analiz setafile.setav.org/files/pdf/chpdeki-degisim.pdfve devleti kemalist ideolojiye inanan bir...

28
seta Analiz . SETA | Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı | www.setav.org | Haziran 2010 CHP’DEKİ DEĞİŞİM LİDER DEĞİŞİMİ Mİ, SİYASET DEĞİŞİMİ Mİ? HATEM ETE

Upload: others

Post on 24-Jan-2020

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

seta Analiz.

S E T A | S i y a s e t , E k o n o m i v e T o p l u m A r a ş t ı r m a l a r ı V a k f ı | w w w . s e t a v . o r g | H a z i r a n 2 0 1 0

CHP’DEKİ DEĞİŞİMLİDER DEĞİŞİMİ Mİ, SİYASET DEĞİŞİMİ Mİ?HATEM ETE

HATEM ETE

S ayı: 22 | Hazi ran 2010

S E T A A N A L İ Z

CHP’DEKİ DEĞİŞİM LİDER DEĞİŞİMİ Mİ, SİYASET DEĞİŞİMİ Mİ?

2 0 1 0 © Y a y ı n h a k l a r ı m a h f u z d u r

seta Analiz.

İÇİNDEKİLER

I. ÜÇ DÖNEM, ÜÇ LİDER, ÜÇ PARTİ | 5

1. ‘DEVLETİN PARTİSİ’ CHP (İNÖNÜ) | 5

2. ‘HALKIN PARTİSİ’ CHP (ECEVİT) | 7

3. ‘REJİMİN PARTİSİ’ CHP (BAYKAL) | 8

II. BAYKAL SONRASI DÖNEM VE CHP’NİN GELECEĞİ | 12

1. SİYASAL ARKAPLAN | 12

2. KILIÇDAROĞLU’NUN SİYASAL ANLAMI | 17

3. YENİ CHP’NİN DEĞİŞİM LİMİTLERİ | 18

4. YENİ CHP’NİN SİYASET KOORDİNATLARI | 21

SONUÇ: CHP’DE LİDER DEĞİŞİKLİĞİ Mİ SİYASET DEĞİŞİKLİĞİ Mİ? | 24

AA

, Cem

Öks

üz

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

3

ÖZET

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’la ilgili internet sitelerine düşen görüntüler, CHP’nin ve siyasetin

gündemini bir anda değiştirdi. Deniz Baykal, CHP Genel Başkanlığından istifa etti; CHP’nin yetkili

organlarının desteğini arkasına alan Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlık için adaylığını ilan etti ve 33.

Olağan Kurultayda CHP’nin yeni Genel Başkanı olarak seçildi.

CHP’deki liderlik değişimi, CHP’nin süregelen siyasetinden farklı kesimlerin farklı sebeplerden

dolayı duyduğu rahatsızlığı ve yeni siyaset imkânlarına dair beklentiyi ortaya çıkardı. Bu beklentile-

rin ne kadar kalıcı ve gerçekçi olduğunu, mevcut dinamizmin sandığa ne ölçüde tahvil edileceğini

zaman gösterecek.

CHP’nin önümüzdeki döneminin, Kılıçdaroğlu ismiyle anılacak dördüncü bir tecrübeye mi yol

açacağı, yoksa ‘Baykal sonrası dönem’ olarak mı anılacağı, henüz belli değil. Ancak, bu noktada,

CHP’nin yeni yönetiminin bu liderlik değişiminin neden gerçekleştiğine, değişikliğin neden bu kadar

yüksek bir heyecan oluşturduğuna ve bu heyecanı yedeğine alan bir siyasi iradenin siyasal yaşamı

olumlu yönde değiştirebilme potansiyeline dair teşhisinin belirleyici olacağı açıktır. Başka bir deyişle,

CHP yönetimi, liderlik değişiminin CHP’nin kendisine atfedilen yeni siyasal rolleri daha iyi gerçekleş-

tirebilmesi için büyük bir imkân sunduğunu idrak ettiği ölçüde bu dönem, CHP tarihinde dördüncü

bir siyasal tecrübeye yol açabilir.

Elinizdeki çalışma, öncelikle, kuruluşundan bugüne CHP’nin, hangi dönemde ne tür önceliklerle

siyaset yürüttüğüne bakarak, Baykal dönemi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Çalışmada, ayrıca CHP’deki

değişimi zorunlu kılan siyasal koşullara, CHP’den ne beklendiğine ve Kılıçdaroğlu liderliğindeki yeni

CHP’nin bunu gerçekleştirmek için sahip olduğu imkân ve zorluklara değinilecektir.

S E T A A N A L İ Z

4

CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’la ilgili internet sitelerine düşen görüntüler,

CHP’nin ve siyasetin gündemini bir anda değiştirdi. Deniz Baykal, CHP Genel Başkan-

lığından istifa etti; CHP’nin yetkili organlarının desteğini arkasına alan Kemal Kılıçda-

roğlu genel başkanlık için adaylığını ilan etti ve 33. Olağan Kurultayda CHP’nin yeni

Genel Başkanı olarak seçildi.

Görüntülerin ortaya çıkmasından itibaren, Baykal’ın istifa etmesi ve Kılıçdaroğlu’nun

Genel Başkan olması yönünde parti içinde ve dışında yürütülen etkili kampanya,

CHP’nin süregelen siyasetinden farklı kesimlerin farklı sebeplerden dolayı duyduğu

rahatsızlığı ve yeni siyaset imkânlarına dair beklentiyi gözler önüne serdi. CHP’deki li-

derlik değişimi, komplonun vahametini ve yol açacağı muhtemel oy kayıplarını geride

bırakarak, CHP’yi iktidar senaryolarının göbeğine yerleştirecek büyük umutları hare-

kete geçirdi. Bu beklentilerin ne kadar kalıcı ve gerçekçi olduğunu, mevcut dinamiz-

min seçimlere ne ölçüde tahvil edileceğini zaman gösterecek.

Her şeyden önce, komplonun Deniz Baykal’ın genel başkanlığını, bu dolayımla da

CHP’nin süregelen siyasetini hedef aldığına kuşku yok. Zaten komplonun ilk sonucu

da bu oldu. Deniz Baykal genel başkanlıktan istifa etti ve CHP’nin siyasal çizgisi deği-

şim emareleri göstermeye başladı. Ancak, komplonun tetiklediği siyasal senaryolar

göz önünde bulundurulduğunda, Deniz Baykal’ın sadece CHP iç-siyaseti uğruna tas-

fiye edilmediği açıktır. Bu çerçevede, CHP’deki değişimi, Türkiye siyasal tarihinin geniş

parantezi içinde değerlendirmek gerekir. Genel olarak, 1990’lardan bu yana yaşanan

sosyo-ekonomik ve siyasal dönüşüm, özel olarak da 2002’den bu yana AK Parti ve

CHP’DEKİ DEĞİŞİMLİDER DEĞİŞİMİ Mİ, SİYASET DEĞİŞİMİ Mİ?

Elinizdeki çalışmanın ilk taslağını okuyup, değerli katkılarda bulunan Tanju Tosun, Murat Yılmaz, Hüseyin Yayman, Talip Küçükcan, Selin Bölme, Cemalettin Haşimi, Barbaros Akçakaya ve Taha Özhan’a teşekkür ederim.

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

5

Devlet-toplum sarkacındaki pozisyonu, bürokrasi ile ilişkisi ve siyaset yapma tarzı çerçevesinde CHP’yi birbirinden farklı üç ana döneme ayırmak mümkündür.

karşıtları arasında süregelen iktidar mücadelesi dışarıda bırakılarak, CHP’deki mevcut

değişimi doğru bir biçimde anlamlandırmak mümkün değildir. Dolayısıyla, CHP-içi ge-

lişmeleri, CHP’yi aşan bir düzlemde değerlendirmek gerekir.

I. ÜÇ DÖNEM, ÜÇ LİDER, ÜÇ PARTİ1 CHP, Türkiye’nin siyasi tarihinde hiçbir partiye nasip olmayan bir tarihsel sürekliliğe sa-

hiptir. 1979-1992 arasındaki 13 yıllık dönem dışarıda bırakıldığında, CHP, 1923’ten beri

siyasal yaşamda ülkenin gerçek veya zımni ‘resmi’ partisi olarak önemli bir siyasi aktör

olmuştur. Bu çerçevede, taşıdığı özgül ağırlık ve 74 yıllık bir siyasi tarihe sahip oluşu

itibariyle CHP’yi, Türkiye’nin siyasal tarihinden bağımsız düşünmek mümkün değildir.

Ancak, bu sürekliliğine rağmen, devlet-toplum sarkacındaki pozisyonu, bürokrasi ile

ilişkisi ve siyaset yapma tarzı çerçevesinde CHP’yi birbirinden farklı üç ana döneme

ayırmak mümkündür.

1. ‘Devletin Partisi’ CHP (İnönü)Atatürk önderliğinde 11 Eylül 1923 yılında kurulup İnönü tarafından kurumsallaştı-

rılan CHP,2 Türkiye Cumhuriyeti’ni, sonradan Kemalizm adını alan ideoloji ekseninde

şekillendirmek amacıyla hayata geçirilen en önemli siyasal kurumdur.3 Cumhuriye-

tin ilk yıllarında CHP, sosyolojik, kültürel ve iktisadi nüvelerini Osmanlı’dan devşiren

Türkiye’yi yeni koşullar ve ilkeler ekseninde yeniden yapılandırmanın ve bu yeni kur-

gu için gerekli kurum ve aktörleri üretmenin laboratuarı ve yegâne enstrümanıydı.

1930’a kadar misyonu, Cumhuriyeti kurumsallaştırmak için gerekli devrimleri yapmak

ve devleti Kemalist ideolojiye inanan bir sınıfa (askeri-sivil bürokrasi, aydınlardan olu-

şan blok)4 sahip kılmaktı. 1930’dan sonra CHP, yapılan ‘devrimleri’ kurumsallaştırma

ve yaratılan ‘aydın’ zümrenin desteğini alarak toplumsal dönüşümü sağlama misyonu

edindi. 1935’te yapılan CHP’nin 4. Kurultayında devlet, CHP’nin kurumsal kimliğiyle

özdeşleşti. CHP dışında kalan bütün sivil kurumlar lağvedildi5 ve yerlerine CHP’ye ba-

ğımlı yeni kurumlar ihdas edildi. CHP’nin programı, kadroları, politikaları devletin yö-

nelimini belirleyen esas dinamik oldu.

CHP, devlet-toplum ve elit-halk ikilemlerinde, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde,

devlet ve elitler yanında saf tuttu. Bu ikilemler, topluma kendisini anlamlandırdığı kül-

türel ve dini formları dışında, Kemalist ilkeler çerçevesinde yeni bir formun dayatılma-

1. Bu başlık altındaki tartışmaların bir özeti, “Bu kaçıncı CHP?” başlığıyla Star Açık Görüş’te (16.05.2010) yayınlanmıştır. 2. CHP’nin 1950’ye kadarki tek-parti iktidarı dönemini değerlendiren kapsamlı bir analiz için, bkz. Mete Tunçay, “Cumhuriyet Halk Partisi (1923-1950)”, CDTA, cilt: 8, s. 2019-2024.3. Erik Jan Zurcher, CHP’nin devleti şekillendirme fonksiyonuna dayanarak, Kemalist kadronun Osmanlı modernleşmesine eklediği en önemli unsurun CHP olduğunu iddia etmektedir. Bkz. Erik Jan Zurcher, “Institution Building in the Kemalist Republic: The Role of the People’s Party”, Men of Order: Authoritarian Modernization under Ataturk and Reza Shah, (Ed.Touraj Atabaki and Erik J. Zurcher) , I.B.Tauris, 2004. içinde, s. 98-112. 4. Osmanlı ve Cumhuriyet modernleşme deneyimlerini, ‘tarihsel blok’ diye adlandırdığı ordu-aydın-bürokrasi ittifakı ekseninde tartışan önemli bir çalışma için, bkz. Hasan Bülent Kahraman, Türk Siyasetinin Yapısal Analizi-I: Kavramlar, Kuramlar, Kurumlar, Agora Kitaplığı, 2008, özellikle, s. 119-160. 5. Bunun en açık örneği, Türk Ocakları’nın lağvedilip yerine Halkevleri’nin açılmasıdır.

S E T A A N A L İ Z

6

Devletle özdeşleşen CHP,

27 yıl boyunca, öngördüğü siyasal, toplumsal, kültürel

ve ekonomik programı topluma

benimsetmeye çalıştı.

sının doğal bir sonucu olarak ortaya çıktığından, bu karşıtlığı üreten de CHP idi. Yeni

ilkeler ekseninde oluşturulan devlet ile bu ilkeleri benimsemek istemeyen toplumun

büyük çoğunluğu arasında bir kopukluk oluştu. Elitler devletin sözcüsü ve ideolojisi-

nin taşıyıcısı olarak, söz konusu ilkeleri benimsemeleri ve topluma da benimsetmeleri

için yeni siyasal sistem tarafından kutsandılar. Kendilerine yüklenen misyon doğrultu-

sunda toplumu dönüştürmeye çalışan elitler ile bu dönüşüme direnen toplum arasın-

daki bağlar iyice zayıfladı. Halk ile elitler ve toplum ile devlet arasındaki bağ zayıfla-

dıkça, devlet ile elitler arasındaki bağ güçlendi. Kendisine dayatılan ideolojiye direnen

topluma karşı, devlet ile elitler özdeşleşip kader birliği yaptılar.

Devletle özdeşleşen CHP, 27 yıl boyunca, öngördüğü siyasal, toplumsal, kültürel ve

ekonomik programı topluma benimsetmeye çalıştı. Bu süre boyunca CHP, toplumsal

dinamiklerin nabzını tutan, bu nabza göre siyaset üreten bir parti olmaktan öte, top-

lum için bir projesi olan ve bu projeyi zorla da olsa topluma dayatmayı amaçlayan bir

partiydi. Toplumun sahip olduğu dini-etnik kimlik algısını bastırarak yepyeni bir kimlik

kurgusunu, oluşturulan yeni elit koalisyonu aracılığıyla topluma giydirmeye çalışan

CHP ve müttefikleri, toplumun geniş kesimlerince benimsenmedi.

1946’da çok partili hayatın başlaması ve 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiy-

le, CHP, siyaset ve toplumla karşılaşmak zorunda kaldı. Demokrat Parti, 27 yıl boyunca

ülkeyi yöneten CHP’nin siyasal mirasını doğru etüt etti ve süregelen devlet, toplum ve

siyaset algısını dönüştürmeye çalıştı. Devletin bütün aktör ve kurumlarıyla toplumun

kültürel dokusunu değiştirmek için seferber edildiği bir siyaset anlayışını, toplumun

ihtiyaçlarını, taleplerini ve önceliklerini merkeze alan bir siyaset anlayışıyla değiştirdi.

