07 ÖlÜm psİkolojİsİ i - tasavvufdergisi.net...Ölüm psikolojisi i mustafa koÇ giriş İnsan,...
TRANSCRIPT
. '
Ölüm Psikolojisi I
Mustafa KOÇ
Giriş
İnsan, dünyaya geldiği andan itibaren "biyo-psiko-sosyo-kültürel ve tinsel bir varlık" olma özelliğini taşımaktadır. Bu varlığın hayatiyeti, fiziksel anlamda doğumla başladığı gibi ölümle de son bulmaktadır. Doğum olgusu gibi ölüm de, bireyin kendisi t..·ırafından doğıtıdan tecrübe edilemeyen ancak, haricen gözlem yoluyla inedenebilen bir olgudur. Kısacası, ölümün birey üzerindeki etkileri, onun ölüm tasavvunıyla ve başkasının ölümünün kendi üzerinde bıraktığı psikolojik etkilerin sonucunda tespit edilebilmektedir.1 Yaşam ile ölüm, aydınlık ile karanlık gibi, ilk bakışta birbirlerine zıt görünmektedirler. Ancak ölümün varlığı, hayatın yaşanan yönüne, yani yaşamın kendisine bir şekil ve anlam kazandırmaktadır.' Zaten birey için ölüm olgusunu anlamlı kılan da bu noktadır.
Ayrıca son zamanlarda Batıda, ölümü inceleyen "Tanatoloji (Thanatology)" isimli bir.bilim dalı geliştirilmiştir. Bu bilim dalı çerçevesirlde yapılan araştırma
lar sonucu demografik olarak Batı standartlarındaki yaşam tarzında ortalama insan ömrü; erkeklerde 69, kadınlarda 77 yaş olarak tespit edilmiştir. Herhangi bir gelişim dönemi içerisindeki bireyin üç ölüm aşaması vardır:
ı. Biyolojik ölüm: Bu süreçte bireyin bedeninin organları fonksiyonlarını icra edemez duruma gelmekte ve bu noktadan sonra da vücudunun tüm organları fizyolojik olarak hayatiyerini kaybetmek~edir.
2. Sosyal ölüm: Bu evrede ise birey, çevresindeki insanlardan nıhsal ve bedensel bir takım problemlerden dolayı uzaklaşmaktadır.
3. Psikolojik ölüm: Son aşamada da birey, hafıza kaybına uğramakta ve en yakınını bile taruyamaz hale gelmektedir.3
ı Bkz. Hökelekli, Hayati, "Öhlın ve Ölünı Ötesi Psikolojisi", UOiFD, c. 3, S. 3, Bursa 1991, ss.151-
152.
2 Bkz. Geçıan, Engin, VarolfiŞ ııe Psik~yatrl, !sta.nbul 1994, s. 169.
3 Bkz. Ünlü, Sezen, Psikoloji, Eskişehir 1993, ss. 99-100.
118 tasaılllt!(
Bu makalede, öncelikle ölüm olgusu üzerine bazı psikolojik tespitiere yer verip daha sonra, ölüm psikolojisinin d ini inanca sahip olan ve olmayan bireylere etkilerinden söz etmeye çalışacağız. Son olarak ise, Tasavvuf Psikolojisi'nde sı1-firun dünya yaşamı ile ölüm ötesi hayat inancı arasında kurduğu psikolojik den
geyi saptamaya çalışacağız .
A) Ölüm Olgusu Üzeriıle Bazı Psikolojik Tespitler
Birey ve Ölüm Olgusu Bireylerio bilinçaltında ve toplumun kültür düzeyinde ölüm olgusu kolay ve
basit algılanmamış, biHikis her çağda bireyler, ölümün basitliğini kabul etmeyip, ölüm olgusuna bir takım sembolik ifadeler yüklemek süretiyle, olguyu anlamJandırmaya çalışmışJardır. ·ı İster genç olsun isterse yaşlı olsun bütün bireylerin
varoluşsal yapılannın temelinde ölüm anksiyetesi; mevcuttur. Bunun yanında, bireyin ölüme karşı geliştirdiği korktınun mihenk taşı, kendi benliğini hal-i hazırda ne ölçüde var edebildiğiyle ilgilidir.6 Bireyin kendi ölümü ile, ölüm olgusu ya da başka birinin ölüm olayı arasında temel bir fark vardır. Çünkü, bireyin kendi ölümü ile kendine göre oluşturduğu dünyası da yok olmaktadır.' Bireyin yaşamı boyunca sevdiklerinden ayrı kalması onun, yalnız olarak yaşanan bireysel yaşam koşullarına alışmasına; sevdikleriyle hep birlikte yaşam sürmesi de, bu yalnızlığın kaybolmasına sebep olabilmektedir. Haddizatında birey, her iki yaşam tarzında da korku yaşamaktadır. O, bu iki çeşit hayat tarzını kendi içinde ne kadar uyuşturabiliyorsa o kadar mutludur. Ancak bu iki ucu, dengeli bir şekilde
yaşayabilme, temelde büyük bir tecrübe gerektirmektedir. Bu bağlamda, tekrar birleşmek üzere gerçekleştirilen kısa süreli ayrılıklar, bireye hayatı ve ölüm olgusunu daha iyi anlamlandınnaya ilişkin bir fayda sağlamaktadır. Söz konusu durumun zıddı ise "ölüm ilişkileri'' ile noktalarunaktadır.B Birey, hayatta varoluşunu kendine özgü bir tarzda gerçekleştiremediği zaman çevresiyle sağlıklı bir ilişki de kuramaz, bu durumda bağımlı bir yaşam sürmeye mahkum olabilir. Söz konusu durum da, bireyi gerek kendine gerekse çevresine karşı öfkeli ve saldır
gan bir hale getirebilmektedir. Bu açıdan bakıldığında bireyin ölüm korkusu ile varoluşunu gerçekleştirememesi arasında bir paralellik söz konusudur.~
4 Bkz. Hökelekli, ·•ölüm ve Ölünı Ötesi Psikolojisi", s. 153.
5 Anksiyete (anxietyJ: Helirli korkularla, fizyolojik uyarıınlarla, hızlı kalp atışı ve solunum gibi çe
şitli bedensel belirtilerle bireyde nitelennıiş, lıoşa gitmeyen duygusal bir dunınıdur. Ankslyetede bilinç
dışı tehlikeye bağlı içsel bir tepki, tedirginlik, panik duygusu veya ruhsal acı durumu da söz l<onustıdur.
6 Bkz. Geçtan, Varoluş ııe Pstkiyatrl, s. 173
7 Bkz. Aynı eser, s. 178 8 Bl<z. Geçıan, Engin, insan Olmak, isıanbul1996, ss. 161-162.
9 Bkz Geçtan, Varoluş ve Psik~vatri, s. 175.
6Mm psikolojisi 1 119
Kastenhauro ve Aisenberg 0976),'0 ölüm olgusuyla ilgili genel prensipleri şu şekilde ifade etmektedirler:
• Ölüm olgusu sübjektiftir. Birey ölüm olgusunun si.'ıbjektifliğini, gelişim düzeyine göre algılamaktadır. Bu düzey, salt anlamda bireyin salıip olduğu kronolojik yaş olarak anlaşılmamalıdır.
• Ölüm olgusu kaımaşık ve kompleks bir yapıya sahiptir. • Ölüm olgusunun algılanması, bireyin içinde bulunduğu gelişim dönemleri
çerçevesinde değişikliğe uğrayabilir.
• Ölüm olgusunun gelişim dönemleri açısından 'amacı'; belirsizlik, bilinemezlik veya hal-i hazırda sürekli oluşum süreci içinde olmasıdır.
• Ölüm olgusunun algılanış biçimi, bireyin o anda sahip olduğu psikolojik yapısından etkilenınekte ve o yapı istikametinde şekillenmektedir.
• Ölüm olgusunun anlamlandırılınası, bireyin davranışlarıyla bire bir ilişkilidir. Yani birey, ölümü nasıl algılıyorsa davranışlannı da o yönde, yeniden yapı
landırma yoluna gitmektedir. Örnek vermek gerekirse; ölümün, ebedi mutluluğa bir adım atmak olduğunu düşünen bir bireyin, bu mutluluğu bir an önce yakalamak için intihar etmesi, kendi içinde son derece tutarlı bir eylemdir. 11
Ölüm olgusu, her bireyde belli ölçülerde tepkiye neden olmaktadır. Bu bağlamda ölüm, yüzeysel düşünce biçiminde basit bir olgu gibi algılansa da birey, ölüm olgusu karşısında psikolojik anlamda kolayca teslim olmamaktadır. Tüm bireylerde, içgüdüsel bir tarıda "hayatını koruma ve sonsuza kadar yaşama'' arzusunun varlığı mutlak bir gerçektir. Bireyin ölüm karşısında göstereceği tepki, özel yaşantısı ve bireysel tutumlarıyla da yakından ilgilidir. Bu tutumlarının oluşmasında da, yaşadığı sosyal ve kültürel çevre, coğrafi şartlar ile ekonomik seviye ve ideolojik düşünce biçimi gibi faktörler oldukça belirleyici olmaktadır. Dolayısıyla, ölüme yaklaşım tarzı ile varoluşa yüklenilen anlam arasında karşılıklı bir ilişkiden söz etmek mümkündür. Bu ilişkinin göz önünde bulundurulması, bireyin ölümle ilgili tutum ve davraruşlannın anlaşılmasında oldukça önemli bir rol oynamaktadır. 1 ı
Modern insaıun ölüm tecrübesini etkileyen en önemli değişikliklerden biri de ölüm olgusunun, toplumdan alınıp kt.ırumlara verilmiş olmasıdır. Yani ölüm olgusunda, toplumsaHaşma sürecinden kurumsallaşma sürecine doğru bir geçiş söz konusudur. Bu durumu somutlaştıran tipik bir örnek vermek gerekirse; 1956'da İngiltere'de meydana gelen ölüm olaylarırun yandan fazlasının hastane, bakımevi ve diğer sağlık kuruluşlan ile huzurevlerinde meydana geldiği tespit edilmiştir. Söz konusu durum, insanların, genellikle ailelerinin gözlerinden uzak-
lO Araşurma ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Kasıenbaum, Robert·Aisenberg, Ruıh, 7be Psvcbo
logy q( Deatb, New York 1976. ll Bkz Çileli, Meral, "Ölüm", (Gelişim Psikolojisi içinde), Bekir Onur, Ankara 1995, ss. 249·250. 12 Bkz. Hökelekli, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", ss. 152·153.
120 (tlUIWt!f
ta öldükleri anlamına gelmektedir. Bu durumda aile fertleri, ailede ölen kişinin ağırlığını ve sorumluluğunu hissedemez, dolayısıyla ölecek olan kişiye bakamamanın acısını yahut da hizmette kusur etmemenin sağlayacağı tatmin edilmişlik duygusunu da yaşayamaz hale gelmektedirler.11 Batı toplumunda ölüm olgusu, yakın zamana kadar bir ta bu olarak algılanagelmiştir. Son çeyrek asırda ise trend farklı bir gelişme göstermiş ve Batılılar ölümü, tekrar keşfetme yoluna gitmişler,
bu amaçla da konu ile bilimsel düzeyde uzaktan veya yakından ilgilenen bir çok bilim dalları oluşturmuşlardır. Akabinde de, ölüm olgusunu anlamlandırmaya yönelik sivil kuruluşlar kurulmaya başlamıştır. Örneğin; Amerika'da 1980 yılında, ölümcül hastaların kendi istekleriyle özgürce ölebilmelerini isteyen "Hemlock Derneği" kurulmuştur. Bu ve benzeri kuruluşların çalışınaları sayesinde Batı toplumu, ölümü yeniden hayatın bir gerçeği olarak görmeye başlamıştır. 14
Ölüm olgusu, bireyin yaşamıyla bir anlam kazanmaktadır. Ölümün yok kabul edildiği bir yaşamı anlamiandırma imkanı olmadığı gibi bireyin hayattayken toplumla kurmuş olduğu sınırsız bir ilişkinin de bu dunımda tadı kalmamaktadır. Yetişkin bireylerin ölüme ilişkin yönelimleri hakkında, sözlü ifadelerinin yanı sıra pratik kararları da malfımat verebilir. Bu konuda şu soruların cevaplarını~ bulunması, bireyin pratik kararlarının tespit edilmesine yardımcı olabilir:
• Birey, yaşamı boyunca vasiyet hazırlayıp, bu vasiyeti değişen hayat şartlarına karşı düzenleyip yeniliyor mu?
• Daha fazla yaşamak için yeme içme alışkanlıklarında bir değişikliğe veya disiplin sağlama yoluna gidiyor mu?
• Kendinde rahatsızlıklar mevcut olduğu halde sigara vb. alışkanlıklanna de, vam ediyor mu, yoksa bırakmış mı?
• Ölmek üzere olan hasta arkadaşlarını ziyaret ediyor mu? • Gazete ve dergilerde yayımlanan ölüm taziyelerini oktıyor mu veya oku
maktan çekiniyar mu?15
Ayrıca bireyin kendi iç dünyasında, düşünüp anlamlandırdığı ölüm olgusu ve "ben öleceğim" cümlesine yi.iklediği anlam, biraz sonra zikredilecek olan yargılarla ilişki içerisindedir. Bu yargıları şöyle ifadelendirmek mümkündür:
• Ben, şahsıma ait bir hayatı olan v~ bireysel varoluş felsefesine sahip bir bireyim.
• Benim ait olduğum sınıfın özelliklerinden biri de, sonlu ve ölümlü olan bir varlık sınıfı olmasıdır.
• Ben, mantıksal bir düşünce sistemi içinde, bireysel ölümün gerçek ve ke
sin olduğu sonucuna ulaşabilirim.
13 Bkz. Hick, John, "Değişen ÖIOnı Sosyolojisi", çev. Turan Koç, E()JFD, S. 7 , Kayseri 1990, s. 239.
14 Bkz. Çileli, "Ölüm", s. 244.
ıs Bkz. Aynı makale, s. 259.
6/am psikolojisi I 121
• Benim ölmem için bir çok neden vardır. Bu nedenlerin bir kaçından kaça
bilirim, ancak hepsinden kurtulamam. • Benim ölümüm, henüz yaşanmamış bir zaman olan gelecekte ortaya çıka
caktır.
