bÜtÜncÜl psİkoterapİ kisa tanitim modÜlÜ · psikoterapi ekolleri ve bakış açıları,...
TRANSCRIPT
i
BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ
KISA TANITIM MODÜLÜ
ADANA EĞİTİMİ
Editör
Dr. Tahir ÖZAKKAŞ
ii
Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları: 195
Bütüncül Psikoterapi Kısa Tanıtım Modülü Adana Eğitim Ders Notları
ISBN 978-605-9137-17-1
Copyright Psikoterapi Enstitüsü
Tüm hakları saklıdır. Yayıncının izni olmaksızın tümüyle veya kısmen yayımlanamaz, kısmen de olsa çoğaltılamaz ve elektronik ortamlarda
yayımlanamaz.
Birinci baskı: Eylül 2015
Editör: Tahir Özakkaş
Yayıma hazırlayan: Sevgi Akkoyun Katkıda Bulunanlar: Hayriye Nurdan Çam
Baskı: Acar Matbaacılık Prom. ve Yayın. San. ve Tic. Ltd. Şti. Litros Yolu Fatih Sanayi Sitesi No:12/243 Zeytinburnu - İstanbul
Tel: 0212 613 40 41
PSİKOTERAPİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM ARAŞTIRMA SAĞLIK
ORGANİZASYON VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ.
Eğitim ve Kongre Merkezi: Fatih Sultan Mehmet Cad. No:285 Darıca-KOCAELİ
Tel : 0262 653 6699 Fax : 0262 653 5345
Merkez: Bağdat Caddesi No: 540/8 Bostancı-İSTANBUL / TÜRKİYE Tel : 0216 464 3119 Fax : 0216 464 3102
www.psikoterapi.com - www.psikoterapi.org - www.hipnoz.com
iii
SUNUŞ
sikoterapi Enstitüsü olarak, öncelikle ruh sağlığı profesyo-
nellerinin ya da ruh sağlığı ile ilgilenen kişilerin ihtiyaç du-
yacağı teorik bilgileri ve pratik/uygulamaya yönelik dene-
yimleri paylaşan özgün ve çeviri yayınlar ile literatüre katkıda bu-
lunmayı hedefliyoruz. Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları, Psi-
koterapi Enstitüsü’nün çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen
atölye çalışmaları, uluslararası konferanslar ve dünya literatürün-
den seçkileri içermektedir.
Adana Empati Psikolojik Hizmetler’de verilen kısa bütüncül
psikoterapi eğitim metinlerinin sunulduğu bu kitapta, dünyadaki
psikoterapi ekolleri ve bakış açıları, gelişimsel psikoloji, kendilik
psikolojisi, diğer dinamik terapiler ve varoluşçuluk, hücum tedavi-
si, ilk görüşme formunun doldurulması ve bilgilerinin analizi, rüya
analizi, preödipal ve ödipal döneme yönelik terapötik uygulamalar,
haset ve şükran, yas ve çift terapisi konuları ele alınmaktadır.
Konuya ilgi duyan okuyucuların yanı sıra klinisyenler, psikote-
rapistler ve araştırmacılar için başvuru kitabı niteliği taşıyan bu
yayını sizlerle buluşturmaktan kıvanç duyarız.
Tahir ÖZAKKAŞ Psikoterapi Enstitüsü Başkanı
P
iv
v
İ Ç İ N D E K İ L E R
22 OCAK 2011 1. GÜN
1 TANIŞMA .................................................................................................... 3
2 DÜNYADAKİ PSİKOTERAPİ EKOLLERİ VE BAKIŞ AÇILARI ........................... 28
3 KATILIMCILARIN EBEVEYN ÇOCUK İLİŞKİSİ İLE İLGİLİ SORULARI .............. 43
4 GELİŞİMSEL PSİKOLOJİ MAHLER, STERN, BOWLBY, SCHORE ................... 74
5 KENDİLİK PSİKOLOJİSİ VE KOHUT ........................................................... 100
6 DİĞER DİNAMİK TERAPİLER VE VAROLUŞÇULUK ................................... 119
23 OCAK 2011 2. GÜN
7 HÜCUM TEDAVİSİ .................................................................................. 159
8 İLK GÖRÜŞME FORMUNUN DOLDURULMASI VE BİLGİLERİNİN ANALİZİ ............................................................................. 206
9 İLK GÖRÜŞME FORMUNUN DOLDURULMASI VE BİLGİLERİNİN ANALİZİ (DEVAM) .............................................................. 219
10 RÜYA ANALİZİ ....................................................................................... 240
11 PREÖDİPAL VE ÖDİPAL DÖNEME YÖNELİK TERAPÖTİK UYGULAMALAR ................................................................... 264
12 HASET VE ŞÜKRAN ............................................................................... 289
13 ŞİZOİD YAPI VE TEDAVİSİ...................................................................... 309
14 YAS VE ÇİFT TERAPİSİ ........................................................................... 315
D İ Z İ N ................................................................................................ 327
22 Ocak 2011
1. GÜN
1
TANIŞMA
ahir Özakkaş: Tanışmayla başlıyoruz.
Kursiyer: Evliyim. Yani evliyim.
Tahir Özakkaş: Çoluk çocuk bekliyorsun.
Kursiyer: Yok. Henüz yok. Çalışıyoruz.
Tahir Özakkaş: Antrenmanlısın.
Kursiyerler:
Kursiyer E. K: İsmim E. K. Kadirli’den katılıyorum. Kadirli de bir
ilköğretimde rehber öğretmen olarak çalışıyorum. Bekârım.
Kursiyer T.İ: T. İ. Tarsus’tan geliyorum. Rehber öğretmenim. Dört
yaşında bir kızım var. Aslında Felsefe mezunuyum.
