10-20 ocak 2011

24
Uzunca bir dönem, DTK ve BDP tarafından çalışması yapılan Demokratik Özerklik projesi kap- samında başlatılan iki dilli yaşam kampanyasına MGK’dan yanıt gecikmedi. Devlet erkanı yaptığı toplantıyla bir kez daha resmi dili olan faşizmde karar kıldı. BDP ve DTK ise bu çalışmalarının meşru ve yasal bir zemini olduğunu vur- gulayarak, çalışmalarına devam edeceklerini duyurdular. Demokratik özerklik ve MGK toplantısı GÜNCEL 2-7 NATO toplantısı ile birlikte Füze kalkanı projesi yaşama geçirilmeye başladı. NATO Genel Sekreteri An- ders Fogh Rasmussen’in açıkladığı 38 maddeden oluşan 11 sayfalık belgede geçen “NATO nükleer si- lahlara karşıdır; ancak dünyada nükleer silahlar bulunduğu sürece NATO nükleer bir güç olarak kal- maya devam edecektir” ifadesiyle nükleer silahlanmaya “karşı” olun- duğu belirtiliyor! Peki bu silahları kim üretiyor? GÜNCEL 4-5 Kürt ulusal sorunu İmha, inkar ve asimilasyon politikalarına maruz kalan Kürt ulusal sorunu, on yılları bulan bir mücadele sonucunda bir çok “uç” noktası ile beraber tartışılırken, aydınlar, yazarlar, siyasi kurumlar ve konunun muhattapları soruna nasıl yaklaşıyorlar? Dizi şeklinde yayınlayacağımız dosyamızda, her sayımızda farklı görüşleri okurlarımızla buluştururken güncel olarak kamuoyunda tartışılmaya devam eden konuya kendi bakış açımızla katkı sunmaya çalışacağız. 20-21-22’de Asgari ücret mi, azami açlık mı? SAYFA 9 Yeni Demokrasi mücadelesinde uzun yılları bulan basın-yayın faaliyetiyle ülkemiz emekçilerinin bir kürsüsü olma misyonu ile hareket eden Dev- rimci Demokrasi, üzerinden yükseldiği devrimci değerleri kendisine rehber edinerek yarına uzanacak olan devrim ve demokrasi mücadelesine gücü ora- nında katkı sunmuştur. Yeni demokrasi mücadelesinin ve genel olarak dünya, özelde de ülkemiz proletaryasının, halkların ve ezilen ulusların kürsüsü olan Devrimci Demokrasi, 2011 yılı iti- bariyle yoluna Halkın Günlüğü ile de- vam ediyor. Demokrasi ve özgürlük yalanları ile kendi gerici iktidarlarını sağlama al- maya çalışan, emekçi kitleler tarafından özlemi duyulan demokrasi olgusunu manipüle ederek buradan nemalan- maya çalışan her türlü burjuva-feodal akıma karşı, rotasını sınıf mücadele- sinin belirlediği bir yayıncılık anlayışı ile yola çıkan Halkın Günlüğü, gücünü halktan, kaynağını sınıf mücadelesin- den alır. Halkın Günlüğü her türden gericiliğe karşı aktif mücadele yürütür ve mücadele yürütenlerin sesi olma misyonuyla hareket eder. Egemen sı- nıfların gerici iktidarlarının halkın üze- rindeki baskı ve sindirme politikalarına karşı halkın yanında saf tutar. Ülkemiz halklarını, emekçilerini, işçilerini, köy- lülerini, bağımsızlık, halk demokrasisi, sosyalizm ve komünizm mücadele- sinde taraf olmaya çağırır ve bu uğurda yürütülen mücadeleye, olanakları öl- çüsünde omuz verir. Yeni Demokrasi’den Devrimci Demokrasi’ye uzanan tarihsel sürecin yarattığı mirasın üzerinden kendini var eden Halkın Günlüğü, bu bayrağın temsilcisi ve taşıyıcısıdır WikiLeaks’lerin Amerika’yı aklama serüveni Köylülük ve talana dönüştürülen üretim 113 maddelik torba yasa kimi koruyor NBKP(M) yeni eylemlere başlıyor SAYFA 16 18 11 08 NATO nükleer silahlara karşı mı? Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 10-20 Ocak 2011 Sayı: 1 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Orantısız güç ya da aşırı demokrasi YORUM-SÖYLEŞİ SAYFA 15 DOSYA BU SAYIMIZDA İSMAİL BEŞİKÇİ VE EMEP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI ENDER İMREK’İN GÖRÜŞLERİNE YER VERİYORUZ llllll l YENİ DEMOKRASİ BAYRAĞI HALKIN GÜNLÜĞÜNDE Halkin Gunlugu kapak 1_Layout 2 1/6/11 12:03 PM Page 1

Upload: ahmet-hakan

Post on 12-Mar-2016

245 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

TRANSCRIPT

Page 1: 10-20 Ocak 2011

Uzunca bir dönem, DTK ve BDPtarafından çalışması yapılanDemokratik Özerklik projesi kap-samında başlatılan iki dilli yaşamkampanyasına MGK’dan yanıtgecikmedi. Devlet erkanı yaptığıtoplantıyla bir kez daha resmi diliolan faşizmde karar kıldı. BDP veDTK ise bu çalışmalarının meşruve yasal bir zemini olduğunu vur-gulayarak, çalışmalarına devamedeceklerini duyurdular.

Demokratik özerklik ve MGK toplantısı

GÜN

CEL

2-7

NATO toplantısı ile birlikte Füzekalkanı projesi yaşama geçirilmeyebaşladı. NATO Genel Sekreteri An-ders Fogh Rasmussen’in açıkladığı38 maddeden oluşan 11 sayfalıkbelgede geçen “NATO nükleer si-lahlara karşıdır; ancak dünyadanükleer silahlar bulunduğu süreceNATO nükleer bir güç olarak kal-maya devam edecektir” ifadesiylenükleer silahlanmaya “karşı” olun-duğu belirtiliyor! Peki bu silahlarıkim üretiyor?

GÜN

CEL

4-5

Kürt ulusal sorunuİmha, inkar ve asimilasyon politikalarına maruz kalan Kürt ulusal sorunu, on yılları bulan birmücadele sonucunda bir çok “uç” noktası ile beraber tartışılırken, aydınlar, yazarlar, siyasikurumlar ve konunun muhattapları soruna nasıl yaklaşıyorlar? Dizi şeklinde yayınlayacağımızdosyamızda, her sayımızda farklı görüşleri okurlarımızla buluştururken güncel olarak kamuoyundatartışılmaya devam eden konuya kendi bakış açımızla katkı sunmaya çalışacağız. 20-21-22’de

Asgari ücret mi, azami açlık mı? SAYFA 9

Yeni Demokrasi mücadelesinde uzunyılları bulan basın-yayın faaliyetiyleülkemiz emekçilerinin bir kürsüsüolma misyonu ile hareket eden Dev-rimci Demokrasi, üzerinden yükseldiğidevrimci değerleri kendisine rehberedinerek yarına uzanacak olan devrimve demokrasi mücadelesine gücü ora-nında katkı sunmuştur. Yeni demokrasimücadelesinin ve genel olarak dünya,özelde de ülkemiz proletaryasının,halkların ve ezilen ulusların kürsüsüolan Devrimci Demokrasi, 2011 yılı iti-bariyle yoluna Halkın Günlüğü ile de-vam ediyor. Demokrasi ve özgürlük yalanları ilekendi gerici iktidarlarını sağlama al-maya çalışan, emekçi kitleler tarafındanözlemi duyulan demokrasi olgusunu

manipüle ederek buradan nemalan-maya çalışan her türlü burjuva-feodalakıma karşı, rotasını sınıf mücadele-sinin belirlediği bir yayıncılık anlayışıile yola çıkan Halkın Günlüğü, gücünühalktan, kaynağını sınıf mücadelesin-den alır. Halkın Günlüğü her türdengericiliğe karşı aktif mücadele yürütürve mücadele yürütenlerin sesi olmamisyonuyla hareket eder. Egemen sı-nıfların gerici iktidarlarının halkın üze-rindeki baskı ve sindirme politikalarınakarşı halkın yanında saf tutar. Ülkemizhalklarını, emekçilerini, işçilerini, köy-lülerini, bağımsızlık, halk demokrasisi,sosyalizm ve komünizm mücadele-sinde taraf olmaya çağırır ve bu uğurdayürütülen mücadeleye, olanakları öl-çüsünde omuz verir.

Yeni Demokrasi’den Devrimci Demokrasi’ye uzanan tarihselsürecin yarattığı mirasın üzerinden kendini var edenHalkın Günlüğü, bu bayrağın temsilcisi ve taşıyıcısıdır

WikiLeaks’lerinAmerika’yı aklama serüveni

Köylülük vetalana dönüştürülen üretim

113 maddeliktorba yasakimi koruyor

NBKP(M) yeni eylemlere başlıyor SAYFA 16

18 11 08

NATOnükleersilahlarakarşı mı?

Halkın GünlüğüHalkın GünlüğüHalkın Günlüğü10-20 Ocak 2011 Sayı: 1 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected]

Orantısız güç ya daaşırı demokrasiYORUM-SÖYLEŞİ SAYFA 15

DOSYABU SAYIMIZDA İSMAİL BEŞİKÇİVE EMEP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI ENDER İMREK’İNGÖRÜŞLERİNE YER VERİYORUZ

ll

ll

lll

YENİ DEMOKRASİBAYRAĞI HALKINGÜNLÜĞÜ’NDE

Halkin Gunlugu kapak 1_Layout 2 1/6/11 12:03 PM Page 1

Page 2: 10-20 Ocak 2011

son dönemlerde devrimci-demokrat-yurtsever basınayönelik baskılar, yasaklamalar, kapatma davaları, tutuk-lamalar ve fiili saldırılar “demokratikleşiyoruz” söylemlerialtında artarak devam ediyor.Özgür Düşün 1 ay kapatıldıHalk gençliğinin Demokratik Halk Üniversiteleri yaratıl-masının mevzilerinden biri olan Özgür Düşün dergisinin52.sayısı İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından busayıda yer alan “Güncel gelişmelerle birlikte Kürt UlusalSorununa kısa bir değini” başlıklı yazıda “PKK-KONGRA-GEL” örgütünün propagandası yapıldığı iddiasıyla 1 ay ka-patıldı. Ayrıca dergiye toplatma kararı verildi. Aynı uygula-maya Devrimci Demokrasi gazetesi de maruz kalmıştı.

Kürt ulusuna yönelik saldırı dalgasıAzadiya Welat gazetesi de Devrimci Demokrasi gazetesive Özgür Düşün dergisi gibi benzer baskılarla karşı karşıya.Azadiya Welat gazetesinin eski yazı işleri müdürleri yüzyılı aşan hapis cezaları aldı.Renge Heviya Jine (Kadın Umudunun Rengi) adlı kadındergisi ve Havar gazetesi yazı işleri müdürleri de tutuklugazeteciler arasında bulunuyor.Yine Kürt Ulusal sorunuyla ilgili yazdığı yazıdan dolayıİsmail Beşikçi ve yazıyı yayınlayan derginin (ÇağımızdaToplum ve Hukuk) yazı işleri müdürü Zeycan Balcı Şimşekhalen yargılanmakta.

Nevin Berktaş tutuklu Basın-yayın özgürlüğüne her zaman vurgu yapmaktançekinmeyen hakim sınıflar bu söylemleriyle çelişen birbaşka adım daha atarak “İnancın Sınandığı Zor MekanlarHücreler” kitabının yazarı Nevin Berktaş’a bu kitabı ne-deniyle 10 ay hapis verdi. 19 Aralık 2000 saldırısı öncesiyaşadıklarını anlattığı kitap hakkında çıktıktan bir haftasonra toplatma kararı verilmişti. Yaşamının 21 yıldanfazla zamanını hapishanelerde geçiren Berktaş şu andatutuklu bulunuyor.

Yürüyüş Dergisi’ne baskınDaha onlarca kişi aynı gerekçelerle tutuklu ya da hakkındaonlarca yılı bulan ceza istemleriyle yargılanırken, bu saldırıfuryası Yüryüş dergisiyle devam etmektedir.Derginin Şişli Abide-i Hürriyet Caddesi’nde bulunan bü-rosuna İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı TMŞ polisleritarafından gece saatlerinde baskın yapıldı. 12 kişiningözaltına alındığı baskında dergiye ait çok sayıda belgeyeve teknik ekipmana inceleme yapılacağı gerekçesiyle elkonuldu. Gözaltına alındıktan sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü’negötürülen Yürüyüş dergisi çalışanı ve okuru 12 kişi çıka-rıldıkları savxılık tarafından tutuklama talebiyle mahkemeyesevk edildi. Mahkemeye çıkarılan Remzi Uçucu, KaanÜnsal, Naciye Yavuz, Musa Kurt, Halit Güdenoğlu, CihanGün, Mehmet Ali Uğurlu tutuklanarak Sincan F-Tipi ha-pishanesine götürülürken 5 kişi ise serbest bırakıldı.Basın-yayın özgürlüğünden sıkça bahsedildiği bir dönemdebu tür baskınlar çok manidar bir durum yaratmaktadır.Halikopter eşliğinde yüzlerce polisle bir dergi bürosu ba-sılırken, onlarca kişi “yargılanırken”, sokak ortasında kat-ledilirken ve dergi-gazeteler toplatılırken hangi basınanasıl bir özgürlüğün tanındığı tüm çıplaklığıyla ortayaçıkmaktadır.

Kürt ulusunun yürütmüş olduğu ulusalkurtuluş savaşı gelinen noktada kendieksik ve çalkantılı durumuyla birlikte birdizi gelişmenin de adresi durumundadır.Bu gelişimin özel bir boyutunuda siyasetüreten kurumların önüne koyduğu he-deflerdir. Yaşanılan sorunlar eksenindeçözümsel noktada duran güçlerin süreceyaklaşımı ve yapacağı çalışmalar sürecingelişim dinamizminide belirleyecektir.Türkiye-Kuzey Kürdistan’da devrim vedemokrasi mücadelesinin politik öznelerikitlelerin dinamizmini devrimci bir ön-derlikle tesis etmek durumundadır. Buda somut politikalarla kitleyle buluşmanoktasında olabilecektir.Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasındademokratik hak arama mücadelesinin kı-sıtlandığı ve faşist baskıların arttığı birdönemden geçmekteyiz. Sözde demok-raitkleşme eğilimi ya da demokrasi naralarıaltında ezilen halk kitlelerine saldıran Türkdevletine karşı örgütlenen her ileri adımönemli bir noktada durmaktadır. BDP’ninve DTK’nın demokratik hak arama müca-delesinde ele aldığı ve Kürt ulusunun birtalebi olarak ortaya koyduğu irade, Kürtulusunda belirleyici bir ölçekte yer almak-tadır. Demokratik Özerk Kürdistan Projeside yine ulusal taleplerin bir yansımasıdır.Bu taleplerin ileri yanlarıyla buluşmak,geri yanlarını ise eleştirerek devrimci birzemine çekmek gerekmektedir.DTK’nın uzunca bir süredir çalışmasınıyaptığı Demokratik Özerklik Projesi siyasal,hukuki, öz savunma, sosyal, ekonomik,kültürel, ekolojik ve diplomasi şeklindesıralanan sekiz başlık altında ele alınıyor.Hazırlanan projenin sunumunda özerkliğintanımlaması yapılarak, demokratikleş-menin bir şartı olarak ifade ediliyor . Ulus-lararası sözleşmelere değinilen açıklamada

halkın kendi öz güçleriyle bir yönetiminaltı çizilirken “Toplumun kendi öz ve sivilörgütlenmeleri ile birlikte ele alınmasıgereken Demokratik Özerklik uygulaması,özünde az devlet çok toplum, başka birifadeyle az yasak çok özgürlük anlayışınınaçık bir modelidir. Bunun içindir ki, top-lumun tüm sorunlarının çözümünün dev-letten beklenmediği, sivil ve bağımsız ku-rumlar aracılığı ile toplumun kendi so-runlarına çözümler geliştirebildiği dahapratik, daha demokratik ve daha katılımcıbir sistemdir. Ekonomiden çevre sorun-larına, sağlıktan eğitime, kültür ve sanattankadın özgürlüğüne kadar toplumsal ya-şamın her alanında öz yeterliliği esasalan özerk birimler planlanmaktadır. Bu-nun anlamı toplumun, kendi demokratiközerklik sistemini, kendi iradesi ile inşaetmesidir. Kongremiz, bir yandan devletyapılanmasında reformu öngörürken öteyandan beklemeksizin toplumun kendiörgütlenme sistemini kurmasını karar-laştırmıştır.” şeklinde ifadelere yer veriliyor.

Yaşam alanlarımızda Kürtçe konuşalımBir ulusun ya da halkın verdiği mücadeleyi,istediği taleplerin günün ilerisinde miyoksa gerisinde mi ayrımını gözeterektavır belirlemek gerekmektedir. Kürt ulus-nun ve onu temsil eden kurumlarının ele

aldığı taleplerde bu ölçekte değerlendi-rilmelidir. Proje kapsamında bir çok ça-lışmanın startı verilirken, Kürtçenin yaygınkullanımı noktasında özel bir hassasiyetleduruluyor. Bir ulusun keni dilini konuşupkonuşamayacağı hiç bir tartışmaya yerbırakmayacak kadar açık ve nettir. Bıra-kalım salt konuşmayı günlük yaşamdakiihtiyaçlarından tutalımda eğitimine, ka-musal alanda yazı dili olmasından huku-kuna kadar yaşamın bütün alanlarındakullanılmak durumundadır. Bu bir bağışdeğildir. Her bireyin insani temelde hak-kıdır. İki dilli yaşam olarak ele alınan bukampanya sahiplenilmeli ve Kürtçe gün-delik yaşamın dışında yazınsal olarak daöne çıkarılmalıdır.. Kürtçenin yaygın ve kamusal alanda kul-lanımı için başlatılan kampanya her alandayaygın bir içerik ve kendine özgü yanlarıylazenginleştirilerek güçlendirilmelidir. YeniDemokrasi mücadelesinin halk savaşıylataçlanacağı ve gerçek bir demokrasininancak böyle tesis edileceği gerçeği olsada bugünün politik sorunlarına dair çö-zümsel yaklaşımlar ve ilerici politikalardabuluşmak önemli bir yere sahiptir. Bunedenledir ki Kürt ulusunun bu ilericitalebi görmezden gelinemez, gelinme-mektedir. Var olan olanaklar ölçüsündeyapılacak her bir katkı bu ulusun ezilenemkeçileri ile buluşmada önemli bir işlevesahiptir.

BDP ve DTK uzunca birsüredir çalışmasını yap-tığı Demokratik Özerk-lik Projesi taslağını ka-muoyuna sundu. Hazır-lanan proje sekiz baş-lıktan oluşuyor.

Halkın Günlüğü 10-20 OCAK 2011gündem02

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı Ş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksi SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İST

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 ABlok Yenibosna Bahçelievler-İST.

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: : (0232)482 01 63 ● KARTAL: İstasyon Cad. Pınar İşhanı Kat:2 Daire:38 KARTAL Tel-Fax: (0216)389 65 63 ● MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ●AMED: İskender Paşa Mah. İnönü Cad. MA-GÜL İşhanı Kat:4 No:10 Dağkapı/Amed ● ATİNA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail: [email protected] ●YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str. 275 47169 Duisburg/DE-UTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

Basın özgürlüğü mü?DTK çalıştayından

demokratik özerklik kararı çıktı

2-3_Layout 2 1/6/11 10:54 AM Page 1

Page 3: 10-20 Ocak 2011

19 Aralık’ı unutma19 Aralık hapishaneler katliamı ve devrimcitutsakların sergilediği büyük direniş ül-kenin birçok yerinde yapılan eylem ve et-kinliklerle anıldı. Tam 10 yıl önce, 19 Aralık 2000 günüdevletin gerçekleştirdiği katliamda, 20 ha-pishanede, 28 devrimci tutsak katledildi.Emperyalizmin GOP ile Ortadoğu’da ata-cağı adımlar toplumsal dinamiklerin za-yıflatılmasını koşulluyordu. Bu koşullarise toplumun ileri kesimlerinin kontrolaltına alınması ile önemli bir mesafe kay-dedecek ve diğer kesimler bu gerilemeninhızıyla egemen sınıflara daha çabuk en-tegre olabilecekti. Özellikle tecrit koşul-larında yaşamakla yüz yüze kalacağı içinkarşı koyuşlar daha mesafeli bir hal ala-caktı. Çözüm olarak ise Ortaçağın Engi-nizasyonu’nu aratmayacak bir formül bu-lundu; Avrupa Birliği uyum yasaları çer-çevesinde geliştirilen F-Tipi hapishaneler.Böylece hem halkın ileri kesimi olan dev-rimci ve komünist tutsaklar bertaraf edil-miş olacak hem de dışarıda kalanlar bututsaklığın bedelini ağır ödemenin ko-şullarına karşı mesafeli bir duruş ortayakoyacaktı. Hedeflenen boyutuyla toplum-sal dinamikler asgari bir düzeye çekilecekti.Bu arka plan günlerce medyada yapılananti propagandayla manüple edilerek kat-liamın startı verildi. 19-22 Aralık tarihibu gerçekliğin pratik olarak hapishanelerdedevrimci irade ile karşı devrimci iradeninçatışması olarak ifade edilecek bir tarihtir. Gerçekleşen katliamın 10 yılında DHF,Partizan, BDSP, ESP, Halk Cephesi, Alınteri,Devrimci Hareket, KÖZ gibi siyasi kurum-ların organize ettiği anma, eylem ve etki-niklerde, “19 Aralığı unutma hesap sor”şiarı öne çıktı.

19 Aralık paneli19 Aralık Hapishaneler Katliamı’nda be-denini ateş topuna çevirerek ölümsüzleşenAli İhsan Özkan’ın ve yeni demokrasi şe-hitlerinin mezar ziyareti ile başlayan anmaprogramı düzenlenen panelle devam etti.TAKSAV konferans salonunda düzenlenenpanel saygı duruşuyla başladı.Şehit ve tutsak ailelerinin de katıldığıpanel, 19-22 Aralık Devrimci KahramanlıkHaftası’na ithafen hazırlanan sinevizyongösteriminin ardından panelistlerin ko-nuşmaları ve katılımcıların katkılarıyladevam etti. Panele, araştırmacı yazar Te-mel Demirer, YDSB adına Yaser Günday,şehit yakını Ali Rıza Bektaş, SES GenelMerkez çalışanı Cahide Sarı, DHF temsilcisiBerivan Dinler ve ölüm orucu gazisi TekinYıldız konuşmacı olarak katıldı.

Temel Demirer, 19 Aralık hapishanelerkatliamının sınıflar mücadelesinin bir par-çası olduğunu, burjuva iktidarın ezilenlerintamamına yönelik uyguladığı şiddetin biryansıması olduğunu belirtti. Yaser Gün-day, 19 Aralık saldırısının hukuksal, siyasal,hümanist ve sınıfsal boyutlarının oldu-ğunu, ancak bunlar içersinde sınıfsalolanın esas alınması gerektiğini söyledi.“Kahramanlık haftasını yaratanları dev-rimci iradeyle selamlıyorum” şeklinde ko-nuşmasına başlayan Tekin Yıldız, direnişin4 günle sınırlı olmadığını, saldırının dadirenişin de tarihsel arka planını iyi kav-ramak gerektiğini söyledi. Yıldız, “Ege-menler 19 Aralık’ta katliam düzenleyerekkendi tarihsel rollerini hayata geçirmiş-lerdir. Bizlere düşen görev ise 4 günü ya-ratan ideolojik irade ile tarihsel değerlerdenöğrenerek mücadeleyi yükseltmek, aynıöz ile evrensel olan gücümüzü hissetmekve ilerlemektir. Bugün temel sorun sosyalyaşamın içerisinden tecrite karşı duyar-lılığın nasıl arttırılacağıdır” dedi.

Bayrampaşa’da protesto19 Aralık günü Bayrampaşa Hapishanesiönünde saat 11.00’da bir araya gelen Tu-tuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği(TUYAB) üyeleri burada bir basın açıklamasıgerçekleştirdi. Devletin göstermelik mah-kemelerle üzerindeki katliam lekesini sil-meye, asıl suçluları gizleyerek bir devletpolitikası olan katliamcı yüzün maskele-meye çalıştığına değinildi. Hukuk DernekleriPlatformu’nun da destek verdiği eylemGrup Munzur ve Kutup Yıldızı’nın söylediğimarşlar ile son buldu. TUYAB tarafındanyapılan açıklama sonrası TAYAD üyeleride Bayrampaşa Hapishanesi önünde birbasın açıklaması gerçekleştirdi.

DHF’den kitlesel protesto19 Aralık katliamı DHF tarafından Tak-sim’de yapılan bir eylemle protesto edildi.DHF adına yapılan açıklamada, “19 Aralıkkatliamında, devrimci tutsakların sergilemişoldukları direniş tavrı, devrimci iradeninasla ve asla teslim alınamayacağını hay-kırmaktadır. Bugün tecrit içinde tecrit olanF tibi hücrelerde kendi değerlerinden,politik doğrulardan taviz vermeden, hayatıyeniden ve yeniden devrimci içerikte üretentutsaklar, onurumuz olmaya devam et-mektedirler.” İfadeleri kullanıldı.DHF açıklaması, “bizler, yeni demokrasigüçleri olarak tecrit duvarlarını yıkacağımızı,tutsakların tecrit zulmünün elinden ko-parılıp alacağımızı, buradan bir kez dahayenilemek istiyoruz” denilerek son buldu.

enel kural olarak doğrununyanı başında her zamanyanlış vardır; hatta bizzatiçinde vardır. Diyalektik fel-sefede salt doğru veya saltyanlış diye bir şey yoktur.

Zıtların birliği bunu açıklar. Yanlış doğruyugeliştirir; bir anlamda doğrunun gelişmesininönemli gerekçelerindendir yanlış. Evet, yanlışdoğruyu besler denebilir ama doğru aslayanlışı beslemez, gerekçesi ve geliştirici ne-deni olmaz. Yanlış doğrunun ilerlemesinezemin sunarak gelişmesine yataklık yapar;ancak doğru yanlışı sürekli yadsır. İki yanlışbir doğru yapmadığı gibi, bir doğru biryanlışın toplamı da bir doğru etmez. Nediyalektikte ne de pratik yaşamda bu ma-tematik değişmez. Yazık ki, bunun tersiniyapmaya kalkışanlar hep olur. Doğruyayanlışı ekleyerek harman ederler ve savun-dukları doğruyu güdükleştirirler. Doğrununkuyruğuna yanlışı takarak ikisini alakalı gös-terirler. Tam da burada doğru ile yanlışınseçilmesi zorlaşır ama mutlak bir şart olur.Zira, doğruyla bezenmiş yanlış ya da yanlışayedirilmiş doğru en tehlikelisidir.

Din, bilimsel olan her şeyin okkalı bir düş-manıdır. Uyuşturucu olma esprisi mecazideğil, adaplı bir gerçektir. İlerleme-değiş-me-değiştirme teori pratiğinin yumuşakama köklü bir engelidir din. Fikrin çürüklüğüpratiğin çürüklüğünü de koşullar. Kadereinanan devrimi aklına-ağzına almaz. Buengel ya da düşmanın mağlup edilip aşılmasızorunludur. Eskinin hepsine ve dine saldırmakşart olduğu gibi, devrimci teorinin esaslıvazifelerindendir de… Uzatılması mümkünolan doğru görüşleri daha fazla sıralamakolası ama söylemekle yetindiklerimizin anafikri buraya kadar doğru. Ama düşman kav-ramını da hedef alıp saldırma kavramını daformel mantıkla ele alamayız; analitik olmak,nüansları yerli yerine oturtmak, dine saldırmaşartı kadar önemli bir şarttır. Siyasetlestratejiyi fonksiyonuna ve içeriğine uygunolarak kullanmak durumundayız. Din enkötü niteliğiyle, siyasallaşmış veyahut yalınhaliyle de, toplumsal kişiliğe ve hatta dahailerisinde duran devrimci kişiliğe bile öyleya da böyle sinmiştir, içine çökmüştür. Dinile amansız düşmanlığımızda bu gerçekbizi nesnel gerçeğe uygun hareket edip si-yasete yöneltir.

Gerçeği atlayan siyaset, yanlışın kuyruğunatakılmış doğrunun çökme kaderindeki ka-çınılmazlık gibi, iflas etmekten kurtulamaz.Komünistlerin, dahası komünist teorininhücrelerinde bulunduğu iddia edilen din’in,ne kadar tehlikeli olduğu doğruyken, nekadar ustaca saldırmamızın gerektiğini deaçıklamaktadır. Salt düşmanın tehlikeli olu-şuyla değil, onu hangi usullerle alt edebi-leceğimizle de ilgilenmek-alakalı olmak du-rumundayız. Ki bu, daha çok stratejik görüşya da ideolojik güdüme has siyaset işidir.Velhasıl, eskiyi yıkma veya dine saldırmaşeklindeki öz-ana düşünceyi, siyaset sahasınadoğru uyarlamamızı, orada da iyi temsiletmemizi gerektirir. Buradaki doğruyu at-ladığımızda, ana doğrudan-doğrultudanuzaklaşmak niyetten bağımsız bir yol olur.

Siyaset meselelerinin stratejiye/araçlarınamaca tabi ele alınması bozulmanın işaretideğil, toplumsal ve tarihsel gerçeğin nesnelyasalarından çıkan teorinin izidir. Komü-nizmin kaçınılmazlığı teorisi ne kadar dinise, ‘’Devrimin çok uzun bir mücadeledir.Sabır gerektirir.’’ demek de o kadar dindir.Oysa, komünizmin kaçınılmazlığı da, dev-rimin çok uzun bir mücadele olduğu dabilimsel doğrudur. Biri pratik ve tarih tara-fından doğrulanmıştır; öteki komünist ön-görünün bilimsel yeteneği ile gerçeğeuygun olarak açıklanmıştır. Sübjektif değil,nesnel pratiğin teorik ürünleridir. Ama sabır

telkini ucu açık söylemdir.

Bütün bunlarda bir nokta önemlidir: Teorikçerçeveyi aşamamaktan malul olan ente-lektüel rantçılık, gerçeğin tahtasına basamazve yaşam pratiğinde prim yapmaz. Kitabikıyaslarla komünizmin örtülü mahkumiyetiilan edilemez. Komünizm ne dinle barışıktırne de ‘’birinci evresiyle eskimiştir.’’ Birincievre, sosyalizm ise, sosyalizm eskimedi. Ko-münizm bir toplumsal sistem olarak tekdünya toplumunu anlatıyorsa, bu hiçbiraçıdan eskimedi. Kuramsal yapısı eskidi de-niyorsa, bu kuram o toplumsal statüdengüç alıyor ki, o ütopya eskimedi…

Sabırlı olmayı salık veren görüşün yorumaaçık esnekliği dinle akrabalaşırken, bu mer-teği görmeden ‘’TKP(ML)’’nin kirpiğiyle uğ-raşmak veya ‘’gözünün üstünde kaşın var’’bahanesiyle anlamsız bir hırs beslemek yer-sizdir. Daha çıplak söylersek; sağ gösteripsol vurmak, kulağı tersten göstermek veyayanlışa hücum ederken doğruya salvolaryollamak tuhaftır.

Açıklığı üryan edelim; on yıllar önceTKP(ML)’den kopan ve geldiği yerle güzer-gahını saklamayan Cem Somel’in ‘’günahı’’TKP(ML)’ye yıkılamaz, fatura ona kesilemez.Cem Somel’in HAS Parti’de boy gösterme-sinden TKP(ML)’yi eleştirme vazifesi çıkarı-lamaz. Somel’in bu serüveninden çıkarsamayapılarak, ‘’Maoist ekolün, artık 21. yüzyılda,yeni bir sentezle buluşmadığı taktirde,zıddına dönüşebileceğidir.’’ şeklinde dersçıkarılamaz, bu alakasızlıkla TKP(ML) hakkındahükme varılamaz.

Bunun gibi, dolambaçlı falsolu yollarla ko-münizmin hesabını görüp, geçer ayak birşamar da oraya patlatma tavrı yanlış olduğukadar yersizdir de. Ama görülüyor ki, bütünbunların esrarı, ‘’Komünizmin kapanmış bi-rinci evresi…’’ iddiasında saklıdır. Evet, balansayarı komünizmin (‘’birinci evresi’’ adına)eskimiş olduğu yargısından çıkmaktadır.Komünizmi eski sunan görüş elbette TKP(ML)yeni bir senteze davet edecektir; hem deCem Somel tecrübesinden destek alacakkadar gülünç gerekçeyle…

Komünizmin (‘’birinci evresi’’ itibarıyla daolsa) eskitilmesi o kadar tutarsız ki, yeniaşamanın ne olduğu-hangi toplumsal düzenolduğu tarif edilemez. İdeoloji ve teorideyeni aşamalar mümkün ve anlaşılırken, ko-münizmde-yaşanmamış komünizmde es-kime veya yeni bir evre keşfetmek sonderece garip ve ucubedir. Meseleyi birazkabalaştırarak koyarsak; komünizmin (isterse‘’birinci evresi’’, itibarıyla densin) eskidiğiteorisi ile sınıf mücadeleleri tarih oldu mu-citlikleri arasında bir benzerlik yok mudur?

Eskiye saldırma meraklısı çok. Ama gerçekteneye saldırdıkları ‘’meçhul’’. Eskinin-eskimeninnerede, nasıl, ne zaman geçerli olduğunuiyi seçmek gerekir. Mekanik mataryalizmedüşmeden… Yoksa, komünizme eski de-mekten, belki de ultra-küresel ekleriyle ya-mamaktan sakınamayız. İcad edildikten buyana proleter devrim dediğimiz olguya,‘’artık eskide kaldı, yüz yıl oldu söyleneli’’gerekçesiyle bile, yeni tarifler liyakatı gös-terilebilir.