• Ölümümün gelecek bir zaman diliini içinde, ne zaman olacağım bilmiyorum. • Ölümümle beraber ben, bu dünyada bir daha hiç insan olarak yaşayamayaca
ğıın. Bu nedenle benim için ölüm, dünyadan eo son ayrılmayı ifade etmektedir. Gö
rüldüğü gibi "öleceğim" önennesi; benlik bilincini, mantıksal düşünce işlemlerini, olasılık , zorunluluk, nedensellik, kişisel ve fiziksel zaman, amaçlılık, ayrılma kavramlarını içermektedir. Birey için ölüm, her şeyden önce orada bir yerde bulunan psikolojik bir "uyaran"dır. Bireyin ölümle ilişkisini incelemede en temel problem, aynı anda uyaranı ve tepkiyi tespit etmedeki yetersizlikten kaynaklanmaktadır. '6
Ölüm olgus~ her bireyde, onu algılama biçimine göre farklı etkiler gösterebiim ektedir. Yani hayatın sınırlı ve sonlu oluşuna, her birey kendi psikolojik özelliklerine göre farklı tepkilerde bulunmaktadır. 17 Birey, ölüm karşısında psikolojik bir çelişki yaşamaktadır. Öyle ki, hem ölümün varlığını ve kendinin ölümlü olduğunu, bir gün mutlaka öleceğini kabullenmekte; hem de tüm bunlara rağmen ölümden kurtulınayı, yani ölümsüz olınayı istemektedir. Buradaki ölümden kurtulma ve onu kabullenememe, ölümü aşma ve telafi etme çabasırun bir ürünüdür. Şayet ölüm olgusunun bireyde meydana getirdiği bu çift kutuplu tutum dikkate alınmazsa, birey-ölüm ilişkisindeki tutumlar ve bu tutumların dini yaşantıyla olan ilişkilerini sağlıklı tahlil etmek irnkansızlaşmaktadır. Çünkü bireyde, "ölüme boyun eğme ve ona itiraz etme" tepkileri çoğu kez eşzamanlıdır. 18 Bundan dolayı bireyin ölüme kendini en yakın hissettiği anlar, ebedllik duygusunun da en yoğun yaşandığı anlardır. Bu açıdan bakıldığında "ölümü kabullenrne ve ölümsüzlük arzusu", çift kutuplu olup tek merkezlidir, denebilir. (Bkz. Şekil-1)
Şekil-ı
Ölümü Kabullenme ve Ölümsüzlük Arzusunun Bireydeki Yapılanması
BiREY
+ Ölümü E3 Kabullenme ı----1•~ TEK MERKEZ ... ~11----
ÇİFT KUTUP
16 Bkz. Aynı makale, ss. 252·253.
Ölümsüzlük Arzusu
'-----,--....ı
17 Bkz. Adler. Alfred, Psikolojik Aktivite -Ostt:ınlı1k ue Toplumsal İlgi-, çev. B. Çorakçı, Istanbul
1993, s. 259.
l S Bkz. Hökelekli, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", s. 153.
122 tasavın!l
Hayatı yaşamaktan korkan bireyler, içinde bulundukları am yaşamadan biriktirıne çabasındadırlar. Bu tür bireylerin gelecekten de endişeleri vardır. Böylelikle onlar hayatı boyunca yaşamazlık ve ölüm ile iç içedirler. w Bu bağlamda
bu tür bireyleri tedirgin eden en önemli mutsuzluk, beklenen vakitten önce ge
lebilecek olan ölümdür. ıo
Kişilik ve Ölüm Olgusu Arasındaki İlişki
Ölüm olgusunun anJamlandırılınası sürecinde önemle ifade edilmesi gereken bir diğer husus da, bireyin sahip olduğu kişiliğin ölüm duygusuna yansımasıdır. Eğer birey daha önceki yaşamında dilli inanca sahipse ve onda, kişiliğine mal olmuş "iç güdüınlü (şahsileşmiş) din"~' anlayışı söz konusuysa, elbette ki ölümü, do
ğum kadar, doğal olan yaşam sürecinin bir parçası olarak kabul edebilir. Çünkü böyle bir din anlayışı geliştilen birey, sağlıklı bir yaşam sürdüğü sürece tüm zihinsel fonksiyonlarını ve psikolojik iç dinamiklerini Aşkın bir yaratıcıya endekslemiş
tir. Bireyin iç benliğinde var olan narsis eğilirninden dolayı ölüm düşüncesindeki korku veya inkar etme tutumu, psikolojik iç dinamiklerindeki Aşkın Varlığa inancı
. sebebiyle kırılmaya uğrayıp nötrlenebilir. Dolayısıyla birey, ölümle ilgili; "inandığı Aşkın Varlık tarafından kendine verilen hayat emanetinin vakti dolduğunda geri
alınması" tarzında bir tanım yapıp, buna uygun bir tutum geliştirebilir. Buna bağlı olarak kesin öleceğini bilen inançlı birey, çaresizliğin verıniş olduğu depresyon vb. psikopatolojik durumlara düşmekten de kurtulabilir. Çünkü din, o bireyin benliğinde şahslleşmiştir. Bu bağlamda birey, dünyaya geliş amacını iyi kavramakta ve hayatını, inandığı dinin gerekleri doğrultusunda yaşamaya çalışmaktadır. Ona gö
re, inanan bireyin hayat prensibi, "bugün ölecekmiş gibi ahiret, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için yaşam" olduğundan, normal yaşamında ölüm için geliştirdiği kaygı ve korkular daha azdır, denebilir. Bunun yanında bir diğer birey tiplemesi vardır
ki, o da yukanda sözü edilen birey gibi, inanç sıfatına sahip, ancak onun geliştirdiği sübjektif (öznel) din anlayışı ''dış güdümlü (fonksiyonel)" karaktere sahiptir. Bu tip bireyler de dine, çıkarları oldukları için faydacı bir ınantık açısından bakarlar ve inandıkları dinin pratiklerini bu amaçla yaparlar. Bu tip inanca sahip bireylerde,
ölümü doğal karşılama ile ölüm karşısında daha az korku ve kaygı duyma durumu, önceki tiplerneye oranla ya çok azdır ya da hiç yoktur denebilir.
Ölüm Anksiyetesi
Bireyin ölüme karşı geliştirdiği "ölüm anksiyetesi", bir çok bilim adamının il-
19 Bkz. Geçtan, Varol11ş 11e Psikiyaıri, s. 175.
20 Bkz. Aynı eser, s. 169.
21 "İç Güdüınlü ve Dış Güdünılü Din" kavramları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Hökelekli, Ha·
yati, Din Psikolojf.ti, Ankara 1993, ss. 76-78 .
tilüm psikolnjisi I 123
gilendiği konular arasındadır. Bunlardan birisi de jacques Choron'dur. O, ölüm
korkularını üç gnıpta değerlendirmektedir:
1. Bireyin ölümünden sonra ölüm sonrası hayatta nelerin olacağına dair kor
kular. 2. Ölüm olgusunun bizzat kendisiyle ilgili korkular.
3. Bireyin kendi yaşamının son bulmasına ilişkin korkular. Bu tasnifteki mad
deler ölüm korkularını yansıttığından, aynı zamanda gerçek ölüm anksiyetesinin
bireyde varoluş seb ebidirler. Ölümden korkmak ile ölüm anksiyetesi geliştirme
arasındaki kesin ayrıını ilk kez Kierkegaard yapmıştır. Ona göre; bir şeyden
korkmakla, yoktan korkmak birbirinden farklı olgulardır. O, "yok"u; insanın di
ğer insanlarla birlikte hiçbir şey yapamadığı bir "hiç", olarak tanımlamıştır. Ro ll o
May de, Kierkegaard'ın ayrunına katılarak insanın bilinçdışının da ölüm anksiye
tesini, korkuya dönüştürmeye çalıştığından söz etmektedir. Çünkü insan, yoktan
korkınayı bir şeylerden korkmaya dönüştfırdüğünde kendini bu korkulan şey
lerden korumak için, bazı mekanizmalar geliştirmeye de zorlayabilir. Ama
"yok"un karşısında insan, tümden çaresizdir.2ı
Meşhur İslam filozofu Farabi'ye göre de, ölümden fasık ve cahiller korkarlar.
Cahillerin korkularının sebebi; dünya zevklerinin değerli oluşu ve ölümün bu
zevklere bir nokta koymasıdır. Fasıkiarın korkulannın sebebi ise; bu dünya mut
luluklarını kaybetmeleri ve ahirette de mutlu olma fırsatlannın olmadığma inan
malarıdır. Ona göre faziletli insan ölüme daima hazırdır ve ölümden korkması
için herhangi bir sebep yoktur. 23
Freud'Un Ölüm İçgüdüsü "Ölüm içgüdüsü"nü Psikoloji literatüründe ilk kullanan S. Freud' dur. Ona göre
bireyin iki temel güdüsü vardır. Biri, cinsiyet güdüsünü ihtiva edip adına "libido"
dediği cinsel içgüdüsüdür. Buna zaman zaman yaşam içgüdüsü de demektedir; diğeri ise, saldırganlık ve yıkıcılık içtepilerini ihtiva eden "ölüm içgüdüsü"dür. O,
ölüm içgüdüsünün temelinde; bireyin, doğanın temel tehditlerinden ve tehlikelerinden konıruııak için Aşkın varlıkları icat etmesinin yattığını iddia etmektedir. Di
ni ise, paranoid zihinlerin bir icadı ve nevrezların belirtisi olarak değerlendirmektedir. Yani ona göre; birey, Tanrı inancı sayesinde ölüm ve ölüm ötesiyle ilgili en
dişe ve korkularını bastırmaktadır. Ölüm içgüdüsü (thanatos), harici engellemeler
sebebiyle kırılmaya uğradığı zaman saldırganlığa dönüşebilir. Şayet bu saldırgan
lık, bireyin kendine yönelirse tahrip edici nitelik kazanmaktadır. Böylelikle Freud,
hayatı; "ölürtı içgüdüsü ile yaşam içgüdüsü (eros)" arasındaki dinamik dengeye oturtmaktadır. Yaşam içgüdüsü, gücünü libidodan almakta ve bireyin fiziki ihtiyaç-
22 Bkz. Geçıan, Varoluş ue Psikiyatri, s. 172. 23 Bkz. AydUl, Mehmet, Din Felsefesi, İzmir 1990, s. 186.
124 ras~wvıif
larını karşılamaktaclır. Ölüm içgüdüsü ise, bireyin yıkıma meyleden tarafını ifade etmektedir. Bunun gücüne de "destrudo" adını vermektedir. Bu iki içgüdü birbirlerini belirsizleştirebilir ve biri diğerinin yerine geçebilir bir karakter taşımaktadırlar. Freud'a göre, birey ölmek için yaşar ve onda bilinçsiz bir ölüm isteği vardır. 24
E. Kübler-Ross'un Ölüm Evreleri Teorisi Günümüzde genel olarak ölüm yaşının minimum seviyesinin, orta yaşın son
Ianna kadar inmesiyle birlikte, ölüm tecrübeleri de öne alınmaktadır. ıs Birey, yaşam profilindeki bu ölüm trendi.rıin neresinde olursa olsun, onun ölüm süreci belirli bir takım aşamalardan geçerek gerçekleşmektedir. E. Kübler-Ross (1969), yaptığı araşnrmalar sonucu, ölüm sürecinin evrelerini ifade eden "ölüm evreleri teorisi ~ni oluşturmuştur. Ona göre; bireyin ölümü an! olmayıp, çevresindeki olan bitenden haberdar ise, ölüm süreci beş aşama~ gerçekleşmektedir:
ı. Yadsıma ve Yalıtına : Bu aşamada birey, ölümün kendisi için yakın olduğu
nu kabullenememektedir. Bu süreç, kısa vadede birey için tampon fonksiyonu üstlenmekte; uzun vadede ise daha sağlam savunma mekanizmalannın oluşmasına imkan sağlamaktadır.
2. Öfke: Bu aşama, bireyin kendisine "ölecek olan niçin benim?" sorusunu sormasıyla başlamaktadır. Bu aşamada, bireyde yoğunlaşan duygu kızgınlık, kıskançlık ve dargınlıktır.
3. Pazarlık: Bu dönemde birey, inandığı Aşkın Varlıkla, doktorlarla veya başka kimselerle pazarlık yaparak, ölüm sürecini geciktirmeye gayret etmektedir.
4. Depresyon: Bu aşamada da birey, artık ölüme karşı daha fazla direnemeyip öfkelenmeyi bırakmakta ve depresyona girmektedir. Ancak Kübler-Ross, konuyla ilgili oluşan depresyonu ikiye ayınnakta ve bunların belirtilerinin farklı olduklarını ifade etmektedir. "Hazırlayıcı depresyon"; dünya malından vazgeçmeyi içermektedir. Bu süreçte hasta, sevdiği her şeyi ve değer verdiği herkesi bırak
ma eğilimindedir. Buna karşın, "tepkici depresyon"da ise; bireye dışardan birtakım yardunlar gerekebilmektedir.
5. Kabul Etme: En son aşama olan bu devrede ise birey, öleceğini bilmekte ve hayatının son anlarını yaşadığını kabullenmektedir.
Kübler-Ross, tespit ettiği bu aşamalarda «umut" duygusunun birey için pozitif bir anlam ifade edip önemli ve sürekli bir fonksiyon üstlendiğini belirtmektedir. Hasta bu duyguyla, hastalığından "acaba bir ilaç veya yeni tedavi yöntemiyle kurtulabilir miyim", umudu içindedir. Bu umut, iyi olma isteğinin yanı sıra, ölümü bekleme umududur. Bireyin sahip olduğu bu umut motivasyonu, ölümün kaderini daha insancıl ve olumlu kılmak anlamında yapıcı bir karakter taşımaktadır.
24 Bkz Karaca, Faruk, Psikolojik Açıdan Ölıi.m ve Dini inanç ilişkisi, (Yayıınlanmamış Dokto·
ra Tezi), AÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 1997, ss. 82-83.
25 Bkz. Hick, "Değişen Ölüm Sosyolojisi", s. 236.
ölüm psikolojLçi I 125
Kübler-Ross'un geliştirdiği bu kuramın yapısı ve içeriği bir hayli eleştiri almıştır.
Ancak, ölüm psikolojisi alanındaki araştırmalara öncülük yaptığı için de başarılı sayılmıştır. O, oluşturduğu ölüm evreleri teorisinde, her bireyin yaşamak zorunda olduğu ölüm sürecinin çok Öflemli yönlerinin ihmal edildiğini söylemiştir.
Ona göre; ölüm psikolojisi ile ilgili yapılacak çalışmalarda ''kişilik, cinsiyet, gelişim düzeyi, ölüm ortamı" gibi faktörler de dikkate alınmak durumundadır.26
Ölüm Olgusunu Düşünmeye Sevk Eden Etkenler Bireyi, ölümü düşünmeye sevk eden etkenler vardır. Bunları şöyle sıralamak
mümkündür: 1. Ölümcül hastalıklar. 2. Bireyin çevresinde gördüğü ölüm hadiseleri. ' 3. Cenazeler, musaila taşları, teneşir tahtaları, mezarlıklar ve içinde bulunan
mezar taşları.