Kursiyer S.A.: Çukurova üniversitesinde medikal psikolojik danış-
ma merkezinde psikolojik danışman olarak görev yapmaktayım.
Evliyim dört yaşında bir oğlum var. Teşekkür ederim.
Kursiyer H.T.: .. Rehberlik Araştırma Merkezi müdürüyüm. İki
oğlum var. Biri lisede diğeri ilkokulda okuyor. Yıllardır idarecilik
T
4 BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ KISA TANITIM – ADANA
yapıyorum. Kendimi geliştirmek için geldim. Biraz yetersiz hissedi-
yorum ve açıkçası kendimi geliştirmek için bu gruba katıldım.
Tahir Özakkaş: Beş yaşında hayata atılmış bir çocuğun inanılmaz
tecrübeleri vardır.
Kursiyer H.T.: Hocam ben 1994 tarihinde mezun oldum. Mezun
olmadan beş ay önce evlendim. Öğrenciyken evlendim. Deneyim
epey var, valla!
Tahir Özakkaş: Ben öğrenciyken evlenmedim. Dolayısıyla öyle bir
deneyimim yok.
Kursiyer H.T.: Cuma günü kına vardı. İkinci sınıftan kalan İstatis-
tik dersimin sınavı vardı. Sınavı geçemezsem mezun olamıyorum.
(gruba katılanlar oldu) Hocanın yanına gittim. Yarın düğünüm var.
Bu dersten geçemezsem, bittim, dedim. Hoca kâğıdı eline aldı. Hiç
okumadan yetmiş verdi. ‘Al buda sana düğün hediyem olsun’ dedi.
Bundan güzel düğün hediyesi mi olur, dedim. Sürekli yanına gidip
geliyorum. Z. Hoca adı.
Tahir Özakkaş: Baba hocaymış.
Kursiyer H.T: Gerçekten de öyleydi.
Kursiyer: İstanbul üniversitesi psikoloji mezunuyum. Yeni mezun
oldum. Şu an çalışmıyorum. 2010 mezunuyum. Bekârım. Bu kadar.
Tahir Özakkaş: Adaylara duyurulur.
Kursiyer S: Mezun olduğum tarihi söylemeyeyim. Psikolojik danış-
manlıkta yüksek lisans ve doktoram var. Evliyim. On yedi ve on ya-
şında iki oğlum var. Biri gurbette yarın gelecek. Empati Psikolojik
hizmetlerde çalışıyorum. 2003 e kadar devletle birlikte yürüttüm.
2003 de istifa ettim. Arkadaşlarımla birlikte burada devam ediyoruz.
Tanışma 5
Kursiyer D: Adım D. Gelişim psikoloğuyum. 2003 yılından beri bu-
rada S. Hanımla birlikte çocuk ve ergenle çalışıyorum.
Kursiyer S: Çukurova üniversitesinde medika merkezinde psikolojik
danışman olarak çalışıyorum. Evliyim. Empatide görev yapıyorum.
İki buçuk yaşında da bir kızım var.
Tahir Özakkaş: Kız ağırlıklı grupta değil mi?
Kursiyer S: Efendim.
Tahir Özakkaş: Kız ağırlıklı diyorum. Benim iki kızım olduğun-
dan
Kursiyer S: Seçici algılama.
Tahir Özakkaş: Evet efendim sizi tanıyalım.
Kursiyer S.Ö.: Adım S. Ö. Mersinden geliyorum. Doktorum. İki
tane oğlum var.
Tahir Özakkaş: Dengeyi bozdun. Bu kadar kız var. Ne yapaca-
ğız. Neyse sen dengeyi korudun.
Kursiyer S.Ö.: Kendi polikliniğim var. Güzellik merkezi ağırlıklıydı.
Polikliniğe çevirdik. Bir tane psikolojik danışmanımız var.
Kursiyer N.A.: N. A. Uygulamalı psikolojik danışmanlık yüksek
lisansımı tamamladım. Yeni evliyim. Sekiz aydır Adana’da yaşıyo-
rum. Daha önce İstanbul’da yaşıyordum. Şimdi bir danışma merke-
zinde çalışıyorum. Part-time’da bir özel eğitim merkezinde çalışıyo-
rum.
Kursiyer İ.T.: (kamerayla ilgili açıklama yaptı.) Merhabalar. Ben
İ.T. 2004 Ankara psikoloji mezunuyum. Ü. Beyle aynı yerde çalışıyo-
ruz. Tahir hocaya bir takıldık. Asistanıyım. Bekârım. Hocamız du-
yurmuştu. Duyurulur. Teşekkür ederim.
6 BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ KISA TANITIM – ADANA
Tahir Özakkaş: Ben teşekkür ediyorum. Dokunmana gerek yok.
Kamera kendi çekiyor.
Kursiyer İ.T: Tamam hocam.
Tahir Özakkaş: İ.ye ben çok takılırım. O da bana takılır. Ben
kendimi tanıtayım. Ben Tahir Özakkaş. Psikiyatristim. Aynı za-
manda Psikoterapi Enstitüsü’nün de başındayım. Orada Bütüncül
Psikoterapi ve Hipnoz Eğitimi veriyoruz. Masterson yaklaşımlı
psikanalitik psikoterapi eğitimi veriyoruz. Uluslararası bir takım
kongreler ve organizasyonlar yürütüyoruz. Kitap çalışmalarımız
var. Benim yirmi beş yıllık çalışmalarımdan geliştirmiş olduğum
entegratif bütüncül terapi tekniğini sizlerle paylaşmak ve; bütüncül
psikoterapi nedir, dünyada bu tip çalışmalar var mı, yok mu, varsa,
çeşitleri nelerdir? Bununla ilgili iki gün boyunca sizlere bilgi ak-
tarmaya çalışacağım. Bu kısa sürede anlatmaya çalışacağım. Bütün-
cül psikoterapiyi biz üç yılda anlatmaya çalışıyoruz. Fakat üç yılda
yetmiyor. Burada üç yılı iki güne sıkıştırmaya çalışacağım. Daha
ağırlıklı olarak klinik çalışmalarla dünyayla entegresyonu anlatma-
ya çalışacağım. Dünyayla farklarımız nelerdir, anlatmaya çalışaca-
ğım. Fazlaca teorik bilgiyle de boğmamaya çalışacağım. Aramızda
psikoterapi uygulayan var mı?
