adana İÇme suyunda fekal kolİform …toplam aerob bakteri, toplam koliform düzeyleri ile fekal...

64
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ Abdulkadir ÖZASLAN ADANA İÇME SUYUNDA FEKAL KOLİFORM DÜZEYİNİN BELİRLENMESİ ve ANTİBİYOTİK DİRENÇLİLİK FREKANSI BİYOTEKNOLOJİ ANABİLİM DALI ADANA, 2009

Upload: others

Post on 09-Mar-2020

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Abdulkadir ÖZASLAN

ADANA İÇME SUYUNDA FEKAL KOLİFORM DÜZEYİNİN BELİRLENMESİ ve ANTİBİYOTİK DİRENÇLİLİK FREKANSI

BİYOTEKNOLOJİ ANABİLİM DALI

ADANA, 2009

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ADANA İÇME SUYUNDA FEKAL KOLİFORM DÜZEYİNİN

BELİRLENMESİ ve ANTİBİYOTİK DİRENÇLİLİK FREKANSI

ABDULKADİR ÖZASLAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

BİYOTEKNOLOJİ ANABİLİM DALI

Bu tez 16/02/2009. Tarihinde Aşağıdaki Jüri Üyeleri Tarafından

Oybirliği/Oyçokluğu İle Kabul Edilmiştir.

İmza:.............................. İmza:................................... İmza:............................

Prof. Dr.Sadık DİNÇER Doç. Dr.Hatice GÜVENMEZ Yrd. Doç. Dr. Fatih MATYAR

DANIŞMAN ÜYE ÜYE

Bu tez Enstitümüz Biyoteknoloji Anabilim Dalında hazırlanmıştır.

Kod No:

Prof. Dr. Aziz ERTUNÇ

Enstitü Müdürü

Bu çalışma Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi Tarafından Desteklenmiştir. Proje No: FEF2007YL18

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak

gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere tabidir.

I

ÖZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA İÇME SUYUNDA FEKAL KOLİFORM DÜZEYİNİN

BELİRLENMESİ ve ANTİBİYOTİK DİRENÇLİLİK FREKANSI

Abdulkadir ÖZASLAN

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BİYOTEKNOLOJİ ANABİLİM DALI

Danışman : Prof. Dr. Sadık DİNÇER Yıl : 2009, Sayfa : 54 Jüri : Prof. Dr. Sadık DİNÇER

Doç. Dr. Hatice GÜVENMEZ Yrd. Doç Dr. Fatih MATYAR

Bu çalışmada Adana içme suyundan mevsimsel olarak alınan örneklerde

toplam aerob bakteri, toplam koliform düzeyleri ile fekal koliform bakterilerin

araştırılması ve izolatların yaygın kullanılan antibiyotiklere karşı dirençlilik

frekansının belirlenmesi amaçlanmıştır.

Araştırma bulgularına göre, Adana içme suyunda E. coli’ye rastlanmamıştır. Halkın

ortak kullandığı çeşmelerde Pseudomonas sp., Klebsiella pneumonia ve Shigella sp.

gibi bakteriler tespit edilmiştir. Bulgular yerleşim yerlerine göre incelendiğinde

Seyhan ilçesi örneklerinin Yüreğir ilçesi örneklerine oranla hijyenik kalitesinin daha

iyi olduğu gözlenmiştir. Antibiyogram sonuçlarına göre; Cefazolin’e % 80,

Cefuroxim’e % 40, Ampicilin’e %16.6, Streptomisin’e %16.6 direnç gözlenirken

Ceftriakson, Gentamicin ve Imipenem’e dirençlilik gözlenmemiştir.

Araştırma bulguları, Adana bölgesinde test edilen suların mikrobiyolojik

açıdan temiz olduğunu göstermiştir.

Anahtar Kelime: Fekal koliform, Adana içme suyu, Antibiotik dirençliliği.

II

ABSTRACT

MSc THESIS

DETERMINETION OF FECAL COLIFORM LEVELS AND ANTIBIOTICS

RESISTENCE FREQUENCY OF ADANA DRINKING WATER

Abdulkadir ÖZASLAN

DEPARTMENT OF BIOTECHNOLOGY

INSTITUTE OF NATURAL AND APPLIED SCIENCES UNIVERSITY OF CUKUROVA

Supervisor: Prof. Dr.Sadık DİNÇER Year : 2009, Pages : 54 Jury : Prof. Dr. Sadık DİNÇER

Assoc. Prof. Dr. Hatice GÜVENMEZ Assoc. Prof. Dr. Fatih MATYAR In this study, it was took samples as seasonal from Adana drinking water. In

this samples were identified level of total aerob, total coliform, investigated fecal

coliform and aimed to determined of antibiotics which were frequently used

recently, resistance frequency. According to the biochemical analysis results, Adana

drinking water didn’t include E. coli but the in common used public tap water was

determined Pseudomanas sp, Klebsiella pneumonia and Shigella sp.

Results were investigated as setting area and it was found that the samples of

Seyhan country were better hygiene than samples of Yüreğir country. Isolates,

determined antibiotics resistance shown that the most of resistance again cefazolin

(% 80), after that Cefuroksim(% 40), Ampicilin(16.6) and Streptomycin(% 16.6),

and were sensitive opposite of Cetrifiakson, Gentamycin and Imipenem respectively.

It is end of the study, it was concluded that drinking water was not threat

component of public health..

Key Words: Fecal Coliform, Adana drinking water, Antibiotic resistance.

III

TEŞEKKÜR

Yüksek lisans eğitimim boyunca, çalışmanın düzenlenmesi, gerçekleştirilmesi

ve değerlendirilmesinde katkılarıyla beni yönlendiren, bana yol gösteren ve

destekleyen, bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım danışman hocam Sayın Prof Dr

Sadık DİNÇER’e teşekkürlerimi sunarım.

Bana inanan, güvenen ve benim için her şeyin yeniden başlamasına vesile

olan Adana Numune Hastanesi Biyokimya uzmanı hocam Nuran TÜYSÜZ’ e,

Tez çalışmalarımda yardım eden tüm hocalarıma, araştırma görevlilerine ve

arkadaşlarıma,

Tezimin deney aşamasında benden yardımlarını esirgemeyen, Araş. Gör.

Ayşenur KAYA, Uzman biyolog Demet UTUŞ, Lab.Tek. Mustafa BUCAK ve

Biyolog Sayım AKTÜRK arkadaşıma,

Hayatım boyunca hep yanımda olan ve desteklerini esirgemeyen sevgili,

babam Ali ÖZASLAN’a, annem Sıttı ÖZASLAN’a ve çok sevdiğim kardeşlerime

TEŞEKKÜRÜ BİR BORÇ BİLİRİM.

IV

İÇİNDEKİLER SAYFA

ÖZ………..………………………………………………………….………………..I

ABSTRACT………………………………………..………………………………..II

TEŞEKKÜR………………………………..………….……………………….…..III

İÇİNDEKİLER ………………………………..…………………………………..IV

ÇİZELGELER DİZİNİ…………………………………………………………..VII

ŞEKİLLER DİZİNİ………………………………….………………………..…VIII

1. GİRİŞ……………………………………………….……………………………..1

1.1. Su kirliliği……………..………….…………………….…………………........3

1.1.1. Fiziksel Kirlenme……………..……………………………………………3

1.1.2. Evsel Kirlenme …………………………………………………………….3

1.1.3. Radyoaktif Kirlenme……………..………………………………………...4

1.1.4. Kimyasal Kirlenme………….………………….…………………………..4

1.1.5. Mikrobiyolojik Kirlenme…………………...…………………..………......4

1.1.5.1. Koliform Grubu Bakteriler…………………..…………………………5

1.1.5.1.(1). Patojenik E.coli............................................................................9

1.1.5.1.(2). Salmonella……………………………………………….……...9

1.1.5.1.(2).(a). Salmonella typhi…………..……....……………….……….10

1.1.5.1.(3). Shigella…………………….………………………..…………10

1.1.5.1.(4.) Vibrio cholera…………………….………………...………….11

1.1.5.1.(5). Aeromonas..................................................................................11

1.1.5.1.(6). Pseudomonas aeruginosa…………….…….……………….....12

1.1.5.1.(7). Acinetobacter………………………..……..………………..…12

1.2. Kemoterapötik ilaçlara karşı Direnç………….……....……………...……….13

1.2.1. Antibiyotik Direnç Mekanizmaları…………………..…………..………..14

1.2.1.1. Doğal Direnç…………………………………….………...…..……..14

1.2.1.2. Kazanılmış direnç………..…………………………………………..15

1.2.1.2.(1). Mutasyona Bağlı Olmayan Direnç………………..…….……..15

V

1.2.1.2.(2). Direnç Kazanılmasını Sağlayan Genler………….....….……...15

1.2.1.3.Enterokoklarda β-laktam Grubu Antibiyotik Direnci.…………….….16

1.3. İçme Suyu Şebekelerinin Mikrobiyolojik Kirlenme Potansiyeli……..…....…...17

1.4. Adana İçme Suyunun Temin Edildiği Çatalan Barajı………..……...........…….18

1.5.ÇALIŞMANIN AMACI…….……………...………………….………………..20

2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR…………………………...…………….……………21

3. MATERYAL VE METOD………………………...…………….……………..25

3.1.Materyal ……………………………………………………….….……..……25

3.1.1. Kullanılan Antibiyotikler………………………………….……………....25

3.1.2. Kullanılan Besiyerleri ve Kimyasallar………………...…………………..25

3.1.2.1. Plate Count Agar (PCA)…………………………………….……….25

3.1.2.2. Nutrient Agar…………………………………….…………..……….26

3.1.2.3. Mc Conkey Besiyeri………………………...………………………..26

3.1.2.4. Sodyum Tiyosülfat…………………………………………..……….27

3.2. Metod…………………………………...……………………………………..28

3.2.1. Örneklerin Toplanması……………………………………………...……..28

3.2.2.Koliform Organimaların Tayini İçin Membran Fitre Tekniği………......…29

3.2.3.Toplam Aerob Bakterilerin Saptanması ………..…..……….………….....31

3.2.4. Koliform Grubu Bakterilerin Tanımlanması ……………………………..31

4. BULGULAR VE TARTIŞMA…………………………………...…….……….32

4.1. Adana Yüreğir ve Seyhan İlçesi İçme Sularında Görülen

Bakteriyolojik Kontaminasyon……………………………………….……….32

4.2. Toplam Aerob Bakteri Sayımı………………….….………………..…………34

4.3. Adana İl Merkezinin Bakteriyolojik Kirliliğin İrdelenmesi…………….....…..36

4.3.1.Yüreğir Merkez İlçesinde Bakteriyolojik Kirliliğin Durumu…………..…..37

4.3.2.Seyhan Merkez İlçesinin Bakteriyolojik Kirlilik Durumu…………..……..39

4.4. İçme Suyundan İzole Edilen İzolatların Antibiyogram Bulguları…………......40

VI

5. SONUÇ VE ÖNERİLER………………………….…………………………….43

5.1. Antibiyotik Direncini Azaltmaya Yönelik Öneriler……………..…………....45

KAYNAKLAR………………………………………………..……………………46

ÖZGEÇMİŞ ………………………………………………………….……………54

VII

ÇİZELGELER DİZİNİ SAYFA

Çizelge 1.1. “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik”

Esaslarına Göre İçme Sularında Aranan Mikrobiyolojik

Parametreler…..…………………………………………….…

7

Çizelge 1.2. Su ile Bulaşan Hastalıklar……………………………………. 8

Çizelge 4.1. Sağlık Bakanlığı Verilerine Göre Adana Yüreğir İlçesi

(1997-2005) Bakteriyolojik Kirlilik Durumu……..…..…..…..

34

Çizelge 4.2. Sağlık Bakanlığı Verilerine Göre Adana Seyhan İlçesi (1997-

2006) Bakteriyolojik Kirlilik Durumu……….………………..

35

Çizelge 4.3. Toplam Aerop Bakteri Sayıları 36

Çizelge 4.4. Adana Şehir Merkezinde Toplanan İçme Sularının

Dağılımları……….……………………………………………

37

Çizelge 4.5. Yüreğir İlçesi Alınan Numunelerin Mevsimsel

Değerlendirilmesi….…………………………………………..

38

Çizelge 4.6. Seyhan İlçesinden Alınan Numunelerin Mevsimsel

Değerlendirilmesi……..…...…………………………………..

40

Çizelge 4.7. İzolatların Antibiyotik Dirençlilik Frekansları………………. 42

VIII

ŞEKİLLER DİZİNİ SAYFA

Şekil 1.1. Koliform Grubu Bakterilerin Elektronmikroskobu Görüntüsü… 5

Şekil 1.2. Adana Çatalan Barajı…………………………………..……….. 18

Şekil 3.1. Adana İçme Suyu Numunelerin Toplandığı Bölgeler…………... 29

Şekil 3.2. Sulardan Bakteriyolojik Numune Alma………………………… 30

Şekil 3.3. Membran Filtre Tekniğinde Kullanılan Sistem………………… 31

Şekil 3.4. Membran Filtre Yöntemi ile Üreme Görülmeyen Besiyeri…….. 32

Şekil 4.1. Toplam Aerop Bakterilerin Saptanması İçin PCA Besiyeri……. 36

Şekil 4.2. Yüreğir ve Seyhan İlçeleri İçme Suyunun İrdelenmesi………… 37

Şekil 4.3. Nutrient Agar Besiyerinde Stok Edilen Bakteriler……………... 38

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

1

1. GİRİŞ

Su çok eski tarihlerden beri, en değerli kaynaklardan biri olarak kabul

edilmektedir. M.Ö.IV. yüzyılda “Dünya su ve topraktan meydana gelmiştir.” Diyen

Empodekles’in bu tanımlanmasının sınırları daha da genişletilerek “Dört Eleman

Kuramı” ortaya atılmıştır. Bu kurama göre bütün cisimler “Su, toprak,hava ve

ateşten” oluşmaktadır. Modern bilim ışığı altında su için, “Yaşam suda başlamıştır.”,

“Susuz yaşam olmaz” şeklinde değerlendirmeler yapılmaktadır. Bütün bu ifadeler

suyun dünyamızın yapısı ve canlıların yaşamı için ne kadar önemli olduğunu

göstermektedir.

İnsan vücudunun % 65’i, kanın % 80 – 90’ı, kaslarınızın %75’i, bitkilere ait

taze ağırlığın % 60 – 85’i su içermekte olup, bedenimizin ısı dengesi, hücre içi

yaşamın devamı, besinlerin yakılması ve sindirilmesi suya bağlıdır. Bunlar dışında

ayrıca suyun canlı ve cansız çevre üzerinde ekolojik ve fizyolojik bakımdan çok

önemli işlevleri olduğu da bir gerçektir. Örneğin belirli bitki ve hayvan topluluklarını

barındıran büyük yaşam kuşaklarının, çeşitliliği, yeryüzü üzerindeki dağılımı ve

şekillenmeleri de su faktörüne bağlığıdır. Hatta su bu yaşam dünyalarının bazılarının

adına damgasını vurmaktadır: Tropik yağmur ormanları, Kurak bölge ormanları, v.b.

