diyarbakır'da doğal hayat, su, İklim, enerji ve maden

428
Editörler Prof.Dr.Kenan HASPOLAT (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi) Prof.Dr.Kemal GÜVEN (Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi) Yrd.Doç.Dr.Reyhan Gül GÜVEN (Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi) DİYARBAKIR’DA DOĞAL-HAYAT-ENERJİ-İKLİM-MADEN CİLT III 01-03 HAZİRAN 2010

Upload: cengiz-karaman

Post on 31-Mar-2016

365 views

Category:

Documents


25 download

DESCRIPTION

Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

TRANSCRIPT

Page 1: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

EditörlerProf.Dr.Kenan HASPOLAT (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi)Prof.Dr.Kemal GÜVEN (Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi)Yrd.Doç.Dr.Reyhan Gül GÜVEN (Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi)

DİYARBAKIR’DADOĞAL-HAYAT-ENERJİ-İKLİM-MADEN

CİLT III

01-03 HAZİRAN 2010

Page 2: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 3: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

DİYARBAKIR VALİLİĞİDİCLE ÜNİVERSİTESİDİYARBAKIR’DA TARIM, DOĞA VE ÇEVRE SEMPOZYUMU 1-3 HAZİRAN 2010

Diyarbakır İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Yayınları Cilt III

Page 4: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT, SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

EditörlerProf.Dr.Kenan HASPOLAT (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi)

Prof.Dr.Kemal GÜVEN (Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi)

Yrd.Doç.Dr.Reyhan Gül GÜVEN (Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi)

Page 5: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

ONURSAL BAŞKANLARMustafa TOPRAK - Diyarbakır ValisiAyşegül Jale SARAÇ - Dicle Üniversitesi Rektörü

DÜZENLEME VE YÜRÜTME KURULUBaşkan: Prof.Dr. Kenan HASPOLAT Dicle Üniversitesi Tıp FakültesiEşbaşkan: Prof.Dr. Kemal GÜVEN D.Ü. Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi MüdürüSempozyum Sekreteryası: Öğr.Gör. Ali EM D.Ü. Mühendislik Fakültesi

ÜYELERMehmduh TURA - Vali YardımcısıSuat SEYİDOĞLU - Vali YardımcısıŞaban AKÇA - Vali YardımcısıM.Ali KOÇKAYA - İl Tarım MüdürüMurat HASPOLATLI - İl Çevre ve Orman MüdürüTimur DAĞOĞLU - Diyarbakır Meteoroloji Bölge MüdürüTurgay ÖZGÜR - DSİ X. Bölge MüdürüNecati PİRİNÇÇİOĞLU - Yerel Gündem 21 Genel SekreteriGalip ENSARİOĞLU - Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası BaşkanıElif TUZLUYALÇIN - ÇEVGÖN BaşkanıSevgi EKMEKÇİLER - DİHAYKO Başkanı Doç.Dr.Ali CEYLAN - D.Ü. Tıp FakültesiDoç.Dr.İsmail GÜL - D.Ü.Ziraat FakültesiYrd.Doç.Dr.Ahmet YARDIMEDEN - D.Ü. Mühendislik Fakültesi Dekan Yrd.Yrd.Doç.Dr. Harun ALP - D.Ü.Veteriner Fakakültesi Dekan Yrd.Yrd.Doç.Dr.Orhan KAVAK - D.Ü. Mühendislik FakültesiYrd.Doç.Dr.Türkan KEJANLI - D.Ü. Mimarlık Fakültesi Yrd.Doç.Dr.Z.Fuat TOPRAK D.Ü. Mühendislik FakültesiYrd.Doç.Dr.Reyhan GÜLGÜVEN D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi

BİLİMSEL KURULProf.Abdünnasır YILDIZ - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Ahmet KILIÇ - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Cengiz YALÇIN - D.Ü.Veteriner Fakültesi DekanıProf.Dr.Ferit Kemal SÖNMEZ - D.Ü.Ziraat Fakültesi DekanıProf.Dr.Kemal GÜVEN - DÜÇAM MüdürüProf.Dr.Kenan HASPOLAT - D.Ü. Tıp FakültesiProf.Dr.M.Salih ÇELİK - D.Ü. Tıp Fakültesi-Türk Biyofizik Derneği Bşk.Prof.Dr.Mahmut AYDINOL - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Mehmet AKIN - D.Ü.Mühendislik Fakültesi DekanıProf.Dr.Sait YÜCEL - D.Ü. Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi DekanıProf.Dr.Selçuk ERTEKİN - D.Ü.Fen FakültesiDoç.Dr.Sema BAŞBAĞ - D.Ü.Ziraat Fakültesi Prof.Dr.Tahsin KILIÇOĞLU - Batman Ün. Rektör Yrd.Prof.Dr.Yüksel COŞKUN - D.Ü.Fen FakültesiProf.Dr.Zülküf GÜNELİ - D.Ü. Mimarlık Fakültesi Dekanı* Alfabetik sıraya göre sıralanmıştır.

Page 6: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

İçindekiler

Bölüm Editörü : Prof.Dr.Ahmet KILIÇ

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT14 - Diyarbakır’ın Bitkileri • Selçuk ERTEKİN

22 - Biodiversity Of The Diyarbakır Region, Turkey • Yüksel COŞKUN

36 - Diyarbakır Yöresinin Kuşları • Recep KARAKAŞ

46 - Leylek Popülasyonu 2005-2007 Yılları Sayısal Değişimleri • Ahmet KILIÇ

56 - Diyarbakır’da Güvercin Kültürü • Hüseyin TUĞCU

60 - Geleneksel Konut Mimarisinde Kuş Evleri • F.Evren DAŞDAĞ

66 - Diyarbakır’da Atçılık • Adil ALAN

76 - Diyarbakır’da Dağ Keçileri ve Melezleştirilmesi • Murat TOMAR

84 - Diyarbakır ve Doğa Sporları • Abdürrahim EKİN

Bölüm Editörü : Sevgi EKMEKÇİLER

DİYARBAKIR’DA SOKAK HAYVANLARI•86

92 - Doğanın ve Hayvanların Korunması ve Diyarbakır’da Sokak Hayvanlarının Durumu • Sevgi

EKMEKÇİLER

102 - Sokak Hayvanları Konusunda Belediyelerin Görevleri • Nedim YAŞLI

112 - Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Hayvan Bakım Evinin İşleyişi ve Verdiği Hizmetler •

Yılmaz GÜMÜŞ

116 - Hayvan Hastalıkları • Hasan İÇEN

128 - Hayvanlardan İnsanlara Bulaşan Hastalıklar (Zoonozlar) • Mustafa Kemal ÇELEN

138 - Kur’ân’da Hayvanların Hakları ve Çevre • Nurettin TURGAY

146 - Hayvan Refahı ve Hayvanların Davranış Özellikleri • Doğan KURT

Bölüm Editörü : Prof.Dr.Mehmet AKIN

DİYARBAKIR VE SU156 - Semavi Dinlerde Dicle ve Fırat • Muharrem YILDIZ

178 - Diyarbakır’ın Tarihi Suları ve Çeşmeleri • Aysel YILMAZ

190 - Geleneksel Diyarbakır Evlerinde Avlu ve Su Öğesi • Mine BARAN

200 - Diyarbakır İlçeleri Su ve Çeşmeleri • Kenan HASPOLAT

224 - Haram Sudan Atladım; Diyarbakır’da Haram Su İle İlgili İnanışlar • Nuran ELMACI

232 - Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Önemli Bazı Sıcak Su Kaplıcaları • Reyhan Gül GÜVEN

Bölüm Editörü : Timur DAĞOĞLU

İKLİM244 - Diyarbakır’da Meteorolojik Faaliyetler • Yusuf ALTUNÇ, M.Latif GÜLTEKİN

Page 7: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

Kitapta yer alan yazılar, yazı sahiplerinin sorumluluğundadır.

250 - Küresel İklim Senaryoları ve Diyarbakır’a Olası Etkileri • M.Latif

GÜLTEKİN, Mahmut MÜSLÜM, Mustafa ALTINER

260 - Diyarbakır İçin Rüzgar Enerjisi Potansiyeli ve Faydalanma

Yöntemleri • Mustafa ALTINER, Latif GÜLTEKİN, Mahmut MÜSLÜM

268 - Diyarbakır’ın Güneş Enerjisi ve Potansiyeli • Mahmut MÜSLÜM, Latif

GÜLTEKİN, Mustafa ALTINER

278 - Diyarbakır İli Sıcaklık, Yağış ve Kuraklık Analizi • Nizamettin HAMİDİ

294 - Küresel İklim Değişikliğinin Diyarbakır Kent Merkezi Sıcaklıkları

Üzerindeki Etkisi• Z.Fuat TOPRAK

308 - Diyarbakır Çevre ve Orman Müdürlüğü Ağaçlandırma ve Erozyon

Kontrolü (AGM) Şube Müdürlüğü Çalışmaları • Murat HASPOLATLI

Bölüm Editörü : Yrd.Doç.Dr.Orhan KAVAK

YER ALTI ZENGİNLİK KAYNAKLARI318 - Diyarbakır’da Tarihte Madenler • Kenan HASPOLAT

336 - Diyarbakır‘da Petrol ve Çevresel Etkileri • Orhan KAVAK, Kıvılcım

ÖNEN

348 - Diyarbakır Yöresinde Madencilik ve Çevresel Etkileri • M.Şefik

İMAMOĞLU, Kamuran MUŞ

356 - Madencilik İşletmelerinin Çevresel Etkisi ve Alınması Gereken

Önlemler • Ali Bilgin, Veli KARA

368 - Diyarbakır ve Çevresinde Neolitik Dönemden (M.Ö.10.000)

Günümüze Maden • Enver AKIN, Orhan KAVAK

374 - Yakındoğu ve Diyarbakır Çevresinde Meydana Gelen Tarihi

Depremler ve Sosyo-Kültürel Etkileri • Enver AKIN, Orhan KAVAK

Bölüm Editörü : Prof.Dr.Mahmut AYDINOL

ENERJİ KAYNAKLARI384 - Biyogaz ve Biyodizelin Tanımı ve Özellikleri • Murat TOMAR

400 - Rüzgar Enerjisine Genel Bakış • Bilal GÜMÜŞ

408 - Diyarbakır’da Güneş ve Rüzgar Enerjisi Potansiyeli ve Kullanımı •

Mahmut AYDINOL

418 - Fotovoltaik Pil Teknolojisine Genel Bakış • Yusuf Selim OCAK, Tahsin

KILIÇOĞLU

Page 8: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 9: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

Kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren, canlı ve cansız maddelerden oluşan varlıkların hepsini kapsayan doğa ile canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri, sağlıklı ve düzenli bir ortamda bulunabilmeleri için bir çerçeve olan çevre, en çok ihtiyaç duyduğumuz ama en çok yıprattığımız değerlerimizdir.

Meselemiz, bu ortam içerisinde doğal bitki ve hayvan varlığı ile tabii zenginliklerin korunması, geliştirilmesi ve iyileştirilmesi, kentsel ve kırsal alanda arazinin ve doğal kaynakların korunarak en uygun şekilde kullanılması ile birlikte her türlü kirliliğin ön-lenmesidir.

Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için doğanın korunması ile birlikte, tarihi boyunca doğası ve kültürü ile bölgede bir yıldız gibi parlayan Diyarbakır şehrini bu tahribattan korumak hede-fimiz olmalıdır.

Diyarbakır, tarih boyunca konumu itibariyle önemli bir ticari kavşak olmuş, bereketli toprakları sebebiyle bölgesinde bir ca-zibe merkezi olarak kabul edilmiş ve birçok uygarlığa beşiklik etmiştir. Diyarbakır bu özelliklerinden dolayı, bölgedeki kül-türlerin gelişiminde etkin olduğu gibi kendisi de birçok kültürü içinde barındırmış ve korumuştur.

Diyarbakır’ın, huzur, sessizlik ve dinlendirici bir atmosferin hakim olduğu taş evlerini, surlarını, çevresinde bin bir güzellik barındıran Dicle’yi, tarımsal potansiyelini, alabildiğine zengin bi-yolojik çeşitliliğini korumak, bu mirası zenginleştirerek nesillere aktarmak görevimizdir.Bu sempozyumun düzenlenmesinde başta Diyarbakır Valiliği ve Dicle Üniversitesi olmak üzere emeği geçen herkesi yürekten kutluyor, başarılar diliyorum.

Mehmet Mehdi EKER

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı

Page 10: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

İçinde yaşadığımız dünyada doğa, çevre ve tarım birbirinden ayrılmayan ve dolayısıyla

etkileşim içinde olan üç ana ögedir. Binlerce yıl boyunca doğayla yapılan tarımsal

faaliyetler çevreye zarar vermemiş ve çevre sorunlarına neden olmamıştır.

Tarımın önemi insan hayatı için yadsınamaz bir gerçek iken, doğa ve çevre ile olan

bağlantıları ve ortaya çıkardığı sonuçları son derece önemlidir.

Page 11: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

Mustafa TOPRAKDiyarbakır Valisi

İlimiz; tarih bilgileri ve arkeolojik bulgular incelendiğinde tarımın

ilk olarak yapıldığı yerdir.Tarım potansiyeli incelendiğinde ve

ülkemiz istatistiklerine bakıldığında ekiliş arazisi bakımından

Diyarbakır üçüncü sırada yer almaktadır. Yine birçok bitki

çeşidinin yetişebiliyor olması sebebiyle geniş bir ürün

yelpazesine sahiptir. Özellikle dağlık ilçelerde ve küçük parçalı

arazilerde kimyevi gübre ve tarımsal ilaçların kullanımının az

olması da ilimizin organik tarım açısından hazır bir potansiyelinin

olduğunun göstergesidir.

Tarımda hedef, yüksek verim, birim alandan daha fazla ve

kaliteli ürün elde etmek ve elde edilen bu ürünlerin sanayiye

kazandırılarak ekonomik gelişmenin sağlanmasıdır. Ancak

tarımsal faaliyetlerde yüksek hedeflere ulaşılmaya çalışılırken

doğayı ve çevreyi korumak da esas olmak zorundadır.

Doğa ve çevre dediğimizde içtiğimiz su, soluduğumuz hava ve

canlı hayata dair her ayrıntı hayatımızın bir parçası demektir.

Bu nedenle tarımı, doğayı ve çevreyi bir bütün olarak irdelemek;

mevcut durumu tespit etmek ve insanlığa faydalı olabilecek en

iyi şekilde geliştirmek gerekir.

Bu sempozyumun amacı Diyarbakır’da tarım, doğa ve çevre

ile ilgili mevcut durumu tespit etmek, geliştirme olanaklarını

araştırmak ve öneriler sunmaktır.

Bu çalışmada emeği geçen herkese başta Dicle Üniversitesi

Rektörlüğü, Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü, Diyarbakır Çevre

ve Orman İl Müdürlüğü’ne teşekkür eder; bu ve benzeri

sempozyumların ilimizde tekrar düzenlenmesini ve sempozyum

bildiriler kitabının faydalı olmasını temenni ederim.

Page 12: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

Diyarbakır’ımız; tarihi ve kültürel altyapısı, havası, suyu, insanı, gülü ve diğer yönleriyle yalnızca ülkemizde değil; dünyada da nadir görülebilecek özelliklere sahip, nadide bir şehir.

Dünyanın ilk arkeolojik buğdayı, ilk nohudu ve ilk yabani üzümünün yetiştiği; Türkiye’nin toplam kırmızı mercimek üretiminin %75-80’inin karşılandığı, buğday, arpanın önemli oranda yetiştiği, Türkiye pamuğunun % 10’unun üretildiği, 1930’larda bir milyon koza üretimiyle Bursa’nın önünde olan, Anadolu’da avcılığın ilk yapıldığı, gül yetiştiriciliğinin 4600 yıl öncesine kadar uzandığı bir şehir.

Hamamlarıyla, temizlik ve güzelliğe verdiği önem ile tarihe geçmiş bir şehir. 1853’te Diyarbakır’ı ziyaret eden Peterman’a göre, yabancılar kente girmeden önce kapıların hemen bitişiğindeki hamamlara sokulup, yıkandıktan sonra şehre girmelerine izin verilirdi. 1869 yılı Diyarbakır salnamelerinde; kimyevi usullerle balık avlayanların cezalandırıldığı, hayvan öldürmenin, cami, kilise ve evlerin civarına cenaze gömmenin yasaklandığı, nehir ve bataklıkların ıslahı gibi çevreyi korumaya yönelik pek çok tedbirin alındığı bir şehir.

Page 13: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

Bugün çevrecilerin önerdikleri koruyucu tedbirlerin, 200 yıl öncesinde hayata geçirildiği, 27 medeniyete ev sahipliği yapmış bir tarih, kültür ve medeniyet şehri. Ancak maalesef bugün; geçmişi ile bağları kopmuş, gerçek değerlerinin üzeri örtülmüş, hak etmediği imajla sunulan bir şehir.

Dicle Üniversitesi olarak biz, bir yandan şehrimizin var olan değerlerine sahip çıkma, Diyarbakır ve bölgemizin biriken sorunlarına çözüm bulma adına çaba gösterirken; diğer yandan Diyarbakır’ımızın kaybolmaya veya unutulmaya yüz tutmuş değerlerini gün yüzüne çıkarma, tarihte sahip olduğu gerçek değeri yeniden kazanmasına yardımcı olma gayreti içerisindeyiz.

Diyarbakır İl Tarım Müdürlüğü ile ortaklaşa düzenlediğimiz ve ev sahipliğini yaptığımız “Tarım-Doğa ve Çevre Sempozyumu” 1 Haziran 2010 tarihinde, üniversitemiz kongre merkezi büyük salonunda gerçekleştirildi. Söz konusu sempozyumda Diyarbakır’ın çevre-doğa sorunları ve potansiyelleri ele alındı, tartışıldı, görüşüldü. Bu sempozyumun ve sempozyum kitabının düzenlenmesinde emeği geçen herkese çok teşekkürler.

Artık Diyarbakır’ımız adına, kentimizin geleceği adına, düne göre çok daha ümitliyiz. Yapılan sempozyum konusuna, destekleyen kurum ve kuruluşların listesine baktığımızda şunu açıkça görüyoruz: Diyarbakır; Üniversitemiz ve Valiliğimiz başta olmak üzere tüm kurum-kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle (bu sempozyumda toplam 14 kuruluş) el ele vererek, işbirliği içerisinde; tarihine, kültürüne, maddi-manevi değerlerine ve geleceğine sahip çıkıyor. Aynı sorunlar ve aynı dertler etrafında işbirliği yapıyor.

Dicle Üniversitesinin öncülüğünde yapılan bu çalışma ve işbirliği Diyarbakır’ın geleceği açısından ümit vaad ediyor. Bu gayret ve birliktelik sonucunda, hiç şüphesiz Diyarbakır’ımız o eski ihtişamlı günlerine yeniden kavuşacaktır. Gelin, bu hedefe hep birlikte yürüyelim…

Saygılarımla.

Prof.Dr.Ayşegül Jale SARAÇ Dicle Üniversitesi Rektörü

Page 14: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT

Page 15: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 16: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

14

DİYARBAKIR’IN BİTKİLERİ

Page 17: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

15

Selçuk ErtekinDicle Üniversitesi, Fen

Fakültesi Biyoloji Bölümü,

Diyarbakır

[email protected]

15

ÖZETGüneydoğu Anadolu Bölgesi bitki çeşitliliği açısından zengin bir yöredir.

Bazı endemik ve nadir bitkilerin yetiştiği yörede, 2000–2010 yılları

arasında yürütülen floristik çalışmalar sonucunda yaklaşık 800 kadar doğal

bitki taksonunun yetiştiği belirlenmiştir. Bunlardan 50 tanesi endemiktir.

Ajuga xyllorhiza, Astragalus diyarbakirensis, Isatis demiriziana, Rosularia

blepharophylla, sadece Diyarbakır ilinde yetişen endemik bitkilerdir. Ajuga

vestita, Cicer echinospermum, Crocus leichtlinii, Lathyrus trachycarpus,

Medicago shepardii, Nepeta baytopii, Ophrys carduchorum, Paracaryum

kurdistanicum, Scrophularia mesopotamica ve Symphytum aintabicum,

Güneydoğu Anadolu Bölgesine özgü endemik türlerdir.

GİRİŞTürkiye, coğrafi konumu, jeomorfolojik yapısı, değişik iklim tiplerinin etkisi

ve çok çeşitli habitatların varlığından ötürü çok farklı vejetasyon tiplerine

ve zengin bir floraya sahiptir (1). Güneydoğu Anadolu Bölgesi floristik

açıdan en az bilinen yörelerimizden olup, bu konudaki bilgiler, son yıllarda

yapılmış birkaç önemli çalışma dışında Türkiye Florası verileriyle sınırlıdır.

(2-10).

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin birleştiği, step ile dağlık alanların

geçiş bölgesinde bulunan Diyarbakır, ilginç ve zengin bir floristik yapı

sergilemektedir. Farklı coğrafik bölgelerin kesiştiği bir konumda olması,

bununla ilişkili değişken coğrafik ve ekolojik etmenler ile habitat zenginliği

bu çeşitliliğin nedenleri arasındadır. Biyolojik çeşitlilik açısından oldukça

zengin olan Diyarbakır, floristik açıdan az bilinen yörelerimizden biridir (2).

Son yıllarda yapılan çalışmalarda Diyarbakır il sınırları içerisinde yer

alan dört Önemli Doğa Alanı (ÖDA) belirlenmiştir. Güneydoğu Toros

Eşiği, Karacadağ, Devegeçidi Barajı ve Bismil Ovası. Ayrıca, Diyarbakır

ve Şanlıurfa illeri arasında yer alan Karacadağ, Önemli Bitki Alanı (ÖBA)

olarak tespit edilmiştir (11-15).

İki binli yıllardan beri kişisel olarak sürdürülen floristik gezilerin yanı sıra,

birçok proje çalışmasının da Diyarbakır florasının belirlenmesinde katkısı

çok önemlidir. Sırasıyla Türkiye Çevre Vakfı ve Birleşmiş Milletler tarafından

desteklenen“GAP yöresindeki Tıbbi ve Endemik Bitkiler”, Sürdürebilir

Kırsal ve Kentsel Kalkınma Derneği ve Birleşmiş Milletler tarafından

Page 18: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

16

desteklenen “Karacadağ Bitki Çeşitliliği” Dicle

Üniversitesi tarafından desteklenen “Dicle

Üniversitesi Kampus Florası” ve “Çermik

(Diyarbakır) Florasının Monokotiledon Geofitleri”,

Diyarbakır Valiliği Çevre Orman İl Müdürlüğü

tarafından desteklenen “ Diyarbakır İli Önemli

Flora ve Fauna Alanlarının Belirlenmesi ” proje

çalışmalarını sayabiliriz (9, 10). Adı geçen

kurumlara desteklerinden ötürü teşekkür

ederim.

Diyarbakır Florası Diyarbakır da yürütülen 2000–2010 yılları

arasında yürütülen floristik çalışmalar

sonucunda 800 kadar doğal bitki taksonunun

yetiştiği belirlenmiştir. Bunlardan beş tanesi

eğrelti otu, bir tanesi açık tohumlu, yaklaşık

800 tanesi ise çiçekli bitkilerdendir (3, 4). Çiçekli

bitkilerden dördü sadece Diyarbakır ilinde,

10 tanesi Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, 35

tanesi ise diğer bölgelerde de yetişen endemik

bitkilerdir (1, 3, 4).

Eğreltiler (Pteridophyta) Diyarbakır ilinde Pteridophyta bölümüne ait 5

tane eğrelti otu türü yetişmektedir.

Tohumlu Bitkiler (Spermatophyta) Gymnospermae Açık TohumlularAçık tohumlu bitkilerden tek bir ardıç (Juniperus)

türü yetişmektedir.

Angiospermae Kapalı Tohumlular İlimizde çiçekli bitkilerden yaklaşık 800 bitki

yetişmektedir. Burada tür sayısı yönünden

ve ekonomik öneme sahip bazı familyalar

sıralanmıştır.

Anacardiaceae familyasından üç bitki türü

yetişir. Önemli türleri menengiç (Pistacia

khinjuk) ve sumak (Rhus coriaria) tır. Apiaceae

familyasından yaklaşık 50 türü yetişmektedir.

Önemli türlerinden, yabani havuç (Daucus

guttatus), anason (Pimpinella), çakşır Ferula

sayılabilir.

Endemik türleri Bunium brachyactis, Laserpitium

carduchorum, Trigonosciadium tuberosum’dur.

Asteraceae familyası 80 taksona sahiptir.

Civanperçemi (Achillea), papatya (Anthemis),

peygamber çiçeği (Centaurea) önemli cinsleridir.

Achillea aleppica subsp. zederbaueri, Achillea

pseudoaleppica, Anthemis wiedemanniana,

Centaurea consanguinea, Centaurea kurdica,

Tanacetum densum endemik taksonlardır.

Boraginaceae familyası yaklaşık 30 bitkiye

sahiptir. Onosma procerum Boiss, Paracaryum

cristatum, Paracaryum kurdistanicum

veSymphytum aintabicum endemik türlerdir.

Brassicaceae familyası 33 taksonla temsil

edilir. Tere (Lepidium sativum L. subsp. sativum)

yörede doğal yetişen ve yenen bir bitkidir. Isatis

demiriziana, Diyarbakır ilinde yetişen endemik

bir türdür. Hesperis bottae ve Cochleria aucheri

ise Diyarbakır’da yetişen endemik bitkilerdir.

Campanulaceae familyasından yedi bitki türü

yetişir. Çan çiçeği (Campanula) önemli cinsidir.

Capparaceae familyası iki taksona sahiptir.

Berikember (Capparis ovata) çiçek tomurcukları

toplanan bir türdür. Caprifoliaceae familyası

iki türle temsil edilir. Yabani hanımeli türleri

(Lonicera) yöremizde yetişir. Caryophyllaceae

Page 19: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

17

familyasının 25 taksonu yetişmektedir. Karanfil (Dianthus), nakıl (Silene)

önemli cinsleridir. Convolvulaceae familyası yedi tarla sarmaşığı

(Convolvulus) türü ile temsil edilir.

Convolvulus galaticus endemik bir tarla sarmaşığı türüdür. Cuscutaceae

familyası asalak iki küsküt otu (Cuscuta) türü ile temsil edilir (Resim 1).

Crassulaceae familyası 5 türle temsil edilir. Rosularia blepharophylla sadece

Diyarbakır çevresinde yetişen endemik bitkidir (Resim 2).

Resim 1. Phelypea Coccinea Resim 2. Rosularia blepharophylla

Euphorbiaceae familyasının 15 taksonu bilinmektedir. Sütleğen (Euphorbia)

önemli cinsidir.

Fagaceae familyası iki taksona sahiptir. İki meşe türü (Ouercus branthii ve Q.

infectoria), yöredeki meşe topluluklarını oluşturur. Hypericaceae familyası

beş tür ile temsil edilir. Binbirdelik otu, kantaron, batof (Hypericum)

yörede tıbbi olarak kullanılan bitkilerdir. Hypericum spectabile endemik

bir kantaron türüdür. Iridaceae familyası 12 türe sahiptir. Crocus biflorus,

Crocus leichtlinii endemik safran türleridir (Resim 3 ve 4).

Resim 3. Crocus biflorus Resim 4. Crocus leichtlinii

Fabaceae familyası yaklaşık 130 taksonla temsil edilir. Astragalus

diyarbakirensis, Astragalus gymnoalopecias, Cicer echinospermum, Lathyrus

trachycarpus, Medicago shepardii, Onobrychis argyrea subsp. argyrea,

Page 20: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

18

Trifolium aintabense ve Trigonella kotschyi

Diyarbakır çevresinde tespit edilen endemik

bitkilerdir.

Lamiaceae familyası 40 taksona sahiptir.

Adaçayı (Salvia) ekonomik önemi olan bir cins

olup yörede 12 taksonu yetişmektedir. Ajuga

vestita Boiss., Ajuga xyllorhiza, Nepeta baytopii,

Salvia ballsiana endemik türlerdir (Resim 5 ve

6).

Resim 5. Ajuga xyllorhiza

Resim 6. Ajuga vestita

Liliaceae familyasının 30 türü yetişmektedir.

Colchicum balansae endemik bir çiğdem

türüdür. Ayrıca Allium variegatum, Scilla leepii

endemik türlerdir. Nergis yörede doğal yetişen

bir çiçektir (Resim 7).

Malvaceae familyasından Alceae fasciculifl ora

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yetişen

endemik bir hatmi türüdür (Resim 8).

Resim 7. Narcissus tazetta

Resim 8. Alcea fasciculifl ora

Orchidaceae familyasının 20 türü Diyarbakır

çevresinde yetişir. Ophrys carduchorum ve

Ophrys cilicica bu çevrede yetişen endemik

orkidelerdir. Papaveraceae familyasının 15

türü bulunur. Gelincik (Papaver) önemli cinsidir.

Papaver clavatum endemik bir gelincik türüdür.

Resim 9. Ophrys carduchorum

Resim 10. Ophrys cilicica

Page 21: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

19

Poaceae familyasının 35 türü yetişir. Yabani buğday (Triticum), arpa (Hordeum)

önemli cinslerdir. Ranunculaceae familyası 25 türe sahiptir. Önemli cinsleri,

düğünçiçeği (Ranunculus) ve kandamlası (Adonis) arasındadır. Rosaceae

familyası 15 takson içerir. Yabani badem (Amygdalus) yabani kiraz, mahlep

(Cerasus), yabani armut (Pyrus), alıç (Cratageus) yörede yetişen cinslerdir.

Scrophulariaceae familyası yaklaşık 30 tür içerir. Scrophularia mesopotamica,

Linaria genistifolia subsp. praealta ve Veronica balansae Stroh endemik

bitkilerdir. Solanaceae familyasının altı türü bulunur. Lycium anatolicum

endemiktir.

SONUÇ Diyarbakır çevresinde beş tanesi eğrelti otu, bir tanesi açık tohumlu olmak

üzere 800 doğal bitki taksonu yetişmektedir. Bunlardan, Ajuga xyllorhiza,

Astragalus diyarbakirensis, Isatis demiriziana, Rosularia blepharophylla,

sadece Diyarbakır ilinde yetişen, Ajuga vestita Boiss., Cicer echinospermum

Crocus leichtlinii, Lathyrus trachycarpus, Medicago shepardii, Nepeta

baytopii, Ophrys carduchorum, Paracaryum kurdistanicum, Scrophularia

mesopotamica, Symphytum aintabicum ise Güneydoğu Anadolu Bölgesinde

yetişen endemik bitkilerdir. Diğer endemik bitkilerle ile beraber Diyarbakır

ilinde 50 endemik bitki yetişmektedir.

İlimizde dört ÖDA ve bir ÖBA belirlenmiştir. Yörede yapılan floristik

çalışmalar henüz devam etmektedir. Bu çalışmalar daha çok bitki çeşitliliği

açısından zengin yörelerin belirlenmesi ve koruma altına alınmasını

sağlanması amaçlamaktadır.

Page 22: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

20

KAYNAKLAR 1. EKİM, T., KOYUNCU, M., DUMAN, H., AYTAÇ, Z., ADIGÜZEL, N., Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı

(Eğrelti ve Tohumlu Bitkiler). Türkiye Tabiatını Koruma Derneği ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi,

Ankara. 246 s. 2000.

2. SAYA, Ö., ERTEKIN, A. S., GAP’ın Bölge Florasına Etkileri. GAP’ın Ekolojiye ve Tarıma Etkileri,

Türkiye Çevre Vakfı, yayın no: 125, 39-55, 1998.

3. DAVIS P. H., Flora of Turkey and the East Aegean Islands, Vol. 1-9, Edinburgh, 1965-1985.

4. DAVIS P. H., MILL R., TAN, K., Flora of Turkey and the East Aegean Islands, 10, Edinburgh, 1988.

5. MALYER, H., Diyarbakır Bölgesinin Iridaceae Familyasına Ait Geofitleri Üzerinde Korolojik Bir

Çalışma, Doğa Bilim Dergisi, Temel Bilimler, Seri A, 6, 1, 17-20, 1982.

6. KAYNAK , G., KETENOĞLU, O., New floristic records from the Urfa and Diyarbakır provinces, SE

Turkey, Willdenowia, 16, 79-86, 1986.

7. ERTEKIN, A. S., SAYA, Ö., New floristic records for the various grid squares from the Fabaceae.

Tr. J. of Botany, 21, 187-188, 1997.

8. ERTEKIN, A. S., New floristic records for the grid squares C7 and C8 in Turkey from the Fabaceae.

Tr. J. of Botany, 23, 413-414, 1999.

9. SAYA, Ö., ERTEKIN, A. S., ÖZEN H.Ç., HOŞGÖREN, H., TOKER Z., GAP Yöresindeki Endemik ve

Tıbbi Bitkiler, Türkiye Çevre Vakfı ve UNDP Global Environmental Facility. Türkiye Çevre Vakfı

Yayınları no: 143, 207 s. 2001. Ankara.

10. ERTEKİN, A. S. , Karacadağ Bitki Çeşitliliği. Sürdürülebilir Kırsal ve Kentsel Kalkınma Derneği ve

UNDP Global Environmental Facility. Diyarbakır, 2002

11. BİRİCİK, M., ERTEKİN, A. S. , KARAKAŞ, R., Devegeçidi Barajı, Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları,

2, 464-465, Doğa Derneği, 1996.

12. BİRİCİK, M. , ERTEKİN, A. S. , KAYA , Ö.F. , KARAKAŞ, R. , 2006. Karacadağ, Türkiye’nin Önemli

Doğa Alanları, 2, 462-463. Doğa Derneği, 1996.

13. ERTEKİN, A. S. , 2006. Güneydoğu Toros Eşiği, 284-287 (Cilt II). Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları.

Doğa Derneği, Ankara

14. ERTEKİN, A. S. , WELCH, G. , WELCH, H. , 2006. Mardin Eşiği, 470-473 (Cilt II). Türkiye’nin Önemli

Doğa Alanları. Doğa Derneği, Ankara

15. KILINÇ, H. , ÖZEN, M. , 2006. Nemrut Dağı, 254-257 (Cilt II). Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları.

Doğa Derneği, Ankara

16. SÖZER A. N., Güneydoğu Anadolu’nun Doğal Çevre Şartlarına Coğrafi Bir Bakış. Ege Coğrafya

Dergisi, 2, 18-31, 1984.

Page 23: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 24: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

22

BIODIVERSITY OF THE DİYARBAKIR REGION, TURKEY

Page 25: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

23

Yüksel COŞKUNDicle Üniversitesi, Fen

Fakültesi Biyoloji Bölümü,

Diyarbakır,

[email protected].

23

ÖZETBu çalışma, Diyarbakır yöresinde gerçekleştirdiğimiz çalışmalar ve

önceki yıllarda yapılmış olan bilimsel yayınlar temel alınarak bölgenin

biyoçeşitliliği özetlenmiş ve sentezi yapılmıştır. Diyarbakır’da bilinen tür

sayısının yaklaşık 20.000 olduğu düşünülmekte ancak tür sayısının 50.000

veya üzeri olduğu tahmin edilmektedir.

Diyarbakır, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, Mezopotamya

Ovasının kuzeyinde, Dicle nehrinin kıyısında yer almaktadır. Bölge

biyoçeşitliliği, bölgenin coğrafik konumunun farklı zoocoğrafik bölgelerin

(Oriyantal, Palearktik ve Sahra-Sina) kavşağında bulunmasından dolayı

etkilenmektedir.

Diyarbakır bölgesi bitki türleri bakımından zengindir; Türkiye’de dağılış

gösteren türlerin %30-35’i bu bölgede bulunmaktadır. Bölge, biyoçeşitlilik

için, özellikle içerdiği genetik çeşitlilik, tarımsal önemi olan bazı bitkiler ve

bunların çoğunun evcilleştirildiği merkez olarak kabul edilmektedir.

Bölgenin faunası hakkındaki bilgiler kısıtlıdır. Özellikle omurgasızlar

hakkındaki bilgiler yetersizdir. Omurgasızların özellikle böceklerin dağılışı,

bitki çeşitliliğinin zengin oluşundan kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte

omurgasızların sayısı hakkındaki tahminler güvenilir olmamasına rağmen

30 000’den az değildir.

Bölgede, 47 zooplankton, 34 rotifera, 44 liken ve 22 mollusca türü teşhis

edilmiştir. Dicle nehri ve kollarında yaklaşık 40 kadar balık türü ve alttürü

yaşamaktadır. 30 türden oluşan herpetofaunanın 5 ‘i amfibi, 25’ini de

sürüngenler (reptiller) oluşturur. Reptillerden 11 tanesi kertenkeledir.

Kuşlar en fazla bilinen grup olup bölgede 221 tür kaydedilmiştir. Karasal

memeliler ise 33 türden oluşmaktadır.

ABSTRACTThis paper summarizes biodiversity based on records from the scientific

literature and results of our own surveys carried out in the Diyarbakır

province. This is an attempt to synthesis the biodiversity of the region. The

number of known species in Diyarbakır is approximately 20,000 though

the estimated number is far higher - from 50,000 or more.

Page 26: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

24

The Diyarbakır region is located on the right

bank of the Tigris River (Dicle) in the southeast

Anatolian region of Turkey, to the north of

the Mesopotamian plain. The composition of

the regional biodiversity is influenced by its

geographical position on a crossroad of different

zoogeographic realms (Oriental, Palaearctic, and

Saharo-Sindian). The Diyarbakır region is rich in

plant species; about 30–35% of Turkey’s plant

species are distributed in this area. The region

has been especially considered as a center for

biodiversity, including genetic diversity, of some

agriculturally important plants and as a possible

place of domestication for some of them.

Information on the fauna of the region is very

limited, especially pertaining to invertebrates.

The diversity of invertebrates (mainly insects) is

very high due to the richness in plants. However,

no reliable estimate is available for the number

of invertebrates although it is assumed to be

not less than 30,000 species.

A total of 47 zooplanktonic, 34 rotifera, 44

lichenes, and 22 molluscs species have been

identified. About 40 species and subspecies of

fish are living in the Dicle (Tigris) River and its

tributaries. Thirty species of herpetofauna —

5 amphibians and 25 reptiles — occur in the

region. About nine of these are lizards. Birds

are by far the most studied taxon and 221 bird

species have been reported from the region.

The terrestrial mammal fauna of the region

consisted originally of 33 species in Diyarbakır.

IntroductionDiversity of life can be measured in several

ways; the number of species (species diversity),

the number of groups (taxonomic diversity), the

number of distinct body plans (morphological

diversity), the number of feeding strategies

(trophic diversity), and the number of genotypes

(genetic diversity). To fully characterize

diversity at any location, the above-mentioned

characteristics need to be examined, but

this remains intractable (1). The biological

diversity of a given region depends primarily

on its geographic position, climate, and habitat

heterogeneity.

Many other environmental factors delineate

the local distribution and abundance of the

number of species. The knowledge of their local

distribution provides basic data for regional

conservation planning, mapping, and selection

of biodiversity rich areas and their further

designation and management as protected

territories. Our present knowledge of the

biodiversity of Diyarbakır is reviewed on the

basis of the published records and original data

collected in the province.

Biodiversity In Turkey: An Overview Turkey is a natural pathway for the distribution

of species from east to west, because it is

considered a bridge between Asia and Europe

in the south. Turkey is also connected to Africa

via the Arabian Peninsula, thus including many

eremial faunal elements and providing a

pathway for their distribution toward Caucasus

and south-eastern Europe. In addition to

geographic connection (also in its geological

history), Turkey is diverse in its topography and

climate. Due to all these factors, the Anatolian

part of Turkey includes diverse faunal elements

and exceptionally rich flora, see Table 1.

Page 27: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

25

The biological status, various biotopes, and different ecosystems enable

the superior biodiversity in Turkey. For instance, 75% of European plant

species are found in Turkey (2). The number of different seeded plant

species is over ten thousand, and one-third of these are endemic (3). It is

estimated that the number of the animal species amounts to 70-80,000,

including invertebrates. The number of seeded plants is more than 10,000

of which over 3,000 are endemic. This abundance of organisms is a result

of the continental situation of Turkey. Globally threatened animals such

as Monk Seal (Monachus monachus), Urial (Ovis orientalis), and Euphrates

Soft-shell Turtle (Rafetus euphraticus) still survive in Turkey.

Taxon Defined species

Endemic species/subspecies,

variety

Rare and endangered

species

Extinct species

VER

TEB

RAT

ES

Reptiles/Amphibian(Reptilia/Amphibia)

141 16 10 -

Birds (Aves) 460 - 17 -Mammals (Mammalia) 161 37 23 7Freshwater Fish(Pisces)

236 70 - 4

Marine Fish(Pisces)

480 - - -

INV

ERTE

BR

ATES

Mollusk(Mollusca)

522 203 unknown unknown

Butterfl ies(Lepidoptera)

4.500 89 89 unknown

Locusts(Orthoptera)

600 270 - -

Dragonfl ies/Damselfl ies (Odonata)

114 - - -

Beetles(Coleoptera)

~10.000 ~ 3.000 - -

Half-winged(Heteroptera)

~1400 ~200 - -

Aphids(Homoptera)

~1500 ~200 - -

PLA

NT

GR

OU

PS

Algae 2.150 ---- unknown unknownLichen(Lichenes)

1000 ---- unknown unknown

Moss(Bryophytes)

910 2 2 unknown

Pteridophytes Ferns 101 3 1 unknownGymnospermae(Gymnosperms)

35 5 1 unknown

Monocotyledonous(Monocotyledons)

1.765 420 180 -

Dicotyledonous(Dicotyledons )

9.100 3500 1100 11

Table 1. Taxon numbers of species and subspecies of various animal and plant catego-

ries, endemism, number of rare and endangered species, and extinct species (3).

Page 28: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

26

Many species whose ranges are largely

confined to the Mediterranean, Euro-Siberian,

Alpine, Irano-Turanian and Saharo-Sindian

biomes converge in Anatolia. Almost all the

vertebrates of Turkey are recorded. However,

the invertebrates still have to be investigated.

In Table, the numbers of animal species are

given along with their present status (3).

South-eastern Anatolia also called “Fertile

Crescent” or “Upper Mesopotamia”, describes

the region between the Euphrates and Tigris

rivers and represents the northernmost part of

the Arabian platform which is considered one of

the centres of cultivation where mankind first

started sedentary agriculture. Many local animal

races were first bred here by past civilizations

and spread to other regions of the world. The

region is characterized by relatively gentle

relief, with broad plateau surfaces descending

to the south from about 800 meters at the

mountain foot to 300 meters along the Syrian

border. The area is characterized by extremely

dry and high summer temperatures (above

30 ºC in July). Winters are cold, with January

temperatures reaching almost freezing. Annual

rain fall ranges from about 300-600 mm (4).

The Euphrates and Tigris rivers form important

riparian habitats in eastern and south-eastern

Anatolia with extensive floodplains. Tamarix

scrub, stands of Populus, sand-banks, and

barren gravel islands are typical features.

Several species of afro-tropical and oriental

origin came to the Anatolian region following

the course of these rivers (5).

Biodiversity Of DiyarbakırThe Diyarbakır province raises above the right

bank of the Tigris River (Dicle) to the north of

the Mesopotamian plain, with a surface area

about 15.355 km2, and is located in the middle

of Southeastern Anatolia (Fig. 1). The steppe

vegetation blooms briefly during the spring, but

dries up at the beginning of summer with the

end of the rains. A smattering of oak forests can

be found in the arid mountains (4).

Information on the fauna of the Diyarbakır

region is very limited, especially concerning

invertebrates. The diversity of invertebrates

(mainly insects) is very high due to the richness

of plants. However, no reliable estimate is

available for the number of invertebrates

although it is assumed to be not less than

30,000 species (Plate 1).

In the Devegeçidi Dam lake, 34 species of the

phylum Rotifera were identified, three of which

(Brachionus caudatus, Lecane (M.) scutata, and

Testudinella truncata) were new records for

Turkey (6). The zooplanktons of Göksu consist

mainly of Cladocera, Copepoda, and Rotifera

groups. A total of 47 species composed of 16

cladocerans, 3 copepods, and 28 rotifers were

identified. All of these are recorded for the

first time in Göksu Lake and one, the rotifer

Monommata arndti, is new for Turkey’s inland

waters’ record (7).

According to Pavlicek et al. (8) 11 earthworm

species are known to be present in the Diyarbakir

province, representing the first records for all

of Mesopotamia. The molluscs (Mollusca) are

represented by 522 species (203 are endemic)

in Turkey. Diyarbakır is not rich in land snail

fauna due to its geographical features. With

Page 29: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

27

the studies done on the distribution and systematics of land snails, 22

different species have been identified up to now (9). Assyriella species

are interesting due to their endemism to Southeastern Anatolia, Syria,

Iraq, and Iran. A total of 236 fish species and subspecies belonging to

26 families inhabit the inland waters of Turkey (10). According to current

data, 40 species and subspecies of fish, belonging to 9 families, are living

in the Dicle (Tigris) River and its tributaries. Twenty-one fish species out of

the 40 species are endemics; their ranges are confined to the Euphrates

and Tigris basins. The dominant species of the Tigris fish community

are the species belonging to genus Capoeta, Barbus, Achantobrama, and

Chalcalburnus; the secondary species are those belonging to the genus

Garra, Mastacembellus, and Tor (11).

Figure1. Location of Diyarbakır.

