daralan dergisi 2. sayı

68

Upload: daralan-dergisi

Post on 22-Mar-2016

263 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

İTÜ İMLK ALTINDA ÇIKARILAN DARALAN DERGİSİNİN 2. SAYISIDIR

TRANSCRIPT

Page 1: Daralan Dergisi 2. Sayı
Page 2: Daralan Dergisi 2. Sayı

editör HATİCE TURHAN

tasarımDENİZ BAŞARANiçerik

yönetmeniARAL ONUR genel

koordinatörGANİ ÖNDERyayın

yönetmeniEMRE DERİCİ

2013sayı2

Basım: Özdil BasımeviGalipdere Caddesi No:77 Kat:1|34420

Beyoğlu İstanbul0212 251 83 14

info@özdilbasimevi.com

Para ile satılmaz.

İTÜ Rektörlüğü BinasıİTÜ Ayazağa Kampüsü 34469Maslak-İSTANBULAyazağa Santrali: 285 30 30 (40 hat)İTÜ Rektörlüğü Yazı İşleri MüdürlüğüFaksı: 212 285 29 10

[email protected]

[email protected]

[email protected]

[email protected]

[email protected]

Page 3: Daralan Dergisi 2. Sayı

koordinatör

Hüseyin Kasırga ve BSH ziyareti

İmalat Mühendisliği İlk Mezunları:2007

Prof.Dr. Levent Trabzon ve Nanoteknoloji

Atom Bombası nedir?

Beyinde Kuantum

Tahribatsız Hasar Analizleri

Haberler

Nereden alınır? Nerede okunur?

Kitap incelemeleri

Emre Kınay ve Duru Tiyatro

Çağla Kubat : İTÜ Makinadan Rüzgar Sörfüne

Bir imalatçının günlüğüEdith Piaf

Coşkunöz Teknik Gezisi

İnsan Kaynakları Zirvesi

60

58

56

54

50

4

6

44

42

3

8

3

2

26

22

16

10

4

İ Ç İ N D E K İ L E R

Page 4: Daralan Dergisi 2. Sayı

Prof. Dr. Levent Trabzon,Yrd.Doç.Ali Gökşenli,

Hüseyin Kasırga,Can Altunlu,Çağla Kubat,

Emre Kınay ve Duru Tiyatro,İTÜ Kültür Sanat Birliği

Özdil Basımevi

ayrıcadergimizin bu sayısında katkısı

olan herkese TEŞEKKÜR EDERİZ.

Page 5: Daralan Dergisi 2. Sayı

Sevgili Okuyucu,

Nereden geldik biliyoruz, nereye gittiğimizse daha doğduğumuz vakitlerde belirlenmişti büyük ihtimalle. Her gün konserve kutularındaki sardalyalar gibi yolculuk ettiğimiz otobüsleri, ders çalışarak sabahladığımız geceleri düşünürsek geleceğe doğru nasıl heves ve hızla ilerlediğimizi de söylemek sanırım yanlış olmaz. Bu kadar koşuyoruz da varacağımız yer neresi? Bugünümüzü kariyerimiz için çalışarak geçiriyoruz, yarını da bugünlere dönmek için mi harcayacağız? Yolun sonunda, başımıza ne gelirse gelsin bize umut verecek kadar sevdiğimiz bir iş mi olacak? Eminim çoktan buna karar vermiş arkadaşlarımız vardır, onlar dadergimizi okusunlar, en azından vakit geçirmek için; ama asıl işimiz, bizim gibi henüz nerede olması gerektiğine karar vermemiş müstakbel mühendislerle. Bu sorulara cevap vermek ve tabi ki geleceğinizi planlamak sizin işiniz, biz sadece farklı, başarılı, tanıdık tecrübeleri; umut ve heves dolu hayatları anlatıyoruz. Bugünümüz eğlenceli, güzel olsun, çok çalışıp, öğrenip, yorulalım, ziyanı yok, ne de olsa en güzel günlerimiz henüz yaşamadıklarımız.Bize güvenen ve yardım eden herkese çok teşekkür ederiz.

Keyifli okumalar.

Page 6: Daralan Dergisi 2. Sayı

Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Lisans eğitimimi Boğaziçi üniversitesi maki-na mühendisliğinde, yüksek lisans eğitimimi Carnegi-Mellon Üniversitesinde yaptım. Son-ra Pennsylvania State Üniversitesinde mühen-dislik bilimleri bölümünde silisyum malzeme teknolojisi üzerinde çalışarak beş yıl süre için-de doktoramı bitirdim. Bu bana ister istemez makina mühendisliği, fizik, malzeme proses-leri gibi çok farklı disiplinlerde, farklı kişilerle çalışma kabiliyeti kazandırdı.

Nanoteknolojiye yöneliminiz doktora sırasın-da mı başladı? Sonrasında neler yaptınız?

Evet, aslında nanoteknoloji 95'li yıllarda çok bilinen bir alan değildi. Daha doğrusu yeni yeni konuşulmaya başlanmıştı. Nanotekno-lojik projelerin resmi tanıtımı, desteklenmesi, fonlanması, Amerika başta olmak üzere tüm dünyada 2000'lerde başladı. Ama bu daha önce nanoteknoloji yoktu anlamına gelmiyor bundan önceki yıllarda da nanoteknolojiy-le ilgili birçok araştırma yapılmıştı fakat adı konmamıştı. 2000’lerle beraber, bir anlamda 2000 bu işin miladı denebilir, dünya genelin-de resmi devlet politikalarında dahi çok fazla duyulmaya başlandı.

4daralan

İTÜ-NANO Nanoteknoloji Merkezi

Tabi ben 2000 yılında İTÜ’ ye geldiğimde burada henüz yapılmış bir çalışma atılmış bir adım yoktu. Laboratuvar ortamı yeter-li değildi biz de nanaoteknoloji üzerine olmayan farklı çalışmalar yaptık.Daha sonra farklı konularda araştırma yaparken bir temiz oda (clean room) la-boratuvarı kurma fikri ortaya çıktı. Temiz oda laboratuvarı, bizim bulunduğumuz ortamdaki toz miktarının azaltılmasıyla elde ediliyor. Bu özel ortamları oluştur-mak için 1 m^3 havada 10 milyon tane 5µm çapında toz varsa hepafiltrelerle bunu 10 binlere 20 binlere düşürüyorsun. Doktora yaparken bu tip laboratuvarlarda çok çalıştım. Entegre çip teknolojisinde bu tip ortamlarda çalışmaya mecbur-sunuz. Sonrasında 2004 yılında projeyi yazmaya başladım, 2005'te proje başladı. Laboratuvarın çalışır hale gelmesi 2008 yılını buldu. İTÜ-MEMS'te 2008’den beri aktif olarak çok farklı konularda çalışıyo-ruz. Bunlardan bazıları mikroakışkanlar, nano yüzey geliştirme, MEMS konuları-dır. Ayrıca daha laboratuvar kurulmadan yüksek lisans bazında, daha önce açılma-mış bir konuda ders vermeye başladım. İTÜ hatta makina fakültesinin bulunduğu binada 1970' lerin başında prototip şek-linde transistor üretiliyor ve buna yönelik Ar-Ge faaliyetleri yapılıyordu

PROF. DR. LEVENT TRABZON ve 21.yy'ın devrimi:NANOTEKNOLOJİ

"There is a plenty of room at the bottom." Richard Feynman

Page 7: Daralan Dergisi 2. Sayı

Doç. Dr. Hüseyin Kızıl-Prof.Dr. Levent Trabzon

Fakat bu 80'lerin sonlarına doğru bitti. Çalı-şanların yurt dışına çıkması, yeterli fon bulu-namaması nedeniyle 88 yılında o alan kapandı. Benim projemin olmasının ve devam etmesi-nin nedeni devlet desteğidir. Birlikte çalıştı-ğımız Doç. Dr. Hüseyin Kızıl ile beraber son dört yılda 30’a yakın yüksek lisans, 10’a yakın lisans çalışması yaptık. Mesela makina lisans-tan Mustafa adlı bir arkadaşınız İTÜ-MEMS’ te yaptığı çalışmalarla Japondevletinin bur-sunu kazandı. Şu anda yüksek lisansını bitir-mek üzere. Yani burada yaptığımız çalışmalar, imkânlar dünyadaki diğer üniversitelerden farklı değil, aynı standartlarda. Tabi bu im-kânlara ulaşmak kolay olmadı. İTÜ-MEMS’in 2008’de faaliyete geçmesi çok ciddi emek ve devlet desteğiyle oldu. Sıfırdan kurulmuş bir laboratuvardır, ciddi emek karşılığı gerçekleş-ti. Hatta bu devletin, üniversitenin desteğiyle ve bizimde çok ciddi fedakârlıklarla yaptığı-mız çalışmalar sonuncunda 2012 yılı Elginkan Vakfı Teknoloji ödülünü almaya hak kazandık. Ayrıca yaptığımız bilimsel çalışmalardan çok ciddi sonuçlar aldık. İTÜ için gurur verici bir durum, çok mutlu olduk.

Peki, bu nanoteknoloji tam olarak nedir?

Her ne kadar 2000'lerde bu konu için çok para harcanmaya başlansa bile nanoteknolojinin miladı, 80’lerin ortalarında bir atomu nano mertebede alıp başka bir tarafa taşımayı sağ-layarak ortaya çıkan bir teknoloji olan atomik kuvvet mikroskopu ya da taramalı tünel mik-roskobu teknolojisinin geliştirilmesidir. Bu teknoloji, buluşu yapanlara 1986 yılında No-bel ödülü kazandırmıştır. 2000'li yıllar bu tek-nolojinin resmi olarak fonlandığı yıllar, ABD odaklı tüm dünyada bir dalga gibi yayıldı, asıl başladığı tarih 1985'li yıllardır. Nanoteknoloji aslında yaklaşık 10 bin yıldır var ama ne oldu da biz bunu şimdi kullanmaya başladık? Se-bep şu; atomları, çok küçük birimleri, bilinçli ve sistematik olarak nano seviyede manipüle edebilme, görebilme, modifiye edebilme ka-biliyetini, gelişen teknolojiyle son zamanlarda kazandık. Bundan dolayı biz nanoteknoloji çağına girdik diye söylüyoruz tabi ki atom-ların yapısı, tanecikler hatta vücudumuzdaki yapıların çoğu nano boyutta aslında, ama biz bunları manipüle edebilmeye 80’lerin ortala-rında başladık. Tabi her küçük şey nanotek-noloji değil bir boyutsal sınırı var, 100 nm.

daralan5

İTÜ-MEMS AR-GE

Page 8: Daralan Dergisi 2. Sayı

Bizim saç telimizin kalınlığı 100 µm, saç te-linin binde biri boyutunda olan ya da etken mekanizmasal boyutu 100 nm altında olan her şeye nanoteknolojik ürün diyebiliriz. Şu an için ülkemizde ve dünyada binin üzerinde nanoteknolojiyle üretilmiş ürün kullanılıyor. En basit örnekler, nano boya, nano kumaş, nano gümüş (anti bakteriyel olduğu için giy-siler bununla kaplanırsa bakteri oluşumu do-layısıyla koku oluşumu önlenebilir), gözlük camları için UV ışınları engelleyen oksit taba-kalar. dolayısıyla koku oluşumu önlenebilir), gözlük camları için UV ışınları engelleyen oksit tabakalar. Bu ürünlerin hepsi kullanış-lı ama bu durum biraz magazinsel hale geldi nano ön eki gelince reklamın daha etkileyici olduğu düşünülüyor sanırım, nano-oto yıka-ma diye bir oto-yıkama servisi görebilirsiniz. Bu bine yakın ticari ürün aslında nanotekno-lojinin daha emekleme evresinde bile olmayan bir zaman diliminde ortaya çıktı. Nanotekno-lojinin asıl ticarileşme sürecinin 2030’larda başlayacağı bekleniyor, o zaman belki 10 bin, 20 bin hatta 100 bin ürün olacak. 2030’larda ticari olarak bir kıymet, ana ürün haline gel-mesi ve bunun 2080’lere kadar devam etmesi bekleniyor. Zaman ilerledikçe fikir halindeki bir konunun ticarileşme süreci azalıyor şu an yaşadığımız tarihlerde eğer tıbbi bir buluş de-ğilse ticarileşme süreci beş yıla kadar iniyor, bu da nanoteknolojinin popüler olmasının nedenlerinden olabilir. iniyor, bu da nanotek-

nolojinin popüler olmasının nedenlerinden olabilir. Elbette gelişen teknolojiyle bu tarihler değişebilir. Şunu demek istiyorum, şu an 2013 ve bu işin emekleme dönemindeyiz. Türkiye bu treni kaçırmadı, yakalayabilir bu amaçla devlet, üniversite ve şirketleri desteklemek için çok ciddi teşvikler ortaya koydu. Çok faz-la üniversitenin laboratuvarı var ve firmalarda bu konuyu ciddiye alıyor, çünkü katma değer-li ürün yapmak yıkıcı teknolojiyle olur. Tek-noloji aslında bir şeyi yıkarak gelişir. Mesela buhar teknolojisini yıkarsın dizel teknolojisini kurarsın, bunu da yıkar hidrojen teknolojisi-ni kurarsın o yüzden bu yeni tip teknolojiler yıkıcı teknoloji olarak adlandırılır, nanotek-noloji de bunlardan biri. Eğer sen ülke olarak 2023 yıllarında en az 500 milyon dolar ihracat

düşünüyorsan bunu yapabile-ceğin yegâne yol nanoteknoloji gibi mikroteknoloji gibi olağan üstü katma değerli ürün üretme kabiliyeti olan yaklaşımlardır. Bu bağlamda Ar-Ge’ye değer verme 2004 yılında başladı. Şu aşamada ise ülke olarak ikinci faza, uygulamalı Ar-Ge’ye geç-mek üzereyiz. Bunlar çok farklı konular ama buradan şuna geç-mek istiyorum, eğer nanotek-nolojiyi uygulamalı Ar-Ge ile birleştirebilirsek o zaman beyaz eşyadan uyduya kadar her şey-de kullanabiliriz.

Page 9: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan7

Nano-columns in spiral form

Nanoteknoloji çok kısa bir sürede çok hızlı ya-yılacak diyorsunuz bunun olması için büyük oranlarda kar edilmesi gerekli ama nanotek-nolojik imalat yöntemleri oldukça pahalı. Bu nasıl mümkün olacak?

Nano fabrikasyon üretimle alakalı farklı yön-temler var en temeli silisyum teknolojisi. Bunu şöyle anlatabiliriz, nasıl odada yanan ışıktan o odada bulunan herkes faydalanıyor ya da güneş gibi, silisyumdan üretilen çipler de bir platformda bulunur ve bir çip yapmak için harcanan enerjiyle 400 çip/sistem aynı anda yapılabilir. Bir tane üretmek için uygulanan üretim adımları paylaşılır. Yani, yatırım mali-yeti yüksek üretim maliyeti düşük. Başka bir yöntemse self-assembly, içeriği oluşturuyor-sun, oda sıcaklığında karıştırıyorsun, sabah geliyorsun orada partikül oluşmuş. Bunun ya-nında çoklu üretim, hücre tipi büyük üretime de geçilebilir. Gerçek bir örnek vermek gere-kirse, boyanın içinde nano boyuttaki değişim-lerle boya hidrofob hale getirilir, dolayısıyla boya yüzeyindeki su tutunamaz, suyla birlikte de kir ve toz akıp gider. Nano boyuttaki mole-küler bir değişimi oluşturarak bunu tüm duva-ra uygulayabiliyoruz. Böylece “BIGnano” diye isimlendirdiğimiz “BÜYÜKnano” yaklaşımını elde edebilirsin. Bunu dışında malzemeyi çok ince toz gibi yaptığımızı düşünelim püskürte-rek yüzeye yapıştırır ve eğer o toz parçaları çok sert ise yüzeyin aşınmaya karşı olan dayanıklı-lığı artar. Bu da nano boyutta kaplama yapmak aslında.

2009 yılında kök hücreden ilk kemik hücre-sini ürettiğiniz için tıp literatürüne geçtiniz. Şimdi o kemik hücresi nerede?

Biz nanoteknolojik boyutta kolonlar ürettik. Kolon dediğimiz silisyumdan üretilen kesit alanı farklı sütunlardı. Kesit alanları kimisi-nin üçgen kiminin dörtgen, yuvarlak oldu. Mezenkimal kök hücreyi üzerine ektiğimizde bu hücre sadece bir tanesinin üstünde orta-mı beğendiği için, değişime uğradı kök hücre haline geldi ve kemikte bulunan CaP’ın ke-mikte olan bileşimini aynı oranda elde ettik. Tesadüfen gibi görünüyor ama zaten araş-tırma budur, parametrik olarak çalışırsınız, önceden bu olursa şu olur diyemezsin. Biz farklı şekilleri yaptık, hücreyi ektik nasıl bir sonuç alacağımızı bilmiyorduk zaten araştır-ma da budur. Tabi daha sonra bunu açıkladık ve ilgili bir yayınımız da oldu. Fakat burada şöyle bir yanlış anlaşılma olmasın, bu sadece laboratuvar ortamında olmuş bir araştırma-dır sonucunu aldık ve devam ediyoruz fakat kemik hastalığı olan bir hastamıza çok kısa süre sonra kemik yapacağız gibi bir beklentiye girmemek lazım, o uzun süreli bir araştırma. Biz nano ölçekte bir takım geometrik farklı-lıklardan dolayı vücudumuzda bulunan orta-ma göre şekillenen kök hücre için aynı ortamı oluşturduk. Bizim en büyük farkımız buydu, zorlayıcı ya da kolaylaştırıcı bir besi ortamına koymadık, vücudumuzda olduğu gibi stan-dart bir ortam kullandık.

Page 10: Daralan Dergisi 2. Sayı

8daralan

Hücreler vücudumuzda membran denen yüzeylerin üzerinde bulunur, membranın özelliğine göre hücre başkalaşım geçirir. Hücrenin üstünde bulunduğu geometri çok önemli biz onu gerçeğe en yakın haliyle oluşturduk. Ben bu araştırmadan 2-3 yıl önce bir fare membranın resmini görmüştüm, insan vücudundakiyle aynı, oradaki yüzeyler tek bir yüzey özelliğine sahip değil nano, mikro, milimetrik yapıların farklı geometrilerin ortak bir oluşumu. Bizim şimdi böyle bir çalışmamız var, mikro yapılar üstüne nano yapılar koyarak vücuttaki membrana benzer yapıları taklit edebilir miyiz? Taklit yapıyoruz aslında, farklı bir geometri oluşturmuş olsaydık farklı bir hücre elde ederdik, bilimde tesadüf çok önemli, bir amacınız vardır ama o amaçtan tamamen farklı bir sonuç elde edebilirsin.

İTÜ-MEMS’in kuruluşunu biraz anlattınız peki işleyişi nasıl?

