149'uncu sayı

16
2 Meclisteki BDP grup toplant›lar›n› canl› yay›nlayan, Kürt gençlerin ak›betini veren tek kanal kapat›ld› Tar›m Bakan› önce ‘sütte kanserojen madde var’ dedi, sonra süt içip kendini yalanlad› Tarih sayfas›nda Türkiye’de Rum olman›n ve K›br›s’›n Türkleflmesinin öyküsü var ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ Nuri Bilge Ceylan sinemas›n- da yeni bir dönem mi? Cemaat’in ülkücü aflk› Gülen Cemaati’nin ülkücü faflistlere ilgisi sürüyor. Dink davas›ndaki muhbir Tuncel’i kahraman ilan eden cemaat medyas› 12 Eylül’ün faflist katillerine de sahip ç›kt› S. 3 Sa¤l›k bahar› Kriz karfl›t› eylemler Romanya’da farkl› bir boyut kazand›. Sokaklardan yükselen isyan sa¤l›k hakk› temelli büyük bir toplumsal ayaklan- man›n da sesini tafl›yor S. 5 ‹nflaat sallan›yor ’Ekonominin loko- motifi’ denilen inflaat sektöründe yaflanan sars›nt›lar›, büyük bir depremin öncüsü olarak görmeye bafllayan sermaye agresiflefliyor S. 11 Bilim-sizsiniz Türkiye! ’Yeni’ Türkiye’nin ‘yeni’ TÜB‹TAK’›, evrim teorisini bilim- den saym›yor ama Acun’la giriflimci bilim insan› yar›flmas› düzenlemeyi parlak bir fikir olarak sunu- yor S. 14 Roj TV’nin ekran› karard› Ak süte AKP zehri kar›flt› Lefter’i herkes sevdi mi? Bir zamanlar Anadolu’da SAYFA SAYFA SAYFA SAYFA Y›l 6 Say› 149 13 6 15 AKP’nin toplumun tüm kesimlerine bask›- s›n›n artt›¤› bir dö- nemde D‹SK 14’üncü Genel Kurulu’na haz›r- lan›yor. Birleflik Metal- ‹fl ve Sosyal-‹fl genel baflkanlar›yla genel kurulu ve D‹SK’i konufltuk S. 9 Ferda Koç / Sayfa 4 Soyk›r›m ve büyük... Özge Yurttafl / Sayfa 6 Yazmak baflka, yaflamak... Alp Tekin Babaç / Sayfa 7 Orada bir köy var uzakta Tufan Sertlek / Sayfa 8 Ya irade koyaca¤›z ya... Ciğer kediye emanet Tafleron iflçi dernekleri baflkanlar› 13 Ocak günü Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan› Faruk Çelik’i makam›nda ziyaret etti. Faruk Çelik, görüflmenin ard›ndan ‘Sendikal› olmak istiyo- ruz’ diyen iflçileri Hak-‹fl’e götürdü S. 8 Vadi direniyor direnecek! Melih Gökçek’in Vadi için söyledi¤i tek fley “Ya oray› y›kaca¤›z, ya oray› y›kaca¤›z” oldu. Vadi’nin yan›t› da çok aç›k: “Direnece¤iz!” S. 7 Dayanışma yasak tanımaz Van Valili¤i dayan›flma için kurulan Van Çocuk Evi’ni kapatma karar› ald›. Karara itiraz eden Halkev- ciler ise ‘dayan›flmaya devam’ dedi S. 4 Dikmen, Uludere, Van AKP halka düşman Dink davas›nda al›nan karar, AKP’nin kontrgerillay›, Ergenekon davas›yla s›n›rl› bir ‘suç örgütü’ olarak tan›mlama siyasetini inand›r›c› olmaktan ç›kar›yor S. 12 AKP Van’a yard›m eli uzatmad›¤› gibi gönderi- len yard›mlar› da engel- liyor. ‹fli gücü b›rakt› Ço- cuk Evi’yle u¤rafl›yor 34 gencin katledildi¤i Uludere ‘yabanc› memle- ket’ ilan edildi. AKP 123 bin lira kan paras› verip olay› kapatmak istiyor Gökçek, baflbakan›n ‘ge- cekondular› y›kaca¤›z’ aç›klamas›ndan ald›¤› güçle Dikmen Vadisi’ne sald›rmaya haz›rlan›yor Demokrasi mücadelesinde yeni filizler YOL YAZISI S. 3 Direnenlerin onuncu köyü Katilleri iktidarda 26 Ocak 2012 • 1.25 TL

Upload: halkinsesi-gazetesi

Post on 28-Mar-2016

241 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

Halkın Sesi gazetesinin 26 Ocak – 8 Şubat 2012 periyodlu 149’uncu sayısı

TRANSCRIPT

Page 1: 149'uncu sayı

2 Meclisteki BDP grup toplant›lar›n›canl› yay›nlayan, Kürt gençlerinak›betini veren tek kanal kapat›ld›

Tar›m Bakan› önce ‘süttekanserojen madde var’ dedi,sonra süt içip kendini yalanlad›

Tarih sayfas›nda Türkiye’deRum olman›n ve K›br›s’›nTürkleflmesinin öyküsü var

‘Bir Zamanlar Anadolu’da’Nuri Bilge Ceylan sinemas›n-da yeni bir dönem mi?

Cemaat’inülkücü aflk›� Gülen Cemaati’ninülkücü faflistlere ilgisisürüyor. Dinkdavas›ndaki muhbirTuncel’i kahramanilan eden cemaatmedyas› 12 Eylül’ünfaflist katillerine desahip ç›kt› � S. 3

Sa¤l›kbahar›� Kriz karfl›t› eylemlerRomanya’da farkl› birboyut kazand›.Sokaklardan yükselenisyan sa¤l›k hakk›temelli büyük birtoplumsal ayaklan-man›n da sesinitafl›yor � S. 5

‹nflaat sallan›yor� ’Ekonominin loko-motifi’ denilen inflaatsektöründe yaflanansars›nt›lar›, büyük birdepremin öncüsüolarak görmeyebafllayan sermayeagresiflefliyor � S. 11

Bilim-sizsinizTürkiye!

� ’Yeni’ Türkiye’nin‘yeni’ TÜB‹TAK’›,evrim teorisini bilim-den saym›yor amaAcun’la giriflimcibilim insan› yar›flmas›düzenlemeyi parlakbir fikir olarak sunu-yor � S. 14

Roj TV’nin ekran› karard› Ak süte AKP zehri kar›flt› Lefter’i herkes sevdi mi? Bir zamanlar Anadolu’daSAYFA SAYFA SAYFA SAYFA

Y›l 6 • Say› 149

136 15

� AKP’nin toplumuntüm kesimlerine bask›-s›n›n artt›¤› bir dö-nemde D‹SK 14’üncüGenel Kurulu’na haz›r-lan›yor. Birleflik Metal-‹fl ve Sosyal-‹fl genelbaflkanlar›yla genelkurulu ve D‹SK’ikonufltuk � S. 9

Ferda Koç / Sayfa 4

Soyk›r›m ve büyük...

Özge Yurttafl / Sayfa 6

Yazmak baflka, yaflamak...

Alp Tekin Babaç / Sayfa 7

Orada bir köy var uzakta

Tufan Sertlek / Sayfa 8

Ya irade koyaca¤›z ya...

Ciğer kediye emanet� Tafleron iflçi dernekleribaflkanlar› 13 Ocak günüÇal›flma ve SosyalGüvenlik Bakan› FarukÇelik’i makam›nda ziyaret

etti. Faruk Çelik,görüflmenin ard›ndan‘Sendikal› olmak istiyo-ruz’ diyen iflçileri Hak-‹fl’egötürdü � S. 8

Vadi direniyordirenecek!

� Melih Gökçek’in Vadiiçin söyledi¤i tek fley “Yaoray› y›kaca¤›z, ya oray›y›kaca¤›z” oldu. Vadi’ninyan›t› da çok aç›k:“Direnece¤iz!” � S. 7

Dayanışmayasak tanımaz

� Van Valili¤i dayan›flmaiçin kurulan Van ÇocukEvi’ni kapatma karar› ald›.Karara itiraz eden Halkev-ciler ise ‘dayan›flmayadevam’ dedi � S. 4

Dikmen, Uludere, VanAKP halka düşman

� Dink davas›ndaal›nan karar, AKP’ninkontrgerillay›,Ergenekon davas›ylas›n›rl› bir ‘suç örgütü’olarak tan›mlamasiyasetini inand›r›c›olmaktan ç›kar›yor� S. 12

AKP Van’a yard›m eliuzatmad›¤› gibi gönderi-len yard›mlar› da engel-liyor. ‹fli gücü b›rakt› Ço-cuk Evi’yle u¤rafl›yor�

34 gencin katledildi¤iUludere ‘yabanc› memle-ket’ ilan edildi. AKP 123bin lira kan paras› veripolay› kapatmak istiyor�

Gökçek, baflbakan›n ‘ge-cekondular› y›kaca¤›z’aç›klamas›ndan ald›¤›güçle Dikmen Vadisi’nesald›rmaya haz›rlan›yor�

Demokrasi mücadelesinde yeni filizlerYOL YAZISI � S. 3

Direnenlerin onuncu köyü

Katilleriiktidarda

26 Ocak 2012 • 1.25 TL

Page 2: 149'uncu sayı

MEDYAHalk›n Sesi

226 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

A KP’nin Kürt hareketinitasfiyeye dönük operasyo-nu Kürt basınından sonra

hareketin can damarlarından birisisayılan Roj TV’ye yöneldi. Birkaçyıldır Danimarka ve Fransa ileyürütülen diplomatik pazarlıksonucu Roj Tv’nin yayın yaptığıEutelsat uydusu kanalın yayınınıdurdurdu. Roj TV izleyicilerininekranı 19 Ocak gecesi önce Kürtillerinde karardı, 22 Ocak’tanitibaren de Avrupa, Ortadoğu,Afrika, Hindistan ve Asya ve ileAmerika'da Eutelsat’a bağlışirketler yayını durdurarak kanalaerişimi dünya çapında engelledi.Danimarka Roj TV için 23 Ocak’tayeni bir inceleme başlattı. Bu ka-patma Avrupa ülkelerinin bölgeselçıkarları gereği Ortadoğu’dailişkilerini yeniden düzenlediği birdönemde yaşandı.

UYDU fi‹RKET‹ EL‹YLE C‹NAYETRoj Tv’nin Kürt halkı için ne

denli değerli olduğunu CahitMervan ANF’de yazdığı “Eutelsateliyle cinayet” başlıklı yazısındaşöyle aktarmış:

“1992 yılında JİTEM saldırısısonucu ağır yaralan ve yıllarcatekerlekli sandalyede yaşamınısürdürmek zorunda kalan gazeteciarkadaşımız Burhan Karadeniz1999 yılın baharında MED TVkapatıldığı zaman ekranınıkarartıldığı an, stüdyoyu dolduranyüzlerce inansın gözyaşları arasında‘şimdi her Kürdün evinden bircenaze kalktı’ demişti.”

Roj TV, Kürt’lerin ulusal kim-liklerinin inşasında önemli bir roloynamıştı. Kürtlerin siyasalmücadelesinin yaygınlaşmasında vehareketin kitleselleşmesinde etkiliolarak kullanılan bir mecraolmuştu. Seçim çalışmalarından,askerlerle yaşanan çatışmalarakadar bölgedeki gelişmeler Roj TVaracılığıyla geniş kitlelereulaşıyordu. Savaş dönemindeKürtlere karşı yürütülen psikolojikharp atmosferinin dağıtılmasındaetkin kullanılmıştı. Kürt siyasetçi-lerin tabana doğrudan ulaşmasınısağlamıştı. Gelinen noktadaKürtlere dönük neoliberal-piyasacı

asimilasyona karşı direnişte, Kürthareketinin kendi özgün kültürel,siyasi kimliğinin yaratılmasında RojTV’nin önemi büyüktü. TBMMTV tarafından AKP grubunun hertoplantısının canlı yayınlandığıfakat muhalefetin sansür edildiğibu günlerde BDP grubununTBMM Grup konuşmasını canlıyayınla veren tek kanalın Roj Tvolması da kanalın önemini ortayakoyan en somut örnek. Kanal buişlevleri nedeniyle iktidarı rahatsızetmiş, Roj TV’nin kapatılmasıkonusu kanalın merkezinin bulun-duğu Danimarka ve yayın yaptığıuydu şirketi Eutelsat’ın merkezininbulunduğu Fransa ile pazarlıkkonusu olmuştu.

NATO’DA ROJ TV PAZARLI⁄I Danimarka’da Roj TV hakkında

bir kapatma davası açılmışKopenhag şehir mahkemesi 10Ocak’ta ROJ TV’nin yayınınındevam etmesine, ancak terörfaaliyetlerini destekleyen yayınlaryaptığı gerekçesiyle 700 bin Europara cezası ödemesine kararvermişti. Eutelsat bu kararı gerekçegöstererek “faaliyetlerini terörleilişkilendirmemek için” Roj TV’ninanlaşmasını tek taraflı olarak fes-hetti. Roj TV yönetiminin verdiğibilgiye göre geçmişte Roj TVhakkında Türkiye’nin girişimleri ilebenzer üç dava daha açılmışmahkeme o zaman da benzer nite-likte kararlar vermişti. FakatFransız uydu şirketi o kararlaralındığında Roj TV’nin yayını dur-durma yoluna gitmemişti. Roj TV,kurulduğu 2004’den bu yana ulus-lararası sorun olmuştu. Roj Tv

yöneticilerine göre Türkiye 2009’daRoj TV’nin kapatılması koşulu ileDanimarka eski başbakanı AndersFogh Rasmussen’in NATO GenelSekreteri olması önündeki veto-sunu kaldırmıştı. Wikileakstarafından Ocak 2011’deyayınlanan Amerikan diplomatiknotları, Türk ve Amerikalı yetkililerarasında 2010 yılı başında Roj TVkonusunda yapılan pazarlıklarıortaya çıkarmıştı. Mahkemenin 10Ocak’ta aldığı karar sonrası AhmetDavutoğlu, Danimarka RadyoTelevizyon Kurumu’nun devreyegirerek kanalı kapatması içingirişimlerde bulunduklarınıaçıklamıştı. Türkiye hükümeti bukararla yetinmeyerek DanimarkaBüyükelçiliği aracılığıyla yaptığıgirişimler sonucu 23 Ocak’ta radyotelevizyon kurumunun yeni bir

inceleme daha başlatmasını sağladı.

MED TV’DEN BUGÜNERoj Tv, 1995 yılında yayın

hayatına başlayan MED TV ve onutakip eden CTV, Medya TV ilesüren Kürt TV kanalı serüvenininson halkasıydı. Bu kanallar ulusalkimliklerini mücadeleyle beraberyeniden inşa eden Kürtlerin dil-lerinin yasak olduğu bir dönemdeonların yasaklı diliyle yayınyapıyordu. Okulda, işyerindeKürtçe konuşamayan yurttaşlarevlerinde Kürtçe haber dinliyor,programlar izliyordu. Kirli savaşınmedya üzerindeki sansür-oto san-sürü bu kanallarla delinmiş, tele-vizyon Kürt halkı için salt bir“eğlence-tüketim” aracı olmaktançıkarak bir politik mücadelemecrasına dönüşmüştü.

Dink davasında mahkemenin“örgüt” ve “terör suçu” bula-

maması karşısında medya da ayağakalktı.

Karardan kısa bir süre önceErmeni Soykırımı’na ilişkinFransa’nın kararını ırkçı manşetlerlekendileri eleştirmemiş gibi, HrantDink’in katledilmesine yol açan ırkçıhisteride kendi payları yokmuşçasınarahattılar. Riya ve iki yüzlülükgazete manşetleri olmuş bir deüstüne okurların vicdanına sesleni-yordu.

Hürriyet, "Dink'i örgüt öldürme-miş"; Sabah, "Sadece Hayal'e ağırmüebbet"; Haber Türk, "ÖrgütHayal oldu"; Vatan, "O örtü kalk-

madı"; Milliyet, "Hrant düştüğüyerde kaldı"; Posta, "Bizimle dalgageçiyorlar"; Radikal, "ÖrgütHayalmiş"; Cumhuriyet, "Bu davaböyle bitmez"; Akşam, "Örgüt değil,üç-beş kendini bilmez öldürmüş";manşetleri ile çıktı.

YANDAfiLARINMANfiETLER‹NDE AKP YOKTU?

Tüm riyaya rağmen mahkemenin“örgüt yok kararını” eleştirecekkadar “ileri” manşetler atangazetelerin içinde AKP’nin medyasıolarak nitelenenlerin derdi başkaydı.Egemen medyanın diğer yayınlarıkendi ırkçılıklarını örtmeyeçalışırken, AKP medyası cinayetteAKP iktidarının ve polis teşkilatının

rolünü gizleyen"Ergenekon yaptı“tezini işlemeyekoyulmuştu.

Zaman kararınertesinde 18Ocak’ta “Mahkemeörgütü görmedi”başlığıyla çıktı.Gazete spotuna

“Savcının, ‘Cinayeti Ergenekonörgütünün Trabzon hücresi işledi’mütalaasına rağmen mahkeme,cinayetten operasyon diye bahsedeneylem planlarını görmezden geldi”ifadesini koydu. Böylece cinayetinErgenekon’un işi olduğunu ima etti.Fakat cinayeti bildikleri halde önlemalmayan cemaatçi emniyet kadro-larının davadaki konumları gazetetarafından görmezden gelinmişti.

Zaman’ın başını çektiği AKPmedyasının AKP’yi aklamak içinattığı diğer manşetlerden bazılarıysaşunlar: Bugün, “Suikast değilcinayetmiş”; Yeni Şafak, “Örgüt yoktamamen tesadüf”; Star, “Müebbetvar örgüt yok” manşetleriyle çıktı.Taraf gazetesi Dink davasında kusu-ru aleni olan AKP’yi açıktan destek-leyip okur kitlesi ile ters düşmemekiçin algı çarpıtmayı tercih etti.Gazete “Beyaz bereli devlet”manşetiyle çıktı ancak o devletihbaşındaki AKP’yi yine ıska geçti.

AKP medyası mahkeme kararınıeleştirirken, Hrant Dink'inkatledilmesinde AKP iktidarının vepolisin rolünü itinayla gizledi.

KCK adı altında yürütülen operasyonlardagözaltına alınıp serbest bırakılan gazeteciler,

kendileri hakkında gerçekdışı haberlere imzaatan Zaman, Star, Sabah ve Yeni Şafak gazetelerive kimi köşe yazarları hakkında suç duyurusundabulundu

20 Aralık 2011'de KCK adı altındagerçekleştirilen operasyonlar kapsamındagözaltına alınan, ancak daha sonra serbestbırakılan Dicle Haber Ajansı'ndan (DİHA)Evrim Kepenek ve Etkin Haber Ajansı (ETHA)editörü Arzu Demir, medyada kendileri ile ilgiliçıkan gerçekdışı haberler ve yazılar nedeniyle suçduyurusunda bulundular.

23 Ocak günü Çağlayan Adliyesi'ne gidengazeteciler, suç duyurusunun ardından Adliyeönünde bir basın açıklaması gerçekleştirdiler.Açıklamayı okuyan Demir, henüz gözaltındaolmalarına karşın kendilerini terörist ilan edenZaman, Star, Sabah ve Yeni Şafak gazeteleri ilebu gazetelerdeki kimi köşe yazarları hakkında suçduyurusunda bulunduklarını belirtti. Demir,haberlerin 'adil yargılanma', 'masumiyet'ilkelerinin ihlali ve 'adil yargılamayı etkilemek'anlamına geldiğini de söyledi.

Dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle avukatlarınbile bilgi alamadığına dikkat çeken Demir,meslektaşlarının serbest bırakılmasını ve ifadeözgürlüğünün önündeki en büyük engel olanTerörle Mücadele Kanunu ile Özel YetkiliMahkemeler'in kaldırılmasını talep etti.

Uluslararas› pazarl›k sonucu Roj Tv’nin ekranlar› karard›. Kürtçeyay›n yapan kanal Kürtler için bir e¤lence-tüketim arac›ndan çokyok say›lan kimliklerinin ve mücadelelerinin sesiydi

A K P ’ N ‹ N D ‹ P L O M A T ‹ K G ‹ R ‹ fi ‹ M L E R ‹ Y L E R O J T V ’ N ‹ N Y A Y I N I D U R D U R U L D U

‘Her Kürt’ün evinden bir cenaze kalktı’

Zaman gazetesi 20 Ocak günükapağından duyurduğu bir haberleemniyet muhbiri Erhan Tuncel’inDink cinayeti sanıklarından ErhanTuncel’in açıklamalarını yayımladı.Gazete Tuncel’in “kararduruşmasından önce sordukları soru-lara el yazısıyla kaleme aldığı”nı iddiaettiği “cevapları” haber yaptı. Tuncel,açıklamalarıyla kendisini hemMcDonalds bombalamasında hem deHrant Dink davasında koruyanRamazan Akyürek’i ve Ali FuatYılmazer’i korumayı sürdürdü.Tuncel’in gazeteye haber olan açıkla-

masına göre bu iki ismin cinayettesorumluluğu yok. (Akyürek veYılmazer’in Dink cinayetindekikonum ve ilgisini öğrenmek içinDosya sayfamızda detaylı bilgilereulaşabilirsiniz.) Bu iki isim “Ergene-kon”la mücadeleleri nedeniyle yıpra-tılmak isteniyor. Dink cinayetinin asılsorumlusu da zaten Ergenekon terörörgütü. Herkesin itiraz ettiği mahke-me kararına Tuncel de katılmıyor.Zaman’a yaptığı açıklamada “Ortadaörgütlü bir yapı var” diyerekErgenekon sanıkları Kemal Kerinçsizve Veli Küçük’ü hedef gösteriyor.

Dink cinayetinde yalnızca bu isimlerinpayı olduğunu iddia ediyor.

Tuncel’in ortaokul ve lise yıllarındamemleketi Elazığ’da Işıkevleri’negittiği biliniyor. Geçmişte cemaatintezgahından geçmiş bu muhbircemaatin gazetesi Zaman’a açıklama-da bulunuyor. Üstelik de bu açıkla-masında kimi savunuyor? İsimleriemniyet içindeki cemaatçi yapılanma-da anılan ve Dink cinayetininolacağını önceden istihbarat aldıklarıhalde cinayete seyirci kalan RamazanAkyürek ve Ali Fuat Yılmazer’i.

Cemaatin şahidi kendi muhbiri

Yandaş basınsuçladı, özgürbasın susmadı

Ça¤dafl Gazeteciler Derne¤i (ÇGD) Genel Yönetim Kurulu,2011 y›l›n›n baflar›l› gazetecilerini belirledi. ÇGD Özel OnurÖdülü'nü cezaevlerinde bulunan tüm gazetecilere verdi.Sendika.Org, Hopa olaylar› haberleriyle Ça¤dafl GazetecilerDerne¤i’nin ‘internet haber sitesi’ dal›nda verdi¤i ödüle lay›kgörüldü.

Ça¤dafl Gazeteciler Derne¤i (ÇGD) Genel Yönetim Kurulu,2011 y›l›n›n "baflar›l›" gazetecilerini belirledi. "U¤ur MumcuAraflt›rmac› Gazetecilik Ödülü" "Böcek Emniyette: Polis PolisiDinledi'" haberiyle Akflam gazetesinden Soner Ar›kano¤lu'na,"Mustafa Ekmekçi Haber Ödülü" "A‹HM'den Soru: Jitem NeOldu?" haberiyle Sabah gazetesinden Özgür Cebe'ye, "RafetGenç Haber Ödülü" "Polise Gaz Dayanm›yor" haberiyle Milliyetgazetesinden Tolga fiardan'a, "Behzat Miser Haber Ödülü""O¤lu ‹çin Diz Çöktü" haberiyle Do¤an Haber Haber Ajans›muhabiri Behçet Dalmaz ile "Rahiplerin Sessizli¤i" haberiyleHürriyet Daily News'den Vercihan Ziflio¤lu'na verildi.

ÇGD, "Haber Ödülü"ne ise "Saraydan Taht Kaç›rma"haberiyle Radikal gazetesinden Ömer Erbil lay›k görüldü."Mahmut Tali Öngören Televizyon Program Ödülü" CNN Türk'te"Medya Mahallesi" program›na, "Cem Emir-Sabahattin Y›lmazUnutulmayacaklar Haber Ödülü" "Silvan Sald›r›s›" haberleriyle,Ferit Demir DHA (Tunceli) ile Ferit Aslan'a DHA (Diyarbak›r)‹nceleme Araflt›rma Ödülü "Üç Kad›n Bir Yatakta" haberiyleSevil Ar›nan Toktafl'a verildi.

Röportaj dal›nda ise "Bilmediklerimiz Bildi¤in Gibi De¤il"röportaj› ile Birgün gazetesinden Esra Koçak, Televizyon Haberdal›nda "2. Van Depreminde Van Kad›n Do¤um ve ÇocukHastanesinde yaflananlar›n hikâyesi" haberiyle Show Haber'denAli Burak Ersemiz ile Deniz Pirinçciler, Televizyon Programdal›nda "Madenci" çal›flmas›yla Kanal B'den Zeynepgül Üsten,‹nternet Haber Sitesi dal›nda Hopa haberleri ile sendika.orgödüle de¤er görüldü. ÇGD Dayan›flma Ödülü'nün sahibi iseDevrimci 78'ler Federasyonu oldu.

Dink davasından AKP’yi sıyırdılar

ÇGD’den ödül

Sendika.Org’aSendika.Org’aMahkemenin Dink kararına tepki gazete manşetlerine yansıdı. AKPmedyasının manşetleri AKP’nin cinayetteki rolünü karatma amaçlıydı

Page 3: 149'uncu sayı

GÜNDEMHalk›n Sesi

326 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

“T üm engellemelere rağmeniktidarda bulunduğumuzsürede ‘inadına

demokrasi’ ile ilerledik. Biz en büyükyatırımı demokrasiye yaptık.”(Egemen Bağış)

“Türk demokrasisinin önünü açtık.Türk demokrasisine giden yollarınbölünmüş yoldan otoyol haline getir-ilmesi için ilave adımlar atmayadevam edeceğiz.” (Sadullah Ergin)

“Türkiye’nin en demokrat partisiAdalet ve Kalkınma Partisi’dir. İçindeyaşadığım için biliyorum,demokrasinin bütün özellikleri bizimpartimizde uygulanır.” (Bülent Arınç)

Espri yapmıyor bu şahıslar. Tamtersine söylediklerini öyle bir inanç vekararlılıkla söylüyorlar ki insanıninanası geliyor! Söylediklerine inan-mayanlara ise hayret ve kuşkuylabakıyorlar. Söylediklerinin gücühaklılıklarından değil, muhalefetedenlerin zayıflıklarından, zaaflarındangeliyor. Sadece son dönemdeyaşananlar/yaşatılanlar bile AKP’ninnasıl ve kimin için bir demokrasiuyguladığını görmek için yeterli.

Hrant Dink davası sonuçlandı veHrant’ın katledilmesinin örgüt işiolmadığına karar verildi. TayyipErdoğan yargı bağımsız diyor ve “Bizyürütme olarak bizden ne istendiyseyaptık, ondan sonrası yargıya ait”diye ekliyor. Ergenekon davasında“savcı” olan Tayyip, bu davada seyir-ci. Üstelik müdahil avukatlarınyayımladıkları raporda Tayyip’in yalansöylediği, yani yürütmenin işleriniyapmadığı kesin olarak belirtiliyor;“Güvenlik ve istihbarat birimlerinin,maddi gerçeği ortaya çıkartacak nite-likteki bilgi ve belgeleri sakladıkları,değiştirdikleri, yok ettikleri, yalanbeyanda bulunarak soruşturmamakamlarını yanıltmaya çalıştıkları,deliller üzerinde oynadıkları olgusu,bu aşamanın en belirgin ve sistem-

atik olgusu olarak ortaya çıktı.” “İnadına demokrasi”lerde

yürütme, istediği davaya karışır,istemediğine karışmaz. Demokratiksistemlerin adil olması gerekmez,çoğunluk oyunun sahibi kendi yön-temini belirler.

“Otoban demokrasi”lerde hukukda Sadullah’ın işbitiriciliğine bırakıl-mıştır, istediğine yolu genişletir, iste-mediğine daraltır. Adalet Bakanlığı,yaklaşık 100 maddede değişiklik içe-ren yeni bir “yasa paketi” hazırlamış.Önümüzdeki günlerde Meclis’ten ge-çecek. Neler yok ki taslakta, otobandemokrasinin en güzel örnekleri var!Sadullah Bey övünüyor; “yargılamave temyiz mahkemesi dahil, 12 ay,14 ay arasında davalar bitecektir.Temyizi dahil. Bu Türkiye açısındanbir devrimdir.” Yargılamaların bir türlüsonuçlandırılmaması, tutukluluk süre-sinin uzaması eleştirilerinden çok ra-hatsızlar ya. Ancak kimse şaşırmasın;AKP iktidarında, yargılama sürelerininkısaltılması adalet anlamına gelmeye-cek, tam tersine adil yargılanamadığıiçin çok daha fazla cezalar almış hü-kümlülerle dolacak cezaevleri. Şu tu-tuklu 36 bin kişinin (ki bunların 27 bi-ni son bir yıl içinde tutuklanmış) çokbüyük bir bölümü bir yıl içinde hü-kümlü olacak.

Daha neler yok ki yeni “otoban de-mokratik yargı paketi”nde:

“Kaçak elektrik kullanma” hırsızlıksuçu olmaktan çıkarılıyor ama cezasıdeğişmiyor, 2 yıldan 5 yıla kadarhapis. Borç faiziyle ödenirse hapistenkurtulunacak. Elektrik hırsızlığındanmahkemelere gelen yıllık dosya sayısı70 binmiş. Petrol boru hattındanhırsızlık yapmanın cezası ise 3-7yıldan 12 yıla çıkıyor, hırsızlık örgütlüise 18 yıl (bu iş örgütsüz nasıl yapılırki). Boru hattına zarar verilmesi duru-munda bir 12 yıl daha (bu iş boruhattına zarar vermeden nasıl yapılırki). Aman petrol şirketleri zarar

görmesin.Mevcut düzenlemede bir terör

örgütü üyesi olmadan örgüt adına“suç” işleyenler işledikleri “suç”unyanı sıra bir de “örgüt üyesi olmak”suçundan cezalandırılıyorlardı. Şimdiörgüt üyeliği kesinleşmeyen ancakörgüt adına “suç” işleyenler “esassuç”larından ceza alacaklar. Ancakörgüt üyeliğinden yırtmış olmayacak-lar sadece örgüt üyeliği “suç”u yarıyaindirilecek. Bu arada eğer işledikleri“esas suç” molotof atmaksa, silahkullanmış sayılacaklar. (Böyleceaklıevvel AKP, sözümona “taş atançocukları” serbest bırakmış olacak.

Bunlarla birlikte Adalet BakanıSadullah bey müthiş(!) otobanlık birdüzenleme yapmış, özel yetkilisavcıların iddianame açıklanan kadargizlilik kararı verebilme süresini üçayla sınırlamış. (Zaten davalar 1 yıldabitecekse gizlilik kararı süresi nekadar olabilirdi ki?) ama bu kıyağın (!)acısını da çıkarmadan edememiş;“gizli tanık” uygulamasına “gizli bilir-kişiler” uygulamasını eklemiş. Artıkbilirkişiler de bilinmeyecek.Hazırladıkları raporların güvenilmezliğidefalarca kanıtlanmış, sanık avukat-larının güvenilir bilirkişi aramakzorunda kalmalarına yol açmış sayısızörneğin deşifre edildiği davalarda,bilirkişilik kurumunun daha dakaranlık işlere alet edileceğinden kim-senin şüphesi olmasın, otobandemokraside.

Ayrıca yeni pakete göre, istihbaratiçin telefon dinlenmesi suçsayılmadığı gibi bu konuşmalarınyayımlanması da suç olmayacak.İddianamede yer verilmişse ya daherhangi bir yerde bir kez bileyayımlanmışsa, bu konuşmalarbasılabilir, çoğaltılabilir.

Tüm bunların yanında otobandemokrasi de yargıçları “geçmek”büyük suç, artık yargıçlar hakkındayapılacak eleştiriler bile suç sayılmaya

başlanacak. Yeni düzenlemeler daha

yasalaşmadan meyvelerini vermeyebaşladı bile. Sözde “yasaklanmışyayınların” güncelleştirileceği müjde-si(!) verilmişken bu güncellemenindaha genişletileceği anlaşıldı. AramYayınları’ndan çıkan ve aralarında 15yıldır kitapçı raflarında serbestçedolaşan Musa Anter’in eserlerinin deyer aldığı 10 kitap hakkındasoruşturma başlatıldı. Bir yandanMusa Anter’in kitapları “zararlı”bulunup yasaklanırken, öte yandanülkeye girişi yasaklanmış oğlu AnterAnter’in “zararsız” bulunup demokrasişovu eşliğinde Türkiye’ye getirilmesitipik bir AKP operasyonudur.

Görüldüğü gibi adı ister “ileri”,ister “inadına” isterse “otoban” olsunAKP’nin demokrasisinde yasak var,kayırmacılık var, ayrıcalık var, cezaevivar. Ne özel yetkili mahkemeleri kal-dırmaya niyetliler, ne özel hayatı gizlitutmaya niyetliler, ne halkın çıkarlarınıkorumaya niyetliler, ne de herkes içinadalet dağıtmaya niyetliler.

Ama “fırsatçı demokrasi”de üstleri-ne yok. Hatırlanacağı gibi 2010 Ey-lül’ünde yapılan referandumunönemli kandırmacalarından biri “ka-mu çalışanlarına toplu sözleşme hak-kı” verileceği idi. Toplu sözleşme sü-reci sonunda hükümetle anlaşmasağlanamaması halinde konu HakemKurulu’na götürülecekti ve bu HakemKurulu da hükümetten (sözde)bağımsız kişilerden oluşacaktı. 1,5yıldır süren bu oyalama, bu haftaiçinde AKP hükümetinin “fırsatçıdemokratik oyunuyla” sonlandı. AKPtasarıda değişiklik yaptı. Buna göre11 kişilik Hakem Heyeti’nin başkanıda dahil 3 üyesi Bakanlar Kurulutarafından, 4 üyesi de Bakanlartarafından seçilecek (atanacak),sadece geriye kalan 4 üye hükümet-ten bağımsız belirlenecek (o da nekadar bağımsız olacaksa). Yani devlet

dayatmasının adı “toplu sözleşme”olacak!

Referandum demişken, AKP’nin“gözboyama demokrasisi”nin nadideörneği 12 Eylül’ün yargılanacağı saf-satasına da değinmek gerek. Herşeyin ismi geçiyor da “24 Ocakkararları” anılmıyor. Hatırlanacağı gibi12 Eylül’ün asıl nedenlerinden biriolan, tekelci sermayenin doğrudançıkarına olan, TÜSİAD’ın destekle-mek için gazete ilanları verdiği 24Ocak 1980’de kabul edilen kararlardı.Kabul edilmesine rağmen bu kararlaruygulanamamış, 12 Eylül faşistdarbesinin koşulları beklenmişti. 12Eylül faşizmini hazırlamak için derin-leştirilen halka saldırı süreci deyargılamalara dahil edilecek mi,acaba!? (Ocak ayı hatırlatması).Ayrıca, kimi 12 Eylülcüleri yargılamakiçin hazırlanan iddianamenin, 12Eylül faşizmiyle aynı mantıksal-politikarka plana sahip olması mutlakadikkate alınmalı. Gerçek birhesaplaşma sürecine dönüşmeyenher girişim, AKP’yi soldandestekleyenler için hep hayalkırıklığıyla sonuçlandı.