Bu yeni yaklaşımda kültürel faaliyetlerden çok, ekonomik ve siyasal faaliyetlere ağırlık

verildi ve çevrenin merkeze erişimi kolaylaştırıldı. Demokrat Parti, CHP’nin devlet-top-

lum; elit-halk ikilemini ve bu ikilem içinde siyasi iktidarın durduğu yeri değiştirmeye

çalıştı. CHP ile hareket eden elit koalisyonunun devlet içindeki gücünü zayıflattı ve

CHP dönemi boyunca hem siyasete hem de devlete küsmüş kesimleri siyasal merkeze

çekerek yeni bir elit-yönetici sınıf yaratmaya çalıştı. Siyasal faaliyeti, Anadolu’nun en

ücra yerlerine taşıdı ve CHP dönemi boyunca siyasetin dönüştürücü, asimile edici yü-

züyle karşılaşan kitleleri siyasetin sorun çözücü yüzüyle tanıştırdı.

DP’nin varlığında CHP de kendisini değiştirmeye çalıştı. Kasım Gülek’in genel sekreter-

liğinde, hem parti gençleştirilmeye çalışıldı hem de yerelde örgütlenmeye ve yerelle

bağları güçlendirmeye ağırlık verildi.6 Ancak, İnönü önderliğindeki CHP, siyaseti reji-

mi koruma ve kollama parantezinde algılamaya devam etti. İktidarının ilk döneminde

DP’yi umut olarak görerek kendisini terk eden kadim elit koalisyonun bileşenlerini tek-

rar bir araya getirdi ve DP siyasetinin önünü bu koalisyona dayanarak kesmeye çalıştı.

İnönü’nün CHP’si, çok partili hayatın gereklerine ve DP’nin siyasal hayata kazandırdığı

yeni dinamiklere bigâne kalmasa da, 27 Mayıs müdahalesinin aydın-bürokrasi ittifakı-

na siyasal şemsiye işlevi görüp devlet-toplum sarkacındaki pozisyonunu korudu.

6. 1950 sonrasında CHP’deki örgüt ve söylem değişikliklerini ayrıntılı olarak değerlendiren bir analiz için, bkz. Tevfik Çandar, “Cumhuriyet halk Partisi (1950-1980)”, CDTA, cilt: 8, s. 2025-2036.

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

7

Ecevit, kırdan kente göçün tetiklediği radikal toplumsal değişime, yoksulluk ve eşitsizliğe duyarlı, 1961 Anayasası’yla kurumsallaşan bürokratik vesayete karşı millet iradesinin sözcülüğüne aday, Soğuk Savaş’ın Türkiye’ye giydirdiği uluslararası konuma itiraz eden yepyeni bir CHP yarattı.

2. ‘Halkın Partisi’ CHP (Ecevit)1965’ten sonra DP’nin değiştirdiği sosyolojik dinamikler ve AP’nin bayraktarlığı-nı devraldığı ekonomik kalkınma politikalarıyla İnönü’nün CHP’si, değişim sancısını daha güçlü bir şekilde hissetmeye başladı. Köklü bir ekonomik, toplumsal ve kültürel dönüşümün yaşanmaya başladığı, kırdan kente göçün toplumsal yapıyı ve siyasetin kodlarını değiştirdiği, Soğuk Savaş dinamiklerinin siyasetin önceliklerini belirlediği bu dönemde, CHP hem ideoloji ve programını hem de liderini değiştirmek durumunda kaldı. İnönü’nün değişime direnmesi, koltuğunu Ecevit’e karşı kaybetmesine neden oldu. İnönü’nün 12 Mart Muhtırası ertesinde kurdurulan teknokrat hükümete Başba-kan ve bakanlar düzeyinde destek vermesine karşı çıkan Ecevit, İnönü’ye karşı parti içinde zafer kazandı ve genel başkanlık koltuğuna oturdu.

Ecevit, İnönü’yü mağlup edip CHP’nin başına geçtiğinde, Cumhuriyet kurulalı yarım asır geçmiş ve Türk siyasal hayatı birbirinden farklı iki siyasal deneyime tanık olmuştu. Ecevit, topluma karşı devletin ve elitlerin sözcülüğünü yapan ve siyaseti bu iki unsur eliyle toplumu dönüştürme aracına indirgeyen İnönü mirası ile dışlanan toplumsal kesimleri devletle barıştırmaya ve ekonomik kalkınma hamleleriyle toplumsal refahı sağlamaya yönelik bir siyasal anlayışı benimseyen Menderes mirasını kendine özgü bir söylemle telif etti. CHP’nin ideolojisine sadık kalsa da Menderes’in siyaset üslubuna yakın durdu. Devlet-toplum ve elit-halk ikilemlerinde toplumun safında yer aldı ve CHP’yi o güne dek henüz tanışmadığı halkla buluşturmaya çalışarak toplumsal sorun-ların sözcülüğünü üstlendi.7

Bu çerçevede, kırdan kente göçün tetiklediği radikal toplumsal değişime, yoksulluk ve eşitsizliğe duyarlı, 1961 Anayasası’yla kurumsallaşan bürokratik vesayete karşı millet iradesinin sözcülüğüne aday, Soğuk Savaş’ın Türkiye’ye giydirdiği uluslararası konu-ma itiraz eden yepyeni bir CHP yarattı. Demirel’in daha etkili bir yürütme ve askeri bürokrasiyi sol cenahtan uzaklaştırmak adına 12 Mart Muhtırasını desteklediği ve sta-tükoya teslim olarak halktan kopmaya başladığı bir ortamda,8 Ecevit muhtıraya karşı dik durarak bürokratik vesayete direndi. Göçün ve sanayileşmenin ürettiği toplumsal eşitsizlikleri, yoksulluğu, işsizliği ve iş sorunlarını söyleminin merkezine oturtan Ecevit, ismi Halk Partisi olmasına karşın ‘devlet partisi’ olarak algılanan partiyi, ‘halk’ partisine dönüştürdü. Mevcut düzeni ‘bozuk düzen’ olarak niteledi ve ‘bu düzen değişecek’ vur-gusuyla toplumun değişim arzularına sözcülük etti.

Söylem ve politikalarıyla İnönü’nün CHP’sinin devlet, toplum ve siyaset tahayyülünü yeni baştan revize eden Ecevit, CHP’nin devletin partisi olmak zorunda olmadığını, pekâlâ toplumsal dinamiklere duyarlı bir parti de olabileceğini gösterdi. Yetiştirdiği, yetkilendirdiği ve iktidara taşıdığı bürokrasiye toplum adına karşı çıkmaktan geri dur-mayan Ecevit, Türkiye’nin geçen zamandaki değişim ve dönüşüme uygun bir siyasal faaliyet yürüttükçe, CHP kaybettiği toplumsal kesimleri geri kazandı; farklı toplumsal

kesimlerle buluştu ve desteğini arttırdı. (Tablo.1)

7. Tevfik Çandar, “Cumhuriyet Halk Partisi (1950-1980)”, CDTA, cilt: 8, s. 2025-2036.8. Demirel’in 12 Mart muhtırasına örtülü destek vermesinin dinamikleri ve genel olarak da AP-Ordu ilişkileri için, bkz. Ümit Cizre, AP-Ordu İlişkileri, İletişim, 1993 ve Kurtuluş Kayalı, Ordu ve Siyaset, İletişim, 1994. Adalet Partisi üzerine özgün bir çalışma için, bkz. Tanel Demirel, Adalet Partisi, İletişim, 2004.

S E T A A N A L İ Z

8

Tablo 1. Siyasi Partilerin Seçim Performansları

Seçim Tarihi

1. Parti % 2. Parti % 3. Parti % 4. Parti % 5. Parti % Diğer %

1946 CHP 85,00 DP 13,00 - - - - - - 2,00

1950 DP 52,68 CHP 39,45 MP 3,11 - - - - 4,76

1954 DP 57,50 CHP 35,29 CMP 4,84 TKP 0,63 - - 1,74

1957 DP 47,91 CHP 41,12 CMP 7,08 HP 3,84 - - 0,05

1961 CHP 36,74 AP 34,80 CKMP 13,96 YTP 13,73 - - 0,81

1965 AP 52,87 CHP 28,75 MP 6,26 YTP 3,72 TİP 2,97 5,43

1969 AP 46,55 CHP 27,37 GP 6,58 MP 3,22 MHP 3,03 13,25

1973 CHP 33,29 AP 29,82 DP 11,89 MSP 11,80 CGP 5,26 7,94

1977 CHP 41,39 AP 36,89 MSP 8,57 MHP 6,42 DP 1,85 4,88

1983 ANAP 45,14 HP 30,46 MDP 23,27 - - - 1,14

1987 ANAP 36,31 SHP 24,74 DYP 19,14 - - - - 19,81

1991 DYP 27,03 ANAP 24,01 SHP 20,75 RP 16,88 DSP 10,75 00,59

1995 RP 21,38 ANAP 19,65 DYP 19,18 DSP 14,64 CHP 10,71 14,44

1999 DSP 22,19 MHP 17,98 FP 15,41 ANAP 13,22 DYP 12,01 19,19

2002 AK Parti 34,43 CHP 19,41 - - - - - - 46,16

2007 AK Parti 46, 58 CHP 20,88 MHP 14,27 - - - - 18,27

Not: 1983 sonrası seçimlerde %10 barajını geçen partiler, 1983 öncesindeki seçimlerde ise, ilk 5 parti listeye alınmıştır. Barajı geçemeyen veya ilk 5 içinde yer almayan partilerin oy oranına Diğer sütununda yer verilmiştir.

3. ‘Rejimin Partisi’ CHP (Baykal)

12 Eylül müdahalesinin 1980 öncesindeki lider ve partilere siyaset yasağı getirmesiyle

birlikte CHP’nin ve Ecevit’in siyasal mirasına konmaya çalışan birden çok siyasal parti

kuruldu. 1980’li yıllar, ‘sosyal demokrat’ ve ‘demokratik sol’ partilerin CHP’nin toplumsal

mirasına sahip çıkma savaşıyla geçti. Ancak sürdürülen mücadeleye rağmen, CHP’nin

kimliği ve siyaset çizgisi ekseninde bir okuma yapıldığında, 1980 sonrası dönemde

merkez sağa karşı en güçlü sol parti olarak CHP’nin yerini alabilen partinin, İnönü ön-

derliğindeki SHP olduğu söylenebilir. SHP, 1980 öncesindeki Ecevit’in CHP’sine benzer

bir şekilde, devlet-toplum geriliminde toplumdan yana tavır aldı ve toplumsal deği-

şimlere ve siyasal kimliklere duyarlı bir siyaset tarzı yürüttü.

Deniz Baykal, SHP Genel Başkanlığı için 29 Eylül 1990 (6. Olağanüstü Kurultay), 27

Temmuz 1991 (3. Olağan Kurultay) ve 27 Ocak 1992 (7. Olağanüstü Kurultay)’de İnö-

nü ile yarıştı, ancak başarılı olamadı. SHP’nin başına geçemeyen Baykal, 12 Eylül dö-

neminde kapatılan partilerin aynı isimle tekrar açılabilmelerine olanak tanıyan yasal

düzenlemenin kabulü ile birlikte, CHP’yi 1992’de yeniden açtı. Soğuk Savaş sonrası

ortaya çıkan sosyo-ekonomik ve siyasal dinamikleri yönetmek üzere, toplumu laiklik

ve Kürt meselesi ekseninde kamplaştırmak amacıyla 1993 yılından itibaren gerçek-

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

9

CHP, sağ-sol dinamiklerinin anlamsızlaştığı, toplumun siyasal bir yön aradığı, değişim talebinin hiçbir parti tarafından karşılanmadığı, hemen hemen her siyasal partinin denendiği 1990 sonrası dönemde toplumsal yönelimleri doğru okuyamadı.

leştirilen bir dizi suikast,9 siyasal hayatın tümünü etkisi altına aldığı gibi, henüz yeni açılan ve siyaset arayışını sürdüren CHP’yi de etkisi altına aldı. Hazırlattığı raporlarla Kürt meselesinde ezber bozan Baykal,10 siyasi havanın değiş(tiril)mesine teslim oldu ve laiklik-milliyetçilik ekseninde kendisini konumlandıran kamu bürokrasisi ile işbirliği yaptı. Toplumsal dönüşümü doğru anlayan ve bu dönüşüme uygun bir sosyal demok-rat siyaset geliştirmek üzere Baykal’lı CHP’nin çatısı altında toplanan sol aydınların ve çevrelerin, bürokrasiye teslim olan Baykal’la yollarını ayırmaları veya Baykal tarafından tasfiye edilmeleriyle, CHP için yeni bir dönem başladı. Bu dönemin en belirgin özelliği, CHP’nin rejim muhafızlığı ve laiklik ekseninde bir siyasal anlayışı benimsemiş olmasıdır.

1946 seçimlerinden 1980 müdahalesine kadar gerçekleşen dokuz genel seçimin dördünde birinci (1946, 1961, 1973, 1977), geriye kalan seçimlerin beşinde de ikinci (1950, 1954, 1957, 1965, 1969) olan CHP, 1980’den sonra 2002’ye kadar gerçekleşen 5 seçimde ise (1983, 1987, 1991, 1995, 1999) ilk iki parti arasına girmeyi başaramadı (Tablo. 1). Siyasetin sağ-sol, statüko-değişim ve devlet-toplum dinamikleriyle anlam-landırıldığı 1980 öncesi dönemde, toplumun nabzını tutmayı başaran CHP, sağ-sol dinamiklerinin anlamsızlaştığı, toplumun siyasal bir yön aradığı, değişim talebinin hiçbir parti tarafından karşılanmadığı, hemen hemen her siyasal partinin denendiği 1990 sonrası dönemde toplumsal yönelimleri doğru okuyamadı.

Aşağıda ayrıntılı olarak anlatılacağı üzere, 1990’lı yıllar, hiçbir siyasal parti ve aktörün toplumsal dönüşümün öncülüğünü tek başına yapamadığı yıllardı. Bürokratik vesaye-tin siyasete sürekli müdahil oluşunun da etkisiyle, topluma sahici bir siyaset üreten si-yasi aktörlerin yokluğu, parçalı ve oynak bir siyasi zemine yol açtı. Her seçimde birinci gelen partinin değiştiği (1991: DYP, 1995: RP, 1999: DSP), oyları birbirine çok yakın olan birinci ve ikinci partilerin oy toplamının seçmenlerin % 50’sine denk gelmediği bu ge-çiş yılları, 2002 seçimlerine kadar sürdü (Tablo. 1). Turgut Özal’ın Köşk’e çıktığı 31 Ekim 1989’dan 3 Kasım 2002 seçimlerine kadar ki on üç yılda tam on bir hükümet kuruldu. 1991-2002 arasında kurulan her dokuz hükümet de koalisyon hükümetiydi (Tablo. 2).