Yüz yıllar da geçse, devrim devrimdir; başkabir şey denemez. Zaman aşımı tüm suçlardageçerli değildir. Şayet gerici egemen sınıflariktidar gasp etme suçu işledilerse, bu suç-larının cezası ömür billah değişmez, devrimlecezalandırılırlar. ‘’Yüzlerce yıl önce devrimdedik hala devrim diyoruz’’ gibi garabetgüdüyle devrim demekten vaz geçilemez.

Doğru ile yanlış titizlikle ayrıştırılmaz, bilakisiç içe serpilirse oradan yeni çıkmaz.

ismail uçar

YANLIŞ DOĞRUYU GELİŞTİRİR AMADOĞRU YANLIŞI YALNIZCA YADSIR!

SINIF TAVRI03

19 Aralıkhapishane-ler katliamıve devrimcitutsaklarınsergilediği

büyük dire-niş ülkenin

birçok ye-rinde yapı-

lan eylem veetkinliklerle

anıldı.

güncel

G

2-3_Layout 2 1/6/11 10:54 AM Page 2

Page 4: 10-20 Ocak 2011

Belli bir süredir özelikle NATO’nun kurulma koşulla-rının ortadan kalkmasıyla beraber NATO’nun işleviüzerine gizli tartışmalar yapan emperyalist devletler,Lizbon’da 29 Kasım tarihinde yaptıkları toplantı ileNATO’nun yeni yol haritasının ipuçlarını kamuoyuylapaylaştılar. Üye devletlere göre “tarihi” olarak atfedilenNATO zirvesinin ardından her ülke, emperyalistlerinortaya koydukları yeni stratejiden paylarına düşenineikna olarak ülkelerine geri döndüler.Öncelikle ‘tarihi NATO” zirvesinde öne çıkanlarıkısaca hatırlayalım: NATO toplantısının ikinci gününeRusya gözlemci olarak davet edildi. İttifak’ın gelecekon yıldaki yol haritası olan yedinci stratejik belgekabul edildi. NATO üyeleri özel olarak bir devleti tehdit olarakgöstermedi. Türk devleti sınırları içerisinde Füzekalkanlarının kurulmasının ön kabülü kabul edilmeklebirlikte kalkan yapım projesi kararlaştırıldı. Silah-lanmanın 200 Milyon Euro’ya mal olacağı tahminediliyor. Ve her üye ortak bir şekilde külfetin altınagirecek. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Ras-mussen’in açıkladığı 38 maddeden oluşan 11 sayfalıkbelgede, füze kalkanına ilişkin şu ifadeler yer aldı:“İttifak’ın bölünmez güvenliğine katkı yapan kolektifsavunmamızın asli unsuru olarak topraklarımızı venüfusumuzu balistik füze saldırılarına karşı savunmakabiliyeti geliştireceğiz.” Yine aynı belgede “Moderngüvenlik ortamı, NATO’nun toprakları ve nüfusunakarşı geniş ve dönüşen tehditler içermekte.” ifadeside dikkat çekti. Belgede Türk Devletine ilişkin An-kara’nın Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğine çokönemli katkıda bulunduğuna dikkat çekildi. Belgede, “NATO nükleer silahlara karşıdır; ancakdünyada nükleer silahlar bulunduğu sürece NATOnükleer bir güç olarak kalmaya devam edecektir.”ifadeleri ile nükler silahlanma gerçekliği kaydageçirildi. Türk devleti’nin AKP hükümeti üzerinden geliştirdiğimağdur ve mağrur ajitasyon dili ile ilerlemeci, geliş-meci bir ekonomik siyasi hat içerisinde olduğunudayattığı şu günlerde birbiri arkasına gelen ekonomikve siyasi anlaşmalar ve dalaşların ulusal ve ulus-lararası gerçek niteliği neyazık ki toplum tarafındantam idrak edilememekte. Ve bu gelişmelerin içerisindeyaşanan ülkemiz ve dünya halklarına yönelik saldırılarise hasır altı olmakta.Füze kalkanı ve ABD-NATO ve Türkiye ilişkilerini yaz-madan önce AKP hükümette iktidar olduğu 2002’denbu yana ülkemizde öne çıkan ekonomik-siyasal vekültürel meselere dikkat çekmekte fayda var.Dünyada ve ülkemizde gelişmekte olan ve hükümetlertarafından şişirilen meselelerin arka planına bakıl-dığında ve karşılaştırıldığında dünya üzerinde em-peryalist devletlerin neler yapmak istediği ve dünyahalklarına ne dayattıkları daha rahat bir şekilde an-laşılabilir. Biz ülkemize dönecek olursak, AKP hükümetolduğu 2002 yılında bu yana içerisinde bulunduğudünya üzerindeki değişmelerle beraber eski hükü-metlerin izlediği yol haritası dışında bir ilerlemekaydettiği açık. Ve özellikle ekonomik kriz ve yinedünya üzerindeki siyasal krizlerde Türk devletininfazla yıpratılmadığı ve aşağıdaki gelişmeleri kaydettiğibir gerçek. 1-ABD’nin değişen Ortadoğu planı ve Türk devletine

biçilen ödev akabinde gelişen ılımlı İslam modeli. 2-AB üyeliği için yeni çalışmalar ve AB uyum paketlerinindevreye konulması. 3-Kürt ulusal meselesi ve diğerazınlık uluslar ve etnik dini topluluklar için geliştirilençalıştay ve açılımlar. 4- Ortadoğu ve Asya’da bulanandevletler ile TC’nin ABD himayesi altında siyasal veekonomik ilişkilerinin geliştirilmesi. 5- Ülkede devözelleştirmeler ve yeni konsepte uygun sermayegruplarının yaratılması, karşı duran sermaye grup-larının ise hizaya getirilmesi 6- Ordu içerisinde ke-mikleşmiş ve yeni konsepte uygun olmayan toplulukve bireylerin lağvedilmesi. 7- Nabucco Boru HattıProjesi 8- İran, Suriye, Irak ve Kürt yönetimine,Kıbrıs, Ermenistan, Azerbeycan, Yunanistan’a yönelikeskiden uygulanan siyasi yol haritası AKP ile birlikteuzlaşmacı ve “birlik” yönünde değişmesi. 9- Afrikaülkeleri ile yapılan anlaşmalar. 10- TC-İsrail ilişkilerininönce en üst düzeye çıkarılması ve ardından “Oneminute” tartışmalarına dönüşmesi. 11- Türk HavaYollarının büyüyen rekabet gücü ve girdiği sponsorlukanlaşmaları. 12- Anayasa değişikliği. 13- Çalışmakoşulları-sağlık-sosyal güvence uygulamalarınındeğiştirilmesi.Siyasi arenada bunlar öne çıkarken öte yandan bazıgelişmelerde dikkat çekeceğiz. Formula 1 pistininaçılması. Obama ve güçlü emperyalist devletlerinbaşkan ve cumhurbaşkanlarının Türkiye ziyareti veekonomik-siyasi anlaşmaların yapılması. Türkiye’ninBasketbol Dünya Şampiyonası’na ev sahipliği yap-ması. Üniversitelerarası Kış Olimpiyatları’na bu yılErzurum’un ev sahipliği yapması. İstanbul’un 2010Kültür başkenti olması. Ve yine uluslararası birçoksiyasi ve kültürel organizasyonun ülkemizde yapıl-ması için ev sahipliği başvurusu.

NATO-Füze kalkanları bakış can

UFUK ÇİZGİSİ

Kalem Kullanmak

Katıldığı konser sırasında yaptığı konuşmada 1973yılında işkencede katledilen komünist önder İbrahimKaypakkaya’yı övdüğü gerekçesiyle hakkında TerörleMücadele Kanunu’nun 7. maddesi gereğince ‘örgütpropagandası’ yapmaktan dava açılan sanatçıPınar Sağ, hakim karşısına çıktı.Dava öncesi bir açıklama yapan Çağdaş HukukçularDerneği (ÇHD), herkesi düşünce ve ifade özgürlü-

Kaypakkaya

endimi eleştirmekten yolaçıkıyorum. Ama bana ben-zeyenlerin de hatalarımdanders almasını istiyorum.Yazarken birçok noktayı ih-mal ediyor ve daha nitelikli

yazılar yerine vasat yazılarla yetiniyorum.Bu niyetimden bağımsız olup, hatalı yön-temimden kaynaklanan sübjektif bir du-rumdur. En temel bir kural olan plan çıkarmakuralına uymadan yazıyorum. Aceleci dav-ranıp, apar-topar yazarak görevimi yerinegetirdiğimin rahatlığına kavuşuyorum. Sonrayanlış yaptığımı fark ediyorum. Aynısı olmasada başka makalelerde de hatalı yanlar gö-rüyorum. Bazı makalelerin somut-pratik ih-tiyaçlardan kopuk, soyut teorik çerçevedekalarak talep edilenden uzak ezberler olarakkaleme alındığını görüyorum. Yani, kendimlemeşgul olduğum kadar diğer yazarlarımızlaya da yazmayanlarımızla da meşgulüm.Çünkü kolektifin parçaları olup, karşılıklı so-rumluluklar taşıyor oluşumuzun eleştirihakkı tanıdığının bilincindeyim. Her eleştiridoğru olmasa da, eleştirinin (tabi ki özellikledoğru eleştirinin) muazzam bir alet olduğunuve asla unutulmaması gerektiğine inanıyo-rum. Eleştiri ilgime takılan bu kimi makaleler,kanaatimce son derece ağır teorik damgalıve anlaşılması güç bir karmaşa durumundadır.Bunlar karşısında “kime ne faydası olacak”,“ne anlatılmak istenmiş ki” diye düşünmek-ten-sormaktan alamıyorum kendimi. Ente-lektüel çerçeveyi aşmalarının gerekli oldu-ğunu düşünerek, hatalı olduklarında iknaediyorum kendimi.

Teorik, felsefi makaleler elbette gereklidir.Teorik sorun ve tartışmaları aydınlatmak yada bu konularda perspektif verip bakış açısısunmak ve okuru bilinçlendirerek donatmakgibi birçok bakımdan faydası tartışma gö-türmez bu makalelerin. Ne var ki, bu ma-kalelerin somut, anlaşılır ve sade olmasıfevkalade önemlidir. Elbette politik dil, kültürve bilincin yerleştirilmesi ve bu düzeyingeri çekilmemesi, tersine ilerletilmesi içinteorik-entelektüel seviyeyi korumamız gerekir.Fakat bu, çoğunluğun göz ardı edilip, en-telektüel bilgelikle kendi dilimizden konuş-mamızı haklamaz. Halkın dilini kullanmakher zaman yeğdir.

Yazarken verilen emeğin ürün vermesi, ya-zının okur kitlesiyle buluşması durumundagerçekleşebilir. Bu bağ yakalanmaz ise,emeğin hibe edilmesi veya okurun dikkatealınmadığı sonucu doğar. Oysa yazı ve ma-kalelerimiz doğru düşüncelerin en genişkitlelere ulaşarak oralarda kök salması içinönemli araçlardandır. Ajitasyon-propagandave örgütleyici özelliği ancak yazılanlarınkitleler tarafından anlaşılıp alınmasıylamümkündür. Okura anlatmayı-kavratmayıbeceremiyor veya doğru dil ve anlatmayöntemiyle onlara hitap edemiyorsak aracıdoğru kullanmıyoruz demektir. Bu ve benzerieksikliklerden hareketle bazı önerileri tecrübeetmenin faydalı olacağı kanısındayım. Bunlarsalt köşe yazarlarına ilişkin söylenenlerdeğil, adaylar için de söylenmiş sözlerdir.Kalem büyük bir silahtır; onu doğru veetkili kullanalım!

Yazım tarzında ideal olan yöntem nedir?Basmakalıp yazılardan kaçınmak ilk hatıragelen kuraldır ve doğrudur. Makale yazarken,yazının sade ve anlaşılır olmasına önemverip klişelerden uzak durarak tekrarlaradüşmemek; dilinin yalın olup anlatılan şeyinsomut anlatımına önem vererek lafı dolan-dırmadan direk konuya girmek iyi bir makaleiçin her bakımdan gereklidir. Bu yetmez;tema edilen konu hakkında yeterli bilgiyesahip olmak, ya da makaleyi kaleme almadanönce gerekli inceleme ve araştırmayı yaparakne yazacağımızı bilen yeterli duruma gelmek,makalede verilmek istenenin tatmin ediciderecede verilmesi için gerekli aşamadır.Buradan çıkaracağımız bir sonuç, yeterli ha-

zırlığa sahip olmadan veya ne yazacağımızıbilmeden, salt yazmış olmak için yazmayakalkışmak yanlıştır. Bu zoraki yazmaktır; zor-lamayla ve hazırlıksız olarak yazılan makalede verimli olmaz.

Yazarken dikkat edilecek hususlardan biride, yazdıktan sonra gözden geçirip gereklidüzeltmeleri yapmaktır. Tüm bunlara uygunhareket ettiğimizde, yazdığımız yazıda konuettiğimiz mesele hakkında istenilen yanıtve aranan sorulara cevap vermiş oluruz.Şayet makale-yazı ortada duran sorularıaçıklayıp perspektif vermiyorsa, o yazı iyideğil kötüdür. İsterse en tumturaklı sözcüklerdizilsin veya en beylik ve en keskin laflaredilmiş olsun, hatta biçimsel olarak kurallıolsun, eğer sorun anlaşılır ve somut biçimdeortaya konmamış ve anlaşılır olmaktan uzakise bu yazı başarılı değildir; hedefine ulaşmışsayılmaz.

Okurun kafasındaki soru işaretlerini gidermeyikarşılama görevi yazara ait olduğu kadar,daha ileri soru işaretlerinin yaratılarak top-lumsal meseleler üzerinde devrimci merakınderinleştirilmesiyle bilimsel bir yönlendirmeyesebep olmak da yazar ve makalenin vazife-sidir.

Kişisel sorun ve tartışmaları makalelere ta-şımak yersizdir, yanlıştır. Çünkü bu sorunlarbaşkasını ilgilendirmez. Gerekli değildirlerve okura faydalı şeyler vermez. Egoların tat-mini ve kişisel münakaşalar bu kürsülerdenyapılamaz. Konu ve içeriğin toplumsal so-runlar ve kolektif ihtiyaçlara uygun olarakseçilmesi isabetle gereklidir.

Makalenin mümkün mertebede özet olmasıgerekmektedir. Bu da tek bir konuyu ele al-mayı ve daldan dala atlayarak konuyu da-ğıtmamayı, ana tema üzerinde yoğunlaşmayızorunlu kılar. Her konuyu bir araya getirerekyazılan makaleler iştah kaçıran çorbalargibidir. Ne anlatmak istediği bu karmaşaiçinde kaybolup gitmektedir.

Makalelerde işlenmesi gereken konularıveya yazmayı tespit ettiğimiz meseleleriönce özetleyerek tanımlamalıyız. İkinci aşa-mada tanımladığımız meseleyi ayrıntılarıylaortaya koyup iyice anlaşılmasını sağlamalıyız.Üçüncü aşama olarak da tartışma konusuyaptığımız meselenin önümüze koyduğugörevi tespit ederek, sentezleyerek perspektifçıkarmalıyız. “Nedir, niçin, niye, nasıl, neden,ne?” sorularını yanıtlamak iyi bir yazıda vaz-geçilmez noktalardır.

Genel geçer bir doğruyu hatırlatma babındasöyleyelim ki, örgütsel tartışma ve iç so-runların merkezi kitle yayın organı sayfalarınayansıtılması doğru olmadığı gibi, köşelerde bu tartışmaların platformu değildir. Genelolarak kolektifin merkezi görüşleri ve ihtiyaçlarıile ideolojik-politik şekillenişe hizmet edenkürsüler durumundadır-olmak zorundadırburalar. Yazarlar salt kendi kişisel ya da özelmeramı peşinde olmamalı, kolektif kaygınınortağı olmalıdırlar. Buna karşın, kolektifinörgütsel bağlayıcılığı altında olmayan ya-zarlara ait belli köşe ya da bölümlerde, imzasahibini bağlayan (ilerici-devrimci olmakkaydıyla) farklı fikirlerin kendisini ifade etmesi,yayın politikasının geniş demokratik anlayışıtarafından tanınmış bir haktır. Bu hakkasahip olan yazarların kolektifin demokratikanlayış ve yaklaşımını suistimal etmedengerekli duyarlılığı göstermesi ise, yazarınkendisine ait olmakla birlikte, beklentimizdirde. Bu duyarlılık farklı fikirlerin ifade edilipedilmemesine ilişkin beklenen bir duyarlılıkistemi değil, bazı özgün durum ve hassasi-yetlerin kollanması ya da devrimci teori,pratik ve ilkelere karşı sistemli bir mücadeleninyürütülmesi vb. gibidir. Yani, devrimci kür-sünün kendisini yıkma-devrimci gayesiniboşa çıkarma emeline sahip olan sistemli,ısrarlı ve kökten tezat bir gayeye alet edil-memesine dikkat edilmelidir.

haber yorum04K

4-5_Layout 2 1/5/11 3:31 PM Page 1

Page 5: 10-20 Ocak 2011

Yukarıda aktardığımız AKP dönemindekigelişmeler, Türk devletinin ekonomik-si-yasi-kültürel tablosunun dünya kamuo-yunda gündem olmasına neden oldu veçeşitli şekillerde yansımalara yol açtı.Şimdi 8 yıllık AKP süreci içerisinde gelişenolgular paralelinde dünya kamuoyundaortaya çıkan TC algısı, ulusal ve ulus-lararası düzlemde bir dizi siyasal avan-tajlar sağlamakta TC’ye. Ülkemizde ve bölgede gelişmekte olanbütün siyasal-ekonomik ve kültürel ge-lişmelerle birlikte bölgedeki devletlerarasında avantajlı bir konuma sahipolan TC artık batı devletlerinin ve top-lumunun kriter olarak gördüğü bazıödevleri yerine getirme noktasında is-tikrarlı bir maratoncu, batı karşısındakonumlanan Asya ve Doğu devletleriile toplumları arasında ise pazarın bir-leştirici köprüsü görevini görmekte. Bu nedenle yukarıda aktardığımız veAKP döneminde gelişen gelişmelerinyarattığı ekonomik ve siyasal avantajınTC veya AKP tarafından değil tam dabu gelişmelirin ortaya çıkmasında motorgörevinde olan ABD devleti tarafındanbizzat yaratıldığı gerçekliğinin kavran-masıdır.Dünyayı hakimiyeti altına alan emper-yalist sistem içerisinde temel taşlar olan

ABD, İngiltere, Çin, Rusya, Almanya, Fransadevletlerin birbiriyle girdikleri dalaş içe-risinde bizimki gibi ekonomik yöndengeri kalmış ülkeler bu tartışmalar ekse-ninde dünya üzerinde konumlandıklarıjepolitik duruma göre üzerlerine düşengörevleri eksiksiz bir şekilde yerine getirmegayreti içerisinde. Bu gayrete tabii ki tekbaşlarına sarılmıyorlar, kuklası olduklarıemperyalist devletin destekleri ile. Türk devleti artık bulunduğu bölge içe-risinde, israil’in yıpranmışlığı karşısındaABD’nin tüm dünyaya makul derecedekabul ettirebileceği ekonomik ve siyasiyönden kuvvetli bir jandarması duru-muna gelebilecek nitelikte. Ve füze kal-kanı projesi yatırımında Türk devletininöne çıkması ya da çıkarılması Türk dev-letine ABD’nin biçtiği payeden kaynak-lıdır. Dünya halklarının ve geri kalmışdevletlerin baş düşmanı ABD, siyasiareneda yarattığı yeni oyuncularla bölgehalklarına kan kusturacak. Hem de ken-disini geride tutarak. İşte NATO üzerin-den barış ve güvenirlilik safsataları ara-sında ülkemize kurulmaya çalışılan füzekalkanları ile birlikte olası emperyalistlerarasında veya geri kalmış ülkeler ara-sındaki savaş ve tehdit kaosuna neyazık ki bu gibi projelerin yaşama geçi-rilmesiyle birlikte bizde zorunlu olarakgireceğiz.

ve Türk Devleti

Türk devletininemperyalistle-rin ihtiyaç duy-

dukları Bal-kanlar, Orta

Asya ve Orta-doğu’nun jeo-

politik şekil-lenmesinde iyi

bir konumdaolması ve diğer

ülkelere göredevlet olma

özelliğinde ta-rihsel bir istik-rarının bulun-ması, emper-

yalist devletle-rin bölgedeki

jandarmaadayları arasın-da Türk devleti

1’inci sıradayerini muhafa-

za ediyor.

ğünün açıkça ihlal edildiği bu davayı yakındantakip etmeye çağırdı.Pınar Sağ, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ndekidava için, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ta-limatıyla ifade verdi.Pınar Sağ, kendisine açılan dava ile ilgili yaptığıaçıklamada, konuşmasında İbrahim Kaypakkaya’dansöz ederek suç işlemediğini belirterek, İbrahim Kay-

pakkaya’nın yargılanmadan katledildiğini ifade etti.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Erdal Eren vedaha birçok devrimcinin ismini söylediği zamanalkışlandığını hatırlatan Pınar Sağ, sanatçılarınsahnede bu isimleri andıkları için yargılandığını veörgüt propagandası yapmış sayıldıklarını belirtti. Pınar Sağ’ın ifadesinin ardından mahkeme heyeti,duruşmayı 26 Ocak 2011 tarihine erteledi.

Demokratik Haklar Federasyonu, FüzeKalkanları’nın inşasına karşı aktif birmücadele içerisinde olacağını ve em-peryalizmin yeni bölgesel saldırılarınakarşı işçilerin, köylülerin ve ezilenlerindevrimci mücadelesiyle karşı koyacağınıaçıkladı.DHF, NATO zirvesinin ardından çıkansonuçları değerlendirerek, ülkemizinbir kez daha bölge halklarına karşı em-peryalizmin 21. yüzyıldaki “ileri karakolu”haline getirildiğini belirtti. DHF, NATOiçerisinde Türk devletine verilen görevlersonucunda, topraklarımız ve emek gü-cümüzün, bir kez daha emperyalistbarbarlığın, yeni kanlı senaryolarınınhizmetine sunulduğunu ifade ederek,“Ülkemiz, emperyalizmin silah deposuhaline getirilmektedir.” belirlemesindebulundu. Ülkemizde kurulacak füze kal-kanları ile ilgili olarak Başta AKP kur-mayları olmak üzere Türk hakim sınıf-larının “Boyun eğmiyoruz, mutabakatavarıyoruz” çıkışlarının aldatmacadan

ibaret olduğuna dikkat çeken DHF,“başta ABD olmak üzere emperyalistkuvvetler ülkemizdeki ve bölgemizdekisömürü ve zulüm aktörleri olmaya de-vam ediyorlar. Ülkemizde bugün AKPeliyle son rötuşları tamamlanan eko-nomik, sosyal, siyasal dönüşümün as-keri ayağı da bu bahisle “sözleşmelier” tanımlamasıyla gündeme sokulanadımlarla hayata geçirilmektedir. Yeni“paralı asker orduları” kurulmakta veemperyalistlerin bu yeni konseptinegöre, bölge halklarına karşı yeni saldı-rılara hazırlık yapılmaktadır.” diye be-lirtti. Bu oyunları bozarak ve bağımsızbir ülkede özgür bir halk olarak yaşamairadesini yaşamsallaştıracağını açık-layan DHF, Füze Kalkanları’nın inşasınakarşı aktif bir mücadele içerisinde ola-cağını ve emperyalizmin yeni bölgeselsaldırılarına karşı işçilerin, köylülerinve ezilenlerin devrimci mücadelesiylekarşı koyacağını ilan etti.

Kürt ulusu üzerindekisaldırılarını her alandasürdüren devlet, yenikatliamların provala-rına devam ediyor. Ah-met Açar, Fatih Tekin,Abdullah Duran, EnesAta, Mahsun Mızrak,Emrah Fidan, İsmailErkek, Yahya Menekşe,Ceylan Önkol, UğurKaymaz ve daha on-larca katliam... Başba-kan’ın deyimiyle çocuk, kadın demedengereğini yapan devlet yine gereğini yaptı. Yüksekova-Van yolu üzerinde askerler,BDP' lilerin yer aldığı iki aracı durdurduve arama sırasında DYG Yüksekova MeclisÜyesi Sedat Karadağ’ı vurdu. Jandarmanınaçtığı ateş sonucu ağır yaralanan Kara-dağ’ın önce kendi kendini vurduğu iddiaedildi, daha sonra ise olay sırasında oradabulunan askerlerin “Sedat Karadağ’ı ara-

banın arkasına götürüpvurdular” şeklindeaçıklamaları geldi. Has-taneye götürülmesijandarma tarafındankeyfi olarak engellenenKaradağ, Van YüzüncüYıl Üniversitesi Hasta-nesi’nde kendine gel-diği zaman yaptığıaçıklamada “beni vur-dular, beni kafamdanvurdular” diyerek ger-

çekleri ortaya çıkarmış oldu. Benzer bir olay da Van’ın Çatak İlçesi'ndegerçekleşti. Çatak’tan köylerine giderkenBüyükağaç (Tengê) Köyü yakınlarındaJandarma Kontrol Noktası’nda jandar-manın açtığı ateş sonucu Ahmet Çağla,Muaz Alptekin ile eşi Bahar Alptekin ya-ralandı. Yaralılar Çatak Devlet Hastanesive VYÜ Araştırma ve Eğitim Hastanesi’ndegetirilerek, tedavi altına alındı.

’yı övmek suç değildir

0510-20 OCAK 2011 Halkın Günlüğü haber

DHF:Aktif bir mücadele içerisinde olacağız

TC ekseni ABD çıkarları tarafında çizilmiştir

Hükümetin imhaaçılımı devam ediyor

4-5_Layout 2 1/5/11 3:31 PM Page 2

Page 6: 10-20 Ocak 2011

Kampanyaya dair izlenimlerDHF’nin öncülüğünde yapılan çalışmalara halkınduyarlılık göstermesi, çalışmaları olumlu bir rotayadoğru sürüklemekte. Özellikle yapılan yürüyüşsonrası halkın izlenimleri oldukça olumlu veaktif bir katılımı var. Belediye meclis üyesi olanbir kişi durumu kısaca tarihi ve siyasi arka planınıtarif ettikten sonra geçmişte yapılan bu tarz ça-lışmaların plansız olduğuna değinerek ‘’Kadınlarınbedenleri üzerinden çok ciddi paralar kazanılıyor.Bağımlı madde kullanımı yaygınlaşmış durumda.Ancak bu sorunlar aşılabilinecek sorunlar, bu türolumsuz durumlara karşı örgütlü bir mücadeleverilmesi gerekir” diyor.Yürüyüşe katılanlar ise bu tür çalışmanın uzunerimli ve sürekli olması gerektiğini savunuyor.Örgütlü mücadelenin gerekliliğine vurgu yapıyor.

Medyada ele alınış biçimi daha çok karalama ol-duğunu ancak burada kirliliğin asıl birahanelertarafından üretildiğine dikkat çekiliyor. Öyle kihemen her gün kavga ve tartışmaların çıktığı,burada zaman geçirenlerinde evlerinde huzur-suzluk çıkardığı önünde görüşler mevcut. Hattabazılarının ailesinde bunun örnekleri de var. Şimdiartık sokaklarda şiddetin yok denecek kadar azolduğu da dile getirilen görüşler arasında. “Buçalışma ilk başladığı dönemde insanlar, bendedahil, bu çalışmanın başarıya ulaşmayacağınıdüşünüyordu” şeklinde görüşler beyan edenlergelişen durumu olum bir şekilde tarif ediyor veçalışmaların içerisinde yer alıyor.

Üç birahane kapatıldıDersim’de yaşanan gelişmelerin ardından üç bi-

rahane kapatıldı. Dersimde yaşanan yozlaşmalaradeğinen Dersim Belediye Başkanı Edibe Şahin‘’Belediye olarak zaman zaman bu birahaneleridenetliyor ve bulduğumuz eksiklikler sonrası ge-rekli cezai yaptırımları uyguluyorduk. Bizim ruh-satları tamamen iptal etmek gibi durumumuzyok. Emniyet Müdürlüğü’nün yaptığı denetimlersonucu bize gönderilen tutanaklarda bu işyerlerininbirahane gibi değil farklı işletildiği yönünde raporgelmesi üzerine biz de belediye kanunlarını uy-gulayarak 3 işyerini süresiz kapattık” diye konuştu. Kadınların metalaştırıldığını söyleyen Şahin ’’Bubirahanelere giden erkekler eve döndüklerindeeş ve çocuklarına şiddet uyguluyor. Maddi, gerekmanevi olarak zarar verildiği için halk doğal olaraktepki gösteriyor. İçkili yerlerin denetlenmesi içinde belediye meclisinde komisyon kuruldu” dedi.

10-20 OCAK 2011 Halkın Günlüğügüncel06

Maoist Komünist Partisi (MKP) DersimBölge Komitesi, bölgede hakim sınıflartarafından halka dayatılan burjuva-feodal kültürün saldırılarına destekverenleri yaptığı yazılı açıklama ileuyardı.

Bölgede bulunan birahanelerde kadınbedeninin meta haline getirilerek pa-zarlanmasına hizmet eden kişileri,esrar satışı ve dağıtımı yapanları veyine gençler arasında mafyavari çe-teleşme girişimlerine alet olanları sonkez uyardığını açıklayan MKP DersimBölge Komitesi, “Bu son uyarıları dik-kate almayan herkesten bu halka yö-nelik yapılan, devlet politikalarınınparçası olduklarından, açıktan beyanediyoruz ki hesap soracağız” dedi.

Bölgeye dönük hakim sınıfların busaldırıların gelip geçici olmadığınadikkat çekilen açıklamada, “Bunlarsistematik saldırılardır. Bir cephesi ba-rajlar ve çevre katliamı, nüfus ve mes-ken alanlarına dönükken, diğer bircephesi ise halkın devrimci müca-delesinin sonucu olarak ortaya çıkar-dığı onurlu duruşuna dönüktür.  Kül-türel olarak yozlaştır ve tahrip et, çü-rüyene yeni yeni yaşam alışkanlıklarıedindir siyaseti, bahsettiğimiz em-peryalist politikaların ta kendisidir,hedefsiz olarak ortaya çıkmış olgulardeğildir. Sistemin kitlelere sunduğuyaşamın ürünüdür. Sunulan ürün iseher şeye kıt kanaat amennadır. Buonursuz itaatçiliği devletin sınıfsalteorilerinin binlerce ifadelerinden biriolarak değerlendirmeliyiz.” denildi.

Dersim halkının devrimci tarihindenaldığı güçle bu sorun karşısında ha-rekete geçmesi gerektiğini söyleyenMKP Dersim Bölge Komitesi, ayrıcaher ne sebeple olursa olsun, direktya da dolaylı yoldan bu kirli politikalarahizmet eden kişilere çağrı yaparak,bu yanlış tutumlarından bir an öncevazgeçmeleri noktasında son kezuyarı yaptığını açıkladı.