AKP iktidarının kalıcı bir modeledönüşmesi için politik baskınınyoğunlaştığı üçüncü iktidar döne-minde Türkiye’de siyasal çatışmaekseni oluştu. Faşizme karşıdemokrasi mücadelesi, AKPiktidarına karşı toplumsal muhalefetinbütün direnme eğilimlerinin ortakeksenini oluşturuyor. Önümüzdekibahar süreci, direnme eğilimlerinintoplumsal muhalefete dönüşeceği birmücadele dönemi olacak. Hakmücadelesinden Kürt hareketine,emek hareketinden sola bütüntoplumsal muhalefet öznelerinin bueksende mücadeleyi yükseltmek veortaklaştırmak için kararlılık içindeolması gerekir.

Ne var ki tüm bunlara rağmen,birçok muhalif özne kendi rutin

çizgisini izlemeye devam ediyor.AKP’nin tekerine asıl çomak sokmasıgerekenler hala zayıf, hala zaaflı, haladurağan. DİSK ve TMMOB genelkurul derdine düşmüş durumda.Kelimenin gerçek anlamıyla “derdinedüşmüş” durumda. Bu genel kurullarher iki kurum içinde yerleşmiş hakimzihniyetler için siyaset açısından biryenilenme, kadrolar açısından birdeğişim, tarz açısından bir farklılıkiçermiyor, içermeyecek. Var olanstatükonun korunması, var olankoltukların “ustaca” pay edilmesigerçekleştirilecek. Hakim yeni yöne-tim kadroları, yeni, farklı ve etkin birsendikal tarzı uygulamak için aday ol-muyor. Değiştirme iddiası yerine varolanı korumayı amaç edinmiş, toplu-ma dönmek yerine içe dönmeyi ter-cih etmiş, devrimcilik adına mirasyediolmuş, bir bürokratlar topluluğu el-bette ki bu dönemin ihtiyacı olandevrimci dönüşümü sağlayamaz.Ufak kıpırtılar, zorunlu ritüeller ile top-lumun, üyelerinin beklediği görevleriyapıyormuş gibi yapacaklar.

Diğer yandan örgütlü siyasal özne-ler için de zor bir dönem geçirildi, ge-çiriliyor. ÖDP’de bir fay daha kırıldı;ama durağanlık devam ediyor. TKP,hâlâ, seçim politikasının ve sonuçları-nın yarattığı olumsuz etkinin üstesin-den gelemedi. EMEP, sol adına, birtürlü ayırt edici bir çizgi sergileyeme-di, sergileyemiyor. Bir dönemin etkinradikal sol grupları, düzenin sert sal-dırıları altında çözülen kadro yapılarınıyenileyememenin sıkıntılarını aşama-dılar; savrulma ve yalpalamaları gide-rip sağlam bir çizgiye yönelemediler.

Bununla birlikte yine de bu ülkenindemokratik mücadele dinamikleri as-la yok olmaz. Devrimci damarı asla tı-kanmaz. Baharla birlikte AKPfaşizmine karşı demokrasi mücade-lesinde yeni filizlerin de uçvereceğinden kimsenin kuşkusuolmasın.

Demokrasi mücadelesinde yeni filizler

D ink davası, cinayetin“örgüt” ve “terör” suçukapsamından çıkarılması ve

Erhan Tuncel’in beraatı ilesonuçlanınca, Fethullah GülenCemaati’nin gazetesi Zaman datepki gösterenler arasındaydı. AmaZaman başta olmak üzere AKPmedyası, Erhan Tuncel’in “Ergene-kon’u hedef alan” ifadelerini birebirmanşete taşımakla kalmadı, Tuncel’iadeta gerçekleri açığa çıkaran birkahraman ilan etti.

Erhan Tuncel, Hrant Dink cina-yetini önceden bilmesine rağmenengellemediği için eleştirilen poliskadrolarından Ramazan Akyürektarafından muhbirleştirilmiş, Alpe-ren Ocakları mensubu bir ülkücü.Bu haliyle, kontrgerilla tarafındanişlenen bu cinayetin AKP’ye ve Ce-maat’e uzanan halkalarından birinioluşturuyor. Bu da Cemaat’inTuncel’e sempatisini açıklıyor.

CEMAAT’‹N DER‹N HESAPLARICemaat’in ülkücü sevdasının

stratejik bir planın parçası olduğunu,Halkın Sesi’nin önceki sayılarındaişlemiştik. Cemaat’in siyasi haberdergisi Aksiyon’da, ülkücü tabanlaMHP yönetiminin ayrılması veülkücülüğe sahip çıkılması gerektiğiyönünde yazılar yayımlanmış,üniversitelerde İslamcılarlaülkücüler ortak eylemlerörgütlemişti. Bu ilişkilerin dahakaranlık boyutlar da içerdiğiHopa’da açığa çıkmıştı. Ekim2011’de Hopa’da yüksek okulda,faşist provokasyon sonucu olaylarçıkmış, polis de solculara saldırmıştı.Kısa süre içinde olaylara karışan

faşistlerin ilçe dışından geldiği,polisin daha önce Hopa MHPteşkilatını ziyaret ederek solcularakarşı harekete geçmelerini önerip,“bir şey yaparsanız arkanızdayız”dediği ifşa olmuştu.

AKP’nin devletleşmesi ile birlik-te, devletin operasyonel aygıtlarınahakim olan Cemaat’in kontrgerillaile bütünleşmesinin emarelerigiderek çoğalıyor. Son örnek de

hapisteki simge kontrgerilla tetikçi-lerine sahip çıkılması.

‘FAfi‹ST KAT‹LLER YALNIZDE⁄‹LD‹R!’

Cemaat medyası, katilleri savun-maya devam ediyor. Zaman’da“Darbeciler hakim karşısına çıkacak,onlar hâlâ cezaevinde” başlığıyla 22Ocak’ta yayımlanan Cihan HaberAjansı kaynaklı haberlerle, faşist

katiller 12 Eylül mağduru diye gös-terildi.

Haberde Ünal Osman Ağaoğlu,Bünyamin Adanalı, Muhsin Kahya,Caner Erdinç, Mahir Kavalcı, İsmailFuat Tarhan, Ramazan Çepni,Mahmut Gül adlı ülkücü faşistlerinhalen cezaevinde yattığı ifade edili-yor. Bu isimlerin 1980’den beri ceza-evinde olduğu izleniminin verildiğihaberde Yusufiyeli Ülkücüler

Derneği Başkanı Avukat Hasanİlter’in görüşlerinden yararlanılıyor.

KEMAL TÜRKLER’‹ ÖLDÜRMEKG‹B‹ ‘BAS‹T SUÇLAR’

İlter, ülkücülerin basit suçlardandolayı yıllarca cezaevinde yattığınıiddia ediyor. İlter’in CİHAN vasıta-sıyla “12 Eylül mağduru dediği isim-ler arasında yer alan Ünal OsmanAğaoğlu ve Bünyamin Adanalı,Bahçelievler katliamı sanıkları veOsman Ağaoğlu aynı zamanda Ke-mal Türkler’in katili.

Bahçelievler’de 7 TİP’liyi katle-den kontrgerilla tetikçilerinden Bün-yamin Adanalı, 10 Ocak 1999 yılın-da faşist katil Haluk Kırcı ile birliktekaldıkları evde yakalandı ve cezaevi-ne kondu. Bünyamin Adanalı halencezaevinde bulunuyor. Adanalı dahaönce 1995 yılında Bahçelievler kat-liamı sanığı olduğu için yakalanmışve tahliye edilmişti.

Ünal Osman Ağaoğlu da 1999’daKuşadası’nda yaptırdığı villada yaka-landı. Yakalandığında üzerindenkardeşi Tamer Ağaoğlu’nun kimliğiçıktı. Ağaoğlu’nun 1997 yılında iha-lesi sona eren Güzelçamlı Milli Par-kı’nın işletmesinin gizli ortağı oldu-ğu tespit edildi.

Ağaoğlu, Bahçelievler ve Balgatkatliamlarının yanı sıra Kemal Türk-ler’in de katili. Ağaoğlu aynı zaman-da 1978 yılında Mamak’ta 3 kişininöldüğü ve 14 kişinin yaralandığı birsaldırının da faili.

Kemal Türkler davası 1 Aralık2010’da zaman aşımından düşmüş,Ağaoğlu beraat etmişti. KemalTürkler, 22 Temmuz 1980'de eviönünde vurularak katledilmişti.

Sosyal-‹fl, ÇankayaBelediyesi’nin imzalad›klar› topluifl sözleflmesine uymad›¤›n›

söyleyerek Belediye binas› içinde 24Ocak günü eylem yapt›. ‹flçiler 8 fiubat'-ta da ifl b›rakacaklar.

Ankara’da 2010 y›l›n›n 1May›s’›nda, içinde TayyipErdo¤an’›n resminin de yer ald›¤›

ABD bayra¤› yak›lmas› nedeniyle ÖDP veGençlik Muhalefeti üyelerine 1 ila 3 y›laras›nda hapis istemiyle dava aç›ld›.

Savunmaya ÖzgürlükPlatformu'ndan avukatlarcübbelerini giyerek "24 Ocak

Tehlikedeki Avukatlar Günü"nde tutuklu40 avukat›n serbest b›rak›lmas› içinBefliktafl Adliyesi'ne yürüdü.

21 Ocak’ta Mersin Emek veDemokrasi Platformu’nunça¤r›s›yla bir araya gelen

sendikalar, demokratik kitle örgütleri vesiyasi partiler Savafla Karfl› Birlikmitinginde bar›fl istedi.

Halklar›n Demokratik Kongresi(HDK), her cumartesi bar›fl,emek, özgürlük ve adalet için

sen de bir ses ç›kar" diyerek bafllatt›¤›eylemleri 22 Ocak günü k›dem tazminat-lar›n›n kald›r›lmas›na karfl› düzenledi.

19 Ocak günü Abbas Güçlü’nünAnkara Hukuk Fakültesi’ndedüzenledi¤i “Türkiye bir hukuk

devleti mi?” bafll›kl› programa ça¤›rd›¤›Sivas Katliam› avukat› fievket Kazan,yumurtalar›n hedefindeydi. AnkaraÜniversitesi ö¤rencilerinin protestosuüzerine Kazan fakülteyi terk etti.

Kürt halk›na yönelik ›rkç› aç›kla-malar yaparak tepki toplayanAn›l Çeçen, 18 Ocak günü ders

verdi¤i Ankara Üniversitesi HukukFakültesi'nde Ö¤renci Kolektifleri üyeleritaraf›ndan protesto edildi.

‹stanbul'daki KESK üyeleribask›n ve gözalt›lar› protestoetti. Ayn› zamanda 4688 say›l›

yasada yap›lacak de¤ifliklikleri deelefltiren KESK’liler 14 Ocak’taki eylem-lerinde bordrolar›n› yakt›.

Fethullahçı ülkücü flörtü tam gazGülen Cemaati’nin ülkücü faşistlere yönelik ilgisi sürüyor. Dink davasındanberaat eden polis muhbiri Erhan Tuncel’in ifadelerini manşetlere taşıyarakadeta kahraman ilan eden Cemaat medyası, son olarak, “12 Eylülmağduru” olduklarını iddia ettiği faşist katillere sahip çıktı

22 Kasım 2011’de Kocaeli'nde yapılanpolis baskınları sonucu gözaltına alınan

ve 25 Kasım'da “terör örgütü üyeliği”,“terör örgütü propagandası” ve “suçu vesuçluyu övmek” suçlamalarıyla tutuklananÖğrenci Kolektifleri üyesi İzzet NecatiHenden hastalığına rağmen serbestbırakılmıyor. Henden ve beraberindetutuklanan 5 öğrenci için “Sokağı özgürbırak, Necati'yi özgür bırak” sloganıyla birkampanya başlatıldı.

Kocaeli Üniversitesi Görsel İletişimTasarımı 2. sınıfta okuyan ve kronik

karaciğer hastası olan Henden 25Kasım'da hapishaneye gönderilmişti.Öğrenci Kolektifleri ve tutuklu öğrenci-lerin aileleri, öğrencilerin serbestbırakılması için 15 Ocak günü,Saraybahçe Halkevi’nde bir araya gelerek“Onlar tutukluysa bizler de tutukluyuz”dedi ve kampanyaya start verdi.

Şerzan’ı, Kızıldere’yi ve Lokumcu’yuandıkları için tutuklu bulunan, aralarındaHalkevi üyelerinin de olduğu 12 devrim-ci için Kocaeli muhalefeti dayanışmaeylemlerini sürdürüyor.

Necati’yi özgür bırak İzzet NecatiHendenKocaeli 1No'lu F TipiCezaevi B2-1-54Kandıra Yolu20. Km.Kandıra /KOCAELİ

Page 4: 149'uncu sayı

GÜNDEMHalk›n Sesi

426 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

Ermeni Soykırımını İnkarı yasaklayan yasaFransa Senatosu tarafından kabul edildi. “SoykırımYasası”nın kabulüyle birlikte, bu yasanın bir kezönerge haline getirildikten sonra reddedilmeolasılığının bulunmadığını konuyu az çok bilenherkes görüyordu.

Bir katliam “Soykırım” olarak tanındıktan sonra,soykırımın “inkarını yasaklamak” neredeysekaçınılmaz.

Hele de bu Fransa gibi, soykırımdan kurtulanErmenilerin yoğun olarak sığındığı bir ülkeyse, ikikat böyle.11

“Bizimkiler”, “soykırımı inkaryasağı”nı “düşünceözgürlüğüne” vurulan bir darbeolarak yerden yere vuruyorlar.

Bunu nerede ve ne zamanyapıyorlar? Sosyalist Ermenigazeteci Hrant Dink’in bir“Kırmızı Pazartesi” cinayetinekurban gittiği Türkiye’de veDink cinayeti davasının tam birrezaletle sonuçlandığı gün-lerde! “Faşist” gerçekten deiğrenç bir şey…

Soykırımın inkarının suçsayılmasını bir “düşünce özgür-lüğü” sorunu olarak kabul ede-

cek olursak, Dink’in de bir “özgür düşünce kurbanı”olduğu kabul etmemiz gerekecek. Ermeni soykırımıgibi bir insanlık suçunu ve bu suçu“masumlaştırarak” körüklenen “Nefret Söylemini”“düşünce özgürlüğü” olarak koruma altına alan“özgürlükçü demokrasimize” bir Ermeni değil birmilyon Ermeni kurban edilse “helal” değil mi?

Ermeni tehcirinin masumlaştırılmasınınTürkiye’deki “Ermeni düşmanlığı”nı beslemeninaraçlarından biri olduğu Dink cinayetiyle tartışmagötürmez bir hale gelmiştir. Dink cinayetine ilişkinmahkeme kararı ise, “Ermeni Nefreti”nin sömürgetipi faşizmimizin bekası için nasıl “vazgeçilmez” bir“tutkal” olduğunu göstermiştir.22

Bu koşullarda 1915 Ermeni Soykırımının resmiinkarı ve toplumsal bellekteki“masumlaştırılması”nın suç sayılmasını istemektendaha doğal ne olabilir?

Yine bu koşullarda, Fransa’daki ErmenilerinFransız devletinden “Soykırımın inkarını suç sayanbir yasa” çıkarılmasını talep etmeleri de Fransızdevletinin şu ya da bu nedenle bu talebe olumluyanıt vermesi de Türkiye’de “tartışılabilecek” bir şeydeğildir!

Türkiye’de tartışılması gereken asıl sorun,Türkiye toplumunun 1915 Ermeni Tehciri ileyüzleşmesini nasıl yapacağı sorunudur.

Bu yüzleşmenin önündeki en büyük engelin yenisömürge “demokrasimiz”in faşist çekirdeği olduğugözler önünde.

Ama gözler önünde olmayan bir şey var: Yenisömürge “demokrasimizin”, yani sömürge tipifaşizmimizin arkasındaki oligarşinin ErmeniSoykırımı ile ilişkisi!

Mesela Eliyeşiller ve KaramehmetlerinTarsus’daki Ermeni malları ve fabrikalarını, Berdansuyu kenarındaki topraklarını ele geçirdikten sonrakurdukları ortaklığın bugünkü Çukurova Holding’indoğuşundaki rolü ne?

Mesela Pirinçcioğlu ailesinin bugünkü “büyükturizm girişimciliği”nin temellerinde, Diyarbakır’dakiErmeni tehcirinin, bu ailenin “büyüğü” Fethi Beytarafından idare edilmiş olmasının ne kadar payıvar?

Mesela, Ege Tütün Rejisinin “yerli” yöneticisinindamadı Selçuk Yaşar’ın Pirinçcioğullarıyla kurduğuakrabalığın Yaşar Holdingin köklerine nasıl birkatkıda bulunduğu biliniyor mu?

Mesela, 1927’de “Adanalı Kayserililer”in elinegeçen Simyonoğlu Fabrikasının önce işçi simsarı,sonra ortağı olan Ömer Sabancı’nın girişimcilikmacerasında, kolayca kurulan bu tip irtibatların nekadar payı oldu?

Mesela Kasapyanların Keçiören’deki bağlarınınKoç ailesinin zenginliğinin doğuşuna katkısı neoldu?

Bu soruların çok çok daha fazlasının yüz yıldırsorulamamasının nedeni, yine Kasapyan ailesininÇankaya’daki köşkünün öyküsünde saklı olmasın?

D‹PNOT

11.. Bu noktada not etmeliyim ki; Fransa’daki Ermenilerin “Soykırım Yasası” ve “Soykırımın inkarını

yasaklayan yasa” için yürüttükleri çalışmaları, “Ermeni Lobisi” ifadesiyle küçümseyenler, bizzat bu karşı

çıkış biçimlerinin “Ermeni Soykırımını inkarı suç sayan yasa” için bir gerekçe oluşturduğunu farkede-

meyecek kadar hödükler! Fransa’daki Ermenilerin çok büyük bir çoğunluğu soykırım kurbanlarının

mirasçıları. Soykırım inkarını yasaklayan yasaların temel gerekçelerinden biri de “soykırım kurbanlarının

mirasçılarının anılarının rencide edilmesini önlemek ve güvenlik hissi sağlamak”tır. Bu gerekçenin tam

olarak anlaşılabilmesi için yukarda “Ermeni” geçen yerlere “Yahudi” yazın ve tartışılanın “Yahudi

Soykırımını İnkarı Suç Sayan Yasa” olduğunu düşünün.

22.. Bu karar, “sivil” faşist terörün sömürge tipi faşizmin bir organlaşması olduğunu bir kez daha

anlamamızı sağlamış olmalıdır. Devletin, suçları örtbas edilemeyen faşist katiller için eskiden beri uygu-

ladığı “ceza hafifletme yöntemleri”nin Dink davasında en utanmaz biçimlerle kullanılması bu gerçeğin

sarsıcı bir kanıtıdır.

Soyk›r›m ve“büyük” sermaye

3 yumurtaya11 yıl istendi

Cumhurbaşkanı AbdullahGül’ün 14 Aralık günü İstan-

bul Üniversitesi BeyazıtKampüsü’nü ziyareti sırasında“protesto etme ihtimali var” denil-erek gözaltına alıran ÖğrenciKolektifi üyesine 11 yıl hapisistemiyle dava açıldı. Üniver-sitelilerin yanıtı gecikmedi:“Yumurta atmaktanvazgeçmeyeceğiz”

İstanbul Üniversitesi İktisatFakültesi’nin 75. Yıl kutlamalarınagelen Abdullah Gül’ü protestoetmek için yumurtalarla okulunagiriş yapmak isteyen Kolektif üyesihakkında savcının istediği 11 yılhapis cezası Beyazıt Kolektiftarafından protesto edildi.

Beyazıt Ana Kapı önünde 24Ocak günü bir araya gelenKolektif üyeleri, bir basın açıkla-ması gerçekleştirerek AKP’ninüniversitelilerden korktuğu içinsaldırdığını belirttiler, eylemlerinedevam edeceklerini söyledilediler.

AKP, Uludere’de 34 kaçakçıgencin hayatını kaybettiği

katliamın ardından, ölenlerinyakınlarına 123 bin lira kanparası verip işi kapatmatelaşında. “İstihbarat hatasının”kaynağına ve iktidarın sorumlu-luğuna ilişkin tartışmalar isegeçiştirilmeye çalışılıyor.

Devlet Şırnak Uludere’ninRoboski Köyü’ne cenaze günün-den beri bir kez uğradı. O dayaşamını yitirenlerinyakınlarından 5’ini tutuklamakiçin.

Cumhuriyet yazarı İlhanTaşçı, Olay Yeri İnceleme-Havadan Keşif Tutanağı’na aitbilgileri 20 Ocak’ta köşesinetaşıyarak, unutturulmak istenenUludere gerçeklerini yenidengündeme taşıdı. Katliamınardından başta BDP olmak üzereemek ve demokrasi güçlerieylemde polis saldırısınauğrarken olayın aydınlatılmasınıtalep ederken aynı saatlerdeCumhuriyet savcıları keşifteydi.Taşçı’nın haberiyle, savcılar Ali

Türk, Muhammet Sağlam vefotoğraf çekmesi içingörevlendirilen polis HasanHüseyin Ekici’den oluşan heyetinolay yerine hiç gitmeyiphelikopterle üzerinden geçerkentutanak tuttuğu ortaya çıktı.

Olay yerinin havadaninceleme gerekçesi tutanakta şuşekilde ifade edildi: “Olay yerininIrak ülkesi sınırı içinde yeralması, söz konusu yerin bölücüterör örgütünün yoğun olarakfaaliyette bulunduğu bir yerolması ve 34 kişinin ölümünedeniyle ölenlerin yakınlarının

ve Gülyazı ile Roboski köy-lerinde ikamet edenlerin olayyerinde toplandıkları ve infialhalinde olduklarının tespitedilmesi nedenleriyle…” İki savcıve bir polis, tutanakta helikopter-de oldukları için ölü ve yaralılarıda göremediklerini belirtti. Keşifekibinin gözlemine göre bölge-den hayvan dahi geçmemişti.

Katliamdan sonra AKP’ninverdiği sözler havada kaldı.Katliamın üç gün sonrasında böl-geye giden ancak köyleregirmeyip yakın bir mevkide koru-cularla görüşen bakanlar bir saat

durduktan sonra bölgedenayrılmış; kameralara Başbakan’ınkorucu başı ile yaptığı telefongörüşmesi yansımıştı. Devletnamına Uludere’ye adım atantek kişi Kaymakam NaifYavuz’du. Kaymakam ilk gün,BDP’li milletvekili Hasip Kaplansayesinde linçten kurtuldu ve 10Ocak’ta “yılın en iyi idarecisi”ödülünü Başbakan’ın elindenaldı.

AKP’nin katliam sonrasındakiilk hedefi ise kaymakamı linçtenkurtaran Hasip Kaplan oldu.Soruşturmada şimdiye kadargöstermelik bir hamleyle yalnızcabir alay komutanı açığa alındı.

Katliamdan yaralı kurtulan 3kişiye ise “Ülkeye sınırdan kaçakmal sokmak” gerekçesiylesoruşturma açıldı. Katliamıgerçekleştiren F16’ların neredenistihbarat aldığı hala belli değil.Katliamdan hemen sonra TSK,“İnsansız hava araçlarından(İHA) aldığımız istihbarata göre”derken, İHA’ların bilgisine sahipolan MİT “Biz böyle bir istih-

FerdaKoç

[email protected]

Kirli savaşmezarlarında kazıDiyarbakır’da JİTEM karargahı olarak kullanılan

eski hapishanede yapılan kazılarda bulunan kafa-tası sayısı 22 Ocak günü 19’a yükseldi. Kazı yapılanbölgeye halen insan hakları savunucuları vedemokratik kitle örgütleri temsilcileri “Gizlilik”gerekçesiyle alınmıyor. Kazı yapılan alana alınmayanİHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici olayınaydınlatılması için 27 ailenin kendilerinebaşvurduğunu ifade etti. Diyarbakır CumhuriyetBaşsavcılığı, JİTEM sorgu merkezi ve ceza ve tevkifeviolarak kullanılan tarihi İçkale'de 11 Ocak'ta çevredüzenleme çalışmaları sırasında insan kafataslarıbulunması üzerine soruşturma başlatmıştı.

V an’da 23 Ekim 2011’demeydana gelen depreminardından Türkiye’nin dört

bir yanında yardım ve dayanışmakampanyaları örgütlenmiş,Halkevleri de yardım toplamakampanyasının yanı sıra VanBelediyesi ile birlikte Van ÇocukEvi projesini geliştirmişti. 4Aralık’ta Çocuk Evi’nin açılışınıyapan Halkevleri, gönüllü eğitim-ciler aracılığı ile, eğitimlerinedevam edemeyen çocuklarınyanında oldu. Ülkenin dört biryanındaki Halkevleri’nde toplan-maya devam eden yardımlar belirliaralıklarla tırlara yüklenerekÇocuk Evi’ne gönderildi.

‘ÇOCUKLARLA E⁄LENMEK‹Ç‹N ‹ZN‹N‹Z VAR MI?’

Valilik, Emniyet ve İl MilliEğitim Müdürlüğü’nünmüfettişleri, Çocuk Evi’ni, açılışınıyaptığı 4 Aralık’tan itibaren sık sık“ziyaret” etti. Denetimlerde,çadırlarda resim yapan, halkoyunuoynayan, kendi filmlerini çekençocuklarla karşılaştı. Rapora yaza-cak olumsuz unsur bulmakta zor-lanan denetçiler, bu kez“Çocuklarla eğlenmek için izninizvar mı?” gibi tuhaf sorular sordu.Ancak müfettişler çadırlarda olum-suz veya hukuksuz bir etkinliğinyapılmadığını rapor etmek zorundakaldı.

Müfettişlerin denetimleri, Vanlıçocukların senaryolarını yazdığı veyönettiği filmlere de konu oldu.“Gerçek bir olaydan uyarlandığı”belirtilen kısa filmde çadıra gelenmüfettişler, gördükleri karşısındaözür dileyerek ve utanarak ÇocukEvi’nden ayrılıyordu. (Film sendi-ka.tv’den izlenebilir.)

EMN‹YET ‹STED‹, VAL‹L‹KKARAR VERD‹

Aslında Van Çocuk Evi, kap-samlı bir siyasi projenin hedefiydi.İslamcı yapılar bir toplumsal-siyasal egemenlik aracı olarakeğitim ve yardım faaliyetlerine

önem veriyor. Özellikle FethullahGülen Cemaati’nin kentte önemliyatırımları var. Bununla bağlantılıolarak, AKP iktidarı BDP baştaolmak üzere ilerici toplumsalyapıların bu tarz sosyal çalışmalaryürütmesini yasal kılıflar uydurarakengellemek istiyor.

Bu çerçevede AKP’nin BDP’libelediyelerin Eğitim Destek Evleriprojesini etkisiz kılmak ve Gülencemaatine ait eğitim kurumlarınıgüçlendirmek amacıyla geliştirdiğiyöntem, Van Çocuk Evi’ne deuygulandı. Van Emniyetitarafından hazırlanan denetimraporunda, Çocuk Evi’ndeyürütülen etkinliklerin Anayasa’ya

aykırı olduğu iddia edildi.Anayasa’nın eğitim ve öğretimhakkı ve ödevinin düzenlendiği 42.maddesini işaret eden rapor,Çocuk Evi’ndeki eğitimin devletgözetiminde ve Türkçeyapılmadığını öne sürdü. VanValiliği de Emniyet’in raporunuuygun bularak Çocuk Evi hakkındakapatma kararı verdi.

ÇADIR AÇACAKLARIYERDE KAPATIYORLAR

Halkevleri, tebligatın yapıldığıVan Belediyesi ile birlikte kararaitiraz etmek üzere derhal hareketegeçti. Halkevleri Genel BaşkanYardımcısı Samut Karabulut, itiraz

sürecinibaşlatmaküzere Van’agitmeden önceHalkın Sesi’neaçıklamalarda bulun-du. AKP’nin depremin ardındanyardımları engellemek ve BDP’libelediyeleri başarısız göstermekamacıyla hareket ettiğini belirtenKarabulut, yardımlara polistarafından el konulduğunu, Kızılaydepolarında yüzlerce kamyonlukyardım malzemesinin bekletildiğinihatırlattı.

Karabulut, Çocuk Evi sayesindeözellikle evleri yıkılan, eğitimleriyarıda kalan ve çadırlara hapsedil-

miş yüzlerce çocuğun oyun alan-larına gelip gittiğini ifade etti.Karabulut, çocukların daha öncehiç yapmadıkları etkinliklerekatıldığını, senaryo yazdıklarını,film çektiklerini ve en önemlisipaylaşarak bir tür rehabilitasyonsürecine girdiklerine değindi.Çocukların mutluluğunundepremzede ailelere de moralverdiğini belirten Karabulut,“Yaptığımız dayanışma kampanya-ları da kimi zaman yetmiyor.Ancak AKP, çadırları artırmak ye-rine kapatmayı uygun gördü” söz-leriyle karara tepki gösterdi.

‘ETK‹NL‹KLER‹N‹ SÜRECEK’Denetlemeleri ve hazırlanan

raporu değerlendiren Karabulut,tebligatın dayanaksız olduğununaltını çizdi. Kapatma kararındaÇocuk Evi’nin ‘temel eğitim kuru-mu’ gibi gösterilmesinin art niyetliolduğunu söyleyen Karabulut,şöyle konuştu: “Çadırların oyun veeğlence amacıyla kurulduğunusöylemiş, bunu daha önce müfettişraporlarında da görmüştük.Çocukların yanında olmak, onlarla

hayatı yeniden kurmak vepaylaşmak için izne gerek ola-

maz.”Karabulut, Van Çocuk

Evi’nin kapatılıpkapatılmayacağı konusunada değindi. Etkinliklereara verilmeyeceğini, gönül-

lü eğitmenler ile birlikteVanlı çocukların yanında

olunacağını vurgulayanKarabulut, “Alınan kararlara karşı

itiraz edecek ve kazanacağız.Çünkü bu tebligatın hiçbirdayanağı yok. Van Çocuk Evi’ndehalen sürdürdüğümüz etkinlikleri-mize ara vermeyecek,çalışmalarımızı sürdüreceğiz.AKP’nin valilik ve emniyet aracılığıile kurmak istediği baskı,Halkevleri’nin Van halkıyladayanışma ve hayatı yenidenkurma çabasının karşısında yetersizkalacaktır” dedi.

Dayanışma yasak tanımaz H A L K E V L E R ‹ V A N Ç O C U K E V ‹ Ç A L I fi M A L A R I N A A R A V E R M E Y E C E K

Van Valiliği, depremzedeler için yeterli sayıda çadır kuramadığı yet-miyormuş gibi çocuklar için kurulan çadırları da kapatmak istiyor.Valiliğin kararına karşın Van Çocuk Evi etkinliklerine ara vermeyecek

Uludere’ye düşman muamelesi

Depremin yarattığı yıkımla baş başabırakılan Van halkıyla, özellikle de çocuk-larla dayanışma için kurulan Van ÇocukEvi’nin kapatılması kararı bir süredirbölgede BDP’li belediyelerin yürüttüğüparasız eğitim faaliyetlerini engellemepolitikasının parçası.

BDP’li belediyeler 6 yıl önceDiyarbakır, Batman, Siirt, Van gibi yöne-timde oldukları il ve ilçelerde “EğitimDestek Evi” projesi başlattı. EğitimDestek Evleri 5216 Sayılı BüyükşehirBelediyesi Kanunu’nda Belediyeleringörev ve sorumluluk alanlarını belirleyen7. Madde’de yer alan “Gerektiğinde sağlık,eğitim ve kültür hizmetleri için bina vetesisler yapmak…” bendine dayanılarakaçıldı. Destek Evleri bölgede çocuklarınsosyal aktivite ve eğitim destek

çalışmalarından parasız olarakyararlandıkları belediye birimleri olarakhizmet veriyordu. Destek Ev’lerinde kur-siyer olarak kaydolan çocuklar hem okul-daki derslerine yardımcı olacak dersleralıyor hem sınavlara hazırlanıyorlardı.Çocuklar spor, müzik, satranç, halkoyun-ları ve bilgisayar kurslarına da parasızolarak katılabiliyordu. Eğitim DestekEvleri kadınlara yönelik çalışmalar dayapıyor, bilgisayar, okuma-yazma kurslarıdüzenliyordu.

BDP’li belediyelerin parasız eğitim vesosyal hizmet ürettiği bu evler AKPhükümetinin Kürt sorununda izlediğineoliberal-İslamcı asimilasyonpolitikasının hedefi oldu. Aralık 2011’deSiirt ve Batman’da Valilik kararıyla EğitimDestek Evleri kapatılmaya başlandı.

Batman Valisi, Destek Evleri’nde “yasadışı faaliyet” yürütüldüğüne dair şikayetaldıkları gerekçesiyle kapatma kararıaldıklarını açıklamıştı.

Siirt’teki Eğitim Destek Evi’ninkapatılma gerekçesiyse “eksik evrak”tı.Her iki kentte de belediyenin girişimlerisonucu Eğitim Destek Evleri yenidenaçıldı. BDP’nin parasız eğitim faaliyetleriniengellemeye dönük son kapatma kararı iseVan Valiliği’nden geldi.

Valilik, Halkevleri ile birlikte kurulanÇocuk Evi’nin de bulunduğu EğitimDestek Çadırı “Kürtçe eğitim” verildiği vebakanlığın denetimi dışında faaliyetyürütüldüğü gerekçesiyle kapatılması içinkarar verdi.

Kapatma kararlarının gerekçesi farklıolsa da amaçları aynı. Bu amaç Fethullah

Gülen’in 1 Kasım 2011 tarihlikonuşmasına damgasını vuran bölgeyeyönelik “hizmet” faaliyetinin geliştirilmesigerektiğine işaret eden konuşmasıylaörtüşüyor. Cemaatin “eğitim kurumları”aracılığıyla Kürt illerine “sızma”ya çalıştığıbiliniyor. Gülen cemaatiyle özdeş halegelen dershane ve öğrenci yurtları, yoksulöğrenciler hem eğitim ihtiyaçlarını hembarınma ihtiyaçlarını karşılayarak kendinebağımlılaştırmayı hedefliyor.

Bölgede BDP’li belediyeler tarafındankurulan Eğitim Destek Evleri’nincemaatin etkinliğini azalttığı ve birçokyerde alanını daralttığı biliniyor.Belediyelerin verdiği sosyal hizmetler veeğitim hizmetleri engellenerek bölgedekiöğrenciler için Gülen’in eğitim kurumlarıtek seçenek haline getirilmek isteniyor.

Eğitim Destek Evleri, cemaate engel

Page 5: 149'uncu sayı

DÜNYAHalk›n Sesi

526 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

iklimkıta7 5

İsrail’de hükümetin vergi artışlarına karşısüresiz genel grev ilan edildi. Genel greve

park işçileri, okul taşıtları şoförleri, temizlikişçileri, güvenlik görevlileri ve yiyecek-içecekçalışanlarının katılacağı duyuruldu. Eğitim,güvenlik, taşıma, çevre ve kültür alanlarındayapılması planlanan bütçe kesintilerine karşıgerçekleştirilecek genel grevin Tel Aviv,Hayfa ve Kudüs’te etkili olması bekleniyor.İsrail’de geçtiğimiz aylarda sosyal adaletsizliğive gelir eşitsizliğini protesto eden eylemleryapılmıştı.