Şimdi orda devam eden fonlu ya da fonsuz 5-6 değişik konu var, her bir projede görevli 2-3 öğrenci, yüksek lisans, doktora ya da lisans öğrencileri bulunuyor ve her öğrencinin aktif yani desteği olan, çalışılan bir projede olmasını istiyoruz. Proje kapsamında tezlerini, çalışmalarını yapıyorlar. Projelere gelirsek, ana konulardan bir tanesi mikro akışkan temelli biyolojik sensör geliştirmeye yönelik çalışmalar var. Diğeri yüzey

geliştirme, üstünde nano ve mikro ölçekli yapılar ya da lisans öğrencileri bulunuyor ve her öğrencinin aktif yani desteği olan, çalışılan bir projede olmasını istiyoruz. Proje kapsamında tezlerini, çalışmalarını yapıyorlar. Projelere gelirsek, ana konulardan bir tanesi mikro akışkan temelli biyolojik sensör geliştirmeye yönelik çalışmalar var. Diğeri yüzey geliştirme, üstünde nano ve mikro ölçekli yapılargeliştirerek optik ya da biyolojik özelliklerin incelendiği farklı yaklaşımlar var. Ayrıca mekanik MEMS var, esnek mekanizmalar, ivmeölçerler, basınç sensörleri gibi mekanik yapılar bir takım üretim yöntemleri kullanarak geliştiriyoruz. Biz imalat deyince sadece klasik imalat yöntemlerini anlıyoruz. Bunlar tabi ki önemli ama sadece onlar değil, bizim şu an İTÜ-MEMS’te ya da İTÜ-NANO’da yaptığımız mikro ve nano seviyede imalat, tabi bu nedenle kullanılan cihazlar pahalı ve uzmanlık isteyen cihazlardır ama biz temelde imalat yapıyoruz, karakterizasyon bizim için ikinci sırada.Yürüyen projelerden bir tanesi, tekstil yüzeyi üzerine laktik asit tespitine yönelik bir mikro sistem, kumaşın üzerindeki sensörler terden laktik asit miktarını ölçerek yorulma seviyene bağlı olarak fazla yorulmaman için sana uyarı verecek ve biz bunu basit, ucuz, kullanılabilir bir halde yapmaya çalışıyoruz. Bu tekstil, imalat, biyoloji, mikro ölçekli üretimle ve mikroteknoloji ile ortak yapılan bir proje, zaten genelde yaptığımız projelerin hepsi disiplinler arasıdır. Son zamanlarda biyolojik konularda yoğunlaştık, kanserli hücrelerin tespitini hatta ayrıştırmasını sağlayacak mikroakışkan sistemler tasarlayıp-üretip-karakterize ediyoruz, böylelikle kanser oluşmadan çok önceleri bunları teşhis etmek mümkün olacaktır.

İTÜ-MEMS’in ya da İTU-NANO’nun diğer nanoteknoloji laboratuvarlarıyla karşılaştırıldığında Türkiye’deki yeri nedir?

Page 11: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan9

İTÜ-MEMS aslında öncü bir laboratuvar Türkiye’de ilk kurulan yerlerden, tabi kapsam olarak çok geniş tutmadık çünkü Ar-Ge üniversitelerinde olması gereken minimum alan buydu, 100m^2 lik bir alanda kurulu 1000 sınıfı bir temiz odadır. İTÜ-NANO ise bir 1000 sınıfı, bir tane de 100 sınıfı temiz oda bulunan toplam 400m^2 alanı olan kendi sınıfında kalitesi, standartları açısından en iyisidir. İTU- MEMS cihazları ve alt yapısı nedeniyle mikroteknolojiye uygun bir merkez. Biz burasının oluşumunda kazandığımız tecrübeyle İTU-NANO'yu kurduk. İTÜ-MEMS olmasaydı, bu tecrübe ve dolayısıyla İTU -NANO gibi çok daha büyük ve donanımlı bir merkez, temiz oda, olmayacaktı. Türkiye de birçok üniversite bu tip merkezlere sahip olacak ya da bu konuda çalışıyor olacaklardı, nano olmasaydı İTÜ bu teknolojinin gerisinde kalacaktı. İTU-NANO, üniversitemize sınıf atlatmıştır ve sizin gibi öğrencilerin kullanımı için kurulmuştur.

Genel olarak gelecekte olabilecekleri konuştuk peki bunların dışında bizi nanoteknoloji açısından gelecekte neler bekliyor olabilir?

Gelecekte her şey toz pembe değil elbette, çok belirsiz alanlar, edişeler var. Nano, mikro yapılar toz halinde kullanıldığında

çok kolay bir şekilde havaya karışarak bizim solumun sistemimizden kana karışabiliyorlar, bu taneciklerin sağlığımızı nasıl ve ne kadar etkilediği ise bilinmiyor.

Son yıllarda çalışmalar, konferanslar yapılmaya başlandı ama nanoteknolojinin diğer alanlarına göre daha yavaş ilerlemesine rağmen bir bilinçlenme olması olumlu bir durum. Nanoteknoloji deyince elimizde sihirli değnek olduğu sanılmasın, olumsuz tarafları var ama bunların ne olduğu konusunda henüz kesin bir fikrimiz yok. Şu an çok yoğun bir şekilde faydalanıyoruz ama proses, performans ve dağılış açısından beklenmedik sonuçlar verebiliyor, bu konuya henüz çok hakim değiliz daha dikkatli yaklaşmalıyız. Zararları üstünde çalışan araştırmacılar var fakat faydaları için çalışanların yanında çok küçük bir kesim. Elbette devletler tarafından bu konu içinde ayrılmış fonlar var ama çok az araştırmacı var, bildiğim kadarıyla Türkiye’de hiç yok. Bu konu tıp, mühendislik ve daha birçok alandan araştırmacının ortaklaşa yaptığı bir çalışma olmadır çünkü çok fazla alanı ilgilendiriyor.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Öğrencilere şunu tavsiye edebilirim lisans dönemindeki klasik mühendislik eğitimini en iyi şekilde tamamlamalılar bu sayede iyi bir analitik düşünce yapısına kavuşabilirler. Lisans eğitimi sırasında geleneksel eğitimi iyi alabilirseniz akademik anlamda ya da profesyonel hayatta daha rahat ilerlersiniz. Bunun yanında 3. veya 4. sınıf öğrencileri örneğin bir Ar-Ge laboratuvarına entegre olurlarsa, akademik anlamda çok daha hızlı ve etkin bir şekilde kendilerini yetiştirebilirler. Sadece ders çalışmak yeterli değil, çünkü siz 20 yıl sonrasının mühendisisiniz ve teknolojinin trendlerini lisans döneminde de takip etmelisiniz. Her zaman talaşlı imalat ve kaynak olacak ama teknolojiyle onlarda gelişecek ve değişecek.

Page 12: Daralan Dergisi 2. Sayı

10daralan

Hüseyin KASIRGA ve BSHH

üseyin Kasırga

BSH’ ta çalışma hikâyeniz ne zaman başladı ve nasıl devam etti?

BSH firmasını ilk olarak fakültedeki bir kariyer günü organizasyonunda tanımıştım. Firmaya ilk adımı ise proje öğrencisi olarak attım. Bu kap-samda, 2008 yılının yaz ayında 3 aylık bir proje stajını ve ardından 2009 yılı Şubat-Haziran ayları arası dönemde de bitirme tezimi burada verdim. Projemin tamamlanmasına müteakip iş teklifi sunuldu ve diplomayı aldıktan sonra Temmuz 2009’da BSH’ ta çalışmaya başladım. Şu anda yaklaşık 4 yıldır BSH bünyesinde çalışmaktayım. İlk işe başladığımda ankastre buzdolabı fabrika-sının Endüstri Mühendisliği adlı departmanda metot mühendisliği görevi yaptım. Bu görevin kapsamında üretim hatlarının verimliliği, hat dengeleme, hat kapasiteleri ve montaj hatlarının endüstri mühendisliği ihtiyaçlarının planlan-ması yer alıyordu. Bu departmanda 6 ay kadar çalıştıktan sonra endüstri mühendisliği depart-manında organizasyonel bir yapılanmaya gittik ve yeni kurulan Yatırım ve Teknik Planlama de-partmanının sorumluluğunu üstlendim. Bu de-partmanın temel görevleri arasında fabrikanın yatırım bütçesinin, üretim kapasitesinin, makine alımlarının ve makine verimliliklerinin planlan-lanması ve yönetilmesi yer alıyordu. Bu depart-manın idaresini 3 yıl kadar sürdürdükten sonra da 2013 Ocak ayında şu andaki görevimi devral-dım ve fabrikanın iki üretim departmanından birinin yöneticiliğini yapmaktayım.

Size bağlı olarak kaç kişi çalışmakta?

Sorumlu olduğum üretim departmanı bünyesinde bana bağlı yaklaşık 100 ça-lışanımız bulunmakta. Bu sayının büyük bölümü mavi yakalı olarak tabir ettiğimiz işçi, operatör, usta başı ve supervisor ar-kadaşlardan oluşuyor. Buna ilave olarak beyaz yaka olarak nitelendirdiğimiz iki proje stajyerimiz ve henüz işe alım süre-ci devam eden bir mühendis çalışanımız var. Mühendis kadromuzun da tamam-lanması ile daha sağlıklı bir hiyerarşi ya-pısına kavuşacağız.

Page 13: Daralan Dergisi 2. Sayı

Hüseyin KASIRGA ve BSH

Siz 4 yıl içerisinde hızlı bir şekilde basamak-ları çıkmışsınız. BSH’ ta bu terfiler nasıl sis-temlerle belirleniyor?

Şirket bünyesinde genellikle kişilerin per-formansına dayalı bir terfi sistemi var diye-bilirim Bunun yanında takım ruhunu sağla-mak, liderlik vasıfları, iletişim becerileri gibi mental özellikler de ön planda. Yöneticileri-nizin sizin hakkındaki görüşleri de önemli elbette. Bir de şans faktörünün etkisini göz ardı etmemek lazım, doğru zamanda doğru yerde olmak diyebiliriz buna.

Fabrikadaki çalışma vardiyaları nasıl? Şu anda montaj hatlarımız tek vardiya, ön üretim ve mekanik hatlarımız ise 2-3 vardiya düzeninde çalışıyor, genellikle montaj hatlarında vardiya düzenimiz 08.00-16.00 arası, zaman zaman sipariş yoğunluğuna göre 08.00-18.00 düzenine de geçiyoruz. Beyaz yaka kadrosunun çalışma düzeni ise 08.00-18.00 olarak sabit. Fabrikamız stoka üretim yapan bir fabrika diyemem, aksine müşteriden gelen siparişe yönelik üretim yapan bir fabrika.

Ürünün yolda geçireceği süre ve ani talep artışlarına karşı yurtdışı depolarımızda ve bölge bayilerimizde bir miktar stok tutuluyor, fakat oranı çok düşük. Bu nedenle vardiya düzenimiz de siparişe odaklı.

BSH’ ta çalışan bir imalat mühendisinin bir vardiyası nasıl geçer?

Günün içeriği ve temposu konusunda departmanlar arasında ciddi farklar var, öncelikle bunu belirtmem lazım. Bazı görev tanımları tüm gün ofiste bilgisayar başında ve/veya telefona bağlı bir şekilde çalışmayı gerektirirken, bazıları tamamen üretimle iç içe geçirecek şekilde çalışmaktadır. Üretim departmanından sorumlu bir imalat mühendisi olarak kendimden yola çıkarak açıklamak gerekirse: Günün bir bölümü yönetsel sorumluluklarım nedeniyle toplantılara katılım, raporlama, departmanların koordinasyonu ve çalışanların sevk & idaresi ile geçmekte.

Page 14: Daralan Dergisi 2. Sayı

12daralan

Buna ilave olarak departmanın günlük rutin işlerinin takibi ve üretimin istenen kalitede devamlılığını sağlamak için var-diya içerisinde karşılaşılan problemlerin çözümü/karara bağlanması ana görevler arasında. Günün geri kalan kısmında lide-ri veya üyesi olduğumuz orta ve uzun va-deli proje çalışmaları ile zaman geçmekte. Gün içerisinde birinci önceliğim elbette fabrikanın bacasının tütmesi, yani kaliteli ve planlanan kapasiteye göre verimli bir şekilde üretim yapmasını sağlamak.

-Sabahları sorumluğu olduğunuz hatta ge-niş çaplı bir toplantı olduğundan bahset-miştiniz. Bu toplantılar kimlerle yapılıyor ve neler konuşuluyor?

Literatürde “Shop Floor Management” olarak geçen günlük bir toplantı, her sa-bah yarım saat sürmekte. Üretimin de-vamlılığına etkisi bulunan departmanları (üretim, kalite, AR-GE, lojistik vb) temsil eden mavi ve beyaz yakalı çalışanlar katılır. Toplantının moderasyonunu üretim de-partmanı olarak ben veya benim muadilim olarak diğer üretim hattının alan yöneticisi yapmakta.

Toplantı içerisinde su-numlar aracılığı ile gün-lük/aylık/yıllık gidişatı-na göre kalite seviyesi, bir gün öncesinde kar-şılaşılan kalite problem-leri, montaj zorlukları, kritik malzemeler, ve-rimlilik değerleri, iş gü-venliği, enerji tüketimi, çevre hedefleri, makine arızaları gibi konular hakkında bilgi paylaşımı yapılır. Problemli konu-lar masaya yatırılıp tartı-şılır, aksiyonların takibi yapılır. Bu toplantının ardından 15 dakikalık bir toplantıda da ilgili departmanların müdür-lerine özet bir aktarım

yapmaktayız.

BSH’ ın çalışanlarına verdiği imkânlar ne-lerdir?

Şirketin birkaç adımdan oluşan bir kariyer planı sistemi var. İçeriğinde de temel amaç çalışanların yetkinliklerini arttırmak. Tek-nik ve kişisel gelişim eğitimleri aracılığıyla bunu sağlama yöntemlerinden biri. Bu eği-timlerin bazılarını şirket kendi bünyesinde iç eğitmenleri aracılığı ile veriyor ve çalı-şanlar istediği eğitime katılabiliyor. Şirket bünyesinde verilemeyen daha kapsamlı eğitimler için ise çalışana yıllık olarak ta-nımlanmış bir eğitim bütçesi dâhilinde çalışanlar şirket dışındaki bir eğitime yö-neticisinin onayı ile katılabilmekte. İlave olarak şirket içinde rotasyon imkânı bu-lunmakta, ihtiyaç durumuna göre çalışan-lar yurt içinde ve/veya yurtdışında belirli bir süre için çalışabiliyor.

Page 15: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan13

Yöneticilik potansiyeli taşıyan veya yeni yö-netici olan çalışanlar için de yönetici geliştir-me havuzu ve bu havuz kapsamında çeşitli gelişim programları var. Şimdilik aklıma ge-lenler bunlar, tabi bir de iş kanunu kapsa-mında tanınan sosyal imkânlar mevcut.

Staj imkânları nasıl BSH’ ta?

Şirkette üç tip staj imkânı var. İlki yakın bölgedeki meslek lisesi öğrencileri için: Ey-lül-Haziran arasında haftada iki gün şirkete gelmek suretiyle bir staj dönemi geçiriyor-lar. İkincisi lisans öğrencilerine yönelik yaz stajı uygulaması: talepleri şirketin internet sitesi ve çeşitli kariyer siteleri üzerinden top-lanmakta. 3.Sınıf öğrencileri genelde tercih edilmekte olup zorunlu stajı olan öğrencilere öncelik verilmekte ve süresi okulun zorunlu kıldığı süre ile kısıtlı. Genellikle devam eden projelere destek olması amaçlı kullanılırlar. Üçüncüsü ise “UPP” olarak kısalttığımız mezuniyet projesi programı: proje odaklı bir staj imkânı. 3.Sınıfı tamamlamış lisans öğrencilerinden seçilmekte. Talepler yine şirketin internet sitesinden ve kariyer sitele-rinden toplanır. Ardından insan kaynakları tarafından uygun bulunan adaylar mülakata çağrılır. Mülakat sonrasında ise seçilen aday-lar fabrikalardan ve departmanlardan gelen projelere göre ikili gruplar şeklinde dağıtılır ve her proje için başlarına bir mentör (koç, danışman) atanır. Bu arkadaşlar yaz boyunca 10 hafta süresince staj dönemini fabrikada geçirirler, bu süre zarfında konaklama, ula-şım, sigorta ve maaş hakları şirket tarafın-dan karşılanır. Staj süreleri boyunca çeşitli eğitimler alırlar. Yaz stajının bitmesinin ar-dından bitirme tezine kaydoldukları dönem boyunca da haftada iki gün şirkete gelmek suretiyle projelerine mentörleri gözetiminde devam ederler ve bu projeyi okulda bitirme tezi olarak kullanırlar. Projelerin ve arkadaş-ların başarısına göre mezuniyetlerinin ardın-dan bu arkadaşları işe alma durumumuz da

oluyor. Ben de bu şekilde adım atmıştım şirkete. Staj konusunda sizlere verebile-ceğim hem ikinci dönem hem de üçüncü dönem stajlarınızı mümkün olduğunda uzun süreli yapmanız ve proje stajı olarak geçirmeniz. 20 iş günü süren bir stajın siz de takdir edersiniz ki ilk bürokratik işler ile, ikinci haftası işi öğrenmekle, son haf-tası da deftere veri toplamakla geçiyor ve fayda elde edemiyorsunuz. Şirketler de bu işgücünü etkin değerlendirebilmek adına uzun süreli ve proje odaklı staj programla-rına yöneliyor ve bunu uygulayan şirketle-rin sayısı gün geçtikçe artıyor.

Örnek verebileceğiniz projeler var mı

Her departmanda farklı projeler olmak-ta. Malzeme planlama departmanında hatlarda malzeme sevkiyat sıklıklarının belirlenmesi, taşıma ergonomilerinin be-lirlenmesi gibi konularda çalışılır. Üretim ve endüstriyel mühendislik departma-nında hat dengeleme, yerleşim planlama, kapasite iyileştirme konularında projeler verilir. Kalite departmanında belirli bir kalite hatasının giderilmesi, genel kalite takip sistemi kurulması için çalışılır. Ar-Ge departmanında ise ürünün tasarımına yönelik çeşitli projeler yapılır. Bu projeler o dönemde fabrikanın ne tür bir iyileştir-meye ihtiyaç duyduğuna göre sürekli deği-şir. Bu dönem, benim mentörlüğünü yap-tığım iki İTÜ İmalat Mühendisliği Lisans Programı öğrencimiz var departmanda. Bu arkadaşlar yaz döneminde fabrikanın kapasitesi ve yerleşim planlaması üzerine bir proje yaptı. Bu projede kapasitenin darboğaz makinalara göre optimizasyonu ve kapasite ihtiyacı nedeniyle yeni makine alımı yapılırsa bunların nerelerde hangi ürünlerde çalışacağını tasarladılar.

Page 16: Daralan Dergisi 2. Sayı

14daralan

Uzun vadeli stratejik bir proje oldu bizim için ve bu yıl parça parça uygulamaya geçe-cek. Şu anda bitirme tezi olarak ise “Üretim hatları için istatistiksel proses kontrol süre-ci tasarımı ve örnek bir projede uygulan-ması” konulu bir çalışma yapıyorlar.

Son olarak şu anda eğitimine devam eden bizlere neler söylemek istersiniz?