İnsan tarih boyunca suyu temizlenmek ve kirleticileri ortadan kaldırmak

amacıyla kullanmıştır. Kirletici maddelerin son yıllarda artması nehirler, göller ve

okyanusların kirlenmesine olmaktadır. Hayati öneme sahip olar bu sularımızın

kirlenmesi sonucu doğal sistemler, barındırmış oldukları türler zarar görmekte ve yok

olmakta ayrıca sağladıkları kolaylıklar ve faydalar giderek azalmaktadır. Ayrıca

kirliliğe ek olarak su kıtlığının son zamanlarda adından söz ettirmesi geleceği tehdit

altına sokmaktadır (Çepel, 2003).

Dünya nüfusunun % 40’ını barındıran 80 ülke şimdiden su sıkıntısı

çekmektedir. 1940-1980 yılları arasında su kullanımı iki katına çıkmıştır. Nüfusun

hızlı artması, bu karşılık su kaynaklarının sabit kalması sebebiyle su ihtiyacı her

geçen gün artmaktadır. Bu nedenle kısıtlı olan içme sularının korunması için her

türlü kirleticilerin azaltılması yanında mikrobiyolojik kirlenme potansiyellerinin

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

2

tespit edilerek bu olumsuz durumun ortadan kaldırılması büyük öneme sahiptir

(Kumbur, 1997).

Sağlık ve güvenilir bir içme suyunun temin edilerek tüketiciye ulaştırılması

toplum sağlığı için son derece önemlidir. Dünya Sağlık Örğütü (WHO) verilerine

göre, gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan hastalıkların % 80’ı içme suyunda

kaynaklanmaktır (Baklaya ve Açıkgöz, 2004).

İçme suyu arıtma tesisi çıkışında bakteriyolojik standartlara uygun olan içme

suyunun dağıtım sistemi içerisinde mikrobiyal stabilitesinin sağlanması oldukça

zordur. İletim sırasında su tüketiciye ulaşana kadar bir takım değişikliklere

uğrayabilmekte ve heterotrofik bakteri sayısı önemli oranda artabilmektedir

(LeChevallier, 1987).

İçme suyu arıtma tesisinde dezenfeksiyon ile etkin bir mikroorganizma

giderimi sağlansa da dezenfektan bileşiklerinin dağıtımı arasında kaybolması,

dezenfektanların boru çeperlerine tutunmuş bakteriler üzerinde pek etkili olmaması

ve dezenfeksiyona dirençli türlerin yaşamlarını sürdürebilmesi tüketiciye ulaşan içme

suyunda bakteriyel çoğalmanın kontrol altına alınmasında dezenfeksiyonu yetersiz

kılmaktadır (Van der Kooij, 1992).

İnsanların her türlü aktiviteleri sonucu havada, suda ve toprakta oluşan

olumsuz gelişmeleriyle ekolojik dengenin bozulmasına neden olan ve aynı aktiviteler

sonucunda ortaya çıkan koku, gürültü ve atıkların çevrede oluşturduğu arzu

edilmeyen sonuçlar “Çevre Kirlenmesi” olarak tanımlanır (Türkman, 1993).

Çevre sorunları çok eskiden beri var olmasına karşın tanınması ve anlaşılması

çok uzun bir süre gerektirmiştir. Birçok çevre sorunu olmasına karşın, bunların başını

su kirliliği teşkil etmektedir.

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

3

1.1. Su Kirliliği

Su kirlenmesi veya su kirliliği, su kalitesinin fiziksel, kimyasal ve biyolojik

niteliklerinin suyun herhangi bir kullanımını sınırlayacak şekilde değişim göstermesi

olarak tanımlanabilir. Kirlenme bir fiil veya aksiyon değildir; kirlenme bir su

yatağına her hangi bir kirleticinin fazla miktarda girmesi sonucu oluşan bir durumdur

(Karpuzcu, 1994).

Yeryüzündeki sular, güneşin sağladığı enerji ile birlikte sürekli bir döngü

içinde bulunurlar. İnsanlar ihtiyaçlarını karşılayabilmek için suyu bu doğal döngüden

alır ve kullandıktan sonra tekrar aynı döngüye geri verir. Bu doğal süreç sırasında

suya karışan her türlü zararlı madde suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik

özelliklerini değiştirerek su kirliliğine sebep olur. Su kirliğine neden olan temel

unsurlar nüfus artışı, kentleşme, sanayileşme, tarımsal mücadele ilaçları ve kimyasal

gübrelerdir.

1.1.1. Fiziksel Kirlenme

Enerji santralleri, çelik, kağıt ve araba fabrikaları gibi büyük endüstriyel

kuruluşlar çevreye zararlı katı ve sıvı maddeleri vermektedir. Bu maddeler fenol,

arsenik, siyanür, krom, kadmiyum gibi toksik maddeler içerirler. Termik kirlenme

fiziksel kirlenmeler arasında oldukça önemlidir. Özellikle endüstrisi gelişmiş

ülkelerde göl ve nehir kenarlarında kurulan fabrikalarda, kondansatörleri soğutmak

amacıyla ortamdan alınan ve kullandıktan sonra hem ısınmış hem de kirlenmiş olarak

doğrudan ortama verilen kirli ve sıcak sular çevreyi tehdit etmektedir.

1.1.2. Evsel Kirlenme

Evsel kirlenmeye neden olan atık maddeler lağım suları ile denize, iç suya

veya toprağa verilir. Evsel atıklar arasında yer alan Sentetik Deterjanlar içerdikleri

fosfatlar yüzeysel sularda ötrofikasyona ve dolayısıyla ikincil kirlenmeye neden

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

4

olmaktadır. Sentetik deterjanların evlerde kullanılmaya başlaması evsel atık sularının

özelliğini değiştirmiş ve bu sulara endüstriyel sularda rastlanılan benzer nitelikler

vermiştir.

1.1.3. Radyoaktif Kirlenme

Radyoaktif kirlenme hastanelerden, araştırma kuruluşlarında ve bazı endüstri

dallarından kaynaklanabilmektedir. Nükleer silah denemeleri sonucunda artan

radyoaktivite, yağmur sularını da kirletmekte ve bunun sonucu olarak yüzeysel sular,

radyoaktif kirlenmeye maruz kalmaktadır (Tanyolaç, 1993).

1.1.4. Kimyasal Kirlenme

Günümüzde suların kimyasal açıdan kirlenmesi önemli sağlık sakıncalarını

doğurmaya başlamıştır. Gelecekte en önemli su kirliliği sorunlarından birisinin

kimyasallarla olan kirlenme olacağı düşünülmektedir. Sanayileşme ve tarımda yapay

gübre ve pestisitlerin kullanımının artması ve sanayide kullanılan binlerce kimyasal

maddeler, suların kirlenme riskinin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Güler ve

Çobanoğlu, 1994).

1.1.5. Mikrobiyal Kirlenme

Suların hijyenik açıdan kirlenmesine neden olan mikroorganizmalar, genellikle

hastalıkla veya portör (Hastalık taşıyıcı) olan hayvan ve insanların dışkı ve

idrarlarından kaynaklanır. Bulaşıcı etki ya da bu atıklarla doğrudan temasla veya

atıklarının karıştığı sulardan dolaylı olarak gerçekleşir. İçme suyu temini açısından

hijyenik kirlenme önemli bir sorun oluşturmaktadır.

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

5

Deniz ve iç suların lağım sularından başka çeşitli kirleticilerin karışması veya

suda biriken organik maddelerin çürümesi sonucu gelişen bakteri populasyonları

bakteriyel kirlenmeye neden olur (Tanyolaç, 1993).

Depolanmış sular başlıca Pseudomanas, Achrobacter, Micrococcus,

Streptomycetes ve özellikle Enterobacteriaceae üyeleri gibi çok geniş bir bakteri

topluluğunu barındırır.

İçme suyu Enterobacteriaceae üyelerinin doğal yaşam ortamı değildir ve temiz

suda çoğalmazlar. Bunlardan koliform grubu bakteriler insan sağlığı açısından ve su

kirliliği varlığının göstergesi açısından önemlidir.

1.1.5.1. Koliform Grubu Bakteriler

Koliform olarak adlandırılan bakteriler Gram negatif, fakültatif anaerob, spor

oluşturmayan, 35-37°C’de laktozdan gaz oluşturan çubuk şekilli bakterilerdir

(Halkman, 2005). Bu tarife göre hangi bakterilerin koliform grup olarak

tanımlanmaları gerektiği halen tam olarak açığa kavuşmuş değildir. Bunun nedeni

bakterilerin en dinamik gruplarından biri olan Enterobacteriaceae familyasındaki

yoğun taksonomik değişiklerdir. Citrobacter, Enterobacter, Escherichia, Hafnia,

Klebsiella, Serratia bakterileri bu gruba örnektir.

Şekil 1.1. Koliform Grubu Bakterilerin Elektronmikroskobu Görüntüsü (www.unibielefeld.de)

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

6

Koliform grubu bakterilerin doğal habitatları, sıcakkanlı hayvanların barsakları

olduğu gibi bunlar bitki veya toprak kökenli de olabilirler. Koliform grup bakteriler

içinde sadece E. coli barsak kökenlidir ve dolayısıyla E. coli bulunan bir örnek

doğrudan veya dolaylı olarak (lağım suyu aracılığıyla) dışkı ile bulaşmış kabul edilir.

Grubun diğer öğelerinin dışkı kökenli olanları E. coli gibi fekal kontaminasyon

indeksi iken bitki veya toprak kökenli olanlar saprofit mikroorganizmalar olarak

kabul edilir ve dolayısıyla gıdalarda belirli sayıda bulunmalarına izin verilir.

Enterobacter aerogenes genellikle toprak kökenlidir.

İçme suyunda koliform grubu bakterilerin bulunması ise, suyun başka bir

kaynaktan kirlendiğini gösterir. Bu bakterilerin suda bulunması ve de patojen etkiye

sahip olması tehlikelidir.

Fekal kirlenmenin değerlendirilmesinde E. coli, Streptococcus feacalis,

Clostridium perfringens ve fekal koliform fajları gibi organizmalar gösterge olarak

kullanılmasına rağmen genelde indikatör organizma olarak E. coli’dir.

Mikrobiyolojik kirleticiler suda bulunabilecek diğer kirleticilerle kıyaslanmayacak

derecede büyük ve yaygın tehdit oluşturabilmektedirler.

Bunların varlığı suya hammaddeden başlayıp suyun taşınmasına kadar bir yada

daha fazla aşamada doğrudan yada dolaylı olarak lağım ile dışkı bulaştığının

göstergesidir (Dinçer ve ark., 2001).

Dünyada hızlı nüfuz artışına paralel olarak kirletilmemiş alanlar gittikçe

azalmakta ve bundan en çok sucul ortamlar etkilenmektedir. Kirleticilerin hiçbir

arıtma işlemine sokulmadan deşarjları kirliliğin boyutlarını had safhaya

yükseltmektedir (Halkman, 2005).

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

7

Çizelge 1.1. “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik” Esaslarına Göre İçme Sularında Aranan Mikrobiyolojik Parametreler Parametre Parametrik Değer

Escherichia coli (E. coli) 0/250 mL

Enterokok 0/250 mL

Koliform bakteri 0/250 mL

P. aeruginosa 0/250 mL

Fekal koliform bakteri 0/250mL

Salmonella 0/100mL

Clostridium perfiringens 0/50mL

Patojen Staphylococ’lar 0/100mL

Kaynaktan alınan numunede maksimum 22°C’de 72 saatte agar-agar veya agar-jelatin karışımında koloni sayısı 37°C’de 24 saatte agar-agar karışımında koloni sayısı

100/mL 20/mL

Parazitler 0/100mL

Diğer mikroskobik canlılar 0/100mL

Türk standartlarına (TSE) göre içme sularındaki fekal kirlilik sayısı 0 koloni

oluşturan (KOB)/250 mL’dir (Çizelge 1). İçme suyunun kullanılabilmesi için TS-

266, ASTM, Standart Methods ve kısmen de EEC standartlarınca öngörülen analiz

metotları ve bunların sonuçlarıyla eşdeğer olmak zorundadır.

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

8

Çizelge 1.2. Su ile Bulaşan Hastalıklar (Karpuzcu, 1985)

Suyun Rolü Hastalık Not

Hastalık yapan mikroorganizmaların doğrudan taşıyıcısı

Kolera Bulaşıcı Sarılık Tifo İshal

Su ile geçebilen en tehlikeli hastalık 1975 yılında Yenidelhide100.000 vaka ortaya çıkmıştır.19.yüzyılın en yaygın hastalıkları

Genellikle suyun taşıyıcı olduğu haller

Amipli Dizanteri Basilli Dizanteri Paratifo

Bütün ülkelerde yaygındır.Atıksu tesislerinin içme suyu tesislerine karışması ile oluşur.Tifo’dan daha hafif seyreder.

Muhtemel taşıyıcı ortam Çocuk felci Tularemi

Hastalık yapan virüs evsel atıklarda bulunur. Yüksek ateşle seyreder.

Temiz çevre fakat yetersiz emniyetli su tesisleri

Kancalı kurt Mantar Uyuz Trahom Tifüs

Mikroorganizmalar için yaşama ortamı

Mafsal humması Beyin iltihabı Filariosis (Kan ve barsak parazitlerinin yaptığı hastalık) Sıtma, sarı humma

Tasfiye edilmemiş kanal suları 100 mL de 3 milyondan fazla sayıda koliform

organizma ihtiva eder. İnsanda barsak hastalıklarına sebep olan patojen bakterileri ve

virüslerde bunlarla aynı yerde bulunmaktadır. Bu sebeple koliform bakterileri ihtiva

eden bir suyun, bu nevi patojen etkenleri ihtiva etmesi mümkündür (Muslu, 2001).

Bu açıdan kirletilmiş sular çeşitli hastalıklarında ortaya çıkmasında etkendir

(Çizelge 2).Sudan kaynaklanan hastalıklar; özellikle ılıman ve sıcak iklimlerde insan

ve hayvan dışkısı ile kirlenen sularda ortaya çıkar. Aynı kaynaktan su alan insanların

enfekte olmaları ile salgınlar meydana gelir.