‹srail genel grevde

Libya’da iktidarı devralan Ulusal GeçişKonseyi (UGK) için işler yolunda gitmi-

yor. Kaddafi devrildikten sonra ülkede ABDdestekli bir rejim kurmaya çalışan UGK’nınbinası 22 Ocak’ta basıldı. Kendilerine sor-madan kanun çıkaran UGK Başkanı MustafaAbdülcelil’in arabasını yakan eylemciler,kendilerini sakinleştirmeye çalışanAbdülcelil’e taş ve şişe fırlattı, bina önünde elbombaları atıldı. UGK önünde eylem devamederken 23 Ocak’ta Kaddafi yanlısı gruplarınBeni Velid kentini ele geçirdiği haberi geldi.Kaddafi’nin kalesi olarak bilinen kenttengelen haber Libya’da önümüzdeki sürecinsakin geçmeyeceğini gösterdi.

Libya’da terse dönüfl

Bulgaristan’da termik elektrik santralleriiçin kömür üreten Maritza İztok maden

ocakları işçilerinin maaş zammı ve çalışmakoşullarının iyileştirilmesi talebiylebaşlattıkları grev kazanımla sona erdi. Maaşzammı talepleri kabul edilen işçiler işbaşıyaparken, elektrik üretimi konusunda kaynaksıkıntısı çeken Bulgaristan’da altı gün sürengrevin 3 milyon euroya mal olduğu açıklandı.

Madende grev ve kazan›m

Yemen hükümetinin 9 Ocak’ta çıkardığı,eski devlet başkanı Ali Abdullah Salihi’ye

dokunulmazlık veren yasa on binlerce kişitarafından protesto edildi. 22 Ocak’ta BaşkentSana'nın Değişim Meydanı'nda toplanan gös-tericiler, yasanın iptal edilmesi gerektiğini dilegetirdiler. Maaşlarını alamayan Yemenliaskerler de aynı gün havaalanlarını kapatarakeylem yaptı. Yemenlilerin eyleminden bir günsonra Salihi ABD’ye tedavi için gitmedenönce bir açıklama yaparak iktidarı boyuncayaptıkları için Yemenlilerden özür diledi.

Yemen’den Salihi’ye:‘Dokunulmaz de¤ilsin!’

Sağlıkla gelen Romen baharı

Tahrir hala Meclis’in dışında

Euro yoksa,sen de atla

R omanya’da 14 Ocakgünü başlayan gös-teriler Avrupa’daki

kriz karşıtı eylemlere yenibir soluk kazandırdı. TümAvrupa’yı olduğu gibi Ro-manya’yı da sarsan krizdensonra sağcı hükümet tarafın-dan IMF ve AB’yle yapılananlaşmalar Romanya halkı-na yıkımı tek çare olarakgösteriyordu. Özellikle2009’da IMF’den alınan 20milyar Euro tutarındaki kre-dinin geri ödenmesi konu-sunda Romanya hükümetiile IMF arasında yapılan gö-rüşmeler Romanya sokakla-rında başlayan isyanında te-mellerini atmış oldu.

IMF ile Emil Boc’un baş-bakanlığını yaptığı hükümetarasında yapılan görüşmeler-den, diğer ülkelerde olduğugibi “kemer sıkma” kararıçıktı. Hükümetin yaptığı dü-zenlemelerle kamu emekçi-lerinin maaşlarında %25,emekli maaşlarında da %15kesinti yapılacağı açıklandı.2012 yılı itibariyle Boc hükü-meti eğitim, kültür ve sağlıkhizmetlerine ayrılan bütçe-nin de büyük oranda azaltı-lacağını açıkladı. Sağlık sek-törü de bu yıkım projesindenpayını aldı ve sağlık sektörü-nün ekonominin kara deliğiolduğunu savunan hükümet67 hastanenin kapatılacağını,670 doktor ve 2000 sağlıkpersonelinin işine son verile-ceğini duyurudu.

SA⁄LIK HAKKI ‹Ç‹NBoc hükümeti açıklanan

politikaları uygulamak içinhemen kolları sıvadı ancakzaten Avrupa’nın en yoksulikinci ülkesi olanRomanya’da bu politikalarıhayata geçirmek halka

“ölün” demekle eşdeğerdi.Özellikle son bir yıldır tümdünyada sokaklara çıkan vekendileriyle benzer tale-plerde ortaklaşan dünyahalklarını örnek alanRomenler, iş sağlık hizmet-lerinin özelleştirmesi radde-sine gelince isyan etti.

Ülkede hızlandırılanözelleştirme politikalarınahükümetin içinden muhale-

fet eden ve sağlık hizmet-lerinin yaygınlaştırılması vekurumsallaştırılmasıkonusunda ülkenin en öndegelen isimlerinden biri olanRaed Arafat’ın istifasıeylemlerin kıvılcımını çaktı.Sağlık Bakanı Yardımcısı vekendi kurduğu İlk YardımTeşkilatı’nın (SMURD)başkanı Arafat, IMF ileyapılan görüşmeler sonucun-

da hükümetin sağlıkalanında yapacağıözelleştirmelere karşıçıkıyordu. SMURD’un daözelleştirilecek kurumlar lis-tesine alınmasıyla birlikteArafat’ın istifa etmesi,Romanya sokaklarını sağlıkhakkı temeliyle örgütlenenilk toplumsal hareketin sah-nesi haline getirdi.

Devlet Başkanı Trayan

Başesku’nun Arafat’ı “solcu”ve “özel sağlık hizmetlerinedüşman” diye “suçlayarak”itibarsızlaştırmayaçalıştırması da ters etki yaptıve Romanya sokaklarıhükümeti sarsan sağlık hakkıeylemcileriyle doldu taştı.Eylemler nedeniyle köşeyesıkışan Başesku, SMURD’uyok etmeyi çalışmadıklarını,sadece rekabet ortamı

getirmeye çalıştıklarınıaçıklayarak, özrü kabahatin-den beter denebilecek birmanevra yaptı. Ne var ki bugeri vites sokaklarısakinleştirmeye yetmedi.Bunun üzerine Arafat iknaedilerek istifa ettiği görevle-rine geri getirildi ancak Bocve Başesku’nun bir adımdaha geri gitmeleri de bir işeyaramadı. Bu sırada eylem-lere yönelik polis saldırılarıda tabiki son şiddetiyledevam etti.

GER‹ V‹TES YETMED‹Halkın öfkesini basit bir

iki siyasi manevrayla dindire-meyeceğini anlayan Boc veBaşesku son çare olarak“sağlık reformu” paketiningeri çekildiğini açıkladı.Ancak bu da yeterli olmadıve Romenler hükümetin vecumhurbaşkanının istifaetmesi için sokaklardamücadele etmeye devamettiler.

Romanya’da verilensağlık hakkı mücadelesininyarattığı en büyük endişe iseeylemlerin başarılı olma ihti-mali oldu. Eylemlerinbaşarıya ulaşması sağlıkhakkı mücadelesinin veril-diği “diğer ülkelere örnekolmasın” diye AB ve IMFhemen devreye girdi vesorunun çözülmesini istedi.Romanya’da verilen müca-dele Türkiye ve Yunanis-tan’daki sağlık hakkı müca-delelerine örnek olur mu bi-linmez ama Romanya’da ya-şananların işaret ettiği enönemli şey önümüzdekidönemde egemenlerleemekçiler arasındaki enbüyük mücadelealanlarından birinin sağlıkolduğunu göstermesi oldu.

Avrupa’da son bir yıla damgasını vuran kriz karşıtı eylemlerRomanya’da farklı bir boyuta ulaştı. Eylemlerin sağlık hakkıtemelli ilk toplumsal ayaklanma olması büyük önem taşıyor

Mısır’da Hüsnü Mübarekyönetiminin 25 Ocak

2011’de halk ayaklanması sonucudevrilmesinin yıl dönümüne ikigün kala yeni Meclis ilk oturu-munu yaptı. 28 Kasım-11 Ocaktarihleri arasında gerçekleşen se-çimler sonucunda belirlenen yeniMeclis’te yüzde 73’le İslamcı par-tilerin ağırlığı var. Liberaller yüz-de 9, laik sol ve sağ partilerdenoluşan Mısır Bloku yüzde 7, kimisosyalistlerin ve Tahrir Meydanıeylemcilerinin Devrim Sürüyorİttifakı ise yüzde 4 oy aldı.

Öte yandan, askeri yönetimaltında ve alelacele gerçekleşenbu seçim süreci, Tahrir eylemle-rinin asıl öznelerini engellediğieleştirisiyle 19 Kasım’da Tah-rir’de ikinci bir ayaklanmayı te-tiklemişti. Ordunun ve Müslü-man Kardeşlerin (MK) ittifakıylabastırılan bu ikinci ayaklanma,seçim sürecinin, yeni parlamentobileşenlerinin ve ordunun gayri-meşru yüzünü açığa çıkarttığı gi-bi, Mısır’ın daha çok isyanlaragebe olduğunu da gösterdi.

SANDIKTAN ‹SLAMCILAR ÇIKTI

Seçimlerde ilk iki sıra yüzde47 ile MK ve yüzde 24 ile SelefiNur Partisi tarafından paylaşıldı.Ülkenin en örgütlü gücü olması,arkasındaki büyük sermayedesteği, ABD ve orduylauzlaşması nedeniyle MK’nin ibir-inci parti çıkması kimseyişaşırtmadı. Neoliberal ekonomipolitikaları sayesinde büyük birsermaye grubu da oluşturan MK,katı İslam yorumuna rağmen

zamanla sistemle uyumlulaşmıştı.Selefi Nur Partisi’nin yüzde

24’lük oyu ise seçimlerin asıl sür-priziydi. Katar’ın finansaldesteğine sahip olan Selefiler deekonomik anlamda neoliberalpolitikaları benimsemekle birlik-te sosyal hayatta katı bir şeriathakimiyetini savunuyor.

Mısır’da Siyasal İslam’ın tonfarklarını anlamak açısından ikikıyaslama öne çıkıyor. Birincisi,Mısır Anyasası’nda 1970’lerdenbu yana “Anayasa’nın temel kay-nağı şeriattır” yazıyor. İslamcılarbu maddenin “Anayasa’nın tekkaynağı şeriattır” şeklinde değiş-mesini istiyor. İkincisi de toplum-sal yaşama ilişkin. Selefiler top-

lumsal hayatın tamamıyla şeriatagöre düzenlenmesini savunurkenMK bunu “şimdilik” öncelikliolarak görmüyor.

TAHR‹R’E KARfiINEOL‹BERAL ‹TT‹FAK

Tahrir Meydanı’nda dile getir-ilenlerin önemli bir bölümünüemekçilerin ücret ve hak talep-leri oluşturuyordu. Asgari ücre-tin yükseltilmesi, bağımsız sendi-kal örgütlenme ve grev hakkı;sağlık, ulaşım ve barınma koşul-larının iyileştirilmesi yönündekitalepler ve devam eden Tahrireylemleri karşısında İslamcılar veordu el ele verdi. Grev ve göste-rilere yönelik yasaklamalar ve

saldırılar sürüyor. Öte yandanayaklanma sürecinde 1,5-2 mil-yon işçinin örgütlendiği MısırBağımsız Sendikalar Federasyo-nu öncülüğündeki fiili işçi dire-nişleri sürerken, Tahrir isyanınınasli unsurları da sokak eylem-lerinde ısrar ediyor.

Tahrir’in asli öznesi olmama-sına karşın, seçimden galip çıkanMK, aslında bir kez daha halkmuhalefetine karşı öne çıkarılmışdurumda. Finansal desteği zayıfhalk örgütlenmelerine şans tanı-mayan seçim sistemi ve baskıcıyasaların sürekliliği nedeniyleMeclis’te henüz karşılığını bula-mayan Mısırlı emekçiler için isekavga bitmiş değil.

Halkın haklarına sahip çıktığı “benödemiyorum” eylemleri Yunanis-

tan’ın ardından İspanya’da da boy gös-terdi. Ulaşım hakkına sahip çıkarakmetroya parasız binmek isteyen genç-lere polis saldırdı.

İspanya’nın başkenti Madrid’de sos-yal paylaşım sitelerinden haberleşerekbir araya gelen gençler, metro durakla-rının girişlerinde toplandı. Yaptıklarıkonuşmalarda ulaşımın bir hak oldu-ğunu söyleyen gençler, Türkiye’de debenzer örnekleri yaşanan turnikedenatlama eylemini gerçekleştirmek üzereçağrıda bulundular. Polisin “Sol” dura-ğında katı güvenlik önlemleri almasıüzerine “Callao” durağına giden genç-ler, turnikelerden atladı, ancak metroiçinde polis saldırısına uğradı. Çıkanolaylarda 4 kişi gözaltına alındı ve birpolis yaralandı.

Ulaşım hakkına sahip çıkan halk-ların doğrudan eylem yöntemleri tümdünyada yayılıyor. Türkiye’deHalkevleri ve Öğrenci Kolektifleri gibihak mücadeleleri pratiklerini ortayakoyan muhalif yapılar, ülkenin dört biryanında turnikeden atlama, otobüslerekart basmama gibi doğrudan eylemlergerçekleştirmişti. Yapılan eylemlereulaşım zamlarına ya da niteliksizulaşıma tepki gösteren binlerce kişi dekatılmıştı. Doğrudan ve kitlesel eylembiçimleri, hukuki mücadelelerinmeşruluğunu da güçlendirmiş, kimikentlerde zamların geri çekilmesisağlanmıştı.

Caracazo ya da Sacudon adıyla bili-nen ve 27 Şubat 1989’da Venezüella’dayaşanan halk ayaklanması da ulaşımayapılan yüzde 100’lük zam sonrası pat-lak vermişti. Halk zamlara karşıdoğrudan eylem yoluna gitmiş, 19kente yayılan eylemlerde çıkançatışmalarda çok sayıda kişi yaşamınıyitirmişti. Caracazo Ayaklanması“Yoksulların tepelerden indiği gün”olarak tarihe geçmişti.

Suların durulmadığı Suriye’de Esad iktidarıgerek ülke içinde gerekse ülke dışında

meşruluk sağlayarak baskıyı kırmak için hamle-lerde bulundu. Ancak Arap Birliği ve işbirlikçirejimler baskılarını durdurmadı.

Katar Emiri Şeyh Hamad Bin Halife El Tani,14 Ocak günü “Suriye’ye dış müdahale şart” söz-lerini sarf ederek bu talebi ilk dillendiren isimoldu. Açıklama pek çok ülkede tepki deuyandırırken, Beşşar Esad ertesi gün ‘siyasi af’ilan ederek meşruluğunu artırma yoluna gitti. 10aylık süreçteki tüm tutuklamaları kapsayan af

sonucunda 5255 kişi serbest kaldı.5 Ocak’tan bu yana Suriye’de bulunan Arap

Birliği gözlemcileri, af ilanını olumlu bulsa dabaskısını sürdürüyor. Birlik, gözlemci heyetininbir ay daha Suriye’de kalmasına, denetim ve göz-lemci sayısının artırılmasına karar verdi. Birlik,Suriyeli muhaliflerin taleplerini de görerekEsad’a “Görevi yardımcına bırak. 2 ay içerisindeUlusal Birlik Hükümeti kurulsun. Aksi taktirdekonuyu Birleşmiş Milletler’e götürürüz” tehdidin-de bulundu. Esad ise “İçişlerimize karışmayın,teröristlere yardımı kesin” yanıtını verdi.

Suriye’de emperyalist gözlem sürüyor

Page 6: 149'uncu sayı

İNSANCA YAŞAMHalk›n Sesi

626 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

Ak süte AKP zehri karıştıYazmak baflkayaflamak baflkaym›flHalkın Sesi’nin gündem toplantılarının hiç

eksik olmayan konularından birisi “sağlık”tır.Gazetemizin insanca yaşam sayfası için sağlıkalanındaki gelişmeleri yakından takip ederiz.Çünkü AKP’nin sağlıkta dönüşüm programınıbaşlattığı 2003’ten bugüne hak mücadelelerialanının en istikrarlı ve toplumsal açıdanyaygınlaşan başlıklarından birisi sağlık hizmetlerioldu. Gazetemizin altı yılı geride bırakan yayınhayatına baktığımızda, katılım payları, aile hekim-liği, ilaç krizi, acil servislere ilişkin düzenlemeler ve

1 Ocak 2012’de yürürlüğegiren genel sağlık sigortasısayfalarımıza taşıdığımızsağlık haberlerinden ilk aklagelenler.

Sağlığın piyasalaştırılmasısürecinin bir parçası olaraksağlık pazarının büyütülmesiamacıyla çalışan hükümetin,muayene masrafları vekamu bütçesinde payıgiderek artan ilaç mas-raflarının yükünü halkınsırtına yükleyeceğini de yinesayfalarımızda duyurmuştuk.21 Ekim 2011 tarihli142’inci sayımızdahazırladığımız “Üç paralıksağlığımız ve çöken sağlıkta

dönüşüm” dosyasında hükümetin yeni bir reçetetarifesine geçtiğini anlatmış, reçetelerin üç kalemekadar ilaç yazılması durumunda 3 lira, üç ilaçtansonra yazılan her halem için de 3’er lira olacağınıokurlarımıza aktarmıştık. Aynı dosyada iktidarın,muayene olan hastalardan aldığı “katılım payı”uygulamasına da yeni fiyat tarifesi getirdiğiniyazmış, aile hekimine muayene olmanın bedelinin3, devlet hastanesinde 6 TL, Üniversite has-tanesinde muayene olmanın ise 9 TL olduğunuhaberleştirmiştik.

Sağlıkta dönüşüm programında çöküşbaşlamış, Türk Tabipler Birliği’nin dediği gibiAKP’nin sağlık alanındaki başarısına ilişkin “masalbitmişti”. Hükümetin 2012-2014 Orta VadeliEkonomik Programını okuyup, sağlıkta mas-rafların “yararlanıcılar” ile paylaşılması maddesininne anlama geldiğini gazetemizde haber yapsak datam olarak idrak etmek için acil serviste sağlık sis-teminin sinsi düzeniyle yüzleşmek gerekiyormuş.

Meğerse sağlık sistemimiz ancak kurnaz birtüccarın akıl edebileceği sinsi düzeneklere sahip-miş. Bir akşamüstü saatinde Türkiye’nin en işlekhastanelerinden birisinin acil servisine gittiğimdeservisin boş olması ve hiç sıra beklemedenmuayene olabilmek beni şaşırttı. ‘AKP gerçektençalışıyor muydu? Herkes artık sağlık hizmetineistediği an rahatça erişebiliyor muydu yoksa?’diye düşünerek muayenemi tamamladım.Doktorumun yazdığı dört ilacı almak üzerenöbetçi eczanenin yolunu tuttum. İşte Türkiye’ninAKP tipi sağlık gerçeğiyle burada tanıştım. Eczacıdoktorun yazdığı 4 ilaç için benden 30 lira istiyor-du. Sağlık güvencem olduğu halde ilaçlara neden30 lira ödemek zorunda olduğumuanlamamıştım. Eczacının söylediğine göre yazılanilaçlardan birisi “branş dışıymış.” Acil servistebulunan doktor pratisyen hekimdi. Oysaiyileşmem için kullanmama gerek gördüğü ilacıancak uzman bir hekim yazabilirmiş. Sosyalgüvencem olduğu halde hekimimin kullanmakiçin uygun gördüğü ilacı para ödeyerek almakzorunda kalmıştım.

Bu durumun sebebini uzun süre HalkevleriSağlık Hakkı Meclisi’nde çalışma yürüten birhekim arkadaşıma sordum. Uygulamaya dairanlattıkları “piyasalaştırılarak” sakatlanan sağlıksisteminde ilaç faturasını azaltmak için hekimüzerinde halkın cebi aracılığıyla denetim kurul-duğunu gösteriyordu. Koruyucu sağlık hizmetleriyerine tedavi odaklı bir sağlık anlayışı benimseyenAKP’nin sağlık reformu kendisine büyük faturaçıkaran ilaçlar konusunda sınırlamaya gitmiş.Hekimlerin fazla ilaç yazmasını engellemek içinbranş dışı ilaç yazılması durumunda bu ilaçlarısosyal güvence kapsamında olsanız dahi ödemi-yor. Bu durumda hekiminiz çoğunlukla hastanıncebinden para çıkmaması için bu ilacı yazmıyor.Yazarsa da hekimin “kural ihlalini” hasta kendicebinden ödüyor.

İşte AKP’nin sağlık düzeni: Sağlık pazarınıbüyüteceğim diye masrafları artır. Bu masraflarıda vatandaşa ödetmek için bin bir türlü kural icateti. Yayınladığın genelge ile muayeneyi paralı yap,sosyal güvencenin hizmet ve ödeme kapsamınıdaralt. Acil servisin kapısından bakınca sağlık sis-teminde yaşananın masal değil trajedya olduğugörülüyor.

[email protected]

G ıda, Tarım ve HayvancılıkBakanı Mehdi Eker,TBMM’de süt üretimi ile

ilgili verilen soru önergeleriniyanıtladı. Eker, 17 Ocak’taki açıkla-masında piyasadaki sütlerdekaraciğer kanseri, sarılık ve sirozriskini artıran antibiyotik kalıntısıve aflatoksin M1 maddelerininolduğunu doğruladı. Bakanlığındenetimlerine göre mevzuatauygun üretim yapmayan şirketlerile ilgili gerekli yasal işlemleribaşlatacaklarını söyleyen Eker, buşirketlerin adlarını kamuoyunaduyuracaklarını belirtti.

Açıklamaları tartışma başlatanMehdi Eker, ilerleyen günlerdekatıldığı bir televizyon programında“Yanlış anlaşıldım. Ben sanayideüretilen sütten bahsetmiyorum” diye-rek sözlerini yalanladı. Şirketlerikurtarma çabasına girişen Eker,inanırlığını artırmak için canlıyayında süt de içti. Ancak Eker’insüt üretiminde sermayeyi koruyanaçıklamaları, bir yandan AKP poli-tikalarının sonuçlarını, diğer yan-dan sermayenin gıda piyasasındakurduğu tahakkümü de gözlerönüne serdi.

ZARARLI SÜTTENA⁄ZIMIZ YANACAK

Mehdi Eker’in açıklamalarınıHalkın Sesi’ne değerlendirenÇiftçi-Sen Genel Başkanı AbdullahAysu, Eker’in piyasadaki sütlerdesağlığa zararlı maddelerinolduğunu söylerken haklı olduğunubelirtti. Aysu’nun verdiği bilgileregöre sütlere karışan maddelerin,esas kaynağı yemler.

Türkiye, tarım alanlarında çoksayıda mera bulunmasına karşınneoliberal politikalar nedeniyleyem alanında yüzde 60 oranında dı-şa bağımlı hale geldi. Şirketler tara-fından maliyeti düşürülerek getiri-len yemler; kanser, sarılık ve sirozgibi hastalıklara davetiye çıkartanmaddeler barındırıyor. Bu madde-ler süt de karışıyor. Süt ve et üreti-mini artırmak için alınan yemler,hayvanların da iliklerine kadarsömürülmesine neden oluyor.

Sütün sağlıksızlaşması tartışması,4 Ocak 2012’de İzmir’de düzenle-

nen bir çalıştayda da gündemegeldi. Tarım Ekonomisi Derneği veEge Üniversitesi Ziraat FakültesiTarım Ekonomisi Bölümütarafından yapılan çalıştay, “Başkabir hayvancılık sistemi mümkünmü?” sorusuna yanıt aradı. Tarım,hayvancılık, gıda ve çevre uzmanla-rının, iktisatçı, hekim ve veteriner-lerin ve en önemlisi sütteknologlarının üzerinde uzlaştığısonuç şu oldu; “Doğal beslenmeyöntemleri ne kadar terk edilirse,ithal yeme dayalı üretim ne kadar

artarsa, sütteki tehlike de o kadarartar. Bugünün koşullarındaüretilen süt, insanları hasta etmeyeyeter.”

SÜTE KATILANNEOL‹BERAL‹ZM

Mehdi Eker’in kendisini yalanla-masına neden olan ise sütpiyasasını tam denetimine almakiçin adım atan şirketlerin baskısı.Bakanın 17 Ocak’taki açıkla-malarından iki gün önce Zamangazetesine çıkan habere göre Et ve

Balık Kurumu (EBK), sütpiyasasına müdahale edecek.Habere göre kurumun adı “Süt, Etve Balık Kurumu” olarak değişecekve süt piyasası özel sektörtarafından yönlendirilecek. Gazete,haberinde kurumun YönetimKurulu Başkanı Bekir Ulubaş’ınaçıklamalarına yer verdi.Piyasadaki süt fiyatlarının kontroledileceğini söyleyen Ulubaş, özelsektör temsilcilerinden oluşacak 50kişilik “Süt Komisyonu”nun kuru-lacağını ve bu komisyonun

görüşleri doğrultusunda hareketedileceğini açıkladı.

ETTE YAfiANAN SÜTTEYAfiANACAK

Eker’in korumaya çalıştığı, Et veBalık Kurumu Yönetim KuruluBaşkanı’nın “Görüşleri doğrul-tusunda hareket edeceğiz” dediğiözel sektör, süt piyasasında nasılhareket edeceğini 2010 yılındaki etithalatı tartışmalarında göstermişti.

2010 Mayıs’ında dönemin Tarımve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, etfiyatlarının düşürülmesi amacıylabir seferlik et ithalatı yapılacağınıaçıklamıştı. Ancak ithalat ne birsefer ile sınırlı kaldı, ne de et fiyat-larında düşüş sağladı. Bakanlığınithalat izni verdiği özel şirketlerhem maliyetteki ucuzlamadandolayı ciddi kâr elde etti, hem de etpiyasası üzerinde denetim kurdu.Böylece neoliberal politikalar, hay-vancılık, besicilik ve kesim sek-törüne de ithalat yoluyla girmişoldu.

‘SEBEP NEOL‹BERAL‹ZM,SORUMLU AKP’

Süt Komisyonu’nun kurulmasıve süt piyasasının sermayeningüdümünde yürütülmesi konusun-da da değerlendirmeler yapanAbdullah Aysu, “Piyasanın kon-trolü bu özelleştirilmiş kurumlarageçti mi, hükümet sadece kararlarıuygulamak zorunda kalır. Bukurumlar halkı değil, parayıdüşünür. İthal yemlerle piyasayıdüzenleyecek, devletin denetimyapmasını da engelleyecekler.Sistem budur. Zaten bakanın sarfettiği sözleri geri almasının nedenide şirketlerin baskısıdır” dedi.

Bakanlığın zararlı yemleridenetlemekle görevli olduğunuhatırlatan Aysu, Eker’in icranınbaşı olarak şikayet etmesinin görevsuçu olduğunu söyledi. Aysu,Türkiye’nin bu kadar çok merasıolmasına karşın yem ithaletmesinin, yemlerin denetlene-memesinin ve halkın sağlığınıntehlikeye atılmasının AKP’ninneoliberal gıda, tarım vehayvancılık politikaları olduğunubelirtti.

Bakan Eker, sütlerde sağlığa zararlı maddeler olduğunuaçıkladı, ardından süt içerek kendi sözlerini yalanladı.Sütte ithal yeme dayalı üretim arttıkça tehlike de artıyor

İşletme bölümü mezunuve personel yönetimi

uzmanı Ömer Dinçer, dahaönceki görevlerindebaşarıyla uyguladığı neolibe-ral - piyasacı politikaları,eğitim alanında da hızlayürürlüğe soktu. 652 sayılıKanun HükmündeKararname ile bakanlığıpiyasa koşullarına uygun biryapıya büründüren Dinçer,tüm idari işlemleri kendisinebağladı. Bakanlık yönetici-lerine ise sözleşmeli çalışmadayatıldı. Bir dönem boyun-ca “sponsorlu okul”,“ayrıcalıklı devlet okulu”gibi uygulamalar ile okullarşirket esaslarına göreçalışmaya zorlandı.Barınma, beslenme,donanım gibi sorunlar iseçözümsüz kaldı. Daha fazlapiyasacılık, çocuklar içindaha fazla rekabet, eğitimemekçileri için daha fazlagüvencesizlik anlamına

geldi. Dershane sayısıartışını sürdürürken, ücretlive sözleşmeli öğretmenlikyaygınlaştırıldı. Bakanın,atama bekleyen 300 binöğretmen için sarf ettiği“Atanamıyorlarsa iş bulsun-lar” sözleri ise AKP’nin ikiyüzlü politikalarını gözlerönüne serdi.

Milli eğitimmüfredatındaki ırkçı, gerici

ve cinsiyetçi yaklaşımDinçer döneminde pekişti.100 Temel Eser’in dillerigericileştirilerek güncellen-di, Yaradılış Atlası tümokullara bakanlık tarafındangönderildi. Kutlu doğumhaftası ulusal bir etkinliksayılarak eğitim gündeminesokulurken, Diyanet ile bir-likte ‘umre ziyareti’ organizeedildi. Kuran kurslarındaki

yaş sınırı ise yıllar sonrakaldırıldı. Son olarak imamhatip liselerinin orta bölüm-lerinin açılmasını sağlamakamacıyla zorunlu eğitimin4+4+4 yıl olarak düzenlen-mesi için çalışmalarbaşlatıldı.

Okul öncesi ve ilköğretimmüdürlüklerinin birleştiril-diği Milli EğitimBakanlığı’nda okul

öncesinde zorunlu din der-sinin önü de açılmış oldu.Hakkında açılan çok sayıdadava ve AİHM kararlarınakarşın zorunlu din dersiuygulaması yaygınlaştırıldı.Otistik engelli öğrencilerinihtiyacı olan beden dersisaati azaltılırken, zorunludin dersi saati artırıldı.

VAN’DA DERT ÇOKEğitim alanındaki

yıkıcılığın en somut örneğiise Van’daki depremdeyaşandı. Öğrenciler yıkılan,hasar tespiti yapılmayan,aylar geçmesine rağmenonarılmayan okullardaeğitim alıyor. Zorunluhizmet olarak bölgeye gön-derilen öğretmenlerin geçimve barınma ihtiyaçlarınıgidermek için herhangi biradım atılmadı. Van’dakisorunların çözülmemesi,öğretmenleri de haklarınısokakta arama yoluna itti.

ÖzgeYurttaş

İlk ve ortaöğretim öğren-cilerinin karne heyecanı

Ağrı’nın Doğubeyazıt İlçe-si’nde polisin coplu ve bibergazlı saldırısına dönüştü.Dr. Reşat Erden Lisesi’nde20 Ocak Cuma günü kar-nelerini almaya sporkıyafetlerle giden öğrenci-ler, okula alınmadılar.Sadece karne alacaklarıiçin okul üniformalarınıgiymediklerini söyleyenöğrencilere okul müdürü“Üstünüzü giyinin, yoksakarnenizi alamazsınız”dedi.

Öğrencilerin karnelerinialmakta ısrar etmesi üzeri-ne müdür, okula polisiçağırdı. Polis okula gelereköğrencilere coplarla vebiber gazlarıyla saldırdı.Saldırı sonucunda birçoköğrenci yaralandı. Öğren-cilerden Rumet Batur,polisin kendilerine çok sertbir biçimde saldırdığınısöyledi. Batur, bir kadınarkadaşının yerde sürüklen-diğini, kendisinin ise 5 polistarafından tekme tokatdövüldüğünü aktardı.

Polistenkarnehediyesi

Engellilere yaşam hakkı tanımayanyönetim anlayışına en somut örnek

Aynur Balaban ile engelli kardeşi FatmaBalaban’a sokakta yürümeyi bile çokgören Beşiktaş Belediyesi oldu.

Ortaköy’de 26 yıl boyunca açtıklarıtezgâhı kaybeden iki kardeş, semt mey-danında gürültü yaptıkları gerekçesiyleşikâyet edildi.

Aynur Balaban ile işitme, görme vezihinsel engelli kardeşi Fatma, 26 seneboyunca Ortaköy’de ‘entel pazarı’ olarakbilinen alanda tezgâh açtılar. Tezgâhlar,Beşiktaş Belediyesi’nin ‘güzelleştirme’diyerek yaptığı operasyon sonucundakaldırıldı. Pazar esnafı ile birlikte eylem-lere katılan iki kardeş, ‘elebaşı’ olduklarıgerekçesiyle belediyenin engellemeleriyle

karşılaştı ve tezgâhlarını geri alamadı.Balaban kardeşlerin sorunları bununla

bitmedi. Ortaköy Meydanı’nda oturanişitme, görme ve zihinsel engelli FatmaBalaban, gürültü yaptığı gerekçesiyleesnaf tarafından şikâyet edildi. Zabıtaamirinden “Esnaf sizden rahatsız oluyor.Kardeşini buraya getirmeyeceksin”uyarısını alan Aynur Balaban, HalkınSesi’ne yaptığı açıklamada kamusal alan-ları kullanmanın bir hak olduğunun altınıçizdi. Yaşananları ‘ayrımcılık’ olarakniteleyen Balaban, “Fatoş istediği yerdeistediği gibi oturur. Bakkal dükkânı işletirgibi belediye yönetiyorlar” dedi.

ENGELL‹LER DAYANIfiMA ‹Ç‹NDEAynur Balaban, yaşadıklarını

Halkevleri Engelli Hakları Atölyesi’ndenMahmut Keçeci’yle de paylaştı. Bununüzerine harekete geçen Keçeci, zabıtamüdürünü arayarak bilgi almak istedi,ancak müdürden “Siz evde horozbesleyebiliyor musunuz?Besleyemezsiniz. Başkalarını rahatsızedemezsiniz” yanıtını aldı. Belediyeninihmali sonucu metroda düşerek ayağınıkıran Keçeci, tezgâhın Fatma’nınsosyalleşmesi için bir ihtiyaç olduğunadikkat çekerek “Ayağım kırılmasaydıAynur ve Fatma ile Ortaköy’de çadırkuracaktık” dedi. Engelli bir yurttaşıkamusal bir alanı kullanmaktan meneden olay engelliler tarafından TBMMİnsan Hakları Komisyonu’na dataşınacak.

Engelliye sokak da yasak

Öğrenci ders, bakan özelleştirme çalıştı

Page 7: 149'uncu sayı

İNSANCA YAŞAMHalk›n Sesi

726 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

Marka bir ürünü diğer benzerlerinden ayıracakve satışını sağlayacak bir tanıtım aracıdır.

Marka olma kavramı, Josiah Wedgwood’un ürettiğiporselenlere kendi ismini basmasıyla günümüzden2 asır kadar önce kullanılmıştır.

Bir kentin “marka kent” olması da benzer birdurumdur. O kentin satışını sağlayacak bazı tanıtımaraçlarıyla donanmasıdır. Marka kent kavramı2000’li yılların başında lügatimize girmeye başladı.İzmir’in kongre kenti olması,İstanbul’un 2010 yılı içinAvrupa Kültür Başkentiseçilmesi gibi gelişmelermarka kent kavramını dillerepelesenk etti.

Dış Ekonomik İlişkilerMüdürlüğü stajyeri Betül Alaşimzalı “Marka kent olmak 1”başlıklı broşürde şu cümleylemarka kent kavramını özetliy-or: “Marka olmuş bir kent,yeni yatırımcılara güvenverir.”

Yani söz konusu kentolunca ve marka işin içinegirince pazarlananın kentrantı olduğu da gün gibiortada. Marka kent kavramı,kentin neoliberal politikalarçerçevesinde sermaye lehine karlı kılınabilmesiniifade ediyor. Zengine “marka” olan kent, yoksulazindan oluyor. Nasıl ki markanın üzerine basıldığıayakkabıyı üreten emekçiler o ayakkabıyı giyemiy-orlar ve vitrinlerden izliyorlarsa; inşaat işçileri deinşa ettikleri rezidanslara hiçbir zaman giremiyor vetelevizyonlardaki reklamlardan seyrediyor.