In southeast Anatolia four kinds of herpetofaunal elements meet:

Palearctic, Sahara-Arabian, Oriental, and Afrotropical (12). Thirty identified

species belong to the herpetofauna of the Diyarbakır province: 5 amphibi;

Salamandra s. semenovi, Bufo viridis, Hyla arborea, Hyla savignyi, and Rana

ridibunda; 3 Testudinata; Mauremys caspica, Rafetus euphraticus, and

Testudo graeca. The world population of the Euphrates’ softshell turtle,

Rafetus euphraticus, one of the most endangered species in the region, is

confined to the Euphrates and Tigris rivers. 11 Lacertilia; Blanus strauchi,

Lacerta cappadocica, Lacerta trilineata, Ophisops elegans, Ablepharus

kitaibellii, Mabuya aurata, Mabuya vittata, Eumecus schneideri, Cyrtopodion

heterocercus, Laudakia stellio, and Trapelus ruderatus; 11 Ophidia;

Typhlops vermicularis, Eryx jaculus, Coluber caspius, Coluber najadum,

Page 30: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

28

Coluber jugularis, Coluber schmidti, Eirenis

decemlineatus, Eirenis lineomaculatis, Natrix

natrix, Natrix tessellata, and Vipera lebetina.

Coluber schmidti was observed but could not be

collected (13 and Unpublished information of

our survey observations). Coastal viper, Vipera

(Montivipera) xanthina is endemic to Turkey,

occurring in this region and in the adjacent

part of the Mediterranean region. Ranges of

many rare species are confined to Northern

Mesopotamia and the Iğdır/Van area (5) (Plate

2).

There are approximately 9,600 bird species

that belong to 23 orders and 144 families

in the world. Five hundred and fourteen bird

species regularly occur in Europe (14). The

number of bird species in Turkey is 456, and

304 of them breed in Turkey. One hundred and

fifty-two of these are guest species that can

be found in Turkey during summer or winter.

Some of these species are Actitis hypoleucos,

Alcedo atthis, Anas crecca, Apus affinis, Ceryle

rudis, Charadrius dubius, Chilidonias leucopterus,

Circus aeruginosus, Delichon urbica, Egretta

garzetta, Francolinus francolinus, Larus genei,

Milvus migrans, Phalacrocorax pygmeus, Platelea

leucorodia, Scolopax rusticola, Sterna albifrons,

and Tyto alba. Diyarbakır and its surroundings

have special habitats for many bird species.

A total of 221 bird species that belong to 17

orders and 51 families were reported from the

region (15). Ninety-six of these species belong

to passeres, while 125 are non-passeres. Among

the species reported, 71 of them are native,

87 are summer visitors, 36 winter visitors, 26

transitory migrants, and one vagrant species

for the region (15). Of the recorded species, 13

are globally threatened species.

Of the 161 mammal species recorded in Turkey,

37 sub-species and/or varieties are endemic.

Twenty-three of these species are endangered

and now under conservation. The terrestrial

mammal fauna of the region consisted originally

of 33 species belonging to 17 families. Most of

the mammal species recorded from the area

have been assigned to one of the following

zoogeographical categories: Palaearctic,

Saharo-Indian, and Oriental. Diyarbakır has

several species of carnivores, wolf (Canis lupus),

brown bear (Ursus arctos), and probably the

striped hyena (Hyaena hyaena) (16); the other

carnivores species found in the region are as

follows: badger (Meles meles), jackal (Canis

aureus), fox (Vulpes vulpes), Marbled Polecat

(Vormela peregusna) (Plate 3). The Caspian

tiger (Panthera tigris virgata) and the Anatolian

leopard (Panthera pardus tulliana) are big

cats that once had a wider distribution in the

country (17). The Anatolian leopard is critically

endangered and the Caspian tiger is extinct

according to the World Conservation Union (18).

There are rumors about the presence of the

hyaena in Diyarbakır; Kumerloeve (19) writes

of the striped hyena in Diyarbakır, but Kasparek

et al. (20) noted that Diyarbakır marks the

northernmost point in southeast Anatolia where

there is no evidence of the species in that area

today. The tiger Panthera tigris became extinct

in the region in the late 1970’s (5). The large

herbivore species is the goitered gazelle, Gazella

subgutturosa, referred to as a restored species,

and is bred in a desert wildlife reserve for the

state production of animals in Ceylanpınar.

Southeastern Anatolia has a unique floristic

composition that places it in the Mesopotamia

subregion of the Iran-Turan floristic zone. Of all

Page 31: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

29

the vegetation in the region, 36% belongs to Iran-Turan and 32 % to the

Eastern Mediterranean origin. It is estimated that 30-35% of all naturally

growing plants in Turkey is observed in this region (21). The region is also

important as the gene source of some wild wheat, barley, wild chickpea,

lentil, and green pea. Five hundred and thirty-four plant species belonging

to 264 genera from 66 families were identifed in the Karacadağ area. There

are 18 rare plant and 32 endemic species growing in the Karacadağ area.

Some of them are; Astragalus erythrotaenius, Phelypea coccinea, Tulipa

alepensis, Fritillaria persica, Colchicum balansae, Lathyrus chrysanthus, and

Iris gatesi (22).

Lichens are a widespread group, with over 1,200 species recorded in

Turkey (23). However, lichens have not been particularly well studied in

Diyarbakır; but a work was conducted in the Diyarbakır province in which

approximately 44 species were described (24).

Wheat Origins Near The Karacadağ Mountains, Turkey Dated archeological remains of einkorn wheat (T. monococcum- the earliest

domesticated wheats) in settlement sites near Diyarbakır region confirm

the domestication of einkorn near the Karacadag Mountain Range (25).

Recent genetic and archeological discoveries indicate that both emmer

wheat and durum (hard pasta wheat) also originated from this same

Karacadağ region of southeastern Turkey. Remains of harvested emmer

from several sites near the Karacadag Range have been dated to between

8,800 BCE and 8,400 BCE, that is, in the Neolithic period (26).

A Case Study: Speciation Mammals In The Region, Nannospalax Ehrenbergi Spalacidae, subterranean mammals, are highly specialized and adaptively

convergent structurally, functionally, and behaviorally at all organizational

levels to life underground (27). Spalacidae mole rats occur in southeastern

Europe (Hungary, the former Yugoslavia, Romania, Bulgaria, and Greece);

Asia Minor (Cilician Taurus, Turkey); Northern Africa, the Caucasus, and in

the Middle East (28). Karyotype studies of Nannospalax ehrenbergi (Nehring

1898), from across their distribution, revealed obvious chromosome

polymorphisms and several different karyotypes from this region and have

already been described (29 and reference therein). Nannospalax ehrenbergi

(Fig. 2) is a young species and represents a dynamic case of ecological

Page 32: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

30

speciation in action (27).

We identified five different chromosomal forms

of Nannospalax ehrenberg in Turkey, which have

diploid chromosome numbers (2n), and are as

follows: 2n = 48 (Hatay-Yayladağı); 2n = 52a

(Hatay-Arsuz); 2n = 52b (Diyarbakır); 2n = 56a

(Tarsus); and 2n = 56b (Siirt-Kurtalan). Each

chromosomal species and populations of mole

rats select their climatic habitat in line with the

climatic conditions of their geographic localities

(29).

Diyarbakır PopulationDiploid chromosome number 2n= 52, NF=76,

and NFa=72. Their karyotypes consist of

11 pairs of meta/submetacentrics, and 14

pairs of acrocentric autosomes (Fig. 2). The X

chromosomes are small sized submetacentric;

Y chromosomes are small acrocentrics (29).

Figure 2. Nannospalax ehrenbergi, their karyotype and

distribution area in the region (29).

ConclusionsSoutheastern Anatolia, due to its geographical

position, is a crossroad of different

zoogeographic realms (Oriental, Palaearctic,

and Saharo-Sindian) that influences the

composition of the region’s biodiversity. The

rich biodiversity of Diyarbakır, combined with

its special geographical features, offer great

opportunities for biogeographic research. The

biodiversity of the Diyarbakır province has not

yet been investigated in detail from a biological

viewpoint. It is clear that our knowledge about

the distribution and biology of several species

are not sufficient for this region, and requires

further intense field research.

There is a need for a great deal of research to

be done in order to reveal a more complete

picture of biodiversity, and more detailed

faunal and floral surveys are also required.

I believe that the present study will make a

significant conribution to the biodiversity of

Diyarbakır, which is not sufficiently known yet.

Unfortunately, there is still no comprehensive

inventory of Diyarbakır biodiversity, particularly

the invertebrate taxa.

Page 33: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

31

REFERENCES1. SHEPHERD U.L. A comparison of species diversity and morphological

diversity across the North American latitudinal gradient. Journal of

Biogeography, 25, 19–29, 1998.

2. BAŞER K. H. C. Aromatic biodiversity among the flowering plant taxa of

Turkey. Pure Appl. Chem., Vol. 74, No. 4, pp. 527–545, 2002.

3. NBSAP. The National Biological Diversity Strategy and Action Plan.

Republic of Turkey, Ministry of Environment and Forestry, Ankara.

(http://www.cevreorman.gov.tr/belgeler6/ NBSAP.pdf (September

2009), 2007.

4. GCC., A Guide to Southeastern Anatolia. Gaziantep Chamber of Commerce.

http:// seanatolianheritage.org/eng/southeastanatoliaguide/

diyarbakir.pdf (Sept. 2009), 2009.

5. EEA, Biogeographical regions in Europe. The Anatolian region. European

Environment Agency.(http://www.eea.europa.eu/publications/

report_2002_0524_154909/anatolian.pdf (April 2009), 2007.

6. BEKLEYEN, A. A Taxonomical Study on the Rotifera Fauna of Devegeçidi

Dam Lake (Diyarbakır-Turkey). Turkish Journal Zoology, 25: 251-255,

2001.

7. BEKLEYEN, A. A Taxonomical Study on the Zooplankton of Göksu Dam

Lake (Diyarbakır). Turkish Journal Zoology, 27: 95-100, 2003.

8. PAVLÍČEK T. CSUZDI, C. and COŞKUN Y. First earthworm records in

Upper Mesopotamia, Turkey. Zoology in the Middle East, 48: 119-120,

2009.

9. ŞEŞEN R. Yukarı Dicle Havzasının Dicle Nehrinin Batısındaki Bölgede

Saptanan Kara Salyangozlarının Dağılışı ve Sistematiği. II. Ulusal

Malakoloji Kongresi, Adana, 2008.

10. KURU M. Recent Systematic Status of Inland Water Fishes of Turkey

Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi, 24(3): 1–21. (in Turkish),

2004.

11. ÜNLÜ E. Tigris River. A review with regard to the Ilısu Hydroelectric

Project. Ilısu Dam and HEPP Environmental Impact Assessment Report.

2006.

12. DISI A. M. and BÖHME, W. Zoogeography of the Amphibians and Reptiles

of Syria, with additional new records. Herpetozoa. 9: 63-70, 1996.

13. AKELMA R. “Herpetofauna of the Diyarbakır Province”. Dicle University.

Science Institute, Ms Thesis. (In Turkish), 120 pp. Diyarbakır, 2007.

14. TUCKER G. M. and HEATH M. F. Birds in Europe: their conservation

Page 34: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

32

status. Cambridge, U.K.: BirdLife International (BirdLife Conservation Series no.3). 1994.

15. KARAKAŞ R. and KILIÇ A. The Birds of Dicle Dam (Diyarbakır). Turkish Journal Zoology. 28: 301-

308, 2004.

16. CAN Ö. E. and LİSE Y. Distribution of large mammals in Southeastern Anatolia: Recommendations

& priority areas for their conservation (in GAP Biodiversity Research Project 2001-2003 Final

Report), (DHKD), Istanbul, Turkey, 2004.

17. CAN Ö. E. Status, Conservation and Management of Large Carnivores in Turkey. Convention

on the Conservation of European Wildlife and Natural Habitats. 24th meeting Strasbourg, 29

November-3 December 2004, WWF-Turkey, Ankara, 2004.

18. IUCN Red List of threatened species. www.redlist.org. (Downl. Oct.28, 2008), 2003.

19. KUMERLOEVE H. Zur verbreitung kleinasiatischer raub- und huftiere sowie einiger Großnager.

Säugetierkdl, Mitt 15: 337-409. Germany, 1967.

20. KASPAREK, M. KASPAREK, A. GÖZCELİOĞLU, B. ÇOLAK, E. & YİĞİT, N. On the status and

distribution of the Striped Hyaena, Hyaena hyaena, in Turkey. Zoology in the Middle East 33:

93–108, 2004.

21. SAYA Ö. ERTEKIN A. S. ÖZEN H. Ç. HOŞGÖREN H. & TOKER Z. GAP Yöresindeki Endemik ve

Tıbbi Bitkiler. Türkiye Çevre Vakfı ve UNDP Global Environmental Facility. Ankara, 2001.

22. ERTEKİN A. S. Karacadağ Bitki Çeşitliliği. Sürdürülebilir Kırsal ve Kentsel Kalkınma Derneği ve

UNDP Global Environmental Facility. Diyarbakır, 2002.

23. ORAN S. and ÖZTÜRK Ş. Lichen records from Southeast and East Anatolian region (Turkey). J.

Biol. Environ. Sci., 1 (1), 15-22, 2007.

24. AGÜLOĞLU H. Taxonomic, Anatomic and Morphologic Characteristics of some Lichen species

in Diyarbakır Province and close Neighbourhood. Dicle University Science Instutute. Ms Thesis

(In Turkish), 1996.

25. HEUN M. SCHAFER-PREGL R. KLAWAN D. CASTAGNA R. ACCERBI M. BORGHI B. and SALAMINI F.

Site of Einkorn Wheat Domestication Identified by DNA Fingerprinting. Science Vol. 278: 1312-

1314, 1997.

26. BROWN T. A., JONES M. K., POWELL W. and ALLABY R. G. The complex origins of domesticated

crops in the Fertile Crescent. Trends in Ecology and Evolution Vol.24 No.2, 103-109, 2008.

27. NEVO E. Mosaic Evolution of Subterranean Mammals. Regression, Progression and Global

Convergence. Oxford University Press, Inc., New York, pp: 413, 1999.

28. WILSON, D. E. and REEDER, D. M., (eds.) Mammal Species of the World: A Taxonomic and

Geographic Reference. 3rd Ed., the Johns Hopkins Univ. Press, 2005.

29. COŞKUN, Y. ULUTÜRK, S. and YÜRÜMEZ, G. Chromosomal diversity in mole-rats of the species

Nannospalax ehrenbergi (Rodentia: Spalacidae) from South Anatolia, Turkey. Mammalian Biology

– Zeitschrift für Säugetierkunde 71 (4): 244-250, 2006.

Page 35: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

33

Plate1. Some Invertebrate of Diyarbakır Province

Diyarbakır’ın Bazı Omurgasız Hayvan Örnekleri

Page 36: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

34

Plate 2. Some herpetofauna elements of Diyarbakır Province. 1. Trapelus ruderatus, 2.

Salamandra salamandra semenovi, 3. Rana bedriaga, 4. Lacerta viridis, 5. Laudakia stellio, 6.

Thyphlops vermicularis, 7. Testudo graeca, 8. Blanus strauchi, 9. Hyla savign

Diyarbakır’ın Bazı Herpetofauna Örnekleri

Page 37: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

3535

Plate 3. Some mammal species of Diyarbakır Province.. 1. Rhinolophus

ferrumequinum, 2. Nannospalax ehrenbergi, 3. Hemiechinus auritus, 4.

Hystrix cristata, 5. Vormela peregusna, 6. Meriones tristrami, 7. Crocidura

suaveolens

Diyarbakır’ın Bazı Memeli Fuanası Örnekleri

Page 38: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

36

DİYARBAKIR YÖRESİNİN KUŞLARI

Page 39: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

37

Recep KARAKAŞDicle Üniversitesi, Fen

Fakültesi, Biyoloji Bölümü,

Diyarbakır

[email protected]

37

ÖZETÜlkemizin, genel olarak kuş türleri bakımından zengin bir coğrafi bölge

olduğu bilinmekle birlikte, gerek Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin gerekse

Diyarbakır ve çevresinin bu zenginlik içindeki yeri yakın zamana kadar

yeterince anlaşılamamış, ancak son yıllarda yapılan çalışmalarla yörenin kuş

çeşitliliği hakkında detaylı veri elde edilebilmiştir. Bunun en önemli nedeni

yörenin kuş varlığı üzerindeki sistematik araştırmaların yetersizliği olarak

belirlenmiş. Söz konusu çalışmada, 1993-2010 yılları arasında Diyarbakır

il sınırları içinde, standart ornitolojik donanım eşliğinde gerçekleştirilen

arazi çalışmaları ve yayınlanmış eserler topluca değerlendirilerek yörede

gözlenen kuş türlerinin listesi ve mevsimsel statüleri sunulmuştur. Yapılan

değerlendirmeler sonucunda, ilimiz ve yakın çevresinde 17 takıma ve

55 familyaya ait 285 kuş türünün bulunduğu belirlenmiştir. Saptanan

türlerden 21 tanesi küresel ölçekte nesli tehlike altında olup, bunlardan

en az beş tanesi yörede üreyen türlerdir. Ekolojik değişimin yaşandığı

bölgemizde, kuş türlerinde ilerde olabilecek değişimlerin saptanabilmesi

için söz konusu çalışma temel teşkil edecektir.

GİRİŞYurdumuzun, üç ana kıtayı birleştiren önemli bir coğrafya üzerinde yer

alması, farklı yeryüzü ve iklim koşullarına sahip olması büyük bir tür

çeşitliliğini barındırmasına olanak sağlamıştır. Bu tür çeşitliliği, kuşlar

açısından da hemen fark edilmektedir. Bu önem itibarıyla hem genel hem

de lokal çalışmalar ile çeşitli tarihlerde ülkemiz kuşları farklı zamanlarda

yerli ve yabancı araştırıcılar tarafından çalışılmıştır (1-25). Bu anlamda

Güneydoğu Anadolu Bölgesi de sahip olduğu yarı kurak ve tatlı su

ekosistemleri ile pek çok canlı türünü barındırmaktadır

(26).

Yakın zamanlara kadar gerek bölge gerekse Diyarbakır yöresinin kuşları

hakkındaki bilgilerimiz sınırlı kalmış, ancak son yıllarda yapılan çalışmalar

ışığında bölgenin pek çok kuş türüne ev sahipliği yaptığı belirlenmiştir

(15,21-22,26-31). Bölgemizin sahip olduğu bu çeşitliliğin oluşmasında

sahip olduğu habitat çeşitliliği etkili olmuştur.

Bölgemizde büyük bir kalkınma projesi olarak gerçekleşmekte olan GAP

(Güneydoğu Anadolu Projesi) ile birlikte genel olarak yörede fauna ve flora

açısından bir değişim sürecinin yaşanması muhtemeldir. GAP ile birlikte

Page 40: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

38

bölgede kurak olan pek çok alanın sularla

tanışması, farklı habitatların oluşumu ve bunun

canlı sistemleri üzerine olan etkileri geçmişte

yapılan çalışmalarla kısmen de olsa ele alınmıştır

(31). Ancak ekolojik değişimin yaşandığı

bölgemizde, söz konusu çalışmaların sürekliliği

gerekmektedir. Bu nedenle, ilerde olabilecek

değişimlerin sonuçlarını karşılaştırabilmek

için mevcut fauna ve flora hakkında detaylı bir

envanterin gerekliliği kaçınılmazdır. Özellikle

nesli dünya çapında tehlike altında olan türlerin

bilinmesi ve bu türlere yönelik tehditlerin

bertaraf edilmesi sahip olduğumuz biyolojik

değerlerin korunması açısından kaçınılmazdır.

Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde

de insanoğlunun çevre üzerindeki olumsuz

etkileri sonucu doğadaki birçok canlı türü ve

bunlara ait doğal yaşam alanları yitirilmektedir.

Bu etkilenen canlı gruplarından biri de şüphesiz

kuşlardır. Doğal güzelliklerinin yanı sıra kuşlar

ekolojik denge açısından son derece önemli

roller üstlenmişlerdir.

Bu çalışmada, Diyarbakır il sınırları içerisinde

gerçekleştirilen lokalite çalışmaları ve düzensiz

arazi kayıtları topluca değerlendirilerek yörenin

kuş varlığı belirlenmeye çalışılarak söz konusu

türlerin bölgesel statüleri verilmiştir. Ayıca,

bölgemizde gözlenen nesli tehlike altın olan

türler de belirlenerek, genel olarak kuşların

korunması için önerilerde bulunulmuştur. Söz

konusu çalışmanın bu yönüyle faydalı olacağı

ve ilimiz kuşları hakkındaki bilgimizi arttıracağı

düşünülmektedir.

Materyal ve MetotDiyarbakır ve çevresinde bulunan kuş türleri

bu çalışmanın materyalini oluşturmuştur.

Çalışmada kullanılan veriler il sınırları içerinde

1993-2010 yılları arasındaki düzensiz arazi

kayıtları ve yöredeki lokalite çalışmalarının

sonuçlarına dayanmaktadır (15,21-22,27-31).

Arazi gözlemleri dürbün (8×40) ve teleskop

(20-60×80) kullanılarak standart ornitolojik

donanım eşliğinde gerçekleştirilmiştir (33-34).

Sistematik listenin oluşturulmasında Kasparek

ve Bilgin (16) tarafından verilen liste esas

alınmış, türlerin statülerinin düzenlenmesinde

Kirwan ve ark. (19) tarafından sunulan listeden

de yararlanılmıştır.

Çalışma AlanıDiyarbakır ve çevresi karasal iklimin hüküm

sürdüğü ve genel bitki örtüsünü step bitkilerinin

oluşturduğu bir yapı göstermektedir. Bununla

birlikte ilin farklı yerlerinde dağ, nehir, baraj

gölü, ova, bozkır gibi farklı habitatlar da

mevcuttur. Bu da pek çok kuş türü için gerek

beslenme gerekse üreme açısından uygun

habitatlar teşkil etmektedir. Bölgede son on

yıllık verilere göre yıllık ortalama sıcaklık 15°

C, ortalama maksimum sıcaklık 42° C, ortalama

minimum sıcaklık -2,7° C olup maksimum ve

minimum sıcaklıklar sırasıyla temmuz ve ocak

aylarına aittir. Yağışların çoğu kış ve ilkbahar

mevsimlerinde görülmektedir.

BulgularEsas alınan süre zarfında Diyarbakır ili ve

çevresinde 17 ordo ve 55 familya mensubu

285 kuş türü belirlenerek bunların mevsimsel

statüleri tablo halinde verilmiştir (Tablo1).

Page 41: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

3939

Tablo 1: Diyarbakır il sınırları içinde 1993-2010 yılları arasında kaydedilen

kuş türler. Türkiye statüleri (19) ve yöredeki statüler için verilen kısaltmalar:

Y=Yerli; YM=Yaz misafiri; KM=Kış misafiri; G=Göç dönemlerinde yöreyi

kullanan; R=Rastlantısal olan türleri belirtmektedir. Küçük harflerle

belirtilenler düzenli ve yaygın olmayan statüler için verilmiştir. Global

anlamda tehlike altında olan türler bold olarak verilmiştir.

ORDO FAMİLYA TÜRLER Türkiye Statüsü

Yöresel Statüsü

PODICIPEDIFORMES Podicipedidae

Tachybaptus ruficollis – Küçük Batağan

Y, KM Y

Podiceps cristatus – Bahri Y, KM KM

Podiceps auritus – Kulaklı Batağan

km km

Podiceps nigricollis – Kraboyunlu Batağan

Y, KM KM

PELECANIFORMES

Phalacrocoracidae

Phalacrocorax carbo – Karabatak Y, KM KM

Phalacrocorax pygmeus – Küçük Karabatak Y, km km

Pelecanidae

Pelecanus onocrotalus – Ak Pelikan

ym, km, G G

Pelecanus crispus – Tepeli Pelikan Y, KM KM

CICONIIFORMES

Ardeidae

Botaurus stellaris – Balaban Y, km Y

Ixobrychus minutus – Küçük Balaban

YM, G YM

Nycticorax nycticorax – Gece Balıkçılı

YM, G YM

Ardeola ralloides – Alaca Balıkçıl YM, G YM

Bubulcus ibis – Sığır Balıkçılı ym, km, G G

Egretta garzetta – Küçük Ak Balıkçıl

YM, KM YM

Egretta alba – Büyük Ak Balıkçıl y, KM KM

Ardea cinerea – Gri Balıkçıl Y, KM Y

Ardea purpurea – Erguvani balıkçıl

YM, G YM

CiconiidaeCiconia ciconia – Leylek y, YM, G YM

Ciconia nigra – Kara Leylek YM, G, km G

ThereskionithidaePlegadis falcinellus – Çeltikçi YM, G G

Platalea leucorodia – Kaşıkçı YM, km km

Page 42: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

40

ANSERIFORMES Anatidae

Cygnus olor – Kuğu y, KM KM

Cygnus columbianus – Küçük Kuğu

km km

Cygnus cygnus – Ötücü Kuğu km km

Anser albifrons – Sakarca KM, G KM

Anser anser – Boz Kaz Y, KM KM

Tadorna ferruginea – Angıt Y Y

Tadorna tadorna – Suna Y, KM KM

Anas penelope – Fiyu KM, ym KM

Anas strepera – Boz Ördek Y, KM KM

Anas crecca – Çamurcun y, KM KM

Anas platyrhynchos – Yeşilbaş Y, KM Y

Anas acuta – Kılkuyruk y, KM, G KM

Anas querquedula – Çıkrıkçın YM, G, km G

Anas clypeata – Kaşıkgaga y, KM, g KM

Netta rufina – Macar Ördeği Y, KM KM

Aythya ferrina – Elmabaş Patka Y, KM KM

Aythya nyroca – Pasbaş Patka YM, km, g YM

Aythya fuligula – Tepeli Patka y, KM KM

Aythya marila – Karabaş Patka km km

Mergus albellus – Sütlabi ym, km km

Oxyura leucocephala – Dikkuyruk Y, KM G

Page 43: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

4141

FALCONIFORMES

Accipitridae

Pernis apivorus – Arı Şahini YM, G G

Elanus caeruleus – Ak Çaylak R R

Milvus migrans – Kara Çaylak YM, G, km G

Milvus milvus – Kızıl Çaylak ym, g gNeophron percnopterus – Küçük Akbaba YM, g YM

Gyps fulvus – Kızıl Akbaba Y, ym YM

Circaetus gallicus – Yılan Kartalı YM, G YM

Circus aeruginosus – Saz Delicesi Y, G, km Y

Circus cyaneus – Gökçe Delice ym, KM KM

Circus pygarcus – Çayır Delicesi YM, G G

Accipiter gentilis – Çakır Kuşu Y, g g

Accipiter nisus – Atmaca Y, G, KM Y

Buteo buteo – Şahin Y, G, KM Y

Buteo rufinus – Kızıl Şahin Y YAquila pomarina – Küçük Orman Kartalı

ym, G G

Aquila clanga – Büyük Orman Kartalı km, g g

Aquila nipalensis – Bozkır Kartalı ym, G G

Aquila heliaca – Şah Kartal y, km, g g

Aquila chrysaetos – Kaya Kartalı Y YHieraaetus pennatus – Küçük Kartal

YM, G YM

Hieraaetus fasciaticus – Tavşancıl Y Y

Pandion haliaetus – Balık Kartalı ym, G G

Falconidae

Falco naumanni – Küçük Kerkenez YM, km YM

Falco tinnunculus – Kerkenez Y, KM Y

Falco vespertinus – Ala Doğan ym, G G

Falco columbarius – Boz Doğan KM, g KM

Falco subbuteo – Delice Doğan YM, G YM

Falco cherrug – Ulu Doğan y, g g

Falco peregrinus – Gök Doğan Y, KM Y

GALLIFORMES Phasianidae

Alectoris chukar – Keklik Y YAmmoperdix griseogularis – Kum Kekliği

Y Y

Perdix perdix – Çil Keklik Y Y

Coturnix coturnix – Bıldırcın YM, G, km G

GRUIFORMES

Rallidae

Rallus aquaticus – Su Kılavuzu Y, KM KMPorzana porzana – Benekli Sutavuğu

yg, G G

Porzana parva – Bataklık Sutavuğu

yg, G G

Crex crex – Bıldırcın Kılavuzu yg, g g

Gallinula chloropus – Saztavuğu Y, G, KM Y

Fulica atra – Sakarmeke Y, KM Y

Gruidae Grus grus – Turna Y, YM, G G

Otitidae Otis tarda - Toy Y, km Y

Page 44: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

42

SONUÇÇalışma sonunda, Diyarbakır ili ve çevresinde

17 ordo ve 55 familyaya ait 285 kuş türü

tanımlanmıştır. Saptanan türlerden 129’unun

Passeriformes, 156’sının da Non-passeriformes

grubuna dâhil olduğu belirlenmiştir. Çalışma

alanında belirlenen 285 türün Türkiye statüleri

ve bölgesel statüleri karşılaştırılarak bunlardan

71’inin yerli, 87’sinin yaz misafiri, 61’inin

kış misafiri ve 61 türünde göç dönemlerinde

yöremizde gözlenen türler oldukları, 5 türün ise

rastlantısal gözlenen tür olduğu belirlenmiştir.

Tüm Türkiye’de yeterli kaydı mevcut olan 469

kuş türü olduğu göz önüne alındığında ilimizin

sahip olduğu bu çeşitliliğin önemi daha da iyi

anlaşılmaktadır (25)

Yörede belirlenen türlerin global alandaki

tehlike durumlarına da bakılarak, belirlenen

türlerden 21 tanesinin (Küçük Karabatak, Tepeli

Pelikan, Pasbaş Patka, Dikkuyruk, Kızıl Çaylak,

Küçük Akbaba, Büyük Orman Kartalı, Şah

Kartal, Küçük Kerkenez, Ala Doğan, Ulu Doğan,

Bıldırcın Kılavuzu, Toy, Karakanatlı Bataklık

Kırlangıcı, Sürmeli Kızkuşu, Büyük Suçulluğu,

Çamurçulluğu, Kervançulluğu, Gökkuzgun, Alaca

Sinekkapan, Boz Kirazkuşu) global anlamda

nesli tehlike altında olan türler oldukları

belirlenmiştir (35). Dünya ölçeğinde tehlike

altında olan bu türlerden en az 5 tanesi (Pasbaş

Patka, Küçük Karabatak, Küçük Kerkenez, Toy

ve Gökkuzgun) ilimizde üreyen türlerdir.

Yapılan literatür incelemesi sonunda Güneydoğu

Anadolu ile ilgili olarak kayıt belirtilen

çalışmalar (6-8,14,20) değerlendirilmiş ve

bunların arasında Diyarbakır için verilen

kayıtlar belirlenerek göz önüne alınmıştır.

Kirwan ve Martins (14)’in Diyarbakır ili ve

Devegeçidi Barajı için verdikleri türlerden

Yaz ördeği (Marmaronetta angustirostris), Ada

doğanı (Falco eleonorae), Sürmeli kumkuşu

(Limicola falcinellus) ve Bıyıklı baştankaraya

(Panurus biarmicus) çalışma periyodu boyunca

rastlanmamıştır.

Kirwan ve Martins (20) yeşil papağan (Psittacula

krameri) için genel olarak üç lokaliteden

bahsederek en doğudaki lokalite olarak

Şanlıurfa’yı belirtmişlerdir. Çalışmamızda bu

türün Diyarbakır’da da mevcut olduğu sonucu

doğmuştur.

Tüm Türkiye’de çeşitli araştırıcılara göre; 426,

450, 453 ve 469 kuş türü olduğu (9,16,19,25)

göz önüne alındığında, yörenin kuşlar

açısından önemi daha da iyi anlaşılmaktadır.

Yörede bugüne kadar 29 yırtıcı kuş türünün

olduğu belirlenmiş olması ve tüm Türkiye’de

Falconiformes takımının 38 türle temsil ediliyor

olması (16) yörenin yırtıcı kuşlar açısından ayrı

bir önem taşıdığı sonucunu da göstermektedir.

Yöremizin ve ilimizin kuşlar için hem geçiş

dönemlerinde hem de diğer dönemlerde

önemli bir beslenme ve konaklama alanı olduğu

sonucuna varılmıştır.

Modernleşen dünyada, günümüzde pek çok

kuş türü popülâsyonundaki azalmaların doğal

habitatların bozulması ve geleneksel tarım

metotlarındaki değişimlerle ilişkili olduğu kabul

edilmektedir (36). Dünyanın pek çok yerinde

olduğu gibi ülkemizde de çevre üzerindeki

olumsuz etkiler sonucu doğadaki birçok canlı

türü ve bunlara ait doğal yaşam alanları

yitirilmektedir (37). Güneydoğu Anadolu

Page 45: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

43

Bölgesi’nde de, özellikle son çeyrek asırda artan baraj sayılarıyla beraber,

birçok doğal alan tarımsal kullanıma açılmış ve genel olarak çeşitli canlı

grupları için önem arz eden doğal habitatların yapısı değişmiştir. Bu

değişimlerden doğal olarak bölgenin diğer fauna öğeleri gibi kuş türlerin de

etkileneceğini belirtmek mümkündür. Doğal güzelliklerinin yanı sıra kuşların

insanlar ve ekolojik denge açısından önemli bir rolleri de zararlı böcek ve

kemirgenleri kontrol altında tutmalarıdır. Nitekim bazı tarım zararlılarına

karşı kuşlar biyolojik kontrol aracı olarak görülmektedir. Bunlara ilaveten,

tohum, meyve ve çiçek özüyle beslenen kuşların, bitkilerin üremesi ve

dağılımında, leşlerle beslenen kuşların organik madde döngüsünde önemli

rolleri olduğu bilinmektedir.

Kuşlar, diğer canlı gruplarına göre, zaman içerinde izlenmesinin kolay

olması nedeniyle, herhangi bir alanın sahip olduğu ekolojik değerin, varsa

o alandaki değişim ve bozulmaların göstergesi olarak kabul edilmektedir.

Kuşların herhangi bir bölgedeki dağılım ya da sayılarının değişmesi bölgedeki

çevresel değişimleri belirlemede ölçüt olarak kullanılabilmektedir.

Tüm bu özellikleriyle kuşları “biyoindikatör” olarak tanımlamak mümkündür.

Yaşadıkları çevrenin göstergesi olarak kuşların, yalnızca belli bir alanda var

olup olmadıklarına ilişkin bulgular bile, çoğu kez o alanın çevresel statüsü

hakkında ipucu verebilmektedir. Belli türlerin belli alanlarda sayısal olarak

zaman içerisinde izlenmesi ise gerek türlerin, özellikle de tehlike altındaki

türlerin geleceği ve gerekse söz konusu alanların maruz kaldığı etkiler

bakımından son derece önemlidir.

Sahip olduğumuz pek çok doğal güzellik unsurlarımız gibi, ülkemizdeki

kuşların da tam olarak belirlenmesi ve bunların insanlara tanıtılması birçok

yönüyle faydalı olacaktır. Çalışmanın bu yönüyle emsal teşkil edeceği ve

ilerde hazırlanacak ornitolojik haritalara katkı sağlayacağı beklenmektedir.

Teşekkür: Kuş kayıtlarını kullanmama izin veren Prof.Dr. Ahmet Kılıç, Prof.

Dr. Murat Biricik ve Engin Gem’e teşekkür ederim.

Page 46: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

44

KAYNAKLAR1. Ergene, S.,Türkiye Kuşları. İst. Üniv. Fen Fak. Monografileri, Sayı 4, İstanbul, 1945.

2. Kumerloeve, H., Zur Kenntnis der Avifauna Kleinasiens. Bonner. Zool. Beitr. 12, 1- 318, 1961.

3. Kumerloeve, H., Doğu ve Kuzeydoğu Küçük Asya’nın Kuşları. İstanbul Üniv. Fen Fak. Mecmuası.

XXXII, 3-4, 79-213, 1967.

4. Vielliard, J., Türkiye’de Bir Ornitolojik Gezinin Neticeleri. İstanbul Üniv. Fen Fak. Mecmuası, Seri

B, Cilt XXXIII, 3-4, 67-170, 1968.

5. Kumerloeve, H., Van Gölü-Hakkari Bölgesi (Doğu/Güneydoğu Küçük Asya) Kuşları. İstanbul Üniv.

Fen Fak. Mecmuası. XXXIV, 3-4, 245-312, 1969.

6. Parr, D., Notes on a journey through Turkey, Spring 1981. Ornithological Society of The Middle

East Bulletin (Autumn 1981) 7, 4-6, 1981.

7. Murphy, C., Recent Trips to Eastern Turkey 1983. OSME Bulletin 13, 8-2, 1984.

8. Beaman, M., Turkey Bird Report 1976 - 81, Sandgrouse 8, 1-41, 1986.

9. Kiziroğlu, İ., Türkiye Kuşları. OGM. Yay. Ankara, 1989.

10. Martins, R.P., Turkey Bird Report 1982-86, Sandgrouse, 11, 1-41, 1989.

11. Eames, J., Selected Bird Observations from Turkey: Spring and Summer 1987, OSME Bulletin

23, 6-13, 1990.

12. Kasparek, M., Die Vögel der Türkei. Heidelberg, Max Kasparek Verlag, 1992.

13. Ayvaz, Y., Elazığ Bölgesi Kuşları, Doğa-Tr. J. Zool. 17, 1-10, 1993.

14. Kirwan, G., Martins, R. P., Turkey Bird Report 1987-91. Sandgrouse, 16(2), 76-117, 1994.

15. Biricik, M., Birds of Kabaklı Reservoir, Diyarbakır, Doğa-Tr. J. Zool., 20, 155-160, 1996.

16. Kasparek, M., Bilgin, C. C., Kuşlar (Aves). In: Türkiye Omurgalılar Tür Listesi. Ed. A. Kence, C.C.

Bilgin, Tübitak, Ankara, 1996.

17. Yarar, M., Magnin, G., Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları, Doğal Hayatı Koruma Derneği, İstanbul,

1997.

18. Kılıç, A., Karapınar (Konya)Yöresinin Kuşları,Tr.J.Zool., 23, Ek Sayı 1, 91-97, 1999.

19. Kirwan, G., Martins, R. P., Eken, G., Davidson, P., A checklist of the birds of Turkey. Sandgrouse,

Suppl. 1; 1-32, 1999.

20. Kirwan, G., Martins, R.P., Turkey Bird Report 1992-1996. Sandgrouse 22(1); 13-35, 2000.

21. Kılıç, A., Güneydoğu Anadolu Bölgesi Avifaunası Üzerine Bir Lokalite Çalışması (Poster). IV.

Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi, 5-8 Ekim, Bodrum, 2001.

22. Karakaş, R., Kılıç, A., Birds of Göksu Dam (Diyarbakır) and new records in south-east Turkey.

Sandgrouse 24(1), 38-43, 2002.

23. Kirwan, G., Özen M., Kurt B., Martins R.P. Turkey Bird Report 1997–2001. Sandgrouse, 25(1),

8-31, 2003.

24. Kirwan G., Özen M., Demirci B. (comp.) Turkey Bird Report 2002–2006. Sandgrouse, 30, 166–

189, 2008.

25. Kirwan G.M., Boyla K., Castell P., Demirci B., Özen M., Welch H., Marlow T. The birds of Turkey.

Page 47: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

45

Christopher Helm, London, 2008.

26. Welch H.J. (Ed) 2004. GAP Biodiversity Research Project 2001-2003 /

Final Report. DHKD (Doğal Hayatı Koruma Derneği). Istanbul, Turkey.

27. Karakaş, R., Contribution to the knowledge of avifauna of Karacadağ,

Southeastern Anatolia (Turkey), Acrocephalus, 25(122), 139–148, 2004.

28. Karakaş, R., Kılıç, A., The Birds of Dicle Dam (Diyarbakır),” Turkish

Journal of Zoology, 28, 301-308, 2004.

29. Gem, E., Dicle Üniversitesi Kampüsünün Kuşları, (Yayımlanmamış

Yüksek Lisans Tezi), Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji

Anabilim Dalı, Diyarbakır, 2004.

30. Karakaş, R., Kılıç, A., The Birds of Kralkızı Dam (Diyarbakır), Southeast

Turkey Sandgrouse, 27(2), 139-146, 2005.

31. Karakaş, R., Bird diversity in Bismil Plain IBA’s with new records for

South-eastern Anatolia, Turkey, European Journal of Wildlife Research,

DOI 10.1007/s10344-009-0336-6.

32. Ünlü, E., Özbay, C., Kılıç, A., Coşkun, Y., Şeşen, R.., GAP’ın Faunaya

Etkileri. In: GAP’ın Ekolojiye ve Tarıma Etkileri. Türkiye Çevre Vakfı

Yayını, Ankara, 1997.

33. Heinzel, H., Fitter, R., Parslow, J., Birds of Britain & Europe, with North

Africa & the Middle East. Harper Collins Publishers, London, 1998.

34. Mullarney K, Svensson L, Grant P.J, Zetterström D., Collins bird guide.

HarperCollins, London, 1999.

35. IUCN 2009. IUCN Red List of Threatened Species. Version 2009.2.

<www.iucnredlist.org>. Downloaded on 04 February 2010.

36. Tucker G.M., Heath M.F. Birds in Europe: their conservation status.

BirdLife Conservation Series, BirdLife International, Cambridge, UK,

1994.

37. Eken G, Bozdoğan M, İsfendiyaroğlu S, Kılıç DT, Lise Y., (eds) Türkiye’nin

Önemli Doğa Alanları [Turkey’s Key Biodiversity Areas]. Doğa Derneği,

Ankara, 2006.

Page 48: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

46

LEYLEK POPÜLASYONU2005-2007 YILLARI SAYISAL DEĞİŞİMLERİ

Page 49: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

47

Ahmet KILIÇDicle Üniversitesi Fen

Fakültesi Biyoloji Bölümü,

Diyarbakır

[email protected]

ÖZETLeylek (Ciconia ciconia) Anadolu’da kuluçkaya yatan bir türdür. Son yıllarda,

kışın da yurdumuzda bulunmaktadır. Yuvalarını yerleşim bölgelerine de

kurarlar. Uzun yıllar aynı yuvayı kullandıkları bilinmektedir. Dicle Nehri

kıyısında 48-55 yuva yaklaşık 200 m aralıklarla sıralanmaktadır.

Anadolu’daki en büyük leylek üreme popülasyonu Diyarbakır’da

(Bismil) bulunmaktadır. Leylekler birbirlerinden eşit uzaklıktaki yüksek

gerilim hatları üzerinde yuva kurmaktadır. Bu çalışma 2003 yıldan beri

sürdürülmektedir. Leylek yuvaları düzenli olarak üreme döneminde her

hafta, üreme öncesi ve üreme sonrası dönemde ise iki haftada bir izlenmiştir.

Leylek popülasyonunun 2005-2007 yılları arasındaki sayısal değişimleri

belirlenmiştir. Son üç yıl içinde toplam yavru yetiştirme sayısındaki azalma,

2007 yılında artışla sonlanmıştır. Kullanılan yuva sayısında artış tespit

edilmemiştir. 2007 yılında başarılı kuluçka sayısında ve beş yavrulu yuva

sayılarında bariz artış dikkat çekicidir. Yağışların özellikle kar yağışının yavru

sayısına etkisi görülmektedir. 2007 üreme döneminde popülasyondaki

yavruların yarısına yakını, beş yavrulu yuvalarda yetiştirilmiştir. 2007

yılında yuva başına ortalama 3.14 yavru düşmektedir. Bu çalışmaların

sürdürülmesi, iklimsel ve çevresel koşulların leylek popülasyonu üzerine

olan etkilerini ortaya çıkaracaktır. Elde edilecek sonuçlar, değişik türlerin

popülasyon dinamiğinin anlaşılmasına katkıda bulunabilecektir.

The Numerical Changes Of The Stork Population Between The Years 2005-2007

AbstractThe stork (Ciconia ciconia) is a species brooding in Anatolia. In recent

years, it has been in our country in winter as well. They build their nests

in settlements too. It is known that they use the same nest for long years.

48-55 nests are lined up nearly every 200 metres on the bank of the

river Dicle. The biggest stork breeding population in Anatolia is in Bismil

in Diyarbakır. They build their nests on high voltage lines with the equal

distance with each other. This study has been lasting since 2003. The

nests of the storks have been observed every week during the breeding

season and every other two weeks before and after breeding season. The

numerical changes of the stork population between the years 2005 and

2007 have been identified. The decline on the number of the total chick

breeding in the last three years has ended with increase in the year 2007.

Page 50: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

48

No increase has been identified in the number

of the nests used. It is quite striking that there

was a considerable increase in the number of

nests with five chicks in 2007. The effect of

precepitation and especially of snowfall over

the number of chicks has been observed. In the

season of breeding in 2007 almost half of the

chicks in the population were grown in nests

with five chicks. The average number for every

nest is 3.14 in 2007. The maintenance of these

studies will reveal the effects of the climatic

and environmental conditions over the stork

population. The consequences which will be

obtained will be able to help the understandig of

the population dynamic of the different species.

GİRİŞBu çalışmada değişen ortam koşulları ve iklim

koşullarının leyleklerde üreme başarısına nasıl

bir etki yaptığı izlenmiştir. Özellikle iklimsel

koşullardan yağış miktarıyla yavru sayısı

arasında bir ilişki belirlenmiştir. 2007 yılında

ortalama yavru yetiştirme sayısı artışının,

kar yağışı ve genel yağışın bölgedeki artışıyla

ilgili olduğu görülmektedir. Çalışmamızla

leylek popülasyonları sayısal değişimlerinde

bilinmeyen durumlar açığa çıkarılmıştır.