CHP, Türkiye’nin her anlamda kabuk değiştirdiği, toplumun ve siyasetin kimlik değiştir-diği bu süreci, dışarıdan kaygıyla izlemeyi tercih etti. Baykal, CHP’yi yeniden açıp sosyal demokrat solun tek adresi olarak SHP’nin yerini aldıktan sonra oylar daha da düştü. 1995 seçimlerinde barajı kıl payı geçen (%11) CHP, 1999 seçimlerinde barajın altında kaldı (% 8,7).11 2002 sonrasında siyasetin yeniden yapılanmasıyla barajı aşan iki partiden biri olmayı başaran CHP için yeni bir siyasal misyon ve faaliyet tarzı başladı. 2002 sonrası si-yasal yaşamda ana muhalefet olarak etkili bir siyasal işlev sergileyen CHP, siyasal etkisini

seçmen desteğine tahvil edemedi. (2002: %19, 2007: %21).

9. 1993 yılının kapsamlı bir analizi için, bkz. Muhsin Öztürk, “1993 darbesi”, Aksiyon, sayı: 801, 02.04.2010. http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-26500-26-1993-darbesi.html (erişim: 06.06.2010)10. Cumhuriyet dönemi boyunca siyasal partiler, sivil toplum kuruluşları ve devlet kurumlarının Kürt meselesinin Cumhuriyet dönemi boyunca siyasal partiler, sivil toplum kuruluşları ve devlet kurumlarının Kürt meselesinin çözümü için hazırlattığı raporların kapsamlı bir değerlendirmesi, önümüzdeki günlerde, Hüseyin Yayman imzasıyla, SETA tarafından yayınlanacak. Ayrıca, bkz. Belma Akçura, Devletin Kürt Filmi, Ayraç Yayınları, 2008.11. 1999 seçimlerinde baraj altında kalan Baykal’ın CHP’sini merkeze alarak, CHP’nin ideolojisini, liderlik performansını ve örgütlenme yapısını değerlendiren önemli bir çalışma için, bkz. Ayşe Güneş-Ayata, “The Republican People’s Party” Political Parties in Turkey (Ed: Barry Rubin ve Metin Heper), London: Frank Cass, 2002, içinde, s. 102-121.

S E T A A N A L İ Z

10

Tablo 2. Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı Sonrası T.C. Hükümetleri

Hükümet Başlama Tarihi Bitiş Tarihi Başbakan Partiler

47. Hükümet 09.11.1989 23.06.1991 Yıldırım Akbulut ANAP

48. Hükümet 23.06.1991 20.11.1991 Ahmet Mesut Yılmaz ANAP

49. Hükümet 20.11.1991 16.05.1993 Süleyman Demirel DYP- SHP

50. Hükümet 25.06.1993 05.10.1995 Tansu Çiller DYP- SHP

51. Hükümet 05.10.1995 30.10.1995 Tansu Çiller DYP

52. Hükümet 30.10.1995 06.03.1996 Tansu Çiller DYP- CHP

53. Hükümet 06.03.1996 28.06.1996 Ahmet Mesut Yılmaz ANAP-DYP

54. Hükümet 28.06.1996 30.06.1997 Necmettin Erbakan RP-DYP

55. Hükümet 30.06.1997 11.01.1999 Ahmet Mesut Yılmaz ANAP-DSP-DTP

56. Hükümet 11.01.1999 28.05.1999 Mustafa Bülent Ecevit DSP

57. Hükümet 28.05.1999 19.11.2002 Mustafa Bülent Ecevit DSP- MHP- ANAP

58. Hükümet 19.11.2002 12.03.2003 Abdullah Gül AK Parti

59. Hükümet 14.03.2003 29.08.2007 Recep Tayyip Erdoğan AK Parti

60. Hükümet 29.08.2007 - Recep Tayyip Erdoğan AK Parti

Yukarıdaki tablo, TBMM web sayfasından derlenmiştir. http://www.tbmm.gov.tr/hukumetler/hukumetler.htm (erişim: 06.06.2010)

2002 seçimlerinde, seçmen dönemin siyasal aktörlerini cezalandırıp eski siyaset tar-zını tasfiye edince, Türkiye, AK Parti ve CHP’den oluşan meclis kompozisyonuyla yeni bir döneme girdi. 2002 seçimlerinin siyasal alanda yol açtığı köklü değişim, Türkiye siyasetinin geleceği açısından birçok yol işareti sunuyordu. Erdoğan liderliğindeki AK Parti, yerel ve küresel dinamikleri ve bu dinamiklerin yol açtığı yeni toplumsallığı doğ-ru analiz ederek, içinden geldiği siyasal geleneği dönüştürdü.12 Değişime açık seçmen tabanını bir çizgide sabitlemek yerine seçmenini dönemin koşullarına uygun bir şe-kilde dönüştürmeyi başardı. Statükoya karşı değişimin; bürokratik vesayete karşı mil-let iradesinin; Soğuk Savaş koşullarının güvenlik paradigmasına karşı demokrasinin derinleştirilmesine olanak sağlayan AB sürecinin sözcülüğünü yaptı. Tabanının izinde gitmek yerine, tabanına hedef gösterdi ve tabanını o hedefe ikna etti. Böylece, kendi-siyle beraber toplumu da dönüştürdü.

AK Parti’nin zamanın ruhuna uygun bir siyasal anlayışı benimseyerek toplumsal des-teğini arttırmasına karşın, CHP yeni siyasal dinamiklere zıt bir yönelime demir atmayı tercih etti. Aslında Baykal, 1992’de CHP’yi yeniden açtığında da, 2002’de tek muhalefet partisi olarak parlamentoya girdiğinde de iki farklı CHP mirasına sahipti; İnönü’nün devletçi ve Kemalist kaygıları ön planda tutan CHP’si ile Ecevit’in toplumcu ve demok-ratik sol ilkeleri ön planda tutan CHP’si. Baykal’ın 1990’ların ulusal ve küresel dina-miklerini ve bu dinamiklerin tetiklediği toplumsal ve siyasal halleri hesaba katarak, her iki deneyimi dönemin ruhuna uygun bir şekilde sentezleyen bir parti kurması

12. AK Parti’deki siyasal dönüşüm ile ilgili bir değerlendirme için, bkz. Ergun Özbudun, “From Political Islam to AK Parti’deki siyasal dönüşüm ile ilgili bir değerlendirme için, bkz. Ergun Özbudun, “From Political Islam to Conservative Democracy: The Case of the Justice and Development Party in Turkey”, South European Society & Politics, Vol. 11, No. 3–4, September–December 2006, s. 543–557.

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

11

2000’li yılların CHP’si, 28 Şubat sürecinin izinde, laikliğin ihlal edildiğinden ve rejimin sarsıldığından kaygılanan bürokrasi ve yedeğindeki toplumsal kesimlerin önceliklerini siyasal önceliği haline getiren statükocu bir parti oldu.

mümkündü. Benzer şekilde, 2002’de siyasal alan yeni baştan kurulurken Baykal, güçlü ve vizyoner bir liderlik göstererek CHP’yi, 28 Şubatçı çizgiden uzaklaştırmak suretiyle değişime açık, demokratik standartların derinleştirilmesini hedefleyen bir parti haline getirme imkânlarına sahipti. Böylece, hem bürokrasiyi mevzi savunması siyasetinden hem de CHP tabanını değişimi tehlike olarak gören tutumundan kurtarabilirdi. Ancak, Baykal’ın CHP tarihindeki Ecevit deneyimini paranteze alarak, yarım asır sonra, farklıla-şan toplumsal ve siyasal dinamikleri göz ardı ederek, İnönü’nün CHP’sini daha radikal ve hırçın bir üslupla yeniden diriltmesi, CHP’yi ve Türk siyasetini üretken bir muhtemel üçüncü deneyimden mahrum bıraktı.

2000’li yılların CHP’si, 28 Şubat sürecinin izinde, laikliğin ihlal edildiğinden ve rejimin sarsıldığından kaygılanan bürokrasi ve yedeğindeki toplumsal kesimlerin öncelikleri-ni siyasal önceliği haline getiren statükocu bir parti oldu. Böylece, İnönü liderliğindeki ‘Devletin partisi CHP’ ve Ecevit liderliğindeki ‘Halkın partisi CHP’nin yanında, Baykal liderliğindeki ‘rejimin bekçisi CHP’ yerini aldı. Baykal CHP’yi, içinde bulunduğumuz dönemin, devlet-toplum ilişkilerini yeniden kurgulamayı zorunlu kılan koşullarında, birikmiş asırlık siyasal sorunları çözecek bir siyasal aktör haline getirebilecekken, ya-rım asır önce kazandığı mevzileri kaybetmemek yolunda, ülkenin normalleşmesini ve toplumsal barışı feda etmeye hazır anakronik bir duygusallığın siyasal sözcüsü haline getirmeyi tercih etti.

Baykal, Türkiye ve dünya değişirken, CHP’yi ve tabanını belli bir düşüncede sabitleş-tiren ve değişime direnen bir siyaset güttü. Toplumsal taleplere cevap vermek üzere, gündeme gelen demokratik açılım ve anayasa değişiklikleri gibi konularda, alternatif üreten bir müzakere tarzı yerine her türlü öneriyi toptan reddeden bir siyaset tarzını benimsedi. Böylece seçmenini elinde tutabilmek için CHP’ye, her türlü siyasal öneriyi ‘rejim bekası’ parantezinde ele alarak gerilim üreten bir siyaset tarzını giydirdi. Yerel ve küresel siyasetin anlamının ve parametrelerinin değiştiği bu kritik dönemeçte Bay-kal ne İnönü gibi bürokrasiye görev veren ne de Ecevit gibi yanlış yolda olduğuna inandığı bürokrasi ile mücadele eden bir lider olmayı hedefledi. Bunların yerine, bü-rokrasinin başlattığı kavgada sadık bir savaşçı olmayı tercih etti. CHP’yi yarattığı ve güçlendirdiği bürokrasiye tabi kıldı.

Bu politikalarla, CHP hızla kitle partisi olmaktan sınıf partisi olmaya, ülkenin geneline hitap eden bir parti olmaktan bölge partisi olmaya doğru evrildi. Rejim muhafızlığı ve yaşam tarzı laikçiliği ekseninde CHP, coğrafi, demografik ve kültürel olarak belli bir tabana sıkıştı.13 Belli bir değişim dinamiğine yaslanarak Türkiye’nin gelecek vizyonuna katkıda bulunmak yerine, CHP, AK Parti’nin yaslandığı değişim dinamiği ve öngördü-ğü gelecek vizyonu karşısında savunmacı bir siyaset güttükçe, daha da küçüldü ve radikalleşti. Baykal’ın ve ekibinin seçimlerdeki başarısızlığı, hem Parti’yi hem de taba-nını parlamenter demokrasiye güvensizliğe ve demokrasi-dışı yolların arayışına itti. Tarihsel müttefiki bürokrasinin toplumsal ve siyasal dönüşümü durdurmasından me-det uman CHP, AK Parti’nin demokrasi-dışı baskıları etkisizleştirme kararlığıyla umut-suzluğa kapıldı ve siyasete küstü.

13. CHP seçmeninin daha detaylı analizi için, KONDA yöneticisi Bekir Ağırdır’ın CHP seçmeninin daha detaylı analizi için, KONDA yöneticisi Bekir Ağırdır’ın Radikal (20-22.05.2010) gazetesi için hazırladığı, “Değişmek ya da Değişmemek” yazı dizisine bakılabilir.

S E T A A N A L İ Z

12

CHP’nin yeni yönetimi, liderlik

değişiminin CHP’nin kendisine

atfedilen yeni siyasal

rolleri daha iyi gerçekleştirebilme-

si için büyük bir imkân sunduğunu idrak ettiği ölçüde

bu dönem, CHP tarihinde dördüncü bir

siyasal tecrübeye yol açabilir.

Akıntıya karşı kürek çeken 1960’ların CHP’sinde liderliğin el değiştirmesi ve böylece partinin geniş kitlelerle buluşması, İnönü’nün yerini Ecevit’e bırakmak zorunda kal-masıyla mümkün olmuştu. Yarım asır sonra, yine akıntıya karşı kürek çeken CHP’de doğal yollardan bayrağı Baykal’dan devralmak mümkün olmadı. CHP, yenilenme ar-zusu taşıyan bütün sol kesimlerden koptu, değişimi dillendiren aktörlerini tasfiye etti ve statükoyu koruma ekseninde Baykal etrafında kenetlenen ‘huzursuz Kemalistlerin’ partisi oldu. Baykal, zaman zaman değişim emareleri gösterdiğinde, kendi elleriyle oluşmasına katkıda bulunduğu tabanının direnciyle karşılaştı ve hemen geri adım at-tı.14 Baykal’ın CHP’si Baykal eliyle yeni bir politika belirleyemez duruma geldi. Bu ne-denle de partinin değişmesi için onun gitmesi adeta gerekliydi.

II. BAYKAL SONRASI DÖNEM VE CHP’NİN GELECEĞİKaset komplosundan sonra CHP etrafında cereyan eden siyasal gelişmeler, komplo-nun CHP’de değişimi tetiklemek ve bunun için de Baykal’ı genel başkanlık koltuğun-dan indirmek için tezgâhlandığı izlenimini uyandırıyor. Komplonun ortaya çıkışından itibaren, CHP tabanı üzerinde etkili olması muhtemel medya organları, Baykal’ın istifa-sı yönünde güçlü bir kampanya sürdürdüler. Kampanya etkili oldu ve Baykal istifa etti. Kılıçdaroğlu kısa sürede Önder Sav’ın ve partinin yetkili organlarının desteğini alarak tek aday olarak kurultaya katıldı ve genel başkanlığa seçildi. Baykal’a yönelik komplo ile şoka giren CHP, bazı medya organları ve gazetecilerin desteği ve sol kesimde Bay-kal ismine yönelik rahatsızlığın etkisiyle çok kısa sürede silkindi ve Kılıçdaroğlu ismine ve dönemine yüklenen anlamla yepyeni bir dinamizme ve heyecana sahip oldu.