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

9

1.1.5.1.(1). Patojenik E. coli

Koliform grup içinde fekal koliform olarak tanımlanan bakterilerin büyük

çoğunluğunun E. coli olduğu bilinmektedir. Grubun diğer üyeleri toprak ve bitki

kökenli olabilmektedirler. Herhangi bir örnekte E. coli’ye ve/veya fekal koliform

bakterilere rastlanması oraya doğrudan ya da dolaylı olarak dışkı bulaştığının ve yine

bağırsak kökenli Salmonella ve Shigella gibi primer patojenlerin de olabileceğinin

bir göstergesidir. Bu nedenle hiçbir gıda maddesinde, içme ve kullanma sularında,

denizlerde ve göllerde E. coli ve fekal koliform bulunmasına izin verilmezken, bazı

gıdalarda belirli sayıda koliform bakteri bulunmasına izin verilebilmektedir.

E. coli fekal kontaminasyonun bir göstergesi olması yanında genetik yapısı iyi

bilinen canlı olma özelliğine de sahiptir. Suşlarının birçoğu zararsız olan bu

bakterinin bazı patojenik tipleri, insan ve hayvanlarda sonucu ölüme kadar giden

ishallere, yara enfeksiyonlarına, menenjit, septisemi, artheriosklerosis, hemolitik

üremik sendrom, çeşitli immünolojik hastalıklar vb. gibi hastalıklara sebep

olabilmektedir (Chaslus ve ark., 1980).

1.1.5.1.(2). Salmonella

Gram negatif bir bakteri olan Salmonella, klinik laboratuvarda genelde

MacConkey agar, XLD agar, XLT agar, DCA agar veya Önöz agar ile izole edilir.

Bağırsak enfeksiyonuna neden oldukları ve sağlıklı bağırsakta bulunan diğer

bakteriler çok daha fazla sayıda olduğu için, ilk izolasyonunda seçici (selektif) bir

ortam kullanılması gerekir. Klinik nümunelerde Salmonella sayıları o kadar düşük

olabilir ki dışkı rutin olarak bir zenginleştirme kültürüne tabi tutulur, örneğin selenit

buyyonu veya Rappaport Vassiliadis soya pepton buyyonu. Bu ortamlar normal

florasının büyümesine engelleyicidir ama Salmonella türlerinin çoğalmasını

sağlarlar. Ardından, zenginleştirme ortamını birincil seçici ortama inoküle ederek

Salmonella’lar izole edilir. Kan agarında 2-3 mm caplı, nemli koloniler oluştururlar.

Hücreler uzun süre 25-28°C aralığında büyütüldükleri zaman bazı türler bir biyofilm

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

10

oluştururlar, bu biyofilm karmaşık karbonhidratlar, selüloz ve proteinlerden oluşur.

Salmonellalar genelde laktoz fermantasyonu yapmazlar; çoğu hidrojen sülfür üretir,

ferrik amonyum sitrat içeren ortamda bu gaz tepkiyerek kolonilerin ortasında siyah

bir nokta oluşmasına neden olur (Ryan ve Ray 2004).

Hastalık yapan Salmonella türleri, yakın zamanda, pek çok serovarı olan

Salmonella enterica adlı tek bir tür olarak yeniden sınıflandırılmışlardır. Salmonella

typhi dışındaki diğer Salmonella’lar sıkça gıda kaynaklı hastalıkların nedenidir,

özellikle kümes hayvanları ve çiğ yumurtadan kaynaklanırlar. Hayvancılıkta

antibiyotiklerin rutin kulanımı yüzünden oluşmuş antibiyotik dirençli Salmonella

suşlarının enfeksiyonu sorunlu olabilir (Gianella, 1996).

1.1.5.1.(2).(a). Salmonella typhi

Sağlık açısından çok büyük önem taşımaktadır. Ağız yoluyla alındığında etkili

olmaktadır. Suda orta derecede dayanabilmektedir ve klora direnci çok düşüktür.

Tifo; Salmonella typhi’nin sebep olduğu ateş, baş ağrısı, karın ağrısı, şuur bulanıklığı

ile karakterize, insanlara özgü, sistemik enfeksiyon hastalığıdır. Kanalizasyon

sularının, içme ve kullanma sularına karışması sonucu tifo salgınları görülür.

Hastaların kullandığı bardak, havlu gibi eşyalar, sinekler mekanik taşıyıcılık yapar

(Hornick, 1970).

1.1.5.1.(3). Shigella

Shigella’lar hareketsiz Gram negatif, fakültatif anaerob, sporsuz çubuk

bakterilerdir. Oksidaz negatif özellik gösterirler. pH 4.5’nın altında ve 55ºC de 1

saatlik ısı uygulaması ile ölürler. Shigella insanların barsak sistemlerinde bulunurlar

ve insanlar bu bakterilerin yegâne konakçısı olarak kabul edilmektedir. Çünkü diğer

çiftlik hayvanlarında görülmezler. Bazı maymun türlerinde Shigella dysenteriae’ye

rastlanmıştır. Kontamine gıda maddelerinde ve suda bulunurlar. Kontaminasyon

özellikle sıcak ülkelerde gıdaların ve suların insan dışkısı ile kirlenmesi sonucunda

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

11

ortaya çıkar. İnsandan insana bulaştığı, gıdalarla da taşınabildiği ancak gıdaların bu

bakterilerin çoğalmasına olanak tanımadığı, sadece vektör (taşıyıcı) olarak rol aldığı

kesin olarak bilinmektedir. O nedenle de gıda kaynaklı enfeksiyonlara dâhil

edilmezler.

Shigella’lar gıda maddelerinde çok uzun süre canlılıklarını muhafaza

edebilirler ve kısa süreli olarak düşük pH’lı ortamları tolere edebilirler. Gıdalara

kontamine olan ve en sıklıkla rastlanan tür Shigella sonnei’dir. Çiğ kıymada ve

istiridyede rastlanır. Kanalizasyon sularının karıştığı sular vasıtasıyla yayılırlar.

Bulaşmada en fazla etken su kaynaklarıdır (Tunail, 2000).

1.1.5.1.(4). Vibrio cholera

Gastrointestinal infeksiyonlara yol açan Vibrio cholera, eğik, kıvrık, sert

vucutlu, hareketli gram negatif bir bakteridir. Enterik bekterilerin aksine oksidaz

pozitiftir. Isı ve klora çok duyarlıdır. Temiz sularda uzun kirli sularda kısa süre yaşar.

Ağız yoluyla alındığında etkili olmaktadır. Kolera fekal-oral yolla bulaşan

diğer hastalıklar gibi; alt yapısı yetersiz olan, içme ve kullanma sularının

kanalizasyon sularına karışabildiği, sularının sık sık kesildiği, kişisel hijyen

kurallarının uygulanmadığı, sosyoekonomik yönden gelişmemiş ülkelerde büyük

salgınlara yol açmaktadır (Karim, 2004).

1.1.5.1.(5). Aeromonas

Gram negatif çubuk şekilli fakültatatif anaerop bakteri olan Aeromonas’ın 14

tane türü insan hastalıklarıyla ilişkili olup, bunlardan en önemlileri A. hydrophila, A.

Caviae ve A. veronii dir. İki major özelliği insanlarda gastroenterit ve bakteriyemi

veya yaralar oluşturmasıdır. Gastroenteritler tipik olarak kontamine suların içilmesi

veya yiyeceklerin yenmesiyle meydana gelirken, yaraların meydana getirdiği

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

12

infeksiyonlar sadece kontamine sularla meydana gelir. Koleraya benzeyen sulu

kansız ishal tablolarına neden olur. Bu bakterilerde potansiyel virulens faktörleri

endotoksin, hemolysin, enterotoxin, adherence faktörleri mevcuttur (Camus ve ark.,

1998). Hayvan rezervuarı bulunmamaktadır. Klora direnci düşüktür. Suda

çoğalabilmektedir. Sağlık açısından orta derecede önem taşımaktadır. Ağızdan ve

deriden etkilidir (Özgüven, 2006).

1.1.5.1.(6). Pseudomonas aeruginosa

Pseudomonas cinsi bakteriler doğada yaygın olarak bulunmakta, fırsatçı

infeksiyonlar ve hastane infeksiyonlarına yol açmaktadır. Bunlardan Pseudomonas

aeruginosa hastane infeksiyonları içinde ilk sıralarda yer almakta, çeşitli

antibiyotiklere direnç geliştirebilmektedir (Pollac 1995, Hanberger ve ark., 1999).

Hastane infeksiyonlarının %10-25’inden Pseudomonas aeruginosa sorumlu

tutulmakta olup genellikle çoklu antibiyotik direnci (Gülseren ve ark., 1999 ve Çetin

ve ark., 1999) gösterebildiğinden tedavilerde sorunlara neden olabilmektedir.

Minimum beslenme gereksinimi olan bir bakteridir. Toprakta çürümüş bitki ve

çiçeklerde, musluk suyunda ve hatta distile suda dahi yaşayabilirler. Suyu ve nemli

ortamı sevdiği için hastane ortamında kolayca yaşayabilirler.

Klora direnci orta derecededir. Bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde

ağızdan alınarak veya normal kişide deriden temasla bulaşabilmektedir. Hayvan

rezervuarı bulunmamaktadır (Güler ve Çobanoğlu, 1994).

1.5.1.7. Acinetobacter

Pseudomonas aeruginosa’nın aksine hareketsiz, kokobasil şeklinde ve oksidaz

negatiftir. Pseudomonas türleri gibi sudan zengin ortamları sever. Zorunlu aerop olup

doğada yaygın şekilde bulunurlar. Üremek için herhangi bir üreme faktörüne ihtiyaç

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

13

duymayıp 30-35°C’de ürerler. Katalaz negatif olup MacConkey besiyerinde laktoz

negatif koloniler oluştururlar. Pnömoni, bakteriyemi, endokardit ve üriner

infeksiyona yol açabilir (Özgüven, 2006).

1.2. Kemoterapötik İlaçlara Karşı Direnç

Kemoterapötik maddeler doğal olarak sınırlı sayıda mikroorganizma türleri

üzerine etkili olurlar. Terapötik dozlarda bir kemoterapötik maddenin doğal olarak

etkili olabildiği mikroorganizmaların tümüne o kemoterapötikin etki spektrumu adı

verilir. Buna göre sağaltım dozlarında daha az sayıda mikroorganizma türlerine etki

eden kemoterapötiklere dar spektrumlu, çok sayıda mikroorganizma türlerine etkili

olanlara da geniş spektrumlu kemoterapötikler adı verilir.

Mikroorganizmalar doğal olarak etki spektrumları içinde bulundukları

kemoterapötiklerden herhangi bir nedenle etkilenmez hale gelebilirler. Bu direnç

kazanma olayı ilacın sağaltıcı dozlarına karşı oluşur. Bu doz yani ilacın

konsantrasyonu yükseltilecek olursa mikroorganizmalar etkilenebilir. Tıpta önemli

olan sağaltımda kullanılan ilaç dozlarına karşı mikropların durumudur. Buna göre

mikroorganizmalarda oluşan ilaç direncini şu şekilde tanımlamak gerekir:

Mikroorganizmaların, doğal olarak etki spektrumları içinde bulundukları

kemoterapötiklerin, terapötik dozlarına karşı direnç kazanmaları olayına ilaç direnci

denir (Bilgehan, 2002).

Kemoterapötik ajanlar arasında yer alan antibiyotikler; bakteriler, funguslar ve

aktinomisetler gibi çeşitli mikroorganizmalar tarafından sentez edilen, diğer

mikroorganizmaların çoğalmasını engelleyen veya onları öldüren kimyasal maddeler

olup selektif toksisite gösterirler. Kemoterapide ana ilke konakçıda hiç veya çok az

toksik etki yapıp bununla beraber hedef mikroorganizma üzerinde yeteri kadar toksik

veya letal etki oluşturmaktır (Aygün, 2002).

Antibiyotikler, mikroorganizmalar üzerindeki etki derecelerine göre iki grupta

incelenir:

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

14

a) Bakteriyostatik olanlar; bunlar bakterilerin gelişmesini ve üremesini

engellerler, ancak bakteriyi doğrudan öldüremezler. Gelişmesi ve üremesi duran bu

bakteriler, vücudun hümoral ve hücresel savunma mekanizmaları tarafından

kolaylıkla yok edilirler.

b) Bakteriyosidal olanlar; bunlar bakterileri dolaysız olarak yok ederler.

1.2.1. Direnç Mekanizmaları

Antibiyotik direnci, patojen mikroorganizmanın veya suşun, kemoterapotik

ilaç kullanımı gerçekleştiği doz aralığında serumda meydana getirdiği konsantrasyon

düzeyinde ilaç tarafından etki göstermemesi anlamına gelmektedir.

Antibiyotik direnci iki şekilde sınıflandırılabilir:

1.2.1.1. Doğal Direnç

Kalıtsal özellikte olamayan direnç tipidir. Bir organizmanın yapısı nedeniyle

dirençli oluşu anlamına gelir. Burada genellikle antibiyotik maddenin bağlanarak

etkili olduğu hedef molekülünün olmaması ve ilacın hedefe ulaşmasını önleyen doğal

engeller bu tip dirençten sorumludur.

Genellikle ilaçların etkili olabilmesi için mikroorganizmanın aktif üreme

döneminde olması gerekmektedir. Bakteri sporları veya dominant haldeki

mikobakteriler gibi metabolik olarak inaktif mikroorganizmalar ilaçlara fenotipik

olarak dirençli görülebilir, ama bunlardan oluşan yeni izolatlar ilaçlara duyarlıdır.

Buna benzer bakterilerin L şekilleri hücre duvarı sentezini bozarak etkili olan

antibiyotiklerden etkilenmezler. L şekilleri ana şekle dönüp hücre duvarını yeniden

kazanınca antibiyotiklere duyarlı hale gelir (Öztürk,1997).

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

15

1.2.1.2. Kazanılmış Direnç

1.2.1.2.(1). Mutasyona Bağlı Olmayan Direnç

Mutasyona bağlı olmayan dirence yol açan mutasyon olayı bakterinin

kemoterapötik ilaç ile temasına bağlı değildir. İlacın nadiren mutajenik özelliği

olması hali hariç ve arada bir neden sonuç ilişkisi bulunmaz. Mutasyon bakteride

genellikle spontan olarak oluşmaktadır. İlaçla temasta olan ve olmayan iki bakteri

populasyonunda mutasyon sıklığının genellikle aynı olduğunu gösteren gözlemler

vardır.