4. Vücutta fizyolojik olarakeskime ve yıpranmalar, saçların ağarması, yangın, deprem gibi tabii afetler, medyadan öğrenilen savaşlar, kazalar, ölümle ilgili sohbet! er, vaazlar, kitaplar vs.
5. Tabiatta yaşayan bazı hayvanların, yöresel olarak ölümü önceden haber verme aracı olarak algılanmaları; örneğin, baykuş ve ötüşü gibi.
6. Bir kısım yörelerde, ev ve eşyalarındaki gıcırdama, çatırdama, kırılma, çatlama vb. olaylar ve umulmadık zamanda kapı ve pencerenin çalınması gibi ani
hadisel er. 7. Ay ve güneş turulmaları, yıldız kaymaları, şimşek çakması, gök gürlemesi
gibi tabiat olayları.
8. Bireyin bilinçaltında şekillenen muhtelif görüntüterin bir takım simgesel çağrışımlarla desteklenmesinin ölüm belirtisi olarak algılanması.
Ölüm Olgusunu Düşünmeyi Engelleyen Etkenler Bunların yanında bireyi, ölümü düşünmekten alıkoyan etkenierin tasnifı de
şu şekilde yapılabilir:
1. Bireylerin dünyaya olan sevgilerinden dolayı aşırı sekülerleşmeleri .
2. Bireyin sağlıklı ve genç oluşu .
3. Cehalet. (Hayatı akl-ı selim ile değerlendirememe). 4. Bireylerin, ölüm hadiselerine çok sık tanık olmalan ve bu sebeple bağışık
lık kazanmaları . (Günümüzde televizyon ve radyo bu işi üstlenmiş durumdadır.)
5. Teknoloji ve sağlık alanındaki gelişmeler sebebiyle, insan ömrünün uzaması. 6. Ölümün toplumdan kurumlara 01astanelere) taşınınası sebebiyle, bireyle
rin ölümü gözleyerek kazanacaklan tecıübelerinin engellenmesi.
26 Bkz Çileli, "ÖIOın" . ss. 262-263.
126 tasal'ımf
7. Bireyin, ailesinin kendine ihtiyaçlarının olduğunu düşünmesi .
8. Bireyin belirlediği hedeflere henüz u laşamanuş olması.
9 Bireyin, ölümün yaşlılıkta düşünülmesi gereken bir konu olduğuna inanması.''
Kültürel BaAI.amda Batı ve Türk Toplumunun Ölüm Olguswıa Bakış Açısı Ölüm olgusunun değerlendirilmesinde, dinin yanı sıra kültürün de önemli
ölçüde etkileri vardır. Toplumların ölüme yükledikleri anlam, kültürler ve tarihi devirler arasında kısmi de olsa değişikliğe uğramıştır. Geleneksel kültüre sa lıip
toplumlar, ölümle hayatın son bulmadığını bilakis yeni bir hayatın başladığını kabul etmişlerdir. b! Türk toplumu da genel anlamda geleneksel bir yapı arz ettiğinden, birinin ölümü karşısında üzüntü duyulur ve cenaze sahibini teselli amacıyla ''Allah' ın emri, başınız sağ olsun" vb. kalıp ifadelerle taziyelerde buh.ınulur.
Amerikan toplumunda ise kültür farklılığından dolayı durum değişil<tir. Türkçe'de olduğu gibi ölümden duyulan üzüntüyü dile getiren kahp ifadeler yoktur. Bu durumda "üzgünüm" ifadesi kullanılır. Bu ifade çoğu zaman ··affedersiniz'' anlamında da kullanıldığından gerçek anlamda konuyla ilgili Cızüntüyü yansır
maz. Amerikan toplumu, genç kuşağa ve geleceğe ya(ırım yapan bir toplum yapısı arz ettiği için, Türk kültürüne eş değer anlamda, yaşlıya saygı geleneği yoktur. .Hastanede tüm müdahalelere rağmen öleceği anlaşılan biri, orada ölmesi beklenen hastalar odasına konulmaktadır. Birey öldükten sonra, cenaze şirketleri taralindan cenaze için işlemler yapılu·. Amerikan toplumunun ölüm karşısındaki bu nıtumu, bilim adamlarını konuyla ilgili araştırmalara sevk etmiştir. ı<> Bu bağlamda Batı toplumunda son zamanlarda, özellikle sosyal bilimler ve teoloji alanlarında, ölüm gerçeğini daha iyi anlamak ve anlatmak için bilimsel çabalar mevcuttur. Arnerikan psikologları, toplumlarının ölüme duyarsLZlıkları sebebiyle 1960'Iı yıllardan itibaren konuyla ilgili araştırınalanna yoğunluk kazandırmış
lardır. ıo E. Kübler-Ross (1969) ile Schulz & Alderman 0974') gibi araştırmacılar,
araştırmalarının sonucunda; ölümden sonra ruhun ölümsüzlüğü ne inanan bireylerin, ölüm korkularının üstesinden gelebildiklerini ortaya çıl{armışlardır. Bunun yanında elde ettikleri diğer sonuçlar ise şöyledir: .Bedenle birlikte ruhun var olduğuna ve ölüm ötesi hayata inanmayan bireyler bunalım geçiımektedirler. Ayrıca yaşlı bireylerin son nefeslerini ailelerinin yanında verıneleri onlar üzerinde olumlu etkiler yapmaktadır.
Türkiye'de sanayileşme ve şehirleşme oranının aıtmasıyla birlikte geleneksel aile yapısı zayıflan1akta ve buna karşın çekirdek aile yapısının oranı da artmak-
27 Bkz. Karaca, Psil,.'olojik Açıdan Ölı'im, ss. 71-78.
28 Bkz. Hökelek!i, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", s. 153.
29 Bkz. Cüceloğlu, Doğan, lnsarı t'C Davranışı, İstanbul1997. s. 368.
30 Bkz. Karaca, age., s. 60.
oltlm psikolojL~I 1 127
ta dır. Büyük şehirlerdeki huzurevleri, Amerikan yaşlı evlerinin başlangıcıru oluşnırmaktadır. Modem Türk rophım yapısında genç kuşaklar, Batı model alınarak sürekli mal (kapital) hırsı ile yetiştirilmekte ve yaşlı bireyler, kontımları itibariyle tüketici pozisyona düştüklerinden dolayı pek ilgi görmemektedirlec~'
Çağdaş Batı kültürü, ölüm ötesi inançla ilgili olarak, hak dinlerin sahip olduğu verilere karşı öteden beri septik bir tutum geliştirmiştir. Bu kültüre göre ölüm, insanın mutlak sonu ve varlığının yok oluşu anlamını taşıdığı için aşın ölüm korkusunu normal seviyeye indirecek psikolojik destek gerekmektedir. Şimdilik Batı, bu problemin çözümüne yönelik olan desteği, bireyin "cinsellik" yönünü ön plana çıkararak bulmuş görünınektedir:12 Bunun yanı sıra yapılan araştırmalar so
nucu, ölüm hadiselerinin, bireyin ve toplumun dinsel inançlanyla çok sıkı bir ilişkisinin olduğu; dini inancı kuvvetli olanların, yakınlanrun ölümü karşısında daha sakin ve temkinli davranarak ölümü daha kolay kabullendikleri tespit edilmiştir:''
Türk toplumunda ölüm olgusu, Batı ve ABD'den farklı olarak daha sosyal içerikli değerlendirilmektedir. İslam dininin gelenek ve görenekleriyle şekille
nen ölüm olgusunun toplumsal platfonnda psikolojik olarak değerlendiıilmesi
nin yanı sıra sosyal içerikli bir yönü de vardır. Hastaları ziyaret etme, mezarlıkları ziyaret, geçmişierin nıhlarına Kur'an okuma, ölenin yakınına raziyede bulunma vs. gibi sosyal muhtevalı davranışlar, Türk toplumunda yaygınlık kazanmış ve bu toplumun örtline yerleşmiştir. Aynca Batıya nazaran ölüm olgusu Türk
toplumunda daha az kunımsallaşmış ve daha az yadsınmaktadır. Ancak son zamanlarda Batılılaşma sürecini yaşayan bu toplumda da, insanın ölümüyle ilgili değerlerin ve tavırların olumsuz yönde değişebileceği hesaba katılmalıdır.3q
Ölüm olgusunun inanan bireylerden oluşan toplumlarda önemli bir olgu olduğtr'~ daha önce de ifade edilmişti. Bununla birlikte İslami şahsiyete sahip olan bireyler ölüm olgusuyla, pratik hayatlarını daha rahat uzlaştırdıkları için bireysel ve toplumsal ilişkilerinde de bu olumlu tutumun yansımaları görülebilmektedir.
ilalu Dinlerde ve Felsefede Kısaca Ölüm Olgusu Ölüm olgusunun, bireyi etkileyip onda kaygıya sebep olduğu için psikolojik
yönü olduğu kadar: çoğu kere ona atıflarda bulundukları için dinlerin de üzerinde durduklan ortak bir olgudur. Zaten ölüm ötesi hayata atıfta bulunmayan aşağı yukarı hiçbir din yoktur. w Ölüm konusunda dinler de farklı görüşler sergilem.işler-
31 Bkz. Cüceloğlu, İnsan l'e Dnı•rrmışı, ss. 367-.370.
32 Bkz. Hökeleldi , "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", s. 154.
33 Bkz. Cüceloğlu, age., ss. 367-370.
34 Bkz. Karaca , PsikoloJik Açıdan Ölt'im, ss. 61-62.
35 Bkz. Kelırer, Günter, Din Sosyoloj isf, çev. Seınalıat Yüksel, istanbu l 1992, s. 102; Kehrer, G.-Ro
bertson-R, Durkheinı, E. , Din Sosyolojlsl, çev. M. Enıin Köktaş-Abdullah Topçuoğlu, Ankara 19%, s . 84.
36 Bkz. K:ıraca. age., s. 1.
128 tasawıif
dir. örneğin İslamiyet ölümü, yaraucıdan gelen bireyin, yine ona dönmesi olarak değerlendinnektedir. Hıristiyanlığa göre ise ölüm, insana Hz. Adem'in işlediği günahın neticesi olarak verilmiş bir "ceza" şeklinde değerlendirilmektedir. Yani bu dine göre; insan doğuştan potansiyel suçlu olduğu için, ölümü hak etmiştir.}"
Ölüm olayının varlığı bütün sosyal bilimcileri ilgilendirdiği gibi felsefecileri de çok meşgul eden bir konu olmuştur. Ancak asırlardır tart~ılmasına rağmen felsefi anlamda çok fazla bir mesafe katedilememiştir. Bu konuda net bir sonuca ulaşılamayıp paradoksal çözümler üretilmesini, ölüm olayının salt rasyonel bir yaklaşımla ele alınmasına bağlayabiliriz. Sonuçta bu minval üzere düşünmeye devam edip çözüm üretmeye çalışanlann, kaostan, boşluktan ve hiçlikten kurrulamayacaklannı söylemek mümkündür. Yunan felsefesine bakıldığında, ilkçağdaki Stoacılar, "ölüm her an hatırlanmalıdır" derken; Epikürcüler de ~biz var olduğumuz sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde de biz yokuz. Öyleyse, ölümü düşünüp i.izülmeye gerek yoktur. '' felsefesiyle konuya yaklaşıruşlardır. ;ıı Böyle bir felsefi gelenekle oluşan Batı düşüncesi ölümü, yaşamın doğal bir sonucu , din! açıdan da bedenin çi.irüyüp gitmesi ve yeni yaşamın başlangıcı şek
linde algılamıştır.~9 Netice itibariyle olumlu ve olumsuz dünya göri'ışlerinin teşekkülünde, ölüm olgusunun işlenınesi oldukça önemli bir yer tutmaktadır.10
B) Ölüm Psikolojisinin Dini inanca Sahip Olan Bireylere Etkileri
islam dininin, inananlarından ölüm karşısında sergilemesini istediği tutumların ilahi karakterli olduğu açıktır. Peygamber'in ölüm karşısındaki tavırlarını, bu konuya örnek verebiliriz." O, ölüm haberini alan birine "Biz Allah'ın kuluyuz. O'ndan geldik, yine O'na döneceğiz."42 mealindeki ayeti okumasını tavsiye etmiş ve ölüm karşısında metin olunması gerektiğinin alunı çizerek, Müslümanın tavrının nasıl olması gerektiği konusuna ışık tutmu{' ve ölümün hiç akıldan çıkarılmamasını istemiştir.'14
37 Bkz. Aydın, Din Felsefesi, s. 184. 38 Bkz. Öner, Necaıi, Stres ve Dinf inanç, Ankara 1989, s. 18. 39 Bkz. Karaca, Psikolojik Açıdan Ölı/.m, s 55. 40 Bkz. Aydın, age., s. 184. 41 Hz. Aişe (r.a.)'dan rivayet edilen bir hadise göre; Hz. Aişe dedi ki: ''Rasulullah (s.a.v.)'i ölüm
ile meşgul olurken gördüm. Yanında, içinde su bulunan bir tas vardı; elini o ıasın içine sokuyor sonra su ile yüzünü siliyor ve sonra da şöyle diyordu: Allah'ıın! Can vermenin şiddetli sancılarına karşı bana yardım et!" (Bkz. Tirmizi, Cenaiz, 985); Ayrıca konuyla ilgili diğer hadisler için bkz. Buhari, Ce naiz, 63; Müslinı, Cenaiz 12; Tirmizi, Cenaiz, 1024, 978; Bu bari, Cenaiz, 12; Tirmizi, Cenaiz, 983; Müsliın, Cenaiz, 916; Buhari, Cenaiz, 1, 74 : Müsliırı, Cenaiz, 950.
42 Bkz. Kur'an-ı Kerim, 2 Bakara/ 56. 43 Bkz. Karaca, age., s. 178. 44 Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayel edilen bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Lezzede
ri bitiren ölümü çok haıırlayınız. ' (Bkz. Nesai, Cenaiz, 1824); Ayrıca konuyla ilgili diğer hadisler için bkz. Tirmizi, Cenaiz, 1011; Tirmizi, Cenaiz, 1073,987; Buhar!, Cenaiz, 136; Müsliın, Cenaiz, 6o; Tinniz:i, Cenaiz, 1064; Buhari, Cenaiz, 120,148; Tirmizi, Cenaiz, 1026.
