeyi seven Doğramacı ile hemen o pazar günü, Vakfına ba-ğışladığı, Ankara Bahçelievler’deki konutunun bü-yük toplantı salonunda bütün gün süren bir top-lantı yaptık ve burada sağlık meselelerini tartıştık. Bu toplantı esnasında ortaya çıkan bir düşünce de sağlık konusunda halkı duyarlı kılmak için neyi sembol alabiliriz, sağlıklı toplum mesajı verecek ne olabilir diye düşünürken; Türk insanının sağlı-ğını tehdit altına alan, temel bir sağlık sorunu ha-line gelmeye başlayan sigaraya karşı bir duyarlılık mücadelesi yürütme üzerinde hemfikir kaldık. O dönemin sağlık politikası sigara üzerine kuruldu o halde…Hem milleti hem de memleketi esir alan sigara, evet, o günden itibaren sağlık politikamızın bir sembolü oldu. Sigaranın sağlığa zararlarını içeren ve halkı sağlık konusunda bilinçlendiren, sigara-ya karşı bir kampanya yürütülmesinin çok yarar-

Page 27: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

lı olacağını o gün kararlaştırdık. Keş-ke o gün o toplantıya katılanların ad-larını saklamış olsaydım… Fikir, bir ekip çalışması sonunda çıkmıştı. Ve bu fikri bir uygulamaya dönüştür-mede bütün Akademik Dünya ve YÖK Başkanlığı tam destek verir du-rumdaydı. Bu durum Bakanlığa yeni başlamış biri için son derece ciddi bir avantajdı. Bir-iki gün sonra konuyu, Cumhuriyetin Meclis muhabiri olan Faruk Bildirici ile konuşma imkânı oldu. Faruk Bildirici ciddi bir sigara düşmanı ve yapılacak her türlü gü-zel harekete açık bir arkadaştı. Siga-raya karşı bir kampanya yürütülmesi konusunu ilk işleyen, Sayın Bildirici oldu ve ilkyazı, yanılmıyorsam Cum-huriyetin en arka sayfasında çıktı.Programda sigaramı ve çakmağımı tes-lim ettim.Hükümet, 12.21.1987de kurulmuştu. Yılbaşı yaklaşmıştı. Bakanlık bünye-sinde gerekli çalışmaları başlatıp kam-panyanın yeni yılda tam hızla devreye girmesini sağlamak için 1 Ocak 1988 günü, öğleden sonra, TRT 2’de, rah-metli Cevat Taylan’ın yaptığı bir prog-ramda sigara karşıtı kampanyamı-zı anlattım. Kampanyayı tetikleyecek mesajı vermek, düğmeye basmak için de Cevat Taylan’a üzerimde olan siga-ramı ve çakmağımı verdim ve veriş o veriş oldu. Ondan sonra bir daha tü-tüne, tütünlü hiçbir ürüne yakından veya uzaktan dokunmadım. Başta Me-sut Yılmaz olmak üzere Cavit Kavak, Veysel Atasoy gibi arkadaşlar “tuva-

lette gizli gizli içiyormuşsun, biz habe-rini aldık diye takılırlardı”. Şimdi rah-metli olan Veysel sonradan sigarayı bı-rakmıştı ama sonrası bile maalesef çok geç olmuştu onun için. Her gün içti-ği paketlerce sigara değerli bir siyaset adamını aramızdan erken aldı. 1991 yılında 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenilmesi Yasa Teklifini hazırlayıp meclise sunmada ve bu kararın çıkmasında epey zorluk yaşadınız.. Mec-liste neden bir problem çıktı? Ne gibi zor-luklarla karşılaştınız?“9 Ocak 1991 Çarşamba günü TBMM Genel Kurulu’nda; “İstanbul Millet-vekili Bülent Akarcalı ve 40 Arka-daşının, Sigara Tütün ve Tütün Ma-mullerinin Zararlı Alışkanlıkların-dan Koruma Kanunu Teklifinin gö-rüşmelerine, Adalet Komisyonunda kabul edildiği şekilde; Adana Millet-vekili Cüneyt Canver’in, 1177 Sayı-lı Tütün ve Tütün Tekeli Kanunun-da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletve-kili Reşit Ülker’in Sigaranın Zarar-larının önlenmesi îçin 6 Mayıs 1930 Gün ve 1593 Sayılı Genel Sağlık Ya-sasına (Umumî Hıfzıssıhha Kanunu-na) Kimi Maddeler Eklenmesine iliş-kin Yasa Önerisi ile birleştirilerek, “Gündem”in 3. sırasında başlandı.”

Tümü 10 maddeden oluşan bu tek-lif, TBMM Genel Kurulunda tüm par-tilere mensup milletvekillerinin oy-larıyla kabul edildi. “Kişilerin, tütün ve tütün mamullerinin zararlarından, bunların alışkanlıklarını özendirici

SİGARA ŞİRKETLERİ, BELİRLİ BİR YAŞA VE OLGUNLUĞA ERİŞMİŞ YE-TİŞKİNLERİN SİGARAYA BAŞLA-

MA İHTİMALİNİN ÇOK DÜŞÜK OLDUĞUNU HE-SAP EDEREK, ÇALIŞMALARINI GENÇLER ÜZE-RİNDE YOĞUNLAŞTIRIYORLAR.“

25

Page 28: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

reklam, tanıtım ve teşvik kampanyaların-dan koruyucu tertip ve tedbirlerin alınma-sı amaçlanan” kanunla “Sağlık, eğitim-öğretim ve kültür hizmeti veren yerler ile spor salonlarında ve toplu taşımacılık ya-pılan her türlü nakil vasıtaları ve bunların bekleme salonlarında tütün ve tütün ma-mulleri içilmesini yasaklıyor, bu gibi yer-lerde tütün ve tütün mamullerinin içilebil-mesi için ayrı yerler tahsis edilmesi öngö-rülüyordu. Kanun, tütün ve mamullerinin isim, marka veya alametler kullanılarak her ne suretle olursa olsun reklam veya ta-nıtımının yapılması veya bunların istima-lini teşvik veya özendiren kampanyaların düzenlenmesini de yasaklıyordu. Tütün ve tütün mamulleri içilmesinin yasaklandığı yerlerde buna dair uyarılar, asgarî on san-timetrelik puntolarla herkes tarafından gö-rülebilir yerlere asılacak veya yazılacaktı. Türkiye’de üretilen veya ithal edilen tütün ve mamulleri paketinin üzerine açıkça gö-rülebilir ve rahatça okunabilir şekilde bir santimetre boyundaki puntolarla, “Sağlığa Zararlıdır” ibaresi konulması, bu nitelik-teki ibareyi taşımayan tütün ve tütün ma-mullerinin ithal edilemeyeceği ve satışa çı-karılamayacağı koşulu getiriliyordu.

Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) da ayda en az otuz dakika tütün ve tütün mamulleri alışkanlığının zarar-ları konusunda uyarıcı ve eğitici yayınlar yapmakla zorunlu kılınıyordu. Getirilen yeni düzenlemelere uyum için süreler de belirleyen Kanun, yasaklara uymayan-lara para cezaları verilmesini de hükme bağlamıştı. TBMM’de kabul edilen ka-nun, onaylanmak üzere Cumhurbaşkan-lığına gönderilmişti.

Bu arada, Irak birliklerinin, 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgaliyle başlayan süreç-te ABD öncülüğünde oluşturulan uluslara-rası güç, Kuveyt’i işgalden kurtarmak için Irak’a 17 Ocak 1991’de “Çöl Fırtınası” adı verilen harekâtla saldırı düzenledi.

ABD’li sigara şirketlerinin savaşı başka!

İşte böyle bir savaş ortamında dahi Ameri-kalı sigara şirketleri, adeta başka bir savaş vererek, ABD Başkanı baba George Bush’u devreye soktular ve Cumhurbaşkanı Tur-gut Özal’ın yasayı imzalamayıp yeniden

görüşülmek üzere Meclis’e göndermesini sağlamayı başardılar!

Baba Bush, Irak’a saldırı öncesinde ve sonrasında Cumhurbaşkanı Özal’a danışı-yor, onun fikrini alıyordu. Bu uyumun or-taya çıktığı telefon görüşmelerinden biri: “Yer: Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Körfez Sa-vaşı dönemi, Ocak 1991.

- Sayın Cumhurbaşkanım, bugün ak-şamüstüne doğru ABD Devlet Başkanı Ge-orge Bush sizi telefonla arayacak biliyorsu-nuz. Washington-Ankara arasında 7 saat fark var. Orada sabah saat 09.00 iken bura-da 16.00 oluyor.

- Evet, biliyorum hangi konulara deği-neceği hakkında bilgi geldi mi?

- ABD Büyükelçiliği Körfez Savaşı ve Saddam’a karşı yürütülen politikalar hak-kında diyor… Ancak…

- Ancak ne?- Efendim söylemesi zor, ama…

Washington’daki Büyükelçimize göre gali-ba sizden Bülent Akarcalı’nın Meclisten ge-çirdiği ve size imzaya gelen sigara reklam

“Mesele yalnız Türk pa-zarını ele geçirmek de-ğil. Kendi ülkelerinde si-gara tüketimi hızla aza-lıyor. Türkiye, bölgesin-de ve İslam dünyasında etkin bir isim. Sigara ve reklam yasağı başka ül-kelere emsal olabilir.

Page 29: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

ve toplu yerlerde sigara içme yasağı hakkında ciddi talebi olacakmış…

- Nasıl yani? Bizim Meclisten geçen bir kanunda onun ilgisi ne ki!?

- Vallahi bilemiyorum efendim.(Perşembe saat 16.30 Cumhurbaşkanlığı Köşkü) - Efendim birkaç dakikaya kadar Başkan Bush

telefonda…- Tamam, telefonda direkt İngilizce konuşaca-

ğım ama tercümanları da hazır edin; hassas, ince anlamlar farkları içeren cümle ve konuşmalarda bana yardımcı olsunlar.

- Tamam efendim. Bağlıyorum…- Hello Turgut, how are you?- Fine Mr. President, happy to hear you(İyiyim sesinizi duymaktan mutluyum.)- Sevgili Dostum, bu Irak meselesi üzerine biraz

görüşünü almak istiyorum. Konuşmalar devam ediyor. Daha sonrasında;- Turgut, I have something more to tell you.

(Turgut, sana söylemem gereken başka bir şey daha var.) It is not easy for me, I am sure neither will it be for you. (Benim için kolay değil, senin için de kolay olmayacağına eminim.)

- Nedir bu zor olan konu?

- Kongrede ABD Tütün Lobisi çok güçlüdür. Biz Cumhuriyetçilere ciddi maddi ve siyasi destek ve-rirler, 20-30 Kongre üyesi ve senatör, onlar olmaz-sa seçilemez.

- Galiba nereye geleceğinizi anladım, sizin siga-ra şirketlerinin Türkiye ortakları da benzer şekilde benim üzerime geliyorlar.

- Şu sıkıntılı günlerimde beni bir de bu lobiy-le çatışır durumda bırakmayın lütfen. Irak için her üyenin ayrı desteğine ihtiyacım var.

- Sayın Başkan tamam da… Bu adamlar ülkeleri savaşa girmişken, nasıl sıkıntı yaratabilirler? Bunlar Amerikalı değil mi? Milli duyguları yok mu?

- Turgut dostum, sana baskı yapanlar Türk değil mi? Milli duyguları yok mu? Aynı şey işte… Evet, bendekiler de sendekiler de yalnız ‘para-ticaret-pazar payı’ dışında bir duygu taşımıyorlar, tam ter-sine savaş ortamını bir fırsat biliyorlar. Amerikan tütün lobisi acımasızdır. Kanser olmaya, ölüme, si-gara içmekten sürünene aldırmaz. Bir tek kazandı-ğı paraya bakar. Sayın Başkanım, sevgili dostum, bu çok şahsi bir ricamdır, olmazsa olmaz bir tale-bimdir. Senden anlayış ve destek bekliyorum. Bu yardımı unutmayacağım. Teşekkür.