Okul dönemi iş hayatına hazırlık için çok önemli, şimdi sizlere klişe bir cümle gibi geliyor olsa da geriye dönüp baktığımda keşke ile başlayan cümleler kuruyorum ba-zen. Bu hazırlığın da birkaç boyutu var: tek-nik bilgileriniz, kişisel gelişiminiz ve sosyal becerileriniz. Okul size iş hayatında ihtiyaç duyacağınız bütün donanımı kazandırmı-yor. Okul aslında bizlere öğrenmeyi öğre-tiyor, neyi ne kadar öğreneceğimiz bize ka-lıyor. Teknik bilgi konusunda bölümümüz bildiğiniz üzere temelde makine ve endüst-ri arasında bir konumda. Bu nedenle iş ha-yatında veya akademik kariyerinizde hangi tarafa yöneleceğinizi belirlemeniz gereke-cek. Ardından bu yöne doğru çalışmak is-tediğiniz alana yönelik teknik bilgi açığınızı kapatmanız gerekecek. İşe alım görüşmele-rinde artık diplomada yazan bölümün, üni-versitenin, not ortalamasının etkisi giderek azalıyor; işverenler veya işveren temsilcileri olarak artık mülakatlarda kişinin ilgili po-zisyonun gerektirdiği bilgi birikimine sahip olup olmadığını daha çok sorgulamaktayız. Pozisyonla ilgili kimi terimleri bilip bilme-diği, konular hakkında kulak dolgunluğu ya da teorik de olsa bilgisi olup olmadığı, pozisyonun gerekliliklerini karşılayıp kar-şılayamadığı temel tercih sebeplerimiz-den biri oluyor. Bilip bilmediği, konular hakkında kulak dolgunluğu ya da teorik de olsa bilgisi olup olmadığı, pozisyonun gerekliliklerini karşılayıp karşılayamadığı temel tercih sebeplerimizden biri oluyor. Bu alanda açığı kapatmak için de çalışmak istediğiniz alandaki sektörel dergiler,

akademik yayınlar, haberler, yenilikler yardımcı olabilir. Yeni mezun birinden beklenti elbette konuları detaylı olarak bilmesi değil; ancak en azından işi öğreneceği süreyi hızlandıracak kadar “temel düzeyde bilgi”ye sahip olması, yabancı kalmaması tercih sebebimiz oluyor. Kişisel gelişim başlığı altında ise sahip olunan teknik bilginin etkin kullanımı, yorumlanması ve iade edilmesi için gerekli becerileri düşünebiliriz. “İletişim becerileriniz” bu açıdan çok önemli ve mülakatlarda da öne çıkan tercih nedenlerinden biridir. Kişinin bilgisini aktarıp aktaramadığı, kendisini ifade etme yeteneği, ikili ilişkileri, düşüncesini kabul ettirme yetenekleri mülakatlarda ve terfilerde dikkat çeken noktalardan. Elbette bu beceriyi hem anadilinde hem de şirketin gereksinim duyduğu “yabancı dil” ile sağlıyor olmanız önemli. Bu nedenle okul döneminizde İngilizce düzeyinizi geliştirmeniz çok önemli (özellikle de konuşma düzeyiniz). SME bu bağlamda sizler için önemli bir fırsat olabilir. Bilginin etkin kullanımı ve yorumlanması için ise artık kurumsal şirketlerin ayrılmaz bir parçası “bilgisayar bilgisi”. Ofis programları (Outlook, Excel, Powerpoint) okul yıllarından baktığımızda iş hayatı için küçük bir ayrıntı gibi görünse de kurumsal şirketler için önemi çok büyük; işlerin büyük bölümü bu programlar üzerinden akıyor ve ön planda olmak için bu programlara olan hâkimiyetiniz ile işinizi kolaylaştırmanız önemli bir avantaj. Ve son olarak da sosyal hayat. Mühendisliğin üzerine yafta olmuş zaten asosyallik. Sosyal hayat da iletişim becerilerinize olan etkisi nedeniyle artık işe girmek ve yükselmek için göze çarpan özelliklerden biri haline geldi. Okul hayatında edineceğiz her sosh-yal beceri emin olun iş yaşamınızda size bir katkı sağlayacak ve göze çarpacaktır. Şu ana kadar edinmiş olduğum tecrü-beye istinaden benim önemli olduğunu

Page 17: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan15

düşündüğüm temel noktalar bunlar. Ve son olarak da okul yıllarında bu temelleri bir arada bulabileceğiniz tek yer öğrenci kulüpleri diyebilirim. IMLK ile örnek ve-relim: düzenlenen teknik geziler, konfe-ranslar, çıkarılan bu dergilerin tamamı siz farkında olmadan teknik bilgi açısından sizleri besliyor. Her yaptığınız organizas-yonda, aldığınız her yeni sorumlulukta planlama yapmayı, zamanı yönetmeyi, süreç yönetmeyi, dahası insan yönetme-yi öğreniyorsunuz adım adım ve bunlar olurken de iletişim yetenekleriniz gelişiyor; kendinizi, düşüncenizi, yaptığınız işi daha iyi ifade eder hale geliyorsunuz; toplantı kültürüne giriş yapıyorsunuz; arkadaşlıklar kuruyorsunuz; kurumsal bir çevre edini-yorsunuz; yeri geliyor kendinizi şirketlere pazarlama fırsatı elde ediyorsunuz; ve tüm bunların sonucunda da sizi başkalarından ön plana çıkaracak o sosyalleşmeyi, teknik bilgiyi, kişisel gelişimi almış oluyorsunuz.

Kendi adıma tereddüt etmeden diyebi-lirim ki iş hayatında başarılı bir görün-tü çiziyorsam şayet arkasında kulüpte geçirdiğim yılların etkisi büyüktür. İşe başladıktan 6 ay sonra ilk terfimi aldı-ğımda müdürümün bana kurduğu bir cümle hala aklımdadır “sende kaynağını anlayamadığım bir işleri organize etme, planlama, insan yönetme tecrübesi var”. Sebebi elbette IMLK’da geçen yıllardı…

Page 18: Daralan Dergisi 2. Sayı

16daralan

CA: Can AltunluCK: Cagri KutayKA: Kadir AltunBG: Berk GuldoganOA: Onur AlkanEM: Emre ManzakBiraz kendinizden ilk mezunlar olarak bahseder misiniz?

CA: Merhaba, adim Can Altunlu. 2007 ITU İmalat Mühendisliği ilk mezunlarında-nım. Mezun olduktan sonra Vehbi Koç ve su anki ismi ile T.C. Bilim, Sanayi ve Tekno-loji Bakanlığı bursu ile Koç Üniversitesi’nde Arşelik ile ortak proje üzerinde 2009’da yüksek lisans çalışmamı İmalat ve Otomas-yon Araştırma Merkezi’nde tamamladım. Ardından EU Marie Curie ITN bursu ile Hollanda’da Twente Üniversitesi’nde dok-tora çalışmalarımı sonlandırmak üzere-yim. Doktora projesi suresince İngiltere’de Siemens Industrial Turbomachinery ve Bel-çika’da Laborelec (GDF Suez) firmalarında çalışmalarda bulundum. Doktora’dan sonra Hollanda Shell’de Ar-Ge mühendisi olarak kariyerime devam edeceğim.CK: Çağrı Kutay. 2007 mezunuyum. Önce Procter&Gamble’da proses lideri olarak is hayatıma başladım. Arkasından tutkula-

rımın peşinden giderek Mercedes-Benz Turk’te otomobil satış departmanında bölge yöneticisi olarak çalışmaya başladım. Bugün de Mercedes-Benz Turk’te Merce-des-Benz, smart, Maybach ve AMG marka-larının ürün yöneticisiyim.KA: Adım Kadir Altun. İTÜ den 2007 yılında mezun olduktan sonra aynı yıl Al-manya’da Hamburg Teknik Üniversitesinde Uluslararası Üretim Yönetimi yüksek lisansı yaptım ve hemen ardından 2010 yılında Continental Oto Lastik Firmasının AR-GE sinde çalışmaya başladım. İki bucuk yıldan sonra Continenta’lde Lastik Geliştirme Mü-hendisi olarak meslek hayatıma Hannover, Almanya’da devam etmekteyim. BG: Merhabalar, adim Berk Guldogan. İTÜ imalat mühendisliği ilk mezunlarındanım, aynı zamanda imalat kulübünun kurucula-rındanım. Herhalde üye olduğum tek kulüp de imalat mühendisliği kulubüdür. Lisans eğitiminden sonra İTÜ’de mekatronik yük-sek lisans yaptım ve şu anda tartım sistem-leri konusunda çalışan bir firmada FIRMA Ar-Ge mühendisi olarak çalışmaktayım. OA: Hasan Onur Alkan. İTÜ İmalat Mü-hendisliği bölümünden 2007 yılında mezun olduktan sonra, 2007-2009 yılları arasında Konstrüksiyon bölümünde yüksek lisansımı tamamladım. Bu süre içerisinde vinç proje-

2007 : Türkiye'nin ilk imalat mühendisleri

Page 19: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan17

leri üreten bir firmada tasarım mühendisi ola-rak çalıştım. 2010-2012 yılları arasında Ford Otosan Gölcük fabrikası montaj bölümünde proses mühendisi olarak görev yaptım, 2012 yılı başından itibaren Takosan Otomobil Gös-tergeleri A.Ş.’de proje/ürün mühendisi olarak çalışmayı sürdürüyorum.EM: İsmim Cihan Emre Manzak, ben de imalat mühendisleri kulübünün kurucuların-dan biriyim. İmalat Mühendisliğini bitirdikten sonra İsveç’te KTH Üniversitesi’nde finans üzerine master yaptım, şu anda da TEB (BNP Paribas Group) hazinede çalışmaktayım.

Tek tek soracak olursak neden imalat mühen-disliğini seçtiniz ?

CA: Mühendis bir babanın oğlu olarak, kü-çüklüğümden beri imalat sektöründeydim. Açıkçası 2003'te üniversite sınavının akabinde denizden cıkmış balık durumunda kalıyor insan. Bu sınavdan önceki hazırlık surecini tekrar düşündüğümde kariyer hedeflerini net koymamın hiçbir imkanı yoktu. O zaman ki düşüncelerim ve sorumluluklarım çok daha farklıydı. Bunun yanında doğru zamanda doğ-ru yerde olmak da çok önemlidir. İTÜ imalat mühendisliği benim için doğru yer ve doğru zamandı, inandığım açıkçası buydu. Ne yazık ki sınav sonucu elime ulaştığımda planlarımda biraz değişiklik oldu. Puanım beklediğimden çok daha aşağıdaydı. İTÜ’lü olmak her zaman bir ayrıcalıktır. Bu sebepten İTÜ meteoroloji mühendisliğine girdim, hatta numara sıra-lamasına baktığınızda benim puanımdan aşağıda, benden sonra İTÜ’ye giren çok da insan yoktu, anlayacağınız sonlardaydım. İlk senenin ardından, yatay geçiş ile imalat mü-hendisliğine geçiş yaptım. Ne kadar doğru bir secim yaptığımı su anda anlıyorum.CK: Otomobil “hastası” biriyim. Küçüklü-ğümden beri otomobillerle ilgili olmam ve tam bir mühendis ailesinde olmam nedeniyle yolum küçüklüğümden çizilmişti. İTÜ’de Makine Mühendisliği okuyacaktım. Makine mühendisliğini isterken dershanemizin sahibi Ahmet Nuri Akan, ders programlarını incele-diğini, imalat mühendisliğinin programının,

bulunduğu modern bilgisayar destekli mühendislik dersleri sayesinde günü-müz yeni mezun mühendisine daha uygun olacağını düşündüğünü iletmiş-ti. Kendisi fikirlerine güvendiğim bir kişi olduğu için önerisini dikkate ala-rak makine mühendisliğinden yukarıya imalat mühendisliği yazmıştım.KA: İmalat mühendisliği programını ilk İTÜ üniversite tanıtım günlerinde tanıma fırsatı bulmuştum. Ahmet Aran ve Mehmet Demirkol hocalarımızın programla ilgili verdikleri bilgiler beni çok etkilemişti. Makinenin teknik yönü ile o zaman revaçta olan Endüst-ri mühendisliğinin üretime yönelik yönetim derslerini birleştirdiği için hoşuma gitmişti ilk olarak. Ama simdi geriye dönüp baktığımda hayatımda aldığım en büyük risklerden biri olarak da görüyorum İmalat Mühendisliği programı seçimini. Düşünün, 2-3 sene üniversiteye hazırlanıp, puanı bile belli olmayan bir bölümü seçmek ve tanıdıklarının hiç duymadığı bir prog-rama gitmek. Ne derler risk olmadan kazanç olmaz. Mezun olalı bu yıl 6 yıl olacak, ne mezun olduktan önce veya sonrasında bir gün bile hayıflanmadım neden bu bölümü seçmişim diye. BG: Aslına bakarsanız İTÜ makine mühendisliğini istiyordum fakat kıs-met imalat mühendisliğineymiş. Ben makine mühendisliğine yakın olacağını düşündüğümden tercih etmiştim fakat şimdi imalat mühendisliğini kazanım-larının makine mühendisliğinden eksik olmadığını aksine daha geniş bir bakış açısı verdiğini söyleyebilirim.OA: Matematik ile aramın iyi olması ve yeni şeyler ortaya koyma fikri, beni mühendislik eğitimi almaya yönlen-dirdi, fakat kesin olarak istediğim bir bölüm mevcut değildi. Elektronik, bilgisayar, endüstri mühendisi de olabilirdim. Aldığım sonuç, beni imalat mühendisliğine yönlendirdi. Pişman değilim.

Page 20: Daralan Dergisi 2. Sayı

18daralan

İmalat Mühendisliği Kulübü’nü kurarken neyi hayal ettiniz? Hedeflerinizi gerçekleş-tirebildiniz mi?

CA: Arkadaşlarla baktık ki madem ders çalışmaktan üniversite dışına çıkmaya vakit kalmıyor, bari bu durumdan pay çı-kartalım. Şaka bir yana, kulüp, isminden de anlaşıldığı gibi sadece bolüme hazırlık misyonunun yanında ulusal ve uluslararası boyutta hem bolumu hem de bizleri, yani imalat mühendislerini temsil etmektedir. Bolumun ilk öğrencileri ve ilk mezunları olabilme inancında iken, kafanıza bir suru soru geliyor. Hissediyorsun doğru yerde-sin ama sen kimsin, ne olacaksın, sana ihtiyaç var mı, ileride çalışacağın firmalar hangileridir... IMLK ile ilk önce üniversite içinde bir kimlik yarattık, diğer fakülteler ve bölümlerle iletişim kurduk. Bu iletişi-mi, düzenlediğimiz seminerler ve eğlenceli organizasyonlar ile perçinledik. Yalnız, biz üniversite içinde markamızı yaratmaya çalışırken, bizimle ayni yollardan geçecek üniversite sınavından cıkmış arkadaşları-mız, yani ilerideki meslektaşlarımıza se-çimlerinde yardım etmemiz gerektiğini düşündük. Bu sebepten fakülte temsilcile-rinin yanında kulüpten öğrenci olarak ta-nıtıcı etkinliklere katıldık ve bölüme yeni başlayan öğrencilere hızlıca adapte olabil-meleri için men torluk yaptık. Fikrini de-ğiştirdiğimiz arkadaşlar için yapacak bir şey yok, onlar artik bizlerden biri. Bunların dışında, ilk imalat mühendisi olarak ileri-deki eğitim kalitesini mümkün olduğunca üst düzeye çekmek için üniversite ve bo-lum koordinatörlerine bu konuda destek olmak bizim için önemliydi. Bütün kom-binasyonların üzerimizde denendiğini dü-şünürseniz, bu süreç biraz sıkıntılı olduysa da geniş bir ağda bilgi sahibi olduğumuzu inkar edemem. Ayrıca, endüstride tanı-nırlığımız mezun olduğumuzda is bulma surecinde önemli olacaktı, bundan dolayı firmalarla kontak sağlayıp, üniversitemize seminer için davet ettik. Bu sayede hem ileride çalışabileceğimiz firmalar ile ileti-şime geçmiş, farklı sektörleri tanımış, hem

de staj bulmak için fırsat yaratmış olduk. Ay-rıca 2007’de Society of Manufacturing Engi-neering (SME) - İstanbul Öğrenci Bölümünü kurarak uluslararası düzeyde ilk adımımızı at-mış olduk. Şuanki ve mezun imalat mühendis-lerinin tek çatı altında toplanabileceği bir aile yaratmak IMLK’da en önemli hayallerimden biriydi. Kulübü o dönemki arkadaşlarımla be-raber kurduk ve bu süreçte o dönemki bölüm koordinatörü Ahmet Aran’ın katkısı aşikardır. Kendisine ve arkadaşlarıma beraberliklerin-den ve desteklerinden dolayı teşekkür ederim.CK: Birlikten kuvvet doğar. Türkiye için yeni olan bu mühendislik eğitimini alanların, avan-tajlarını daha kurumsal bir yapı ile duyurabil-melerini istiyordum. Ayrıca SME tarafından tanınan bir organizasyon olmasıydı. KA: Biz ilk öğrenciler olarak imalat mühen-disliği programına 7 kişi başladık. İlk öğrenci-leri olarak İTÜ makina fakültesi gibi köklü bir fakültede kendi kimliğimizi oluşturmak için biraz da hocalarımızın tavsiyeleri ile bu kulübü kurmaya karar verdik. Daha sonra kulüp kur-ma prosedürlerinin ardından aramıza yatay geçişle katılan arkadaşlarımızla sayımız biraz daha artı ve kulübümüz kurulmuş oldu.Hayalimdeki imalat mühendisleri kulübü, bü-tün imalat mühendislerinin parçası olduğu için gurur duyacağı bir kulüp olmasını isterim. İmalat mühendislerinin kendi içinde eğitimle-rine katkıda bulunacak, öğrencisi ile mezunu ile kontağını koruyarak, kendi ismine ve mes-leğine değer katacak bir kulüp olmasını ister-dim. Bu arada eğlenceli, bol aktiviteli bir kulüp olsa da iyi olur hani :)BG: İlk sene bölüm 25 kişi almıştı fakat hazır-lığı geçen 7 kişi civarındaydık. Daha sonra bir kaç arkadaşımız yatay geçiş sonrası bize katıldı. Koca fakültede toplasanız 10 - 15 kişiydik. Az sayıdaydık ve bunun dezavantajını her konuda yaşamışızdır. Bizden sonra giren arkadaşların bu sorunları yaşamaması, aynı zamanda bize destek olmalarını kulüp yoluyla sağlayabiliriz diye düşündük.OA: O zamanlar bir gereksinim gibiydi. İma-lat mühendislerine ait, kendine has bir oluşum hedefleniyordu, biraz da Ahmet Aran Hoca-mızın teşvikleriyle tabi... En azından benim bu konuda ciddi hedeflerim olduğu söylenemez.

Page 21: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan19

EM: İmalat mühendisliğini biz elimizden gel-diğice tanıtmaya çalıştık bundan sonrası size düşüyor. Başarılar dilerim..

Okul dışında ilk imalat mühendisleri olarak nasıl karşılandınız?

CA: O döneme geri dönecek olursak, net ola-rak söyleyebilirim ki aldığımız dersleri ve bu derleri veren üst düzey akademisyenleri göz önüne alırsanız yüksek eğitim ve/veya is hayati için çok kuvvetli bir başlangıç yaptık. Mezun olduğum üniversite ve fakülte, beraber çalış-tığım akademisyenler ve bunun yanında aldı-ğım eğitim geniş bir çalışma alanında bana fır-sat yarattığını gördüm. Bu büyük bir avantajdı!CK: Önce yadırgandım, ancak makine mü-hendislerinden farkımızı anlatınca takdir edil-dim. İmalat mühendisi olmalarının bir deza-vantaj getirdiğini duymadım.KA: İTÜ den sonra Almanya’da direk olarak yüksek lisansa başladığım için, herhangi bir değişik bir tepki ile karsılaşmadım açıkçası. Bunun sanırım en büyük nedeni, İmalat mü-hendisliği ve benzeri programların Almanya da uzun yıllardır aktif olarak üniversitelerde bölüm olarak bulunması ve birçok mezunu-nun değişik sektörlerde çalışması. BG: İmalat mühendisliğinin ardından mekat-ronik yükseği yaptım. Bu işleri iyice karıştırdı tabi ikisi de yeni bölümler ve pek tanınmıyor-lardı. Tabi her seferinde açıklama yapmak ge-rekiyor, en sonunda sıkıldım artik makine de-meye başlamıştım bir aralar, şimdi öyle değil bölümümüzü hakkında bilgisi olan daha çok insan var. OA: Tam olarak ne olduğumuzu ne biz ne de sanayi biliyordu. Bu yüzden, en azından belli bir süre, Makine mühendisi gibi davranmalıy-dık ve bunu da başardık sanırım. Lakin Makine mühendisleri odasına kayıt olmaya gittiğimde, biz sizi tanımıyoruz, isterseniz bir de bilmem ne odasında şansınızı deneyin denilerek geri çevrildiğimi hatırlıyorum. Ben o zamanlar mücadele etme gereği duymadım (hala da üye değilim, olmayı da düşünmüyorum) ama mü-cadele edip, bu yolu açan arkadaşlara gelecek nesiller adına teşekkür etmek gerekiyor.

İlk mezunlar olarak sizce Türkiye’de imalat mühendislerine ihtiyaç var mı? Gördüğü-nüz kadarıyla iş olanakları nasıl?

