türk uygur mitolojisi - kku.edu.tr

Post on 01-Dec-2021

33 Views

Category:

Documents

0 Downloads

Preview:

Click to see full reader

TRANSCRIPT

Türk Uygur Mitolojisi

Uygurlar Kara-Korum Dağı’nın altındaki Arkun-Orhun Neh ri’ninkenarında türemişlerdir.

Kara-Korum şehri de o dağın eteğindedir.

Dağdan aşağı 30 çay çıkar her çayın kıyısında bir boy otururdu.

Selenge ve Toğla ırmakları Kara-Korum Dağı’ndan çıkar, Kamlancuadı verilen bir yerde birleşirdi.

Bu iki ırmak arasında iki tane ağaç vardı.

Biri kışın yaprağını dökmeyen çam ve serviye benzeyen bir ağaç, diğeri Tur adı verilen bir ağaçtı.

Bu ağaçlar iki dağın arasında büyümüşlerdi.

Ağaçların bulunduğu yere her gece gökten bir ışık gelir ve o ışık 30 defa şimşek gibi çakardı.

Bir gün aynı yerde 5 tane çadır gördüler. Bunların her birinde bir çocuk oturuyordu.

Çocukları alan Uygurlar onları süt annelere verdiler.

Büyüdüklerinde onlara anne ve babalarının kim olduğu soruldu. Onlar da o iki ağacı gösterdiler.

Çocukları ağaçların yanma götürdüler ve çocuklar ağaçlara saygıgösterdiler.

Ağaçların karşısında diz çöküp yeri öptüler.

Buradaki ağaçlar Türk söylence kültüründe adı çok geçen hayat ağaçlandır.

Ruhların kuş şeklinde olduğu ve hayat ağaçlarından gelip gittikleri söylenir.

Özellikle servi ve çam gibi kışın yapraklanın dökmeyen ağaçlar, sonsuz yaşamı çağrıştırır.

Uygur mitlerinde geçen 30 ışık ve 30 çay, hayat ışığı ve hayat suyu ile ilişkilendirilebilir ve her ikisi de türetme özelliğe sahiptir.

Çocuklara

1. Sonkur-Tegin,

2. Kotur-Tegin,

3. Tükel-Tegin,

4. Or-Tegin ve

5. Bölcü-Tegin adını koyarlar.

Bökü-Tegin’i baş seçerler.

Tanrı Bökü-Tekin’e bütün dilleri bilen 3 karga gönderir.

Bu kargalar her yere gider ve nerede önemli bir duyum alsalar

Bökü-Tegin’e haber verirler.

Türkçedeki “kuşlardan haber almak” deyimi bu söylence ile bağlantılıdır.

İskendername’de hayat suyunu bulan İskender, onu bir şişeye doldurup ağaca asar.

Fakat suyu karga çalar.

Çalarken de bir kısmını ağaca döker.

Bu yüzden çam, servi gibi ağaçlar sonsuz hayatın sembolü sayılır ve kışın “ölmezler”, yapraklarını dökmezler. Karga uzun, sonsuz hayatın sembolüdür.

Bökü-Tegin,

Sonkur-Tegin’i Uygur Kağanlığı’na göre kuzeyde olan Kırgız bölgesine,

Kotur-Tegin’i doğu yönüne Tangut bölgesine,

Tükel-Tegin’i güney yönüne Tibet bölgesine gönderir.

Or-Tegin’i isminin anlamı gibi ortada yani merkezde bırakır.

Ve kendisi de Hıtay Devleti yönüne gider.

Fakat o da doğudadır.

O dönemde batı da askerî sefer yapılacak düşman bir devlet olmayışının da etkisi olabilir.

Arkun-Orhun Nehri kıyısında, “ortadaki büyük şehir”anlamına gelen Ordu- Balık şehrini kurar.

Bökü-Kağan bir gün uykusundayken beyazlar giymiş yaşlı bir adam geldi.

Ona elinde tuttuğu çam kozalağı büyüklüğünde yeşim taşını verdi.

“Bu taşı muhafaza edersen dünyanın dört bir yanma hâkim olursun”

dedi.

Aynı gece başvezir de aynı bunun gibi bir rüya görmüştü.

Bunun üzerine Bökü Kağan, ordusunu topladı ve batı tarafına sefere çıktı.