ölı/.m psikolojisi 1 129
İnançlı Bireyin Ölüm Olgusunu A.nlamlandırma Çabası inanan bireyler b ir gün mutlaka ölecek lerini, şuurlarında daima canlı tutarlar.
Bu sebeple içinde bulundukları anı en iyi şekilde değerlendirmek isterler. Yine onlar, ölümü ve hayatı birbirlerini tamamlayan iki unsur olarak görürler.'' inanan birey, inandığı dinin referanslarının ölüm ve Ölüm ötesi hakkındaki bilgile
ri ışığında, ölüme bir anlam yüklerneye çalışır. Örneğin; Mi.'ıslüman birey için ölüm ve y~am, insanın imtihan edilip bu vesileyle karşılığının verileceği iki temel olgudur.'6 Bunun yanı sıra dindar bireyler, ölüm düşüncesini zihinlerinde daha canl ı tutma tavrı sergilemekte ve ölümle aHikalı daha net batıralara sahip
olmaktadırlar. Yine onlar hayatlarının daha erken yaşlarında ölümü düşünmekle beraber, bu konuda daha duygusal olabilmektedirler.4' inanan bireyler kendilerini, ölüm ötesi hayau daha çok önemserneye ve onun üzerinde daha çok durınaya kanalize ederek ölüm olgusunu anlamlandıı·maya çalışırlar:'a Ayrıca ina
nan bireyin düşünsel platformda ölümle ilgili kalıcı bir tutum geliştirebilmesi,
inandığı d inin normları çerçevesinde şekillenmektedir. Onların ölüme bakış açısı; "ölüm, Allah'ın koyduğu ve değişmeyecek olan kanunlarından biridir", tarzın
da şekillenmekte; dini ve dünyevl hayat felsefelerinin oluşmasında da zikri geçen mantığın etkisi görülmektedir. Bu konuya İslam tarihinden bir örnek verrnek gerekirse; Hz. Ömer'in yüzi.iğüne "Ya Ömer! Sana vaiz ve nasiharçi olarak ölüm yeter" şeklinde bir ci'ımle yazdırdığı kaynaklarda zikredilınektedir.•9
Farklı Dindar Kişilik Tiplerinin Ölüm Olgusuna Karşı Geliştirdiği Tutumlar
Farklı dindar kişilik tiplerine salıip olan bireylerin ölüm olgusu karşısındaki
tutum ve davranışlan da farklı olabilmektedir. Yapılan alan araştırmalanna göre; ölüm endişesinin, dış etkenli (extrinsic) ve iç etkenli (intrinsic) dini tmuın gel iş
riren bireylerde farklı sonuçlara yol açtığı saptanmıştır. ~'' Şöyle ki; dış etkenli di-
45 Bkz. Karaca, Psiknl.ojik Açıdan Ölılm, s. 179.
46 Bkz Aynı eser, s. 177.
47 Ölüm düşüncesinin yoğunlaşması bakımından GazzaJi insan ları üç kısma ayırır. 1. Kendini
dünya hayatına kaptırnıış olanlar: Bu tipler ölümü hiç harırlaınaz. Ölümü hatırlaması kendisin i dün·
ya nimetlerinden alıkoymakıadır. 2. Tövbekar olup Allah'a yönelmiş olanlar: Geçmiş günahlarından
dolayı tövbe eden bu tip bireyler, tövbelerinin kabul olması için ölümü çok hatırlarlar. Tövbe etme
den önce, bu dünyadan günahidir ayrılacakları için ölümü hatırlamaktan lıoşlanıııazlar. 3. İnsanlık
noktasının en üst düzeyinde bulunan kemale ermiş arifler: Bu tipler sürekli ölümü lıaurlayıp onu is·
terler. çünkü onlar için ölü ın, Yar:ıdanırıa bir an önce kavuşma yı ifade e tmektedir. (Bkz. Gazzali, lhyliu 11it11ni'd-din. c. IV. çev. M. A. Müftüoğlu , istanbul1989. ss. 787·788).
48 Bkz. Karaca, cıge., s. 177.
49 Bkz Aynt eser, s. 178.
SO Bkz. Hökelekli , Hayati, "Ölümle İlgili Tutumlar ve Dini Davranış". İsliimf Araştımıcı/ar Der
gisi, Ankara 1991, c. 5, S. 2, s. 87.
130 ıasauoıif
ni inanç sahibi bireylerde ölüm korkusunun yüksek olduğu; buna karşın iç etkenli tiplerde ise daha düşük olduğu tespit edilmiştir.
Dindar bireyler, ölüm karşısındaki tutumları açısından farklı karakterler göstermektedirler GazzaH'ye göre; genel olarak ölüm karşısında dört değişik tutum
sergileyen dindar tipiemeleri vardır: ı. Di.inyevi meşgalelerle ilgilenip ölümü hiç düşüruneyen dindar tipler: Bu
tip bireyler, dünyev! zevk ve mutluluklar daha rahat olduğu için onlardan ayrılmak istemezler. Yaşadıkları dünyadan ayrılacaklarını düşündükleri zaman ke
derlenir ve üzülürler. 2. Bir diğer tip ise, yukarıdakine göre dini açıdan biraz daha ılımlıdır. Bu bi
reylerde Aşkın Varlık bilinci canlıdır ancak ölümle karşılaşmaya kendilerini hazır hissetmedikleri için ölümü de istemezler. Çünkü ileriki bir zamanda davranışlarını düzenleyip kendilerini ölüme ve ölüm ötesine daha iyi hazırlamayı isterler. Bu sınıfa ait bireyler Aşkın Varlıkla buluşmaktan değil, ölüme hazırlıksız yakalanmaktan korkarlar.5
' Bu tipler için kabirieri ziyaret etmek, ölümü hatırlamak
ve i b ret almak uygun bir davranış olabilir. 52
3. Bu kategorideki tipler de, samimi dindarlardır. Bunlar ettikleri tövbeleri yerine getirirler. Ölüme her an hazırlıklıdırlar. Bunlar için ölüm, inandıklan Aşkın Varlığa kavuşmaya sadece bir aracıdır. Bu bireyler ölümü sevdikleri için bir an önce ölmek isterler.
4. Sınıflamadaki bu son tipler ise, dindar kesimin en uç noktasında yer alan tiplerdir. Bunlar ölümü kişisel istek ve arzuları için istemezler, ne isterlerse Aşkın Varlığın rızasını kazanmak için isterler.53 Bu tipierin konuyla ilgili genel düşünceleri; "dünyadaki yapılan bütün işlerin sonunun ölüm, öld~ikten sonra kalınacak mekanın mezar, mezarda kendilerine sual sormak iizerıo:: gelenlerin Münker ve Ne kir; nihai toplanmanın kıyamette vuku bulacağı, son ... ...ıza kadar kalınacak yerin cennet veya cehennemden biri olacağı" şeklindedir. Yine bunlara göre; ölümü batırdan çıkarmamaktan ve ölüm için hazırlık yapmaktan daha mühim bir tedbir olamaz.5<
Dindarlık ve Ölüm Korkusu Arasındaki İlişitiyi Tespit Etmek Amacıyla Yapılan Ampirik Araştırma Sonuçlan Shulz'un tespitine göre; dindır bireyler, ölüm ötesi hayattaki ölüınsüzlüğe inan
dıkları için ölümden, inançsıziara nazaran daha az korkmaktadırlar. Sahip oldukları inanç sayesinde kendilerinde bu korkuya karşı bir cesaret bulmaktadırlar.;; Aynı
zamanda bireyin sahip olduğu dini inanç, yok olma duygusundan kaynaklanan
SI Bkı. Karaca. Psik!Jiojik Açıdarı Ölılm, s. 178.
52 Bkz. Gazzall, lbya, c. lV, s. 867.
53 Bkz. K:araca, age., ss. 178-179.
54 Bkz. Gazzali, Kimya:vı Saadet, c. 1-11, çev. A. Fanık Meyan, isı:anbul 1972, s. 785.
55 Bkz. Karaca, age., ss. 99-100.
6/ıtm psikolojisi 1 13 ı
üzüntti ve sıresi minimum düzeyde tuıabilmekıe~ ve ölüm kaygısını dotaylı bir şekilde olumlu anlamda eıkileyebilınektedir. Dini inançlada kişisel ve sosyal uyum
arasında olumlu bir ilişkinin varolduğu tespiti de, bir diğer araştırma sonucudur. Ör
neğin; 5000'i aşkın kilise !iderleri, mensupları ve mensup olmayan denekler üzerinde anket usülüyle yapılan bir alan araştırınasında ; kilise liderlerinin topluma uyum
noktasında en yüksek, kilise mensubu olmayanların ise en düşük konuında olduklan görülmüştür. Yine 60 yaşın üzerinde olup yaşamlarını evde onırarak geçiren 85
emekli birey üzerinde yapılan araştırınada da; dahili (intrinsic) dini yönelimin, yaş
lı bireylerin kişisel uyuınlarıyla pozitif bir ilişki içinde olduğu sa ptannııştır. >
Ölüm ve din ilişkisi üzerine yapılan ilk alan araştırmaları; araştınna yöntemi
olarak; izlenimlere dayalı veya tek boyurlu din ölçeklerini, araşıım1a evreni olarak
ise; akıl hastaları veya yaşlılar gibi dar çerçeveli örnekleri kullandıklan için elde
edilen sonuçlar çelişkili çıkmıştır. Bu sonuçlardan bazıları şöyledir: Dini inanca sa
hip olanlar, dinsizlere oranla daha fazla ölüm korkusu içindedirler. (Feifel, Her
man, The Meaning of Death, New York, Mc Graw Hill, 1959, ss. 114, 120); dindar
lık derecesi ile ölüm olgusuna karşı geliştirilen tutumlar arasında bir ilişki görül
memiştir . (Christ, Addph E, "Auiıudes Toward Deaıh Among a Group of Acute
Geriatrick Psychiatric Parients".}ourna/ ofGerontology, 1961, ss. 16, 56-59). Diğer
bir af'.ıştırmada ise biraz önceki verilerin tersine; daha çok dini aktiviteye ve daha
temel dini inançlara sahip olanların, daha az dini aktiviteyle meşgul olanlara kı
yasla daha az ölüm korkusu içinde oldukları ve ölümü dört gözle bekledikleri gö
rülmüştür. (Swenson, Wendell M., "Artitudes Toward Deathin an Aged Populati
on'' , journal of Gerontology, 1961, ss. 16, 49-52). Öte yandan İngilıere'de, ölüm
cül derecede hasta olanlarla ilgili bir alan araşrınnasında ise; inançlarında son de
rece sağlam olanların ve haftaltk dini ayinlere katılanların %10'unun en az derece
de ölüm korkusuna sahip oldukları, buna karşın gevşek bir dini inanca sahip olan
ların, bu konuda daha çok endişe içinde bulundukları tespit edilmiştir. Bu verilere ilaveten, dinsizlerin ölüm endişesinde orra seviyede oldukları da, çelişkili so
nuçlar arasındadır (Hinton, John, Dying, 2. bas. Baltimore 1972) .;~ Yukarıdaki
araştırma sonuçlarından da anlaşılacağı üzere, ölüm ve ölüm öresi inançla ilgili ya
pılan çalışmalarda; ölüm ile dini inanç ve tunım arasında bazen bir bağ olduğu so
nucuna ulaşılırken, bazen de hiçbir bağın olmadığı tespit edilerek, çelişkili sonuç
lara ulaşılnuşrır. Bu çelişkili sonuçlann ortaya çıkınasında temel etken olarak, fark
lı değişkenler (dini inanç seviyesi, duygusal durum, yaş vb.) ileri süıülebilir.59
56 Bkz. Öner, Necati, Stres ııe Dini İnanç, s. 16.
57 Bkz. Karaca, Psikolojik Açıdem Otıım, s. 172.
58 Bkz. Hökelekli, "Ölümle İlgili Tutumlar", s . 85. 59 Bkz. Aynı makale, s. 86.
132 tasaımıtf
Dindarlık ve intihar Olgusu Bireylerin ölüm karşısındaki tavırlarının anlaşılmasında ipucu olabilecek bir
davranış da intihar davranışıdır. Yaşamak yerine ölmeyi isteınek, her çağda olabilecek patolojik bir seçiındir. ABD'de yapılan araştırınalar sonucu; intihar olgusunda cinsiyet faktörünün önemli olduğu tespit edilmiştir. Şöyle kj; erkeklerden intihar edenlerin oranı, kadınlarınkine nazaran üç kat daha fazladır. Erkekler intihar için daha erkili ve şiddetli yönı.em.ler kullanırken (ateşli siHihlar, damar kesme, yÜksek yerden atlama vb.), kadınlar daha sakin yöntem olan iHiç kullanarak intihar etme yöntemini tercih etmektedirler Araştırmalarda ortaya çıkan bir başka sonuç ise; kadın intiharlannın onalama 40 yaşa kadar devam ettiği ve 80 yaş onala
rında düştüğü gerçeğidir. Buna karşın erkek intiharlan, 25-40 yaşları arasında kısmen yavaşlamakla ve 80 yaşlarına doğru kadınlardan daha fazla artış göstermektedir. Netice olarak, yaşlılık dönemindeki erl<elder, kadı.nlardan daha çok intihar ederek ölümü seçme yolunu kullanmaktadırlar. Bu da, gelişim dönemleri iribariyle içinde bulunulan yaşam diliminin dikkat çekici bir verisidir.M intihar olaylannda oranların, cinsiyet ve yaş farldıJıldarından ziyad~, rakamsal sonuçları önemlidir. Yani niçin bu kadar kjşi intihar yoluyla ölümü seçmektedir? Bize göre burada cevaplanması gerekli olan asıl sonı budur. Sorunun cevabına ilişkin, tartışmaya açık
olmak üzere şöyle bir rez ileri sürülebilir, kanısındayız: Öncelikle, intihar sorununun temelinde dini inanç düzeyi değişkeninin önemli olduğunu kabul etmek zonındayız. Yani intihar olaylarının artışının genel anlamdaki sebebi; modernitenin surunuş olduğu yaşam biçimine paralel olarak bireylerin gerel< zih.inse.l dünyalarında gerekse sosyal yaşamlanndaki ilişkilerinde seküleriıenin artması, bunun sonucunda da dini inançlannın eksikliği veya yokluğu olabilir. Eğer birey inandığı Aşkın bir varlığın, kendisi için layık bir yaşam ve ölüm respit eniğine ve buna da kendisinin razı olması gerektiğine inannuş, bu düşüncesini de iç benliğinde bulunan psikolojik dinamilderine kabul ettirmiş ise, sıkıntıJı ve bunalımlı durumların
da, intihar olayını bir çözüm olarak düşüru11eyecekrir. Bu tezimizi destekler ınalliyeneki araştırmalardan birini, Murphy yapmıştır. O, intiharın sebepleri arasında; evli olmama yı, arkadaş çevresinin darlığını, dilli anlamda ölüm ötesi hayata inanmamayı ve patolojik olarak da depresyona girmeyi saymaktadır.1' '
Gazzali'ye Göre Ölüm Psikolojisi ve Ölümü Algılayan Birey Tipiemeleri Gazzali'ye göre bireyin psikolojik yapısının merkezi kalprir. O, ölümü hatır
Iayıp hatırlatnamanın bireyin psikolojik yapısında meydana getirdiği süreci ve etkisini şöyle ifade etmektedir: Ölüm, insanlar için önemli bir olgu ve büyük bir tehlikedir. İnsanlar bunu önemseyip hatırlaınaınakta , hatırlasalar da kalplerine