Kursiyer: Aslında teorik eğitimim var. Aslında eksikliklerim de var.
Eksikliklerimin farkındayım. Profesyonel eğitim alıp uygulama iste-
ğim de var. Acemice uyguladığımı itiraf etmek istiyorum.
Tahir Özakkaş: Psikoterapi yapan yok. Psikoterapi yapmak iste-
yen? Hepimiz. İtirazı olan var mı?
Tanışma 7
BPT’DE TEORİK AŞAMASI
(KURAMLAR, KURAMCILAR VE TEDAVİ METODLARI)
KENDİLİK TASARIMI NASIL GELİŞİR?
İNSANLAR ARASI İLİŞKİ MODELİ NASIL OLUŞUR?
Tahir Özakkaş: İnsanın iki tane temel yapısı var:
1. Organik genetik yapısıyla getirmiş olduğu doğal insani özel-
likler vardır. Bir canlı olarak dünyaya var olduğumuzda dünyaya
geldiğimizde ebeveynlerimizin kromozomları vasıtasıyla bize inti-
kal eden yapımızdır. Benim düşünceme göre bir nevi şehir kurula-
cak bölgede şehrin planlanacağı yerin alt yapısının, cadde ve park
alanlarının yapılacağı yerlerin daha önceden belirli olmasıdır. He-
nüz inşaat yoktur. Bir plan yapılmıştır. Planla biz diyoruz. Ama
planın içinde şehrin yapılacağı yer, caddeler, bölgeler belirlidir. O
yollardan geçmek durumundasınız.
2. İşte bu planın üzerine bulunduğumuz sosyal ortam ve aile-
mizle beraber bir şehir inşa ederiz. Bu bizim kimlik, kişilik, kendi-
lik dediğimiz tanımların yapıldığı dünyayla olan ilişki şeklimizdir.
Bu ilişki şeklimiz dünyada yaşayan, sınırları olan bir ilişki şeklidir.
Sınırlar da genetik malzemeden getirmiş olduğu şeyler olup üzeri-
ne bir şehir inşa edilir. Bu şehir sınırlarla çevrilidir. Onun dışına
çıkamayız. Örneğin; güç ve kuvvetimiz belirli boyuttadır. Duyma
alanımız belirli bir boyuttadır. İşitme frekansımız belirli bir boyut-
tadır. Zekâmız belirli bir boyuttadır. Anlama ve algılama kapasite-
miz de belirli boyuttadır. Bunun ötesine geçemeyiz. Beş kilonuzu,
altı, yedi, sekiz kiloya çıkaramazsınız. Görmenizi, işitmenizi değiş-
tiremezsiniz. Anlama ve kavrama kapasitenizi yaratıldığınız anla-
ma ve kavrama argümanlarıyla tanımlayabilirsiniz. Bunun ötesini
bilemeyiz. Dolayısıyla bize verilmiş olan sınırlı yetilerle dünyayı
algılama ve kavrama pozisyonumuzun içerisindeyiz.
8 BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ KISA TANITIM – ADANA
SUBJEKTİVİTE VE BİLİMSELLİK ÜZERİNE KONUŞMALAR
İlişki Modelinin Subjektiflik Üzerine Kurulu Oluşu Ve
Çağa Göre Değişkenliği
İşte böyle bir yapı içerisinde yetiştiğimiz sosyal, kültürel, ebe-
veyn ortamlarında, anne, baba ve kardeşler arasında bir kendilik
tasarımı ve ilişki modeli geliştiririz. Bu ilişki modeli de bundan
sonra sizin tüm hayatınız boyunca kullandığınız ana yapı olur.
Eğer kullandığınız bu model sizi huzura erdiriyor, dinginleştiriyor,
var ediyorsa iyi bir modeldir. İlişki modeliniz size sıkıntılar, prob-
lemler veriyorsa bu modele kötü model deniyor. Bu modelin mut-
lak bir doğrusu yok. Örneğin; yer çekimi kanunu dünyada atmosfer
şartları içerisinde hep aynıdır. Fakat insanın kendiliği, kişiliği için
normal diyebileceğiniz bir parametre yoktur. Tamamen sübjektif-
tir. Tamamen özneldir. O zaman ne oluyor. İnsanın ruhsal dünyası
ve zihinsel yapısına girdiğiniz andan itibaren sübjektivitenin kuca-
ğına düşersiniz. Orada size hiç kimse diyemez ki şu normaldir, bu
anormaldir. Bunun içine psikoz da dâhildir.