Üremeleri tek olarak gerçekleştiği bilinen

leylekler toplu olarak da ürerler. Toplu halde

tespit edilen en yüksek sayı 30 yuvadır (Cramp

1998). Kuş türlerinin yaşam alanlarının

değişmesi ve yok olması neticesinde sayılarında

azalma olduğu belirlenmiştir. Olsson & Rogers

(2009) sulak alanlar ve doğal çayırların

azalması nedeniyle leyleklerde azalma

görüldüğünü bildirmektedir. Chernetson ve ark.

(2006) Polonya’da dişi leyleklerin doğdukları

yuvalarından daha uzakta yuva sahibi olduklarını

ve güneydoğu istikametini daha fazla seçerek

yuvalandıklarını bildirmektedirler.

Uygun üreme alanlarında kuluçkaya oturan

leylekler 1-5 yavru yetiştirmektedir. Denac

(2006) araştırmasında 1999-2004 yıllarında

yuvadan ayrılan yavru sayısı 1.6-2.5 arasında

değiştiğini belirtmektedir. Ayrıca komşusu

olmayan yuvalarda yavru yetiştirme başarısının

yüksek olduğu tespit edilmiştir. Komşulu

yuvalarda yetiştirilen yavru sayısı daha düşüktür.

Komşulardan kaynaklanan yiyecek azlığı yavru

sayısını etkilemektedir. Komşusu olmayan ve bir

komşuya sahip olanlar çoğunlukla üç yavruya

sahip olurken, iki ya da üç komşuya sahip olanlar

tek yavru yetiştirmektedir. Türiçi avlanma

rekabeti kuluçka başarısına etki yapmaktadır

(Denac 2006).

Goutner and Tsachalidis (2007) Yunanistan’daki

ortalama kuluçka sayısının Avrupa’daki

ortalamadan yüksek olduğunu belirlemişler.

Üç ve dört yavrulu yuvaların toplu olarak daha

fazla bir arada bulundukları tespit edilmiş.

Leylekler üreme dönemi sonunda kuzey

yarıküreden göçle ekvatoral bölgeye

geçmektedir. Uçma kabiliyeti yeterli olmayan

bireyler ve bazı gençler göç etmeyebilir. Bu

bireyler kışı, üredikleri alanda geçirir. Son

yıllarda küresel ısınma neticesinde Avrupa’da

ve Türkiye’de (Diyarbakır’da) leyleklere kışın

da rastlanmaktadır. Archaux ve ark (2004)

leyleklerin Fransa’da 1996-1997 yıllarında 8

bireyin, 2003-2004 yıllarında ise 172 leyleğin

kışlamaya başladığını tespit etmişler. Bu

leyleklerin Almanya, İsviçre ve Doğu Fransa’dan

Page 51: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

49

gelen yavru leylekler olduğu bildirilmektedir. Buranın, leyleklerin yeni

kışlama yeri olabileceği bildirilmektedir. Çöp alanlarında yiyecek bulma ve

Afrika’da kışın uygun olmayan etkiler burayı tercih etme nedeni olabileceği

ifade edilmektedir (Archaux ve ark. 2004). Küresel ısınma neticesinde

iklimsel değişiklikler leyleklerde göç zamanı üzerinde etkili olabilmektedir.

Ptaszyk ve arkadaşları (2003) Polonya’da leyleklerin kışlaklarından on gün

daha erken geldiklerini belirlemişler.

Tryjanowskı ve ark.(2005) Polonya’da 1968-2002 yılları arasında nisan

ayındaki nehir su seviyesinin yüksekliği ile yuva başına yavru sayısı arasında

negatif korelasyon belirlemişler. Su seviyesinin yüksek olduğu yerlerde

(hayvancılığın-tarımın yapılmadığı yerler) yuva başına yavru sayısının

düştüğü ortaya çıkarılmış.

Eşeysel olgunluğa erişme yaşı, güney enlemlere doğru inildikçe erken olur.

Tortosa ve ark.(2002) ilk üremenin 2.7 yaşında gerçekleştiğini belirlemişler.

Batı Fransa’da 3.4, Almanya’nın güneydoğusunda 3.6 yaşında ilk üreme

gerçekleşmiş. Doğu Prusya’da 4.5 yaşında ilk üreme tespit edilmiş.

Materyal ve YöntemDiyarbakır-Bismil il yolu paralelinde ( İlk istasyon,Yuvacık 37o 48.457’K,

400 24.620’D, Son istasyon Köseli 370 50.275’ K, 400 36.431’ D)(Çevre

ve Orm. Bak.2010) bulunan yüksek gerilim elektrik hatlarındaki leylek

yuvaları araştırma materyalimizi teşkil etmiştir. Diyarbakır-Bismil il yolu

(30.km den itibaren) paralelindeki (Yuvacık-Köseli Köyleri arasındaki)

yüksek gerilim elektrik hatlarında (çelikten) 90 direk bulunmaktadır (Çelik

direklerin yakınında bir sıra beton direklerden oluşan bir elektrik hattı

daha bulunmaktadır. Beton direkler yuva yeri olarak çok az kullanılır.) Bu

90 direk 20 km mesafede yer almaktadır. Sayıları 48-55 arasında değişen

leylek yuvaları yüksek gerilim hattı direklerinin üst kısmına kurulmuştur.

Gerilim hatlarındaki yuvalar Dicle Nehri’ne 500-1000 m, karayoluna ise

10-600 m uzaklıkta bulunmaktadır.

Şubat 2003 tarihinden itibaren yuvalar izlenmektedir. Yuvalar 15-300 m

uzaktan gözlenmiştir. Yuvalar üreme döneminde haftada bir kez (Temmuz

ve Ağustos aylarında haftada iki kez) izlenmiştir. Gözlemler teleskop

(Nikon spotting scope 80 A ve Fieldscope ED 78 A ), fotoğraf makinası (Fuji

Digital FinePix S-2 PRO) ve dürbün (TENTO 10x50) ile yapılmıştır. Konum

Page 52: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

50

belirlemede GPS kullanılmıştır.

BulgularKışlaklarından Şubat ayı sonlarından itibaren

dönen leylekler kuluçkaya nisan ortasında başlar

(Kılıç ve Karakaş 2006). Leylekler 3-5 yumurta

yapar. Yuva yapımı tamamlandıktan sonra

yaklaşık bir ay devam eden kuluçkaya başlarlar.

Yuva yapımını eşler birlikte gerçekleştirir.

Taşınan yuva materyali oldukça çeşitlilik

gösterir. Büyük dallar yuvanın asıl yapısını

belirler. İnce ve yumuşak materyal ise yumurta

ve yavruların daha iyi korunması içindir. Ot ve

benzeri yuva materyali tarlalardan ve Dicle

Nehri kenarından taşınmaktadır. Eşler birlikte

kuluçkayı yürütür. Kuluçka esnasında da yuva

materyali taşınmaktadır. Taşınan materyaller

kuluçkadaki eşin saldırganlığını indirgemede de

(“hediye” olarak) kullanılmaktadır.

2005 yılında 39 yuvada,2006 yılında 41 yuvada

ve 2007 yılında 36 yuvada kuluçkaya başlandı

(Şekil 1). Gözlem alanında sayıları yıllara göre

48-55 arasında değişen mevcut yuvalardan

2005 yılında 16 yuva, 2006 yılında 9 yuva ve

2007 yılında 12 yuva kullanılmamıştır (Şekil 1).

Kullanılmama nedeni yuva parazitleri,

uygun olmayan konum olabilir. Höfle ve

ark. (2003) bağırsaklarındaki parazitlerin

etkisiyle yavruların hastalanarak öldüklerini

belirtmektedir.

Başarılı kuluçka sayısı (yavru yetiştirilmiş

yuvalar) 2007 yılında 34 yuva ile üç yıl içinde

en yüksek sayıya ulaşmıştır (Şekil 2). Kuluçkada

başarılı olamayan (yavru yetiştiremeyen)

leyleklere ait değerler yine Şekil 2’de yer

almaktadır. Yavru yetiştirilen yuvaların yıllara

göre dağılımı şu şekildedir; 2005 yılında 31

yuvada, 2006 yılında 25 yuvada, 2007 yılında

34 yuvada yavru yetiştirilmiştir (Şekil 2).

Leylekler, mart ayı ortasından itibaren tek ya

da eş halinde yuvada ayakta dururlar. Yuvada

oturma – ön kuluçkalama davranışlarına mart

ayı son haftasında rastlanır. Kuluçkaya ise nisan

ortasından itibaren başlanır. Yavrular mayıs

ortasında yumurtadan çıkar. Cramp’da (1998)

çalışmasında yavruların mayıs ortalarında

yumurtadan çıktıklarını belirtmektedir.

2005 yılında 84 yavru, 2006 yılında 70 yavru ve

2007 yılında ise 115 yavru yumurtadan çıkmıştır

(Şekil 3). Yavru/lar yumurtadan çıktıktan sonra

yoğun bir bakım ve koruma faaliyeti başlar.

Eşler kuluçkada gösterdikleri hassasiyeti yavru

yetiştirmede de gösterirler. Yavrular ilk haftalar

soğuk, rüzgar, yağış ve güneşten korunur. Jovani

ve ark. (2004) yavru ölümlerinin çoğunlukla

yaşamın ilk 10-20 günleri arasında olduğunu

tespit etmişler. Yavru tüylerinin gelişmemiş

olması vücut ısısını korumayı güçleştirmektedir.

Eşler yavru bakımını nöbetleşe yürütür. Nöbeti

devreden eş hem kendi ihtiyaçlarını gidermek

hem de yavrulara yiyecek getirmek üzere

yakındaki Dicle Nehri kıyısına veya yiyecek

getireceği alana gider.

Üçüncü haftadan sonra yavrular daha uzun

sürelerle yalnız bırakılmaya başlanır. Yavrular

iki aylık bir bakımdan sonra yuvadan ayrılmaya

başlar. 2005 yılında 64, 2006 yılında 63 ve 2007

yılında ise 106 yavru yuvadan ayrılabilmiştir

(Şekil 3). Yavru kayıpları Şekil 3’de görüldüğü

gibi 2005 yılında 20, 2006 yılında 7, 2007

Page 53: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

51

yılında ise 9 yavrudur.

Araştırma alanında tarımsal faaliyetler oldukça fazladır. Özellikle pamuk

ekimi yoğun olarak yapılmaktadır. Bölgede bundan dolayı sunni gübre ve

herbisit bol miktarda kullanılmaktadır.

Leylekler yiyeceklerini çoğunlukla nehir yatağı ve civarından temin ettiler.

Yiyecek kaynağına olan yakınlık 3-5 yavru yetiştirilmesini kolaylaştırmıştır

(Tablo 1, Şekil 4).

TartışmaCramp (1998) yavruların mayıs ortalarında yumurtadan çıktıklarını

belirtmektedir. Bu durum tespit ettiğimiz sonuçlarla uyumludur.

İç Anadolu’daki tespitlere göre (Stephen et al.1996) 4-5 yavrulu yuvalar

daha azdır. Oysa çalışma alanımızda bu yuvalar bol olarak tespit edildi.

Goutner and Tsachalidis (2007) araştırmalarında üç ve dört yavrulu

yuvaların toplu olarak daha fazla bir arada bulunduklarını belirlemişler.

Araştırma alanımızda mevcut bir köy (Yuvacık Köyü) civarındaki yuvalarda,

4-5 yavrulu yuvalar daha sık olarak görüldü. Gözlem alanımızdaki yuvalar

bir sıra halinde dizilidir. Komşu yuvalarda 1-5 yavrulu yuvalara sık

rastlanmaktadır. Komşu yuvalardaki yavru sayısının üreme başarısına etkisi

tam olarak belirlenememiştir. Dicle Nehri’nde yiyeceğin rahat bulunması

çok sayıda yavru yetiştirilmesinde etkili olmaktadır. Denac (2006) yiyeceğin

az olduğu yerlerde komşu yuvaların artışının, yavru yetiştirme sayısını

düşürdüğünü bildirmektedir.

Cramp (1998) yavruların 58-64 günlerinde yuvadan ayrıldıklarını

belirtmektedir. Gözlemlerimiz sırasında farklı yuvalarda yavruların 79

güne kadar yuvada kaldığı tespit edilmiştir. Yuvadan ayrılan yavrular tekrar

tekrar yuvaya dönmektedirler. Gözlem alanında uygun, yüksek ve emniyetli

yerlerin bulunmaması yavruların yuvadan erken ayrılmasına engel

taşımaktadır. Anadolu’da muhtelif yerlerde üremelerini gerçekleştiren

leyleklerin çoğunlukla tek yavru yetiştirdikleri bilinmektedir. Oysa çalışma

alanımızda 2, 3, 4 ve 5 yavru yetiştiren yuvalar çoğunluktadır (Şekil 4).

Nevoux ve ark. (2008) 1992-2004 yılları arasında ilkbahar yağışlarıyla

kuluçka başarısı arasında ilişki tespit etmişler. Gözlem alanımızda 2006 yılı

sonu 2007 yılı başında uzun bir aradan sonra yeterli kar yağışı gerçekleşti.

Page 54: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

52

2007 yılında yavru sayısında artış bu yağışlarla

ilgili olabilir. Beş yavrulu yuvalardaki sayısal

artış da (Tablo 1) bundan kaynaklanabilir.

Johst ve ark. (2001) leyleklerin tarım

alanlarına yakın yerlerde yuva kurduklarını

bildirmektedirler. Gözlem alanımızda leylek

yuvaları yoğun tarım yapılan yerlerde

bulunmaktadır. Alonso ve ark (1994)

çalışmalarında alınan yiyecek ile yuva arasındaki

ilişkiyi ortaya koymaya çalışmışlardır. Alınan

yiyecek miktarı çalışma alanımızda etkisini

göstermektedir. Dicle Nehri’nin yakınlığı daha

fazla yavru yetiştirmede etkili olmaktadır (Tablo

1).

Dziewiaty (2002) nehir taşkınlarının olduğu

yıllarda yiyecek bolluğu dolayısıyla leyleklerde

üreme başarısının arttığını tespit etmiş. Çalışma

alanımızda üreme başarısının yüksekliği

Dicle Nehri’ne olan yakınlıkla ilgilidir (Tablo

1). Tsachalidis ve Goutner (2002) göl, nehir,

delta ve kurak alanları karşılaştırmalı olarak

araştırmışlar.

Ortamdaki farklı omurgasız hayvanların yiyecek

olarak kullanıldığını bildirmektedirler. Leylek

kusmuklarında orthoptera türleri, coleptera

türleri, çeşitli böcekler, yumuşakçalar ve

omurgalı hayvanlar bulunmuş. Antczak ve ark.

( 2002) üreme yapmayan leylek kusmuklarında

yiyecek olarak en büyük sayıya çekirgelerin

sahip olduğunu tespit etmişler. Hampl ve ark.

(2005) kara leylek yavrularının balıkların yanı

sıra kurbağa, yılan, memeli ve böcek türleriyle

beslendiklerini belirlemişler. Bölgemizde

leyleklerin avladıklarıyla ilgili çalışmamız

bulunmamaktadır. Fakat Dicle nehri kıyısında

bol miktarda değişik türden av hayvanları

bulunmakta, ayrıca çekirge türlerine yaz

aylarında sık rastlanmaktadır.

Meharg ve ark.( 1999) alınan besinlerdeki

metaller ve organik maddelerin yavru vücudunda

tespit edildiğini bildirmektedir. Benzer durumun

araştırma alanındaki leylek yavrularında olması

beklenir. Fakat bölgemizin fazla kirli olmadığı

tespit edilmiştir (Gümgüm ve ark. 2001).

Yavrular ilk aylarını bitirdikten sonra kanat

çırpma alıştırmaları yapmaktadır, benzer

durum Redondo ve ark. (1995) tarafından

da belirtilmektedir. 2005 yılında yuva başına

yavru sayısı 2.15 dir (Tablo 1). (Bu sayı Yuvacık

Köyü yuvalarında yuva başına 3.26 dır). 2006

yılı ortalama yuvaya düşen yavru sayısı 1.70

dir. 2007 yılında yuva başına yavru sayısı 3.19

dır. Barbraud et all (1999) da çalışmalarında

benzer sayıyı vermektedir. Sasvari ve ark.

(1999) leyleklerin yüksek yoğunlukta daha

iri yavru yetiştirdiklerini belirtmiştir. Gözlem

alanımızda da yuvalar bir arada yoğun olarak

bulunmaktadır. Aynı zamanda çok sayıda yavru

da yetiştirebilmektedir. Tortosa ve ark. (2002)

çalışmalarında kuluçkaların terk edildiğini

belirtmektedir. Benzer duruma çalışmamızda

rastlanmıştır.

Page 55: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

53

KAYNAKLAR 1. Antczak,M., Konwerski,S., Grobelny, S.,Tryjanowski, P.(2002) The Food

Composition of Immature and Non-breeding White Storks in Poland.

Waterbirds 25(4): 424-428

2. Alonso, J.A., Alonso, L.M. Carrascal, R. (1994) Munozpulido Flock size

and foraging decisions in central place foraging white storks, Ciconia-

ciconia. Behaviour; 129, 279-292.

3. Archaux, F., Balança,G., Henry,P.Y., Zapata,G. (2004) Wintering of White

Storks in Mediterranean France.Waterbirds 27(4): 441-445.

4. Barbraud, C., Barbraud,J.C., Barbraud, M. (1999).Population dynamics

of the White Stork Ciconia ciconia in western France. Ibis 141 (3),469-

479.

5. Chernetson, N., Chromik, W., Dolata, P.T., Profus, P., Tryjanowski, P.

(2006) Sex-related natal dıspersal of whıte storks (cıconıa cıconıa) ın

Poland: how far and where to? The Auk 123(4):1103–1109, 2006

6. Cramp, S.(1998) The complete birds of the western palearctic. Oxford

CD-ROM, Oxford University Press.

7. Çevre ve Orman Bakanlığı (2010) http://mak.cevreorman.gov.tr/map/

harita.php

8. Denac,D.(2006) Intraspecific Exploitation Competition as Cause for

Density Dependent Breeding Success in the White Stork.Waterbirds

29(3): 391-394.

9. Dziewiaty, K. (2002) Zur Bedeutung des Deichvor- und hinterlandes der

Elbe als Nahrungshabitat für Weissstörche (Ciconia ciconia). Vogelwarte.

41, 4, 221-230.

10. Goutner, V., Tsachalidis,E.P. (2007) Brood Size of the White Stork in

Greece. Waterbirds 30(1): 152-157.

11. Gümgüm, B., Ünlü, E., Akba, O., Yıldız, A., Namlı O. (2001) Copper and

zinc Contamination of the Tigris River (Turkey) and ıts wetlands. Arch.

Für Nat.- Lands. Vol.40, 233-239.

12. Hampl, R., Bures, S., Baláz, P., Bobek, M., Pojer, F. (2005) Food

Provisioning and Nestling Diet of the Black Stork in the Czech Republic.

Waterbirds 28(1): 35-40.

13. Höfle,U., Krone,O., Blanco, J.M., Pizarro M.(2003) Chaunocephalus ferox

in Free-Living White Storks in Central Spain. Avıan Dıseases 47:506–

512.

14. Johst K, Brandl, R., Pfeifer, R.(2001) Foraging in a patchy and

dynamic landscape: Human land use and the White Stork. Ecological

Page 56: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

54

Applications.11 (1): 60-69

15. Jovani, R., Tella, J. L. (2004) Age-related

environmental sensitivity and weather

mediated nestling mortality in white storks

Ciconia ciconia. Ecography 27: 61-618.

16. Kılıç, A, Karakaş,R. (2006) Bismil’de

(Diyarbakır) Üreyen Leylek (Ciconia ciconia)

Populasyonunda 2003-2004 Üreme

Döneminin Karşılaştırılması. VI.Ulusal

Ekoloji ve Çevre Kongresi Diyarbakır, Yaşam

ve Ortam,265-271,İzmir 2006.

17. Meharg A.A., Pain,D.J., Ellam,R.M, Baos,R.,

Olive, V., Joyson, A., Powell,N., Green, A.J.,

Hiraldo, F.(1999) Isotopic identification

of the sources of lead contamination for

white storks (Ciconia ciconia) in a marshland

ecosystem (Donana SW Spain). Scıence of

the total envıronment 300 (1-3) , 81-86.

18. Nevoux, M., Barbraud, J.C., Barbraud,

C. (2008) Breeding experience and

demographic response to environmental

variability in the white stork. The Condor

110(1):55–62.

19. Olsson,O., Rogers, D.J. (2009) Predicting

the distribution of a suitable habitat for the

white stork in Southern Sweden: identifying

priority areas for reintroduction and habitat

restoration. Animal Conservation 12,62-70.

20. Ptaszyk, J., Kosicki, T.H., Sparks P.,

Tryjanowski,P.(2003) Changes in the timing

and pattern of arrival of the White Stork

(Ciconia ciconia) in western Poland.Journal

Ornithology.144, 323-329.

21. Redondo,T., Tortosa,F.S., de Reyna, L.A.(1995)

Nest switching and alloparental care in

colonial white storks. Animal Behaviour.49

(4), 1097-1110.

22. Sasvari L, Hegyi,Z., Hahn, I.(1999)

Reproductive performance of white storks

Ciconia ciconia breeding at low and high

densities. Folıa Zoologıca. 48 (2): 113-122.

23. Stephen, J.P., Collin,P., Silk,S., Wilbraham,J.,

Williams,N.P., Yarar, M. A (1996) Baseline

survey of White Storks Ciconia ciconia in

central Turkey. Sandgrouse 18 (2), 46-51.

24. Tortosa, F.S., Caballero,J.M., Reyes-Lopez,

J.(2002) Eff ect of rubbish dumps on breeding

success in the White Stork in southern Spain.

Waterbirds 25 (1), 39-43.

25. Tryjanowski,P., Jerzak , L., Radkıewıcz, J.

(2005) Eff ect of Water Level and Livestock on

the Productivity and Numbers of Breeding

White Storks. Waterbirds 28(3): 378-382,

2005

26. Tsachalidis, E.P., Goutner, V. (2002)Diet of the

White Stork in Greece in relation to habitat.

Waterbirds. 25 (4), 417-423

Şekil 1.Yuva Sayısı

Şekil 2 Kuluçka Sayısı

Page 57: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

55

Şekil 3 Yavru Sayısı

Şekil 4: Yuva Sayısı (Yavru sayısına göre)

Yıl 2005 2006 2007

Toplam Yuva 55 50 48

Başarılı Kuluçka 31 25 34

Başarısız Kuluçka 8 16 2

Kullanılmayan Yuva 16 9 12

Yavru Sayısı 84 70 115

Yavru Kayıbı 20 7 9

Uçan Yavru 64 63 106

Beş Yavrulu Yuva - 4 11

Dört Yavrulu Yuva 10 4 7

Üç Yavrulu Yuva 7 3 4

İki Yavrulu Yuva 9 11 8

Bir Yavrulu Yuva 5 3 4

Ortalam Yavru Sayısı(Uçan Yavru / Başarılı+Başarısız)Kuluçka

2.15 1.70 3.19

Tablo 1 Populasyon sayısal değişimleri

Page 58: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

56

DİYARBAKIR’DA GÜVERCİN KÜLTÜRÜ

Page 59: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

57

Hüseyin Tuğcu

(Posta Güvercinler

Dernek Bşk.)

hasanhuseyin2121@

hotmail.com

ÖZETDiyarbakır’da güvercin kültürünün tarihi ele alındı. Diyarbakır güvercin

türleri üzerinde duruldu.

Güvercin İnsanlara kardeşçe yaşama duygusunu,barışı,gönül sevincini

götüren ve cennette mutluluğu,sevgiyi taşıyan kutsal bir kuş olarak bilinir

ve sevilir. Diyarbakır ilimiz geçmişi tarih öncesi dönemlere kadar uzanan

çok eski bir yerleşim birimidir. Bu topraklar üzerinde bir çok uygarlık gelip

geçmiştir. Bölgedeki güvercin kültürü de en az bu uygarlıklar kadar eskidir.

1515 yılında Osmanlı Devleti topraklarına katılan Diyarbakır’ın bir güvercin

başkenti olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Diyarbakır,da çok

çeşitli güvercin ırkları yetiştirilmektedir. Osmanlılar da başlangıçtan beri

savaşlarda haberleşme amaçlı posta güvercini kullanıldığı bir gerçektir.

Hatta Diyarbakır’ın Osmanlı topraklarına katılması böyle bir güvercinin

ulaştırdığı haber sonucu olmuştur. Şah İsmail ve onun denetimindeki

Karahan komutasında bulunan İran orduları, Diyarbakır kalesini kuşatmıştır.

Kale halkı kuşatmaya karşı direnmiş ancak açlık ve kıtlık sonucu teslim olma

noktasına gelmiştir. Tam bu noktada halkın imdadına bir posta güvercini

yetişmiş ve Osmanlı ordusunun Bıyıklı Mehmet Paşa komutasında büyük

bir ordu ile İstanbul’dan yardıma geldiği haberini getirmiştir. Bunun üzerine

halk direnişe devam etmiştir. Bu ordunun Diyarbakır’a ulaşması sonrası 10

Eylül 1515’de Diyarbakır, Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Bu tarihten sonra her 10 Eylül gününde Diyarbakır’da kurtuluş şenlikleri

düzenlenmesi bir gelenek haline gelmiştir. Bu şenliklerin en önemli

özelliklerinden biri de güvercin yarışmaları düzenlenmesi ve yarışı

kazananlara altın olarak ödül verilmesidir. Bu gelenek, Diyarbakır’da 400

yıl yaşatıldıktan sonra ne yazık ki I. Dünya savaşının kıtlık dolu yıllarında ve

onu izleyen Cumhuriyet döneminde unutularak terk edilmiştir. Bu geleneğin

bölgede güvercin yetiştiriciliğini ciddi şekilde teşvik etmiş olması doğaldır.

Bu gün bile Diyarbakır’ın güvercinleri ile ünlü bir kentimiz olmasında bu

geleneğin etkisinin büyük olduğu düşüncesindeyim.

Osmanlı sonrası Cumhuriyetin ilk yıllarında da ordu içinde posta

güvercinlerinin önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Atatürk bu yıllarda

1921 yılında kendisi için onarılan Semanoğlu Köşkünde oturuyordu.

Bu yapı bugün yeniden düzenlenmiş Gazi Köşkü Mesire Alanı haline

dönüştürülmüştür.

Page 60: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

58

Atatürk’ün bu köşkte yetiştirilmek üzere

Selanikten (Dönek) ırkı güvercin getirttiği

bilinmektedir. Bu bilgilerden Atatürk’ün de

güvercinlere meraklı olduğu ve belkide doğum

yeri olan Selanik’te de yetiştirildikleri için bu

güvercinleri tercih ettiğini söyleyebiliriz.

Diyarbakır’da hala güçlü bir güvercin kültürüne

rastlanmaktadır. Bu kültürün oldukça eski

dönemlere dayandığı bir gerçektir. Bölgede

güvercin kutsal bir kuş olarak bilinmesinin

yanı sıra, haberleşme amacı ile kullanılan

güvercinlerin sağladığı yararlar kuşaktan kuşağa

aktarılarak kültürün devamlılığı sağlanmıştır.

Ayrıca ölen günahsız insanların ruhunun

güvercin kılığında yer yüzünde dolaştığı yolunda

bölgede bir inanış bulunmaktadır.

Acaba güvercine olan bu tutku nereden

kaynaklanmaktadır? Araştırmalarımız bizi

şu sonuca götürdü. Güvercinin kutsal bir kuş

olarak bilinmesi. Haberleşme aracı olarak

kullanıldığı dönemlerde gördüğü hizmetlerin,

kuşaktan kuşağa günümüze dek gelen efsanevi

anlatımlarının güvercinlerin 3 büyük din

açısından da büyük yeri vardır.

Güvercin, insanlara kardeşçe yaşama

duygusunu, barışı, gönül sevincini götüren ve

cennette mutluluğu, sevgiyi taşıyan kutsal bir

kuş olarak bilinir ve sevilir.

Diyarbakır ilimiz geçmişi tarih öncesi dönemlere

kadar uzanan çok eski bir yerleşim birimidir.

Bu topraklar üzerinde bir çok uygarlık gelip

geçmiştir. Bölgedeki güvercin kültürü de en az bu

uygarlıklar kadar eskidir. 1515 yılında Osmanlı

Devleti topraklarına katılan Diyarbakır’ın

bir güvercin başkenti olduğunu söylemek

sanırım yanlış olmaz. Diyarbakır’da çok çeşitli

güvercin ırkları yetiştirilmektedir. Osmanlılarda

başlangıçtan beri savaşlarda haberleşme

amaçlı posta güvercini kullanıldığı bir gerçektir.

Hatta Diyarbakır’ın Osmanlı topraklarına

katılması böyle bir güvercinin ulaştırdığı

haber sonucu olmuştur. Şah İsmail ve onun

denetimindeki Karahan komutasında bulunan

İran orduları, Diyarbakır kalesini kuşatmıştır.

Kale halkı kuşatmaya karşı direnmiş ancak

açlık ve kıtlık sonucu teslim olma noktasına

gelmiştir. Tam bu noktada halkın imdadına bir

posta güvercini yetişmiş ve Osmanlı ordusunun

Bıyıklı Mehmet Paşa komutasında büyük bir

ordu ile İstanbul’dan yardıma geldiği haberini

getirmiştir. Bunun üzerine halk direnişe devam

etmiştir. Bu ordunun Diyarbakır’a ulaşması

sonrası 10 Eylül 1515’de Diyarbakır Osmanlı

topraklarına katılmıştır.

Bu tarihten sonra her 10 Eylül gününde

Diyarbakır’da kurtuluş şenlikleri düzenlenmesi

bir gelenek haline gelmiştir. Bu şenliklerin

en önemli özelliklerinden biri de güvercin

yarışmaları düzenlenmesi ve yarışı kazananlara

altın olarak ödül verilmesidir. Bu gelenek,

Diyarbakır’da 400 yıl yaşatıldıktan sonra ne

yazık ki I. Dünya savaşının kıtlık dolu yıllarında ve

onu izleyen Cumhuriyet döneminde unutularak

terk edilmiştir. Bu geleneğin bölgede güvercin

yetiştiriciliğini ciddi şekilde teşvik etmiş olması

doğaldır. Bu gün bile Diyarbakır’ın güvercinleri

ile ünlü bir kentimiz olmasında bu geleneğin

etkisinin büyük olduğu düşüncesindeyim.

Diyarbakırda hala güçlü bir güvercin kültürüne

rastlanmaktadır. Bu kültürün oldukça eski

Page 61: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

59

dönemlere dayandığı bir gerçektir. Bölgede güvercin kutsal bir kuş olarak

bilinmesinin yanı sıra,haberleşme amacı ile kullanılan güvercinlerin

sağladığı yararlar kuşaktan kuşağa aktarılarak kültürün devamlılığı

sağlanmıştır. Ayrıca ölen günahsız insanların ruhunun güvercin kılığında

yer yüzünde dolaştığı yolunda bölgede bir inanış bulunmaktadır.

Acaba güvercine olan bu tutku nereden kaynaklanmaktadır.

Araştırmalarımız bizi şu sonuca götürdü. Güvercinin kutsal bir kuş olarak

bilinmesi. Haberleşme aracı olarak kullanıldığı dönemlerde gördüğü

hizmetlerin,kuşaktan kuşağa günümüze dek gelen efsanevi anlatımlarının

Güvercinlerin 3 büyük din açısından da büyük yeri vardır.

Hıristiyanların ve Müslümanların tarihinde ondan iyilikle söz edilir. Hz.

Nuh’a tufandan sonra suların çekildiğini haber veren, Hz isa vaftiz edilirken

meleklerin güvercin kılığında baş ucunda durması Hz. Muhammed’in s.a.v)

düşmanlarını şaşırtan hep güvercindir.

Araştımamızın başında Diyarbakır da bir çok güvercin ırkı yetiştirildiğini

belirtmiştik. Burada sadece Diyarbakır güvercinleri adı ile bilinen yerel

güvercin ırkı üzerinde duracağız. Bir birinden farklı özelliklere sahip

Diyarbakır güvercinleri 4 ayrı ırk altında toplanmaktadır. Bu ırklar göğsüak,

ketme, Kızılbaş ve içağlı olarak adlandırılmaktadır. Bu güvercinler, ülke

genelinde de fazla tanınmadığı gibi dünya üzerinde de hiçbir yerde

bulunmamaktadır.

Page 62: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

60

GELENEKSEL KONUT MİMARİSİNDE KUŞ EVLERİ

Page 63: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

61

Dr. F. Evren DAŞDAĞ1 Öğr. Gör. Nursen Işık2

1TRT Diyarbakır

Müdürlüğü, GAP Radyosu.

[email protected] Üniversitesi, Mimarlık

Fakültesi, Diyarbakır.

[email protected]

ÖZETKültürümüzde güvercin evlerinin yeri ve önemi büyüktür. Bu makalede

Diyarbakır’daki Tilalo (Karaçalı) kasabasındaki güvercin evlerinin tarihi

geçmişi, nasıl yapıldıkları ve günümüzdeki durumu incelenmektedir.

GİRİŞİnsanoğlu yaratılışından beri yaşam alanları oluştururken ya da tasarlarken,

çevre faktörleri ve diğer canlıların yaşam ve barınma ihtiyaçlarını mutlaka

göz önünde bulundurmuştur. Environmental factors and other creatures’

requirements for living and housing were always taken into consideration

by human beings since human beings create and designed living spaces. Bu

canlılardan biri olan kuşlarla insanoğlu arasındaki dostluk ise insanlık tarihi

kadar eskidir. The frienship between humanbeings and the birds, which is one

of this vibrant is as old as human history. İnsanların kuşlara verdiği değer

ve kuşlara yönelik insancıl yaklaşımlarının eşsiz örneklerinden biri olan

ve geçmişte “serçe sarayları”, “güvercin evi” v.b olarak adlandırılan kuş

evleri, Türk kültürünün ve mimarisinin en önemli görsel sanat öğelerinden

biridir.

Kuşların geçici ya da sürekli barınmalarını ya da konaklamalarını sağlayan

kuş evlerini, Osmanlı ve Türk mimarisindeki yapıtların çoğunda görmek

mümkündür. Kuş evlerinin boyutları, malzemeleri, işlevsellikleri, şekilleri

zamana ve bulundukları yörelere göre değişim göstermektedir. Örneğin,

Osmanlı Mimarisinin en güzel eserlerinin bulunduğu İstanbul’da, yapıların

genellikle taş ya da benzeri malzemeden yapılmış olması, kuş evlerinin

de bu malzemeye uygun olarak yapılmasına neden olmuştur. Buna karşın

Diyarbakır’ın Tilalo köyünde bulunan kuş evleri ise yörenin özelliğine göre

çamurdan, bir başka deyişle kerpiçten yapılmıştır. Bu bağlamda çamur, ev

ve güvercin üçlüsünü bir arada bulunduran doğayla uyumlu yuva fikri ise

incelenmeye değerdir.

Bu nedenle makalenin amacı çamur ve güvercin arasındaki bu kutsal ilişkiyi

bir arada barındıran Tilalo köyünde bulunan kuş evlerini incelemektir. Bu

makalede Diyarbakır’ın Tilalo köyünde son örnekleri kalan kuş evlerinin

yöresel kimliği, yapım malzemeleri ve diğer özellikleri ortaya konarak,

evrensel kültüre katkı sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak Diyarbakır’ın Tilalo

köyündeki çamurdan yapılmış kuş evlerinden söz etmeden önce Tilalo

Page 64: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

62

kasabası hakkında kısa bir bilgi vermek yararlı

olacaktır.

Tilalo Kasabası “Til” Arapça’da tepe anlamına gelir. Tilalo,

“Ali’nin tepesi” anlamında bu kasabaya isim

olarak konmuştur. Diyarbakır’a yaklaşık 15 km.

uzaklıkta yeşil bir tepenin eteklerine kurulmuş

olan Tilalo 9015 metrekare yüzölçümü olan

bir kasabadır. Burada 182 evde 1270 kişi

yaşamaktadır. Geçmişte Tilalo’da yaşayan

köylülerin geçim kaynaklarından biri olan

ve Dünya’ca ünlü Diyarbakır karpuzlarının

yetiştirilmesinde kullanılan güvercin evlerinde

biriktirilen güvercin gübresi ve kuş evleri

yöreyle özdeşleşmiştir. Eskiden kasabadaki

hemen, hemen her hanenin bir güvercin evi

varken, çeşitli nedenlerden ötürü kuş evlerinin

sayısı ona düşmüştür.

Şekil 1. Diyarbakır Boranhanelerinin Bulunduğu

Diyarbakır-Tilalo Mevkii (1)

Diyarbakır’da kuş evleri sadece kırsal bölgelerde

görülür. Kırsal bölgelerde bulunan evler

özellikle toprak, su ve samanın karıştırılması

ile oluşan kerpiçten yapılmıştır. Köyde yaşayan

insanların bu tür yapılara yönelmesi çamur ve

insan arasındaki ilginç ilişkiye dayanır. Toprak

ve suyun muhteşem dansından oluşan kerpiç,

belirli bir süre güneşte kurutulmakta ve yapı

malzemesi olarak kullanılmaktadır. Kerpiç,

doğayla tümüyle uyumlu olan toprağın eve

dönüşüm sürecinin ana yapı taşıdır. Kerpicin

son derece ekonomik bir malzeme olması ve

kaliteli türünün yörede bol miktarda bulunması

da bu tür yapılara yönelimde önemli rol

oynamıştır. Yörede yaşayanların ekonomik

düzeyleri yükseldikçe, bu yapı türünün, yerini

beton yapılara bırakması bu tezi doğrular

niteliktedir. Öte yandan kerpiç yapıların en

büyük özelliği de yapının nefes almasıdır.

Örneğin bu tür yapıların odanın içindeki sigara

dumanı gibi kötü havayı doğal yolla süzdüğü

görülür. Ayrıca kerpiç yapıların bir başka özelliği

de, içinin kışın sıcak, yazın serin olmasıdır.

Burada sözü edilen etkenlerden ötürü yöredeki

evler ve güvercin evleri kerpiçten yapılmıştır.

Tilalo’nun, kıyılarında karpuz tarlaları bulunan

Dicle nehrine yakın oluşu ise, güvercin evlerinin

yöredeki yoğunluğunun bir başka nedeni olabilir.

Güvercinin AnlamıHıristiyanlıkta, güvercin “insanlara kardeşçe

yaşama duygusunu, barışı, gönül sevincini

götüren ve cennette mutluluğu, sevgiyi taşıyan

kutsal bir kuş olarak bilinir ve sevilir. Büyük sportif

yarışmalarda havaya uçurulan güvercinler bu

inanışın en güzel örneklerindendir.” (2)

Müslümanlıkta ise, güvercin kutsal bir kuştur.

Hazreti Muhammed’in arkadaşı Ebu Bekir ile

beraber Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında,

onları öldürmek kastı ile peşlerine takılanlardan

korunmak için Sevr dağındaki Hira mağarasına

saklanmaları üzerine güvercinin orada

kuluçkaya yatması ve düşmanların böylece

yanılması güvercinin çok özel bir kuş olarak

bilinmesini sağlamıştır. Bir başka inanışa göre,

Page 65: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

63

güvercin Hazreti Muhammed’e duyduğu saygıdan ötürü Kabe’nin üzerine

konmaz ve üzerinden uçmazmış. Tasavvufta güvercin “gönül ve sır ulağıdır.

Makamdan makama sır, gönülden, gönüle haber taşır. Her dervişin ruhu

uyku sırasında güvercin kılığına girer. Bütün manevi makamları, gök

katlarını, cennet ülkelerini dolaşır. Ruhlara gerekli mana ışığını getirir”. (3)

Güvercin Evleri Geçmişte, güvercinler yöre insanının yaşamında önemli bir rol üstlenmiştir.

Çünkü karpuz üretimi yörenin en önemli geçim kaynaklarından biriydi ve

büyüklüğü ve lezzetiyle Dünya’ca ünlü olan bu karpuzların üretiminde

güvercin gübresi kullanılmaktaydı. Yöre insanı, Diyarbakır karpuzunun

büyüklüğünün ve lezzet kaynağının, üretim sırasında kullanılan ve

yörede “koğa” olarak adlandırılan güvercin gübresinden kaynaklandığına

inanmaktadır. Bu nedenle yöredeki köylerde hemen, hemen her evde

güvercin beslenirdi. Güvercin evleri, güvercinlerin bu yaşam alanlarına

ürkmeden gelebilmeleri için köylerin dışında tutulmuştur. Burada

vurgulanan nedenlerden anlaşıldığı üzere, güvercin evleri yöre için bir

bakıma ticarethaneydi.

Diyarbakır’da güvercine “gögercin” ya da “kevok”, yaban güvercinine

de “boran” adı verilmektedir. Bu isimlendirilme nedeni ile güvercinlerin

barındıkları yapılara da “boranhane” denmektedir.

Resim 1. Güvercin evlerinin içinde çok sayıda bulunan ve güvercinlerin tünediği

sepetlerden birinde bulunan güvercinler

Toprağın Temini Yabani güvercinlerin mekanları olan kuş evlerinin inşa edilmesi için sadece

toprağa ve tahtaya gereksinim vardır. Bu toprak, Tilalo’dan temin edilir.

Toprağın rengi açık kahverengi ve kil oranı yüksektir. Su katıldığı zaman

açık kahve renkli bir çamur iken, güneşte kurudukça beyazlaşır ve çimento

gibi sertleşir. Bu toprağın bir başka özelliği ise, su katılıp yoğruldukça,

sakız gibi kıvamlı bir hal almasıdır.

Page 66: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

64

Toprak Tilalo tepesinden temin edilir. Özellikle

tepenin arkasında akan suyun olduğu bölgeden,

toprak kürekle kazılarak çıkarılır.

Çamurun HazırlanışıÇamurun hazırlanışı birkaç günde gerçekleşir.

İlk gün toprak elenmeden bir piramit şeklinde

toplanır. Ortası açılarak bir havuz şekli verilir.

İçine su doldurularak, çamur haline getirilir.

On ton toprağa, beş yüz kg. saman katılır ve

karıştırılır. Ardından bu karışıma su verilerek,

kürekle toplanır. Daha sonra aile fertleri veya

yövmiye ile çalışan işçiler çamuru ayakla

çiğneyerek, kıvamlı bir hal almasını sağlarlar.

Bu çamur bir gün bekletilir. Ertesi gün dört işçi

“kalıp” denilen tahtadan çerçevelere çamurları

bastırırlar. ( Bu işlem için bir, iki kalıp yeterlidir.)

Tahta kalıpların içten içe büyüklüğü 40x40cm.

ve 40x20cm. olan iki boyu vardır.

Tahta çerçevenin kenar yüksekliği 10cm.’dir.

Kalıplara bastırılan çamurlar iyi basılsın diye el

ile vurulur, mala ile düzeltilir. Ardından hemen

kalıptan çıkarılır. Bu yöntemle dört kişi bir

günde 500 tane kalıp basıp, çıkarabilir. Kalıptan

çıkan kerpiçler, tuğla gibi, kalın bir plaka

görünümündedirler. Elde edilen kerpiç plakalar

ön ve arka yüzleri çevrilerek, sonra birbirlerine

yaslanacak şekilde yan yana dizilerek, güneş

altında kurutulur. Kurutma işlemi yaklaşık bir

hafta sürer. Bu sürenin sonunda her kerpiç

plaka beyazlaşır, boz bir renk alır ve çimento

gibi sertleşir.

Kuş Evinin YapımıGüvercin evini yapmak için önce taşlardan temel

yapılır. Ardından ustası, güneşte kurutulmuş

toprak (kerpiç) kalıpları yan yana koyarak, duvarı

örmeye başlar. Her iki kerpiç kalıbın arası yine

aynı çamurla sıvanır. Bu şekilde güvercin evinin

katları sıra sıra yükselirken, her iki sıranın arası

yine çamurla sıvanır. Kerpiç kalıplarla örülen

duvarın boyu 1.5m.’ye ulaştığında “hatıl” denilen

enli ağaç, kerpiç kalıpların üstüne, enlemesine

koyulur. “Hatıl”a kadar olan her kat bir günde

yapılır. Kuruması için bir gün beklenilir. Kerpiç

kalıplarla örme işlemi bittikten sonra, samanla

karıştırılan çamur ile güvercin evinin içi ve

dışı mala ile sıvanarak, düzeltilir. Topraktan

yapılan bu mekanların üstü ahşap tomruklarla

döşenerek, üstüne teneke ya da saç konulur.

Bu saca “sibirnek” adı verilir. Bu sacın üzerine

de buğday sapı konularak, kül ve toprakla

örtülür. Ayrı bir yerde killi toprak elenerek

suyla karıştırılıp, yoğun bir çamur elde edilir.

İçine saman konulur ve tokaçlanır (dövülür). Bu

şekilde güvercin evinin damı oluşturulur. Ayrıca

dama yörede “çirorek” adı verilen tenekeden

yapılmış, yağmur sularını tahliye eden, su

borusu konur. Öte yandan güvercin evlerinin

kapıları ahşaptan yapılır. Kapıların boyutları (80

x 1.50cm.), açıldığında güvercinlerin kaçmaması

için ufak tutulur. Konstrüksiyona gereksinim

duyulmadan yapılan güvercin evi, bu şekilde

birkaç gün içinde biter. Öte yandan güvercin

evinin yapımı sırasında birleşme yerlerinde

çatlamalar olursa, sertçe bir çamurla çatlak

yeri doldurulur. Üzeri mala ile düzeltilir.

Kuş evleri tek ya da üç bölüm halinde yapılır.