Rezidanslarla sunulan “yeni hayat”, “seçkinkomşular” yoksulları pek enterese etmiyor fakatorta sınıflarda kısa süreli morfin etkisi yaratıyor.Orta sınıflar da elektrikleri kesilince, kar yağdığı içinevlerine ulaşamayınca titreyerek bu morfin etkisin-den uyanıyorlar.

Tabii marka olmanın “güven özveri tecrübe”istediği de bilinen bir gerçek. Neoliberalizmin yarat-maya çalıştığı kent algısı ile “marka kent” kavramıbirebir örtüşüyor. Hatta postmodernizmin dibinevuruyor. Tercümesi basit: Bir kentte birçokaksaklık, kent sakinlerinin şikayet ettiği birçok konuolabilir, kentteki hakim ulus ve mezhep ya dadünya görüşü dışındaki diğer unsurlar hayvanmuamelesi görebilir, hiç mühim değil. Önemli olankentte sermaye açısından yatırım alanının olmasıve kenti dışa açmaktır. Dışa açarken de hangi dışmemlekete açılacağına özen göstermek gerekir.Örneğin sen tutup 1990’ların sonunda İstanbul’u“Avrupa kenti yapacağım” derken birden Arap ser-mayesi Dubai’yi yaratıverirse afallarsın. Bunlarınyanı sıra kentin kaba görüntüsü de zevahiri kurtar-malıdır. Tabii bu zevahir, egemen unsurun bakışaçısına göre olmalıdır. Yoksa evi yıkılması gerekenyoksulların görüşü istisnadır, bu da kaideyi bozmaz.

Bu doğrultuda İstanbul’un yöneticileri de İstan-bul’un marka kent olması için ellerinden geleniyaptı. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti AjansıGenel Sekreteri Eyüp Özgüç, 14 Nisan 2008’deşunları söylemişti: “Önümüzdeki 3 yılda İstanbul'ubir ‘marka kent’ haline getireceğiz.” 12 Haziranseçimleri için AKP’nin projeleri de ne güzeldi öyle.Kanalistanbul, İki İstanbul gibi. Kanalistanbul’untanıtımı bir simülasyon üzerinde tüm kamuoyunaizletildi. Ama simülasyonda bir şey yoktu sanki. Karve elektrik kesintisi.

16 Ocak’ta Marmara’nın elektriği gidiverdi.Metro durdu, doğalgaz kesildi, kent ulaşımı felçoldu. Dersliklerdeki talebeler ve eğitimcilerdondu… Ertesi gün, 17 Ocak. Bu sefer de 3 saatkar yağdı ve trafik kilitlendi. İnsanların bir yere dahakolay ulaşması için yapılan yollar, SSK kuyruklarınadöndü. 1 kilometrelik yolu 4 saatte geçebildi İstan-bullu. Neden? Marka kent olmaya giden yolundikenleri işte. Metrobüslerin donan yolda yokuşçıkamadığı gerçeğiyle yüzleşti İstanbullu. Kar,zamansız yağmıştı. Karın tam iş çıkışı saatlerinedenk gelmesi büyük talihsizlikti, yoksa İstanbul’dasorun yoktu.

2009’un 9 Eylül’ündeki sel, marka kentte 32can aldı. Neden? Marka olmak için gayret sarfeden AKP’li Büyükşehir Belediyesi’nin ıslah edeme-diği, daha doğrusu maliyeti çok olduğu için etmeyigerekli görmediği dereleri taşmıştı.

İstanbul – elektrik = felçİstanbul + kar = felç Yukarıdaki denklemde felç gördüğümüz yere ne

yazarsak yazalım “İstanbul”lar marka olsa olmasada birbirini götürüyor. Elimizde olmayan elektrik veyağan kar kalıyor.

16 Ocak’taki elektrik kesintisi ve 17 Ocak’tasadece 3 saat yağan karın ayrı ayrı felç ettiği İstan-bul, yani 2010’un kültür başkenti, ahir zamanınfinans merkezi İstanbul için yükselen sesleri duyargibiyim:

Ordaaa bir köy var uzaktaaa…

V an depreminin ardındanBaşbakan Recep TayyipErdoğan’ın

açıklamalarından güç alan AnkaraBüyükşehir Belediye BaşkanıMelih Gökçek, Dikmen Vadisi’neyönelik yıkım çalışmalarınıhızlandırdı.

Altı yıldır verilen mücadeleyleoluşan kamuoyunu unutmayarakbunu bertaraf etmek içinçalışmalar yürüten Gökçek’inbaşbakandan icazeti aldıktan son-raki ilk işi belediye meclisinden biryıkım kararı çıkartmak oldu.Ardından yandaş medyakuruluşlarına vadi ile ilgili beyanat-lar veren Gökçek diğer yandan daBarınma Hakkı Bürosu temsilcileriile görüşmeler gerçekleştirdi.Gökçek, bu görüşmelerde vadihalkına arsa ya da ev satmaçabasında girerken kamuoyuna“anlaşıyoruz” imajı verdi. Ancakvadide yapılan toplantıların sonu-cunda Gökçek’in sunduğu şartlarınyoksul halk için uygun olmadığı,vadi halkı tarafından belirlendi.Yapılan ikinci görüşmede vadihalkı Gökçek’in sunduğu şartlarıkabul edemeyeceğini söyleyerekvadi halkının sosyo-ekonomikdurumunu gözeten yeni koşullarönerilmesini istedi.

MASADAN KALKTISALDIRMAYA BAfiLADI

Vadi halkının sunulan şartlarınvuygun olmadığını iletilmesi üzeri-ne Gökçek görüşme masasındankalktı. Vadi halkının tüm ısrarınarağmen, Gökçek kendi sunduğuanlaşma koşulları dışında bir alter-natifi kabul etmedi. Masayı terketmeyen vadi halkı ise “Bizçözümün bu masada olduğunubiliyoruz. Gelin konuşalım” diy-erek tekrar bir yıkım savaşınagirmek istemediklerini söyledi.

Gökçek’in masadan kalkmasının

ardından saldırılar da hızlı birşekilde başladı. İlk olarak 1 Şubat2007’den sonra kitlesel anlamda ilkkez mahalleye gelen yıkım ekiplerisözleşmeyi imzalayarak evleriniterk eden hak sahiplerinin evleriniyıkmaya başladı. 11 Ocak sabahıyangından mal kaçırırcasına ikigecekonduyu yıkan ekipler mahal-leye sonradan yerleşen, atık kağıtve metal toplayarak yaşamını

sürdüren 3 çocuklu Korkmazailesini evsiz bıraktı. Sabahın erkensaatlerinde mahalleye gelen yıkımekipleri Korkmaz ailesinineşyalarını bile almasına izin verme-den adeta evlerini başlarına yıktı.Barınma Hakkı Bürosu’nun müda-halesiyle diğer yıkımları ertelemekzorunda kalan ekipler daha sonratekrar saldırmak için mahalleyiterk etti.

Yıllardır belediyenin hiçbirhizmeti mahalleye uğramazkenyıkımlar için ekipler seferber oldu.Ankara’nın soğuğunda buz tutanyollar yıkım makinelerininçalışabilmesi için tuzlandı.

GÖKÇEK HALKI YANILTIYORHer ne olursa olsun yıkımları

yapacağını söyleyen Melih Gökçekyandaş televizyon ve gazeteleri iste-

diği şekilde kullanarak kamuoyunatek bir mesaj veriyor “Ya orayıyıkacağım ya orayı yıkacağım”.Yıkımlarda bu kadar kararlı olanGökçek, medya eliyle toplumuyanıltacak çalışmalardan dakaçınmıyor. Belediyenin çıkarttığıbültende TOKİ’nin farklı bölgeler-deki evlerinin fotoğraflarını koyanGökçek vadi halkına bu bültendeyer almayan başka evler sunuyor.Bunun yanı sıra yine aynı bültendeherkese net 71 metrekare evverdiğini söylerken vadi halkıyaptıkları çalışmalar sonucundakendilerine 54 metrekare ev veril-diğini ortaya çıkardı.

Son olarak bir televizyonkanalına çıkarak vadiyle ilgili, birsaatten uzun süren bir programyapan Gökçek yıkım saldırısınımeşrulaştırma çabasından buradada vazgeçmedi. Belediye veBarınma Hakkı Bürosu arasındakigörüşmeleri yıkımı meşrulaştıracakbiçimde cımbızlayarak anlatanGökçek sunucusunun kışınortasında insanların evsizkalacağını hatırlatması üzerine“Tamam kış kıyamet biraz canımızsıkılacak bunu kabul ediyorumama yapabileceğimiz başka bir şeyyok” diyerek Vadi halkının buşekilde ajitasyon yaptığını önesürdü.

SALDIRILARA KARfiI VAD‹D‹RENMEKTE KARARLI

Konuyla ilgili Sendika.TV’yekonuşan vadi temsilcileri iseGökçek’in yandaş gazete veTV’lere çıkarak kendileri hakkındaasılsız iddialar öne sürdüğünüsöylüyor.

Vadililer barınma hakları içinmücadele etmekten vazgeçmeye-ceklerini belirterek belediye ilesavaşmaktan yana olmadıklarınıama barınma haklarının gaspedilmesine de göz yummayacak-larını vurguluyor.

Vadi ya direnecek ya direnecek

Alp TekinBabaç

[email protected]

Orda bir köyvar uzakta

Vanlılık İstanbul’da da zor

Van’da 23 Ekim’de mey-dana gelen depremin

ardından Van’daki yaşamkoşullarına hep birlikte tanıkolduk. Ama göç edenVanlılara çok rastlamadık.Yaşadıkları koşullar-sıkıntılar konuşulmadı.Acaba Van’dan depremnedeniyle göç edenlerin ha-yatları nasıl? Bu sorununcevabını aramak için yolaçıktık. Depremin ardındanVan’dan getirilip İstanbul’ayerleştirilen aile ve öğrencil-erle, öğrencilerin öğretmen-leriyle görüştük. Öğrencilerve aileler söyleşi yapmaktançekindikleri için bu sayıdaisimlerini vermeden sadecegözlemlerimizi ve konuştuk-larımızı aktaracağız.

‘VAN’LILAR ‹STENMED‹Kartal Uğur Mumcu

Mahallesi Hacı HaticeBayraktar Lisesi’ndeyaklaşık 50 “Vanlı” var.Okulun yerleşikleri içinonların tek tek adları yok.Hepsi “Vanlı”. “Vanlılar”ürkek bakışları, etrafındaolan bitenden kendini soyut-lamak istercesine başlarıönde kimsenin gözününiçine bakmayan tavırlarıylahemen kendilerini gösteri-yorlar. Bir öğrenci okulageldikleri ilk günleri şöyleaktarıyor, “Bizlere karşıöğretmenlerimiz çok iyidavranıyor ama bazı arka-daşlarımızın ayrımcı tutu-munu hep görebiliyorduk.Bir gün servisten iner inmezayaklarımızı bastığımız yerdepis ‘Vanlılar pis Kürtlerdefolun’ diyen bir yazıgördük. “Öğretmenlerimiz

hemen yazının silinmesinisağladı. Bugün hala özelliklebazı öğrenciler sürekliaçığımızı arıyorlar ve biz(Vanlılar) hep bir arada dur-mak zorundayız, böylehissediyoruz.”

Bu konuda görüştüğümüzlise öğretmeni, “Vanlıların”geldiği ilk günden çarpıcı birörnek anlatıyor. Teneffüstebirileri Van’dan gelenöğrencilere gülmüş. Zatentedirgin olan Vanlı öğrencil-er hemen toplanmışlar veöğretmenlerine okuldan git-mek istediklerinisöylemişler. Öğretmenleröğrencileri ikna etmeyibaşarmışlar fakat bize bunuanlatan öğretmenarkadaşımız bu tip gerginlik-lerin sürekli gündemdeolduğunu söylüyor. Öğret-menler ayrıca çocuklarınadaptasyon sürecinin sadecerehberlik servisi ile göster-melik çözülmeyeçalışıldığını, bunun yetersizolduğunu söylüyorlar.Öğrencilerin birçoğuailelerinin hiç bir geliriolmadığı için kırtasiyemalzemesinden dahi yoksunkalmış. Ayrıca bu öğrencilerkaldıkları yerden servislerlealınıp okula bırakılıyor veders biter bitmez araçlarlagötürülüyorlar. Yani okul

saatleri dışında “Vanlı”olmayan öğrencilerle birkaynaşma şansları yok.

Kaldıkları yer iseyaşadıkları sıkıntının başkabir boyutunu oluşturuyor.Dışarıdan bakılınca 5 yıldızlıoteli andıran bir huzureviyerleşkesi... İstanbul’un çatısıdenilen Yakacık’tanbakılınca Yalova’ya kadartüm Marmara’yı gören buhuzurevinde her balkondakien az on battaniye, dışarıylaiçerinin bir olmadığını gös-teriyor. Huzur evinegirdiğimizde etrafta koşuşançocuklarla, İBB ve valiliğingönderdiği yemeği bekleyenkadınlarla karşılaşıyoruz. Enbüyük yük gene onlarda.Erkekler ise pek dışarıdagözükmüyorlar sadecekapının girişinde oturan birkaç kişi var. Hiçbirikonuşmuyor. Biz konuşmakisteyince ise içerdeki güven-liğe yönlendiriyorlar.Anlaşılan bu konu kendileriile önceden konuşulmuş.

Dışarıdaki 5 yıldızlı gös-teriş kapıda ambulans vesürekli bekleyen polisarabası; içeride 55 ve 25metrekarelik tam 550 daire.2000’e yakın insan, 700civarında ilköğretim-liseöğrencisi.

55 metrekarede 9 insan,

25 metrekareye 5 kişi... 25 metrekarelik daireden

bir örnek: Kalp hastası veböbrek hastası baba, iktisatmezunu bir abi, işletme 3.sınıf, lise 1 ve 2’inci sınıftaokuyan üç kardeş toplambeş kişi.. 55 metrekarelik birdairede ise amcasının oğluile birlikte gelen, üniversit-eye hazırlanan 18 yaşında birgenç, bu gencin ilkokula veliseye giden 3 kardeşi,amcasının oğlunun hamileeşi, 3 ve 6 yaşında iki çocuk,toplam sekiz kişi biri yolda...Her iki ailenin de geri kalanfertlerini soramıyoruz, belkide korktuğumuz cevabı vere-cekler diye...

FEM’LE ANLAfiMA Kartal İlçe Milli Eğitim

Müdürlüğü bir şubemüdürünü neredeyse birokulun nüfusuna sahip buyerleşkedeki öğrencilerinetüt sorununu ve diğereğitim sıkıntılarını çözmeküzere görevlendirmiş. Ancakbinada yeteri kadar etütsalonu ya da çalışma odasıyok. Üniversite hazırlığıyapanlar için etüt programıise çok yoğun(!) 1 tanematematik öğretmeni hemde hafta da bir gün geliyor.Pazartesileri YGS-LYS’yehazırlanan mezun (12. Sınıföğrencileri dahil değil)öğrencileri dershaneye gön-

dermeye söz vermişler.Cemaate yakınlığıyla bilinenFEM Dershanesi’yleanlaşmışlar. Ama çoğu, 1.basamak sınava gireceği içinilgilendikleri konular dersha-nede çoktan işlendiğindengitmemiş.

Kartal Belediyesi isesadece yer tahsis etmişancak bütün giderler İBB vevalilik tarafındankarşılanıyor. KartalBelediyesi’nin rehberlik,psikolojik destek vekadınlara yönelik önerdiğiçeşitli kurs çalışmalarınınyapılmasına izin verilmemiş.

İBB ve Valilik sadeceyemek işini üstlenmiş. Onundışındaki giderler ise hiç birgeliri olmayan Vanlılarınsırtında.

Konum itibari ile yerleşimyerlerinden uzak olanyerleşkeye en yakın bakkal1-2 km uzakta. Yaşamkoşulları pek iç açıcı değil.Ama Van’daki durumudüşündüklerinde buradakidurumdan hoşnutolmadıklarını söylemek zor.Ancak konum itibari ile‘’dışarı’’ ile bağları sonderece zayıflamış. Dışarı ileoluşan bu izole durumu açıkcezaevi koşulu gibideğerlendirenler de var.

BBaaşşbbaakkaannıınn iişşaarreettiiyyllee iivvmmeessiinnii aarrttttıırraann kkeennttsseell ddöönnüüşşüümm pprroojjeelleerriinniinn iillkk hheeddeeffii DDiikkmmeenn VVaaddiissii.. GGöökkççeekk’’iinnvvaaddii iiççiinn ssööyylleeddiiğğii tteekk şşeeyy ““YYaa oorraayyıı yyııkkaaccaağğıızz yyaa oorraayyıı yyııkkaaccaağğıızz”” oolldduu.. VVaaddii’’nniinn cceevvaabbıı aaççııkk ““ddiirreenneecceeğğiizz””

Melih Gökçek, uzun zamandan bu yana haz›rland›¤› büyüky›k›m için kollar› s›vad›. Vadiye kapsaml› bir plan ve kollukkuvvet eflli¤inde girme plan› yapan Gökçek’i vadililerkarfl›layacak. Vadi halk› dayan›flma için gelmek isteyenAnkaral›lar› kendilerine sald›r› olmas› durumunda Vadiningirifl noktas› olan ‹lker Son Durak’ta buluflmaya ça¤›rd›.

ERDO⁄AN DEM‹R

Halk›n SesiSSaahhiibbii vvee SSoorruummlluu YYaazz›› ‹‹flfllleerrii MMüüddüürrüü

Ali Ergin DemirhanTTeelleeffoonn // FFaakkss

0212 245 90 37AAddrreess Tomtom Mahallesi Örtmealt› Sokak No: 6/3

BEYO⁄LU/‹STANBULBBaass››lldd››¤¤›› YYeerr

Taflbask› Matbaac›l›k Yay. ve Amb. San. Tic. Ltd. fiti. Bask› TesisleriKocaeli /‹ZM‹T (0262 335 45 29)

[email protected] günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

Van’daki depremzede kardeflleriyledayan›flmak ve kente bir kütüphane kurmakiçin aral›k bafl›ndan beri kitap kampanyas›yapan Liseli Genç Umut üyeleri, 14 Ocak’tabir konser düzenledi. Konsere bilet yerinekitapla girildi. Mimar Sinan Güzel SanatlarÜniversitesi’ni dolduran yaklafl›k 600 liseliyi,Kolektifler “Liseli kardefllerimiz, üniversitem-ize hofl geldiniz” pankart›yla karfl›lad›.Etkinlikte Genç Umut ad›na yap›lankonuflmada liselilerin e¤itimi satanlara,

flifrecilere ve cemaatçilere karfl› eflit, paras›z,bilimsel e¤itimi ile demokratik lise talepleri-ni savunaca¤› belirtildi. Liseli grubuKarapatl›can’›n ve Bandista’n›n parçalar› ilecoflan ö¤renciler, Mavi Göç’ün flark›lar›ndahorona durdu. Konserde son olarak OnurAk›n sahne ald›. Etkinli¤e LeMan yazarlar›,BKM oyuncular›ndan Emre Canpolat ve ArkaS›radakiler dizisi oyuncusu Bar›fl Atay dadestek verdi. Etkinlikte toplanan 3 bineyak›n kitap kolilerle Van’a gönderildi.

Liselilerin kitapları Van için

Page 8: 149'uncu sayı

EMEKHalk›n Sesi

826 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

TTaaşşeerroonniişşççiilleerrkkaazzaannddıı21 Aralık 2011’den beri

Maltepe Belediyesiönünde direnişlerinisürdüren işçiler 17 Ocakgünü kazanıma ulaştı. İşçi-lerle Maltepe Belediyesiyetkilileri arasında yapılangörüşmeler sonrasında iştençıkarılan işçilerin 23 OcakPazartesi günü işbaşı yap-ması, haftalık 45 saati aşançalışma sürelerinin fazlamesai olarak kayda geçmesive iş ekipmanlarının işçileresağlanması kararlaştırıldı.Ayrıca, bu gelişmeleri takipedecek bir komisyon kurul-masına karar verildi.

‘‘BBaaşşhheekkiimmvvee bbaakkaannllııkkööddeessiinn’’

Makine MühendisleriOdası İstanbul Şube-

si'nde 30. Dönem GenelKurulu ve seçimleri 21-22Ocak'ta yapıldı. 22 bin üyesiolan odada 3500 üyenin ka-tıldığı seçimleri DemokratMühendisler büyük farklakazandı. Demokrat Mühen-disler 2750'ye yakın oy alır-ken AKP’lilerin ağırlıkta ol-duğu liste 700 oyda kaldı.Genç üyelerin yoğun katılımgösterdiği seçimlerde ZekiArslan, Süleyman Solmaz,Cenk Cihangir, Osman Ser-ter, Orhan Atilla, RemziÇakmaklı ve Zafer Güzeyyönetim kuruluna seçildi.

AAKKPP MMMMOO’’ddaahheezziimmeetteeuuğğrraaddıı

Van Eğitim ve AraştırmaHastanesi’nde tıbbi

personel olarak çalışan İs-mail Almalı, Sağlık Bakanlı-ğı’nın 32 sayılı genelgesi ge-rekçe gösterilerek ücretinindüşürülmesine karşı açtığıdavayı 12 Ocak’ta kazandı.Mahkeme, Almalı’nın ücre-tinin rızası olmaksızın düşü-rülemeyeceğini belirtti veönceki ücretiyle yeni ücretiarasındaki farkın Sağlık Ba-kanlığı ve hastane başhe-kimliği tarafından ödenmesigerektiğine hükmetti. 12Mayıs 2009’da yayımlanangenelgeyle, taşeron sağlıkişçilerinin ücretleri asgariücrete düşürülmüştü.

DİSK’in 14. Genel Kurulu 10-11-12 Şubat tarihlerinde

gerçekleşecek. Bu genel kuruldaDİSK’in sınıf mücadelesine ilişkinne tür iddiaları gündeme getireceği11-12 Ocak tarihlerinde yapılan“Genişletilmiş Başkanlar Kurulu”toplantısında ele alındı. Toplantınınsonuç bildirgesine işçi hareketiningerçek sorunları ve DİSK’in busüreçte üzerine düşen yükümlülük-lerini görmekten uzak genel geçerpolitik söylemlerle günü kurtarmayıamaçlayan bir tutum sinmiş.DİSK’in ülkenin ağır politik sorun-larına kayıtsız kalmayacağı ifadeedilmekle birlikte aslında ne politiksorunlara ne de işçi hareketiningüncel sorunlarına bugününgerçekleri üzerinden nasıl müda-hale edileceği konusunda birmücadele çizgisi görülmüyor.

Temel sorun DİSK’in işçi sınıfıiçerisinde nasıl yeniden güç halinegeleceğini açıkça tartışmak veDİSK’i buna göre tepeden tırnağayeniden örgütlemek değil midir?DİSK işçi sınıfı içerisindeki bütünyapısal değişimlere, örgütlülük vebilinç düzeyindeki bütün gerileme-lere rağmen halen sadece 30 yılönceki işkolu esaslıtoplu sözleşmesendikacılığını yapmayadevam edecek midir,yoksa bütün imkanlarını(daha önceki yetkili kurultoplantılarında –enazından tarafımızdandefalarca sunulmuşolduğunu bildiğimiz-)bugünün ihtiyacı olanörgütlenme vemücadele stratejilerinitespit edip sadece işkolutoplu sözleşmelerinedayanan sendikal çizgiyerine devrimci birsendikal örgüt gibimücadeleye mi soyuna-caktır? DİSK’in önündekitemel sorun budur. DİSK bu soru-nun cevabını doğru biçimlerdeverip gereğini yapmayabaşladığında gerçek anlamda DİSKolabilir ve ülkenin bütün temelmeselelerinde ciddi bir taraf halinegelebilir.

Bu konuda özellikle son dönem-lerde DİSK’te merkezi düzeydeyapılan bir şey var mı? Yok. Sonbaşkanlar kurulu bildirgesinde yenimücadele stratejisine ilişkin biraçılım var mı? Yok. Bildirininbaşlığının bile gerçek hayatla ilgisiyok: “Genel Kurula tek yumruk,tek yürek giden DİSK…” DİSKiçerisinde kamuoyuna yansıyan birtartışma mı var ya da sınıf hareke-tine ilişkin bir yol ayrımı mı çıktı dabu genel kurulun önemine binaentartışmaları bir yana bırakıp “tekyumruk, tek yürek olma” mesajınıöncelikle topluma sunuyoruz?Tamamen bir “iç dünya”ya aittartışmalar, anlaşmazlıklar, küskün-lükler üzerine kurulu saflaşmalarınsınıf hareketi açısından ne anlamıvardır? Gerçek hayatla bir ilgisiolmayan yapay ayrımları ortadankaldırıp “tek yumruk” olmanınkime ne yararı ya da zararı olacakki!

DİSK’in 12 Eylül sonrası bugünekadarki hali Yılmaz Erdoğan’ın birara meşhur olan şiirinin adı gibi.Yılmaz Erdoğan’ın sevgilisine “Bensenin beni sevebilme ihtimalinisevdim” dediği gibi biz de DİSK’e“Ben senin yapabilme ihtimalinisevdim” diyerek mi sürdüreceğiz?Ancak biz DİSK’in 1980 öncesiefsaneleriyle avunmaya devamederken hayat yanı başımızdangürül gürül akıp gidiyor.Güvencesizleştirilen, örgütsüzleştiri-len, yoksullaştırılan milyonlarca işçihayatın içinde debelenip duruyor.DİSK bu kavganın tam dagöbeğinde yer alması gerekirkenhala resmi sendikacılık yaparak,kendi tüzüğünü bile bir öncekidönemin koşullarından kurtarmairadesini bile gösteremeyerekhayatın gerçek dinamiklerindenhızla uzaklaşmaktadır.

NEREYE KADAR ‹DAREEDECE⁄‹Z?

DİSK Genel Kurulu’nun önün-deki görev şimdiye kadar olduğugibi “parası olan sendikaların”yönettiği bir DİSK yönetimi mioluşacak yoksa DİSK’in mücadelegeleneğini sürdürmeye çalışansendikal yapıların etkin olduğu veyeni bir mücadele stratejisini vedinamizmini DİSK’e kazandıracakbir yeniden yapılanma anlayışı mıyönetime gelecek? Aidat alan veDİSK’e aidat ödeyen sendikalarındaha şimdiden delege sayısınınağırlığını kazandığı fakat DevrimciSağlık İş’in toplu sözleşme yap-madığı için “aidatlı” da olsa üyesayısı sıfır gösterilerek sadece ikidelegeyle katıldığı bir DİSK GenelKurulu’na gidiyoruz. Demokratik

kamuoyuna sorsanız şu andaDİSK’in en çok aidat alan ama (eniyi ihtimalle) kendi üyelerinin hak-larının korumakla sınırlı bir çizgiizleyen sendikasını mı bilirsinizyoksa tersane mafyasıyla dişe dişmücadele ederek tersane gerçeğinibütün kamuoyuna duyurupDİSK’in bayrağını hükümetingözüne sokan Limter-İş’i mi… Biryıldır Samsun Gazi DevletHastanesi’nde direniş sürdürenDevrimci Sağlık İş’in direniş çadırınıbir kez olsun ziyaret etmeyen,asgari ücret mücadelesine Fransızkalan bir DİSK yönetimi, hadiFransız kaldınız Bakanlık önündekieylemde saldırıya uğrayıp gözaltınaalındıktan sonra Ankara’nın sağırsultanının bile duyup “geçmişolsun karşılamasına geldiği” sağlıkişçilerinin eylemine dahi lütfet-meyen, tüm demokratik kurumlarve milletvekillerinin izlediği,taşerona karşı mücadelede simgedava haline gelen, yasadışı ihalelerekarşı çıkan ve 27 yılla yargılananAdana Balcalı işçilerinin davasınabile gelmeyen bir DİSK nasıl birsendikal mücadele tasavvur etmek-tedir?

Kuşkusuz bu şekildebir süre daha idareedilebilir. Her nasılsasendikal hareketi zorlayanbir işçi hareketi bulunma-maktadır. Öyle oluncakim ak kim karaanlaşılamamaktadır.Ancak meseleyi “idaremi edeceğiz” yoksa “irademi koyacağız” olarakgörmek gerekir. Zira sınıfhareketinin kendine biryol bulmaya çalıştığı birdönemi yaşıyoruz. Birtaraftan yaprakkımıldamıyor gibigörünüyor ama diğertaraftan elinizi değdiğinizher yer mücadelenize

yanıt veriyor. DİSK’in eliönümüzdeki dönem sınıf mücade-lesinin nabzının attığı her işyerine,her organize sanayi bölgesine, herişçi mahallesine değecek mideğmeyecek mi? İşkolusendikacılığını aşan bir anlayışlaörgütlü örgütsüz, işsiz, kayıtdışıtüm işçi sınıfının mücadele örgütüolmak yolunda tüm olanaklarınınseferber edecek mi, yoksa aynıhamam aynı tas yoluna devam mıedecek?

Eğer DİSK tıpkı 1967’de olduğugibi yeni işçi dinamiğini örgütlemekve o dalganın üzerinde yükselmekistiyorsa bugünün Paşabahçe’sini,Kavel’ini örgütlemek zorundadır. Vebu irade ancak mevcut sendikalanlayışın ve yapılanışın –kuşkusuztüm değerler ve birikimlerüzerinden- değiştirilmesi veyenilenmesiyle mümkün olabilir.Temel sorun birleşik bir emekhareketini yaratmanın dinamiklerinidoğru okumak ve bu dinamiklerinmücadeleye kazandırılması veörgütlenmesi için bütün imkanları(örgüt-kadro-maddi olanaklar vb.)seferber etmektir.

‹DARE DE⁄‹L ‹RADE Yeni bir sınıf hareketinin gökten

zembille inmeyeceğini bildiğimizegöre elimizdeki olanakları en iyişekilde kullanmak ve mücadeleninhizmetine sunmak gerekiyor.Kuşkusuz DİSK bu anlamıyla enönemli ve değerli örgüt olma özel-liğini taşıyor. Bu nedenle DİSK’inönümüzdeki dönem işçi hareketineyapacağı doğru müdahaleler sonderece önemlidir. Bunun içinDİSK’in “idareci-sendikacı” zih-niyetinden hızla uzaklaşıp kendibünyesindeki tüm dinamikleritaşıyarak varolan sınıf dinamizmininDİSK’te egemen olması sağlan-malıdır. Atıl, sadece mevcut işyeritoplu sözleşme düzenine takılıpkalmış, kendi iş kolundan başka biryere burnunu bile uzatmayansendikal anlayışların değil dişe dişmücadele eden, yeni işçi dinamik-lerini sınıf mücadelesinekazandıran, yasal prosedürlerinarkasında sürüklenmek yerinemücadelenin ihtiyaçlarını kendiyasası haline getiren bir sendikalanlayış DİSK’in yönetiminetaşınmalıdır. Bu olasılık, bütün zor-luklarına rağmen DİSK’in 12 Eylülsonrası 20 yıllık tarihinde -1Mayıs’ların kazanılması gibi-anlamlı bir kırılmaya yol açabilir.DİSK’in bu yoldaki seçeneğini kul-lanmak için sonsuz sayıda hakkıyok. Bir zaman gelir ki, zaten kimsedönüp DİSK ne yapıyor diye bak-maz, çünkü başka bir yerde başkabir dinamik filizlenmiştir ve işçilerorada başka bir örgüt kurmayabaşlamışlardır bile… Tıpkı1967’dekilerin yaptıkları gibi…Ama 1967 öncesinde bu topraklar-da bir DİSK yoktu. Bugün budeğeri, geleneği ve birikimigeleceğe taşıma zamanıdır…

‹dare mi edece¤iz irade mikoyaca¤›z

TufanSertlek

Dev Sa¤l›k-‹flYönetim Kurulu

Üyesi

Ç alışma ve SosyalGüvenlik Bakanı,taşeron işçi dernekleri

yöneticilerini ağırladı.Görüşmenin ardından bakanve dernek yöneticileri Hak-İşGenel Merkezi’ni ziyaret etti.

Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı FarukÇelik, 13 Ocak günüTürkiye’nin 19 kentindengelen taşeron işçi dernekleriyöneticilerini makamındaağırladı. Taşeron işçi dernek-leri yöneticileri, yaşadıklarısorunları Bakan Çelik’e iletti.Çelik, görüşmenin çıkışındaAnadolu Ajansı’na toplantıdakonuşulanlar hakkında kısabilgiler verdi. Taşeron işçile-rin yıllık izin kullanamadığını,bir yıldan az çalışıyor gözük-tükleri için kıdem tazminatıalamadıklarını, ücretlerininyetersiz olduğunu ve sendika-laşma talepleri olduğunu söy-leyen Çelik, “Bu sorunlar budönemde çözüm bulacak”dedi.

Kamu Şirket İşçileri SosyalYardımlaşma ve DayanışmaDerneği de (KAŞİD) inter-net sitesinde Çelik’le gerçek-leştirilen görüşmeyi yayımla-dı. KAŞİD, gerçekleştirilengörüşmede taşeron işçilerinsorunlarının 14 madde altın-da toplandığını ve Bakan Fa-ruk Çelik’in bu sorunların 4ay içinde çözüleceğine dairsöz verdiğini belirtti.

HEPS‹ ‹fiKANUNU’NDA VAR

Görüşmede tartışılan 14madde, taşeron sisteminindevam ettirilmesini öngörü-yor ve AKP’nin emekalanında yaratacağı yıkımagöre taşeron şirketinin nasılşekilleneceğine dair önemlibilgiler içeriyor. 14 madde-den oluşan ve Çelik’in“çözeceğiz” dediği sorunlarşu şekilde:

“İş Kanunu’nun taşeron

ilişkisini düzenleyen 2.Maddesi’nin değiştirilmesi.Yıllık izinlerin İş Kanunu’ndadaha da tanımlı hale getir-ilmesi. Ücretlerin zamanındaverilmesi. İhale dönem-lerinde taşeron firmalarınyararlandığı promosyonlar-dan işçilerin de yararlanması.Kıdem tazminatı fonununaylık olarak işçilerin hesabınayatması. İş garantisi verilme-si. İhale sürelerinin bir yıldanfazla olması. Döner sermaye-lerden işçilerin de yararlan-ması. Sendikal hakların sağ-lanması. Toplu sözleşme hak-kının sağlanması. Fazla mesaiücretlerinin verilmesi. Baba-lık ve süt izni verilmesi. Ame-liyathane, röntgen, yoğun ba-kım, aciller gibi riskli alanlar-da çalışanlara ek ödemeyapılması. Kılık kıyafetlerindeğiştirilmesi.”

Yukarıdaki maddelerüzerinde taşeron dernek-lerinin tamamı mutabık değil.Örneğin Sivas KAŞİD, kıdemtazminatının fonadevredilmesinin işten çıkar-maları kolaylaştıracağıgörüşünde. İş garantisi ileilgili Çelik’in net bir şeysöylemediğini belirtenKAŞİD üyeleri, “Sendikalıolmak istiyoruz” şeklindekitaleplerine Çelik’in “Bununiçin bir engel yok” şeklindeyanıt verdiğini ifade etti.

Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı’ndayapılan görüşmenin ardındantaşeron işçi de bakanlıktançıktı. Milli Kütüphane’ninyanından geçip İnönüBulvarı’nı takip eden bakanve işçi derneği yöneticileriTunus Caddesi’ne döndülerve biraz ilerleyip 37 numaralı

binanın önünde durdular.Burası Hak-İş GenelMerkezi’ydi.