CA: Türkiye imalat sanayinin ihtiyacı olan nitelikli çalışanların yetiştirilmesi amacıyla imalat mühendisliği bolumu kurulmuştur. Türkiye imalat sanayinde yaratılan katma değer, dünyadaki katma değer içerisinde payı artan bir konumdadır. Bu nedenle, imalat sanayinin ivmesini ve sürecin içeri-ğini göz önüne aldığınızda, nitelikli ve bu konuda özelleşmiş mezunlara ihtiyaç da orantılı olarak artmakta ve geniş bir yelpa-zede çalışma imkanı yaratmaktadır.CK: Türkiye, imalat konusunda küçüğün-den büyüğüne her ölçekte isletmeye sahip. Dolayısı ile is olanaklarının her ideale uy-gun olduğunu düşünüyorum.KA: Türkiye gibi hızla gelişmekte olan ve iş gücünün Avrupa’dan daha ucuz olduğu ülkelerde, üretim ve imalat sektörü her za-man çok önemlidir. Bu yüzden Türkiye bu-gün birçok uluslu firmanın üretim merkezi durumundadır. Bu kadar imalat ve üretim odaklı bir ülkede, bir ürün üreten, veya üretim danışmanlığı veren her firmada imalat mühendisi kendine iş bulur. Bunun dışında İTÜ gibi iyi bir üniversiteden me-zun olmak ve özellikle üniversite yıllarında kazanılan analitik düşünme yeteneği ile imalat mühendisleri mezunları istedikleri takdirde başka alanlarda da çok rahat iş bulurlar.BG: İmalat mühendisliği iş olanaklarının oldukça fazla olduğunu düşünüyorum. Orta ölçekli firmalar imalat mühendisleri-ne olan ihtiyaçlarının farkına yeni varıyor-lar. İmalat maliyetlerini düşürmek için bu doğrultuda eğitim almış imalat mühendis-lerinden yardım alıyorlar. Bu konuda tec-rübenin değeri oldukça fazla, piyasadaki imalat mühendisleri tecrübelerini artırdık-ça daha çok talep edilir konuma gelecek-tirler.

Page 22: Daralan Dergisi 2. Sayı

20daralan

konuma gelecektirler. OA: Makine mühendislerine yönelik tüm pozisyonlarda iş olanağı mevcut. Özellikle belli bir branşta deneyimin (hac, titreşim vs.) istendiği işler dışında, genel anlamda imalat mühendislerinin iyi bir iş bulma-ları zor biz zanaat değil. Fakat Türkiye’de, özellikle büyük şirketlerde mühendislik yapmak için, okulda görülen mühendislik eğitimine pek ihtiyacınız olmadığını gör-düğünüzde (istisnalar kaideyi bozmaz), ufak bir hayal kırıklığı yaşamanız olası.EM: İş ararken de fark edeceksiniz ki Tür-kiye’de imalat mühendisi gereksinimi ol-dukça fazla dolayısıyla bu açığı kapatmak için uygun hazırlanmış bir program.

İlk imalat mühendisleri olmanın avantajla-rı veya dezavantajları oldu mu?

CA: Bu programın günümüz ihtiyacına göre hazırlanması, teknoloji ve bilgi gerek-sinimi acısından bizleri ileri model olarak piyasada yer almamızı sağladı. Buna kar-şın, ilk zamanlar imalat mühendisliğini anlatmak, tanıtmak biraz aman aldıysa da bunun dezavantaj değil ilerisi için avantaj olduğu söyleyebilirim, çünkü bu kadar an-latmak ve konumsak imalat mühendisliğini akılda canlı tutmuştur.CK: Dezavantaj olarak sadece mülakatlar-da sadece bölümümü söyleyip devam ede-memek, açıklama yapma ihtiyacı duymak. Ancak avantajları daha fazla. Bizler, daha modern, daha günümüz teknolojisi ve en-düstri koşullarına göre yetiştirildik.BG: Biz daha çok dezavantajları ile karşı-laştık. Avantajı sanırım özel ders havasın-da 9 10 kişi ile aldığımız dersler ve oradaki arkadaşlıklarımız oldu. Piyasada çalışma bakımından pek bir avantajı olduğunu gör-medim.

Aldığınız 4 yıllık imalat mühendisliği programını nasıl değerlendiriyorsunuz?

CA: Açıkçası, biz imalat mühendisliği programı-nın ilk öğrencileriydik. Bu sebepten, bu bolum açıkçası bizim üzerimizde denendi. Tam teçhizat-lı olarak mezun olabilmemiz için gerçekten sıkı ve kapsamlı bir programdan geçtik. Mezunlar geldikçe anlaşılıyor ki, urun ve surecin olduğu her sektörde çalışma imkanımız oluyor. O zaman deseydiniz inanmazdım ama: hiç dert etmeyin, bu sınavlar da dönemler de biter; asil problem bu zamanlar tekrar geri gelmiyor. Önemli olan, ki-şisel gelişim, tecrübe, fırsat ve olanak yaratmak, bunların peşinden gitmektir. CK: Yetersiz değil, İTÜ’nün stratejisi dahilinde değil ancak isletme fakültesinden daha fazla seç-meli ders olanağı sağlanması, mezunlara yönetim bilinci kazandırılması konusunda faydalı olurdu.KA: Her programın daha iyisi yapılabilir ve her program gelişime acık olmalıdır. Ama ilk denek-lerden biri olarak açıkça söylenilirim ki benim için İmalat mühendisi ligi programı lisan prog-ramı olarak gayet yeterliydi. Yüksek lisansım sıra-sında ve meslek hayatımda, bu 4 yılda öğrendiğim birçok şeyin gerçekten çok faydasını gördüğüm için ayrıca çok mutluyum.BG: Biz ilk öğrenciler olarak biraz zorlandık. 2. sene okuduğumuz kitabi 4. sene tekrar gördük mesela, sonra 2 için fazla denildi değiştirildi filan. Makine mühendisliğindeki her konudan onlar kadar aldık fazladan endüstri ve isletme konula-rına da girdik. Programın yoğunluğu fazlaydı, ilk sene olduğundan sanırım makineden ayırmadı-lar, fazlasıyla verdiler her konuyu. Bizden sonra programda tekrar ayarlamalar yaptılar diye bili-yorum, dersler aynı olsa bile konularda değişik-liğe gittiler.OA: Zamanımızda birtakım eksiklikleri vardı el-bet. Aynı dersi, farklı isimle iki kez aldığımız bile oldu. Şimdi,10 yıl sonra, bu tip aksaklıkların ta-mamen ortadan kalktığını düşünüyorum. Aslın-da bütün olay, hocaların ne kadar verebildikleri ve öğrencilerin bunların ne kadarını kazanıp üs-tüne koyabildikleri ile ilgili, program falan hika-ye. Ama yine de, program bence yeterli.

Page 23: Daralan Dergisi 2. Sayı
Page 24: Daralan Dergisi 2. Sayı

22daralan

A tom Bombası”nın; İkinci Dünya Sa-vaşı'nı kesin biçimde noktalamak üze-

re gerçekleştirilip patlatılması uzantısında; nükleer enerjinin, enerji üretimi amacıyla kullanılması yönündeki çalışmalar yoğunla-şıyordu... Bomba birbirinden çok farklı, iki yoldan gerçekleştirilmişti. Birincisi, “doğal uranyumun”; asıl “fısıl” (yani parçalanabi-lir) olup; yüzde birden daha az bir oranda içerdiği (toplam 235 nötron ve protondan oluşan) Uranyum-235 atom çekirdeğinden yana, yüzde yüz, “zenginleştirilmesini” içer-mekteydi. Bu uğurda bir ekip (Tennessee Eyaleti'ndeki) Oak Ridge National Labora-tory'de, geceli gündüzlü çalıştı; bomba mal-zemesini hazırladı. Diğer yol; doğada bulun-mayan “Plutonyum-239” atom çekirdeğinin; doğal uranyumunun bir nükleer reaktörde ışınlanmasıyla elde edilmesini, içeriyordu. Bu amaçla, ünlü bilim adamı Enrico Fermi yönetiminde bir ekip (Đllinois Eyaleti'nde) Chicago'da, yeryüzündeki ilk nükleer reak-törü kurmayı ve çalıştırmayı başardı. Pluton-yum-239 üretimi, böylelikle gerçekleşiyordu. Olayların berisinde, hele o günün oldukça sı-nırlı dağarcığı itibariyle, sergilenen bilimsel, teknik ve teknolojik başarı; konuya birazcık olsun girmiş olanlar açısından, inanın, baş döndürücüdür. Plutonyum-239’un; üretildiği nükleer reaktör içindeki fevkalade “radyoak-

tif ” (ışınetkin) nükleer “yakıt elemanların-dan” sıyrılması; ayrıca, üst derecede müşkül bir teknolojik başarıyı sergilemekteydi. Nük-leer enerji, akıllara durgunluk verecek kadar çok yoğun bir enerjiydi. Atom çekirdeği par-çalanıyor; bu sırada “madde”, “enerjiye” dö-nüşüyordu.“Nükleer”, “çekirdeksel” demek. “Atom çekir-deği” içinde yer alan tepkimeler, bu açıdan “nükleer” sözcüğü ile anılır. Burada, “tepki-me” sözcüğünü, “reaksiyon”, “olay”, “vukuat”, anlamında kullandığımıza, dikkat edilebilir. “Atom Bombası”nın kökeninde, “ağır” atom çekirdeklerinin bölünmesine (füzyon) ilişkin tepkime, yer alıyor. Çekirdek bölünmesinden çıkan enerji, o açıdan, füzyon enerjisi olarak anılıyor. Öte yandan “hafif ” atom çekirdek-leri; Güneşimiz'de, keza tüm yıldızlarda ol-duğu şekliyle, kaynaşabiliyor ve nükleer füz-yon yani nükleer kaynaşma enerjisini, açığa çıkartıyorlar. “Hidrojen Bombası”nın köke-ninde, işte, böylesi bir “tepkime” (hafif atom çekirdeklerinin kaynaşması), yer alıyor. Bu arada, “Atom Enerjisi”, ya da “Atom Bombası” deyimlerinin (sırasıyla) “nükleer enerji” ve “nükleer bomba” deyimleriyle, yanlış biçim-de “anlamdaş” olarak kullanıldığını, belirte-yim. “Atom enerjisi” deyimi, nitekim, “atoma ilişkin enerji” demektir. “Atom çekirdeğine ilişkin enerji” demek, değildir. “Kömür ener-

ATOM BOMBASI

Page 25: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan23

”Gecmiste ve Bugun NUKLEER ENERJİ TARTISMASI”, Prof. Tolga YARMAN, 2011sözgelişi; “kömür atomunun” oksijenle bir-

leşmesinden kaynaklanıyor olup; esas ola-rak “atom enerjisi” deyimiyle anılabilecek, bir enerjidir. Bir “lazer bombası” yapılsa (ki lazer silahları üzerinde yoğun biçimde çalışılmaktadır), işte bu tam (lazer, atom düzeyinde bir olay olduğu için), “atom enerjisiyle” gerçekleşen bir bomba olur. O acıdan, “Atom Bombası”na, daha doğru olarak, “nükleer bomba”; bunun kökenin-deki enerjiyi işaret etmek üzere ifade olu-nan “Atom Enerjisi” deyiminin yerine de, “nükleer enerji” demek, uygundur. Her ney-se… Ster “fiston” (çekirdeksel parçalanma) yoluyla olsun, ister “füzyon” (çekirdeksel kaynaşma) yoluyla olsun; “nükleer enerji”,-dediğim açıdan, maddenin enerjiye dönüş-mesi bazında, çok yoğun bir enerji olma, özelliğindedir. Bakın, örneğin 1 kilogram Uranyum-235 içindeki atom çekirdekleri parçalanırsa; buradan 1000 Megawatt (ya da 1 milyon kilowatt) ya da yuvarlak Keban Barajımızın gücündeki bir santralin, bütün bir gün boyunca üreteceği kadar enerji, açı-ğa çıkar. Diğer bir deyişle, 365 kilogram, yani hepsi, neresinden bakarsanız bakın, bir kucak dolusu (uranyum, gerçekten yo-ğun bir metaldir) Uranyum-235’le, Keban Barajımızı, bütün bir yıl boyunca ürettiği kadar çok ısıl enerji sağlamak, mümkündür. Orta boy bir karpuz kadar Uranyum-235, ya da Plütonyum-239; koca bir kenti, yerle, bir edebilmektedir. Bu arada atom çekir-değinin, bir tırnak boyunun yüzmilyonda

birinin yüzbinde biri boyutunda olduğunu, anımsatabilirim. Sözünü ettiğim bütün ge-lişmeler, işte, böyle bir boyutta yer alan olay-lardan kaynaklanıyor. Müthiş, değil mi? Bu kadar küçük boyutları nasıl gözlemlediğimi-zi sorabilirsiniz elbette... İnanın, bu konuda çok tatminkar, hem kuramsal hem de bunları alabildiğine doğrulayan deneysel sonuçlar mevcuttur.

Page 26: Daralan Dergisi 2. Sayı

930’larda başlayıp 2. Dünya Savaşı yılların-

da hızlanan atom bombası yapma çalışmaları, 1945 yılının Ağustos ayı başla-rında ABD’nin ilk atom bombasını yapmayı başa-rarak Japonya’nın Hiro-şima kentinde kullanma-sıyla sonuçlanmıştır. 60 kg uranyum-235 içeren ve “little boy” ismi verilen bu bombanın patlaması sonu-cu 140,00 insan yaşamını yitirmiştir. Radyasyon ya-yılımının uzun süreli etki-leri ile de bu sayı 300,000’e ulaşmıştır. “Fat Man” isimli ikinci bomba içinse Kokura şehri hedef seçilmiş; ancak zayıf görüş koşullarından dolayı Nagazaki kentine atılmıştır. Patlama 22 kilo-ton TNT gücüne eşit 8 kg plütonyum-239 kullanı-larak gerçekleştirilmiştir. Sovyetler de yaptıkları ça-lışmalar sonucunda 1949 yılında ilk nükleer dene-meyi gerçekleştirmişlerdir.

1952 yılında ABD tarafın-dan “Little Boy”dan 700 kat daha güçlü Hidrojen Bom-bası üretilmiştir. Sovyetler hidrojen bombasını 1953 yılında, İngilizler ise 1957 yılında üretebilmişlerdir. Nötron bombası 1977 yı-lında yine ABD tarafından üretilmiştir. Günümüzde ise ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin Halk Cumhu-riyeti, Pakistan, Hindistan, Brezilya, Arjantin, Güney Afrika Cumhuriyeti, İsra-il, Kazakistan, Ukrayna ve Beyaz Rusya nükleer güce sahip devletlerdir. Strate-jik bombardıman uçağı ile atılacak olan nükleer, kim-yasal ve biyolojik silahların nispi etkilerini bir Birleş-miş Milletler çalışması aşa-ğıdaki gibi değerlendirmiş-tir:* Bir megatonluk bir nük-leer bomba 300 km²’lik bir alan içinde korunmasız halkın yüzde doksanını öl-dürebilir.

* 15 tonluk bir kimyasal si-lah 60 km²’lik bir alandaki halkın yüzde ellisini öldü-rebilir.* 10 tonluk bir biyolojik silah 100.000 km²’lik bir alandaki halkın yüzde yir-mi beşini öldürür ve yüzde ellisini hastalandırır.Bu etkiler, kimyasal ve bi-yolojik silahların geniş bir yüzeye yayılabildiği ve top-rak düzeyine ulaştığı du-rumlarda gerçekleşebilir. Nükleer silahların istenilen etkileri ise yer düzeyinde ya da arzu edilen yüksek-likte patlatılması ile sağla-nabilir. İkinci Dünya Sava-şı’nda kullanılan bir atom bombasını elde etmek için belirli bir çekirdek içinde bağlı enerjiyi açığa çıkar-tan nükleer füzyon prosesi kullanılır. Çekirdek içinde hapsedilmiş enerjinin açığa çıkması çok hızlı, miktarı çok büyük olduğundan, et-kisi çok büyüktür.

24daralan

1

Page 27: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan25

Atom Bombası Nedir, Nasıl Yapılır?

Öyle bir malzeme düşünün ki, atom çekirdeğinin özellikleri dolayısıyla, belli bir kütleye ulaştığında, kütlesini, kendi kendine ve bir çırpıda enerjiye dönüştürebilsin! İşte atom bombası budur. Kabaca basket topu kadar bomba malzemesiyle ortalık bir anda cehenneme çevrilebilir. Küp kadar bomba malzemesiyle, koca Keban Barajı'nın bütün bir yıl boyunca ürettiği kadar enerji, bir

çırpıda ya da kontrollü olarak, üretilebilir. Malum, imha maksatlı ilk iki atom bombası, 1945'te, Hirosima ve Nagazaki'de patlatıldı; o zamandan bu zamana, atom bombası ya da hidrojen bombası, genel deyişle, nükleer bomba, şükür ki, patlatılmadı. Hiroşima ve Nagazaki'ye farklı farklı iki bomba atılmıştı. Bunlardan birincisi, Plutonyum-239 Bombası, ikincisi ise, Uranyum-235 Bombası'ydı. Plütonyum-239 derken, toplam 239 nötron ve protondan oluşan, plütonyum atom çekirdeğini; Uranyum-235 derken de, toplam 235 nötron ve protondan oluşan, uranyum atom çekirdeğini, kastediyorum. Teknik ayrıntı bir yana, bu her iki madde de, pratikte, doğada bulunmuyor, yapay olarak elde ediliyor. Plutonyum-239 ve Uranyum-235, birbirinden çok farklı yollardan, her ikisi de çok farklı, ayrıca

fevkalade müşkül teknolojilerle elde olunuyor. Başlangıçta hangisinin daha kolay elde edilebileceği bilinmediği için, atom bombası yapımında her ikisi de ayrı ayrı kullanılmak, sonuçta ortaya çıkan bombalar ise, işte Hirosima ve Nagazaki'de ayrı ayrı denenmek istenmişti. Ne yazık ki öyle de yapıldı.

Bomba Malzemesi

Uranyum-235, doğada bulunan "doğal uranyumdan" hareketle, adına "zenginleştirme" denilen işlemle, elde olunur. Doğal uranyum, Uranyum- 235'den yana, çok fakirdir; bunun doğal uranyum içindeki payı, yüzde birin altındadır. Uranyum-235'den atom bombası yapabilmek üzere, doğal uranyumu, gayet külfetli bir teknoloji bazında, Uranyum-235'den yana, yüzde yüz zenginleştirmek gerekmektedir. Plutonyum-239 üretimi için ise, önce "doğal uranyumu" belli bir süre "özel bir nükleer reaktörde", "nötron ışınlaması" altında tutmak gerekiyor. Böyle bir reaktörün amacı, bir yandan plutonyum

Page 28: Daralan Dergisi 2. Sayı

BEYİNDE KUANTUM

Beyinde Kuantum Mekaniği İşler mi?

elişen teknoloji ve deneysel tekniklerle, özelleşmiş alt disiplinler de teorik ba-

kış açımız ileriye doğru gitmektedir. Zaman içerisinde bilişsel psikoloji moleküler sinirbi-lime doğru geçiş yaptı. Günümüzde, işlevsel beyin görüntülemeleri 1 mm kadar ayrıntılı biyolojik değerlendirmeye fırsat vermektedir. Ancak, tam resmi görmek için epey zamana ihtiyacımız var görünmektedir. Sinirsel akti-viteyi hücre altı moleküler mekanizmaya ve zihnin tümünü beyne bağlayan yapıştırıcının (glue) ne olduğunu bilmiyoruz. Oysa fizikte, maddeyi bir arada tutan yapıştırıcıların (glu-onlar) az çok ne olduğunu biliyoruz. Fiziğin

sinirbilime uygulanması yeni bir olay değil-dir. Kant, daha 1787’de, insan deneyimlerinin Newton fiziğinin belli özelliklerine benzedi-ğini öne sürmüştü. Ancak insan deneyimi-nin Newtonian olmayan yönleri de vardır ve açıklayacak olan kuantum mekaniğidir. Kant bugün yaşasaydı, elbette aynı fikirde olurdu. Daha yakın dönemde ise Hodgkin-Huxley ve Katz (1952), mürekkepbalığı sinir hücresi ana uzantısında (akson) potasyum iletimini fizik denklemleri ile tanımladılar. Bu denklemle sinir iletisinin elektriksel özelliklerinin yapay olarak modellenebileceği anlaşıldı. 1959’da Rall, dendritik dallanmalar kablo modelini geliştirdi. 1995 yılında doğal gerçekçi sinir ağları oluşturan GENESIS bilgisayar prog-ramı yapıldı. 1988’de ise üst kollikulustaki sinir hücrelerinden yapılan kayıtların vektör

ortalamaları ile göz hareketlerinin genli-ği ve yönü önceden tespit edilebildi. İleri matematiksel modellerle Apostolos Geor-gopoulos (1986), devinimsel beyin kabuğu sinir hücrelerinden yaptıkları kayıtlamala-rın ortalamalarını alarak, el ve kol hareket-lerini önceden tahmin edebildi. Bu işlemsel sinirbiliminin (computational neuroscience) önemli bir aşamasıydı. Yani, fizik ve mate-matik biz istesek de istemesek de sinirbilim alanına el atmaktadır.