Her bölümde sıra sıra, ufak, ancak güvercinlerin

rahatlıkla girip çıkabilecekleri büyüklükte delikler

(pencereler) bırakılır. Bunlara yörede“Pace” adı

verilir. Pencereler yaklaşık olarak 25x40 cm

arasındadır. Pencerelerin sayısının fazla olması

güvercinlerin giriş çıkışlarının daha rahat

Page 67: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

65

olmasını sağlar. Güvercin evlerinin uzun cephelerinde yaklaşık olarak 20

tane pencere yer alır.

Resim 2. Diyarbakır Tilalo Mevkiinde Boranhane Örneği

Resim 3. “Boranhane”de Pencere Örneği

Kuş evlerinin yapımına Mart sonunda başlanır, Eylül sonunda bitirilir. Kuş

evlerine kış aylarında bakım yapmak gerekir. Çünkü çatıdaki toprak, donda

kabarır, nem çeker. Bu yüzden çatının toprağını sıkıştırmak için, üzerine

hafif bir saman atılır. Ot yeşermesin, nem olmasın diye tuz da serpilir.

Ardından damın üzerinde sürekli duran 100 kilogramlık “log” denilen

bazalt taş ile toprak çatı düzleştirilir.

Kuş Evlerinin İçiİç bölümlere “lüle” denilir. Lüleler belli aralıklarla üst üste yapılır. Her

lülenin içinde güvercinlerin tünemesi için basamaklar yapılır. Örneğin üç

bölümlü bir güvercin evinde üç lüle ve üç basamak vardır. Güvercin evlerinin

bütün iç duvarlarına kazıklar çakılır. Bu kazıklara söğüt dalından özel olarak

yaptırılmış kulplu sepetler asılır. (6). Tek bölümlü güvercin evinde yaklaşık

200 sepet, üç bölümlü de ise yaklaşık olarak 1500 sepet bulunur.

Bu sepetler; ormandaki söğüt dallarının yeşil filizlerinin kopartılıp, fazla

bekletilmeden, huni biçiminde örülmesiyle yapılır. “Boran” adı verilen

yaban güvercinleri bu sepetlere yumurtalarını bırakarak, yavrularlar. Her

sepete bir çift güvercin denk gelir.

Page 68: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

66

Güvercinler kendi yemlerini kendileri bulup

getirdikleri için, güvercinlere yem verilmez.

Güvercinlere yalnız kışın, ortalığın karlarla

örtülü olduğu günlerde yem verilir. Yem

olarak “pirinç zivanı” denilen “darijan” otunun

ufak ve parlak olan tohumu ile ak ve kızıl darı

karıştırılarak verilir. Güvercinlerin yemlerini

rahat yiyebilmeleri için mekanın dar kesiti

boyunca 1.5- 2m boyunda, 3-4 cm çapında

tahtalar konulur. Buraya yemler dökülerek

beslenmeleri sağlanır.

Resim 4. Güvercinlerin Yemlendikleri Tahtalar

Güvercin gübreleri yılda bir defa nisan ayında

toplanır. Üç bölümlü bir güvercin evinden yılda

8 –10 ton gübre alınır. Dicle kıyılarının iriliği

ile dünyaya ün salmış karpuzları tarlalarda,

bu güvercin gübresiyle büyür, olgunlaşır (7).

Ayrıca güvercinlerden elde edilen gübreleri,

yöre halkı kendi kullanımları dışında da satarak

geçimlerini sağlarlar. Bunun yanı sıra kışın

kar yağdığında, güvercinlerin yatış saati olan

24.00’de “pace” denilen pencereler güvercin

sepetleriyle kapatılır. Lüks ışığı getirilerek

güvercinlerin ışık etrafına toplanması sağlanır.

Toplanan güvercinlerden yaşlı olanları toplanıp,

kesilerek, “kevok kavurması” ya da “kevok

dolması” yapılır.

SONUÇGüneydoğu Anadolu’da baraj inşaatlarının

yapılması ve tarlalara (özellikle karpuz,

kavun) baraj sularının düzenli verilmemesi

nedeniyle tarlaların yeterince sulanmadığı

izlenmektedir. Bunun yanı sıra tarlalara suni

gübre verilmesi nedeni ile güvercin gübresine

artık ihtiyaç duyulmamaktadır. Teknolojinin

hızla yaygınlaşması ve köyden kente göçün hızla

artması nedeniyle kırsal bölgeler boşalmaya

başlamıştır. Kırsal bölgelerde kalan bir kesim

insan da eski yöntemleri kullanmak yerine, daha

rahat, daha pratik yöntemlere yönelmektedir.

Sözü edilen bu durumlar güvercin evlerinin

yavaş yavaş yok olmasına neden olmaktadır.

Yalnızca emek ve sevgiyle yapılmış güvercin

evleri değil, birçok geleneğin de yok olması

söz konusudur. Günümüzde Diyarbakır Tilalo

kasabasında sadece birkaç tanesi kalan güvercin

evleri ve bu geleneği inatla sürdürmeye

çalışan birkaç ailenin de yaşam standartları ve

çevresel faktörler düşünüldüğünde bunu fazla

sürdüremeyecekleri çok açıktır.

Kültürel miraslarımız arasında önemli yeri

olan güvercin evlerini yaşatmak bizim kendi

kültürümüzü ve geleneğimizi yaşatmakla aynı

anlama gelmektedir.

Sonuç olarak; geçmişle gelecek arasında

köprü vazifesi yapan kültürel miraslarımızdan

biri olan güvercin evleri başta olmak üzere bir

çok kültürel mirasımıza sahip çıkarak, bunlara

yeterli önemin verilmesi ve bunların yaşatılması

Page 69: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

67

ile ilgili araştırmaların yaygınlaştırılması, geçmişte olduğu gibi gelecekte

de bu mekanların işlevselliğinin arttırılması için yapılacak araştırmaların

hızlandırılması, gelecek kuşaklara ulaştırılması açısından en büyük

hedefimiz olmalıdır.

Page 70: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

68

KAYNAKLAR1. Diyarbakır Tilalo Mevkii Haritası, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Diyarbakır

2. BOZYİĞİT ,A. E, “Halk şiirimizde güvercin”, TFA c.17, s.8033

3. Meydan Larousse c.5, s.464.

4. ARPACIOĞLU,V., “www.güvercinbirliği.com” ,Fotoğraf Arşivi, 2007

5. BEYSANOĞLU, Ş. “Diyarbakır Folklorunda Güvercinler”, 2007, Diyarbakır

6. BEYSANOĞLU, Ş.“Diyarbakır Folklorunda Güvercinler”, www.güvercinbirliği.com, 2007,

Diyarbakır

Page 71: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 72: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

70

DİYARBAKIR’DA ATÇILIK

Page 73: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

71

Adil ALANTarım İl Müdürlüğü,

Hayvan Sağlığı Şube

Müdürü, Diyarbakır

Diyarbakır tarihinde, at sporları ile tanınmış bir ilimizdir. Tarihte at sahibi

olmak bir övünç vesilesiydi. Meşhur gezgin Tavernier Diyarbakır’la ilgili

hatıralarını anlatırken;”Paşanın birçok atlı süvarisi var ve yirmi bin atlıyı

toparlayabilecek güçtedir.’demektedir.

Tarihe bakıldığında da 26 Mayıs 1789 tarihinde Mısır için Diyarbakır’dan

2000 süvari istendiği görülmektedir.

Diyarbakır’da at sporları Diyarbakır’ın eski yerlileri Asurlularla da

ilişkilidir. Asur ordularının en kuvvetli bölümünü vahiy edilmiş kitaplarda

sık sık duyduğumuz arabalar ve atlılar oluşturuyordu. Naharayna’nın

Mezopotamya’nın atlarından ve arabalarından Mısır’ın 18. hanedanının en

eski krallarına ait olan anıtların birinde bahsedilir.

Diyarbakır’da At sporlarına alt yapı teşkil eden önemli bir oluşum

Diyarbakır’ı başkent yapan devletlere örneğin Akkoyunlulara aittir.

Akkoyunlu sarayında elçi olarak bulunan Venedik elçisi, Uzun Hasan’ın

atlılarının 100.000 olduğunu hesap etmiştir.

Bugün Diyarbakır’da Koşuyolu semti bulunmaktadır. Bu semtin adının

geçmişte burada atların koşturulmasından dolayı geldiği herkes

tarafından bilinmektedir. Geçmişin parlak izlerini sürdürmek için bir

hipodrom yapılmıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Türkiye Jokey

Kulübü’nün işbirliğiyle Diyarbakır-Mardin Karayolu üzerinde 01.Ekim 2008

tarihinde yapımına başlanan Çınar ilçesi Beşpınar Köyü sınırları içindeki

binbeşyüz (1500) dekar alana kurulan ve yaklaşık 15 milyon TL’ye mal olan

Hipodromun pist sahası 1600 metredir. Padok sahasının etrafı tellerle

çevrilmiştir. 1350 kişilik kapasiteli kapalı tribüne sahip olan Hipodromda.

Atların ve seyislerin barınacağı (120 at ve 120 seyisin) odalarının olduğu

binaların inşaatları 2009 yılında bitirilmiş olup hizmete açılmıştır.

İdare binası kullanımı için 150 tonluk su deposu ve ahırların su ihtiyacı için

de 300 tonluk su deposu yapılmıştır. 4500 metrekarelik bir alan üzerine

araç otoparkı inşa edilmiş olan Diyarbakır Hipodromu geçmişteki, atçılık

tarihimizi tekrar canlandıracaktır.

Diyarbakır, Türkiye`de Arap atçılığının merkezlerinden bir tanesidir. 1928

yılında Mustafa Kemal ATATÜRK Dicle kenarında 1000 dönümlük arazi

Page 74: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

72

aldırıp 32 atlık aygır deposu yapmıştır. Aygır

deposu yaptırdıktan sonra 1930 yılında merhum

İhsan AKGÜN, Nurettin ARAL ve Selahattin

BATUR’u (İnal BATUR’un babası) Bağdat’a

gönderip Irak ve İran’da o zamanki padişah

yarışlarından külçe altın kazanan safkan arap

atlarını Diyarbakır’daki aygır deposuna getirtti.

Bu damızlık atlardan çok güzel safkan arap tayları

elde edildi. Şuan Dicle Üniversitesi kampüsünde

bu aygır deposu atıl vaziyette bulunmaktadır.

Bakanlığımız ve Türkiye Jokey Kulübü bu

atıl vaziyetteki aygır deposuyla ilgili Dicle

Üniversitesiyle ortak bir çalışma yürütmektedir

ve buranın tekrar restore edilmesi için bir

ödenek ayırmıştır. Bununla birlikte At yarışları

1927 yılının sonbaharında arap atının ıslahı

için devlet tarafından Diyarbakır’da yapılmaya

başlandı. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve

Diyarbakır’da yarışlar 6 hafta yapılırdı.

Diyarbakır’daki bu yarışlar sırasıyla; şuan

adliye sarayının arkasında bulunan helikopter

pistinde daha sonra o dönemde (boş arazi olan)

ofisteki paşa konağının arkasındaki boş alana

ve 1955 yılından itibarende da yarışlardan adını

alan Koşuyolu semtinde yapılırdı. Bu yapılan

yarışlarda ilk 3 dereceyi alan atlar Ankara’dan

gelen uzman heyet tarafından genel bir

kontrolden geçirildikten sonra damızlık olarak

Karacabey, Çifteler, Karaköy, Sultansuyu ve

Altındere haralarına gönderilirdi.

Merhum Tahir POLAT’ın oğlu merhum Hıdır

POLAT’a ait belgelerden ve çocuklarının(Kemal

POLAT) ifadelerine göre 1959 yılında yapılan

yarışlarda Amerika’dan gelen bir bayan

jokeyinde(cilbet) katıldığı yarışta Tahir

POLAT’ın bindiği at birinci gelmiştir ve birinci

gelen bu atı zengin olan Amerika’lı bayan satın

alarak ülkesine götürmüştür(1929 doğumlu

Diyarbakır’ın eski atçılarından ve halen bu

mesleğini sürdüren Mehmet Şerif ALPAY ‘ın

ifadesi)

Şimdilerde Koşuyolu diye bilinen ve burada

büyük bir park oluşturulan yerde her yıl

ilkbahar ve sonbaharda at yarışları düzenlenir

ve halk oraya akın ederdi. Tozun toprağın içinde

olmasına rağmen kimse umursamaz, herkes

yer kapmak için çok önceden koşu sahasını

doldururdu.

Atların koştuğu yerde tel örgü falanda

bulunmazdı, isteyen dokunabiliyordu. Burasını

tabir yerindeyse mahşeri bir insan kalabalığı

doldururdu. Karacadağ mıntıkasından Sabri

Kahya’nın kır atı kendi branşında daima birincilik

alırmış. Mızmız Muhammed, Göçmen Bekir gibi

jokeyler çeşitli mesafelerde birincilikleri olan,

Diyarbakırlılar için tanınan simalardanmışlar.

Hakem heyeti koşu pistinin içindeki binadan

dürbünlerle yarışları takip ettikleri gibi

heyetten bir kısmı da koşu meydanının içinden

at yarışlarını izler, usulsüz hareketlerde

bulunanları diskalifiye ederlermiş.

At yarışlarına çok kişi katılırdı fakat birinciyi

herkes bilirdi. O hiç değişmezdi. Tahar Ağa (Tahir

POLAT) her yarışın galibiydi. Son zamanlarında

yaşlanmış olmasına rağmen koşmaktan geri

durmamış ve Diyarbakır’ın at yarışlarına

katılmıştı.

Zayıf, nahif vücuduyla atın üzerinde öylesine

bir ustaca oturuşu vardı ki, bazen sanırdınız at

koşuyor üzerinde Tahar Ağa yok. Kendisi bazen

Page 75: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

73

zorlanırdı, fakat ne eder, ne yapar bu zorlandığı koşuyu bile kazanırdı.

(Tahar Ağa 1960 yılının sonunda yapılan yarışta attan düşerek öldü.)

Tahar Ağa ölünce at yarışları da öldü mü? Ölmedi.Diyarbekir’e yakın bir köye

taşındı at yarışlarının yapıldığı yer.Fakat o günkü sevgi öldü,o günkü ruh

öldü çünkü’’ Tahar Ağa’’da öldü.Öldüğünde şöyle bir söz duymuştum:’’Su

testisi su yolunda kırıldı’’Rahmetle anıyoruz.(M.Mergen).

Daha sonra Koşuyolundaki at yarışları 1973 yılına kadar devam etti.(1971

tarihinde yapılmadı) O dönemde hiçbir yerleşmenin olmadığı Koşuyolunda

lise inşaatının başlaması üzerine buradaki at yarışları o dönemin mülki

amirleri tarafından yaptırılmadı. Bundan dolayı 1974 ve 1975 yıllarında

yarışlara ara verildi. 1976 yılında yarışlar ilimiz merkezinde bulunan

Karabaş köyüne taşındı ve oradaki yarışlar 2006 yılına kadar devam etti.

(1979–1980–1991–1992–1993–1994 tarihlerinde yapılmadı).Karabaş

köyündeki yarışlar 2007 yılında Beş pınar köyünde temeli atılan hipodrom

arazisinde yapıldı. 2008 yılında ise hipodromun, yapımı tamamlanan

pistinde son mahalli yarış olarak düzenlendi.

Beklenen gün geldi Diyarbakır’ımız Türkiye’nin 8. ve en büyük arazisine

sahip Hipodromuna kavuştu(23 Eylül 2009). Bundan böyle mahalli at

yarışları yerine ulusal at yarışları düzenlenecektir. Cumhuriyet tarihinden

beri safkan arap atçılığının merkezi konumundaki ilimiz geçte olsa hak

ettiği hipodromuna 23 Eylül 2009 tarihinde kavuşmuştur.

23 Eylül 2009 tarihinde resmi yarışlara başlanan Türkiye’nin 8.ci ve en

büyük hipodromunda ilk sezonunda 10 yarış gününde toplam 75 koşu

gerçekleştirilmiştir.2.5 ay süren ilk sezon boyunca hipodromun bulunduğu

Çınar Belediyesi’ne yaklaşık bir milyon TL kaynak aktarımı Diyarbakır’a da

dolaylı olarak iki milyon TL civarında ekonomik girdi sağlandı.

2.5 aylık süreç içerisinde misafirlerden ve personelden oluşan yaklaşık 1.500

kişiye otellerden hizmet verildi.Bu kişiler sosyal ihtiyaçlarını bu kentten

karşıladılar.Atlarımızın ilaçları, yemleri, Veterinerlik hizmetlerinden

oluşan çeşitli ihtiyaçları ve atların nakilleri Diyarbakır’a ekonomik açıdan

büyük oranda katkı sağladı. 2009 yılında 10 yarış günü sonunda dağıtılan

ikramiye miktarı iki milyon TL’dir. Bu ikramiyeyi ilimize gelen atçılar aldı.

Önümüzdeki yıllarda bölge At Cenneti haline gelecektir.

Page 76: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

74

1-Diyarbakır Hipodromunun Açılışı(23 Eylül 2009)

2-Koşu Bitimi

3-Hipodromda Yarış İzlemeye Gelen Diyarbakırlılar

4-Tahar Ağanın Torunları

Page 77: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 78: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

76

DİYARBAKIR’DA DAĞ KEÇİLERİ VE MELEZLEŞTİRİLMESİ

Page 79: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

77

Murat TOMAR Ziraat Mühendisi

[email protected]

GİRİŞ Evcil hayvan türleri arasında keçinin önemli bir yeri vardır ve ekonomik

önemi fazla olan türlerden birisidir. Bunu keçinin ilk evcilleştirilen hayvan

türlerinden birisi olmasına ve değişik çevre koşullarına, kısa sürede uyum

göstermesine bağlayabiliriz. Özellikle Tropik ülkelerdeki halkın besin

ihtiyaçlarının karşılanmasında keçinin ayrı bir yeri vardır. Hindistan,

Meksika, Nijerya, Irak, Libya, Fas, Yunanistan ve Türkiye gibi ülkelerde

rutubeti az, kurak ve yarı kurak alanlarda keçi yetiştiriciliği yaygın şekilde

yapılmaktadır.

M.Ö. 9000-7000 yıllarında Orta Doğu’da evcileştirildiği düşünülmektedir.

Halen dünyada yetiştirilmekte olan evcil keçi ırklarının 3 yabani keçiden

köken aldığı kabul edilir. Bunlar; Capra prisca adamets (kılıç boynuzlu),

Capra falconeri (burgu boynuzlu) ve Capra aegagrus (hilal boynuzlu) yabani

keçi ırklarıdır.

Keçi yetiştiriciliği özellikle kırsal kesimde yaşayanlar için hayvansal protein

kaynağı açısından önemli bir yere sahiptir. Keçi ürünleri et, süt, deri ve

kıl ya da tiftiktir. Türkiye et üretiminin %7.3, sütün ise %2.3 keçilerden

sağlanmaktadır (FAO, 2002). Et üretimi keçi başına ortalama 16.3 kg ve süt

üretimi 61 kg’dır. Keçilerde üretilen ürünlerin yaklaşık %60’ı öz tüketimde

kullanılmaktadır. Türkiye genelinde küçükbaş hayvan varlığı içindeki payı

%21.4’lik gibi oldukça önemli bir paya sahiptir. Keçi varlığı bölgelere göre

dağılımında, Akdeniz Bölgesi %26.5, Güneydoğu Bölgesinde %25.6 ve Ege

Bölgesinde %20.3’lük büyük bir yayılma olduğu dikkati çekmektedir.

Her ne kadar keçiler daha çok dışarıda otlatılmaya elverişli iseler de

dünyada entansif bakım ve beslemeye de oldukça iyi yanıt veren keçi ırkları

da vardır. Gerek ılıman iklimli ülkelerdeki ve gerekse tropik bölgelerdeki süt

tipi keçiler buna örnektir. Süt keçileri, her iklim koşullarında yetiştirilmesi,

sıcağa ve soğuğa karşı toleranslı olması, uzun yürüyüş kabiliyeti ve

kolayca pazar bulma ve alma kolaylıkları yanında, oransal süt veriminin

(canlı ağırlığın 50 kg x 10-15 katı=500-700 kg/yıl) yüksekliği nedeni ile

yalınız ovada değil dağlık yörelerde de tercih edilmektedir. Keçi yalnız

kırsal kesimde dar gelirli ailelerin değil, aynı zamanda işçi, emekli,

memur, bağ bahçe tarımı ile uğraşan tüm küçük çiftçiler tarafından da

yetiştirilmektedir. Bunlar, ailelerinin günlük ihtiyacı olan, süt, yoğurt, yağ

ve peynir gibi önemli hayvansal ürünleri, sığır ve koyundan daha çok süt

Page 80: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

78

keçisi ya da Kıl keçisinden sağlamaktadırlar.

Keçi kırsal kesimde fakir ailenin geçim kaynağı

ve sigortasıdır. Bu üretim dalında masraf yok

denecek kadar azdır. Vücut yapısının küçük

olması, değişik beslenme alışkanlıkları, selülozu

iyi sindirebilme, yüksek süt ve döl verme

yetenekleri ile elverişsiz şartlarda dahi başarılı

şekilde yetiştiriciliğinin yapılabilmesi keçi

yetiştiriciliğini cazip kılmaktadır.

Dağ KeçisiDağ keçisi (Capra), 9 türü içine alan bir cinstir.

Evcil keçi (Capra aegagrus hircus) diğer bir

adıyla yaban keçisinin evcilleştirilmiş bir alt

türüdür. Keçiler, geviş getiren hayvanlardır. Bu

hayvanların midesi 4 bölümden oluşur. Keçinin

erkeği teke, kısır erkeği erkeç, dişisi keçi, yavrusu

ise oğlak, bazı yörelerde 1 yaşına kadar çepiç

olarak çağırılır.

Mezolitik dönemde Diyarbakır’da keçiÇermik Sinek Kayaltı sığınağında M.Ö.13.000

yıllarına ait av resminde 14 dağ keçisi resmi

bulunmaktadır.

Anadoluda resmi saptanan en eski av resmi

(Prof.Dr.Oktay Belli’nin Arkeoloji Sanat Derg.120.sayı)

Neolitik dönemde Diyarbakır’da keçiErgani yakınlarındaki Çayönü kazılarında gün

ışığına çıkarılan çeşitli kalıntı ve buluntuların

ortaya koyduğu,yalnız Anadolu’nun değil,bütün

Güneydoğu Asya ve Avrupa’da İsa’dan 7 bin

yıl önce ilk karma ekonomisi gerçekleşmiştir;

koyun, keçi, köpek gibi hayvanlar evcilleştirilmiş,

yerleşik bir düzen içinde özgün bir mimariye

sahip insan toplulukları yaşamıştır. (Halet Çamlıbel,

Güneydoğu Anadolu Tarih öncesi araştırmalarının Kültür

Tarihi Bakımından Önemi’ Atatürk Konferansları.1970.

TTK yayını.Ankara.1972.s.26) (Ufuk Esine’Tarih öncesi

çağlarda Anadolu’da ilk Üretim Aşaması.’Toplum ve

Bilim’.No.6-7(Yaz-güz 1978).s.22)

Halan Çemi kazılarında 14 karbon ile erken

Neolitik kültür kalıntıları ortaya çıkarılmış,Doğu

Anadolu’nun en eski kültürü bulunmuştur.Kazıda

hayvan kalıntıları bulunmıuştur. Bunlar koyun,ke

çi,geyik,sığır,kaplumbağa,kuş,balık gibi türlerdir. (Yrd.DoçDr. Remziye Okar, Sedat Kılıç: Batman ve Çevresi

tarihi Gelenek ve Görenekleri.Diyarbakır.D.Ü.Eğitim Fak.

Tarih Eğitim Bölümü.1998.s.42-44)

Page 81: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

79

Selçuklu döneminde surlar ve Keçi MotifiDiyarbakır Surları ve Dağ Keçi KabartmasıMardin kapı ve Dağ Kapı’da Abbasilere ait kabul edilen boynuzlu hayvan

(Keçi, öküz) figürleri bulunmaktadır. Selçuklu (Melikşah) Burcu’nda

mücadele eden iki keçi kabartması, burcun kitabesinin birinci satırının

altında orantılı yer almıştır. Nur Burcu’nun kitabesinin son satırının üstünde

iki dağ keçisi kabartması, Melikşah Burcu’ndaki kabartmalardan daha

ustalıklı işlenmiştir. (M.Ali Abakay. Diyarbakır Kalesi’nde Motiflerle Kabartmalar) (www.edebiyatdostlari.com/tarih/946-diyarbakir-kalesinde-motiflerle-kabartmalar.html)

Günümüzde Keçinin Durumu

YILLAR 2001 2002 2003 2004

Koyun 836 456 689 610 725 626 717.156

Kıl Keçisi 247 804 249 663 303 934 250.708

Toplam 1 084 260 939 273 1 029 560 967.864

Diyarbakır’ın Küçükbaş Hayvan Varlığı (1000 Adet) (TİM)

Diyarbakır ilinde yetiştiriciliği yapılan yerli ırk koyunlar, akkaraman,

morkaraman, ivesi, dir. Keçi ırkı olarak bölgemizde kıl keçisinin yetiştiriciliği

yapılmaktadır.

Saanen Keçisi ve TekesiGenel olarak keçiler küpeli, kısa ve beyaz tüylüdür. Meme iki but arasına

iyi yerleşmiş olup koltuk tipi bezel memedir. Gelişme hızı, süt ve döl verimi

yüksektir. Genellikle 2-5 başlık gruplar halinde aile işletmelerinde kullanılır.

1959’lı yılların başında Türkiye’ye de getirilmiş ve halen saf ve melez

olarak yetiştirilmektedir(Verim Özellikleri Saanen ırkının en önemli

özelliklerinden birisi olan farklı iklim koşullarına uyma yeteneği sayesinde,

götürüldüğü yerlerde çok çabuk adapte olabilmektedir. Saanen keçileri

yemleme ve mera koşullarına karşı çok duyarlıdır.

Yüksek verim yeteneği ancak iyi bakım ve besleme koşullarında ortaya

çıkar. Saanen keçilerinde yemden yararlanma yeteneği yüksektir ve

erken çağda cinsi olgunluğa ulaşırlar ve hızlı ürerler. Bu da Saanen ırkının

yetiştirme yönünden en önemli avantajıdır. Döl verimi yüksek olan ırk,

genellikle ikiz yada üçüz doğum yaparlar. Canlı ağırlık erkeklerde 70 kg,

dişilerde 50 kg’dır. Ortalama 2.5 yaşında süt verimi 750 kg ve laktasyon

Page 82: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

80

süresi 280 gün’dür. Elit dürülerde laktasyon süt

verimi bir ton ve laktasyon uzunluğu 300 gün

olarak saptanmıştır. Sütte yağ oranı % 3.4-3.6

civarındadır.

Kilis KeçisiHer türlü iklim koşulların iyi uyabilen, ekstansif

ve entansif koşullarda, küçük aile işletmeleri

halinde veya sürüler halinde yetiştirilebilen,

sağlam vücut yapılı, uzun yürüyüş yetenekli süt

ve döl verimi yüksek bir keçi ırkıdır. Güney Doğu

Anadolu Bölgesinde özellikle Hatay, Gaziantep

ve Urfa dolaylarında yetiştirilen bu ırk Suriye’den

getirilen Halep keçileri ile kıl keçileri arasında

yapılan melezleme ile ortaya çıkmıştır. Sayıları

100 bin dolayında olan Kilis keçileri Türkiye yerli

ırkları içerisinde süt verimi en yüksek olan ırktır.

Kili keçilerinde vücut çok uzun ve genellikle siyah

renkli kıllarla kaplıdır. Kulaklar çok uzun, geniş

ve sarkıktır. Kilis keçileri genellikle boynuzludur.

Ancak boynuzsuz hayvanlar erke ve dişide de

bulunmaktadır. Meme iyi gelişmiş olup iki bacak

arasında öne doğru uzanmaktadır.

Verim özellileri ergin tekelerin canlı ağırlıkları

60-90 kg, dişilerin ise 45-65 kg ararsında geniş

bir variyasyon göstermektedir. Laktasyon süt

verimi 200-350 kg ve laktasyon süresi 250-300

gün’dür. Sütte yağ oranı %4.3-4.7 civarındadır.

Kıl verimi 500-600 g’dır. 100 keçiden elde edilen

oğlak sayısı 120-160 arasındadır.

Saanen Keçisi İle MelezlemeKeçiler geviş getiren diğer hayvanlara kıyasla

elverişsiz çevre şartlarına daha dayanıklıdır.

Meralardan çok iyi yararlanabilirler. İyi bir

süt keçisi yaklaşık 10 ay sağılabilir ve günde

ortalama 2 kg süt verebilir. Bu açıdan süt

keçilerinin hiç yemlenmeden, sadece merada

beslenmeleri düşünülemez. Çünkü istenilen

süt ve döl veriminin elde edilmesi beslemeyle

yakından ilişkilidir. Üreticilerin sahip oldukları,

et ve süt verimleri düşük yerli ırk keçileri elden

çıkararak, yerine yüksek verimli kültür ırkı

hayvanları koymaları ekonomik olmayabilir.

Bu nedenle süt keçiciliğinin geliştirilmesinin

esası melezleme çalışmalarına dayanır.

Ancak melezleme çalışmalarının başarılı

olabilmesi için damızlıkların yüksek verimli

hayvanlardan seçilmesine dikkat edilmelidir.

Sonraki melezleme çalışmalarına elde edilen

melez keçilerle devam edilebilir.Dünya‘da keçi

yetiştiriciliğinde yerli ırkların ıslah edilmesi

amacıyla en çok Saanen ırkı keçiler kullanılır.

Bunun nedeni Saanen keçisinin farklı iklim

ve çevre koşullarına kolayca uyabilmesidir

Böylece bir çok ülkede yerli keçilerin ıslahında

Saanen keçileri kullanılarak yüksek verimli

yerli keçi tipleri elde edilmiştir. İyi bakım ve

besleme koşullarında 2,5 yaşın üstündeki bir

Saanen keçisi bir sağım döneminde 280-300

gün sağılabilmekte ve toplam 700-900 kg süt

verebilmektedir. Saanen keçileri İsviçre kökenli

süt ve döl verimi yüksek hayvanlardır. Saanen

keçisinin vücudu beyaz veya parlak krem rengi

kısa kıllarla kaplıdır. Deri rengi pembemsidir.

Omuz, sağrı ve sırt çizgisi üstündeki kıllar daha

uzundur. Tekelerin sakal ve yelesinde uzun kıllar

oluşmuştur. Tekelerin canlı ağırlığı 75 kg‘a kadar

çıkabilmektedir. Dişilerin vücudu süt tipine

uygun zayıf ve ince bir yapıya sahiptir ve canlı

ağırlıkları 50 kg civarındadır. Bacakları düzgün

ve sağlam yapılı yol yürümeye elverişlidir. Meme

yapısı çok iyi gelişmiş ve vücuda bağlantısı geniş

koltuk meme tipindedir. Döl verimleri yüksektir.

Çoğunlukla ikiz veya üçüz oğlak verir. Saf olarak

Page 83: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

81

da yetiştirilen Saanen keçileri ülkemizde de yerli ırklarımızın ıslahında

kullanılır. Özellikle Ege Bölgesinde kıl keçilerinin ıslahında Saanen keçisi

tekeleri başarı ile kullanılmaktadır. Saanen keçisi ile kıl keçisi melezlerinin

yerli ırklara göre süt verimi fazla, canlı ağırlıkları ve et kalitesi yüksektir.

300 başlık yerli kıl keçisi sürüsünden elde edilebilecek süt, 50-60 başlık

melezlenmiş bir sürüden sağlanabilir. Melezlerde ikiz doğum oranı yerli

ırklara göre daha yüksektir. Elde edilen bu melez keçiler, Saanen tekeleri

ile tekrar çiftleştirilerek, daha ileri melezler elde etmek de mümkündür.

Teke katım zamanı bölgelere göre değişir. Aşım mevsimi öncesi keçilerin

ve tekelerin özel bir yemlemeye alınması faydalıdır. Böylece kısırlık riski

azalırken, ikiz ve üçüz doğumların artması mümkün olabilir. Keçilerde teke

katma işlemi “serbest katım” ve “elden katım” olarak iki şekilde yapılabilir.

Serbest Katım Serbest katım yönteminde 30-35 keçiye ergin bir teke

hesabı ile katım yapılır. Eğer teke genç ise, 15 keçiye bir teke hesap edilir.

Elden katım yönteminde, kayıt tutma imkanı olduğundan hangi dişinin

hangi tekeye verileceği bilinir. Böylece sürünün verimce iyileştirilmesinin

devamı sağlanabilir. Keçilerin gebelik süresi 145-155 gündür. Gebeliğin

son 4-6‘ıncı haftasında yavrunun gelişimi hızlı olduğu için anneye iyi bakım

ve besleme uygulanmalıdır. Doğum yaklaştığında keçilerin ayrı bir bölmeye

alınması tavsiye edilir. Bölme tabanına bol altlık serilir. Doğumdan sonraki

3-5 gün yavruya ağız sütü mutlaka verilmelidir. Oğlaklar ilk iki ay annelerini

emer, fazla süt ise sağılır. Sağımda meme bakımına ve temizliğine gereken

özen gösterilmelidir. Sağım sırasında temizlik kurallarına uyarak keçi

sütünde istenmeyen kokuları azaltmak yetiştiricinin elindedir. Ülkemizde

keçi sütleri inek ve koyun sütleri ile karıştırılar inek sütünden geri kalmaz.

Keçilerin barınakları ise gereksinimlerini karşılayacak düzeydedir.

Page 84: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

82

KAYNAKLAR1. Kaymakçı ve Aşkın 1997, Özcan 1989, Şengonca , 1974). Haris and Frederick.1996, Kaymakçı

ve Aşkın 1997, Özcan 1989, Şengonca, 1974.

2. TİM.

3. tr.wikipedia.org/

4. Özcan 1989, Anonymous 2002.

5. Kaymakçı ve Aşkın, 19975164

Page 85: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 86: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

84

DİYARBAKIR VE DOĞA SPORLARI

Page 87: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

85

Abdurrahim EKİNDoğa sporları Gençlik ve

Spor Kulübü Başkanı

Türkiye Dağcılık

Federasyonu Spor Tırmanış

Kurul Üyesi

Diyarbakır

[email protected]

[email protected]

ÖZETDiyarbakır, Doğa Sporları yapmak isteyenler için şaşırtıcı ve etkileyici

mekânlara sahiptir. Hafta içi yoğun ve yorucu bir tempoyla çalışanlar, fazla

uzaklara gitmelerine gerek kalmadan, Krallar ve Peygamberler diyarı

Eğil’e gidip tarih ve doğayı aynı anda yaşamak, Küçük Karadeniz Çüngüş’e

gidip yemyeşil doğayı, Fırat’ı, Çağlayanları, Çermik Gelincik Dağına gidip

Peri Bacalarını, Silvan Hasuni Mağaraları’na gidip devasa bir taş şehri,

Ergani’ye gidip tarihi Çayönü ve Hilar Mağaraları’nı gezerek muhteşem

doğal güzellikleri keşfedebilirler. İşte tüm bu mekânları gezip doğa

yürüyüşü, tracking, doğa fotoğrafçılığı, yamaç paraşütü, kampçılık gibi

doğa aktivitelerini yapmak istemezmisiniz? Bence hiç durmayın hemen

yola koyulun.

GİRİŞDiyarbakır’da Doğa Sporları 2004 yılında Karacadağ Spor Kulübünün

öncülüğüyle başladı. Kulüp başkanı Remzi SAYILAN ve Dağcılık İl

Temsilcisi Abdurrahim EKİN ‘in girişimiyle Türkiye Dağcılık Federasyonu

tarafından tanınan ilimizdeki ilk resmi dağcılık kulübü oldu. Aynı yıl

Dağcılık Federasyonunun düzenlediği eğitim kurslarına sporcu gönderen

Karacadağ Spor Kulübü, ilk resmi faaliyetini 2004 Temmuz’unda 253

kişinin katılımı ile gerçekleşen 1.Geleneksel Recep Yazıcıoğlu Karacadağ

Tırmanışı olmuştur. Katılım beklenenin üzerinde olunca, ileriki yıllar için

önemli motivasyon kaynağı olmuştur.

2005 yılında Abdurrahim EKİN’in kuruculuğunu yaptığı, Diyarbakır Doğa

Sporları Gençlik ve Spor Kulübü ile ildeki spor kulübü sayısı ikiye çıkmış

ve faaliyetlere katılan sporcuların sayısı ise artmıştır. Profesyonel olarak

ilk ciddi tırmanış, 28–30 Ağustos 2005 tarihleri arasında İl Temsilcisi

Abdurrahim EKİN’in Türkiye’nin en yüksek ve Avrupa’nın ikinci yüksek

doruğu olan Ağrı Dağı’na (5137 m) başarılı bir şekilde yapmış olduğu

tırmanıştır. Daha sonraki yıllarda ise Kaçkar Dağı (3937 m), Erciyes

Dağı (3916 m) , Palandöken (3271) , Artos Dağı (3550) gibi ülkemizde

Page 88: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

86

yüksek irtifa dağcılığı için önemli merkezlere

tırmanışlar gerçekleştirilmiştir.

2006 Ağrı (5137m) Zirve

2010 yılında gelindiğinde ise Doğa Sporları ile

ilgilenen kulüp sayısı 4, lisanslı sporcu sayısı ise

410 olmuştur. Dağcılık branşı ile birlikte Kaya

Tırmanışı, Rafting, Kayak ve Snowboard gibi doğa

aktivitelerini de gerçekleştirmeye başlamıştır.

Sadece yaz faaliyetleri değil, kış aylarında

da çok sayıda faaliyet gerçekleştirilmiştir.

Diyarbakır’a yakınlığı ile bilinen; Karacadağ (53

km), Hazarbaba (115 km), Bingöl (165 km),

Bitlis Merkez (200 km), Tatvan Nemrut ( 220

km) ve Palandöken (310 km) kayak tesislerine

faaliyetler düzenlenmiştir.

Doğa Sporları İçin Biçilmiş Kaftan (Eğil)

Resim 1

Diyarbakır’da Doğa Sporları denildiğinde

akla gelen ilk adres Eğil. Neden mi? Dağcılık,

Kano, Yamaç Paraşütü, Doğa Yürüyüşü, Kaya

Tırmanışı, Dalgıçlık, Mağaracılık işte tüm bu

branşları yapabileceğiniz tek adres. Eğil Asur

Kalesi, Kalecik Kalesi, Selman Cibeb (Cebeb)

Kalesi, Asur Kral Mezarları, (suni) mağaralar,

hamamlar, Taciyan Camisi, Nisanoğlu Türbesi,

mağara, kilise, Şerbettin (Kalkan Köyü) Hanı,

Kasım Bey Kümbeti ve Yeraltı Sarnıçları ile

kültür turizmi içinde önemli mekânlardan biridir.

Diyarbakır’da sıcaklıkların temmuz, ağustos

aylarında 40–50 dereceye ulaştığında

serinlemek ve doğa fotoğrafçılığı, doğa

yürüyüşü, tracking, yamaç paraşütü, dalgıçlık

ve durgunsu kano gibi aktivitelerle güzel vakit

geçirmek isterseniz. Bence fazla düşünmeyin ilk

adres Eğil.

Çüngüş, Küçük KaradenizÇüngüş, Doğusunda Çermik, Kuzeyinde Elazığ’ın

Sivrice ilçesi Batısında Malatya ili Pütürge ilçesi

ile Fırat nehri ve Güneyinde Adıyaman iline

bağlı Gerger ilçesi bulunmaktadır. Güneydoğu

Toroslar üzerinde sırayla Abaza, Akdağ ve

Savucak dağları ile çevrilidir. İşte Çüngüş’e küçük

Karadeniz dememin nedeni de bu dağlardır.

Fotoğraf: Eyüp ARSLAN

Oluşturdukları kanyonlar ve bu kanyonlara sızan

yüzlerce su gözeleri, bunların oluşturdukları

çaylar ve muhteşem bitki örtüsü ile bu unvanı

fazlasıyla hak etmektedir. Ayrıca, doğa

yürüyüşü için onlarca patika, Yamaç Paraşütü

Page 89: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

87

yapmak isteyenler için uygun yükseltiler, dağ bisikleti ve doğa yürüyüşü için

uygun parkurlar, fotoğraf çekmek isteyenler için mükemmel gürüntüler ve

Fırat’ta Kano işte tüm bu aktivitelerini yaparken zevk alacağınızdan emin

olduğum güzel bir mekân.

Alternatif Mekânlar

Resim 2

Çermikİlçenin hemen yanı başında yükselen Gelincik dağı, zirvesinde

Kapadokya’daki peribacalarını (Resim 2) anımsatan yapıları, hemen

altından akan sinek çayı ve Bintaş köyünde bulunan kayalıkları ile dağcılık

ve kaya tırmanışı, doğa yürüyüşü yapmak isteyenler için mutlaka görülmesi

gereken bir ilçedir.

Ergani9000 yıllık bir tarih, Hilar Şehri (Çayönü) Anadolu’nun en eski köyü, işte bu

tarihi şehirde doğa yürüyüşü, kampçılık gibi doğa aktiviteleri yapabilirsiniz.

Ayrıca burada bulunan kayalıkların yapısı ise özellikle kaya tırmanışı

yapmak isteyenlere sayısızca tırmanış parkur yaratmaktadır. Zülküf

Peygamber dağına(Makam dağı) tırmanış yapabilir, yamaç paraşütü ile

ayaklarınızı yerden kesip nefis fotoğraflar çekebilirsiniz.

Resim 3

Page 90: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

88

SilvanDoğa aktivitelerini yapacağınız merkezlerin

başında Hasuni mağaraları (resim3)

gelmektedir. Anadolu’nun en eski mağara

yerleşim merkezlerinden biri olan Hasuni,

doğa yürüyüşü yapmak isteyenler için oldukça

etkileyicidir. Ayrıca çanak şeklindeki yapısıyla

yamaç paraşütü yapmak isteyenler için uygun bir

mekândır. Silvan’a yaklaşık 15 km uzaklığındaki

Malabadi baraj gölü ise durgunsu kano yapmak

isteyenlere keyifli zamanlar yaşatacaktır.

Andok DağıDiyarbakır’ın ve Muş ili sınırları içerisinde

bulunan Andok 2840 m yüksekliği ile ilimizdeki

en yüksek dağdır. Andok dağı (Resim 4) , oldukça

etkileyici bir floraya sahip olmakla birlikte

onlarca doğal su kaynağı bulunmaktadır

Resim 4

Böylesine etkileyici özellikleri olan Andok,

yüksek irtifa dağcılığı için en önemli tırmanma

parkurudur. Daha önceleri Türkiye Dağcılık

Federasyonu faaliyet programında yer

alan Andok, son yıllarda güvenlik nedeni ile

tırmanışlara kapatılmış durumda. Yinede

tırmanmak isteyenler için her yıl 15 Temmuz’da,

zirvesinde bulunan Şeyh Muhammede Andok’un türbesine ziyaret gerçekleştiren

binlerce kişiyle aynı anda çıkılabilir. İşte

böylesine güzel ve tarih kokan bu mekânları

gezip yerinde görmek ve spor yaymak için, hiç

durmayın hemen yola koyulun.

Page 91: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 92: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA SOKAK HAYVANLARI

Page 93: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 94: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

92

DOĞANIN VE HAYVANLARIN KORUNMASI VEDİYARBAKIR’DA SOKAK HAYVANLARININ DURUMU

Page 95: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

93

Sevgi EkmekçilerDiyarbakır Doğayı ve

Hayvanları Koruma Derneği

Başkanı

ekmekciler.sevgi@gmail.

com

93

ÖZETDoğa kendini devamlı yenileyen ve değiştiren, canlı ve cansız maddelerden

oluşan tüm varlıkları kapsar. Doğa canlı ve cansız varlıkları ile bir bütündür.

Hava, su, toprak, bitki, hayvan ve insan doğada hep birlikte bulunmaktadır.

Her biri kendine özgü yaşam formuna sahip tüm ekosistemler önem

taşır. Bu varlıklardan birisinin eksikliği doğanın düzeninin bozulmasına

sebep olur. İnsan doğada yaşayan türlerden sadece birisidir. Ancak doğaya

zarar veren tek türdür. İnsanın olmaması doğa için bir eksiklik teşkil

etmemektedir. Milyonlarca yıl kendi düzeni içinde uyum içinde yaşayan

Dünya, insanın gelişi ve doğaya egemen olma savaşı yüzünden, içinde

yaşayan canlılar ile birlikte yok olma sürecine girmiştir. En basit yaşam

formunun bile ekosistemde önemli bir rolü bulunmasına rağmen, insan

acımasızca bu canlı türlerinin bazılarının yok olmasına sebep olmuştur ve

olmaya devam etmektedir.

Doğanın ve Hayvanların Korunmasıİnsan kendisini yaşadığı dünyanın bir parçası olarak değil, dünyanın ve hatta

evrenin sınırsız tek hakimi olarak görmektedir. İnsan bu dünyanın efendisi

değil, yalnızca yeryüzündeki diğer canlı türleriyle eşit yaşam hakkına sahip

bir türdür. İnsan merkezli bakış açısı ve kör zihniyet, günümüzde ekosistem

bütünlüğü ve biyolojik çeşitlilik açısından en ciddi tehlikedir.

Sonucunu düşünmeden ormanları yaktık, kestik kendimize hep yer açtık.