Kromozomal mutasyonla oluşan kazanılmış direnç bir aşamada veya çok

aşamada oluşabilir.

a) Bir aşamalı mutasyon: Antibakteriyel ilaçla bir veya birkaç temastan sonra

birden ve ileri derecede bir rezistans oluşur. Buna streptomisin tipi resiztans adı

verilir. Streptomisin ile tedaviye başlandıktan 3-4 gün gibi kısa bir süre sonra, üriner

kanalda iltihaba neden olan bazı bakterilerin, bu arada H. influenzae’nın

streptomisine karşı ileri derecede rezistans hale geldiği saptanmıştır. Rifampin’e

karşı E. coli ve S. aureus’ta bu tipte bir direnç oluşur. Enterobacter sp., Serratia sp,

indol pozitif Proteus sp., Pseudomonas aeroginosa ve az sayıdaki diğer bazı

bakterilerde sefalosporinlere karşı tek basamaklı mutasyonla direnç gelişebilir.

Mutasyon bu bakterilerin sefalosporinleri yıkan β-laktamaz salgılamasında artmaya

yol açar.

b) Çok aşamalı mutasyon: Rezistans yavaş olarak, derecesi gittikçe artan bir

biçimde oluşur. Buna penisilin tipi rezistans da denir. Bu tipteki rezistansın gelişmesi

için DNA molekülünde farklı yerlerdeki genlerde birbirini izleyen (ardışık) bir dizi

mutasyon olayının meydana gelmesi gerekmektedir. Penisilinlere ve tetrasiklinlere

karşı bu tip direnç oluşabilir (Kayaalp, 2000).

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

16

1.2.1.2.(2). Direnç Kazanılmasını Sağlayan Genler

Kromozomal Direnç: Bu tip direnç, kromozomda spontan mutasyon

oluşması sonucu ortaya çıkmaktadır. Spontan mutasyonlar, bakteri hücresinin

metabolik ara ürünleri ile bazı çevresel faktörlerle oluşabilir. Bunun neticesinde

bakteri hücresinde yapısal farklılıklar oluşabilir ve hücrelerin ilaca karşı geçirgenliği

azalabilir ya da hücre içerisinde ilacın hedefinde değişiklik olabilir(Gür,1994).

Plazmidlere Bağlı Direnç: Plazmidler, ekstrakromozomal genetik

elemanlardır. Sirküler yapıda çift zincirli DNA molekülleridir. Plazmidlerin molekül

ağırlığı 1-200 milyon dalton arasında değişir. Plazmidler antimikrobiklere ve ağır

metallere direnç genleri yanında değişik virulans faktörlerini de taşıyabilirler. Direnç

genleri taşıyan plazmidlere rezistans plazmidleri (R plazmidleri) adı verilir.

Klinikte görülen direncin ana sorumlusu plazmide bağlı dirençtir. R-plazmidi

denen direnç plazmidleri bir veya daha çok sayıda antibiyotiğe karşı direnç genlerini

taşımaktadır. Direnç plazmidleri diğer duyarlı bakterilere transdüksiyon,

transformasyon ve konjugasyon olaylarıyla geçerek direnç gen paketini aktarır ve

böylece direncin yayılmasına neden olur (Gür ve ark., 2001).

Transpozonlara Bağlı Direnç: Transpozonlar bir DNA molekülünden

diğerine (kromozomdan plazmide, plazmidden kromozoma) geçebilen DNA

dizileridir. Plazmidden farklı olarak bağımsız olarak replike olamazlar. Ampicilin,

kloramfenikol, kanamisin, tetrasiklinler ve trimetoprime karşı direnç gelişiminden

sorumludurlar. Özellikle çok kısa süre içerisinde çok ilaç dirençli (multiple-drug

resistance) izolatları ortaya çıkıp yayılışında transpozonların rolü vardır (Öztürk,

2001).

1.2.1.3. Enterokoklarda β-laktam Grubu Antibiyotik Direnci

β-laktam antibiyotikler yan etkilerinin azlığı ve bakterisid olmaları nedeniyle

günümüzde en sık kullanılan antibiyotik grubudur. Bakterilerin peptidoglikan

tabakasının sentezini bozarak etki ederler. Bakterilerin hücre duvarında yer alan

peptidoglikan (mürein) tabakası mikroorganizmanın yapısını ve bütünlüğünü sağlar.

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

17

Bu tabaka çapraz bağlanan kısa peptid zincirleri ile sağlamlaşır. Bu çapraz bağlantı

N-asetil muramik asitin yapısında yer alan D-alanin D-alanin moleküllerinin

transpeptidasyon reaksiyonu ile birleşmeleri sonucu oluşur. Transpeptidasyon

reaksiyonu oluşturan enzimlere penisilin bağlayan proteinler (PBP) adı verilir. β-

laktam antibiyotiklerin temel hedefi işte bu penisilin bağlayıcı proteinlerdir.

β-laktam antibiyotiklerin yapısı ve uzaydaki konfigürasyonları D-alanin D-

alanin molekülüne çok benzemektedir. Bu benzerlik beta-laktam antibiyotiklerin

PBP ile reaksiyona girmelerini ve D-alanin D-alanin molekülünün yerini alarak

transpeptidasyonu engellemelerini sağlar (Gür ve ark., 2001).

Hücre duvar yapısı bozulan bakteride ozmotik direnç kaybı ve ölüm meydana

gelmektedir. β-laktam antibiyotikler başlıca 5 grupta toplanırlar:

• Penisilinler

• Sefalosporinler

• Monobaktamlar

• Karbapenemler

• β-laktamaz inhibitörleri (klavulonat, sulbaktam, tazobaktam)

Enterobacteriaceae üyelerinde görülen direncin en önemli kaynağı (E coli, K.

pneumoniae, Enterobacter) β-laktamaz enzimleridir. Betalaktamazlar en çok gram

negatif bakteriler tarafından sentezlenen, dizi analizleri benzediği için penisilin

bağlayıcı proteinlerden türediğine inanılan ve β-laktam halkası taşıyan

antibiyotiklere karşı dirence neden olan enzimlerdir. Günümüze kadar tanımlanmış

350 kadar beta-laktamaz bulunmaktadır. Bazı mikro organizmalar beta-laktamazları

doğal kromozomal bir enzim olarak salgılarken bazıları bakteriler arasında

aktarılabilen plazmidler aracılığı ile oluşmaktadır (Bradford, 2001).

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

18

1.3. İçme Suyu Şebekelerinin Mikrobiyolojik Kirlenme Potansiyeli

Su şebekesi doğrudan halk sağlığını etkilediği için, batılı ülkelerin şebeke

yöneticilerinin, ülkemizde de yapılan toplantılarında belirttikleri en önemli husus;

şebeke borularında sürekli olarak yeterli bir basıncın sağlanması gerektiğidir. Agresif

suların etkisi ile su arıtma tesisi, iletim, depolama, yükseltme ve dağıtım

sistemlerinde su ile temas eden maddelerin kısmi çözünmesine korozyon

denilmektedir. Korozyon, yapısal bozulmalara, sızmalara, kapasite kaybına ve suyun

kimyasal ve mikrobiyal kalitesinin bozulmasına yol açabilir. Boruların ve

bağlantıların içsel korozyonu, belli standart değerleri sağlamasının tavsiye edildiği

kadmiyum, bakır, demir, kurşun ve çinko gibi maddeleri içeren bazı su bileşenlerinin

derişimine direk etkide bulanabilir. Korozyon kontrolü bundan dolayı içme ve

kullanma suyu sistemlerinin yönetiminde de önemli bir yere sahiptir (Snoyenik ve

Jenkins 1980). Bu şart sağlanamadıktan sonra iyi derecelerde arıtma yapmaya

çalışma gibi maliyetli yatırımların yapılmasının hiçbir faydası olmamaktadır.

Sanayileşmiş ülkelerden farklı olarak, ülkemizde bu şartı sağlamak genellikle zor

olduğundan, kesinti zamanları ana borulardan su çekilmesini önleyecek vanalama

sistemleri oluşturulması gibi farklı çözümlerin araştırılması yapılmalıdır. Aksi

takdirde şebekelere korozyon sonucu giren mikroorganizmalar ve içme suyundaki

mevcut mikroorganizmaların oluşturdukları jelimsi tabaka (biyofilm), bu

mikroorganizmaların rahatça şebeke sistemine yerleşip klordan etkilenmemelerine

neden olabilmektedir. Daha sonra bu tabakalar koparak içme ve kullanma sularında

tekrar mikrobiyolojik kirlenmeye sebep olabilmektedir (Cep, 2002).

1.4. Adana İçme Suyunun Temin Edildiği Çatalan Barajı

Adana ili şehir merkezinin içme, evsel ve endüstriyel su ihtiyacı Çatalan

Barajı’ndan temin edilmektedir. 1996 yılında yaptırılan fizibilite çalışması

neticesinde su kaynağı olarak şehre 15 km mesafedeki Seyhan Nehri üzerinde inşa

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

19

edilen Çatalan Barajı rezervuarı ön görülmüş ve bu konuda Devlet Su İşleri (DSİ) ile

de görüş birliğine varılmıştır. Baraj alanında nehrin yıllık ortalama debisi 5.219

milyar metreküptür (Şekil 1).

Şekil 1.2. Adana Çatalan Barajı (http://www.aski.gov.tr)

Adana il merkezinin içme ve kullanma suyu ihtiyacının şehre bağlanan

(425.000 m³/gün’lük kısmı) yüzeysel su kaynağı olan Çatalan Baraj Gölü’nden

karşılanmaktadır. Seyhan ilçesinde bulunan Reşatbey, Cemalpaşa, Kurtuluş, Döşeme

ve Çınarlı mahalleleri dışında kalan tüm şehir içi yerleşim yerlerine Çatalan Baraj

Gölünden içme suyu verilmektedir. Halen Adana Su ve Kanalizasyon İşleri (ASKİ)

tarafından kullanılan faal kuyu sayısı sekiz adettir (www.aski.gov.tr).

Çatalan Baraj Gölü’nden alınan ham su arıtma kapasitesi 500.000 m³/gün olan

Çatalan içme suyu arıtma tesisinde arıtıldıktan sonra 30 km’lik ana isale hattı

vasıtasıyla iki adet ana depoya iletilmektedir. Bu depolardan her biri 15.000

metreküp kapasiteye sahiptir ve ikisinden de şehrin doğu ve batı kısımlarına su,

1. GİRİŞ Abdulkadir ÖZASLAN

20

yerleştirilmiş olan pompalarla dağıtılmak üzere daha yüksekte bulunan depolara

pompalanmaktadır. Dokuz adet depo ve yedi adet pompa istasyonu bulunmaktadır. İl

merkezinde; 3000 km Seyhan ilçesinde, 1500 km’si Yüreğir ilçesinde olmak üzere

4500 km’lik şebeke sistemi mevcuttur. İçme suyu şebekesinin %95’i PVC boru, geri

kalanı Font ve AÇB borudur (Acehan, 2007).

1.5. Çalışmanın Amacı

Ülkemiz doğal su kaynakları yönünden oldukça zengindir. Ancak, son yıllarda

daha da artış gösteren su kirliliği önemli bir problem olarak güncelliğini

korumaktadır. İçme suyu arıtma tesisi çıkışında bakteriyel standartları sağlayan içme

suyu, tüketiciye ulaşana kadar dağıtım sistemi içerisinde bir takım değişikliklere

uğramakta ve heterotrofik bakteri sayısında artış meydana gelebilmektedir.

Sağlıklı ve güvenilir bir içme suyunun temin edilerek tüketiciye ulaştırılması

toplum sağlığı için son derece önem arz etmektedir. Günümüzde içme suyu ile insan

sağlığı arasında önemli ilişki bulunmaktadır. Bu nedenle içme suyu temin sistemleri

ile tüketiciye ulaştırılan içme sularının istenilen kaliteyi sağlaması son derece

önemlidir. Ayrıca içme suyunda bulunan mikroorganizmaların antibiyotik dirençlilik

frekansları bize bulaşmanın kentsel yada kırsal kaynaklı olduğunu gösterebilir.

Bakteriler, yeni antibiyotiklere dirençli duruma geldikçe, değişik ortam şartlarına

kolayca uyum sağlayabilmektedir.

Bu sebeplerden dolayı bu çalışmada: Adana içme suyunda bakteriyel kirliliğin

boyutlarının belirlenmesi, alınan su örneklerinden koliform gurubu bakterilerin izole

edilmesi ve dünyada kullanımı yaygın olan β- laktam antibiyotiklerine dirençlilik

frekansının belirlenmesi amaçlanmıştır.

2.ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Abdulkadir ÖZASLAN

21

2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR

İçme sularının mikrobiyolojik kirlenme ve antibiyotik dirençlilik frekansların

tespiti ileride oluşabilecek birtakım salgın hastalıkların önlenebilmesi için büyük

öneme sahiptir. Bu konuyla ilgili yapılan çalışmalardan aşağıda kısaca

bahsedilmektedir.

Bell ve ark., (1980), Red nehrinden izole ettikleri fekal koliformların 12

antibiyotiğe karşı, Salmonella izolatlarının ise %18’nin bir veya daha fazla

antibiyotiğe karşı dirençli olduklarını saptamışlardır.

Casawell ve Philips (1981), Klebsiella sp., suşlarının transfer edilebilir

antibiyotik dirençliliğinin önemli bir kaynağını oluşturduklarını, 1970’li yıllarda

(MAR) Klebsiella pnemoniae suşlarının salgın halinde çeşitli hastane

enfeksiyonlarına sebep olduklarını Gentamsin ve Cephalotin dirençliliğinin

plazmidler aracılığı ile transfer edilebildiğini bildirmişlerdir.

Bush ve ark., (1985), Aztreonam, Ceftazidim, Moxalactam ve Imipenem’e

dirençli olan Enterobacter cloacae izolatlarını izole etmişler ve bütün izolatların aynı

tip E2-Beta-laktamazını sentezlediklerini ve bu beta-laktamazın izoelektriknoktasının

9,5’ ten yüksek ve Cephaloridin bulunan ortamda yüksek hidrolitik aktiviteye sahip

olduğunu belirtmişlerdir. Beta-laktamaz aktivitesi Moxalactam’a dirençli yabani

izolatlarda indüklenmiş ve indüklenmeden sonra beta-laktamazlar toplam hücresel

proteinin % 4’ü kadar bir seviyeye yükselmiştir. Bu nedenle Enterobacter cloacae

izolatlarında beta-laktam antibiyotiklere karşı olan direncin en büyük nedeni bu

ilaçların dış membrandan penetrasyon eksikliğinden kaynakladığını bildirmişlerdir.

Büscher ve ark., (1987), kliniksel Enterobacter cloacae izolatlarının çeşitli

beta-laktam antibiyotiklere karşı direnç geliştirdiklerini, beta-laktamaz ürettiklerini

tespit etmişlerdir.

Parent ve ark, (1996), İçme suyu dağıtım sistemlerinde Escherichia coli

gelişimi incelenmiştir. E. coli’nin yetersiz su arıtımı veya arıtma sonrası

kontaminasyon sonucu oluşabileceği düşünülmüştür. Bu üç hipotezi doğrulamak için

pilot bir sistem kullanarak deneyler yapılmıştır. Deney sonucunda dağıtım

sistemlerinde E. coli oranında artış görülmüş ve biyofilm tabakasına rastlanmıştır.