ÇOCUKLAR MERAKETM‹fi B‹R SEND‹KAGÖRSÜNLER

Bakan Çelik ve taşeronişçi dernekleri yöneticileriHak-İş Genel Merkezi’ne bir-likte girdi. Orada yapılan gö-rüşmede Hak-İş Genel Baş-kanı ve Genel Sekreteri hazırbulundu. Çelik, Hak-İş GenelMerkezi’nde yaptığı konuş-mada ziyaretin, işçilerin“Sendikalı olmak istiyoruz”talebine yanıt olarak gerçek-leştirildiğini söyledi. Hak-İşGenel Başkanı da işçilerinsendikalı olmaları için ellerin-den geleni yapacaklarınısöyledi ve ziyaret hep birlikteçekilen bir hatıra fotoğrafınınardından son buldu.

Ciğer kediye emanet Taşeron işçi dernekleri Çalışma Bakanı’nıziyaret etti. Bakan, ‘sendikalı olmak istiyoruz’diyen işçileri Hak-İş’e götürdü

22 Eylül 2011 tarihinde son değişiklik-leri yapılan yeni sendikalar yasası

halen Bakanlar Kurulu’nda bekliyor. Sendikaya üye olurken veya

sendikadan istifa ederken gereken noterşartının kaldırıldığı, işkolu barajının bin-de 5 oranına çekildiği yasa Bakanlar Ku-rulu’nda beklerken Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı Faruk Çelik, sendika-ların üye sayılarını ocak sonunda açıkla-yacaklarını söyledi. Çelik, Türkiye’dekisendikalı işçi sayısının 3,6 milyon değil,880 bin olduğunu söyledi. Çelik ayrıcasayılar açıklandığında biri Hak-İş’ten,12’si Türk-İş’ten olmak üzere 13 sendi-kanın barajı geçeceğini ve yetki alabile-ceğini söyledi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıher yıl ocak ve temmuzda Türkiye’dekisendikalı işçi sayılarını açıklar. Bakanlık,istatistiklerini de resmi internet site-sinden duyurur. İstatistikler, hangi işkol-unda kaç işçinin çalıştığını ve bu işçilerinkaçının hangi sendikaya üye olduğunugösterir. Bakanlık tarafından yayımlanansayılara göre hangi sendikaların toplu işsözleşmesi yetkisine sahip olduğu belir-lenir. Mevcut 2821 sayılı sendikalar

kanuna göre bir sendikanın toplu iş söz-leşmesi yapabilmesi için bulunduğu işkolundaki tüm işçilerin yüzde 10’unu ör-gütlemesi gerekir. Bakanlık sendikalı işçisayılarını en son 2009’un Temmuz’undayayımlanmıştı.

PATRONLARLA HEMF‹K‹R BAKANLAR

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan,Maliye, Ekonomi, Teknoloji, Kalkınmave Aile bakanları, 2012’nin zor bir yılolacağını ve böyle bir dönemde işçi ör-

gütlerinin güçlendirilmesinin ve toplusözleşme haklarının artırılmasının doğruolmadığı görüşünde bakanlar, işverelerinsorun yaşayacağı ve işçi maliyetlerininyükseleceği gerekçesiyle yasaya taşkoyuyor.

AKP: HAKEM KURULUNDA 1 SANA,1 SANA, 9 BANA

12 Eylül 2010 tarihindeki referan-dumda kamu çalışanları için toplusözleşme hakkını tanıyacağını ilan edenAKP, aradan geçen 18 aydan sonrahazırladığı yasa tasarısını 24 Ocak günümeclise sundu. Tasarıda hükümet vekamu çalışanları konfederasyonlarıarasında yapılan görüşmelerde bağımsızolması kararlaştırılan HakemKurulu'nun 11 üyesinden 7’si BakanlarKurulu ve bakanlar tarafından atanacak.Kalan 4 üyenin ikisi Memur-Sen’den biriKamu-Sen’den biri de KESK’ten gele-cek. Hakem Kurulu, en az 8 üyeninkatılımıyla toplanacak.

Böylece AKP'ye ya da yandaş konfed-erasyon Memur-Sen'e tepki amacıylatoplantıya katılmamanın bir etkisiolmayacak.

İstanbul Gaziosmanpaşa’da Elektrikakımına kapılarak hayatını kaybeden

işçinin ölümü ile ilgili dava sürerken bilirkişiBEDAŞ’ı suçlu buldu. Davaya bakan savcılıkek süre istedi.

11 Eylül 2010’da elektrik hattını tamirederken elektrik akımına kapılarak hayatınıkaybeden Erkan Keleş’in ölümünde bilirkişi,BEDAŞ’ı suçlu buldu. Bilirkişi, 14 Ocakgünü Gaziosmanpaşa Savcılığı’na sunduğuraporunda kontrolün olmadığını, tesislerinbakımsız olduğunu ve Keleş’e mühendisinyapması gereken işin yaptırıldığını belirtti.Rapor üzerine savcılık, faillerle fiilarasındaki ilişkinin tespiti için ek süre istedi.Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK)hazırladığı raporda da BEDAŞ yüzde 40,taşeron şirket yüzde 40 ve ölen işçi ErkenKeleş de yüzde 20 suçlu bulundu. SGK’yebakılırsa, hayatında elektrik tamiratı yap-mamış, elektriğin öldürücü özelliğini bilenKeleş, durduk yere elektrik direğine tırma-narak tamir etmeye kalkmış.

‹slami sermaye gruplar› sürekliolarak helal yollu para kazand›klar›düflüncesini yaymaya çal›fl›rlar. TezKoop-‹fl’in 12 Ocak günügerçeklefltirdi¤i eylem ‹slami ser-mayenin temsilcilerinden MüstakilSanayici ‹fladamlar› Derne¤i’nin(MÜS‹AD) göz bebe¤i ÜlkerGrubu’nun amentüsünü gözler önüneserdi.

Tez Koop-‹fl üyeleri 12 Ocak Günü,Ülker’in ba¤l› oldu¤u Y›ld›zlarHolding’in ‹stanbul’daki GenelMerkezi önüne siyah çelenk b›rakt›.Bu çelenk, Ülker’in sendikadüflmanl›¤›n› temsil ediyordu. Çünkü

fiok marketleri sat›n alan Ülker grubuilk ifl olarak 1995’ten bu yana TezKoop-‹fl’e üye olan iflçilerisendikalar›ndan istifa etmeye zorlad›.Tez Koop-‹fl E¤itim Sekreteri HaydarÖzdemiro¤lu eylemde yapt›¤› aç›kla-mada Ülker’in, iflçileri flirket ara-balar›yla noterlere tafl›y›p sendikadanistifa ettirmeye çal›flt›¤›n› belirtti.

Ülker’in suç iflledi¤ini ifade edenÖzdemiro¤lu, Ülker’in suçta ›sraretmesi durumunda üretimden gelengüçlerini kullanacaklar›n› söyledi.

AAmmeennttüü,, ““bbiirr oolluuflfl,, ddüüflflüünnccee vveeyyaaiiddeeoolloojjiinniinn tteemmeelliinnii oolluuflflttuurraann ddee¤¤eerryyaarrgg››llaarr››”” aannllaamm››nnaa ggeelliiyyoorr..

Sendikaların yetkileri AKP’de

Bilirkişi:BEDAŞ suçlu

Ülker’in amentüsüsendika düşmanlığı

Page 9: 149'uncu sayı

YÜZ YÜZEHalk›n Sesi

926 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

AKP’nin toplum üzerindeki baskısının giderekarttığı, sendikacıların, öğrencilerin, gazetecilerin,Kürt siyasetçilerin hapse atıldığı bir siyasi atmos-ferde DİSK Genel Kurul’a gidiyor. Kıdemtazminatından bölgesel asgari ücrete, çalışmarejiminin güvencesizleştirilmesinden genel sağlık

sigortasına kadar emeğe yönelik saldırınınyoğunlaştığı bir dönemde 10-11-12 Şubat tarih-lerinde gerçekleştirilecek DİSK 14’üncü OlağanGenel Kurulu öncesinde Birleşik Metal-İş GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu ve DİSK Sosyal-İşGenel Başkanı Metin Ebetürk ile görüştük.

Gidecek yeriolmayanların

kongresi

DİSK 8 Şubat’ta Genel Kurul’agidecek. Bize bu genel kuruludeğerlendirebilir misiniz?

Adnan Serdaroğlu: GenelKurulu’ndan önce nasıl bir atmos-ferde DİSK Genel Kurulu’na gidil-diğini görmekte fayda var.Hükümetin politikalarınabaktığımızda gerileyen birçok şeyvar ve bunların başındademokratikleşme geliyor. Zatenböyle bir idealleri yoktu ama kendisöylemlerini bile çiğnediler. Ülke,faşizan bir anlayışla yönetiliyor.Ekonomide dinamit gibi bir tehlikepatlamaya hazır bulunuyor.

Kürt sorununa baktığımızdaCumhurbaşkanı Gül’ün “Çok güzelşeyler olacak” dediği yerden, bugün90’lı yıllara rahmet okutacak nok-taya gelindi. Şimdi Kürtpolitikacıların hepsini içeri attılar,insanların üzerine bombalaryağdırdılar. Daha önce de bu türşeyler oluyordu, çobanlaröldürülüyordu, halkın bomba-landığını, eziyetleri, işkenceleribiliyorduk ama Uludere’de 35insan, milyon dolarlık bombalarlaparam parça hale getirildi. Bu gözgöre göre oldu. AKP, dış politikadaçökmüş durumda. “Sıfır sorun”dedikleri dış politikada bugünneredeyse bütün ülkelerle kanlıbıçaklı bir duruma gelinmiş durum-da. Önceden karşılarında mağdurpozisyonda olan ve böylelikle sem-pati toplayan AKP, bugün devleti,askeriyeyi, anayasayı, hukuk siste-mini korur noktaya geldi. Bu dademek oluyor ki AKP devleti elegeçirmiş durumda. Üç gücü,yasama yürütme ve yargının aynıkişinin eline geçmesinin adı siyasiliteratürde faşizmdir.

Bunlar tehlikenin boyutlarınıbize göstermesi bakımından önem-lidir.

Pekiyi emek örgütlerinin durumunedir bu gelişmeler karşısında?

Emek örgütlerine baktığımızzaman büyük bir bölümü birbiçimde AKP’nin politikalarına tes-lim olmuş durumda. Toplumun enörgütlü kesimi olan ve geçmiştenberi muhalefet olma özelliğinitaşıyan sendikaların teslim olmasıdemokratikleşme umudunun daortadan kalkacağı bir durumu açığaçıkartır. Çünkü sendikalar, güçlübir şekilde kendilerini ifade ede-cekleri ortam olduğu takdirde,muktedirlerin her zaman tehlikeolarak gördüğü unsurlardır. Onlarıda zapturapt altına almayaçalışıyorlar. Bugün baktığınızdasendikalı olmak adeta yasak veböyle bir atmosferde sen nefesalmaya çalışıyorsun. Sarı sendikalarsadece üye aidatları ölçüsünde,hükümetin ve sermayenin vereceğidestekle ne kadar sürdüreceklerinidüşünen bir anlayışlapalazlandırılmış durumda. Sarısendikalarda durum böyleyken

diğer sendikalar toplumsal muhale-fet gücü oluşturacak yapıyaulaşamıyorlar.

Hükümet, “Sendikal özgürlüklerolmasın, toplum örgütlü olmasın,demokratikleşme olmasın” diyor.İşçilerin daha kötü şartlardayaşaması pahasına sermayeyleişbirliği yapıyor. Buna karşı “Hayırbu devam edemez, biz özgürlükistiyoruz” diyen güçlü bir sendikalyapı yok. DİSK ve KESK’in dışındaböyle diyen bir unsur dahi yok.Böyle olunca hükümet dikensiz gülbahçesinde gibi.

Bu gelişmeler karşısında DİSK nediyor, nasıl bir genel kurul bekliyor-sunuz?

Biz de genel kurul öncesindedaha güçlü bir DİSK yaratmanınçabası içindeyiz. DİSK de hükümettarafından hizaya çekilmeyeçalışılıyor. Torba yasasıyla birliktebelediyelerde ortaya çıkan sürgün-ler, örgütlenme önündeki engellervs. Biz ısrarla, hizaya çekile-meyeceğimizi söylüyoruz. Buaçıdan biz DİSK’in kongresinegüçlü bir yapıyla gitmek istiyoruz.Birleşik Metal İş kongresini burayayansıtmak istiyoruz. Diğerarkadaşlarımızla birlikte tek listeylegidilebilecek, sorunların analitikdeğerlendirmelerini yapıp çözüm-lerin sunulacağı bir DİSK kongresiyapılmasını istiyoruz.

“D‹SK’‹N BENZ‹N‹Y‹Z”Biz diyoruz ki “DİSK’in ben-

ziniyiz; biz yansak da DİSK devamedecektir” Nasıl ki tarihsel olarakDİSK hep mücadeleyle kendinibugüne taşımışsa bundan sonra daböyle devam edecektir. Sınıfmücadelesine inanan, haksızlığaboyun eğmeyen, muktedirlerkarşısında pes etmeyen, her türlü

hukuksuzluğa rağmen bunlarıaşmak için çaba sarf eden birDİSK’in yaratılmasına ihtiyaç var.O açıdan da Bolu’daki toplantıdaDİSK’in önemini bir kez dahaanlatmaya çalıştık. “MevzuDİSK’se gerisi teferruattır” bakışaçısını aktarmaya çalıştık. İnsan-ların bir yerlere gelmesinin önemliolmadığını, önemli olan örgütün iyibir yapılanma açısından hangiinsanı nerede görmek istiyorsa öylebir yapılanmaya DİSK’in ihtiyacıolduğunu anlatmaya çalıştık.Muhtemeldir ki başarılı birtoplantıdan sonra bununsonuçlarını göreceğiz. Sendikabaşkanlarından oluşan güçlü birDİSK yönetimiyle, AKP iktidarınınpolitikalarına, sermayeninsaldırılarına karşı güçlü bir DİSKyaratmaya çalışacağız.

DİSK direnen sendikaların,direnen yapıların enönemlilerinden birisi. DİSK şu

anda onuncu köyde kalan insanlar-la dolu durumda. Gidebileceği sonnokta orasıdır. Bizimgidebileceğimiz başka yer yok.Onuncu köy DİSK’tir. Biz buradaonuncu köydeki insanlarla birlikte,toplumun karamsar yapısınıortadan kaldıracak, güven verecekbir oluşumu yaratmaya çalışıyoruz.Biz özellikle şunu belirtmek istiyo-ruz. DİSK, zulme ve haksızlıklarakarşı kurulan ve o doğrultudamücadele eden bir konfederasyon-dur. Zulme ve haksızlıklara sözüolmayan dil bize lazım değildir. Biz,zulme karşı dili olan ve söyleyecekkelimesi olan insanlarla yolumuzadevam edeceğiz. Herkes görüyorbu zulmü. İki damla bal için ikiçuval keçiboynuzu çiğnemek zorun-da kalıyoruz. Örgütlenmelerdemuazzam enerji sarf ediyoruz amaistenilen sonuç alınmayınca umut-suzluk durumları da oluşabiliyor.

Hükümet çıkıp “Ben yüzde 50oy aldım” diyerek kendisinieleştiren her kesime saldırıyor, ken-dini haklı görüyor. Hatırlatmaktafayda var, Kenan Evren de yüzde91 oy almıştı. O da mı doğruyapıyordu? Tabii biz bunları söyle-mek zorundayız. Sözün söylenme-diği, sözlerin bir araya gelmediğiortamlarda diktatoryal anlayışlarboy verir.

Biz DİSK’te sözlerimizi çoğalt-mak ve bir araya getirmek istiyoruz.Birbiriyle dövüşen ağaçların dallarıolmak istemiyoruz. Bu hemmeyveleri döker hem de dallarazarar verir. Bu yüzden biz yıllardıredindiğimiz tecrübeleri budönemde hayata geçirmek zorun-dayız.

Bakın, Türkiye’de yıllardırişlenen cinayetlerin, başta KemalTürkler olmak üzere arkasında

devlet olan cinayetlerin hiçbiriaydınlatılmadı. Hrant Dink mesela.Mustafa Suphi’den BahçelievlerKatliamı’na, 1 Mayıs, Maraş, Sivas,Çorum’a… Bunların hepsininarkasında bir yapı var. Hrant Dinkgöz göre göre öldürüldü. Arkasındadevlet var, derin de değil, bilinendevlet ve bunu da açığa çıkarma-mak için her şeyi yapıyorlar.Olayların böylesine kör gözüneparmak şeklinde yaşandığı birtoplumda suskun kalmayan yapılarıgüçlendirmek zorundayız.Toplumun buna ihtiyacınınolduğunu görmek zorundayız.Sosyalist partilere, güçlü emekörgütlerine ihtiyaç var. DİSK detoplumun bu ihtiyaçlarına yanıtüretmeli ve bu doğrultuda bir genelkurul yapmalı.

YÜK OLANLAR D‹SK’TE TUTULMAMALI

DİSK bugün, sendikalarıngüçlenmesiyle güçlenecek bir yapı.İçindeki sendikalar ne kadargüçlüyse ve DİSK’e enerjisiniaktarabilirse DİSK o kadar güçlüolur. DİSK’te yönetime gelecekinsanların onun sırtına yük olma-ması gerekiyor. Bu zamana kadarkiönemli eksikliklerden biri buydu.DİSK’e giden bazı yöneticiler,DİSK’e yarar sağlamaktan çok,DİSK’e yük oldular. Biz bundanders çıkarıp DİSK’e yük olacakunsurları DİSK’te tutmamak gerek-tiğine inanıyoruz.

D‹SK’‹N GÜCÜ: EKONOM‹KMÜCADELE ‹LE DEMOKRAT‹KMÜCADELEY‹ B‹R ARADAYÜRÜTEB‹LMEK

DİSK’in sendikalarının gücününyanı sıra ülke gündemine müdahaleeden eylemleriyle de güç oluşturu-yor. DİSK’in başarsın tek nedeniekonomik mücadele ile demokratikmücadeleyi bir arada yürütmesinebağlı. Sadece ekonomik anlamdaücretlerin artırılması mücadelesiyleolmaz. Emek örgütleridemokrasinin temel unsurlarıdır.Emek örgütlerini demokrasiyigeliştirmek için kullanmazsanıztıkanır. Bu tıkanmalar da sendikayıişçinin gözünde düşürür. DİSK’ebakınca demokratikleşme mücade-lesi vermiş, DGM’ye hayır eylem-leri yapmış, fiili mücadelelerle grevhakkını koparmış. Örneğin 1Mayıs’ın kazanılmasıyla ilgili uzunsoluklu bir mücadele var. BuDİSK’in toplumsal işlevinin önemi-ni gösteriyor. Toplumun önünüaçabilecek hareketler DİSKaçsından gereklidir. Kürt sorununçözümünde de DİSK’e ihtiyaç var.Diğer alanlarda da DİSK’e ihtiyaçvar. DİSK kendini geleceğetaşımak istiyorsa işçi gözündekigüvenini devam ettirmek istiyorsademokratikleşme işlevini en iyişekilde yapmak zorunda.

İSK direnen sendikaların, direnen yapılarınen önemlilerinden. DİSK şu anda onuncuköyde kalan insanlarla dolu durumda.Bizim gidebileceğimiz başka yer yok.Onuncu köy DİSK’tir

iz diyoruz ki “DİSK’in benziniyiz; bizyansak da DİSK devam edecektir.” Nasılki tarihsel olarak DİSK hep mücadeleylekendini bugüne taşımışsa bundan sonrada böyle devam edecektir

B

Adliye büyütmek, fazlaca suç unsuru yaratmak demek

D ‹ S K 1 4 ’ Ü N C Ü G E N E L K U R U L U ’ N A H A Z I R L A N I Y O R

22882211 vvee 22882222 ssaayy››ll›› kkaannuunnllaarrddaa yyaapp››lldd››¤¤›› ggiibbiiDD‹‹SSKK’’ee cciiddddii ssaalldd››rr››llaarr oollmmaakkttaa.. TTüürrkk--‹‹flfl vvee HHaakk--‹‹flfl’’iinnöönnüü aaçç››llmmaakk iisstteennmmeekkttee.. BBuu kkoonnuuyyllaa iillggiillii nneelleerrddüüflflüünnüüyyoorrssuunnuuzz?? AAccaabbaa bbiirr 1155--1166 HHaazziirraann ddeenneeyyii--mmii tteekkrraarrddaann yyaaflflaannaabbiilliirr mmii??

MMeettiinn EEbbeettüürrkk:: 12 Eylül’ün yapamad›¤›n› ser-maye AKP’yle beraber yapmaya çal›fl›yor. 15-16Haziran direniflinden D‹SK güçlenerek ç›km›flt›ama 1970’lerin bafl›ndaki o süreç günümüzTürkiye’si için ayn› fleyi ifade etmiyor. Çünkü ozaman Türkiye’de uyanan, ayd›nlanan bir toplumvard›. O zamanlarda gençlerimiz, köylülerimiz veen önemlisi çok geliflkin sosyal hareketlerimizvard›. Bugün de var ama maalesef sol rüzgarlar›noldukça zay›f geçti¤i bir dönemde yafl›yoruz. 15-16 Haziranda esen rüzgar› bugün bulmam›zoldukça zor ama, D‹SK elinden gelen gücü ortayakoyuyor.

Fiili gücünüz varsa soka¤a ç›kars›n›z yahakk›n›z› al›rs›n›z ya da eme¤inizi sömürmekisteyenlere karfl› sözünüzü söylersiniz. Fiiligücünüz olmadan hiçbir fley yapamazs›n›z. Son 30y›ld›r haklar›m›z›n gerilemesinin belki de enbüyük nedeni olarak fiili gücümüzün geri plandakalmas› olabilir. Bir slogan›m›z var “Hak verilmezal›n›r zafer sokakta kazan›l›r” diye sokakta zaferikazanabilmek için de gerçekten örgütlü bir güceihtiyaç vard›r. Bugün örgütlü gücümüz çok güçlüolmasa da var. Var olan bu gücü artt›rmak veyeniden 15-16 Haziranlar› yaratmak bizim elimiz-de. 15-16 Haziranlar› yaratmak en büyük hede-fimiz olmal›d›r.

KK››ll››ççddaarroo¤¤lluu’’nnuunn ggüünnddeemmee ggeettiirrddii¤¤ii ““üüccrreettsseennddiikkaacc››ll››¤¤››”” ssoonn ggüünnlleerrddee ttaarrtt››flfl››llmmaakkttaa……

D‹SK’e ba¤l› sendikalar ve D‹SK’in ilkesi olans›n›f ve kitle sendikac›l›¤› ba¤lam›ndan yolaç›kacak olursak D‹SK ücretle yola ç›kmaz. D‹SKs›n›f sendikac›l›¤›yla yola ç›kar. Ücret sendikac›l›¤›derken toplu ifl sözleflmelerindeki taleplerimizolarak de¤erlendirirsek, bir iflçinin sendika üyeolmas›n›n iki temel nedeni vard›r. Bunlardan bi-rincisi hayat standard›n›n yükseltilmesi ikincigerekçesi de ifl güvencesidir. Bunlar birbirindenkoparamayaca¤›m›z gerçekler ve taleplerdir. Tabiiki sendikalar›n tek görevi ücret art›fl› sa¤lamak vebunun devaml›l›¤›n› yaratmak de¤ildir ya da iflgüvencesi sa¤lamak de¤ildir. Belki de enönemlilerinden biri olan iflçilerin e¤itilmesi s›n›fbilincinin verilmesidir. Üçünü bir aradayapmal›y›z. D‹SK’e ba¤l› sendikalar›nda bunulay›k›yla yapt›¤›n› düflünüyorum. S›n›f mücadelesiTürkiye’nin gelece¤i meselesidir. Ayd›nl›k günlereulaflmas› meselesidir. Bu ayd›nl›k gelece¤eulaflmak için herkesin de çaba sarf etmesi gerek-ti¤ini düflünüyorum.

Hukuk alanına dair gelişmelerden emekçiler nasıl etki-lendi?

Adnan Serdaroğlu: Hukuk sistemi ele geçirilmişdurumda. HSYK, Yargıtay, Danıştay, AnayasaMahkemesi... İstediği gibi karar çıkarabiliyorlar.Dünyanın en büyük adliyesi bizde. Adliyeyi büyütmekdemek, ileride çok fazla suç unsuru çıkarılacak anlamınagelir. Suçlu suçsuz onlar için önemli değil, kendilerinemuhalif olan unsurlar ele alınıyor. Biz de hukuk sistem-ine yönelik saldırının emek alanında handikaplarınıyaşıyoruz. Haklı olan yoksul insanların dava açma

şansının ellerinden alındığı bir dönemdeyiz. Belirli biroranda para yatırmadığın takdirde dava açamıyorsun 1Ekim tarihi itibariyle. Çalışma hayatıyla ilgili sorunlar-dan baktığım zaman bir insanın en az 600 – 700 lira parayatırması gerekiyor. İşe iade davası açmış. O parayıödemesi mümkün değil. Borç bulmak zorunda, budavalar da 2 seneden aşağı sürmüyor. İşkolu ve yetkilereyapılan itirazlar sonucu bu davalar 4-5 yıl veya daha fazlasürüyor. Emekçilerin lehine olan kararlarda bu davalarçok uzuyor ama başka davalarda bu hukuk jet gibiişliyor.

Sendika başkan-larından oluşangüçlü bir DİSK

yönetimiyle, AKPiktidarının politi-kalarına, serma-yenin saldırılarına

karşı güçlü birDİSK yaratmaya

çalışacağız

DDİSK, direnenlerin onuncu köyü

Yeni 15-16Haziranlara

Adnan Serdaro¤lu

Metin Ebetürk

Page 10: 149'uncu sayı

10Halk›n Sesi 26 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

KİBELE

Dikmen Vadisi’nin yıkımı vekentsel dönüşüm programıile ilgili Dikmen Vadisi

halkı Ankara Büyükşehir BelediyeBaşkanı Melih Gökçek’le görüştü.Belediyenin kendilerine dayattığıtaksitleri ödemesinin mümkünolmadığını belirten Vadili birkadına Gökçek, “Ben pazardalimon satarak buraya geldim. Ozaman kocan da gitsin limon satsın”diyerek karşılık verdi.

Gökçek’in “limon sat” diyeyaratıcı bir öneri yaptığı kadın,Vadi’de yaşayan tüm kadınlar gibihem ekonomik hem sosyal olarakbu öneriyi hayata geçirecek durum-da değil. Eşi uzun süredir işsiz.Üstelik yeni doğan ve hasta çocuk-ları nedeniyle, bakım yükü omzun-da ve kendisinin çalışması da bunedenle mümkün değil.

ELLER‹NDE L‹MONLAR...Gökçek’in sözleri üzerine

neredeyse tamamı benzer durumdaolan Vadili kadınlar, limonları ileeylemler yapmaya başladı. 16Ocak’ta Dikmen Vadisi Kadınlarılimonlarını alıp Başbakanlık önünegitti. Limon satarak ev almanınmümkün olmadığını yaptıklarıeylemle anlatan Vadili kadınlar,evleri üzerindeki emeklerine sahipçıktılar.

Belediyenin uzun bir mücade-lenin ardından görüşme talebineyanıt verdiğini ancak bunun da biraldatmaca olduğunu kaydedenkadınlar TOKİ’nin yoksul halkısömürme aracı olarak çalıştığınısöyledi.

Sahip oldukları ekonomik şartlarnedeniyle belediyenin önerilerinikabul etmelerinin mümkünolmadığını tekrarlayan kadınlarmücadelede kararlı olduklarınışöyle anlattı: “Ne hayal kuruyoruzne pazarlık yapıyoruz. Herkes, aley-himize yürütülen bu karalama veiftira çabalarına kansa da her biri-

mizi işgalci, hatta yasadışı örgütüyesi olarak bilse de; haklarımız veyaşamımız için mücadele etmeye,evlerimizi yuvalarımızı savunmaya,taleplerimizi dillendirmeye veçözüm arayışımızı sürdürmeye,devam edeceğiz.”

Yıkım tehdidinin devam ettiğisüreçte kadınlar bu kez limonlarınımeclis önüne götürdü. Meclisönünde eylem yapmak isteyenkadınları, polis engelleyerek, eylem-lerini yapmak üzere kadınları

meclise yakın bir yerde bulunanAkay Caddesi’ne yönlendirdi.Kadınlar buna itiraz ederek,aralarından temsilci seçti ve temsil-ciler Meclis Dikmen Kapısı’ndabasın açıklamalarını okudu.

“Limon satarak ev satın alabilirmiyiz?” diye soran kadınlar, mecliseşöyle seslendi: “Kaldırın kafalarınızıo oturduğunuz ceylan dersi koltuk-lardan da bakın insanları ne halegetirdiğinize. Bıkmadan usanmadanbir kez daha söylüyor Dikmen

Vadili kadınlar size; Barınmahakkımızı engelleyemeyeceksiniz!”

YUVAMIZI YIKANI B‹Z DE YIKARIZ

Evlerinden “yuvalarımız” diyebahseden kadınlar, haklarını savun-mak için kararlı duruşlarını meclisönünde de sürdürdü. “Evimiziyıkanı biz de yıkarız” diyen Vadilikadınlar, yuvalarını yenikurmadıklarını, 40-50 yıl öncegeçim zorluğu nedeniyle Ankara’ya

geldiklerini, en yenilerinin 15 yıldırVadide yaşadığını anlattı. Kadınlarkendileri için “işgalci” denmesinerağmen, Vadi’nin yeşillendirilmesi-ni, yaşanır hale gelmesini Vadi halkıolarak kendilerinin sağladığınıaktardı. Kentsel dönüşümle tekrargöçe zorlandıklarını hissedenkadınlar, bu göçün, sürgün, evsizlik,açlık anlamına geldiğini belirtti.

Kadınlar kendileri hakkındasöylendiği gibi “işgalci, fırsatçı,terörist” olmadıklarını bütün birkent için haklarını, yuvalarını,toprağını savunan kadınlar olduk-larını vurguladıkları eylemde“Memleketimizi, kentlerimizi; çekdefterlerine, banka hesaplarına,para kasalarınıza göre keyfinizcedeğiştiremezsiniz!” diye seslendi.Kadınların eyleminin üçüncü adresiise Cumhurbaşkanlığı oldu. DikmenVadisi'nden kadınlar talepleriniyinelemek ve yıkım tehditlerinecevap vermek içinCumhurbaşkanlığı Köşkü önünde18 Ocak’ta polis ablukasına rağmenbir basın açıklaması yaptılar.

B‹Z‹ YOK SAYAMAZSINIZKadınlar, kendilerine

danışılmadan yapılan kentseldönüşüm planlarına görüşme talep-lerine yanıt verilmemesine,görüşmelerde takınılan alaycıtutumla kendilerinin yok sayılmayaçalışılmasına “Bizi yoksayamazsınız” diyerek karşı çıktı.Kendilerine dayatılan sözleşmede16 bin TL karşılığında Doğuken-t’ten ev almaları söylenen kadınlar,“O arsalara çadır kurup da mıbarınacağız? Yoksa toprağıeşeleyip, oyuklarda mı yaşayacağız”diye sordu. Yıllardır yaşadıklarıkentte misafir olmadıklarının altınıçizen kadınlar, tüm barınma hakkıeylemlerinde tekrarladıkları gibi“Vadimizi, evlerimizi terketmeyeceğiz” sözleri ile açıkla-malarını sonlandırdı.

‘Bizim kad›n›m›z’s›¤›nmaz m›?

Yıllardır erkek egemen zihniyetin daima körük-lediği baskı ve şiddet altında yaşayan,

dayağın ve psikolojik şiddetin hiçbir zaman eksikolmadığı, “namus” kisvesi altında kadınlarınzulümler gördüğü, namus cinayetlerininyaşandığı, kadın cinayet haberlerinin hiçbirzaman eksik olmadığı topraklar burası...

Erkeklerde küçük yaşlardan başlayan, mili-tarist, şiddetle beslenen zihinler yetiştiren, vicdaniredcileri cezaevlerine atan bir ülke burası...

Namusunu temizle diy-erek, kadınları öldürmeleriiçin çocuğundan yaşlısına,erkeklerin ellerine silahlarınverildiği bir ülke burası...

Birçok hak ihlallerininyaşandığı, yaşam hakkınınise korunmadığı bir ülkeburası...

Kadınların emeklerini vebedenlerini denetlemeyeyönelik egemenlik mekaniz-ması medya ve yargınındesteği ile güçlenmekte,kadınların yaşam haklarınıtehdit etmektedir. Riskaltında olan kadınlar içinçeşitli öneriler gelmekte;gerekirse fiziksel görünüşünüdeğiştirmesi (peruk, lens,

yürüyüş değişikliği gibi), hatta bunun yanında yüzestetiği yaptırması önerisi mevcuttur11

... KADINLAR VARDIR ve EŞİT YAŞAMHAKKINA SAHİPTİR diyebilmek, bunu hayatageçirebilmek için, istemediğimiz (haketmediğimiz) bir hayattan kaçarken, bize aitolmayan bir bedene ve hayata sürüklenmemizdurumunda nasıl sağlıklı bir insan olunabilir,nasıl bir psikoloji ve korkuyla sürer bu hayat, buayrı bir tartışma konusu…

Ölümle sonuçlanma riski taşıyan şiddetgirişimlerinin yanında, her gün evinde fiziksel vepsikolojik şiddete maruz kalan kadınlar var...Bunların karşısında talep edilmesi gerekenyaptırım mekanizması güçlü yargı kararlarınınyanı sıra, nitelikli ve erkek egemen zihniyetin eliile kurulmamış, sığınma evlerine ihtiyaç vardır!Kadınların kendilerini güvende hissedebilecekleri,varlıklarının kıymetinin farkına varabilecekleri,birey olarak ayaklarının üzerinde durabildiğinihissedecekleri, toplumsal cinsiyet rollerindensıyrılıp bedenlerinin ve yüreklerinin farkına vara-bilecekleri bir yapıya ve dayanışmaya ihtiyaç var.

Türkiye'de AB uyum süreci kapsamında çıkanBelediyeler Yasası'na göre nüfusu 50 bin olanher yerleşim yerine bir sığınma evi açılmasızorunlu! Bu da 3000’nin üzerinde sığınma evineihtiyaç var demek. Oysa Türkiye'de sığınma evisayısı 70 civarında, 46 şehirde ise hiçbir sığınmaevi yok…

Olan sığınma evlerindeki koşulların uygunluğuise ayrı bir sorun alanı. Sığınma evlerindekiyöneticiler ve sığınan kadınlar arasında hiyerarşikilişkiler kurulduğu, kadınların dışarıya çıkmalarınaizin verilmediği belirtilmektedir. Hayatın içerisindevar olamayan birinin nasıl ayaklarının üzerindedurması beklenebilir?