Sularımızı kirlettik. Denizlere pisliklerimizi, atıklarımızı döktük. Havayı

her türlü şekilde kirlettik, ozon tabakasını deldik. Dünyanın ısınmasına,

buzulların erimesine yol açtık. Canlıların yaşam alanlarını yok ettik. Tüm

bu yaptıklarımızla aslında kendi sonumuzu getirdik.

İçinde ölünceye kadar yaşamaya mecbur olduğumuz, her türlü

nimetlerinden alabildiğine yararlandığımız, kendi refahımız için

sorumsuzca sömürdüğümüz, hiç bitmeyecek sandığımız ama aslında

sınırlı olan kaynaklarını tükettiğimiz, sömürüp, tüketmekle kalmayıp, bir

de üstüne büyük bir hızla kirlettiğimiz Dünyanın geleceğinin ne olacağını

ne yazık ki bir çoğumuz hiç düşünmemektedir.

İnsan dahil tüm canlıları içinde barındıran doğa, çok büyük bir bozulma ve

yok olma sürecindedir. Dünya bizim evimiz, gidecek başka bir yerimiz yok.

Çocuklarımızın bizden sonra da bu dünyada yaşamaya devam edeceğini

algılayamıyoruz veya bana ne diyerek umursamıyor ve hiçbir şekilde

Page 96: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

94

yaptıklarımızdan pişmanlık duymuyoruz.

Dünyada yaşayan insan dışındaki hiçbir

canlı, kendi türünün yok oluşuna kendisi yol

açmamaktadır. Dünyayı sürekli kendi menfaati

için büyük bir hızla değiştiren ve bu değişim

sürecinde doğayı tahrip eden insanoğlu, kendi

türünün ve diğer canlı türlerinin geleceğini de

tehlikeye atmaktadır. Aşırı ve bilinçsiz tüketim

doğayı kirletmekte, birçok canlı türünün yok

olmasına, yaşam zincirinin onarılmaz bir

şekilde kopmasına, iklimlerin değişmesine

sebep olmaktadır. Doğa o kadar büyük bir hızla

yok edilmektedir ki, kendisini yenileme şansını

bulamamaktadır.

Küresel iklim değişikliği dünyamızın karşılaştığı

en büyük sorun. Seller, orman yangınları,

hastalıklar, kuraklık küresel iklim değişikliğinin

sonuçlarından birkaçı.

Dünyadaki en akıllı canlı olan insan, kendi

türünün, öteki canlıların ve dünyanın geleceğini

kurtarmak zorundadır. Bunun için radikal

önlemler alınmalı, çevrenin ve doğal hayatın

korunmasına ilişkin gerekli araştırma ve

planlamalar yapılmalıdır.

Atıklar azaltılmalıdır. Geri dönüştürme,

yeniden kullanım, çevreye ve doğaya daha

duyarlı ürünler üretilmelidir. Sera gazı

salınımı azaltılmalıdır. Yenilenebilir enerji

kullanılmalıdır. Tarım ve orman alanları yok

edilmemelidir. Tarım alanlarına sanayi tesisleri

kesinlikle kurulmamalı, çarpık kentleşme ve kıyı

yağmalanmasının önüne geçilmelidir.

Sanayi atıkları kontrol altında tutulmalı, arıtma

tesisleri şart koşulmalı ve denetlenmeli, atıklar

için geri dönüşüm projeleri ve teknolojileri

kullanılmalıdır. Ulusal enerji, tarım ve

turizm stratejilerinde doğal değerler dikkate

alınmalıdır. Girişimcilerin yatırımlarını doğaya

zarar vermeyecek şekilde planlamaları da

sağlanmalıdır. İnsan bu dünyanın efendisi değil,

yeryüzündeki diğer canlı türleriyle eşit yaşama

hakkına sahip bir türdür.

Doğaya zarar verirken, içinde yaşayan

hayvanlara da çok büyük zararlar veriyoruz.

Onların yaşam haklarını ellerinden alıyoruz.

Günümüzde hayvan hakları ihlalleri çok

artmış, bunun yanında ahlaki ve vicdani

açıdan hayvanların canlı olarak kabul edildiği,

tüm hayvanların yaşam haklarının güvence

altına alınması yönünde çabalar da artmaya

başlamıştır.

Bu amaçla 15 Ekim 1978 yılında Paris’te Unesco

Evinde Hayvan hakları evrensel bildirgesi

yayınlanmıştır.

Bildirgede:

Yaşamın tek olduğunu, yaşayan bütün canlıların

ortak bir kökeni olduğunu ve türlerin evrimi

yönünde farklılaştığını, yaşayan bütün canlıların

doğal haklara sahip olduğunu ve sinir sistemi olan

her hayvanın kendine özgü hakları bulunduğunu,

bu doğal hakların küçümsenmesi ve hatta kolayca

göz ardı edilmesinin doğa üzerinde ciddi zararlar

doğuracağını ve insanoğlunun hayvanlara karşı

suç işlemesine sebebiyet vereceğini, türlerin

birlikte olmasının diğer hayvan türlerinin yaşama

hakkının insanoğlu tarafından tanınmasını ifade

edeceğini, insanoğlu tarafından hayvanlara saygı

gösterilmesinin bir insanın bir diğerine gösterdiği

Page 97: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

95

saygıdan ayrı tutulamayacağını dikkate alarak, ilan edilir ki;

• Tüm hayvanlar eşit doğar ve eşit yaşama hakkına sahiptirler.

• Tüm hayvanların saygı görme hakkı vardır. Bir tür hayvan olan insan,

diğer hayvanları yok edemez. Hayvanları kendi çıkarı için karşılıksız

kullanamaz.

• Hiçbir hayvana kötü ve zalimce davranılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi

zorunlu ise bu, bir anda ve acı çektirilmeden yapılmalıdır.

• Vahşi hayvanlar kendi doğal çevrelerinde yaşama ve çoğalma hakkına

sahiptir. Eğitim amacıyla bile olsa vahşi hayvanlar özgürlüklerinden

mahrum bırakılamaz.

• Evcil hayvanlar, uyumlu bir biçimde ve özgürlük içinde yaşama hakkına

sahiptir. İnsanların kendi çıkarları için evcil hayvanların yaşama

koşullarında yapacakları her türlü değişiklik, haklara aykırıdır.

• Evcil hayvanlar, doğal yaşama sürelerine uygun uzunlukta yaşama

hakkına sahiptir.

• Tüm çalışan hayvanlar (at, eşek…) iş süresinin sınırlandırılması, işin

daha az yorucu olması, güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme

hakkına sahiptir.

• Hayvanlara fiziksel ya da psikolojik acı çektiren deney yapmak, hayvan

haklarına aykırıdır.

• Beslenmek için bakılan hayvanlar barındırılmalı, taşınmalı ve ölümleri

de korkutmadan ve acı çektirmeden olmalıdır.

• Hayvanlar, insanlar tarafından eğlence amaçlı kullanılamazlar.

Hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlarla gösteri yapılması, hayvan

onuruna aykırıdır.

• Zorunlu olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi, yaşama karşı işlenmiş bir

suçtur.

• Çok sayıda vahşi hayvanın öldürülmesine neden olan safariler ve av

partileri, hayvanlara karşı yapılmış bir soykırımdır. Doğal çevrenin

kirletilmesi, yıkılıp yok edilmesi de soykırıma eşdeğerde alçakça bir

davranıştır.

• Hayvanların ölüsüne de saygı göstermek gerekir. Hayvanların

öldürüldüğü şiddet sahneleri, sinemalarda ve televizyonlarda

yasaklanmalıdır. Ama hayvanlara yapılan saldırıları kınamak amacında

olan filmlerde bu sınırlama yoktur.

• Hayvanları koruma kuruluşları, devlet katında temsil edilmelidir. Hayvan

hakları da insan hakları gibi yasayla korunmalıdır denilmektedir.

Page 98: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

96

Tüm dünyada hayvan hakları ihlalleri tüm hızıyla

sürüyor. Gelişmiş dediğimiz ülkelerde bile bu

ihlaller, hayvan hakları savunucularının büyük

çabalarına rağmen engellenemiyor. Kanada’da

foklara yapılanlar, Japonya’da balıkçıların

balinaları ve yunusları türlü işkencelerle

avlamaları, büyük uygarlık düzeyine eriştiğini

düşündüğümüz Danimarka’da balinaların büyük

törenlerle vahşice avlanmaları, Uzakdoğu

ülkelerinde kürkleri için canlı canlı hayvanların

yüzülmeleri, yemek için beslenen hayvanlara

çektirilen eziyetler, İspanya’da boğa güreşleri

adı altında boğalara yapılan işkenceler ve

insanların bunu büyük bir zevkle seyretmeleri

ve deneylerde milyonlarca hayvanın vahşi

yöntemlerle öldürülmeleri en bilinen hayvan

hakları ihlalleri.

Türkiye’de de hayvan hakları ihlalleri ne yazık

ki vardır ve verilen mücadeleler bu ihlalleri

önlemede yeterli olmamaktadır. Son yıllarda

Ülkemizde hayvan hakları konusunda bazı

mesafeler alındı. Ancak alınan bu mesafelere

rağmen, hayvanlara yapılan kötü muameleler

devam etmektedir. Hayvanlara tecavüz,

zehirlemeler, barınaklara tıkıp öldürülmelerini

hızlandırmak, para için dövüştürmek, canlı

oldukları, acı çektikleri düşünülmeden, buna

hakkımız olup olmadığına bakmadan deneylerde

kullanmak, kürkleri için zehirleyerek öldürmek,

av adı altında zevk için hayvanları katletmek

büyük bir hızla sürmektedir.

Su içmek için nehre gelen yavru ayı ve yemek

bulmak için çöplüğe gelen kurt’a yapılan

eziyetler hepimizin hatırındadır.

Komşusuna kızanlar hınçlarını onun hayvanından

alabilmektedirler. Çöp konteynırına atılarak

preslenen köpekler artık kanıksadığımız olaylar

oldu.

Sokaklarda zehirlenerek veya vurularak

öldürülen hayvanların kıvranarak acılar içinde

ölmeleri ise sıradan olaylar oldu. Gün geçmiyor

ki bu tür olayları duymayalım.

Verilen mücadeleler ve Avrupa Birliğine giriş

sürecinin getirdiği zorunlulukla 2004 yılında

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu kabul

edildi(1). Hayvan Hakları savunucuları tarafından

ilk başlarda büyük sevinçle karşılanan bu yasanın

ihtiyaca cevap vermediği zamanla anlaşıldı.

Türk Ceza Kanunu kapsamında olmayan bu

yasa, hayvan hakları ihlallerinde caydırıcı

olmamaktadır. Hayvan hakları ihlallerinde

işlenen suçlar kabahatler kanunu çerçevesinde

cezalandırılmaktadır. Sigara içenlere verilen

cezayla, hayvana karşı işlenen suça verilen

ceza aynıdır(2). Bu yasanın Türk Ceza Kanunu

kapsamına alınması, hayvana kötü muamele

edenlerin gelişmiş ülkelerde olduğu gibi il çevre

müdürlükleri yerine mahkemeler tarafından

cezalandırılması gerekmektedir. Hayvanları,

hayvan hakları savunucuları kadar, aynı zamanda

yasalar da korumalıdır. Bu konuda HAYTAP

Hayvan Hakları Federasyonunun ve hayvan

hakları savunucularının çabaları sürmektedir.

Hayvana karsı islenen suçlar, insana karsı

islenecek suçların ilk adımıdır ama asla son

adımı değildir. Bu suçluları ilk adımlarında

cezalandırmak, belki de isleyecekleri daha

büyük suçlara engel olacaktır. Bugün

hayvana yapılan yarın insanlara yapılacaktır.

Araştırmalarda katillerin, tecavüzcülerin,

Page 99: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

97

sapıkların geçmişlerinde hayvana işkence görülmektedir (3). Tolstoy’un

deyimiyle “Hayvan öldürmeyle insan öldürmenin arası sadece bir adımdır.”

Ülkemizde yoğun şiddet ve istismara maruz kalan hayvanlar arasında

sahipsiz sokak hayvanları dediğimiz kedi ve köpekler başı çekiyor.

Özellikle insana çok yakın bir canlı olan köpekler, insanları sevmelerinin ve

güvenmelerinin cezasını çok ağır ödemektedirler.

Köpekler yırtıcı memeliler grubunun bir üyesidir. Av köpekleri, çoban

köpekleri, süs köpekleri gibi ırkların yanında sokak köpekleri denen

bir tür de mevcuttur. Doğadan koparıldılar, insanla birlikte yaşamaya

alıştırıldılar ve kasabalara, köylere, sonunda kentlere kadar getirildiler ve

onların çoğunluğu bir sokak köpeği olarak yaşamda kalabilmek, soyunu

devam ettirebilmek için bir yaşam savaşı sürdürmektedir (4). Sokaklarda

yaşamanın tüm zorluklarına, öldürülme, zehirlemelere rağmen var olan

soylarını sürdürme içgüdüsünden asla vazgeçmediler ve soylarını devam

ettirdiler.

Sokaklarda yaşamanın ne kadar zor hepimiz tahmin edebiliriz. Eğer

bulunabiliyorsa çöplerde korkarak bir lokma yemek arayan, horlanan,

tekmelenen, hep kaçıp saklanmak zorunda olanlardır sokak hayvanları.

Okuduğumda çok beğendiğim bir sözü burada aktarmak istiyorum; Yanlış

bilinenin aksine, “sokak hayvanları sorunu değil, sokak hayvanlarının

sorunları vardır.”

Sokaklarda kontrolsüz hayvanların gezmesini hiç kimse arzu etmemektedir.

Bunun için hayvan nüfusunun kontrol altına alınması gerekmektedir.

Popülasyon kontrol altına alınmadıkça ne hayvanların ne de insanların

sorunu çözülemeyecektir. Yıllardır yapılan zehirleyerek, vurarak, şehirlerin

dışına atılarak sokak hayvanı sayısının azaltılamadığı görülmüştür.

5199 sayılı Yasa Madde 6. da bu konu ile ilgili sahipsiz veya güçten düşmüş

hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen

hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur. Bu hayvanların öncelikle

söz konusu merkezlerde oluşturulacak müşahede yerlerinde tutulması

sağlanır. Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen

hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları

esastır denilmektedir (5).

Page 100: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

98

Zehirleyerek, vurarak yok etme hayvan sayısını

azaltmamakta, tam tersine geride kalan

hayvanlar daha fazla yemek bulabilmekte ve

soylarını devam ettirme içgüdüsüyle daha

fazla üremekte ve hayvan nüfusu artmaktadır.

Kısırlaştırma sokaktaki hayvan nüfusunun

azaltılmasında en etkili ve insani yöntemdir.

Sokaklarda binlerce sahipsiz hayvan yaşamaya

çalışmaktadır. Bunların hepsini alabilecek

barınaklar kurmak ise imkansızdır. Barınaklar

sokaklarda yaşayamayacak durumda olan hasta,

yaralı, sakat, yavru ve terk edilmiş ev hayvanları

için olmalıdır. Bu nedenle kısırlaştırılmış ve

rehabilite edilmiş olarak alıştıkları yerde

yaşamaları sağlandığı takdirde, üremeleri

önlenecek ve zamanla sokaklarda kontrolsüz

hayvan kalmayacaktır.

Günümüzde sokaklar hayvanlar için çok

tehlikeli hale geldi. Kısırlaştırıldıkları takdirde

çiftleşmek için eş aramadıklarından daha rahat

yiyecek bulma imkanı buluyorlar. Koku da

bırakmadıkları için erkek köpekler tarafından

aranıp bulunmuyor ve rahat bırakılıyorlar.

Ayrıca kısırlaştırıldıkları için daha sakin oluyor

ve saldırgan özellikleri de kayboluyor.

Sahipsiz hayvanları kısırlaştırıp, aşılayarak

toplumun sağlığını da korumuş oluyoruz.

Hastalık taşımayan, saldırgan özellikleri

kaybolmuş hayvanlar insanlar için bir tehlike

arz etmiyor. Kulağında küpesi olan köpekler

rehabilite edilmiş köpeklerdir ve biz sokağımızda,

mahallemizde bu köpekleri gördüğümüzde

Belediyeyi aramamalı ve elimizden geldiği

kadar bu hayvanların yaşam mücadelelerine

destek olmalıyız. Çünkü bu hayvanlar dışarıdan

gelebilecek, kontrolsüz hayvanların bulundukları

bölgeye girmesine de mani olmaktadırlar.

Kısırlaştır, aşılat, yaşat kampanyası düzenli ve

sistemli bir şekilde uygulandığı takdirde, 5-10 yıl

içinde sahipsiz sokak hayvanı sorunu çözülmüş

olacaktır.

Birçok kişi sokaklarda bu hayvanların

dolaşmasını istememektedir. Ne yazık ki birçok

belediye de bu hayvanları yok etme yolunu

seçmektedir. Ancak öldürmeyle bu hayvanların

yok edilemedikleri ortadadır. Köpeklerin %

80’ini öldürmek mümkün olsa bile, kalan

hayvanlar kısa zamanda çoğalacak bu boşluğu

dolduracaklardır. Çünkü bir dişi köpekten altı yıl

içinde 67.000 köpeğin ürediği hesaplanmıştır.

Bunun için de en iyi ve insani çözüm sahipsiz

bu hayvanların kısırlaştırılıp aşılanarak, alındığı

yere bırakılmasıdır.

Avrupa ülkeleri sokak hayvanı sorununu bu

şekilde çözmüşlerdir.

Ev hayvanlarının da kısırlaştırılmaları çok

önemlidir. Kısırlaştırılmayan ev hayvanlarından

doğan yavrulara sahipleri iyi bir ev bulmak için

uğraşıyorlar, ancak sahiplendirdikleri yavruların

bazıları bir süre sonra sokaklara ve barınaklara

bırakılıyor. Ya da elden ele, evden eve gezmek

zorunda kalıyor. Kendinizin bakamayacağı

hayvanınızı doğurtmayın. Ayrıca kısırlaştırılan

hayvanın rahim ve meme kanserine yakalanma

riski çok az olduğundan, hayvanınızın sağlığını

da korumuş oluyorsunuz.

Sevmek, sevmemek, beslemek, beslememek

kişisel bir tercihtir. . Fakat yaşam hakkına saygı

göstermek insanlık vazifemizdir. Ahlaki, vicdani,

Page 101: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

99

kanuni çözüm ise Kısırlaştır-Aşılat-Yaşat ‘tır.

Yurtdışından kaçak olarak getirilen hayvanların girişleri de önlenmelidir.

Kaçak yollarla getirilen bu hayvanların büyük çoğunluğu hastalık taşımakta,

petshoplarda aşıları ve tedavileri yapılmadan satılmaktadır. Bu durum

halk sağlığını da tehdit etmektedir. Bu hayvanların bir kısmı satıldıktan

bir süre sonra ölmektedir. Petshoplardan bebekken alınan bu hayvanların

bir kısmı da bir süre sonra bıkılarak sokağa atılmaktadır. Son zamanlarda

sokaklarda ve barınaklarda bu cins köpeklere sıkça rastlamaktayız.

Kısırlaştırmanın yanında batılı ülkelerde olduğu gibi petshoplar ya çok

iyi denetlenmeli ya da buralardan hayvan satışı yasaklanmalıdır. Hayvan

sahiplenmek isteyenlerin illerindeki mevcut hayvan barınaklarından

hayvan sahiplenmeleri yaygınlaştırılmalıdır.

Hayvan popülasyonunun kontrol altına alınması, sahiplenilen hayvanın

terk edilmemesi, kaybolan hayvanların kolay bulunabilmesi için, sahipli,

sahipsiz tüm kedi ve köpeklere mikrochip takılması zorunlu olmalıdır.

Diyarbakır’da Sokak HayvanlarıDerneğimizin yıllarca sürdürdüğü çalışmalar neticesinde Diyarbakır’da

sokak hayvanlarına daha medeni ve insani yaklaşılması bir ölçüde

başarılmış, bu konudaki çalışmalarımız ve çabalarımız devam etmektedir.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile modern bir bakımevi yapılması ile

ilgili görüşmelerimiz sonucunda Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon

Merkezi 2007 yılında hizmete girdi. Sokaktan alınan köpekler bakımevine

getirilmekte, burada bir sağlık sorunları varsa tedavileri yapılmakta, daha

sonra aşıları ve kısırlaştırılmaları yapılmakta, küpelenerek chip takılmakta,

daha sonra da ya alındığı yere veya çoğunlukla, bakımevi ile derneğimizin

yaptığı araştırma sonucunda uygun bulunan yerlere bu hayvanlar

bırakılmaktadır. Sakat ve dışarıda yaşaması uygun görülmeyen köpekler

bakımevinde bakılmaktadır. Son zamanlarda Diyarbakır’da yaşayanların

gözledikleri gibi sokaklarda küpeli köpekler dolaşmaktadır.

Diyarbakır sokak hayvanlarının zor durumda olduğu illerden birisidir.

Nüfus yoğunluğu, trafik sıkışıklığı, çöp kutularının olmayışı, yemek

bulmada sorun yaşamaları, çocuk sayısının çok olması ve bu çocukların

doğa ve hayvanlar konusunda çok eğitimsiz olması ve hayvanlara yoğun

Page 102: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

100

olarak şiddet uygulamaları, sokak hayvanlarının

hayatını çok zorlaştırmaktadır. Çocukların

yanında bazı yetişkinlerin de bu hayvanları

sokaklarda veya evinin çevresinde görmek

istememesi de hayvanların yaşamlarını

tehdit eden unsurlardır. Hayvanlar yoğun

olarak özellikle çocuklar tarafından şiddet ve

işkencelere maruz kalmaktadırlar. Kedi ve

köpeklerin kuyrukları, kulakları kesilmekte,

gözleri oyulmakta, yüksek yerlerden atılmakta,

yavrular annelerinin yanından alınmakta,

sokaklarda ölümün kucağına atılmaktadırlar.

Boyunlarına ip bağlanmış ve bu ip boynunu

kesmiş ve acılar içindeki köpekler çok sık

karşılaştığımız olaylar. Bakımevine bu köpekler

devamlı gelmektedir. Ayakları sakatlanmış veya

felç olmuş hayvanlara da çok sık rastlıyoruz.

Vatandaşın işine yaramayan ve sokaklara atılan

eşeklerin sokaklarda dolaştığını da görüyoruz.

Bu hayvanların bazı kişiler tarafından toplanıp

kesilerek insanlara yedirildiği malumunuzdur.

Yollarda arabalar tarafından ezilmiş hayvan

ölüleri kanıksanan olaylar. Ayrıca onca aç

insan varken hayvan hakları önemli mi diyen

insanların çokluğu da bizi üzen ve yoran bir

durum. İnsanların aç olmasından hayvanlar

sorumlu olmadığı gibi, insanların yemediği

çöplere atılan yemekleri bu hayvanlar yiyerek

hayatta kalmaya çabalamaktadırlar.

Diyarbakır’da özellikle çocukların doğa ve

hayvanlar konusunda eğitilmeleri gerektiğini

düşündüğümüz için, kenar semtlerde bulunan

okullar başta olmak üzere okullarda eğitim

çalışmalarını sürdürmekteyiz. Bu çalışmaların

bir süre sonra neticesini alacağımız inancındayız.

Broşür dağıtarak, bilboardlara afişler asarak,

yerel televizyonlarda eğitici programlar

yaparak, yerel gazetelerde eğitici yazılar

yazarak halkımızı doğa ve hayvan hakları

konusunda bilinçlendirmeye çaba sarf ediyoruz.

Yalnız Diyarbakır merkezi değil, çevre il ve

ilçelerde bulunan hayvan hakları ihlalleriyle de

ilgilenmekteyiz. Ayrıca buralarda bulunan doğa

ve hayvan korumacı kişilere her konuda yardım

ve destek vermekteyiz.

Tüm bunların yanında Diyarbakır halkının bir

bölümünün hayvanlara davranışları ve bakış

açıları bizi umutlandırmaktadır. Yıllar içinde

ilimizde hayvanlara bakış açısının yavaş yavaş

değiştiğini, insanların daha duyarlı davranmaya

başladıklarını, hayvan sahiplenmelerin arttığını

büyük memnuniyetle izliyoruz.

Büyükşehir Belediyesine ve Çevre ve Orman

İl Müdürlüğüne bizimle işbirliği yaptıkları

için, 7.Kolordu Komutanlığına da yıllardır

yemeklerini eski barınağa ve yeni yapılan

bakımevine verdikleri için çok teşekkür ederiz.

Hiçbir canlının eziyet görmediği, barış içinde

yaşayabildiğimiz bir dünya dilerim.

Page 103: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

101

KAYNAKLAR1. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu

2. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu

3. Prof.Dr.Sevil Atasoy,İlk Darbe, Elimize Bulaşan Kan,İstanbul Barosu

Dergisi, Özel Sayı 8,Mayıs 2008.

4. Yaşamak İstiyorum, Bilim ve Teknik Dergisi

5. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu Madde:6

Page 104: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

102

SOKAK HAYVANLARI KONUSUNDA BELEDİYELERİN GÖREVLERİ

Page 105: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

103

Vet.Hek.Nedim YAŞLIDiyarbakır Büyükşehir

Belediyesi Sağlık Daire

Başkanı

103

Hayvanların rahat yaşamlarını sağlamak ve hayvanlara iyi ve uygun

muamale edilmesini temin etmek,hayvanların acı ızdırap ve eziyet

çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını,her türlü mağduriyetlerinin

önlenmesi amacıyla 2004 yılında çıkan Hayvanları Koruma Kanunu ve buna

bağlı olarak 2006 yılında çıkan Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama

Yönetmeliği çerçevesinde belediyelerin görev yetki ve sorumlulukları

aşağıdaki şekilde belirlenmiştir.

• Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların toplatılması, kısırlaştırılması,

aşılanması, gerekli tıbbî bakımlarının yapılması ve işaretlenmesi,

alındığı ortama geri bırakılması, sahiplendirilenlerinin kayıt altına

alınmasıyla,

• Geçici bakımevine gelen hayvanları öncelikle Sahipsiz Hayvan Kayıt

Defterine kaydederek müşahede altına almakla, gerekli tedavilerin

yapılmasını, kısırlaştırıp aşılanmasını ve işaretlenmesini müteakip

alındığı ortama bırakmakla, geçici bakımevlerine gelen hayvanların

sahiplenilmesi için yerel hayvan koruma görevlileri ve gönüllü kuruluşlar

ile işbirliği yapmakla,

• Geçici bakımevinde bulunan tüm hayvanların sahiplendirilmesi için

belediye ilân panoları ile belediyenin internet ortamı ve diğer tüm yayın

organlarında duyuru yapılmasıyla,

• Bölge ve mahallerindeki, özellikle köpekler ve kediler olmak üzere,

sahipsiz hayvanların bakımları, aşılarının yapılması, işaretlenmesi ve

kayıtlarının tutulmasının sağlanması, kısırlaştırılması, alındığı ortama

geri bırakılması ve sahiplendirilmelerinin yapılması için hayvan geçici

bakımevlerine gönderilmesi gibi yapılan tüm faaliyetlerde yerel

hayvan koruma görevlileri ve gönüllü kuruluşlar ile belediye veteriner

hekimlerinin koordinasyonunun sağlanmasıyla,

• Sahipsiz hayvanların beslenmesi amacıyla, bölgesinde bulunan lokanta,

işyeri ve fabrikaların sahiplerinin uygun görmesi halinde işletmelerinde

ve mutfaklarında oluşan hayvan beslemeye elverişli besin maddelerinin

toplanmasıyla,

• Geçici bakımevlerinde kaldıkları süre içerisinde; kanunî istisnalar ile

bulaşıcı, tedavi edilemez veya tedavi sonrası iyileşme ihtimali olmayan

bir hastalığa sahip olduğuna, alındığı ortama bırakıldığında insan ve

çevre sağlığını önlenemez derecede tehdit edeceğine geçici bakımevi

veteriner hekimince karar verilerek rapor tutulan hayvanların en az acı

veren ve en hızlı şekilde ölümünü sağlayan yöntemlerle öldürülmesiyle,

Page 106: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

104

• Geçici bakımevlerinden kedi ve köpek almak

isteyen kişi, kurum ve kuruluşlar için Sahipsiz

Hayvan Edinme Formunu doldurmak, geçici

bakımevi sorumlusu ya da sorumlu veteriner

hekimin de onayı ile sorumlu veteriner

hekimce düzenlenen sağlık karnesini vererek

sahiplendirme yapılmasıyla,

• Geçici bakımevlerinde oluşan atık ve

artıkların çevre ve toplum sağlığına zarar

vermesinin önlenmesiyle,

• Geçici bakımevlerinde ticarî amaçla hayvan

üretiminin engellenmesiyle,

• Ev ve süs hayvanı ile kontrollü hayvan ve

geçici bakımevlerinde ölen hayvanların,

belirlenecek yerlerdeki derin çukurlara

gömülerek üzeri sıkıştırılmış toprak

ile kapatılması veya yakma ünitesinde

yakılmasıyla ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve

Zabıtası Kanununa göre enfeksiyon geçirmiş

ve zoonoz hastalıktan ölen hayvanların

ise bünyesinde bulunan yakma fırınında

yakılması veya usulüne uygun olarak kireç

ile gömülmesiyle,

• Ev ve süs hayvanları ve kontrollü hayvanların,

Ek-1 deki Sahipli Hayvan Kayıt Defterine

kayıtlarının yapılmasıyla,

• Ev ve süs hayvanını bulunduran hayvan

sahiplerinin, ölümü ya da hayvanına

bakamayacak şekilde hastalanması

durumunda; hayvan sahiplerinin yakınları

tarafından gerekçelerinin belediyeye

bildirilmesi halinde, belediye görevlilerince

hayvanları geçici bakımevlerine göndermek

ya da sahiplendirmekle,

• Hayvan geçici bakımevinden ev ve süs

hayvanı almak isteyen kişilere, Sahipsiz

Hayvan Edinme Formu doldurtularak;

hayvana ait bilgileri Sahipli Hayvan Kayıt

Defterine kaydetmekle,

• Ev ve süs hayvanı satan işletme sahiplerine

verilecek eğitimi organize etmekle,

• Yerel hayvan koruma görevlilerine verilecek

eğitimi organize etmekle, ilgili Yönetmeliğin

50 nci maddesi gereğince el konulan

hayvanların sahiplendirmesini ya da kontrol

altına alınmasını sağlamakla ilgili hususlarda

gerekli tedbirleri alır.

Belediyelerin Kuracağı Geçici Bakımevlerinde Bulunması Gerekli Asgarî BirimlerGeçici bakımevlerinde, aşağıda belirtilen yapılar

hayvan sayısı ile orantılı olarak; birbiriyle

doğrudan bağlantılı olmayacak birimler halinde

yapılır.

Birbirleriyle doğrudan bağlantılı olmayacak birimler şunlardır;1. Her hayvan için etolojik ihtiyaçlarına göre

yeterli büyüklükte kapalı ve açık bölmeler,

2. Karantina bölümü,

3. Hasta bakım bölümü,

4. Yavrulu anne bölümü,

5. Hayvan müşahede bölümü,

6. Hayvanların yiyeceklerinin hazırlandığı

mutfak bölümü.

Hayvanların bulunduğu birimden ayrı olacak birimler şunlardır;1. Muayene odası,

2. Ameliyat odası,

3. İşçi odası,

4. Duş, depo, tuvalet,

5. Veteriner hekim odası,

6. İdare odası.

Page 107: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

105

Belediyelerin kurduğu geçici bakımevlerinde aranacak şartlar• Geçici bakımevlerinin kurulması için yürürlükteki ilgili mevzuat

hükümlerine göre izin alınması,

• Hayvanların bilhassa operasyon öncesi ve sonrasında bakımlarının

yapılacağı hayvan müşahede birimlerinin kolay temizlenebilir

malzemeden yapılması,

• Müşahede bölümlerinin bölgenin hakim rüzgarlarına zıt yönde

yapılarak hastalık etkenlerinin rüzgarla bakımevlerine taşınmasının

engellenmesi,

• Geçici bakımevlerinde bulunan hayvanların bulunduğu birimlerin güneş

alacak şekilde düzenlenmesi,

• İdare odası, işçi odaları, duş ve tuvaletler, veteriner hekim odası,

muayene odası ve ameliyat odasının personel sağlığı açısından

hayvanların bulunduğu yerden uzakta ayrı bir bölüm halinde yapılması,

• Hayvanların bulunduğu birimlerde temizlenebilir ve dezenfekte

edilebilir malzemeden yapılmış yemliklerin ve sulukların seçilmesi ve

her hayvan değişiminden önce mutlaka dezenfekte edilmesi,

• Geçici bakımevlerinin yıkanması ve temizliği için yeterli miktarda su

bulunması ve zeminin temiz tutulması, birimler içindeki altlıkların

hergün temizlenmesi ve en az beş günde bir kez dezenfekte edilmesi,

• Hayvanların bulunduğu birimlerdeki kapılar, dışarıdan ve içeriden açılıp

kapanabilecek şekilde kilit sistemli yapılması, içeride hayvan sayısı ile

orantılı olarak kolay yıkanabilen ve dezenfekte edilebilen öncelikle

plâstik malzemeden, temin edilemiyorsa ahşap malzemeden veya

diğer malzemelerden ve yekpare olarak yapılmış altlıkların bulunması,

• Geçici bakımevlerinde kimyasal dezenfektan ve benzeri maddelerle

yapılan temizliğin hayvanlara zarar vermeyecek ve kalıntı bırakmayacak

şekilde yapılması,

• Geçici bakımevlerinin patojen mikroorganizmalara karşı ayda en az

bir kez dezenfekte edilmesi ve Ek-3 teki Dezenfeksiyon Belgesinin

geçici bakımevi sorumlusu ya da sorumlu veteriner hekim tarafından

imzalanarak iş yerine asılması,

• Kafeslere konulan altlıkların her hayvan değişiminden önce dezenfekte

edilmesi,

• Geçici bakımevlerinin zemininde ve tabanında idrarın birikmesine

meydan vermeyecek bir eğimin bulunması,

• Karantina odasının her şüpheli hayvan için ayrı bölmeler şeklinde

yapılması, zeminin temizlik ve dezenfeksiyona uygun malzemelerle

Page 108: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

106

kaplanması, kapısının kilitli ve üzerinde

gözetleme bölümünün bulunması ve mekanik

olarak havalandırılmasının sağlanması,

• Muayene ve ameliyat odalarının hayvanın

muayene ve ameliyat yapılabilmesine olanak

verecek şekilde düzenlenmesi, ayrıca gerekli

alet ve ekipmanın bulundurulması,

• Büyük hayvanlara günde en az bir öğün,

yavrulara ise günde en az iki öğün yiyecek

verilmesi, yiyeceklerin günlük hazırlanması,

günlük olarak tüketilmeyen yiyeceklerin

uygun saklama koşullarında saklanması,

yemek artıklarıyla hayvanların beslendiği

geçici bakımevlerinde yiyeceklerin günlük

olarak tüketilmesi ve gün boyunca yiyeceklerin

hayvanların önünde bekletilmemesi,

• Geçici bakımevlerinin kapasitesi dikkate

alınarak, öncelikle bakıma muhtaç olan

hayvanların seçilmesi,

• Geçici bakımevlerinde çalışan tüm

personelin hayvanlardan geçen hastalıklara

karşı aşılanması, hayvan bakımı, eğitimi

ve hastalıkları konusunda veteriner hekim

tarafından bilgilendirilmesi,

• Bakıcı personelin özel giysi, plâstik eldiven

ve çizme giymesi,

• Şehir şebekesine bağlı su veya bu amaca

yönelik yeterli kapasitede su deposunun

bulunması,

• Su, şebeke suyu dışında başka bir kaynaktan

temin ediliyorsa, suyun dezenfeksiyonu

için gerekli tedbirlerin alınması, suyun

bakteriyolojik ve kimyasal analizlerinin

yaptırılması, sonuçlarının saklanması ve

analiz değerlerine göre suyun kullanılması,

• Geçici bakımevlerinde; karantina odası, hasta

bakım odası, yavrulu anne odası, hayvan

müşahede odası ile ameliyat odasında uygun

ısıtma ve aydınlatma sisteminin bulunması,

• Hayvanların sürekli sıcakta ve soğukta

kalmalarını önleyici tedbirlerin alınması,

• Hayvanlar için kulübe sistemi benimsenmiş

ise hayvan kulübelerinin metal olmayan

öncelikle plastikten ya da tahtadan yapılmış

olması,

• Tellerle bölünen açık alanlarda tel delik

aralıklarının hayvanların yaralanmalarını

önleyecek şekilde yapılması,

• Geçici bakımevlerinin peyzajının yapılarak

ağaçlandırılmasının sağlanması,

• Geçici bakımevlerinde ölen hayvanların ölüm

nedeni varsa ölmeden önce yapılan tahlil,

uygulanan tedavi ve laboratuvar teşhisleri,

yapılmışsa otopsi raporunun geçici bakımevi

sorumlusu ya da sorumlu veteriner hekim

tarafından Sahipsiz Hayvan Kayıt Defterine

işlenerek geçici bakımevinde muhafaza

edilmesi,

• Geçici bakımevlerinde 3285 sayılı Kanuna

tâbi, ihbarı mecburî bir hastalık çıkması

halinde, geçici bakımevi sorumlusu ya

da sorumlu veteriner hekim tarafından

durumun resmî makamlara haber verilerek

yetkililerce alınacak yasal tedbirlerin

uygulanması ve uygulattırılması,

• Geçici bakımevlerinde bulunan hayvanların

talep ve sorumluluklarını üstlendiklerini

taahhüt etmeleri halinde, isteklilere

verilmesi ve bu işlemlerin kayıt altına

alınması,

• İlgili Yönetmeliğe göre el konulan hayvanların

belediyelere ait geçici bakımevlerinde

gerekli kontrol ve müdahaleleri yapılarak

sahiplendirilinceye kadar bakımının

yapılması,

• Geçici bakımevlerinde ticarî amaçla hayvan

Page 109: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

107

üretiminin yapılmaması,

• Geçici bakımevlerini gezmeye gelen kişilerin kafeslerde bulunan

hayvanlara doğrudan temasının ve ulaşmasının önlenmesi için gerekli

tedbirlerin alınması,

• Geçici bakımevlerinde en az bir adet veteriner hekim ve her yüz hayvan

için en az bir adet hayvan bakıcısının bulunması,

• Köpeklerin konulacağı birimlere veya kafeslerine birden fazla

hayvanın konulmaması ancak mecburîyet varsa aynı mizaç ile fiziksel

açıdan yapıları ve güçleri benzer hayvanların bir araya konulması ve

hayvanların birbirlerine zarar vermesinin önüne geçilmesi,

• Geçici bakımevlerinde özel kişi, kurum ve kuruluşlara ait hayvanlara

tedavi hizmetlerinin gelirinin geçici bakımevinde kullanılması kaydıyla

ve makbuz karşılığında verilmesi,

• Geçici bakımevlerinde oluşacak tıbbî atıkların, 2872 sayılı Kanun ve

yürürlükteki ilgili mevzuatlar hükümleri çerçevesince bertaraf edilmesi,

• Hayvanların geçici bakımevi dışına çıkmasını engelleyici tedbirlerin

alınması,

• Temizlik sularının uzaklaştırılabilmesi için yeterli eğime sahip olan

toplama kanal sisteminin kurulması ve foseptiğin belediye tarafından

çekilmesinin sağlanması

• Geçici bakımevlerinde temizlik artıklarının ve dışkılarının çöp kutusu

içinde bulunan, dayanıklı ve yırtık olmayan, ağzı bağlanabilen naylon

torbalar içine konulması ve kontrollü bir atık ünitesinde yakılarak

yok edilmesi veya 2872 sayılı Kanun ve yürürlükteki ilgili mevzuat

çerçevesinde bertarafının sağlanması zorunludur.

Sokak Hayvanları Konusunda Belediyemizce Yapılan ÇalışmalarHayvanların rahat yaşamalarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele

edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ızdırap ve eziyet çekmelerine

karşı, en iyi şekilde korunmalarını temin etmek, her türlü mağduriyetlerinin

önlenmesi amacıyla Belediyemizce 2002 Yılından bu yana bir dizi çalışmalar

yapılmıştır. Bu çalışmaların temel amacı yukarıda belirtilenlerin dışında

sokakta yaşayan sahipsiz ve güçten düşmüş, Çevre ve halk sağlığı açısından

tehlike arz eden köpeklerin sokaktan toplatılması, çevreye olabilecek

olumsuz etkilerini gidermeye yönelik tedbirler için İlimizde bir Hayvan

Bakım evi 2002 yılında ilk zamanlarda konununun önemine ve aciliyetine

binaen İlimiz Şanlıurfa yolu 15. km Gözeli mevkiinde kurulmuştur. Fiziki

Page 110: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

108

ve ulaşım imkanlarının yetersizliği, güçlüğü

nedeniyle yapılan barınak her geçen gün

artan ihtiyaca binaen yenilenmeye çalışılmış,

eksiklikleri giderilerek hayvanların rahat

yaşamalarına imkanlar tanınmıştır. Ancak tüm

iyi niyetli yapılan düzenlemeler sonucu söz

konusu alanın coğrafik ve fiziki koşullarındaki

olumsuzluklar bizleri daha modern, ihtiyaca

cevap nitelikte, Belediyemizin ve Kentimizin

vizyonuna yakışır bir bakımevi ve Rehabilitasyon

fikrini geliştirmiştir. O dönemlerdeki mevcut

Bakımevi aynı zamanda mevzuatlarda belirtilen

Bakımevinde bulunması gerekli asgari şartlar

ve birimler açısından da yetersiz kalmasaydı.

Bu nedenle Diyarbakır’da daha büyük kapasiteli,

daha modern ve mevzuatlara uygun Hayvan

bakımevi için DİHAYKO ile birlikte çalışmalar

yürütüldü ve yeni yer arayışları başlatılmıştır.

Bu amaçla Hazine arazileri için Milli Emlak Genel

Müdürlüğü ile yapılan yazışmalar neticesinde

uygun araziler araştırıldı ve 2 ayrı yerde arazi

tahsis edildi. Ancak tahsis edilen yerler ile ilgili

fiziki ve teknik zorluklar gözönüne alınarak

yeni yer arayışı devam edildi. Belediyemize ait

Ergani yolundaki arazi üzerinde yeni alanda

barınak kurma girişimleri başlatıldı.

2006 Yılı sonlarına doğru yapılan ihale neticesinde

İlimiz Ergani yolu 19. km’de Belediyemiz arazisi

üzerinde 750 kapasiteli, betonarmeden uzak,

tamamen doğal ortamı andıran her yaş ve

şartlardaki hayvanlar için tasarlanmış, Doğu ve

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en büyük Hayvan

Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi 2007 yılı

sonunda hizmete açılmıştır. Mevcut Hayvan

Bakımevi ve rehabilitasyon Merkezimiz 3 ayrı

üniteden oluşmuştur. İdari bina, operayon ve

postopentif ünitesi ve hayvanların doğal yaşam

alanı olmak üzere kurulan her üç ünite aynı

zamanda Türkiye Genelinde de en iyi Hayvan

Bakımevi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Söz

konusu Barınağımızda her hayvan için etolojik

ihtiyaçlarına göre yeterli büyüklükte açık ve

kulübelerden müteşekkil kapalı bölmeler,

karantina bölümü, hasta bakımı bölümü, yaralı

anneler, annesiz yavrular küçük hayvanlar,

büyük gezinti alanları yeni getirilen hayvanlar,

hayvanların yiyeceklerinin hazırlandığı mutfak

gibi bölümlerle tamamen mevzuatlara ve

belirtilen kriterlere uygun durumdadır. Hayvan

Bakımevinin açılışı ve işleyişi sırasında başta

Diyarbakır hayvanları ve Doğayı Koruma ve

Yaşatma Derneği olmak üzere Türkiye’deki birçok

benzer dernek kişi, kuruluş ve kurumlardan

DOHAYKO’dan Türkiye Büyük Millet Meclisi

üzerinden sürekli olarak Belediyemize ve

Belediye Başkanımız Sayın Osman BAYDEMİR’e

teşekkür ve minnet telefonları, yazıları,

e-mailleri ve makaleler atfedilmiştir. Bu haklı

ve gurur verici çabalar her geçen gün daha da

sinerjik bir etki ile güçlenerek büyümektedir. Bu

amaçla 2 Veteriner Hekim, 2 Veteriner Sağlık

Teknisyeni,3 araç ve 19 işgören olmak üzere

toplam 23 personelle 24 saat esaslı çalışmalar

devam etmektedir.

Mevcut hayvan bakımevi ve rehabilitasyon

merkezindeki ünitelerimiz aşağıdaki gibidir

Page 111: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

109

Page 112: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

110

Page 113: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

111

Page 114: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

112

DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ HAYVAN BAKIM EVİNİN İŞLEYİŞİ VE VERDİĞİ HİZMETLER

Page 115: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

113

Yılmaz GümüşHayvan Bakımevi Müdürü

ygumus_6308@hotmail.

com

Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezimiz 5199 sayılı hayvanları

koruma kanunun 4/j ve 6. Maddesi ile 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri

yönetim kanunun 7. maddesinin m fıkrası gereğince Büyükşehir

Belediyemizce yapılmış olup 2007 yılının Kasım ayından itibaren hizmet

vermektedir.

İşleyiş5199 sayılı Hayvanları koruma kanunu.

3285 sayılı Hayvan zabıtası kanunu.

5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Yönetimi kanunu.

2872 sayılı Çevre kanunu ile ilgili bazı yönetmeliklere göre yapılmaktadır.