2.ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Abdulkadir ÖZASLAN

22

Klor ve biyofilm tabakası arasındaki sınırlı reaksiyon ve klorun boru malzemesi

tarafından tüketilmesinin bir sonucu olarak, boru materyalinin içerisinde bulunan

biyofilm tabakasının klorla dezenfeksiyon işlemi ile yok edilmesinin süspanse

haldeki bakterilerden yok edilmesinden çok daha zor olduğunu saptamışlardır.

Özay (1996) Bu çalışmada şehir şebeke sularının mikrobiyolojik kirlenmesi,

kirlenme kaynakları ve çözüm önerileri tartışılmıştır. Adana İl Merkezi, İçme ve

kullanma sularını ASKİ’ye ait 139 adet kuyudan temin etmektedir. Seyhan Nehri’nin

her iki yakasında 19 adet içme su kuyusu ve bunların beslediği bölgelerde

mikrobiyolojik analizler bir yıl boyunca yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar İl Sağlık

Müdürlüğü verileriyle birlikte değerlendirilmiştir.

Yeraltı sularının mikrobiyolojik kirlenmesi Seyhan Baraj Gölü’nden yaklaşık 1

km sonra başlamaktadır. Bu bölge içerisinde kuyu suları genelde temiz olup,

beslediği şebeke bölgelerinde, dezenfeksiyona rağmen, bakteriyolojik

kontaminasyon tespit edilmiştir. Bu durumda kirlenmenin şebekedeki

olumsuzluklardan kaynaklandığı ortaya çıkmaktadır. Yapılan çalışmalarda su

kaynaklı hastalıklara bakıldığında tüm bölgeler için sağlıklı sonuçlara

rastlanmamıştır. Ancak, altyapısı bulunan gelişmiş bir bölgede yılda 522 amipli

dizenteri vakasının kaydedilmesi, kirlenmenin boyutunu göstermekte ve önlemlerin

acil olarak ele alınmasını gerektirmektedir.

Son ve ark., (1997), bir tatlı su balığı olan Tilapia mossambica’nın deri

lezyonlarından izole ettikleri Aeromonas hydrophila suşlarının 21 tanesinin

Streptomycine (%57), Tetracycline (%48) ve Eritromycine (%43) dirençli

bulmuşlardır. Dirençlilik, taşıdıkları 3–63,4 kb boyutunda plazmidlerden

kaynaklandığını tespit etmişlerdir.

Özkoç ve ark., (1998), Bu çalışmanın amacı, Samsun içme ve kullanma

suyunun arıtma tesisi ve şebeke boyunca kalite değişiminin incelenmesidir. Bu

amaçla arıtma tesisinden ve yerleşimin yoğun olduğu merkez yerleşim bölgesinden

1998 yılında toplam 15 örnekleme noktası seçilmiştir. Belirlenen bu noktalarda pH,

azot türevleri, toplam fosfor, fosfat, kalsiyum, magnezyum, demir analizlerinin yanı

sıra, mikrobiyolojik olarak toplam fekal koliform, fekal streptekok analizleri de

yapılmıştır. Elde edilen değerler, ham su için Kıta içi Su Kaynakları Kalite

2.ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Abdulkadir ÖZASLAN

23

Parametreleri, içme ve kullanma suyu için TS 266 ile karşılaştırılmıştır. Çalışma

sonucunda arıtma tesisine giren ham suyun arıtım sürecinde ve devamında şebekede

kalite değişimine uğradığı gözlemlenmiştir. Elde edilen veriler doğrultusunda

kjehdahl azotu ve demir parametreleri standartların üzerinde olduğu bulunmuştur.

İçme suyundaki bu değişimin nedeni boru bağlantılarının doğru yapılmamış olması

ve bu noktalarda borulardan içeriye kirleticilerin sızması ve şebekenin halen bazı

caddelerde yenilenmemiş olmasından meydana gelebileceği öne sürülmüştür. Bu

nedenle, daha geniş ölçekte çalışmaların başlatılması gerektiği ve Samsun Kenti’nin

mevcut altyapısı gözden geçirilmesinin gerektiği savunulmuştur.

Alkan ve ark., (1999), Ulubat Gölü’nün mikrobiyolojik kirlilik seviyesinin

belirlenmesi amacıyla gölün değişik noktalarında su numuneleri toplanmıştır. Ulubat

Gölü’nün doğu kısmında yapılan bu çalışmadan Göl’ün birkaç noktasının çok

kirlenmiş su olmasına karşın diğer noktaların kirli su olduğu ortaya çıkmıştır.

Yapılan araştırmanın sonucuna göre gölün içme su temini, balık üretimi, hayvan

üretimi ve sulama amaçlı kullanılmasının sakıncalı olduğu vurgulanmıştır.

Bou ve ark., (2000), Yatmakta olan hastalardan izole ettikleri Acinetobacter

baummannii suşunun hem İmipeneme hemde Meropeneme karşı direnci olduğunu ve

bu suşun karbapenemi hidrolize uğratıcı bir enzim taşıdığını araştırılmıştır. Bu

dirençliliğin sadece kromozomal DNA’da kodlanan bir D sınıfı beta laktamazdan

kaynakladığını da bildirmişlerdir.

Derbentli ve ark., (2003), Metisiline dirençli Stafilokokların etken olduğu

infeksiyonların morbidite ve mortalitesinin yüksek olması ve yüksek ek maliyet,

başta MRSA olmak üzere, çoğul antimikrobiyal dirençli stafilokokların hemen her

ülkede izlenmesine neden olduğu vurgulamıştır. Bu araştırmada 2003-2004 yılları

Türkiye sonuçları derlenerek sunulmuştur. Belirlenen ortalamalara göre; S. aureus

suşlarında metisilin direnci %52, eritromisin, fluorokinolon, rifampisin ve gentamisin

dirençleri sırasıyla %60, %57, %56 ve %55, koagülaz negatif stafilokoklarda

metisilin direnci %50, eritromisin, gentamisin, fluorokinolon ve

trimetoprimsulfametoksazol dirençleri sırasıyla %60, %54, %47 ve %46’dır.

Vankomisin direncine rastlanmamıştır.

2.ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Abdulkadir ÖZASLAN

24

Yakupoğulları ve ark., (2006), Hastanede yatmakta olan hastalar üzerinde

yapılan araştırma sonucunda izole edileni toplam 137 Staphylococcus aureus

izolatlarında metisilin direnç oranı %49 olarak saptanırken; siprofloksasin,

ofloksasin, levofloksasin ve moksifloksasin duyarlılıkları sırasıyla %52, %55, %56

ve %60 olarak bulmuşlardır.

Erkan ve Vural (2006), Dicle nehrinin hijyenik kalitesi üzerine yapmış

oldukları çalışmada Su numuneleri toplam mezofilik aerob bakteri (TMAB),

Enterobactericeae, koliform, Escherichia coli, Staphylococcus-Micrococcus,

Staphylococcus aureus, küf-maya, Vibrio parahaemolyticus, Vibrio cholerae,

Yersinia enterocolitica ve anaerob bakteri sayısı yönünden incelemiştir.Toplanan

örneklerdeki koliform ve E.coli kontaminasyonu sırasıyla, %100, %90,%85, %80,

%90 olarak bulmuşlardır.

3. MATERYAL VE METOD Abdulkadir ÖZASLAN

25

3. MATERYAL VE METOD

3.1.Materyal

3.1.1. Kullanılan Antibiyotikler

1- Gentamisin (GEN 30 μg/mL)

2- Imipenem ( IPM 10 μg/mL)

3- Ampicilin (AMP 25 μg/mL)

4- Cefazolin (CZ 30 μg/mL)

5- Cefuroksim (CEF 30 μg/mL)

6- Ceftriakson (CRO 30 μg/mL)

7- Streptomisin (STR 10 μg/mL)

3.1.2. Kullanılan Besiyerleri ve Kimyasallar

3.1.2.1. Plate Count Agar (PCA)

Su örneklerinde toplam aerobik mezofilik mikroorganizma sayısının

belirlenmesi için Plate Count Agar (PCA) besiyeri kullanıldı. (Messer ve ark. 1985).

Bileşimi g/L

Pepton 5 g

Yeast ektrakt 2.5 g

D(+) Glukoz 1 g

Agar 12 g

Gerekli miktarda hazırlanan besiyeri kullanımdan önce 121°C’de 1.2 atm

basınçta otoklavda steril edilir.

3. MATERYAL VE METOD Abdulkadir ÖZASLAN

26

3.1.2.2. Nutrient Agar

İzole edilen bakterilerin stok kültür şeklinde saklanması için kullanılmıştır

(Çetin, 1999).

Bileşimi g/L

Pepton 10 g

Et özütü 10 g

NaCl 5 g

Agar 5 g

Gerekli miktarda hazırlanan besiyeri kullanımdan önce 121°C’de 1.2 atm

basınçta otoklavda steril edilir.

3.1.2.3. Mc Conkey Besiyeri

Membran filtrasyon yöntemi ile koliform bakteri izolasyonunda kullanılmıştır

(Halkman, 2005).

Bileşimi g/L

Peptone 17.0 g

Et özütü 3.0 g

Sodyum klorid 5.0 g

Laktoz 10.0 g

Safra tuzu karışım 1.5 g

Nötral kırmızı 0.03 g

Kristal violet 0.001 g

Agar 13.5 g

4-methylumbelliferil D-glucuronide 0.1 g

3. MATERYAL VE METOD Abdulkadir ÖZASLAN

27

Gerekli miktarda hazırlanan besiyeri kullanımdan önce 121 0C’de 1.2 atm

basınçta otoklavda steril edilir.

3.1.2.4. Sodyum Tiyosülfat

İçme suyundan klorun giderilmesi için numune alınacak şişelere % 2’lik

sodyum tiyosülfat çözeltisinden 0.1 ml ilave edilerek kullanılmıştır.

3. MATERYAL VE METOD Abdulkadir ÖZASLAN

28

3.2. Metod

Yapılan çalışmada Adana içme suyunun toplam koliform ve fekal koliform

içerikleri, izole edilen bakterilerin antibiyotik dirençlilikleri çevreye verebilecekleri

zararların incelenmesi 10 farklı istasyon noktası belirlenerek nisan, temmuz, kasım

ve ocak aylarında, 4 kez alınan numunelerle araştırmamız gerçekleşmiştir. Numune

alma istasyonları Şekil. 3.1’de gösterilmiştir.

Şekil 3.1. Adana İçme Suyu Numunelerin Toplandığı Bölgeler

3.2.1. Örneklerin Toplanması

Örneklerin toplanmasında, SKKY. Numune Alma ve Analiz Metodları Tebliği

Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği esas alınarak şekil 3.2. gösterilmiştir.

3. MATERYAL VE METOD Abdulkadir ÖZASLAN

29

Şekil 3.2. Sulardan Bakteriyolojik Numune Alma (http://www.hssgm.gov.tr/?sf=mev _icmekullanmasu&nerden=mev)

3.2.2. Koliform Organizmaların Tayini için Membran Fitre Tekniği

Bu metod da ölçülü hacimde bir numune herhangi bir şekilde vakum tatbik

etmek suretiyle bir zarf filtreden (filtre membranından) süzülür. Bu zarın gözenekleri

bakterileri tutacak derecede küçüktür (0.45µm por çaplı). Ancak kimyasal eriyik

halindeki maddeler bu gözenekten geçer. Daha sonra bu membran bir petri

kutusundaki Mc Conkey besiyeri üzerine konur. Filtre üzerinde tutulmuş her bir

3. MATERYAL VE METOD Abdulkadir ÖZASLAN

30

bakteri üreyerek koloniler oluşur. Süzülmüş su numunesindeki bakteri sayısı, bu

kolonileri sayarak tespit edilir. Su kalitesi tayini çalışmalarında membran filtre

tekniği (Şekil 3.3), günümüzde yaygın şekilde kullanılmaktadır. Çünkü standart tüp

tekniğinden daha az laboratuar teçhizatına gereksinim göstermektedir.

Şekil 3.3. Membran Filtre Tekniğinde Kullanılan Sistem

Kolonilerin rahat sayabilmesi için, süzülecek su hacmi dikkatle seçilmelidir. 50

koloni saymak için idealdir. Bu sayı 200’ ün üstüne çıkmamalıdır.

Membran filtrelerde, tüp tekniğindeki tamamlama deneyine karşılık gelen

besiyeri kullanarak ve 35°C de 24 saat inkübasyon yaparak, bir defada koliform

bakteri tayini yapılır (Muslu, 2001).

3. MATERYAL VE METOD Abdulkadir ÖZASLAN

31

Şekil 3.4. Membran Filtre Yöntemi ile Üreme Görülmeyen Besiyeri

3.2.3. Toplam Aerob Bakterilerin Saptanması

Su örneklerinden toplam aerobik mezofilik mikroorganizma sayısının

belirlenmesi için Plate Count Agar (PCA) kullanılarak, ekimi yapılmıştır. Petriler

37°C’de 24 saat inkübe edilmiştir. İnkübasyon sonunda gelişen tüm koloniler

sayılmıştır (Messer ve ark. 1985).

3.2.4. Koliform Grubu Bakterilerin Tanımlanması

Patojen bakterilerin tayin ve teşhisi zor olduğundan, bunların mevcudiyeti

indikatör mikroorganizma adı verilen bir takım başka saprofit mikroorganizmaların

mevcudiyetinin tayini yoluyla tespit edilebilir. Bunların en tanınmış olanı koliform

organizmalar grubudur. Bu çalışmada; içme suyunda çıkmış olan bakterinin

idenfikasyonu ve antibiyotik dirençlilik parametreleri saptanmasında Vitek 2 sistemi

kullanılmıştır.

4. BULGULAR VE TARTIŞMA Abdulkadir ÖZASLAN

32

4. BULGULAR ve TARTIŞMA

Dağıtım sisteminde içme suyunun mikrobiyal kalitesinin korunması, gelişmekte

olan ülkelerin yanı sıra gelişmiş ülkelerde de sorun oluşturmaktadır. Yapılan pek çok

çalışmada dezenfektan kalıntısının sürekliliğinin sağlanamadığı, mikrobiyal

çoğalmanın meydana geldiği ve dolayısı ile içme suyu kalitesinin dağıtım sistemi

içerisinde bozulduğu ortaya koyulmuştur (Power ve Nagy; 1999).