MKP: Açıktanbeyan ediyoruz kihesap soracağız

Dersim’de çarpıtılan gerçek

Kampanyanın örgütleme sürecine ve 18 Aralık2010 tarihinde gerçekleştirilen eyleme dairbilgiler sunan DHF, eylem sonrasında burjuvamedyanın ve Dersim’e yönelik yayın yapan kimiinternet sitelerinin olayları çarpıtarak yayınla-dıklarını ifade ederek ‘’Gerçekleştirdiğimiz eylemsonrasında burjuva-feodal medyaca yapılanhaberlerde sorun, “kadın garson’ çalıştırılmasorunuymuş gibi verilirken; Dersim’e yönelikyayın yapan kimi sitelerde ise, kampanyanınhedefinde ve sorunların kaynağında “kadınlar’varmış gibi verildi. Hemen hemen bütün anahaber bültenlerinde, birçok internet sitesinde,burjuva basında ve özellikle Dersim’e yönelikfaaliyet gösteren www.newededersim.com vewww.tunceliemek.com.tr sitelerinde yer alandeğerlendirmelerde, gerçekleştirdiğimiz kam-panyanın farklı şekillerde çarpıtılmaya çalışıl-dığına tanık olduk” açıklamasında bulundu.Dost düşman ayrımı doğru temelde yapılmasıgerektiğini vurgulayan DHF, devamla şu ifadelereyer verdi; ‘’DHF, restoranlarda içki içildiği içinböyle bir çalışma başlatmadı. Sistem tarafındanbilinçli bir şekilde yaygınlaştırılan ve yozlaşmanınönemli kaynaklarından olan fuhuşa karşı birçalışma başlattı. Binlerce Dersimlinin ortayakoyduğu tepki, sistemin Dersim’i teslim almapolitikalarından birisi olan yozlaşmaya duyduklarıhaklı ve meşru tepkidir.Devletin yobaz, gerici, milliyetçi kültürüne bedellerödeyerek karşı durmuştur. Gerek Kayseri veErzurum gerekse de diğer illerimizde devletinuyguladığı politikaların yanı sıra halkın örgütsüz

olması, egemenleri ve gerici yoz kültürlerinidaha da pervasızlaştırıyor.Halk saflarında değerlendirdiğimiz kişilerin, bur-juva-feodal gericilikle örtüşen bir takım değer-lendirmelerde bulunmalarına anlam vereme-diğimizi ifade etmek isteriz. Bu dostlarımızeğer devletin on yıllardır Dersim’de uygulayageldiği yozlaştırma politikalarına karşı değillerse,birahanelerde kadınların cinsel bir meta olaraksunulmasını yozlaşmanın bir parçası olarakgörmüyorlarsa, uyuşturucu madde kullanımınınyaygınlaştırılmasına karşı çıkmıyorlarsa ken-dilerine çok fazla söyleyecek bir şeyimiz yok.Dostlarımız gerçekleştirilen eylemle uzaktanyakından alakası olmayan olayları, süreçlerikullanarak gerçekleri çarpıtmaktan vazgeçme-lidir. Gerçekleştirilen eyleme dair fikirleri ne iseaçıkça ortaya koymalı ve tutarlı bir şekilde bufikri sahiplenmelidirler. Bütün provakatif, sal-dırgan tutumlarına rağmen hala dost olarakgördüğümüz arkadaşlardan beklentimiz yan-lışlarını görmeleri ve Dersim halkının çıkarlarınahizmet etmeyen bu tutumlarından hızla uzak-laşmalarıdır. Gerçekleri çarpıtarak Dersim hal-kının haklı ve meşru eylemine karşı saldırganbir tutuma giren dostlarımız devletin kirli poli-tikalarına alet olmakta ve bu politikaları meş-rulaştırmaktadırlar.Yok eğer dostlarımız, devletin bu kirli politika-larına gerçekten karşı iseler takındıkları tutumunFederasyonumuza karşı bilinçli düşmanca birtutum olmaktan başka açıklaması kalmamak-

tadır. Dostlarımız, bizden haz etmiyor olabilirler.Bu hakları vardır. Fakat böylesi bir yaklaşımlarıvarsa dahi, bu, doğruları sahiplenmelerine engelolmamalıdır.Dostlarımızı Zaman, Taraf, Star gibi hakim sı-nıfların sözcülüğünü yapan kesimlerle ‘’söylemdüzeyinde” dahi olsa yakınlaştıran gerekçenedir? Dostlarımız Dersim halkının bu kitleselsahiplenişinden neden bu kadar rahatsız ol-muşlardır? Bu eylemin sahiplenilecek hiç biryanı yok mudur ki dostlarımız koro halindedevletin başlattığı karşı kampanyayı güçlen-dirmektedir?Bu eylem vesilesiyle, buldukları her fırsatta‘’kadın hakları savunucusu” kesilenlerin ve‘’kadın emeği engelleniyor” feryadında bulu-nanların ufku düzenin yarattığı bataklıkları aş-mamaktadır. Bu kesimler ‘’kadınlar özgürcedevletin kirli politikalarının aleti olarak kullanılsın”demektedirler! ‘’Kadınlar yozlaşma politikala-rının, fuhuşun odağı olmaktan kurtulmasın”demektedirler. Evet, bu kesimlerle aynı görüştedeğiliz ve sonuna kadar da böylesi görüşlerinkarşısında olacağız!Zorlama tespitlerle Dersim halkının haklı eyle-mini çarpıtmaya, zayıflatmaya çalışanlara engüzel cevabı Dersim halkının verdiğini düşü-nüyoruz. Eylemin haklılığı ve doğruluğu Dersimhalkının alanlara taşan kitlesel sahiplenişiylekendisini ortaya koymuştur. Bu sahipleniş hemsınıf düşmanlarımıza hem de dostlarımızıngeri ithamlarına verilen en anlamlı cevaptır.”

DHF, kampanya ve sonrası süreci değerlendirdi

DHF Dersim örgütlülüğü yaklaşık iki aydır gerici yoz kültürün bölge üzerindeki yozlaşma saldırılarına karşı bir kampanyabaşlatmış durumda. Çeşitli dönemlerde yapılan toplantılarla beraber çıkan kararlar gereği, birahanelerde kadın bedeninpazarlanmasını durdurmak ve bölgede madde bağımlılığını bitirmeye dönük öncelikli hedefleri arasında.

6-7_Layout 2 1/5/11 4:15 PM Page 1

Page 7: 10-20 Ocak 2011

07Halkın Günlüğü 10-20 OCAK 2011 güncel

KP hükümeti dönemindesistematik bir şekilde em-peryalist politikalar ekse-ninde geliştirilen açılım sü-reci ve bu sürece engel teşkiletmeye çalışan ‘’güçlerle”yapılan muharebeler son-

rası özellikle liberal kesim tarafından süreklibir şekilde propagandası yapılan askeri vesa-yetin ortadan kaldırıldığı yalanları son MGKtoplantısında bir kez daha gün yüzüne çıktı.TC tarafından hayata geçirilmeye çalışılan ‘’de-mokrasi” açılımları ve bu eksende gündemdekiyerini koruyan ”Kürt sorunu” nun çözümüiçin atılan adımlar ve hakim sınıfların meseleyeyaklaşımı her geçen gün daha net bir şekildegözler önüne serilmektedir. Kürt ulusu üzerindehiçbir baskının olmadığını iddia ederek, süreklibir şekilde ‘’sorunun” kaynağının PKK’ninvarlığı ve yürüttüğü silahlı mücadele olduğudemagojisi yapan hakim sınıflar, yaptıkları son

Milli Güvenlik Kurulu(MGK) ve TC Cumhurbaş-kanı Abdullah Gül’ün Amed (Diyarbakır) ziya-retinde sarf ettiği sözler ile ‘’soruna” nasıl yak-laştıklarının da altını bir kez daha çizmişoldular. BDP ve DTK tarafından yapılan De-mokratik Özerklik Çalıştayı’n da karar altınaalınan Çift Dilli Yaşam politikası devleti oldukçaürkütmüş olacak ki peşi sıra tehdit açıklamalarıve saldırılar gelmeye başladı.

Askeri vesayet kalktı yaşasın yeni askeri vesayetDemokratik Özerklik gündemi ile toplananMGK, yayınladığı sonuç bildirgesinde şu hu-suslara vurgu yaptı ‘’Halkımızın her zamanortaya koyduğu kardeşlik ve huzur içinde birarada yaşama kararlılığın Türkiye Cumhuri-yeti'nin birlik ve beraberliğinin en güçlü teminatıolduğunun altı çizilmiştir. Bu bağlamda dev-letimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bü-tünlüğünü, toplumsal barışını hedef alan tahrik

ve girişimleri milletimizin kardeşçe yaşamairadesi karşısında hiçbir sonuca ulaşamaya-cağına katı inanç bir kere daha vurgulanmıştır.Toplantıda, toplumda infial yaratabilecek vedemokrasiye, kişisel hak ve özgürlüklerin ge-lişimine, toplumsal barışa ve kardeşlik duy-gusuna zarar verecek yaklaşımlardan kaçı-nılmasının ve herkesin sorumluluk içinde ha-reket etmesinin büyük önem taşıdığına işaretedilmiştir. Bu bağlamda, 'Tek bayrak, tek millet,tek vatan, tek devlet' anlayışını ve önde gelenortak paydalarımızdan birini teşkil eden TürkiyeCumhuriyeti'nin resmi dilinin Türkçe olduğugerçeğini değiştirmeye yönelik hiçbir girişiminkabul edilmeyeceğinin bilinmesi gerektiğinedikkat çekilmiştir.''Yapılan bu açıklama sonrası özellikle Tarafgazetesi ve diğer liberal kesimlerin gösterdiğitavır(sızlık) ise askeri vesayetin kalktığını pro-paganda edenlerin aslında neyi amaçladıklarınada ayna tutmakta.

Devletinresmi dili; FAŞİZMMilli Güvenlik Kurulu(MGK) sonuç bildirisi ve Abdullah Gül’ün Amed çıkartması devletin aynasıdır

Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet' anlayışını ve önde gelen ortak paydalarımızdan biriniteşkil eden Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dilinin Türkçe olduğu gerçeğini değiştirmeye yönelik hiçbirgirişimin kabul edilmeyeceğinin bilinmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir.''İfadelerine yer verilen MGK

sonuç bildirisi devletin Kürt ulusal sorunu kar şısındaki resmi yaklaşımının değişmediğini göstermektedir‘AAbdullah Gül tarafından yapılan ziyaret sonrası açık-lama yapan Osman Baydemir, Kürt siyasi hareketininbarışçıl bir çözüm için oldukça yoğun bir çaba içerisindeolduğunu belirterek şöyle dedi ‘’Haziran 2011'e kadaralınan eylemsizlik kararı çok önemli bir fırsat olarakele alınmalı, bu eylemsizliğin kalıcılaşması için teşvikedici adımlar atılmalıdır. Yerinden yönetimin esas-larından olan anadil ve demokratik özerklik konula-rında devletin atacağı adımlar katılımcı demokrasive toplumsal barışın tesis edilmesini kolaylaştıracak,ekonomik ve sosyal kalkınmanın da önünü açacaktır.Sizlerin de ifade ettiği gibi Türkiye'nin en büyüksorunu Kürt sorunudur. Bu sorun mevcut haliyle

sadece Kürt yurttaşlarımızı değil, tüm ülke insanınıetkilemekte; sadece bugünümüzü değil geleceğimizide ipotek altına almaktadır." Baydemir uyrıca ‘’Artıkiyice görülmüştür ki bu soruna asayiş ve güvenlikperspektifinden yaklaşmak sonuç vermemektedir.Bugüne kadar yaşadıklarımızı sonuçları herkes içinağır olan bir 'isyan ve bastırma' döngüsü olarak özet-lemek mümkündür. Oysaki sorunun özü insan vehalk olmaktan kaynaklı hakların kullanılamamasısorunudur. Bu bağlamda Türkiye'nin Kürt sorunubir Anayasal ve yönetsel demokrasi sorunudur.Çözüm de demokratikleşme, yeni bir Anayasa veadem-i merkeziyetçi bir siyasi-idari yönetim anlayışı

ile mümkündür” dedi.. Demokratik özerklik ve "ikidilli yaşam" tartışmalarına da değinen Baydemir,‘’Dünya uygulamalarından edindiğim izlenim ve biryerel yönetici olarak şahsi tecrübeme dayanarakifade etmek isterim ki; yerinden yönetimin esasla-rından olan anadil ve demokratik özerklik konularındadevletin atacağı adımlar katılımcı demokrasi ve top-lumsal barışın tesis edilmesini kolaylaştıracak, eko-nomik ve sosyal kalkınmanın da önünü açacaktır"dedi.Abdullah Gül, büyük bir ‘’hayal kırıklığı” yarattığıAmed çıkartmasını ünlü Diyarbakır Surları’nı gezereksona erdirdi.

Anadil ve DemokratikÖzerklik talebine tahammül yok

Diyarbakır’a hoş geldin ama burası Amed…MGK toplantısı sonrası tartışmalar devam ederkenAbdullah Gül tarafından Amed’e yapılan ziyaret biranda gözleri buraya çevirmiş ve Kürt ulusal soru-nunun “çözümü” noktasında yeni beklentiler ya-ratmıştı. “Kürt sorununda iyi şeyler olacak” sözü ilebaşlatılan “açılımlar” sürecinin startını veren AbdullahGül, Amed’de yaptığı açıklamalarda tek dil meselesinevurgu yaparak MGK kararlarını yinelemiş oldu. Di-yarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Bay-demir ile 45 dakikalık bir görüşme yapan Gül “Resmidil Türkçedir. Farklılıklarımız zenginliğimizdir” açık-laması yaparak büyük bir “hayal kırıklığı” yarattı.BDP yetkilileri tarafından kalabalık bir şekilde veKürtçe pankartlarla karşılanan Gül, bekleneninaksine Kürt ulusal sorununa çok kısa değinerekşunları söyledi “Diyarbakır sadece Anadolu’nunbüyük merkezlerinden değil, tarih boyunca bütünOrtadoğu’nun merkezlerinden biri olmuştur. Vetarih boyunca da çok eskilere giden izi vardır. M.Ö3000 yıllara kadar giden izi vardır. O günlerden bu-günlere sürekli insanların yaşadığı büyük bir yerleşimyeridir. Buralarda tarihin izleri vardır. Diyarbakıraslında açık bir hava müzesi gibidir. Diyarbakır’dayaşayanlar, her gün bunun önünden geçenler farketmeyebilirler. Buradaki her eser gerçekten çok de-ğerlidir. Gelinip görülmesi gereken güzellikte tarihideğer ifade etmektedirler. Bugün için de Diyarbakırçok önemli bir merkezdir. Yine Türkiye’nin her zamangündemindedir. İnanıyorum ki çok daha fazla geli-şecek ve kalkınacaktır” dedi. Osman Baydemir tarafından hediye edilen Kürt-çe-Türkçe sözlüğü kabul eden Gül neredeyse MGKbildirisiyle aynı olan sözler sarf ederek şunlarısöyledi ‘’Türkiye Cumhuriyetinin resmi dili Türkçedirbu böyle de devam edecektir. Ayrıca devletin vekamu kurumlarının dili Türkçedir, ortak dilimizdir.Ama şu da bir gerçektir ki, halkımızın içerisinde,Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında farklıfarklı dilleri konuşan vatandaşlarımız vardır, yöre-lerimiz vardır. Burada nasıl Kürtçe konuşuluyorsabaşka yerde Arapça konuşan vatandaşlarımız vardır.Sayıları azalmış bile olsa gayrimüslim vatandaşla-rımızın konuştuğu diller var. Tüm bunların hepside bizim dilimizdir, hepsi de bizimdir.” Havuç vesopa politikasının tipik bir örneğini sergileyen Türkdevleti bir yandan bulunurken diğer tarafındanCumhurbaşkanı’nın ağzından yumuşak bir şekildeKürtlerin akıllı davranması gerektiğini telkin et-mektedir.

6-7_Layout 2 1/5/11 4:15 PM Page 2

Page 8: 10-20 Ocak 2011

Toplamda 113 maddeden oluşan ve ge-rekçeleriyle birlikte 163 sayfayı bulanyasa tasarısında yok yok. Öğrenci affındanalkol satışına, engelli istihdamından me-muriyette kademe artırmaya pek çok de-ğişik başlığı ele alan torba yasa, emekçileredönük kapsamlı bir saldırı olarak gözeçarpıyor.“Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasıile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Si-gortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun veKanun Hükmünde Kararnamelerde De-ğişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”adıyla 29 Kasım 2010 tarihinde TBMM’yesunulan ve 3 Aralık’ta da “Bazı KanunlardaDeğişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”başlığı altında ek maddelerle genişletilentorba yasada iş kanunundan, sosyal gü-venliğe kadar pek çok alanda, “önemli”değişiklikler yapılıyor. Emekçilere dönükkapsamlı bir saldırı programı olan torbayasaya karşı, çeşitli sendika, meslek odasıve siyasi kurumlar tarafından protestoeylemleri yapılıyor.Söz konusu yasa hazırlanırken, 4857 sayılıİş Kanunu’nun Üçlü Danışma Kurulu baş-lığını taşıyan 114. maddesine göre, mev-zuat çalışmalarının ve uygulamalarınınizlenmesi amacıyla hükümet, işçi ve patronkonfederasyonları arasında etkin danış-mayı sağlamak üzere kurulmuş Üçlü Da-nışma Kurulu’nun bilgilendirilmemesi, Ku-rul’a fikir danışılmaması yasanın, başkabir yasayı ihlal ederek hazırlandığını ortayakoyuyor. Yasa, Türkiye’nin imzalamış ol-duğu Üçlü Danışmaya İlişkin 144 sayılıILO Sözleşmesi’ne de aykırı.

Değişiklikler asgari ücrete de yansıyorAsgari ücretteki yaş ayrımını 16’dan18’yükselterek düşük ücretle çalıştırılmayaşının yükseltilmesi öngörülüyor. Budeğişikliğe göre mevcut durumda 16 yaşaltı ve üstündekiler için ayrı şekilde be-lirlenen asgari ücret, bu yasa ile 18 yaşaltı ve üstündekiler için ayrı ayrı belirle-necek. Bu da 16-18 arasında olanlarınücretinde düşmeye yol açacak. Böylelikle,bugün 16 yaşından büyükler için net 629liralık asgari ücret 546 liraya düşecek.Yani genç işçiler iki yıl daha az ücretleçalıştırılarak katmerli sömürüye maruzbırakılacak.Tasarının 62. maddesi ile mevcut İş Ka-nunu’nun 15. maddesinde tüm işçileriçin azami 2 ay olan deneme süresi, 25yaşın altında olan işçiler için azami 4

ay’a çıkarılıyor. Genç işçileri ayrımcılığamaruz bırakan ve gençlerin dört ay süreyleçalıştırıldıktan sonra işte çıkarılmalarınımeşru kılan maddede şöyle deniyor: “Ya-pılan düzenleme iş sözleşmesine konu-labilecek deneme süresi iki ay ile sınır-landırılmakta, genç işçilerin tecrübelerininve istihdamlarının arttırılabilmesi ama-cıyla yirmi beş yaş altındaki işçiler için işsözleşmesine konulabilecek deneme sü-resinin dört aya kadar uzatılabilmesineimkân tanınmaktadır” Ayrıca tasarının 64. maddesindeki ifa-delerde turizm sektöründe istihdam dü-şüklüğüne neden olacak. Tasarıda geçen“Denkleştirme süresi turizm işletme bel-geli işyerleri için dört aya kadar uzatılabilir”bu sektördeki sömürünün ağırlaştırılmasıyasalaştırılmaktadır.

Engeli istihdamı kalkıyorMahalli idarelerin ihtiyaç fazlası işçilerineilişkin hükümler’ alt başlığındaki 109.madde ile il özel idareleri veya belediyelerinsürekli işçi kadrolarında çalışan “ihtiyaçfazlası” işçilerin, Milli Eğitim Bakanlığı veEmniyet Genel Müdürlüğünün taşra teş-kilatındaki sürekli işçi kadrolarına atan-ması gündeme getirilerek sürgün edilmesitasarlanıyor. İhtiyaç fazlasının neye görebelirleneceği ise muğlak bırakılıyor. Böy-lelikle sürgünlerin önü açılarak yasalaş-tırılmış oluyor. Taşeronlaştırmaya da el-verişli hale getiren değişiklikteki hükümler,kadrolu işçi alımını beş yıla kadar ya-saklarken, 5 gün içinde başlamayan ça-lışanın iş akdi fes ediliyor.Tasarının 63. maddesi ise engelliler için.“Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,işverenin başvurusu üzerine işin niteliğiveya teminde güçlük nedeniyle işyerindeözürlü çalıştırma konusunda güçlük ya-şanıp yaşanmayacağını karara bağlar”şeklinde geçen madde patronların engelliçalıştırılması zorunluluğunu ortadan kal-dırıyor. Böylelikle engelliler istihdam alan-larından uzaklaştırılıyor.

Stajer ücretleride yasadan nasibini alıyor61. maddede ise kısa süreli; “çağrı üzerineçalışma”, “evden çalışma” ve “uzaktançalışma” gibi çalışma tanımları oluştu-ruluyor. Bu iş tanımlarıyla çalışan işçilerekimi sosyal haklar sağlanmış olsa da, buişçiler uzun vadeli iş haklarından ve ka-zanımlarından yararlanamıyor. Ayrıcaesnek çalışma iş kanunu içerisine alınarak

kuralsız ve güvencesiz çalışma yasal halegetiriliyor.82. maddede ve 657 sayılı Kanunun 122.maddesinde “Başarı, üstün başarı de-ğerlendirmesi ve ödül” başlığı altında ta-sarlanan düzenleme ile performans kri-terleri gündeme getiriliyor. Böylelikle ka-muda çalışanlar arasında rekabetin art-tırılması, dayanışma ve kolektif çalışmakültürünün ortadan kaldırılması hedef-leniyor. Haliylede daha az işçi alımı ya-pılarak, bir kaç kişinin yaptığı iş bir kişiyeyaptırılarak iş yükü arttırılacak.Tasarının 54. maddesinde geçen “Asgariücretin % 30’undan” ibaresi “asgari ücretinnet tutarının % 30’undan şeklinde değiş-tirilmiştir” ifadesi ile meslek liselerindestaj yapan öğrencilerin aldıkları ücretlerdüşürülüyor; stajyerlik için uygulanan as-gari ücret 229 TL’den 178 TL’ye çekiliyor.Aynı maddedeki bir başka ifade ile stajyerçalıştıran iş yerleri için çalıştırılması ge-reken işçi sayısı sınırı 20’den, 5’e çekilerek,denetimin en az olduğu alanlar stajyersömürüsüne açılıyor. Yani bir yandanucuz emek sömürüsünün bir biçimi olanstajyerlik uygulaması genişletiliyor, öbüryandan ödenecek ücretler düşürülüyor.Meslek liseliler sömürüye daha fazla ma-ruz bırakılıyor.

‘Silikozis’ meslek hastalığısayılmıyorKot taşlama işçilerinin yakalandığı silikozishastalığının meslek hastalığı olduğu yinekabul edilmiyor. Silikozis hastalığı nede-niyle meslekte kazanma gücünün en azyüzde 40’ını kaybeden işçiler engelli ka-tagorisinde değerlendiriliyor.. Bu durumdakot işçileri, meslek hastası işçilerin ya-rarlandığı haklardan çok daha geride olan‘özürlü’ kategorisine dahil ediliyor. Tasa-rının 56. Maddesi’nde şöyle deniyor: “Ay-rıca Kanuna eklenen madde ile silikozismeslek hastalığında, kayıt dışı çalışmışolanların işyerleriyle çalışma ilişkisininkurulamaması nedeniyle iş kazası vemeslek hastalığı sigortasından yararla-namayanların 2022 sayılı Kanundan ya-rarlandırılarak sosyal güvenliklerinin sağ-lanması amaçlanmaktadır”.Bu ifade ile neredeyse tamamı kayıt dışı,kaçak ve sigortasız çalıştırılan kot taşlamaişçilerine silikozis raporu almaları halindeiş göremez gelirinin bağlanması içinişçinin çalıştığını ispat yükümlülüğü dekaldırılmıyor.

Patronlara mükafat verilyorTasarının 59. maddesi ile yapılan değişiklikpatronların çıkarına yapılıyor. 59. maddeile 18–29 yaş arası işçiler için patronunödemesi gereken sigorta primi, işsizliksigortası fonundan karşılanacak. Bir başkadeyişle, işçilerin emekleriyle oluşturulanfon, patronlara vergi indirimi olarak yan-sıyacak. Bunun sonucunda patronlarınprim desteğinden yararlanabilmek için29 yaş üstünde olan işçileri işten çıkarmasıya da işe almaması söz konusu olacak. Eğitim-Sen eğitim uzmanı Erkan Aydo-ğanoğlu konuyla ilgili şunları belirtiyor:“Bu düzenleme yürürlüğe girdiğinde, iş-verenler prim desteğinden yararlanabil-mek için 29 yaş üstünde olan işçileriişten çıkarmak için çeşitli yollar deneyecek.29 yaş altında olanları daha çok istihdamederek prim desteğinden yararlanmayaçalışacak. İlk bakışta “istihdamı teşvik”gibi algılanabilecek bu uygulama sonu-cunda 30 yaş ve üzeri çalışan işçilerinişe alınması neredeyse imkânsız halegelecek. Bu uygulama sanıldığının aksineistihdamı teşvikten çok, özellikle 30 yaşüzerindeki işsizlerin istihdamını neredeyseimkânsız hale getirecek”.

Af geldi okul ücretleri arttıTorba yasanın göze çarpan maddelerindenbiri de “öğrenci affı”. Bu madde, uygula-mada zaten var olan “paran kadareğitim”in yasalaşmış halini ifade ediyor;eğitimin bir kar-kazanç kapısı haline ge-tirildiğini net bir şekilde gösteriyor. YÖKBaşkanı Yusuf Ziya Özcan’ın “son öğrenciaffı” olarak nitelendirdiği torba yasa kap-samındaki affın ardından yükseköğretimkurumlarından mezun olmak için konulanyıl sınırlaması kaldırılacak. Öğrencilerinokulu uzatmamaları ekonomik baskı ku-rarak sağlanacak. Zamanında mezun ol-mayan öğrenci okulunu uzattıkça öde-yeceği har(a)ç ikiye katlanacak. Zatenyüksek olan harç ücretleri okulunu birkaçsene uzatan bir öğrenci için neredeyseözel üniversitelerinkilere denk olacak.

İçki satmaya ceza geliyorTorba yasa tasarısına son anda eklenenmaddelerden biri de internet üzerindenalkol satışını yasaklıyor. İlgili ek maddeyegöre internet üzerinden içki satanlar 20bin liradan 100 bin liraya kadar para ce-zasına çarptırılacak. Eğer satan olursa,satışı yapan şirketin internet sitesi erişimekapatılacak.

29 Kasım2010 tarihin-de TBMM’yesunulan ve 3Aralık’ta da“Bazı Ka-nunlardaDeğişiklikYapılmasınaDair KanunTeklifi” baş-lığı altındaek madde-lerle geniş-letilen torbayasada işkanunun-dan, sosyalgüvenliğekadar pekçok alanda,“önemli” de-ğişiklikleryapılıyor.

Halkın Günlüğü 10-20 OCAK 2011emek yorum08Torba yasa kimi koruyor?

8-9_Layout 2 1/5/11 3:35 PM Page 1

Page 9: 10-20 Ocak 2011

Üç milyon çalışanı ilgilendirenve ülkenin en büyük toplu söz-leşmesinde, 28 Aralık’da toplanan“Asgari ücret tespit komisyonu”,işsiz, işçi, emekçi ve köylük ke-simlerde yaşam mücadelesi ve-ren milyonlar için, asgari açlıksınırını belirledi. TÜİK’in sunduğurapora göre asgari ücretin Aralık2010 itibariyle 899. 10 TL olmasıgerekiyor. “Asgari ücret tespitkomisyonu” ise bu veriler ışığındapatronların lehine bir rakam be-lirleyerek rutin işleyişini devamettirdi. Ocak 2011’den itibarengeçerli asgari ücret 4.7’lik zamoranı ile 629 TL oldu.

Fedekar işverenler!Zam oranları için büyük fedakarlıkyaptıklarını söyleyen işverenlerinkabul ettikleri asgari ücret zamoranları gerçek tabloyu ortayaçıkarıyor. İlk altı ay için yüzde4.7, ikinci altı ay için yüzde 5.1oranı belirlenirken, 2011 yılındaasgari ücretteki artış ortalamaartış yüzde 10.1’i düzeyinde. 16yaşını doldurmuş işçiler için 2011yılının ilk altı ayında brüt 796.50TL, net 629.96 TL. İkinci altı ayiçin ise bürüt 837 TL, net ise655.57 TL olarak belirlendi. 16yaş altı işçiler için brüt 679.50,net 546.20 TL, ikinci altı ay içinbrüt 715.50, net 571.97 TL olacak.Bu rakamlara göre “Asgari ücrettespit komisyonu” kimlerin lehine

çalıştığını bir kez daha gözlerönüne sermiş oldu. Gerçek adı azami açlık sınırınıbelirleme komisyonu olması ge-reken “Asgari ücret tespit komis-yonu” nun yandaş işçi sendikası(Türk-İş), yandaş emekçi sendikası(Memur-Sen) ve geriye kalan top-lamın devlet- hükümet ikilemive bunların çıkarını savunduğukesim düşünüldüğünde açıkçagörülecektir. Devlet ve hükümetilişkisi düşünüldüğünde yine bun-ların iç olduğu kadar dış sermaye(kapitalist-emperyalist) düzeninsermayedarlarının çıkarlarını dadüşündüğümüzde bir bütün ola-rak ezilenlerden yana bir tespityapması mümkün görünmemek-tedir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın işsiz, işçi, emekçi ve köylük alanlarındayani ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu ifade eden kesimlerin yenidönemde de asgari açlık sınırına mahkum edilmesi için devletin yaptığıçalışmalar sonuçlandı. Asgari ücret azami açlıkta sabit kaldı.

‘Asgari ücret’ mi,Azami açlık mı?

ANKARA

09emek dursun baştuğEMEĞİN KÜRSÜSÜ

DEVRİM İŞÇİ VE KÖYLÜKİTLELERİ İÇERİSİNDE

YEŞERECEKTİRer toplumsal sistemin, belli bir üretim ilişkisi üzerindenşekillendiğini, Marksizm’den az çok nasibini almışherkes bilir. Bu toplumsal sistemin kendi içindekiçelişki aynı zamanda çeşitli toplumsal mücadelelerinde nedenidir. Bu toplumsal mücadeleler çeşitli şe-killerde tezahür edebilir. Burada asıl belirleyici olan

bu mücadelelerin devrimci bir önderlik altında olup olmadığıdır.Daha da önemlisi bu mücadelelere komünistlerin önderlik edip et-mediğidir. Tersi durum, her dalgalanmanın gökyüzüne yükselenbuhar gibi tekrar sistemin kendi ırmağına yağmasıdır. Bu sebeptenkaynaklı egemen sınıfların esas hedefi de bu önderlikler olmuştur.Sınıf mücadeleleri tarihi boyunca da bu böyle olmuştur. Bugün için,esas olarak egemen sınıflar, devrimci olan sınıfı veya sınıfları önderliksizbırakarak yükselecek bir muhalefeti kendi minderlerinde nakavtetmeye çalışmaktadırlar. Hem sömürü oranını arttırmak hem desömürü sisteminin süresini uzatmak için böyle yapmaktadırlar.Emekçileri önderliksiz bırakarak reformizmin veya sivil toplumculuğunpeşine takmaktadırlar. Bu durum onlar için daha kabul edilebilir birnoktadır. Egemen sınıflar tasfiye saldırılarını esas olarak iki yönlüsürdürürler. Dönemsel olarak biri öne çıksa da her dönem iki yön deiç içedir. Bazı dönemler fiziki saldırıyı öne çıkarırlar ve ideolojiktasfiyeyi buna bağlı olarak ele alırlar. Kimi dönem ise ideolojiktasfiyeyi öne çıkarırlar ve fiziki saldırıyı buna bağlı olarak ele alırlar.Ancak devrimci örgütlerin esas tasfiyesi kendi içinden gelir. Egemensınıfların saldırıları ancak bu durumda bir sonuç alabilir. İçte yaşadığıkırılmalar ve sapmalar devrimci hareketleri tasfiyeye sürükler ve ensonunda sistem içi bir kulvara sürüklenmelerine neden olur. Sisteminsaldırıları aynı zamanda devrimcileri ya belli bölgelere sıkıştırır yada rutin bir devrimci faaliyetin içine sokarak kısır bir döngününiçinde erimelerine neden olur. Bu durumda geniş halk yığınlarıartık önderliksiz bırakılmış ve sömürü canavarı dizginlerinden bo-şandırılmış olur.

Bugün ülkemize baktığımızda tablonun aynen böyle olduğunugörürüz. Reformizm dalgasının kimi dostlarımızı da önüne katıp sü-rüklediğini ve egemenler cephesinden yüksek “demokrasi”nin birgereği olarak övünülecek bir şey olduğunu görüyoruz ve duyuyoruzsıklıkla. Yine devrimci hareketlerin belli bölgelere, alanlara sıkışmalarıve rutin bir faaliyetin içinde (Daha çok da sınıf çelişkilerinin türeviolan belli meseleler üzerinden politika üretmeye çalışmaları) debe-lenmeleri bu tabloyu tamamlamaktadır. Elbette ki devrimci hareketlerinbu meselelere de eğilmeleri gerekir. Bu noktada da çözüm gücüolmaları gerekir. Ancak mesele bunu hangi perspektifle yapacaklardır.Sınıf eksenli faaliyeti tam da bu şekilde anlamamız gerekir. Bilimselideolojinin yol göstericiliğinde dost düşman ayrımını yaparak yas-landığımız zemini doğru bir şekilde tarif etmeli ve faaliyetimizi bunagöre planlamalıyız. Bugün ülkemizde devrimin filizleri işçi ve köylükitleleri içinde yeşermektedir. Elbette bunların farklı sorunları daolmakla birlikte mücadelenin keskinleştiği ve bizim de olmamızgereken yerler işçilerin ve köylülerin yaşamı var ettikleri üretimalanlarıdır. Bu ülkenin köyleridir, tarlalarıdır, fabrikalarıdır, atölyeleridir...Buralardaki güçlü kalkışmalara önderlik edebilmek için bu alanlardagüçlü örgütlülükler inşa etmemiz gerekir. Kooperatifler ve komitelerinyanında değişik toplumsal sınıfları da barındıran halk meclisleri debugünden yaratılmaya çalışılmalıdır. Gelecekteki halk iktidarınınhücreleri olan bu örgütlenmeler sistemli ve kurumsal bir faaliyetinde yürütülmesinde etkili olacak araçlardır. Tam da burada bir yanıl-samaya dikkat çekmek gerekir. Sınıf eksenli faaliyet denildiğindeçoğu zaman bir komisyon kurularak tüm işlerin bu komisyona dev-redilmesi gerektiği anlaşılıyor. Ancak şunu unutmamak gerekir kiher bir devrimcinin asıl işi kendisini var eden sınıfla bağ kurarak busınıfın önderliğine geçmesi ve sınıf savaşına kumanda etmesidir(Bulunduğu örgüt aracılığıyla). Yani hiçbir devrimci, işçileri veköylüleri örgütlemekten muaf değildir. Farklı işleri ve görevleri olsada… Bu örgütlenmeler ülkemiz devriminin çizgisine hizmet edecektarzda olmalıdır. Var olan çelişkileri yakın devrim hedefi olan YeniDemokratik Devrim süreciyle çözüme kavuşturmak için işçi veköylü kitleleri ile birlikte devrimin diğer dost güçleri olan küçükburjuva ve orta burjuvazinin sol kanadını da yanımıza çekerek halksavaşı denizinde komünist toplumun engin kıyılarına doğru yenidemokrasinin istimiyle yola koyulmalıyız. Bunun için de varolduğumuz alanlardaki çelişkileri doğru bir şekilde çözümleyerekesas yoğunluğu çelişkinin en keskin olduğu noktaya yöneltmeliyiz.Sadece bu da yetmez esas olarak üretimin can damarları dediğimizalanlarda uzun vadeli bir planlamayla güçlü örgütlülüklerin inşaedilmesi için bugünden çalışmalıyız. Her bir devrimcinin de bumeseleyi kendisine görev bilmesi gerekir. Egemen sınıflar fabrikadamakinenin başında, tarlada ekinin hasadında kendilerini var etmeyebaşlıyorlar. Biz de savaşı burada kabul etmeliyiz. Savaş mevzilerimizitam da buraya kurmalıyız.