“Yapı itibariyle beyinde organik bir gelişim şekli olarak bütün
insanların yapısı şudur. Ondan sapma vardır” diyebileceğimiz bir
teşhis koyabilirsiniz. Fakat psikoza henüz öyle bir teşhis konulmuş
da değildir. Beyinin filan bölgesinde ya da genetik kodlamada böy-
le bir hastalık çıkıyor gibi bir teşhis de koyamıyoruz. Onun üzerine
biz psikozda iken yaşadığımız dünyada psikoz normaldir. Herkesin
narsist olduğu bir dünyada narsisizm normaldir. Dolayısıyla inşa
edilen kimlik ve kişiliğimizi normal veya anormal diye ayırmamız
daha çok bulunduğumuz çağla, insana bakış tarzı ve felsefe ile ilin-
tili bir şeydir. Burada mutabık kalalım. Biz de yirmi birinci yüz
yılın insanı olarak bir takım şeylere doğru diyeceğiz. Bir takım şey-
lere yanlış diyeceğiz. Yirmi birinci yüzyılın insanının burnunu sür-
Tanışma 9
te sürte bir şeyler öğretmeye çalışacağız. Belki yirmi ikinci ya da
yirmi beşinci yüz yılda bizim doğrularımız yanlış, yanlışlarımız
doğru olacak. Nasıl ki Osmanlı döneminde karpuz göbekli hanım-
lar balık etli hanımlar çok hoştu. Bugün manken hanımlarımızın
36, 40 bedende güzellik abidesi olduğu iddia ediliyorsa bu şekilde
de doğrular ve yanlışlar yer değiştiriyor. Peki, biz neyi inceleyece-
ğiz; biz bu insanın beyinle getirmiş olduğu sistemini öteki ile kur-
duğu ilişki şeklini hangi yasalara tabi olduğunu anlamaya çalışaca-
ğız. Yasaların içeriğini doldurmak sosyal, kültürel çağla ilişkiliyken
onların nasıl oluştuğunu anlamak ise bilim oluyor. Demek ki biz,
içerikten ziyade bir ruhsal aygıtın alt yapısıyla verilmiş olan planın,
genetik şifrelerimiz üzerine planlanacak olan şehir yapısının hangi
metodoloji ile, sistemlerle gerçekleştiğini anlamaya yönelik olarak
yapacağımız çalışmada; bir şehir inşasında neler olur? Hangi alter-
natifler bulunur? Sorularını anlamaya çalışırsak, bu bilimsel bir
yoldur. Ama onun içeriğinin doğru mu, yanlış mı olduğuna dair bir
sonuç çıkarmak bizim sübjektif çağa yönelik olarak bir takım dü-
şüncelerimizdir, tabularımızdır, yargılarımızdır.
Psikoterapi Subjektiflikten Uzak Bilimsel Bakış Demektir
Biraz önce arkadaşlarla çay içiyorduk. Sümerlerden falan bah-
sedildi. Ensest, ödipal çatışma vb. bahsedildi. Kardeşin kardeşle
cinsel ilişkiye girmesi, annenin oğluyla ve babanın kızıyla cinsel
ilişkiye girmesi ahlaki bir şeydir, bilimsel bir şey değildir. Nitekim
geçmiş toplumlarda kardeş kardeşle çok rahatlıkla evlendirilmiştir.
Burada bu durumu sapkınlık veya normallik diye tanımlamanız
çağın ahlaki getirileri bağlamında bir takım düşünsel proseslerle
ifade edilen bir şeydir. Burada uç düşüneceksiniz ki ahlaki, etik
değer yargılarıyla vermiş olduğunuz bir kararla bilimsel metodoloji
içinde her yerde aynı şekilde olan düşünsel yapıyı birbirinden ayırt
10 BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ KISA TANITIM – ADANA
edelim. O halde biz, normal ve anormal kavramını şimdilik bir
kenara bırakalım. Onun dışında insanın beyin vasıtasıyla oluştur-
duğu kimlik, kişilik, kendilik tasarımlarının nasıl meydana geldiği-
nin metodolojisi üzerine bakalım ki burada konuştuğumuz İsveç’te
de aynı olsun, Finlandiya’da da aynı olsun, Japonya’da da aynı ol-
sun, Çin’de de aynı olsun. Karşımızdaki Çinli bir gruba bahsettiği-
mizde de oradaki insanların zihinsel aygıtlarını nasıl kurguladıkları
bizim anlattıklarımızla birebir örtüşsün. Biz bunun adına bilim
diyoruz. Demek ki zihinsel yapı belirli bir disiplin içerisinde gelişi-
yor.
Lorens, ördeklere baktı. Yavru ördekler annelerinin peşinden
gidiyor. Ne güzel! Bebekler annelerinin peşine düşerler, dedi. Aynı
insanlarda olduğu gibi… Bu çok güzel bilimsel bir bulguydu. Ama
bu bulgu 45- 50 yaşlarındaki Lorens’in kafasındaki anne bebek
ikileminin sübjektif yargısını içeriyordu. Diyordu ki; anneler be-
beklerini takip eder. Bebekler annelerinin peşlerinden aynı insa-
noğlunda olduğu gibi ayrılmaz. Lorens, sübjektif algılardan, yargı-
lardan sıyrıldığında ördeklerin doğduktan sonra yumurtadan çık-
tıktan sonra etrafında gördüğü ilk hareketli nesnenin peşine düş-
tüğünü gördü. Ne anne, ne çocuk, ne bebek kavramı var. Çok basit.
Dünyada ve doğada bulunan iki boyutlu nesnelerden görsel olarak
almış olduğu değişen ve hareket eden bir cismin peşine düşmek
gibi bir genetik şifreyle doğmuştur. Genellikle bebekler annelerinin
yanında yumurtadan çıktığı için annelerinin peşine gidiyor. Ama
anneleri bu sistemden alırsanız bir başka hareketli nesne koyarsa-
nız onun peşine gidiyor. Lorens, annelerini aldı. Bebekler yumur-
tadan çıkınca yürümeye başladı. Bu kez Lorens’in peşine düştüler.
Şimdi sübjektif yargıdan sıyrılmak o kadar önemlidir ki size göre
yüzde yüz doğru gelen bir sistem aslında sizin tamamen sübjektif
ön yargılarınızla ilintili olabilir. Psikoterapi dediğimiz şey; bu ön-
Tanışma 11
yargılardan sıyrılarak geniş bir spektrumda ana kaynaklara baka-
bilme becerisidir. Şimdi verdiğim klasik örneklerden birisini vere-
ceğim. Size de tavsiye ederim.