Evet: Beyinde Kuantum Mekaniği İlkeleri İşler

lasik fizik bakışına göre, bizler tam an-lamıyla mekanik otomatlarız. Bizim her

fiziksel hareketimiz, bizi oluşturan zihinsiz temellerin arasındaki mekanik etkileşimlerle tam olarak önceden tahmin edilebilirdir. Ku-antum mekaniği ise insanı otomattan zihinli bir kişiliğe dönüştürür. Ama bunu bütün ku-antum fizikçileri yapmaz. Çoğunluğu “par-çacıkların içine düştüklerinden”, bütünden haberdar değillerdir. Klasik fizik için pasif olan bilinç (ve gözlemci) metafiziğin konusu olmaktan çıkar ve bilimsel alan olan kuan-tum mekaniğinin içine girer. İnsan aktif ka-tılımcı görevi üstlenir ve doğanın bir parçası haline gelir. Her beklenen veya niyetlenilen hareket, deneyimsel bir yanıt veya geri bildi-rim meydana getirir.Kuantum mekaniği ile Newton’un nereye gideceği önceden bilinebilen bilardo topları, beraberinde dalganın eşlik ettiği ve olasılıkla nereye gidebileceği bilinebilen toplar haline geldi. Ve modern fizikte “bilinçlilik soru-nu”, atomsal fenomenlerin gözlemlenmeleri ile iyice kendini ortaya koydu. Elbette her şeyi fizikle açıklamaya çalışmak ve “Ahlaki ve siyasi yanlışlıkların bile fizik yasalarını bilmemekten kaynaklandığını” ileri sürmek kadar aşırıya kaçabilir ve saçmalık olarak gö-rülebilir. En azından kesin olan bir şey varsa, E=mc^2 denkleminin ifade ettiği kütlenin enerjiye eşit olmasından fizikle beynimi-zin bir ilişkisi vardır diye düşünebiliriz! Si-nirbilimcilerin çoğunluğu, beynin bilinçle olan ilişkisini ortaya koymada klasik fiziğin yeterli olduğunu düşünürler. Bu bakış açısı, kuantum mekaniği temellendi-

G

K

Page 29: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan27

rilmeden önce doğru olabilirdi; fakat bugün için geçerliliği tartışmalıdır. Beynin çalışması ve insan davranışları, iyonik sinir ileticileri ve atomik işlemlere bağlı olduğundan, kuantum mekaniği de işin içine girmelidir. Örneğin; sinirsel elektrik uyarısı, sinir hücreleri arası kavşak yerine varınca kalsiyum iyonları hücre içine girer ve sinir ileticisinin salınımına neden olur. İyonlar ve iyon kanalları çok küçük boyutludurlar. Kanalların açılması ve iyon hareketi durumunda kuantum mekaniği kuralları, tıpkı diğer ortamlardaki iyonik atomların hareketinde devreye girdiği gibi, kuantum mekaniksel bir olaydır. Ardından, içeri giren iyonlar sinir ileticileri içeren keseciklerden salınıma neden olurlar (ya da olmayabilir). Salınan sinir ileticileri, algılayıcılara etki edebilir (ya da etmeyebilirler). Bu davranışlar kuantum olasılık yöntemleri ile belirlenebilir. Tek bir sinir sonlanmasında olabilecek böyle bir kuantum etkisi önemsenmeyebilir, ancak 1015 sinir hücresi arası bağlantı (sinaps) içeren bir beyinde bu durum gerçekleştiğinde, klasik fizik bunun ne anlama geldiğini açıklamada yetersiz kalır. Özel bir fiziksel süreci kendinde barındırmayan bir varlığın, bir bilincinin olması imkânsız görünmektedir ve bunun aramanın yolu da daha derinlere inmektir.

Benzerlikler

avid Bohm’a göre kuantum mekaniği ile bizim içsel deneyimlerimiz ve düşünce

süreçlerimiz arasında sıkı bir benzer-lik vardır. Bu nedenle, kuantum mekaniği zihin çalışmasında önemli rol alabilir. Bu benzerlikler arasında, dil ve düşüncelerin kelimelerden oluşması gibi, dünyayı oluş-turan klasik fizik daha alt alan ve parça-cıklardan oluşur. Düşünce ve dil, temel yapıların analizi ile incelenebilir. Bunun yanında dil bütüncüldür (holistik). Kavram ve kelimeleri bireysel olarak ele alamayız. Aynı şey düşünce için de geçerlidir. Kuan-tum mekaniğinde tüm evren, düşünceler gibi, “tek ve bölünemez bir bütündür”. Her madde altı parçacığın bireysel özellikleri vardır. Kelimelerin de kendine ait özellik-leri vardır. Düşünce işlemleri ve kuantum teorisi klasik limiti arasında da benzerlik vardır. Kuantum seviyesindeki hareketler kesiklidir, oysa klasikte devamlıdır. Her gün yaşadığımız düşünceler gibi kuantum teo-risindeki dünya da bölünemezdir. Bireysel kuantumların tahmin edilemez davranışla-rı, sigorta şirketlerinin kullandığı istatistik-lere benzer. Birçok kuantum ele alındığında, olasılık hemen hemen kesin olarak hesapla-nır. Bu aynı, sigorta şirketlerinin yaptığına benzer. Büyük bir grup içinde, bir kişinin ortalama yaşam süresi hesaplanabilir, ama tek bir kişinin yaşam süresini tespit etmek imkânsızdır. Mantıksal düşünce işlemleri ve klasik fizik mantığı arasında da ben-zerlikler vardır. Herhangi bir mantıksal işlem parçalara ayrılarak analiz edilemez. Parçalara ayırmak anlamını değiştirir veya bozar. Bu, mantıksal düşünceler için de ge-çerlidir. Mantıksal düşünme olmaksızın, bizim düşüncelerimizin sonuçlarını aktar-mak mümkün olamazdı ve gerçekliklerini kontrol edemezdik. Tıpkı kuantum teorisi-nin sonuçlarının klasik bir limitle ifadesine benzer. Ancak, temel bazı düşünce işlemle-ri mantıksal olarak tanımlanamaz.

D

Page 30: Daralan Dergisi 2. Sayı

28daralan

u nedenle, ilham denilen şey bir anda ge-lir. Genellikle uzun ve başarısız araştırma

ardından ortaya çıkar. Bu durumda, sıradan mantıksal düşünme süreçleri kullanılmaz. Bu kuantum sıçraması ile benzerlik gösterir. Da-vid Bohm’a göre, yeni fikirlerin keşfi, kuantum benzeri genel düşünme (bölünemez mantıksal adımlar) ile olur. Genel düşünme mantıksal düşünme aşamaları kullanır. Temel ya da basit düşünme ise iyi tanımlanmış kavramsal terim-leri kullanır. Genel olarak bakıldığında, beyin-deki fiziksel aktivitenin iki seviyesi vardır: klasik ve kuantum seviyesi. Bu düşünce süreçlerimize benzer. Mantıksal ifadelerle ve nörofizyolojik terimlerle tanımlanabilen klasik fizik seviyesi (iyon akımı, aksiyon potansiyeli, sinir ileticisi oluşumu, salınımı…) ve temel düşünme süreç-lerini (deneyimler, ağrı acı, hoşluk hissi, tat gibi) oluşturan kuantum mekaniği seviyesi. Zihnin tipik bir durumu her ikisini de bir arada içerir. Zihnin farklı durumları, bu iki seviyenin fark-lı çalışma ağırlıkları ile ilişkili olabilir. Zihin ve madde arasında asla keskin bir ayrım yapa-mayız. Sonuçta, ne “maddeden” ayrılabilecek bir zihin vardır ne de “zihin”den ayrılabilecek bir madde vardır. Kuantum mekaniği ile dü-şünce işlemleri arasındaki benzerlik, kuantum teorisini anlamamızı sağlayabilir (bu çıkarım fizikçinin bakış açısı ve ihtiyacıdır, sinirbilimci için önemsizdir). Sinirbilimcilere lazım olan ise benzerliğin düşünce süreçlerini doğuran beyni anlamamızı sağlamasıdır. Diğer bir kuantum mekaniği ve sinir sistemi ilişkisi nedeni, zihni ve beyni anlama çağında bir de Kuantum Rö-nesansı olmasıdır. Kuantum mekaniği zihnin önemsemediğimiz özelliklerini anlamamıza yardım edebilir. Beyni ve zihni anlamak için, klasik fizik yaklaşımımıza kuantum mekaniğini ekleyecek olursak +1 puan daha önde olabiliriz. Fizik ve kimya yasalarının doğruluğunu kontrol edebildiğimiz her yerde bu yasaların canlılar için de geçerli olması gerekir. Canlı organizma-ları birer fiziksel ve kimyasal sistem olarak kabul ettiğimizde, onların da bu sistemlerin kuralla-rı dahilinde davranmaları beklenebilir. Niels Bohr, Erwin Schrödinger, Walter Heitler ve Max Delbrück gibi önemli fizikçiler biyolojik süreç-lerin ancak kuantum kuramı modeline

göre tanımlanabileceğini ileri sürmüşlerdi. Ancak, bu anlayış biyoloji alanında bir türlü yandaş bulamamıştı. Yıldızlardaki atomlarda işleyen fiziko-kimyasal kurallar ve kabul-ler ne ise, beynimizi oluşturan atomlar için de aynı kurallar geçerlidir. Yıldız tozlarının artıklarından oluşan bizim bedensel yapı-mız ve sinir sistemimiz farklı kurallara tabi değildir. Mineraller, bitkiler ve hayvanlarda aynı maddeden yapılmıştır ve aynı kurallar içindedirler. Biyologlar hayata ilişkin her şeyi ellerinden geldiği kadar kimyaya bağlamaya çalışmaktadırlar; kimyanın ardındaki kuram da kuantum kuramı ve elektrodinamiğidir. Kuantum kuramı, kimyanın tümünü ve nes-nelerin çeşitli özelliklerini açıklayabilmesin-den dolayı çok başarılı kabul edilir.Bu benzerlikler tesadüf müdür? Genel olarak bakıldığında “oluş ve işleyiş” arası bu 3+1 bo-yutlu evrende ciddi farklar yoktur. Dolayısı ile benzerliğe çok şaşırmamak gerekir, ama bir anlam aramak gerekip gerekmediği esas sorudur. Evrenin işleyişinde, var oluşunda başlayan kuantum mekanik kanunları neden içinde var olan maddesel beyinler için geçerli olmasın ki? Ancak, canlı organizmanın ve si-nir sisteminin kendine özgü karmaşıklığı öy-lesine cesaret kırıcıdır ki, fizik ve kimyanın sinir sistemini tam olarak tanımlayıp tanım-layamayacağı sorununu ortaya çıkmaktadır. Bohr’un belirttiği gibi, canlı organizmaları, fizikçi açısından mükemmel yorumlayabile-cek bir tanım belki hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Ancak, maddenin içyapısın-dan yukarı doğru gidildiğinde cisimler fiziği-ne, kimyaya ve sonunda da biyolojiye varırız. Tersi yönde gidince atomun iç parçacıklarına ulaşırız. Beynin kendisine fiziko-kimyasal bir mekanizma gibi davranacak olursak, bü-tünlüğünden daha derinlerine bakmamız ge-rekecektir. Klasik fizikten bahsederken, san-ki bizden tamamıyla ayrı olan bir şeyden söz eder gibi davranmamıza rağmen, kuantum mekaniğinin girdiği sistemde ise, insandan bahsederken, bizden ayrı değil de bizim de içinde olduğumuz bir sistemden bahsederiz.

B

Page 31: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan29

ysa, gerçekte insan ve beyni aynı olma-sına rağmen, klasik ve kuantum meka-

niksel yaklaşımları göz önüne aldığımızda farklı bakış açılarına geçeriz.Fiziğin sonuçları deneysel ve kuramsal ba-kımdan oldukça güvenilir biçimde sağlama alınmıştır. Geleneksel fiziğin nesneleri çeşit çeşit, karışık ve düzensiz bir görünüm sunsa-lar da, kaotik sistemlerin ifade ettiği anlam-da karmaşıklık göstermezler, kısmen daha basit bir durum sunarlar. Bugün için beynin çalışmasını ve bilinci açıklayabilmek için yeni moleküller ve beyin yapıları bulmayı ummaktan ziyade, moleküllerin etkileşimin-de yeni düşünceler bize daha çok yardımcı olacaktır. Bu anlamda kuantum mekaniksel yaklaşım yeni bir yol açabilir. Beynimizde taşıdığımız atomların aslında yıldızlarda olanlardan bir farkı olmadığını ya da onların yıldız tozlarının kalıntılarından oluştuğunu düşünürsek, ister istemez fizik kurallarına bağlı doğanın, aynı kanunları beyin için de işlettiğini düşünürüz. Sinir sistemindeki ha-berleşme, kimyasal sinir ileticilerinin, hüc-reler arası bağlantı noktalarında (sinaps) hareketi ile ortaya çıkar. Bu sinaptik yapılar makroskobiktirler. Kimyasal ileticilerin de %95’i peptid yapısındaki makroskobik yapı-lardır. Mini proteinler 100 aminoasit kadar yapıdan oluşur ve en fazla 10 bin atomik kütle ağırlığındadırlar. Çoğunun boyutları ise 10 nm kadardır. Heisenberg’in belirsiz-lik ilkesi düşünüldüğünde, bir peptidin yeri Δs=Δv.Δt=0,63 mm’dir.

Bu değer, peptidin etki edeceği algılayıcısına (reseptör) göre çok geniş bir mesafedir. Bu nedenle, kuantum belirsizlik ilkesi sinir ileticilerinin algılayıcılarına etki etmesinde göz önüne alınabilir. Yine peptidlerin üst üste binmesi de (kuantum üst üste binme=süperpozisyon) olabilir. Ayrıca, sinir ileticileri davranışlarımız ve karar vermelerimizde etkisi olduğundan, kuantum belirsizlik/olasılık ilkelerinin devreye giriyor olması mümkündür. Sinir hücreleri zarında yer alan x-çapındaki bir kanaldan, kalsiyum iyonu sinir sonlanışına (pre-sinaptik bölge) girdiğinde, Heisenberg’in belirsizlik ilkesine göre, momentumu ћ/x, hızı (ћ/x)/m olarak ifade edilebilir. Uzaysal yayılma zamanı, t=200 mikrosaniye (bu kanal açılması ile sinir ileticisi salınımı arasındaki süredir) ve yayılım mesafesi x=1 nm alındığında dalga fonksiyonu 0,04 cm (diğer ifade ile binde 4 cm) bulunur. Bu kalsiyum iyonunun çapı olan santimetrenin yüz milyarda birine göre (1/100.000.000 cm) hayli büyük bir değerdir. Bu değer kalsiyum iyon çapının 100 milyon katı geniş bir bölgeye etki edebilir anlamına gelir. Yani, bir kalsiyum iyonu kendi etki bölgesinin dışındaki kanallar üzerine de olası bir etki gösterir. Bir kalsiyum iyonu için bunun bir önemi olmayabilir ama trilyonlarca kalsiyum iyonu düşünüldüğünde bu bütüncül ve birbiri ile sıkı ilişki içinde bir beyin çalışması oluşturabilir. Anlaşılacağı üzere, beynin çalışma mekanizmasında kuantum mekaniğinin devreye girmesi yadsınamaz.

O

Page 32: Daralan Dergisi 2. Sayı

30daralan

Kuantum mekaniksel olarak, her iyon kanalı tek bir kanal olarak ele alınamaz. Bir iyon seçici olarak bir kanaldan geçse de, aslında birçok ka-nal bir arada beyinde bütüncül etki oluşturur. Kuantum dolaşıklık + ye-rel olmama +belirsizlik bir arada etki eder.

irçok ilaç bedenimizde, peptid-lerle ve sinir ileticileri ile yarışa-

rak, onların etki edeceği algılayıcılara etki eder. İlaç moleküllerinin birçoğu, yapılarının çok küçük olmasına kar-şın, çok büyük kuantum mekanik ko-num belirsizliği gösterebilirler. Örne-

ğin, endorfinler vücutta üretilen morfin benzeri ağrı gidericilerdir ve peptid yapısındadırlar. Naloksan ise endorfinlerle aynı yere etki eden karşıt bir ilaçtır. Endorfinler ağrı giderirken, naloksan ağrıyı geri getirir. Her ikisi arasında kuantum üst üste binmeli bir yarış olabilir ve sonuçta ağrı veya haz (ağrı yok) gibi öznel deneyimler ağırlıklarına göre oluşabilir. Eğer sinir hücreleri arasındaki (sinaps) sinir ileticileri salınımını kuantum mekaniksel olarak ta-nımlayabilirsek, beyindeki sinaptik olayların toplamı “bütüncül beyin dalga fonksiyonu”nu verebilir. Zamanın herhangi bir anında, gözlemlenen olayların olası durumlarının üst üste binmesi söz konusu olabilir. Yani, beyinde, herhangi bir zamanda alternatif seçimlerin tümü bir arada bulunur. Uygun uyarıcı geldiğinde, alternatiflerden biri seçilir. Beyinde bir bütün olarak sinirsel kuantum aktivite örüntüsü oluşabilir. Bilinçli algılama ise bunların hissedil-mesi olabilir. Böylesi bir model özgür irade ve seçim kavramını çok rahatlıkla açıklayabilir. Ancak, beyinde kuantum mekaniğinin işlemesi için bazı fiziksel şartların olması gerektiği öne sürülür. Kuantum mekaniğinin işleyebileceği yapılar; 1. uzak mesafelere yayılabilmeli, 2. çevreden iyi yalıtılmış olmalı, 3. çok kısa sürede kuantum durumlarının ortaya çıkmasına izin verebilmeli, 4. bütün beyin sinir hücrelerinde bulunan bir özellikte olmalıdır. Elimizde, bunların bir kısmını karşılayan kuantum beyin teorileri vardır.