H

İçinden geçtiğimiz süreçte belirlenmesinde oldukçaoyalamacı bir tutum sergilenen azami açlık ücretinin,gelecek yeni yıl zam furyası ve enkazının altında ka-lacağı kuvvetle muhtemeldir. Ayrıca önümüzdeki günlerde yasalaşması beklenenve “Torba Yasa” olarak bilinen tasarının, Gerekçeli23. Maddesinde “asgari ücret tanımındaki 16 yaş 18olarak” değiştirilmektedir. Bu, bundan sonra yapılacakdüzenlemeyle asgari ücretin “16 yaşından küçükler

ve büyükler” diye değil, “18 yaşından küçükler ve bü-yükler” şeklinde tanımlanması anlamını taşıyor. Yani,asgari ücret 16 değil 18 yaş altı ve üstü şeklinde be-lirlenecek. Bu 16 ve 17 yaşında olanların artık ayda80 lira daha az ücret alması anlamına geliyor. Değişiklikdaha resmi olarak deklare edilmeden SGK’nın bunungereklerini yerine getirmesi ise dikkat çekici. Uygula-mayla 16 ve 17 yaşındaki çalışanlar daha çok SGKprimi ödeyecekler.

Kaşıkla ver kepçeyle al

8-9_Layout 2 1/5/11 3:35 PM Page 2

Page 10: 10-20 Ocak 2011

rojda demirÖNCÜ KADIN

KENDİ ÖLÜSÜNÜ SIRTINDA

TAŞIYAN ÖLÜ SİSTEM ÇÜRÜMÜŞ

YUMURTAYI PİŞİRİYOR

kadın yorum10

ABD’nin başını çektiği emperyalist kampın NATO imzalıfüze kalkanı projesiyle, kalkanın Türkiye-Kuzey Kürdistantopraklarına yerleştirilerek taçlandırılması hedefleniyor.Ortada bir saldırı yok iken böyle bir savunma aracınaihtiyaç duyulması ve bu kalkanın ABD’nin Ortadoğu üze-rindeki planları akla getirildiğinde, ülke topraklarına yer-leştirilecek olması, “savunmadan” çok bir saldırı amacıylayerleştirildiğini akla getiriyor. Emperyalistlerce herhangibir ülke topraklarına böyle bir saldırı gerçekleştiğinde Tür-kiye-Kuzey Kürdistan halkının bu savaşın ortasındakalacağı, ilk elden hedef alınacağı gün gibi ortadadır. İşinİçerisinde ABD ve NATO olunca olabileceklerin gerçekleşmesidurumunda füze kalkanın kadınlara şiddet, taciz, tecavüz,fuhuş, katliam olarak geri döneceğini söylemek sanırızabartılı olmayacaktır. Emperyalizmin “demokrasi, özgürlük”vb. yalanlarla gerçekleştirdiği adı ister savaş ister işgalolsun kadınlar cephesinden, tecavüz, cinsel taciz, ezenlerinpolitik amaçlarına ulaşmada değişmeyen kirli savaş yön-temleridir. Emperyalist savaş ve tecavüzSınıflı toplumlarda gerçekleşen her savaşta egemenlerinalgısı toprak savunması eşittir, kadınların namusununsavunması şeklinde olagelmiştir. Kadınların ‘namus’unukoruyamamak ülkeyi koruyamamakla aynı anlama gelir.Bu anlayış yüzyıllardır kadın ve toprağın özdeşleştirilme-sinden bağımsız değildir. Erkek egemen düzenin yarattığıbu anlayış gene kendi yarattıkları savaşların bir parçasıhaline getirilerek kadın bedenine, kimliğine yönelik saldırıamacının aracı haline dönüştürülerek, bir ülkeyi ele geçir-menin olmazsa olmazı haline getirilmiştir. Bu günün talanve sömürü politikası üzerine oturan emperyalist savaşlargerçekliğinde bu savaşların kadınlar cephesinden bilan-çosuna göz atmak füze kalkanın kadınlara kan, gözyaşıve acı olarak döneceğini anlamakta faydalı olacaktır.

Emperyalist paylaşım savaşlarıBirinci emperyalist paylaşım savaşında Alman askerlerininBelçika ve Fransa’yı işgali sırasında binlerce kadın tecavüzeuğradı.İkinci emperyalist paylaşım savaşı sırasında binlerce Rusve Yahudi kadını Alman askerinin tecavüzüne uğradı.

Kore1950’de ABD, TC’nin de içinde yer aldığı çoğu NATO üyesi15 devletle Kore’ye saldırdı. Üç yıl süren bu savaştayüzlerce kadın tecavüze uğradı, katliamlardan geçirildi.

Somali4 Aralık 1992’de ABD Somali’de yaşanan açlığa ‘umut’

olmayı vaat ederek BM’nin kararıyla Somali’yi işgal etti.’Umut’ askerleri halkın karşısına silahlarıyla dikildiler. Çıkançatışmalar ve askeri operasyonlardan sonra çoğu kadındört yüz bin Somali’li Kenya’ya mülteci kaplarına sığındılar.Bu kamplarda 5 yaşın altında küçük kız çocuklarının dabulunduğu binlerce kadın BM’nin güvenlik güçleri tarafındantecavüze uğradı.

Bosna-Kosova1999’da etnik iç çatışmaları bizzat körükleyen NATO, Yu-goslavya’ya savaş ilan etti. Yugoslavya Federasyonu’nudağıtma işlemini “başarıyla” tamamlamasının ardındanilk elden Bosna Hersek’i daha sonra Kosava ve Makedonya’yıişgal etti. Bosna’nın işgalinde yirmi binden fazla kadın te-cavüze uğradı.

IrakYine 2003’te ABD’nin ‘demokrasi’ götürüyoruz söylemleriylegirdiği Irak’ta binlerce kadın tecavüze uğramış, katledilmiş,ağır işkencelere uğramıştır.

Kadın ticareti ve fuhuş Emperyalizmin sömürülerini, baskı ve zulümlerini gizlemekiçin ‘savunma’ ve ‘barış güvercini’ gibi söylemlerle besleyipbüyüttüğü NATO ve BM, savaşlarda kadın ticaretini ve fu-huşu teşvik ederek, askerlerinin motivasyonları düşünülerekcinsel ihtiyaçlarının giderilmesi için bütçe ayırıp, genelevleraçan, açtıran, birçok belgeyle teşhir olmuş kurumlardır.Somali, Balkanlar, Afrika, Kore, Ruanda vs. bu kurumlareliyle kadın ticaretinin ve fuhuşun teşvik edildiği yerlerhaline getirilmiştir. Öyle ki; Bosna ve Kosova işgalleri sıra-sında BM ve NATO eliyle Balkanlar kadın ticaretinin merkezihaline getirildi. Uluslararası Af Örgütü’nün 2004’de tanıklarınifadelerine yaslanarak sunduğu raporda ‘’İnsafsız olanşudur ki, bu kadınları ve kız çocukları korumak için oradabulunan tam da aynı kişiler, bulundukları pozisyonu kul-lanarak, onları korumak yerine kullanmaktadırlar.’’ ifadeleribu kurumların gerçek yüzlerini ortaya koymaktadır.

Savunma değil; saldırı, barış değil; kan vegözyaşı, boyun eğmek değil; mücadele!Emperyalistlerin ağızlarından düşürmediği ‘’demokrasi,özgürlük, umut, dünya barışı’’ vb. gibi sözler katliamcıyönlerini bu söylemlerle gizlemekten başka bir şey değildir.Gelişebilecek bir saldırı, işgal durumunda başta Ortadoğu’nunezilen kadınları olmak üzere Türkiye-Kuzey Kürdistan’ınezilen kadınlarına yaşatılacaklar, gün gibi ortadadır. Ancak,dün olduğu gibi bu günde emperyalizmin saldırganlığına,talan, sömürü, baskı ve zulmüne kadınlar geçit vermeyecek,mücadele edeceklerdir.

EMPERYALİZMkadın ve füze kalkanı

Erkek egemen sistem tarafından örülen ve dünya halklarına katliamdan başka bir şeygetirmeyen emperyalist savaşlar, kadın ve toprağın özdeşleştirilmesiyle, kadın bedenini,kimliğini saldırı amacının aracı haline getirmiştir.

“…ofya Cezaevi’ne gelişimle, hapishane yönetimi, benimkişiliğimde yeni bir eziyet çektirme vesilesi bulmuşoluyordu. Çocuğu yıkamak için ısıttığım suyu döküyorlardıya da içine pis şeyler atıyorlar, hazırladığım lapayı yiyorlardı,giysilerinin düğmelerini koparıyorlar, yıkayıp avluya astığımzaman, pis ellerini ve yüzlerini siliyorlar, böylece taşıdıkları

pis hastalıkların çocuğa bulaşmasını istiyorlardı. Tuvalet, çamaşırhaneortaktı...” diyordu II.Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Bulgaristan mü-cadelesinde yenilgiden zafere yürüyüşünü sürdüren militan anne.

“Ben arkadaşlarımla kitlenin ortasında yer alıyordum. Dolmabahçe’yedoğru ilerlerken, birden yakın mesafeden gaz sıkmaya başladılar. Ne ol-duğunu anlamadan birden çevik kuvvetlerin üzerimize doğru geldiğinifark ettim. Geriye doğru kaçmaya çalışırken biri beni yakaladı. Ancak tamdarp edecek iken elinden kurtulmayı başardım. Koşmaya başladım. Benikovalayan aynı çevik kuvvet bir an ayağı takılıp yere düştü. Ancak dahasonra peşimden koşarak beni yakaladı. ‘Dur vurma hamileyim’ dememerağmen copla karnıma vurdu.

Birden etrafım sarılmıştı, biri arkadan belimi ve sırtımı coplarken, diğerikarnıma vuruyordu. Yere yığıldım, ancak bu defa postal darbeleriylevurdular. Yerde acı içinde kıvranıyordum. Arkadaşlar yardımıma koştu.Beni yerden alarak Kabataş İskelesi’nin oraya götürdüler. Yediğim gazdanve darpların etkisiyle kanama geçirdiğimi o anda anlamadım. Daha fazladayanamadım ve baygınlık geçirdim.” Diyen anne adayı bir üniversiteligenç kadın. 2010 yılında Avrupa’nın kültür kenti İstanbul-DolmabahçeSarayı’ndan sesleniyor günümüz insanına.

TC devleti uyguladığı baskı, işkence ve şiddeti nasıl kanıksatmış ki; üni-versitesinde “embriyon” bilinciyle soru soracak bir genç, bir insan, birgazeteci dahi istemiyor. Sokak ortasında adayı olduğu Avrupa’nınbaşkentinde işkencenin şiddeti o kadar büyük oluyor, polisin postallarıylakarnından embriyonu olmuş yumurta dışına çıkıyor, sorulan soru şu: “Ohamile kadının orada ne işi var” sorusuyla görsel ve yazılı medyaçalkalanıyor.

“Varta”ları atlayarak ezilen emekçileri baskı altında tutmanın binbir türlüaracını harekete geçiren “kurt ağızlı” ileri teknoloji donanımlı egemenler,dünyayı dijital hapishaneye çevirerek etik değerleri yere sererek göklerdekorunan “namus” u, üniversiteli bir kadının karnındaki bebeğe uzanarakinsanların özelini ayaklar altına seriyorlar. Bu sahne çok yeni bir durummuşgibi davranan medyasından aydınına, ilericisinden gericisine herkesindiline pelesenk olan ‘çocuklara vahşet’ bulamacıyla devletin varlığını,devrimci-komünistlere uyguladığı işkenceyle sürdürdüğünü 19 Aralıkkatliamı yaşanmamış bir ülkenin insanları gibi ele almaları bilinçli tecritinen büyük işkencesidir. Medyanın 19-22 Aralık Kahramanlık Haftası boyunca‘kendilerini yaktılar, örgüt yaktı, jandarma kurtardı’ paranoyasının yenilerdekitekerlemesiydi. Medya gücüyle kanıksatılan ve reformizmin etkisiyle bu-lamaca bandırılan devletin terörü haksızlığa karşı savaşana, mücadeleedene ve direnene karşı değil de ‘masum-mazlum-ehli-başı okşanası ço-cuklara’ uygulanan basitleştirilmiş bir sokak şiddeti gibi gösteriliyor.

Bedeninden başka silahı olmayıp, dışarıdaki yaşanan tüm bu zulme karşıiçeride direnip, haksız savaşa karşı ölüm orucuna başlayanların şanlıdirenişinin içeriğini, sahip çıkarken boşaltmanın dolacak günleri deelbette vardır ezilen halkların haklı savaşlarında.

Şunu anne karnından düşürülen ve faşist Kemalist diktatörlüğün ülkesindeyaşam değil, doğma hakkı bile tanınmayan o embriyon da artık bilir ki;zaferin yolu çiçekli, kırmızı halı döşeli değildir. Dikenli ve acıların ateşiniDolmabahçe’nin denizleri bile söndüremez. Yengilerle, bozgunlarla, yan-lışlıklarla doludur.

Ödenen bütün bedellere rağmen yenilmez devrimci savaş iradesininpekişmesinin, kökleşmesinin en önemli etkeni de ideolojik savaştır, faşistve ezen düşmana karşı zafere olan kararlılığın kesintisiz sürdürülmesimücadelesidir.

Yumurtayı taşla özdeşleştiren ‘taşkafalı’ yönetemezlerin “balığı yakalamakiçin havuzu boşaltmak” girişimleri halkların tarihinde mevcuttur. OysaTürkiye-Kuzey Kürdistan’daki gerçeklik, doğan embriyonun bile taşla ta-nışmanın gerçekliğini kavramaktır aslolan. Bağımsız bir ülke ve özgür birhalk olarak yaşamanın tanışıklığını taş atan yüreğiyle karşılayan o embriyonmilitanların mücadelesini kim küçümseyebilir ki? Ama ne yazık ki, taşatabilecek ellerin hala çürümüş yumurtalarla boy göstermesinin bürok-rasiden, kabilecilikten, eziyetçilikten, buyrukçuluktan, bireysel kahramanlıktan,anarşizmden, liberalizmden, aşırı demokrasicilikten ve de sorosculuktanbeslenen revizyonizm olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak bir maoistsorumluluk gereğidir.

Devletin en üst işkencesini sokakta en açık ve canlı yayında yaşayan vebebeğini düşüren “tekrar bir kadına daha bu acıyı yaşatmalarını istemiyorum.Onun için saldırının emrini verenden uygulayana kadar topluca cezalan-dırmaları ve görevden alınmalarını istiyorum. Bu işin peşini bırakmayacağım”diyen genç üniversiteli kadının tekil acısını toplumsal mücadelenintarihsel acısıyla bütünleştirmek bu ülkede faşizmden sözlü, düşünsel,fikirsel, psikolojik ve zamansal dahi payını alan her bir bireyin boynununborcudur.

S

10-11_Layout 2 1/6/11 11:05 AM Page 1

Page 11: 10-20 Ocak 2011

1110-20 OCAK 2011 Halkın Günlüğü yorum

Ülkemizde yaşayan insanların yüzde 90’ı yaköyden gelmiştir, ya da köylülükle bir bağlantısıbulunmaktadır. Çünkü ‘Türkiye Cumhuriyeti’kim ne derse desin hala bir tarım ülkesidir.Hani hep şaşırarak seyrederiz ya! İnsanlarasgari ücretle nasıl geçiniyorlar? Şehrin varoş-larında, köyden göç ederek yaşayan onca yoksulinsan nasıl yaşıyor? İşte köyle bağlantısını ko-parmayan insanların (biz koparamayan diyelim),devletin istatistik verilerinde yer almayan, geçimyolu da köyden çuval çuval götürdükleri erzak-lardır. Ama son yıllarda bırakın erzak götürmeyiköylü kendi karnını doyuramaz duruma gelmiştir.Ve bu yaşananlar köylüyü göçe zorlamaktadır.Köylü borç batağındadır. Küçük ve orta çaplıişletmelerin ve tüm tarımsal üretimin sonuhazırlanıyor. AKP hükümeti ise kâğıt üzerindesürekli destekleri arttırdığından bahsetmektedir.Fakat artan desteklerden gerçek üretici fayda-lanamamaktadır.Koalisyon hükümetinin kriz ortamında köylülüğeverdiği desteklerin çoğu kaldırılmıştır. Örneğin,Doğrudan Gelir Desteği(DGD) dekar başına 16 TLverilirken, 2007 yılında bu tamamen kaldırılmıştır.2002 yılında 4 kg buğdaya 1 litre mazot alınırken,şimdi 7 kg buğdaya 1 litre mazot alınabilmektedir.Bu rakam şeker pancarında daha da vahimdir.2002 yılında 14 kg şekerpancarına 1litre mazotalınırken, şimdi 25 kg şeker pancarına 1 litremazot alınabilmektedir. Mazotta herkesin debildiği gibi yüzde 70’e varan vergiler mevcuttur.Üretici, lüks bir ciple yakıtı aynı olan traktör maz-otunu aynı fiyata kullanmaktadır. Özellikle İça-nadolu Bölgesi’nin geçim kaynağı olan şekerpancarı, uygulanan politikalar sonucunda üreti-lemez konuma getirilmiştir. R. Tayyip Erdoğan,

iktidara geldiğinde yaptığı ABD ziyareti sonrasında(hani ayak ayak üstüne atmıştı ya) C. W. Bush’uniki ‘ricası’ olmuştu: birincisi, Motorola’nın CemUzan’daki alacaklarının tahsis edilmesi, ikincisiise, NBŞ (Nişasta Bazlı Şeker)’nin kotasının yüzde10’dan yüzde 15’e çıkarılması idi. Sebebi isebüyük tarım tekeli olan Cargıll’in Türkiye’de fabrikakurup, NBŞ üretimi yapmasıydı. Tabi Bush’un buricası kırılmadı hemen yerine getirildi.

Kayseri Şeker Fabrikası bir örnekTüm Avrupa ülkelerinde NBŞ kotası, toplam üre-timin yüzde 2’sini geçmezken, bu oran ülkemizdeyüzde 15 olarak belirlenmişti. Bu, ülkenin ihtiyacıolan 2 bin 200 milyon ton şekerin yüzde 15’iniCargıll’ın karşılaması demekti. Bundan önce Ke-mal Derviş’in düzenleme yaptığı şeker yasasıda zaten bu son gelişmeye zemin hazırlamıştı.Özelleştirme furyası içerisinde bazı şeker fabri-kalarının kapatılması, bazılarının özelleştirilmesiöngörülüyordu. Bu çerçevede Kayseri Şeker Fab-rikası da bölge üreticisinin birliği olan PankoBirlik’e satılmak suretiyle özelleştirilmişti. Fab-rikanın sahibi de artık üretici olmuştu. 1954yılında kurulan bu fabrika Türkiye-Kuzey Kür-distan’ın en büyük fabrikalarından biridir. 80 binüyesi bulunan fabrika, yıllardır binlerce ailenin

ekmek kapısıdır. Özelleştirmeyle birlikte inkaredilemez bir başarıyla yeni yatırımlar yapmış,Boğazlıyan Şeker Fabrikası’nı kendi bünyesindeinşa etmiş, Antep Şeker Fabrikası’nı kendi bün-yesine almış, irili ufaklı bir çok şirket kurmuştur.Tabi iş büyüdükçe tadı da kaçmaya başlamıştır.Bir kamyon şoförü olan Yönetim Kurulu BaşkanıVedat Ali Özışık, bu büyüme ile muazzam birservet yapmış, ailesini, yakınlarını, köylülerinihatta birçok sanatçı ve manken’i (basına dayansıdı) de ihya etmiştir. Tabi bu değirmeninsuyunun nereden geldiği ve her yıl yönetimkurulu başkanlığına nasıl seçildiği merak ko-nusudur. Kayseri ve Boğazlıyan Şeker Fabrikası,Sivas, Yozgat, Kayseri, Nevşehir ilçe ve köyleriolmak üzere üretilen şekerin büyük kısmınınişlendiği yerdir. Özışık’ın, üretim alanına girenbölgenin birçoğunun siyasi parti, il ve ilçe baş-kanları ve Kayseri’deki bir çok yetkili insanlailişkileri vardır. Size bu konuda bir örnek vere-bilirim, Yozgat’ın Yenifakıllı ilçesinde CHP İlçeBaşkanı, Kayseri Şeker Fabrikasına bağlı AntepŞeker Fabrikası Yönetim Kurulu üyesidir. YineAKP İlçe Başkanı Denetim Kurulu üyesidir. Sonseçimlerin ardından seçilebilmek için birçokçiftçi, ‘’Var olan kotalarınızı ellerinizden alırım”demek suretiyle tehdit edilmiştir. Fabrikanın

şubelerinde çalışan görevliler başkanın bireraskeri gibi hareket ederek, şantaj, yıldırmahatta çiftçilere para dağıtarak oy almışlardır.Bilindiği gibi şeker fabrikalarını iç piyasaya sa-tabileceği belli miktarda şeker kotası vardır.Fabrika üretim kotasını, mevcut üreticiye de-karına göre dağıtır. Bir çiftçi yüz dekar pancarekiyorsa, ortalama 500 ton pancar kotası ge-rekmektedir. Bunun üzerinde üretim yaparsa,ya peşin parayla yani ürün hasat dönemindesatmak zorunda, yoksa C Kotası denen uygu-lamaya maruz kalmaktadır. C Kotası ürün teslimfiyatı, bu yıl 70 kuruş olarak belirlenmiştir.Pancar taban fiyatı yaklaşık 115 kuruştur. Yukarıda anlattığımız durum olması gerekendir.Ama burada Kayseri Şeker Fabrikası’na bağlıüretim yapan çiftçiler, başkana yakınlığı dere-cesinde kota sahibidir. Hiç pancar ekmeyen,üretmeyen zengin köylülerin ellerinde çok büyükmiktarda şeker pancarı kotası vardır. Pancarüretebilmek için üretimin çeşitli safhalarında,fabrika, gübre, mazot, çapa avansı, söküm vesulama avansı vererek maliyeti yüksek üretimekatkı sağlamaktadır. Mesela 1 ton pancarınmaliyeti çiftçiye 80 kuruş civarındadır. Bununortalama 50 kuruşunu fabrika bahsettiğimizdesteklerle karşılamak zorundadır. Kotası ol-mayan çiftçi bu desteklerden faydalanamaz.Üretim de yapamaz. Şimdi gerçek üreticininkotası çok sınırlı olduğu için bu desteklerdenfaydalanamazken, üretici olmayan zengin köylü,ellerindeki yüksek miktardaki kotalarla fabrikanınimkânlarından faydalanarak, gerçek üreticininürettiği şeker pancarını daha tarlada iken çokucuza almaktadır. Bu yüzden oluşan tefecilergitgide zenginleşirken gerçek üretici yoksul-laşmaktadır. Borç batağı içerisinde kıvranmak-tadır. Bu yüzden intihar eden çiftçiler bile vardır.En son yapılan bir operasyonla yaptığı yolsuz-luklar dolayısıyla içeri alınan Özışık, şu an yar-gılanmaktadır. Fabrika yönetimine kayyumatanmıştır ve 1 yıl içerisinde tekrar yönetimseçilmek zorundadır.

Pandoranın kutusuÜlkenin en büyük şeker fabrikası olan ve ger-çekten çiftçinin alın teriyle müthiş bir kar kapı-sına dönüşen bu işletme ne yazık ki gerçeksahibi üretici köylünün cellâdı olmuştur. Üreticihariç birçok insan buradan zengin olmuş, sal-tanat kurmuştur. Yargı aşamasındaki bu olaydabelki köylünün iyi bildiği gerçekler ortaya çıkacak,belki de herkes yaptığı ile kalacaktır. Üreticininşimdi düşündüğü tek şey ürettiği ürün parasının2011 Mayıs’ında ödenip ödenmeyeceğidir. Birde köylünün kendi aralarında konuştuğu, KayseriŞeker Fabrikasının Kayseri’nin göbeğindeki pahabiçilmez arsasıdır. Bunu da zaman gösterecektir.Kayseri Şeker Fabrikası pandoranın kutusu gi-bidir. Bu kutu açılırsa çok insan yanacaktır.Çok insanın da kar kapısı kapanacaktır. Aslındaburadaki esas sorumluluk üretici köylüye aittir.Yıllardır özellikle bu bölgede, sendika çalışmalarıolmuştur. Üretici köylü bir sendika çatısı altındabirleşebilseydi, lehine gelişen bu tür olaylarkarşısında daha net ve dik bir duruş sergileye-bilecekti. Korku ya da yılgınlık olmayacaktı. Bualternatif hala mümkündür ve artık bir zorun-luluk halini almıştır.

Köylülükve talanadönü ş t ü r ü le nüretim

İşe geri dönmek için mücadelelerini sürdürençivi işçileri bir süre önce başlattıkları imzakampanyasını da sürdürüyor. İşçilerin top-ladığı imza, TBMM İnsan Hakları Komisyonunave CHP Genel Merkezi'nde yetkililere verilecek Hakları ve işleri için mücadele eden çivi işçilerimücadelelerini işlerine dönene dek devamettireceklerini ve bunda kararlı olduklarınıbelirtiyor. Şu anda imza kampanyasına sen-dikaları önünde devam eden çivi işçileri aç-tıkları dövizlerle, bildirilerle ve stant çalış-

masıyla halkla buluşuyor ve sendikaya üyeoldukları ve haklarını aradıkları için işten çı-karıldıklarını ve bu nedenle direndiklerini an-latıyorlar. Bu hak arama mücadelesinin ken-dileriyle sınırlı olmadığını, toplumsal bir sorunve sistem sorunu olduğunu belirterek direnişisahiplenme çağrısı yapıyorlar.

İşe iade davası açtılarİşlerine geri dönebilmek için işe iade davasıaçan işçiler hukuki açıdan da mücadelelerinisürdürüyor. Birleşik Metal-İş üyesi çivi işçi-

lerinin işe iade davasının ilk duruşması 20Aralık günü Mersin'de görüldü. Dava 24 Ocak2011 tarihine ertelendi. Akdeniz Çivi Fabri-kası'nda 83'ü sendikalı 110 işçi, patronun lo-kavt ilan etmesi ile işten atılmıştı. AkdenizÇivi işçileri, sendikaya üye olunca işten çıka-rılmış, patronun CHP’li kimliğine vurgu yaparakCHP il binasını işgal etmişlerdi. Sendikayatahammül edemeyen Akdeniz Çivi’nin maliişlerine de CHP Mersin İl Başkanı YılmazŞanlı bakıyor.

Akdeniz çivi işçieri kararlı

Küçük ve orta çaplı işletmelerin ve tüm tarımsal üretimin sonuhazırlanıyor. AKP hükümeti ise kâğıt üzerinde sürekli destekleriarttırdığından bahsetmektedir. Fakat artan desteklerden gerçeküretici faydalanmamaktadır.

10-11_Layout 2 1/6/11 11:05 AM Page 2

Page 12: 10-20 Ocak 2011

Komprador Zümrenin “Demokratikleşme’’Karartmasını Yeni Demokrasi Bayrağı İleAydınlatalım!

Siyasi zeminde (ve iktidar meselesine bağlıolmak kaydıyla), özgürlük ve demokrasi so-runu, ezelden beri ezen-ezilen/sömüren-sömürülen çelişkisi denkleminde sınıf ka-tegorilerine bölünmüş insanlık toplumundaen temel sorun olmuştur. Devrimci halk sı-nıflarının demokrasiden mahrum bırakıl-malarının ürünüdür ki, demokrasi ve özgürlük,ezilen emekçi kitleler nazarında kadim birerek ve elde edilecek ulvi bir değer ola gel-miştir.Özgürlük ne kadar az ve ne kadar köreltilmişise, özgürlük özlemi ve özgürlük talebiyleboy veren mücadele o kadar büyüktür. Baskıbiçimleri ne kadar fazlaysa, baskıya karşıkoymanın biçimleri de o kadar zengindir.İnsan ve toplumsal yaşamının kopmaz par-çasını teşkil eden özgürlük ve demokrasiarayışı, siyasi mücadeleleri besleyen bakibir dinamik temel olmuştur. Türkiye-KuzeyKürdistan toprağı, faşist iktidarların hükmüaltındaki yönetimlerle bilumum anti-demo-kratik baskıları tanıdığı gibi, sonu gelmeyendemokrasi ve özgürlükler mücadelesininzengin deneyimine de yataklık yapmıştır.Sınıf devrimi ve mücadelelerinin teorik-pratik tarihi tecrübesinin verdiği birikimle,coğrafyamızın demokrasi-devrim mücadelesiYeni Demokrasi mücadelesi biçiminde ifadebulur. Yeni Demokratik Devrim mücadelesi, bur-juvazinin devrimci barutunu tüketerek ge-ricileştiği, dolayısıyla da demokratik dev-rimlerin, kendi adına tarih sahnesine çıkanproletaryanın omuzlarına bindiği; diğer birdeğişle, burjuva demokratik devrimleri dö-neminin kapanıp proleter devrimleri döne-minin açılmasıyla birlikte, burjuva demokratikdevrimini tamamlamamış olan toplumdafiliz verdi. Bu tarihten itibaren demokratikdevrimlere burjuvazi değil, proletarya önderliketti. Proletaryanın, tamamlanmamış olanbu görevi tamamlamak üzere gerçekleştirdiğidemokratik devrimler, eski tip demokratikdevrimlerle biçimde aynı, özünde ise farklıydı.Artık demokratik devrimlere burjuvazi değil,

proletarya önderlik yapıyordu. Bunun anlamı,devrim sonrası iktidar burjuvaziye ait değil,halka aitti; kurulan iktidar halk iktidarıydı.İkinci özellik olarak, gerçekleştirilen demo-kratik devrim, burjuvazinin önderliği altındakigibi yerinde çakılıp kalmadan kesintisizolarak sosyalist devrime geçişi hedefleyenniteliğe sahipti. Yeni Demokratik Devrim veYeni Demokrasi mücadelesi bu şartlardabaşladı ve bu özelliklerle ortaya çıktı. Türkiye-Kuzey Kürdistan proletaryası ve çi-lekeş halklarının demokrasi/devrim müca-delesi çetin çarpışmalar çeşnisi içinde büyükfedakarlıkları takip ederek, ağır bedellerleomuzlanmaktadır. Devrim, karşı-devriminamansız, bir o kadar da azgın saldırıları, fü-tursuz baskı ve mezalimi altında hasıl ol-maktadır. Faşist diktatörlüğün kanlı-kansızterörü, değişik ulus ve azınlıklara karşı imha-inkar odaklı asimilasyon ve soykırıma dayalıırkçı, şoven milli baskı politikaları, ülkehalkları ve devrimci hareketine karşı ‘’de-

mokratikleşme’’ sosuyla tatlandırılan tasfiyecisaldırıları ve barbarlığa taş çıkaran uslanmazbaskıları; devrimci güçleri amansız müca-deleler içinde sertleşmeye itmekle birlikte,devrimci yapıları daha sıkı, daha kararlı,daha nitel ve profesyonelce organize olmayaitmektedir.Faşist hakim sınıfların zor örgütü olan devletmekanizması ve bu makinenin tüm kurumkuruluşlarıyla, çeşitli millet ve milliyetlerdenülke halkları üzerinde uyguladığı vahşi baskıve sömürüyle, haksız ve hukuksuz yasaklarzinciri içinde kazanılmış hakların gaspıyla,insan hak ve özgürlüklerini sonuna kadarkırparak insani yaşam koşullarını yutmayavaran büyük bir canavarlık dalgasıyla tambir terör estirmektedir. Örgütlenme-göste-ri-yürüyüş hakkı, din-vicdan özgürlüğü, eleş-tiri ve düşünce beyanı ile basın özgürlüğü,kadın hakları, eğitim ve sağlık sorunları,ulusların kendi kaderini tayin etme hakkıbağlamında millet ve milliyetlerin hak ve

Yeni Demokrasi bayrağıSiyasi iktidarın “demokra-tikleşme’’ nakaratı eşliğinde“ileri demokrasi’’ yalanıylakopardığı tasfiyeci-gericiyaygaranın, bugün yarattığıkirli havada, devrimci halksınıflarının temsil ettiğigerçek demokrasi bayrağı-nın daha parlak, daha ber-rak ve daha cüretkar kaldı-rılmasını ivedi kılmaktadır.Bu bayrak, Halk Demokra-sisi ve Devrimci Demokra-si’nin ideolojik-politik çiz-gisi hattında yayın hayatınabaşlayan Halkın Günlüğügazetesinin temsil ettiğibayraktır.

Coğrafyamızda siyasi iktidar hedefiyle beliren bu davranışve mücadele çizgisiyle saptanan somut görev, Yeni Demo-kratik kültürün ideolojik-politik-örgütsel inşasıyla Yeni De-mokrasisinin egemen kılınması görevidir. Bu görevin ba-şarılması için kullanılan örgüt-örgütlenme ve mücadele bi-çimlerinin önemli bir parçası hiç kuşkusuz ki, Halkın Günlüğüçizgisindeki ideolojik-kültürel cephe ve bunun basın yayınfaaliyetidir. Buradan hareketle, “Halkın Günlüğü” gazetesi, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında Halk Demokrasisi/Yeni De-mokratik Cumhuriyet uğruna verilen mücadelenin önemlibir parçası olarak rol üstlenir ve Yeni Demokrasiye duyulanihtiyacı karşılamanın bir unsuru olarak yayın hayatına girer.