- Bir bakalım ne yapabiliriz, hoşçakalın…27

Page 30: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Tütün gibi dev bir endüstriyi hem de ülkenizde tüketi-mi yüksek olan bir maddenin kartelini karşınıza aldı-nız. Bununla mücadele ederken birçok baskıyla karşı karşıya kaldığınız malumumuz. Bilhassa özel hayatını-za bu sıkıntılar nasıl sirayet etti? Neler yaşadınız o dö-nemlerde?Uluslararası sigara şirketlerinin ne gibi yollara baş-vurduklarını, beni nasıl durdurmaya çalıştıklarını, bu şirketlerin varlıklarını sürdürebilmek için han-gi yollara başvurabildiklerini anlatmak isterim. Ai-lem İzmirlidir. İstanbul Altun-i zâdeli olan annem, İzmir’e gelin gitmiş. Babam 1985 yılında vefat etti. Sağlık Bakanlığım ve sigaraya karşı mücadeleyi yü-rüttüğüm yıllarda annem evinde yalnız yaşardı. 1988’ in Mart ayı, kampanyayı başlayalı iki aydan fazla olmuş, Anneme bitişik dairede oturan kız kardeşim aradı: “Ağabey, sen üzülmeyesin diye an-nem sana söylemiyor ama kendisine ciddi tehdit te-lefonları geliyor, telefonda ‘’oğluna söyle bu sevda-dan vazgeçsin yoksa sonu kötü olacak’’ gibi şeyler söylüyorlar.”

Ben hemen annemin telefonunu dinletmeye al-dırdım ama bir sonuç çıkmadı. Teknoloji bugün-kü kadar gelişmiş değildi ve telefonlar sokaklarda-ki kabinlerden ediliyordu. Bunun üzerine annemin telefonunu değiştirdim ve gizli numaralar arasına aldırdım. Bir süre sonra kız kardeşim tekrar arayıp;

“Ağabey, annem gerçekten korktu, senin tele-fon numarasını değiştirtmenden bir gün sonra yine tehdit telefonu geldi ve ‘’siz istediğiniz kadar nu-mara değiştirin biz sizi bulmasını biliriz’’ dedikle-rini aktardı. 1988 yılında annemin ev telefonunu tam yedi defa değiştirdim ve gizli numaraya aldır-dım. Ama her seferinde numarayı öğrenip tacizle-rine devam ettiler.

Yıl 1993. Bir gün annemle konuşurken, sohbet arasında ilginç bir olay anlattı. Hala mahalleli kül-türünün yaşadığı semtlerde bayanlar on beş günde bir, ayda bir kendi aralarında toplanır ve herkes ya-pıp getirdiği yemeği yerken de bol bol sohbet eder-ler. Toplanma sırasının annemde olduğu bir gün, mahalleden komşular gelir. Aralarında annemin ilk defa gördüğü iki hanım da vardır. Annem her-halde mahalleye yeni geldiler diye düşünerek onla-rı da buyur eder. Yemekler yenir, çaylar içilir, soh-bet başlar. Gelen o iki kadın ısrarla benim sigara ya-sağına lafı getirip anneme; “Hanım şu oğluna söy-

lesen de şu sigara işini bıraksa. Aslan gibi çocuğun başına dert alıyor, yazık değil mi?” mealinde ko-nuşurlar. Annem, bunları mahalleye yeni gelmiş komşu sandığı için ‘’hı hı‘’ deyip başını sallayıp ge-çiştirir, önem vermez. Ama daha sonra bu olay kız kardeşimin dikkatini çeker ve araştırır. Sonunda anlar ki; bu iki kadın mahalleden değildir.

Bir valiz dolarla davamdan vazgeçirmeye çalıştılar!

Ortaokulu İzmir Saint Joseph Koleji’nde okudum. Hazırlık sınıfıyla birlikte dört yıldı. İzmir’in Rum, Musevi, Ermeni, Levanten diye tanımladığımız İtalyan ve Fransız kökenli ailelerinin çocuklarıy-la yakından arkadaş oldum. Bunlardan bir tanesin-den yıllar sonra bir telefon aldım. Telefondaki ar-kadaşım, Ankara’ya bir iş için geleceğini, bu ara-da beni de görmek istediğini belirtti, memnuniyet-le dedim. Bir süre sonra arkadaşım daha önce de konuştuğumuz gibi Ankara’ya geldi ve kendisiyle görüştük. Sohbet sırasında bana kartvizitini verdi. Baktım, tütün işiyle uğraşan birisi. Bana bu sigara ile mücadele işinden vazgeçmeyi düşünüp düşün-mediğimi, vazgeçtiğim takdirde hayatımın maddi açıdan ne kadar rahatlayabileceğini söyledi. Hatta gelirken yanında çanta irisi yarım valiz getirmişti. Bir ara içinden doküman alır gibi valizi açtığında, çok dolaylı bir şekilde o valizin dolarla kaç paraya dolabileceği hesabını bana sormuştu. Bu ve benzeri teklifler ilerleyen zaman boyunca da ciddi bir şekil-de karşımıza çıktı.

Sigara şirketleri beni yakın markaja aldılar.

Uluslararası sigara şirketi mensupları sürekli gön-derdikleri mesajlarla beni ne kadar yakın marka-ja aldıklarını ifade ediyorlardı; “Sen Bakanken bile biz gizli telefon numaralarına ulaşır, annenin evine insanlarımızı sokar, eski arkadaşlarını tespit eder onlar aracılığıyla telkinlerde bulunuruz!”

Siyasi hayatta gündüz fikri çalışma yapıp yazı yazmaya, rapor hazırlamaya vakit bulamazsınız. Parti Teşkilatından, seçim bölgelerinizden gelenler-le, Meclis ve Komisyon çalışmalarıyla gününüz ge-çer. Ben de bazen geceleri ve özellikle kolay erişi-lemeyecek bir yere kapanır, elimdeki dosyaları bi-tirmek için çalışırdım. Böyle bir akşam ev telefonu çalar. Eşim telefonu açar. Ağlamaklı bir ses; “Abla, ağabeyi vurdular, Allah sana uzun ömürler ver-

28

Page 31: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

sin, cenazesi hastanede gel al’’ der. Bunun üzerine endişeyle beni aramaya başlarlar ama o zaman cep telefonu yok. Çağrı ciha-zım vardı ama onu da yanıma almamışım. Gece geç saatte eve vardığımda olayı öğre-niyorum.

Bu olayların açığa çıkması, basında yer alması sigara içim ve reklamını kısıtlamayı öngören yasayı çıkartmaya azmetmiş olan bizleri ürkütüp geri plana çekilmemize yol açmıyordu. Kimsenin öyle kolay kolay pes etmeye niyeti yoktu. Buna karşılık sigara şirketleri de pes etmeyip yine yurt dışında-ki ağa babalarından yardım ve destek iste-meye devam ediyorlardı! Türkiye’dekilerle yetinmeyip ya da onlara güvenemeyip bir de Amerikan lobici getirmeye başlıyor-lar. İthal etmedikleri bir tetikçi kalıyor! Hiç biri işe yaramıyor. Yasayı ve sigaraya karşı Türkiye’de hızla gelişen bilinçlenmeyi dur-durabilmek artık imkânsız. Ama yine de si-garayı özendirmek ve gündemde tutmak için öylesine girişimlerde bulunuyorlar ki; şeytan bile yanlarında amatör kalır.

Mesele yalnız Türk pazarını ele geçir-mek değil. Kendi ülkelerinde sigara tüketi-mi hızla azalıyor. Sigara içimini başka ülke-lere yaymak lazım. Türkiye, bölgesinde ve İslam dünyasında etkin bir isim. Sigara ve reklam yasağı başka ülkelere emsal olabi-lir. Dolayısıyla bu yasayı ne pahasına olursa

olsun, Meclis’ten geçirmemek gerektiğine inanıyorlar. İkna edebileceklerine inandık-ları Siyasi Parti Yöneticisi, Milletvekili bul-maya ve bulduk sandıklarını ikna edecek yol ve yöntemler aramaya başlıyorlar.

Ankara’da, işi gücü İstanbul iş dünyası-na aracılık yapmak ve vereceğiz diye topla-dıkları rüşvetleri cebe atmada uzmanlaşmış tüm bezirgânlar, sigara şirketlerinden para sızdırmak için öneri üzerine öneri gelişti-rip sunuyorlar. Ama sağ olsunlar bu oyun-lara kanan veya uyan pek kimse çıkmıyor. Niyetlenenlerin hakkından da bu işe gönül koymuş olan bizler geliyoruz. Artık yalnız da değiliz. İlk başlarda fazla bilgisi olmayan birkaç arkadaş bunların görüşme teklifleri-ni kabul edip görüşüyorlarsa da durumun ne olduğunu anlar anlamaz gelip bizzat bana haber veriyorlar, “Bülent, bu adamlar-la konuştuk, ne menem kişiler olduklarını bilmiyorduk. Anlayınca hepsini uzaklaştır-dık, bilgin de olsun” diyorlar.Parayla, tehditle, lobiyle hiçbir şeyle Ankara’yı aşamadılar.Bu vesileyle yabancıların kendi ülkelerinde dönen ahlaksızlıkları görmeyip, Türkiye’de rüşvetle iş yaptırılır iftira ve iddialarının da ne kadar boş olduğu ortaya çıkmış oluyor. Ankara’da parayla her iş olur diyen, özel-likle yabancılara; “gidin bakalım şu ulus-

Uluslararası sigara şirketi mensupları sürekli gönderdik-leri mesajlarla beni ne kadar

yakın markaja aldıklarını ifade ediyorlardı; “Sen Bakanken bile biz gizli telefon numa-ralarına ulaşır, annenin evine insanlarımızı sokar, eski arkadaşlarını tespit eder onlar aracılığıyla telkinlerde bulunuruz!”

Page 32: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

lararası sigara şirketlerine sorun, yasala-rın çıkmaması, çıktığında uygulanmama-sı için ellerinden geleni yaptılar, dökülebi-lecek ne kadar para varsa döktüler, bir işe yaradı mı? Hayır yaramadı. Parayla, teh-ditle, lobiyle hiçbir şeyle Ankara’yı aşama-dılar, Ankara rüşvet yeri olsaydı bu şirket-lerin sonsuz parasal kaynakları işe yarar-dı” diyebiliriz. Kalkıp Ankara’nın, bürok-rasinin, siyasetin sütten çıkma ak kaşık ol-duğunu iddia etmeyeceğim, ama sigara-ya karşı verdiğim 20 yıllık mücadelemde bu şirketlerin paralarının işe yaramadığını da gördüğümü ülkem adına gururla söyle-mek isterim. Clinton’a sigara yasağı konusunda bir mektup yazmışsınız... Mektubun içeriğinden bahsede-bilir misiniz? Geri dönüş ne yönde oldu?Evime kadar gelen tehditler artık iyice ka-famı bozmuştu diyebilirim. Çekindiğim bir şey yoktu. Tehdidi aldığım dönemler-de ‘’ecel gelmişse Cihâne, Asalası bahane’’ derdim. Ama insanın en kutsal yeri olan anasının ve kendisinin evine kadar uza-nıp, ailesini taciz etmeye çalışanlara ken-di dillerinde cevap vermek gerekiyordu. Oturdum, Amerikan Kongre Üyeleri için geçmişte hazırladığım mektubu genişletip Başkan Bill Clinton’a gönderdim;

“Sizler 1970’li yıllarda Amerikan gençlerinin Türkiye’de üretilen afyon-dan uyuşturucuya alıştığına inanarak Türkiye’nin afyon üretiminden vazgeç-mesini istediniz. Türkiye üzerine bu ko-nuda baskı yaptınız. Türkiye de, Ameri-ka bizim dostumuz, müttefikimizin iddi-ası doğru olmasa bile, madem böyle bir şeye inanıyor buna bir çare bulalım dedi. O zaman kendi önceliğimizde olmaması-na rağmen büyük bir yatırımla Afyon’da bir alkoloid fabrikası kurduk.

Şimdi de ben Türk gençliğini zehirledi-ğine inandığım Amerikan sigara şirketleri-ne karşı bir mücadele yürütüyorum ve bu şirketlerin baskısı altındayım. Şirketleriniz Türk gençliği üzerine bir oyun oynuyor,

12 yaşında çocuklar sigaraya alışsın diye kampanyalar düzenleniyor, promos-yonlar ve reklâmlar yapılıyor. Siz ABD şir-ketlerinin ‘’intellectual property rights ‘’ denilen fikri haklarının korunması için

bizlerden yasalar çıkarmamızı, korsan ürünlere cezalar verilmesini istiyorsunuz. Üyesi olduğum Adalet Komisyonu’nda bunlar görüşülüyor, Büyükelçiniz bu yasa-ların çıkmasının şart olduğu hakkında be-yanatlar veriyor. Peki, ABD şirketlerinin, hakları kadar yükümlülükleri yok mudur? Bulundukları ülkenin yasaları, tüketici hakları onlar için geçerli değil midir? Siz ne kadar şirketleriniz için hak peşindeyse-niz ben de şirket değil Milletim adına hak peşindeyim ve Amerika’nın Türk gençli-ğini zehirleyen bu politikalardan vazge-çip şirketlerine dur demelerini istiyorum!” şeklinde yazıp Türkiye’de sigaraya yasak getiren bir kanun çıkarmak için uğraştı-ğımdan dolayı da çok ciddi baskı altında olduğumdan söz ettim.