TÜBİTAK’ın iki tane ana kaynaklara bakabilme becerisi ile ilgili
kitabı var. ‘Hayvanların sessiz dünyası’ ve ‘Hayvanların zihnine
bakabilmek’ isimli iki kitap(var) burada yapılan deneyler var. Bun-
lardan bir tanesi kazların deneyidir. Kazlar kuluçka döneminde
yumurtalarını altlarına alırlar ve yumurtaların üzerine yatarlar.
Eğer yumurtalarına siz yaklaşırsanız size saldırırlar. Dışardan ba-
kan bir arkadaşımız, ‘ya ne kadar koruyucu bir anaç tavır’ der. Yu-
murtaların üzerine yatmış, yavrularını inanılmaz bir şekilde koru-
yor, der. Siz hain bir bilim adamı olarak o yumurtalardan birisini
alırsınız üç metre öteye koyarsınız. O da hemen koşar yumurtayı
alır. Tekrar altına koyar. Siz alın o gene tekrar alır. Tekrar alır. Tek-
rar alır. Siz dersiniz ki, yavrularını koruma içgüdüsü ne kadar güç-
lü! Yavrularına kuluçka döneminde verdiği sıcaklıkla yavrular bir
müddet sonra yumurtadan çıkacaklar diye düşünürsünüz. Yıllarca
bu şeklide düşündük. Ama kazın ayağı öyle değil.
Demişler ki, acaba tavuk yumurtalarıyla kendi yumurtasını ayırt
edebiliyor mu? Ya da farklı kuşların yumurtalarıyla kendi yumurta-
sını ayırt edebiliyor mu? Kazların altına farklı yumurtalar koymuş-
lar. Kaz gene o yumurtaları altına alıp yatıyor. Evlat evlattır deyip
onları da koruyor. Daha sonra kazın altından yumurtaları çekmiş-
ler. Kaz onlara tepki vermiş. Başka yumurtaları yani tavuk yumur-
talarını da alıp başka yere koyduğunda kaz gene aynı tepkiyi ver-
miş. Tekrar yumurtaları altına çekmiş. Neyse uzatmayalım. Bu
yumurtalar kazın altından çekildikçe kaz süratli bir şekilde onları
altına toplamaya çalışıyor. Bilim adamı ‘Acaba bunların yumurta
olduğunu biliyor mu? Diye soruyor. Yumurta yerine yumurtaya
benzeyen plastik yumurtalar koyuyor. Kaz onları da altına çekiyor.
12 BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ KISA TANITIM – ADANA
Sonra bilim adamı diyor, ‘Yumurta şekli olmasa da yumurtaya ya-
kın şekiller olsa’ (ne olur?) yumurtaya benzeyen plastik amorf yu-
murta büyüklüğünde malzemeler koyuyorlar. Kaz bunları da altına
çekiyor. Bilim adamlarının işi gücü yok. Bu garibim kazlarla uğra-
şıyorlar. Daha sonra kazlar kendi genetik gelişimindeki yumur-
tanın büyüklüğünün belirli oransal büyüklüğü ile belirli oransal
küçüklüğü dışındaki malzemeleri altına çekmiyor, o oranın arasın-
da kalan, marjda kalan yumurtaları altına çekiyor. Kaz belirli bir
mesafede (beş, altı metre kadar) yumurta benzeri tüm malzemeleri
altına çekiyor. Beş altı metrenin dışına çıkan tüm yumurtaları ora-
ya koysan bile hiç dönüp bakmıyor. Daha sonra anlaşıldı ki kazın
kan biyokimyasında kuluçka dönemlerinde özel bir hormon salını-
yor. Bu hormon kazın 360 derece etrafında tüm malzemeleri alma-
sını sağlıyor. Ne zaman ki bu hormonun kandaki seviyesi düşse
altındaki plastik mi her neyse boca edip işine gücüne gidiyor.
Bu bilim adamları kazın o hormonal yapısını durduracak anti-
hormonal maddeyi enjekte ettiğinde kuluçkanın üçüncü gününde
olsa bile kaz bütün yumurtaları atıp oyuna devam ediyor. Şimdi
burada bazen aslında ne kadar yargısal baktığımızı bilimsel bir
metodolojiyle baktığımızda ise gerçeklerin ne kadar farklı olduğu-
nu görüyoruz. Bu bakımdan bu deney önemli bir deney(dir). Bilim
adamlarının bu bağlamda yaptığı onlarca deney var. Dolayısıyla
kendi yargılarınız perspektifinde olaylara baktığınızda o sizin süb-
jektif bir bakışınız olur. Oradaki mekanizmayı anlamaya çalışırsa-
nız bunun adı bilim olur. İşte psikoterapi ve psikoloji ile yapmış
olduğumuz çalışmalarımız hangi tarafıyla bizim sübjektif yargıla-
rımızı içeriyor, hangi tarafıyla bilimsel ve bilimsel perspektife otu-
ruyor, bu konuyu iki gün boyunca bunun argümanlarıyla sizlerle
paylaşmaya çalışacağım.
Tanışma 13
Aynen bizim de kazlı taraflarımız çok fazla! Çözülmeye başladı.
Bizim kutsal metinlerimiz yavaş yavaş dibe vurmaya başladı. Anne-
lik kavramı, babalık kavramı, kardeşlik kavramı, dostluk kavramı
gibi kavramların arkasında aslında daha çok biyolojik parametre-
lerle bizim gelişmeye yönelik bir takım yapılar olduğunu anlamaya
başladık. Yeni bir kültür gelişiyor tabi ki.