Sığınma evlerindeki kadınların şiddet gördük-leri kişilerden korunması gerekirken, karakollarınkocaya ‘Git savcılığa, karım kayboldu, endişeediyorum’ de sana adresini söylesinler, diye akılöğretmesine ne demeli? Kadın derneklerisığınma evlerinde kalma süresinin 3 ayla sınırlıolduğunu belirtiyor. Kadın dernekleri temsilcileri,buraya sığınan kadının 3 ay içinde toparlanıp,kendi ayakları üzerinde durabilecek hale getir-ilmesi gerektiğini, ama dışarı çıkma izni ver-ilmemesi nedeniyle bunun neredeyse imkansızolduğunu söylüyorlar; “Ayrıca bu hapishanehayatı; zaten travma yaşayan kadınların tedaviiçin sosyalleşmesini değil, aksine izole olmasınayol açıyor” diyorlar

Avrupa’daki sığınma evlerine gitmek isteyenbir kadının, telefon etmesi yeterli. Bu amaçla, 24saat telefona bakan personel, hukukçular vesağlık ekibi bulunuyor. Almanya’daki internetsitelerinde ise sadece şiddete uğrayan kadınlarındeğil, annelerinin şiddete maruz kaldığını görençocukların da başvuru yapabilmesi için “Annemnereden yardım alabilir“ başlıklı dosyalarbulunuyor. Bu sığınma evlerinde kendilerinegüvenle yaşayabilecekleri bir ev buluncaya kadarkalabilecekleri bilgisi veriliyor. Aynı zamandakendilerini geliştirmek istedikleri alanda meslekieğitim almalarına ve bu alanda gelir elde etmele-rine de yardımcı olunuyor.

Türkiye’de sığınma evlerine başvuru sırasındayapılması gereken bürokratik işler ise bir telefonkadar yakın değil ne yazık ki, süreç dilekçe ver-ilmesiyle başlıyor, belgeler toplanmaya çalışılıyor,yetkililer tarafından değerlendiriliyor, ardındankabul gelirse, bu sefer de sığınma evlerindekimücadele süreci başlıyor.

Asıl talebimiz elbette ki sığınma evlerineihtiyaç kalmayacak bir hayat! Ama yaşanılangerçekler öncelikle acil bir takım önlemleralınmasını, kadınların yaşam hakkını devamettirebilecekleri uluslararası standartlara uygunsığınma evlerinin açılmasını, şiddet uygulayanlarakarşı ağır yaptırımların olmasını ve yaptırımlarınuygulanmasını gerektiriyor. Hepimiz şiddete karşımücadelenin öznesi olmak durumundayız!Unutmamalıyız ki hayatımızı mücadele ederekkazanacağız...

KADINLAR VARDIR!

D‹PNOT1-”Kadına şiddet önlemleri” haberinden alıntı. http://video.haberturk.com/haber/video/sid-

det-magduru-kadina-gerekirse-estetik-koruma/54785

GökçeTürkmen

Kad›köyHalkevi

Dikmen Vadisi kadınları, barınma haklarına sahip çıkmak ve herkesten çok emekleri olan evleri için sokaklardaydı. Kadınlaraldı limonlarını, büyükşehire başbakanlığa ve meclise gitti

Yuvamız da sokaklar da bizim

Yargıyı hızlandıracağı iddiasıylahazırlanan ‘yargı paketi’ Adalet BakanıSadullah Ergin tarafından açıklandı. Pekçok konuda değişikliğe giden paket kap-samında en dikkat çeken başlık, kadınayönelik şiddet ve çocuk gelinlerle ilgilideğişiklik oldu.

Sadullah Ergin’in açıkladığı paketegöre küçük yaşta evlendirilen çocuklardoğuma gittiğinde veya şiddet görenkadınlar hastaneye başvurduğundakendileriyle ilgilenen doktorların durumusavcılığa ya da polise bildirme zorunlu-luğu kalkacak. Birçok ülkede uygulandığıbilinen bir önceki düzenlemede doktorlarbu suçları bildirmemeleri halinde hapiscezası alabiliyordu.

Türkiye’de çocuk gelinlerin durumuözellikle hastane kayıtlarından tutula-biliyor. Yeni düzenleme çocuk gelinleritamamen görünmez hale getirdiği gibionların herhangi bir şiddet görme

halinde başvuracağı merkezlerin güve-nilirliğini sarsıyor. Küçük yaştaevlendiren binlerce çocuk maruzkaldıkları çeşitli şiddet durumlarınısonuçsuz kalacağı endişesiyle polisebildirmekten korkuyor. Bugünkü şartlar-da hastaneye başvurmak, doktora gitmekgibi mağduriyeti anlatmak için başvuru-lan yollar, ulaşması kolay olmasıbakımından tercih ediliyor.

Geçtiğimiz haftalarda 11 yaşında 8aylık hamile olduğu öğrenilen Z.Ç.’nindurumu hastaneye başvurduğunda ortayaçıkmıştı. Her fırsatta çocuk gelinlerkonusunda özel bir duyarlılık gösterdiğiniifade eden Aile ve Sosyal PolitikalarBakanı Fatma Şahin’in Z.Ç.’nin 11yaşından büyük olduğunu kanıtlamaçabası, yargıdaki yeni düzenlemenin nasılbir anlayış tarafından hazırlandığını dagösteriyor.

Çanakkale Kültür ve Tabiat VarlıklarıMüdürlüğü’nde çalışırken amirinin tacizineuğrayan kadın çalışan, şikâyetinin ardındanEdirne’ye sürgün edildi.

Üç yıl boyunca psikolojik şiddet altındaçalışan ve bir erkek işçiden de şiddet görenkadın çalışanın şikâyeti üzerine kuruma gelenmüfettişler 10 ay boyunca rapor hazırlaya-mazken kadının tayini Edirne’ye çıkarıldı.

Sürgün kararı, Kültür Sanat-Sen AnkaraBölge Şubesi üyelerince Kültür ve TurizmBakanlığı önünde protesto edildi. “Tacizeuğrayan değil, tacizci sürülsün” pankartıarkasında bir araya gelen üyeler adınakonuşan Ankara Bölge Şube Başkanı HülyaEryetli Erkol, olayın mahkemeye taşınmasıüzerine amirin tayininin Malatya’yaçıkartılmasına rağmen, aradan geçen 2,5 ayarağmen hala görevinde olmasını eleştirdi.Erkol, tacize uğrayan üyelerinin Edirne’yetayininin ise avukatını araması dahi engel-lenerek zorla tebliğ edildiğini anlattı. Üsteliktebliğ belgesinin altında amirin imzası vardı.

Erkol, Bakan Ertuğrul Günay ve yetk-ililere seslenerek, “2 buçuk ay önce tayiniçıkan erkek amire tayini tebliğ edilmemişken,üyemizin tayin kararı aynı gün içerisindenasıl tebliğ edilmiştir. Cinsel tacize ve şiddete

karşı sessiz kalmamak suç mudur?” diyekonuştu.

Sürgün kararı İzmir’de de Kültür Sanat-Sen üyelerince protesto edildi.

Olayın yaşandığı Çanakkale’de bir arayagelen kadın örgütleri adına açıklama yapanÖzlem Ergün Açanal yaşananları şöyleaktardı: “2,5 ay önce hakkında taciz iddialarıbulunan müdürün tayini çıkmasına rağmentayininin henüz tebliğ edilmediği anlaşılmak-tadır. Çünkü tacize uğrayan kadınarkadaşımız çalıştığı kurum müdürlüğüncemüdür odasına çağrılarak Edirne’ye tayinedildiği bildirilmiş ve resmi yazının tebliğiniimzalamak zorunda bırakılmıştır. Takdiredersiniz ki arkadaşımız tayinini aynı dakika-da duymuş, tayin kararı kendisine tebliğedilmeye çalışılmış, kadın arkadaşımız konuile ilgili avukatını aramak istemiş bu durumengellenmeye çalışılmıştır. Tebliğ belgesiniimzalamaması halinde iki kişinin şahitliğindetutanak tutularak tebliğ belgesinin imza-lanmış sayılacağı söylenmiştir. Bu açıkla-malar karşısında şok yaşayan kadın arka-daşımız tebliğ belgesini imzalamak zorundakalmış; tutanağa şahitlik eden kişilerdenbirinin kurum müdürünün tanıklarından biriolması da ikinci bir şok yaşatmıştır.”

İMECE, ev işçilerine insanca iş için imza kampanyasıbaşlattı. Ev işçileri ILO şartlarına uyulmasını, evişçilerinin şartsız, iş yasası kapsamına alınmasını istiyor

İMECE usulü kampanya

Taleplerinigerçeklefltirmek üzere çoksesli bir mücadele pro-gram› haz›rlayan ‹MECE(Kay›ts›z, Güvencesiz,Esnek Çal›flan Kad›nlar›nDayan›flma Derne¤i)bafllatt›klar› imza kampanyas›nda ILO’nun(Uluslararas› Çal›flma Örgütü) “Ev ‹flçilerine‹nsanca ‹fl” sözleflmesinin hükümettaraf›ndan onaylanmas›n› istiyor. ‹ç hukukunbu sözleflme ile uyumlu hale getirilmesinitalep eden ev iflçileri, ev hizmetlerinin iflyasas› kapsam›na al›nmas›n›, gündelikçiolarak çal›flan tüm ev iflçileri için sosyalgüvenlik istiyor. ‹mza kampanyas› içinhaz›rlanan metinde iflçi sa¤l›¤› ve iflgüvenli¤ine iliflkin maddelerin yan› s›ra, göç-men ev iflçilerinin haklar› için de yasal düzen-

leme talep ediliyor.Ev kad›nlar› için babaya ve kocaya ba¤l›

olmaks›z›n sosyal güvence isteyen kad›nlar,somut olarak da tüm ev hizmetlerindeçal›flan kad›nlar›n sigorta pirimlerinin en az 5y›l boyunca genel bütçeden karfl›lanmas›taleplerini kampanya metnine koydu.

‹MECE’nin bir di¤er talebi de sigortas› hiçyap›lmam›fl kad›nlara do¤um borçlanmas›imkan›n›n tan›nmas›. ‹MECE imza kampanya-s›na kat›l›m için herkesi internet sitesine bek-liyor.

Çocuk gelinigördünüz mü?

Türkiye’de 181 bin 36, ‹stan-bul’da 24 bin 934 çocuk gelinvar. Her 3 evlilikten 1’i erkenyaflta, evli kad›nlar›n yüzde

33’ü çocuk gelin. Diyarbak›rKad›n Do¤um ve ÇocukHastal›klar› Hastanesi’ne göre2011’in ilk 10 ay›nda 415 çocuk

do¤um yapt›. Çocuk Vakf› veri-lerine göre de 12-14 yafl aras›evli k›z çocu¤u say›s› 10 bin484.

Erkek içinanında ‘adalet’

Page 11: 149'uncu sayı

EKONOMİHalk›n Sesi

1126 Ocak 2012/ 8 Şubat 2012

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan 2012 yılı içinekonominin falına baktı ve gördü ki: 2012,

2011’den daha iyi bir yıl olacak. Ocak ortasında haftagelen bu açıklamaya dayanak olarak da yılbaşındanbu yana Türkiye ekonomisine giren 1,5 milyar dolarıgösterdi. AKP’nin 2002’den bugüne ezberi olan“kamu maliyesi disiplini” ve “bankacılık sektörününsağlamlığı” da açıklamasında yerini buldu.

Avrupa ve ABD’de yaşanan ekonomik kriz, 2008-2009 dönemi dışında, “gelişmekte olan ülkeler”olarak adlandırılan yabancı sermaye girişine bağımlıekonomilerde fazlaca yıkıcı etki yaratmadı. Aynı kon-jonktürün süreceğini düşünen Ali Babacan ekonomiyiövmek için fırsat kollar vaziyette. CumhurbaşkanıAbdullah Gül ile yaptıkları İngiltere ziyaretindeWestminster Katedrali’nde papazın okuduğu bir duayıkendilerine yonttu. Duada tanrıdan istenen borçiçinde yüzen ekonomilere yardımcı olması veekonomiler için zor ama gerek-li olan kararları almakkonusunda cesaret vermesiydi.Ali Babacan açıklamasıyla“Avrupalılar tanrıdan medetumar iken biz bu işleri çoktanhallettik” havasındaydı. Kamuborcu azalıyordu, bankacılıksektörü sağlamlaştırılıyordu vetüm bunlar AKP hükümetininkararlılığı ile yapılabiliyordu,yani tanrıdan bekleneni AKPTürkiye için çoktan yapmıştı.

Tam bu açıklamanın olduğugünlerde CHP Adana mil-letvekili Ali Demirçalı’nınmecliste verdiği soru önerge-siyle ortaya çıkan borçluluktablosu Ali Babacan’ın daİngiltere’dekiler gibi dua okuması gerektiğini gösterdi.Bankacılık Düzenleme ve Denetleme kurulunun(BDDK) açıklamasına göre 2002 yılında tüketici kre-disi ve kredi kartı borçları toplamı 6 milyar 605 mil-yon lira iken bu borçluluk 2011 yılı için ilk 10 aylıkdönemde 269 milyar 70 milyon liraya yükseldi.AKP’nin döneminde insanların borçluluk seviyesininmuazzam arttığını görüyoruz. Devletin borcununazaldığını gören Ali Babacan, özel sektörün ve halkınborçluluğunun geldiği seviyeyi görmezlikten geliyor.Özellikle Avrupa’da yaşanan devletin borç krizininTürkiye’de benzer şekilde kısa vadede çıkmayacağınıdüşünen hükümet bol bol ekonomi iyi açıklamalarıyapıyor. Özel sektörün bu kadar borçlu olması veözellikle de kısa vadeli borçların merkez bankası re-zervlerine oranının giderek düşmesi, önümüzdekidönemde dışarıdan sermaye girişinin yavaşlamasıylabirlikte ekonomiyi durduracak noktaya gelebilir. ZatenDünya Bankası da Türkiye gibi gelişmekte olan ülke-ler olarak adlandırılan ülkeleri uyardı ve 2012’de ciddiekonomik yavaşlamalara hazırlıklı olmalarını söyledi.

Kişilerin hem kredi kartı borçlarının hem de tüketi-ci kredi borçlarının giderek artması bankacıları tedir-gin etmeye başladı. Bankalar kredi kartlarından 12 ayboyunca belli miktar para keserek, muhtemel işsizlikdönemlerinde 6 ay süreli geçici olmak koşuluylakredi kartları kullananlara işsizlik maaşı satmayabaşladı. Önümüzdeki dönemde özel sektörün vekişilerin kabaran borçlarının ödenememesi ihtimalikarşısında bankaların kendi alacaklarını güvencealtına alma telaşı, bugün övünülen durumununtehlikeye girebileceğini gösteriyor. Devletin borçkrizine girmeyeceğini düşünerek 2012 ve sonrası içinekonominin iyiye gideceğini varsayan ve bununlaövünen hükümet bankacılık sektörünü kurtarmak içinborçlanmak zorunda kalabilir. Bugün AB’de veABD’de ortaya çıkan devlet borcu krizi de zaten böyledoğmuştu. Türkiye’nin geleceğini bugünden izliyorolabiliriz.

Türkiye borçlan›yorhükümet övünüyor

EnginDuran

[email protected]

Koca inşaat sallanıyor3 . Köprü ve Kuzey Marmara

otoyolu projesinin ihalesinetalip çıkmaması “kriz

alameti” olarak yorumlandı.Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırımise projenin elde kalmasının krizalameti olduğuna dair yorumlaraşu sözlerle sert tepki gösterdi:“Krizin ilacı yatırım. Biz 2008krizinde de bunu söyledik, 2009'dabunu söyledik. Şimdi de Türki-ye'de yaşanan bir kriz yok,Avrupa'da belirginleşmiş bir dur-gunluk var, bir kriz var. Allah'aşükür Türkiye finansal sistemi çokgüçlü. Bir kriz riskiyle karşı karşıyadeğil.”

Bakan ne kadar böbürlenirseböbürlensin, Türkiye’de üçüncüköprü yatırımı yapacak firmalarınihtiyacı olan krediyi “çok şükürgüçlü” olan Türkiye’nin finansalsistemi karşılayamadığı içindışarıdan kredi gerekiyor. Yaniekonomisi dış kaynak girişine bağlıTürkiye için dışarıdaki kriz kendikrizine dönüşüyor. İhaleye girenbir firma yetkilisi Reuters ajansınaaçık açık “finansman bulmakta”zorluk çektiklerini söylerken de bugerçeğe işaret ediyor. Bakanınövündüğü finansal sistem dış kay-nak olmayınca hiçbir işeyaramıyor. Uluslararası sermayeçevreleri, gelişmekte olan ülkel-erde gayrımenkul piyasasının “aşırıısındığını” dile getiriyor ve balo-nun her an patlayacağı endişesiyleher yatırıma “atlamıyor.”

Hükümet her ne kadar “krizyok dersen yoktur” tarzındaaçıklamalar yapsa da tehlikeyigörüp yatırımı cazip hale getirmekiçin epey gayret göstermişti. Önce23 Ağustos 2011’de yapılacak ihale10 Ocak 2012’ye ertelendi. Buzaman zarfında, proje kapsamındagündeme gelecek kamulaştırmaişlemlerinde yatırımcı yüküm-lülüğü, 950 milyon liradan önce700 milyon liraya, ardından 400milyon liraya çekildi. Bu peşkeşerağmen finansman bulamayan fir-malar havlu atınca hükümet “BPlanını” açıkladı.

YANDAŞ FONLAMA KÖPRÜSÜ AKP ise krizi fırsata çevirerek

köprüyü kamu kaynaklarıylayapma planını açıkladı. Anlaşılano ki köprü inşaatı parça parçaihale edilecek. Bu durum AKPiktidarı ile arasını iyi tutanmüteahhitlere can verecek. Ve ucu

açık harcamalarla 3. köprü tamanlamıyla bir yandaş fonlamaköprüsüne dönüşebilecek. Zirainşaat sektörünün bu kıyağafazlasıyla ihtiyacı var gibi görünü-yor. Konut ve ticari gayrimenkuleyönelik talebin düşmeye başlamasınedeniyle devletin desteğine muh-taç durumdalar.

Sektörün önde gelen isimleri,dış kaynak girişlerininyavaşlamasıyla beraber neredeyseyüzde 50 yükselen faiz oranlarınedeniyle konut kredilerine olantaleplerin bıçak gibi kesildiğindenşikayet ediyor. Özellikle son 3yıldır “yenen hurmalar” bugünsonuçlarını göstermeye başlıyor.Bol keseden gelen dış kaynaklarladağıtılan kredilere dayalı talepdaraldıkça daralıyor. İnşaat sek-törünün önemli isimlerinden

Mehmet Akay, faiz oranlarındakiartışı ve kredilendirmedeki sınırlarve bazı bölgelerdeki arz-talep den-gesizliğini gerilemenin temelnedenleri arasında sıralıyor. Ticariinşaat yatırımları alanında dadurum pek parlak değil. Sektör,kriz endişesiyle 2012’de yenialışveriş merkezi inşaatlarına dayönelmek istemiyor. Faizin yanı sı-ra döviz kurunun da yükselmesimaliyetleri yukarıya çekiyor.

Nitekim İnşaat Malzemesi Sa-nayicileri Derneği’nin yayımladığıaylık inşaat sektörü değerlendirmeraporunda inşaat sektörü rakam-larındaki negatife dönme eğilimiele alındı. Bütün verilerde belirginbir ivme kaybı yaşandığına dikkatçekilen raporda, Kasım ayı ilebeliren gerilemenin 2012’de desüreceği endişesi dile getirildi. Bu

endişeyi aslında hükümet depaylaşıyor. Maliye Bakanı MehmetŞimşek'in yaptığı, "Ekonomideyavaşlama dönemine girildi. İnşaatsektörünün istihdam yaratma kap-asitesi bir miktar zayıflayabilir"sözleri bu gerçeğin ifadesi gibi.200’e yakın yan sektörü deeklediğimizde, inşaat sektöründekibir sarsıntı Türkiye ekonomisininyüzde 30’unu alt üst eden birdepreme dönüşebilir.

Yaklaşık 2 milyon kişininçalıştığı tahmin edilen bu iş kolu,sınıf mücadelesi açısından daönemli gelişmelere gebe görünü-yor. Kimi inşaat sermayesi sözcü-leri iç talepteki yetersizliknedeniyle “çalışan sayısında azal-maya gidebilecekleri” yönündekiaçıklamaları dile getirmeyebaşladılar bile.

YA ÖZKAYNAKYA İKTİDAR DESTEĞİ

Bu koşullar altında, 2012’deinşaat sektöründe bir ayıklan-manın yaşanma ihtimalikuvvetleniyor. Satışlarında müşte-rilerine bankaların vermediğioranlarda kredi verebilecek büyükfirmaların ayakta kalabileceği,bunu yapamayanların eleneceği birdönem geliyor. Kendi özkaynaklarıgüçlü olanların yanı sıra iktidarındesteğini alabilenler de elenmek-ten kurtulabilir. 3. Köprü gibi öde-meyi devletin yaptığı yağma pro-jeleri kimi müteahhitler için “kriz-den önce son çıkış” anlamınageliyor. Sermaye temsilcileri kent-sel dönüşüm, 2B arazilerinin yağ-ması ve yabancıya gayrimenkul sa-tışının serbest bırakılmasını da sek-törün kurtuluşu için şart görüyor.

Adana’da AyakkabıcılarÇarşısı’ndaki ayakkabı işçileri

12 Ocak’ta iş bıraktı. Çalışmakoşullarının iyileştirilmesi içinbaşlayan eylemler sürüyor. İşçiler,saya (kunduranın yüzü) fiyatlarınınçok düşük olması sebebiylekazançlarının da az olduğunubelirtiyor. Adana AyakkabıcılarÇarşısı sessizliğe bürünürken deriişçilerinin sesleri Bolu Gerede’ninsokaklarında yankılanalı bir haftaolmuştu.

Gerede’deki çoğu sigortasız3.500 deri işçisinin “Bayram tatiligünleri çalışmayalım, fazla mesaiücretleri verilsin, zehir solumakistemiyoruz” talepleriyleAdana’daki saya işçilerinin “Öğlenyemeği arası verilsin” talebi, derisektöründeki çalışma koşullarınadair bilgi veriyor. Sadece Geredeve Adana değil TrakyaBölgesi’ndeki Ergene Nehri’ninyarattığı çevre tahribatına karşımücadele eden ve TrakyaBölgesi’ndeki birçok köyü dolaşanErgene İnisiyatifi üyelerininanlattıkları, deri organize sanayibölgelerindeki koşulları ortayakoyuyor. Deri-İş uzmanlarınınGerede’de gördüğü, parmağıolmayan, kolu olmayan deriişçilerine Trakya’da da rastlanıyor.

2011’İN İHRACAT REKORTMENİ DERİ

Oysa deri sektörü, 2011’de ihra-cat rekoru kırdı. Türkiyeİhracatçılar Meclisi’nin (TİM) ve-rilerine göre deri sektörü 2011Ocak-Eylül döneminde 1 milyar 78milyon dolar ihracat gerçekleştiril-di. Bu miktar 2010’dakinin yüzde20 fazlası. Nitekim 2010 yılınınEkim’inde “Deri ihracatında reko-ra koşuyoruz” şeklinde haberleresıklıkla rastlanıyor.

Fakat 2012 için benzer haberleryapılmadı. Bunun nedenlerindenbiri, Türkiye’nin en çok deri ihra-catı yaptığı ülkeler listesinebakıldığında kolayca anlaşılabilir.Krizle boğuşan Yunanistan,İtalya’nın yanı sıra kriz beklen-tisiyle önlemler alan İspanya,Fransa ve Almanya, Türkiye’ninen çok deri ihracatı yaptığı ülkelerarasında. 2011 yılındaki deri ihra-catının yüzde 45’i Avrupa Birliğiülkelerine yapıldı.

YERLİ MAL BİTTİDeri sektörünün en önemli gir-

disi olan hammadde hayvan derisi.Türkiye’nin hayvan sayısı giderekazalıyor. 2010 yılında angus ve etithalatına izin verilmesiyle hayvanbesiciliği büyük bir darbe alırkenhayvan sayısını artıracak tek unsur“ithalat” olarak belirmeye başladı.Türkiye’nin deri ithalatı, her yılolduğu gibi 2011’de deihracatından fazla oldu. AmaTürkiye deri ihracatında büyüme-

ye devam etti. Türkiye’nin Avrupapazarına sattığı deri ürünlerininönemli bir kısmını Uzakdoğupazarından ithal edip işlediği hamderi ürünleri oluşturuyor.Türkiye’nin en çok deri ithal ettiğiülkeler arasında Çin, Bangladeş,Vietnam, Hong Kong yer alınca,bu pazarda meydana gelecekpatronlar açısından “olumsuz”gelişmeler Türkiye’nin deri itha-latını, dolayısıyla da ihracatını etk-iliyor.

Bu tür “olumsuzluklardan” biri2011’in Haziran ve Temmuzaylarında Vietnam’da yaşandı.Vietnam’daki ayakkabı işçileriningrevleri hem dünya deri sanayici-lerini endişelendirdi hem deTürkiye’deki deri sanayicilerini.Vietnam’ın Hanoi ve Ho ChiMing kentlerinde sanayi böl-gelerindeki ayakkabıfabrikalarında çalışma koşullarınıniyileştirilmesi ve ücretlerin yük-seltilmesi talepleriyle başlayangrevlere yüzbinlerce işçi katıldı.Ülkedeki 34 grevin ardındanbölgesel asgari ücretin uygulandığıVietnam’da hükümet tüm asgariücretlere yüksek zamlar yapmakzorunda kaldı.

2011 yılında hayvan sayısının etithalatı sebebiyle azalması derisektörünü ithalata yöneltti. İthalatmaliyetleri, Vietnam’daki işçileringrevleri sonucu asgari ücretlerezam yapılması nedeniyle yüksel-meye başladı. Bunun üzerine derisektörünün patronları yurt içineyöneldi. İlk hedefleri işçi maliyet-lerinin azaltılması yani işten çıkar-malar ve sendikasızlaştırma oldu.İşçilerin yanıtı direniş oldu.2011’de en çok direniş metal vetekstil alanlarından sonra deriişkolunda gerçekleşti. 2011’debirçok deri işçisi, sendikalı olduk-ları için işten çıkarıldı. Savranoğlu,Kampana, Grup Suni Deri,DESA’da Deri-İş üyesi işçiler,işlerine geri dönmek için direnişegeçti ve tamamı 2012’yi işyer-lerinin önüne kurdukları direnişçadırlarında karşıladılar.

Deri sektöründe 2011’deki iştençıkarmalar, ağır çalışma koşullarıve bunlara karşı gelişen işçi eylem-leri ve direnişleri deri sektörünün2012’si hakkında ipuçları veriyor.

Yüzülen emekçinin derisi

24 Ocak’ınyıl dönümü

Sigorta isteyen Gerede’deki işçiler, insanca çalışmak için işbırakan Adanalı ayakkabı işçileri ve Vietnam’da greve çıkanayakkabı işçileri aynı şeye işaret ediyor: Kriz ve direniş

Ekonominin lokomotifi olarak gösterilen inşaat sektöründe yaşanan sarsıntılarıbüyük bir depremin öncüsü olarak görmeye başlayan sermaye agresifleşiyor

32 yıl önce IMFdesteğiyle Süleyman

Demirel’inbaşbakanlığında döne-min BaşbakanlıkMüsteşarı Turgut Özaltarafından hazırlanan ve24 Ocak’ta ilan edilen“Ekonomik İstikrarTedbirleri” bugün AKPeliyle sürdürülüyor.1970’lerin sonunda kapi-talizmin girdiği krizinaşılması içinreçete olaraköne sürülenneo-liberalpolitikalarınTürkiye ayağı24 Ocakkararlarıylaatıldı. Ülkeekonomisidöviz sıkıntısıve borç batağına IMFgözetiminde sürüklenipiçinden çıkılmaz bir halegetirilerek piyasanınegemenliğinin kut-sandığı yeni düzenininşası için uygun koşullarhazırlandı. Peşinden bukararların uygulanmasıaskeri darbe ile mümkünkılındı. 24 Ocak 1980’dealınan ve cuntacılarcauygulanan kararların

hepsini AKP aynenkabul ederek yolunadevam etmeye çalışıyor.Özelleştirmeler tam gazsürüyor, çalışanlarınhaklarının tırpanlanmasıiçin uğraşıyor. Taşeron-laşma,güvencesizleştirme, kayıtdışı çalıştırma, insancayaşam koşullarındanuzak asgari ücretleçalıştırma gibi uygula-

maların hepsi 24Ocak kararlarınıngünümüzeyansımaları.“Devleti özel sek-tör mantığıylayöneteceğiz”diyen TayyipErdoğan karmantığıylakamusal hakları

piyasalaştıracağını ilanetti. Burada teşhiredilmesi gerekenAKP’nin 12 Eylül ilehesaplaşma yalanı.Çünkü 12 Eylül aynızamanda 24 Ocakdemek ve hesaplaşma daancak 24 Ocak kararlarıve onların sonuçlarıylahesaplaşmayla başlar. 24Ocak savunulurken 12Eylül’e karşı olunmaz.

Page 12: 149'uncu sayı

DOSYAHalk›n Sesi

1226 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

Dink davası: KontrgerillaErgenekon’a sığmıyorDink cinayetinde ortaya saçılan istihbarat-tetikçi-yargı ve güvenlik bürokrasisi ilişkisi, AKP’nin kon-trgerillayı Ergenekon davası ile sınırları çizilen bir‘suç örgütü’ olarak tasvir ettiği algıyı parçaladı

Hrant Dinkdavasının kararduruşması, Dink’inkatledilişinin 5’inci yıldönümünden iki gün

önce görüldü. Beş yılsüren mahkemenin

25’inci duruşmasında ikisitutuklu 19 sanıktan 18’ihakkında karar verildi.

(Mahkeme başkanı, sanıkCoşkun İğci hakkında hüküm

vermeyi unutarak bir adli skan-dala da imza atmış oldu.)

İstanbul 14’üncü Ağır CezaMahkemesi, 17 Ocak 2012

görülen son celsede Hrant Dink’inöldürülmesine ilişkin davanın tutuklu

sanıklarından Yasin Hayal’i "HrantDink’i tasarlayarak öldürmek" suçun-dan ağırlaştırılmış müebbet hapiscezasına çarptırdı. Ersin Yolcu veAhmet İskender'e suça yardım etmek-ten 12’şer yıl 6’şar ay hapis cezası ver-

ildi. Aralarında Erhan Tuncel’in debulunduğu 16 sanık ise beraat etti.

Mahkeme heyeti Erhan Tuncel’iMc Donald’s’ın bombalanması eyleminedeniyle 10 yıl 6 ay hapis cezasınaçarptırdı. Tuncel’in hapiste yattığı 5yılı göz önüne alarak tahliyesine kararverdi. Ayrıca Yasin Hayal'e OrhanPamuk'a tehditten 3 ay, ruhsatsız silahbulundurmaktan 1 yıl hapis cezasıverildi. Tetikçi Ogün Samast isecinayeti işlediğinde 18 yaşından küçükolduğu için çocuk mahkemesindeyargılanmış, "çocuk" indirimindenyararlanıp 22 yıl 10 gün hükümgiymişti.

Mahkeme heyeti olayda “örgütbağlantısı” bulunmadığına hükmede-rek cinayeti “tetikçi”lerin üzerine yıktı.Trabzon’daki bir grup gencin İstan-bul’a gelerek kendi imkânlarıylaDink’i öldürdükleri sonucuna vardı.Başta dönemin Trabzon EmniyetMüdürü Ramazan Akyürek olmak

üzere sanıkların ifadelerinde “cinayetibildiği ama önlem almadığı” aktarılanpolisler de Dink cinayetinde yürütülenidari soruşturmalardan aklandıklarıgibi adli süreçten de “kazasız” kurtul-muş oldu.

Medyadan siyasetçisine AKP cep-hesi, Dink davasında mahkemeheyetinin aldığı kararda iktidarınsorumluluğunun olmadığını vurguladı,cinayeti ise bir Ergenekon komplosuolarak niteledi. Zaman gazetesidavanın “büyük abisi” ErhanTuncel’in “cinayeti Ergenekon işledi”açıklamalarını yayımladı. “OlaydaRamazan Akyürek’in kusuru” yokdiyen Tuncel’in beyanatlarına yervererek AKP’nin kendi cemaatindenemniyetçilerin arkasında durmayadevam etti.

AKP dava boyunca zaten kontrge-rillayı “Ergenekon Operasyonu” ilesınırları çizilen bir “suç örgütü” olaraktanımlayarak kendini aklamaya çalıştı.

Oysa kontgerilla devlet içinde öbek-leşmiş bir “çete” değil, rejiminçekirdeğini oluşturan temel örgütlen-me. Dink cinayeti AKP’nin çarpıttığıbu gerçeği hatırlatan bir sonuçdoğurdu.

Dink’in öldürülmesi ve sonrasındayürütülen soruşturma ve dava süreç-leri, kontrgerillanın sürekliliğinikoruduğunu ve tıpkı Mehmet AliAğca ve Abdullah Çatlı’ya yapıldığıgibi baş tetikçisini kolladığını gösterdi.

Dink cinayeti davası cinayete ilişkinistihbarat-tetikçi-yargı ve güvenlikbürokrasisi arasında ucu iktidara çıkanbir ilişki ortaya çıkardı.

1- Cinayet öncesine ilişkin emniyetve jandarma istihbaratının sorumlu-luğu ve bu iki kurumun ihmali.

2- Soruşturma ve duruşmalardadelil karartılması ve yönlendirmeyapılması, gerçek katillerin korun-masına ve kimseyi “tatmin etmeyen”bu mahkeme kararına yol açtı.

Dava sonucunda kontrgerillanın sürekliliğinin ko-runduğu görüldü. AKP’nin atadığı bürokratlar cina-yet soruşturmasının derinleşmesini engelledi. Cina-yeti bilip de engellemeyen polisler delilleri kararttı

Katiller vurdu

AKP korudu

Polis ve jandarma cinayete dair istih-

barat aldı ama hiçbir önlem almadı.

Dink davasında emniyet telefon

kayıtlarını değiştirdi, cinayet

mahallinin kamera kayıtlarını sildi.

Mahkeme örgüt bulamadı, bakanlık

polislerde kusur bulamadı. Tüm bun-

lar olurken iktidarda olan AKP

“Ergenekon” işi deyip kendi atadığı

bürokratlara ve kendi kurduğu yargıya

rağmen işin içinden sıyrılmak istedi.

H rant Dink 19 Ocak2007’de Şişli’de bulunanAgos gazetesi önünde

arkasından vurularak öldürüldü.Bu cinayet 2005-2007 yıllarıarasında Trabzon Emniyeti’ndeçalışan bir grup polis ve amirinitelaşlandırdı. Bu dönemdeTrabzon Emniyet Müdürlüğü İsti-hbarat Şubesi’nde görevli polismemuru Muhittin Zenit hementelefona sarılarak kendisi içinmuhbirlik yapan (resmi adıYardımcı İstihbarat Elemanı)Erhan Tuncel’i aradı. CinayetiYasin Hayal mi işletmişti onusoruyordu ve ekliyordu: “Tekfarklılık tabi kaçma. Kaçmayacaktıama bu kaçtı.”

17 ‹HBAR 1 RAPORZenit, Dink’in nasıl

vurulacağını nereden biliyordu?Neden Dink öldürülünce aklınaYasin Hayal gelmişti? Çünkü 2004yılında Yasin Hayal’le birlikteMcDonalds’ı bombalayan fakatdaha sonra polisin çabasıyla davadışına çıkarılan Erhan Tuncel,Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nünmuhbiri olarak çalıştığı iki yılboyunca Yasin Hayal’in Dink’iöldürmeyi planladığı bilgisiniemniyetle paylaşmıştı. TuncelYasin Hayal’in Dink’i birisine vur-durma hazırlığı içinde olduğunuemniyete 17 kez ihbar etmiş, bunarağmen Trabzon Emniyeti buihbarlardan yola çıkarak yalnızcabir kez 17 Şubat 2006’da İstanbulEmniyet Müdürlüğü’ne bir raporgöndermişti. İstanbul’a bildirdik-leri bu konuyu daha sonra takipetmemişti.