60 Bkz. Çileli, "Öiüın", s. 261.
61 Bkz. Aynı yer.
ölüm psikolojisi I 133
fazla tesir etmemektedir. Çünkü kalpleri dünya meşgalelerine öyle dalmıştır ki, kalplerinde başka bir şeye yer kalmamıştır. Bunun için zikir ve tesbihten de !ezzet almamaktadırlar. Bu dummdan kurtulmanın çaresi ise; yalnız olarak b ir yere çekilmek ve bir müddet kalbini dünya meşgalelerinden uzak tutmaktır. Nitekim ıssız salıralarda dolaşan bir kimse, başkalanndan kendisine bir yardım geleceğini ümit etmediği için, kendi başırun çaresine bakar ve kendine göre öncelikli olarak bazı redbirler alır. Aynen böyle bir kişi gibi, insanda bir yerde yalnız oturup, kendi kendine demelidir ki: "Ölüm benim için çok yakındır, belki de bugün gelebilir. Şayet bana bilmediğim karanlık bir dehlize gir deseler, içerisinde kuyu var ını, yok mu, bana zarar verecek herhangi bir hayvana rastlar mıyıın, rastlamaz mıyırn, gibi sonılarla, öncelikle kendimi garantiye almaya çalışırım. Ölüm ötesi hayattın başlangıcı olan mezardaki korkulu hfilimin de bundan aşağı olmadığı, gün gibi meydandadır. Bunu düşünmemek ne biçim bir cesarettir?" Bunun en güzel çaresi insanın, ölen arkadaşlarına bakması, onları düşürunesidir. İnsan, onları hatıriayıp dünyada her birinin mevküni, işlerini , sıkımılarıru, neşesini, bı..ı
radayken neye kavuştuklannı, ölümü nasıl ı..ınutttıklanm ve beklemedikleri bir zamanda, ölüm ötesi hayat için ellerinde azık yokken ölümün gelip onları götürdüğünü , şimdi ise mezardaki cesetlerinin nasıl olduğunu, azalannın birbirinden nasıl ayrıldığım, etlerini, derilerini, gözlerini ve dillerini böceklerin, kurtların nasıl yediğini, onlar bu halde iken, varisierin mallarını taksim edip rahat rahat nasıl yediğini, hanımlannın kendilerini unutup başka koca aradıklarııu göz önüne getirerek, gaflerten ve aşırı dünya meşguliyetinden vazgeçmelidir. Arkadaşları
nın dünya meşguliyeti için çok sıkıntılar çektiğini, kefenleri dokunurken, vücutlan yıkanırken haberlerinin olmadığını düşünınelidir. Soma yine kendi kendine şunları demelidir; ben de onlar gibiyiın, gafletim, hırsım, ahmaklığım, onların
gafleti, hırsı ve atımaldığı gibidir. Halbuki bana, onların benden önce gitmesiyle ibret alıp, "Ne mutlu o kimseye ki, bir başkasını ona nasihate gönderirler, .. buynığu gereği kurnılına şansı verildi. insan kendine böyle telkinlerde bulunduktan sonra elini, ayağını, parmaklarını, gözünü, dilini düşünmeli, bu uzuvlannın mezarda birbirinden ayrılacaklannı, böceklere, kurtlara yem olacaklannı göz önüne getirmeli. Orada pis kokulu bir leş, çürümüş, birbirinden ayrılmış bir yığın olacağını hatırlamahdır. Bu ve bunun gibi sözleri her gün bir müddet kendi kendine telkin etmelidir. Belki böylece kalbi ölüme karşı uyanık olur. Nitekim insanoğlu her zaman cenazelerin götürüldüğünü görmekte, ölümü uzakran seyretmekte ve daima ölüme karşı böyle seyirci olarak kalacağını sanmakradır. Bir defa kendini, ölü birisi olarak görmek istememektedir. Böyle görmek aklına bile gelmemektedir. Bunun için Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ashabına hiraben: "Doğru söyleyin, bizim üzerimize bu ölüm yazılınadı ını? Doğru söyleyin götürülen bu cenazeler çabuk dönen misafir midirler? Onları toprağa koyanz, miraslarını yeriz, kendimjzin onlar gibi olacağını lıiç aklımıza getirmeyiz." buyurmak-
134 trısat't'tif
tadır. Ölümü hatıclamamarun en büyük sebebi ise, tlıl-i emel (bitmek tükenmek bilmeyen isteklere kapılmak)dir. İnsanoğlunun dünya hayatındaki bütün kötü
lüklerinin başı ise budur.62
Gazzali, ölümü farklı şekillerde algılayan üç tip bireyden söz etmektedir.
ı . Gafillerin ölürnü hatırla ması: Bu tipler, dünya hayatı ile meşguliyeti fazla
olan tiplerdir. Bunlar ölümü Ilatırlar ancak dünyaya olan arzulannda kınb11a meydana getirdiği için onu sevmez ve sürekli kötülerler. Ölümü bu şekilde algı
laınası Aşkın Varlık ile onun arasını açar. Kendini inandığı varlığa uzak hisseder. 2. Tövbekarlann ölüınli h'ltırlaması: Bu tipler, ölümü daha ziyade Aşkın Var
l ıkran korktukları için lı;ııırl<: dar. Ettikleri tövbeye sadık kalmaya çalışırlar, geçmiş yaşantılanndaki yaptıkl<.n yanlışlıklanndan dolayı pişmanlık duyarlar. Töv
bekar, ölümü kötü algıl;.ımaz, ancak erken ölmeyi de istemez. Çünkü dini yaşan
tısı adına yapacak daha çok işi vardır. 3. Ariflerin ölümü hatırlaması : Bu tipierin ölümü hatırlaması, ölüm ötesi ha
y<ıtta Aşkın V;ırlı ğ<ı b.vıışma ist~klerindendir. Bu sebeple ölmeyi arzu ederler.
Gazzali'nin tasnifinde bu üçünden başka bir grup daha vardır ki; bu tipler ölü
mü ne iyi görür, ne de kötü görür; ne ölümün erken gelmesini ne de geç kalmasını ister. Bu tip bireyler, Aşkın Varlığın kendisi hakkındalti takdirini benimseyerek rıza ve teslimiyet meıt.ebesine ulaşmışlardır. Onların kalbi her an ölümü zik
retmektedir. Onlar ölüm ile yaşam arasında çok iyi bir denge k'ı..ırmuşlardır. 6j
C) Ölüm Psikolojisinltı Dini inanca Sahip Olmayan Bireylere Etkileri
Dindarlığın ölümü anlama ve anlanılandırınada oldukça önemli biJ unsur ol
duğunu ifade etmiştil<. Dindar olınayan bireyler.'''' ölümü yaşamın doğal ve basit
bir sonucu olarak algılayabilmektedirler.<n Hayatta kazanılan her türlü başannın, starünün sona ennesi ve yok olınası tarzıoda düşünebilınekte ve "madem ki ölüm vardır, o halde hiçbir şeyin nihai noktada bir anlam ve değeri yokıı.ır" tarzında bir yargıya da ulaşabilınektedirler.<•· Bu yüzdendir ki, dini: inanem az olduğu veya ol
madığı bireylerde, intihara teşebbüs oraıu daha fazladır. r.' Modern bireyin davra
nış sistemi içjnde ölüm düşüncesinin gerçek anlamda psikolojik etkisinden söz et-
62 Bkz. Gazzall, Kimya-yı Saadet, ss. ?Si-788.
63 Bkz. Aynı eseı~ ss. 786-787; Bu konuya makalemizin son bölümünde daha detaylı olarak değinilecektir. (M.K.)
64 Bu makaledeki "dini inanca sahip olmayan birey" ifadesiyle; çok düşük düzeyde de olsa, sa
dece ıeorik bazda dini inanca (Allah'ın varlığına ve birliğine inanma vb.) sahip olan, inandıgı dinin pratikleri (ibadet.leri)ni çogu zaman yapınayan birey kastedilınektedir. (MK.)
65 Bkz. Karaca, Psikolojik Açıdan Ölı'iın s. 179. 66 Bkz. Aydın, Din Felsefesi, s. 184. 67 Konu ile ilgili Ebu Hureyre (r.a.Ydan bir hadis rivayet edilmiştir. RasOiuUah (s. ~. v. } efendimiz:
"Her kim kendini bir demir parçası ile öldürürse, demiri elinde onu karnına saplar bir halde cehennem
ölüm psikolojisi 1 135
me k güçtür. Öyle ki; dini eğiliıni olan bireyler için bile bu dunım söz konusudur.&> Birey ölümü, "ölüm" olarak isimlendirrnek istemez. Daha çok "vefat eni, göçtü" vb. ifadelerle, kendi içinde hafıfletmeye çalışır. Bu durum, dini inanç düzeyi göz önüne alındığında tarihteki hemen hemen tüm zaman ve kültürler için söz konusudur. Aynı mekanizmanın farklı tezahürlerinden biri de, insaniann hiç ölmeyecekmiş gibi ileriye dönük planlar yapmalarıdır. Gelişim dönemleri içerisinde özellilde yaşlı bireylerin para harcamayıp birikrinneleri ve durumu müsait olup da çevresine yardım etn1emeleri, buna örnek bir davranış olarak gösterilebilir.
Çoğu birey, yaşama arzusuna ters geldiği için ölüm düşüncesini unutma ihtiyacı hissetmektedir. Yine şatafatlı cenaze törenlerinin arka planında, ölümü günltik yaşamdan ve zihinden uzaklaşunna, onunla yüz yüze gelmek istememe gibi çabalar yer almaktadır. Çünkü, tören sade olması gerekirken, gereksiz birtakım merasiınlerle aşırı dünyevlleşme yoluna gidilmektedir. Cenazeye katılanlar sanki kendileri de bir gün ölmeyecekmiş gibi ölümü ve öleni düşüıunek yerine, gönderdikleri çelenklerle, toplumdaki prestijlerini yükseltme çabası içerisine girmekte veya "dostlar alışverişte görsün" kabilinden cenaze törenlerine iştirak etmektedirler.<~)
Dindar Olmayan Bireylerin Ölüm Korkusuna Karşı Geliştirdikleri Savunma Mekanizmaları Bazı ampirik araştırmalar, dindar olmayan bireylerin ölümden daha çok
korktuklarını ortaya çıkarmıştır. Dindar olmayan bireyler ölümün, hayatın kaçınılmaz sonu olduğunu düşünerek tüm dikkat ve enerjilerini hayaun zevklerine ve meşgalelerine yöneltebilmektedirler. Bireyler, bu tavn göstermekle aslında ölüm karşısında bir anlamda savuruna mekanizması""' geliştirmiş olmaktadırlar.
Genel olarak konuyla ilgili iki tür mekanizma geliştirilmektedir:
a teşinde ebedi olarak kalacaktır. Her kim zehir içerek kendini öldürürse, o kimse de zehrini celı«':nneııı a teşinde ebedl ve daimi ola m k içecektir. Her kim bir dağdan yuvarlanır da kendini öldürürse. o da cehennem ateşinde ebedi ve daimi o.larak yııvarlanacaktır," buyurdular. (Bkz. Müslim, Cenaiz, 175) Ayrıca konu ile ilgili diğer hadisler için bkz. Buhari, Cenaiz, 53; Müslinı , lınan, 165; Btıhari, Cenaiz, 51; Tirıni.zi. Cenaiz, 1 007; Müslim, Cenaiz, 17; Bu h art. C'.enaiz, 48, 1 18, 117; Müslinı, Cenaiz, 176, 180.
68 Bkz. Hökelekli, Hayati, "Ölümle Ilgili Tmumlar ve Dini Davran~la ilişkisi Üzerine B.ir Araştırma 1-11 (Yorı.ınılar)" , U(jjFD, Bursa 1992, S. 4, c. 4, s. 58.