Bu dönemin, Kılıçdaroğlu ismiyle anılacak dördüncü bir tecrübeye mi yol açacağı,

yoksa ‘Baykal sonrası dönem’ olarak mı anılacağı, yeni CHP yönetiminin bu liderlik

değişiminin neden gerçekleştiğini, değişikliğin neden bu kadar yüksek bir heyecan oluşturduğunu ve bu heyecanı yedeğine alan bir siyasi iradenin siyasal yaşamı olum-lu yönde değiştirebilme potansiyelini doğru anlamasına bağlıdır. Başka bir deyişle, CHP’nin yeni yönetimi, liderlik değişiminin CHP’nin kendisine atfedilen yeni siyasal rolleri daha iyi gerçekleştirebilmesi için büyük bir imkân sunduğunu idrak ettiği ölçü-de bu dönem, CHP tarihinde dördüncü bir siyasal tecrübeye yol açabilir. Önce CHP’nin değişmesini zorunlu kılan siyasal koşullara, ardından da yeni CHP’den ne beklendiği-ne ve Kılıçdaroğlu liderliğindeki yeni CHP’nin bunu gerçekleştirmek için sahip olduğu imkân ve zorluklara bakalım.

1. Siyasal ArkaplanBugün içinde bulunduğumuz ve CHP’nin merkezinde yer aldığı siyasal krizin ilk to-humları, 1990’ların toplumsal ve siyasal dönüşümünün 28 Şubat süreci eliyle yanlış yönetilmesi neticesinde atıldı. 1950’den itibaren merkez (sağ) partilerin hizmet-icraat

14. CHP’nin 2002-2009 yılları arasındaki söylem ve politikalarının kapsamlı bir değerlendirmesi için, bkz. Tanju CHP’nin 2002-2009 yılları arasındaki söylem ve politikalarının kapsamlı bir değerlendirmesi için, bkz. Tanju Tosun, “Statüko ile Değişim arasında CHP”, SETA ANALİZ, Şubat 2009.http://setav.org/public/HaberDetay.aspx?Dil=tr&hid=6976 (erişim: 06.06.2010)

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

13

Bugün içinde bulunduğumuz ve CHP’nin merkezinde yer aldığı siyasal krizin ilk tohumları, 1990’ların toplumsal ve siyasal dönüşümünün 28 Şubat süreci eliyle yanlış yönetilmesi neticesinde atıldı.

politikalarıyla merkeze tutunan toplumsal kesimlerin, 1990’lı yılların başında siyasal

talepleri de dile getiren birer kimlik benimsemesi ve hizmet-icraatla sınırlanmış bir

iktidar deneyimini yetersiz bularak kimlik bileşenlerinin de iktidara yansımasını talep

etmesiyle 1960’dan beri yürürlükte olan siyasal sistem çatırdamaya başladı. Soğuk

Savaş’ın güvenliği özgürlüğe önceleyen siyasal ikliminde bastırıldığı için öne çık(a)

mayan İslami, Kürt, Alevi, vb. kimlik talepleri yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.

Merkez sağ partiler, Soğuk Savaş’ın ve 27 Mayıs rejiminin kodlarıyla siyaset yapma-

ya alıştıklarından bu sürecin taşıyıcılığını yapabilecek söylemsel ve politik dönüşümü

sağlayamadılar ve çok partili hayatın başlangıcından beri merkeze taşınmalarına ara-

cılık ettikleri toplumsal kesimlerin siyasal temsil görevlerini, kimlik taleplerine duyarlı

siyasal partilere bırakmak zorunda kaldılar. 1990’ların ortalarında netlik kazanan bu

durum, hem siyasal faaliyetin niteliğini değiştirdi hem de müesses nizamı yeni siyasal

aktörlerle yüzleşmek zorunda bıraktı.

28 Şubat süreci toplumsal dönüşümün sonucu olarak gerçekleşen bu siyasal dönü-

şüme bir tepki olarak başladı.15 28 Şubat sürecine önderlik edenler, bu dönüşümün

siyasal taşıyıcılığını yapan aktörlerin bastırılmasıyla, süreci durdurup merkez sağ par-

tileri tekrar güçlendirebilecekleri yanılgısına kapıldılar. Bu yanılgıyla sürdürdükleri po-

litikalar neticesinde, çok partili hayata geçişten beri, 50 yıllık süre boyunca, bürokrasi

ile siyasal iktidarlar arasında kurulan koalisyonun dinamikleri ve bu dinamiklerin yol

açtığı toplumsal dönüşümler paranteze alındı.16 Bugünü anlamamızı kolaylaştıracak

olması bakımından özellikle, bu sürecin siyasal sistem üzerinde yol açtığı tahribat üze-

rinde durmakta yarar vardır.

27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül müdahalelerinde askeri bürokrasi, siyasal alanın kuralla-

rını tahkim ettikten sonra, siyasal alanı seçilmiş iktidarlara bırakıp siyaset-üstü pozis-

yonuna geri dönmüştü. Gerçekleştirilen üç müdahale ve bu müdahalelerden seçimle-

re kadar geçen ara rejim dönemleri dışarıda tutulduğunda, askeri ve sivil bürokrasinin

siyasal hayata müdahalesi, anayasal zeminlerin dışına taşmıyor ya da toplumun taştı-

ğından haberi olmuyordu. Her kurum, anayasanın kendisine tanıdığı rejim bekçiliği ve

siyaseti denetleme misyonunu, kurumsal sınırı ve zemini içerisinde kalarak ifa ettiği

görüntüsünü korumaya özen gösteriyordu. Bu çerçevede, yeni bir müdahaleye ihtiyaç

hissedilinceye kadar siyasal aktörler, kamu önünde siyasal temsil rollerini oynamakta

zorlanmıyorlardı. Sivil aktörlerin toplumsal destek alabilmek ve demokratik bir meş-

ruiyet devşirmek için siyasal zemini esnetme çabaları sistemin sürmesini sağladığı öl-

çüde bir tehlike olarak görülmüyordu.

28 Şubat sürecinde askeri elit, iç ve dış faktörlerin etkisiyle, kışlasından çıkıp siyasal

alanı yeniden düzenleme yolunu tercih etmedi. Kışlasından çıkmadığı için kışlasına

15. 28 Şubat süreci ile ilgili kapsamlı bir değerlendieme için, bkz. Ümit Cizre Sakallıoğlu ve Menderes 28 Şubat süreci ile ilgili kapsamlı bir değerlendieme için, bkz. Ümit Cizre Sakallıoğlu ve Menderes Çınar, “Turkey 2002: Kemalism, Islamism and Politics in the Light of February 28 Process”, The South Atlantic Quarterly,102:2/3, Spring/Summer, s. 309-332. 28 Şubat 1997 MGK’sında alınan kararlar ve bu kararların hükümetler eliyle ne şekilde yerine getirildiğine dair kapsamlı bir inceleme için, bkz. Niyazi Günay, “Implementing the ‘February 28’ Recommendations: A Scorecard”, The Washington Institute for Near East Policy, Research Notes, Number 10, May 2001. 16. 28 Şubat sürecinin Türk siyasal hayatında yol açtığı tahribatların daha detaylı bir değerlendirmesi için, bkz. 28 Şubat sürecinin Türk siyasal hayatında yol açtığı tahribatların daha detaylı bir değerlendirmesi için, bkz. Hatem Ete, “28 Şubat bin yıl mı sürecekti?”, Açık Görüş-Star, 01.03.2009.

S E T A A N A L İ Z

14

Askeri ve sivil bürokrasinin

siyaset üzerindeki vesayetinin

kurumsal zemin ve sınırların dışına çıkıp alenileşmesi ve süreklileşmesi,

1960’tan beri süregelen

bürokrasi-siyaset arasındaki dengeyi

bozduğu ölçüde, siyaset-toplum

ilişkisini de zedeledi.

geri dönmesi de söz konusu olmadı. Dolayısıyla, bir türlü tasfiye edilemediğine inanı-

lan irticanın toplumsal ve siyasal alandaki izlerini sürmek suretiyle, siyasi iktidar sürekli

denetim altında tutuldu. Aktörlerin beyanıyla bu sürecin gerekirse bin yıl sürebileceği

ifade edildi. 28 Şubat süreci, silahlı kuvvetler yerine silahsız kuvvetlerin siyaseti ye-

niden yapılandırma misyonunu devraldığı bir müdahale olduğundan, asker-siyaset

ilişkilerini deforme ettiği gibi yargı-siyaset ilişkisini de zedeledi. Yargı bürokrasisinin

siyasal sorunları çözmek üzere inisiyatif aldığı bu süreç, doğal olarak hukuku siyasal-

laştırdı.17 Kararlarıyla konuşması gereken yargıçların demeçleriyle gündem oluşturdu-

ğu bu süreçte, dokunulmazlıklarını tarafsızlıklarından alan kurumlar taraf olduklarını

dillendirmekte beis görmediler.

Askeri ve sivil bürokrasinin siyaset üzerindeki vesayetinin kurumsal zemin ve sınırların

dışına çıkıp alenileşmesi ve süreklileşmesi, 1960’tan beri süregelen bürokrasi-siyaset

arasındaki dengeyi bozduğu ölçüde, siyaset-toplum ilişkisini de zedeledi. Önceki mü-

dahalelerde, siyasal alanın tahkim edilmesinden sonra toplumsal alandaki faaliyetle-

rinde serbest bırakılan siyasal partilerin, 28 Şubat sürecinde sürekli bir müdahaleye

maruz kalmaları, toplum-devlet arasındaki aracılık işlevlerini yitirmelerine yol açtı.

Cari sistemde, müdahale ertesinde iktidara gelen merkez sağ partiler, laik sistemi

tehdit etmeden dinsel özgürlüklere kapı araladıkları ölçüde, devlet ve toplum arasın-

da aracı işlevi görüyorlardı. Merkez sağ partileri önemli kılan bu aracılık işlevleriydi.

Bu işlevin sürmesi ise, kendilerini, darbe aktörleriyle darbeye maruz kalan toplumsal

kesimler arasında konumlandırabilmelerine bağlıydı. Bir yandan darbe aktörleri ta-

rafından meşru kabul edilmeleri, öte yandan da darbecilerle aralarına mesafe koyup

toplum nezdinde kendilerini bu politikalara alternatif kılmaları gerekiyordu. Böylece,

halkın taleplerini rejimin sınırlarına müdahale etmeden gerçekleştirebildikleri müd-

detçe devlet-toplum arasında bir aracı işlevi görebiliyorlardı. 28 Şubat süreci, 1960

darbesinden beri rejimin konsolidasyonunu sağlamak amacıyla var olan bu dengeyi

bozdu. 28 Şubat süreci aktörlerinin, siyasal partilere hareket alanı bırakmaması, siyasal

aktörlerin toplumla karşı karşıya gelmelerine ve toplumsal desteklerini yitirmelerine

yol açtı. Böylece, merkez partileri güçlendirmek için uygulanan strateji, merkez parti-

leri tasfiye etti.

Askeri ve sivil bürokrasinin siyasete müdahalesinin süreklileşmesi ve bu sürekli mü-

dahale neticesinde merkez sağ partilerin geleneksel aracılık işlevlerini sürdüremeyip

toplumsal desteklerini yitirmeleri, 2002 seçimlerine siyasal bir restorasyon olarak yan-

sıdı. 3 Kasım 2002 seçimleri, 28 Şubat sürecinin yanında veya karşısında yer alan birin-

cil düzeydeki aktörleri (AK Parti, CHP) parlamentoya taşırken, temsil ettikleri kitlenin

17. Yargı’nın siyasal sistemdeki yeri ve yüksek yargı organlarının verdikleri kararların siyasal analizi için, Yargı’nın siyasal sistemdeki yeri ve yüksek yargı organlarının verdikleri kararların siyasal analizi için, bkz. Vahap Coşkun, “Yargının Çıkmazı: Devlet mi, Adalet mi?”, SETA ANALİZ, Nisan 2010. http://setav.org/public/HaberDetay.aspx?Dil=tr&hid=29213 (erişim: 06.06.2010) ve Zühtü Arslan, “Başörtüsü, AK Parti ve Laiklik: Anayasa Mahkemesinden İki Karar Bir Gerekçe”, SETA ANALİZ, Ocak 2009. http://setav.org/public/HaberDetay.aspx?Dil=tr&hid=7053 (erişim: 06.06.2010)

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

15

Askeri ve sivil bürokrasinin siyasete müdahalesinin süreklileşmesi ve bu sürekli müdahale neticesinde Merkez Sağ partilerin geleneksel aracılık işlevlerini sürdüremeyip toplumsal desteklerini yitirmeleri, 2002 seçimlerine siyasal bir restorasyon olarak yansıdı.

birincil meselesi olmadığı halde bu süreci destekleyen siyasal partileri (DSP, MHP, DYP,

ANAP), parlamento dışında bıraktı. Bu meclis kompozisyonu, 28 Şubat sürecinde siya-

setin merkezine oturan siyasal sorunların çözülmesi yönünde AK Parti ve CHP’ye ciddi

sorumluluklar yükledi.

2002’de AK Parti’nin iktidara gelişi, 28 Şubat sürecinde aktif rol alan güçler arasında

bir ayrışmaya yol açtı. 90’lı yılların stratejisini daha yoğun bir şekilde sürdürmek is-

teyenler ile geçen on yılda yaşananlardan toplumsal dönüşümün doğal yönelimine

karşı durulamayacağı dersini çıkaranlar arasında yaşanan bu ayrışmada, CHP ve yargı

bürokrasisi ilk seçeneği, medya ve iş dünyası (zaman zaman ilk seçeneğe göz kırpsa

da) ikinci seçeneği, ordu ise aynı anda her iki seçeneği tercih etti.18

Ordu içindeki ağırlıklı bir kesim, Türkiye’nin iç barışına ve büyüme vizyonuna zarar

verdiği anlaşılan bu süreci sonlandırıp sivil iktidarla müzakerenin ağır bastığı bir ilişki

stratejisini hayata geçirme yanlısı iken, marjinal bir kesim ise, 28 Şubat sürecinden bu

yana yaşanan gelişmelere kulaklarını tıkayarak, inatla hükümeti devirme planlarını sür-

dürdüler. Görev sürelerinde darbeye teşebbüs eden aktörlerin emekliye ayrılmalarıyla

strateji değiştirildi. Yeni amaç, ülkede kargaşaya yol açarak darbeye ortam hazırlamak

olarak belirlendi. Böylece, darbe heveslileri, legal ve illegal yapılanmalarla toplumda

kargaşa yaratmaya ve bu kargaşaya dayanarak darbe yapmanın imkanlarını aramaya

yöneldiler.