AmaçKent merkezindeki sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanları toplayıp

kısırlaştırıp, aşılayıp ve rehabilite ederek halk sağlığını bu hayvanlardan

kaynaklanabilecek olumsuzluklardan korumaktır.

Hizmetlerİhbar Ve Toplamaİster Büyükşehir belediyemize ister bakım evine telefonla yada doğrudan

yapılan ihbarlar en az 3 kişilik bir ekiple değerlendirilir. Yapılan müdahale

sonunda yakalanan sahipsiz hayvan bakımevinin özel aracıyla bakımevine

getirilir.

İlk MuayeneSokak hayvanları müdahale ekiplerince getirilen hayvan bakım evine girer

girmez ilk muayeneden geçirilir. İlk muayenede hayvanın genel durumu,

fiziksel görünümü, dışarıdan gözlemle muayene edildikten sonra veteriner

hekimlerce teknik muayeneden geçirilir. Tedaviye ihtiyacı olanlar tedaviye

alınır. Sağlıklı olanlar ise bir kaç gün karantinada tutulur.

Aşı ve Antiparaziter İlaçlamaKarantinadaki süre boyunca gözlemlenen ve bu süre sonunda sağlıklı

olduğuna karar verilen hayvanlar karantinadan çıkarılmadan önce kuduz

aşısı ve antiparaziter ilaç yapılarak karantinadan çıkarılır. Karantinadayken

herhangi bir hastalığından şüphe edilip teşhis edilen hayvanlara hastalığın

risk durumuna göre tedavi ya da ötenazi uygulanır.

Page 116: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

114

Ayrıştırma ve DağıtımKarantinadan çıkarılmasına karar verilen

hayvanlar cinsiyet, yaş ve fiziksel durumlarına

göre kendileri için ayrılan doğal yaşam

ortamlarına bırakılırlar.

OperasyonlarBakımevine acil ve cerrahi müdahale

gerektiren(trafik kazası, çeşitli sebeplerle

yaralama vb) durumda getirilen hayvanlar zaman

farkı gözetmeksizin veteriner hekim ve sağlık

teknikerlerince gerekli cerrahi müdahaleye tabi

tutulur. Acil durumlar dışında bakımevinde

sürekli olarak belirli cinsel olgunluğa ulaşmış

hem dişi hem erkek bütün hayvanlara uygulanan

kısırlaştırma ( ovario hysterectomie, kastrasyon)

operasyonları uygulanır. Operasyon sonrası

hayvana kulak küpesi ve mikrocip takılarak

hayvanın tanınması ve hayvana uygulanan

işlemlerin daha sonradan bilinmesi sağlanır.

Post Operatif BakımGerek kısırlaştırma gerekse çeşitli travmatik

nedenlerle müdahale uygulanan hayvanın

cerrahi müdahalenin gerektirdiği süre ( 5-7

gün ) boyunca post operatif bakım ünitesinde

tutulması ve operasyon sonrası gerekli

tedavisinin yapılmasıdır.

SahiplendirmeHayvan bakımevine getirilip bütün aşıları,

kısırlaştırılması ve küpelenmesi yapılan

hayvanların çeşitli nedenlerle yurttaşlar

tarafından bakımevinin ziyaret edilmesi

sonucu buradaki hayvanlar arasından görülüp

beğenilen hayvanların gerekli belgeler

doldurulduktan sahiplenilmeleridir. Bu işlem

yapılırken yurttaşlarımızdan herhangi bir ücret

talep edilmemektedir.

Periyodik Muayene ve TedaviHer gün Veteriner Hekim ve Veteriner Sağlık

Teknikerlerin bakımevinin tüm bölmelerini

sabah ve hayvanların günlük yiyecek ihtiyaçları

karşılandıktan sonra dolaşarak , muayene

ve tedavi ihtiyacı olduğuna karar verdikleri

hayvanların muayene ve tedavileridir.

Salıverme5199 Sayılı kanunun 6. maddesindeki ‘’

sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en

hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin

verilen hayvanların bakımevlerine götürülmesi

zorunludur. Bu hayvanların öncelikle söz

konusu merkezlerde oluşturulacak müşahade

yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite

edilen hayvanların kaydedildikten sonra

öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları

esastır.’’ İbaresinde belirtildiği gibi, Bakım

evlerine getirilen hayvanların gerekli aşı ,

tedavi, kısırlaştırma işlemleri yapıldıktan sonra

sahiplendirilemeyen hayvanların alındıkları

ortama salıverilme işlemidir.

Page 117: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 118: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

116

HAYVAN HASTALIKLARI

Page 119: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

117

Yrd.Doç.Dr.Hasan İÇENDicle Üniversitesi Veteriner

Fakültesi İç Hastalıkları

Ana Bilim Dalı

[email protected]

ÖZETİnsan sağlığının korunmasında, zoonoz hastalıklarla mücadelede veteriner

halk sağlığı uygulamaları ve zoonoz hastalıkların önemi hakkında bilgi

vermektir. Zoonoz hastalıkların teşhisinde ve önlenmesinde kılavuzların

geliştirilmesi ve yürütülmesi için özellikle veteriner halk sağlığı önderliğine

ihtiyaç vardır. Zoonozlarla mücadelede başarıya ulaşmak, ancak çok önemli

bir halk sağlığı sloganı olan “Koruma Tedaviden Üstündür” felsefesiyle

multidisipliner bir halk sağlığı hizmeti verilmesiyle mümkün olacaktır.

Sorunlar ve çözüm yolları belli, hayvanımıza, gıdamıza ve sağlığımıza sahip

çıkalım. Bizim için değil, kendiniz ve yeni nesiller için çok geç olmadan, iş

işten geçmeden.

GİRİŞBir toplumun ekonomik, sosyal, kültürel yönden gelişmesi her şeyden önce

yeterli ve dengeli beslenebilmesine bağlıdır. Yeterli ve dengeli beslenme

de ise hayvansal kaynaklar çok önemli bir yer tutmaktadır. Hayvancılığın

geliştirilmesi için bir yandan hayvan üretim tekniklerinin geliştirilmesi,

diğer yandan da hayvanlarda ve insanlarda bireysel yada toplu ölümlere

neden olan enfeksiyon hastalıkları ile mücadelesine bağlıdır. Günümüzde

evde beslenen hayvanların sayılarının artması yanında sağlık kontrollerinin

iyi yapılmaması halinde bu hayvanların insanlara zoonoz hastalıkları

bulaştırma riskide artmaktadır. Evcil hayvanlar insana çok keyif verir hatta

kişinin sağlığını bile düzeltir. Modern toplumlarda olduğu gibi ülkemizde

de evcil havyan besleme alışkanlığı giderek yaygınlık kazanmakta. Pek

çok insan evinde kedi, köpek, kuş gibi hayvanlarla beraber yaşamaktadır.

Araştırmalar hayvan sevgisinin ve hayvanın da sahibini sevmesinin ruh

sağlığını olumlu yönde etkilediğini göstermektedir. Bununla birlikte evcil

hayvanlardan insanlara hastalık geçtiğini de unutmamak önemlidir.

Bulaşıcı hastalıklar kişiden kişiye bulaşabilme, geniş kitlelere yayılma ve

büyük toplulukları etkileme yeteneğine sahiptir. Bireysel sonuçları ağır

olmakla birlikte, zoonoz hastalıkların büyük kitleleri de etkileme gücü

olduğundan, toplumsal sonuçlar daha büyük olmaktadır. Zoonoz hastalıklar

hayvanlardan insanlara, insanlardan hayvanlara geçen hastalıkların tümü

olarak ifade edilebilir. Dünyada insan ve hayvanları ilgilendiren 200 den fazla

zonooz hastalığın var olduğu bilinmektedir. Ülkemizde çoğu sığır, koyun,

köpek, kedi ve kanatlı olmak üzere 40 civarında zoonoz hastalık mevcuttur.

Zoonoz hastalıkların sayısının fazla olması insan sağlığı açısından oldukça

düşündürmektedir. Zoonoz hastalıklar hasta hayvanların yanı sıra sağlam

Page 120: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

118

taşıyıcı hayvanlar vasıtasıyla da bulaşır. Son

yıllarda bazı Avrupa Ülkelerinde görülen BSE

(Deli Dana) ve Ülkemizde dâhil olmak üzere

çok sayıda ülkede görülen Avian İnfluenza

(Kuş Gribi), Kırım Kongo Kanamalı Ateşi,

Kuduz, Domuz gribi, Şarbon gibi hastalıklar bu

ülkelerin insanlarında yaratığı endişe, zoonoz

hastalıklarla mücadelenin önemini açıkça ortaya

koymaktadır. Ayrıca hayvanların ölümüne ve

verim kayıplarına yol açarak ülke ekonomisine

zarar vermektedirler.

Sosyoekonomik şartların değişmesi ile birlikte

evlerimizde barındırdığımız kedi ve köpek gibi

petlerden kaynaklanan zoonoz hastalıklar

yanında tavuk, kuş vb. kanatlı hayvanlar, evcil

memeliler, maymun, fare vb. yabani memeliler

ve tavşanlar gibi pek çok hayvan türüne ait

zoonoz hastalık, insanlara bulaşarak ciddi

sorunlara neden olabilir. Kedi ve köpeklerde dâhil

olmak üzere tüm hayvan türlerinde görülebilen

ve insanlara da bulaşabilen bu zoonozlar,

bakteriyel, paraziter, viral ve mantar kaynaklı

olabilmektedir. Ayrıca bulaşması sadece kene

pire gibi arthropodlar aracılığı ile olabilen bazı

zoonoz hastalıklar da mevcuttur. Bu etkenler

kedi ve köpeklerde değişik şekillerde hastalığa

neden olurlar ve farklı yollarla insanlara

bulaşabilirler. Zoonozlar bu ciddi gelişimlerinin

yanı sıra biyolojik terör açısından da çok önemli

bir konuma sahiptirler. Bugün biyolojik terör

amacıyla kullanılabilme olasılığı olan veya

kullanılabilen hastalıklar listesi içinde çok

sayıda zoonoz hastalık unsurlarının yer aldığı

unutulmamalıdır. Dünyada halen biyolojik

silah olarak kullanılabilecek etkenlerin % 80’ni

zoonozlar oluşturmaktadır. Yine kürselleşen

dünyada ülkemiz nükleer tehtidden ziyade

kimyasal ve biyolojik terör tehdidi altında olması

nedeniyle zoonozlar bu yönden de önemini

korumaktadır. Halk sağlığı açısından dikkat

edilmesi gereken ve ülkemizde çok sık görünen

önemli zoonoz hastalıkların bir diğer yayılma

yolu da kurban bayramlarında kesilen kurbanlar

ve bulaşık gıdalar oluşturmaktadır. Hayvansal

ürünlerin gıda güvenliğinin sağlanmasında

Veteriner Halk sağlığı açısından hayvan refahı

uygulamaları da önemli bir yere sahiptir. Çünkü

hayvanın her türlü hastalıklara karşı korunması

sağlıklı olması hayvan refahının en önde gelen

kurallarındandır. Dolayısıyla hayvansal ürünlerle

insanlara geçebilecek zoonoz hastalıkların veya

zoonotik patojenlerin bulaşmasının da önüne

geçilmiş olur.

Zoonoz hastalıklardan kendimizi ve hayvanlarımızı korumak için;1. Evcil hayvanınızla oynamadan önce ve

oynadıktan sonra ellerinizi sabunla ve suyla

yıkayın ya da el jeliyle temizlemeliyiz.

2. Evcil hayvanınızın yüzünüzü yalamasına izin

vermeyin.

3. Evcil hayvanınızın yemek ve su kâselerini ayrı

kaplarda yıkayın. Eğer ayrı kabınız yoksa,

kaseleri yıkadıktan sonra kapları dezenfekte

edin.

4. Hayvanınızın üzerinde açık yara varsa, bunu

tedavi ederken mutlaka eldiven takın. Eğer

kendinizde bir yara ya da kesik varsa mutlaka

bunu bantlayın, bandajlayın.

5. Evcil hayvanınızın genel sağlığına dikkat edin,

rutin sağlık kontrollerine götürün, herhangi

bir yarası olduğunda veterinere götürün.

Rutin kontroller her 6 ayda bir yapılmalıdır.

6. Zoonoz hastalıkların yayılmasında kırsal

kesimde ve kurban bayramların da yapılan

Page 121: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

119

kontrolsüz kesimlerde elde edilen karaciğer, akciğer, dalak, böbrek

ve kalp gibi kistli iç organların kedi ve köpeklere verilmesi önemli

rol oynamaktadır. Hastalıklı ciğerler kesinlikle tüketilmemeli ortalığa

açıkta bırakılmamalıdır. Bu amaçla atıklar mutlaka yakılmalıdır.

7. Sağlık eğitimi ve toplumun bilgilendirilmesi, bireylerin de katılımının

sağlandığı çalışmalar düzenlenerek yapılmalıdır.

Bu hastalıkların önlenmesi için, ana enfeksiyon kaynağı olan hayvanların ve

gıda maddelerinin tespit edilmesi gerekir. Zoonozlar epidemiyolojik, klinik

ve kontrol mekanizmaları açısından farklı özellikler barındırdıklarından

oldukça geniş bir hastalık spektrumuna sahiptirler. Zoonoz hastalıkları

oluşturan etkenler bakteriyel, viral, fungal, protozoal, paraziter ve diğer

ajanlar olabilir. Bu etkenlerin başlıcaları;

Bakteriyel olanlar; Antraks, Brucella, Listeriosis, Leptospirosis, Salmonellosis,

Tetanus, Tuberculosis, Tularemia, Camphylobacteriosis, Lyme disease, Veba

Viral Etkenler; Tick-borne encephalitis, Kuduz, Şap, Hanta virus, Kuş gribi,

Domuz gribi, Sars, Kırım kongo kanamalı ateşi, Rotaviruslar, Rift Walley

hastalığı, Çiçek,

Prion zoonozlar; Hastalıkların etkeni Prion protein yapısında küçük

enfeksiyöz ajanlardır. Prionlarla oluşan hayvan hastalıkları

• Scrapie (koyun ve keçi)

• Transmissible mink encephalopathy (mink ve vizon)

• Chronic wasting disease (geyik)

• Bovine spongioform encephalopathy (sığır)

• Feline spongioform encephalopathy (kedi)

Zoonotik mikotik etkenlerden trikofiti, Parazitik zoonozlar; Toksoplazma,

leishmania, kriptospirodiozis, Giardia, Sarkokistler, Askarit, tenya, ekinikok

kistleri, Dirofilaria, Fasiola, Şiştozoma, Uyuz Zoonozlarla mücadelede

başarıya ulaşmak, ancak çok önemli bir halk sağlığı sloganı olan “KORUMA

TEDAVİDEN ÜSTÜNDÜR” felsefesiyle multidisipliner bir halk sağlığı

hizmeti verilmesiyle mümkün olacaktır. Sorunlar ve çözüm yolları belli,

hayvanımıza, gıdamıza ve sağlığımıza sahip çıkalım. Bizim için değil,

kendiniz ve yeni nesiller için çok geç olmadan, iş işten geçmeden.

Page 122: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

120

TüberkülozSığır ve keçilerde enfeksiyonlardan M. bovis

sorumludur. Kesimde lezyonların %90’ının

akciğerlerde lokalize oldukları görülüyor.

Ayrıca tüm lenf yumrularında, tracheada, ve

iç organlarda (milier evre) lezyonların varlığı

görülmektedir. Canlı muayenede; sabahları

ve soğuk havada yaş ve hafif öksürük ile

birlikte zayıflık dikkati çekebilir. İnsana

bulaşma; et ve süt ürünlerinin çiğ ya da az

pişmiş yenmesi ile bulaşabilmektedir. Kesim

sırasında hayvanda veya ette bu tarz lezyonlar

görüldüğünde tüketici mutlaka uyarılmalıdır

BrusellozEtkenleri Brucella abortus bovis, B. suis ve B.

melitensis’’ tir. Hastalık düzensizlik gösteren

ve nüksetme eğilimli bir ateş ile karakterizedir.

Bunun yanı sıra terleme, ağrı, eklemlerin

şişmesi, bazen cinsel organlarda hastalık

tabloları ile seyredebilir. İnsanlara enfeksiyon

hasta hayvanlar ve etleriyle temasta el ve

konjuktiva (gözü çevreleyen doku) ile, hastalıklı

süt ve süt ürünlerinin tüketimi ile bulaşabilir.

Bakteriler etlerde haftalar hatta aylarca canlı

kalırlar. Tuzlanmış ve salamura edilmiş etlerde

150 gün canlılıklarını koruyabilirler. Brusellozlu

hayvanlar kesinlikle kesilmemeli ve bölge

sorumlularına bildirilmelidir

Anthrax (Şarbon) Etkeni Bacillus anthracis’tir. Hasta hayvanlardan

temas yolu ile bulaşır. Etlerini tüketen insanlarda

ise hastalığın sindirim formu oluşur ve çoğu

zaman ölümle sonuçlanır. Kesilen şarbonlu

hayvanın kanı pıhtılaşmaz, dalak normalin 3-4

katı büyümüştür. Trachea (soluk borusu) ve

bronşlar kanlı ve köpüklü bir sıvı ile doludur.

Kesim esnasında tipik belirtiler görüldüğünde

kesimin hemen durdurularak Veteriner Hekime

bildirilmesi ve antraks(şarbon) olduğu kesin

ise uygun koşullarda imha edilmesi yoluna

gidilmelidir.

Kırım Kongo Kanamalı AteşiKırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), viral

hemorajik ateşi sendromları arasında yer alan

zoonoz özellikli bir enfeksiyondur. Zoonoz

kaynaklı olmasından dolayı hayvanlarda

insanlara göre daha sıklıkla görülmesine

rağmen sporadik vakalar veya salgınlar halinde

insanlarda da görülmektedir. Türkiye’de 2002

yılı bahar aylarından itibaren görülmeye

başlanmıştır. İnsanlar virüsü genellikle enfekte

hayvanlarla uğraştıkları sırada keneler (özellikle

Hyalomma cinsi) tarafından ısırılmaları ile

infekte olurlar. İnfekte hayvan ve insanlara ait

kan, vücut sıvıları ve sekresyonları ile temas

ile de infeksiyon bulaşabilir. Hastalık genellikle

mevsimsel özellik göstermektedir. Ülkemizdeki

ilk KKHA vakaları ise Tokat bölgesinde

tanımlanmıştır. Kene tarafından ısırılma ile

virüsün alınmasını takip eden kuluçka süresi

genellikle 1-3 gündür; bu süre en fazla 9 gün

olabilmektedir. Enfekte kan, ifrazat veya diğer

dokulara doğrudan temas sonucu bulaşmalarda

bu süre 5–6 gün; en fazla ise 13 gün

olabilmektedir. Hastalık için tarım çalışanları ve

hayvancılıkla uğraşanlar ile endemik bölgelerde

görev yapan sağlık personeli için yüksek risk

vardır.

Kuş Gribi (Avian influenza)Günümüzde pandemi yapabilme yeteneğinde

olan önemli bir zoonoz hastalıktır. Hastalık

kanatlıların solunum ve sindirim sistemlerine

Page 123: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

121

ait belirtilerle birlikte bulaşma ve ölüm oranı çok yüksektir. Etken

İnfluenzavirus A H5N1 virüsü olup , ilk kez 1961’de Güney Afrika’da

balıkçıllardan izole edilmiş olmakla birlikte, ilk kez 1878’de İtalya’da

tanımlanmıştır. Kuş gribi virüsünün doğal rezervuarı, yeşilbaş ördeklerdir

ve infeksiyona en dayanıklı olan kuşlar da bunlardır. Virüsleri çok uzaklara

taşıyabilmelerine ve dışkılarıyla çıkarmalarına karşılık, yalnızca hafif ve kısa

süren bir hastalık geçirirler. Evcil ördeklerdeki infeksiyon ise tıpkı tavuklar,

hindiler, kazlar ve benzeri kümes hayvanlarındaki gibi öldürücüdür. Virüs,

infekte yabanıl kuşların dışkılarıyla kümes hayvanlarının arasına girebilir.

Evcil kuşların serbestçe gezindikleri, yabanıl kuşlarla aynı kaynaktan su

içtikleri ya da taşıyıcı durumdaki enfekte yabanıl kuşların dışkılarıyla

kontamine olabilecek su kaynaklarını kullandıkları yerlerde, infeksiyonun

yabanıl kuşlardan evcil kümes hayvanlarına bulaşma riski daha yüksektir.

Canlı kuşların sıkışık ve sağlıklı olmayan koşullarda satıldığı pazarlar da bir

başka yayılma kaynağı olabilir. Kuş gribinin, özellikle patojenitesi yüksek

formla oluşan salgınların, gelişmekte olan ülkelerde kümes hayvanları

endüstrisi ve çiftlik sahipleri üzerindeki etkileri son derece yıkıcı olabilir.

Hastalık, ülkeden ülkeye canlı kümes hayvanlarının ticareti aracılığıyla

yayılabilir.

Kuş gribi virüsleri genellikle insanları doğrudan infekte etmez ve insanlar

arasında dolaşmaz. İnsanda kuş gribi virüsleriyle oluştuğu bildirilmiş doğal

infeksiyon sayısı çok azdır. İnsanlardaki olguların infekte kümes hayvanları

veya kontamine yüzeylerle temas sonucunda geliştiği düşünülmektedir.

Kuş gribi virüslerinin insanlar arasında tutunabilmesine karşı bir dereceye

kadar etkili bir engelin bulunduğu açıktır. İnsandaki olgular, kümes

hayvanları arasında patojenitesi yüksek kuş gribi salgınlarıyla eşzamanlı

olarak görülmektedir. Çünkü kuşlardaki infeksiyonun yayılması, insanların

direkt infeksiyonu için doğacak fırsatları artırır.

Domuz Gribiİnfluenza A virüsünün (A/ H1N1) neden olduğu ve daha önce insanlarda

görülmezken virüsün geçirdiği değişimle artık insanlarda da görülebilen

grip türüdür. İnsandan insana bulaşabilmektedir. Halen devam eden

salgın insandan insana bulaşma şeklinde yayılmaktadır. Domuz Gribi de

mevsimsel grip gibi bulaşmaktadır. Kişiden kişiye genellikle öksürme,

aksırma esnasında ortama yayılan ve virüs içeren damlacıklarla bulaşır.

Bu damlacıklar, direkt solunum yolu ile alınabileceği gibi ortamdaki kapı

Page 124: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

122

kolu, masa, sandalye gibi cansız yüzeylerden

eller vasıtasıyla da alınabilir. Tokalaşma ile de

bulaşabilir. Virüs sağlam kişiye ağız, burun ve

göz yolu ile bulaşabilmektedir. Kişi, hastalık

başlangıcından 1 gün öncesi ve 7 gün sonrasına

kadar bulaştırıcıdır.

Kuduzİleri derecede duyarlı olan hayvanlar; tilki, kurt,

çakal, ender görülenler ise fare, sincap, kuş,

sürüngenler, rezervuar olanlar ise yarasalardır.

Alınan önlemler ve aşılamalarla kuduz

olgularında düşüşler görülmesine rağmen,

ülkemizde en fazla kuduz olgusu İstanbul

ve İzmir de görülmüştür. Bulaşma, hayvan

ısırıkları, yara ve mukozaların sekresyonla

teması ile olur. Kuduz, merkezi sinir sisteminin

akut seyirli, öldürücü viral bir enfeksiyonudur.

Hastalığa, insanlarda dahil olmak üzere tüm

sıcak kanlı hayvanlar yakalanabilirler. Köpek,

kedi, sığır, koyun, keçi, at, gibi evcil hayvanların

yanı sıra, tilki, kurt, çakal gibi vahşi hayvanlarda

da sıkça görülür. Fare, sincap, gelincik, hamster

gibi kemirgenlerde hastalığa yakalanabilirler.

Kuduz, dünyada katı karantina tedbirlerinin

uygulanabildiği ve köpeklerin girişinin

engellendiği ada ülkeleri dışında bütün ülkelerde

görülmektedir. Avustralya ve Yeni Zelanda’da

hastalık hiç şekillenmemiştir. İngiltere, Havaî

ve İskandinavya ise hastalık yönünden halen

aridir. Hastalık Yugoslavya, Türkiye ve A.B.D.’nin

çoğunluğunda enzootiktir.

Virüs enfekte hayvanların salyaları ile saçılır.

Köpeklerde ilk klinik belirtilerin görülmesinden

5 gün öncesine kadar salyada virüs bulunur.

Hastalığın yayılması hemen hemen daima

enfekte hayvan tarafından ısırılma ile olur. Deri

yaralarının taze salya ile bulaşması sonucunda

da enfeksiyon meydana gelir. Virüs sağlam

deriden organizmaya giremez. Yarasaların

yaşadığı mağaralarda bulunan hayvanlarda,

kuduzun doğal olarak görülmesi enfeksiyonun

inhalasyon yolu ile de olabileceğini ortaya

koymaktadır.

Evcil Hayvanlarda Kuduzun ÖnlenmesiÜlkemizde kuduzun kontrolü; 1- Sokak kedi ve

köpeklerinin kontrolü, 2- Aşılama, 3- Karantina

tedbirleri ve 4- Halkın bilgilendirilmesi ve

eğitimi yöntemlerle yapılmaktadır.

Türkiye, özellikle kentsel alanlarda sokak

kedi ve köpeklerinin çoğalması ile karşı

karşıyadır. Bu köpeklerin eliminasyonu yerel

yönetimlerin görevlerindendir. Köpeklerin

ortadan kaldırılması, Hayvanları Koruma

Cemiyetleri ve benzeri kuruluşların tepkilerine

neden olmaktadır. Bundan dolayı bu köpeklerin

sahiplendirilmesine yönelik geçici bakım

ünitelerinin kurulması gerekmektedir. Bazı

belediyelerde bakım üniteleri kurulmuş ve

bazı belediyelerde de kedi ve köpeklerin

kısırlaştırılmasına yönelik programlarda devem

etmektedir. Ancak, bu bakım ünitelerinde

hayvanların uzun süre bakımı ve kısırlaştırılması

çözüm olmamaktadır. İnsanların duygusallık

adına tepkilerinin yanı sıra başıboş köpekler

konusundaki duyarsızlığından dolayı kedi ve

köpeklerin sayısı azaltılamamakta ve de kuduz

önlenememektedir. Kuduz tespit edilmiş bir

bölgede karantina tedbirleri alınmakta ve

6 ay süre ile kordon konulmuş bu bölgeden

hayvan nakilleri yasaklanmaktadır. Halkın

bilgilendirilmesi ve eğitimi en önemli kontrol

tedbirlerindendir. Bu nedenle radyo, televizyon

Page 125: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

123

ve diğer iletişim araçlarından yararlanılabilir.

Bse (Deli Dana) Etken, protein zincirinden oluşan ve oldukça küçük boyutlarda bir priondur.

Yaşlı hayvanlarda görülme sıklığı, genç hayvanlara göre daha fazladır.

Hastalık 2 yaşından büyük hayvanlarda görülebilir. Hastalığın kuluçka

süresi 2-8 yıldır. Sığırların yemlerine et ve kemik unu ilavesi ile hastalığın

bulaştığı bildirilmektedir. Hayvanlarda şiddetli davranış bozuklukları ve

sinirsel belirtiler gözlenir. Teşhisi çok güçtür. Kesilen hayvanın beyinde

süngerimsi görüntü şüphe uyandırır.

Cysticercus Bovis (Şerit)Tenia saginata’nın larva formudur. Sığırların dil, masseter (yanak kasları),

özefagus (yemek borusu) diyafram, iskelet kasları ve kalp kası gibi

dokulara yerleşir. Klinik tanı mümkün değildir. Tanı ancak et muayenesi

ile yapılabilir. Enfekte kişilerde iştah bozukluğu, karında şişme ve ağrı,

bulantı, kusma, kabızlık ve ishal gibi şikayetler görülebilir. İyi beslenen bir

insanın bağırsağında 1 adet şeridin bulunması durumunda hiçbir klinik

belirti görülmeyebilir. Bu da enfeksiyonun yayılmasında büyük önem taşır.

Fasciolasis (Kelebek)F. hepatica ve F. gigantica parazitlerinin oluşturdukları hastalıklardır.

Karaciğer kesildiğinde kelebek ismi verilen parazitin olgun formları

görülür. İnsanlara bulaşma sonucu karaciğer yetmezlikleri, nekroz ve

siroza (karaciğer ve böbrek yetmezliğine) neden olabilir.

Kist Hidatik Halk sağlığı açısından kurbanda dikkat edilecek ve ülkemizde çok sık görünen

önemli hastalık kist hastalığıdır. E. granulosus’un larva formunun insan

vücudunda kist oluşturması sonucu oluşur. Patojenite (hastalık durumu)

parazitin yerleşeceği dokuya göre değişkenlik gösterir. Kist yerleştiği

dokuya göre fonksiyon bozukluğu yapar. Köpekgillerin ince bağırsaklarında

yaşayan parazitin neden olduğu bir hastalıktır. Parazit yumurtalarının

köpeğin dışkısıyla çıkarılması ve bu yumurtaları çeşitli yollarla alan insan,

sığır, koyun v.b. hayvanların sıklıkla akciğerler arasındaki pleural boşlukta,

karaciğerde su keselerinin oluşumuyla karakterizedir.

Page 126: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

124

KAYNAKLAR1. Tayar M. Gıda Güvenliği ve Veteriner Halk Sağlığı. www.mustafatayar.cjb.net

2. Serpen A. Hayvan ve insanlara yönelik biyolojik terör. İzmir Veteriner Hekimleri Odası

3. Aydın L. Kenelere dikkat- Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı

4. Serpen A. Küreselleşen zoonozlar biyolojik felaket haline geldi. - İzmir Veteriner Hekimleri

Odası

5. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi. www.saglik.gov.tr

6. Cevizci S, Eringöz E. Kamu Sağlığına Yönelik Veteriner Halk Sağlığı Hizmetleri ve Bu Alandaki

Fırsatların Değerlendirilmesi. F.Ü.Sağ. Bil. Vet. Derg.2009: 23 (1): 65 – 71

7. Cevizci S, Eringöz E. İnsan sağlığı ve ile veteriner hekimlik uygulamalarının ilişkisi: “VETERİNER

HALK SAĞLIĞI”. İstanbul Üniv. Vet. Fak. Derg. 34 (2), 49-62, 2008

8. Temizyürek A. Veteriner Halk Sağlığı. İzmir Veteriner Hekimler Odası

9. Taş C. Zoonoz hastalıklar ve Halk sağlığı açısından önemi. Veteriner Hekim 2006

10. Çakır N. Zoonoz hastalıklar ve Halk sağlığı açısından önemi.

11. Zoonotic Diseases Tutorial . www.vin.com

12. Kasımoğlu A. Yeni Gıda Zoonozları. Kırıkkale üniversitesi veteriner fakültesi Besin hijyeni ve

teknolojisi ABD

13. Korkmaz Y.L. Domuz gribi.

14. Apaydın G. Kurbanlık hayvanlar ve zoonoz hastalıklar. Gıda yüksek mühendisi www.

eskisehirsaglik.gov.tr

15. Serpen A. Çevresel Faktörlerden Kaynaklanan Zoonoz Hastalıklar Ve Korunma Yolları. İzmir

Veteriner Hekimler Odası

16. Uzun R, Safran A, Buzgan T. Zoonotik hastalıkların insanlardaki durumu. Sağlık Bakanlığı Temel

Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü.

Page 127: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 128: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

126

HAYVANLARDAN İNSANLARA BULAŞAN HASTALIKLAR (ZOONOZLAR)

Page 129: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

127

Doç.Dr.Mustafa Kemal ÇELENDicle Üniversitesi Hastanesi

Enfeksiyon Hastalıkları ve

Klinik Mikrobiyoloji AD.

Diyarbakır

[email protected]

Zoonotik infeksiyonlar temelde hayvan hastalıklarıdır. Hayvanlarda

hastalık belirtisi yapmalarının yanısıra, latent kalan ya da normal

hayvan florasında bulunan mikroorganizmalar da insanlara bulaşabilir.

Her ülkenin endemik zoonozları vardır. Yeni zoonozlar seyahat, hayvan

hareketleri, ticaret ya da terörizm gibi çeşitli yollarla bir ülkeye girerek

sporadik ya da epidemik hastalıklara yol açabilir. Çok geniş bir yelpaze

gösteren zoonotik infeksiyonlarla baş edebilmek için hastalıkların bulaşma

şekli iyi bilinmelidir. Bu yazıda genel olarak bulaşma yollarına göre başlıca

zoonotik infeksiyonlar, kontrol önlemleri ve konu ile ilişkili sektörler ele

alındıktan sonra, ülkemizdeki önemli endemik zoonozların durumu ve

kontrolu için öneriler ve gelişebilecek yeni zoonotik infeksiyonlara yaklaşım

irdelenecektir.

Bu şekilde bulaşan hastalıkların bir kısmı hayvan ağız florasında bulunan

bakterilere bağlı yumuşak doku infeksiyonları, osteomyelit ve genellikle

immünsüpresif konakta sepsise yol açmaktadır. Daha çok sporadik olgulardır.

İlk müdahale çok önemlidir. Bu bakımdan öncelikle birinci basmakta görev

yapan hekimlerin bu konuda eğitimli olması sağlanmalıdır. Hayvan ısırması

ile gelen hastada yara temizliği ve antibiyotik profilaksisi yapılmalıdır.

Hayvan ısırması ile bulaşabilecek fare ısırması hastalığı, kedi tırmalaması

hastalığı, tularemi gibi özel hastalıkların gelişebileceği bilinmeli, hastalar

olası hastalıklar yönünden izlenmelidir. Hayvan kuduzunun endemik olduğu

ve insan kuduzunun görüldüğü bir ülke olmamız nedeniyle her ısırma kuduz

olasılığı yönünden değerlendirilerek uygun profilaksi yapılmalıdır.

Hayvan ısırmasının yol açtığı hastalıklar konunun sosyal boyutu nedeniyle,

Sağlık Bakanlığı hekim ve yardımcı sağlık personeli, veteriner ve hayvan

sağlığı personeli, belediyeler, İç İşleri Bakanlığı, askeri kurumlar ve sivil

toplum örgütleri gibi pek çok kurumu ve iş kolunu da ilgilendirmektedir.

Temas yoluyla bulaşan hastalıklarda olduğu gibi daha çok hayvan teması

olan iş kollarında çalışanlar risk altındadır. Hasta hayvanlardan sağlıklı

hayvanlara bulaşma kontrol edilemezse sorunun boyutu ve hastalığın

kontrol altına alınması zorlaşır.

Türkiye’de Endemik Olarak Görülen Zoonozların KontrolüZoonotik enfeksiyonlara yaklaşım başka enfeksiyonlardan farklı değildir.

İlk basamak hastalıkların hayvan ve insanlarda tanı konulabilmesi, bir

Page 130: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

128

başka deyişle hastalığın hekim ve veterinerler

tarafından bilinmesine bağlıdır. İkinci basamak

ise insan ve hayvanlarda hastalığın boyutlarının

saptanması ya da epidemiyolojik bilgilerin

toplanmasıdır.

BrusellozBruselloz ya da bilinen adıyla brusella; brucella

grubu bakterilerle oluşan, temelde koyun, keçi,

sığır, domuz v.b evcil hayvanlarda hastalık yapan,

bunlardan çeşitli yollarla insanlara geçen,

kronik seyirli bir infeksiyon hastalığıdır. Hastalık

ilk olarak Malta adasında tesbit edildiğinden

‘Malta Humması’ veya ‘Akdeniz Humması’

olarak isimlendirilmiştir. Ülkemizde bruselloz

ilk kez 1915 yılında tespit edilmiştir. Ülkemizde

bu hastalık; koyunlardan insanlara bulaşması

nedeniyle “koyun hastalığı”, hastalığın

hayvanlardan insanlara bulaşması nedeniyle de

“mal hastalığı” gibi isimlerle de anılmaktadır.

Mikroplu et, süt ve süt ürünlerinin sindirim yolu

ile alınması, tüm dünyada en sık karşılaşılan

bulaşma yoludur. Çiğ sütten yapılan peynir,

krema ve yağ en önemli infeksiyon kaynaklarıdır.

İnfeksiyonun yoğun olarak görüldüğü kırsal

kesimlerde sütler kaynatılmamakta ve pastörize

edilmemektedir.

Sıcak yaz günlerinde hayvanlardan sağılan

sütlere, hiçbir ısıtma muamelesi uygulanmadan

peynir mayası ilave edilmekte veya merkezkaç

esasına dayanan yağ makinelerı yoluyla krema

yağlar elde edilmektedir. Bakteri tereyağında 4

ay canlı kalabilir. Soğuk ortamda 2 aydan fazla

bekletilen teneke peynirde daha önce bulunsa

dahi canlı kalamazlar.

İnfekte hayvanın doku, kan ve lenfasının veya

mikroplu labaratuvar örneklerinin, kesik deri,

mukoza veya göz çevresine ile bulaşabilir.

Akut infeksiyon sırasında kan yolu ile ve hayvanın

dışkıladığı sebzelerin yenmesiyle geçebilir.

Bakterinin kuluçka süresi ortalama 2-3 haftadır.

Bu süre, alınan bakteri sayısı ve vücuda giriş

yoluna göre değişebilir. Bakterinin oral yoldan

alımında mide asidinin yetersizliği bakterinin

geçişini kolaylaştırır. Girdiği yerde üreyen

brusella bakterileri, lenf kanallarını izleyerek

bölgesel lenf bezlerine gidip yerleşirler. Bölgesel

lenf bezlerinden, kana karışarak bakteriyemi

meydana getirirler ve organlara yayılırlar.

Bruselloz birçok organ ve sistemi tutabildiğinden

geniş bir klinik yelpazeye sahiptir. Hastalığın

kuluçka süresi, bir haftadan birkaç aya kadar

değişmekle birlikte, genelde 6–20 gün kadardır.

Semptomların başlangıcı ani veya sinsi olabilir.

Vakaların yaklaşık yarısı ani, kalan yarısı sinsi

başlangıçlıdır. Titreme ile yükselen ateş, gece

terlemesi, başağrısı, halsizlik, kilo kaybı ve

eklem tutulumu olan kişilerde ilk akla gelmesi

gereken hastalıklardandır.

KuduzKuduz sinir sistemini etkileyen ve çoğunlukla kedi

ve köpeklerde olan akut bulaşıcı bir hastalıktır.

Virüs hasta olan hayvanın tükürüğünde

bulunmaktadır ve başka bir hayvanı veya

bir insanı ısırdığı takdirde hastalık, ısırdığı

hayvan veya insana bulaşmaktadır. Ancak bazı

nadir vakalarda kuduz, bir hayvan tarafından

ısırıldıktan iki yıl kadar geç bir süre sonra

meydana çıkmıştır. Ateş, sinirlilik, depresyon.

Sinirlilik hali kontrolsüz heyecana dönüşür.

Page 131: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

129

Tükürük akışı boldur ve boğaz eklemlerinde şiddetli sancılı spazmlar

olagelmektedir. Ölüm üç ile beş gün arasında gelir. Boğaz eklemlerindeki

spazmlardan su ve yutkunma korkusu gelmektedir. «Hidrofobi = Sudan

korku» adı buradan gelmektedir. İki hafta kadar bir süre müşahede altında

tutulmalıdır. Eğer bu süre içerisinde hayvan hastalanmaz veya ölmezse,

hayvanın hasta olmadığına kanaat getirilir ve sahibine geri verilir. Eğer

hayvan hastalanırsa öldürülmemeli fakat ölmesi beklenmelidir. Bu

şekilde teşhis daha kolay elde edilmektedir. Hayvana otopsi yapılıp

beyni muayene edilince bu hayvanda kuduz olup olmadığı kesin şekilde

tespit edilmiş olur. Kuduza karşı ve önleyici gayet tesirli bir aşı vardır.

Ancak bazı hallerde zehirleyici yan tesirler icra edebileceğinden çok

dikkatli kullanılması gerekmektedir. İnsanı ısıran hayvanda kuduz olduğu

bilinmekteyse veya ısıran hayvan kaçmış olup bulunma-maktaysa derhal

kuduz aşısı yapılmalıdır. Eğer insanı ısıran köpeğin sağlıklı olduğu tahmin

edilmekteyse ve onu müşahede etme imkânları varsa, o zaman bu hayvan

on dört gün müşahede altında tutulmalıdır. Eğer bu süre içerisinde

hayvanda herhangi bir hastalık arazı görülmezse ısırdığı kişiye aşı yapmak

lüzumu kalmayacaktır. Köpek hastalanıp ölürse ışınlan insanın muafiyet

metoduna derhal başlanmalıdır. Veterinerler, posta taşıyıcıları, çobanlar,

arazide tatbikata çıkacak askerler ve izciler gibi yüksek risk grubuna giren

kişilerin bağışıklık kazanmaları için son aylarda yapılan tecrübeler çok

başarılı sonuçlar vermiştir. Bunlara bu bağışıklık temini için insan dokusu

orjinli aşı yapılmaktadır.

ŞarbonÇok sayıda mikroroganizma biyolojik silah amacıyla kullanılabilir. 1925

yılında Cenevre Protokolü ile biyolojik ve kimyasal silah kullanımı tüm

dünyada yasaklanmışsa da, günümüzde en az 17 ülkenin elinde bu tür

silahların olduğu ve zaman zaman kullanıldığı da bilinmektedir. Şarbon

(antraks) sporları son günlerde başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde

olmak üzere çeşitli ülkelerde biyoterorizm amacıyla kullanılmaktadır. Bu

yazıda güncel önemi nedeniyle şarbon ayrıntılı olarak incelenmiş, diğer

potansiyel biyolojik ajanlara ise kısaca değinilmiştir.

Şarbon, gram-pozitif, spor oluşturan bir bakteri olan Bacillus anthracis’in

neden olduğu akut infeksiyonun adıdır. Hastalık doğal olarak ot yiyen

hayvanlarda (koyun, keçi, sığır gibi) görülür. Hayvanlar şarbon sporlarının

bulaştığı toprakta otlanırken hastalıkla temas ederler. İnsanda hastalık

Page 132: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

130

sporlarla derinin teması veya solunum yoluyla

sporların alınması sonucu oluşur. Kaynak

çoğunlukla infekte hayvanlar veya hayvan

ürünleridir. İnsanda vakaların %95’i deriden

çizik ve yaralardan şarbon sporlarının girmesiyle

oluşan deri şarbonu biçimindedir. Günümüzde

ülkemizde yılda yaklaşık 100 civarında deri

şarbonu olgusuna rastlanmaktadır.

Temas sonrası profilaksi de tedavi amacıyla

kullanılan antibiyotiklerle yapılır. Ancak bu

durumda antibiyotiklerin ağız yoluyla alınması

yeterlidir. Erişkinlerde siprofloksasin 2 X 500 mg,

alternatif olarak amoksisilin 3 X 500 mg veya

doksisiklin 2 X 100 mg kullanılabilir. Profilaksi

süresi 2 aydır. Çocuklarda ve hamilelerde

doksisiklin önerilmemektedir. İmmünsüpresif

hastalarda uygulanacak tedavi biçimi diğer

hastalarda olduğu gibidir.

Şark Çıbanı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde

sık görülmesi sebebiyle bu ismi alan bir parazit

hastalığıdır. Halk arasında Diyarbakır Çıbanı,

Antep Çıbanı, Halep Çıbanı ve Bağdat Çıbanı gibi

isimlerle de çağırılmaktadır. Tıpta “Leishmania

tropica” adıyla bilinen bir parazitin marifetiyle

ortaya çıkmaktadır. Parazit, doğrudan

bulaşabildiği gibi, “tatarcık” sineği tarafından

da insana taşınmaktadır.

Belirtileri:

• Vücuda girdikten iki hafta sonra veya bir

sene içinde, girdiği yerde birkaç milimetre

çapında pembe bir leke olarak ortaya

çıkmaktadır.

• Bu leke zamanla sertleşerek kabarcık halini

alır. Rengi de koyulaşarak kararmaya başlar.

• Hastalık bu şekliyle bir yıl kadar devam

ettikten sonra iz bırakarak kaybolabilir.

• Vücut direnci düşük kimselerde siyah

kabarcık açılarak yara halini alır.

• Yaranın kabuğu kaldırıldığında, altından “çivi

belirtisi” dediğimiz birtakım çıkıntılar ortaya

çıkar. Hastalık, bu çıkıntılarla birkaç yıl devam

ettikten sonra iz bırakarak kaybolabilir.

• Daha çok alın, burun, çene, ayak boyun ve kol

gibi açık bölgelerde görülen hastalık iyileşse

bile “tipik bir iz” bırakır. Bu ize bakarak

bir kimsenin bir zamanlar şark çıbanına

yakalandığı rahatlıkla söylenebilir.

En önemli korunma tedbiri, tatarcık sinekleri ile

mücadeledir. Her şeye rağmen, ilk belirtisinden

hastalığa yakalandığını farkeden kimse derhal

bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.

TedavideYara içine emetin ve atebrin şırınga edilmesi iyi

neticeler vermektedir.

Ayrıca antimon bileşikleri, amfoterisin B ve

neostibosan gibi ilâçların damar yahut kas yoluyla

vücuda verilmesi tedaviyi hızlandırmaktadır.

Yara yerine yerleşen bakterilerle mücadele

etmek için antibiyotik ve sulfanomid kullanılır.

Tedavi sırasında yara üzerindeki kabuklar

temizlenmeli, pansuman edildikten sonra temiz

gazlı bezle kapatılmalıdır.