Mektubuma bir süre sonra sözlü ce-vap geldi. Ama ben önce bunun bekledi-ğim cevap olduğunu anlamadım. Mektu-bu yazıp göndermemden bir ay kadar son-ra ABD elçiliği beni arayarak; Bayan Hil-lary Clinton’un Türkiye’ye çok yakında zi-yarete geleceğini ve beni de İstanbul’da Ba-yan Hillary Clinton’la yapılacak bir toplan-tıya çağırdıklarını belirtti.

Toplantı bir tanışma şeklindeydi. Ba-yan Clinton’a takdim edilmek üzere veya onunla tanışmak için Türkiye’den 15-20 kişi seçilmişti. Bayan Clinton, her-kesin elini teker teker sıktı, hatırını sor-du. Bana geldiğinde de aynısını yapa-cağını zannederken, önümde durdu ve bana hiç beklemediğim bir şekilde;

“Eşim ve ben, sigaraya karşı verdiği-niz mücadelede size tam destek veriyoruz. Bu konuda en ufak endişeniz olmasın. Sı-kıntılarınızı asgariye indirmek için her tür-lü talimatı verdik. Gönlünüz müsterih ol-sun” dedi. Çok şaşırmıştım, ama böylesine bir destek görmek hem gururumu okşa-dı hem de çok da hoşuma gitti. Sonradan öğrendim ki her ikisi de Başkanlık seçim-lerinden önce ve Başkanlık dönemlerinde Amerikan sigara tekellerine karşı çok ciddi bir mücadele vermişler. Bayan Clinton’un benimle diğerlerine kıyasla daha uzun ko-nuşmasını, içerde hiç basın mensubu ol-mamasına rağmen acar bir muhabir ar-kadaş duymuştu. Akşam aldığım telefon-

Page 33: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

da; “Ne konuştunuz anlatabilir misiniz?’’ diyor-du. Ben de sesime gizemli bir ton vermeye çalı-şarak; “Vallahi veremem, Başkan’dan Başkan’a özel bir mesaj var’’’ deyince iyice meraklandı ve;

“Hangi Başkan’a , kime?’’ diye heyecanlandı.“Genel Başkanım Mesut Yılmaz ‘a tabii!”

dedim. “Lütfen, içeriği nedir?’’ talebini aldıktan son-

ra muhabir arkadaşı daha fazla üzmemek için;“Sayın Clinton; söyleyin Mesut bey’e çok si-

gara içmesin, diyor!!!!!!!”Bayan Hillary’nin verdiği mesajdan sonra

üzerimdeki baskı kalkmadı, iyice hafifledi. Bu olay, bu tip şirketlerin hangi dilden anladığının da bir delilidir kuşkusuz.Son olarak ülkemizde sigara yasağında gelinen nok-tayı nasıl değerlendirirsiniz? Sigaraya karşı verilen mücadelede Sayın Başba-kanımızın ortaya koyduğu irade ile gelinen nok-ta gerçekten çok önemlidir. Ancak su uyur düş-man uyumaz misali, sigara üreticisi-ithalatçısı şirketler tütün alışkanlığını özellikle gençler nezdinde yaymak için akla hayale gelmez yol-

lara başvurmaktadırlar. Bu yolları kapatmak ve özellikle genç nesillerimizi korumak için bazı esasların yasalaşmasına ihtiyaç vardır.

Yasanın sigara satışlarında her türlü özen-dirici uygulamayı kesinlikle yasaklamasına rağmen sigara üretim firmaları geleneksel po-litikalarıyla gençlerimizi sigara içmeye alıştır-ma politikalarını devam ettirmekte ve özellik-le üniversiteye gençlerine el atmaktadırlar. Bü-yük bir gizlilikle yürüttükleri uygulamalarla her üniversitede özel ilişkiler sonucu ikna et-tikleri gençlere gayri resmi biçimde özel araç tahsis edip, maaşa bağlayıp karşılığında be-dava verdikleri sigaraları arkadaşlarına dağı-tıp onları sigaraya alıştırmaları istenmektedir. Sigara şirketleri düzenledikleri sigara fabrika inceleme gezileri gibi bahanelerle gençlerimizi kurdukları tuzaklara düşürmektedirler. Üzü-cü olanı bu gezilerin staj - etüt ve benzeri al-datıcı eğitim isimleri altında düzenlenmesi ve kendi öğrencilerine karşı duyarsız üniversi-te yöneticilerinden izin alarak yapılan vicdan-sızlıklara meşru kılıflar bulmalarıdır. 31

Page 34: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Avrupa ça-pında 21 ülkede ulusal ve uluslar ara-sı 50 organizasyona ev sahipliği yapan Avrupa Alkol Politikaları Birliği (EU-ROCARE)’ e üye oldu.

Geçtiğimiz Haziran ayında EUROCA-RE’ e üyelik başvurusunda bulunan Yeşi-lay 18-19 Ekim’de Avrupa Alkol Politika-ları Konferansı için gittiği Brüksel’de bir-liğin genel sekreteriyle bir görüşme yap-mıştı ve Yeşilay Avrupa Alkol Politikaları Birliği’nin önümüzdeki Mayıs ayında ya-pacağı genel kuruluna davet edilmişti.

EUROCARE nedir? Ne için çalışır?

Avrupa Birliği Alkol Politikaları üye devletlerinin etkisiyle kuruldu 9 orga-nizasyon tarafından 1990’da kurulan EUROCARE, alkol ve onun yol açtığı zararları azaltmak ve engellemek için Avrupa’daki sosyal organizasyonları ve sivil toplum sağlık örgütlerini ortak bir çatı altında toplayan ittifaktır. EU-ROCARE herhangi bir yere bağlı de-ğildir ve alkol endüstrisi ve onun sos-yal görünümlü organizasyonlarından herhangi bir finansal destek almamak-tadır. Birlik, Küresel Alkol Politikaları Birliği, Avrupa Halk Sağlığı Birliği ve Avrupa Halk Sağlığı/Tarım Konsorsi-yumu üyesidir.

Birliğin amacı, gerek Avrupa’da gerek ulusal ölçekte gerekse yerel anlamda ka-

rar merkezleri arasında alkolün zararlı so-nuçları hakkında farkındalık yaratmak ve bu farkındalığın Avrupa Birliğindeki otu-rum ve tartışmalarda hesaba katıldığını göstererek kanıt merkezli politikaların uy-gulanmasını ve gelişimini desteklemektir.

Proje ve Çalışma AlanlarıKoruma Projesi: Bu projenin amacı, Avrupa’da ulusal ve yerel bağlamda al-kollü içeceklerin etiketlenmesi noktasın-da tüketicilere tecrübe, kanıt ve bilgi akışı sağlamaktır. Ayrıca gençler arasında alko-lün zararlarını önleme noktasında destek-leyici bir ortam yaratmak da bu projenin amaçlarından biridir.Sağlıklı ve Mutlu Yaşlılık Projesi: Bu proje, Avrupa ülkelerinde ulusal ve yerel düzeyde iletişim ağı kurarak alkolün za-rarlı etkilerini çalışma hayatından emekli-lik dönemine kadar yaşlılar arasında önle-mek amacıyla oluşturulmuştur. Avrupa Temel Sağlık Hizmetleri: Bu pro-je, alkol tüketiminin sağlıklı yaşam üze-rindeki zararlı ve tehlikeli müdahaleleri-ni profesyonel sağlık hizmetlerinin gün-lük klinik işlerine kanalize etmek amacıy-la oluşturulmuştur.Alkol Kaynaklı Sorunları Çözme Standardı: Bu projenin amacı, içki tüke-tim kalıplarını ve Avrupa alkol politikala-rının ekonomik etkilerini ölçmek için me-todolojik bir standart geliştirmektir.

Yeşilay Avrupa Alkol Politikaları Birliği (EUROCARE)’ e üye oldu

ÇEVİRİ

MURAT KARACA

32

Page 35: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

YEŞİLAYCILAR

Gençlere önce kendimiz iyi örnek olmalıyızHalil Manuş Yaş: 53 Mesleği: Öğretmen Şehir: Çorum

Yeşilay; Türkiye’de al-kollü içki ve uyuşturucu madde tüketimi ile mü-cadele eden, “İçki bütün kötülüklerin anasıdır” sözü ışığında milletimi-ze yapılacak kötülükle-ri bilgilendirerek, kötü-lük gelmeden tedbir alın-masını isteyen ilk ve tek dernektir. Bizlerde eli-mizden geldiği kadarıy-la Yeşilay’a yardımda bu-lunmalıyız. Geleceğimi-zin teminatı olan gençle-rimize önce kendimiz iyi örnek olmalıyız. Sanatçı-larımız toplumda örnek gösterilen kişilerdir. O halde onlar daha da dik-katli olmalı, televizyon-larda sigara ve alkolün zararları işlenmeli, bu ko-nular televizyonda özen-dirici olmamalı aksine aydınlatıcı olmalı, okul-larımızda küçük yavru-larımıza alkolün ve siga-ranın zararları görsel ola-rak filmlerle öğretilmeli-dir diye düşünüyorum.

Alkolün özgürlük kapsamına girdiği algısının kırılması gerekiyor

Çağatay Özüer Mesleği: Kurumsal İletişim MüdürüŞehir: İstanbul

Yeşilay Cemiyeti’nin yıl-lardır ülkemizde çok ha-yırlı ve güzel çalışmalar yaptığını düşünüyorum. Özellikle de sigara ve al-kolün zararları hakkın-da… Sigara konusunda toplumda var olan ortak anlayış ve mutabakatın alkollü ilgili de oluşma-sına ihtiyaç var diye dü-şünüyorum. Toplumdaki genel kabule göre sigara zararlı ve mücadele edil-meli kanısı mevcut ama alkol bireysel özgürlük kapsamında gibi algılanı-yor. Bunu kırılması ve al-kolün de bu topluma za-rarlarının anlatılması için bir proje yapılabilir. Al-kolle mücadeleyi toplu-ma doğru anlatmak için en iyi projeyi önerene ödül verilerek, bu tür ça-lışmalara bilhassa genç-ler teşvik edilebilir.Yeşilay Cemiyeti’ne ha-yırlı çalışmalarında mu-vaffakiyetler dilerim...

Yeşilay sayesinde 35 yıllık bağımlı olan annem sigarayı bıraktıFaruk AydoğanYaş: 20-ÖğrenciŞehir: Çorum

Yeşilay… Ülkemiz-de ismi en çok duyu-lan kurumlardan biri-si. Amacı her türlü kötü bağımlılıkla mücade-le etmek. Ben üniver-site öğrencisiyim. Bir gün kaldığımız yurtta, Yeşilay’ın ilimizde bu-lunan Şube Başkanı se-miner vermek için yur-dumuza geldi. Semineri dinleyip dinlememekte çok kararsızdım. Ama gidip dinlemekte fayda olacağına karar verdim. Yeşilay Şube Başkanı inanılmaz bir seminer gerçekleştirdi. Sigaraya başlayalı 3-4 ay olmuş-tu ve seminerden o ka-dar etkilenmiştim ki bir daha sigara içmeyeceği-me o anda yemin ettim. 35 yıllık sigara bağımlı-sı anneme de seminer-den öğrendiklerimi an-latarak ve görsel öğeler-le destekleyerek sigarayı bırakmasını sağladım. Teşekkürler Yeşilay…

Bağımlılıklardan arınmış bir neslin inşası ‘Yeşilay’ ile mümkün

Ömer Faruk Sukayar, Yaş: 21-ÖğrenciFatih Gençlik Mec. Bşk. Vkl.Şehir: İstanbul

Toplumu erozyona sü-rükleyen baş etmenler-den biridir bağımlılık. Bağımlılığa giden yol ise bilinçsizlik ve insanla-rın beslediği masumiyet algısından geçiyor. Alış-kanlıkların kolay kaza-nıldığı, kurtulmanın ise emek, sabır ve azim ge-rektirdiği bir çağdayız. Toplumsal sorumluluk-larımızın da gereği olan, insanları bilinçlendir-mek, masumiyet algısı-nı kırmak ve en önemli-si yeni neslin bağımlılık-lardan uzak bir şekilde inşa edilmesini asli va-zife edinen, bu davanın en önemli aktörü; Yeşilay Cemiyeti. Küllerinden doğan Yeşilay’a mücade-le zeminlerinde destek olmak ise bizlerin borcu. İnanıyorum ki 2013 yılı, Yeşilay’ın adını ve dava-sını çok daha sık duyura-cağımız bir yıl olacak. El ele, azimle!