Türkistan'a geldiği zaman geniş bozkırları, gür çayları görünce burada oturmuş ve Balasagun şehrini kurmuştu ki buna bugün Guz-balık derler.

Bökü Kağan’m orduları dört bir tarafa yayılmış ve birçok ülke fethetmiştir.

Bir başka versiyonu ise Dokuz Oğuz Mitolojisi olarak bilinir.

Türk geleneğine göre Dokuz Oğuzların eskiden devleti, töresi, kağanı yoktur ve boylardan ibarettir.

Dokuz Oğuz boyları bir gece gökten bir nur sütununun yeryüzüne indiğini görürler.

Gökten inen altın ışık bir çam ağacının üzerine düşer ve ağacın kovuğunda Uygur Türklerinin ataları olan beş çocuk meydana gelir.

En küçük çocuk Bügü Kağan baş seçilir.

Oğuz illeri ise mucizevi bir şekilde kurulur.

Gökten inen nur sütunu yeryüzünde taşlaşarak yeşim taşından bir kaya vücuda getirir.

Bu kayaya Kutlu Dağ adı verilir.

Bir gün beyaz giyimli, ak sakallı bir ihtiyar Bügü Kağan’nın rüyasına girerek bu kayaya saygı gösterdikleri sürece Oğuzların büyük bir devlet hâlinde yaşayacaklarını söyler.

Daha sonra Bügü Kağan’ın torunlarından biri olan Yulun Tekin tahta çıkar.

Yulun Tekin, Kut Dağı’nın Türklerin otuz batından beri devam eden bir tavaf yeri olduğunu bilmemektedir.

Çin'de o sıralarda Tang sülalesi hâkimdir.

Çinliler Türklerin kuvvetlerinin kaynağının bu Kutlu Dağ olduğunu anlar.

Çin hükümdarı kızı Kiyeliyen’i, Türk Kağan’ın oğlu Gali Tekin'e vermeye karar verir.

Fakat bunun karşılığında Kutlu Dağ’ı ister. Böylece Çin hükümdarının kızma karşılık Kutlu Dağ denilen kaya parçası armağan edilir.

Çinliler, kutlu kayayı parçalayarak kendi ülkelerine taşırlar.

Kaya, şamanlar ve sihirbazlar tarafından yağma edilerek her parçasıdünyanın bir köşesine götürülür.

Bu taşlar nereye gitmişse orada bolluk, bereket, mutluluk olur.

Fakat bu olaydan sonra Türk ülkesinde çeşitli felaketler yaşanır.

Bir anda bütün sular kurur, bütün yeşillikler sararır, gökyüzünün rengi bile değişerek yaslı bir havaya bürünür.

7 gün sonra Yulun Tekin ölür.

Salgın hastalıklar insanları kırıp geçirir.

Kuşlar, yabani ve evcil hayvanlar, memedeki çocuklar

"Göç, göç, göç!"

diye bağırır.

Oğuzlar, artık bu ülkede Yer-Su perilerinin kendilerini istemediğini ve “GÖÇ” emri ile buradan kovulmakta olduklarını anlayarak 3 bölüğe ayrılırlar.

Bir bölüğü, Beşbalık'a giderek Uygurların hâkim olduğu Dokuz Oğuz Devleti’ni kurar.

Bir kısmı bozkırlara dağılarak çobanlık yapmaya ve bir kısmı da ormanlara çekilerek avcılık yapmaya başlar.

Türkler başlarına gelen felaketlerin sebebinin bu kutlu kayanın parçalanmasında olduğunu anlarlar.

Türk Uygur mitolojisinde sansar adı verilen ve Türk tasavvuf felsefesinde devriye ya da devir olarak süren düşünce “yeniden doğuş” ile alakalıinanıştır,

Türk düşüncesinde de insan ruhu “dönen” varlıklar arasındaydı.

Hint Budizminde “samsara” adı ile anılır ve Uygur Türkleri buna sansarya da sangsar adını vermişleridir.

Uygur düşüncesinde “ruhların dönüşümü çarkı” sansar çarkı olarak isimlendirir.

Sansar kakım cinsinden bir hayvandır. Kakım Uygur Türklerinde ata ruhlarım sembolize eder.

Kakım Uygur Türklerinde ata ruhlarım sembolize eder.

Bazı Uygur fresklerinde elinde sansar ya da kakım tutan ve pars postu giymiş alplar görülür.