2002’den bu yana, AK Parti ile sürdürülecek ilişkinin niteliği konusunda orduda yaşa-

nan ayrışma yüksek yargıda karşılık bulmadı. Yüksek yargı, toplumsal eğilimlere kapalı

yapısı ve Danıştay-Yargıtay-HSYK arasındaki kapalı devre üye atama sistemiyle, kendi-

sini değişime kapatıp statükonun merkezi olarak işlev görmeye başladı. AK Parti’nin

yasama ve yürütme tasarruflarına sistematik olarak karşı durdu ve aktif bir şekilde

sahnedeki rolünü sürdürdü. Toplumsal alanda siyasal karşılığı olan ve bürokrasi ile se-

çilmiş iktidar arasındaki iktidar mücadelesinde anlamı olan bütün davalarda, yüksek

yargı, hukuki normlardan öte, alan savunması kaygısıyla kararlar aldı. Cumhurbaşkan-

lığı krizinde, başörtüsü ve katsayı düzenlemelerinde, parti kapatmalarında ve askere

sivil yargı yolunu açan CMK düzenlemesinde, yargı, bürokrasinin geleneksel iktidarını

sürdürmesi ve bu iktidarın ideolojik kurgusuyla öngörülen toplumsal düzenin devam

etmesi yönünde tavır aldı.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar AK Parti, gerilimi arttırmamak maksadıyla, asker,

yargı ve CHP’den oluşan blokla doğrudan yüzleşmek yerine, ekonomik istikrar ve top-

lumsal refahı sağlayacak ve AB sürecini hızlandırarak ülkenin demokratikleşme stan-

dartlarını derinleştirecek politikalara öncelik verdi. Ancak 27 Nisan e-muhtırası ile bir-

likte, o güne kadar kendisine yönelik hamleleri savuşturmakla yetinen AK Parti strateji

18. 2000’li yıllarda asker-siyaset ilişkilerinin niteliğini ve ordu-içi ayrışmayı ele alan kapsamlı bir değerlendirme 2000’li yıllarda asker-siyaset ilişkilerinin niteliğini ve ordu-içi ayrışmayı ele alan kapsamlı bir değerlendirme için, bkz. Tanel Demirel, “2000’li Yıllarda Asker ve Siyaset”, SETA ANALİZ, Şubat 2010. http://setav.org/public/HaberDetay.aspx?Dil=tr&hid=19890 (erişim: 06.06.2010)

S E T A A N A L İ Z

16

Siyasal alanın yeniden

tanımlandığı, siyasal aktörlerin

etki alanlarının büyük bir dönüşüm

sürecinden geçtiği, bürokrasi-siyaset

ve siyaset-toplum ilişkilerinin

dönüştüğü bu süreçte, CHP

bürokratik vesayetin siyasi

sözcülüğünü üstlendi.

değişikliğine gitti ve varlığına, toplumsal barışa ve ülkenin normalleşmesine kasteden

bu bloğun siyaset üzerindeki vesayetini kırmak üzere daha aktif bir siyaset geliştirme-

ye başladı. AK Parti’nin toplumdan aldığı destekle, siyasal temsil görevini yapmaktan

geri durmaması, toplumun kimlik sorunlarını çözme iradesi göstermesi ve bürokratik

vesayetin tahakkümüne direnç göstermesi, AK Parti ile karşısındaki blok arasındaki

gerilimi her geçen gün daha da arttırdı.

Ordu içindeki cuntalarla ilişkili darbe teşebbüsleri ve kaos planları ortaya çıkarıldı

ve geniş bir yelpazeye yayılan tutuklama dalgaları eşliğinde yargılamalar başladı.

HSYK’nın, CHP’nin, askeri bürokrasinin ve bir kısım medyanın davayı yürüten savcılar

üzerinde baskı kurmasına karşı koydu. Öte yandan AK Parti, Meclisten geçirdiği Ana-

yasa değişiklik paketi ile yüksek yargının görev alanını ve işleyişini yeniden düzenle-

yerek hem yargı kurumlarının üye kompozisyonunu çoğulculaştıracak hem de yargı

bürokrasisinin yasama ve yürütme üzerindeki sınırlayıcı işlevini gevşe tecek bir süreci

başlattı.

Siyasal alanın yeniden tanımlandığı, siyasal aktörlerin etki alanlarının büyük bir dö-

nüşüm sürecinden geçtiği, bürokrasi-siyaset ve siyaset-toplum ilişkilerinin dönüştüğü

bu süreçte, AK Parti, siyasal alanda toplumsal taleplerin ve değişimin sözcülüğünü

yapmaya kararlı bir siyasal aktör olarak yer alırken, CHP bürokratik vesayetin siyasi

sözcülüğünü üstlendi. AK Parti, hükümet ile devlet arasındaki makası daraltma ve

bürokratik vesayetin millet iradesi üzerindeki tasallutunu azaltma yönünde hamle-

ler yaptıkça CHP, askeri ve yargı bürokrasisinin AK Parti’ye ve onun şahsında millet

iradesine yönelik sürdürdüğü mücadelede, siyasal sözcülük işlevi yüklendi. CHP, AK

Parti’nin siyasal kimliklerin önünü açan ve siyasi iktidarı bürokratik vesayete karşı ba-

ğımsız kılan bütün yasama faaliyetlerini yargıya taşıdı ve sistemi kilitleyici bir rol oyna-

dı. Demokratik açılımda, dış politika açılımlarında, kalkınma hamlelerinde, alternatif

bir öneri sunmadan negatif bir siyaset yürüttü. CHP’nin reddetmeye dayalı siyaseti,

yeni sistemin müzakereye dayalı bir süreçle kurulmasını engelleyerek siyasal kutup-

laşmanın derinleşmesine hizmet etti. Tabanının kaygılarını bir siyaset diline tercüme

ederek er ya da geç kurulacak yeni denkleme eklemlenmek yerine, kendisini siyasete

kapatmayı tercih etti.

AK Parti’nin, kendisini iktidardan düşürme veya iktidarsızlaştırma amacıyla gerçekleş-

tirilen hamleler karşısında geri çekilmek yerine daha güçlü bir iradeyle karşılık vermesi

ve tabanının bu tavrı ödüllendirmesi, sürdürülen bu stratejinin AK Parti’yi iktidarsızlaş-

tırmaya yetmeyeceğini gösterdi. Sonuçta, meşru siyasal dinamiklerin dışında bir me-

kanizmanın AK Parti’yi tasfiye edemeyeceği ortaya çıktı. CHP’nin toplumsal desteğini

arttırmak, iktidar alternatifi olmak veya en azından daha güçlü bir muhalefet sergi-

lemek gibi enstrümanlarla cari iktidar mücadelesine bir katkı sunamaması, AK Parti

karşıtı çevrelerde CHP’ye yönelik rahatsızlığı arttırdı. AK Parti ile mücadelede ibrenin

meşru siyasal dinamiklere dönmesi, CHP’yi güçlü bir muhalefet aktörü olarak yeniden

yapılandırmayı gerekli kıldı.

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

17

AK Parti’nin bürokratik müdahalelerle zayıflatılmayacağı ortaya çıktıkça, Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği siyaset çizgisinin süregelen CHP siyasetine alternatif olma ihtimali arttı.

Yapılandırmanın ilk ayağının, genel başkanlığın Baykal’dan Kılıçdaroğlu’na geçmesi

ile neticelenmesi, CHP’deki değişimin muhtemel yönelimine dair güçlü işaretler içeri-

yor. Baykal’ın bütün mesaisini laikliği savunmaya ve rejimi muhafaza etmeye ayırdığı

dönemde, Kılıçdaroğlu’nun neredeyse rejim meselesini tamamen paranteze alarak

söylemini sosyo-ekonomik sorunlara ve AK Parti’nin sosyal politikalarını eleştirmeye

hasretmesi, yeni CHP’nin ne yönde bir değişim sürecinden geçeceği hakkında önemli

bir ipucu sunuyor.

2. Kılıçdaroğlu’nun Siyasal Anlamı

Kılıçdaroğlu, milletvekili, İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı ve CHP genel

başkan adayı olduğu dönemler boyunca CHP’nin klasik çizgisinden farklı bir siyasal

söylemi dillendirdi. Parlamentoda, CHP’nin söylemini tamamen AK Parti’nin siyasal po-

litikalarını eleştirmeye hasrettiği bir ortamda Kılıçdaroğlu, neredeyse siyasal gündeme

hiç bulaşmayıp AK Parti’nin sosyal ve ekonomik politikalarına eleştiriler yöneltti. İstan-

bul Büyükşehir Belediyesi başkanlığına aday olduğu 2009 yerel seçimlerinde, kam-

panyasını belediye hizmetlerinden az yararlanan kesimler üzerine bina ederek, kenar

semtlerdeki yoksul vatandaşlarla bir araya geldi. CHP’nin ulaşamadığı kitlelere ulaşıp

beklenenin üzerinde bir sonuç alması, Kılıçdaroğlu’nu CHP’de önemli bir siyasi aktör

haline getirdi ve Baykal sonrası senaryoların muhtemel güçlü adaylarından biri kıldı.

Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin cari siyasal faaliyetinin dışına çıkarak İstanbul Büyükşehir

Belediyesi başkanlık seçimlerinde CHP’nin oylarını arttırması (2004: %28.92, 2009:

%36.80), CHP’ye büyümek için nasıl bir siyaset geliştirmesi gerektiğine dair önemli

bir veri sundu. Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi geniş kitlelere açma potansiyelini göstermesi,

rejim-laiklik-yaşam tarzı makasında sıkışıp bölgeselleşen ve siyasetten umudunu yi-

tirip, bürokrasinin AK Parti’yi frenlemesinden medet uman çevrelere farklı bir siyaset

imkânı sağladı. AK Parti’nin bürokratik müdahalelerle zayıflatılmayacağı ortaya çıktık-

ça, Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği siyaset çizgisinin süregelen CHP siyasetine alternatif

olma ihtimali arttı.

Bu çerçevede, Kılıçdaroğlu, Baykal’a yönelik operasyondan sonra ortaya çıkan bir

aktör olmaktan öte, Baykal’a yönelik operasyonu mümkün kılan bir siyasal aktördür.

Kılıçdaroğlu, sosyo-ekonomik sorunların ve sosyal politikaların merkeze alındığı bir

siyasal söylemin, rejim muhafızlığına indirgenmiş bir siyasal söylemden daha fazla

toplumsal destek sağlayacağını gösterdiği için CHP’deki değişim mümkün olmuştur.

Kılıçdaroğlu’nun ürettiği söylemin dışındaki bazı özellikleri de CHP’ye genel baş-

kan olmasını ve CHP’deki değişimi tetiklemesini mümkün kılmıştır. Burada özellikle

Kılıçdaroğlu’nun Baykal’ın çekirdek kadrosundan olmamasına dikkat çekmek gerekir.

Bu özelliği, kendisinin, Baykal dönemindeki hatalardan sorumlu tutulmasını engel-

lediği gibi, Baykal döneminde açılan yaraları sarmasına da yardımcı olacaktır. Büyük

S E T A A N A L İ Z

18

Kılıçdaroğlu’nun en önemli

imkânlarından biri, Baykal’dan sonra

CHP’nin başına gelmiş olmasıdır.

oranda Baykal’la kişisel uyumsuzluklardan kaynaklanan CHP’nin geniş ailesi içindeki

küskünlükler, Kılıçdaroğlu’nun Baykal’ın çekirdek kadrosundan olmaması dolayısıyla,

daha kolayca giderilebilecek ve kopan parçalar CHP’ye geri kazandırılabilecektir.

Bu durum, CHP’de aktif politika yapmayıp sol içinde değerlendirilebilecek bağım-

sız aktörler kadar, CHP’den koparak ayrı bir örgütlenme içine giren Mustafa Sarıgül

ve Bülent Ecevit sonrasında politik bir rota arayan ancak Baykal’ın varlığı dolayısıyla

CHP’yi adres olarak görmeyen DSP için de geçerli olabilir. Dar halkadan geniş halkaya,

küskünlerin CHP çatısı altında toplanma ihtimali, Baykal’ın CHP genel başkanlığından

ayrılıp yerini Kılıçdaroğlu’na bırakmasıyla mümkün hale gelmiş durumdadır. Kurultay,

bu birleşmenin ilk belirtilerine sahne olmuş olsa da, hala dışarıda kalıp CHP’nin perfor-

mansını gözlemlemeyi tercih eden yadsınamaz bir kesim bulunmaktadır. Bu ihtimalle-

rin ne ölçüde realize edilebileceği, büyük oranda, Kılıçdaroğlu’nun yüklenen umutları

ne ölçüde karşılayacağına, Baykal mirasıyla ne ölçüde hesaplaşacağına ve Baykal ba-

kiyesi kadrodan ne oranda bağımsızlaşabileceğine bağlı olacaktır.

Kılıçdaroğlu isminin CHP tabanında bir heyecan yarattığı açıktır. Bu heyecanın teme-

linde, iktidar perspektifini kaybederek siyaseti mevzi savunmasına indirgeyen bir an-

layışın terk edilmesi yatmaktadır. Tabanına ve tabanı dışındaki toplumsal kesimlere

hiçbir umut vaat etmeden sürdürülen siyasetin terk edilmesiyle yaşanan bu heyecan,

Kılıçdaroğlu’nun siyasi projelerinden kaynaklandığı gibi, Baykal’ın yokluğundan da

kaynaklanmaktadır.19 Kılıçdaroğlu isminin harekete geçirdiği umutlar kadar, Baykal’ın

gidişinin harekete geçirdiği umutlar da mevcuttur. Bu çerçevede, Kılıçdaroğlu’nun en

önemli imkânlarından biri, Baykal’dan sonra CHP’nin başına gelmiş olmasıdır. Baykal’ın

genel başkanlığı döneminde, CHP’nin potansiyel kitlesine ulaşamayıp tabanını arttı-

ramaması, parti içi muhalefeti bastırması, AK Parti karşısında başarılı bir muhalefet

performansı gösterememesi, hırçın ve uzlaşmaz bir politika gütmesi, en önemlisi de

tabanına bir umut aşılayamaması, Kılıçdaroğlu’na başkanlığının ilk döneminde ciddi

bir kredi sağlayacaktır. Bu anlamda, Kılıçdaroğlu’nun anlamlı bir siyasi ve psikolojik

zemine oturduğu söylenebilir. Kılıçdaroğlu’nun bu zemini ne ölçüde kullanacağı gös-

tereceği siyasal performansa bağlı olacaktır.