Yayın politikası ve siyasal çizgisini, proleter demokrasi pers-pektifinde ‘’halk için demokrasi’’ prensibiyle tayin eder, budeğerlerle belirler. Halkın Günlüğü gazetesi, ezilen emekçi halk kitlelerininideolojik-kültürel cephedeki sesi ve kürsüsü pozisyonundaolup, devrimci halk kitlelerinin proletarya önderliğinde gericihakim sınıflara karşı verdiği mücadelenin basın-yayın ala-nındaki devrimci misyonunu üstlenir, temsil eder.Halkın Günlüğü gazetesi, proletarya ve halk kitleleri ile em-peryalizm-feodalizm ve komprador bürokratik burjuvaziarasındaki mücadelede; kitlelerin sınıf bilinciyle aydınlanıpörgütlenmesi göreviyle halktan yana pozisyon alır, buradakiyöneten-yönetilen çelişkisinin çözümü için devrimci kaygıdan

feyiz alır.Halkın Günlüğü gazetesi, emperyalist neo-liberal stratejive her türden burjuva uzantısı akımın ideolojik-siyasi saldırıfuryasına karşı, bilimsel sosyalizm teorisi ışığıyla genişhalk yığınları adına yanıt olan güzergahta demokratik-dev-rimci bir araç-organ vasfıyla görev alır.Gerici egemen sınıfların yönetme ve iktidarlarını koruyupsürdürmenin bir unsuru olarak kullandıkları kendi burjuvabasın-yayın organları ve tüm medyaları üzerindeki tekelleriyle,halk kitlelerini yalan, çarpıtma, taraflı, sansasyonel ve as-paragas haber ve tek yanlı bilgilere dayalı bilinçli politikalarlamanipüle ederek yönlendirip şekillendirdikleri, halk kitlele-rinden gerçekleri gizledikleri, bilgi ve haber kaynaklarını ki-

10-20 OCAK 2010 Halkın Günlüğü

Yeni Demokrasi mücadelesinde yeni bir mevzi; Halkın Günlüğü

12-13_Layout 2 1/5/11 7:58 PM Page 1

Page 13: 10-20 Ocak 2011

eşitlik sorunu anlamında milli sorun, em-peryalist tahakküme bağlı olarak bağımsızlıksorunu, toprak sorunu ve benzeri gibi bütünhak ve özgürlükler kapsamı bu feodal-faşistsınıf iktidarının (ve terörünün) gadrine uğrayanalanlardır. Bu tablo, gerici egemenlerin burjuva anlamdada olsa demokrasi ve özgürlüklerin kökünekibrit suyu döktüğünün resmidir. Daha daönemlisi, bu tablo, demokrasi ihtiyacını açığaçıkarmakta ve demokrasi sorununu konualan mücadeleyi gündeme taşıyarak devriminönüne öncelikli olarak koymaktadır. Yani,Yeni Demokrasi niteliğindeki demokrasi-dev-rim ihtiyacı aktüel bir sorun olarak öne çık-makta, gündemdeki devrimin biçimini tayinetmektedir. Asgari devrim programı olarakgündemde olan devrim Yeni DemokratikDevrimdir ki, bu Yeni Demokrasi’nin egemenkılınması demektir. Bu, coğrafyamızda de-mokratik devrimin gerçekleştirilememiş ol-masının koşulladığı iktidardaki hakim sınıf-

ların sınıf karakteri, devlet yapısı ve yönetimbiçimi ile toplumsal sistemin yarı-feodal/yarı-sömürge niteliğinin ürünüdür.Komprador faşist düzenin zalimane baskı-larına yaşamın her alanında maruz kalanproletarya ve emekçi halk kitleleri, adeta‘’ölüm-kalım mücadelesi’’ olan bu güçlükleriçinde sınıf mücadelesini örgütlü güçleri veçeşitli mücadeleleriyle temsil edip yürüt-mektedirler. Gerçek manada hiç tattırılmayanve hatta yok edilmiş demokrasi ve özgürlükler,halklarımızın aynı saiklarla ve aynı uğurdadinmeyen mücadelelerine tanık olmakla bir-likte, bu mücadele gerici egemen sınıflar ta-rafından kerelerce kana boğulup şiddetlebastırılmasına karşın durmaksızın gelişipserpilmektedir. Bu mücadele demokrasi so-rununu devrim sorununa bağlayarak anlamkazanmaktadır. Özetle, coğrafyamızdaki siyasiiktidar için verilen sınıf mücadelesi toplumsalşartlarımızın özellikleri itibarıyla demokrasimücadelesi olarak biçimlenmektedir. De-

mokrasi meselesinin çağımızda ve toplu-mumuz şartlarında aldığı nitelik, Yeni De-mokrasi mantalitesinde Yeni DemokratikDevrimde karakterize olur.Demokrasi her haliyle bir sınıf niteliği taşır,sınıflar üstü bir demokrasi tasavvur edilemez.Bunun gibi, her demokrasi kesinkes bir dik-tatörlük biçimi olarak belli bir sınıf diktatör-lüğünü temsil eder. Her sınıf kendi demok-rasisini kurarak öteki sınıfa baskı uygular;demokrasisini öteki sınıfın üzerinde egemenlikkurma, yönetme unsuru olarak kullanır. YeniDemokrasi de proletarya önderliğinde halkındiktatörlüğü veya halk iktidarının yönetimbiçimidir. Burjuva demokrasisi ile Yeni de-mokrasi (Halk Demokrasisi), sınıf niteliklerindeayrışırlar. Burjuva demokrasisi halk kitleleriüzerinde bir baskı ve egemenlik aracıyken,Yeni Demokrasi de proletarya önderliğindehalk kitlelerinin burjuvazi üzerindeki baskıve egemenlik aracıdır. Dolayısıyla, burjuvademokrasisi ile Yeni Demokrasi sınıfsal özleri

açısında temelden farklı niteliklerdir. Yeni demokrasi mücadelesinin geliştirilmesitarihsel bir öneme sahipken; halklarımızındemokrasi ve özgürlük talebini karşılayıp,toplumumuzun demokratikleşme sorununuçözmek ve mevcutta hüküm süren toplumsalsistemin devrimci yoldan değiştirilerek yerineHalk Demokrasisinin kurulması için gereklive şarttır.Türk hakim sınıfları devletlerini sürecin ihti-yaçları temelinde onarırken, ‘’demokratik-leşme’’ demagojisiyle derin bir tasfiyecilikekmektedirler. Faşist sistemlerinin tahkimedilip devletlerinin yeniden yapılandırılmasıiçin sahte ‘’demokrasi’’ sürümü yapmakta-dırlar. Bu çürük sürüm, devrimci hareketintasfiye edilmesi için manivela edilirken, faşistdiktatörlüğü peçelenmek ve faşizmi güncel-lemenin unsuru olarak da kullanılmaktadır.Kısacası, ‘’demokratikleşme’’ yalanı altındafaşist diktatörlük pekiştirilmektedir. Tasfi-yecilik büyük bir tehlikeyken, bu tasfiyeciliğibaşarı yoluna sokan unsur, hilelisinden ‘’de-mokrasi’’ silahıdır. Tam da burada, Yeni De-mokrasi, bu tehdit ve tehlikelerin savruştu-rulması adına kazılan sağlam ve anlamlı birmevzidir.Siyasi iktidarın ‘’demokratikleşme’’ nakaratıeşliğinde ‘’ileri demokrasi’’ yalanıyla kopardığıtasfiyeci-gerici yaygaranın, bugün yarattığıkirli havada, devrimci halk sınıflarının temsilettiği gerçek demokrasi bayrağının daha par-lak, daha berrak ve daha cüretkar kaldırıl-masını ivedi kılmaktadır. Bu bayrak, HalkDemokrasisi ve Devrimci Demokrasi’nin ideo-lojik-politik çizgisi hattında yayın hayatınabaşlayan Halkın Günlüğü gazetesinin temsilettiği bayraktır. Halkın Günlüğü gazetesinintemsil ettiği bu bayrak, özü proleter olanYeni Damokrasi bayrağıdır. Halkın Günlüğügazetesi, açıktan devrimci halk kitlelerindenyana olduğunu beyan eder; proletaryanınburjuvaziye karşı yürüttüğü mücadelede sa-kınmadan ve tereddütsüzce proletarya saf-larında yer alır. Halkın Günlüğü gazetesi,kendi sahasında anti-emperyalist, anti-feodal,anti-faşist mücadele ve güçlerin sözcüsüdür.Halkın Günlüğü gazetesi, sınıflara karşı olduğukadar, sınıflar mücadelesine ve sınıf iktidar-larına karşı da kayıtsız değil, proleter devrimcisınıf tavrıyla açıktan taraftır.

ı Halkın Günlüğü’nde

ralayıp satın alınarak denetimlerinde tutup sınıf çıkarlarıdoğrultusunda kullandıkları, bu anlamda iktidar ve devletbekaları uğruna ideolojik-kültürel hegemonya kurduklarışartlarda; Halkın Günlüğü gazetesi bu kokuşmuşluğa al-ternatif olarak demokratik-devrimci-sosyalist kültür veideolojinin yayılması rolüyle doğru haber ve bilgi kaynağıolarak son derece önemli bir yer tutmaktadır.Halkın Günlüğü gazetesi, çeşitli ulus ve azınlıklardan Tür-kiye-Kuzey Kürdistan işçi sınıfı ve köylülüğü başta olmaküzere bütün devrimci sınıf ve ara katmanlarının proletaryaideolojisi önderliğinde, bilumum gerici zümreye karşı açtığıbüyük meydan okuyuşun demokratik mücadele cephesindekayıtsız şartsız ve alenen yer alır, sözcülüğünü üstlenir. Halkın Günlüğü gazetesi, Maoist ideolojik-siyasi doğrultusunusakınmadan deklere eder, saklama gereği duymaz. Sınıfsiyaseti ve tavrı adına sahiplendiği misyonunu, gerici-faşistsaldırılara boyun eğmeden bedeller ödeme pahasına gö-

ğüsler, yerine getirir. Her türden gerici kuşatma ve baskıyakarşın, temsil ettiği ideolojik-siyasal çizgisi ve devrimci ge-leneğinden ödün vermez. Halkın Günlüğü gazetesi, ülkenin demokratik siyasi mücadelegündemi ve görevleri hakkında gerekli sorumlulukları sınıftavrına uygun kararlılıkta taşıma bilinciyle hareket eder.Sonuç olarak, ideolojik-teorik-politik ve tüm doğrultusuylaDevrimci Demokrasi gazetesinin temsil ettiği Yeni Demokrasigeleneğinden beslenen Halkın Günlüğü gazetesi, omuzladığıgeleneğin bütün içerik ve iddialarını taşımakla birlikte, buiçeriği daha da geliştirip ileri taşıma hedefiyle yayın hayatınabaşlamıştır. Başlarken, içeriğin zenginleştirilmesi hedefinebağlı olarak yazar bileşenini genişletmenin yanı sıra, okurkitlesine daha erken ulaşma ve okura teknik kolaylıklarsağlama amacıyla, gazete ebatlarını küçültmüş ve yayınsüresini şimdilik on güne çekmiştir.Hakim sınıfların her türlü baskısına maruz kalarak büyük

zorluklar içinde yayın yaşamını sürdüren devrimci basınsınıf mücadelesinde küçümsenemez bir fonksiyona sahiptir.Halkın Günlüğü gazetesi söz konusu basın içinde gözde biryere sahip olup ileri bir fonksiyondur. Bu mevzinin etkinkullanılması demokrasi mücadelesinin örgütlenip gelişti-rilmesi ve güçleriyle buluşması bakımından fevkaladegerekli bir ihtiyaçtır. Gerek bu ihtiyaçtan ötürü ve gereksede karşı karşıya olduğu zorluk ve imkansızlıkların karşılanıp,demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak etkin kullanılmasıiçin, okur ve yazar bileşenlerimiz başta olmak üzere de-mokrasi mücadelesine karşı sorumluluk taşıyan her ileri-ci-demokrat-devrimci ve aydın kişinin Halkın Günlüğü’nünihtiyaçları temelinde katkı sunması, bu mevziiyi ileri taşımakiçin dayanışmada bulunması önemlidir. Halkın Günlüğü gazetemizin başladığı yayın yaşamı serü-veninde başarılı olacağına inancımızı paylaşıyor, selamlı-yoruz!

perspektif

12-13_Layout 2 1/5/11 7:58 PM Page 2

Page 14: 10-20 Ocak 2011

ündemi taşarcasına dol-duran onca “hengâme-nin” arasında, “medyanınbilinçli olarak ekranlarataşıması sonucunda”, öğ-renciler cephesinde bir

dizi gelişmelere tanık olduk. ‘Eşit, parasız,bilimsel, anadilde eğitim’ emeli için mü-cadele yürüten üniversite gençliği, Ge-nişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP)’ninEş Başkanı Erdoğan’ı protesto etmekiçin Dolmabahçe’ye doğru yürüyüşleriesnasında “ileri demokrasinin” gazabınauğradılar. Büyük ileri “atılımın”, “muasırmedeniyetler” seviyesine çıkmanın bedelibir şekilde ödenmeliydi. Halk gençliğininbu bedelde payına düşen faturanın ke-silmemesi hoş karşılanamazdı. Mademki“durmak yok, yola devam”, toprağı iş-lercesine biçer-döverden geçirilen tümtoplumsal tabakalar “rolünü oynama-lıydı”.İki büyük sınıfın bir birinin boğazına acı-masızca –bu oyunun temel kuralıdır-geçirdiği ellerin, hangisinin diğerini dizegetireceği uğraşının olduğu bir toplum–sınıflı toplum- gerçekliğini gün gibiçıplak ve net görenler, giriş bölümündeçizilen resme –hatırlarsanız, “sevgili” Ba-tum, bizlerin faşizmin resmini çizeme-yeceğimizi söylüyordu. Çokta haksız sa-yılmaz. Faşizmin resmini ezilenler değilezilenlere bu zulmü uygulayanlar çize-bilir!- anlam verecektir. Tablo yarım ka-lamazdı. Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın Gu-ernica’sı an be an çizilerek “sanat” ifşaeden “yeni düzen” inşa edilmeliydi. Ha-cettepe Üniversitesi’nde “konferans” diyenitelendirilen fakat bizzat gerici dünyanınyeniden üretimi için “kadro” temeli olandüzenleme, devrimci-demokrat öğren-cilerin katılmak istemesi sonucunda “şaş-kınlıkla” karşılandı. Hakim sınıflar o kadar“şaşırmıştı” ki, modern besleme ÖGB’lereşliğinde halk gençliğine saldırmaktankendilerini alamadılar. Yine bir başka“şaşkınlık” tezahürü olarak, gençler uluorta tacize uğradılar.Hani şu geçtiğimiz aylarda seçim hava-sında geçen Anayasa Referandumu, öylegeliyor ki egemenlere “yeterlilik” sağla-mamış. Ankara Üniversitesi Siyasal BilgilerFakültesi’nde, “Türkiye’de Anayasa” başlığıaltında düzenledikleri konferansa katılanhakim sınıfların iki klik sözcüsü, tabiricaizse gafil avlandı. Öğrenci halk gen-çliğine yönelik onca yapılan saldırıdansonra, öğrencilerin “meramını” dinlemekve onlarla “tartışmak” hesabı, çarşıdangeri döndü. Haklı olarak tepkilerini dilegetiren öğrenciler, her iki klik sözcüsününde onların hangi sınıfları temsil ettiklerinibilerek, meşru bir tavır sergilediler. İlkönce Batum ile tartışmaya tutuşan genç-ler, hazırlıklarını okun sivri ucu olan AKPgericiliğine saklayarak, hak edene hakkınıverdiler. Netice olarak ziyan olan yu-murtalar, iki gerici kliğinde teşhirinevesile olduğu için meşru tavrın başo-yuncuları oldular.Yaşanan gelişmelerden sonra, tüm ek-ranlar öğrenci gençliğine kilitlendi. Oran-tısız güç teorilerinden, 68 ruhuna, yu-murta şenliğinden “gaz” açılımına kadarbirçok konu iğdiş edildi. Olayların gelişimseyri bir kenara bırakılarak, “Avrupa-i pro-testo” gibi burjuva bulamacından geçi-rilmiş bilindik jargonun “yeni” yüzü res-meylendi. Hâkim sınıflar terim yarışındayalnız kalmadılar. Yanı başlarında duranneo-liberal solcularımız, “bu yarışta bizdevarız” dediler. Bizim açımızdan net olan

bir şey var ki, post modern jargon olgularısınıflar üstü alma uğraşında olduğu ke-sindir. Kıymeti kendinden menkul orantısızgüç teorisi anlattıklarımıza canlı bir ör-nektir. Sanki laboratuar ortamında fizikdenemesi yapılıyor da hammaddeninoranını hesaplayacağız. Kantar kiminelinde? Hangi sınıfa ait? Şiddetin belir-leyicisi kim? Tüm bu sorulara ‘devlet’ ce-vabını verenler, yine aynı sonuca işaretetmektedirler; sınıflar üstücülük! Yinediğer bir belirleme olan Avrupa-i protesto,sınıflar arasında açılan makasın öğrencilercephesinde saklanmasının başka bir adı-dır. Hakim sınıflar, kendilerine karşı öğ-rencilerin girişmiş olduğu en pasif tavrındahi radikalize olmaması, devrimci mec-raya akmaması için burjuva kanallaraçıyor. Eylemleri gerçekleştiren ve gö-nülden destekleyen öğrenci gençlik vegençlik tabanının sınıf bilinciyle bulu-şabilme ihtimalinden, Frankeştayn’dankorkar gibi ürperen egemenler, yaşa-nanları tasvip etmediklerini, “demokratik”bulmadıklarını söylüyor ama aynı za-manda “özgürlük” bayrağını sallayarakAvrupa-i protestolar maskesi altında,ezilenleri manipüle etmek istiyorlar. Çağrıoldukça yalın; kısmen bağırabilirsin, kon-feti hatta ve hatta yumurta dahi atabilirsinama çerçeven Avrupa-i kalmalıdır! Bilimselkomünist literatürdeki karşılığı ise şudur;burjuvazinin minderinde onu beğen-mesen de, tepkilerini dile getirebilir amabunun ötesine çıkamazsın. Taleplerinsadece sistemin tekrar üremesi ölçütündekendisini gösterebilir. Burjuva-feodal ge-ricilik alt edilmez, reforme edilebilir.Terimler üzerine yürütülen bu tartışma-larda hâkim sınıf klikleri bir bütün hemfikir olsa da esas itibariyle tartışmalarıburjuva liberaller yürütmüştür. Her nekadar CHP gericiliği, AKP gericiliğininkitle tabanına oynamak için “değişim”çizgileri gösterse de, oyunları tuttuğusöylenemez. “Demokratik tartışma”, endemokratik üslubuyla peçesini çıkarmışve bilindik faşist rolünü oynamıştır. YineCemil Çiçek’in ‘68 hareketini taklit etmeyemeyilleşmeyin zira sonunu çok iyi bili-yorsunuz’ tehdidi bunu göstermektedir.Gelişme bölümünde de dile getirdiğimizgibi, neo-liberal solcular Avrupa hay-ranlığının “görkemine” kapılarak burju-vaziye sol kuyruk olmuşlardır. Birgün ga-zetesinde ‘Haksızlık etmeyeyim; bir haberdaha var: Polisin orantısız güç kullanıpkullanmadığını belirlemek için müfettişgörevlendirilmiş… Yetmez ama, iyidir’diyen L. Doğan Tılıç’ta da çok iyi görülebilirki, olguların sınıf zeminine inmek yerine,ezilen sınıflara, sınıf uzlaşmacılığı revagörülmektedir. Görünüşe göre sayın Tılıç,bu “iyi” niyet gösterisinden, ezilenlerinyararına sonuç çıkarmak istemektedir.Ama bizler açısından Tılıç ve hempalarınıniçerisinde bulundukları misyon, tam dazıttın da bir yerde, egemenlerin hanesindezikretmektedir. Burjuva-feodal sınıflarınkulvarında sallanan bayrağın üzerinde,büyük puntolarla KOMÜNİST dahi yazsazerre kadar ama zerre kadar kar getir-memektedir. Demokratik Halk Gençliği,ezilenlerin sınıf mücadelesi “niyet” sınırlarıiçerisine hapsedenlere karşı teorik biracımasızlık gütmelidir. Dünya gericiliğinesol kuyruk çizenler bahsini ettiğimiz mü-nakaşa altında ezilmeden mutlak birzafer mümkün değildir. Bilimsel komü-nizmin özüne yabancı retorik saldırılardefedilemeden, Demokratik Halk İktidarıyürüyüşü gerçekleştirilemez.

sinan çakıroğluGENÇ YORUM

ÜNİVERSİTELERDEKİ GELİŞMELERVE “YENİ” BURJUVA JARGON

gençlik haber14

İZMİR- Ege Üniversitesi’nde polisin ajanlık teklifinikabul etmediği için katledilen Ali Serkan Eroğlu, 24Aralık 1997 yılında Ege Üniversitesi İletişim Fakütesituvaletinde asılı olarak bulunmuştu. Polis tarafındanajanlık teklif edilmiş ve kabul etmediği için bayıltılarakasılan Ali Serkan Eroğlu çeşitli eylemlerle Ege Üni-versitesi’nde anıldı. Ali Serkan Eroğlu’nu anma et-kinlikleri çerçevesinde devrimci-demokrat öğrencilerMühendislik Fakültesi’nde bir panel düzenledi.Taylan Akdağ, Mehmet Tursun, Temel Demirer vebirçok öğrencinin katılımıyla gerçekleştirilen paneldeilk sözü alan Ali Serkan Eroğlu’nun arkadaşı TaylanAkdağ konuşmasında Serkan’ın fikirlerini hayata ge-çirdiğini, düzenli ve programlı yaşayan bir öğrenciolduğunu, herkesin beğenisini kazandığını ve onunyoldaşı olmaktan mutluluk duyduğunu belirtti.Panelin devamında polisin ‘dur ihtarı’na uymadığıgerekçesiyle polis tarafından katledilen Baran Tur-

sun’un babası Mehmet Tursun söz aldı. MehmetTursun Türkiye’de faili meçhullerin, kayıpların, infazlarınbitmediğine dikkat çekerek, Baran Tursun davasındakendisine ve ailesine yönelik baskı ve tehditlerin ol-duğunu ama bu tehditlere boyun eğmediklerini veoğlunun davasını sonuna kadar sürdüreceğini söyledi.Mehmet Tursun’un ardından söz alan Temel Demirer,devlet tarafından yapılan baskıların kendisine deuygulandığını ve hakkında birçok davanın açıldığınıbelirterek, “Bu davalarda devletin katil olduğu gerçeğinisöylemekten suçlanıyorum ama bugün yine A.SerkanEroğlu ile birlikte tekrar bu devletin katil bir devletolduğunu söylüyorum” dedi. Demirer, kendisinin debir zamanlar Ege Üniversitesi öğrencisi olduğunu veo zamandan bu zamana değişen hiç bir şey olmadığını,devletin zulüm ve baskılarının devam ettiğini söy-leyerek “her şeye rağmen umudun gençlikte, geleceğingençlikte olduğunu biliyorum. Ve mutlaka bu kapitalistdüzenin yıkılacağına kuvvetle inanıyorum.” dedi

Demokratik hak ve taleplere olan tahammülsüzlükve devlet eliyle “çözüm” olarak görülen şiddet, so-ruşturma, gözaltılar, hapishaneler vb. baskı uygula-maları bugün sömürü düzenini hâkim kılmak isteyengüçlerin estirdiği terör rüzgârları olup, aynı zamandaonların varlık koşullarıdır. Son süreçle beraber üni-versite alanlarında da ayyuka çıkan bu faşizan uy-gulamalara Hatay’da bir yenisi eklendi.Mustafa Kemal Üniversitesi’nde 20 öğrenciye 40’tanfazla soruşturma açan üniversite yönetimi soruş-turmaları sonuçlandırmaya başladı.Geçtiğimiz haziran ayında faşistlerin okula silahlagirmesi ve devrimci, demokrat, yurtsever öğrencilerinise bu olaya sessiz kalmayarak ’‘Üniversitede silahdeğil bilimsel eğitim istiyoruz” sloganıyla basın açık-laması yapmak istemişti. O esnada öğrencilerin ya-pacağı basın açıklamasına ÖGB ve Jandarma biber

gazı ve copla saldırmış, saldırı sonrası bir çok öğrenciyaralanmıştı.Öğrenciler ve ‘’güvenlik” güçleri arasında yaşanan ça-tışma sonrasında devrimci, demokrat, yurtsever öğ-renciler üzerinde yıldırma politikası izleyen üniversiteyönetiminin açtığı çeşitli soruşturmaların sonucunda;15’den fazla öğrenciye en az bir hafta olmak üzereokuldan uzaklaştırma ‘’cezası” verilirken, aralarındaDGH’li bir öğrencinin de bulunduğu 7 öğrenciye ise1 yıluzaklaştırma verildi. Ayrıca soruşturma açılan öğren-cilerin çoğunun son sınıfta olması yani mezuniyetlerinebir dönem kalmışken öğrencilere birer yıl uzaklaştırmaverilmesi saldırının boyutlarını ve amaçlarını ortayakoyuyor. MKÜ’lü öğrenciler, verilen birer yıllık uzaklaş-tırmalar karşısında, eğitim haklarının ellerinden alın-masına izin vermeyerek, haklarında açılan soruştur-malara karşı üniversite yönetimine dava açtılar.

Geçtiğimiz yıl BDP’nin kapatılmasını protesto amacıile gerçekleştirilen eylemler sırasında polis kurşunuile vurulan Dicle Üniversitesi öğrencisi Aydın Erdembir çok üniversitede yapılan eylemlerle anıldı.Aydın Erdem’i anmak amacıyla Dicle Üniversitesibaşta olmak üzere, Urfa, Hakkari, Mardin, Van, Muş,Siirt, Kocaeli, İzmir, Muğla, Isparta ve Dersim’ deeylem ve etkinlikler düzenlendi.Aydın Erdem’in polis kurşunuyla öldürülmesini pro-testo eden binlerce öğrenci dersleri boykot ederek,sınavlara girmedi. Yoğun katılımın olduğu eylemlerdebu tür olaylarda polisin aklandığı vurgulanarak, adetateşvik edildiği dile getirildi. Aydın Erdem’in de devletinfaşist zihniyetinin sonucu olarak kimliğinden kaynaklıhedef seçildiği belirtildi.

MKÜ’de sağanak halinde ‘ceza’ yağıyor

Aydın Erdem anıldı

Ege Üniversitesi’nde panel

G

14-15_Layout 2 1/5/11 3:38 PM Page 1

Page 15: 10-20 Ocak 2011

1510-20 OCAK 2011 Halkın Günlüğü gençlik yorum

İstanbul Dolmabahçe’de R.Tayyip Erdoğan veüniversite rektörleri bir araya gelerek YÖK’eilişkin bir toplantı yaptılar. Yapılan toplantı,çeşitli öğrenci örgütleri tarafından protesto edi-lerek birçok eylem organize edildi. İstanbul’dayapılan eylemler içerisinde iki tanesi hem eylemsırasında yaşananlar hem de (özellikle) eylemsonrası yaşananlar-yazılanlar-konuşulanlar iti-bariyle ön plana çıkıyordu. Öğrenci Kolektiflerive Genç-Sen tarafından organize edilen ikieyleme farklı noktalarda polis saldırmış, bildikgörüntüler eşliğinde öğrencilerin bazıları gözaltınaalınmış, geri kalanı ise eylemlerini bitirmek zo-runda bırakılmıştı. İlk etapta gayet sıradan venormal görünen bu tabloya yaklaştığımızda isekarşımıza bambaşka şeyler çıkmaya başladı. İlkönce belirli televizyon kanallarında her zamanyapıldığı gibi kısaca gösterilen saldırı görüntüleri,diğer gün sanki bir kumandaya basılmışgibi, başta Doğan medya grubunun ba-sın-yayın organları olmak üzere birçokburjuva-feodal basın organında ge-niş yer bularak adeta demokrasi-cilik yarışı içerisine girildi.Radikal bir “devrim” yaparakvizyonunu yenileyen ve Tarafgazetesinin misyonuna soyu-nan Radikal gazetesi tarafın-dan manşete taşınarak, o günneredeyse bütün köşe yazar-larının bu konu özgülünde yaz-maları, yine birçok gazete veinternet sayfalarında benzerhaber ve yorumların yer almasıve final olaraktan (bir eylemcininsaldırı sırasında aldığı darbelerdendolayı bebeğini kaybettiği haberi du-yulunca) televizyon kanallarında ardısıra tartışma programları yapılarak, şiddetve demokrasi üzerine haylice geniş “sohbetler”yapıldı, çözüm önerileri sunuldu. Son yıllardaaslında alışık olduğumuz ve fakat bu kadarınabünyemizin alışık olmadığı bir “demokrasicilik”oyunu ile karşı karşıyayız. Bir taraftan had saf-haya çıkan hak gaspları, sokak infazları, iştenatmalar ve en küçük demokratik hak alma ey-lemlerine yapılan saldırılar, diğer taraftan isetüm bu yaşananları sözde eleştiren ve demokrasiile bağdaştırmayan “demokrasi” havarilerimiz.Son yaşanan olay üzerine özellikle CHP ve hattaMHP’nin gösterdiği “tepki” oldukça düşündürücüve fakat bu kesimlerden medet umup, bunlarınkendilerine sahip çıkmalarına sevinen aklı evvelsolcularımızın tavırları ise bir o kadar düşündürücüolmaktadır. Özellikle CHP tarafından yapılanlarAKP “karşıtlığı” için iyi bir malzeme yapılarak“zulüm, orantısız güç, terör” olarak damgalanıp,buradan prim kapma çabasına girilmiştir. Yapılaneylemde saldırıya uğrayan bazı öğrencilerin CHP’li“vekilleri” tarafından Meclis’e davet edilmelerive bu davetten duydukları gururu yansıtan gö-rüntüleri bizce yapılan saldırıdan daha vahimbir olgudur. Oldukça haklı bir eylem sonrası, fa-şizmin karakterinde olan saldırı politikasına karşı,halk nezdinde oluşan haklı bir tepki, sokaktahalkla birlikte örülecek bir sürece evriltileceğine,o saldırının en yaman savunucularından olan(şekilde tersini iddia etseler de) CHP gibi faşistbir partinin minnetine başvurmak oldukça trajik

bir durum olsagerek. Burju-v a - f e o d a lmedyada gün-

lerce manşetler-de verilen ve tam

bir “demokrasi”tartışmaları arena-

sına döndürülen sözkonusu eylem sonrası ya-

zılanlar, tamda AKP öncülü-ğünde estirilen “değişim” politika-

larının tipik karikatürlerini oluşturmakta.

Genç sen: Öğrenci muhalefetini sindirmek istiyorlar!Şimdi şöyle Genç-Sen eyleminden sonraki sürecebaktığımızda, aslında ilk başta herkes, öğrencilerlebirlikte muhalefet havası oluştu gibi oldu. Birçokköşe yazarı ilk başta bu kadar orantısız gücünkullanılmaması gerektiğini söylüyordu. Ancakdaha sonrası için bu öğrencilerin aleyhine birşey oldu. Çünkü bence bir anlamda hükümetin,bu muhalefetin artmasından korktuğunu dü-şünüyorum. O yüzden de bizim aleyhimizde ya-zılar yazılmaya başlandı. Oraya katılan eylem-cilerin kadrolu eylemci oldukları, illegal örgütmilitanları oldukları gibi şeyler yazılıp çizilmeyebaşlandı ve giderek çirkinleşerek devam ediyorbunlar. Bunları aslında öğrencilerin muhalefetinisindirme politikası olarak değerlendiriyorum.

Faşist uygulamalar geçmişten bu yana devam ediyorÜniversitelerde faşist uygulamalar geçmişte devardı şu anda da devam ediyor artarak devamediyor. En küçük bir hak alma mücadelesinekarşı çok sert müdahaleler gerçekleşiyor. Buaslında üniversiteli genci apolitikleştirme, yoz-laştırma politikalarıdır. Yani bu aslında oluşan

en ufak bir muhalefeti sindirmeye çalışıyorlar.Polisler üniversitelerde zaten vardı ancak şuanda üniversitelerde polis terörü giderek dahada fazla artıyor. Devrimci-demokrat-yurtseveröğrencilerin üstünde çok aşırı bir şiddet ve terörvar. Şu anda aslında bu sistemin, üniversite öğ-rencilerini getirmek istediği noktayı şu süreçteçok daha iyi görüyoruz. Artan bir kısım muhalefetvar ancak hükümetin sindirme politikalarıylabirlikte, öğrenciler bundan korkmaya çekinmeyebaşladılar. Ve artık öyle bir duruma geldiler ki,uzattığımız gazeteyi, bildiriyi almaz durumdalarşu anda. Bununla ilgili üniversitelerde, birazdaha öğrencilere biraz daha temas etmek, onlaradokunmak, yaratıcı eylemlilik çeşitlilikleri yaparakçekim merkezi haline gelmek gerek.

Öğrenci Kollektifleri: Medya sürecin nabzını tutuyor!AKP’nin üniversite üzerinde saldırılarını artırdığıson süreçte, paralel olarak öğrenci hareketi deyükselişe geçti. Bu durumda kimi medya kuruşlarısürecin nabzını tutmaya çalışmakta, kimilerisansasyon haber aramakta, yandaş medya diyenitelendirdiğimiz kimileri ise karalama kampan-yaları başlatıp sürdürmektedir. Özellikle AnkaraÜniversitesi SBF’ de Burhan Kuzu’ya yapılanyumurtalı protesto basında geniş yer aldı. Pro-testo aracı olarak kullandığımız yumurta AKPmedyası terör aleti olarak ilan ederken, kendisinesolcu diyen birçok köşe yazarı da eylemi şiddetolarak değerlendirmeyi tercih ediyor. Yumurtalıprotestolara öğrencilere yapılan saldırıları gör-mezden gelerek değerlendirme yapmak ya da“o da kötü bu da kötü” şeklinde yaklaşmakancak ve ancak AKP’nin neoliberal saldırılarınındaha kolay kana karışmasını sağlar. Bu süreçtebaşbakan, bakanlar, yandaş medya birleşip, yu-murtalı protestoları karalama kampanyası baş-lattılar. Yine de yumurtayı atanlar, yumurtanınmeşruluğunu hissedenler, savunanlar tartış-

malardan galip çıkmıştır.