Trabzon Emniyeti’nin “ihmali”bununla da sınırlı değildi. Trabzonpolisi, Dink’in öldürüleceğine dairistihbaratı, daha az tehlike içeren“Dink’e yönelik eylem hazırlığı”şeklinde raporlaştırarak ölüm yeri-ne eylem ifadesiyle istihbaratınönemini azaltmıştı. Kentte birbombalama eylemine katıldığıhalde Erhan Tuncel’i emniyet is-tihbarat elemanı yapan ve Dinkistihbaratını İstanbul’a yalnızca birkez bildirip bir daha da konununüstüne gitmeyen Trabzon Emniyet

Genel Müdürü RamazanAkyürek, cinayetten bir süre önceEmniyet Genel Müdürlüğü İstih-barat Daire Başkanı yapılmıştı.Akyürek olayda ihmali olduğu veTuncel’i “usulsüz” bir biçimdeemniyet elemanı yaptığı haldeaklandı. Gülen Cemaati’neyakınlığıyla bilinen Akyürek’inaklandığı soruşturma süreci iseayrı bir delil karartma operasyonuolarak yürütüldü.

Trabzon’dan gelen “Geçmiştekentte bir bombalama eylemi

yapan Hayal ve arkadaşlarınınDink’e yönelik eylem hazırlığıiçinde olduğu” istihbaratı İstanbulEmniyeti’ne ulaşmıştı. Konuylailgili Trabzon’dan İstanbul’a tele-fonla da bilgi aktarılmıştı. Fakatİstanbul Emniyeti bu istihbaratıngereğini yerine getirmedi. Yasayagöre Dink’e onun isteğindenbağımsız bir biçimde koruma tah-sis edilmesi gerekiyordu. Bu duru-mu Celalettin Cerrah “İstanbul’daçok sayıda Ermeni var hepsi içinkoruma tahsis edemeyiz” diyerek

savundu. Emri altındaki emniyetmüdürlüğüne Dink’e karşı bireylem hazırlığı olduğu yönündebilgi geldiği halde cinayetin önünegeçmeyen Cerrah, AKP tarafındanterfi ettirilerek 2010’da OsmaniyeValisi yapıldı.

KADROLAfiMAYAPAYANDA OLDU

Dink’in öldürüleceğine ilişkinyazışmayı ve önlemlerin akıbetinitakip etmekle sorumlu olduğuhalde önlem alınması konusundaihmali bulunan bir diğer isim iseEmniyet Gen.Müd. İstihbaratDaire Başkanı C Şubesi (sağörgütlerden sorumlu) Müdürü AliFuat Yılmazer’di. Çünkü iki ilinemniyet müdürlüklerine bağlı is-tihbarat şubelerinin yazışmasımerkezdeki bu birime de gidiyor-du. İstihbarat ve sonrasındakiihmaller zincirinde bu nedenlepayı bulunan Yılmazer bu olaylaasla ilişkilendirilmedi. Hatta Dinksoruşturması Yılmazer üzerindenAKP’nin önemli operasyonlarınıngerçekleşmesi için bir payandahaline getirildi. Ali Fuat Yılmazer,Hrant Dink cinayeti nedeniyleEmniyet’te görevden uzaklaştırılantek isim olan Ahmet İlhanGüler’in yerine İstanbul EmniyetMüdürlüğü İstihbarat Şube’sininbaşına atandı. Ergenekon dahilAKP-cemaat ittifakıyla yürütülenönemli devlet içi hesaplaşmasoruşturmalarını yürüttü. Oda TVoperasyonu kapsamında AhmetŞık ve Nedim Şener’in tutuklan-ması sonrası görevden alınaraktanık koruma ve bomba imhadansorumlu müdür yardımcısı yapıldı.

Dink cinayetinin önlenmesinde ihmaliolan emniyet mensupları bu “kusur”un

bedelini ödemedi. Emniyette yürütülen idarisoruşturmada cemaate yakın isimlerdenRamazan Akyürek ve ekibi aklandı. Ali FuatYılmazer’in ihmali soruşturmaya dahi konuolmazken Celalettin Cerrah için de birsoruşturma açılmadı. Soruşturmalar sonderece şaibeli yürütüldü.

Dink’in öldürülmesinin hemen ardından26 Ocak 2007’de İçişleri Bakanlığı TeftişKurulu iki mülkiye başmüfettişini kamugörevlilerinin olaydaki sorumluluğunuaraştırmak üzere görevlendirdi. Bu ikimüfettişin incelemesiyle önce döneminTrabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay veValisi Hüseyin Yavuzdemir merkeze alındı.Bu iki isim de cinayet istihbaratının alındığıdönemde Trabzon’da değildi.

İki müfettişin yaptığı inceleme sonucuİstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah

ve İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhanGüler hakkında soruşturma yapılması isten-di. İstihbarat Daire Başkanlığı ve Trabzonİstihbarat Şube Müdürlüğü için soruştur-maya gerek görülmediği raporlandı. Raporsonrası yürütülen soruşturma sürecindeAhmet İlhan Güler görevinden alınarakpolis meslek yüksekokuluna atandı. Güler’inifadesinde koruması sayesinde Cerrah’adokunulmadı.

KURT KUZUYA EMANETM‹fiBu soruşturmadan sonra açılan ikinci

idari soruşturmayı başka bir mülkiyebaşmüfettişi yürüttü. Bu müfettiş yaptığıincelemede bir önceki soruşturmayı yürüteniki müfettişin Ramazan Akyürek tarafındanyanıltıldığını ortaya çıkardı. İlk incelemesırasında Trabzon Emniyeti’ni temize çıkarıpİstanbul Emniyeti’ni ihbar sonrası incelemeyapmamış gösteren teknik kayıtların altında

“İstihbarat Daire Başkanı” sıfatıylaRamazan Akyürek’in imzası vardı.

Soruşturma için gerekli veriler Akyürek’inyönetimindeki birimin arşivlerinde bulunu-yordu. İlk soruşturmayı yürüten iki müfettiş,gerekli bilgileri soruşturmanın akıbetindenetkilenecek pozisyondaki birisinden almaktasakınca görmemişti. Sırf bu nedenledoğruluğundan şüphe duyulabilecek bilgileribulunabileceği diğer kaynaklardan da teyitetmemişti.

Davada delil karartılması girişimi bununlada sınırlı değildi. Dink ailesinin avukatları,Dink’in öldürüldüğü gün bölgedeki birbankanın ATM kamerasına ait kayıtların daincelenmek üzere Ankara’ya gönderildiğindesilindiğini ortaya çıkardı. Ankara olay yerinedair kamera kayıtlarını silerken TrabzonEmniyeti de duruşma için gerekli olanErhan Tuncel’e ait telefon görüşmesikayıtlarının hem üzerinde oynadı hem de

kayıtların tarihini dosyaya koymayarak eksikyolladı. Yasin Hayal’in Tuncel’den kendisinemermi temin etmesi için yardım talep ettiğigörüşmenin değiştirildiği, sanıkların İstanbulEmniyeti’ndeki ifadeleri ile mahkemedosyasında yer alan kayıtlar arasındakiuyuşmazlıkla açığa çıkmıştı.

Dink cinayetine ilişkin kamugörevlilerinin kusurunun incelendiğisoruşturmalar eksik ve yanlı yürütülmüştü.Dink ailesinin girişimiyle olayda kusuruolduğu düşünülen polisler hakkında üç ayrısoruşturma açıldı. Son soruşturma için 27Haziran 2008’de verilen bir mahkemekararıyla bu konudaki tüm iç hukuk yollarıtükendi. Üç soruşturma sonucu tekyaptırıma maruz kalan isim dönemin İstan-bul istihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhanGüler oldu. Olaya adı karışan, bilgi saklayan,delil karartan hiçbir polis memuru yargılan-madı, soruşturulmadı.

Dink davas› tetikçiler-yarg› ve güvenlik bürokra-sisinin iliflkisi ve AKP’nin siyasi olarak sorumlu oldu¤ubir dizi olaya sahne oldu.

� Dink öldürülmeden önce, onu odas›na "davetedip" iki M‹T yöneticisiyle birlikte uyaran ‹stanbul Valiyard›mc›s› Ergun Güngör 2007 Ekim’inde Çorum'aatand›, ancak tayini 1 y›l ertelenerek ‹stanbul’dakald›. Onun odas›nda Dink’i tehdit eden M‹T yönetici-leri hakk›nda hiçbir ifllem yap›lmad›. Ergun’unyard›mc›s› oldu¤u Vali Muammer Güler ise de¤ilsoruflturulmak 2011 seçimlerinde AKP’den milletvekiliseçildi.

� Avukatar› Hrant Dink’in öldürüldü¤ü güncinayet bölgesindeki telefon görüflme kay›tlar›naulafl›larak tetikçinin iliflkilerinin ayd›nlat›lmas›n› istedi.Bunun için mahkeme Telekomünikasyon ‹letiflimBaflkanl›¤›’ndan (T‹B) o güne ait görüflme kay›tlar›n›istedi. Fakat T‹B bu talebi o gün ayn› bölgedekonuflma yapan olayla ilgisiz kiflilerin bilgilerininkorunmas› gerekçesiyle kabul etmedi. Cinayetinayd›nlat›lmas›nda son derece önemli olan bu kay›tlar›vermek istemeyen T‹B Ulaflt›rma Bakanl›¤›’na ba¤l›bir kurul ve yöneticileri hükümet taraf›ndan atan›yor.Dink’in avukatlar› bu 5 y›l sakland›ktan sonra silinenkay›tlar›n süre dolmadan mahkemeye iletilmesi içinbüyük bir mücadele verdi. Kay›tlar mahkemeye soncelseden bir önceki duruflmada ulaflt›. Heyet kay›tlar›dikkate almad›.

� Hrant Dink'in katili Ogün Samast polis ve jan-darman›n iflbirli¤iyle, jandarma taraf›ndan otobüsteyakalad›. Jandarma ve polis Ogün Samast'› SamsunEmniyet Müdürlü¤ü Terörle Mücadele fiubeMüdürlü¤ü'ne götürdü. Burada as›l› bulunan "Vatantopra¤› kutsald›r, kaderine terk edilemez" yaz›s›n›nönünde polisler ve jandarma Samast’la hat›rafoto¤raf› çektirdi. Bu çekimin görüntüleri daha sonrabofl bir dükkana b›rak›larak fiubat 2007’de medyayaulaflt›r›ld›. Görüntülerde Samast’a emniyette kahra-man muamelesi yap›ld›¤› ortaya ç›kt›. Bu polislereyaln›zca uyar› cezas› verildi.

� A‹HM, Hrant Dink’in ölmeden önce 301’denald›¤› cezaya iliflkin yapt›¤› baflvuru ile ailesininsuikast haz›rl›¤› bilinmesine ra¤men öldürülmesiyleilgili yapt›¤› baflvuruyu birlefltirerek tek bir davahalinde gördü. Bu davada A‹HM’nin hükümetten iste-di¤i savunma üzerine hükümet taraf›ndan yetkilendi-rilen D›fliflleri Bakanl›¤›’n›n Adalet ve ‹çiflleriBakanl›¤›’n›n katk›lar›yla yapt›¤› savunma AKP’ninDink cinayeti hakk›nda sarf etti¤i “üzüldük” aç›kla-malar›n›n ne kadar içi bofl oldu¤unu yans›t›yor.Bakanl›klar taraf›ndan ortak haz›rlanan savunmadaDink’in mahkum olmas›na neden olan yaz›yla halk›tahrik etti¤ini, nefret söyleminde bulundu¤unu iddiaeden hükümet, öldürülmesinde de neredeyse teksuçlu olarak Dink’i gösterdi.

Bunların damı AKP ileilgisi yok?Polis gözetiminde cinayet

İmamın ordusu sütten çıkmış ak kaşık

Page 13: 149'uncu sayı

TARİHHalk›n Sesi

1326 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

2 2 Aralık 1925’te Büyükada’dadünyaya gelen Lefter, esasolarak, Taksim Spor Kulübü’nde

yetişti. 16 yaşında oynamaya başladığıkulübün yöneticileri kendisine lisansçıkartabilmek için 1941’de mahkemekararıyla yaşını büyüttüler.Yöneticilerin Lefter’i takımda bukadar istemesinin tek nedeni iyi fut-bolculuğu değildi sadece. O yıl, “yirmikur'a ihtiyatlar” uygulaması ilegayrimüslimler askere alınıncaneredeyse bütün oyuncuları askeregiden Taksim Spor çökecek durumagelmiş, geriye birkaç genç ve tecrübe-siz oyuncu kalmıştı.

TAKS‹M SPOR AMELE TABURUYirmi sınıf askerlik olarak da bili-

nen bu uygulamanın sebebi,Yunanistan’ı işgal edip Türkiyesınırına dayanmış Nazilerin işgaltehlikesi karşısında iktidarınazınlıklara güvenmemesiydi. 1941’de,gayrimüslimlerin askere çağırılmasınakarar verildi. Mayısın ilk yarısında 25ile 42 yaş arasındaki 12 bin civarındagayrimüslim askere alındı. Bu iş gizlitutulduğu için, askere alınacaklardurumu kendilerini teslim almaküzere kapılarına gelen görevlilerdenöğrenmişlerdi. Kulüp oyuncuları dason dakikada alınmış olmalılar ki

Taksim Spor bir anda oyuncusuzkalınca Lefter yaşı küçük olmasınarağmen takıma girdi. “Ameletaburları” olarak bilinen askerliktaburlarına alınan bu insanlara silahverilmemiş, “ameleler” yol yapımı, taşkırma gibi işlerde 1942Temmuz’undaki terhislerine dekçalıştırılmışlardı.

GAYR‹MÜSL‹ME VARLI⁄ININÜSTÜNDE VERG‹

Üç buçuk ay sonra da, 11 Kasım1942’de ülkedeki gayrimüslimleriniflahını kesecek Varlık VergisiKanunu Meclis’te kabul edildi. Lefter,yoksul bir aile çocuğu olduğu için bun-dan birebir etkilenmedi belki amayakınları bu uygulamadan nasibinialdı. Ağır vergi yükünden dolayıborçlarını ödeyemeyince toplamakamplarına alınıp taş ocaklarındaçalıştırıldı. Taksim’de 2 yıl futboloynayan Lefter, 1943’te 4 yıl sürecekaskerliği için Diyarbakır’a gitti.Döndükten sonra Fenerbahçe’deoynamaya başladı, “Ver Lefter’e yazdeftere” sloganıyla yıldızlaştı. Ancakbu defa da “Kıbrıs davası” başlamıştı.Türkiye’nin, Kıbrıs’ın bir sorun olaraktırmandığı zamanlarda, bir koz olarak,azınlıklara karşı sert uygulamalarabaşvurduğu yıllardı.

“ZAPT ED‹LEMEYEN” KAMUOYU1955’te İngiliz hükümeti, 29

Ağustos-7 Eylül arasında, Kıbrıskonusunu görüşmek üzere Türkiye veYunanistan’ın da katıldığı bir konfe-rans düzenleyecekti. 5 Eylül’deMenderes, Kıbrıs Türk’türCemiyeti’nin(KTC) başkanıHikmet Bil’e,Londra’da kon-feransta bulu-nan DışişleriBakanı FatinRüştü Zorlu’danbir şifreli telgrafaldığını haberverdi. Zorlu’nun,Londra’da “zaptedilemeyen birTürkkamuoyu”ndan bahsetmesi gerekiyor-du. Devlet destekli, “Kıbrıs konusundaTürkiye’nin pozisyonunu desteklemekve kamuoyu yaratmak” gayesiyle kuru-lan KTC mesajı almıştı. Bir grup gençTaksim’de gösteri yaparak, ‘KıbrısTürktür’ yazılı bir pankartıPatrikhane’ye bıraktı. Türk bayrağınadil uzattığı iddia edilen bir Rum gencidövüldü, bazı Rum gazeteleri yakıldı.Peşinden de bilindiği gibi 6-7 Eylülgünleri yaşanan cehennem geldi.

İstanbul’da saldırılar devamederken kayıklara ve gemilere atlayan-lar, Büyükada’da da Rumların evleri-ne hücum etti. Saldırıya uğrayanlararasında Lefter de vardı: “Onbeş günönce gol attığımda omuzlardaydım. Ogün ise kayalar ve boya tenekeleriyle

karşılaştım.En kötüsüharçlıkverdiğimçocuklarevimesaldırdı. Evdene pencere,ne kapıkalmıştı.Kızlarımküçüktü,onlarıöldürmeye

kalktılar. İstanbul'dan EmniyetMüdürü evime geldi. Gece gördüğümanzara karşısında ‘Aman Allahım’demişti. Çok sordular kim yaptı diye,ama o gün de söylemedim, bugün desöylemeyeceğim.”

KIBRIS GER‹LD‹KÇE RUMLARARAHAT YOK

Lefter’in futbol oynamayı bıraktığı1964 yılı, aynı zamanda Türkiye’deyerleşik Yunan uyrukluların sınırdışı

edildiği yıldı. 1930’da Yunanistan’laimzalanan anlaşma ile önemli sayıdaRum, İstanbul’da ikamet etmiş veticaretle uğraşmıştı. 1960’lardatırmanışa geçen Kıbrıs olayları veTürk-Yunan ilişkilerinde yaşanangerginlikle Türkiye anlaşmayı feshe-dince on iki binin üzerindeYunanistan uyruklu insan sınır dışıedildi. Kamuoyunda oluşturulanYunanistan, Rum ve Patrikhanedüşmanlığı ile bu sayı arttı; göç sürecidevam etti, 1974 Kıbrıs Harekatı sonnokta oldu.

LEFTER DE OLSA “ÖTEK‹”Lefter, “öteki” olmayı, bu olayların

yarattığı atmosferin etkilerini gündelikhayatında hep hissetti, oldukça sıradanolaylarda bile yaşadı. 1974’te ipoteklibir ev yüzünden karakola düşenLefter’i, Denktaş’ın danışmanı olacakMümtaz Soysal, o dönem Milliyetgazetesindeki köşesine taşıdı:“Lefter’e Büyükada PolisKarakolu’nda iki tokat atmışlar.Tokattan da ağırı şu: Ay yıldızlı for-mayı 50 defa giyen ordinaryüs futbol-cuya, ‘Ulan biz sizi Anadolu’dan sürüpİzmir’de denize döktük. Buradan daatacağız’ diye bağırılmış.”

Ne futboldaki ordinaryüslüğü, negol krallığı, ne Yunanistan maçında

attığı gol… Lefter, bu topraklardaazınlık kalmanın yükünü hayatı boyun-ca bir biçimde üzerinde taşıdı. Dahaüç yıl önce heykeli dikilirken bileheykelin kaidesine “futbolubıraktıktan sonra ülkemizden ayrılma-yarak Büyükada'ya yerleşmiştir”yazıldı. Doğduğu, büyüdüğü, toprak-lara “yerleşti” kabul edildi. Cenazeside, azınlıkları ‘yabancı’ gören, mimarıolduğu Varlık Vergisi’ni hararetlesavunan Şükrü Saraçoğlu’nun adınıtaşıyan stattan uğurlandı. Ama hepsin-den daha acı olan, yıllar sonra bileVarlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları soru-lunca başının belaya gireceğindenkorkarak kameraları kapattırmasıoldu. 80’lerinde olan Lefter’in hala budenli çekinmesinin nedeni kimilerinceabartılı bulundu. Ölümünden sonra.Ancak Hrant davasının ardındangördük ki azınlıkların “eski” korku-larını bitirecek yeni bir şey olmamış.Davanın ardından kararıdeğerlendiren Abdullah Gül, Hrant’ıyabancı ilan etti, Hrant’ın Malatyalıolduğunu, Ermenilerin bir Anadoluhalkı olduğunu görmezden gelenArınç da, ölümünün ardından gittiğiHrant’ın evinin “bir Anadolu evindenfarksız” olduğunu anlattı. Anlaşılan oki onlar hala “yabancı”lar ve buralardayabancıları sevmezler!

“Ben bir Anadolu çocuğuyum.Her şeyimle Türküm ve köküm OrtaAsya’dadır. Kültürümle, dilimle, tari-

himle ve tüm benliğimle Türküm.Benim bir devletim ve anavatanım

var. Kıbrıs kültürüymüş, KıbrıslıTürkmüş, Kıbrıslı Rummuş, Ortak

Cumhuriyetmiş, hepsi boş laflar.Onların Yunanistanı bizim de

Türkiyemiz varken, neden aynıcumhuriyet çatısı altında yaşayalım?(…) Bazıları yapay olarak Kıbrıslılar

varmış, Kıbrıs Türkleri, KıbrısRumları varmış gibi kültür edebiyatı

yapıyorlar. Kıbrıslı Türk de yoktur,Kıbrıslı Rum da, Kıbrıslı da yoktur.

Sakın ola ki bizlere, “Kıbrıslı mısınız”diye de sormayın. Bu bir hakaret

olarak algılanabilir ve yanlış anla-malar çıkabilir. Neden mi? Nedeni,

Kıbrıs’ta yaşayan bir tek Kıbrıslıvardır, o da Kıbrıs eşeğidir.”

“Kıbrıs davasının yılmazsavunucusu” Rauf Denktaş, ken-disini ve toplumunu nasılalgıladığını bu şekilde anlatmış.Kıbrıs’ta doğmuş, yaşamış birKıbrıslı olan Denktaş’ın bunu yoksayarak köklerini Orta Asya’yauzatması milliyetçiliğin pragmatikve bazen de komik yönünü göster-mesi bakımından bir örnek. Ancakyıllarca iç içe yaşamış, sınıfmücadelesinde birleşmiş bir Kıbrıshalkını yok sayması gülünüp geçile-cek bir şey değil. Üstelik bu birlik-teliği yok etmek için pek çok pro-vokasyon, saldırının mimarı olduğuhalde ölümünün ardındangüzellemelerle uğurlanırken.

“ATAK ADAM” ‹fi BAfiINDADenktaş’ın övülerek anlatılan

siyasetçiliği, 1957’de Türkiye’ninKıbrıs sorununa angaje olmasıylaberaber, siyasette aktif biçimde yeralmasıyla başladı. 1957’nin sonunda“atak adam” ihtiyacında olanTürkiye’nin de teşvikiyle KıbrısTürk Kurumlar FederasyonuBaşkanlığı’na getirildi. Bu yılınkasım ayında, bir dizi cinayet veprovokasyona imza atan TürkMukavemet Teşkilatı’nın (TMT)kurucuları arasında yer aldı. TMTyılın son günlerinde Özel HarpDairesi’ne bağlanırken daire, birin-ci muhatap olarak Denktaş’ı kabuletti. Bu tarihten itibaren adanınbölünmesini ifade eden taksimpolitikası Denktaş için bir ideal vekişisel iktidar anlamına geldi.“Şahin politikacı” ününe de buçerçevede kavuştu.

ÖZEL HARP ‘YAVRU’SU TMT Üyeleri Türkiye’deki komando

kamplarında eğitim görenTMT’nin görevi Kıbrıs’taki Türkvarlığını silahla korumak veTürkiye’nin izleyeceği Kıbrıs poli-tikalarını desteklemekti. Faaliyetlerson derece gizli yürütülecekTürkiye’nin ve Türk ordusunun adıişe karıştırılmayacaktı. Hedefindeher iki halktan da komünistler,sendikacılar, aydınlar vardı.Bölünme politikalarına karşı çıkan-lara, Rum işçileriyle birliktePEO’da (Kıbrıs İşçi Federasyonu)örgütlenen, 1 Mayıs düzenleyenTürk işçilere karşı terör politikası

izledi. Bazı sendikacılar katledildive binlerce Kıbrıslı Türk işçi, ikihalkın ortak kurduğu sendikaların-dan istifa etmeye zorlandı. İki top-lum arasındaki çatışmaları tırman-dırmak için pek çok provokasyonyaptı.

Bunlardan biri, 1958’de “Kıb-rıs’ın 6-7 Eylül’ü” olarak bilinenolaylardı. Lefkoşa’da TürkEnformasyon Bürosu’na atılan birbombanın ardından KıbrıslıTürkler, Rumlar’a karşı saldırıyageçti. Böylece, üç ay sürecek vegeride yüzden fazla ölü bırakacakçatışmalar başladı. Denktaş,1984’te bir İngiliz televizyonununhazırladığı Kıbrıs belgeselindebombayı Rumlar’ın değil Türkler’inkoyduğunu ve bunu “tansiyonuyükseltmek ve Kıbrıslı Türkler’ihareket geçirmek için” yapıldığınıitiraf etti. Geçtiğimiz yıllarda ÖzelHarp Dairesi eski Başkanı SabriYirmibeşoğlu da, her ne kadar son-radan toparlamaya çalışsa da,Kıbrıs’ta cami bombaladıklarınısöylemişti.

TÜRKLEfi‹RKEND‹LS‹ZLEfiMEK

TMT, Denktaş’ın imtiyaz sahibiolduğu Nacak gazetesi aracılığıyla“halkı bilinçlendirme” kampanyala-rı da yürütüyordu. “Türk’tenTürk’e kampanyası” ve kampa-nyanın oluşturduğu Kıbrıs TürkÇarşısı’yla, 1950’lerin sonundasanayi üretimi ve ticaretteki payıyok denecek kadar az olan Türkleriçin sermaye birikimi sağlama yolu-

na gidildi. Kampanyalara uymayan-lara para cezası, dayak gibiyaptırımlar uygulanıyordu. Bu yüz-den pek çok Türk dayak yedi,dükkanlarının camları kırıldı.

Denktaş’ın Türkleştirme sefer-berliği kültürel alanda da “köylereTürkçe isim”, “Vatandaş Türkçekonuş” kampanyaları ile devamediyordu. “Vatandaş Türkçekonuş” kampanyası, Rumcakonuşana para cezası uyguladığıiçin, Türkçe bilmeyen bazı KıbrıslıTürkleri konuşmaktan çok suskun-luğa itmişti. Denktaş hatırlarındabuna da yer verir: “Bir gün

Yeşilırmak’taydım. Kahvede sessizduran, sorularıma cevap vermeyenbir ihtiyar dikkatimi çekti. ‘Sağırmı’ diye sordum. Türkçe bilmediğiiçin birkaç kez ceza yemiş, şimdiyabancı gelince susup oturuyor,konuşmuyormuş.”

İşte “yavru vatan”ın kurucubaşkanı Denktaş’ın hizmetlerininbir bölümü… Onun başkanlığı ileTMT tipi yapılanmaların dahakurumsal haliyle devam ettiğinidüşünmek zor değil. Denktaş’ınyaratmak istediği anavatan-yavruvatan kurgusunun bu noktadagerçekleştiği söylenebilir.

Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, par-tisinin Beykoz İlçe Başkanlığı kongresindeyaptığı konuşmada Denktaş’ı anarak “Türkdünyasının yasta olduğunu” söyledi, ardındanda Lefter’in sevenlerine başsağlığı diledi.Bağış, “Çok enteresandır, Rumlarınçoğunlukta olduğu bir adada Türklerin lideriolan Rauf Denktaş ve Türkiye'de kendisi birRum olmasına rağmen Türkiye'nin millitakımının formasını giymekten onur duyanbir vatandaşımız Lefter, birlikte bu dünyayaveda ettiler” dedi.

Bağış, Denktaş’ın “milletimize,Kıbrısımıza, anavatanımıza ve Türkdünyasına verdiği hizmetler”in nelerolduğuna açıklık getirmemiş. Dahası, ölümvakitlerinin birbirine yakın olmasından yolaçıkarak bu iki insanın hayatlarını dabenzeştirmiş ve azınlık olmayı aynı şekildeyaşanmış süreçlermiş gibi bir tutmuş. NeKıbrıs “dava”sının Türkiye’de kışkırttığıkitlelerin saldırısından Lefter’in de nasibinialmasından ne de bir bütün olarak gayrimüs-limlere yönelik dışlayıcı/ayrımcı politikalar-dan bahsetmiş. Oysa tek başına Lefter’inhayatı, ülkenin azınlıklara yönelikgüvensizliğinin, Türkleştirme hedefinin,başarılı olamadığı durumlarda da yok etmepratiğinin dökümü. Hatta Lefter’in “Rumolmasına rağmen” Türkiye adına bir övünçkaynağı haline getirilmesini sağlayan futbolu-nun ilk durağı bile bu politikaların sonucu.

Burada yabancıları sevmezler

Lefter, yaflarken de öldü¤ünde de, “Rum olmas›na ra¤men” giydi¤i Türk tak›m› formas›n›n hakk›n› verdi¤i, “öteki” oldu¤unu kimselere hat›rlatmadan, usulca yaflad›¤› sürece makbul vatandaflsay›ld›. Ancak yine de “milli K›br›s Davas›”n›n k›flk›rtt›¤› kitlelerin 6-7 Eylül günlerindeki sald›r›s›ndan kaçamad›. Evi sald›r›ya u¤rad›, k›zlar›n› öldürmeye kalkt›lar.

Kıbrıs’ın değil kontrgerillanın kurucusu

Yirmi kura gayr›müslümaskerler

K›br›s’ta birçok provokasyon ve cinayete imza atanTMT’nin kurucular›ndan biri de Rauf Denktafl’t›.

ÖZEN TAÇYILDIZ

Page 14: 149'uncu sayı

BİLİMHalk›n Sesi

1426 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

Ustalardan

Bilim, sermayenin bir eklen-tisi haline dönüştürülecek

olan en son ve emekten sonra-ki en önemli toplumsal mülk-tür. Bilimin amatörlerin, “filo-zofların”, gezici tamircilerin vearaştırmacıların alanı olmaktançıkarak günümüzdeki yüksekdüzeyde örgütlü ve savurgancafinanse edilen formunadönüşmesinin öyküsü, aslındabüyük ölçüde bilimin kapitalistfirma ve onun tamamlayıcıörgütleriyle eklemlenmesininöyküsüdür. Başlangıçta biliminsermayeye getirdiği hiçbirmaliyet yoktu, çünkü basit birbiçimde fizik bilimlerinin birik-miş bilgisini sömürür; fakatdaha sonra kapitalist yadoğrudan doğruya kendisine aitolan ya da kapitalist sınıfın birbütün olarak vergi gelirleri biçi-minde denetimi altında tuttuğumuazzam toplumsal artıkürünün belirli bir bölümüyle bi-limsel eğitim, araştırma, labora-tuarlar v.s. için ödemeleryaparak, bilimi sistematik birbiçimde örgütler ve işe koşar.Önceden göreli olarak serbestbiçimdesalınmaktaolan birtoplumsalgirişim, üretim-le ve piyasaylabütünleştirilir.

Üretimaçısındantesadüfi niteliktaşıyangenelleşmiş birtoplumsalmülkiyet olarakbilimle, üre-timin tammerkezinde yeralan kapitalistmülkiyet olarakbilimarasındakikarşıtlık, onsekizinci yüzyılın ikinci yarısı ileon dokuzuncu yüzyılın ilk otuzyılını işgal eden Sanayi Devrimive on dokuzuncu yüzyılın sonon yılında başlayıp halasürmekte olan bilimsel-teknikdevrim arasındaki karşıtlıktır.Bilimin Sanayi Devrimi’ndeoynadığı rol kuşkusuz büyüktü.Kapitalizmin yükselişindenönce; yani Avrupa’da on altıncıve on yedinci yüzyıllara kadar,Batı’daki temel bilimsel bilgigövdesi esasen klasikantikitenin, yani Arap bilginlerive ortaçağ manastırlarıtarafından korunduğu biçimiyleantik Yunanlıların bilgisindeydi.On altıncı ve on yedinci yüzyıllarboyunca süren bilimsel ilerlemeçağı Sanayi Devrimi’nin kimikoşullarını oluşturdu, fakat bubağlantı dolaylı, genel vedağınıktı. Bunun nedeni sadece

bilimin kendisinin henüz kapi-talizm tarafındanyapılandırılmamış ve kapitalistkurumlar tarafından doğrudandoğruya egemenlik altınaalınmamış olmasına değil, aynızamanda tekniğin bilimdenönce ve bilimin bir ön gereğiolarak gelişmiş olması gibi tar-ihsel bir olguya da dayanıyordu.(…)

Eski sanayi çağı, temeldedört alandaki ilerlemenin sonu-cu olarak 19. yüzyılın son onyılında yerini yenisine bıraktı:elektrik, çelik, kömür-petrol veiçten yanmalı motor. Bu alan-larda gelişen bilimselaraştırmalar, kapitalist sınıfa veözellikle sermayeninyoğunlaşmasının vemerkezileşmesinin sonucuolarak o dönemde ortayaçıkmakta olan büyük şirketgirişimlerine, bu araştırmalarınsermaye birikimini ilerlemeninbir aracı olarak önemli bir roloynadı.(…) Bilimin kapitalist fir-maya eklenmesinin öyküsü tamolarak Almanya’da başlar. (…)Bilimin Alman sanayinde

oynadığı rol, Almanteorik biliminingelişkin yapısıyla,Alman kapitalizmininilk evrelerindekizayıflığının ürünüydü.(…)

19. yüzyılın sonçeyreğiyle birlikte,(…) üretimintoplumsal süreçlerin-ce dolaylı biçimdeharekete geçirilenkendiliğindenyenilenmenin yerini,teknoloji ve ürüntasarımının planlıbiçimde gelişmesialdı. Bu ise biliminkendisinin tıpkı üre-tim süreçlerinin diğeraraçları ve ögeleri

gibi alınıp satılan bir metahaline dönüştürülmesiylesağlandı. Bilimsel bilgi birbilanço kalemine dönüştürüldü.Tüm metalar gibi arzını kendineyönelik talebe borçluydu. (…)Bu nedenle bilimsel teknikdevrim, Sanayi Devrimiörneğinde olduğu gibi bir elinparmakları kadar icatla karak-terize edilebilecek olan yeniliklerolarak anlaşılamaz. Temel yeni-lik ne kimyada ne elektroniktene de otomatik motor,havacılık, atom fiziği ya da bubilimsel teknolojilerin herhangibir başka ürününde değil, dahaçok bilimin kendisinin sermaye-ye dönüşmesinde aranmalıdır.

BBrraavveerrmmaann’’iinn 11997744’’tteebbaassııllaann EEmmeekk vvee TTeekkeecciiSSeerrmmaayyee iissiimmllii kkiittaabbıınnıınn““BBiilliimmsseell vvee TTeekknniikk DDeevvrriimm””bbööllüümmüünnddeenn kkııssaallttııllmmıışşttıırr..

Bilimin sermayeyedönüflmesi

HarryBraverman B ir yarışma programı

düşünün. Yarışmacınınbiri gökdelenin asan-

sörüne binen kariyerli veyaparalı birinin peşindenkoşturuyor. Amacı onu yakala-yarak “müthiş” projesini anlat-mak. Bu proje, yeni bir ürün,yeni bir satış tekniği ve üretimyöntemi ile ilgili olabilir. Eğerasansör gökdelenin en üstkatına çıkana kadar yarışmacı“patronu”, yani jüri üyesini buprojeye maddi destek vermekkonusunda ikna edebilirse yolu-na devam ediyor. Yaklaşık 30saniyede bunu başaramazsaeleniyor.