3. Yeni CHP’nin Değişim Limitleri

Kılıçdaroğlu isminin CHP’nin geniş kitlelere ulaşması yönünde harekete geçirdiği

umutların muhtemel nedenlerine ve bu potansiyelin gerçekleşmesi için elverişli olan

imkânlara değindikten sonra, Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi bekleyen muhtemel risklere

de dikkat çekmek gerekir. Bu riskleri Baykal’ın siyasi mirası başlığı altında toplamak

mümkündür. Baykal’ın geride bıraktığı siyasal mirasın, genel başkanlıktan ayrılarak

19. Baykal mirasının Kılıçdaroğlu için ürettiği imkânlar üzerine bir değerlendirme için, bkz. Hüseyin Yayman, Baykal mirasının Kılıçdaroğlu için ürettiği imkânlar üzerine bir değerlendirme için, bkz. Hüseyin Yayman, “Yeni Türkiye, Yeni CHP”, Zaman, 21.05.2010.

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

19

Önümüzdeki süreçte, kadrosu, söylemi ve tabanı ile Baykal CHP’si, Kılıçdaroğlu’nun siyaset sınırlarını çizen negatif bir işlev görecektir.

tetiklediği değişim imkânını sınırlayıcı bir yönü vardır. Başka bir deyişle, Baykal her

ne kadar genel başkanlığı bırakarak CHP’de değişimi mümkün kıldıysa da, geride bı-

raktığı hayaleti bu değişimin sınırlarını belirlemeye devam etmektedir. Bu çerçevede,

önümüzdeki süreçte, kadrosu, söylemi ve tabanı ile Baykal CHP’si, Kılıçdaroğlu’nun

siyaset sınırlarını çizen negatif bir işlev görecektir.

Kadro: Kılıçdaroğlu döneminin en önemli zaaflarından biri, ilk adımdan itibaren Bay-

kal dönemiyle özdeşleşmiş Önder Sav vesayetinde yola çıkılmasıdır. Kılıçdaroğlu’nun

uzun yıllara yayılan alternatif bir hareketin sözcüsü olarak ortaya çıkmak yerine,

Baykal’ın şahsına yönelik bir komplonun CHP genel başkanlığı pozisyonunda ürettiği

boşluktan yararlanarak CHP’nin başına geçmesi, değişimin CHP’nin mevcut aktörle-

riyle gerçekleşmesini zorunlu kılmıştır. Bu çerçevede, Kurultay’ın CHP’nin siyasal söy-

leminin yenilenmesine katkı sağlayabilecek isimlerin parti meclisine alınmasını sağla-

ması olumlu bir adımdır. Ancak, parti meclisine alınan isimlerin, sosyal demokrasiden

ulusalcılığa geniş ve kolayca telif edilemez bir yelpazeye yayılması, kısa vadede ciddi

uyum sorunları doğurabilecek bir potansiyel taşımaktadır. Kılıçdaroğlu’nun, söylem

ve politikalarında çok sesli parti meclisinin mi yoksa Baykal’ın hayal kırıklığı üreten

politikalarının taşıyıcısı aktörlerin mi etkili olacağı CHP’deki değişim boyutunun en

önemli işareti olacaktır.

Seçmen: Kılıçdaroğlu’na yüklenen umutları akamete uğratacak ve CHP’deki değişimi

sınırlayabilecek muhtemel bir diğer faktör de, CHP’nin bölgesel ve sınıfsal bir parti-

ye dönüşmüş olmasıdır. 1999 seçimlerinden bu yana CHP’nin sahip olduğu seçmen

haritası, siyasetin etnik ve dini fay hatları üzerindeki kırılganlığını gösterdiği ölçüde,

CHP’nin bu kırılmanın hangi ekseninde yer aldığına dair de bir fikir vermektedir. Bay-

kal, ürettiği söylem ve politikalarla, coğrafi bağlamda CHP’yi Kuzey-Güney hattının

batısına (Batı Marmara, Ege, Akdeniz) hapsederken aynı hattın doğusundan (Doğu

Karadeniz, Kuzey Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu) tamamen çekti (Tablo. 3).

CHP, coğrafi sıkışmışlığın yanı sıra, seçmeninin yerleşim yeri, eğitim durumu, ekono-

mik düzeyi ve kültürel eğilimleri bağlamında da homojen bir karaktere büründü. Kü-

çük yerleşim birimlerinden öte, büyük kent merkezlerinde yoğunlaşan CHP seçmeni,

KONDA’nın bulgularına göre, eğitim düzeyi yüksek, yaşlı, yaşam tarzı itibariyle mo-

dern bir kitleden oluşmaktadır. Özetle, Baykal döneminde CHP, yaşlı, eğitimli, modern,

kentli, orta sınıf, batılı özelliklere sahip bir taban ve alana sıkışmış ve kitle partisi olma

özelliğini yitirmiştir.

Bu durum, Kılıçdaroğlu’nun siyaset sınırlarına da işaret etmektedir. Kılıçdaroğlu’ndan

beklenen, CHP’nin sıkıştığı bu bölgesel ve sınıfsal sınırları genişletmesi ve CHP’yi

tekrar bir kitle partisine dönüştürmesidir. Bölgesel ve sınıfsal olarak içe içe geçmiş

CHP’nin mevcut tabanı ile Kılıçdaroğlu’nun desteğini talep ettiği taban arasında ko-

layca ortadan kaldırılamayacak ayrışmalar bulunmaktadır. Bir yanda, milliyetçi ve laik

duyarlılığı yüksek, eğitimli, kentli ve modern bir orta sınıf, öbür yanda hem milliyetçilik

S E T A A N A L İ Z

20

hem de laiklikle farklı oranlarda sorunu olan, dar gelirli, az eğitimli, muhafazakar bir

kesim yer almaktadır. Bu iki sınıf arasında, siyasal öncelikler, politik talepler ve dünya

görüşü bağlamında yadsınamaz farklılıklar mevcuttur.

Tablo 3. 2007 Genel Seçim Sonuçları

İSTANBUL ORTAANADOLU

Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Yozgat

AK Parti 34,9 AK Parti 49,8CHP 20,9 CHP 10,7MHP 8,1 MHP 13,9DTP 4,6 DTP 2,3Diğer 8,9 Diğer 7,6Oy vermeyen 22,6 Oy vermeyen 15,8

TOPLAM 100,0 TOPLAM 100,0

BATIMARMARA

Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Balıkesir, Çanakkale

BATIKARADENİZ

Zonguldak, Bartın, Karabük, Kastamonu, Sinop, Samsun, Çankırı, Amasya, Tokat Çorum

AK Parti 28,5 AK Parti 42,9CHP 26,2 CHP 16,1MHP 14,1 MHP 11,3DTP 0,5 DTP 0,5Diğer 18,0 Diğer 12,4Oy vermeyen 12,8 Oy vermeyen 16,9

TOPLAM 100,0 TOPLAM 100,0

EGE

İzmir, Manisa, Muğla, Denizli, Aydın, Afyon, Kütahya, Uşak

DOĞU KARADENİZ

Artvin, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Trabzon

AK Parti 31,6 AK Parti 43,8CHP 22,8 CHP 12,0MHP 15,3 MHP 11,0DTP 2,0 DTP 3,2Diğer 13,8 Diğer 11,3Oy vermeyen 14,5 Oy vermeyen 18,7

TOPLAM 100,0 TOPLAM 100,0

DOĞUMARMARA

Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bilecik, Eskişehir, Bolu, Düzce, Bursa

KUZEYDOĞU ANADOLU

Erzincan, Erzurum, Bayburt, Ağrı, Kars, Ardahan, Iğdır

AK Parti 42,9 AK Parti 44,0CHP 15,5 CHP 7,6MHP 11,2 MHP 9,4DTP 0,9 DTP 9,6Diğer 15,3 Diğer 6,5Oy vermeyen 14,2 Oy vermeyen 22,9

TOPLAM 100,0 TOPLAM 100,0

BATIANADOLU

Ankara, Konya, Karaman

ORTADOĞU ANADOLU

Bingöl, Elazığ, Malatya, Tunceli, Bitlis, Hakkari, Muş, Van

AK Parti 44,2 AK Parti 42,7CHP 18,7 CHP 7,0MHP 12,2 MHP 3,9DTP 1,0 DTP 16,0Diğer 7,9 Diğer 7,8Oy vermeyen 16,0 Oy vermeyen 22,6

TOPLAM 100,0 TOPLAM 100,0

AKDENİZ

Antalya, Burdur, Isparta, Adana, İçel, Hatay, K. Maraş, Osmaniye

GÜNEYDOĞUANADOLU

Adıyaman, Gaziantep, Kilis, Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Siirt, Batman, Şırnak

AK Parti 31,5 AK Parti 39,7CHP 18,6 CHP 6,5MHP 18,1 MHP 4,3DTP 2,7 DTP 19,9Diğer 9,6 Diğer 6,4Oy vermeyen 19,5 Oy vermeyen 23,2

TOPLAM 100,0 TOPLAM 100,0

Yukarıdaki tablo, POLLMARK Araştırma Şirketinden sağlanan verilerle oluşturulmuştur.

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

21

Söylem: Baykal-İnönü eşleştirmesine dayanarak, Kılıçdaroğlu-Ecevit benzerliğine yönelik yapılan vurguların ve Kılıçdaroğlu’na yönelik teveccühün arkasında, CHP’yi yeniden toplumcu ve sosyal demokrat ilkelerle buluşturma umudu yatmaktadır.20 Kılıçdaroğlu da yaptığı açıklamalarla CHP’nin geleneksel siyasetini değiştireceğine dair bir izlenim vermektedir. Ancak, hem Kılıçdaroğlu’nun ürettiği söylemin politikaya yansıması hem de kendisine yüklenen umutların gerçekleşmesi önünde, Baykal’ın si-yasi mirası olarak özetlenebilecek ciddi bir engel bulunmaktadır. Baykal, siyaseti rejim kaygısıyla AK Parti karşıtlığına endekslediği 2000’li yıllar boyunca, CHP’nin oylarını % 20’ler bandına sabitlemeyi başarmıştı. Bu kitle, Baykal’ın siyaseti rejim muhafızlığına indirgemesinden rahatsızlık duymayan hatta Baykal’ın siyasal çizgisini sabitlemesine gerekçe olan bir kitledir.

KONDA verilerine göre, 2002 sonrasında CHP’nin siyasal önceliklerini teşkil eden, Er-genekon davasına karşıtlık, hükümet-yüksek yargı gerginliğinin hükümetten kaynak-landığı, irticanın rejime tehdit olmaya devam ettiği, AK Parti’nin yargıyı ele geçirdiği düşüncesi, vb. konularda CHP tabanı ile Baykal’ın söylemleri arasında %80’in üzerinde bir örtüşme söz konusudur. Kılıçdaroğlu’nun önündeki en zorlu sınav, Baykal’ın söy-lemlerini benimseyen bu tabanı kaybetmeden CHP’yi bu söylemi benimsemeyen yeni toplumsal kesimlere açmak olacaktır. Kılıçdaroğlu, Baykal mirasının söylemini sürdür-düğünde, CHP’yi farklı toplumsal kesimlere açamayacak, bu söyleme sırtını döndü-ğünde ise mevcut tabanını kaybetme riskiyle karşı karşıya gelecektir.

4. Yeni CHP’nin Siyaset Koordinatları21

Kılıçdaroğlu’nu önümüzdeki dönemde zorlayacak en önemli dinamik, CHP’nin mira-

sıyla hedeflerini makul bir düzlemde buluşturmak olacaktır. Baykal’ın damgasını vur-

duğu kadro, seçmen ve söylemi, CHP’yi yeni kitlelere açacak bir kadro, seçmen ve söy-

lemle eklemleyebilme mahareti CHP’nin kaderi üzerinde etkili olabilecek en önemli

dinamiği oluşturmaktadır.

Bu çerçevede, CHP’nin karşı karşıya olduğu en önemli mesele, bu iki farklı toplumsal kesimi hangi enstrümanlarla bir araya getireceğidir. CHP’nin önünde üç muhtemel seçenek durmaktadır: Kemalist doktrin, sol ideoloji ve popülizm. Bu seçeneklerin han-gisini tercih edeceği, CHP’nin değişim ve büyüme ölçüsünü de belirleyecektir. Aslında soru, CHP’nin kimliğinde ve siyasetinde hangi ideolojinin öncelikli olacağı sorusudur. Ecevit cevabı sol olarak vermiş ve Kemalizm’i 1970’lerin siyasal koşullarında demokra-tik ilkelerle buluşturmak yoluyla yeniden tanımlamayı denemişti. Baykal, bu sorunun cevabını, -1930’larda kalmış en dar ve sığ yorumuyla- Kemalizm olarak vermiş ve solu dışlamıştı. Özellikle rejim kaygısının bütün siyaseti esir aldığı CHP söyleminde, Kema-

20. Bu konudaki iki örnek için, bkz. Hasan Cemal, “CHP nostaljisi: Baykal İnönü’leşmişti; Kemal Kılıçdaroğlu Bu konudaki iki örnek için, bkz. Hasan Cemal, “CHP nostaljisi: Baykal İnönü’leşmişti; Kemal Kılıçdaroğlu Ecevit’leşir mi?”, Milliyet, 19.05.2010; “CHP’nin önünü 1970’lerde Ecevit nasıl açtı, Baykal 1990’larda nasıl kapadı?”, Milliyet, 20.05.2010. Kılıçdaroğlu için Ecevit örneğinin doğru bir örnek olamayacağını değerlendiren bir analiz için, bkz. Murat Yılmaz, “CHP Değişebilecek mi?”, Zaman, 30.05.2010.21. Bu başlık altındaki tartışmaların farklı bir versiyonu, “2010 Türkiye’sine 1970 model CHP” başlığıyla Bu başlık altındaki tartışmaların farklı bir versiyonu, “2010 Türkiye’sine 1970 model CHP” başlığıyla Star Açık Görüş’te (30.05.2010) yayınlanmıştır.

Kılıçdaroğlu’nun önündeki en zorlu sınav, Baykal’ın söylemlerini benimseyen bu tabanı kaybetmeden CHP’yi bu söylemi benimsemeyen yeni toplumsal kesimlere açmak olacaktır.