Buradan başlayarak, ‘acaba bizim kazlılarımız neresi?’ diye bir
soru sorma ihtiyacı hissediyoruz. Son yıllarda özellikle bilimsel
teknolojide yapılan gelişmeler, tomografi cihazları gibi, pozitron
emisyon tomografi diye sanıyorum, çıkalı on, on beş yıl oldu bu
cihazların çıkması. İnsan beyninin düşünsel olarak nasıl olduğuna
dair insan beynini incelememizi kolaylaştıran teknolojiler gelişti.
Yani siz, herhangi iyi bir duygu duyduğunuzda beynin hangi bölge-
leri çalışıyor. Kötü bir duygu hissettiğinizde beynin hangi bölgeleri
çalışıyor? Belirli bir şey düşündüğünüzde beynin hangi bölgeleri
çalışıyor? Belirli şeyleri düşünmekten kaçındığınızda beynin hangi
bölgeleri çalışıyor? Bu işi biraz daha ileriye götürdüler.
İki insan karşı karşıya geldiğinde bunların beyinlerinde farklı
bölgelerin çalıştığını gördüler. Bunların matematiksel olarak bey-
nin hangi bölgelerinin aktifleştiğine bağlı olarak da nöronal yapıda
ayrı nöronal yolaklarda sistemler geliştiğini gördüler. Aynı kazın
hormonal sistemi gibi ayrı sistemler olduğu ortaya çıkmaya başla-
dı. Bunu biraz daha ileri götürdüler. Bebekler ile anneleri doğum-
dan itibaren incelemeye başladılar. Şapka şeklinde geçirilen elekt-
rotlar yerleştirdiler. Beynin her bölgesinden elektriksel aktiviteyi
alan özel cihazlar yerleştirdiler. Bebekle anne yüz yüze gelip yu-
muk yumuk birbirlerini severken, bebeğin beyninde ne oluyor?
Neresi gelişiyor? Annenin beyninde ne oluyor? Neresi gelişiyor?
Anne farklı olursa bebeğin beyninin neresi gelişiyor gibi bize bilgi
verici datalar gelmeye başladı. Burada önyargıdan uzak sonuçlar
14 BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ KISA TANITIM – ADANA
ortaya çıktı. Fakat bu sonuçları yorumlamak önyargı(dır). ‘Efen-
dim, ben bunu böyle yorumluyorum’ derseniz yargılardan hipotez-
ler üretmeye çalışıyorsunuz. Bu ortaya atılan hipotezler doğrulanır
veya yanlışlanır. Bu tip bir yapılanma içerisine giriyoruz.
İnsan beyni nasıl gelişiyor? Korteks nasıl gelişiyor? Korteks altı
yapılar dediğimiz, orta beyin, amigdal çekirdek, hipotalamus (duy-
gusal merkez) korteksle nasıl bağlantıya geçiyor? Sistem nasıl ta-
mamlanıyor? Bununla ilgili gelişmeler var. Bu gelişmelerin bize
öğrettiği şeylerden de insanların sıkıntı duyduğu şeylerin, huzur-
suz olduğu şeylerin, korkuların ve endişelerin yapılan araştırmala-
rında nasıl tedavi edileceğine dair mekanizmaları bulmak gibi bi-
zim önümüzü açan inanılmaz muhteşem çalışmalar var. Madem
insanların bir takım sıkıntıları, korkuları, anksiyeteleri, bunaltıları
var. Biz de bu sıkıntıları, korkuları, anksiyeteleri, bunaltıları gi-
dermek istiyoruz. Ben yaptım, oldu değil. Beynin gelişimsel yapısı-
nın ne tarafa gittiğine dair bilgi sahibi olmaya başladık. Buradan da
psikoterapi ekolleri gelişmeye başladı. Demek ki psikoterapi ekol-
lerinin bir kısmı beynin bu gelişimsel özelliğine bağlı olarak nasıl
etki edeceğine dair çalışmalarla arz ederse onlar kalıcı psikoterapi-
ler olacak. Diğerleri de kaynaklara erişememişse tarihin çöplüğüne
gidecek. Psikoterapilerin böyle bir süreci var.
Subjektivite ve Bilimsellik Arasındaki Farklar
Kursiyer: Günümüzde gelişmeler olumlu ya da olumsuz bir takım
şeyler ortaya çıkarabiliyor. Bahsettiğiniz gelişmelerin anormal bir
insanın tedavisi amacıyla kullanıldığında olumlu etkileri vardır. Ama
bunu öğrenme sonucunda bir insan gelip ‘Şöyle yaşamak istiyorum.
Beynimde şu duyguları hissetmek istiyorum vb’ tarzında gelişmelere
sebep olduğunda insanı mekanikleştirmiyor mu?
Tanışma 15
Tahir Özakkaş: İnsan mekanik zaten. Şimdi burada sen ne yap-
tın? İnsanın mekanikleştiril-
mesine karşı sübjektif bir tep-
kin var.
Kursiyer: Evet.
Tahir Özakkaş: Sübjektif.
Mesela; ben çok duygusal bir
atmosferde yetişmiş bir çocuk olarak böyle her şeyde vıcık vıcık bir
duygusal yakınlaşma ortamı olduğunu düşündüğümde, ben de
keşke her şey mekanik olsa diye düşünürüm. Herkesin kuralları
belli olsa(istiyorum) herkes bu kurallara göre hareket et-
se(istiyorum). Böyle herkes vıcık vıcık olmasa(istiyorum). Böyle
vıcık vıcık ağlamasalar(istiyorum). Öyle bir aileden geliyorum ki
çok duygusal bir ortamdayım. Biraz ailem obsesif olsa her yerde
kurallar olsa böyle bir dünya(düşünüyorum). Bu da sübjektif o da
sübjektif(dir). Bunun nasıl çalıştığına dair anlamak ve kavramak
bilimsel(dir). Bunu anlamaya kavramaya çalışalım.