İçme suları, günümüzde bile insan ve hayvan kaynaklı kontaminasyon öğeleri

ile yüz yüzedir. Kontrol çalışmalarından da anlaşılacağı üzere, klorlama ile ortadan

kaldırılamayan patojen etkenler kısa ve uzun vadede toplum sağlığını tehdit

edebilmektedir. Patojen taşıyan suların kullanılması pek çok salgını beraberinde

getirebildiği gibi, buna dengesiz beslenmede eklendiğinde halk sağlığı açısından

ciddi tehlike oluşturmaktadır (Demirtaş, 1997).

İçme suyu olarak kullanılabilecek sulardaki bakteriyolojik parametre, T.C

Sağlık Bakanlığı’nın, İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkındaki Yönetmeliği’ne göre

tanımlanmıştır. Buna göre içme suyunun 250 mL’sinde koliform bakteri

bulunmamalıdır.

4.1. Adana Yüreğir ve Seyhan İlçesi İçme Sularında Çıkmış Olan Bakteriyolojik

Kontaminasyonun 1997-2006 Yılı İtibariyle Dağılımı

Adana İl Sağlık Müdürlüğünden elde edilen verilere göre 1997-2006 yılları

arasında Yüreğir ve Seyhan ilçesinin bağlı belde ve köylerle birlikte bakteriyolojik

kirlilik durumu Çizelge 4.1 ve 4.2’de belirtilmiştir.

4. BULGULAR VE TARTIŞMA Abdulkadir ÖZASLAN

33

Çizelge 4.1. Sağlık Bakanlığı Verilerine Göre Adana Yüreğir İlçesi (1997-2005) Bakteriyolojik Kirlilik Durumu

Numune Cinsi Alınan Temiz Kirli % Temiz %Kirli

Bakteriyolojik (1997) 2538 2244 294 88 12

Bakteriyolojik (1998) 4949 4623 326 93.4 6.6

Bakteriyolojik (1998) 3081 2805 276 91 9

Bakteriyolojik (2000) 3127 2816 311 90 10

Bakteriyolojik (2001) 3032 2675 357 88 12

Bakteriyolojik (2002) 1990 1717 273 86 14

Bakteriyolojik (2003) 2447 2251 196 92 8

Bakteriyolojik (2004) 3303 3118 185 94 6

Bakteriyolojik (2005) 670 624 46 93.1 6.9

Yüreğir ve Seyhan ilçelerinin 1997-2006 yılları arasındaki bakteriyolojik

kirlenme durumları incelendiğinde alınan örneklerin sayısında bir farklılık

bulunmaktadır. Bu alınan örneklerin sabit orjinlerden alınmadığının göstergesi olup

çalışılan suyun homojenitesinin sağlanmadığı görülmektedir. Bir bölgenin içme

sularının bakteriyolojik kirliliğinin net olarak değerlendirilebilmesi için “İnsani

Tüketim Amaçlı Sular Hakkındaki Yönetmelik” hükümlerine göre tespit edilen odak

noktalarının sabit olması gerekmektedir.

4. BULGULAR VE TARTIŞMA Abdulkadir ÖZASLAN

34

Çizelge 4.2. Sağlık Bakanlığı Verilerine Göre Adana Seyhan İlçesi (1997-2006) Bakteriyolojik Kirlilik Durumu

Numune Cinsi Alınan Temiz Kirli % Temiz % Kirli

Bakteriyolojik (1997) 6709 5983 726 89 11

Bakteriyolojik (1998) 9296 8425 871 90.7 9.3

Bakteriyolojik (1999) 6590 6070 520 92.1 7.9

Bakteriyolojik (2000) 5751 5288 463 92 8

Bakteriyolojik (2001) 6444 5815 629 90.2 9.8

Bakteriyolojik (2002) 5117 4668 449 91.2 8.8

Bakteriyolojik (2003) 4473 4247 226 95 5

Bakteriyolojik (2004) 3074 2933 141 95.4 4.6

Bakteriyolojik (2005) 2632 2017 615 76.7 23.3

4.2. Toplam Aerob Bakteri Sayımı

Toplam aerob bakteriler sayısını saptamak amacıyla toplanan su

örneklerinden 1 mL alınarak drigalski çubuğu yardımıyla PCA besi yerine ekimi

yapıldı. İncelenen 20 adet kaynağa ait su örneklerinin tümünün mililitresinde

(%100) toplam aerop mikroorganizma saptanmamıştır (Çizelge 4.3).

Alınan örneklerin % 95’i insani tüketim amaçlı sular hakkındaki yönetmelikte

belirtilen değere uygundur. Üreyen bakterilerinden Pseudomonas stutzeri,

Pseudomonas putida ve Spingomonas sp. İnsani Tüketim Amaçlı yönetmelikte suyun

sadece şişede ya da kapta satışa sunulması halinde aranması tebliğ edilmiştir.

Pseudomonas toprak kökenli bakterileri olması nedeniyle halk sağlığını tehdit

etmemektedir.

4. BULGULAR VE TARTIŞMA Abdulkadir ÖZASLAN

35

Çizelge 4.3. Toplam Aerop Bakteri Sayıları Örnek Alınan Yerler Örnek Sayısı Toplam Aerop Bakteri (kob\mL)

Y1 4 —

Y2 4 1

Y3 4 —

Y4 4 1

Y5 4 —

S1 4 1

S2 4 —

S3 4 —

S4 4 —

S5 4 —

Şekil 4.1. Toplam Aerop Bakterilerin Saptanması İçin PCA Besiyeri

Ağaoğlu ve ark.(1999), Van bölgesi kaynak sularında yaptıkları araştırmada,

15 kaynaktan alınan su örneğinin %40’ında (6 örnek) toplam aerop bakteri sayısını

1.8x102-9.4x104 kob/mL arasında saptamışlardır. Örneklerin %60’ında (9 örnek)

toplam mikroorganizma tespit edilmemiştir.

4. BULGULAR VE TARTIŞMA Abdulkadir ÖZASLAN

36

4.3. Adana İl Merkezinin Bakteriyolojik Kirliliğin İrdelenmesi Adana il merkezinde yapmış olduğumuz araştırmalar sonucu kirlilik

bulunacağı tahmin edilen 10 ayrı bölgeden mevsimsel periyotlarla toplanan örnekler

neticesinde belirgin bir kirliliğe rastlanmamıştır.

Çizelge 4.4. Adana Şehir Merkezinde Toplanan İçme Sularının Dağılımları

Yerleşim Yeri Bölge Sayısı

Alınan Örnek

Üreme Görülmeyen % Üreme

Görülen %

Yüreğir Merkez 5 20 16 80 4 20

Seyhan Merkez 5 20 18 90 2 10

0

20

40

60

80

Üreme Görülme Üreme Görülmeme

Bölgeler

(%)

Yüreğir Merkez

Seyhan Merkez

Şekil 4.2. Yüreğir ve Seyhan İlçeleri İçme Suyunun İrdelenmesi

Ayrıca geçmişte yapılan araştırmalar da Adana Seyhan ve Yüreğir ilçe

merkezinde belirgin bir bakteriyolojik kirlilik görülmemiş fakat bina depolarının

yoğun olarak bakteriyolojik kirliliğe maruz kaldığı ortaya çıkmıştır (Acehan, 2007).

Bina depolarının temizlik ve bakımının yapılmasında, su idarelerinin yanı sıra

vatandaşlara da düşen görevlerin olduğu göz ardı edilmemelidir.

4. BULGULAR VE TARTIŞMA Abdulkadir ÖZASLAN

37

Şekil 4.3. Nutrient Agar Besiyerinde Stok Edilen Bakteriler

4.3.1.Yüreğir Merkez İlçesinde Bakteriyolojik Kirliliğin Durumu

Bu çalışma sonucunda Yüreğir’den bir hat boyunca belirlenen 5 istasyonda

mevsimsel aralıklarla 20 su numunesi toplanmıştır. Su numunelerinin hijyenik

kalitelerini ve bazı mikroorganizmalar ile patojen bakteriler çizelge 7’de

gösterilmiştir.

Çizelge 4.5. Yüreğir İlçesi Alınan Numunelerin Mevsimsel Değerlendirilmesi Dönemler

İstasyonlar Sonbahar Kış İlkbabar Yaz

y1 Psedomonas sp. Pantoea sp. — —

y2 — — — —

y3 Pseudomonas putida — Klebsiella pneumonia —

y4 — — — —

y5 — — — —

4. BULGULAR VE TARTIŞMA Abdulkadir ÖZASLAN

38

Yapmış olduğumuz çalışmanın sonucunda Yüreğir bölgesinin Y1 olarak

adlandırdığımız kısmında sonbahar ayında Pseudomonas sp. ve kış ayında da

Pantoea sp.’ye rastlanmıştır. Sular yalnızca fekal kirlenmeye uğramaz, doğada

bulunan diğer mikroorganizmalarla da kontamine olabilir. Bu mikroorganizmalar,

özellikle küçük çocuklar ve ileri yaştaki kimselerde, yanıklı hastalarda, bağışıklık

sistemi zayıf kişilerde fırsatçı infeksiyonlar yapabilirler (Pollack, 1995).

Kış ayında Y1 bölgesinden Pantoea sp. izole edilmiştir. Gram negatif, kapsül

ve spor oluşturmayan, periferik flagella ile hareket eden çubuk şekilli olan bu bakteri

türleri, bitkiler, toprak, su ve insan dışkısında yaygın olarak bulunduğu için suyun bu

bölgede fekal yada doğal kaynaklı bir bulaşma söz konusu olduğu söylenebilir.

İlkbahar ve yaz aylarında Fekal koliform bakteri türüne rastlanmaması suyun

ya kontamine olmadığını yada aramış olduğumuz bakterilerin bu mevsimlerde bu

ortamda üremek için uygun koşullar bulunmadığının göstergesi olabilir.

Bakteri üremesinin gerçekleştiği Y3 bölgesinde ise sonbahar ayında

Pseudomonas putida’ya ilkbaharda da Kleibsiella pneumonia’ye rastlanmıştır.

Pseudomonas putida fırsatçı bir patojen olup, vücuda yerleşir ve insan immunitesinin

zayıflamasıyla birlikte kendini belli eder(Öztoprak ve ark., 2008). Doğal koşullardan

kaynaklanan kirlenmeyle bulaşmış olabileceğini söyleyebileceğimiz Kleibsiella

pneumonia ise akciğer enfeksiyonuna yol açmaktadır (Andreina ve ark., 2004).

Yukarda değindiğimiz Y1 ve Y3 bölgesinde sağlığı tehdit eden bakteri

cinslerine rastlamış olsak da bunların patojen etki yaratabilmeleri için su içindeki

miktarları ve aldığımız bakteri miktarının da önemli olduğunu vurgulamak gerekir.

Y2, Y4 ve Y5 bölgelerinde Fekal koliform ve koliform bakterilere rastlanmamış

olduğundan suyun sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz.

Fekal bakterilerin su dağıtım sistemlerinde çoğalmaları pek mümkün değildir.

Bazen sistemin yapısında mevcut olan ve bakteriler için besin değeri taşıyan

materyel üzerinde çoğalabilirler. Böyle bir ortam olmadıkça, suyun sıcaklığı 13

derecenin üzerinde olmadıkça ve yeterli bakiye klor varlığında üreyemezler. Bakiye

klor düzeyi, çeşitli noktalardan alınan su örneklerinde 0.5 mg/L (0.5 ppm) nin altında

4. BULGULAR VE TARTIŞMA Abdulkadir ÖZASLAN

39

olmamalıdır (SB 17/02/2005 tarihli İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında

Yönetmelik).

Bakiye kloru belli bir düzeyde tutmanın temel amacı, dağıtım sırasında şebeke

sularında herhangi bir nedenle oluşabilecek kontaminasyon sonucunda meydana

gelebilecek bakteri çoğalmasını baskılamaktır. Bakiye klor, düşük düzeyde olduğu

zaman, hızla kirli su tarafından yıkılır.

4.3.2.Seyhan ve Çukurova Merkez İlçesinin Bakteriyolojik Kirlilik Durumu

Seyhan ve Çukurova ilçelerinden toplanan su örneklerinde kirlilik oranı

oldukça düşük seyirlerde olduğu saptanmıştır. Mevsimsel olarak toplanan 20

örnekten %90’nın da herhangi bir kirliliğe rastlanmamış, kontaminasyona rastlanan

suların halkın ortak kullanıma açık yerlerde bulunduğu görülmektedir. Su

depolarının ve kaynaklarının bulundukları bölgelerin yeterince korunamamasından

dolayı bu bölgeler evcil veya yabani hayvanların dışkıları ile kirlenmekte bu

yapılarda fekal kirlilikler ortaya çıkabilmektedir. Bu yapıların Su Kirliliği Kontrolü

Yönetmeliğine göre koruma altına alınması gerekmektedir. Aksi durumda kirlenme

ve her türlü olumsuz etkiye açık olabileceği aşikardır.

Çizelge 4.6. Seyhan İlçesinden Alınan Numunelerin Mevsimsel Değerlendirilmesi

Dönemler

İstasyon Sonbahar Kış İlkbahar Yaz

S1 _ _ Acinobacter heamolyticus _

S2 _ _ _ _

S3 _ _ _ _

S4 Shigella sp. _ _ Sphingomonas paucimobilis

S5 _ _ _ _

4. BULGULAR VE TARTIŞMA Abdulkadir ÖZASLAN

40

Seyhan bölgesini incelediğimizde S1 ilkbahar ayında Acinobacter

heamolyticus, S4’te sonbahar ayında Shigella spp, yaz ayında Sphingomonas

paucimobilis’e rastlanmıştır. Bu sonuçlardan yola çıkarak suyumuzun kontamine

olduğunu söyleyebiliriz. Shiga 2 toxini üreten Acinobacter heamolyticus bakterisi

kanlı diyareye, Shigella türleride aynı şekilde diyareye sebebiyet vererek vucuttan

sürekli su kaybına neden olmaktadır. Sphingomonas paucimobilis ise hastene

infeksiyonlarına sebep olmaktadır.

Özay A. 1996 yılında yaptığı çalışmada Adana’nın fakir bölgelerindeki içme

suları; bakteriyolojik olarak kirli vaka sayısı az, zengin bölgelerdeki içme suları;

bakteriyolojik olarak temiz, vaka sayısı fazla olarak bildirilmiştir. Bu duruma, sağlık

hizmetlerinin yetersiz olduğu fakir bölgelerde sağlık kurumlarına başvuru oranının

yetersiz olması ve bu nedenle tutulan kayıtların gerçeği tam olarak yansıtmamasının

neden olabileceği olasılığı üzerinde durulmuştur.