Page 36: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Mimarlık eğitimi aldınız ama prodüksiyon, ani-masyon gibi alanlarda çalışmaya başladınız. Sizi bu alana yönlendiren ne idi?Lise çağlarına kadar hangi mesleği seçece-ğimden emin olamamıştım bir türlü. Ama bi-limle ilgili bir şeyler yapmak istiyordum. Ha-yatım boyunca araştırma yapsam ve bundan da kazanç elde etsem ne kadar ideal bir haya-tım olur hayallerindeydim. Lisede ikinci döne-mimde zayıflarımı kurtardığım için ailem de beni bilgisayarla ödüllendirdi. Yıl 1983. O dö-nemde bilgisayarlar ilk defa evlere girecek fi-yatlara inmiş. Bir iki ay bilgisayarla oynadık-tan sonra programlama dilini öğrenmeye me-rak saldım. Tüm lise hayatım boyunca bir yan-dan okuyup bir yandan da demo programla-rı hazırladım. Bu işlerden kazanç da elde et-tim. Üniversiteye giriş sınavında sadece 3 ter-cih yapmıştım. İlk ikisi bilgisayar bölümleriy-di. Üçüncü tercihim ise Mimar Sinan Üniver-

sitesi Mimarlık’tı. Ben üçüncü tercihime yer-leştim. Üniversitedeyken de her zaman bilgisa-yar ve programcılık ile ilgilenmeye devam et-tim. Hatta şöyle bir anekdot anlatayım. O za-manlar mimarlık tarihi dersimize profesörle-rimizden biri giriyordu. Ve mimarlıkta bilgisa-yar kullanımının henüz emekleme aşamasın-da olduğunu anlatmak için, “bilgisayarlar ta-sarım konusunda size yardımcı olamazlar, ke-sit bile alamazlar” demişti. Bu soru benim ak-lıma takılmıştı o gün. Eve gidip sabaha kadar primitif bir plan üzerinden kesit çizebilen bir program yazmıştım. Ve ertesi gün bunu fakül-teye götürdüm. Çok ilgilerini çekti. Okulda da o sırada yeni bilgisayar laboratuarı kuruluyor-du. Bana direkt anahtarını teslim ettiler. Ben de evimde olamayacak kadar hızlı bilgisayar-lara ulaşım sağlamış oldum. Bilgisayarla mimarlık uzun yıllar beraber git-miş anlaşılan…

“Çocukluktan beri en büyük hayalim sinema. Hayatımın ana hedefi.”

söyleşi

S Ö Y L E Ş I S Ü M E Y Y A O L C A Y F O T O Ğ R A F R A B İ A K O Y U N C U

Bir insanın muhabbeti bu kadar mı güzel olur? Söz konusu Murat Serezli ise cevabımız; evet! Reklamlarda ve sitcomlarda aranan bir yüz Murat Serezli… Animasy-on ve yönetmenlikte de başarılı bir isim.. Sempatikliği ve sohbeti muhteşem.. Bizler de Anadolu Hisarı’nın nefis havasında Serezli’nin bu keyifli sohbetine ortak olduk.

M U R A T S E R E Z L İ :

Page 37: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı
Page 38: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Evet.. Üçüncü sınıftayken beş arkadaş bir de şirket kurduk. Piyasaya hem sunum programları yazıp hem de mimari çözüm-ler üretiyorduk. Üniversite hayatı boyun-ca mimarlık ve bilgisayar benim için para-lel gitti. Ama bilgisayar programlama daha öndeydi.

Ortaokul derslerinde oturup storyboard’lar çizerdim

Görsel sanatlara geçişiniz nasıl başladı?Okulu bitirdiğim zaman görsel sanatlar-la ilgilemeye başladım. Kanal E’nin (şimdi-ki CNBCE) ilk kurulum ekibi içinde yer al-dım. Sonra askerlik girdi araya. Askerlik-ten sonra Star TV’de işe başladım. Kanal-da yaklaşık 9 yıl animasyon, yönetmenlik, özel efekt, seslendirme dallarında yoğun faaliyet gösterdim. Ama aslında en büyük hayalim sinema yapmaktı. Ortaokulday-ken oturup derste hayali filmlerimin başla-rının storyboard’larını çizerdim. Defterler dolusu çizgi romanlar çizerdim. Çok me-raklıydım bilim kurguya ve sinemaya. Bil-gisayar grafikleri geliştiği zaman artık ken-di başıma, evde, hiçbir insana, paraya, lojis-tiğe ihtiyaç duymadan kendi filmlerimi ya-pabiliyordum. Büyük bir özgürlüktü yara-tıcılığım için.

Yalnız bunun eğitimini almıyorsunuz?Hayır, ben sadece mimarlık okudum. O eğitimi hep kendi başıma yüzlerce ki-tap okuyup, binlerce film izleyerek edin-dim. Sömestr ve yaz tatillerinde izleyebil-diğim kadar. film izlerdim. Videomuzu da babamın bize yakın oturan bir arkadaşı-nın evindeki videoya bağlayıp, tatillerim-de orada günde beş film aktarırdım. Aktar-ma da şimdiki gibi film başına iki dakika-da copy-paste gibi olmuyordu tabi. Bir filmi aktarmak doğal olarak filmin süresi kadar-dı. Sonuçta kasetten kasete bir aktarım söz konusu. Daha o zamanlardan kallavi bir film arşivim vardı. Bu iflah olmaz sinefilli-ğim film yönetmenliği ve film türleri algı-sı üzerine büyük bir birikim ve görgü sağ-ladı. Onyıllardır da en çok sinema üzerine kitaplar okumaktayım.Nevra-Metin Serezli çiftinin oğlu olmanız sizi bu alana yönlendirmede etkili oldu mu? Oyunculuk Türkiye’de de, dünyada da en zor mesleklerden bir tanesi. Sadece yete-nekli ve eğitimli olmanız yetmiyor. Aynı zamanda şanslı da olmanız gerekiyor ve şans hiçbir zaman elinizde olmayan bir faktördür. Bu işin kendine has başka zor-lukları da var. Her sezon yeni baştan iş bul-ma mecburiyeti gibi… Her sene o işi tuttur-

Oyunculuk en zor meslek-lerden bir tanesi. Sadece yetenekli ve eğitimli olmanız yetmiyor. Aynı zamanda şanslı da olmanız gerekiyor.

Page 39: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

37

manız gerekli ki bir kaç sene devam edebil-sin. Hâlbuki bir yerde işe başlasanız, orada çalışırsınız, maaşınız yatar, güvenceniz var-dır. Kovulacak kadar aykırı olmadığınız sü-rece işinize güvenirsiniz. Annem, babam da bu işin çok çeşitli zorluklarını çok iyi bildik-leri için kardeşimi ve beni pek teşvik etme-diler oyunculuğa. Onların düşüncesi üniver-site okuyarak, oyunculuk dışında bir mesle-ğimizin olması yönündeydi.Arkadaş gruplarımın komedyeniydim.Nevra Serezli bir röportajında sizin çocukluğu-nuzda içine kapanık bir mizaca sahip olduğunu-zu ifade etmişti. Yaptığınız işlere bakılırsa bu hiç de böyle gözükmüyor…Evet, çocukluğumda içime kapanıktım, çok dikkat çekmek istemeyen birisiydim. Bilgi-sayar da biraz beni asosyalleştirmişti belki de. O yıllarda bilgisayarlara meraklı olanlar asosyal diye etiketlenirdi. Çünkü günümüz-deki gibi herkes cebinde bile bilgisayarlar ile gezmiyordu, bir çoğu görmemişti bile… Bil-gisayarla uğraşan, saatlerce odaya kapanıp, hiçbir yere çıkmayan ama birbirleriyle deği-şik bir dille konuşup, çok eğlenen insanlar onlara garip ve ürkütücü gelirdi. Şimdi ise herkesin dilinde sosyal paylaşım sitelerinin terimleri var. Aslında ben asosyal bir çocuk değildim. Farklı arkadaş gruplarımda hep sevilen ve hatta hiperaktif olandım. Sadece üzerimizde kimileri tarafından yapıştırılan asosyal etiketlemesi vardı. O yaşlarda kişi, kendisinin bile başkalarının etiketlediği gibi olduğuna inanıp ve hatta davranışlarını bile o yönde değiştirebilir. Toplumun bireyi şe-killendirmesi işte. Yakın hissettiğim arkadaş gruplarımın her zaman stand-up’çısıydım. Onları en çok güldüren, heyecanla dinleme-lerine neden olan şeyler anlatandım. Bu bi-raz da benim çok okuyup, öğrenmemden, çok da meraklı olmamdan kaynaklanıyor-du. Şimdi ise sanal sosyalliği sosyallik sanan

ama karşılıklı masada otururken her boş anda akıllı telefonlarını ellerinden düşürme-yen, karşılıklı sohbet paylaşımı yapmak ye-rine mesajlarını, maillerini, tweet’lerini dü-zenleyen çok kalabalık bir nesil var. Fazla sosyallikten boğulmuş asosyaller.Çocuklarını sokaktaki tehlikelerden korumak is-teyen aileler, bu defa çocuklarını evde bilgisayar başına kilitleyebiliyorlar. Internet ve güvenliği hakkında düşünceleriniz nasıl?İnternet hayatı kolaylaştırması ve tanıdı-ğı imkânlardan dolayı bence en büyük ile-tişim buluşu. Hayatımıza getirdiği kolaylık-lar sayısız Kimi yörelerden ise Internet’in ne kadar kötü ve zararlı birşey olduğuna dair haberler, röportajlar izliyorum bazen. Oysa Dünya’daki tüm araçları zarar vermek ama-cıyla da kullanabilirsiniz.

İnternet’in yapısı çok olasılıklı. Bir yeri-ni kapadığınızda ya arkasından dolaşmanın ya da başka bir yöntemle aynı amacı gerçek-leştirmenin bir yolu muhakkak var. O yüz-den ebeveylerin bilinçli ve bilgili olması şart. Teknolojik gelişmelerin önüne asla geçeme-yiz, hatta anne baba olarak hızına çocukları-mız kadar yetişemeyiz. Biz sorumlulukları-mıza, değerlerimize ve çocuklarımıza sahip çıkmalı, onlara doğru ve yanlışı ayırt edebil-meyi öğretmeliyiz. Bunu ayırt edebilen birey asılnda hiçbir kurallar bütününe muhtaç ol-maz. İnsanlık her aracı doğru kullanmanın yolunu da bulur.. Asıl çocuklarımızı koru-mak için o araçlar hakkında sıkı bilgiye sa-hip olmak zorundayız çünkü otomatik ko-ruma mekanizmalarının etkinliği tartışılır. Tartışmaya açık noktalar hangisidir?En basit örnek: Aile ve çocuk profilinde, evet zararlı içerikli sitelerden uzaksınız. İstisma-ra yönelik imgeler , belli kelimelerin olduğu sayfalar, DNS’ler açılmıyor. Ama Internet’i tamamen sansürlemek imkansız. Bu özelliği biz büyükler adına sevdiğim bir şey. Çünkü

Film arşivim ortaokul sıralarından beri ol-dukça büyüktü. Arşiv yapmak bugüne göre daha fazla emek vermeyi gerektiriyordu.

Bu iflah olmaz sinefilliğim film yönetmenliği ve film tür-leri algısı üzerine büyük bir birikim ve görgü sağladı.“

Page 40: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

akli ehliyeti sahibi, ahlaki değerleri olan, doğru-yanlışı bilen bir insan için sansüre ihtiyaç yoktur. Siz inanmadığınız düşüncelere ait bir kitabı oku-duğunuz zaman düşünceleriniz hemen karışıp bulanır mı? Hemen etkilenip, akıl karmaşası içine düşer misiniz? Hayır. Hatta belki düşüncelerini-zin sağlamasını yapmış olursunuz. Karşıt düşün-ce, siz izin vermediğiniz sürece asla size zarar ve-remez. Birileri benim neyip okuyabilip neyi göre-meyeceğime benim adıma karar veriyorsa, benim aklıma ve yargıma güvenmiyor hatta hakaret edi-yor demektir. Olgun bireyin sansüre ihtiyacı yok-tur. Bunu ben talep ediyor veya destekliyorsam da, ben kendi kendimin aklına güvenmiyorum, bir büyük abimin beni korumasına ihtiyaç duyu-yorum anlamına gelir. Ki neyi görüp neyi göreme-yeceğini bugün birilerine teslim eden, yarın karar-larını, gücünü, bireyselliğini bir başkasının eline devreder. Ama gel gelelim reşit olmayan çocuk-lar söz konusu olduğunda onların temiz dimağ-larını, yaşları ve eğitim seviyeleri yeterli olgunlu-ğa gelene kadar, zararlı olabilecek, gelişimlerini et-kileyecek şeylerden korumak zorundayız. Söz ko-nusu Internet olunca çaresiz olduğumuz kısımlar da var ama.