Kuantum beyin teorileri, öne sürüldükleri kişiler ve tarihler1. Sinapslarda elektron tünellemesi - Walker, 19702. Dendritik ağlar – Holografik beyin modeli- Pribram, 19713. Sinir hücresi suyu-kuantum alan düzenlenişi- Stuart, Takahashi ve Umezawa, 19784. Sinapslardaki mikro tünellenen yerler- Psikonlar- Eccles, 19865. Sinir hücresi zarı Bose-Einstein Yoğunlaşması - Marshall, 19896. Beyin durumlarının algılanması - Lockwood, 19897. Sinaps öncesi kesecik salınımı –Kuantum belirsizlik- Beck/Eccles, 19928. Sinir hücresi proteinleri- Conrad, 19929. Mikrotübüller – Kuantum eşdurum - Hameroff, 199410. Düzenlenmiş su - Superradians - Jibu/Yasue, 199411. Kalsiyum iyonları – Dalga fonksiyonu çökmesi - Stapp, 199412. Mikrotübüller – Kuantum hesaplama/nesnel indirgenme-Penrose/Hameroff, 199513. Dendritik ağlar – Kuantum bellek-Yasue, 199514. Kuantum bilişsellik ve kuantum duyusal girdi- Globus, 199515. Hücre zarı lipitleri- Kuantum girişim - Wallace, 199616. Hücreler arası sıkı bağlantılarda (Gap Junction) tünelleme - Hameroff, 199817. Mikrotübüller- Biofoton emisyonu - Hagan, 1998

B

Page 33: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan31

Hayır: Beyinde Kuantum Mekaniği İşlemez

970’li yıllardan beridir, pek çok yazar Zen gibi doğu mistisizminin kuantum-

mekaniğinde kullanılan kavramlarla yakın ilişkisini öne sürmüşlerdir. Ancak, bun-ların çoğu hayalidir ve bilimsel tabandan yoksundur. Özellikle, kuantum mekaniği ve “kuantum” adı birçok para getirecek işin önüne önemli bir sıfat olarak eklenmektedir. “Kuantum NLP, Kuantum Düşünce Tekniği, Kuantum İş Yönetimi, Kuantum Tantra-Seks, Kuantum Cilt Bakımı, Kuantum Tıp, Kuan-tum Reform” gibi saçmalıklar olarak... He-men her yeni şeyden çekici bir “kuantum kokusu” yayılmaya başlar. Çünkü kuantum kelimesi başlı başına gizemlidir ve çoğu kim-se ne ifade ettiğini anlamaz. Kuantum meka-niğinin temel özelliklerini anlatan bir fizik kitabını incelediğinizde, rastlantısal olarak elinize alacağınız sinirbilimler üzerine yazıl-mış bir kitaptan daha çok “gözlemci, bilinç, gözleyen” gibi terimlerle karşılaşırsınız. Buna karşılık, sinirbilimleriyle ilgili bir akademik kitabı incelediğinizde, kuantum mekaniğinin bahsettiği temel iddialardan hiçbirini göre-mezsiniz. Örnek mi? Bazı popüler fizik ki-taplarındaki konu başlıklarına bir göz atalım: Roger Penrose’un Kralın Yeni Usu adlı eseri: Beyin gerçekte neye benzer?, Bilincin yeri nerede?, Ayrık beyin deneyleri, Kör nokta, beyin faaliyetlerinde kuantum mekaniğinin rolü var mıdır?, Usun fiziği nerede yer alır? Diğer bir kitabında ise (Büyük, Küçük ve İn-san Zihni); Fizik ve Zihin, zihinsel etkinlik ve kuantum mekaniği başlıkları yer alır. Di-ğer tanınan fizikçi olan Paul Davies’inTanrı ve Yeni Fizik adlı eserinde, özgür irade ve belirlenimcilik/zihin ve ruh/benlik... Bü-tün bunlara ilave olarak, son on yılda fizik alanında uzman biliminsanlarının kuantum mekaniği ve beyin konusunda yazdığı birçok kitap vardır. Oysa, kuantum mekaniği mad-deyi temel seviyede tanımlayan en büyük teoridir. Ancak bazıları onun bundan daha fazlasını yaptığına inanır. Bilincin temeline kuantum mekaniğini yerleştirirler. Kuantum mekaniği beyindeki atomları anlamak için gereklidir.

ynı durum bir taştaki atomları anla-mak için de gereklidir. Ancak, taşın

bilinci hakkında kuantum mekaniği ile bir çıkarım yapılması gerekmez. Dolayısı ile bilincin doğasını anlamada kuantum fiziği doğru bir başlangıç değildir. Bazı yazarlar, kuantum mekaniğinin görünmez gizinin bir hayli çelişkiye neden olduğu, ciltleri aşan anlamsız iddiaların çoğaldığını, aklı başında bir fizikçinin bunlara yanıt vermek için nereden başlayacağını bile kestiremez hale geldiğini öne sürerler.Kimileri, “yeryüzündeki hayatın bir ku-antum sıçramasıyla başladığının”, “özgür iradenin” ve “bilincin” kuantum mekani-ğinden ileri geldiğinin iddia edilmesine başkaldırır. Bunların altında yatan düşün-ce, “anlaşılmaz” olayları, yine “anlaşılmaz” nedenle kuantum mekaniğine bağlama gi-rişimidir. Ancak, kuantum mekaniği hiç de anlaşılmaz değildir. Fakat çok şaşırtıcıdır. Alwyn Scott (1996), kuantum teorisinin beyin ve bilinç arasındaki ilişkiyi anlamada önemli rolü olduğu fikrine karşı çıkar. Ona göre, doğrusal olmayan (nonlinear) klasik fizik, bilincin fiziksel temelini anlamak için yeterli ve daha önemlidir. Scott’a göre “sıvı su temel olarak gaz hidrojen ve oksijenden farklı değildir”. Bu farklılık kuantum alan teorisine göredir. Kuantum alan teorisi genelde doğrusal olmayan alan eşitlikleri-dir ve daima belli istatistiksel değerler için doğrusal dalga fonksiyonu denklemleridir. Doğrusal olmama, dalga fonksiyonu denk-leminin doğrusallığı ile engellenemez.

Dr. Sultan Tarlaci’ nin “Kuantum Beyin: Bilinç-Beyin Sorununa Yeni Bilimsel Yak-laşım” kitabından alınmıştır.

1 A

Page 34: Daralan Dergisi 2. Sayı

32daralan

Y. Doç.Dr. Ali GÖKŞENLİ, Araş. Gör. Ergin KOSA

Tahribatsız Muayene Yöntemleri

Tanım olarak Tahribatsız Muayene Yöntemi (TMY), “Malzemeyi tahrip etmeden yüzeyin-de veya içinde bulunabilecek hataların (sürek-sizliklerin) tespit edilmesidir”. TMY, muayene sonrası servisteki ürüne zarar vermeden ürü-nün kullanılmasına devam edilebilinmesi, ba-zılarının kolay, hızlı ve ekonomik olması gibi avantajlara sahiptir. TMY ürünün imalatından, kullanılmasına kadar geçen sürenin her aşama-sında kullanılabilmektedir. TMY günümüzde imalat (dövme, döküm, kaynak), otomotiv, ha-vacılık (bakım-onarım ve parça imalatında), inşaat-yapı, köprü bakımı, boru imalatı, demir yolları, endüstriyel binalar (nükleer reaktörler) gibi alanlarda yaygın bir şekilde uygulanmak-tadır. Peki “Tahribatsız Muayene Yöntemleri-ni” neden kullanırız? Neden bizim için ürünün yüzeyinde veya içinde çatlak gibi hata ve sürek-sizliklerinin varlığı önemlidir? Bu soruya cevap verebilmek için TMY nerelerde kullanıldığına bakmalıyız. Örneğin, TMY ürünün ilk aşaması olan imalatta safhasında kullanılmaktadır. Kay-naklı basınçlı kaplarda %100 tahribatsız muaye-ne istenmektedir. Özellikle döküm sonrası yapı içinde döküm kusurlarını, boşluklarını tespit et-mek için TMY kulanılmaktadır [1]. Hatalı parça mümkün olduğu kadar erken teşhis edilerek, bu hataya neden olan yanlışlar tespit edilip sonraki aşamalarda benzer hataların oluşması önlenmiş olunmaktadır. Bu sadece hurda miktarını azalt-mamakta aynı zamanda imalatta maliyetlerin azalmasına da neden olmaktadır. İmalatı ta-mamlanmış ürünlere TMY uygulanmasının ne-deni ise, ürünün ilgili mühendislik standartla-rına ve teknik şartnamelere uygunluğu kontrol edilerek, birnevi ürün kalitesinin belgelenme-sidir. Buraya kadar bahsedilen TMY kullanım nedenleri daha çok imalat ve kalite kontrol ile ilgili. Oysa teknik sistemleri kullananlar için önemli olan, sistemlerin servisi esnasında belir-li dönemlerde Tahribatsız Muayene Yöntemi ile kontrol edilmesidir. Belirli periyodlarla gerçek-leşitirlen bu kontrollerde teknik sistemlerin kri-tik parçaları muayene edilmektedir. Bu muaye-

nelerde amaç parça yüzey veya içinde herhangi bir hatanın (çatlağın) mevcut olup olmamadığı-nın incelenmesi, bir çatlak varsa da bu çatlağın konumunun ve boyutunun tespit edilmesidir. Tespit edilen çatlağa rağmen sistemimizin güve-nilir bir şekilde kullanılıp kullanılamayacağı so-rusuna cevabı ise “Kırılma Mekaniği” vermek-tedir. Çatlak içeren malzemelerin davranışlarını da inceleyen bu bilim dalı, bize belirli çatlak boyundaki malzemenin nasıl özellikler göstere-ceğini açıklamaktadır. Belirli bir çatlak boyuna ulaşdığı zaman (ki biz bu çatlak boyuna kritik çatlak boyu diyoruz), çatlağın boyu aniden bü-yür, ses hızına ulaşır ve yapımız, tehlikeli hasar türü olan gevrek kırılma sonucu hasara uğrar. Katastrofik bir kırılma olan gevrek kırılmayı önlemek için özellikle kritik olan elemanlara çatlak kontrolü sürekli olarak gerçekleşitiril-melidir. . Burada bilmemiz gereken, bakımda tespit edilen bir çatlağın, bir sonraki bakıma kadar, dinamik zorlanmalar altında nasıl iler-leyeceğidir. Bu durumda çatlağın; malzemeye, uygulanan gerilme genliğine ve çatlağın tipine bağlı olarak, ilerleme hızı tespit edilmelidir. Pa-ris-Eroğan denklemi olarak da bilinen ifadeyle, her bir çevrim sonucunda çatlağın ne kadar ilerlediği tespit edilebilinmektedir. Burada ma-alesef söylemek zorundayım ki, İTÜ Makine’de öğretim üyeliği de yapmış olan Erdoğan hoca-mızın yurtdışındaki doktora öğrencisi olan Pa-ris ile geliştirdiği ve çatlak ilerleme hızının he-saplanabildiği ünlü “Paris-Erdoğan Denklemi”, yurtdışı kaynaklarında sadece “Paris Equation” olarak geçmektedir. Çatlak ilerleme hızı da göz önüne alınarak, hata içeren parçanın ne zaman tekrar TMY ile kontrol edileceği veya değiştiril-mesi gerektiğine karar verilir. Karar verilirken elemanın ne kadar kritik bir eleman olduğu, bu elemanın hasara uğraması sonucu ne gibi kayıp-ların yaşanabileceği de göz önüne alınmaktadır. Belirli dönemlerde uçakların hangara çekilmesi veya köprülerin trafiğe kapatılıp stratejik bölge-lerin muayene edilmesi bunlara örnektir.

Tahribatsız muayene yönteminin önemi

Page 35: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan33

Y. Doç.Dr. Ali GÖKŞENLİ, Araş. Gör. Ergin KOSA

Tahribatsız muayene yöntemleri

Yukarda önemi belirtilen tahribatsız muayene yöntemlerini genel olarak ikiye ayırabiliriz. İlki yü-zey ve yüzeye yakın bölgelerde hataları tespit eden, diğeri ise malzemenin içinde bulunan hataları tespit eden yöntemlerdir. Her bir yöntemin farklı çalışma prensibi olmakla beraber tüm istekleri karşılayan tek bir metod bulunmamaktadır. Bu nedenden dolayı hangi muayene yöntemini seçe-ceğimize karar vermeden önce, her bir yöntemin artı ve eksiklerini bilmek zorundayız. Aşağıda kullanılan başlıca tahribatsız muayene yöntemleri kısaca tanıtılmıştır.

Gözle Analiz

Öncelikle hasara uğrayan parçanın yüzeyine baktığımızda eğer çatlak yüzeye açıksa ve göz-le görülebilecek büyüklükteyse diğer tahribat-sız muayene yöntemlerini kullanmadan çatlağı tespit etmemiz söz konusu olabilir. Ancak her zaman bu durum mevcut olmayabilir. Çatlak, ulaşamayacağımız bir bölgede olabileceği gibi, kullandığımız parçanın iç kısmında veya gözle görülemeyecek kadar küçük olabilir [2]. Bilin-melidir ki insan gözünün çözünürlülüğü 0,2 mm’dir.

Penetran Sıvı Yöntemi

Öncelikle süreksizliğin yüzeye açık olması ge-rekmektedir. Muayene edilecek parça yüzeyi temizlenerek kir, yağ ve pastan arındırılır. Te-mizlenen parça yüzeyine penetran sıvı uygula-nır ve 10 dakika kadar beklenir. Kapiler etki yar-dımıyla penetran sıvı süreksizliğin içine sızar. Penetran sıvının geri kalan kısmı çözücülerle temizlenir. Daha sonra yüzeye developer uygu-lanır. Developer, kapiler etkiyle sızan penetran sıvıyı emerek yüzeye çıkarır ve florans renkte görünmesini sağlar. Parça içerisindeki çatlaklar bu yöntemle tespit edilemez. Tüm metallere uy-gulanabilir ve ferritik olmayan metallerde yüzey çatlakları için en uygun metottur. Aşırı pürüzlü ve gözenekli yüzeylerin testinde düzgün sonuç alınamaz ve hassasiyeti düşüktür [3].

Page 36: Daralan Dergisi 2. Sayı

34daralan

Manyetik Parçaçıkla Muayene

Demir, kobalt gibi ferromanyetik özelliğe sahip mal-zemelerin tahribatsız muayene yönteminde genellik-le yüzey ve yüzeye yakın alandaki çatlakların tespi-tinde kullanılmaktadır. Ferromanyetik malzemelerin manyetik iletkenligi iyidir. Muayene edilecek par-çanın yüzeyi temizlenir. Mıknatıslama işlemi akım geçirilerek gerçekleştirilir. Manyetizasyon sırasında manyetik alan çizgileri çatlaklarda olduğu gibi daha az iletken bir bölgeye geldiginde, değişen manyetik iletkenlikten dolayı bir manyetik alan saçılması oluş-tururlar. Manyetik alandaki bu değişim, manyetik partikül muayenesinin temelini oluşturur. Yüzeyde-ki çatlak, manyetizasyon sırasında yüzeye kuru veya süspansiyon içerisinde uygulanan ve serbest olan demir oksit tozlarını çeker ve hatalı bölge üzerinde manyetik bir köprü oluşturur. Bu şekilde çatlak veya malzeme ayrılması üzerinde oluşan toz yığını göz-le görülerek hatalı bölge olarak tanımlanabilir. Bu yöntemin üstünlükleri, yüzeydeki pisliklerin mua-yene hassasiyetini etkilememesi ve segregasyonların da tespit edilebilinmesidir. Zayıf yönleri ise, sadece ferromanyetik malzemelere uygulanabilinmesi, bü-tün doğrultulardaki hataların tespit edilebilinmesi için değişik doğrultularda seri manyetikleştirme yapma ihtiyacı, uygulanan manyetiklenmeden dola-yı parçanın aşırı ısınmasıyla malzemenin mekanik özelliklerinin olumsuz etkilenebilmesidir. Manyetik Partikül Çatlak Kontrol yöntemi döküm, dövme ve kaynak dikişi kontrollerinde yoğun olarak kullanıl-maktadır [4].

Ultrasonik Muayene

Yüksek frekanslı (20.000 Hz üzeri) ses dalgalarıyla malzeme kontrol yöntemidir. Malzeme içine gönderilen yüksek frekanslı ses dalgaları homojen malzeme içinde önemli bir kayba maruz kalma-dan yayılırlar. Ancak ses yolu üzerinde bir engele çarparlarsa yansırlar. Çarpma açısına bağlı olarak yansıyan sinyal alıcı başlığa (prop) gelir. Alıcı başlığa yansıyan sinyal, ultrasonik muayene cihazının ekranında dalga çizgileri (eko) oluşturur. Yankının konumuna göre yansıtıcının muayene parçası içindeki konumu tespit edilebilinir. Yankı sinyalinin şekline ve yüksekliğine bakılarak yansıtıcının türü ve büyüklüğü hakkında da bir yorum yapmak mümkün olabilir. Metalik veya metalik olmayan malzemelerin iç çatlak tespiti için kullanılabilir. Ayrıca parça kalınlığının tespitinde de tercih edi-lebilinir. Parça yüzeyi probun rahat bir şekilde gezdirebilmesi için prop öncelikle temizlenip yağ-lanır ve parça yüzeyinde gezdirilir. Prop, bir monitöre bağlıdır. Prop parça yüzeyinde gezdirilirken monitörde farklı ekolar gözlemlenir. Bunlar dip ekosu ve ikincil geri yansıyan ekolardır. Malzeme içersinde çatlak var ise probdan yollanan ses dalgaları çatlağa çarpıp geri yansır ve bunun sonucun-da oluşan ekolara “İkincil Eko” denmektedir. Deneyimli bir usta aynı prensip ile malzemeye çekiçle

Page 37: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan35

vurarak da gelen sese göre de parça içerisinde süreksizlik tespit edebilir [5]. Bu yöntemin üs-tünlikleri, yüksek hassasiyette olması, yani çok küçük çatlakları dahi tespit edebilmesi, kalın parçaların analizine imkan vermesi, kusurun büyüklüğünü ve konumunu gösterebilmesidir. Eksi yönleri ise, ani kesit ve profil değişimlerin okumayı güçleştirmesi, yüzeye çok yakın küçük hataların probun “sağır” bölgesinde kalarak çat-lağın tespitinin güçleştirmesidir.

Girdap akımları ile muayene

İçinden akım geçen bir iletkenin etrafı bir manyetik alanla çevrilidir. Bu manyetik alanın gücü, kendini oluşturan bu akımla doğrudan ilişkilidir. Şayet elektrik iletkenligine sahip bir malzeme bu manyetik alan içerisinde bırakılırsa, malzemenin içersinde bir gerilim indüklenir. Malzeme iletken olduğunda bu gerilim malzemenin içerisinde bir akım indükler. Bu akım “Eddy current” (Eddy akımı ya da Girdap Akımı) olarak bilinir. Eddy akımı kendini oluşturan akımın özellikleri-ni taşır fakat doğrultusu terstir. Eddy akımının etkilediği derinlik frekansın artmasıyla azalacaktır. Eddy akımları şayet çatlak, boşluk, yüzey hasarları veya hatalı kaynak birleştirmeleri gibi malze-me kusurları ile karşılaşırsa, akışın olması gerektigi doğrultuda yayınamazlar. Bunun sonucunda manyetik alanda bir değişiklik oluşur ve buna bağlı olarak test bobini de reaksiyon verir. Eddy current muayenesinde bu kavram malzeme hatalarının tespitinde kullanılmaktadır. Bu yöntemin üstünlükleri, yüzeysel veya yüzeye yakın iç hataların ve çatlak derinliğinin tayin edilebilinmesi, yüzey pisliklerine karşı hassas olmaması, test esnasında deney parçası ile temasa gerek olmaması, yüksek sıcaklıklarda dahi muayenenin yapılabilinmesidir. Ancak iletken olmayan malzemelerde uygulanamaması, karmaşık geometriye sahip malzemelerin zor incelenbilmesi ve eğitim görmüş bir teknisyene ihtiyaç duyulması ise yöntemin dezavantajlarıdır [6].

Page 38: Daralan Dergisi 2. Sayı

36daralan

Radyografik Muayene

Kaynak olarak X veya gama ışınları kullanılır. X veya gama gibi ışınlar malzeme içinde belli oranda yutula-rak kayba uğrarlar. Şradyasyon kay-nağı yardımıyla şekildeki gibi altyü-zeye yerleştirilmiş olan filmi pozlar. Parçada süreksizliğin olduğu bölgede yutulma farklı olacağından süreksiz-liğin denk geldiği alttaki film bölgesi farklı yoğunlukta pozlanır. Banyo iş-leminden sonra bu film analiz edile-rek süreksizliğin olup olmadığı tespit edilir. Radyasyon, kaynak olarak kul-lanıldığı için gama ışınları insan sağ-lığına zararlıdır [7].

Page 39: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan37

Bu yöntemin üstünlikleri, bütün katı malzemelere uygulanabilinmesi, kalıcı bir kayıt oluşturula-bilinmesi ve çatlağın boyutları hakkında bilgi verebilmesidir. Eksi yönleri ise, arka kısmına levha-ların yerleştirilebilecek serbest alanın olması gerekliliği, deneyimli personele ihtiyaç duyulması, zaman alıcı bir muyene olup sağlık problemlerinin mevcududur.