AKP’nin faşist yüzü ortaya çıkmıştırBugün yapılan saldırılar da hem muhalif üni-versitelilerin önünü kesmek, hem de toplumuntamamına korku salmak amaçlıdır. Yaşananpolis saldırıları kendisini darbe karşıtı ilan eden,demokrasi havarisi olarak nitelendiren AKP hü-kümetinin faşist yüzünü ortaya çıkarmıştır. Bunoktada hak mücadelesi verenler olarak, etkiliteşhirlerle, mağdur siyasetinin bir adım ilerisineolsun geçebildiğimizde mücadelenin olumlu so-nuçlarının artacağını düşünüyoruz.

Demokratik Gençlik Hareketi: Popülist eylem tarzları kutsanıyor!Öncelikle söylemek gerekir ki burjuva-feodalmedya, kendisiyle aynı eksende durmayan birideolojik-politik hatta sahip olan bir eyleminteşhirini yapmaz, yapsa dahi onu çarpıtmaktankendini alıkoyamaz, Burjuva medyanın yaptığı“uzun soluklu” tartışma programların, yaldızlımanşetlerin bir çıkarına hizmet ettiği ortadadır.Öncelikli olarak bizi ilgilendiren bir durum olarak,popülist eylem tarzı izleyen küçük burjuva solörgütlerin eylemleri kutsanarak, ilerici-devrimciöğrenciler de aynı mindere çekilmeye çalışmak-tadırlar. Zira eylemlerden sonra, yapılan “yumurtapolemikleri” zinhar dostlarımızın maruz kalma-ması gereken bir duruma işaret etmiştir. Diğeryandan bakılacak olursa yapılan tartışmalardaha çok Kemalist kliğin as oyuncularının ya daonların çanak yalayıcılarının kanallarında AKPüzerine saldırı biçiminde kurgulanmaktadır. Dik-katle bakılırsa söz konusu kanallarda yapılantartışmalarda katılımcıların büyük kısmı Kemalisttandanslı olarak seçilmekte ortalarına atılanAKP “muhafızları” ile usanmaz bir biçimde ka-pışmaktadırlar ve klik dalaşına ilişkin önemlienstantaneler sunmaktadırlar. En somut durumolarak düne kadar öğrencilerin hiçbir sorununayönelmeyen CHP’nin bu öğrencilere sahip çık-masıdır. Burjuva-feodal medyanın öğrenci ey-lemliliklerine ne önem atfettiği, yakın bir dönemdeülkemize emperyalistler eliyle kurulacak olanFüze Kalkanı’na karşı devrimci-demokrat öğ-rencilerin göstereceği mücadelenin onların ek-ranlarında, gazetelerinde ne kadar yer bulacağıile ayyuka çıkmış olacaktır.

Devrimci-demokrat öğrenciler faşizmin hedefindedir!Bir ülkenin eğitim sistemi aynı zamanda onunsistemine yaslandığından her yetişen öğrencininyine o sistemin ihtiyacına cevap olması beklen-mektedir. Bu durumda da yarı-feodal ülke ger-çekliğinde, hangi öğrenci akademik-demokratiktaleplerde bulunuyorsa, işte o faşizmin boyhedefi haline gelir. Buradan hareketle de öğrencigençlik bu dönemde çok saldırıya maruz kaldıdersek: 16 Mart’ı, 80 faşist darbesi ile üniversi-telerden devrimci-demokrat öğelerin tasfiyeedilmesini, 95-96 döneminde fahiş zamları pro-testo eden öğrencilere yönelen saldırıları, 2008senesinde Bolu’dan Bursa’ya, Ankara’dan An-talya’ya kadar yapılan saldırıları nereye koyacağız.Bu saldırılar yapısaldır sadece bu dönem itibariylemedya tarafından daha fazla yansıtılmaktadır.Buna ek olarak da dönemin sözüm ona demo-kratikleşme-açılım dönemine denk getirilmesiyine ilgilerin bu tarz şeylere kaymasına nedenolmaktadır. Bu saldırıların demokratik hak mü-cadelesine nasıl sirayet edeceği sorusuna iseaslında biraz önce zımni olarak cevap verdik.Öğrenci gençlik geçmişten bugüne sistematikolarak saldırıya maruz kalıyorsa bu onun halamuhalif-devrimci tavrını koruduğunu göster-mektedir. Bu saldırılar ilk değil ve son olmaya-caktır. Öğrencilerin mücadelesini ezmeye çalı-şanlar, kendi gerici aygıtlarıyla birlikte tarihinçöplüğüne gömülmeye mahkûmdurlar.

Orantısız güç ya da aşırı demokrasiDemokrasi tartışmaları bilinçliolarak AKP ve CHP eksenindeyapılıyor. Burjuva medyanınyaptığı bu manipülasyon kit-lelerde kafa karışıklığına yolaçarken, bazı “sol” örgütlerdebu duruma yedekleniyor.

Genç-Sen, DHG ve Öğ-

rencileriyle Kolektifleriile yaptığımız söyleşilerde,

son günlerdeki öğrenci ey-lemleri üzerine medyada ya-pılan tartışmaları, bu tartışma-ların amacı, üniversitelerdekipolis destekli saldırılar ve de-

mokratik hak arama mü-cadelesine etkisi üzerine

kısaca düşünceleraldık

14-15_Layout 2 1/5/11 3:38 PM Page 2

Page 16: 10-20 Ocak 2011

Nepal devrimi ve iki çizgi mücadelesi

17 Aralık 2010 tarihinde toplanan Nepal BirleşikKomünist Partisi (Maoist)-Merkez Komitesi (MK),Genel Başkan Prachanda’nın barışı ve yeni anayasasürecini sekteye uğratma girişimlerine karşı ayak-lanılması gerektiği yönündeki tezini kabul etti.Son yapılan Merkez Komitesi toplantısında üçfarklı rapor sunulmuş ve yapılan oylamada GenelBaşkan Prachanda tarafından sunulan rapor kabuledilmişti. Parti Genel Merkezi’nde yapılan top-lantıda oylamaya sunulan Prachanda’nın makalesi,Genel Başkan Yardımcısı Kiran tarafından aynımeseleye ilişkin farklı bir makale sunulmuş ol-masına rağmen, Kiran, tarihsel muhasebe kısmıhariç, Genel Başkan’ın makalesine katıldığını be-lirtti.NBKP(M)’nin bir diğer Genel Başkan Yardımcısıolan Baburam Bhattarai ise Prachanda’nın ma-

kalesinin karşıdevrimcileri kışkırtacağını savunarak,söz konusu tezlere destek vermeyeceğini fakatacil sorunlar konusunda Prachanda’nın çözümiçin sunduğu eylem biçimlerine destek vereceğiniaçıkladı. Bütün farklı fikirlere rağmen bu üç liderinacil sorunlara ilişkin değerlendirmelerde ortak-laştıkları görülüyor. Maoist sözcü Dina Nath Sharma toplantıdansonra durumu şöyle özetledi: “Genel Başkan Prac-handa’nın Palungtar MK toplantısında sunduğutezleri içeren makale bu toplantıda kabul edilmiştir.”Üç lider arasında Palungtar’da yapılan MK top-lantısında farklılığa yol açan meseleler ise şun-lardan oluşuyor:Prachanda, Kiran ve Bhattarai, Palungtar MK top-lantısında karşılarındaki acil sorunlara ve onlarınçözümüne dair üç ayrı makale sunmuşlardı. par-

tinin önde gelen üç isminin yapılması gerekenleredair fikir ayrılıkları vardı. Palungtar MK toplantı-sında Merkez Komite’ye, bu üç ayrı makalede be-lirtilen siyasi görüşlerin uzlaşısının sağlanmasıve farklı hatların tek bir hatta dönüştürülmesigörevleri düşüyordu. Makalelerin her birinde partinin baş düşmanlarınave ana çelişkiye dair tezlerin yanı sıra Chunwangtoplantısından (2005) bu yana partinin tarihselmuhasebesi yer alıyordu. Genel Başkan Prachanda“Hindistan, yayılmacılığı ve yerli karşıdevrimcilerinbirlikteliğinin” baş düşman olduğunu belirlerken;Kiran sadece “Hindistan yayılmacılığının”, Bhattaraiise sadece “yerli karşıdevrimcilerin” baş düşmanolduğunu savunmakta. 17 Aralıkta yapılan MK toplantısında, Kiran’ın“Hindistan yayılmacılığının ve yerli karşıdevrim-cilerin birlikteliğinin” baş düşman olduğu tezinikabul etmesiyle, Prachanda’nın makalesi kabuledildi. Genel Başkan’ın makalesi barış ve anaya-sanın yazılması süreçlerine destek çıkılması ge-rektiğini söylerken, bir yandan da halk ayaklan-masına vurgu yapıyor. Palungtar MK toplantısında, Parti’nin önde gelenisimlerinin farklı siyasi çizgilerinin Parti içinde vedışında tartışmaya açılması kararı alınmıştı. Maoist Sözcü Sharma, MK Toplantısı’nda alınankarar uyarınca, “Bichar Dhara” isimli yeni biryayının çıkarılacağını ve bu yayında liderlerin ara-sındaki ideolojik farklılıkların tartışılacağını belirtti.Alınan bu karara ilişkin Dr. Bhattarai’nin çizgisineyakınlık besleyen kimi kadrolar ve önderler bunakarşı çıkarak, bu tür bir yayının açık tartışmayakapıları kapayacağını iddia ediyorlar. MK toplantısına ilişkin bir açıklama yapan Kiran,Chunwang toplantısında Genel Başkan Prachan-da’nın ve Dr. Bhattarai’nin öne sürdüğü ve partiyibarışın sürdürülmesi ve anayasanın yazılmasışiarlarını sahiplenmeye iten ve federal demokratikcumhuriyet güzergahına oturtan tezlerin doğru-luğuna dair şüphelerinin olduğunu, Halk Savaşı’nason verilmesinin ve Kızıl Siyasi İktidarların ortadankaldırılmasının hatalı olduğunu söyledi. AyrıcaMaoist Parti’nin hükümette olduğu dönemi korkunçbir başarısızlık örneği olarak değerlendirdiğini,zira bu dönemde hiçbir programatik görüşün vehedefin uygulamaya geçirilememiş olduğunu dilegetirdi. Diğer yandan Bhattarai ise, Prachanda’nın makalesiiçin şöyle dedi: “Bu eylem planı uyarınca, hemulusal hem uluslararası durumu değerlendirirsekkarşıdevrimin elini güçlendirmiş oluruz.” Bhatta-rai’ye göre Genel Başkan’ın sunduğu hat izlenirsene barış gelebilir, ne anayasa yazılabilir, ne de birhalk ayaklanması gerçekleşebilir.

Halkın Günlüğü 10-20 OCAK 2011dünya çeviri16

42. kuruluş yıldönümünü kutlayan FilipinlerKomünist Partisi (FKP), Şubat 2011’debaşlaması beklenen barış görüşmelerinerağmen eylemlerini sürdüreceklerini açık-ladı. Ulusal Demokratik Cephesi’nin Kuzey DoğuMindanao sözcüsü Jorge Madlos, 26 Aralıktarihinde çok sayıda basın kuruluşununizlediği törende, “Barış görüşmelerine rağ-men, devrim sürecek” dedi. Madlos, yüz-lerce militanın ve sempatizanın katıldığıkutlamada, “Yeni nesil savaşçılar devriminsüreceğinin garantisi. Onlarla devriminsüreceğini bilmenin mutluluğunu yaşıyo-rum.” dedi.Bölgede 42 gerilla üniteleri olduğunu be-lirten, son dönemde 250 eylem gerçek-leştirdiklerini ve 200’ü aşkın silaha el koy-duklarını söyleyen Madlos, FKP’nin 42.kuruluş yıldönümünde, maden şirketlerinide uyardı, doğayı tahrip eden ve işçilerinhaklarını ihlal eden şirketlere saldırılardabulunacaklarını belirtti. Filipinler KomünistPartisi ve silahlı kanadı olan Yeni HalkOrdusu, 1968’den beri Filipinler’de gerillamücadelesi vererek, Filipinler devleti ilesavaş içerisinde bulunuyor.Hükümetin baş görüşmecisi AlexanderPadilla ise FKP’nin açıklamalarına rağmenbarış görüşmelerinin süreceği yönündeumutlu olduğunu söyledi. Yeni reformisthükümetin devrimcilerin taleplerini gözardı etmeyeceğini söyleyen Padilla, Şubat2011’de, 6 yıllık bir aradan sonra başlayacakbarış görüşmelerinde ortak bir yol bulu-nabileceği görüşünde. Norveç’te süren barış görüşmeleri 2004’dedönemin başbakanı Gloria Macapagal Ar-royo, AB ve ABD’ye FKP’yi terör listesinealdırdığı için kesilmişti.

FKP 42. kuruluş yıldönümünü kutluyor

NBKP(M) eylemlere başlıyorNBKP(M), barış ve anayasa için mücadele programı uyarınca, 30 Aralık’tan itibarensürekli gösteriler ve yürüyüşler yapmayı planlıyor. Parti kadroları da 14 Ocak 2011tarihine kadar yeni bir eğitim programına tabi tutulacaklar. Ayrıca parti, Ocakortalarından Şubat ortasına kadar sürecek yoğun bir propaganda kampanyasıbaşlatmayı amaçlıyor. Maoist Halk Savaşı’nın 1996 senesindeki başlangıç tarihi olanve yıldönümü kabul edilen 13 Şubat’tan itibaren de mücadelenin yoğunlaştırılmasıplanlanıyor. Janaandolan Günü olan 7 Nisan’dan başlayarak anayasa ve barış içinmücadele programının daha da yoğunlaştırılacağı belirtiliyor.

16-17_Layout 2 1/5/11 3:47 PM Page 1

Page 17: 10-20 Ocak 2011

Dr. Binayak Sen’e ömür boyu hapisHindistanlı doktor ve insan hakları aktivisti Dr. BinayakSen, “isyana teşvik” ve “komplo” suçlamalarıyla 24Aralık 2010 günü Hindistan’da yapılan yargılamadaömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Uzun süre Hindistan’ın Chhattisgarh bölgesinin kırsalalanlarında sağlık hizmetlerini yoksul halk arasındayaygınlaştırmaya çalışan ve “yoksulların hekimi”olarak tanınan Binayak Sen, Hint polisinin ve özelmilis güçlerin bölge halkına karşı uyguladığı şiddetive katliamları kamuoyuna duyuruyordu. 2007’de, hükümet güçleriyle HKP(M) gerillaları arasındayoğun çatışmaların yaşandığı Chhattisgarh eyaletininbaşkenti Raipur kentinde “Maoist isyancılara yardımetmek” suçlamasıyla tutuklanan Binayak Sen’in davası,uluslararası tıp ve insan hakları savunucusu çevrelertarafından yakından izleniyordu. TutuklandığındaBinayak Sen’in destekçileri, Raipur, Delhi, Kalküta,Bombay, Londra, New York gibi Hindistan’daki vedünyadaki birçok kentte protesto gösterileri düzen-lemiş, 16 Haziran 2007 tarihinde Noam Chomsky vetanınmış bazı uluslararası aydınlar yaptıkları bir basınaçıklamasında, “Sen’in tutuklanması”nı, “bölgedekiinsan hakları ihlallerini dile getiren PUCL’ye [HalkınSivil Özgürlükler Birliği] ve demokratik çevrelere açıkca

bir gözdağı verme girişimi” olarak nitelendirmişti. 9 Haziran 2007’de İngiliz Tıp Dergisi’nde [BritishMedical Journal] yayınlanan bir yazıda Binayak Sen,“Hayatını barışa ve yoksul halka hizmet etmeyeadayan saygın bir uluslararası tıp doktoru, bir barışve tarafsızlık savunucusu” olarak tanımlanıyordu.Binayak Sen yargılanması süresince kendisine yö-neltilen suçlamaları sürekli reddetti. Uluslararası AfÖrgütü’nün Sen’in tutuklanması sonrası yayınladığıbir bildiride, “Sen’e yönelik suçlamaların temelsiz vepolitik gerekçeli” olduğu vurgulanarak, karara ilişkin“Bölgede halkın sorunlarına çözüm için barışçıl biryol sağlayan insan hakları aktivistlerini tehdit ediyor”ifadelerini kullandı.Hindistan’da Maoistler önderliğinde yürütülen HalkSavaşı, Hint egemenleri tarafından ülkedeki bir nu-maralı tehdit olarak görülmekte ve oldukça büyükkaynaklar ayrılarak, Maoistlerin bastırılması için özelpolitikalar hayata geçirilmektedir. Aynı şekilde ülkedekiHalk Savaşı mücadelesine destek veren, sempatiduyan ya da Hint egemen politikasına muhalefeteden bir çok aydın-yazar-akademisyen de soruştur-malara uğramakta, gözaltına alınarak tutuklanmak-tadır.

17dünya haber

usya Devlet BaşkanıMedvedev Akdeniz açı-lımına Ekim ayında Kıb-rıs’a resmi ziyaret dü-zenleyerek başladı. Med-vedev ile Hristofyas çe-

şitli alanlarda 15 ayrı anlaşma imzaladı.Medvedev Kıbrıs sorununun çözümündeMoskova’nın tutumunun değişmediğini,hedefin tek uluslararası temsiliyeti olanbirleşmiş bir devlet olmaya devam et-tiğini söyledi. Moskova, Sovyetler Birliğizamanında başlayan özel ilgi ve desteğinibugün de sürdürüyor.İlk bakışta bu ziyaret iş gezisi olarak gö-rülse de tayin edici olanın karşılıklı siyasiçıkarlar ve hesaplar olduğu aşikar. Mos-kova Kıbrıs’a bağımsızlığını kavuştuğutarihten itibaren yakın ilgi gösterdi vetarihi hesapları doğrultusunda adayıAkdeniz’e inmek için sıçrama tahtasıolarak gördü. Soğuk savaşın sona er-mesinden sonra da bu ilgi ve stratejikhesaplar devam etti. Bölgedeki nüfusunucanlı tutmak için Kıbrıs yöneticileriylegeleneksel ilişkilerini sürdürmeye devamediyor. Moskova’nın seyahatinin esasamacı stratejiktir. Rum tarafı için de builişki büyük önem taşıyor. Zira RusyaKıbrıs sorununun başlangıcından itibarenRum tarafının görüşü olan birleşik Kıbrıstezini destekledi. Bununla beraber Mos-kova’nın özellikle son zamanlarda hızlagelişen Türk-Rus ilişkileri karşısında fazlaöne çıkmamaya çalıştığı da bir gerçek.1878 Osmanlı-Rus savaşında İngilizlereverilen Kıbrıs 1959’da imzalanan Zürichantlaşmasına kadar İngilizlerin işgalindekaldı. 2. paylaşım savaşından itibarenKıbrıs’ı ele geçirme siyasetini izleyenABD emperyalizmi bu siyasetin aracıolarak Yunanistan’daki uşaklarına “enosis”fikrini ortaya attırmıştı. Bu amacını ger-çekleştirmek için ada ve ada halkınınmücadelesi üzerinde türlü oyunlar ter-tipleyerek 1955 senesinde faşist EOKAteşkilatını kurdurmuş, böl-yönet siyasetiniyürürlüğe sokmaya çalışmıştır. Türkhakim sınıflarının da “Ya ölüm Ya taksim”haykırışlarıyla ABD emperyalizminin si-yasetine uygun olarak başlattıkları pro-paganda ile şovenizm körüklendi. Ada-daki Türk ve Rum milliyetinden halk veYunanistan ile Türkiye halkı arasındadüşmanlık tohumları ekilip bu ülkelerdekiuşaklar eliyle emperyalist amacın parçasıolarak bu çelişmeler körüklendi. Buradazikredilmesi gereken önemli satırbaşıRumların İngilizlere karşı direnişi esna-sında Fazıl Küçük’ün liderliğini yaptığıKıbrıslı Türklerin birlikte mücadele yerineİngilizlerin yanında saf tutmuş olmasıdır.Mücadelenin ve Kıbrıs’ın iki millettenhalkının boğazlaşmasının ivme kazan-ması üzerine 1959’da Londra’da imza-lanan Zürich antlaşmasıyla bağımsızKıbrıs Cumhuriyeti kurduruldu.15 Temmuz 1974’de Kıbrıs’ta faşist birdarbe teşebbüsü oldu. Bu girişim ileSSCB’nin uşağı Makarios yönetimi yıkıldıve yerine “Yunan Kıbrıs Cumhuriyetinin“ kurulduğu ilan edildi. Yunanistan’dakifaşist askeri cuntanın yürüttüğü bu dar-benin arkasında ABD vardı. ABD Kıbrıs’tauşakları vasıtasıyla böyle bir darbeyitezgahlayarak planları önünde önemlibir engel olan SSCB güdümündeki Ma-karios yönetimini devirmek ve adadakesin bir hakimiyet kurmak istiyordu.Böylece Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs,Rus sosyal emperyalizminin denetimalanı içine girmeyecekti. ABD’nin ope-

rasyonunun başarıya ulaşması halindeiki amaç gerçekleşmiş olacaktı.1-Askeri açıdan önemli, “Batmaz uçakgemisi “ şeklinde tanımlanan Kıbrıs sa-yesinde çevredeki haberleşmeler izle-nerek kontrol sağlanacak, herhangi birdurum karşısında konuşlanacak savaşgemileri ile bölgeye müdahale için at-lama üssü olarak kullanılacaktı. Böylecehem Kıbrıs’ın hemen yanı başında bu-lunan dünya petrol üretiminin çokönemli bölümünün çıkarıldığı alan de-netlenecek hem de onlar arasında etkiliolan emperyalist devlet Rus Sosyal Em-peryalizmine karşı ada güçlü bir manevraalanı olarak kullanılacaktı.2-Darbe başarılı olduğu takdirde Yuna-nistan halkından tecrit olmuş olan kendikurdurduğu faşist Yunan cuntası güçkazanacak; Yunan halkının geçici deolsa desteğini sağlayarak yerini sağ-lamlaştıracaktı.Fakat darbe başarıya ulaşmadı. ABD he-men işe koyularak durumu kurtarmapolitikasını yürürlüğe soktu. Başka güçleriharekete geçirdi. Başlangıçta “Bu Rum-ların iç işidir” diyerek gizliden gizliyedarbeyi destekleyen Türk hakim sınıflarıbirden “Garantör devlet” olduklarını ha-tırladılar ve 20.07.1974’de Kıbrıs’a 1959senesinde Londra’da imzalanan GarantiAntlaşmasının 3.maddesine dayanarakemperyalizmin icazetiyle askeri müda-hale yapıldı. Bu saldırı hareketinin amacıilan edildiği gibi Kıbrıs Türklerini kur-tarmak değil emperyalistlerin çıkarlarıdoğrultusunda adayı bölmek, devletolarak varlığını sona erdirmekti. Sonuçolarak Türk ordusunun Kıbrıs müdahalesiKıbrıs’a esenlik, barış ve demokrasi değilfelaket ve zulüm getirdi. Çevresindeki denizlerin büyük petrolve doğalgaz rezervlerine sahip olduğusaptanan Kıbrıs adasının önemi işgaldenbu yana ABD elebaşılığındaki emper-yalizm ve süper güç olma yolunda iler-leyen emperyal Rusya için daha daartmış durumdadır. Bu gün adada ikidevlet olmasına karşın ABD, İngiltereve AB adanın tümüne tamamen ha-kimdir. O kadarki Türkiye’nin adadakihava üssü Geçitkale özelleştirilerek ABD-İngiltere ortak şirketi CAS’ye ihale yoluylasatıldı.ABD elebaşılığındaki emperyalizminstratejisinde Ada kısa vadede tamamenaskeri üsler bölgesi olacak, enerji geçişsisteminde odak noktası ve stratejikhale gelecek, Irakta kurdurulan devletingüvenliği ve Stratejik Süveyş ve İsken-derun Körfezi’nin kontrolü Kıbrıs üze-rinden sağlanacaktır Ortadoğu ve DoğuAkdeniz’in petrol ve doğalgaz olarakönemi devam ettikçe bu süreç devamedecek, Kıbrıs’ta zamanla Yunanistanve Türkiye’nin etkisi giderek azalarak İn-giliz üslerinin yanına ABD, AB üsleri degelecektir. Ancak Çin’in gelişmesini de-vam ettirmesi halinde orta vadede sü-recin kesintiye uğrayacağı ve ABD ele-başılığındaki emperyalizmin yerini Çin’inalacağını söylemek kehanet olmaya-caktır.Kıbrıs’ta tek adil ve kalıcı çözüm Kıbrıshalkının bağımsızlık ve halk demokrasisiuğruna yürüteceği birlik halindeki mü-cadelenin sonunda gelecektir. Emper-yalistlerin “çözüm” planlarının Kıbrıs hal-kını köleliğe mahkum edici, emperyalistemelleri uğruna çözümler getiren çö-zümsüzlük planları olduğu zamanla an-laşılacaktır.

ahmet hacalişi k.

KIBRIS SORUNU-RUSYA’NINAKDENİZ AÇILIMI

EKSEN

REmperyalizmin içerisinde bulunduğuekonomik kriz durumu Yunanistandevletini yutmak üzere. IMF ve Av-rupa Merkez Bankası tarafından Yu-nanistan devletine dayatılan sosyalyıkım anlamına gelen 2011 yılı bütçetasarısı 24 Aralık tarihinde Yunanparlamentosu tarafından yapılan oy-lamada 142 oya karşı 156 oyla kabuledildi.Kemer sıkma bütçesi kapsamındasağlık sektörü ve savunma alanındakibazı harcamalar kesiliyor. Bunaemeklilik maaşlarının dondurulmasıve vergilerin artırılması da dahil.Bütçe paketi, Yunanistan’ın AvrupaBirliği ve Uluslararası Para Fonu’ndan(IMF) aldığı 145 milyar dolarlık acilyardım fonunun koşullarını da yerinegetiriyor. İşçi ve emekçiler açısından

şimdiye değin kazanılmış birçok hak-kın tırpanlanması anlamına gelenbütçe paketine karşı binlerce kişiprotesto gösterileri düzenledi. Bütçegörüşmeleri sürdüğü sırada başkentAtina’da yapılan grevler ve protestogösterileri nedeniyle hayat felç oldu.Grev nedeniyle otobüsler ve trenlerçalışmadı. Bütçe paketi ekseninde 2011 yılındaöngörülen reform uygulamalarınakarşı sendikalar grevler yapma kararıaldı. Tasarının gündeme geldiği an-dan itibaren on binlerce kişi sokağaçıkarak Yunan devletini protesto et-mişti. Son aylarda grev dalgalarıylasarsılan Yunanistan’da önümüzdekidönem de yeni grevler gerçekleşti-rilmesi bekleniyor.

Yunanistan’da sosyal yıkım

bütçesi onaylandı

16-17_Layout 2 1/5/11 3:47 PM Page 2

Page 18: 10-20 Ocak 2011

WikiLeaks’lerinAmerika’yı

aklamaserüveni

Halkın Günlüğü 10-20 OCAK 2011analiz18

Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin iki yüzyıllık kuruluş tarihinde (1) savaş ve işgallerindevamla merkezde olduğu bir devlet olmaprofilini (1790=220) hep yansıta gelmiştir.Bu devlet yapısı – savaş, tehdit ve gözyaşıylatercübe edildiği bir devlet geleneğinin ol-mazsa olmazından başka hiçbir şey olma-mıştır. Diğer bir ifadeyle, ABD’nin devletgerçeği bir savaş devleti olmuş olmasıdır.ABD’de, bu gelenekteki devlet yapısının yö-netimindeki yansıması tehdit unsuru ol-muştur; ısrarla savaşları kazanmak, askerisanayinin bir önceki yıla veya iktidara oranladaha çok büyütmek, yeni savaş bölgeleriniyaratmak, stratejik etkinliğini sağlamakvs’ler devletin iç ve dış politikasının temeldinamikleri olmuştur. Dolayısıyla, böyle birgeleneğin ısrarındaki ABD, devlet sicilinintemiz olması mümkün değildir, WikiLe-aks’lerin devamla ABD üzerinde ki yoğun-laşmasını her düşündüğümüzde…

WikiLeaks(ler) nedir?Bununla neler anlatılmak veyabilinmek isteniliyor? WikiLeaks; anlam olarak ‘çancı’ demektir,yani birçok kişi veya kişilerce bilinmeyen vede saklı tutulan haber/olayları “duyurmak,iletmek, gün ışığına çıkartmak ve çanınıçalmak” demektir. Çancı olayları kamuoyuile paylaşırken, zannedildiği gibi tek tek bi-reylerin Robin Hood’un (kurtarıcı rolü) olağan-üstü kahramanlık cesareti ve ne de çaba-sındaki hayal dünyasıdır. Bütün bilgiler esasolarak kaynağı gizli tutulan ve devlet kadarbir o güce sahip adreslerden aktarılan veri-lerdir. Tüm bunlar genel olarak gizli diplo-matik yazışmalar olup, ve de bakan veyadevlet başkanlarına ait resmi belgelerdir. WikiLeaks’in ABD’de üzerinde yoğunlaşma-sının ana nedenini anlamak; ve anladıkla-rımızı anlaşılır bir süzgeçenten geçmesinisağlayabilmek için, kısa da olsa bazı tarihselolayların resmini çizmek gerekiyor. Bugünün

WikiLeaks’ine benzer olaylar, geçmişte deABD’yi hedef alan bir çok defa gündemegeldiği de bilinmektedir. Çancılık görevi ya-pan/lar’ Amerika yönetimi tarafından ya‘vatan haini’ olmakla tehdit edilmiş, veya‘ABD’nin düşmanı’ olarak hedef gösterilmiştir.Ancak tüm bu söylemlere rağmen; söz ko-nusu kişiler belli bir zaman aşımından sonra,geçmişin popülaritesini yeni dönemin aktifsiyasal ortamında rahat bir şekilde sürdürdü-klerini de biliyoruz. Örneğin;The Washington Post gazetesinde çalışanBob Woodward, ele geçirdiği belgeleri yayınlarve Devlet Başkan’ı Richard Nixon’nu Wa-tergate Scandal’ı (2) ile suçlarken (1972 seç-imlerinde kanunsuz işlerin yapılmış olması(…) vs.), Nixon’un 09.08.1974’de istifa et-mesine neden olur. Woodward can güvenliğiolmadığı gerekçesiyle, bir dönem Avrupaülkelerinde yaşamını sürdürmek zorundakalır. Philip Agee 1957 yılında CIA (Merkezi Ha-beralma Örgütü) adına Güney ve Orta Ame-rika ülkelerinde görev yapar, aynı dönemlerdede Washington D.C. gazetesinde de bir ga-zeteci sıfatıyla çalır ve öyle bilinir. Agee,1975 yılında CIA’nın Latin Amerika ülkele-rinde devrimci ve sol görüşlü örgüt, sendikaveya partilerin ileri kadrolarının nasıl per-vasızca katledildiklerini ve de zaman zamanortadan kaybedildiklerini uluslararası ka-muoyuna yansıtır. ABD yönetimi ve medyasıbugün Julian Assange yapılan saldırılarınaynısını da o dönemde Agee karşı yapar. Scott Ritter Cumhuriyetci Parti’den olup,Körfez savaşı (1990-1991) döneminde deAmerikan askeridir. William Rivers Pitt iseDemokrat Parti’den, aktivist, gazeteci veyazar kimliğiyle bilinir. Her ikisi de 1998’deBirleşmiş Milletler silah-denetcileri komis-yonunda bulunup kitle imha silahlarını bul-mak iddiasıyla bir süre Irak’ta araştırmalardabulunurlar. Amerikan yönetiminin iddia ettiğigibi hiçbir bulguya raslamazlar. Bu durumoları “Georhe W. Bush’un Bize Anlattıkları”adlı bir kitabı yazmalarına neden olur. Bukitapta “Een Fraai Armageddon” (Bir cicikıyamet günü) (3) bölümünü eklemeleri veAmerikan yönetimine karşı eleştirel bir bakışaçısıyla Irak’ta ki izlenimlerini aktarırken,bu durum onların Amerika’da rahatçayaşamalarına pek te bir olumluluk ortamınısunmaz olur. Her zaman olduğu gibi; onlar‘Amerikan karşıtı’, veya ‘Amerikan düşman-ları’ oldukları iddiasıyla suçlandılar veyatehdit edildiler.

Yukarıda anlatmaya çalıştığımız ve tarihindeğişik kesitinden bazı örneklerle bugününWikiLeaks’ini daha iyi anlamak için bu verilerivermek istedik. Geçmiş dönemlerde yaşanantüm bu olaylar, şüphe yok ki WikiLeaks’inilk versiyonlarıdırlar. Yukarıda verilen örneklere benzer daha bir-çok isim sıralamak mümkün. O dönemlerdeinternet, hızlı ve geniş iletişim ağı ve te-knolojisi bugün kadar etkili ve güçlü olmadığıiçin, onların o dönemde bugünün Wikileaks’ikadar etkili olmamaları ise doğaldır. Ancaktemel amaç Avrupa ve Amerika’da çok po-püler olan ‘çancılık’ geleneğinin dün olduğugibi bugün de devam etmiş olmasıdır.