69 Bkz. Kar:ıca, Psiknlojik Açıdaıı (>tanı, s. 180 70 Savunma Mekanizmaları, (Defense Medıanisms): Başa çıkma davranışları şeklinde de ifade
lendirilnıektedir. Fizyolojik veya psikolojik bir zorlanıayla karşı karşıya kalan birey, genellikle kaçma (escape) ve saidırma (agression) tarzı davranışlar sergilemekle yahut da gülme, ağlama ve komışıııa gibi tepkiler vererek, dengesini bozan zorlanıaya karşı kendini savunmaya çalışmaktadır. Bi
reyin savı.ııııııa davranışında her zaman psikolojik bir tehdit unsunı vardır. Sonuçta birey, bem fizyolojik hem de psikolojik olarak kendini savunmaya yönelir. Bu makalede ele alınan savı.ınnıa mekanizmaları , çatışma ve kaygıya kar§ı kullanılan psikolojik kamkıerli "benliğin otomatik olarak kullandığı savı.ınıııa nıekanizıııaları''dır. Psikoloji liıeratürüne, S. Freud tarafından sokulınuş olup. daha sonra kızı Anna Freud tarafından da ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Psikanaliz ekolüne göre savun-
136 tasawttf
ı. Bireyin kendini, ölümü hatırlamayacak derecede dünya işlerine kaptırma
sı ve onlarla meşgul olması tarzında ortaya çıkan "maskeleme (avoidance)" türü savunma mekanizması davranışıdır. Bu tip savunma davranışında birey, kendini tamamen dünya meşgalelerine kaprırmakta ve ölümü düşünecek fırsat bulamamaktadır. Özellikle dini inanç düzeyi düşük olan Batıda, bu tavra sahip bireylere çok daha sık rastlanılmaktadır. Şöyle ki; bu bireyler ölüm düşüncesiyle, yüz yüze gelmernek için kendilerini uyuştunıcu ve alkole vermekte, dolayısıyla zihinlerini keyifverici şeylerle doldurmaktadırlar Yine bu toplumun bireylerindeki sohberlerde, ölüm söz konusu değildir. Eğer bahsedilecekse genellikle "yaşa
ınıştı, gitti, artık bizimle değil, geçti giui" vb. ifadelerle geçiştirilir. Öyle ki asker! bültenlerinde dahi, ölüm ifadesinin yerine "kayıp" ifadesi hıllarulınaktadır. 'ı
2. Diğeri ise "bastırma"-1 türü bir davranıştır Jd; bu türde birey, ölüm düşüncesini bilincinden çıkararak etkisiz hale getirmeyi amaçlama.ktadır.7~ Bastırma mekanizması sayesinde egoya karşı olan bu relıdit, ölüm sonımınun bellekten uzaklaştınlmasıyla çözülmeye çalışılmaktadır. Bireyin geliştirdiği bu mekanizma, farklı şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Örneğin ölüm karşısında bireyler, umumiyede akıl dışı yollara veya büyi.iye yönelebilmekteclirler. Tanatoloji"'' alanındaki çal ışınalar da ölüm düşüncesinin bastınldığını doğrulamıştır. Zaten seküler düşünce tarzıyla , ölüm de dahil olmak üzere dinle birlikte başka sosyal fenomenlerde, ya bireyin özel ilgi alanında kalmış ya da zihninden tamamen silinmişür.-1 Ba.stım1a örneklerinden bir diğeri de, hastanelerde "ölüm" kelimesinin yasak kelimeler arasında olmasıdır. Bu uygulama Batıda çok yaygındır. Öyle ki, ölümden korkımıdığını söyleyen bireylerde bile bunun izlerine rastlanabilir. Şurası da bir gerçektir ki, bastırılmış ölüm korkusunun bireyin psikolojik yapısına olan zararı, bastınlmamış ölüm korkusundan daha fazladır. -"
Dini inanca sahip olmayan bireylerin ölüm karşısında sergileıniş olduklan tutumlar, elbette ki sadece "bastınna ve ınaskeleıne"den ibaret değildir. "Ölümü in-
ıııa nıekanizınaları. ego tarafından, id ve süper egonun baskıJarına b rşı kullanılan ınekaniznıalardır.
Bu süreçte b irey, genellikle bu mekanizmaları kulland ığının farkında değildir. Bu sebeple bunlar bilinçdışı si.ireçle rdir. Bu mekanizmalar birey tara fından. kendinde ıanınılayaınad ığı kaygı ve buna ltı
ya karşı psikolojik biltünlüğünü sağlamak ve benliğin değerini korumak amacıyla kullanılır. (Bkz. Er.lmş, Adnan, Psikoloji Terimleri Sdzlt'lğü, Ankara trs .. ss. 57-58: ayrıca krş. Gürün , O. A., P~ikoloji
Sözltlğı'i, İstanbııltrs. , s. 134; Köknel, Ö.- Özuğurlu, K. . Tıpta Ruhbi /i m, lsıanbul1983. ss 13-17: Budak, Selçuk, Psikoloji Sözltlğıl, Ankara 2000, ss. 658-659).
71 Bkz. Karaca, Psii-'<Olojik Açıdan Ölı'im, ss. 181-182.
72 ''Maskeleıne ve Bastınııa" bir savunma mekanizması davranışlarıdır. Bu savunma ınekanizıııalarıy)a ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Köknel, Ö.- Özuğıırlu, K . age. , s. 16; Atkinson, Rıta, L. ve ark., Psi
koloji'}oe Ciiı"iş-11, İstanbul 1995. s. 590. 73 Bkz. Hökelekli, ''Ölümle İlgili Tuıunılar'' , s. 87.
74 Tanaı.oloji : Baıı patenıli olup, ölüm fenoıneniyle ilgili konuları araştıran bir bilim dalıdır.
75 Bkz. Kara.ca. age., ss. 179-lSO.
76 Bkz. Aynı eser, s. ısı .
6/ı"im psikolojisi 1 137
!dr, ölüme meydan okuma ve öli.iınii istemeıne" gibi savunma mekanizması davranışlan da stk göriilen davranışlardandır. Bunların yanında, dini bir inancı olmadığı halde, ölümü tabiat kanunu olarak değerlendirip , hayata yükümlülük katan bir unsur o larak algılayan bireyler de vardır. Söz konusu anlayışa sahip gruba, hümanist ve existansiyalisC felsefecileren güzel örnektir. Dindar olmayan bireylerin ölüm düşüncesini unutmak için baş vurdukları yollardan bir diğeri de, aşırı şekilde eğlenceye dalmak ve karnavallar vs. tertiplemektir. Bu tür organizasyonlarla insanlar, ö lüm düşüncesi ve korkusundan geçici olarak uzaklaşmaktadır
Jar. '" Bu tip bireyler için önemli olan nokta, hayatın kendisi ve getirdiği kazancıdır. Bunlar, hayata gereğinden fazla önem vererek ölüm korkusunun üstesinden gelmeye çalışmaktadırlar ; ? inanmayan bireylerin ölümden kaçınınaları ve o nu fazla düşünmeıneye çalışınalarının bir diğer nedeni de, inanmadıkları halde teorik olarak bilinen ve çevresindekilerinin de kabul ettiği ölüm ötesi hayatın gerçekten varolma ihtimalirur.w' Zaten bireyin bu psikolojisini Allah (c.c.), Kur'an-ı Kerim'inde de ifade etmiştir. Bu anlamda, insanların ölümden kaçmalarına ilişitin ayeller vardır. Örneğin, "Ey insan' İşte ölüm sarhoşluğu gerçekten geldi. Bu senin öteden beri kaçtığın şeydir."8ı; "Eğer ölümden ve öldüriilmekten kaçarsanız, kaçmak size fayda vermez. Kaçsanız bile pek az bir zaman yaşatılırsınız. ··ll! Netice itibariyle, dindar bireylerin dindar o lmayanlara göre, ölümden kaçmak için psikolojik anlamda savı.ınma mekanizmaları geliştinne oranlan daha düşüktür."·'
GazzaJ.i'n.in, inancı Zayıf Bireylerin Ölüm Psikoto;ilerine İlişkin Görüşleri Gazzali'ye göre; inancı zayıf bireylerll-1 ne kadar cenaze törenlerinde bulunur
larsa bulunsunlar, bu törenlerden hiç etkilenmezler. Onlar kendilerini hiç teneşir tabtası üzerinde görmezler. Halbuki bir zamanlar teneşirdeki insanlar da öyle zannediyorlardı, ancak öyle olmadı. O halde birey teneşire baktığında kendi-
77 Hüıııaniz.ııı: Genel olarak, akıllı insan varlığını tek ve en yüksek değer kaynağı olarak gören, bireyin en yüksek değer kaynağı olduğunu savunan, bireyin yaratıcı ve alllakl gelişiminin, rasyonel
ve anlamlı bir biçimde, aşkın bir alana hiç başvı.ırınadan doğal yoldan gerçekleştirilebileceğini belirten ve bıı çerçeve içinde insanın doğalhğını, özgürlüğünü ve etkinliğini ön plana çıkanan felsefi bir
akımdır. Existansiya lizın ( Varoluşçtı luk): Kısaca. insanın varoluşuyla doğal nesnelere özgü varlık tü rü arasındaki karşıd ığı büyük bir güçle vurgulayan. iradesi ve bilinci olan insanların, irade ve bilinçten yoksıııı nesneler dünyasına fırlaulmış olduğunu öne süren felsefe akımıdır. (Bkz. Cevizci, Ahmet.
Fel~fe Sözlüğii, Ankara 1996. ss. 259-260; 532-533). 78 Bkz. Karaca, Psikolojik Açıdan Ölı'inı. s. 182. 79 Bkz. Aynı eseı~ s. 179. 80 Bkz. Aynı eser, s. 182. 81 Bkz. Kur'iin·ı Kerim, 50 Kiif/19. 82 Bkz. Kur'an·ı Kerim, 33 Alızab/16.
83 Bkz. Karaca. age, s. 182. 84 Gazzall. bıı tip bireyler için "gafil" sıfatını kullanmaktadır. (M.K.'l
138 tasaı~t,l/lf
ni oradakinin yerine koymalıdır. Çünkü er ya da geç o da, oraya uzanacaktır.8;
Fakat ona göre; dünya nimetlerine dalan bir kimsenin kalbi ölümü zikretrnekten çok uzaktır . Ölümü hatırlaınaz, hatırladığında ise nefret eder. Allah (c.c.) bu tip bireyler için; "De ki: Haberiniz olsun! O kaçıp durduğunuz ölüm muhakkak gelip size kavuşacaktır. Sonra hem gizliyi hem aşikarı bilen Allall'a döndürüleceksiniz de O , size neler yaptığınızı haber verecektir"llG buyurmaktadır. Bu durumda bireyin ölümü hatırlaması, dünyanın geçici emellerinden uzaktaşınayı ve ölüm ötesi için hazırlıklı olmayı gerekli kılmaktadır. Bireyin, ölümü gündeminden çı kannası dünyanın geçici zevklerine kapılmasına neden olınaktadır.ır Emsallerini ve kendinden önce ölüp gidenleri çokça konuşması , bireyin ölümü hatırlaması
nın ve kalbe yerleştirmesinin en faydalı yollanndan biridir. Onlann ölümünü ve mezardaki bedenlerinin nasıl çüri.idüğünü, konuşan dillerinin nasıl konuşmaz olduğunu; ölenin, nasıl kansını dul, çocuklarını yetim bıraktığım, bir gün er veya geç mutlaka kendinin de bu hali yaşayacağını düşünmesi, onun ölümü çokça hatırlamasına sebep olacaktır. Bunların yanında hastaları ziyaret etmek, mezarlıklara sıkça uğramak da ölümü kalpte canlı tutabilınekte ve birey bu düşün
ce!erle psikolojik olarak kendini ölüme hazırlaya bilmektedir.""
D) Tasavvuf Psikolojisi'nde Sfifinin Dünya Yaşaıw ile Ölüm Ötesi Hayata İnaıuna Arasında Kurduğu Psikolojik Denge
Makalemizin bu bölümünün konusunu oluşturduğu için, ön bilgi olması açısından, Din Psikolojisi'nin özel bir alt araştırma alanı olan "Tasavvuf Psikolojisi" hakkında kısaca bilgi verilmesinin yararlı olacağı düşüncesindeyiz. Dini hayat, insanlar tarafından farklı psikolojik seviyelerde yaşanınaya elverişli bir derinliğe sahiptir. Genel anlamda değerlendirildiğinde bu yollardan biri de, mistik yaşam tarzıdır. Mistik yaşamda, dini tecrübeler üzerinde yoğunlaşan sistemli uygulamalar sonucu köklü bir değişime uğrayan bilinç ve benlik yapısı ile bazı bireylerin kişilik yapıları. nonnal bilinç yapısına sahip bireylere göre önemli bir farklılık gösterir. Ruhani gerçekleşme ve ınanevi olgunlaşma yolunda kişilerin yaşadıkları tecrübeler kadar, buna imkan veren uygulama ve yöntemlerde çeşirlidir. Bununla birlikte, değişik din ve kültürlerde her devirde görülen bu tür mistik eğilimler arasında benzerlik ve ortak noktalar oldukça fazladır. Çok değişik şekilleri olan ınistisizm, duyu ve akıl dışı bir yolla ulaşılan algı biçimini, batıni tecrübe ve bilinç hal
lerini, bilgilenınenin vasıtasız şeklinj ifade eden genel bir kavramdır. Mistildik su'f dine has olmayıp, hemen hemen her kültürdeki din dışı inanç sıstemlerinde de
85 Bkz. Gaıziili, ihylitt u1ı1mi'd-diıı, c. IV, s . 857.
86 Bkz. Kur'an-ı Kerim, 62 Cum'a/ 8.
87 Bkz. Gazziili, age., c. rv, ss. 787-789.
88 Bkz A,mı eset', ss. 791·792.
ölüm psikolojisi 1 139
kendini gösteren evrensel pir insani olgudur. Genel olarak bütün mistisizmlerde ortak olan unsur, nihal hakikatin mahiyetine nüfuz etmek ve bilincine varmak için kişiyi derin bir iç tecrübelere dalmaya yöneiten "mutlak aşl<ı "dır."9 Genel anlamda, bireyde bu sezgisel bilinç yapısının oluşmasını sağlayan yaşam felsefesinin, yukarıda "mistik yaşam'm kavramıyla ifade edildiğini belirtmiştik. İşte bu yaşam felsefesinin islaıru platformdaki yansunası ise "tasavvufi yaşam'' olarak adlandın
labilir. Asimda Batıda yazılan Din Psikolojisi eserlerinde bu konuya ilişkin psikolojik tahliller, "tvlistik Psikoloji veya Mistisizın" başiıldan alunda incelenmektedir. Ülkemizde oluşan Din Psikolojisi literatüründe ise, "Tasavvuf Psikolojisi" başlığı altında ele alınmaktadır. Netice itibariyle , konuyla ilgili ülkemizdeki bilimsel üs!Gbu dikkate alırsak, TasaVVlıf Psilmlojisi'ni; genel anlamda mistilderin, özel anlamda ise sGfilerin bilinç yapılannın ve yaşamlarının psikolojik yönünü inceleyen, Din Psikolojisi'nin bir alt araştırına alanıdır, şeklinde tanımlamak mümkündür.