KAYNAKLAR

[1] www.kocaelimakine.com/wp-content/uploads/2011/09/tahribatsiz-malzeme-muayene-yon-temleri.pdf[2] http://www.belgeler.com/blg/9lp/tahribatsiz-muayene-yntemleri (Uğur Işık) [3] http://hbogm.meb.gov.tr/modulerprogramlar/kursprogramlari/metal/moduller/tahribat-siz_muayene.pdf[4] http://makina.ktu.edu.tr/dosyalar/lisans/laboratuvarfoyleri/lab21.pdf[5] http://www.indiamart.com/indo-technological/services.html[6] http://www.kocaelimakine.com/wp-content/uploads/2011/09/tahribatsiz-malzeme-muaye-ne-yontemleri.pdf[7] A.A. Carvalho, Reliability of non-destructive test techniques in the inspection of pipelines used in the oil industry, International Journal of Pressure Vessels and Piping, 2008.

Page 40: Daralan Dergisi 2. Sayı

CLA’da (University of California - Los Ange-

les) yardımcı doçent olarak araştırmalarını sürdüren Dr. Aydoğan Özcan’ın liderlik ettiği araştırma grubunun geliştirdiği metod sayesin-de, modifiye edilmiş bir cep telefonuyla HIV, sıtma gibi kan hastalıklarını ortaya çı-karabilen portatif bir test ci-hazı elde edildi. Günümüz-de kan testleri buz dolabı büyüklüğünde yüzlerce, ba-zen binlerce dolar maliyete sahip cihazlar

ya da mikroskop ile baktığı örneğin ne olduğunu anla-yabilecek kapasiteye sahip laboratuvar teknikerleri ile yapılıyor. Her iki sistem de maliyeti yüksek ve yavaş işleyen yöntemler olarak ta-nınıyor.

UCAS görüntüleyi-ci ile modifiye edilmiş

Sony-Ericsson cep telefonu, maliyeti yüksek bu işlemi ucuz fiyatla ve daha hızlı bir şekilde gerçekleştiriyor.

UCAS, “Lensfree Ult-rawide-field Cell-moni-

toring Array platform based on Shadow imaging” (Gölge görüntülenmeye dayalı Ult-rageniş alan Hücre izleme platformu) anlamına geliyor. UCLA Elektrik Mühendis-liği araştırmacılarından Dr. Aydoğan Özcan’ın modifiye ederek ürettiği cep telefonu, filtrelenmiş bir ışık kaynağı-na maruz bırakılmış binlerce kan hücresini aynı anda gö-rüntülüyor. Filtrelenmiş ışık hücrelerin ayırt edici özel-

liklerini ortaya çıkarıyor. Bu özellikler sonradan Özcan’ın geliştirdiği yazılım ile analiz ediliyor. Tüm inceleme da-kikalar içinde gerçekleştiri-lebiliyor.Normal olarak cep telefo-nunun kapağı orjinalinden farklı olarak bir menteşey-le donatılmış. Kapağı açın, kan örneğini CCD sensö-rün üzerine bırakın ve bir fotoğraf çekin. Filterlenmiş ışık kaynağı (mavi renk) bu prototipteki başarının anah-tar kelimesi. Işık hücrelerin ayırt edici özelliklerini or-taya çıkarıyor ve bu şekilde Özcan’ın geliştirdiği yazılım tarafından kullanılacak veri ortaya çıkarılıyor.

Türk mühendisin cep telefonu kan tahlil ediyor...

HABERLER

U

L

L

Page 41: Daralan Dergisi 2. Sayı

Türkiye seçildi...

ord’un dizel motor geliş-tirme çalışmaları, Ford

Otosan’ın Gebze’deki Ar-Ge merkezi mühendislerince ya-pılarak, kalibrasyonu sağlanı-yor. Ar-Ge Merkezi sayesinde lüks otomobil konforunda, ticari araçlar geliştiriliyor. Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün, Ford Oto-san’ın otomotiv sektöründeki geleceğini garanti altına al-mak için 2007 yılında ciddi bir operasyon yaparak Ar-Ge Merkezi açtığını hatırlattı. Gebze’de TÜBİTAK MAM içindeki merkezde bin 240 genç mühendisin görev yap-tığını ifade eden Yenigün, Otosan’ın toplamda 2 bin 400 civarında mühendis ve yöne-ticisinin içinde bin 240’ının sadece araştırma ve geliştirme üzerine çalıştığını bildirdi. Türkiye’nin özel sektördeki en büyük Ar-Ge merkezine sahip olduklarını ve Türkiye

otomotiv sektöründe Ar-Ge harcama oranı en yüksek şirket olmaya devam ettik-lerini vurgulayan Yenigün, ''Mevcut projelerimizi geliş-tirmeye olduğu kadar, Ford Otosan'ın ve Ford'un yurt dışındaki projelerine de hiz-met ediyorlar'' dedi. Yenigün, bu yıl içinde 2 aracın daha devreye alınacağını, bunlar-dan birinin yapımına geçen ay başlandığını dile getire-rek, 3 aracın da mühendislik çalışmalarının Ar-Ge mer-kezinde yapıldığını kaydetti. Ford’un dizel motor geliştir-me açısından tüm motorları-nı Gebze’deki mühendislerce geliştirildiğini dile getiren Yenigün, bunların kalibras-yonlarını da kendilerinin yaptığını kaydetti. Yenigün, dünyada dizelle ilgili Ford’un en önemli ve tek merkezi haline geldiklerine dikkati çekerek, bunların gerek Ford Otosan’a, gerekse Türkiye’ye çok büyük faydasının bulun-duğunu bildirdi. Bunun en

önemli faydasının ''know how''ın Türkiye'de oluşması olduğunu vurgulayan Yeni-gün, ''Önümüzdeki dönem projeleri de Ford Otosan ve Türkiye açısından büyük projeler. Bunu kullandığı-mız araçlara ya da yeni ne-sil araçlara yeni teknolojiler üretmek olduğu kadar, mev-cut teknolojilerin de yeni nesillerini üretmek üzere ya-pıyoruz'' diye konuştu.Yengün, bu güne kadar lüks otomobillerde olan bir çok teknik özelliğin yeni üretilen ticari araçlarda da kullanıcı-lara sunmaya başladıklarını belirterek, ''Bu türünde bir ilk. Aynı zamanda yeni çı-karttığımız Ford Tourneo, Transit Custom, bağımsız araç güvenlik kuruluşu Euro NCAP'ten en yüksek güven-lik not olan 5 yıldıza layık görülen sınıfındaki ilk araç oldu. Teknoloji ve güvenlik-te mükemmel araçlar üret-mek için, bir mükemmeli-yet merkezi olan Ar-Ge'nizi kuvvetli tutmanız gerekir. Otosan da bu strateji çerçe-vesinde çalışmalarını sürdü-rüyor'' ifadelerini kullandı.

daralan39

F

Page 42: Daralan Dergisi 2. Sayı

ASELSAN düşman çatlatacak...

ost-düşman bundan böyle ASELSAN ile

ayırt edilecek. ASELSAN'ın üzerinde 7 yıl çalıştığı ''Dost-Düşman Tanıma Sis-temi'' Türk Silahlı Kuvvetle-ri'ne teslim edildi. Hava savunma sistemleri, savaş uçakları, helikopterler ve gemilerin tanımlanabil-mesi için hayati önem taşı-yan sisteme dünyada sadece 7 ülke sahip durumda. Sis-tem uzmanlardan tam not aldı.Dost düşman tanıma tanıt-ma sistemi olarak bilinen ''Milli IFF (Identification Friend and Foe) Mod 5/S'', tamamen yerli üretim. Sis-tem, F-4 uçakları ile hava sa-vunma radarlarına entegre adilerek test edildi.

SELSAN Genel Müdü-rü Cengiz Ergeneman,

Dost-Düşman Tanıma-Ta-nıtma Sistemi geliştirme projesi için 6 Aralık 2006'da Milli Savunma Bakanlığı ile ASELSAN arasında sözleş-me imzalandığını söyledi. Proje kapsamında,

1. Hava İkmal Bakım Mer-kezi Komutanlığı'nın, sis-temin F4/E-2020 uçağına entegrasyonunda, NETAŞ firmasının da tasarım fa-aliyetlerinde alt yüklenici olarak görev aldığını ifade eden Ergeneman, kripto birimi ile bunun sisteme entegrasyonu ve testlerinin TÜBİTAK-BİLGEM ile bir-likte yürütüldüğünü söyle-di. Sistemin sorgulayıcı ve cevaplayıcı prototiplerinin geliştirilmesi ve ilgili plat-formlara entegrasyon ve test faaliyetlerinin tümü-nün Kasım 2012’da başarıy-la tamamlandığını belirten Ergeneman, ‘’ASELSAN tarafından donanım ve ya-zılımı özgün olarak gelişti-rilen, NATO standartlarına uyumlu Mod 5/S yetenekli IFF sistemi, hem tasarım ve hem de üretim yetenekleri açısından ASELSAN ürün ailesindeki yerini aldı’’ dedi.

40daralan

D

A

Page 43: Daralan Dergisi 2. Sayı

Elektrikli araç üretimine teşvik geldi

ÜBİTAK, elektrikli araç üretimine yüzde 100

Ar-Ge desteği verecek. TÜ-BİTAK öncülüğünde üniver-siteler, özel sektör ve kamu Ar-Ge kuruluşları güç birliği yapacak. Bilim, Sanayi ve Tek-noloji Bakanı Nihat Ergün,-TÜBİTAK'ın, elektrikli araç üretimine yüzde 100 Ar-Ge desteği vereceğini, TÜBİTAK öncülüğünde üniversitelerin, özel sektör ve kamu Ar-Ge ku-ruluşlarının güç birliği yapa-cağını ifade etti. Elektrikli araç sektöründe söz sahibi ülkeler arasına girmeyi hedefleyen Türkiye'nin, yerli üretim için önemli bir adım attığına işaret eden Ergün, uzun süredir me-rakla beklenen çağrı duyurusu kapsamında ilk etapta üni-versitelerin, özel sektörün ve kamu Ar-Ge kuruluşlarının iş-birliğiyle elektrikli araç tekno-lojilerinin kritik bileşenlerinin yerli olarak geliştirileceğini ve ardından bu bileşenler kulla-nılarak yerli araç üretileceğini kaydetti.Proje kapsamında bakanlık olarak 5 yıl boyunca toplam 200 elektrik araç alımı

yapacaklarını da vurgulayan Ergün, elektrikli araç tek-nolojilerinin kritik nitelikte olan bileşenlerinin yerli ola-rak geliştirilmesi ve bu bi-leşenlerin kullanılarak yer-lielektrikli araç projelerine yüzde 100 Ar-Ge desteği ve-rilecek" dedi. Bakan Ergün, "Elektrikli Araç Teknolojile-rinin Geliştirilmesi" başlıklı çağrı kapsamında üniversite, kamu ve özel sektör kuru-luşlarının oluşturacağı Proje Yürütücüsü Kuruluşlarının tasarım, batarya, elektrikli motor ve araç kontrol siste-mi gibi araç ekipmanlarını

Ar-Ge çalışmaları ile yerli olarak geliştireceğini dile getirdi. Desteklenecek pro-jelerin en fazla 4 yıl içinde tamamlanacağına işaret eden Ergün, "Elektrikli Araç Üretici Kuruluşları ise geliş-tirilen bileşenleri kullanarak elektrikli aracı üretecek. 24 Mayıs 2013'e kadar proje teklifleri TÜBİTAK'a sunu-lacak. TÜBİTAK'ın destek-leyeceği projelerin azami ölçüde yerli olarak gelişti-rilmesi gerekiyor" diye ko-nuştu.

daralan41

T

Page 44: Daralan Dergisi 2. Sayı

G E Z E G E N SAHAF

Aslıhan çarşısının üst ka-tına çıkar çıkmaz karşıla-şıyoruz Gezegen Sahafla. Dışarıda plaklar kartpos-tallar kitaplar… Girmeden önce bizi karşılayan bir yazı var “Lütfen ders kitabı ve ders için kitap sormayınız! Eskisi gibi kitap karıştıran okuyucuları istiyoruz artık !”. Kendimizden bile şüphe ederek giriyoruz içeri. İçer-deki atmosfer inanılmaz; sayısız kitap, kartpostallar etrafta..Bizi Sedat Bey karşılıyor içe-ride. Kendisi 1996 yılından beri bu işle uğraşıyor, üni-versiteden kitap satmayla başlayan bu serüveni şimdi de gezegen sahafta devam ettiğini söylüyor bize. Sa-haf işinin önce tutku sonra meslek olduğunun da altını çiziyor. Sedat beye gezegen sahafla ilgili pek çok soru sorduk.

Sedat 7 - 8 yıldır Aslıhan sa-haf pasajında yer aldıklarını söylüyor. Neden isimleri-nin gezegen olduğunu sor-duğumuzda, aslında ken-disinin astronomi mezunu olduğunu öğreniyoruz, her kitabın yaşanması gere-ken bir gezegen olduğunu belirtiyor. İçerideki arşiv gerçekten çok büyük ve bü-yüleyici, eski gazetelerden,

1600 - 1700lü yılların ki-tapları, pek çok imzalı kitap koleksiyonu, sayısız afiş, milli piyango koleksiyonu bile mevcut. Ne yazık ki az az ilgiden şikâyetçiler, artık okuyucuların kitap bilgisinin azlığından, kitap-lara olan ilginin ve tutkunun sönüklüğünden sitemliler. Daha çok ödev için kitap almaya gelen bir neslin iler-lediğinden bahsediyorlar bize. Bu kadar kitaba nasıl hâkim olduğunu soruyoruz, tabii ki her kitabın ismini ezberlemediğini bu işe il-giyle baktığınız zaman sizin de sahaftaki bütün kitapla-rı bilebilceğinizi söylüyor. Gezegen sahaf her Pazar öğlen saat 2de mübadele ya-pıyor, açık artırımla 1 ya da 2 liradan başlayan fiyatlarla kitaplar, plaklar, afişler, kart-postallar, efemeralar, akse-suarlar satılıyor. İlgililere duyurulur…

42daralan

NEREDEN ALINIR?

Page 45: Daralan Dergisi 2. Sayı

AHMET HAMDİ TANPINAR EDEBİYAT MÜZESİ

Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi tam anlamıyla huzurlu ve saygı duyulacak bir mekan. Dekorasyonu Osmanlı’dan, fikri Avrupa’dan, zengin kü-tüphanesi Türk ve dünya eserlerinden ge-len kimsenin gereksiz gürültüyle rahatsız edemeyeceği bir yer. Kütüphanede birçok kitap var. Çalışma alanları çok güzel deko-re edilmiş ve düzenlenmiş alay köşkünden olan kütüphane elbette saraylı olur.

daralan43

NEREDE OKUNUR?

Görevliler çok saygılı. Birçok müzede ve kütüphanede olduğu gibi tahammülsüz ve asık suratlı değiller. En alt katta bulunan cafede insanlar çaylarını yudumlarken kitaplarınıokuyabiliyorlar.İçeride Tanpınar dışında Edebiyatımızın değerli temel taşlarına ait özel eşyalar ve kitaplar bulunmakta.

Page 46: Daralan Dergisi 2. Sayı

Ne

Oku

nur

Page 47: Daralan Dergisi 2. Sayı
Page 48: Daralan Dergisi 2. Sayı

Dergi okuyucularına tiyatro yaşantınızı biraz özet geçe-bilir misiniz?

2 yılında profesyonel oyuncu oldum, 95’te Al-

manya’ya yüksek lisans için gittim geldim. 97 yılında döner dönmez Dostlar Ti-yatrosu’na başladım, sonra Müşfik Kenter vakıf ve be-lediye tiyatronun başına ge-çince beni de yanına çağırdı, oraya geçtim. 2005’e kadar ordaydım; 2005'te Duru Ti-yatro'yu kurdum. 2006’da memuriyetten istifa ettim. 2005’ten beri özel tiyatroda yer alıyorum. Tabi meşakatli bir yol.İlk zamanlar Profilo sahnesindeydik ama yer-leşmek için bir yer lazımdı; sıkıntı oluyordu getir de-koru çıkar dekoru onu taşı yükle vb..

Önceleri başka bir lisedey-dik, oradan bir şekilde atıl-dık ve buraya davet edildik. Masraflarını biz karşılamak üzere 10 yıllık bir sözleşme imzaladık. Gördüğünüz her şeyi salondaki koltuk-lar hariç zemin kattan itiba-ren her şeyiyle biz yaptık.

Biz de imalat mühendisleri olarak sizi sanat mühendisi niteliğinde görüyoruz; çün-kü bizim yaptığımız işte pi-yasaya sürülecek bir ürünün baştan sona bütün süreçleri-ni kontrol eden, düzenleyen ve planlayan bir bir oyunun baştan sona hangi süreçler-den geçtiğini kısaca anlata-bilir misiniz? Biz buna tabi proses diyoruz, siz nasıl ni-telendirirsiniz?

izde buna proje diyoruz. Zaten sürekli okuyor-

sun, düşünüyorsun. Oyunu çıkardık örneğin şuvan bile yeni oyunu düşünüyoruz. 10 yıllık repertuar hazır aslında. Oyunu çıkarmada uzun biç tasarımı var. Ne yaparız ne yapmalıyız, var olanı nasıl iyileştirebiliriz, örneğin Nafile Dünya’yı kaç oyuncuyla yapacağız, onun planını ayarlıyoruz. Oyun kaç kişi, biz kaç kişi oynuyoruz. İlk önce görüş-meler başlıyor oyuncularla, çaktırmadan da konuşur-ken görüşmeyi de yapmış oluyorsunuz aslında. İdeal oyuncu planını kurduktan sonra, müzikalde müziği ne yaparız, en iyi kim yaparı düşünürüz, alternatifleri de-neriz, kararımız veririz. Ne kadar bütçeli çıkar bu iş, de-kor nasıl olmalı bunları tar-tışırız. Sonrasında provalar başlar, okuma provaları, ağı-za oturmalar, değiştirmeden kısaltmalar, seyircinin an-layacağı dilde uyarmalar… Masa başında okumalar ya-pılır, ezbere başlanır daha sonrasında. Uyarlamalar da seyircinin algısına göre ya-pılır yazarın demek istediği-ni değiştirmemek kaydıyla. Sonraki aşamada oyuncular artık role yaklaşmaya başlar, karakteri üstüne yapıştır-maya başlar; artık kağıtları bırakıp ezber başlarlar. Ya-vaş yavaş dekorlar oturur ve eskizin realizasyonu başlar.

46daralan

EMRE KINAY ve Duru Tiyatro

9

B

Page 49: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan47

urada gelir gelmeden giderler başlar, dekor süreci gelir geçer. Müzikallerde

müziğin oturmasını sağlarsın. Sözler gelir müzikle harmanlanır oyuncular da müziğe ve sözlere alışır. 2-2.5 ay sürer bu bir oyu-nun baştan sıfırdan başlayıp sahnede oy-nanması. İlk 1-1,5 ay afisler hazırlanır geri sayım geliyoruz hazırız diye. Sonrasında kostümler karar verilir. Kostüm dekor uyu-muna dikkat edilir bu aşamada, ertesinde kostüm dekor gelir. 20 gün kala oyun otur-maya başlar. Biletler en az bir ay önce satışa çıkmalıdır, son haftada bombardıman tanı-tım yaparsın. Eş dosta ilk oynarsın. Sonra tam biletli kim gelirse onlara oynarsın. Ga-lalarını da yaparsın. Galanın esprisi örne-ğin Adıyaman’daki de İzmir’deki seni davet etsin ya da gelsin oyununu izlesin diyedir. Tanıtım bu işte çok önemlidir.

Peki, oyunun gelişme süresi var mı, örneğin biz mühendislerde ürün iyi satılmazsa geri bildirimler olur, buna göre değişiklikler ya-pılır, tiyatroda da bunu görüyor muyuz?

lursa ilk 10-12 oyun arasında olur ki burada temel düzeltmeler çok olmaz,

eklemeden ziyade çıkarmalar olur. Seyirci beğenmezse oyunu çıkar at durumu olmaz bizde. Kim gelirse 10 olsun 50 olsun çıkar oynarız. Seyirciyi rahatsız ediyor diye oyu-nu çıkarmam, atmam. Orasını ben daha iyi bilirim.