4.4. İçme Suyundan İzole Edilen İzolatların Antibiyogram Bulguları

Adana içme suyundan izole edilen 4 izolatın cefazoline dirençlilik oranı diğer

antibiyotiklere göre daha yüksek olup, ceftriakson, gentamisin, imipenem gibi

antibiyotiklere karşı daha duyarlı olduğu görülmüştür. İzolatlardan Pseudomonas

türlerinin cefazoline karşı direnç gözlenirken gentamisin, imipenem ve ceftriaksona

karşı duyarlı olduğu saptanmıştır. Pantoea sp cefazolin ve ampiciline karşı

dirençliliği bulunurken diğer antibiyotiklere karşı hassas olduğu görülmektedir.

Acinobacter sp cefazolin ve streptomisine karşı dirençlilik saptanmıştır.

4. BULGULAR VE TARTIŞMA Abdulkadir ÖZASLAN

41

Çizelge 4.7. İzolatların Antibiyotik Dirençlilik Frekansları

Antibiyotikler Dirençli Suş Dirençlilik %

Ce Cefazolin (CZ) 4 80

Cefuroksim (CEF) 2 40

Ampicilin(AMP) 1 16.6

Streptomisin (STR) 1 16.6

Ceftriakson (CRO) 0 duyarlı

Gentamisin(GEN) 0 duyarlı

İmipenem (IPM) 0 duyarlı

Evsel atık sular, antibiyotik dirençliliği gösteren organizmaların en önemli

kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Bakteriler, yeni antibiyotiklere dirençli

duruma geldikçe, değişik ortam şartlarına kolayca uyum sağlayabilmekte ve bu

olayda plazmid adı verilen ekstrakromozomal DNA yapılarının taşıdıkları dirençlilik

informasyonu önemli rol oynamaktadır (Karakayar ve ark., 2004: Saunders 1984).

Dirençli bakterilerin ortaya çıkmasında en büyük rolü R-plazmidleri tarafından

sentezlenen β-laktamazlar oluşturmaktadır ve bu plazmidler bakteriler arasında

yüksek bir yüzde ile transfer olmaktadır. Bu enzimlerden en sık rastlanılan TEM’den

derive olmuş TEM-1 ve TEM-2 enzimidir ve bu enzim Enterobacteriaceae

üyelerinin yaklaşık %25-75’inde bulunmaktadır (Gutmann ve ark,1988).

Thomas ve Primrose 2004 yılında yaptığı çalışmada içme sularının kaynaktan

ev halkı kullanıncaya kadar geçen çeşitli periyotlarda mikrobiyal kontaminasyon

oranı değerlendirilmiş suların kaynakta temiz olsa dahi %67’sini tüketime sunulana

kadar depolarda kirlendiğini bildirmiştir. Bu çalışmamızda kirlilik düzeyinin en fazla

eski isale hatlarına sahip olan yerle de bulunduğu saptanmıştır. Laboratuar testleriyle

içme suyu depolarının yapımında kullanılan malzemelerin mikrobiyal

kontaminasyon için önemli olduğunu bildirmiştir. İnsani Tüketim Amaçlı Sular

Hakkında Yönetmelik Hükümlerine göre su temin sistemlerinde kullanılacak

4. BULGULAR VE TARTIŞMA Abdulkadir ÖZASLAN

42

malzemenin bakteriyolojik kirliliğin oluşmasına yer vermeyecek malzemelerden

seçilmesi gerektiği vurgulamıştır.

5. SONUÇ VE ÖNERİLER Abdulkadir ÖZASLAN

43

5. SONUÇ ve ÖNERİLER

Çalışmalar sonucunda; toplam örneklerin %8.5’si fekal koliform bakteriler

yönünden pozitif olarak değerlendirilmiştir. Mevsimsel olarak kontaminasyon

görülme durumu incelendiğinde, farklılık önemli bulunmuştur. Ocak ayında

incelenen suların %8.8’nde, Nisan ayında ise %28.5’inde kontaminasyon

görülmüştür. Kontaminasyon yoğunluğu görülen Ocak ve Nisan ayları ile diğer aylar

arası farkın önemli olduğu bulunmuştur. Bu durum ise; insan-hayvan çıkartıları ile

kontaminasyona bağlı total koliformlarn etken olabileceği, bir kirlilik olarak

değerlendirilmiştir.

Bu infeksiyonların önlenebilmesi için suların kontaminasyonunun

engellenmesi, arıtma ve dezenfeksiyon işlemlerinin uygun şekilde yapılması gerekir.

Özellikle yerüstü sularının (dere, nehir, baraj, göl, gölet) kirlenmeye çok açık

olmaları nedeniyle, büyük merkezlerdeki depolarda bulunan arıtma tesislerinde

çöktürme, dinlendirme ve süzme işlemleri yapılır. Bu işlemler sudaki bulanıklık ve

organik maddelerin giderilmesini sağladığı kadar infeksiyöz mikroorganizmaları da

uzaklaştırır. Daha sonra yapılacak kimyasal dezenfeksiyon (ülkemizde ve diğer pek

çok ülkede klor ile yapılmaktadır) un iyi sonuç vermesi için, bu ön işlemlerin

mutlaka yapılması gereklidir.

İnsanı Tüketim Amaçlı Sular Yönetmeliğine göre Seyhan bölge beşte üreyen

Sphingomonas bakterisinin kirlilik göstergeleri arasında bulunmamaktadır. Seyhan

ve Yüreğir ilçelerinde Pseudomanas sp. ve Shigella sp. görülmesi gözardı

edilmeyecek unsurlar arasında olup bu bölgeden alınan su örneklerin halka açık su

sebillerinde alındığı suların evcil ve evcil olmayan hayvanları tarafından da

kullanılması halk sağlığı açısından tehlike arz etmektedir. Ayrıca hava sıcaklılarının

artması birçok bakterilerinin üremesine zemin hazırlayabilir. Çatalan barajından

çıkan suların yüksek debili olabileceği olması kirlilik unsuru bakterilere fizilsel

basınç uygulayarak bu bakterilerin üremesini ciddi bir şekilde engellemektedir. Bu

olay patojen mikroorganizmaların sularda üremesine imkan tanımamakta ve bize

temiz su sağlamaya yardımcı olmaktadır.

5. SONUÇ VE ÖNERİLER Abdulkadir ÖZASLAN

44

Adana il merkezinde ortaya çıkan kirliliğin önemli bir kısmı, su deposu veya

hidrofor deposu olan binaların depolarının usulüne uygun dizayn edilmemesinden

kaynaklandığı görülmüştür.

İlçe merkezi su temini sistemlerinin sızıntı sularından etkilenmemesi için

evsel katı atıkların uygun şekilde toplanıp depolanacağı alanların belirlenerek,

atıkların bu bölgelerde depolanmasının sağlanması ve bu yerlerin kontrol altına

alınmasının sağlanması gerekmektedir. Kanalizasyon sistemi olmayan bazı belde ve

köylere kanalizasyon sistemi yapılması, arazi şartları uygun değilse sızdırmasız

fosseptiklerde evsel atık suların toplanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Yine suların kaynağında kirlenmenin önlenebilmesi için, kanalizasyon

sularının nehirlere ve göllere akıtılmaması gerekir. Fekal kirlenmeyi önlemenin en

iyi çözümü, lağım arıtma tesislerinin kurulmasıdır. Kuyular, su depoları ve kaynak

sularının üzerleri kapatılmalı ve insan ve hayvanlar tarafından kirletilmelerini

önlemek için etrafını çitle çevirmek gibi önlemler alınmalıdır. Yüzeysel su

akıntılarının bu sulara ulaşmasını önlemek için akıntıların yönleri değiştirilmeli,

helalar bu su kaynaklarından daha alt seviyede ve en az 15 m. uzakta inşa

edilmelidir.

Şebeke suları dağıtım sırasında kontamine olabilir. Eğer su boruları eskimişse

çevreden boru içine sızma olabilir. Özelikle su basıncı düşükse veya su kesintileri

sırasında oluşan vakum etkisiyle su boruları içine kirli atık sular sızabilir. Bu nedenle

hem su, hem de kanalizasyon borularının sağlam olması ve sık sık bakımlarının

yapılarak eskiyenlerin değiştirilmesi gerekir. Kanalizasyon şebekesinin kapasitesi

ihtiyaca cevap vermediği zaman, borular patlar ve kanalizasyonlar taşar. Çevredeki

toprağa sızan bu atık sular da şebeke sularını kontamine eder. Şebeke suyu

borularının kanalizasyon borularına göre daha üst seviyede döşenmiş olması

gereklidir.

Araştırmalar sonucunda il merkezinde suların dezenfikasyonu ile ilgili herhangi

bir problem görülmemektedir. Sonuç olarak Adana içme suyunun önemli

sayılabilecek düzeyde bakteriyolojik kontaminasyona maruz kalmadığı ve ileriki

zamanlarda halk sağlığı açısından denetimlerin yapıldığı müddetçe ciddi problemler

oluşturabileceği düşünülmemektedir.

5. SONUÇ VE ÖNERİLER Abdulkadir ÖZASLAN

45

5.1. Antibiyotik Direncini Azaltmaya Yönelik Öneriler

Evsel atık sular, antibiyotik dirençliliği gösteren organizmaların en önemli

kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Bakteriler, yeni antibiyotiklere dirençli

duruma geldikçe, değişik ortam şartlarına kolayca uyum sağlayabilmektedir

Hayatımızda büyük öneme sahip antibiyotiklerin bakteriyel direncinin

azaltılması için henüz pratik bir çözüm yolu yoktur. Akılcı antibiyotik kullanım

politikalarını belirleyip, belirlenen kurallara sıkı uyumu sağlamak zorunludur.

Antibiyotiklerin yanlış ve aşırı kullanımından kaçınarak toplam antibiyotik

tüketimini azaltmak dirençli kökenlerin seçilmesini önleyen en etkili metottur.

Ayrıca infeksiyonların erken tanı imkanlarının artmasıyla viral infeksiyonlar icin

gereksiz antibiyotik kullanımını önlemek, etkin, hayvan yemlerine antibiyotik

katılmasını önlemek ilk planda alınması gereken önlemler arasındadır. Ayrıca

sanayinin antibiyotik tanıtımında etik ilkelere uyumunun sıkı denetlenmesi, halkın

kitle iletişim araçlarıyla bilinçlendirilmesi, reçetesiz antibiyotik verilmesinin

önlenmesi etkili olabilecek diğer önlemlerdir.

46

KAYNAKLAR

ACEHAN,G. 2007.İçme Suların Mikrobiyolojik Kirlenme Potansiyelin Belirlenmesi

Ç.Ü Fen Bil.Enst.Çevre Müh. ABD.yüksek lisans tezi.

AĞAOĞLU S, EKİCİ K, ALEMDAR S, DEDE S., 1999., Van ve Yöresi Kaynak

Sularının Mikrobiyolojik, Fiziksel ve Kimyasal Kaliteleri Üzerine

Araştırmalar. Van Tıp Fak Derg; 6: s 30-33.

AKMAN, Y., KETENOĞLU, O., EVREN, H., KURT, L., DÜZENLİ, S., 2000.

Çevre Kirliliği, Çevre Biyolojisi. Palme Yayıncılık, Ankara s. 268

ALKAN, U., ÇALIŞKAN, S., MESCIOĞLU, U., 1999. Uluabat Gölünün

Mikrobiyolojik Kirlilik Sevitesinin Belirlenmesi. Eko. Çev. Kor. 33: 3–5.

BACTERIA IN THE CROP OF THE SEED-EATING GREEN-RUMPED

PARROTLET ANDREINA M., PACHECO I., ALEXANDRA M., GARCI

A., CARLOS B. and MARI A. G., DOMI N., 2004. The Cooper

Ornithological Society 2004. The Condor 106:139–143.

AYGÜN, G, DİKMEN Y, METE B, UTKU T, MURTEZAOĞLU A,

DEMİRKIRAN O, YILMAZ M, ŞAHİN N,ÖZTÜRK R, AKTUĞLU Y.,

2001. “Yoğun Bakım Ünitesinde Hastane Enfeksiyonu Etkeni Olarak

Belirlenen Acinetobacter baumannii Kökenlerinin Antibiyotik Duyarlılığı”

ANKEM Derg. 16(1): 85-88

AYGÜN, G., 2002. ”Antibiyotikler II” Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Erişkinde

Toplumdan Dinilmiş Enfeksiyonlar, Sempozyum dizisi No:31; s 39-54.

BALKAYA N, AÇIKGÖZ A.,2004. İçme Suyu Kalitesi ve Türk İçme Suyu

Standardları. Standard Derg., 29-37.

BAMUKAMA, D., KANSIIME, F., MACH, R., ANDARNLEITNER, H.A., 1999.

Determination of E.coli Contamination with Chromocult Coliform Agar

Showed a High Level of Discriminition Efficiency for Differing Fecal

Pollution Levels in Tropikal Kampana.Departman of zoology and Institute of

Environment and Natural Resoutces Makere University, Kampana,Uganda

47

BELL, J. B., MACRAE, W. R., ELLIOT, G. E., 1980. Incidence of R Factors in

Coliform, Fecal Coliform, and Solmonella Populations of The Red River in

Canada. Appl. Env. Microbio., s :40: 486-491.

BİLGEHAN, H. ,2000., “Non- Fermentatif Gram Olumsuz Basiller ” Prof. Dr.

Hakkı Bilgehan, Klinik Mikrobiyoloji- Özel Bakteriyoloji ve Bakteri

Enfeksiyonları, Barış yayınları, 10.baskı:sayfa 175-197

BİLGEHAN H., 2002. Temel Mikrobiyoloji ve Bağışıklık Bilimi.s: 622 p:236

BOU, G., CERVERO, G., DOMINGUEZ, M. A., QEREDA, C.,

MARTINEZBELTRAN, J., 2000. Characterization of a Nosocomial Outbreak

Caused by a Multiresistant Acinatobacter baumannii Strain with a

Carbapenem-Hydrolyzing Enzyme: High- Level Carbepenem Resistance in a

A. baumanniiis not due Solely to the Presence of Beta-Lactamases. J. Clin.

Mic.,s: 38:

BRADFORD, PA., 2001. Extended Spectrum beta-lactamases in the 21st Century.

Characterization, Epidemiology and Detection of This Important Resistance

Threat. Clin Micr Rev. s : 45-54.

BRICK, T., PRIMROSE, P., 2004. International Journal of Hygiene and

Environmental Health, Volum 207. Number:5 pp. 473-480

BUSCHER, K. H., CULLMANN, W., DICK, W., STIEGLITZ, M., 1987. Selection

Frequancy of Resistant Variants by Various Beta-Lactam Antibiotics in

Clinical Enterobacter Cloacae Isolates. Chemother., s : 33:40-51.

BUSH, K., TANAKA, S. K., BONNER, D. P., SYKES, R. B., 1985. Resistance

Caused by Penetration of Beta-Lactam Antibiotics into Enterobacter cloacae.

Antimicrob. Agents and Chemother.