S E T A A N A L İ Z

22

Kılıçdaroğlu’nun kendisine yüklenen

CHP’yi değiştirme ve farklı toplumsal

kesimlerle buluşturma

misyonunu yerine getirmesinin yolu siyaseti

ıskalamak değil, Baykal’dan farklı bir

siyasal perspektif edinmektir.

lizm ile sol birlikteliği, solun tamamen Kemalizm içinde bastırılması olarak sonuçlan-

mıştı. Sol çevrelerin rahatsızlığına rağmen, CHP sol siyaseti Kemalizm’e kurban etmek-

ten geri durmadı. Kemalizm ile sol arasındaki makasın gün geçtikçe açıldığı günümüz

siyasal ortamında ise, başkanlık için adaylığını açıkladığından bu yana yaptığı açıkla-

malara bakılırsa, Kılıçdaroğlu, esaslı sorularla hesaplaşmak yerine popülizmde karar

kılacak izlenimi vermektedir. Kılıçdaroğlu’nun popülizmine gerekçe teşkil eden en

önemli rasyonalite, sahip olduğu seçmen kitlesi ile hedeflediği seçmen kitlesi arasın-

daki ayrışmanın telif edilme zorluğudur. Garantiye aldığı seçmen kitlesini, muhtemel

bir seçmen kitlesi uğruna feda etmemeye yönelik siyasi rasyonalite, Kılıçdaroğlu’nun

muhtemel siyasal söylemi ve performansının sınırlarını belirlemektedir.

Kılıçdaroğlu, CHP’nin mirası ile ufku arasındaki paradoksu yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik,

vb. sosyo-ekonomik unsurlara ve sosyal politikalara ağırlık veren ancak siyasal sorun-

ları tamamen dışarıda bırakan apolitik bir söylem üreterek aşmaya çalışmaktadır. An-

cak, kısa vadede CHP içi dengeleri bozmamak için anlamlı gözüken bu stratejinin orta

ve uzun vadede sonuç üretmesi kolay gözükmemektedir.

Öncelikle, bu söylem bugünün Türkiye’sinden öte 1980 öncesi Türkiye’nin siyasal

gündemine denk düşmektedir. Nitekim Soğuk Savaş döneminde merkez sağ ve sol

partiler bu söylemi tüketircesine kullanmışlardır. Soğuk Savaş döneminde, güçlü olan

bürokratik vesayetin siyasal partileri politik sorunlardan uzak tutup sosyo-ekonomik

alana itmesi, sivil aktörlerin siyasal sorunları çözebilecek güçte olmaması ve ülkenin

o dönemdeki sosyo-ekonomik durumu bu söylemin karşılık bulmasına imkân sağla-

mıştır. Bu yapısal zemin dolayısıyla, merkez sağ partiler gibi Ecevit’in CHP’si de bu tür

söylemlerle iktidar olabilmiştir.

Ancak, Türkiye artık Soğuk Savaş dönemi koşulları ekseninde bürokratik mekanizma-

nın bütün siyasal sorunları tekelinde tuttuğu ve siyasal aktörlerin kalkınma parante-

zine mahkûm edildiği bir ülke değildir. 1990’lardan bu yana, toplum özellikle etnik ve

dini siyasal kimlikler ekseninde konumlanmış durumdadır. Bugün, siyasete ruh veren

asıl dinamik, neredeyse bir asırdır biriken ve bastırılan sorunlara çözüm arayışıdır. Kürt

sorunu, başörtüsü, Alevilik, bürokrasi-siyaset ilişkisi gibi aciliyet kesbeden siyasal so-

runlar çözülmediği müddetçe de, toplum siyasal kimlikler ekseninde kendisini tanım-

lamaya devam edecek ve sosyo-ekonomik sorunlar kaçınılmaz olarak ikincil gündemi

oluşturmayı sürdüreceklerdir. Bu çerçevede, Baykal’ın rejim muhafızlığına indirgediği

ağır politik söylemi nasıl CHP’yi büyütememişse, Kılıçdaroğlu’nun siyaseti ıskalayan

anti-politik söylemi de CHP’yi büyütemez. Baykal’ın CHP’yi büyütememesinin nedeni,

siyaseti önemsemesi değil, statükoyu tahkim eden bir siyaset üretmesiydi. Dolayısıyla,

Kılıçdaroğlu’nun kendisine yüklenen CHP’yi değiştirme ve farklı toplumsal kesimlerle

buluşturma misyonunu yerine getirmesinin yolu siyaseti ıskalamak değil, Baykal’dan

farklı bir siyasal perspektif edinmektir.

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

23

Siyasal meselelerde demokrat ve özgürlükçü bir tutum takınmayan CHP’nin siyasal konumunu değiştirmesi ve yeni toplumsal kesimlere ulaşması oldukça sınırlı ve zor olacaktır.

Kılıçdaroğlu, siyasal kimliklerin temsil sorunları, Kürt meselesi, dinin kamusal alandaki

tezahürü, bürokratik vesayet, vb. konularda, Baykal dönemindeki CHP’den farklı bir

pozisyon alırsa, CHP’ye yüklenen anlamlar boşa çıkmamış olur. Bu çerçevede, yeni

CHP’yi eski CHP’den ayıran temel unsur, Kılıçdaroğlu’nun siyaseti ıskalayan ekonomik

söylemi değil, siyasal sorunlara yaklaşım tarzı olacaktır.22 Siyasal meselelerde demok-

rat ve özgürlükçü bir tutum takınmayan CHP’nin siyasal konumunu değiştirmesi ve

yeni toplumsal kesimlere ulaşması oldukça sınırlı ve zor olacaktır. Kurultayda yaptığı

konuşma esas alındığında, Kılıçdaroğlu’nun bu noktadan henüz uzak olduğu açıktır.

Kürt meselesini iş-aş parantezine indirgeyen, demokratikleşme ve özgürleşme yönün-

deki toplumsal talepleri gündemine almayan, bürokrasi-siyaset ilişkilerinin niteliğine

ve muhtemel yönelimine işaret etmeyen, AB sürecine kayıtsız kalan bir eksik demok-

ratikleşme perspektifinin CHP’deki kurumsal statükoyu aşıp siyasal taleplerin taşıyıcı-

lığını yapması kolay olmayacaktır.

İkinci olarak, Kılıçdaroğlu’nun dört-beş kavrama indirgediği ‘siyasal’ söylemi, bir süre

sonra sıradanlaşıp, etkisini yitirme riski de taşımaktadır. Her türlü siyasal soruna göz

yummak bir yana, siyasal sorunları siyasal bağlamından koparıp ekonomik bir dile

tercüme etmek, Kılıçdaroğlu’nu beklemediği durumlara da düşürebilir. Bunun son

örneği, Başbakan’ın İsrail’in Gazze’ye insani yardım taşıyan gemiye saldırıp dokuz

vatandaşımızı öldürmesi üzerine Tevrat’taki On Emire referansla ‘Öldürmeyeceksin!’

demesine, Kılıçdaroğlu’nun ertesi gün Tevrat’taki ‘Çalmayacaksın!’ emrine gönderme

yaparak cevap vermesiyle ortaya çıktı. Yolsuzluklara dikkat çekmek üzere, girilen bu

durum, sadece siyasetin en sıcak konularını popülist söyleme alet etme riskini taşımı-

yor, aynı zamanda Milli bir meselede Başbakan’ın başka bir ülkenin yönetimine ses-

lenişini iç kamuoyuna uyarlayarak ülke-içi parti rekabetine alet etme riski de taşıyor.

Kılıçdaroğlu’nun, gündem nereye kayarsa kaysın, ülkenin önceliği ne ölçüde değişirse

değişsin, kendi gündeminden vazgeçmeden diğer gelişmeleri kendi gündemine hap-

setme tutumu, CHP’yi ciddi ölçüde zora sokacaktır.

Üçüncü olarak, Kılıçdaroğlu’nun sosyo-ekonomik sorunları ve sosyal politikaları önce-

leyen söylemi, siyaseti paranteze alması dolayısıyla anakronik olduğu gibi, esaslı bir

programa da dayanmıyor. Türkiye’nin ve dünyanın ekonomik dinamiklerini kavrayıp

bu dinamiklerin nasıl daha adil bir paylaşımı mümkün kılacak bir formülasyona dö-

nüştürüleceğini ortaya koymak yerine, Genç Parti’nin seçim vaatlerine benzer vaat-

lerle yapılan popülizm neticesinde ne sosyal demokrat bir siyaset kurgulanabilir ne

de ülkenin sosyo-ekonomik sorunları bir çözüme kavuşabilir. İşsizlik, yoksulluk, vb.

22. Kılıçdaroğlu’nun söylemini siyasal sorunlardan uzaklaştırarak sosyo-ekonomik sorunlara ve sosyal Kılıçdaroğlu’nun söylemini siyasal sorunlardan uzaklaştırarak sosyo-ekonomik sorunlara ve sosyal politikalara yoğunlaştıracağının işaretleri görülmeye başladığından itibaren, bu söylemin muhtemel handikaplarına yönelik birçok yazı kaleme alındı. Birkaç örnek için, bkz. Ahmet İnsel, ( Radikal 2, 30.05.2010; Fuat Keyman, (Radikal 2, 23,30.05.2010); Tarhan Erdem (Radikal, 24, 27,31.05.2010); Yalçın Akdoğan, (Star-Açık Görüş, 23.05.2010). Röportajlar için, bkz. Tanju Tosun, (Taraf, 24.05.2010); Hasan Bülent Kahraman (Yeni Şafak, 24.05.2010); Bekir Ağırdır (Yeni Şafak, 31.05.2010)

S E T A A N A L İ Z

24

Baykal’a yönelik komplonun

görünür hedefi CHP olsa da asıl

hedefin AK Parti olduğu açıktır.

Başka bir deyişle AK Parti’nin siyasal

performansı CHP’yi dönüşüme mecbur

kılmıştır.

sorunların nedenlerine yönelmeden tamamen maaşa endeksli çözümleri dillendir-

mek, bütçeyi yeniden yapılandırmak veya bütçeye yeni kaynaklar tahsis etmek yerine

bütçe kalemlerinin ağırlıklarıyla oynamak, kısacası, sürdürülebilir bir ekonomik istikrar

ve büyüme yerine ekonomik sorunları muhasebe işlemlerine indirgemek, seçmeni al-

datmaya yönelik popülist bir söylemden öteye geçemeyecektir.

SONUÇ: CHP’DE LİDER DEĞİŞİKLİĞİ Mİ SİYASET DEĞİŞİKLİĞİ Mİ?

Baykal’a ilişkin kasetin yayınlanmasından Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa seçilme-

sine kadarki süre boyunca yaşanan siyasal gelişmeler, alınan pozisyonlar, oluşturulan

algı vb. birçok unsur, CHP üst yönetimini ve siyasal konumunu değiştirmek yoluyla si-

yasal alanı biçimlendirme niyetinin devrede olduğunu göstermektedir. Şimdilik ciddi

bir sosyolojik ve psikolojik zemine dayanıp siyasetin geleceğine dair iyimser bir senar-

yoya imkân tanısa da, operasyonun varlığı, hem Kılıçdaroğlu’nun liderliğini hem de

Türk siyasal hayatının geleceğini kırılganlaştırmaktadır. Siyaset dışı yollarla belli bir si-

yasal parti üzerinden siyasal hayatı yeniden şekillendirme işleminin kendisi, kısa vade-

de ürettiği imkânlara rağmen, orta ve uzun vadede operasyona uğrayan siyasal parti

ve ülke siyaseti açısından istenmeyen sonuçlar üretebilme ihtimali barındırmaktadır.

Bu saatten sonra önemli olan, Kılıçdaroğlu ve ekibinin kendilerini bu operasyondan ve

talep edilecek ‘diyet’ten ne ölçüde bağımsızlaştırabilecekleridir.

Bu operasyonun görünür hedefi CHP olsa da asıl hedefin AK Parti olduğu açıktır. Baş-

ka bir deyişle AK Parti’nin siyasal performansı CHP’yi dönüşüme mecbur kılmıştır. AK

Parti’nin 2002’den bu yana kendisini iktidarsızlaştırmaya yönelik bütün operasyon-

ları sonuçsuz bırakması, statükonun strateji değiştirmesine ve en önemli rakibi olan

CHP’yi biçimlendirmesine yol açmış görünmektedir. Yakın dönem Türk siyasal hayatı

ve CHP’nin siyasal pozisyonu göz önüne alındığında, CHP’deki değişimin yakın gele-

cekte AK Parti’nin tabanı üzerinde etkili olması mümkün görünmemektedir. Burada

sorulması gereken soru, AK Parti’yi hedef alan bir operasyonun neden üs olarak AK

Parti seçmenine doğrudan hitap etmeyen CHP’yi seçtiğidir.

Bu sorunun ilk cevabı, AK Parti’nin de zaten daha önce kapatma davasına varacak ope-

rasyonlara maruz kaldığı ve bu operasyonların ardından güçlenerek çıktığıdır. Buna

göre, AK Parti’yi şekillendiremeyen çevreler, karşısındaki bloğu şekillendirerek sonuca

ulaşmayı denemektedirler. Başka bir deyişle, AK Parti zayıflatılamadığı için, rakibi güç-

lendirilmek istenmektedir. CHP’yi güçlendirerek AK Parti’yi zayıflatmaya matuf bu ope-

rasyonun yakın hedefi, AK Parti’yi iktidardan düşürmek, bu mümkün olmayacaksa da

koalisyon hükümetine razı etmektir. Tek başına CHP’yi şekillendirme operasyonunun

buna yol açamayacağı açıktır. Bu nedenle, istenen hedefe ulaşmak üzere, Türk siyasal

hayatının diğer aktörleri üzerinde de denenecek operasyonlara hazırlıklı olmak gerekir.

Bu çerçevede, özellikle MHP, SP, DP ve TDH’deki gelişmeleri izlemekte yarar var.

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

25

Esaslı bir programa dayanmadan, popülizmle sınırlı bir söylemin CHP’deki değişim umutlarını uzun süre diri tutması zor olacaktır.

Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin genel başkanlığına gelmesi ve CHP’nin siyaset değişikliğine

gideceğinin işaretlerini vermesi, CHP’de yadsınamaz bir heyecan ve silkinişi tetiklemiş

durumdadır. Kılıçdaroğlu’nun oluşturduğu heyecanın kısa vadede, CHP’nin potansiyel

sol-laik seçmeni nezdinde bir karşılık bulması mümkündür. Aynı şekilde, AK Parti’yi

adres görmeyip hâlâ destekleyecekleri bir aktör arayışında olan ANAP ve D(Y)P baki-

yesi seçmenlerin bir kısmının ve 1990’lı yıllardan itibaren, Genç Parti örneğinde de gö-

rüldüğü üzere, popülist söylemlere kolayca rağbet eden MHP’li bir seçmen kesiminin,

değişim vaat eden bir CHP’ye yönelmesi de muhtemeldir. Aynı ihtimal, TDH etrafında

kümelenen seçmen kitlesi için de geçerlidir. AK Parti-CHP arasındaki şiddetli siyasal

mücadeleden bunalan bu ‘yeni orta sınıf kentli’ seçmen kitlesi, değişim emareleri gös-

teren bir CHP’yi adres olarak görebilir. Bu ihtimallerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği,

büyük oranda, CHP’nin nasıl bir dönüşüm geçireceğine bağlı olacaktır.