Bir röportajınızda sanat sanat için mi top-lum için mi sorusuna her ikisi içindir ceva-bını vermişsiniz?

vet öyledir, ben sanat yapmak istedi-ğim için bu işi yapıyorum, topluma

sunmak için de toplum için yapıyorum. Toplumdan olumlu tepki alırsa geniş kitle-lere ulaşır almazsa daha dar alanda yayılır. Tiyatro yedi sanattan farklı olarak iletişim becerisi sanatıdır. Endüstriyel üründen farklı olarak tiyatronu zamana dayanık-lık parametresi vardır. Örneğin ben 1960 yapımı Oktay Arayacı‘nın eserini kullanı-yorsam bu eserin zamana dayanıklılık pa-rametresini aştığı içindir. Ben bu işi para için yapmıyorum, sanat para için yapılmaz. Ama tabiki maliyeti var ama zaten yaptığı-mız iş ticareten mantıklı bir iş değil ticari. Ben oynamayayım az kişi var, kar edeyim gibi bir durumum yok. Zaten bunu yapmak bizim meslekte ahlaksızlıktır.

ndüstriyel ürün, evet bir hizmet malıdır, ama hizmetin karşılığını bedel olarak

alamadığında piyasadan kaldırabileceğin bir ürün değildir. Sürdürebildiğin kadar sürdür. Dünyada böyle değil. Türkiye'de ti-yatro yapmanın karşılığı Müslüman mahal-lesinde salyangoz satmanın karşılığıdır. Ne kadar salyangoz satmak zorsa, Türkiye'de de tiyatro yapmak o kadar zordur. Eğer top-lumları bilinç seviyesinde yükseltmek isti-yorsanız bu yapmak zorunda olduğunuz bir iş. Eğer sen bir malın ne kadar iyi ve güzel kullanımda bir mal olduğunu anlatmak is-tiyorsan sadece bilinçli tüketiciyle yaparsın, o da okur- yazar sayısı yüksek toplumdan gelir. Sponsorluk da burada devreye girer; “Bana sponsor ol, ben de senin tüketici kit-lenin bilincini yükselteyim” içindir.

B

O

E

E

Page 50: Daralan Dergisi 2. Sayı

48daralan

◌Bence siz tam bir sanat mühendisisiniz...

eşekkür ederim.. Bakın size bir anekdot anlatayım kendinize göre biçimlendirin,

yorumlayın. Küçükçekmece'de bahçeli bir evimiz vardı, çocukluğum orada geçti, bir gün bir muteahit geldi, orayı apartman yaptırdı. Biz de evi kat karşılığında muteahite verdik, 5 kat 5 kardeş paylaşacağız, süper. Ben de yüksek lisansta falanım. Bir gün gittim bina bitmişti, ustanın biri parke yapıyor. Ne iş yapıyorsun falan dedi oyuncuyum dedim futbolcu musun dedi yok tiyatro oyuncusuyum dedim. Sanat neye yarar ne işe yapar dedi ben güldüm bir şey demedim neyse gittim geldim baktım ne kadar yumru yamuk varsa ortada…Dedim ustayı getirin bana. Usta geldi, sen dedim bana geçen hafta dedin ki sanat ne işe yarar, sanat şu işe yarar; eğer biraz müzik dinlersen, tiyatro izlersen, birkaç film izlersen hayatında, bak bu budak, bu yamuk yapı beni rahatsız ettiği gibi seni de rahatsız eder ve bunu halının altına gelecek şekilde ayarlarsın, tıpkı bizim dekorun arkasındaki koşuşturuşumuzu sizin oradan görememeniz gibi. Sanat en azından bu işe yarar.

anat tüketen bir toplum olsaydık

insanlar İstanbul'a inerken bu nasıl bir şehir diye kimse bakmazdı, abuk sabuk sıvalarla doğru düzgün yapılmamış evler olmazdı. O yüzden bu iğrenç yapılaşma içersindeyiz. Dışarıda, yurtdışında böyle değil işte. Şehrin ortasında en kalabalık yerde çim alan, ben bile diyorum kaç katlı plaza olur burada diye. Orda insanlar mutlulukları için çalışıyor burada para için. Sanat en azından bu işe yarar.

T

S

Page 51: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan49

BİZ KİMİZ ?

art 2005'de kurduğu-muz tiyatro topluluğu-

muz, bir repertuar tiyatrosu olarak yaşamına başladı. 2005/2006 sezonunu İstan-bul'daki birçok özel tiyatro salonlarında ilk oyunumuz olan "Kara Sohbet"! sahne-ledik. 2006/2007 sezonunda yıllarca atıl kalmış olan A.F.L Kültür Merkezi'ni hiçbir maddi destek almadan kendi imkanlarımızla restore etti-rip kullanıma açarak yerleşik düzene geçtik, kendi oyun-larımızı kendi tiyatro sah-nemizde oynama hayalimizi gerçekleştirdik.

Ve daha sonra...Eylül 2007'de 'Maarif Kültür Merkezi' projesine başlar-ken, çağdaş bir kente yakışır

"duru" bir tiyatroyu nasıl ya-ratabiliriz düşüncesi ile yola çıktık. Sanatçılar, eğitimciler, idareciler, yöneticiler, çalı-şanlar; aslında tek bir tanım-la "Gerçek Sanatseverler" 5 ay her gün, günde en az 10 saat çalışarak ellerini gerçekten 'taşın' altına sokarak herke-sin gurur duyduğu bir kültür ve sanat merkezi oluşturdu-lar.

5 Ocak 2008'de sezonun 8 dalda 'En İyi' ödülleri ile ödüllendirilerek yılın oyunu seçilen "Bana Bir Picasso Ge-rek" adlı oyunumuzla perde-mizi açtık. Ve hemen ardın-dan "Kaset", "Aşk Her Yerde" ve "Şah Mat" adlı oyunları-mızı sahneye koyduk. Aynı sezonda "ilk kez" özel bir ti-yatro dört yeni oyunla "per-de" dedi...

Hepimiz gurur duyduk... Ba-zılarının deyimiyle "Bu de-virde Tiyatro Kuran Deliler" olmakla... Göstermiş oldu-ğunuz yoğun ilginize, yaptı-ğımızın doğru olduğunu bize kanıtlayan alkışlarınıza ve süreceğine emin olduğumuz desteğinize, size, tüm tiyatro seyircilerine teşekkür ederiz.

Duru Tiyatro

M

Page 52: Daralan Dergisi 2. Sayı

İTÜ’de geçirdiğiniz yıllarda unutamadığınız anlar var mı? Okulun en zor yanı, en kolay yanı neydi örneğin?

radaki dostluklarımı, arkadaşlıklarımı çok özlüyorum tabii ki. Makina fakültesi Gümüşsuyu'nda olunca okul çıkışları çok eğlenceli oluyordu, okul sonrası anılarımın

daha zevkli olduğunu söyleyebilirim; ama okul içinde de labtaki stajlarda çok eglenmiştim keyif almıştım. Derslere çok konsantre olmak zorundaydık, o yüzden derslerde çok eğlendiğimizi söyleyemem. Yani en zor yanını soracak olursanız fakülte çok basarlı insanlardan oluşuyor, herkes hırslı, zor bir yarışta buluyorsunuz kendinizi. Bir de sosyal hayatları zayıf insanlardan oluşan bir sınıftaydım, hobi konusunda okulda istediklerimizi pek yapamıyorduk. O dönemde de %30 İngilizceye geçiş yapılıyordu fakültede. Onun sıkıntısını çektiğimizi söyleyebilirim.En güzel tarafı fakültede az kız olmasıydı, böyle bir durumda çok değerli oluyorsunuz, İtalyan lisesinden sonra az kız görünce tabi çok şaşırmıştım, yüzde 70 80 erkek olunca ilginç bir deneyim olmuştu benim için.

Mezuniyet notunuz kaçtı?olması lazım tam hatırlamıyorum yanlış da söylemeyim ama ilk 40’ta olduğumu hatırlıyorum hatta arkadaşlarım takılmışlardı bana haydi bak seni de kürsüye ilk 40’ta

göstermek için notunu 3 yapmışlar diye aramızda konuşuyorduk.

İTÜ Makina Mühendisliği bölümünden, 2001 yılında onur öğrencisi olarak mezun olan Çağla Kubat ile görüştük. Bize İTÜ'de geçen zamanını ve sonrasındaki hayatını anlattı. Şu an kendi kurduğu Çağla Kubat Windsurf Academy ile çalışmalarına devam etmektedir.

Neden üniversite seçiminizi İTÜ makinadan yana kullandınız?

iliyorsunuz ben İtalyan Lisesi mezunuyum; lise yıllarında matematik

ve fizik derslerine çok yatkın buluyordum kendimi. Aynı zamanda bütün ailem mühendis ve mimarlardan oluştuğu için bu bölümü seçmeye karar vermiştim; babam inşaat mühendisi, annem de mimar. Dolayısıyla mühendisliğe ilgi duyuyordum. Ayrıca lisede özel ders de almıştım çünkü okulumuz test sistemine yönelik değildi ki bu benim için bir avantajdı. Test üzerinden, ezber dayatmalı bir eğitim almadığım için

Çağla Kubat ile Kısa Sohbet

50daralan

B

O

3

Page 53: Daralan Dergisi 2. Sayı

Sevdiğiniz halde niye makine mühendisliği yapmadınız?

apmadım çünkü 3. Sınıfın sonunda Bursa’da yaptığım stajı, daha sonrasında

Amerika’da elektronik parça üreten firmada yaptığım stajı oradaki ortamı sevmedim. Aslında şöyle, Amerika’da gene bir nebze azdı ama Bursa’daki otomobil fabrikasında yaptığım stajda gördüm ki işçiler bayan mühendisleri pek dinlemiyordu, oradaki bayan mühendislerin de şikayetleri de duyunca biraz uzaklaştım, o sırada da böyle bir güzellik yarışmasıyla televizyon kapısı açılınca ben de niye bu yönümü kullanmayayım dedim. Hani olur ya bir kararsızlık dönemi, ne yapsam ne olacak dönemi, bende denemek istedim bu şansımı.

Spor ve okuldaki başarınızın sırrı, tarifi sizce nedir?

ence en önemlisi doğru ve planlı çalışmak. İkisini de beraber yapabilmek

için gayret göstermek sanırım. Spor benim yorgunluğu atmak için bambaşka bir yoldu. Zamanı da doğru kullanarak bu iki işi birlikte yürütebilirsiniz, tabi fedakarlık yaptığım oldu ama buna değdiğini düşünüyorum, çok keyifli

çok keyifli mutlu yıllar geçirdim, hala da geçiriyorum. Bence sadece birini yapabilirsin diye bir kaide yok, doğru ve planlı çalışırsan ikisini de başarılı yürütebilirisin.

Çağla Kubat Windsurf Academy’i kurmanızdaki amaç hayal neydi?

arışlara hazırlanırken, eğitimini alırken antrenör bulmakta çok sıkıntı çektim.

Başladığım, yarıştığım zamanlarda bizleri çalıştıracak, antrenman tecrübesi yüksek eğitimli hocalar azdı. Muzaffer Karaciger çok değerliydi ismini belirtmek isterim. Belki başarılarımı daha önce kazanabilirdim daha iyi bir eğitim alabilseydim.Benim okulumda böyle bir amaçla kuruldu. Yeni başlayanları yarış seviyesine getirebilmek, Türkiye’ye dünya şampiyonluğunu kazandırmak istedim hep. Sevdiğim bir dalda eğitim vermek istedim hem. Turkiye'ye şampiyonluk kazandırmak hayali var. Tahmin ettiğimden de çok zaman ayırıyorum bu akademiye. Başarı kazanan öğrencileri görmek gerçekten çok mutluluk verici. Özellikle 0’dan başlayan bir çocuğun derece aldığını görürsem hayalimin gerçekleştiğini söyleyebilirim.

Y

B

Y

Page 54: Daralan Dergisi 2. Sayı

Spor askınız nasıl gelişti, nereden geliyor?ilemden geliyor aslında. Diğer ailelere de bunu söylüyorum, öncelikle

çocuklarına örnek olmaları gerekiyor. Benim ailemde böyleydi; beraber tenis oynardık pazar günleri spor yapardık, yüzerdik ,basket oynardık, annemin işi gereği yurtdışına gittiğimizde bile yeni spor aktiviteleri denemeye çalışırdık, çok yürürdük örneğin. Bastan kazanılmış bir alışkanlık size yetenek kazandırabiliyor. Ama tabii ki ailelerin çocuklarına illa spor yap diye baskı yapmaması gerekiyor. Sporu siz yaparsanız çocuklarınız da sporu sevecek ve hayatlarına sokacaklardır.

Ekol olarak gördüğünüz bir sporcu var mı?rnek aldığım sporcu aklımda, ilk olarak simdi İsviçreli Karin Jaggi’i

söyleyebilirim; yelkenci kendisi hala yarışıyor. 42 yaşında, hatta kendi board markasını kurdu dünyaya satıyor, aynı zamanda sörf federasyonun basında da yer alıyor. Windsurf te de hayranlık duyduğum biri. Tabi ki daha başka da beğendiğim sporcular da vardır ama aklıma şimdi o geldi.

52daralan

A

Ö

Page 55: Daralan Dergisi 2. Sayı

İtü’yle ilgili planınız-projeniz var mı?abi, İtü'den çok sevdiğim öğrencilerle projemiz var; windsurf okulumu

doğaya dost bir okul haline getirme ürerine çalışmalar yapıyoruz.Rüzgar enerjisinden yararlanmak, doğaya dost şampuan ve krem kullandırmak gibi... Ne yapabilirizi şuan araştırıyoruz, bunun üzerine benim ve arkadaşlarımızın düşündüklerini birleştirmek için toplantılar yapıyoruz. Bu aşamadan sonrada İtü’den mezun önemli yerlerdeki kişileri bu projeyi birleştirmek istiyoruz.

Biz öğrencilere hayat adına hangi tavsiyelerde bulunursunuz?

nce şöyle söyleyim herkes böyle diyor ama İtülü olmanın büyük bir ayrıcalık

olduğunu düşünüyorum. Özel üniversiteyi seçmeyip İtü'de verdiğini almak isteyen hocalarla çalışmak ayrıcalıktı benim için. Belki çok kullanmadım bu bilgileri ama pratikte çok geniş bir bakış açısı kazandırdılar.

elki çok kullanmadım bu bilgileri ama pratikte çok geniş bir bakış acısı

kazandırdılar. Doğru insanlarla tanışmamı sağladı. Öğrenciler; ne yaparlarsa yapsınlar belki çok eğlenmiyor olabilirler, olabilirsiniz, önemli değil, üniversiteden alacağınız kullanacağınız pek çok şey olacak.O yüzden önemli olan mutlu olduğunuz işi yapmak hayatın kendinize dokunmasına izin vermek, tek bir şeye konsantre olmamak iyi bir vakit geçirmek, mutlu olduğunuz şeyi yapmak. Tabiki spor olsun müzik olsun tiyatro olsun hobileriniz de olsun sadece ders olmaz. Farklı bir şeyler yapmak istediğiniz zamanlarda iste bu hobileriniz kullanıyorsunuz bu yüzden aktivitelere de ihtiyacınız var.

T

Ö

B

Page 56: Daralan Dergisi 2. Sayı
Page 57: Daralan Dergisi 2. Sayı
Page 58: Daralan Dergisi 2. Sayı
Page 59: Daralan Dergisi 2. Sayı
Page 60: Daralan Dergisi 2. Sayı

malat Mühendisleri Kulübü olarak, teknik

gezi kapsamında 4 Mart 2013 tarihinde Bursa'daki "Coşkunöz Metal Form" fabrikasına gittik. Yaklaşık 4 saat süren yolculuk sonunda bizi kurumsal iletişimden Hakan Oğuz karşıladı ve yemekhanele-rinde yemek yedik. Yemek sonrası sırasıyla metal form-presleme, kaynak ve kalıphane atölyelerini gezdik.

58daralan

COŞKUNÖZ GEZİSİ

urucuları Kemal Coşkunöz olan Coşkunöz A.Ş., Otomotiv sektöründe kalıp ve seri saç parça imalatı, makina sektöründe kaynak makinaları, mekanik ve hidrolik pres

imalatıyla faaliyet gösteren,80.000 m²’ye ulaşan kapalı alanı, yaklaşık 1600 çalışanı ve sanayideki yarım asrı geçen tecrübesi ile Bursa’da üretim yapmaktadır.

K

İ

İMLK NELER YAPIYOR?

Page 61: Daralan Dergisi 2. Sayı

oşkunöz özellikle oto yan sanayinin önde

gelen firmalarından biri; otomobil iç ve dış aksam-larını üreten, kalıp parça ve saç parça seri üretimine de sahip çok büyük bir kuruluş. Üretim kapasiteleri üst düzeyde. Plastik şekil verme, kaynak, döküm ve kalıp atölyelerindeki imkanlar çok yüksek ve imalat mühendislerinin bütün öğrendiklerini uygulayabileceği bir firma izlenimi verdi bize. Üniver-sitemizden birçok imalat ve makina mühendislerinin Coşkunöz’de staj yaptığını hatırlatalım.

daralan59

C

Page 62: Daralan Dergisi 2. Sayı

niversitemizin Maki-na Fakültesi Gümüş-

ssuyu kampüsünde İnsan Kaynakları Zirvesini İma-lat Mühendisleri Kulübü olarak 25-26 Şubat tarih-lerinde organize ettik. Bu organizasyonda imalat ve makine sektörünün önde gelen şirketleri ile öğrenci-ler ortak bir çerçevede aynı koridorda buluştu. Öğren-ciler kafalarındaki sorulara cevap aradı, şirketler de seminerler düzenleyerek de kendi tanıtımlarını yap-tılar, ayrıca çoğu şirketin yarışmalar düzenlemesi de kampüse büyük renk kattı. Öğrencilerin en büyük il-gisi stajlardı, bu konuda da yardımcı olmaya çalıştılar.

60daralan

Fransız ortaklı Renault 600 kişilik fabrika, üretim ve montaj hattıyla 4 milyondan fazla araç üretmiştir.

Ü

İMLK NELER YAPIYOR?

İnsan Kaynakları Zirvesi

Page 63: Daralan Dergisi 2. Sayı

NELER OLDU NELER...

u platformda çoğu şirket de zirvede ödüllü yarışmalar düzenledi. Doğuş otomotiv

playstation getirerek kampüste araba yarışı düzenledi ve birinci-ye PORSCHE deneme sürüşü gibi eşine az rastlanır bir ödül verdi. Aynı zamanda BOSCH’da bilgi yarışmasıyla en yüksek puan ya-panlara bir günlük yönetim stajı ödülü verdi. En çok etki bırakansa TIRSAN’ın tasarım yarışmasıyla grubun üyelerine verdiği ödül-dü… IPAD. 2008 yılında oluşumu tamamlanan ATR tipi jetleriyle dikkat çeken firma İKZ'de de öğrencilerin ilgi odağı oldu.

daralan61

B

Page 64: Daralan Dergisi 2. Sayı

ren holding de staj baş-vurusunda bulunanların

isimleriyle çekiliş düzenledi ve birinciye ğ marka gömlek hedi-ye etti. Bitmedi, Bemar dil kur-su (british town) düzenlediği seminere katılanların çekilişini yaparak online eğitim de hedi-ye etti. Kazanan yine öğrenciler oldu.

62daralan

Doğuş Otomotiv'in düzenlediği simülasyon büyük ilgi topladı...

E

Page 65: Daralan Dergisi 2. Sayı

KOKTEYL

ütün bu yorgunluğun ardından da Üzeyir

Garih salonunda kokteylimizde JazzMatiz eşliğinde insan kaynakları çalışanlarıyla örgenciler bu sefer sohbet için buluştu. Yorgunluğumuza değen bir günün sonunda şirket çalışanlarıyla beraber dinlenme salonumuzda keyifli bir vakit geçirdik.

daralan63

B

Page 66: Daralan Dergisi 2. Sayı
Page 67: Daralan Dergisi 2. Sayı

daralan 1

Page 68: Daralan Dergisi 2. Sayı