Obsesif yapının mekanizmalarından bir tanesi de sübjektifliğe
ihtiyaç duyması; çünkü yaratıcılığımız var. Yaratıcılığımız ortaya
çıktığında sadece insana has bir şey olan(hayvanda yok) sübjektif-
lik ortaya çıkıyor. Bu başka bir bağlam(dır). Ona gireceğiz. Ama
önce yargımız ortaya çıktı. ‘Ya hocam, şimdi bizi de kaz yaptın,
yumurta yaptın. Biz o kadar basit varlıklar mıyız?’ ‘Biz seçilmiş
güzide varlıklarız yani. İçimizde kutsal ve özel şeyler var.’ diye ko-
nuştuğumda ne oldu? Senin istediğin gibi konuşmuş oldum. Peki,
bunun bilimsel kanıtı (nerde). Ama biz bilmiyoruz. İnceliyoruz.
Birlikte alacağız, birlikte inceleyeceğiz. Kafamıza yatarsa alacağız.
Kafamıza yatmazsa tekmeyi basacağız. Ama ne olmuş olacak? Hep
bildiğimiz ön kabulleri sorgulama potansiyeline eriştireceğiz. Eğer
16 BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ KISA TANITIM – ADANA
bu kabulleri sorgularsanız özgür bir zihne sahip olabilirsiniz. Ger-
çeğe daha çabuk ulaşabilirsiniz. Kendinizi bir takım kısıtlamalar
içine koyarsanız – sübjektif kısıtlamalar, kültürel kısıtlamalar – o
zaman özgür düşünemezsiniz. Düşünemediğiniz için de sorgula-
yamazsınız. Sorgulamadığınız bir şey hakkında da fikir sahibi ola-
mazsınız. Sadece yargılarınız olur. Yargılarınız sizi mutlu ederse
yargılarla devam edersiniz, anlatabildim mi? Bir tane örnek vere-
cek olursak; göz kürelerinin hareketleriyle travmanın çözümlen-
mesi. Bunun başka şeyleri var fakat ben burada kısaca beyindeki
gelişmelerle bağlantısını anlatacağım.
EMDR tekniği; tesadüfen bulunmuş bir tekniktir. Travmalarda,
travmanın flaş-backler halinde kişiyi rahatsız etmesi ve huzursuz
etmesidir. Kâbuslar halinde geri dönmesi(dir). Travma olduğunda
kişiler bir türlü tedavi olamıyordu. Ama kişi gözlerini hareket etti-
rerek sallanan bir cisme bakarak travmayı düşündüğünde sistemde
nötralizasyon dediğimiz travmayı eriten ve travmanın getirdiği
flaş-backleri ortadan kaldıran tedavi yöntemi bulundu. Bugün daha
derin tomografi çalışmalarında sağ beyin daha çok anılar olarak
yaşar. Sağ beynin yaşamış olduğu bu duygusal anıyı tedavi ediyor.
Sol beyin daha çok verbalize eder. Kelimelere döker, anlamlandırır,
bütünleştirir ve travmayı sistemin ana yapısına dâhil ederek eritir.
Travma dediğimiz şey; kişinin mevcut kişilik yapısı ile bir anda,
yoğun bir şekilde gelen, kişinin duygusal olarak kaldıramayacağı
bir yük (olay, üzüntü, yas)tır. Kapasitenize uygun olmayan, bek-
lenmeyen bir anda, yoğun duygusal bir cevapla karşı karşıya kaldı-
ğınızda bu sizde travma etkisi yaratır. Bu travma etkisi negatif bir
anı ise, bir deprem, bir savaş, bir ölüm, bir ölüm tehdidi, korku ve
endişe ise sizin hayatınızda beyniniz o anı sağ beyinde döngü ha-
linde tekrarlar. Gününüz, hayatınız mahvolur. Bu döngü sol beyin-
deki verbalize eden, anlamlandıran, kelimeye döken sistemin içeri-
Tanışma 17
sinde, kapsayan ve kuşatan bir yapıyla birleştirilirse onun duygusal
etkisi nötralize edilmektedir. İşte, sağ beyinde anısal olarak yaşa-
nan şeyin kelimeye dökülerek ifade edebilme başarısını ve beceri-
sini gösteren tedavi tekniklerinin hepsi travmayı çözme etkisi yara-
tır. Şimdi biz sağ beyinin fonksiyonlarını bilmiyorsak... Sol beyinin
fonksiyonlarını bilmiyorsak… Sağ beynin anı adacıklarıyla dolu
olduğunu ve sol beynin onu verbalize eden sistem olduğu-
nu(bilmiyorsak)...
İkisinin arasındaki köprü ile bağlantıların ve gel- gitlerin olduğu
bir sistemin olduğunu bilmiyorsak tedavi tekniği oluşturamayız.
Göz kürelerinin hareketleriyle sistem bir sağa aktifleşiyor, bir sola
aktifleşiyor. Bir sağı aktifleşiyor. Bir solu aktifleşiyor. (Sallanan bir
cismin gözle takibini göstererek) bu aktifleşme esnasında anıları
hatırlattığı için anılarla ilgili konuşturduğunuz zaman yaşantılan-
mış olan duygu kelimelere dökülüyor. Kelimelere döküldükçe san-
ki bir taraftaki duygu parçacıkları diğer tarafta kelimelere dönüş-
tükçe kelimeler ortaya çıkıyor. Kelimeler halini alıyor. Artık keli-
meler korkunç değildir. Kelimeler duygu vermez. İnsan için keli-
melere dökülmeyen şey tehlikelidir. (bu insana has bir şeydir) bu-
radan da anlıyoruz ki beynin gelişimsel metodolojisi ile bir tedavi
tekniği geliştirilmiş. Bunların böyle olduğunu bilmiyorduk bilim
geliştiğinde bunu anlayıp kavradık. Bu tesadüf bulunan bir yön-
temdi. Fakat arkasında bilimsel bir gerçeklik yatıyor.