Yeniden doğuş düşüncesi ile bağlantılı ve ata ruhlarını sembolize eden bu hayvan Türk ikonografisinde de yerini almıştır.

Orta Asya’daki göç ve ticaret yolları, Türklerin pek çok din ile tanışmışlarını sağlamıştır.

Benimsedikleri dinin ritüellerini yerine getirmişler, o dinin söylence ve geleneklerine uygun hareket etmişlerdir.

Ve elbette Orta Asya bozkırlarında at koştururken, bu din ve mitolojilerin taşıyıcısı da olmuşlar ve yaymışlardır.

Bu bağlamda hemen akla şu soru geliyor: Türklerin Budizm ile tanışmaları ne zaman olmuştur?

udha’mn M.Ö. 563-483 yıllarında yaşadığıvarsayılır. Ancak onun bilgeliği 200-300 yıl sonra yazıya dökülmüştür.

Buda’nın tarihî bir kişilik olup olmadığı ya da üzerine atfedilen efsanevi anlatıların ne kadarının gerçek ne kadarının ondan önceki geçmişmitolojik çağlara ait söylenceler olduğu tartışılabilir.

Hatta hangi milletten olduğu dahi kesinlik kazanmamıştır.

9. yüzyıl

Budha göçebe ve savaşçı Sakya soyundandı ve savaşçı bir hükümdar oğlu olduğu söyleniyordu.

Ve kendisine dünya hükümdarı payesi de verilmişti.

Orta Asyalı göçebelerden biri olan, “Sakyalar Hâkimi” ve Budha’nın da bağlı olduğu kabilenin hükümdarları Türk olarak bilinirdi.

Budha’nın Moğol ırkından bir Sakyalı olduğu varsyılamaktadır

Doğduğu yer Lumbini, bugünkü Nepal sınırları içindedir

Türk Şahi TeginDevleti dönemi duvar resmi. Bami- yan Mağarası. Afganistan 7-8 .yy.

Buddha’nm başının etrafındaki kızıl hale, Güneş Tilgeni’dir.

Başının üzerindeki üçdilimli tacı Türk Kün-Ay Tamgaları ile süslenmiştir.

Tahtına Türk usulübağdaş kurup oturmuştur. Sağında uluyan bir Mavi-Kurt (Gök-Börü) resimlenmiştir.

Tüylü ok başlarındaki hilal dikkat çeker.

M.S. 6. yy. Kök Türk Kağanı Mu-han Tiginadına Taspar Kağan tarafından dikilmiştir.

Kaplumbağa kaidesi üzerine yerleştirilmiş.

Kaidenin üst bölümünde, Göktürklerin Aşina boyu mitolojisinde adı geçen çocuğu emziren kurt tasvir edilmiştir.

Bugut, kelime anlamıitibarı ile “geyik” anlamına gelen buku/bugu ’dan türemiştir.

Geyik, Buddha’nm kutsal hayvanıdır.

Bir Karluk kağanının tahta çıkışını anlatan metal tabak üzerindeki figürler.

8-9.yy. Taht Budacıdüşünceye uygun olarak iki aslan tarafından taşınıyor.

7-8. yüzyıl Türk Uygur "Mani Dini" Din adamları. Kullandıkları Başlıklar ile Mevlevi dervişlerinin kullandıkları ritü- el başlıklar aynıdır.

Budizm Doğu Türkistan’da Uygurlar arasında 14. yüzyıla kadar devam etti.

Türk ikonografisinde aslan-öküz mücadele sahnesi önemlidir.

Işığın karanlığı mağlup etmesini anlatır.

Aslan Güneş ile boğa- öküz, Ay ile ilişkilendirilir.

Bu ikisi gündüz ve geceyi de sembolize eder. Aslan gündüz ve ışık ile ilişkilendirilir, karanlık ile mücadele eder,

öküz ile sembolize edilen karanlık ve cehaleti yener. Aynı sembolizm Türk Selçuklu sanatında da devam etmiştir.

HandMudra

Buddha, Sanskrit dilinde “uyanmak, idrak etmek, bilinçlenmek” anlamına gelen “budh” fiilinin geçmiş zaman kipidir.

Buddha adı, "uyanmış, idrak etmiş, bilinçlenmiş” anlamına gelir.

Türkçe olan sak kelimesinin verdiği anlam da aynıdır. Türkçe “sak” uyanık duygulu bilgili zeki, anlamında kullanılır.

top related