Mesela Aile Paketi ile çocuklarımızı çeşitli za-rarlı alışkanlıkların promosyonunu yapan ve istis-mar nesneleri gösteren sitelerden koruduk diye-lim. Ya direkt mesajlaşma ya da sosyal medya si-teleri üzerinden onlarla kontak kurmaya çalışa-bilecek kötü niyetli kişilerden nasıl koruyacağız? Bunu sadece çocuğumuzu özellikle bu tarz şeylere karşı eğiterek engelleyebiliriz. Bunu devlet engel-leyemez, bilişim sistemleri engelleyemez. Bunun önüne ancak bilinç sahibi ebeveynler ve aile içi eğitim ile geçebiliriz. Her tür ahlaki eğitim önce aile içinde başlamalıdır.Bu tür bağımlılıklarla mücadele noktasında el-bette en etkili alan medyadır. Medyanın bu ko-nuda tutumu nasıl? Örneğin dizi ve sinemalar-da alkolün gösterilmesi de internetten gelen tehlikelerle eş değil midir?

Her türlü yerde özendirici reklamlar ile karşılaşabilirler. Ama her şey aile ve çev-reden başlıyor. Ben kendi çocuklarıma bu eğitimi iyi verebileceğimi düşündü-ğüm için reklamlardan ya da TV/sine-ma eserlerindeki kullanımlardan ürkmü-yorum. Ben çocuklarıma sigaranın, alko-lün zararlı olduğunu doğru ve ikna edici bir şekilde anlattığım sürece çocuklarım o özendirici ve parlatıcı her tür medyayı gör-düklerinde şeffaf bir şey izler gibi umursa-madan geçeceklerdir. Asıl savaşmakta zorluk

çekeceğimiz çocuğumuzun yakın arkadaş çevresi. Yani çocuklar arkadaş çevresinden çok çabuk etkilene-biliyor…Kesinlikle. Ben ilk sigaramı dershanede, teneffüste sigara içen arkadaşlarımı görüp, merak ederek iç-miştim. Hiç bir zaman başlamadım sigaraya. Ama o gün neden içtiğimi de bilmem. Ailevi bir sev-gi boşluğu içinde de değildim. Çocuklar gruptan dışlanma, yalnız kalma endişeleriyle, sosyal kabul ediliş uğruna arkadaş grubunun dinamiklerine uyarak bağımlılık yapıcı maddelere bulaşabilirler.

Alkol de aynı. Reklamlar alkolü gençlerin ha-yatlarının içine, onlar için en cazip diğer unsurla-rın yanına ilave ederek su-nuyorlar. Mutluluk, eğ-lence ve cinsellikle al-kol özdeşleştirili-yor ve ayrılmaz bir parça ola-rak lanse edi-liyor. İnsan-ları birleştiri-cilik atfedili-yor. Kültürün bir parçası ol-duğu vurgu-lanıyor. Ama sigara konu-sunda du-

Page 41: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

39

rum çok daha garip. İnsanın en büyük kor-kusu yalnız kalmak ve ölümdür. Ama insa-noğlu bilimsel olarak onlarca hastalığa ne-den olduğu ve öldürdüğü ispatlanmış bir nesneyi vücutlarına sokuyor. Sigara paketle-rinin üstünde “öldürür” yazıyor yahu! Da-hası var mı? “Tabanca: Dikkat edin öldürür. Lütfen alnınıza dayayıp tetiği çekmeyiniz!” Yapar mısın bunu? Sigara da, alıp tetiği çek-mek gibi bir şey. Ama içiyor. Neden? Uzun zamanda öldürüyor çünkü. Oh, nasıl olsa vaktimiz var. Böyle bir mantık var mı?Reklamlar ve sitcomlarda aranan bir yüzsünüz. Özellikle reklamlarda, başrolünde oynadığınız işler üstüste Kristal Elma ödülü aldı. Komedi ala-nında bu kadar iyi olmanızın sırrı nedir? Evet lokomotifi olduğum o reklamların ödüller kazanması doğal olarak bana çok gurur verdi. Reklam oyunculuğunda başa-rılı adledilmemi, reklamcılık kafasına sa-hip olmama veriyorum. Yurtdışında ödül almış/almamış bir çok reklamı izlemeyi ve saklamayı hep sevdim. Reklamcılık üzeri-ne kitaplar okudum. Animatör/yönetmen olarak TV kanalında çalıştığım yıllarda rek-lamlar da yazıp, çektiğim için bu konuda on yıl pratik de yapmış oldum. E reklamın arkasından anlayan bir oyuncu olarak bu kategoride az sayıda kişiden birisiyim. Rek-lamda nasıl cazip, komik, ekonomik oyna-mam gerektiğini biliyorum. Reklam daha çekilirken bitmiş işin nasıl çıkacağını, çık-ması gerektiğini ve neye hizmet etmesi ge-rektiğini çok net analiz edebiliyorum. Ko-medi yeteneği ise 7/24 bunun idmanıyla ya-şamamdan geliyor herhalde.Bir özelliğinizi daha gözlemledim. Ciğer hacmi olsun, diyafram kontrolünüz olsun, diliniz hiç dolanmadan bir tomar lafı rahatlıkla ve akıcı bir şekilde söyleyebiliyorsunuz. Bu anne babanız-dan mı kaynaklanıyor? Nedir bunun sebebi?Genetik bir miras galiba. Ben resim, heykel

gibi plastik sanatların genetik olarak taşına-bildiğine, oyunculuğun ise daha çok görgü ve yaşanmışlıklarla geliştiğine inanıyorum. Bir gözlem alışkanlığı, yoğunlaşma, dikkat etme durumu. Ama bir yandan da ciğer hac-midir, diyaframdır, dudakların hızlı bir şe-kilde kelimeleri anlaşılır bir şekilde aktarma-sı, düşünceler ile hareketler ve ağız arasında-ki koordinasyon hızı olsun, bunların anato-mik bazı avantajları olabilir ve bunlar da ge-netiktir tabi ki. Bazen konuşurken bir cümle-ye başlarız ama sonuna doğru kelimeyi he-nüz bulamamışızdır ya, “ee, ıı” deriz. Bende bu durumda eşanlamlı kelimeler hemen di-zilebiliyor aklımda. Zaman zaman çok hızlı konuştuğum da oluyor ki iyi bir şey değil bu aslında. Sen de hızlı konuşuyorsun. Aklın-da bir şeyler birikiyor ama ağzının o kelime-leri oluşturma hızı zekâna yetişemiyor, bu sebeple kelimeleri hızlı bir şekilde sırlayıp bir an önce aktarmaya çalışıyorsun. Hâlbuki karşımızdakinin bizi anlayabildiği oranda bilgiliyizdir. Anlaşılırlığımızı kaybetmeme-liyiz. Şu iletişim çağında iletişimsizlik en bü-yük sorunumuz. ‘İyi Beslen, Mutlu Yaşa’ adında, Show TV’de sağ-lıklı ve dengeli beslenme konusunda çok güzel bir program sundunuz. Bunun dışında yaptığınız veya yapacağınız çalışmalar içerisinde neler var?

İki yıl devam etti programımız. 40 ünlü, 40 uzman ağırladık; iyi beslenmenin, mut-lu sağlıklı yaşamanın, sağlıklı içecek ve yi-yecekler tüketmenin faydaları ve yaşam ka-litenizi nasıl artırdığı üzerine sohbetler yap-tık. Umarım 2013’te de yine bu tarz bir pro-je içerisinde yer alır ve üstüme düşen sosyal sorumlukları yerine getiririm. Bazı program sunuculuğu teklifleri geliyor. Bunun dışında çektiğim 2 reklam filmi şu anda ekranlarda. Ayrıca bu yaz ilk uzun metrajlı filmimi yö-netiyorum. Senaryo revizyonları ile uğraşı-yoruz şu aralar. Zeki bir romantik-komedi.

İnternet ortamı yapısı gereği özgürdür ve kolay engellenemez. Yasaklamala-ra güven bağlamak yerine bilhassa ebe-

veynlerin bilinçli olması ve çocuğuna da kendilerini koruyabilme bilincini yüklemesi gerekir.“

Page 42: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

arşivDen

Page 43: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

41

Page 44: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

42 Kitap

Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Kemal Sayar, psikiyatrist, şair ve üretken bir kalemdir. Asrın getir-diği tereddütlere aynı zamanda gençliğin ve tüm insanların içine düştüğü buhran-lara verdiği cevaplarla, düşünce ve duygu-yu buluşturan, akla ve kalbe aynı hissiyat-lar içinde ve aynı anda dokunan deneme-leriyle kütüphanelerimizde yer aldı. Şimdi de “Özgürlüğün Baş Dönmesi” adlı eserin-de makalelerini okurlarıyla paylaşıyor.

Dünyayı aynı renge boya-maya sıvanan küreselleşme ol-gusunun ruhsal yansımaları, benliklerin postmodern çağla birlikte geçirdikleri dönüşüm, kültürün ruhsal sağlığa yö-nelik tutumları nasıl şekillen-dirdiği, varoluşçu düşünürle-rin kaygı kavramına getirdik-leri farklı açılımlar, kaos kura-mının psikiyatrik rahatsızlık-ların ve psikoterapi sürecinin anlaşılmasına yaptığı katkı-lar ve en son olarak da hayat-larımızın vazgeçilmez bir par-

çası haline gelen internetin psikolojik bir okuması kitabımızın temel konularını oluş-turmaktadır. Kitap, Özgürlüğün baş dönme-si, Benliğin dönüşümü, Küreselleşme ve Ruh Sağlığı, Psikiyatri ve Kaos, Ruhsal Hastalığa Yönelik Tutumlar ve Psikolojik mekân olarak siberalan başlıklı altı bölümden oluşuyor.

Sayar’a göre narsizim kültürünün hâkimiyet kurduğu bir çağdır yaşadığımız

çağ. Geçmişten bugüne özgürlüğümüzü kazanmaya çalışan bir nesil olarak bilindik ve özgürlük adına bir çok savaşlarda bu-lunduk. Asırlardır özgürlüğü için savaşan nesil, şimdi adeta özgürlüğün baş dönme-sini yaşıyor. Artık sınır tanımayan, sınırla-rı genişleyen özgürlük; bireyleri daha faz-la istek üzerine yoğunlaştırıyor. Diğer bir yandan da bireyleri kaos ve doyumsuzluk-larla baş etmek durumunda bırakıyor. Ça-ğımız teknolojileri, hayatımızı kolaylaştırır-ken bir yandan da insanları yalnızlığa sü-rüklüyor diyebiliriz. İnsan iç dünyası açı-sından zor bir varlıktır ve ancak farklı di-siplinlerin işbirliği ile bütüncül bir şekil-de anlaşılabilir. Önceden büyümek ve ol-gunluğa erişmek, kendini terbiye etme ye-tisi yaşam şartlarından dolayı daha kolay-dı. Şimdi ise kapitalizm ciddi bir kültürel ve psikolojik yıkıma yol açmış, kendimize bile yardım etme ya da kendimizi terbiye edebilme yetimizi yok etmiştir. Acaba bu-günün modern insanı kendine nasıl bir çı-kış yolu bulacak?

Kemal Sayar,”Özgürlüğün Baş Dönmesi”nde varoluşçu felsefeden kaos kura-mına uzanan bir yelpaze içinde, ruh sağlığı ve hastalığı anlamak için bütüncül bir paradig-ma arayışını dile getirmektedir. Benliğin dö-nüşümünü, küresel kapitalizm, kaos kuramı, anksiyete, siberalan gibi kavramlara yoğunla-şarak yaşadığımız çağı irdeliyor. Bugünü id-rak edebilmemiz için çeşitli seçenek ve tahlil-ler sunarak bir çözüm bulabilme yolunda na-çizane bir katkı bulma çabasındadır.

Özgürlüğün Baş DönmesiMerve Sektioğlu

43

KEMAL SAYAR

Timaş Yayınları

Page 45: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Trabzon’da iki mobilya ustasının kapor-tası ve içinin bazı bölümlerini ahşaptan yaptığı ‘’Laz Rover’’ adı verilen otomo-bil görücüye çıktı. Köprübaşı ilçesine bağlı Beşköy beldesinde iki mobilya us-tası, “Eski bir otomobilin yürüyen aksa-mını kullanıp, kaporta, konsol ve iç dö-şemesini ahşaptan yaptık,” dedi. Ben-zinli motora sahip ve saatte 120 kilo-metre hıza ulaşabilen otomobil, ahşap kaporta ve döşeme dolayısıyla 1,5 ton ağırlığında. Yaklaşık 30 bin liraya mal olan bu aracın yapımı üç ay sürdü.