Julian Assange’nınWikiLeaks gizemliği

WikiLeaks sitesi 2006’da kurulur, ilk olarak15 Ocak 2007’de The Washington Post Ga-zetesinde Çin yönetimi karşıtı kişilerce busitenin kurulduğu duyurulur. WikiLeaks, busitenin Ocak 2007 yılında Çin yönetimincebloke edildiği (4) iddiasında da bulunur.Ancak, bunun gerçek olmadığı ve sadecehedef şaşırtmaktan başka bir şey olmadığı,sitenin esas sorumlusunun Avusturalyakökenli 39 yaşındaki gazeteci/yazar JulianAssange’nın olduğu duyurulur. Assange2007/2008 yıllarında verdiği birçok demeçle(pek dikkate alınmaz iken) ülkelerin gizli vekirli işlerini yayınlıyacağını, büyük bir deşifrekampanyasını sürdüreceğini söyler. Assange,2008 yılında Kenya’da yüzlerce insanın failimeçhul bir şekilde katledildiklerini ortayaçıkarır ve Uluslararası Af Örgütü’nden ödülalır. WikiLeaks 5 Nisan 2010 tarihinde2007’de Bağdat’ta ikisi Reuters muhabiri12 sivilin Amerikan askerleri tarafından he-likopterden vurularak öldürülme görüntü-lerini yayınlar, ve de Amerikan askerlerininAfganistan’da beş yıl boyunca tutulan gizliyazışma/günlüklerin sızdırıldığı önemli bel-gelerin belli bir bölümünü yayınlar. Bu ta-rihten itibaren Assange Amerikan yöneti-mince arananlar listesine alınır (5). WikiLe-aks’in 1,2 milyon dökümana sahip olduğunu,ancak bunun 250 bin adetini yayımlandığısöylenir. WikiLeaks 25 Temmuz 2010 tari-hinde Afganistan’da ki savaşa ilişkin 92.201belge yayınlarken; Amerikan Task Force özelbirimi 373 sivil Afganı öldürdüğünü sitedeyayınlar (6), Amerikan yönetimi böyle birbilgi yayınlama çabasını bir sorumsuzlukörneği olarak adlandırır (7). Bu siteyeyönelik eleştiriler çoğalınca; sorulacak birçoksoruda hız kesmeden gündemde kalır; busiteninde kuruluş ve içeriği bilinmiyen kay-

naklardan devamla bilgi ve belgelerin aktarmagarantisinin (8 ) söz konusu olmuş olması,şüphesiz var olan kuşkuları da gidereme-miştir. Zira, birçok çevreden insanlar Wiki-Leaks’in CIA tarafından kurulduğu (9) düşün-cesindeler. Başka çevreden uzmanlar ise,‘Assange’nın esas amacı belli ülkeleri deşifreetmektir’ (10), yoksa birçok kişinin düşündüğügibi, tüm bunlar Assange’nın ‘kapitalizmekarşıt yeni bir sosyal dönüşüm hareketi’değildir. Sıralamaya çalıştığımız tüm buolaylar zincirinde; İsrail’e ilişkin ciddi bir belgeveya belgelerin olmaması – bu sitenin ku-ruluşunda iddia edildiği gibi ‘haksızlıkları’ vede ‘olumsuzlukları gün ışığına çıkartmak’olduğu düşüncesi noktasında önemli ölçüdebir olumsuzluk örneği sergilediğini söylemekmümkündür. Ortadoğu bağlamındaTürkiye’nin devamla söz konusu belgelerdeolduğundan fazla yer alması, süpriz değildir.Orta Doğu çemberinde BOP (Büyük OrtadoğuProjesi) ve GOP (Genişletilmiş Ortadoğu Pro-jesi) projelerinin köprü ayakları hepTürkiye’den atılmıştır. Assange 02-12-2010tarihinde Londra’da tutuklanır ve 16-12-2010 tarihinde para karşılığında tekrar ser-best bırakılır. Assange, ABD’li yetkililerce ül-kenin bir numaralı düşmanı (El Kaide’dendaha tehlikeli olarak ABD hükümet yetkili-lerince dünya kamuoyuna demeçlerde bu-lundular) olmakla suçladılar ve hemen tu-tuklanıp ABD’ye iadesini talep ettiler.Oysa ABD’nin Küba’daki Guantanamo Bayüssünde 8 veya 9 yıldan beri El Kaide üyesiolmakla suçlanan birçok müslüman kökenlitutuklu, halen son mahkemeye bile çıkmışdeğiller. İşte bu noktada Amerikan ve müt-tefiklerinin gerçek düşmanlarının akibetihiçte Julian Assange’nınkine benzemiyordemek ki...!

Kaynak ve kullanılan notlar:J. Van Oudheusen, “De Amerikaanse geschiedenis in eennotendop”, Bert Bakker Amsterdam 2004, sayfa 25-31.A. Kuiper, “De Val van Richard Nixon”, Het SpectrumAntwerpen 1974, sayfa 9.W. Rivers Pitt & S. Ritter, “Oorlog tegen Irak”, HetSpectrum, Manteau 2002, sayfa 5. Will WikiLeaks Work, Dan Goldberg, Mart/Nisan 2007.Ravagedigitaal.nl-WikiLeaks wijkt mogelijk uit naar Zwe-den, 18 juli 2010.NRC.nl – WikiLeaks plaats duizenden documenten overoorlog Afghanistan, 26 juli 2010.Volkskrant.nl – 90.000 stukken over Afghaanse oorloggelekt, 26 juli 2010Tecnology.newscientist.com – How to leak a secret andnot get caught, Paul Marks, 12 januari 2007.Will WikiLeaks Work, Dan Goldberg, Mart/Nisan 2007.NOS-NOVA, 12-12-2010 Nederland.

WikiLeaks’in ABD üzerinde yoğun-laşmasının ana nedenini anlamak veanladıklarımızı anlaşılır bir süzgeç-ten geçmesini sağlayabilmek için,kısa da olsa bazı tarihsel olaylarınresmini çizmek gerekiyor.

v

A. CAN ATAŞg

18-19_Layout 2 1/6/11 10:57 AM Page 1

Page 19: 10-20 Ocak 2011

19çevre

004’de, Doğu Alman ar-şivlerinde TKP ile ilgiliçalışma yaparken, bupartinin uluslararası iliş-kileri ile Kaypakkaya ca-miasının, uluslarası iliş-

kilerini kıyaslamayı düşünmüştüm. Ogünden bu yana, ağır aksak bu alandaçalışmamı devam ettiriyorum.

Geçenlerde, Bob Avakian’ın Yeni Sentez’ihakkında yürütülmesi gereken, teoriktartışmaya ilişkin genç bir okuyucumdangelen bir e-posta, böylesi bir çalışmanınne kadar önemli olduğunu, bana hatır-lattı. Genç arkadaşımız, haklı olarak,teorik tartışma yerine, ortalıkta dolaşandedikodulardan şikayetçiydi.

Tabii ki, dilin kemiği olmadığı gibi, de-dikodunun da sınırı yoktur. Sınıflı toplumvarolduğu müddetçe, dedikodu yapanlarda olacaktır.

Söz uçup, ak kağıt üzerindeki mürekkepkalacağı için, bu tip işgüzarlıkların önübir miktar alınabilir. Nasıl mı? Kimin geç-mişte ne dediğine ve ne yaptığına, serinkanlı bakarak. Yani? Yani, arşivleri karış-tırarak. Ben, şimdilik bunların sadecebir kaçını ele almak istiyorum.

Arşivleri karıştırdığımızda, ilginçtir. Kay-pakkaya camiasında, 1978’den bu yanane kadar önderlik gelip geçmişse, hep-sinin birleştiği tek bir nokta olmuştur:RCP düşmanlığı. Burada mevzubahisolan bütün bir Kaypakkaya camiası değilonun çeşitli dönemlerdeki önderlikleridir.Aşağıda okuyacağınız makalede, Kay-pakkaya camiasından kastedilen, budur.

RCP ise, 1978’den bu yana sabırla veinatla, Kaypakkaya camiası ile seviyeli,dedikoduya dayanmayan, ilkeli bir ikiçizgi mücadelesi vermiştir.

Dönemin özelliklerini kaydetmek için,şunların hatırlanmasında fayda vardır:

-Ekim 1976’da, kızıl Çin’de karşı devrimcibir darbe olmuştur. Hua Gua Feng veonun arkasına gizlenen Teng Siao Pinggibi kapitalist yolcular, Mao’nun çizgisininsavunucuları olan ve 4’lü çete diye ad-landırılan, devrimci komünistleri derdestetmişlerdir. Çin’in muhtelif yerlerindeisyanlar çıkmıştır. (bkz. Mobo Gao, TheBattle For China’s Past, Pluto Press, Lon-don, 2008)

-O döneme kadar Mao Zedung’u, bu-lundukları ülkenin konumuna göre, kâhsosyal şoven, kâh devrimci milliyetçiyorumlayanlar, devrimle alakalarını açık-tan iptal ederek, bu karşı devrimcidarbeyi ve darbecilerin dünya politikasınıdesteklemişlerdir. (Türkiye’de Doğu Pe-rinçek bunun örneğidir) (bkz. YaşasınBaşkan Mao’nun Dörtlü Çete’ye KarşıZaferi, Aydınlık Yayınları, İstanbul, 1977)

-O döneme kadar, tamamen milli çı-karlarından ötürü kızıl Çin’e yaslanan,fakat darbenin ardından Çin’li revizyo-nistler, dünyadaki saflaşmada ABD’ninyanında yer alınca, Enver Hoca da, Ar-navutluğun milli çıkarları gereği, ürkekçede olsa Moskova’nın yanına geçmiş, Çinve Büyük Proleter Kültür Devrimi’ninkazanımlarına hayasızca bir saldırı baş-latmıştır. (bkz. Enver Hoca, Emperyalizmve Devrim, Yıldız Yayınevi, İstanbul, 1979)

İşte böylesi bir dönemde, 1973’de aldığıobjektif yenilgi sonrası, 1978’de, topar-lanan Kaypakkaya camiası, bırakalımMao Zedung Düşüncesi demeyi, MaoZedung’u, Dimitrov ve Enver Hoca ileaynı düzlemde görmekte ve adeta MaoZedung demeye bile dili varmamaktadır.

(bkz. Komünist, sayı: 1, 1978),

RCP ise, o dönem, Çin’deki darbeye açık-tan tavır almakla kalmayıp, dörtlü çeteyisavunup savunmamayı uluslarası ko-münist harekette bir ayrışım çizgisi yap-mıştır. (bkz. Bob Avakian, The Loss inChina and the Revolutionary Legacy ofMao Tsetung, 1979) RCP, ABD’ye resmibir ziyaret yapma hazırlıklarında olanDeng Siao Ping aleyhine başlatacağıkampanyaya, Kaypakkaya camiasınında katılması için canla başla uğraşmıştır.(bkz. Komünist, sayı: 7, 1979) O yıllarda,Kaypakkaya camiasına önderlik edenve daha sonra Bolşevik Partizan adı al-tında ayrılan menşevikler, RCP’nin buönerisine açıktan karşı çıkmışlar, dahasıkendileri gibi olan Alman ve Avusturyalıdostlarıyla, Arnavutluk Sosyalist HalkCumhuriyeti ile uluslararası dayanışmaetkinlikleri düzenlemişlerdir. (bkz. AEP’emektuplar, Le Ya Yayınları, 1979) Maalesef,Hareketimiz Büyük Proleter Kültür Dev-rimi’nin ürünüdür diyen Kaypakkaya’nındevamcısı olduğunu iddia edenler, EnverHoca ile dayanışırken; ABD’de, her gittiğiyerde üzerine kırmızı boya atılan, suratınaKızıl Kitap sallanan Deng Siao Ping’i, evsahipleri, gösterilerden köşe bucak ko-rumuş; Washington sokaklarında, atlıpolislere, polis köpeklerine, biber gazınagöğüs gerip, kelle koltukta karşı koyanbizzat Bob Avakian ve onun yoldaşlarıolmuştur. O yüzdendir ki, ABD burjuvazisi,devlete karşı isyan teşebbüsünde bu-lunmaktan ötürü Bob Avakian’ı 200küsür seneye mahkum etmiş fakat, teh-likeyi sezen RCP, önderini Fransa’ya ka-çırmıştır. Avakian, ancak 24 sene sonraABD’ye geri dönmüştür. (bkz. Bob Ava-kian, From Ike to Mao, Insight Press,2005)

1981’de, Kaypakkaya camiası, BolşevikPartizan’dan kurtulup, Mao Zedung’asadece bir miktar yanaşmıştır. Çünkü,Kaypakkaya camiasına göre, “1956 son-rası” Mao Zedung, daha hâlâ araştırmakonusudur. (bkz. İkinci Konferans Bel-geleri, Partizan Yayınları, Yurt Dışı, 1981)

1980’de, dünyada bir avuç kalmış Maoyanlısı gücü, ilkin bir temel dökümanetrafında tartışmaya davet edip, dahasonra birinci uluslararası konferansı ör-gütleyip, Kaypakkaya camiasını da ortayolculuktan vaz geçirmeye çalışan, RCPolmuştur. (bkz. Marksist-LeninistlerinBirliği ve Uluslararası Komünist HareketinÇizgisi İçin Temel İlkeler, RCP/USA veRCP/Şili, Partizan Yayınları, Yurt Dışı,Aralık 1982 ve ayrıca aynı eserde bkz.Bütün Ülkelerin Marksist-Leninistlerine;İşçilerine ve Ezilenlerine başlıklı 13 Ko-münist Parti ve Örgütün Kominikasyonu)Kaypakkaya camiası, bütün bu çağrılara,özellikle Mao Zedung Düşüncesi’ne, an-cak ve ancak şerh düşerek, kerhen ka-tılmıştır. (bkz. 20 Mayıs 1981 tarihli “En-ternasyonal dergi Kazanılacak Bir Dün-ya’nın Koordinasyon Komitesi’ne AçıkMektup”, Komünist, sayı: 10, 1981)

Peki, ya sonra? Sonrası gelecek sayıya.

Avakian’ın Yeni Sentez’inin ayrışımıyla,yeni yıla ve Halkın Günlüğü gazetesine,merhaba!

emrah cilasun

HALEP ORADAYSAARŞİV BURADADIR

ELEŞTİRİ SİLAHI

2Bugün ülke genelinde 2009 itibarıyla iş-letme halinde 187, inşaat halinde 138,proje aşamasında ise 1700 civarındadaha HES projesi bulunuyor. DSİ verilerinegöre, inşa halindeki 138 HES’ten 41’iTrabzon’da, 23’ü ise Rize’de bulunuyor.Diğerleri ise Artvin, Giresun, Gümüşhane,Samsun, Kayseri, Antalya, Bursa, Mersin,Ordu, Dersim, Muğla, Zonguldak, Sinop,Eskişehir, Sakarya, Şırnak, Denizli gibi il-lerde yapım aşamasında.Enerji üretiminde dışa bağımlılığı azalt-mayı amaçladığını öne sürerek, halkı ya-nıltmayı ve HES'lere karşı tepkilerin önünegeçmeyi hedefleyen hükümet, HES pro-jeleri ile doğal kaynakları emperyalisttekellere peşkeş çekiyor. Tüm HES pro-jelerinin tamamlanması halinde, ülkedekielektrik ihtiyacının %5 'ini karşılayacağıdüşünüldüğünde, HES projelerinin ama-cının ne olduğunu anlamak çok zor değil.Elektrik üretiminde dışa bağımlılığı azalt-mak ya da Erdoğan'ın söylemiyle "Su za-ten boşa akıyor değerlendirelim" çabasıolmadığı da bir gerçek. Emperyalist-ka-pitalist tekellerin istekleri doğrultusundasebatla ilerleyen hükümet HES projele-rinin hayata geçmesinin önündeki en-gellemeleri ise kaldırmaya devam ediyor.Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Ku-rulu'nun İkizdere'yi SİT alanı ilan etmesininardından, hükümet, SİT alanı ilan etmeyetkisini hazırlamış olduğu Tabiatı veBiyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Ta-sarısı ile eline almayı amaçlıyor. Bu ta-sarının yasalaşması halinde İkizdere Va-disi'nin SİT alanı olamayacağı gibi mevcutolan SİT alanlarının statüsü tekrar gözdengeçirilecek ve bu yasa ile SİT alanlarını-milli parkları “kullanıma” açacak. Tasarınınadının Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Ko-

ruma Kanunu olması gerçekte bunu yan-sıtmadığı gibi, tabiatı ve biyolojik çeşitliliğikorumayı amaçlamaktan uzak olup, ser-maye sahiplerinin korunmasını amaç-lamaktadır. Asıl amaçlananın ve hayatageçirilmeye çalışılanın yeni rant kapılarıoluşturmak olduğu gün gibi açık. Bu pro-jelerde halkın sağlığının ve doğanın büyükbir tehlike içerisinde olduğu ise bütünçıplaklığı ile ortada.Doğa katliamı ve toplumsal yaşamdakitahribatı yaratacak olan bu projelerekarşı çevre örgütlerinin yaptıkları ise sis-temin çizdiği çerçevenin dışına çıkama-yacak kadar dar ufuklu olmaktadır. HES'le-re karşı verilen hukuksal mücadelelersonucu, bazı HES projelerinde yürütmeyidurdurma kararları çıkmasına rağmen,bu durdurma kararları bu şirketlerin do-ğayı talan etmesinin önünde engel teşkiletmiyor. Projelerin yapımına kaçak olarakya da hukuksuz bir şekilde devam ediliyor.HES'lere karşı mücadele eden çevrecilerin,çeşitli platform ve kuruluşların hukuksalmücadelesinin, kalıcı çözümlere ulaş-mamasını nedeni ise; cellattan merhametbekleme yönündeki girişimleridir. Bu ifa-deden eylemler yapılmasın veya olanaklarkullanılmasın anlamında bir çıkarsamayapılmamalıdır. Ancak yapılacak eylemlerve hedefler daha isabetli seçilmeli ve butahribatı yaratan sistem okun ucunayerleştirilmelidir. Diğer taraftan bu eylemlerde halkın di-namizmi öne çıkarılarak onların öfkesinisisteme karşı yönlendirmek yolu tutul-malıdır. Özellikle bu tahribatların yapıldığıbölgelerde yaşayan halk bu sürecin di-namikleridir. HES projeleri ile gerçekleş-tirilen bu saldırılarda halka destek vermek,yanlarında olmak önemli bir görevdir.

Enerji yalan, amaç kar

Tüm HES pro-jelerinin ta-

mamlanmasıhalinde, ülke-

deki elektrikihtiyacının %5'ini karşılaya-cağı düşünül-düğünde, HES

projelerininamacının ne

olduğunu an-lamak çok zor

değil.

Bir aya yakın zamandır İstanbul’da bulunan Orya (Ümran Boru) firmasının Kabataş’ta bulunanfirması önünde oturma eylemi yapan Loç Vadisi köylüleri, bütün baskılara ve ağır hava koşullarınarağmen direnişlerini sürdürüyorlar. Kastamonu’da bulunan Loç Vadisi’ne yapılan HES projelerinekarşı mücadele eden yöre halkı ve onların yanında yer alan yaşam savunucuları HES projesi sahibişirketin baskı ve yıldırma girişimlerinden İstanbul’daki eylemde de nasiplerini aldı. Yörenin gelenekselkıyafeti olan sarı yazmalarıyla HES karşıtı mücadelenin simgelerinden birisi haline gelen Loçlularıneylemi üzerine Orya çalışma özgürlüğünün engellendiğini öne sürerek savcılığa şikayette bulundu.

Orya direnişi devam ediyor

18-19_Layout 2 1/6/11 10:57 AM Page 2

Page 20: 10-20 Ocak 2011

Kürtçe mecburi eğitimi savunmak gerekir❶›› 40-50 yıl öncesine nazaran çok önemlideğişikliklerin olduğu söylenebilir. Neredennereye gelindi, denebilir. Bunun için pek çokkanıt da gösterilebilir. Ama şu da söylenebilir;bunca mücadeleye rağmen, çok ağır ödenenbedellere rağmen kazanımların çok az olduğuda söylenebilir. Bu düşünceyi doğrulayan ka-nıtlar da gösterilebilir. Fiili bazı kazanımlarolduğu açık. Devlet de bu fiili kazanımlarıkabullenmiş durumda. Ama hala inkarcı veasimilasyoncu tavırlar da sürdürülüyor.PKK’nin, BDP’nin, iki dilli hayat üzerinde ısrarlıolması olumludur. Aslında, Kürtçe mecburieğitimi savunmak gerekir.❷›› Kanımca hükümet, çözüm için adımatmaya çalıştı. Ama kendi tabanından, mu-halefetten, ordudan gelen itirazlar üzerinegeri adım attı. Bunun için hükümetin birazrisk alması gerekir.Ordunun Türk siyasal hayatı üzerindeki ağır-lığının geriletilmesi demokratikleşme olarakdeğerlendirilebilir.

❸›› Kürtler kendi kendilerini yönetebilme-lidir. Kürt kimliği kazanılmalıdır. İki dilli hayat,Kürtçe eğitim, Kürtçe mecburi eğitim savu-nulmalıdır. Kürtler kendi geleceğini belirlemehakkına sahip olmalıdır. Kanımca, PKK, BDPbu ilkeler doğrultusunda çaba sarf etmelidir.

Özerk Kürdistan için çaba sarf edilmelidir❹›› KCK operasyonları, PKK’nin siyasal-laşmasını engelleme çabalarıdır. Ama devletinbu çabası boş bir çabadır. Siyasallaşma sü-recektir.❺›› “Demokratik özerklik” belirsiz bir kav-ramdır. Özerk Kürdistan daha belirli bir kav-ramdır. Kürtler, Özerk Kürdistan için çabasarf etmelidir.Bugün, çözüm konuşuluyor, modeller üzerindeduruluyor. Aslında sorunun kendisini özünükonuşmak çok daha önemlidir. BASK modelini,İRA modelini kavramak önemli olabilir. Amaşu konular üzerinde durmak daha önemlidir.Güney Kürdistan’da, Kürdistan Bölgesel Yö-netimi nasıl kuruldu? Peşmerge nasıl güvenlikgücü haline geldi? Türk Devleti Kuzey Kıbrıs’ta

200 bin Türk için neyi savunuyor? 20 milyonKürt için neden “şu olmaz, bu olmaz” denerek,esaslı hiçbir şeyin olamayacağı ima ediliyor?Türk devleti bu cesareti nereden alıyor? Türkdevleti, Filistinliler için istediğini neden Kürkleriçin hiç düşünmüyor? Bunlar üzerinde dü-şünmek, Kürtler ve Kürdistan hakkındaki bil-gilerimizi zenginleştirecektir.

❻›› Kemalizm, Kürdü, Kürdistan’ın tarih-lerden, yeryüzünden silme hareketidir. KürtleriTürkleştirme, Alevileri/Kızılbaşları Müslü-manlaştırma hareketidir. Öcalan’ın, PKK’ninbu konudaki düşüncesi çok yanlıştır. Eleşti-rilmesi gerekir. ❼›› Bugün Türkiye’de Kürt sorunu tartı-şılabiliyorsa, bunda silahlı mücadelenin, fe-dakar ve vefakar mücadelenin çok büyükrolü vardır.

Bugün ki tartışmalarda silahlı BugünTürki-ye’de

Kürt sorunutartışılabili-yorsa, bundasilahlı müca-

delenin, fedakar ve vefa-kar mücadelenin çok bü-yük rolü vardır.

Baş döndürücü bir hızla ülkemiz siyasi gün-demine her gün yeni bir şeyler giriyor. Yaşananbir gelişme ile ilgili tartışmalar yürütülürkenbir başka mesele gündeme oturuyor. Son yıl-ların, özellikle son bir yılın, en çok gündemolan, en çok tartışılan konularından birisiniKürt ulusal sorunu oluşturuyor. Devletin imhave inkar politikası artık bu topraklarda yaşamşansı bulmakta zorlanıyor ve Kürt realitesi ol-dukça diri bir şekilde kendisini ortaya koyuyor.

PKK tarafından otuz yılı geride bırakılan Kürtulusal kurtuluş savaşının geldiği aşama, faşizmekarşı nasıl bir mücadele yürütüleceğinin deişaretlerini taşıyor bağrında. Dili, kimliği, varlığıtümden inkar edilen ve yoğun bir asimilasyonpolitikası doğrultusunda kendi özünden uzak-laştırılmaya çalışılan Kürt ulusu, on yıllarcabedeller ödemiş, muazzam direnişlere imza at-mış ve son olarak PKK önderliğinde büyük birkalkışma yaşayarak bütün dünya ülkelerinin

dikkatini çeken büyük bir güç haline gelmiştir.TC devleti kuruluş sürecinde tek dil, tek bayrak,tek millet ırkçı-faşist politikası üzerine kendisinibina ederek, bu topraklarda yaşayan her türlüfarklılığı büyük bir tehtid olarak lanse etmişve yok edilmesi gereken tehlikeli unsurlar ola-rak damgalamıştır. Fakat zulmün olduğu yerdedireniş, sömürünün olduğu yerde başkaldırıezilen dünya halklarının tarihinde sürekli birşekilde yer edinmiş pratiklerdir.

KÜRTULUSAL SORUNU

DOSYA

1

10-20 OCAK 2011 Halkın Günlüğü

İmha ve inkardan ‘demokratik açılım’a

❶›› 87 yıldır devam eden Kürtulusal sorununu gelinen aşamada nasıldeğerlendiriyorsunuz? Devletin vePKK’nin bu soruna yaklaşımı doğrubir yaklaşım mıdır?❷›› AKP tarafından hayata geçiril-meye çalışılan “açılım” politikalarınınasıl amacı sizce nedir? Sizce demo-kratikleşiyor muyuz?❸››Buna karşın PKK’nin izlemiş ol-duğu strateji sizce doğrumudur? PKKbu süreci nasıl ele almalıdır?❹›› KCK operasyonları ile amaçla-nan nedir?❺›› Demokratik Özerklik tartışılıyorkaç zamandır? Sizce nedir bu demo-kratik özerklik? Bu coğrafyada yaşambulma şansı nedir?❻›› Kürt ulusal sorunu ve Kemalizmarasındaki ilişkiyi nasıl tarif edebiliriz?Dünden bugüne PKK’nin Kemalizmve devlet olgusuna yaklaşımını nasıldeğerlendiriyorsunuz?❼››Silahlı mücadele miadını dol-durmuş mudur? PKK silahlı mücade-le vermeseydi bugün bunları konu-şuyor olacak mıydık?

İsmail BEŞİKÇİSosyolog-Yazar

Röp

orta

j sor

ular

ı

v

20-21_Layout 2 1/5/11 3:50 PM Page 1

Page 21: 10-20 Ocak 2011

PKK, demokratik haklara dayalıçözüm arayışını sürdürüyor❶›› Kürt sorununun çözümü konusundaülke tarihinde bu kadar yaygın ve farklı ke-simleri içine alarak yürütülen bir tartışmailk kez oluyor. Kürt sorununun çözümününkendini bu denli dayatmasında başta Kürthalkının ulusal hak mücadelesi olmak üzere,birçok faktörden söz etmek mümkündür;bölgesel gelişmeler, uluslararası gelişmelerve Kürt ulusal mücadelesinin güç kazanmasıgelişmelerde önemli rol oynamaktadır. Ge-lişmelerin halkın kazanımlarıyla ilerletile-ceğine ilişkin fazlasıyla veri bulunmakla bir-likte, sorunun ABD emperyalizmi ve işbir-likçilerinin mi, inkar ve şiddette ısrar edenlerinmi, yoksa Kürt halk hareketi ve emek-ba-rış-demokrasi güçlerinin mi çıkarı temelindeçözüleceği sorusunun cevabı, bu güçler ara-sında süren mücadelenin seyri tarafındanbelirlenecektir. Zira Türkiye’de, Kürt sorununun nasıl çözü-leceği konusu, kendi başına bir sorun olmaklabirlikte, bölgesel dengeler ve yönelimler ba-kımından ‘uluslararası’ bir sorun olarak öne-mini korumaktadır. ABD, “AKP açılımları”üzerinden Kürt halkının ulusal demokratikiçerikli mücadelesinin etkisizleştirilmesi, bi-reysel ve kültürel haklarla sınırlı kırıntılarlayetinilmesini istemektedir. AB’nin tutumuda bu yöndedir. Bir yandan “terör örgütüolarak ifade ettikleri “PKK meselesi”ndeTürkiye’yi desteklediğini açıklayan ABD, çö-züm konusunda Türkiye’ye Güney Kürtleriniadres olarak göstererek bu güçlerin kendipolitik çıkarları ekseninde birleştirilmesininönünü açmaya çalışmaktadır. Özetle, so-runun “güvenlik/PKK” boyutunun çözümü,Türkiye’nin Kürdistan’dan ve Kafkaslar’danAfganistan’a kadar ABD taşeronluğunu so-runsuz yürütmesi ve “enerji geçiş güvenliği”bakımından ABD tarafından da istenir birdurumdur. Bu temelde ABD, sorunun çö-zümünde bölgesel çıkarlarına yedeklenen/yedeklenebilecek bütün güçleri dengeleyecekkontrollü bir “çözüm süreci” öngörmekte vebu süreçte ABD ekseninin dışında kalan,bu ekseni benimsemeyen unsurların tasfi-yesini amaçlamaktadır. Devletin inkar poli-tikası bozulmuş olsada, devlet demokratikbir çözüme yanaşma dinamiklerine sahipdeğil. Devlet, yanlışını AKP üzerinden değişikdüzeylerde sürdürmek istiyor. PKK için gün-

demde olan ve yürürlüğe sokulmak istenenplan da budur. Ancak bunu bozacak güçlühalk dinamiğinin varlığı göz ardı edilme-melidir. Devletin tutumu karşısında PKK,demokratik haklara dayalı çözüm arayışınısürdürüyor.

Demokratikleşme işçi ve emekçilerin mücadelesiyle kazanılabilir❷›› Kürt sorununda yaşanan gelişmeler,sorunu ve çözüm tartışmalarını ülke gün-deminin en başına taşımış bulunuyor. Ya-şanan bölgesel gelişmeler ve Kürt ulusalmücadelesinin mevziler kazanması, Türkiyeegemenlerinin sorunu bastırma ve çözümüerteleme olanaklarını neredeyse imkânsızhale getirmektedir. Bu temelde bir süredenberi AKP hükümeti tarafından, sorunun ‘çö-zümü’nde inisiyatifi ele almaya yönelik çeşitlihamleler yapılmaktadır. Ancak bu gelişmeler,egemenlerin, uluslararası güçlerin niyetle-rinden bağımsız olarak sorunun demokratikhalkçı çözümünün olanaklarını arttırmak-tadır. Zira demokratikleşme işçi ve emekçi-lerin mücadelesiyle kazanılabilir. AKP Kürthalkının, Alevilerin, işçi ve emekçilerin de-mokratik hak ve özgürlük taleplerini sömürüve yedekleme malzemesi olarak kullanmayıbir yere kadar yapabilir. AKP, diğer statükocuve gerici partilere buradan yükleniyor. Ancakburjuva gerici kliklerin kendi aralarındakikavgadan ve egemenlik sağlama hesapla-rından demokratikleşme çıkmayacağını, buçelişki ve çatışmaların işçi ve emekçiler,Kürt halkı, Aleviler ve tüm halkımızca kendiçıkarları için daha etkin olarak değerlendi-rileceği günlere doğru yol alıyoruz.Kürt halkının on yıllardır mevzi kazanarakbüyüyen mücadelesi karşısında sıkışan,baskılanan bir devletten ve hükümettensöz etmek mümkün, ancak AKP hükümetinin“açılım” politikası demokratikleşme değil,oyalama, kafa karışıklığı yaratma, ulusal di-renişi kırma ve hareketi yedekleme amaçlıbir politikanın ürünü olarak bunları gündemyapıyor. Kürt liberal çevreleri ve genel olarakliberaller içinde bir etki sağlamak istiyor. 12Eylül Referandumu süresinde bu yönlü at-raksiyonları bariz biçimde görüldü.Gücünü ve iktidarını arttırma hesabı içindekiAKP hükümeti, Kürt hareketini bölmek, par-çalamak ve teslim almak istiyor. Kendi “açı-lım” ve “çözümü”nün yolunu buradan iler-

leteceğini düşünüyor. Bu amaçla Kürt ulusaluzlaşma kanalları açmak, buna yatkın etkinmuhataplar yaratmak istiyor. TSK ile anlaştığıtemel konulardan biri bu. Aynı zamanda,artık hem Türkiye ölçeğinde hem de uluslararası ölçekte tartışılması abes olan bazıkonularda adım atmayı, demokratikleşmeolarak kabul etmemizi istiyor. İşin aslı astarıbudur.

❸›› Ulusal bir hareket olarak PKK’nin hü-kümeti ve diğer gerici klikleri zora soktuğubir gerçek. Devleti ve burjuva hükümetleriçıkmaza sürükleyen, uzun yıllara dayalı birmücadele, birçok aracı kullanan bir ulusalhareket olarak yol aldıklarını görüyoruz. Ça-tışmalara son verecek, demokratik ve barışçıbir çözüm arayışının da gerekli olduğu gö-rülüyor. Türk ve Kürt halkı el ele vererek birçözüm yolu bulmalıdır. İki halkın eşit vedemokratik koşullarda yaşayacağı bir yolbulmak için bu süreç oldukça önemli. Önü-müzdeki sürecin bu çerçevede tüm emek,barış ve demokrasi güçleri olarak ortak yü-rütülmesinde büyük yarar var. Kürt halkınınhaklı mücadelesine, Türk işçi ve emekçilerinindestek ve güç vermesi daha da önem ka-zanmış bulunuyor. Bunu gözeten, karşılıklısorumluluk almayı gerektiren bir yaklaşımaihtiyaç var. Biz her ulustan ve her inançtan Türkiyehalklarının sınıf partisi olarak, Kürt halkınınhaklı ulusal talepleri için sürdürdüğü müca-deleyi önemsiyoruz. Kürt halkı ve hareketiyledayanışma içindeyiz. Kürt işçi sınıfının ulusaltam hak eşitliği mücadelesiyle sınıf taleplerinibirleştirme mücadelesinde her türlü olanağıdeğerlendirmeyi sürdüreceğiz.