BİLİMSEL METODOLOJİYİ ANA EKSENE ALAN
PSİKOTERAPİ EKOLLERİ
Davranışçılık
Tahir Özakkaş: Şimdi biz, bu şehir planlaması olarak adlandırdı-
ğımız şeyin üzerine bir insanı anlama ve o insan hakkında yorum
yapmayla ilintili olarak baktığımızda farklı farklı katmanlarda in-
18 BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ KISA TANITIM – ADANA
san izah edilmiştir. Benim gibi bağnaz bilim meraklısı insan demiş-
tir ki; ‘Biz insanın kafasından ne geçtiğini bilemeyiz, kardeşim’ biz
bilimsel metodolojiye sımsıkı sarılıyız. Buna bağlıyız. Dolayısıyla
insanda gözlemlediğimiz şeyleri standardize ederiz. O gözlemlere
bağlı olarak da sonuç çıkarırız. Yani insanın yüzü gülümsüyorsa bu
insana gülen insan deriz.
İnsanın yüzü asıksa yüzü asık insan deriz. Yumruk atıyorsa kav-
ga ediyor, deriz. Birisi birine hoş geldin diyorsa, hoş geldin, diyo-
ruz. Onun davranışlarını standardize ederiz. İnsanın beyninde ne
olduğunu biz bilemeyiz. Biz kâhin değiliz. Psikolojinin bilim olma-
sı ve felsefeden ayrılması için diğer bilim dalları – fizik, kimya, bi-
yoloji gibi bilim dalları – siz sübjektif şeylerle uğraşıyorsunuz diye-
rek bir durum ortaya attılar. Psikoloji alanında bilim adamlarının
daha nesnel kriterlere ulaşabilmesi için ellerindeki tek argüman
davranışları inceleme yöntemiydi. Onlar da biliyordu, insanın dav-
ranışlarının içeriğinde farklılıklar olduğunu… Ama insanın beynine
girerek hangi düşünceler ve duygular var, onu ortaya çıkarmaları
mümkün değil. Ama bilimsel olabilmeleri için bilimsel kriterleri
ortaya koymaları gerekiyor. Psikolojide ilk olarak davranışçılık
olmasının nedeni onun bilimsel paradigmasının o olmasıdır. Psiko-
loji sadece davranışçılıktır. Gözlemlersiniz, gözetlersiniz sonuçlar
çıkarırsınız. Onun haricinde psikolojide başka bir şey yoktur. ‘Vay
efendim! Düşünceler, duygular bizi ilgilendirmez’, dediler. Onlar
incelenemez, dediler. Ne oldu? Davranışçılık ekolü bütün psikolo-
jiye hâkim oldu.
Kursiyer: Bir tepki niteliğinde mi?
Tahir Özakkaş: Tepki niteliğinde. Paradigma budur. Bilimsel me-
todoloji gözle görülür elle tutulur sistemleri inceler. Al sana labora-
tuvarda insan. Bunun gruplarını, dinamiklerini, insanların davra-
Tanışma 19
nışlarını ben inceledim. Burada köpek, asansör, yükseklik korkusu
gibi bir takım korkulardan başlayarak insanın laboratuvarda kor-
kularının nasıl oluştuğunu gösterebildi. Korkuyu laboratuvarda
gösterdikten sonra davranışçılık ekolüne sadık kalarak korkunun
nötralizasyonu ve tedavisiyle ilgili tedavi yöntemi geliştirmiştir.
Böylece psikoloji bilim oldu.
Dedi ki, bir çocuğa beklemediği bir şekilde köpeği salarsanız
çocuk köpekten korkar. Köpeğe yaklaşmaz. Köpeğe yaklaşacağı
zaman korku tepkileri dediğimiz ürkme, çekinme, ağlama gibi
tepkiler verir. Ama aynı köpeği bir başka şeyle, iyi bir şeyle eşleşti-
rerek (desensitize) ederseniz, duyarsızlaştırırsanız, aynı köpeğe
karşı çocuk tekrardan iyileşir. Bu şekilde yüzlerce, binlerce, on
binlerce davranışsal şartlanmalarla, koşullu şartlanmalarla birbiri-
mize yaklaşım tarzını ortaya koyuyoruz, dediler. Ve bilim bitti de-
diler. İnsan bu! Beyniniz doğuştan getirdiğiniz genetik malzeme ve
öbürüyle etkileşimleriniz sonucunda sadece davranışsal şartlan-
madan başka bir şey değildir, dediler. Başka da bir şey araştırmanı-
za gerek yok. Hastalık dediğiniz şeyler de hatalı şartlanmalardan
ortaya çıkan yapılardır. Bana herhangi bir insan verin. Ben onu
istediğiniz insan yapayım. Antisosyal de yapayım. Katil de yapayım.
Çünkü onlar şartlanmaların sonucu ortaya çıkmış yapılardır, dedi-
ler. Bir uç noktaya kaydılar.
Bilişsel Kuram
İnsanın dışarıdan aldığı verileri beş duyu ile değerlendirmesi,
bu değerlendirilen verilerin hafıza kayıtlarına atılması, daha sonra
hafıza kayıtlarından geri çağrılması, onlara bir anlam bütünlüğün-
de cevap verilmesi sonuçta bilgi işleme prosesini meydana getirdi.
Bilişsel çalışmalarda yapılan gelişmelerde davranışı tetikleyen esas
mekanizmaların bilgi işleme prosesiyle bilişsel dünyamızla ilgili