2013 Eurovision Şarkı Yarışması’na Türkiye katıl-masa da, Türkçe bir şarkının İrlanda adına katıl-ma şansı var. 58. Eurovision Şarkı Yarışması’nda, İrlanda’yı temsil edecek şarkıyı belirlemek ama-cıyla yapılan yarışmada, 3 Türk ve 2 İrlanda-lı müzisyenden oluşan Inchequin adlı grubun

seslendireceği ‘’Son Kez’’ adlı şarkı, finale ka-lan 5 şarkı arasına girmeyi başardı. ‘’Son Kez’’ parçası finale kalmayı başarırsa finalleri 14 ve 16 Mayıs’ta, büyük finali ise 18 Mayıs’ta İsveç’in Malmö kentinde yapılacak 58. Eurovision Şarkı Yarışması’nda İrlanda’yı temsil edecek.

43 Kültür-Sanat

‘Laz Rover’Görücüye Çıktı

Eurovision’da Türkçe şarkı

Page 46: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

44 Kültür-Sanat

Prof. Dr. Nil Sarı tarafından Cerrahpaşa Tıp ve Eczacılık Tarihi Müzesi adıyla 1985 yılın-da kurulan Türkiye’nin tek tıp tarihi müzesi, geniş içeriği ile büyük bir boşluğu dolduru-yor. Edirne’deki II. Beyazıt Sağlık Müzesi’yle benzer özellikler taşısalar da Cerrahpaşa’daki müzenin çok daha geniş bir envanteri bulu-nuyor. Barındırdığı 80 bin objeyle dünya tıp tarihinin canlı tanıklığını yapan Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi, el yazması ecza kitapların-dan asırlık cerrahi aletlere kadar büyük bir mirası barındırıyor. Tarihi müzede röntgenin ilk örneklerinden olan ‘crooks’ tüpleri de bu-lunuyor. İlk zamanlarda dışarıdan göreme-

diğimiz organların, kemiklerin ya da kurşun yaraları gibi vakaların nerede ve nasıl bulun-duklarını tespit eden cihaz, Türkiye’ye gel-dikten sonra ilk kez Türk-Yunan savaşında askerlerin kurşun yaralarında kullanmışlar.

Müze yetkilileri: “Geçmişte en önemli hastalıklardan biri de şüphesiz veremdi. Bu hastalığa burada bulunan bir cihaz ile prev-ro boşluğuna hava veriliyor. Böylece bastırma yöntemiyle mikrobun yayılmasının önüne geçilmeye çalışılıyor. Tabii ki yararı kadar za-rarı da olan bir cihaz, ama uzun yıllar peni-silin bulunana kadar böyle bir çareye başvu-rulmuş,” diyerek alınan mesafeyi dile getirdi.

Tıbbın hafızası Cerrahpaşa Tıp Tarihi Müzesi’nde

Page 47: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Uşak’ta cirit ve binicilik amacıy-la yetiştirilen atların büyük bölü-mü tarihi dizi ve filmlerde yer alı-yor. Yetkililerin yaptığı açıklama-da Uşak’ta cirit ve binicilik amacıyla çok sayıda at beslendiğini, sinema ve dizi sektöründen talep gelme-si halinde köylerden topladıkları at-ları kamyonlarla filmlerin çekildiği bölgelere götürdüklerini ifade eden yetkililer tarihi dizi ve filmlere at gö-türdüklerini ve bu yolla gelir elde et-tiklerini dile getirdi. Uşak’ta yaklaşık 500 at bulunduğunu, bu hayvanların birçok filmde ( Muhteşem Yüzyıl’dan Fetih 1453’e, Kurtuluş, Ateşten Gömlek, Yahşi Batı gibi 10’dan fazla filmde) rol aldığını belirtti.

Filmlerde Rol Alan Atlar Uşak’tan

Mısırlı yönetmen Ahmed Atıf, Suriye’deki savaşı ve karşıt görüşlü iki kardeşin yaşa-dıklarını konu alan, ülkede devam eden olayları gözler önüne seren sinema filmi çekti. Mısır’dan ve Suriye’den sahneler bulu-nan ‘’Doğu Kapısı’’ adlı filmde, Suriyeli Hi-lal ve muhalif ikiz kardeşi Bilal’in hikâyesi anlatılıyor. Bilal’in, Esed’in suçlarını ispat-lamak için çalıştığı, Hilal’in ise ikiz karde-şini yanlış yolda olduğuna ikna etmeye ça-baladığı filmde, gerçek sahnelerden alınan filmde işkence görüntüleri yer alıyor. Filmde Suriye’de yaşayan ailenin yanında, ülkele-rindeki olaylar sebebiyle başka ülkelere göç etmek zorunda kalan Suriyelilerin zorlu yol-culukları ve sıkıntıları sahneleniyor.

Avrupa Birliği hibe programları kapsa-mında, sivil toplum kuruluşları tarafın-dan geliştirilen 3 bin 93 sosyal içerikli pro-jeye, 386 milyon 667 bin 961 lira finans-man sağlandı. Avrupa Birliği Bakanlığı verilerine göre, 2002-2012 yılları arasında Avrupa Birliği Hibe Programları kapsa-mında sosyal içerikli olmak üzere, odalar, il özel idareleri, dernekler, vakıflar, beledi-yeler, kooperatifler, üniversiteler, sendika-lar, köye hizmet götürme birlikleri gibi si-vil toplum kuruluşlarınca geliştirilen pro-jelere 58 farklı alanda hibe uygulandı. Söz konusu hibe programları kapsamında toplam 3 bin 93 adet projeye 386 milyon 667 bin 961 liralık bütçe tahsis edildi.

Suriye’deki dram beyaz perdede

AB’den sosyal projelere para yağdı

Page 48: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

46

Ferhad ile Şirin… Anadolu’da asırlar-dır dilden dile aktarılan efsanevi bir aşk hikâyesinin iki büyük kahramanı. Bu hikâye insanımız tarafından o kadar sevil-miş ve sahiplenilmiştir ki bu iki kahraman şiirlerde ve türkülerde yaşatılmış, asırlar öncesinden günümüze yol almışlardır.

Böylesi sevilen bir hikâyeden tiyatro da nasibini almış ve bazen küçük bazen bü-yük değişiklikler yapılarak bir çok oyu-na konu olmuştur. Bu oyunlardan Nazım Hikmet’in Ferhad ile Şirin’i en meşhur ola-nı olarak günümüze gelmiştir(YKY,2011).

Devlet Tiyatroları’nın yeni sezon oyun-larından Ay Ecesi de bu efsanevi aşkı konu edinmiş bir oyun. Genç yazar Burçak Çöl-lü’ nün köklü birkaç değişiklikle sahne-ye koyduğu oyun, Şirin’in ablası olan Ar-zen şehrinin hükümdarı Mehmene Banu gözünden seyircisine sunulmakta; oyu-nun yönetmenliğini ise usta bir oyuncu da olan Mustafa Avkıran yapmakta.

Küçük; ama oldukça hoş dizayn edil-miş, ışıkların çok iyi bir şekilde kullanıl-dığı sahnede, -aklınızda bu kadar çok oyuncu bu küçük sahneye nasıl sığa-cak soruları varken- büyük çoğunluğu-nu genç yaştaki oyuncuların oluşturdu-ğu yirmi kişilik bir kadronun sahnede-ki yerlerini almasıyla oyun başlıyor. Dik-kati çeken ilk şey, göze hoş gelmeyen bir-kaç detayın dışında özenle hazırlanmış kostümlerin güzelliği oluyor. Akabinde

oyuncuların hiçbir enstrüman kullanma-dan yaptıkları müzikler, sempatik ve ilgi çekici bir hava katıyor oyuna. Bunun ya-nına bir de Arzen halkının esnafı rolleri-ni üstlenen oyuncuların -seyircinin ken-dini gülmekten alamadığı-birbirinden güzel tepkileri de eklenince seyir zevki yüksek bir başlangıçla karşılaşıyorsunuz.

Tüm bu olumlu özelliklerin yanı-na oyuncuların birbirinden güzel perfor-mansları da eklenince, oyun seyircisini kendisine bağlayan bir hal alıyor ve daha başında bu kadar çekici hale gelince de is-ter istemez büyük bir beklentiyle izleme-nize neden oluyor. Peki, bu beklentinin so-nucu olumlu mu bitiyor? Maalesef hayır. Hep bir şeylerin eksik kaldığını hissedi-yorsunuz oyun boyunca. İlk etapta oyun-daki en köklü değişiklik olan, “aslında Şi-rin Ferhad’a vurulduğunda, Ferhad Meh-mene Banu’ya, Mehmene Banuda Ferhad’a vurulmuştu,” gerçeğini kabullenememek midir bu eksiklik hissinin sebebi diye dü-şünseniz de çok geçmeden bariz bir man-tık hatasının buna sebebiyet verdiğini anlı-yorsunuz. Çünkü oyunda Ferhad ve Meh-mene Banu arasında karşılıklı olarak ilk görüşte başlayan aşk, anlamsız bir biçimde gün yüzüne çıkmazken; buna sebep ola-rak gösterilen Şirin’in Ferhad’a vurulması; ama Ferhad’ın Şirin’e bir ağabey gibi dav-ranmasına karşın, olaya şahit olan üç kişi-nin tamamı bakışlarındaki tutkudan dola-

Muhammet celep

Tiyatro

Mantık hatası kurbanı: Ay Ecesi

Page 49: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

yı Ferhad’ın da Şirin’e âşık olduğunu beyan edi-yor. Haliyle bu mantıksız kurgu hikâyenin seyir-cideki etkisini ciddi anlamda bitirip girilen bü-yük beklenti sebebiyle de ufak bir hayal kırıklığı-na yol açıyor.

Gönül isterdi ki, kendilerine özgü sempatik bir tarz geliştirip birbiriyle bu kadar uyumlu oy-nayan bir ekibin emek verdiği bu oyunun metni de bu güzelliğe sahip olsaydı ve kendisini ayakta alkışlatacak çok daha güzel bir etki bırakabilsey-di; ama olmamış. Temennim şudur ki; bu güzel performans bu ekibi birleştirsin ve çok daha gü-zel oyunlarla sahnelerden eksilmesinler.

Velhasıl, bazen hüzünlenip bolca gülümseye-ceğiniz; oldukça özgün bir şekilde sunulan, man-tık hatası kurbanı, orta halli bir oyun olmuş Ay Ecesi. Gittiğinize pişman olmazsınız ama büyük beklentilere girdiğinizde durum değişebilir…

Tüm bu olumlu özelliklerin yanına oyuncuların birbirinden güzel per-formansları da eklenince, oyun, seyircisini kendisine bağlayan bir hal alıyor ve daha başında bu ka-dar çekici hale gelince de ister is-temez büyük bir beklentiyle izle-menize neden oluyor.

Page 50: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

48

Filmin müzikal türünde olması biraz can sı-kıcı bir durum oluşturdu bende. 19. Yüzyılın Fransa’sını anlatan klasik eserin beyazperde-ye uyarlanışı ve oyuncuların kaliteli isimler-den oluşması filmi izlemem için yeterli iki se-bep idi. Filmi izlemeye başladığımda ise rep-liklerin şarkıyla ifade edildiğini görmem önce “birazdan normal konuşurlar herhalde,” şek-

linde beyhude bir beklenti içe-risine soktu beni. Daha sonra-sında ise müzikalin devam et-mesi filmden kopmama bile ne-den oldu. Tabi bu durum tercih ve zevk meselesi. Ben müzikali daha çok tiyatro oyunlarına ya-kıştırıyorum galiba. Filmi izle-dikten sonra merak ettiğim şey şuydu: Çocukluğumda ruhların çağrıldıkları yerlere geldiklerine inanırdım. İşte Victor Hugo’nun ruhunu çağırıp bu filmi izlete-bilseydik yorumu ne olurdu aca-

ba? Öncelikle oyunculukları çok beğenirdi. Bu yüzden yönetmene seçtiği oyuncular için tam puan verirdi diye düşünüyorum. Çünkü tüm oyunculuklar göz dolduran cinsten.