Ölüm Ötesi Psikolojisinin Birey Üzerindeki Etkileri İnsanlık tarihinin b~langıcından günümüze doğru bir değerlendirme yapıl
dığında, bireyde ebedilik (sonsuzluk) duygusunun varlığının açık bir şekilde görülmesi mümkündür. "Birey sadece bu hayat ve bu kısa süre için yaratılmamış
ur··. tarzındaki açıklama ile insan fıtratındaki gizli vicdan ve bilinç duygusunun varlığı sebebiyle asli vatamna dönmek isteyen misafir (yolcu) dı.ıygusu , bireyleri ölüm ötesi düşüncesine sevk etmektedir.9 1 Yapılan ar~tırmalardan; öldükten sonra yeniden dirilişe ve ebedi hayatın var olduğuna inanan bireylerin büyük çoğunluğunu, Aşkın bir varlığın olduğunu kabul edenlerin ve dini görevlerini yerine getiren bireylerin oluşturduğu tespit edilmiştir.v! Bireyin ölüm karşısında-
89 Bkz. Hökelekli, Din Psikolojisi, ss. 313·314; Tasavvtıf Psikolojisi ve Tasavvtıfi Hayaı hakkın
da ayrımılı bilgi için bkz. Hökelekli, age., ss. 313-350; Peker, Hüseyin, Din Psikolojisi, Samsun 1993, ss. 113-128; Uludağ, Süleyman, TasawufTerlınlerl Sözlıl.ğı'i, istanbul ırs., ss. 512-513; Kara, Musıafa,
Tcısatlf't!( re Tarikatlar Tari bi, isranbul 1995, ss. 9-43; 347-366; Kühra , Necnıiidd in, Tasaı"''Uf Ha
yat, haz. Mustafa Kara, istaııbtıl1996 . ss. 33-70. 90 Mistik bilinç ve yaşam hakkında daha geniş bilgi içio bkz Orııstein. Robert, E., Yeni Bir Psi
koloji, (The Psychology of Consciousnessı, çev. E. Göka-F. Işık, istanbul 1990. ss. 29-207. 91 Bkz. Kılavuz. A. Saiııı, Arıa Hatlarıyla İslam Akiildi tiC Kettim 'a G'irlş, istanbul 1997. s. 201. 92 Bkz. Hökelekli, "Ölümle İtgili Tuuııııların Dini Davranışla ilişkisi". s. 95; Konu ile ilgili örnek
ayetlerden bazıları şunlardır: ''On.lar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allalı yolunda lıarcarlar. " C 2 B:ıkara/3J; ''Yoksa insan her unıduğuna sahip mi olacak? Başlangıç d:t son da ·AJiah'ındır. · · (53 Necnı/24-25); "Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının bir geçimliği ve süsüdür. Allah kaunda olan ise daha iyi ve daha kalıcıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?" (28 Kas:.ıs/60>; "insanlardan "Rabbimiz! Bize diiny:ıda güzel ola nı ver. ahirette de.güzel olanı ver, bizi aıe· ş in azabından koru·· diyenler va rd ır. işte onlara kazandıklarından bir pay vardır. Allah, çabuk hesap göriir." (2 Bakara/201-202); Ayrıca "Diinya-Ahiret Dengesini Koruma" hakkındaki ayetler için bkz. Kur'an-ı Kerim, 17 İsra/23·24: 94 inşirah/S-8; 28 Kasas/76·77; 16 Nahl/30; 47 Muhaııııııed/36; (Özsoy, Öıner·Güler, ilhaıııi, Knnulanna Gtiı-e Knr'iin -Sistematik Kuran Fihristi-. Ankara 1996, s. 45 ı); Hadislerden bazıları için ise bkz. Bulıari, Cenaiz, 133; Tirmizi, Cenaiz, 1078.
140 tasawuf
ki üzüntüsünün derecesi, ona y(iklediği anlamla ilişkilidir.9' Ölüm ötesinde Aşkın Varlığın gazabına, yaşanılan hayatın kötülüğüne, öldükten sonra görülecek olan azaba önem verildiği oranda, bireydeki korku ve heyecan arrabilmektedir.94
Eğer birey ölüm ötesi hayarı,'x vatan-ı asli kabul ederse ölümü de oraya girmenin bir yolu olarak algılayabilmekte ve bu taktirde üzüntüsü de azalabilmektedir.% Öte yandan ölüm olgusu, zalim mazlum, zengin fakir konumundaki kişiler için de önemlidir. Zira, mazlum ve fakir, başlarına gelen her türlü sıkıntı için sabretmek gerekriğini, bir gün mutlaka herkesin ölümle aynı yerde toplanacağını düşünerek, dünya hayatında çektikleri sıkıntılara ve uğradıklan haksızlıklara karşı
ölüm ötesi hayat inancıyla teselli bulabilmektedirler.9' Bu bağlaında adaletin tesisi açısından da ölüm olgusunun hatırlanmasıyla, bireyin sosyal ilişkilerindeki düzenlilik arasında bir paralellik mevcuttur. Öyle ki, ölüm ötesi hayata inanan birey, ölümle beraber mmlaka yaptıklarının hesabını vereceğine98 inanarak davranışlarını sürekli kontrol etmek durumunda kalmaktadır.
SfiBnin Ölümü Algı1aması Dini inanca sahip bireyler arasında özel bir konum arz eden mistiğin ölüm al
gısının tespitinde ise, rnüntesibi olduğu dinlerin inanç ve mezheplerinin görüşlerini de göz önünde bulundurmak oldukça önemlidir. Bu gereklilik Patrick'in, Budist bir grupla ölüm korkusu konusunda yaptığı çalışmada, daha net olarak ortaya çıkmaktadır. Yani buradan, ölümle ilgili araştıimaların bir ayağının da teoloji olınası gerektiği anlaşılmaktadır. Bireysel bazda algılanan dinin incelenen boyutlarına ilave olarak, doktrinsel ve teolojik farklıhklar da, bir kimsenin dini algısındaki, ölüm olgusuna ilişkin hjslerine yaptığı etkiyi biçimlendirebilmektedir. Bu bağlamda Müslüman sfıfileıin ölüm olgusunu algılayışlarına baktığımız
da, sfıfilerde ölüm korkusundan çok ölüm arzusunun baskın geldiğini ve ölümü sevinçle beklediklerini söylemek mümkündür. Çünkü tasavvufi mantığa göre ölüm, Allah'a J<avuşma aşkıyla yanan sütiyi Allah'a ulaştıracak yegane vasıtadır. Bundan dolayıdır ki; Mevlana, ölümanını "düğün gecesi (şeb-i arus)"ne benzetınektedir.w Tasavvufta, teslimiyet ve rıza esastır. Sfıfiler, ölüm anında bile bu şartlara sadık kalırlar. TasaV\-ı.ıf tarihinde, ölmeden önce hısım akrabalarıyla helalleşip soğukkanlılıkla vasiyetini yaparak ölüm ötesi hayat yolculuğuna çıkan sütl-
93 Bkz. Gazz:lli, ibyau ıtlfi.ml'd-din, c . IV, s. 865. 94 Bkz. Özbaydar, Belına. Din ııe Tmm lnaıı.cmın G'etişmesl tJzeıine Bir Araştmncı, İstanbul
1970. s. 7.
95 Makalenin bu son bölümünde "ölüm ötesi hayat" kavramıyla, İsianı dini inancındaki "ahireı ..
kavram ı kastedilıııekıedir. (fvLK.)
96 Bkz. G:ızznll, age., c. IV, s . 865. 97 Bkz. Karaca , Psikolojikı Açıdan Ölıim, ss. 79-80.
98 Bkz. Karaca , age .. s. 81. 99 Bkz. Hökelekli, "Ölümle ilgili Tunıınlar'', s. 87.
ölam psikolrJjisi 1 141
!erin örneklerini fazlasıyla görmek mümbindür. 101' Bir çok tasavvufi metinlerden
anlaşılan o dur ki; süfi, ölümle manevi seferinin sonuna varma bilincini elde eder, bu bilinç dışında hiçbir şey onu etkileyemez. Onun ölümü, tıpkı olgun bir meyvenin zamanı geldiğinde dalından düşmesi gibi olmaktadır.10'
Tasavvuf Psikolojisi'nde Dünya Yaşaıru İle Ölüm Ötesi Hayata inaruna Arasında Kurulan Psikolojik Denge Dünya yaşarnı ile ölüm ötesi hayata inanma arasındaki dengeyi en iyi kuran
dindar bireyler sufilerdir. Onlar dünya yaşamı ile ölüm ötesi hayata inanma arasındaki ilişkide; dünyaya, gelip geçici, taınah edilmemesi gereken bir mekan olarak bakarlar. Onlar, dünya hayatının fani oluşunu şu üç benzetmeyle anlamlandırmaya çabşırlar: Seyahat, köprü ve rüya.
1. Seyahatte; hayatı deniz, karşıya geçmek için kullanacakları kayığı fazilet, ölüm ötesi mekanı karşıda ulaşılacak bir yer, insanlan ise yolcu olarak tasvir ederler.
2. Köprüde de benzer bir tasvir söz konusudur. Onlar için hayat, nehir üzerinde kurulu olan bir köpriidür. İnsanlar onun üzerinden geçmek ve onu bir gün mutlaka terk etmek dunımunda kalacaklardıı-.
3. Uyku ve rüyanın tasvirini de şöyle yapmaktadırlar: Aslında hayat, yorumlannıası gereken bir rüyadır. İnsan ölüm ötesi hayatını, dünya hayatındaki gördüklerini yonımlayarak aydınlatacaktır. Rüyadan u yanıldığında geriye hiçbir şey kalmayacaktır. Onlara göre; arif olan kişi, bu gördüğü nıyayı yonımlayabilınelidir. Bu davranışları, dünya hayatıyla tenakuz arz etmeınektedir. Yani ölümle birlikte insan, dünyada sahip olduğu mal, mülk gibi dünya nimetlerinin hepsinden ayrılmış ,
ölüm ötesi hayatla ise hayatın yorumunu yapıp hakikaıi anlanuş olacakur.''12
Öte yandan bir başka tasnifte ise, tasavvufi anlayıştaki dünya hayatı, başlıca üç grup altında toplanabilir. Bunlar; dünya hayatmın olumsuz yönü, fanlliği ve hazırlanma yeri olmasıdır. Bu üç anlayış tarzı, sfıfinin ölüm öncesi tutum ve davranışlarında ınüessir amillerdir. Bu tutum ve davranışlara hakim olan unsur ise "zühd"dür.'0J SGfi, ne ölüm korkusu ne de ölüm ötesi hayata kavuşma arzusuyla hareket eder. O, sırf Allah aşkı ile bir an önce ona kavuşmanın isteği ve arzusu peşindedir. Ondaki bu sabırsızlık -Süfyan es-Sevri'nin de belirttiği gibi- "ümit kı
salığı '' yönüyle ilgilidir. Yani onun için kısa aınel, ölüme daima hazır olmak ve
gelecekle ilgili uzak planlar yapmamak anlamına gelmektedir.'"'
100 Bkz. Uludag, Süleyman, "Ölüm", Yeni Dtlnya De1'Risi, İstanbul 1998, S. 53, s. 31.
101 Bkz. Deınird. Mehmet, "Muıasavvıflar.ı Göre Ö lüm", İsliimi Araşıınrıalar Dergisi, Ankara
1987, $. 3, s. 102.
102 Bkz. Deıııirci, ''Muıasavvıflara Göre Ölüm", s. 91; Ayrıca daha geni§ bilgi için bkz Kübra, Ta
savv\ıfi Hayat, ss. 47-"'i9; Kara, Tasaı~.>ı((l.·'e Tarikallar Taribi, ss. 104-120.
103 Bkz. Deınirci, agııı., s. 96 104 Bkz. Aynı makale, s. 98
142 tasamııif
Tasavvufta, hayatın mecaz veya hayal ile ilgili olması onun ölüm ötesi hayarla sıkı bir irtibatı olduğunu hiçbir zaman hertaraf etmez. Şu halde, olumsuz vasfına rağmen dünya, sufi için bir ekim yeridir, o zaman ölüm ötesi hayat da bu ekilenleri biçme yeri olacakur. Dünya hayatının yegane gayesi ve tek müspet yönü, ölüm ötesi hayata hazırlanınaya yaraması dır. Girişilen bir yığın faaliyet ve hayattaki sınırsız istekler, çoğu kez insanlara seyahatlerini ve bunun yapdış amaçlarını umıtturmaktadır. Onlar hayatı , düşüncelerinin yegane merkezi yaparlar. Gerçekte hayat, yolculuk için azık tedarik edilecek konaklama yeri (ribar, menzil)dir. Zaren Hz. Peygamber (s.a.v.): "Dünyada bir garip veya yolcuymuşsun gibi ol." buyurmuyor mu? Bunun içindir ki sGfi, geçici ikametgah ile ebeci! ikametgah arasında seçim yapmakta tereddüt etmez. Uyku esnasındaki bu uyanıklık ona, görünüşlere ve sembol! ere nüfuz etme imkanını bahşeder. Uyanıklar için uyanıklık ölüm ötesi hayata güvenmekten ibarettir; aynı şekilde gafıller için gafıllik dünyayı aramaktan ibarettir. Süfinin hayau, insanlar nazarında ancak bir zahiri ölüm olabilir, bu ise hakikatte ben (nefs)'in ölümü demektir. Doğnısal bilince sahip olan bireylere göre süfi ölüme çok yakındır; o dalgın, kararsız, silik ve şaşkın bir görünüm arz eder, fakat süfi kendisini ölü olarak değerlendirir. O, Peygamber (s.a.v.)'in "ölmeden evvel ölünüz." tavsiyesini her an tatbik halinde olduğu için dünya ile ilgisini kısmen kesmiştir. Bu durumu, Seri: es-Sakat! şöyle ifade etmektedir: "Slıfiler hastalar gibi yerler, suda boğulanlar gibi uyurlar, akıldan mahrum olanlar gibi konuşurtar." Her sabah süfiye, şeytan: "Ne ile besleniyorsun, ne giyiyorsun, nerede oturuyorsun?" di.ye sorunca, ondan şu cevabı alır:
''Ölümle besleniyoruın, kefen giyiyonım, kabirde ikarnet ediyonım."' Ölüm, süfı için hayatın tamamıdır. Onun hayreti tamamen kendi içine, bu
zengin hayata, coşup taşan ve sınırsız olan aleme yönelıniştir. Burada meşhur ayna meselesini unutmamak gerekir. Tasavvufun bütün çilesi, kalp aynasını parlatınanın yonılmak bilmez gayretine benzetilebilir. Gayret ne kadar büyük olursa, marifet sahası o kadar genişlem ektedir. Öteki müspet bilgilerin aksine, rasavvı.ıfi bilginin ne sının, ne de istikrarlı bir hali vardır. Demek ki süfiler için gerçek hayat, ancak kalbin hayatı olabilir. '"'
isıarn Tasavvufu'nda "Mevt-i İhtiyan""
Son olarak konumuzia direkt bir ilişkisi olmasa da, süfinin ölümü nasıl algıladığının anlaşılınasını kolaylaştırmak açısından "mevt-i ihtiyarl"den bahsetmek yerinde olur, kanısındayız. isHim tasavvufunda süfi:yi "mevt-i ihtiyarl"ye'<>'• kavı.ışmasını sağlayan ve rasavvuf literatüründe "usül-ü aşere" diye isimlendirilen bazı aşamalar vardır. Bu aşamalar şöyle tanımlanmaktadır:
105 Bkz. Denıirci , "Mutasavvıflara Göre Ölüm", s. 92
ıo6 Süfinin yaşarken ölmesine, yani nefsini tezkiye ve terbiye etmesine İslam ıasavvı.ıf1.ı literaıüründe "mevt-i ihtiyari" denınekıedir.