BUSH, K.,2001. New beta-lactamases in Gram Negative Bacteria. Divercity and

Impact on the Selection of Antimicrobial Therapy. Clin Inf Dis 32:1085-9.

CAMUS A.C., DURBOROW R.M.,. HEMSTREET W.G ,. THUNE R.L and.

HAWKE1 J.P., 1998. Aeromonas Bacterial Infections Ñ Motile Aeromonad

Septicemia. SRAC Publication No. 478.

48

CASAWELL, M. W., PHILIPS, I., 1981. Aspect of the Plasmid-Mediated

Antibiotic Resistance and Epidemiology of Klebsiella Species, Ann. J. Med.

S:70:459–460

ÇEBER, K. ASLAN, G., 2005. Türkiye Parazitoloji Dergisi.29(4): 224-228

CEP, Ç., 2002. Türkiye Yerel Yönetimler Su Sorunları Kongresi, Su Havzalarının

Korunması, s. 3-13.

ÇEPEL, N., ERGÜN. C., 2003. Suyun Önemi ve Ekolojik Sorunları. Sempozyum

dizisi No:31; s 39-54

ÇETİN Ç.B., YALÇIN A.N, TURGUT H., KALELİ İ., ORHAN N., 1999.

Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Hastene İnfeksiyonları.

Hast. İnfek. Derg 3:161.

CHASLUS E, LAFONT JP, GUILLOT JF. 1980,.Inc Groups Among Plasmids

Harbored by Escherichia coli of Avian Origin. Ann Microbiol Paris; s 203-6

DERBENTLİ, Ş,.2004. Stafilokoklarda Antibiyotik Dirençliği 2003-2004 Türkiye

Haritası. İstanbul Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji

Anabilim Dalı, Doktora Tezi s:14.

DEMİRTAŞ S.,1997 Sivas Yöresindeki Bazı Kuyu Sularında Koliform Bakteri

Araştırılması ve Soyutlanan E.coli Kökenlerinin Antibiyotik Direnci.

Cumhuriyet Ünv. Tıp Fak. Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Uzmanl/k Bitirme

Tezi.

DİNÇER, S., 1994. Hastane Laboratuarı Ve Kanalizasyondan Izole Edilen

Enterobacteriaceae Cinslerinde Plasmid-Kodlu III. Kuşak Cephalosporin

Dirençliliğinin Dağılımı, R-Plazmidlerinin Konjugasyon ve Transformasyon

ile Aktarabilirliğinin Saptanması. Ç.Ü. Fen. Bil. Enst. Biyoloji ABD. Doktora

Tezi

DİNÇER, S., MATYAR, F. ve SÖNMEZ, N., 2001. Seyhan nehrinin fekal kirlilik

düzeyi ve fekal koliformların antibiyotik hassasiyetleri. 12. Biyoteknoloji

Kongresi, Ayvalık.

ENDTZ, HP, DİJK WC, Verbrugh HA and Mustin Study Group., 1997.

Comparative in vitro activitiy of meropenem against selected pathogens from

hospitalized patients in the Netherlans. J Antimicrob Chemother 39: 149-56.

49

ERKAN, M. E., VURAL, A., 2006. Dicle Nehrinin Hijyenik Kalitesi Üzerine Bir

Araştırma. Dicle Tıp Dergisi. 33(4): 205–209.

GIANNELLA RA 1996. “Salmonella”, Baron S et al (eds.) Baron’s Medical

Microbiology, 4th ed..

GLOBAL ENVIRONMENTAL MONITORING SYSTEM, 1988 Assessment of

Freshwater Quality, United National Environment Programme/WHO,Geneva, ,

pp.69-71.

GUTMANN, L., KITSIZ, M. D., BILLOT-KLEIN, D., GOLDSTEIN, F., TRAN

VAN NHIEU, G., LU, T, CARLET, J., COLLATZ, E., WILLIAM SON,

R.,1988. Plasmid Mediated Beta-Lactamase (TEM-7) Involved in Resistance

Ceftazidime and Aztreonam, Rev. Infect. Dis. 10: 860-866.

GÜLER. Ç, ÇOBANOĞLU. Z., 1994. Su Kirliliği, Çevre Sağlığı Temel Kaynak

Dizisi No: 12, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, Sağlık Projesi Genel

Koordinatörlüğü, TC. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel

Müdürlüğü, ISBN 975-7572-60-8, Ankara.

GÜR D, TUTAR İ, VARDAR ÜNLÜ G.,2001. “İsepamisinin Hastane İzolatı Gram

Negatif Bakterilere Karşı İn vitro Etkisi” Hastane İnfeksiyon Derg; 5(1): 19.

GÜR, D., 1994. Antibiyotiklere Direnç Gelişmesi. Klinik Uygulamalarda

Antibiyotikler ve Diğer Antimikrobiyal İlaçlar. Güneş Kitabevi Limitet Şirketi.

Ankara, s.19–37.

GÜLSEREN F., MAMIKOĞLU L., VE ÖZTÜRK S., 1999. A Surveillance Study

of Antimicrobial Resistance of Gram Negative Bacteria Isolated from

Intensive care Units in Eight Hospitals in Turkey. J. Antimicrob Chemother

43:373.

HAGERDON, C., ROBİNSON, L.S., FILTZ, J.R., GRUBBS, S.M., ve RENEAU,

B.R., 1999. Determininr sources of fecal in a rural Virginia Watershed with

Antibiotic Resistance Patterns in Fecal Stretococci.Department of Crop and

Soil Environmental Sciences, Virginia Polytechnic Intitute and State

University, Virginia 24061.

HALKMAN, K., A., 2005. Gıda Mikrobiyolojisi Uygulamaları (Editör, Halkman).

Merck Gıda Mikrobiyolojisi Uygulamarı. s. 261-281.

50

HANBERGER H., GARCIA RODRIGUEZ J. A., GOBERNADO M., 1999.

Antibiotic Susseptibility among Aerobic Gram Negative Bacili in Intensive

care Units in European Countries. French and Portuguese ICU Study Groups.

JAMA 281:167.

HORNICK RB., 1970. Typhoid Fever: Pathogenesis and Immunologic Control. Part

1. New England journal of medicine, 283:686-691.

KARIM, N., 2004. Tropical Infectious Disease in Malaysia. Pathol. Int. 54, S275-

s.282

KARPUZCU, M., 1994. Çevre Kirlenmesi Ve Kontrolü. Gebze Yüksek Teknolojisi

Çevre Mühendisliği Bölümü. Kubbealtı Neşriyatı Yayınları. s. 9–92.

KARPUZCU, M., 1985. Su Temini ve Çevre Sağlığı. İTÜ İnş.Fak.Çev Müh.Böl.,

Boğaziçi Üniversitesi Matbaası, s. 427.

KAYAALP O. Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, 1. Cilt, 9. Baskı,

Hacettepe-TAŞ, Ankara, 2000: 175-314.

KUMBUR, H., 1997. Yerel Yönetimlerde Kent Bilgi Sisteminin Uygulanması,

Çevre ve İnsan Dergisi, Sayı:3 sy. 32-33.

KÜÇÜKGUL,E.Y.,ÖZDAĞLAR.D.,2004., İçme Suyunda Agresivitenin Saptanması

ve Şebeke Korozyonun Önlenmesi.,cilt 6 sayı 3 s:19-39

LECHEVALLIER, M.W., SHAW, N.J. ve SMITH, D.B. 1996. Factors Limiting

Microbial Growth in Distribution Systems, AWWA Research Foundation

Order No: 90709 p.3.

LECHEVALLIER, M.W., Babcock, R.M ve Lee, R.G.,1987. Examination and

characterization of d istribution system biofilms, Appl. Environ. Microbiology,

53, 12, 2714-2724.

MESSER, J.W., H.M. Behney and L.O. Leudecke. 1985. Microbiological Count

Methods. In Standard Methods for the Examination of Dairy Products

(APHA), 15th edition (Ed. G.H. Richardson), Washington D.C., 133 – 149.

MUSLU, Y., 1985. Su Temini ve Çevre Sağlığı, Cilt 3. İTÜ Matbaası, s. 792.

MUSLU, Y.,2001 Su veAtık su Mühendisliği Çevre Kirlenmesi ve Kontrolü Cilt 2

s.79-90.

51

ÖZAY, A., 1996. “Adana Merkez İlçe Sınırları İçindeki Seyhan Nehrinin ve İçme

Sularının Çevre ve İklimsel Faktörlere Bağlı Olarak Bakteriyolojik Kirlilik

Düzeyi” Yüksek Lisans Tezi. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü s

17-24.

ÖZCEL M.A.,1995. Güneydoğu Anadolu Projesi’ni Tehdit Eden Parazit

Hastalıkları” kitabında, Türk Parazitol DergYayını, Ege Üniv. Basımevi.

ÖZGÜVEN V.,2006. UTS Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Kitabı sayı 1

sayfa 29.

ÖZKOÇ, H. B.,ANMAN, S.BAKAN,G., 1998. Sediman Kalite İzleme Ve Belirleme

Çalısmalarında Uygulanan Metotlar., V. Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi,.

s 126.

ÖZTOPRAK N., ÇELEBİ G., BAYAR A., BEĞENDİK F., 2008. Travma

Sonrasında Pseudomonas putida’nın Etken Olduğu Tibial Osteomiyelit

Posttraumatic tibial osteomyelitis caused by Pseudomonas putida. Joint Dis

Rel Surg. 19(1):41-44.

ÖZTÜRK R, AKTUĞLU .,2001.Y. “Yoğun Bakım Ünitesinde Hastane

Enfeksiyonu Etkeni Olarak Belirlenen Acinetobacter baumannii Kökenlerinin

Antibiyotik Duyarlılığı” ANKEM Derg 16(1): 85-88.

ÖZTÜRK, R., 1997. Antibiyotiklerin Etki Mekanizmaları, Antimikrobik İlaçlara

Karşı Direnç Gelişmesi ve Günümüzde Direnç Durunmu. i.Ü. Cerrahpaşa Tıp

Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri. Pratikte Antibiyotik Kullanımı

Sempozyumu, 27–51.

PARENT, A., 1996. Control of Coliform Growth in Drinking Water Distribution

Systems. Science Direct, Water Research, pp . 442-445.

POLLACK M., 1995. Pseudomonas aeruginosa. Prenciples and Practice of

Infectious Disease. P , 4th ed, Churchill Livingstone Inc, New York.

POWER K.N ve NAGY L.A.,1999. Relationship Between Bacterial Regrowth and

Some Physical and Chemical Parameters Within Sydney’s Drinking Water

Distribution System, Water Research, 33,3, 741-750.

RYAN K.J and RAY C.G. (EDİTORS), 2004. Sherris Medical Microbiology, 4th ed.

ISBN 0-8385-8529-9.

52

SARI H.,2005. Karbapenemlere Dirençli Gram-Negatif Basil İzolatlarinda

İmipenem-EDTA / meropenem-EDTA Disk Yöntemi ve Modifiye Hodge

Testi ile Metallo-β-laktamaz Varlığının Araştırılması. Uzmanlık tezi, İstanbul.

SAUNDERS, J.R., 1984. Genetics and Evolution of Antibiotic Resistance, British

Medical Bulletin, 40:54-60.

SON, R., RUSUL, G., SAHILAH, A. M., ZAINURI, A., RAHA, A. R., SALMAH,

I., 1997. Antibiotic Resistance and Plasmid Profile of Aeromonas hydrophila

Isolates from Cultured Fish, Telapia (Telepia Mossambica). Lett. Appl.

Microbiology, 24: 479–482

SU KIRLILIGI KONTROLU YONETMELIGI, 31.12.2004, R. G. No: 25687.

SU KİRLİLİĞİ KONTROLÜ YONETMELIGI, 4 Eylül 1988 Tarihli Resmi Gazete,

Sayı:19919

SU KIRLILIGI KONTROLU YONETMELIGI, Numune Alma ve Analiz Alma

Tebliği, 7.01.1991, R.G. No: 20748.

TANYOLAÇ,J.,1993. Limnoloji ve araştırmalar 3. Baskı. İstanbul Üniversitesi Tıp

Fak. Yayını. s. 43.

TEKBAŞ Ö.F, GÜRLER Ç., 2005.Temel Su Analizleri Teknikleri. Sayı 1 s. 29

TOROĞLU, S., 2003. Aksu (Kahramanmaraş) Nehrinin Bakterilojik Kirlilik

Düzeyinin Belirlenmesi ve Enterobacteriaceae Üyelerinde Antibiyotik ve Ağır

Metal Dirençliliği. Ç. Ü .Fen Bil.Enst.Biyoloji ABD. Doktora Tezi. s: 36

TUNAİL,N. 2000 .Gıda Mikrobiyolojisi ve Uygulamaları 2. Baskı. Ankara

Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Yayını s.44

TÜRKMAN, A., 1993. Çevremiz ve Biz. DEÜ, Çevre Müh. Böl., İzmir, s. 151.

Türk Standardı 266. Sular – İçme ve Kullanma Suları. Ankara,

URBANC, RAHAL JJ ,1997 Klebsiella and Extended Spectrum ß-Lactamases. Int.

J. of Food Sci. And Techn. 8, 37 -43

VAN DER KOOIJ, D.V.D. (1992). Assimilable Organic Carbon as an indicator of

bacterial regrowth. Journal AWWA, February, 57-65.

VAN DER KOOIJ, VISSER A. ve HIJHEN W.A.M. (1982)Determining the

Concentration of Easily Assimilable Organic Carbon in Drinking Water.

Journal AWWA, October, 540-545.

53

VANHOOF R, NYSSEN HJ,1999. “Aminoglycoside resistance inGram negative

blood isolates from various hospitals and the Grand Duchy of Luxembourg” J

Antimicrob Chemother;s 44(4): 483-8

WHO, 1997. Guidelines For Drinking Water Quality, Volume 2, Health Criteria and

Other Supporting Information, Second ed. WHO, Geneva, 1997, pp. 65.

YÜCEER, A., KESKINKAN, O., 2001. Kum Filtrelerinde Bakteri Gideriminin

Derinlik ve Değişimi SKKD Cilt 11 Sayı 1 s. 17-24.

http://www.orlab.net/mikrobiyoloji/210011201.pdf

http://www.hssgm.gov.tr/?sf=mev

http://www.aski.gov.tr

http://www.hssgm.gov.tr/?sf=mev _icmekullanmasu&nerden=mev

http://www.unibielefeld.de

54

ÖZ GEÇMİŞ

1983 yılında Adana’da doğdum. İlk ve orta öğrenimini Mersin’de

tamamladıktan sonra 2001 yılında Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji

Bölümü’nü kazandım. 2005 yılında aynı bölümden mezun oldum. 2006 yılında

Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoteknoloji Anabilim Dalı’nda

Yüksek Lisans öğrenimime başladım. Halen yüksek lisans öğrencisiyim.