“Asansör Konuşmaları”olarak bilinen bu program birçok ülke televizyonlarında gös-teriliyor. Dünyada yeni çıkanyeni yarışmaları ithal edereknam yapan Acun Ilıcalı da pro-gramın Türkiye’deki müstakbelsunucusu. Müstakbel diyoruzçünkü bu sefer fikir Ilıcalı’dançıkmadı. Türkiye BilimselAraştırmalar Kurumu’nun(TÜBİTAK) girişimci veFethullahçı Başkanı YücelAltunbaş, Ankaralı gazeteciler-le kahvaltı yaparken bu fikriballandıra ballandıra anlattı.İşin kötüsü Altunbaş şakayapmıyordu, bilim adınaTÜBİTAK’ın projelerindenbahsediyordu. Maykıl Ceksıntaklidi yapan ve amuda kalka-rak top sektiren gizli yetenek-leri keşfeden, kutunun içindekiparayı hissetme yeteneği

gelişmiş kişileri bulup çıkaranAcun şimdi bir “bilim” proje-sine ön ayak olacak. “Biliminsanları” da 30 saniyede kendi-ni anlatmak için Acun’un ya dabir başka jüri üyesinin peşindekoşacak!

“Bunun bilimsel üretimle nealakası var” diyorsanızTÜBİTAK Başkanı’nıkızdırabilirsiniz. Zira BaşkanAltunbaş’a göre bilim zaten bu.Daha önceden hiçbir önemlibilimsel çalışması olmayan,Vestel, HP gibi özel firmalarındeneyimli danışmanı olanYücel Altunbaş için bilim ser-maye içindir ve ancak“girişimcilik” olarak var ola-bilir. Bu nedenle de örneğinemek gücünden tasarruf ede-cek, rakipleri karşısında ürünçeşitliliğini arttıracak teknolojikgelişmeler esas faaliyet olarakgörülür. Zaten TÜBİTAK'ın 13Temmuz 2011 tarihli kamuoyuaçıklamasında açıkça söyleni-yordu: "Temel Bilimler ancakve ancak uygulamalı vemühendislik bilimlerine sinerjiyarattığı sürece anlamlı ve fay-dalıdır.” Bu durumda “uygula-ma alanı” bulmak için ise biliminsanının muhtaç olduğu şey,asansörde ikna edilecek patro-nun cebinde gizlidir. Onu iknaetmenin tek yolu da daha fazlabirikimine birikim katacağınainandırmaktır. Bilim insanı budüzende parça başı projelerinisermayeye satmaya uğraşan birtüccar veya kendi uzmanlık

alanında ser-maye için“parça başı”proje üretenbir işçidir. İşbulmak isti-yorsayarışmalıdır.Bu memleketteyarışma deninceakla Acun gelir.Bizim bu komediyegülüp geçerkenaslında görev tamam-lanmış, bilim insanınınemek süreci denetimaltına alınmıştır.

B‹L‹MDEN DETERÖR ÇIKAB‹L‹R

AKP’nin “yeni”TÜBİTAK’ına göre bilim ser-mayeye can verdiği ölçüdekıymetlidir aksi takdirdetehlikeli ve ideolojik dahi ola-bilir. Örneğin UNESCO 2009yılını Darwin yılı ilan etmişkenBilim ve Teknik dergindekapak resmi olarak evrimteorisini geliştiren Darwin’i kul-lanan bilim insanlarınıngörevden uzaklaştırılması bu“tehlike”ye karşı bir önlemdir.Ali Nesin'in MatematikKöyü'ne yapılan maddi desteğinkesilmesi ve evrim teorisiyleilgili eski kitapların basılmamasıda bu kapsamdadeğerlendirilebilir.

Altunbaş beraber kahvaltıettiği gazetecilerin evrim teorisiile ilgili soruları üzerine bu

görüşleri-ni açıkça ortaya koyuyor:"Türkiye'nin birliğe ihtiyacı var.Uçak, füze diyoruz. Bunlaraodaklandık. Evrim teorisineinanan var inanmayan var.Birlikteliğe daha çokihtiyacımız var." Bir bilimselteoriyi bu sözlerle “inanç”düzleminde tartışan AKP’ninTÜBİTAK’ı, 2006 yılında “1.İslami İlimlerde TerminolojiSorunu” adlı toplantıya parasaldestek verirken “inanan var,inanmayan var” dememişti.Zira TÜBİTAK’ın tek görevisermayeye kar ettirmek değil,aynı zamanda bununkoşullarını sağlayan düzeninsürekliliğini sağlamak idi. Buadaletsiz sermaye düzenininkutsallaştırılarak dokunulmazhale gelmesi de artık “bilim”in

görevi haline geldi. Altunbaş’ın evrim teorisi

yerine uğraştıklarını ifade ettiği“uçak füze” ise TÜBİTAK’ınmevcut düzeni korumak içinbaşka görevleri olduğunuhatırlattı. Başbakan Erdoğan'ınkendilerine 2.500 km menzillifüze sipariş ettiğini de belirtenAltunbaş, halen uçaktan atılan1.500 km menzilli füze üzerindeçalıştıklarını, Başbakan'ınçizdiği hedefe 2 yıl içindeerişebileceklerini aktardı. İşteTÜBİTAK’ın üzerinde çalıştığıkardeşlik projesi: Daha çokakıllı uçak, akıllı füze, daha çokUludere!

Gericiliğin, piyasacılığın vefaşizmin tekmili birden birbilim kurumuna egemen olursane olur sorusunun yanıtı artıkbelli: Yeni TÜBİTAK olur…

Bilim-sizsiniz Türkiye!

AKP bilim alanında da tamdenetim kurmaya oldukça

önem veriyor. ÖnceTÜBİTAK’taki kadrolaşmasınıtamamlayan hükümetin bu alandaattığı en önemli adımlardan birigeçen yıl, kanun hükmündekikararname ile Türkiye BilimlerAkademisi’ne (TÜBA) atamayetkisi almasıolmuştu. 1993yılında özerk birkurum olarakkurulan TÜBAyönetiminineredeyseBakanlar Kuruluatar hale geldi.Böylece üyelerihükümettarafındanatanan dünyada-ki neredeyse tekbilim akademi-sine sahip olmak Türkiye’ye“nasip oldu”. Bunun üzerine 50’yeyakın bilim insanı akademiüyeliğinden istifa etti ve BilimAkademisi Derneği adında birdernek kurdu.

Kimi bilim insanları AKP’ninbu alana müdahalelerini

tartışırken iktidarın sürekli olarakteknolojiden bahsettiğine dikkatçekiyorlar ve bilimsel gelişmeolmadan uygulamasının mümkünolmayacağına dikkat çekiyorlar.Ancak bunun da ötesinde önemliolan “teknoloji”nin soyut olaraktüm toplumun yararına bir şeyolmadığı. Oysa teknoloji içinde

bulunduğutoplumdaki ege-menlik ilişkileridoğrultusundageliştirilir.TÜBA’yahükümet adınael koyan karar-name ilke,TÜBİTAK’ın“Bilim, Sanayive TeknolojiBakanlığı”nabağlanması dabu gerçeğin bir

sonucu. Hükümet seçimden önce“Sanayi ve Ticaret Bakanlığı”nıböldü ve Bilim, Sanayi veTeknoloji Bakanlığı’nı kurdu.Bilimsel kurumları da SanayiBakanı’na bağlayarak bilimi ser-maye için teknoloji üretimineindirgemiş oldu.

‘Yeni’ Türkiye’nin ‘Yeni’ TÜBİTAK’ı, evrimteorisini bilimden saymazken Acun ile‘girişimci bilim insanı’ yarışması düzenle-meyi parlak bir fikir olarak sunuyor

Bilim insanları‘Yokuz’ diyor

TÜB‹TAK Acun ile bilimcileri yar›flt›rmayahaz›rlan›rken halk›n sa¤l›kl› bir çevrede yaflamahakk›n› sermayenin ç›karlar›na yem etmeyen onurlubir bilim insan› mücadelesini sürdürüyor.

Kocaeli’ndeki sanayileflmenin insan sa¤l›¤›naetkileriyle ilgili araflt›rmas› nedeniyle BüyükflehirBelediye Baflkan› ‹brahim Karaosmano¤lu’nunhakaret etti¤i Kocaeli Üniversitesi Halk Sa¤l›¤› AnaBilim Dal› Baflkan› Prof. Dr. Onur Hamzao¤lu’nunaçt›¤› davan›n dördüncü duruflmas› 26 OcakPerflembe günü görülüyor. Kocaeli Adliyesi’ndekidava için çok say›da kifli ve kurumun destek verdi¤i“Onurumuzu Savunuyoruz Hareketi” ça¤r› yapt›.

Prof. Dr. Onur Hamzao¤lu, Dilovas›’da yürüttü¤übir çal›flmada yo¤un endüstrileflmenin oldu¤u bubölgede annelerin ilk sütü ve bebeklerin ilkkakalar›nda baz› a¤›r metaller ve eser elementlerin

bulundu¤unu saptam›fl, bu bölgede yaflayan insan-lar›n kanser baflta olmak üzere ölümcül olabilecekbirçok hastal›¤a yakalanma riskinin yüksekoldu¤unu ortaya koymufltu.

Bu araflt›rman›n bas›na yans›mas› üzerineHamzao¤lu’na “flarlatan” diyen Kocaeli BüyüksehirBelediye Baflkan›’n›n Hamzao¤lu hakk›nda yapt›¤›“halkta korku ve panik yarat›yor” flikayetinde isetop rektörlükte. Rektörlük 12 Nisan 2011 tarihinde,Prof. Dr. Hamzao¤lu hakk›nda ceza soruflturmas›açm›flt› ve üniversitenin etik kurulu Hamzao¤luhakk›nda ‘bilimsel özensizlik’ karar› vererek yöneli-mini belli etmiflti. Üniversite’nin Felesefe Bölümüde, düzenledi¤i bir sempozyumun onur kurulunaBelediye Baflkan› Karaosmano¤lu’nu seçerek ikti-dar›n deste¤ini bilime tercih etmiflti.

‘Onurumuzu savunuyoruz’

Page 15: 149'uncu sayı

E skiden Malkoçoğlu gibifilmlere herkes giderdi

diyen Sinema Genel MüdürüMesut Cem Erkul, yerli film-lere verilen Kültür Bakanlığıdesteklerinin kriterinindeğişeceğini belirterekdesteğin artık 'gişe ve aile film-lerine' kaydırılacağını açıkladı.Bu sözler sinemacıların tepkisi-ni çekti. 82 sinemacı bir bildiriyayımlayarak bu açıklamayıprotesto etti. Son yıllarda birçok film Kültür Bakanlığı’nınverdiği destek sayesinde çekil-me şansı buluyordu.

Kültür Bakanlığı’nınyıllardır verdiği sinemadesteğinin kriterlerinindeğişmesi, sinema camiasındaadeta fırtına kopardı. Kasımayında Telif Hakları ve Sinema

Genel Müdürlüğü’nün ikiyeayrılmasının ardından KültürBakanlığı Sinema GenelMüdürlüğü’ne atanan MesutCem Erkul, 2 Ocak tarihindeverdiği bir demeçte desteklemekonusunda yeni bir mekaniz-ma oluşturularak gişe yapanfilmlerin yanı sıra, tüm ailebireylerinin birlikte izleye-bileceği, genel izleyiciye hitapeden yapımların teşvikedilmesini sağlayacaklarınıbelirtmişti.

‘KÂR-ZARAR HESABIOLMAZ’ Erkul’un bu açıklaması üzerinebir araya gelen sinemacılarortak bir bildiri yayımladı.Sinemacılar adına yapılanortak açıklamada, “Sinema

Genel Müdürlüğü’nün hâlâTicaret ya da Sanayi değilKültür ve Turizm Bakanlığı’nınbünyesinde olduğunu hatırlat-mak isteriz” denilerek kültürel,sanatsal ürünlerin kâr zararhesabı ile değerlendirilmemesigerektiği ifade edildi.

Türkiye sinemasının son 10yılda istikrarlı bir yükselişiçinde olduğunun altı çizilenaçıklamada bu başarılarınmilyonlarca lira harcanarakyapılacak tanıtımlardan çokdaha kuvvetli olduğu ifadeedilerek, bu başarılarınsanatçıların özgürlüğü veyapımların özgünlüğüyleortaya çıkabildiği belirtildi.

Erkul’un açıklamalarınınkendilerini endişeye sevkettiğini belirten sinemacılarşunları söyledi: “Bu bakışaçısıyla yaklaşılsaydı son yıllar-da uluslararası başarılarkazanan filmlerin birçoğudesteklenemezdi.Kurgulanmaya çalışılan buteorik zeminin hem sanatıntümünde ve doğal olarak sine-mada tek bir karşılığı vardır;sansür ve adam kayırma.Sanatın doğasına, maddikoşullarla ve çerçevesimüphem Türk aile değerleriylesınır çizmek kabul edilemez.”

K oza filmi ile başladı Nuri BilgeCeylan sinemaya. Ardından"Kasaba, Mayıs Sıkıntısı,

Uzak, İklimler, Üç Maymun" ve sonolarak "Bir Zamanlar Anadolu'da" fil-mini çekti. Çektiği son film olan BirZamanlar Anadolu'da 64. Cannes FilmFestivali Jüri Büyük Ödülü’ne layık gö-rüldü. Ödülü alan Ceylan, “Hiç bekle-mediğim bir ödüldü” dedi. 2011'degösterime giren film 16 Ocak’ta düzen-lenen 44. Sinema Yazarları Derneği(SİYAD) ödül töreninde 6 dalda ödülalarak damgasını vurdu. En İyi Film,En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo gibiödüller alan Bir Zamanlar Anadolu'daSİYAD jürisinden en çok ödül alan fil-

mi de olduDram ve psikoloji türünde bir yapıt

olan filmin oyuncu kadrosunda FıratTanış, Yılmaz Erdoğan, MuhammetUzuner, Ahmet Mümtaz Taylan, Ta-ner Birsel, Uğur Aslanoğlu, Cansu De-mirci ve Ercan Kesal gibi isimler var.Film Kırıkkale'nin en büyük ilçesi olanKeskin’de çekilmiş.

B‹R GECE YOLCULU⁄UFilm bir cinayet öyküsü üzerine ku-

rulmuş. Gururundan dolayı bir cinayetişleyen Kenan (Fırat Tanış), cesedi ne-reye gömdüğünü bilmemektedir. Filmboyunca cinayet soruşturmasını yürü-ten savcı (Taner Birsel) ve doktorun(Muhammet Uzuner), gece boyu sürenyolculuğunda sırlarına ve aralarındakigerilimlere tanık oluyoruz. Aynı za-

manda yine aynı kişilerin aralarındageçen başka bir ölüm hikayesi, yolcu-luk boyunca geceden sabaha kadarbaşka bir iç hesaplaşma ve çatışma ola-rak filmde yer alıyor.

Bir rakı sofrası görüntüsüyle başla-yan film, üç araç farının aydınlatmayaçalıştığı karanlıkla devam ediyor. İlkbaşta izleyicinin gözünü alan araba far-ları, karakterlerin devreye girmesiyleetkisini kısmen yitiriyor. Ceset arayışıaraç farları eşliğinde gece boyu sürer-ken hikayede, hesaplaşmalar ve sırlaryavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Karekterler arasında öne çıkanlar-dan birisi komiser Naci (Yılmaz Erdo-ğan). Eşiyle yaptığı telefon görüşme-sinden ailevi sorunları olduğu tahminedilen komiser, soruşturma haddindenfazla uzayınca sinirlenmeye başlıyor.

İyi polisle kötü polis yek vücut olmuşNaci’de. Kimi yerde kızar döver, kimiyerde zanlıya sigara verir, biraz baba-candır.

Cinayeti işleyen Kenan, çok az ko-nuşuyor. Kenan'ın sessizliği onun ruhhalini anlatıyor. Doktor ise oldukçamütevazı ve olgun, doktorluktan gelenağırbaşlı bir duruşu var. Doktor aynızamanda yolculuk ekibindeki bilgili, bi-rikimli insanı sembolize ediyor. Üzeri-ne devletin resmiyeti sinmiş olan vebirçok kişinin yaltaklandığı savcı iseadeta kontrol merkezi gibi. Bir de, bü-tün derdi içinde gizli olan Arap Ali(Ahmet Mümtaz Taylan) var. Bir derdivar Ali’nin ama bir türlü anlatamıyor,bu yüzden gizli, üstü örtülü konuşuyor.

Yolculuktaki sadece bir duraktaAnadolu köylüsünü izliyoruz. Rüzgar-

dan elektirikleri kesilen, yer sofrasındayemek yiyen insanlar. Evin dışında he-lası olan, erkeğin oturup kendi sorun-larını anlatırken, kadının mutfakla sof-ra arasında mekik dokuduğu bir köyburası. Köyde geçen süre içinde köylü-nün sorunlarını işitiyor, fırsatçılıklarınada tanık oluyoruz. Misafirperverliğinide görüyoruz. Eli kelepçeli zanlıya çayikram edilmesi gibi.

Filmde izleyiciyi etkileyen ancak gö-ze pek batmayan şeylerden biri de ka-rakterlerin konuşmaları Replikler, kişi-liklerle bire bir uyumlu. Arap Ali, dok-tora "iyi tarafından bak doktor, bir za-manlar Anadolu'da diye anlatırsın bugeceyi" diyor. Ceylan bu repliği filminadı için de uygun bulmuş.

Film insanın kendi iç hesaplaşmala-rı, pişmanlıkları ve kendilerine biçtikle-

ri rollerini anlatma açısından iyi bir ör-nek. Görsel açıdan da etkileyici, izler-ken yormayan ve merak uyandıran birsenaryoya sahip. Anadolu yollarını iyibir görsellikle anlatmış bir yapıt.

Diğer filmlerinde duyguyu ve öykü-yü daha çok görsel öğeler kullanarakanlatmayı tercih eden Ceylan, bu fil-minde konuşmalarla da duyguyu anlat-mış. Bu yüzden bu filmde karakterlerbiraz daha konuşkan. Aynı zamandafotoğraf sanatçısı olan Ceylan görselalandaki becerisini bu filmde de konuş-turmuş.

Sessiz, durağan, minimalist ve haya-tın akıcılığını anlatma tarzında, kenditarzında çektiği bir başka Nuri BilgeCeylan filmi çıkıyor karşımıza. Bu seferkamerası şehirlerden çıkmış Anadoluyollarına dönüyor.

D ünyaca ünlü metal müzikgrubu System Of A Down

(SOAD) solisti Serj Tankian veRage Against The Machinemüzik grubunun elektro gitaris-ti Tom Morello Axis of Justice(Adalet Ekseni) isimde bir or-ganizasyon kurdu. Radyo ve in-ternet sitesi üzerinden yayın ya-pan bu organizasyon kendinişöyle tanımlıyor: “Biz barış so-runları, insan hakları ve ekono-mik adalete etkin bir şekilde or-ganize etmek için dünya çapın-da müzik hayranları ve yerel si-yasi örgütler arasında bir köprüinşa edilmesini amaçlıyoruz.”İkilinin yayınlarına Red Hot

Chili Peppers, Audiosla, PeteYorn, Tim Walker, Tool, APerfect Circle, Slash, WayneKramer gibi büyük rock müzikisimleri de destek veriyor.

Bu organizasyonun internetsitesinde Türkiye'deki tutuklugazetecilerle ilgili de bir habervar. Ahmet Şık ve Nedim Şe-ner'in tutukluluk sebebi ve davasüreçlerinin anlatıldığı haberdeFetullah Gülen'in süreçteki rolüvurgulanıyor. Haberin içeriğin-de Türkiye'deki tutuklu gazetecisayısının Çin'deki tutuklu gaze-teci sayısından fazla olduğu vehükümetin bunu reddettiği debelirtiliyor. Ahmet Şık'ın ve Ne-dim Şener'in savunmalarına yer

veren yazı Türkiye'nin gazeteci-lere dönük anti demokratik uy-gulamalarını özetliyor.

TÜRK‹YE’DE SOADYayınlarla gündeme gelen

SOAD, Türkiye'de yalan haber-lerle ırkçı bir grup olarak sunul-maya çalışılıyor. Gruba yönelikkaralama haberlerinde SO-AD'ın konser girişlerinde "içeri-ye köpekler ve Türkler giremez"yazılı tabela astıkları iddia edil-mişti. Türkiye'de SOAD yönelikkaralama kampanyasının arka-sında Emeni düşmanı ırkçıgruplar olduğu biliniyor. Saldır-ganlığın sebebi ise grup üyeleri-nin Ermeni olması ve Türkiye

tarihini eleştiren şarkıları. SOAD, bu eleştirilerin

Türkiye devletinin tarihiyle yüz-leşmemesinden ve inkâr politi-kalarını sürdürmesinden kay-naklandığı söylüyor. Türkiye'dehiç konser veremeyen grupbunun nedenini şöyle anlatıyor:“Konsere gelecektik fakat dev-letin bir saldırı olursa koruma-yacakları ve umursamayacakla-rını açıklamalarının ardındangelemedik.” Bu konudaki açık-lamalarına şöyle bir de ek yaptı:“Bizi orada destekleyen yoldaş-larımız var, ne kadar ayrı olsakda bütün dünyada ezilenlerlebir arada olmamız yan yana ol-duğumuzu gösterir.”

Belgesel kütüphanesiArşivlerde bekleyen en az 2 bin 500 belgesel filmi korumaaltına almak, belgeselcilere araştırma kolaylığı sağlamak içinTürkiye’nin ilk dijital belgesel kütüphanesi ‘Arşivist’ kuru-luyor. Proje, Belgesel Sinemacılar Birliği’nin ve KalkınmaBakanlığı’nın finansal desteğiyle gerçekleştirilecek.

Silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Agos GazetesiGenel Yayın Yönetmeni Hrant Dink ölümünün 5.yılında, İstanbul'da şarkılarla anıldı. Moğollar'dan KardeşTürküler'e birçok grup ve sanatçı, Hrant Dink içinsahnedeydi. Gelir, Hrant Dink Vakfı'na bağışlandı.

Silahlı saldırı sonu-cu hayatını kaybe-den Kürt şair veyazar MusaAnter'in eserlerininde yer aldığı 3'üKürtçe 10 kitaphakkında, "Basınyayın yolu ile örgütpropagandası"yaptığı iddiasıylasoruşturma vetoplatma kararıçıktı. Anter’in kitabı15 yıldır raflardaydı.

Ustay›kaybettikSinemanın yaşayan enbüyük isimleriden birisi,olan TheodorosAngelopoulos, ülkesiYunanistan’da geçirdiğitrafik kazası sonucu 76yaşında hayatını kaybet-ti. Angelopoulos,Sonsuzluk ve Bir Gün,Ağlayan Çayır, Ulyssesgibi baş yapıtların daaralarında bulunduğu20’den fazla filminyönetmeniydi.

KÜLTÜRSANAT

Halk›n Sesi

1526 Ocak 2012 / 8 fiubat 2012

Anter’eyasak

Dink için sahneye ç›kt›lar

‘Sen flehir çocu¤usun, bu-ralar› bilmezsin doktor. Bu-ralarda hayat zordur. Neti-cede olan çocuklara oluyordoktor, herkes yapt›¤›n›ncezas›n› çekiyor, çocuklarsabüyüklerin günah›n›’

U⁄UR AKSOY

DARBEC‹Y‹K‹MSEÇ‹ZMED‹

Çankaya Köşkü, eskicumhurbaşkanlarının portresini

yaptırmak üzere başlattığı projededarbeci Kenan Evren’in portresiniçizecek ressam bulamadı. MimarSinan Güzel Sanatlar Üniversitesi,köşkten gelen talebe “Evren hariçhepsini çizeriz!” yanıtını verdi.

Mimar Sinan Güzel SanatlarÜniversitesi Senatosu’ndan rektör

dahil olmak üzere şu ortak görüş çıktı:“Darbe yaparak cumhurbaşkanlığınagelen bir ismin portresini yapmayız.”

Rektör Karayağız, “NedenEvren’in portresini yapmak istemedi-niz” sorusunu “Darbe Türkiye için yüzkarasıdır. Bu darbeye kimse sahipçıkamaz. Akademi hocaları darbeyiyapan insanlardan hesap sorulmasınıherkesten çok ister” diye yanıtladı.

Bundan sonra destekMalkoço¤lu filmlerine

Page 16: 149'uncu sayı

SOKAĞINSESİ 16

Halk›n Sesi26 Ocak 2012 / 8 Şubat 2012

Ü R E T E N B İ Z İ Z Y Ö N E T E N D E B İ Z O L A C A Ğ I Z

Ü lkenin dört bir yanındaHalkevcilerde bir telaş....Kah turuncu önlükleriyle

Van’da depremzedelerin yanında,kah turuncu flamalarıyla adliyeönlerinde, kah ulaşım hakkı, barınmahakkı için belediye önlerindeler.Halkevleri’nin dışı gibi içi dehareketli. Çünkü 80. yaşını doldur-mak üzere olan bu köklü örgüt, buyılki genel kurullara özel bir anlamyüklemiş. Demokrasi forumlarıörgütleniyor, yeni Halkevleri açılıyor,üye kampanyaları tüm hızıyla sürü-yor.

Halkevleri Genel Başkanı İlknurBirol’a yeni dönem çalışmalarını sor-duk, o da Halkın Sesi okurları içinanlattı. Birol, “Bu örgütü bir ağacındalları gibi büyütmek için gecegündüz çalışıyoruz” diyor ve ekliyor:“Her genel kurulumuzda ‘halk ve hakmeclisleri’nin kuruluşlarına şahitlikyapıyoruz. Genel kurullarımızdabugünü konuşuyoruz, eksikliklerimizigörüyoruz ve bu eksikleri gidererekgeleceği planlıyoruz.”

AKP’nin baskı politikalarının özel

hedeflerinden biri olmasıHalkevleri’ne bu dönemde özel biranlam yüklüyor. Hopa olayları son-rasında çok sayıda üyesi tutuklananve soruşturulan Halkevleri üzerindekibaskılar “kamu yararına dernek”statüsünün gizlice kaldırılması ve“amaç dışı faaliyet” soruşturmaları iletırmanıyor. Ancak Halkevcilersözcüğün gerçek anlamıyla yılmıyor,direniyor. Hopa davasında toplumsalmuhalefetin geniş kesimlerini sefer-ber ederek, ilk duruşmada tüm tutuk-luların serbest bırakıldığı etkili birkampanya örgütleyen Halkevleri, yenidönemde hak mücadelelerinin yanısıra demokrasi mücadelesinin deetkin bir odağı olarak öne çıkıyor.

İlknur Birol ülkedeki genel baskıatmosferini ve Halkevcilerin kendile-rine çıkardıkları görevleri şu sözlerleanlatıyor:

“AKP iktidarının ‘ustalık’la becer-diği yegane iş, halkın bütün kamusalhaklarını ve özgürlüklerini ortadankaldırmak olmuştur.

“Topyekun saldırı altındahaklarından ve özgürlüklerinden olanhalkın en ufak tepkisi dahi yoğun

saldırılarla karşılaşmakta ve gözükorkutulmaktadır. İtiraz edersen yahapsi boylarsın, ya işsiz kalırsın ya da‘ölürsün.’

“Bu Halkevcilere tarihsel görev-lerini yeniden hatırlatan bir durum-dur. Görev, bizi insan kılan söz, ey-lem, örgütlenme haklarımızı gaspe-denler karşısında işimizin ve aşımızıntehlikede olduğu, onurumuzun ve ge-leceğimizin piyasa ipoteğiyle ortadankaldırılmaya çalışıldığı, bilimin yerinetaassub, aklın yerine kör inançlarınegemen kılındığı bu tarihsel aralıktabu karanlığa direnmektir.

“Görev, faşist darbelerden,saldırganlıklardan, baskılardan başınıdik tutarak alnının akıyla çıkmak veiktidar kabadayılıklarına mahallelerinkuytularında biriktirdiği ‘cesaret’ ilekarşı koymaya devam etmektir.”

Kocaeli’nde 22 Kasım günü düzen-lenen operasyonda tutuklanan 4 üyesihala hapishanede bulunan Halkevleri,yalnızca kendi üyelerinin yargılandığıdavaları değil, bütün toplumsalmuhalefet unsurlarına yönelikdavaları gündeminin ilk sıralarındatutuyor.

Birol, İstanbul Halkevi’nin 5Şubat’ta İTÜ Taşkışla’de gerçekleşti-rilecek olan genel kurulunu, birdemokrasi forumu olarak örgütledik-lerini hatırlatarak devam ediyor:“AKP iktidarının pervasızca sürdür-düğü saldırganlık karşısında direnişigeliştirmek durumundayız. Bizleri‘kamuya yani halka yararlı’ çalışmak-tan hiçbir şey alıkoyamaz. Ne bakan-lar kurulu kararları, ne mahkemelerne de cezaevleri.”

İlknur Birol bu dönemde barışmücadelesinin de kritik bir görev ol-duğuna dikkat çekiyor: “Bölgemizdeve ülkemizde savaşı ve savaşıntaşeronluğunu benimseyen iktidargüçleri karşısında, barış için mücade-leyi büyütmek de görevimizdir.”

80. yıl vesilesiyle yeni bir üyelikkampanyası başlattıklarını söyleyenBirol, AKP faşizmine, neoliberalizmeve savaşa karşı olan herkesi Halkevle-ri’ne üye olmaya çağırıyor. Birol söz-lerini mücadelenin adresini bir kezdaha hatırlatarak bitiriyor:“Halkevleri , özgürlük, eşitlik veadalet yürüyüşüne ‘sokak’ta devamedecektir.”

Gazi Mahallesi 16Ocak’ta Halkevi’ne

kavuştu. Gazi Halkevi kitleselbir etkinlikle açıldı. Açılışıizleyen günlerde GaziHalkevi’ni ziyaret ederek, buyeni Halkevi’nin öyküsünükurucularından dinledik.

Gazili Halkevciler,Halkevi’nin mahalledenbirçok insanın desteğiyleaçıldığını söylüyor. Kimizamanını, kimi boyasınıvermiş, her şeyi sil baştandayanışmayla kurmuşlar.Şafak Karaca, Halkeviaçılmadan önce sürdürdük-leri çalışmaları şöyle aktardı:

“Gazi’de insanlarHalkevini televizyondan takipettikleri kadarıyla Hopaeylemleri ve ulaşım eylem-lerinden tanıyorlardı bizi.“Siz metrobüste turnikeler-den atlayanlar değil misiniz?”diye soruyorlardı. Halkeviaçılmadan önce burada iki

toplantı yaptık.Toplantılarımızda ulaşımhakkı için bir şeyler yapmafikri oluştu. Ulaşım alanındayaşanan sıkıntılar GaziMahallesi’nin çok can yakanherkesi ortak paydada kesenciddi sıkıntılar. Ulaşımınniteliği ve ulaşım bedelleriyleilgili çalışmalar yaptığımızdaçarpıcı sonuçlar elde ettik.

AKP’nin yoğun olarak oyaldığı bir mahallede 14 durakvar ve Büyükşehir Belediyesioraya 130 tane otobüs veri-yor. Gazi Mahallesi’nin 56tane otobüs durağı var ve oAKP’li mahalleye göre nüfusyoğunluğu daha fazla ama 80tane otobüs veriliyor. 35senelik körüklü otobüslergeliyor, 4-5 durak sonra

doluyor. Biz de ulaşımsorunuyla ilgili muhtarları dakattığımız daha fazla insanaulaştığımız bir çalışma yap-maya karar verdik. Ayrıca,Halkevleri’ne dönükbaskılara karşı 80. yılındaGazi Mahallesi’nden bir yanıtvermeyi düşünüyoruz.”

On dört yıldır GaziMahallesi’nde yaşayan Ruhi

Kara da şunları anlatıyor:“İlk hafta kapıyı çalan eksikolmadı. İki sokaküstümüzdeki okulun yakınınabaz istasyonu kurulmasınıistemeyen ve bunun içinmahallesinde imza toplayanbir amca kapımızı çaldı.”

Gazi’de yaşayan insanlarınçoğunluğunun Kürt ve Aleviolduğu için görmezden gelmedurumu söz konusuolduğunu söyleyen KaraYunus Emre Mahallesi’ndeaile hekimliği uygulamasınınyarattığı sorunlara işaret etti:

“50 bin nüfuslu yere altı aydoktor gelmedi. Buradakitemel hedefimiz haklarmücadelesini yaymak.”

Gazi Halkevi üyelerindenHasan Aslan son noktayıkoyuyor:

“Umut ediyoruz bir yılsonra durağımızın ismiHalkevi olacak. HerkesHalkevi’ni tanıyacak bilecek.”

Halkın hak vedemokrasi kürsüsü

Halkevleri genel kurulları,AKP faşizmine karşı söyle-yecek sözü olanların de-mokrasi kürsüsü olacak

Halkevciler, ‘AKP halkıölümle, hapisle, işsizlikletehdit ederken bu karanlığadirenmek görevdir’ diyor

80. yıl vesilesiyle yeni birüyelik kampanyası başlatanHalkevciler, halkı daha et-kin örgütlenmeye çağırıyor

KOCAELİ DİMDİK AYAKTA

KKooccaaeellii HHaallkkeevvlleerrii 1166 yy››lldd››rr ssüürrddüürrddüü¤¤üü ffaaaalliiyyeettlleerrllee iillggiillii aaffiiflfllleerrddeenn oolluuflflaannbbiirr sseerrggii ddüüzzeennlleeddii.. ““HHaallkkeevvlleerrii GGYYKK üüyyeessii MMeettiinn KKaayyaa vvee SSaarraayybbaahhççeeHHaallkkeevvii BBaaflflkkaann›› MMiihhrriiccaann AAttaallaayy bbuu eettkkiinnlliikklleerree kkaatt››lldd››kkllaarr›› iiççiinn ttuuttuukklluullaarr””ddiiyyeenn HHaallkkeevvcciilleerr hheerrkkeessii 2288 OOccaakk’’ttaa yyaapp››llaaccaakk ggeenneell kkuurruullllaarr››nnaa ddaavveett eettttii..

ADANA HAKLARININ PEŞİNDE

AAddaannaa HHaallkkeevvii’’nniinn 2222 OOccaakk’’ttaa ggeerrççeekklleeflflttiirriilleenn ggeenneell kkuurruulluunnddaa uullaaflfl››mm zzaamm--llaarr››nn›› ggeerrii aalldd››rraannllaarr vvee MMeeyyddaann MMaahhaalllleessii’’nnddee nniitteelliikkllii uullaaflfl››mm hhaakkkk›› iiççiinnmmüüccaaddeellee eeddeennlleerr bbuulluuflflttuu.. SSeeyyhhaann ‹‹llççeessii’’nnddee kkeennttsseell ddöönnüüflflüümmee kkaarrflfl››mmüüccaaddeellee eeddeenn BBaarr››nnmmaa HHaakkkk›› BBüürroossuu ddaa ddeenneeyyiimmlleerriinnii ppaayyllaaflfltt››..

TRABZON VADİLERDEN TAŞIYOR

TTrraabbzzoonn’’ddaa HHaallkkeevvcciilleerr ggeenneell kkuurruullddaa ssoonn yy››llllaarrddaa öönnee çç››kkaann HHEESS kkaarrflfl››tt››mmüüccaaddeelleelleerrii ddee¤¤eerrlleennddiirrddii.. KKaarraaddeenniizz’’iinn ddöörrtt yyaann››nnddaa bbooyy vveerreenn ddoo¤¤aa vveeyyaaflflaamm hhaakkkk›› mmüüccaaddeelleelleerrii ddeerreelleerrii,, vvaaddiilleerrii bbuulluuflflttuurruurrkkeenn TTrraabbzzoonnlluuHHaallkkeevvcciilleerr ddee bbuu mmüüccaaddeelleelleerrllee ttüümm bbööllggeelleeyyee uuzzaanndd››..

Halkevleri Gazi Mahallesi’nde16 Ocak’ta coşkulu bir etkinlikle açılan Gazi Halkevi’nin kuruluş öyküsünü, ma-hallenin emektarları Halkın Sesi okurları için anlattı