Önümüzdeki süreçte, CHP’nin kendisinden beklenen değişimi gerçekleştirip toplum-

sal desteğini arttırması için, iki zor imtihanı başarıyla geçmesi gerekecektir. Bu imti-

hanlardan birisi, Kılıçdaroğlu’nun en çetin hizip savaşlarına ev sahipliği yapan CHP’yi

bir arada tutabilme başarısına ilişkindir. Kurultayın gerçekleştirilmesinin ardından

geçen iki haftalık süre içinde CHP’de dört kanat belirmiştir: Baykal, Sav, Tekin ve bun-

lardan hiçbirisine bağlı olmayıp Kılıçdaroğlu isminin ürettiği imkânlardan umutlanan

aktörler. Buna eski küskünler, DSP’liler vb. eklendiğinde, söylemden pratiğe farklı ön-

celiklere ve gündemlere sahip olabilecek bu kesimleri uyumlu bir şekilde güç birliği

oluşturabilecek bir formda tutmanın zorluğu ortadadır. Kılıçdaroğlu, bunu başardığın-

da önemli bir zorluğun üstesinden gelmiş olacaktır.

Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP’yi bekleyen bir diğer imtihan, eski CHP tabanını küs-

türmeden CHP’yi yeni toplumsal kesimlerle buluşturmakla ilişkilidir. Milli Görüş gele-

neğinin dönüşüm hikayesi, Kılıçdaroğlu ve ekibi için öğretici dersler içerebilir. Taban-

kadro-lider eşgüdümüyle, Refah Partisi ve Milli Görüş hareketinin açmazlarına cesaret-

le eğilip, zor sorulara zor cevaplar vermeyi başaran AK Parti, dönüşerek siyasal merkeze

oturmayı başardı. Aynı imkan, beklenti düzeyinde Kılıçdaroğlu için de geçerli olsa da,

gerek CHP tabanının mevcut yapısı, gerekse Kılıçdaroğlu ve ekibinin böylesi bir dönü-

şüme önderlik edebilme istek ve yetkinlikleri, ciddi zorluklar barındırmaktadır.

Nitekim, Kılıçdaroğlu ve ekibinin mevcut yönelimi, böylesi bir dönüşüme liderlik et-

mek yerine, kısa vadede CHP’nin oylarını arttırmaya daha yakın durmaktadır. Bu çer-

çevede, sosyo-ekonomik sorunlar ve sosyal politikalarla sınırlı bir söylemle yetinip

siyasal sorunlara gözünü kapatan Kılıçdaroğlu, iktidar umudunu beslemesi dolayısıy-

la CHP’nin eski tabanıyla karşı karşıya gelmeyecek ancak CHP’yi beklenen düzeyde

büyütmeyi de başaramayacaktır. Kürt meselesi, laiklik, azınlıklar, AB süreci, Ergene-

kon davası vb. siyasal sorunlarla muhatap olduğundaysa, tabanını genişletmek için

Baykal’dan farklı bir siyasal pozisyon almaya mahkûm olan Kılıçdaroğlu, bu sefer de

mevcut tabanını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu açmazın üstesinden gel-

mek üzere, Kılıçdaroğlu popülizmi siyaset olarak benimsemiş durumdadır. Esaslı bir

S E T A A N A L İ Z

26

Görünen o ki, Kılıçdaroğlu, yeni bir siyasal söylem

kurgulamak yerine siyasal söylemi

tamamen terk edip sosyal politikalara

ağırlık veren bir siyaseti tercih

etmektedir. Ancak, bu tedirgin ve

popülist siyasetin CHP’ye yüklenen

umutları kısa sürede bitirmesi de

muhtemeldir.

programa dayanmadan, popülizmle sınırlı bir söylemin CHP’deki değişim umutlarını

uzun süre diri tutması zor olacaktır.

Oysa Cumhuriyet tarihi seçim istatistikleri incelenip statüko-değişim ekseninde okun-

maya tabi tutulduğunda, Baykal dönemindeki CHP’nin neden başarısız olduğu ve

yeni CHP’nin nasıl başarılı olabileceği hakkında daha doğru bir kanaate varılabilir. Bu

çerçevede, Kılıçdaroğlu ve ekibi, CHP’nin büyümesinin siyaset üreten bir parti haline

gelmesiyle mümkün olduğunu farkedip doğrudan CHP’nin oylarını arttıracak popü-

list politikalara yönelmek yerine, mevcut zorluklarına rağmen CHP’yi siyaset üreten

bir parti haline getirmenin muhtemel yollarına kafa yorduklarında toplumun değişim

beklentisine cevap vermiş olacaklardır. CHP, kısa sürede nasıl büyüyeceğini öncelediği

ölçüde, analiz boyunca işaret edilen gerilimlerle hesaplaşmayarak popülist politika-

larla yetinecek, nasıl siyaset üretebileceğini öncelediği ölçüde ise, kısa ve orta vadeye

yayılan bir zaman diliminde hem CHP’yi büyütebilecek hem de Türk siyasal hayatının

önünü açan bir işlev yüklenecektir.

Oysa görünen o ki, Kılıçdaroğlu, yeni bir siyasal söylem kurgulamak yerine siyasal söy-

lemi tamamen terk edip sosyal politikalara ağırlık veren bir siyaseti tercih etmektedir.

Ancak, bu tedirgin ve popülist siyasetin CHP’ye yüklenen umutları kısa sürede bitirme-

si de muhtemeldir. Bugünden açık olan, yeni CHP’nin önünde duran eski CHP bakiye-

sinin, Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi dönüştürmesinin sınırlarını belirlediği ve CHP’yi sağ seç-

men kitlesine cazip gelen bir parti haline getirmeyi zorlaştırdığıdır. Kılıçdaroğlu’nun

başlarda tetiklediği heyecanı ve iktidar beklentisini sürdürmesinin yolu, Baykal mi-

rası olarak adlandırdığımız yukarıdaki açmazlarla yüzleşme cesaretini göstermesin-

den geçmektedir. Bu cesareti göstermediğinde, CHP’ye çizdiği iktidar umudunu tü-

ketecek ve potansiyel tabanı nezdindeki heyecanı söndürecektir. Kılıçdaroğlu’nun

bu gerilim alanlarındaki kararı, CHP’deki konumu üzerinde de belirleyici olacaktır.

Kılıçdaroğlu’nun kısa ve orta vadede bu sorunları çözme biçimi, CHP’nin uzun siyasi

tarihi içinde nasıl anılacağını da belirleyecektir. Önümüzdeki yıllarda, bu dönemin Kı-

lıçdaroğlu ismiyle anılacak bir dönem olarak mı anılacağı, yoksa, Baykal sonrası CHP

faslında bir başlık olarak mı anılacağı, büyük oranda, Kılıçdaroğlu’nun Baykal mirasıyla

yüzleşme pratiğiyle şekillenecektir.

Öte yandan, radikal bir dönüşüm ihtimaline henüz uzak olmasına rağmen, bürokratik

vesayetin gücüne sığınarak siyaseti olumsuzlayan eski CHP yerine, iktidarı toplumsal

desteği arttırmaya endekslemiş yeni CHP’nin Türk siyasal hayatı için bir kazanım teş-

kil ettiğine kuşku yok. Bu olumlu yansımanın ilk örneği, AK Parti’yi güçsüzleştirmek

için toplumsal destek ihtiyacının hissedilmiş olmasıdır. Toplumsal desteği ıskalayarak

seferber edilen AK Parti’yi tasfiye etme formüllerinin sonuç üretmemesi, statükocu

çevreleri toplumsal desteği önemsemek zorunda bırakmış durumdadır. Bundan son-

ra, iktidar mücadelesinin, bürokratik enstrümanların yanı sıra toplumsal destek arayışı

üzerinden de biçimlenecek olması, Türk siyasal hayatı açısından bir kazanım olarak

not edilmelidir. CHP, bu strateji değişikliğini içselleştirip, bürokrasinin AK Parti’nin

değişim iradesini örseleme siyasetinin arkasına sığınmaktan vazgeçebilirse, uzun bir

CHP ’DEKİ DEĞİŞİM

27

aradan sonra, siyasal rekabetin özgürleştirici sonuçlarıyla karşılaşılabilir. Bu durum, Türkiye’deki siyasal yaşamı olumlu yönde etkileyebilecek birçok dinamiği harekete geçirme potansiyeline kapı aralamaktadır.

Öncelikle, CHP’nin toplumsal desteği bürokratik desteğe öncelemesi, yıllardır bürok-ratik vesayete yaslanarak Türkiye’nin sosyolojik gerçekliğine yabancılaşmış çevrelerin toplumla ve ülkenin gerçek gündemiyle buluşmasını sağlayabilir. Bu buluşma zorun-lu olarak, sorunların teşhis edilmesine ve çözüm yollarının aranmasına yol açacaktır. Sorunların çözümüne yönelik, iktidar partisinin perspektifinden farklı bir perspektifin üretilmesi, siyasal faaliyetin üretkenliğine çok ciddi katkılar sağlayacaktır.

Aynı şekilde, yıllardır, siyasal faaliyetlerini bürokratik vesayetin gücüne yaslanarak sür-

düren çevrelerin bundan sonra toplumsal desteği arayacak olmaları, değişime yönelik

dirençlerinde de kırılmalara yol açabilir. Direncin kırılması veya gevşemesi, Türkiye’nin

siyasal dönüşümünü kolaylaştıran bir işlev görecektir. Bürokratik direncin şiddetli ol-

duğu durumlarda, toplumsal barış maliyetiyle yol alabilen dönüşüm süreci, bundan

böyle, toplumsal barışı zedelemeyecek bir yola evirilebilir.

CHP’deki gelişmelerin, Türk siyasal hayatına bu tür olumlu yansımalarla sonuçlanıp

sonuçlanmayacağı, önemli ölçüde, CHP’deki değişimin ne kadar köklü olacağıyla

ilişkilidir. CHP liderliği, sunulan imkânları doğru değerlendirip muhtemel riskleri da-

ğıtabilirse, hem kendi tabanı hem de ülke siyaseti adına önemli kazanımların altına

imza atabilir. Aksi takdirde, yıllardır devlete ve bürokrasiye dayanmanın rahatlığıyla,

toplumsal desteğe dayanan gerçek bir siyasal performansa yabancı olan CHP, itildiği

bu yeni alanda siyaset yapmaktan vazgeçerse, Türkiye’de toplumsal barış ve demok-

ratik gelenek adına ciddi bir fırsat kaçmış olacaktır. Maalesef, Kılıçdaroğlu ve yeni yö-

netimin bugüne kadar ortaya koydukları siyaset, umutlanmak için yeterli bir gerekçe

sunmuyor.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’la ilgili internet sitelerine düşen görüntüler, CHP’nin ve siyasetin gündemini bir anda değiştirdi. Deniz Baykal, CHP Genel Başkanlığından istifa etti; CHP’nin yetkili organlarının desteğini arkasına alan Ke-mal Kılıçdaroğlu genel başkanlık için adaylığını ilan etti ve 33. Olağan Kurultayda CHP’nin yeni Genel Başkanı olarak seçildi.

CHP’deki liderlik değişimi, CHP’nin süregelen siyasetinden farklı kesimlerin farklı sebeplerden dolayı duyduğu rahatsızlığı ve yeni siyaset imkânlarına dair bek-lentiyi gözler önüne serdi. Bu beklentilerin ne kadar kalıcı ve gerçekçi olduğunu, mevcut dinamizmin seçimlere ne ölçüde tahvil edileceğini zaman gösterecek.

CHP’nin önümüzdeki döneminin, Kılıçdaroğlu ismiyle anılacak dördüncü bir tec-rübeye mi yol açacağı, yoksa ‘Baykal sonrası dönem’ olarak mı anılacağı, henüz belli değil. Ancak, bu noktada, CHP’nin yeni yönetiminin bu liderlik değişiminin neden gerçekleştiğine, değişikliğin neden bu kadar yüksek bir heyecan oluştur-duğuna ve bu heyecanı yedeğine alan bir siyasi iradenin siyasal yaşamı olum-lu yönde değiştirebilme potansiyeline dair teşhisinin belirleyici olacağı açıktır. Başka bir deyişle, CHP yönetimi, liderlik değişiminin CHP’nin kendisine atfedilen yeni siyasal rolleri daha iyi gerçekleştirebilmesi için büyük bir imkân sunduğunu idrak ettiği ölçüde bu dönem, CHP tarihinde dördüncü bir siyasal tecrübeye yol açabilir.

Elinizdeki çalışma, öncelikle, kuruluşundan bugüne CHP’nin, hangi dönemde ne tür önceliklerle siyaset yürüttüğüne bakarak, Baykal dönemi üzerinde yoğun-laşmaktadır. Çalışmada, ayrıca CHP’deki değişimi zorunlu kılan siyasal koşullara, yeni CHP’den ne beklendiğine ve Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin bunu ger-çekleştirmek için sahip olduğu imkân ve zorluklara değinilecektir.

S E T A | S İ Y A S E T , E K O N O M İ V E T O P L U M A R A Ş T I R M A L A R I V A K F IR e ş i t G a l i p C d . H e r e k e S o k a k N o : 1 0 G O P Ç a n k a y a 0 6 7 0 0 A n k a r a T Ü R K İ Y E

T e l : + 9 0 3 1 2 . 4 0 5 6 1 5 1 | F a k s : + 9 0 3 1 2 . 4 0 5 6 9 0 3 w w w . s e t a v . o r g | i n f o @ s e t a v . o r g

S E T A | W a s h i n g t o n D . C . O f f i c e1 0 2 5 C o n n e c t i c u t A v e n u e , N . W . , S u i t e 1 1 0 6

W a s h i n g t o n , D . C . , 2 0 0 3 6T e l : 2 0 2 - 2 2 3 - 9 8 8 5 | F a k s : 2 0 2 - 2 2 3 - 6 0 9 9

w w w . s e t a d c . o r g | i n f o @ s e t a d c . o r g

Hatem ETELisans ve yüksek lisansını ODTÜ Sosyoloji bölümünde tamamladı. Halen aynı bölümde doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Asker-siyaset ilişkileri, merkez-sağ, İslamcılık ve Kürt sorunu üzerine çalışmaları bulunan Ete, SETA’da Siyaset Araştırmaları Koordinatörü olarak çalışmaktadır.