Ekmek çaldığı için hapse atılan ve kaç-ma teşebbüsünde bulunmasından dolayı ce-zası 19 yıla çıkan Jean Valjean rolünü canlan-dıran Hugh Jackman rolünün hakkını fazla-sıyla vermiş. Jean Valjean’ın şartlı tahliyesiy-le birlikte hayatını Valjean’ı tekrar hapse at-maya adamış müfettiş Javert rolünde ise Akıl

Oyunları adlı muhteşem filmde başrol oyun-cusu olan Russell Crowe vardır. Başarılı aktö-rün kariyerine müzikal tiyatroda başlamış ol-ması film ve yönetmen açısından harikula-de bir şans olsa gerek. Bir fabrikada işçi bir ka-dın olan Fantine rolünü oynayan yetenek-li oyuncu Anne Hathaway’in bu rol için 5 haf-tada 11 kilo vermesi oyunculuğunun kaliteli-liği açısından bir işaret olsa gerek. Hathaway 7 yaşındayken Fantine rolünü annesinin de ti-yatroda birkaç kez oynamış olması da ilginç bir tevafuk. Fantine’nin kızı Cossette’i oyna-yan Amanda Seyfried de bu rol için gayet uy-gun olmuş. Film 1815 yılının Fransa’sı ile 1832 yılının halk ayaklanmasını anlatıyor. Sefa-let içerisindeki halkın özgürlük arayışı ve bu-nun için birlik olup krala başkaldırdıkları sah-ne filmin en güzel sahnelerindendi benim için. Gençlerin ellerinde Fransa bayraklarıyla top-lanıp: “Yeniden köle olmayacak, bu insanların müziği/ kırmızı kızgın adamların rengi, siyah geçmişin karanlık çağı/ kırmızı, yeni bir dün-ya ağarmakta, siyah hepsini bitiren gece!” di-yerek şarkılar söylemeleri insanı o an coşturu-yor. Hele filmde bulunan Gavroche adlı küçük sevimli çocuğun krala söyledikleri ve devrim-ci gençlerle birlikte olup: “Özgürlük adına kav-ga edilen bu topraklarda, artık ekmek için kav-ga edilir. Eşitlik hakkında bir şey, herkes öldü-ğünde eşittir. Vive la France! (yaşasın Fransa)” şeklinde attıkları slogan o zamanın Fransa’sını anlatan kilit cümlelerden. Devrim için sefa-let içerisinde yaşayan halkın barikat kurulma-

SEFILLERTÜR:

MÜZIKAL, MACERA, DRAMYÖNETMEN:

TOM HOOPEROYUNCULAR: HUGH JACKMAN,

RUSSELL CROWE, ANNE HATHA-WAY, AMANDA SEYFRIED

AYIN FİLMİ

esra önal

Sinema

Yeniden köle olmayacak bu insanların müziği!

Page 51: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

sı için tüm eşyalarını camdan attıkla-rı sahne ve Gavroche’un kralın askerleri tarafından vurulduğu sahne de can alı-cı sahnelerdendi bana göre. Cossette ve Marius’un etkileyici ve zorluklarla dolu aşkını da es geçmemek lazım.

Altın Küre Ödüllü olan Sefiller 8 dal-da da Oscar’a aday olma özelliği taşıyor. Müzikal film sevenler için kaçırılmaya-

cak bir baş yapıt diyebilirim. Ancak ben hala konuşmaların normal olmasından yanayım. Bir de filmin bazı sahneleri gereksiz uzunlukta. Bununla ilgili New York Times’dan Manohla Dargis’in şu cümlesine katılıyorum: “Büyük finale geldiğinizde, Fransız bayrağı zaferle sal-lanırken siz yorgunluktan beyaz bayrak sallıyor olacaksınız.”

Fransız Edebiyatı’nın

önemli yazarla-rından biri olan Victor Hugo’nun

ünlü edebiyat klasiği “Sefiller”

yönetmen Tom Hooper ile birlik-

te müzikal film olarak seyircisiy-

le buluştu.

Page 52: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

SPOR

Küresel ısınma ve iklim değişikliklerin yaşandığı dünyamızda çevreci bir doğa sporu:

ORYANTRİNG

Page 53: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Oryantring nedir? Her türlü arazi ve iklim şartlarında harita ve pusula yardımı ile bir noktadan başka bir noktaya ulaşabilmek için sporcunun fiziki gücünü, taktik ve tekniği-ni geliştiren, ani ve doğru karar verebilme yeteneğini olgunlaştıran, bireysel veya ta-kım olarak genellikle ormanlık alanda yapıl-makla birlikte park ve yeni başlayan sporcu-lar için açık alan ve spor salonlarında yapıla-bilen bir doğa sporudur.

Tarihi: İlk resmi faaliyet 1918’de İsveç’te Albay Ernst Killander tarafından yapıldı. O tarihten sonra ilgi hızla arttı ve ülkedeki en yaygın sporlardan biri halini aldı. Uluslara-rası Oryantiring Federasyonu 1961 yılında kuruldu. Oryantiring günümüzde pek çok ülkeye yayılmış bir kitle sporudur. İsveç’teki O-ringen faaliyeti her yıl on binlerce sporcu-yu bir araya getirmektedir. Ülkemizde Or-yantiring 1970’li yılların başında Türk Silah-lı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde uygulanma-ya başlanmış ve zamanla sivillerin de küçük guruplar halinde katılımı ile 1999 yılına ka-dar ülke genelinde özellikle TSK’nın deste-ğinde uygulanmıştır. Bu tarihten sonra aske-ri kulüplerin yanı sıra sivil kulüplerinde ku-rulması ile ülkemizde de hızla yayılmaya başlamış, kulüpleşme hız kazanmış ve kulüp sayısı günümüzde bir hayli artmıştır. Bu ge-lişime paralel olarak doğan doğal ihtiyaç ne-ticesinde Oryantiring sporu Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü (GSGM) bünyesinde önce 2002 yılında Dağcılık Federasyonunda alt branş olarak resmi faaliyetine başlamış ve sonra 2004 yılında İzcilik Federasyonu bün-yesine dahil edilmiştir. 2006 Yılında ise özerk ve müstakil Türkiye Oryantiring Federasyo-nu kurularak faaliyetlerini günümüze kadar sürdürmektedir

Oryantiring yapılabilmesi için gerekenler: Öncelikli olarak elimizde haritası çizilmiş bir bölge olması gerekmektedir. Uluslar arası standartlarda çizilen bu haritaların ölçekleri 1/15 000, 1/10 000, 1/7 500, 1/5 000 vb.. dir. Çi-zilen bu haritalar tamamen özel çizim prog-ramları (OCAD 9-10) kullanılarak ve harita çizicinin bölgeyi karış karış dolaşıp her tür-lü detayı yerinde görerek nakış işler gibi özel bir titizlikle çalışması sonucu hazırlanır. 1 tane A-4 büyüklüğündeki bir haritanın çizi-mi 2-3 ay gibi bir süreyi kapsayabilir. Oryan-tiring haritaları topoğrafik haritalarla benzer

51

Küresel ısınma ve iklim değişikliklerin yaşandığı dünyamızda çevreci bir doğa sporu:

ORYANTRİNG

SALİHA BÜŞRA SELMAN - AHMET KAYNAR

Page 54: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

özellikler içermelerine rağmen, bunlardan farklı olarak daha detaylıdır ve kendine özgü renklere ve sembollere sahiptir. İşte önceden Oryantiring hari-tası hazırlanmış bir arazide, yarışmacının kategori-sine uygun bir mesafe içerisinde belli sayıda kont-rol noktaları (hedefler) yerleştirilir. Yarışma başladı-ğında yarışmacıya hakemler tarafından verilen ya-rışma haritasının üzerinde de bu hedeflerin yerle-ri işaretlidir. Yarışmacı, haritanın üzerindeki 1 no’lu hedeften başlayarak, kendisine ait kaç hedef var-sa hepsine sıra ile ve eksiksiz olarak uğrayarak ya-rışmayı bitirmeye dayalı bir spordur (Şekil-1) Yarış-macılar birer birer start alır ve yalnız yarışırlar. Yarışmacının doğru hedeflere gidip gitmediği ve yarışma zamanının tespiti için yarışma esnasında Elektronik Kontrol Sistemi (EKS) kullanılır.

Oryantiring nasıl yapılır? Orienteering parku-ru haritada belirtilen sırası ile ziyaret edilecek bir dizi kontrol noktasından meydana gelmiştir. Kontrol noktaları yerleri haritada daire ile işaret-lenen, ayırt edilebilen arazi özellikleridir. Örne-ğin girinti, çukur, patika kesişimi. Kontrol nokta-ları arazide turuncu-beyaz ya da kırmızı-beyaz bayraklarla belirtilir ve tam olarak haritada belir-tilen yerlere yerleştirilir.

Her kontrol noktası tanımlama için kontrol nu-marasına ve katılımcının doğru noktaya uğradığı-nı kanıtlamak için zımba ya da elektronik zamanla-ma ünitesine sahiptir. Yarışmacı yarışma sırasında, bölgenin Orienteering haritasını, tüm kontrol nok-talarının açıklamalarının listesini (control descripti-on) ve kontrol kartı taşır. Kontrol kartı başlangıç ve bitiş zamanını kaydetmek ve her kontrol noktasın-da bulunan zımba ile işaretleme için kullanılır. Eğer elektronik sistem kullanılıyor ise zamanı ve uğranı-lan hedef numaralarını kaydetmek için kontrol kar-tı yerine elektronik yüzükler kullanılır.

Her katılımcı yaşına ve tecrübesine göre çeşitli zorluk ve uzunluklarda olan belirli yaş kategorile-ri için hazırlanmış olan parkurlardan birine katılır. Her yaştan katılımcı koşarak ya da yürüyerek Ori-enteering sporunu yapabilir. Yarışmacılar belirli za-man aralıkları çıkış alarak yarışmaya başlarlar.

Yarışmacı olarak amaç, tüm kontrol noktaları-nı becerilerini kullanarak en kısa sürede bularak bi-tirmektir. İki kontrol noktası arasındaki rota seçimi yarışmacının kendisine aittir. Birinciyi en kısa süre-de parkuru tamamlayan süre belirler. Orienteering seçilen rotada kalarak ilerlemek için sürekli kon-santrasyon gerektiren bireysel bir spordur. Gerekli olan malzemeler

Oryantiring haritası Pusula Hedef Kontrol Bayrakları Elektronik Kontrol Sis-

temleri (Zımba, Sport Ident (SI) ve Emit)Oryantiring Çeşitleri

Karada yapılan Orienteering Suda yapılan Orienteering Havada yapılan Orienteering

Yarışmacı olarak amaç, tüm kont-rol noktalarını navigasyon becerilerini kullanarak mümkün olan en kısa sü-

rede bularak bitirmektir. İki kontrol noktası ara-sındaki rota seçimi yarışmacının kendisine aittir.“

53

Page 55: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Oryantiringin Özellikleri ve Faydaları Her yaş ve her cins (bay-bayan) tarafından yapı-

labilen bir spordur. Dünyanın en ucuz doğa sporlarından biridir. Ailece yapılabilen ender sporlardan biridir. Her yerde ve her mevsimde kolaylıkla uygu-

lanabilir olmasından dolayı hızlı bir büyümeye imkânı olan bir spordur

Bedensel aktivitenin yanında, beyin gücüyle ya-pılan bir branş olma özelliğinden dolayı zihinsel gelişimine yönelik etkin bir spordur.

Rekreasyonel ve turizm organizasyonlarında kolay ve etkin uygulanabilinir.

Özellikle gençler ve çocukların severek tercih et-tiği bir spordur.

Öğrencilerin mantıklı düşünme ve problemleri bağımsız olarak analiz edip çözme yeteneğini ge-liştirdiğinden dolayı tam bir öğrenci sporudur.

Oryantiring çevreci bir spordur. Binlerce kişi-nin katıldığı yarışlardan sonra ertesi gün aynı araziye giderseniz ayak izlerinden başka hiçbir şey göremezsiniz.

Temelde yön bulmaya, harita okuyabilmeye ve pusula kullanabilmeye dayalı bir spordur.

Oryantiring yapan, çeviklik kazanır, dayanıklı-lık kazanır ve harita okuma kabiliyeti gelişir.

Coğrafya, matematik, fen bilimleri ve beden eğitimi çalışmaları sürekli olarak ve çocuğa his-

settirilmeden yapılır. Sportif bir eylem olmasından dolayı zararlı alış-

kanlıklardan tutar ve orienteeringçi sağlıklı bir bi-rey olarak toplumda model olur.

Koşuya dayalı bir etkinlik olmasında dolayı dayanıklılık kazanır. Hıza, arazi çeşitliğine göre mücadeleden dolayı genel olarak sağlam bir be-dene kavuşur.

Monoton düz bir koşu yerine rota, yön ve hedef bularak zevkli bir koşu aktivitesidir.

Bu sporun temel özelliği, içerdiği mücadelenin hem fiziksel hem de zihinsel olmasıdır. İşin için-de harita okumak olduğunda, çocuklar genellik-le daha fazla antrenman yapmaya ve daha uzun koşmaya başlarlar.

Çabuk ve doğru karar verme yeteneğini ge-liştirir.