Akut Hemorajik AteşiAkut hemorajik ateş sendromu tanımı Kırım

Kongo hemorajik ateşi, Rift Vadisi ateşi,

sarı humma gibi farklı virüslar, bakteriler ve

riketsiyalarla da oluşabilen ve epidemi yapma

özelliğinde bir grup hastalık için kullanılır.

Page 133: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

131

Vücutta birçok sistemi, özellikle de vasküler sistemi tutan ve kanamaların

eşlik edebildiği, hafif infeksiyonlardan yaşamı tehdit eden ağır hastalıklara

kadar farklı klinik tablolar oluşturabilirler. Başlangıç semptomları ateş,

halsizlik, kas ağrıları, aşırı yorgunluktur. Ağır olgularda iç organlarda, deri

altında, ağız, göz ve kulaklar gibi vücut girişlerinde kanamalar görülebilir.

Şok, santral sinir sistemi fonksiyon bozukluğu, koma, delirium, nöbetler,

karaciğer ve böbrek yetmezliğine yol açabilir. Zoonotik hastalıklar arasında

yer alır; etkenin yaşamı hayvan veya insekt konakçılara bağlıdır. Konakçıya

bağlı coğrafik dağılım gösterirler. İnsanlar enfekte konakçı ile temas

sonucu hastalanırlar (kemiriciler, kene ve diğer artropodlar önem kazanır),

bazıları insandan insana bulaşır. Vakalar genelde sporadiktir veya düzensiz

epidemiler şeklinde görülebilir. Ülkemizde hastalığın epidemiyolojik

durumunun değerlendirilmesi açısından bildirim sistemine alınmıştır. Ani

başlangıçlı, üç haftadan kısa süreli ateş, kırgınlık, halsizlik, yaygın vücut

ağrısı ve baş ağrısı yakınması olan, kırsal kesimde yaşayan, son bir ay

içinde kırsal kesime seyahat veya kene ısırması öyküsü olan, laboratuvarda

lökopeni ve trombositopenisi olan ve başka bir nedenle açıklanamayan ve

ek olarak aşağıdaki destekleyici bulgulardan en az ikisi olan vaka olarak

tanımlanmaktadır.

• Hemorajik veya purpurik döküntü

• Epistaksis,

• Hematemez,

• Hemoptizi,

• Dışkıda kan

• Diğer hemorajik semptomlar

Kırım Kongo Hemorajik AteşKırım-Kongo Hemorajik Ateş (KKHA),keneler tarafından taşınan Nairovirüs

isimli bir mikrobiyal etken tarafından neden olunan ateş, cilt içi ve

diğer alanlarda kanama gibi bulgular ile seyreden hayvan kaynaklı bir

infeksiyondur. Son yıllarda tedavide görülen gelişmelere rağmen, bu

infeksiyonlarda ölüm oranları hala yüksektir.

Keneler otlaklar, çalılıklar ve kırsal alanlarda yaşayan küçük oval

şekillidir. 6-8 bacaklı, uçamayan, sıçrayamayan hayvanlardır. Hayvan ve

insanların kanlarını emerek beslenirler ve bu sayede hastalıkları insanlara

bulaştırabilirler.

Page 134: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

132

Ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi

açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir.

Türlere göre değişmekle beraber kenelerin,

küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından

evcil memeli hayvanlara ve kuşlara (özellikle

devekuşları) kadar geniş bir konakçı spektrumları

mevcuttur.

Kene tarafından ısırılma ile virüsün alınmasını

takiben kuluçka süresi genellikle 1-3 gündür; bu

süre en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan,

ifrazat veya diğer dokulara doğrudan temas

sonucu bulaşmalarda bu süre 5-6 gün, en fazla

ise 13 gün olabilmektedir.

Kanda virüse karşı oluşan antikorların

taranması tanı için en sık kullanılan yöntemdir.

Bu göstergeler hastalığın başlangıcından sonra

6. günden itibaren belirlenebilir.

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nasıl Kontrol Edilir ve Nasıl Korunulur? Hastalığın bulaşmasında keneler önemli bir

yer tutmaktadır. Bu nedenle kene mücadelesi

önemlidir fakat oldukça da zordur.

1. İnsanlar kenelerden uzak tutulabilir ise bulaş

önlenebilir. Bu nedenle de mümkün olduğu

kadar kenelerin bulunduğu alanlardan

kaçınmak gerekir.

2. Kenelerin yoğun olabileceği çalı, çırpı ve gür

ot bulunan alanlardan uzak durulmalıdır.

3. Bu alanlara av yada görev gereği gidenlerin

lastik çizme giymeleri, pantolonlarının

paçalarını çorap içine almaları,

4. Görevi nedeni ile risk grubunda yer alan

kişilerin hayvan ve hasta insanların kan ve

vücut sıvılarından korunmak için mutlaka

eldiven, önlük, gözlük, maske v.b. giymeleri

gerekmektedir.

5. Gerek insanları gerekse hayvanları

kenelerden korumak için haşere kovucu

ilaçlar (repellent) olarak bilinen böcek

kaçıranlar dikkatli bir şekilde kullanılabilir.

6. Haşere kovucular hayvanların baş veya

bacaklarına da uygulanabilir; ayrıca bu

maddelerin emdirildiği plâstik şeritler,

hayvanların kulaklarına veya boynuzlarına

takılabilir.

Kala-AzarLeishmaniasis, bir protozoon olan Leishmania

cinslerinin sebep olduğu hastalıklar grubudur.

İç organların tutulduğu forma da kala-azar

denmektedir. Leishmania donovani, Leishmania

infantum, Leishmania chagasi’ dir. Etken, köpek

ve kemiricilerin paraziti olup insanlara vektör

olan tatarcıklar aracılığı ile bulaşmaktadır.

Hastalığın yayılmasında yüksekliğin, bitki

örtüsünün, nem, sıcaklık gibi, faktörlerin etkili

olduğu bilinmektedir. Nadir de olsa L.donovani’

nin kan transfüzyonuyla ve konjenital olarak

da bulaştığı rapor edilmiştir. Rezervuar genel

olarak köpekler, tilkiler ve çakallardır. İnsanların

da bir rezervuar olabileceği düşünülmektedir.

Epidemiler; Hindistan, Doğu Afrika ve Güney

Sudan’dan bildirilmiştir. Hastalığın kuluçka

süresinin uzunluğu nedeniyle turistler, askerler

ve göçmenler etkeni alarak kendi ülkelerine

taşıyabilirler. Türkiye’de tatarcıklar Ege ve

Akdeniz bölgelerinde endemik, diğer bölgelerde

ise sporadik seyretmektedir. Ege, Marmara

ve Doğu Karadeniz bölgelerinde; Akdeniz Tipi

kala-azar görülür. Etken L. infantum’ dur ve

rezervuarı köpeklerdir. Bu nedenle epidemilere

yol açmaz. Enfeksiyonun yayılması üç önemli

faktöre bağlıdır;

Page 135: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

133

1. Enfeksiyon için uygun rezervuar.

2. Uygun vektör.

3. Duyarlı popülasyon.

Erkekler arasında hastalığa yakalanma oranının daha yüksek olduğu

bildirilmiştir. İnkübasyon periyodu 10 gün -10 yıl arasında olmakla beraber

ortalama 4-6 aydır. Klinik bulgular ani veya yavaş olarak ortaya çıkabilir.

İlk belirti, tatarcığın sokma yerindeki krut bırakan nodüldür. Çoğu olguda

başka belirti yoktur. Subakut ve kronik olgularda ateş, halsizlik, iştahsızlık,

öksürük ve kilo kaybı vardır. Çocuklarda ise ek olarak gelişme geriliği ve

organomegali görülür. Karaciğer ve lenf bezlerinde büyüme olur. Dalak çok

büyük, yumuşak ve ağrısızdır. hastalarda, el, ayak, karın derisi ve yüz gri

bir renk alır. Bu diskolorizasyon olayına Hintçe “KALA-AZAR” denilmiştir.

Doğru teşhis konmayan ve tedavi altına alınamayan olgularda; persistant

ve günde iki kez yükselen intermittant ateş, anemi, gece terlemesi ile uzun

süreli bir kilo kaybı ve kaşeksi gelişir. Kemik iliği ve dalak tutulumuna bağlı

olarak anemi, lökopeni ve trombositopeni, bunun sonucunda da sekonder

infeksiyonlar ve birden çok yerde hemorajiler gelişir. Bütün hastalar yüksek

proteinli, yüksek kalorili ve vitaminle destekli diyetle beslenmelidir.

Tedavide en çok kullanılan ilaç antimon bileşikleridir. İlaç yeterli doz ve

sürede verilmez ise hızla direnç gelişir. Kum sineklerine karşı sürekli

mücadele etmek, hayvan rezervuarlarını ortadan kaldırmak ve enfekte

insanları tedavi etmek, korunmada etkin yollardır. Pencere ve kapılara

sineklerin girmesini engelleyecek tel kafesler yapılmalıdır. İnsandan

insana bulaş olduğundan kişilerin bu konuda bilgilendirilmesi ve eğitilmesi

gerekmektedir.

LeptospirozLeptospiroz, leptospira serotiplerinin oluşturduğu yaygın vaskülit sonucu

gelişen bifazik bir grup multiorgan hastalığıdır.

Etken organizma olan Leptospira icterohemorrhagica hastalıklı farelerin

idrarında çıkar. Leptospiroz esas olarak nemli, fare barınan yerlerde

çalışanlarda, örneğin maden işçileri, lağım işçileri, kanal ve liman işçileri,

çiftçiler ve balık temizleyicilerinde görülür. İnsanlara, enfekte hayvanların

idrar ve dokularına temas suretiyle doğrudan veya kontamine su, toprak ve

sebzelerden dolaylı olarak geçebilir. Etken , deri sıyrıklarından, konjuktiva,

Page 136: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

134

burun ve ağız mukozasından girer. İnsandan

insana bulaşma son derece azdır.

PatogenezGiriş yerinde belli bir patoloji saptanmaz.

Leptospiralar kuluçka dönemini izleyerek

üredikleri giriş yerinden kan yoluyla yayılırlar.

Leptospirozda patolojik bulgular esas itibariyle

kapiller endotelinin hasarı (vaskülit) sonucu

oluşur. İskelet kaslarında fokal nekroz ve

nekrobiyoz görülmesi tipiktir. Özellikle böbrek,

KC, Ac ve sürrenal de kanamalar görülebilir.

Etken özellikle, böbrekte yerleşir ve idrarla

dışarı çıkar.

Klinik ÖzelliklerLeptospiroz karekteristik olarak iki fazlı bir

hastalıktır. Asemptomatik enfeksiyondan ikterle

seyreden ciddi hepatorenal sendroma (Weil hst.

) kadar değişebilen klinik tablolarla seyredebilir.

1-2 haftalık Kuluçka Döneminden sonra hastalık

ateş, baş ağrısı, sırt ve ekstremite ağrısı ile ani

olarak başlar. (İkterli hemoraji) adı sarılık ve

purpuraya işaret eder. İnfeksiyöz hepatitten

ayırdetmede yardımcı özellikler aşırı halsizlik,

ağır albüminüri, purpura tarzında döküntü ve

bazen hemoptizi, hematemez, melena veya diş

etlerinden kanamadır.

Ayırıcı TanıMenenjit, pnömoni, nefrit, hepatit yapan diğer

nedenlerden ve influenza, Kavvasaki sendromu,

toxik şok sendromu ve lejyoner hastalığından

ayırtedilmelidir.

İlk birkaç gün içinde alınan kan örneğinin veya

üçüncü haftada alınan idrar örneğinin karanlık

saha mikroskopunda incelenmesiyle spiroketleri

görerek konur.

ToksoplazmozPek çok kişi etraflarında bir kadının kediden

bulaşan bir hastalık yüzünden düşük ya da ölü

doğum yaptığı öykülerini duymuştur. Bu öyküler

nedeni ile hamile kadınlar genelde kedi köpek

gibi evcil hayvanlardan uzak durmaya çalışırlar.

Hatta hamilelik öncesinde evlerinde bu tür evcil

hayvan besleyenler ya bu dostlarını ebediyen

terk ederler ya da bir tanıdıklarına vermeye

çalışırlar. Hamilelikleri sırasında da kedi ya da

köpek beslenen evlere pek uğramazlar.

Kedilerden bulaştığı inancı yaygın olan bu

hastalığın adı toksoplazmozis’dir. Gerçekçi

olmak gerekirse insanlara bulaşan toksoplazma

enfeksiyonlarında kediler en az suçlanması

gereken faktördür.

Toksoplazmozis Toxoplasma gondii adı verilen

parazitin neden olduğu bir enfeksiyondur. İlk

kez 1908 yılında Afrikada gondi adı verilen bir

tür kemirgende saptanmıştır. Tüm dünyada

insanların da dahil olduğu pekçok tür omurgalı

canlıda enfeksiyona neden olur. Buna karşılık

sadece evcil kedilerin barsağında dişisi ve

erkeği bir araya gelerek üreyebilir. Başka bir

yerde üremesi mümkün değildir. Bu enfektif

parazitler kedinin dışkısı ile dış dünyaya atılır

ve buradan diğer canlılara sindirim sistemi

yolu ile bulaşır. Bir başka değişle enfeskiyonun

insan ya da diğer hayvanlara bulaşabilmesi için

ağızlarından girmesi gerekir.

Kediler de bu paraziti enfekte bir hayvanı (fare

gibi) çiğ olarak yediklerinde alırlar. Bundan

sonra yaklaşık 2 hafta süreyle parazit kedinin

Page 137: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

135

barsağında çoğalır. Takip eden dönemde kedinin dışkısı ile dışarıya

atılır. Atılan bu parazitlerin bulaşıcı olabilmesi için dış dünyada 24 saat

geçirmeleri gerekir. Daha önce bulaşıcılıkları olmaz. Enfekte bir kedi

yaklaşık 2-3 hafta süreyle dışkısı ile parazit atar. Bundan sonraki dönemde

kedinin dışkısında parazit olmaz. Bir kere toksoplazma enfeksiyonu geçiren

kedi bağışıklık kazanır ve daha sonra yeniden enfekte olmayacağı gibi

bulaştırıcılık özelliği de taşımaz Benzer bir özellik insanlarda da vardır. Bir

kere enfeksiyon geçiren bir kişi bağışıklık kazanır ve daha sonra yeniden

hastalanmaz.

Sokak kedileri genelde bu enfeksiyonu yaşamlarının çok erken döneminde

geçirirler ve beğışıklık kazanırlar. Bu nedenle büyük sokak kedilerinden

enfeksiyon bulaşması çok uzak bir olasılıktır. Benzer şekilde çiğ etle

beslenmeyen sadece kuru mama yiyen ve sokağa çıkmayan ev kedilerinde

ise hastalığın görülmesi olanaksızdır.

Kedinin dışkısı ile toprağa atılan ve 24 saat içinde bulaşıcı özellik kazanan

parazitler beslenme sırasında (örneğin otlaklarda) sığır, koyun, inek gibi

hayvanların sindirim sitemine geçer. Daha sonra buradan kas dokusu içine

geçerek hayvanı enfekte eder. Böyle bir hayvanın eti pişirilmeden ya da

az pişirilerek bir insan tarafından yendiğinde direkt olarak o insanda da

enfeksiyona neden olur. Bir başka bulaşma yolu da toksoplazma bulunan

toprakla temas etmiş meyve ve sebzelerin uygun şekilde yıkanmadan

yenmesidir.

Tüm dünyada toksoplazmozisin görülme sıklığı konusunda net bir istatistik

yoktur. Ancak insanların yaklaşık %25-50’sinin yaşamlarının herhangi

bir döneminde parazitle temas ettikleri ve enfekte oldukları tahmin

edilmektedir. Ilıman iklimlerde daha fazla görülür. Hastalığın en fazla

görüldüğü Fransa’da insanların %65’inin bu enfeksiyonu geçirdiği tahmin

edilmektedir.

Toksoplazma enfeksiyonları erişkinlerde genelde pek belirti vermez. Çoğu

zaman doktora gitme gereksinimi doğurmayan hafif bir soğuk algınlığı

şeklinde atlatılır. Hafif kas ve eklem ağrıları, halsizlik, yorgunluk, lenf

düğümlerinde şişlik gibi belirtiler görülebilir. Belirtiler birkaç hafta ile

birkaç ay içinde kendiliğinden geriler. Çok nadiren göz enfeksiyonlarına

neden olabilir.

Page 138: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

136

Bağışıklık sistemi baskılanmış lösemi, lenfoma,

AIDS hastaları ile organ nakli yapılan hastalarda

çok daha ağır seyredebilir ve hatta ölümlere

neden olabilir.

Toksoplazmozis kanda bu parazite karşı

vücudun bağışıklık sisteminin ürettiği

antikorların varlığının saptanması ile konur.

Yapılan incelemede toksoplazmaya karşı IgG

pozitifliği hastalığın daha önceden geçirildiği

ve bağışıklık olduğu anlamına gelir. Böyle bir

durumda yeniden toksoplazmaya yakalanmak

mümkün değildir. kanda IgM varlığı ise aktif

yeni bir enfeksiyon varlığını gösterebilir. Böyle

bir durumda tekrarlanan incelemelerde IgM

düzeylerinde artış görülmesi ile tanı konur ve

tedavi edilir. Hem IgG hem de IgM negatifliğinde

hastalık yok ve kişi daha önce bu hastalık ile

hiç karşılaşmamış demektir ve toksoplazmaya

yakalanmamak için önlemlerin alınması

gerekmektedir.

Hamilelikleri sırasında toksoplazma

enfeksiyonuna yakalanan kadınların sadece

%30-40’ı bu hastalığı bebeklerine geçirirler.

Annedeki enfeksiyonun bebeği de etkileme

riski gebelik yaşı ile direkt ilişkilidir. Bu risk

gebeliğin son trimesterında daha yüksektir ve

%70’le kadar ulaşabilirken bu oran ilk trimester

enfeksiyonlarında %15’ler civarındadır. Ancak

ilk trimesterda bebeğe enfeksiyon geçme

olasılığı düşük olmasına rağmen bebekte

yaratacağı zarar daha fazladır.

Bir başka deyişle son 3 ayda bebeğe enfeksiyon

geçmesi daha kolay ancak zarar yaratma

olasılığı son derece düşükken, ilk 3 ayda çok zor

geçen enfeksiyon daha ciddi sorunlara neden

olmaktadır.

Erken dönemde görülen toksoplazma düşük ya

da ölü doğumlara neden olabilir. Toksoplazmanın

diğer etkileri ise beyin hasarı, beyinde su

toplanması (hidrosefali), görme ve işitme

bozuklukları, gelişme geriliği, zeka geriliği ve

epilepsi gibi sinir sistemi bozukluklarıdır.

Hamilelikte toksoplazma enfeksiyonu

saptanırsa ne yapılmalıdır? Hamilelik sırasında

anne adayında toksoplazma enfeskiyonu

saptanması bebekte mutlaka bir sorun olacağı

anlamına gelmez. Böyle bir durumda detaylı

ultrasonografi ile enfeksiyonun bebekte

zarar oluşturup oluşturmadığı aranır. 20.

gebelik haftasından sonra ise bebeğin göbek

kordonundan kan alınarak (kordosentez) kesin

tanı konulabilir. Burada bebek kanında IgM

varlığı bebekte enfeksiyon olduğunun kesin

belirtisidir.

Hamile olmayan bir kadında toksoplazmanın

tedavisi antibiyotik ile yapılır. Hamilelerde

ise uygulanan antibiyotiğin bebekte oluşması

muhtemel hasarı engelleyip engellemediği açık

değildir.

Page 139: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 140: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

138

KUR’ÂN’DA HAYVANLARIN HAKLARI VE ÇEVRE

Page 141: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

139

Doç.Dr.Nurettin TurgayDicle Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Öğretim Üyesi

DİYARBAKIR

nurettin.turgay@hotmail.

com

ÖZETGünümüzde çevre, su ve hava gibi insan hayatında önemli bir yere sahip

olan şeylerin kirliliği, ciddi bir problem haline gelmiş bulunmaktadır. Kur’ân,

insanlara dünya ve ahiretin huzur ve saadetinin yolunu göstermek gayesi

ile gönderilmiştir. Haliyle onda, genel olarak çevre ve özellikle hayvanlar

hakkında önemli bilgiler yer almaktadır.

Başta hayvanlar ve bitkiler gibi diğer çeşitli varlıklar, insanlar için vardır.

İnsan onlarsız yaşayamaz. Çünkü onlar olmazsa, insan hayatı devam

etmez. Dolayısıyla insan hayatının her alanında önemli bir yeri olan

hayvanların korunması ve onların haklarına riayet edilmesi gerekir. Kutsal

kitabımız olan Kur’ân’ın çeşitli ayetlerinde ve onun tefsir ve açıklaması

durumunda olan hadislerde bu konuda çeşitli bilgiler verilmektedir. Kur’ân

ve sünnette, hayvanların da birer ümmet oldukları anlatılmakta, onların

tahrip edilmemelerinin, korunmalarının gerektiği vurgulanmaktadır. Hz.

Muhammed (s.a.v.), Medine’de egemen olduğu zaman aldığı ilk kararlardan

biri, şehir sınırları dâhilinde hiçbir hayvan ve bitkiye dokunulmamasının

gerektiği şeklinde olmuştur. O, Mekke’yi fethettikten sonra orada da aynı

kararı uygulamıştır. Bilahare fethedilen diğer yerler için de aynı kararı

göndermiştir. Ayrıca dini kültürümüzde, hayvanlara iyilikte bulunan

insanların, Allah tarafından bağışlandıkları haber verilmektedir.

İnsan olarak bizim, yaşadığımız dünyada rahat ve huzurlu bir hayat

sürdürebilmemiz için, genel olarak çevreye ve özel olarak da hayvanlara

karşı duyarlı olmamız, bu husustaki görevlerimizi, Kur’ân ve sünnet ölçüleri

dâhilinde yerine getirmemiz gerekmektedir.

GİRİŞHayvanlar, insanlığın başlangıcından bu yana, insan hayatının maddi ve

manevi alanlarında önemli bir yer almaktadırlar. İnsanların, zaman zaman

çocuklarına hayvan isimlerini vermeleri, bu konunun önem ve ehemmiyetini

ortaya koymaktadır. Hayvanlar, insanlar için gıda, taşıma ve süs aracı

olduğu gibi, dini hayatta da zekât ve kurban olarak da kullanılmaktadır.

Ayrıca hayvanların ticaret ve ziraat alanında da önemli bir yeri vardır.

Kur’ân’ın çeşitli ayetlerinde, hayvanların insan hayatındaki önemine işaret

edilmektedir. Bu ayetlerden bazılarının meali şöyledir;

“Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara

Page 142: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

140

sahip olmaktadırlar. Onları kendilerinin

buyruğuna verdik; bindikleri de, etini yedikleri

de vardır. Onlarda daha nice faydalar, içecekler

vardır; şükretmezler mi?” (Yasin 36/71-73.)

Kur’ân’da, 32 hayvanın adı geçmektedir.

Kur’ân’ın bazı surelerine hayvan adı verilmiştir.(Geniş bilgi için bkz. Nurettin Turgay, Kur’ân Açısından

Hayvanlar ve Bitkiler, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Yayınları, Diyarbakır 2007, s. 16 vd.) Örneğin Kur’ân’ın

on altıncı suresinin altmış sekizinci ayetinde bal

arısı anlamında olan “Nahl” kelimesi geçmekte

ve dolayısıyla bu sureye, “Nahl Suresi” adı

verilmiş bulunmaktadır. Bu konu ile ilgili

ayetlerin anlamı şöyledir:

“Rabbin bal arısına vahiy etti: Dağlarda,

ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda

kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden

ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda

yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde

şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır.

Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten

bunda bir ayet vardır.” (en-Nahl 16/68, 69)

Bu ayetlerde, bal arısı, onun bal üretmesindeki

mahareti ve ürettiği bal hakkında çeşitli

mesajlar verilmekte ve insanlar bu konularda

uyarılmaktadır.

Hayvanlar, Kur’ân’daki kıssaların çoğunda yer

almaktadır. Kur’ân kıssaları, Kur’ân’ın büyük

bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu kıssalarda,

insanlara çeşitli mesajlar verilmekte ve onların

çeşitli yönlerden eğitilmeleri istenmektedir.(Muhammed Reşit Rıza, tefsiru’l-Menâr, Daru’l-Kutubi’l-

İlmiyye, Beyrut 2005, I, 327 vd.; Seyyid Kutup, et-Tasvîru’l-

Fennî fi’l-Kur’ân, Kahire 1992, s. 144; Menna’ el-Kattan,

Mebâhis fî Ulumi’l-Kur’ân, Beyrut 1990, s. 310.)

Bununla beraber günümüzde çevre, su ve hava

gibi insan hayatında önemli bir yere sahip olan

şeylerin kirliliği, ciddi bir problem haline gelmiş

bulunmaktadır. Kur’ân, insanlara dünya ve

ahretin huzur ve saadetinin yolunu göstermek

gayesi ile gönderilmiştir. Haliyle onda, genel

olarak çevre ve özellikle hayvanlar hakkında

önemli bilgiler yer almaktadır. Onun için bu

çalışmamızda, Ku’ân’ın hayvanların haklarına

verdiği önem ve genel olarak çevre hakkındaki

uyarılarından bazıları üzerinde durmaya

çalışacağız.

Hayvanların HaklarıKur’ân, insanları iman ve İslâm’ın ifade ettiği

barış, güven, huzur ve saadete çağırmaktadır.

İnsanların, bu güzellikleri yakalamaları için,

Kur’ân’ın ilkelerine uymaları gerekmektedir.

Kur’ân’ın ilk suresi, kıldığımız namazların her

rekâtında okuduğumuz Fatiha Suresidir. Bu

sure, Kur’ân’ın özeti durumundadır. Bu surenin

başında, besmeleden sonra gelen ilk ayetin

anlamı şöyledir: “Hamd, âlemlerin Rabbi olan

Allah içindir.” (el-Fatiha ½.)

Görüldüğü gibi Kur’ân’ın baş tarafında, Allah’ın,

tüm âlemlerin Rabbi olduğu vurgulanmaktadır.

O, yalnız Müslümanların değil, tüm insanların,

yalnız insanların değil, hayvan, bitki, canlı,

cansız, tüm varlıkların, hatta insan olarak

bilemediğimiz tüm varlıkların Rabbidir ve hepsini

idare eder, onlara şefkat ve merhametiyle

muamelede bulunur. Kur’ân’da, hayvanların

de bu varlıklar arasında önemli bir yerlerinin

olduğu vurgulanmaktadır. Bu konuda bilgi veren

bir ayetin meali şöyledir:

“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla

uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettir/

Page 143: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

141

topluluklardır. Biz, kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (el-En’âm 6/38.)

Bu ayette, yeryüzünde yürüyen hayvanların ve havada uçan kuşların da

birer ümmet oldukları haber verilmektedir. İnsanlar, yeryüzünde yaşayan

canlı bir sınıf olduğu gibi, hayvanlar da diğer varlıklar arasında yaşayan

canlı ve sosyal bir sınıftır. Hz. Muhammed (s.a.v.) de hayvan sınıflarının

birer ümmet olduklarını haber vermiş ve bunlardan köpek (Ebû Dâvûd, Edâhî,

22; Tirmizî, Sayd, 16, 17; Nesâî, Sayd, 10; İbn Mâce, Sayd, 2; Dârımî, Sayd, 3; İbn Hanbel, IV,

58; V, 54, 56, 57.) ve karıncaların (Müslim, Selâm, 148.) birer ümmet olduklarını

ismen zikretmiştir. Bu ayet ve hadislerde geçen ümmet kelimesi, her tür

hayvanın birer canlı türü, cinsi ve topluluğu olduğunu bildirmektedir. (El-

Hüseyn Muhammed er-Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât fî Ğaribi’l-Kur’ân, Daru Kahraman,

İstanbul 1986, s. 27; Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habib el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-

Uyûn, thk. es-Seyyid Abdülmaksud b. Abdurrahim, Muessesetü’l-Kutubi’s-Sakafiyye,

Beyrut 1992, II, 111.) Buna göre insan olarak, hayvanlara gereken önemi

vermek ve onlara zararlı değil, yararlı olmaya çalışmak gerekir. Kur’ân’a

göre insanın, yalnız Allah’a ve insanlara karşı sorumluluğu yoktur. Onun,

aynı zamanda çevreye, hayvanlara ve bitkilere karşı da sorumluluğu vardır.

İnsan, kâinat düzeni içerisinde herhangi bir fesada sebep olmama gayret

ve çabası içerisinde bulunmalıdır. Bu konuda bilgi veren bazı ayetlerin

meali şöyledir:

“İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin

hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah’ı şahit

tutar. Hâlbuki o, hasımların en yamanıdır. O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına

geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri

bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez. Böylesine “Allah’tan kork!”

denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevk eder. (Ceza ve azap olarak)

ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir!” (el-Bakara 2/204-206.)

Bu ayetlerde, kâinatın tüm dengelerinin korunmasının gereği

anlatılmaktadır. Haliyle hayvanların da kâinat düzeni içerisinde önemli bir

yeri vardır. Kur’ân’ın başka bir yerinde, Allah’ın koyduğu kâinat düzenini

bozmaya çalışan, tabiatın güzelliğini altüst eden, bu yolda hayvanlara

zararlı olan kişiler, yoldan çıkıp sapıtan kişiler olarak tanıtılmakta ve Allah’a

ortak koşanlarla beraber anılmaktadırlar:

“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları

dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.

Page 144: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

142

Onlar (müşrikler) O’nu bırakıp yalnızca bir takım

dişilerden (dişi isimli tanrılardan) istiyorlar, ancak

inatçı şeytandan dilekte bulunuyorlar. Allah onu

(şeytanı) lânetlemiş; o da: “Yemin ederim ki,

kullarından belli bir pay edineceğim” demiştir.

“Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak

onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle

onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını

yaracaklar (putlar için nişanlayacaklar), şüphesiz

onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını

değiştirecekler” (dedi). Kim Allah’ı bırakır da

şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana

düşmüştür. (Şeytan) onlara söz verir ve onları

ümitlendirir; hâlbuki şeytanın onlara söz vermesi

aldatmacadan başka bir şey değildir. İşte onların

yeri cehennemdir; ondan kaçıp kurtulacak bir yer

de bulamayacaklardır.” (En-Nisa 4/116-121.)

Bu ayetlerde, yoldan çıkan, sapıtan insanların

çeşitli özellikleri anlatılmaktadır. Hayvanlara

eziyet etmek de, bu insanların özelliklerinden

biridir. Hz. Muhammed (s.a.v.) de insanları,

hayvanlara eziyette bulunmaktan nehiy etmiştir.

(İbn Hanbel, II, 24.) İnsanlar, hayvanlara ve tüm

varlıklara eziyetle değil, şefkat ve merhametle

yaklaşmak gerekir. Yeryüzünde ve gökyüzünde

bulunan tüm varlıklar, Allah’ındır; O’nun

himayesi altındadır ve O, hepsine merhametiyle

muamele eder. Bu husus, Kur’ân’da şu bilgilerle

dile getirilmektedir:

“Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” De ki:

“Allah’ındır.” O, rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizi

kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde

elbette toplayacaktır. Nefislerini hüsrana

uğratanlar, işte onlar inanmayanlardır.” (el-En’âm

6/12.)

Hz. Muhammed (s.a.v.) de Allah’ın rahmeti

hakkında şu açıklamada bulunmuştur: “Allah,

yaratmayı bitirince, “Rahmetim, gazabımı

geçti!” diye yazı.” (Buharî, Tevhid, 15, 22, 28, 55;

Müslim, Tevbe, 14, 15, 16; İbn Mace, Zühd, 35; İbn

Hanbel, II, 242, 258.) Allah, cehennemi yedi kapılı

yaratırken, (el-Hicr 15/44.) rahmetinin eseri

olarak cenneti sekiz kapılı yaratmıştır. (Müslim,

İman, 46; İbn Mace, Taharet, 57, 60; Cenâiz, 57; Nesâî,

Taharet, 108; Dârimî, Mukaddime, 19; İbn Hanbel, IV, 14.)

Allah’ın bu sonsuz rahmeti, insanlara, hayvanlara

ve diğer tüm varlıklara yöneliktir. Tüm varlıklara

bu derece merhametiyle muamele eden Allah,

hayvanların, bitkilerin ve genel olarak çevrenin

korunmasını emretmektedir.

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hadisleri, Kur’ân’ın

tefsir ve açıklaması durumundadır. (Muhammed

Huseyn ez-Zehebî, et-tefsîr ve’l-Mufessirûn, Daru’l-Erkâm,

Beyrut tsz. I, 28.) Onun hadislerinde, çevrenin,

özellikle hayvanların korunmasına ağırlık

verilmektedir. Burada hayvanların hakları

üzerinde durduğumuz için, konu ile ilgili bazı

hadislere yer vermek istiyoruz:

“Kim haklı bir sebebe dayanmadan bir serçeyi,

hatta ondan daha küçük bir canlıyı öldürürse, o

canlı kıyamet gününde davasını Allah’a götürür

ve “Ey Rabbim! Falan kimse beni, bir fayda

olmaksızın öldürdü” der.” (Nesâî, sayd, 34; Dahaya,

42; İbn Hanbel, III, 166; es-San’ânî, el-Musannaf, IV, 450.)

Bir rivayete göre Hz. Muhammed (s.a.v.), yüzüne

damga vurulmuş bir eşeği görünce, “Allah bunu

dağlayana lanet etsin!” diye buyurmuştur.

(Müslim, Libas, 29.)

Rivayet edildiğine göre Hz. Muhammed (s.a.v.),

Page 145: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

143

bir yuvadan aldığı yavruları torbasına doldurarak şehre getiren birine,

onları derhal analarının yanına, aldığı yuvaya iade etmesi uyarısında

bulunmuştur. (Ebû Dâvud, Cenâiz, 1.)

Hz. Muhammed (s.a.v.), insanların hakkına riayet etmenin gerektiği üzerinde

durduğu gibi, hayvanlarında da haklarına uymanın gerektiğini belirtmiştir.

Onun direktifleri üzerine, yolculuk esnasında yapılan dinlenmelerde, önce

çeşitli hizmetlerde kullanılan hayvanların ihtiyaç ve istirahatları temin

edilmiştir. Enes b. Malik, bu konuda şu bilgileri vermiştir: Biz, bir konaklama

yerine geldiğimizde, hayvanların yüklerini çözmeden, (onları istirahata

terk etmeden,) namaza başlamazdık.” (Ebû Dâvud, Cihad, 48.)

Hz. Muhammed (s.a.v.), bir kediyi bağlayarak aç ve susuz bırakıp ölüme

terk eden bir kadının cehennemi hak ettiğini bildirmiş (Buharî, Bed’ü’l-Halk

16; Müslim, Birr, 135.) ve herhangi bir hayvanı bir yere hapsederek veya

bağlayarak onu silahla vurmayı da yasaklamıştır. (Buharî, zebâih, 25; Müslim,

sayd, 58.)

Böylece o, hayvanlara yapılan işkence ve eziyetin her çeşidini men etmiştir.

Bir seferinde Hz. Muhammed (s.a.v.), susuzluktan ölmek üzere olan bir

köpeği hayata döndüren bir günahkârın cenneti kazandığını haber vermiştir.

Kendisini dinleyenler arasında bulunanlardan biri, “Hayvanlara yaptığımız

iyiliklerden sevap mı alacağız?” diye sorunca, o, şu cevabı vermiştir: “Her

yaş ciğeri olana (ruh taşıyan canlıya) yapılan iyilikte sevap vardır.” (Buhârî,

Bed2ü’l-Halk, 17; Edeb, 27.)

Hz. Muhammed (s.a.v.), daha pek çok hadiste bu konuda bilgi vermiştir.

Hayvanlara iyilikte bulunmanın önemini anlatan bir hadiste şöyle

buyurmuştur: “Kötü hareketleri olan bir kadın, susuzluktan neredeyse

ölecek olan bir köpeğin, bir kuyunun başında dolanıp durduğunu gördü.

Ayakkabısını çıkarıp örtüsünü urgan yaparak ona bağladı. Onunla kuyudan

su çıkarıp köpeği suladı. Allah, bu yüzden kendisini affetti.” (Müslim, Selam,

41.)

Hz. Muhammed (s.a.v.), başka bir hadiste bu hususta şöyle buyurmuştur:

“Yolda yürümekte olan susamış bir adam, yol üstünde gördüğü bir kuyuya

inip su içti. Adam çıktığında, susuzluktan soluyan bir köpek gördü. Kendi

Page 146: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

144

kendine, “Bana ulaşan susuzluk, buna da

ulaşmıştır” deyip kuyuya indi. Ayakkabısını

çıkarıp su doldurdu. Ayakkabıyı ağzı ile tutarak

yukarı çıktı ve onunla köpeği suladı. Allah, ona

teşekkür edip onu bağışladı.” (Müslim, Selam, 41.)

Kanuni Sultan Süleyman’ın, Şeyhu’l-İslâm

Zembilli Ali Cemali Efendiye şöyle bir soru

gönderdiği kaydedilir:

Dırahtı (ağacı) sarınca karınca,

Vebal var mıdır karıncayı kırınca?

Zembilli, Kanuni’nin sorusuna aynı estetik

boyutta cevap verir:

Yarın Hakkın huzuruna varınca,

Süleyman’dan hakkın alır karınca. (Ali Osman Ateş,

İslâm ve Doğanın Korunması, DOHAYKO, Adana 2004, s.

6.)

Hz. Ali (ö. 40/661), “Bütün dünyayı bana verseler

ve buna karşılık bir karıncacığın ağzındaki taneyi

almamı isteseler, bu zulmü yapamam” demiştir.

Hz. Ali’nin bu sözünden etkilenen Firdevsi,

Farsça şu şiiri söylemiştir:

“Meyzâr mûrî ke dâne-keş est

Ke can dared o can şirin hoş est.(İsmet Sungurbey, Hayvan Hakları, İstanbul Üniversitesi

Basımevi, İstanbul 1993, s. 195.)

Bu şiirin Türkçe anlamı şöyledir: Tane çeken

bir karıncayı bile incitme. Çünkü onun da canı

vardır ve tatlı can, hoştur!

Hüseyin Hatemi de Hz. Ali (40/661)’nin

“Karınlarınızı hayvanlar mezarlığı kılmayınız!”

dediğini kaydetmiştir. (Sungurbey, Hayvan Hakları, s.

195.) Muhtemelen Hz. Ali (ö. 40/661) bu sözleri

ile, et yemede aşırıya gitmemenin gerektiğine

işaret etmiştir.

II – ÇEVREHiçbir kutsal kitap, Kur’ân kadar çevre, kâinat

ve tabiattan bahsetmez. Kur’ân, insana kâinatın

niçin ve nasıl yaratıldığı, ondaki çeşitli varlıkların

yapısı hakkında genel bilgiler verdiği gibi,

insanın onunla nasıl bir irtibat ve ilişki içerisinde

olması gerektiği hakkında da rehberlik edip ona

yol göstermektedir.

“Allah bütün canlıları sudan yaratmıştır. Kimi

karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayakla yürür, kimi

dört ayakla yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz

ki Allah, her şeye kadirdir.” (en-Nur 24/45.)

Bu ayette suyun, insan hayatındaki ve genel

olarak tabiattaki yeri ve önemi hakkında bilgi

verilmektedir. Ona göre bizim, suyu temiz

tutmamız ve gereğinden fazla tüketmememiz

gerekmektedir.

“Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar

yerleştirdik, yine orada miktarı ve ölçüsü belirli

olan şeyler bitirdik. Orada hem sizin için hem de

rızıkları size ait olmayanlar için (gerekli) geçim

vasıtaları yarattık. Her şeyin hazineleri yalnız

bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle

indiririz. Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik

ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı

karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz onu

(yeterli) suyu depolayamazdınız.” (el-Hicr 15/19-

22.)

Bu ayetlerde Allah, tabiata, çevreye, kâinatın

yaratılışına dikkat çekmektedir ve özellikle

her şeyin bir mizan ve ölçü ile yaratıldığına

vurgulamaktadır. Adalet, denge ve ölçünün

olmadı yerde, hiçbir şey olmaz. Kâinat düzeninin

Page 147: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

145

her alanında durum böyledir. İnsan olarak, kainatın her alanında olduğu

gibi çevre konusunda bu mizan ve ölçüye dikkat etmek ve ona göre hareket

etmek gerekir.

Hz. Muhammed (s.a.v.), Medine’de egemen olduğu zaman, Medine il

çevresinin belli bir kesiminde her türlü avcılığı yasaklayarak, bu kesimin

hayvan ve bitki varlığını kesin korumaya almış ve Mekke’yi fethettikten

sonra, aynı uygulamayı orada da başlatmıştır. (Yakup b. İbrahim Ebû Yûsuf,

Kitabu’l-Harac, Kahire 1976, s. 112, Ebu’l-kasım Süleyman b. Ahmed et-Taberânî,

el-Mu’cemu’l-Kebir, nşr. Hamdi abdülmecid es-Selef3i, Bağdat 1979, XI, 335.) Hz.

Muhammed (s.a.v.)’in bu uygulaması, onun hayvan, bitki ve genel olarak

çevreye ne kadar önem verdiğini ortaya koymaktadır.

SONUÇAllah, insanı diğer varlıklar arasında şerefli bir derecede yaratmış, her şeyi,

onun istifade etmesi için hizmetine vermiştir. Bununla beraber insanın,

bu alanda şaşırmaması, yoldan çıkmaması ve doğruyu bulması için ona

yol gösterici olarak Ku’ân’ı göndermiştir. Kur’ân’da, insana dünya ve

ahretin huzur ve saadetinin yolu gösterilmektedir. Ona, her konuda önemli

mesajlar verilmektedir.

Genel olarak çevrenin ve özellikle de hayvanların, insanların hayatındaki

yeri ve önemi çok büyüktür. Allah, bunları insanlar için yaratmıştır. Havlar,

bitkiler ve çevre olmazsa, insan hayatı olmaz.

Kur’ân’da ve onun tefsir ve açıklaması durumunda olan hadislerde, çevre

ve özellikle hayvanların hakları konusunda ciddi bilgiler verilmektedir. Ona

göre insanın, çevreyi temiz tutması, dengesini bozmaması, hayvanları da

koruması ve onların haklarına gerektiği gibi uyması gerekmektedir. Çünkü

hayvanlar da Allah’ın haber verdiği gibi birer ümmettirler.

Page 148: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

146

HAYVAN REFAHI VE HAYVANLARIN DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİ

Page 149: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

147

Doç.Dr.Doğan KURTDicle Üniversitesi Veteriner

Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim

Dalı, Diyarbakır

[email protected]

ÖZETEvcilleştirme ve hayvanların insanlar için birer üretim aracı olarak

kullanılmaya başlaması ile birlikte hayvan refahı (Çevresel, fiziksel ve

psikolojik yönden uyum) ile ilgili temel kaygıların kökleri atılmış, bir başka

deyişle hayvan refahı sorunu doğmuştur. Hayvanlarda refah hastalık,

yaralanma ve anormal davranışlar yanında, stres ile ilişkili olabileceği

bilinen fizyolojik değişimler ve verim parametrelerinde azalmaya yol

açmaktadır. Yazılı tarihten çok daha önce hayvan davranışlarına ilgi

vardı. Bulunan bazı mağara resimleri 30.000 yıldan daha eskidir. Primitif

insanlarda kendileri için önemli olan hayvanlarla ilgili zengin bilgi birikimi

vardı. Günümüzde refah/esenlik halini tanımlamaya yönelik gayretlerin

kültürel, yasal, bilimsel, dini ve politik kaygılar temelinde farklılaşabildiği

gözlenmektedir. Bilimsel dayanaklara sahip teknik tanımlamalar dışında

hayvan refahı ile ilgili düşünce ve tanımlamalar önemli ölçüde vicdani

endişelerden temelini alan bakış açılarından etkilenebilmektedir.

GirişHayvan refahı hayvan ile ilgili tüm alanları ve kişileri ilgilendiren geçmişten

günümüze tartışılan ve gelecekte de tartışılacak konulardandır. İnsanın

yaşamını sürdürebilmesi en başta beslenme gereksinimini karşılamak ve

diğer birçok alanda hayvanlarla yaşamı paylaşmak zorundadır. İnsanlar

birbirlerine karşı olan şefkat ve sorumluluk duygularını hayvanları

severek, onlara bakarak geliştirirler. Bir çocuk hayvanlara kötü muamele

ederse, büyüdüğünde muhtemelen insanlara da kötü muamele edecektir.

Fakat hayvanlara karşı nazik davranmayı öğrenmiş bir çocuk, bir yetişkin

olduğunda insanlara karşı da nazik olacaktır. Bir kişinin insanlara karşı

yükümlülüklerini yerine getirmesiyle çelişmediği sürece, hayvanları

öldürmesi, onlara zarar vermesi ahlâkî açıdan yanlış sayılmaz.(1,2)

Irkçılar kendi çıkarları ve başka bir ırkın üyelerinin çıkarları çatıştığında

kendi ırklarına mensup olanların çıkarlarına daha fazla ağırlık vererek

eşitlik ilkesini çiğnerler. Cinsiyet ayrımcıları kendi sekslerinden olanların

çıkarlarını ön planda tutarak eşitlik ilkesini çiğnerler. Aynı şekilde, türcüler

kendi türlerinin çıkarlarının diğer türlerin çıkarlarını ezmesine izin

vermektedirler. Davranış tarzı her durumda aynıdır (3).