ötıım psikolojisil 143
1. Tövbe: Tıpkı bir ölünün, "Dön Rabbine, sen O'ndan razı , O senden razı olarak"107 emrine boyun eğip kendi isteği olmadan O'na dörunesi gibi Allah'a
olan kavuşma isteğidir. Aynı zamanda tövbede, kulun iradi olarak kendi isteği ile Allah'a yönelmesi söz konusudur.
2. Zühd: Az veya çok dünyanın malından, hoşa giden şeylerinden ve makaın
larından, bir ölü gibi uzak kalmaktır.
3. Tevekkül: Tıpkı bir ölü gibi, Allah'a güvenerek bütün sebep ve tedbirler
den uzak durmaya çalışmaktır. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurınaktadır: "Kim Allah'a revekkül ederse O, ona yeter."!("'
4. Kanaat: Yaşamak için zarurl olan ihtiyaçların dışında kalan bütün nefsl arzu ve isteklerden ölü bir kimsenin uzak durduğu gibi uzak durmak, yeme içme ve oturtılan ev konusunda israfa gitmemek, özellikle yemeği asgari sınıra indir
mek demektir. 5. Uzlet: Tıpkı bir ölü gibi, halkla beraber yaşamaktan, inziva ve halvet yo
luyla yüz çevirmek demektir.
6. Zikir: Allah'tan başka her şeyi unutarak O'nu zikretmek demektir. Nitekim Allah (cc): " ... unuttuğun zaman Rabbini zikret."'il'> buyurmaktadır. Burada ki umıt
rna -bir ölü gibi- O'ndan başka bütün varlıkları ve eşyayı unutmak anlamındadır. 7. 'I eveccüh: Bir ölü gibi, O'ndan başka herhangi bir varlığa çağıran ve davet
eden her şeyden yüz çevirmek demektir. Bu noktada sufi için Allah'tan başka herhangi bir matlub, malıbOb ve maksud yoktur.
8. Sabır: Tıpkı bir ölü gibi sufinin nefsini, müdihade ile haz duyduğu şeylerden uzak tutması demektir.
9. Murakabe: Bir ölü gibi, bütün kuvvet ve hareketi bir tarafa bırakmasıdır. 10. Rıza: Bir ölünün teslimiyeri gibi nefsin rıza.sından ayrılarak, hiçbir ezeli
hükmüne itiraz etmeden ve münakaşaya girmeden, bütün işleri Allah'ın ebedl tedbirlerine hava le ederek O'nun rızasına ulaşmak demektir. "11
"
Sonuç
Çağımızdaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler CAsepsi ve bağışıklık kazanma, yeni ve gelişmiş teşhis, tedavi ve cerrahi teknikler, daha iyi ilaç, hastane, konıyucu hekimlik, perbiz uygulamaları vb.) insan ömrünü büyük oranda uzatmışur.
Zira tarihsel sürece bakıldığında, tarih öncesi insanların ortalama 18 yıl yaşadığı sanılmaktadır. Eski Yunan'da ise ortalama insan ömri.i 20 yıl, eski Roma'da tah-
107 Bkz. Kur'an-ı Kerim, 89 Fecr/27-28.
100 Bkz. Kur'an-ı Kerim, 65 Talak/2. 109 Bkz. Kur'an-ı Kerim, ıs Kehf/24.
110 Bkz. Kübra , Tasavvufi Hayat, ss. 44-68.
minen 22 yıl civarında idi.11' Tarihsel süreçteki demografik ölüm yaşı bu seyri iz
lerken, Ortaçağdan itibaren 19. yy. sonlarına kadar ölüm, ayru zamanda toplumsal bir olay niteliği taşımaktaydı. ' " Yine bu çağda, insan ömrünün İngiltere'de or
talama 33 yıl, 18. yy. Avnıpa'sında ise 36 yıJ dolaylarında olduğu tahmin edilmektedir. 1841'de İngiltere'de erkeklerin ortalama ömrü 40, kadınların ki ise 42 idi; bugün ise erkeklerin ortalama ömrü 69-70 yaş arasında değişirken; kadınlarda bu ömür 75'tir. Önceki tarihsel süreçten günümüze kadar insan ömrü ortalamasında hemen hemen dörtte üç bir artış olmuş ve bütün gelişmiş ülkelerele bu limit 70 yaş ve daha yukarısına ulaşmıştır. Netice itibariyle insanoğlu bu güne ka
dar geçen zaman dilimi içerisinele gerçekten de azımsanmayacak bir ortalama insan ömıiine sahip olmuştur. Bu dunım insanlara , daha uzun yaşam şansına sahip olması gibi bir getiri sağlamasının yanında , ölüm konusundaki kişisel duyar
lılıklarının da geri plana itilmesine neden olmuşnır. ''" Bu sebeple gerek bireysel yaşamda gerekse toplumsal yaşamda, geliştirilen bu düşüneeye bağlı olarak sekülerite arttığı oranda diru inanç azalmakta ve bu durum da, araştırma sonuçlarının ortaya çıkardığı gibi modern bireylerdeki psikolojik bunalıilll artırmaktadır.
Sonuç itibariyle, ölüm birey için, yaşadığı sürece varolan bir olgudur. Önemli olan bu olgunun, bireyin kendi iç dünyasında sağlıklı yapılandırılmasıdır. Bu da, ancak dilli inanç faktörünün ö n planda turulmasıyla mümkün olacaktır.
Ölüm korkusu birey için evrensel korkuların başında gelmektedir. Bu korkunun, bireyin benliğinde dengeli bir biçimde yapılanması oldukça önemli bir konudur. Bu hassas dengeyi sağlamaya yardımcı olacak en önemli duygu, bireyde var olan din duygusudur. Din duygusunun daha yoğun olduğu dindar bireylerde, ölüm korkusunun sağlıklı bir biçimde yapılanma düzeyi daha yüksektir. Dolayısıyla dindar bireyler, yaşam ile ölü ın arasında daha kolay ve anlamlı bir ilişki kurabilmektedirler. Zaten konu ile ilgili yapılan alan araştırınaları sonuçların
dan da anlaşılacağı üzere dindar bireyler, ölüm korkularını narsis yapılarıyla daha iyi uzlaştırabilmektedirler. Dolayısıyla, bireyde dini inanç derecesi ile ölüm korkusu arasında negatif korelasyon söz konusudur. Yani, dini inanç dereces.inin şiddeti arttıkça ölüm korkusunun şiddeti de hafiflemektedir.
Dini inanca sahip olmayan veya elini inanç derecesi düşük olan bireylerde ölüm olgusu sağlıklı bir biçimde yapılanmamıştır. Çünkü ölüm, beşer olarak insanı aşan bir olgudur. Dolayısıyla bireyin bu olguyu anlamlandırınada , beşer üstü Aşkın bir varlığa ve onun konu ile iJgili açıldamalarma ihtiyacı vardır. Dini inanca sahip olmayan veya dini inancı az olan bireyler ise Aşkın Varlıkla psikolojik bir ilişkiye girip, her insanda var olan ölüm korkusunu ıniniınize etıne şansına sahip
lll Bkz. Hick, "Ölüm Sosyoloj~~i", ss. 235-236. 112 Bkz. Aynı CS(u: s. 23$.
113 Bkz. Aynı eser, ss. 235-236.
ölt1m psikolojisi ı 145
değillerdir. Böyle bir konumda olamadıklan için alternatif olarak sekiHer yaşam tarzının en uç noktalarında yaşayarak kendilerine göre, lokal bir çözüm üretmeye çalışmakradırlar. Tabii ki üretilen bu geçici çözümün bireye sağladığı psikolojik rahatlık ise yetersizdir. Soruna kesin ve kararlı bir çözüm ise; ancak bireyin kendine, Aşkın bir varlığı bu konuda referans edinmesiyle mümkün olabilir.
Tasavvufi hayat, dini hayat içerisinde özel bir yaşam biçimidir. Bu makalede konu edilen mistisizın genelde dini ınistisizm, özelde ise İslam tasavvufudur. Dolayısıyla sütinin yaşam tarzı ve duygusal yönü, normal psikolojik bakış açısıyla değil de, Tasavvuf Psikoloji'sinin kendine has yaklaşım biçimiyle değerlendirilirse daha sağlıklı bir sonuç elde edilmiş olacaktır. Buradan hareketle süfi, dünya yaşamı ile ölüm ötesi hayat inancı arasındaki psikolojik uyum sürecinde, normal ve doğrusal bir bilince sahip olan birey kadar problem yaşamamaktadır. Süfinin konuyla ilgili problemleri yaşamamasının en önemli sebebi, kurulması oldukça güç o lan, kendi beklentileri ile dış dünya arasındaki hassas dengeyi psikolojik iç dinamiklerinde sağlıklı bir biçimde yapılandırmış olmasıdır.
BİBLİYOGRAFYA
ADLER, Alfred, Psikolojik Aktivite, (Üstünlük ve Toplumsal İlgi), çev. B. ÇORAKÇI,
Say Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 1993. ATK1NSON, Rıta, L. ve ark., PsikolojiJıe Giriş-II, Sosyal Yayınlar, İstanbul 1995.
A YDlN, Mehmet, Din Fe/s~?_(esi, Doh-uz Eylül Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, İzmir
1990.
BUDAK, Selçuk, P'ikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları , Ankara 2000
BUHAR1, .Muhammed b. İsmail , es-Sahih, el-Mekteberi.rl-İsliiıniyye, İstanbul trs. CEVİZCİ, Ahmer, Felsefe Sözlüğü, Ekin Yayınları, Ankara 1996.
CÜCELOGLU, Doğan, insan ue Daı;ramşı, (Psikolojinin Temel Kavramları), Reııızi KiLabevi, 7. Baskı, İstanbul 1997.
ÇILELİ, Meral, "Ölüm'', ( Gelişim Psikolojisi içinde), Bekir Onur, imge Ki tabevi, 3. Bask ı, Ankara 1995.
DEMİ.RCİ, Mehmet, .. Mutasavvıflara Göre Ölünı'', islamfAraşt11malar Dergi<;i, Ankara 1987. S. 3, ss. 89-104.
ERKUŞ, Adnan, Psikoloji Terimleri Sözlüğü, Donık Yayınları, 2. Baskı, Ankara trs.
GAZALl. /hyau ulı1mi'd-din, çev. Mehmet A. Müftüoğlu, c. N, Tuğra Neşriyat, İstanbul 1989.
----, Kimyay-ı Saadet, çev. A. Faruk Meyan, c. 1-II, Bedir Yayınevi, 4. Baskı, istanbul 1972.
GEÇTAN, Engin, İnsan Olmak, Remzi Kitabevi, 17. Baskı , İsr.anbul1996.
---- ., Varoluş ve Psikiyatri, Remzi Kitabevi, 4.Baskı, istanbul 1994.
GÜRÜN, O. A., Psikoloji Sözlüğü, İnkılap Kitabevi, İstanbul trs.
HICK, .John, .. Değişen Ölüm Sosyolojisi .. , çev. Turan Koç, Erciyes ti.i.F.D., Kayseri 1990, S. 7, ss. 235-249
146 ıasat~t•uf
HÖKELEKLİ, Hayati, Din Psikolojisi, TDV Yayınları, Ankara 1993. ----,, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", Uludağ OIF.D., Bursa 1991, S. 3, c. 3,
ss. 151-165. ----,, "Ölümle ilgili Tutumlar ve Dinl Davranış", İslami Araştırmalar Dergisi,
Ankara 1991, c. 5, S. 2, ss. 83-91. ----, "Ölümle İlgili Tutumlar ve Diru Davranışla ilişkisi üzerine Bir Araştırma
I-II (Yorumlar)", Wudağ OIF.D., Bursa 1992, S. 4, c. 4, ss. 57-98. KARA, Mustafa, Tasavm~f ve Tarikatlar Tarihi, Dergah Yayınları, 3. Baskı, İstanbul
1995. KARACA, Fanık, Psikolojik Açıdan Ölılm ve Dini inanç İlişH~f. (Yayunlanmaınış
Do.ktora Tezi), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 1997.
KASTENBAUM, Robert- AISENBERG, Ruth, The Psychology of Death, Springer Publis
hing Corp., New York 1976. KEHRER, Günter, Din Sosyolojisi, çev. Semahat Yüksel, Kubbealtı Neşriyau, İstanbul
1992. KEHRER, G.-ROBERTSON, R.-DURKHEIM, E., Din Sosyolojisi, çev. M. Emin Köktaş
Abdullah Topçu?ğlu, Vadi Yayınları, Ankara 1996.
KILA VUZ, A. Sa ün, Ana Hatlarıyla İslam Ak.iiidi ve Ketilm 'a GiriŞ, Ensar Neşriyat, 3. Baskı, istanbul 1997.
KÖKNEL, ö.- ÖZUGURLU, K., Tıpta Ruhbilim, Taş Matbaası , 2. Baskı, İstanbul 1983.
KUR'AN-I KERiM
KÜBRA, Necmüddin, Tasavvufi Hayat, haz. Mustafa Kara, Dergah Yayınları, 2. Baskı,
İstanbul1996. MÜSLİM, İbn Haccac en-Nisaburi, es-Sahib, tah. Muhammed Fuad Abdülbaki, el
Mektebetü 'l-İslaıniyye, İstanbul trs.
ORNSTEIN, Robert, E., Yeni Bir Psikoloji, (The Psychology of Consciousness), çev. E.
Göka-F. Işık, İnsan Yayınları, İstanbul 1984.
ÖNER, Necati, Stres ve Dini Inanç, TDV Yayınları, 4. Baskı, Ankara 1989.
ÖZBA YDAR, Bel ma, Din ve Tanrı inancının Gelişmesi tizerine Bir Ara.şrınna, Balıa
Matbaası, İstanbul 1970.
ÖZSOY, Ömer-GÜLER, İlhaıni , Konularına Göre Kur'an -Sistematik Kur'an Fihristi-
' Fecr Yayınevi, Ankara 1996-PEKER, Hüseyin, Din Psikolojisi, Sönmez Matbaası, Samsun 1993.
TiRMiZi, Ebu İsa, es-Sitnen, tah. Ahmed Muhammed Şakir, Danı'I-Fikir, ırs.
ULUDAG, Süleyman, TascwvufTerimleri Sö.z:Wğü, Marifet Yay., 3. Baskı, İstanbul ırs. ----, "Ölüm'', Yeni Diinya Dergisi, İstanbul 1998, S. 53, s. 31.
ÜNLÜ, Sezen, Psikoloji, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim FaklıiLesi Yayınları, Eski
şehir 1993.