Hatanın ne kadar önemli olduğunun farkına va-rılmasını sağlar.

Pes etmemeyi öğretir ve pekiştirir Sabırlı olmayı öğretir ve sınırlarının sonunu keş-

fetmeye yarar. Oryantiringe genç yaşta başlayanların çok azı si-

gara kullanır. Başarma duygusu içerisinde kendine güven aşı-

lanır. Kendi sınırlarını tanıma olanağı bulur.

Kaynak: Ankara Oryantring Spor Kulübü resmi web sitesi53

Page 56: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

kültür TANITIM

Güneş her gün bir başka doğar bu şehirde. Kürt’ü, Türk’ü, Arap’ı, Ermeni’si yüzyıllardır barış içinde yaşar bu diyar-da. Hz. İbrahim bu şehirde Nemrut’a meydan okudu.

URFAPEYGAMBERLER ŞEHRİ

Page 57: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Peygamberler diyarı, inançlar merkezi, hak ve batıl mücadelesinde hakkın üstün geldiğine tanıklık eden tarihi, kültürü ve sanatsal zenginlikleriyle gönüllere taht kuran kadim şehir Urfa.

Güneş her gün bir başka doğar bu şehirde. Kürt’ü, Türk’ü, Arap’ı, Ermeni’si yüzyıllardır barış içinde ya-şar bu diyarda. Hz. İbrahim bu şehirde Nemrut’a mey-dan okudu.

Halil İbrahim sofrasıdır bu memlekette herke-sin gönlü. Buram buram tarih kokan, tüm medeniyet-lerin izlerini üzerinde sergileyen müze şehir Urfa… Göbeklitepe’de yapılan kazılar neticesinde Dünyada ilk tarımın burada yapıldığı kanısına varıldı.

Sokaklarında gezdiğinizde, mimarisinden aldığı-nız hazla rahatlarsınız. Dar sokaklar, hanlar, hamam-lar, külliyeler, camiler, kiliseler, hacı kapıları, soluk taş-ları, enikli kapılar, çapraz tonozlu kabaltı sokaklar, sa-ray gibi geniş avlular, eyvanlar, havuzlar sizi alır, fark-lı diyarlara götürür.

Urfa denilince akla peygamberler ve maneviyat di-yarı gelir. Hz. İbrahim, Nemrut ile burada mücade-le verdi. Rivayetlere göre burada ateşe atıldı. Ateş su, odunlar balık oldu. Bu mekanı somutlaştıran canlı ak-varyum Balıklı Göl’dür. Gelen yerli ve yabancı ziya-retçiler burada dilek tutarlar. Hz. Eyüp (a.s)’ın sabır çi-lesi, makamı, çile taşı da Urfa’da. Şuayp (a.s) kentleş-meyi Urfa’da- Harran- başlattı. Hz İsa, gönderdi-ği mendil ile bu bölgeyi kutsadı. Elyas, Yakup, İsmail peygamberlerin de burada yaşam sürdüğü söyle-nir. Hz Âdem’in de yasaklı meyveyi yedikten sonra cennetten yeryüzüne, Harran’a geldiği riva-yet edilir.

Harran; bilim ve sanat merke-zi olmakla bera-ber ilk üniversi-tenin kurulduğu yer olarak tarih-te yer alır. Burada yetişen âlimler, fi-

lozoflar dünyanın dört bir tarafına gidip hizmet etti-ler. Pagan dininin izlerinin de taşındığı Harran, Soğ-matar, bugün araştırmacıların ve turistlerin ilgi odağı-dır. Kubbesi kerpiç evler, Anadolu medeniyeti içerisin-de renkli gizemini korumaktadır Harran’da.

Çiğköftenin sesi şekillendirdiği, acıları dindirdiği, sıra geceleriyle, nağmeleriyle, hoyratlarıyla müzik dua-yenlerinin yetiştirildiği Urfa; zengin mutfağıyla da da-maklara tat katar. Kebap çeşitleri, boranı, ağzı açık, ağzı yumuk, içli köfte, yahudi köfte, tirit, şıllık tatlısı, mırra kahvesi ile damaklar zirveye ulaşır. Urfa kapalı çarşıla-rını gezdiğimizde, kulaklarımıza bakırcıların çekiç ses-leri gelir. Kuşçu pazarında da rengârenk güvercinler ve bunların meraklılarının heyecanıyla karşılaşırsınız.

Kırmızı isot, manzarası ise gözleri kamaştırır. Attar Pazarı’nda bitki kokuları büyüler sizi. Geceleri sıra ge-celerinde okunan nağmeler, konuk evlerinde çalan saz-lar, gece hayatının renkliliğini gösterir bizlere.

Urfa aynı zamanda enerji üretim merkezidir. Ata-türk Barajı’nda üretilen elektrik ülkemizi besler. Dün-yada eşi bulunmayan kelaynaklar, Birecik ilçemizin kalesine konar. Karaali kaplıcaları, dertli bedenlere şifa sunar. Karacadağ Kayak Merkezi, şalvarla kayak yap-manın keyfini yaşatır gelenlere.

Zengin ve renkli kültüre sahip olan Urfa; Kürt’ü, Arap’ı, Türk’ü, beraber yaşatır bağrında. Zengin folk-lora sahip Urfa düğünlerinde coşku, sevinç, heyecan el ele, omuz omuza görünür. Misafirperver ve yardımse-

ver Urfalı, aynı zamanda onurlu ve cesaretlidir. Haksızlığın üzerine gitmekten bir an

bile tereddüt etmez.Ressamlar, şairler, fikir-bilim adamları, sanatçılar

yetiştiren Urfa; bu anlam-da Türkiye’de önemli

bir konuma sahiptir. Bugün Urfa; yükse-len modernleşme trendiyle güzellik-lerine güzellik ka-tıyor. Herkesi bu güzellikleri gör-meye ve yaşama-ya davet ediyor Urfa…

MUHARREM ÇELİK YEŞİLAY ŞANLIURFA TEMSİLCİSİ

Page 58: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

56 57Alıntılar

Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır.

Bir kapının kapalı olduğunu anlamak için o kapıyı itmek gerekir. Montaigne

Yoksulluk, başkasının elindekine özenmekten başka bir şey değildir. İsmet Özel

Üniversite ve aydınların, bir konu tamamen uğraşı ve ilgi alanı dışındadır; o da hakikati arama, büyük acılar içinde kıvranan insanoğluna sahici çıkış yolları gösterme konusudur. Bu, bilim dışı ve asla onaylanması mümkün olmayan bir girişimdir. Ali Bulaç

Kokuşmuş ve hastalık halini almış sistemi değiştirmek dâhilerin işidir. Muhammed sistemi zorlayacak ve devirecek güce erişinceye kadar putlara dokundu mu? Sistemi ezip ayakları altına aldıktan sonradır ki putları devirdi. Neden? Putlar semboldü. Dostoyevski

Çocuklar, kendisini evlat edinen anne ile üvey anne arasındaki farkı bilir. Halklar da kurtarıcılar ile işgalciler arasındaki farkı bilir. Amin Maalouf

Önemli olan, bir insanın imanı hakkında neler söylediği değil, aksine; bu imanın o adamı, ne yaptığı, ne hale getirdiğidir. Roger Garaudy

Sözlerin uçuyor havaya ama düşüncen yerde.

Öz olmayınca söz yükselmiyor göklere. Shakespeare

Page 59: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

57 Şiir

SAVAŞTIĞIMIZ GÜNLER KENDIMIZLEBaşın çok yükseklerde eğil selvi boyluEğil bir kez nasıl bir şeysin göreyim

Nasıl liman çocukları zalimNara atarlar gecenin koynuna

Daha başkaları da varTabiatlarını mayalarını açıklayan

Ya sen selvi boylu nesisinYa ben neyiyim körlüğün

Eğil hakkımızlaBirlikte bağıralım içine esirliğin

Ben hırsız olayım kendi malıma ha!Ben yakalanayım eşkıyama

Gardiyanların değişti de n’oolduHaydi soyun bir kez daha kırbaçlan kendi dallarına

Dağ özlemin sarı bir kanarya olduÖtüşsüz uçtu uçamadı kondu konamadı

Akıl ve hikmet emzirirdi mağaraYarasa doldu.Yüz çarpılır göz kayar

Güneşin tozu yağmuru ateşleri taşlarıGelse gelse elimin vuruşma özlemini alsa

Selvi boylu eğil ikiye katlanBak şairin yarım şiirin köle kaldı.

Cahit Zarifoğlu

Page 60: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Baş Muharririmiz Bursa’da

Mesleki bir iş için Bursa’ya giden baş-muharririmiz Ora şubemizin hararet-li faaliyetlerine şahit olmuştur. Gele-cek hafta zarfında büyük bir müsa-mere ve içki aleyhinde mütehassıs ze-vat tarafından konferanslar verilecek-tir. Keza Bursa Şubesi Amerika’ya içki aleyhinde filimler sipariş etmiştir. Ka-dehle rakı furhtını (satımı) ve aleni sar-hoşluğun meni hususunda Bursa vali-si, jandarma kumandanı ve polis mü-dürü beyler şayan-ı şükran faaliyet ib-raz etmektedirler

Gece yarısında bitap, yorgun evine dönerler. Elbiselerini bile soyunmak-sızın yatağa girerler. Bunların uykula-rı korkunç rüya ve kâbuslarla doludur. Sabahleyin vaktinde kalkmazlar, ya-tak odaları intizamsızdır. Kadın iseler temizlik usulünü bilmez, yelpaze ile biraz tozu oradan buraya nakletmeyi temizlik zannederler. Islak bezle tozu almayı düşünmezler. Sabah kahvaltı-larını acele yapar, işe geç gider, vazi-fesini muntazaman göremezler. Boş vakitlerinde kıra, bahçeye gidecekle-ri yerde masa başında likör içmekten, tavla, kâğıt oynamaktan zevk alırlar. Sinirli adamlar bunların arsında zuhur eder, nesilleri bozuktur. Işte film bu pek faideli mukayeseyi dikkat-i na-zarlarımıza vaaz etti. Almanlar cid-den usul perest adamlardır. Bugünkü

terakkiyi ancak bu surette göstere-bilmişlerdir. Filmi yapan Almanya’nın ÜVF fabrikası memleket ve mille-tin esaslı seciyelerini yaşatmakta-dır. Bizde de eski aileler arasında si-nirli adamlara pek az tesadüf edilme-si bundan naşidir. Halbuki şimdi gece hayatı denilen sefahat âlemine genç-lerimizin rağbet göstermeleri sinirli-liği artırmaktadır. Şehir emanetinin tiyatroların erken bitmesi hakkında vermiş olduğu karar münevverlerimiz tarafından alkış yerine tezyif gördü. “Bu defa artık yaz geldi. Günler uza-dı. Biraz daha geç bitsin” teranesi tutturdular. Münevver adamlar için iş saatlerinde yaz ve kışın tesiri yoktur. Gün daima yirmi dört saattir. Yaz gel-mekle ne az çalışılır, ne az uyku uyu-nulur. Program yine aynı program-dır. Akşam saat on birde yatıp yedi-de kalkan ve saat sekizde işine giden adam için değişen bir şey yoktur. Bi-naenaleyh, gazeteci arkadaşlarımı-zı memleketin samimiyetle alakadar olan bu meselede insafa davet et-meyi mesleki bir borç telakki ediyo-ruz. Filmlerin pek mühim olan bir kıs-mında verem mücadelesi teşkil edi-yordu. Bu mühim olan kısmı gelecek nüshamızda naklederiz.

Yil:1925 Mart Sayi:3

Ç E V İ R İ A R I F Ç I F Ç I

58 Hilal-i Ahdar

Page 61: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı
Page 62: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Çengelköy Mah. Meserret Sok. No:20 34680 Üsküdar / İstanbul

Telefon: +90 216 557 80 35Faks: +90 216 557 80 36

E-posta: [email protected]

SekanS yapım-organİzaSyon

feStİvaller

görüntü, SeS ve ışık ekİpmanları

kurulumları kİralanmaSı

eğİtİm ve kongreler

açılış ve toplantılar

özel projeler

Page 63: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

Çengelköy Mah. Meserret Sok. No:20 34680 Üsküdar / İstanbul

Telefon: +90 216 557 80 35Faks: +90 216 557 80 36

E-posta: [email protected]

SekanS yapım-organİzaSyon

feStİvaller

görüntü, SeS ve ışık ekİpmanları

kurulumları kİralanmaSı

eğİtİm ve kongreler

açılış ve toplantılar

özel projeler

Page 64: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı

62 Hikmetli Çizgiler

Page 65: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı
Page 66: Yeşilay Dergisi - Mart - 950.Sayı / Yeşilay Özel sayısı