KCK operasyonu, tasfiye ve tecrit politikasıdır❹›› KCK operasyonu, Kürt hareketininmeşru halkçı ve demokratik kurum ve mev-zilerine yönelik bir tasfiye ve tecrit politika-sıdır. Giderek yaygınlık ve meşruiyet kazanandemokratik mücadeleden korkunun ifade-sidir. KCK operasyonu Kürt halkının iradesine,seçilmiş halk temsilcilerine yönelik bir sal-dırıdır. Yerel seçimlerden hemen sonra ha-rekete geçen AKP hükümeti, Kürt ulusalgüçlerinin kazanımlarını yok etmek, yerelyönetimleri ve diğer demokratik kazanımlarıişlemez hale getirmek istedi.

mücadelenin, büyük rolü var

Gerek 87 yıllık “Cumhuriyet” tarihinde gerekse son30 yıllık süreçte ülke gündeminin en ön sıralarındayer alan bir sorun olarak karşımıza çıkmakta “Kürtsorunu”. On yılları bulan bir mücadele sonucundaeskinin inkar edilen ve imhası planlanan Kürt realitesigeldiğimiz aşamada bir çok “uç” noktası ile berabertartışılabilmektedir. Böylesi tersi (imha ve inkardan,demokratik özerkliğin tartışıldığı) bir değişimin enönemli dinamiği olarak Kürt ulusal hareketini yaniPKK’yi adres göstermek, bir çok farklı yönüyle be-

raber, doğru olandır. Bizlerde Halkın Günlüğü Gazetesiolarak Kürt ulusal sorununun geldiği aşamayı birçokyönü ile tartışmak ve bu sorun ekseninde sunulanbirçok farklı perspektifi sayfalarımızdan vererekgücümüz oranında bu sorunun gerçek, devrimciçözümü için küçükte olsa bir katkı sunmayı birgörev olarak görmekteyiz. Kısaca özetlediğimiz bukaygıdan kaynaklı birçok siyasi parti, örgüt vekurum, aydın, yazar ve akademisyen ile görüşerekröportajlar gerçekleştirdik. 1 Ocak 2011 tarihli ilk

sayımız ile başlayarak iki aylık bir zaman dilimindebu dosya çalışmamızı sonlandırmayı düşünüyoruz.Belirli bir format ekseninde bazı teknik sebeplerdendolayı her sayımızda iki, en fazla üç röportaj yayın-layarak mümkün olduğunca en geniş çerçevedesorunu tartıştırmaya çalışacağız. Bu sayımızda Sos-yolog İsmail Beşikçi ve Emek Partisi ile yaptığımızröportajları yayınlıyoruz. Dosya çalışmasına katkısunan, emek veren bütün dostlarımıza teşekkür-lerimizi sunuyoruz.

dosyakürt ulusal sorunu

Neden Kürt ulusal sorunu?

BugünKürtulusal

hareketi tara-fından gün-demde tutulan

“Demokratik Özerklik” önerisiüzerinde durulması, günümüziçin önemsenmesi gereken bir“çözüm seçeneği”dir.

Ender İMREKEMEP Genel Başkan Yardımcısı

‘g devamı sayfa 22’de

Sömürü ve zulüm düzeni her türlü iktidar aracı ile ezi-

len haklara en barbar şekilde saldırırken, zor olgu-sunun ve bunun ülkemiz so-

mutundaki adı olan silahlımücadelenin etkisi her geçengün kendisini daha net bir şe-

kilde ortaya koymaktadır.

20-21_Layout 2 1/5/11 3:50 PM Page 2

Page 22: 10-20 Ocak 2011

Gözaltı ve tutuklama furyası başlatıldı. 18 aysonra ilk duruşması yapılan KCK davasına, hü-kümetin tutumunu protesto etmek, Kürt halkıyladayanışma içinde olmak üzere parti olarakgenel başkan düzeyinde bir katılım sağladık.Kürt Bölgesi’nde TSK ile tam bir mutabakatiçinde sürdürülen operasyonlar hala dinmişdeğil. Operasyondan ve tutuklama furyasındanbu yana iki yıla yakın bir süre geçmesine rağmen,demokratikleşme sözcüğünü ağzından düşür-meyen hükümet, belediye başkanlarını, partiyöneticilerini, aydınları, insan hakları savunucusukadın, erkek, yaşlı ve genç binlerce kürdü tutsaketmeye devam ediyor. Bu gelişme, AKP’nin vedevletin “açılım” ve demokratikleşmeye dairsöylediklerinin tümünü yalanlamaya yetiyor.

Kürt halkı ulusal kölelik koşullarından kurtulmalıdır❺›› Emek Partisi, ulusların kendi kaderlerinitayin hakkını savunan devrimci bir sınıf partisiolarak tam hak eşitliğine dayalı çözümde ısraretmektedir. Kürt halkı ulusal kölelik koşullarındankurtulmalıdır. Dil, kimlik, kültürel tüm haklar,siyasal özgürlükler olmadan sorun çözüm yolunagiremez.Bugün Kürt ulusal hareketi tarafından gün-demde tutulan “Demokratik Özerklik” önerisiüzerinde durulması, günümüz için önemsenmesigereken bir “çözüm seçeneği”dir. Bölgesel özerk-lik, “muhtariyet”, “otonomi” aynı kapsamdakiifadeler ve çözüm formülasyonları olarak tar-tışılmalıdır. Türk ve Kürt halkının birlikte veeşit koşullarda yaşamasına bir kapı aralayacak

bu formülün yaşam şansı ise, halkların de-mokrasi ve özgürlük mücadelesinde göstere-cekleri kararlılığa bağlı. Kürt Bölgesi’nde anadildeeğitim, Bölge’de kamuda Kürtçenin kullanımı,yerel demokratik yönetimlerin ve bölgesel par-lamentonun gündeme alınması gibi çözümlerlebirlikte ele alınması gereken bir formül olabilir.Ordunun Bölge’den çekilmesi, valilerin, kayma-kamların, emniyet müdürlerinin halk tarafındanseçilmesi ve halk tarafından görevden alınma-sına olanak tanıyan demokratik bir işleyiş debu kapsamda ele alınmalıdır.Kürt işçi ve emekçilerin örgütlenmesi ve bumücadelenin Kürt ulusal halk mücadelesinegüç katarak ilerletilmesi, yani Kürt sorununundemokratik halkçı çözümü, partimiz için Böl-ge’deki mücadelesinin birbiriyle iç içe girmiş ikitemel yönünü oluşturmaktadır. Bunun anlamı,ulusal baskının son bulması, ulusal tam hakeşitliğinin sağlanmasını savunmak, desteklemekve işçi sınıfının kurtuluş mücadelesini örgütle-yerek ilerletmektir. Partimiz bu tutumunu ka-rarlıca sürdürecektir.Bu bakımdan operasyon ve çatışmaların sonbulması kararlıca savunulurken, tarafların kar-şılıklı olarak ateşkes ilan ederek, halkın taleplerinikarşılayacak bir plan için diyalog kurmaları is-tenmelidir. Siyasi bir genel affın ilan edilmesi,halkların eşitliğini temel alan, hak ve özgürlük-lerin genişletildiği, eşit yurttaşlık ve ulusal hakeşitliği temelinde demokratik bir anayasanınyapılması, anadilde eğitimin ve Kürt dili-kültü-rünün önündeki engellerin kaldırılması, yerelve bölgesel özerkliğe olanak tanıyan düzenle-melerin yapılması, Kürtçe’nin belediyelerle bir-

likte, tüm kamu alanında kullanılır olması, ko-ruculuk siteminin kaldırılması, özel kuvvetlerinbölgeden çekilmesi, suç örgütlerinin ve sorum-lularının yargılanıp cezalandırılması ve hayatınnormalleştirilmesi için kapsamlı önlemlerinalınması gibi, ulusal-demokratik talepler partimiztarafından koşulsuz olarak ve kararlıca sahip-lenilip savunulmaktadır.

❻›› Anlaşıldığı kadarıyla yanıtlayacak olursak,Kemalizm olarak ifade edilen ideolojik politiktutum, Kürt sorununu bu aşamaya getirmişoldu. Kemalizm, ekonomik, sosyal ve siyasalgıdasını kapitalizmden, burjuva yönetim tar-zından almaktadır. Ayrı bir devlet yapısı değil.Burjuva gerici devlet yapılanmasının ulusal şe-killenişi hali de diyebiliriz. PKK, bir ulusal anlayışolarak, Kemalizm olarak ifade edilen, ama esasolarak burjuva gerici-faşist devlet yapısınınKürt sorunundaki inkârcı ve asimilasyoncu po-litikalarına tepkinin ürünü olarak gelişip güçlendi.Bir ulusal hareket olarak PKK’nin Kemalizm vedevlet olgusuna yaklaşımı oldukça kapsamlı,röportajın sınırlarını aşan bir konu. Bir ulusalhareketin devlet olgusuna yaklaşımının sınıfpartisinden farklı olması da anlaşılır bir durum.

Cumhuriyet tarihi Kürt halkı içinbüyük acı ve kıyımların yaşandığıbir tarih oldu❼›› İnkâr ve asimilasyon politikaları ve bunaeşlik eden şiddet on yıllar boyunca Kürt halkınabüyük acılar çektirdi. Lozan anlaşması Türkleriçin bir başarı olurken, Kürtler için inkârın veulusal asimilasyonun manifestosu haline ge-

tirildi. Devlet silahı ve şiddeti tek yönetmebiçimi olarak benimsedi. Böylece, Cumhuriyettarihi Kürt halkı için büyük acı ve kıyımlarınyaşandığı bir tarih oldu. Kürt halkının demokratikher talebi ve mücadele eğilimi, örgütlenme veözgürlük talebi şiddetle yanıtlandı, kanla bas-tırıldı. 1925 Takrir-i Sükûn Kanunu ile başlayansüreç bir halkı tüm ulusal benliğiyle yok etmeve Türkleştirme süreci olarak işletildi. GüneşDil Teorisi, Türk Tarih Tezi ve bunları destekleyenkurum ve organizasyonlar başkaldırının koşul-larını besleyip, büyüttü. Kürt Bölgesi yüz binlerceaskerin yığıldığı, her köye ve mezraya operas-yonların düzenlendiği, Kürtçe konuşmanın ya-saklandığı, zindanların Kürt gençleriyle doldu-rulduğu, işkencenin yaygınlaştığı bir bölge halinegetirildi. Bu kötü koşullara karşı bir çok mücadeleve direniş yaşandı, ancak lokal kalan her mü-cadele bastırıldı. Ortaya çıkan silahlı direnişinulusal bir niteliğe bürünerek yaygınlaşması,yıllardır bastırılamaması ve bu denli destekbulması bu yaşananlardan bağımsız düşünü-lemez. PKK, silahlı çatışma sürecinin diyalogve müzakere sürecine evrilmesini gündemegetiriyor. Defalarca “ateşkes” ya da “çatışma-sızlık” kararları açıklandı. İnkâr ve asimilasyonpolitikalarının iflasa sürüklendiği, Kürt halkınınönemli başarılar elde ettiği 25 yıllık silahlıdireniş sürecinin diyalog ve müzakere aşamasınadoğru ilerletilmek istenmesi önemli. Mücadelearaçlarını fetişleştirmeden, dönemi, koşullarıve başkaca birçok faktörü gözeterek yol alına-bileceği bir gerçek. Ancak görünen o ki, devletKürt halkının ulusal demokratik taleplerini kabuletmedikçe, sorun birçok yönüyle devam edecekgibi.

Bilindiği üzere 19–25 Aralık 1978 tarihinde Ma-raş’ta faşist saldırılar 111 kişinin ölümüne, 210ev, 70 iş yerinin tahribine yol açmıştı. 32 yıl önce yaşanan olayların aslında daha ön-ceden düşünüldüğü ve ileride yapılacak olanşeyler için zemin hazırlamak maksadıyla yapıldığıo tarihten bu tarihe kadar gözler önündedir.Sinema salonuna bomba konması, Alevilerinbulunduğu bir kıraathanenin bombalanması,iki Töp-Der üyesi öğretmenin yol ortasında öl-dürülmesi, cenaze sırasındaki provakatif vehalkı galeyana getiren söylemler bu olaylarınörgütlü bir şekilde yapıldığını göstermişti.

Faşistler katliamı sahiplendiKatliamın 32. yılında ilk defa Maraş’ta düzenlenenmitinge katılımın yoğunluğu, hala insanların iç-lerindeki sızının ve öfkenin bir kanıtı durumunda.Mitinge katılmak için İstanbul, Ankara, Adana,İzmir, Adıyaman, Antep, Mersin ve birçok ildengelen insanların yürüyüş sırasındaki katliam-cılardan hesap sorma coşkusu ve binaların pen-cerelerinden alkışlarıyla destek sunan halkınduygularındaki bütünsellik, Maraş’ta ve dahanice Maraş’larda yaşananların unutulmadığının

göstergesidir. Maraş katliamında bir numaralı sanık olarakyargılanan ve beraat eden ve son olarak AKP’ninAlevi Çalıştayına protokolden davet edilen ÖkkeşKenger (Şendiller)’in 32 yıl sonra yapılan bumiting sırasında orada bulunuyor olması isedevletin tetikçilerine verdiği önemi simgeliyordu. Faşist bir grubun mitinge yönelik yapılanlarısahiplendiklerini göstererek kitleye yönelmesive yaşanan bu saldırıyı irtibat bürosunun bal-

konundan izleyen Şendiller’in rahatlığı gözeçarpan bir ayrıntı olarak öne çıktı.Yine MHP Kahramanmaraş İl Başkanı MustafaBastırmacı’nın miting sonrası yaptığı basınaçıklamasında: “Kahramanmaraş dışından gelen,bazı mihrakların maşası olan ve AKP’nin şı-martmasıyla azan bölücü ve provokatörler, şeh-rimizi yine karıştırmaya kalkışmışlardır. Orga-nizasyonu duyduğumuz andan itibaren camia-mızı sağduyuya davet ettik.” kullandığı ifadeleri

ise MHP’nin siyasi niteliğini açık bir şekildegösteriyordu. Ankara, Eskişehir, Kocaeli, Denizli, Malatya, Mer-sin gibi yerellerde yapılan eylemler, paneller dekitleler tarafından yoğun bir şekilde ilgi görerekdesteklendi. Ülkenin dört bir yanında aynı ya-kıcılıkla hissedilen katliamların acısı ve öfkesigeniş kitle yığınlarını sokağa, alanlara çıkmanıngerekli olduğunu yerellerde yapılan eylemlervesilesiyle bir kez daha görmüş olduk.

32. yılında Maraş katliamı

Halkın Günlüğü 10-20 OCAK 2011güncel22

v

Maraş katliamının 32. yıldönümünde ülkenin dörtbir yanından Maraş’a gi-den binlerce insanın ka-tıldığı miting ve yaşananfaşist saldırılar tekrar otarihi hatırlattı.

22-23_Layout 2 1/6/11 12:13 PM Page 1

Page 23: 10-20 Ocak 2011

Kardelen Yayıncılık’tan kampanya

1. Kaypakkaya seti kampanya fiyatı 30 TL1- İbrahim KaypakkayaSeçme Yazılar2- Bir Komünistin Biyogra-fisi3- Kanla Yazılan Tarih Si-linmez4-Tohum5-Partizan Şiirleri6-Dinmedi Halk Tufanı2. Set kampanya fiyatı 20 TL1- Küçük Amerikalıların En-tergrasyonu2- Yeni Dünya Düzeni3- Uluslararası SermayeninSavaş Diplomasisi

4- Türkiye’de İnsan Haklarıve Demokrasi5- Küçük Burjuva İdeoloji-si6- Kar Beyazı Düşler3. Set kampanya fiyatı 20 TL1- Yoldaşlarla Omuz Omu-za2- Nepal Gerçeği3- Devlet Ulustan Fede-rasyona4- Suçumuz İnsan Olmak5- Zafere Halay6- Nazlı Vatan4. Set (Muzaffer Oruçoğlu) kampanya fiyatı 40 TL1- Gruzi 2-3

2- Huruç3- Mavi Munzur Masalları4- Çıplak ve Özgür5. Set (Muzaffer Oruçoğlu) kampanya fiyatı 40 TL1- Gül Demir Çığlık2- Denemeler3- Filozof4- Aşk ve Işık İçinde5- Brunswick Delilerİ6- Karyaditler 6. Set (Muzaffer Oruçoğlu) kampanya fiyatı 40 TL1- Dersim2- Kangurular 3- Sanat ve EdebiyatYazıları4- Baba İshak Destanı

5- Sevdalı Kız7. Set kampanya fiyatı 25 TL1- Soğuk Cam2- Mektuplar3- Yıldızların Yaralı Göğ-sünde4- Şilan Çocukları5- Bahar Kokuyor Yaram6- Sevdalar da Soğur EnSıcak Yerinden 7- Parlayan Kızıl Yıldız8- Gizli Mücadele9- Düşlerin Ezgisi10- Adsız Fırtınalar Doğuyor

Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi(YÇKM), tutsakların ürünlerinisergileyerek halkla buluşturdu.Devrimci-komünist tutsaklarınüretimlerinin yer aldığı sergidekara kalem resimler, yazılar,kartpostallar vb. sanatsal ça-lışmalar yer alıyor. Daha önceki dönemlerde de butür çalışmalar yapan YÇKM,hapishanelerdeki devrimci-ko-münist tutsakların kendilerinedayatılmaya çalışılan tecrit ko-şullarına rağmen ürettikleri ça-lışmalara yer vererek içerdendışarıya köprü oluşturuyor.12 Aralık-9 Ocak tarihleri ara-sında açılan segide etkinlikleryapılarak hapishanelerdekitecrit koşulları işleniyor. Ağırtecrit koşullarında yaşayantutsakların kısıtlı imkanlarlayaşam verdiği ürünler, devrimciiradenin bir yansımasını vetecrite karşı mücadelede yapıl-ması gerekenler noktasında eniyi örneklerden birini oluşturu-yor.

23kültür sanat muzaffer oruçoğluANTAGONİZMA

PROKROUSTES YATAĞIiyaset, ilkin düşüncede gülümser. Sonra örgütünükurar. Amacını, dostunu, düşmanını, amaca gidenyolunu, taktiklerini, stratejilerini, mücadele ve örgütlenmebiçimlerini tespit eder. Hayat karşısındaki kendi bağımsızyaratıcı gücünü tek başına harekete geçiremeyen in-sanları örgüte almaya başlar. Örgüt, bir Prokroustes

Yatağı’dır. Yönetici ve yönetilen diyalektiğinin işlettiği bu yatağa girmekisteyen herkesi yatağa uydurur. Uzun boyluların bacaklarını, yatağacuk oturacak şekilde keser; kısaları da çekip uzatır. Ve böylece herkesi,kendisini hiçleyen, yatağı ise yücelten standart Prokroustes bendelerihaline getirir. Kesilmeyi veya uzamayı kabul etmeyenleri kendi içinealmaz. Yatağın yönetici erki, gücünü yönetilenin itaat ruhundan veuyruk bilincinden alır. Yönetici erk, kendi bilincini de bilincinibiçimlendirdiği kitlenin bilinciyle bağlar ve onu kolay kolay bu bağdandolayı değiştiremez. Bu, tutsakları yöneten bilincin, tutsak bilinçler ta-rafından tutsaklaştırılması durumudur. Tutsak bilinç.

Prokroustes Yatağı’na, yani örgüte giren birisi eğer güçlü bir özgürlükduygusuna sahipse, kendisini gerçekleştirememe, tam olamama krizinegirmişse, mayasını kendi iç özgürlüğünden ve özünden alamayan birbilinç haline geldiğinin farkına varmışsa, hayatı bu örgütle dönüştüre-meyeceğine ve de bu örgütü dönüştüremeyeceğine inanmışsa örgütüterk eder; terk etmezse, örgütün içinde örgüte karşı bir bilincinyeşermesine yol açar. Bu, ya yeni tipte bir Prokroustes Yatağı’nı ortayaçıkarır, ya da yatak tarafından dıştalanır. Yatak içindeki mücadeleler,yönetici erkin kanatları arasında geçtiği gibi, bir bütün olarak, yönetenlerleyöneticiler arasında da geçebilir. Böylesi bir mücadelede bile, yönetilenlereönderliği çoğu zaman, yönetenlerin, yönetime muhalif kanatları yapar.

Ne gariptir ki insan, tarihi insanın özüne ve derin özgürlük duygusunaters olan bu Prokroustes Yatağı’yla yapıyor, ilerletiyor. Ruhunun cehennemçanağından iğne ucu kadar aldığı ateşle işe başlayan Prokroustes,yaratıcı ve kahredici büyük cehalet sürüsünü kendi yatağına sokuyor,ona cennetin dereceleriyle cehennemin derekelerini belletiyor, kendipeşine takıyor, ve böylece, tek başına bir şey yapamayan boynu veruhu tasmalı, sefil, çaresiz kulları veya iradeleri, birleşik, zinde bir iradeyedönüştürerek tarih sahnesine çıkarıyor; karşısına dikilen sistemleri,devletleri, kutsal değerleri yıkıyor; kendisini devlete dönüştürüyor, kendiiç sistemini ise devletin ve toplumun sistemi haline getiriyor. Kendirahminde yeni bir Prokroustes Yatağı gelişip doğuncaya ve kendisiniyıkıncaya kadar sürüyü güdüyor. Görüşleri ne olursa olsun, her Prokro-ustes’in doğal eğilimi, yönettiği sürünün, sürü ahlakını güçlendirmedir.Onun sürüyü kolayca gütmesi, sürü ahlakının, kendi görüşleri doğrul-tusunda güçlenmesine bağlıdır. Çürüme, devlete dönüşen ProkroustesYatağı’ndaki yıkıcı yaratıcı kadroların, devlet arpalıklarında tahıl bitinedönüşmesiyle derinleşir. Bu tahıl bitinin düşünce sistemi ve cesareti dedevleti almadan önceki şahin karekterini yitirir,  -o karekterde az veyaçok sürünün öfkesi vardır-  ve onun yerini şahini çağırmak için kullanılanyapay kuş, peftere alır. Tabii, söz konusu şahin de artık sürü değildir,tahıl bitini ve onun sistemini koruyan ordudur.

Sürü, Prokroustes yatağının varlık şartıdır. Prokroustes’i ortadan kaldıracakbir Theseus’un ortaya çıkışı, tarihsel şartların olgunşamasıyla, yanisürünün, darlık ve ihtiyaç zilletinden, mülk duygusundan, yönetme veyönetilme kültünden kurtulup, tek tek özgür bireylerden oluşan birhalka dönüşmesiyle mümkün olacaktır. Sürü çok yavaş değişiyor. Bilimedeğil, iki üç bin yıl öncesinin inanç sistemlerine,  ebediliğin delinmemişdibinde ışıldayan ilahi huzura sığınıyor. Prokroustes’in ömrü, sürününömrüne bağlıdır. Sürü çağında yaşıyoruz ve herkesin içinde capcanlıbir Prokroustes vardır. Devrimler onun önderliğinde yapılır ve onun ta-rafından gaspedilir veya yıkılır. Elimize özgürlük bayrağını veren, bizitarih sahnesine çıkaran, iktidara yönelten, iktidar eden ve iktidarla ezenodur. O, devletin bir türünü reddederken, bir başka türünü savundu vebu anlamda hep devletçi olarak kaldı. Onun asıl aşkı, devlet olma,yönetme aşkıdır. Devlet olamadığı müddetçe “özgürlüğü” sever. Busevgi, kendisi devlet haline geldiği an zayıflar ve giderek kaybolur.“Sürü, devletsiz olmaz” ilkesi, onun altın ilkesidir. Sürüye güvenir gibihareket eder, ama aslında güvenmez. Devletin görevlerinin sürüyedevredilmesine, sürünün kendi kendini yönetmesine, halk halinegelmesine ateş püskürür. Biçimi ister özel, isterse devlet mülkiyetiolsun, mülkiyetçidir.

Gelgelelim ki, hiçbir şey kalıcı değildir. Büyük tarihsel çağlar, vahşet vebarbarlık çağı gelip geçti. Uygarlık çağı da geçecek.  Adına ister cennet,ister Altın Çağ, isterse komünizm diyelim, insanlığın en ideal çağları dagelip geçecek. Eski çelişkilerin yerini yeni çelişkiler alacak. Değişmezliğineinandığımız her şey, değişimin yasaları bile değişecek. Bir iğneninucunda, farklı türlerde, sonsuz derecede çelişki vardır. Her çelişkininruhunda bir Prokroustes ve onunla mücadele halinde olan bir özgürlükvardır. Sonsuzluğun bağrında akıl almaz bir değişim ve dönüşümcereyan ediyor. Işık karanlığa, karanlık ışığa, organik inorganiğe, inorganikorganiğe dönüşüyor. Maddi alemin baş döndürücü, akıl almaz muhteşemzenginliğini, hercümercini görebilsek, duyumsayabilsek, çıldırırız.

İdeoloji siyaseti, siyaset ise Prokroustes Yatağı’nı doğuruyor. Böylesi birdünyada hayalim hep, özgürlüğün özünden doğan bir ideolojiye,Prokroustes’i tarih sahnesinden silecek şartların olgunlaşmasını engeniş şekilde sağlayacak bir ideolojiye, sürünün iç özgürlüğününseferber olmasına ve doğrudan bir demokrasiye ve özgürlüğe yönel-mesine kayıyor.

S

Hakkında açılan davalardan dolayı sürgünde yaşayan1968 kuşağının önder kadrolarından Muzaffer Oruçoğlu,sanatsal üretimleriyle de halkla buluşmaya devamediyor. Sanatın farklı alanlarındaki üretimleriyle dikkatçeken Oruçoğlu, “Antogonizma” adını taşıyan resim ser-gisiyle İstanbul’da halka ulaştı.Yazarlığının yanında heykel ve resim alanında da profes-yonel olarak üretimler yapan Oruçoğlu, “antogonizma”adını taşıyan resim sergisiyle Taksim’de Mephisto Kitap-

evi’nde sanatseverlerle buluştu. Muzaffer Oruçoğlu’nun kardeşi Ergüder Oruçoğlu sergiaçılışında yaptığı konuşmada kardeşinin yıllardır sürgündeyaşamak durumunda bırakıldığını ve ülkeye giriş yasağınedeniyle serginin açılışına katılamadığını belirtti.Sergide, Oruçoğlu’nun akrilik, kolaj ve karışık tekniklerleyaptığı yeni resimleri sergilendi. 19-22 Aralık Katliamı’ndayaşamını yitirenlere adanan sergi, 18 Aralık-5 Ocak tarihleriarasında yapıldı.

Tutsak ürünleri halka sunuldu

Oruçoğlu, sanatsal üretimlerine devam ediyor

Tutsakların ürünleri Yüz Çiçek AçsınKültür Merkezi’nde halkla buluştu

10 yılını geride bırakan ve birçok farklı kitabı kitlelerle buluşturan Kardelen Yayımcılık yeni birkampanya başlattı. Yayınevinden çıkan kitapları setler halinde okura sunan Kardelen Yayıncılıkonlarca kitabı kampanya dâhilinde aşağıdaki fiyatlarla kitlelere sunuyor.

k Tel: (0212) 238 37 96e-posta: [email protected]

İletişim adresi

22-23_Layout 2 1/6/11 12:13 PM Page 2

Page 24: 10-20 Ocak 2011

BDP û DTK, demekî dirêj dexebata ku hatiye meşandingelaleya Pêşnûma Xwese-riya Demokratîk pêşkeşêraya hemûyê kir.Xweseriya demokratîk, diteşeya rêzanî de, dadî, xwe-parastin, civakî, aborî, çandî,eqolojî û dîplomasiyê de binêheşt bendan dinirxîne. Ge-laleya ku ji aliyê hevserokêBDP’ê Seleheddîn Demirtaşve hatiye amedekirin pêş-keşê serokatiya TBMM’ê re

hatiye kirin.Teksta ku hatiye weşandin,têde salixdana xweseriyêhatiye vekirin, di vî welatêde tê îfadekirin digihîje kokadîrokî. Ev daxuyaniya ku di-gihîje Peyvnameya navne-tewî de hêza gel ya xwe dedesthilatdariyek binê wî hatexêzkirin “Civaka ku bi xwe ûbi rexistinên neferma re big-rin dest û divê nerîta xwe-seriya demokratîk, di bin-geha xwe de nêrina dûgela

kêm civaka pirr, bi îfadeyekdin jî qedexeya kêm azadiyapirr de modelek vekiriye. Jiber vî yekê ye ku, hemî pirs-girêka civakê ji dugelê nayegirtin, bi navgîniya saziyênneferma û serbixwe li serpirsgirêkên civakî de çare-seriyên herî kirdarî pêşbixî-nin, herî demokratîk û herîsazûmanek tevlîbûn e. Jiaboriyê heya pirsgirêkên do-ralî, ji tendûristiyê heya per-werdehiyê, ji çandiyê heya

huneriyê heya azadiya jinanû li her aliyê jiyanê de pis-poriya pûxt mena tê biplan-kirin. Wateya wî xweseriyademekratîk ya civakê bi ser-bixwe bi îradeya xwe avabike. Komcivîna me aliyeksazumana dûgelê de refor-mek pêşdibîne, di aliyek dinjî nayê sekinandin ku sazu-mana rexistina civaka ya bixwe sazumaniyê biryar gir-tiye” bi vî awayê îfadeyancih digre.

Zımanê me nanê me yeTekoşîna netewek an jî gelek daye, xwestiyên wî pêşiya roj e an jî paş e ev cudatiyêwere ber çav li dor wî helwest were nîşandan. Netewa Kurd û xwestiyên wan girtiyedest, saziyên ku wî dinimînin di vî pîvekê de divê binirxînin. Îro xebatên ku destpêkiriyekampanyaya axaftina Kurdî kampanya ya nasnameya ev netewê diyardike ye.

g

Di jiyane hemî dîrokan de polên serdest jibo desthilatdariyên xwe gelên ku dipelçiqindi ser xwîna wan de sazumanî kirine. Liser vî rastiyê bi girseyên karker-gundî-kedkar re netewên pelçiqî û gelan jî nesînênxwe jê girtine. Turkiye-Erdnigariya bakurêKurdistan xwediyê dîroka ev tedê û tevkujîre govanî kiriye. Ji ber wî xestiyên kar-ker-kedkar û netewên ku pelçiqîne li dij-berê serdestan divê perdeya heri bilindde were parastin. Xala ku tekoşîna netewîya ku Netewa Kurd meşandiye niha hatiyekêmasî û rewşa tevlîheviyê bi hev re bûyenavnîşana pêşketinên rêze. Ev pêşketinêdîmena taybetiyê de armanca saziyên kusîyasetê hildiberînin xistine pêş xwe. Dipirsgirêkên tewere têjiyîn de hêzên ku dixala çareseriyê de dimînin, ev nêzîkbûnapêvajoyê û di xebatên çêkirinê de dîna-mîzma pêvajoya pêşketinê we diyar bike.Turkiye-Bakurê Kurdistanê de şoreş ûtekoşîna demokratîk de azîneyên kirdedînamîzma girseyê bi serokatiyek şoreşkerde divê were sazkirin. Ev jî bi azîneyênşênber re bi girseyan re hevdîtinek e. Emdi heyama Turkiye-Erdnigariya BakurêKurdistanê de kutkirina mafa demokratîkû zêdebûna zordestiyên faşîstan de derbasdibin. Dûgela Tirk, gora ku nêzîkbûna de-mokratîk an jî di binê qîrîna demokratîkde girseyên gelên ku dipelçiqin re êrîşdikin dijberê wan rêxistinek pêşdixin hergavek xalek girîng de cih digre. BDP ûDTK tekoşîna mafî ya demokratîk de tiştê

ku girtiye dest û îradeya ku wekî xwestiyanetewa Kurd xistine hole, di netewa Kurdde pîvekek diyarkerê de cih digre. ProjaXweseriya Ya Demokratîk Kurdistan jî dîsaxwestiyên neteweyî nîşan dide. Ev xwes-tiyên aliyê pêşîn re hevdîtin, ên paşîn re jîwere rexne kirin rûzamîna şoreşiyê rewere kişandinGelek bi zimanê xwe biaxive an neaxiveev tişt cih nahêle tu niqaşek ev rastî vekirîû xwerû ye. Em dev ji tenê axaftinê berdin,jiyana rojanê de jî pêdiviyên wî heya per-werdehiyên wî, di warê hemuyê(sazî) dezimanê nivîsê heya dadî hemî qadan dewere bikaranîn. Ev ne bexşek e. Mafekbingehînî ye ji bo her mirovan. Ev her dûzimana wekî jiyan girtine dest ev kam-panya re xwedî derketin û Kurdî xeyn jijiyana nivisî de jî derkeve pêş.Ji bo her aliyê belavbûyî û saziyê de bika-ranîna Zimanê Kurdî kampanyaya kudestpêkiriye di her alî de were belavkirinbi aliyên xwe yê serbixwe bi hêzek weredewlemendkirin. Tekoşîna Demokrasiyanû bi şerê gel were kirin û ev rastiya de-mokrasiya rast bi vî awayê were tesiskirinjî îro pirsgirêkên azîneyê re lê nêz bûnaçareser û azîneyên pêşve de hevdîtin decihekê girîng de ye. Bi vî sedemê ye kuxwestiya netewa Kurd nabe ku neyê dîtin.Derfetên ku ji destê me de ye di vî bergehêde were kirin, serzêdekî de bimînin ked-karên vî netewê re hevdîtin xwediyê karekîherî girîn digre.

Dı Gerndeka Pêşnûma XweserıyaDemokratîk DeXebat Destpêkırın

Em Kurdî diaxivin

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya Gel

24_Layout 2 1/5/11 3:54 PM Page 1