Birçok doğu ülkesinin aksine ortaçağ Avrupa’sında hayvanların durumu içler

acısı bir durumdaydı, hayvanlar zevk ve gösteriş için arenalarda öldürülüyor,

Page 150: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

148

kediler şeytan olarak nitelendirilip ateşe atılıyor,

köpekler deri ve etleri için öldürülüyordu. Soylu

sınıflar sürek avları düzenleyerek katliamlar

yapıyordu. (5) Günümüzde Norveç’ te hala

yunuslar vahşi bir şekilde katledilmektedir. Oysa

“ yaratılanı sev yaratandan ötürü” düşüncesine

sahip Anadolu’da Yunus Emre, Hacı Bektaşi

Veli, Mevlana gibi düşünürlerin felsefesi halkta

büyük ilgi görüyor yaşantılarında uygulanıyordu.

Hayvanlar ve ağaçlar adına vakıflar kuruluyor,

Bursa da leylek, Dolmabahçe de kuş ve Üsküdar

da kedi hastaneleri kurulmuştu. Binaların dış

cephelerinde kuş köşkleri yapılıyor. Meydanlar,

cami ve mezarlıklarda hayvanlar için suluklar

yapılıyordu.(2)

Avrupa da ancak 1800’lü yılların ortasından

itibaren doğa tarihi ve davranış çalışmalarında

önemli ilerleme kaydedilmesi ile yeni düşünceler

ortaya çıkmaya başladı.(6) Bu sayede hayvan

hakları ve refahı ile ilgili olumlu gelişmeler

oluşmaya başladı. Ancak 20. yy’ ın başlarında

bile yanlış inanışlar mevcuttu.(7)

EtholojiHayvan davranışlarının özellikle natüralistik

yöntemler kullanarak yapay ortamlardan ve

cerrahi müdahalelerden kaçınarak çalışılması

sağlıklı sonuçlar alınması için bir gerekliliktir.

Hayvanlarda insanlar gibi çeşitli duygulara

sahiptir. İnsan dahil hemen her hayvan türünün

doğuştan sahip olduğu içgüdüsel davranışlar

yanında, doğumdan sonra öğrenme yoluyla da

elde ettiği davranışlar vardır.(8)

Etholoji tartışmaları; Atomistik, Vitalistik,

Mekanistik, teorilerine bağlı olarak gelişmiştir.

Bu durum çağdaş etholojinin gelişmesini

geciktirmiştir.(9) Hayvan refahını sağlamak

amacıyla değişen yaşam şartlarının yol açtığı

etkilerin belirlenmesi ve karşı önlemlerin

alınması gerekmektedir. Şehir yaşamının

getirdiği sorunlarla başa çıkmak için insana

gerekli moral desteği sağlayabilmek amacıyla

sağlıklı hayvanların yetiştirilmesi önem

kazanmaktadır. Toplum olarak hayvanların

genel durumunu iyileştirirken çiftçilere de

hedeflerine ulaşmada yardımcı olunmalıdır.

Nitekim maksimum süt ve yavru almak veya

hızlı gelişim için evcil bir hayvanda sadece

beslemeden daha fazlasına ihtiyaç duyulur.(10)

Davranış Bir hayvanın davranışı: çevresi ile arasındaki

etkileşimin sonucudur, organizma yapısının

özellikleri tarafından belirlenir, Merkezi sinir

sistemi, duyu organları, endokrin bezleri, hareket

aparatları davranışların şekillenmesinde

uyumlu bir şekilde görev alırlar.(11) Fizyolojik

bilgi mutlaka gereklidir. Klasik fizyolojide;

hücre, organ, ve sistemlerin işlevleri. Davranış

biliminde ise canlı ve onun çevreyle olan

ilişkisinin gözlenmesi ön planda tutulur.

Hayvan davranışlarının düzenlenmesinde

hem sinirsel hem hormonal olaylar büyük

bir öneme sahiptir. Davranışın oluşumunda;

reseptörler, enformasyon taşıyıcıları (duysal

sinirler), merkezi sinir sistemi, efektörler

(bezler, kaslar) rol oynar. Duysal sinirler, bilgileri

vücut yüzeyinden ve çevreden alır. Merkezi sinir

sistemi bu bilgileri doğmasal ve kazanılmış

programlara göre işler. Vejetatif sinir sistemi ve

endokrin sistemin düzenleyici etkisiyle davranışı

şekillendirilir.(12,13)

Cortex cerebri; vücudun farklı bölgelerinden

Page 151: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

149

gelen çeşitli uyarımları (ses, koku, görme, vücut duyuları) alan ve yönlendiren

bölgelere sahiptir. Alınan sinir impulsları çözümlenir ve davranışların

oluşması sağlanır. Sinirsel uyarıları birçok sistem aracılığıyla hipotalamusa

iletmektedir. Hipotalamusun diğer bir etkisi ise vücudun başlıca endokrin

bezi olan hipofiz bezi üzerinedir. Bu bezin ürettiği hormonlar, davranışlar

dahil bütün vücut aktivitelerinin temel ayarlayıcısıdır. Besin ve su alımının

düzenlenmesi limbik sistemle yakından ilişkisi olan hipotalamus tarafından

düzenlenir.(14)

Davranışların şekillenmesinde duyuların rolü1. Derideki Mekanoreseptörlerin Uyarımı : Besinin ve diğer nesnelerin

yüzey niteliklerinin algılanması, Anne ve yavru hayvan arasında temas

ve bakım, yalayarak temizleme sayesinde hayvanların karşılıklı vücut

bakımında hoş hislerin yaratılması, erkek ve kızgınlıktaki dişilerin

temasında seksüel uyarımın artması.

2. Koku Alma Bölgedeki koku işaretlemesiyle oriantasyon (idrar bırakma).

Yavru hayvanların ve annelerin karşılıklı olarak birbirlerini tanımaları.

Besin seçimi için informasyonlara aracılık etmesi Koku maddeleri

sayesinde seksüel heyecanın yaratılması.

3. Optik İnformasyonlar : Çevrenin, sürü üyelerinin ve besinin tanınması.

Erkeklerin ve kızgın dişilerin görülmesi ile seksüel heyecanın artması.

4. Akustik İnformasyonlar : Sesler sayesinde yavruların ve annenin

birbirini tanıması. Seksüel taklit seslerinin artırılması. Çevredeki zararlı

faktörlerin tanınması.

5. Tat Duyuları : Besin ve içme suyunun seçimi. Yalamayla yeni doğanların

tanınması. tat özelliklerinin algılanması.(15).

Kazanılmış Davranışlar ve Öğrenme ÇeşitleriÖğrenme : Deneyime dayanarak davranışı değiştirme yeteneğidir.

Davranış : Kalıtsal davranış özellikleri + Öğrenme

Öğrenme : Uyum veya Uyumsuzluk

Erken dönem deneyimleri hayvan davranışını etkileyen faktörlerdendir.

Çevresel faktörler ve güçler. Sosyal ve travmatik deneyimler

Sütten kesilme sonrası çevresel deneyimler yetişkin hayvan davranışının

şekillenmesine yardımcı olur. Araştırmacı aktiviteler tüm yaşam boyunca

devam eder.(16)

Page 152: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

150

Dominans (Sosyal Hiyerarşi)Bir hayvanın seksüel ve beslenme olanaklarından aynı türden diğer bireylere oranla ayrıcalıklı

olmasıdır. Hiyerarşik düzen agonistik davranışı azalttığı için evrimsel avantaj sağlar. Alt gruplar

üstlerinden uzak durur.(17)

Dominans SırasıYeterli beslenme varsa dominans sırası gözükmez. Dominans sırası;Yaş, ağırlık, cinsiyet, cins, gibi

etkenler tarafından belirlenir. Tüm yetişkin erkekler tüm yetişkin dişilere göre dominanttırlar.

Erkekler gençler üzerine baskındırlar. Dominans sırası tohumlama düzeyi üzerine ve böylece nüfus

yoğunluğu üzerine etkilidir. Dişi sayısı az ise nüfus problemi oluşur.(14,17)

LiderlikGrubun diğer üyelerinin izleyeceği bir faaliyet başlatma yeteneğidir. Dominant hayvan her zaman

lider olmaz. Lider, koyun sürülerinde en fazla yavru ve torunu olan en yaşlı dişidir, sığır ve at

sürülerinde ise genellikle erkektir.(18)

Agonistik DavranışAynı türden iki hayvan arasındaki anlaşmazlık, dövüşme ve kavgacı fiziksel temastır. Agonistik

davranış kalıbında türlere göre değişiklikler görülür. Anatomik farklar; kafatası, boynuzlar, dişler.

Çeviklik ve hareket kapasitesi iyi olan domuzlar ısırır, sığırlar toynakları ile yeri eşeler, koyunlar,

keçiler tos vurur, atlar çifte atarlar. Erkekler, dişilere göre daha saldırgandırlar. Saldırganlık seksüel

gelişme sırasında ve yavrulama mevsiminde artar. Yem yetersizliği saldırganlığı artırır. Adrenal

korteks agonistik davranışlarla ilgilidir. Ön beyindeki sinirsel yapıların agonistik davranışlarla ilgisi

vardır. (13,19,20),

Page 153: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

151

KAYNAKLAR1. Savaş, T., Yurtman, İ.Y., Tölü, C., Hayvan Hakları ve Hayvan Refahı:

Felsefi Bakış-Nesnel arayışlar. Hayvansal Üretim. 50 (1): 54-61. 2009.

2. Dodurka T, geçmişten günümüze Avrupa ülkeleri ve Türkiye’de hayvan

hakları www.abveteriner.org/dosyalar/AvrupaTurkiye.pdf 24.05.20103. Appleby M. and Sandoe P. Philosophical Debate on the Nature of Well-

being: Implications for Animal Welfare. Animal Welfare, 11:283-294.

2002.

4. Broom, D.M.. The Scientific Assessment of Animal Welfare. Applied

Animal Behaviour Science: 20, 5-19. 1988

5. Beilharz, R.G. Zeeb, K. Applied Ethology and Animal Welfare. Applied

Animal Ethology: 7, 3-10. 1981.

6. Bartussek, H. An Historical Account of the Development of the Animal

Needs Index ANI-35L as Part of the Attempt to Promote and Regulate

Farm Animal Welfare in Austria: An Example of the Interaction Between

Animal Welfare Science and Society. Acta Agriculturæ Scandinavica,

Section A, Animal Science, Supplementum: 30, 34-41. 2001.

7. Broom, D.M.. Welfare Evaluation. Applied Animal Behaviour Science: 54,

21-23. 1997

8. Ascione F. and Lockwood R. Cruelty to Animals: Changing Psychological,

Social and Legislative Perspectives. The State of Animals 2001: 39-53.

2001.

9. Fraser, D.. Science, Values and Animal Welfare: Exploring the

‘Inextricable Connection’. Animal Welfare: 4, 103-117. 1995

10. Broom, D.M. Measuring the Effects of Management Methods, Systems,

High Production Efficiency and Biotechnology on Farm Animal Welfare.

In: T.B. Mepham, G.A. Tucker & J. Wiseman (Eds.), Issues in Agricultural

Bioethics. Nottingham University Press, Nottingham: 319-334. 1995.

11. Barnett, J.L. & Hemsworth, P.H. The Validity of Physiological and

Behavioural Measures of Animal welfare. Applied Animal Behaviour

Science: 25, 177-187. 1990.

12. Breazile, J.E.. Physiologic Basis and Consequences of Distress in

Animals. JAVMA: 191, 1212-1215. 1987

13. Rushen, J. Problems Associated with the Interpretation of Physiological

Data in the Assessment of Animal Welfare. Applied Animal Behaviour

Science: 28, 381-386. 1991.

14. Smith R. and Dobson H.. Hormonal Interactions Within the Hypothalamus

and Pituitary with Respect to Stress and Reproduction in Sheep.

Page 154: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

152

Domestic Animal Endocrinology 23: 75-85. 2002

15. Dawkins, M.S. From an Animal’s Point of View: Motivation, Fitness, and Animal Welfare.

Behavioural and Brain Sciences: 13, 1-61. 1990.

16. Curtis, E.C. We Need Theoretical Frameworks to Potential Application of Bits and Pieces of

Knowledge to Support Animal Well-being. Applied Animal Behaviour Science: 54, 25-28. 1997.

17. Ascione F. and Lockwood R. Cruelty to Animals: Changing Psychological, Social and Legislative

Perspectives. The State of Animals 2001: 39-53. 2001.

18. Herzog H., Rowan A. and Kossow D.. Social Attitudes and Animals. The State of Animals 2001:

55-69. 2001

19. Hadidian J. and Smith S. Urban Wildlife. The State of Animals: 165-182. 2001.

20. Moberg, G.P. Suffering from Stress: An Approach for Evaluating the Welfare of an Animal. Acta

Agriculturæ Scandinavica, Section A, Animal Science: 27, 46-49. 1996.

Page 155: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 156: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR VE SU

Page 157: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 158: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

156

SEMAVİ DİNLERDE DİCLE VE FIRAT

Page 159: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

157

Yrd.Doç.Dr.Muharrem YILDIZDicle Üniversitesi-İlahiyat

Fakültesi FDB Dinler Tarihi

Öğretim Üyesi

fmuharremyildiz@hotmail.

com

ÖZETDicle-Fırat nehirlerinin çok eski çağlardan, Hz. Nuh’tan beri beşer tarihi

için önemli bir konumu vardır. Bölge, Hz. Nuh Tufanından sonra insanlık

tarihinin ilk yerleşim alanı olduğu için üç semavî din mensuplarının da

sahip olduğu ortak değerler söz konusudur. Bereketli ve tatlı sularıyla

tüm Mezopotamya ovalarını milletlerini sulamıştır bu iki nehir. Çevresinde

bu gün tarih olmuş yüzlerce devlet kurulmuş ve çeşitli savaşlara şahit

olunmuştur. Günümüzde de bu iki nehir ve kolları üzerinde kurulan barajlarla

Hidroelektrik santralleriyle üçüncü bir Fırat olabilecek özelliğe sahip dev

tünelleriyle; hem bölge, hem ülke hem de Ortadoğu’da toprakları bulunan

diğer ülkelerin, öte yandan GAP’la ortaya çıkacak her alandaki potansiyeli

kıskanan sömürgecilerin dikkatini çekmiştir. Bu ve benzeri sebeplerden

dolayı dış güçler bölgemizi sürekli karıştırmışlardır ve karıştırmaya da hâlâ

devam etmektedirler. Bu durum GAP ile daha da önem kazanmıştır. Ayrıca

yer altı envanteri açısından da tam bir Altın Hilal ve Havza olan bölgemiz

her açıdan stratejik bir öneme sahiptir.

GİRİŞDünya coğrafyasında, Din-Tarih-Siyaset ve Sosyo-Kültürel Tarih açısından

bölgemize baktığımızda bölgemizin oldukça önemli bir konuma sahip olduğu

görülecektir. Bu önemi dolayısı ile de tüm orta doğu ülkelerini doğrudan

etkilemektedir. Bu yüzden hiçbir vakit Dünya kamuoyunun gündeminden

düşmemekte, yerli ve yabancı basını, radyo-TV yayınlarını sürekli meşgul

etmektedir. Şüphesiz ki bu durum GAP projesinden kaynaklanmaktadır.

Bu projenin gerçekleşmesi ile ortaya çıkacak müthiş ekonomik potansiyel

sadece güneydoğu insanının değil, bütün Anadolu insanının, yakın ve uzak

tüm komşularımızın makûs talihini değiştirecektir. Yıllardır orta şarkta

sömürülen Mezopotamya toprakları üzerinde kurulan, dayatmacı statükoyu

çok ciddi şekilde rahatsız edecektir. Bu projenin tamamlanmasıyla bölgede

ülkemizin tarihi müktesebatından kaynaklanan etkinliğine yeni bir güç ve

Page 160: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

158

enerji daha katacaktır. [(1) (Yıldız 1990)]

Bu durumun farkında olan batılı dostlarımız –

ne kadar dost oldukları tartışılır- bu gelişmenin

önüne geçmek için; ülkemizin zaten sınırlı

olan enerjisini tüketmek için matruşka gibi

birbiri içine girmiş, tezgâhladıkları kirli oyun ve

hilelerini, sürekli ülkemiz ve bölgemiz üzerinde

denemiş durmuşlardır.

Bir zamanların çekiç gücü, yerini olağanüstü

hâllere bırakmış, aslında aynı bağlantıların

farklı uzantıları olan “ASALA” gitmiş, yerine

kurdurdukları, başka bir sözde dinci, Marksist

vb. terör örgütlerinin vahşetiyle, kaybettiğimiz

ve yüzbinlere ulaşan, Çanakkale’de Yemen’de

Galiçya’da Trablusgarp’ta Filistinde, Kafkasya’da

bu vatan için namus için Allah-Peygamber için

omuz omuza mücadele ederek şehit düşmüş

etle-kemik gibi birbirinin bütünü olan kardeşler,

Mehmetçiklerin ve Memişlerin torunları

birbirine kırdırılmıştır.

“17 bin faili meçhul cinayetle ve 40 bine yakın

insanın hayatına mal olan terörle, sayısız

anaların ocağına ateş düşürülmüştür. Millete

hizmet olarak dönecek, yatırımlara gidecek

nakit 200 milyar dolarlık” ekonomik [(2)

(Büyüktimur 2009:3)] değerin teröre ve silaha

dökülmesi sağlanmıştır. Demokratik işleyiş

çeşitli zamanlarda inkıtalara uğramıştır.

Öte yandan dışarıda İran ile Irak, karşı karşıya

getirilmiş ve 8 sene birbirine kırdırılmış ve en

az 1 milyon insan ölmüş, sonunda da takatsiz

kalan Irak; ta dünyanın öte tarafındaki tarihi

kökleri olmayan ve toplama, insan azmanı zalim

ve insafsızlarca işgal edilmiş asrın en modern

silahları kullanılarak Müslüman halkın üzerine

bombalar yağdırılmak suretiyle milyonlarca

insan evsiz-barksız, yurtsuz- yuvasız-sakat

kalmış, geride dul ve yetimler bırakılmıştır ve

biz bölgemizde tüm bu olanları eli kolu bağlı

seyretmekten başka bir şey de yapamamışızdır. [(3) (Yıldız 1990)]

Bu tezgâhlar “yedi küpeli gelin”in kalbinin çarptığı

ve nabzının attığı, Hz. Nuh (a.s) Hz. İbrahim

(a.s)’in, Ebu Bekirlerin, Ömer’ul- Faruk’ların,

Hz. Halid ve Süleymanların, Ebu Ubeydelerin,

Alparslanların, Veysel Karanîlerin, Selahaddin

Eyyubilerin, Nureddin Zengîlerin, Mevlana

Halid-i Bağdadîlerin, adını sayamadığımız daha

nice nice Seydaların Binlerce Âl-i Beyti bağrında

saklayan, Yüce Allah’ın Yâd-ı Cemilinin, hiç

susmadığı, Selçuklu’nun Osmanlı’nın vatan ettiği

ve edindiği bu kutsal mekânlarda kurulmuş ve

planlanmıştır. [(4) (Yıldız 1990)]

Kısaca zikrettiğimiz bunca ve başkaca

tezgâhların özeti GAP’tır.

Tarihi Mezapotomya’dır. Bize kullandırılmayan

Bakir petrol sahalarımızdır, vatanımızdır.

Güney Doğu Anadolu Projesi (Gap) Nedir?Dicle ve Fırat ırmaklarının aşağı kesimleriyle

bu iki nehir arasında kalan alanı kapsayan

ve barajlar, hidroelektrik santralleri, sulama

tesisleri, her çeşit altyapı, tarımsal tesisler,

ulaştırma, eğitim, sağlık vb. alanlardaki

hizmetleri içeren projeler demetinin genel

adıdır.

Temel hedefi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi

halkının gelir düzeyi ve hayat standardını

Page 161: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

159

yükselterek, bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını

ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkânlarını

artırarak, sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi milli kalkınma

hedeflerine katkıda bulunmaktır. G A P kapsamına giren yörelerin süratle

kalkındırılması, yatırımların gerçekleştirilmesi için; plan, altyapı, ruhsat, konut, sanayi, maden, tarım, enerji, ulaştırma ve diğer hizmetleri yapmak veya yaptırmak, yöre halkının eğitim düzeyini yükseltmek için gerekli tedbirleri almak veya aldırmak, kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu sağlamak temel amaçlı olan Güneydoğu Anadolu Projesi

Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatı, 6 Kasım 1986 tarih ve 20334 sayılı

Resmi Gazetede yayınlanan 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile

kurulmuştur.

Proje alanı Fırat ve Dicle havzaları ile yukarı Mezopotamya ovalarında yer

alan 9 ili kapsamaktadır (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis,

Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak).

Su kaynakları programı 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve 1.7 milyon

hektar alanda sulama sistemleri yapımını öngörmektedir.

Güneydoğu Anadolu Projesi gerçekleştiği ve tüm kompleksleriyle

uygulamaya geçildiğinde bütün kesimler için itici bir güç oluşturacaktır.

Yedisi Fırat havzasında, altısı Dicle havzasında olmak üzere toplam on üç

projeden oluşmaktadır. Fırat havzası için hazırlanan projeler şunlardır:

Fırat-Dicle haritası (Vikipedi)

Aşağı Fırat Projesi 7 Ayrı Birimden OluşmaktadırAtatürk barajı ve hidroelektrik santrali, GAP’ ın en önemli ve kilit tesisidir.

Türkiye’nin en büyük barajıdır. Baraj 1990 sonunda tamamlanarak 1991

yılından itibaren su tutmaya başladı. Yılda 8,9 milyar kWh elektrik enerjisi

üretecek olan 8 ünitelik türbin-jeneratör grubunun 2 ünitesi, Temmuz 1992

Page 162: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

160

yılında barajın açılışıyla birlikte üretime geçti.

Dev su ulaştırma tünelleri tamamlandığında

880 000 hektarlık alan sulanabilecektir.

Şanlıurfa tünelleri Atatürk barajından alacağı

suları sulama alanlarına aktaracak olan bu

tünel sistemi, yan yana iki ana tünel ile bağlantı

tünellerinden oluşmaktadır. Toplam uzunluğu

57,8 km olacak; 327 bin 725 ha’ı cazibeyle, 148

649 ha’ı da pompajla olmak üzere toplam 476

374 ha alanı sulayacaktır. Şanlıurfa tünelleri çalışmaya başladıktan sonra saniyede akıtacağı 328 m3 suyla Türkiye’nin Dicle ve Fırat’tan sonra üçüncü büyük ırmağı olacaktır.

Fırat Havzası için hazırlanan bu projenin

uygulamaya konmasıyla, Fırat Irmağı’ndan akan

su, sırasıyla Keban, Karakaya ve Atatürk baraj

ve hidroelektrik santrallerini çalıştıracak ve

buradan Urfa tünelleri ile Şanlıurfa hidroelektrik

santraline de enerji sağladıktan sonra sulama

alanlarına akıtılacaktır. Bunların dışında GAP

kapsamında;

• Siverek-Hilvan pompaj sulaması,

• Dicle Havzası projesi

• Kralkızı-Dicle projesi

• Batman projesi

• Batman-Silvan projesi

• Garzan projesi

• Ilısu projesi

• Cizre projesi

• Sınır Fırat projesi

gibi projeler yer almaktadır. Karakaya barajı

ve HES, Atatürk barajından sonra Türkiye’nin

üretim açısından en büyük barajıdır (7,354

milyon kWh).1997 yılında hizmete girmiştir.

Tüm projeler tamamlandığında, yılda 50 milyar

m³’den fazla su akıtılan Fırat ve Dicle nehirleri

üzerinde kurulan tesislerle, Türkiye toplam

su potansiyelinin yüzde 28’i kontrol altına

alınacak, dünyada içilebilir ve kullanılabilir su

rezervine sahip, petrolden çok daha değerli

çok önemli bir hazineye sahip ülke konumuna

gelecektir. 1 lt suyun 3 doları bulduğu Ürdün, Suudi Arabistan Körfez ülkeleri ve İsrail gibi ülkelerde bu hazinenin ne kadar önemli bir hazine olduğu aşikârdır. Aslında bazı komplo

teorisi üreten yazarların gelecekte çıkabilecek

bir savaşın su üzerinden olabileceği öngörüleri

yabana atılabilecek bir iddia değildir. Ayrıca

sulama bakımından da 1.7 milyon hektarın

üzerinde arazinin sulanması ve 7476 megavatın

üzerinde bir kurulu kapasiteyle yılda 27 milyar

kilovat saatlik elektrik üretilmesi sağlanacaktır.

GAP’ın meydana getireceği yüksek tarım ve

sanayi potansiyeli Bölge’de gelir düzeyini 5 kat

arttıracak, 2005 yılında 9 milyonu bulan bölge

nüfusunun yaklaşık 3.5 milyonuna iş imkânı

hazırlanacaktır.

Proje uygulamalarıyla kentsel altyapı

geliştirilerek, bölgemizdeki şehirlerin nüfus

emme kapasitesi yükseltilecektir. Ayrıca, bölge

kaynakları harekete geçirilip, istikrarlı ve

devamlı bir ekonomik büyüme gerçekleştirilerek

ihracat arttırılacaktır.

Yılda 600 bin ton pamuk, 66 bin 458 ton

antepfıstığı üretebilecek; meyve üretimi 660

bin ton, sebze üretimi 3 milyon 513 bin ton

artacaktır. Bugün GAP alanlarındaki sebze

Page 163: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

161

üretimi 14 milyon ton, meyve üretimi 1 milyon 400 bin tondur.[(5) (www.

webhatti.com)]

GAP’ın Kısa Bir TarihçesiGüneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep,

Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak İllerinin kapsadığı alan “GAP Bölgesi”

olarak tanımlanmaktadır. Güneyde Suriye, Güneydoğuda ise Irak’la sınırı

bulunan bu bölgenin yüzölçümü 75 358 km² olup ülkemizin toplam

yüzölçümünün yüzde 9,7’sini oluşturmaktadır. Türkiye’de sulanabilir 8.5

milyon hektar arazinin yüzde 20’si, Aşağı Fırat ve Dicle Havzaları’ndaki

geniş ovalardan oluşan GAP Bölgesi’nde yer almaktadır.

Verimli Hilal veya kuzey Mezopotamya olarak adlandırılan bu bölge,

insanlık tarihinde medeniyetin beşiği olarak bilinmektedir. GAP Bölgesi,

tarih boyunca Anadolu ve Mezopotamya toprakları arasında geçişi sağlayan

bir köprü görevi görmüştür.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Türkiye’nin diğer bölgelerine oranla

daha az yağış almaktadır. Bu nedenle öncelikle bölgenin çok zengin su

kaynaklarından olan Fırat ve Dicle Nehirleri sularının, sulama ve enerji

üretimi amacıyla değerlendirilmesi ve bu arada düzensiz akışı olan bu iki

nehrin sularının dizginlemesi düşünülmüştür.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi Sularını Akılcı Değerlendirme Kararı Suları rasyonel olarak değerlendirme kararı, Türkiye Cumhuriyeti’nin

kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ündür. Ülkenin maddî-manevî her alanda

değişim ve gelişim çabası içinde bulunduğu yıllarda, özellikle elektrik

enerjisi ihtiyacı en belirgin ve öncelikli ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır.

Böylece yurdun boşa akıp giden su servetinden elektrik enerjisi elde

edilmesi için Atatürk’ün emri ile 1936 yılında Elektrik İşleri Etüd İdaresi

kurulmuştur. İdare “Keban Projesi” ile yoğun etütlere başlamış, Fırat

Nehri’nin her açıdan tetkiki ve sonuçlarının tespiti için rasat istasyonları

kurulmuştur. Çalışmalar o günden bu güne son şeklini alana kadar devam

etmiştir.

Devletimiz, ülkenin sosyo-ekonomik gelişmesinde bölgeler arası

eşitsizliklerin giderilmesine giderek artan bir önem vermektedir. Bu, yalnızca

Page 164: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

162

âdil bir kalkınma özleminin yansıması olmayıp,

aynı zamanda az gelişmiş bölgelerdeki kalkınma

potansiyelinin ortaya çıkarılmasının, ekonomik

büyüme, toplumsal istikrar ve ihracatın teşviki

gibi ulusal hedeflerin gerçekleştirilmesine

katkıda bulunacağı yolundaki çok isabetli

bir teşhisten kaynaklanmaktadır. Kısacası

GAP, yukarı Mezopotamya’ya medeniyeti

yeniden getirmektedir. [(6)(www.webhatti.com)]

Avrupalıların dediği gibi Artık Dicle ve Fırat boşa

akmayacak ve ona Türk boş boş bakmayacaktır.

Kaynaklarda Dicle ve Fırat NehriDicle ve Fırat nehrine üç dinde de önem

verilmiştir. Her iki nehri bünyesinde bulunduran

Şattülarap’ta iki nehrin birleşmesi dışında

Diyarbakır’dan başka bir il bilmiyoruz. İki nehir

Diyarbakır sınırları içinde akar ve gider. (Resim:

1-2)

Resim: 1–2, Gazi köşkünden Dicleye bakış- Foto: M. Yıldız

“Diyarbakır” deyince akla Dicle nehri gelir.

Dicle’nin Basra Körfezi’ne kadar ulaşan

güzergâhının insanlara ve yerleşim birimlerine

zarar vermeyecek şekilde kıvrımlarla akıp

gitmesinde bir peygamber elinin olduğu inancı

bölgede yaygındır. Hatta bunun planının Danyal

Peygamber tarafından çizildiği söylenir. Bu

da Dicle ve Fırat nehirlerinin kutsal bir nehir

sayılmasına sebep olmuştur. Kutsal kitaplarda

ve Hz. Muhammed (a.s.) in hadislerinde sıkça

adından söz edilmesi de ayrı bir kutsallık

katmaktadır. Yüce Allah, Danyal peygambere

vahyeder ki; “Elindeki asa ile suyun çıktığı

mağaranın ağzından başlayarak bir çizgi çiz.

Su arkandan gelecek. Ancak yetimlerin, dul

kadınların, fakirlerin, vakıfların malına ve

mülklerine dikkat et, su bunlara zarar vermesin.”

(Resim–2) Bu emir üzerine Danyal Peygamber

suyun akış yönünün aynı zamanda çorak ve

verimsiz bir alandan geçmesini de sağlamıştır. [(7) (Melis 2003:5/57–58.)]

Dicle kıyılarında gezinirken, Hz. Ömer’in; “Eğer Dicle üzerindeki köprülerden birinde, bir keçinin ayağı incinirse Allah onu Ömer’den sorar.” sözlerinin kulağınızda çınladığını

hissedeceksiniz. Diyarbakır, Dicle nehri

kenarında kurulmuş olup -bu yıl (2010) 1371.

yıldönümünü idrak ettiğimiz- M.639 yılında Hz.

Ömer zamanında fetholunmuş ve 5 yıl onun

idaresinde yönetilmiş Sahabe ve tabiinin vatan

edindiği bir mübarek beldedir. Böyle mübarek

bir beldeyi içinde taşıyan Ülkemiz ondan da

mübarektir. Yüce Yaratan’dan niyazımız odur

ki, ülkemizi milletimizi her türlü dâhili ve harici

belalardan ve musibetlerden muhafaza etsin.

Hz. Ali Efendimiz Dicle ile Fırat’ı övmüş ve

tatlı sularının insan vücuduna oldukça faydalı

olduğunu söylemiştir. [(8) (Korkusuz: 33)]

İbni Abbas’dan (r.a.) rivayet olunmuştur.

Page 165: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

163

Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Allah (c.c) yeryüzüne beş

nehir indirmiştir. Bunlar Seyhun, Balh nehri Ceyhun, Irak nehirleri Dicle ve

Fırat ve Mısır nehri Nil’dir. Yüce Allah, bu nehirleri cennet kaynaklarından en

alt kaynaktan Cebrail (a.s) vasıtasıyla yeryüzüne indirmiştir.” [(9)(Tezkiret’ül-

Kurtubi: 524)]

Şeyh Abdurrahman El-Aktebî Miraciye’sinin bir manzumesinde Peygamber

Efendimiz (S.A.S)’in hadislerine dayanarak; Seyhun, Ceyhun, Nil, Dicle ve Fırat

nehirlerinin menba-ı cennetler olduğunu ifade etmektedir. [10(Ravdat’ün-

Naim)] Başka rivayetlerde Seyhun ve Ceyhun yerine “Seyhan ve Ceyhan”

nehir adları geçmektedir. Aslında her üç nehir grubunun da aralarında

çok verimli ovalar mevcuttur. Seyhun-Ceyhun arasında “Maveraünnehir”,

Seyhan-Ceyhan arasında “Osmaniye – Çukurova- Tarsus” ovaları ve Dicle

– Fırat arasında da “Mezopotamya” Ovaları bulunmaktadır. Nil’in kaynağı

ise Afrika’nın balta girmemiş ormanlarının arasıdır. Tüm bu nehirlerin

menbaları da gerçekten Cennetin güzelliklerini andırmaktadır.

Diyarbakır halkı da tarih boyunca Dicle nehrinin kudsiyetine inanmış, onun

“Allaha giden bir yol” olduğunu düşünmüş, on gözlü köprüden Dicleye

Yaradan’a ulaşmak üzere dilekçeler göndermiştir. [(11)(Şükran 2002:16)]

(Resim–3) Eğil Barajı- Foto: M.Yıldız (Resim–4) Fırat Nehri

5000 yıl önce Sümer ve Akad metinlerinde Dicle ve Fırat arasına “Subartu”

adı verilmişti. Anlamı “iki ırmak arası” idi ve buraya yerleşmiş halka da

Subaru denirdi. Yukarı Dicle boylarının ilk medeni halkı Subaru’lardan

sayılan halk Hurriler’dir. [(12) (Özgen 2004:)]

Dicle ve Fırat nehirleri ve onlara bağlı kolları üzerinde binlerce yüzyıllık

tarihe şahitlik eden ve hâlen dimdik ayakta duran ve günümüzde de

hizmet veren birçok tarihi köprü mevcuttur. Bunlardan en önemlilerinden

birkaçını zikredecek olursak; Dicle Nehri üzerindeki Köprü, kitabesinden

Page 166: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

164

anlaşılacağı üzere Mervanoğlu devrinde

Diyarbakır hükümdarı Nizamüddevle Nasr tarafından H. 457 (M. 1065) tarihinde yaptırılmış

olan Ongözlü Köprü,(Resim–5) Diyarbakır-

Batman karayolu üzerinde, iki ilin sınırında,

Batman Çayı üzerinde yer alan muhteşem bir

Artuklu eseri olan ve kitabesinden, 1147–1148

tarihinde Artukluoğullarından Timurtaş Bin İlgazi tarafından yapıldığı anlaşılan ve -bana

göre yerli Mostar Köprüsü - olan Malabadi Köprüsü’dür.(Resim–6) Bu köprü hakkında A.

Gabriel şu bilgileri vermektedir:

(Resim-5) Ongözlü köprü kuzeyden bakış- foto: M.Yıldız

“...Modern statik hesabının olmadığı bir devirde

bu açıklıkta o zaman için böyle bir eser hayranlık

ve takdiri muciptir. Ayasofya Cami’sinin kubbesi,

köprünün altına rahatlıkla girebilmektedir.

Balkanlar’da, Anadolu’da Orta Doğu’da bu

açıklıkta, bu yaşta başka köprü yoktur.” (Vikipedi)

(Resim-6) Malabadi Köprüsü-foto: M.Yıldız

On Gözlü Köprü Diyarbakır’ın eski Silvan

yolu üzerinde, Kırklar Dağının eteğinde Dicle

Nehrinin üzerindedir. On tane kemeri olduğu

için de Ongözlü köprü denmektedir. Diyarbakır’ın

geçmişinden geleceğine de ışık tutan bu köprü

üzerinde toplanan ve oradan, kutsal sayılan ve

halk tarafından “Allah ‘a giden yol” olduğuna

inanılan Dicle nehrine, her yıl Kurban Bayramı

akşamı Diyarbakır’lı kadın ve genç kızlar daha

önceden hazırladıkları yazılı dilekçelerini dualar

okuyarak atarlar. Böylece dileklerinin kabul

olacağına inanırlar. [(13) www.yaziyaz.com/)] Bu

inanış Ermenilerde de vardır. [(14) Diken 200:73]

(Resim–7)Ongözlü köprü güney cepheden- foto: M.Yıldız

(Resim–8)Dicle ilçesi girişte eski ve yeni köprü

(Resim–9)Ongözlü Köprü’den Dicle- foto: M.Yıldız “On

gözlü köprüye bayram akşamı, Yazardık dilekçe, atardık

gamı Sular götürürdü çile, encamı” (Mevlüt Mergen)

Page 167: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

165

İnsanlar; barış içinde, anaların ağlamadığı mutlu ve huzur dolu güzel günler

gördüğü sürece de, üzerine dileklerini yazdıkları kâğıtları her Kurban

Bayramı’nın akşamlarında, Kırklar Dağı eteğindeki, On Gözlü Köprü’den

ümit dolu bir yürekle Dicle’ye atmaya devam edeceklerdir. Çocuğu

olmayan çiftler çocuk, onulmaz dermansız dertlere maruz kalan hastalar

şifa, sevgililer aşkına kavuşmayı dileyecekler. Ak kâğıtlar, ak dilekler içten

gelen samimi dualarla ay aydını gecelerde, Dicle’nin daima coşkun akan

sularına hep karışacaktır. (Resim–7, 9) [(15)(www.anadoluguvercin.com)]

Bu dilek yazma ritüeli ile ilgili bir hatırasını araştırmacı- yazar Ş. Diken’den

şöyle anlatıyor:

“Şimdi yaşamayan eski bir komşumuzun anlattıklarıdır. Artık yaşı epeyce

geçkin bir Diyarbekir kadını, eve her gece alkollü ve geç gelen kocasını Allah’a

şikâyet etmek için bir bayramın arefe akşamı, yanında değer verdiği Ermeni

bir komşusu ile birlikte Dicle nehrine Ongözlü köprünün üzerine giderler.

Müslüman olan ve kocası ayyaş kadının okuma yazması da olmadığından

ricası üzerine Allah’a dilekçesini bir Ermeni komşusu yazar. Doğal olarak

Ermeni komşu dilekçeyi en iyi bildiği kendi diliyle, Ermenice yazar. Müslüman

komşu itiraz edecek olur. Ermeninin cevabı hazırdır. “Fark etmez komşum.

Allah hepimizin Allahı’dır. Yalnız Müslümanların Allah’ı değildir. Bizim dilimizi

de anlar. Önemli olan derdini anlatmak. Hangi dilde olursa olsun Allah için

fark etmez.” der. Sonuç ne mi olmuş. Dilekçe kabul edilmiş ki her gün evine

geç giden ayyaş koca, sanırsın ki evliya, evinin erkeği olmuş.” [(16) (Diken 2003:

73)]

Dicle ve Fıratın Kısa Bir EtimolojisiMu’cem-ül Buldan’da Fırat adının Arapçada “tatlı su” anlamına geldiği

yazılıdır. Zend dilinde “geniş” İbranicede “çiçek” ya da “yayılma” anlamına

gelir. [(17)(Şemseddin Sami)]

Batı dillerinde Fırat nehri, “Euphrates” olarak geçer. “Euphrates” adı

Yunanca’dan gelen bir kelimedir. İsmin asıl kaynağı konusunda çeşitli

görüşler bulunmaktadır:

Eski Farsça’daki Ufratu ve Akad dilindeki Purattu ‘dur. Eski Farsça’daki

sözcüğün Avesta Farsça’sında geçen “huperethua” (geçmesi kolay) olduğu

tahmin edilmektedir. Arapça tasasızlık, rahatlık anlamında “ferahat”

Page 168: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

166

kelimesinden gelmektedir. Kürtçe’deki “Fere”,

“Ra” ve “Hat” kelimelerinden gelmektedir.

İki tane “re” olduğu için teki telaffuz edilmez,

dolayısıyla Ferehat “Geniş akan su” anlamına

gelmektedir. Zamanla kısaltılmış şekli ile

“Fırat” adını almıştır.

Fırat; Akadca’da “Pu-rat-tu”, Sümercede

“Buranun” olarak geçmektedir. Kelimenin Hint-

Avrupa kökenli olmadığı, Akadca ve Sümerceden

kaynaklandığı, Eski Farsça ve Farsçadan diğer

dillere geçtiği görüşü ağırlık kazanmaktadır. [(18) www.diyadinnet.com/]

Sabiliğe göre Dicle, Fırat, Ürdün ve benzeri

nehirler hayat suyu olarak nitelenen kutsal

sulardır. Bu nehirler, ilahi âlemle yeryüzü

arasında bir köprü vazifesi görmektedir. (19)

(Franzman 36/158; Gündüz 2004:616) Sümerce

Dicle Tig-gal (Uluırmak) adını taşır. [(20)(Diken

2003:70)]

Dicle’nin ilk adı “İdigna” yahut “Idignou” idi.

Semitler “İdigla” ya çevirdiler. Zamanla sözcük

“İdiklât” tan “tıklat” a döndü. İbranîce de

“Hiddegel” oldu. Persler Dicle’ye “Ok” anlamına

gelen “Tiygr” adını verdilerse de, Araplarda

ırmağın ilk Semitçesi “Dicla” olarak yaşadı.

Dicle için, A. Parrot; “Doğudan Asurya’ya

akar” diye tercüme yapar. Louis Segond’un,

İbranîce’den tercümesinde ise: “Doğudan

Asurya’ya akar” denir.

Fırat adı, Akkadça “Ulu Irmak”, yahut “Yüksek

Kıyılı Irmak” anlamına gelen: “Puranunu” iken,

Kaldeenler “Purat”, sonra “Puratou” oldu. [(21)

Kıvılcımlı, www.dikine.nt)]

Sabiilkte Sümer ve Asurlularda Dicle ve FıratSümerlerde Dicle ve Fırat kutsaldı. Sümer baş

tanrısı Enki ‘Dicle ve Fırat’ı ışıldayan sularla

doldurur ve sonra ırmakları balıklarla doldurur.

[(22) (Kramer 2002:125,127,366.)] Sümer

tabletlerinde Yaratılış anlatılırken;

(Resim–10) Hz. Elyesa Peygamberin kabri önünde dua

eden insanlar

‘Gök ve yer çift olarak yaratıldığı zaman

Ana tanrıça İnsana şekil verdiği zaman

Yerler düzenlendiği, toprak yerleştiği zaman

Gök ahenk içinde hareket ettiği zaman

Nehirler ve kanallar, düz bir çizgi gibi aktığı zaman

Dicle ve Fırat nehirleri kıyılarını doldurduğu zaman

Başka bir tablette

Gök yerden yarıldıktan sonra

Yer gökten ayrıldıktan sonra

İnsanın adı konduktan sonra

denmektedir.

Yine Sümer tabletlerinde Tanrı Enki:

‘Dicle’yi saçılan sularla doldurdu

Dicle’ye neşe getirdi’

Page 169: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

167

(Resim–11) Hz. Elyesa Peygamberin kabri: Foto: M.Yıldız

‘Dikildi Fırat’ın kıyısına

Ağaç beslendi Fırat’ın sularıyla’ [(23) (Çığ, 2007: 53, 54, 73,105)]

Eğil ilçesi Peygamberler Diyarıdır ve aynı zamanda Asurluların

ikametgâhıdır. Eğil, Dicle nehir yanında kurulmuş bir ilçedir ve peygamber

mezarları da bunun yanındadır. (Resim–10-11) Muhatapları Asurlular da

buradadır. Asur kabartmalarından Asurluların Dicle nehrini taşımacılıkta

kullandığını öğreniyoruz. [(24) Layard 2000: 501]

Kimi İsrail peygamberlerinin Diyarbakır ve çevresinde gelmesi bazılarının

kabirlerinin bazılarının da makamlarının bulunması Yahudilerin Asurlular

döneminde sürgün yıllarını bu coğrafyada geçirmiş olmalarından dolayıdır.

Yoksa Yahudiler buraları hiçbir zaman yurtları olarak görmemişlerdir.

Yahudilerde bulunan kutsal topraklara Kudüs’e (Arz-ı Mev’ud’a) dönme

arzularını hiçbir zaman silememiştir. Nitekim sürgünden sonra tekrar

Filistin’e dönmüşlerdir.

İlahi Dinlerde Dicle ve Fırat Nehirleri Tevrat’ta Dicle ve FıratFırat ve Dicle üç din açısından kutsaldır ve cennetten çıktığı ifade edilen

nehirlerdendir.

Musevîlerin kutsal kitabı Tevrat’ta bugün Türkiye sınırları içinde bulunan

birçok yerin ismi geçmektedir. Bu yerlerin başında Dicle ve Fırat nehirleri

gelmektedir. Tevrat’a göre, Tanrı Âdem’i yarattıktan sonra “doğuya doğru

Aden’de” bahçe yaratmış ve Âdem’i buraya yerleştirmiştir. Buradan bir

ırmak çıkmış ve daha sonra bu ırmak dört kola ayrılmıştır. Bu dört koldan

ikisi Dicle ve Fırat’tır. Dicle ve Fırat nehirleri kaynaklarını Doğu Anadolu

Page 170: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

168

bölgesinden alan iki akarsuyumuzdur. Bu iki

nehrin bulunduğu bölge Musevîler açısından

kutsaldır. [(25)(Yenipınar 2002, sayı 29.)] Bu

kutsallığın sebebi kanaatimizce, Musevilerin

ilk sürgün yıllarını Asurluların ülkesinde

geçirmiş olmalarıdır. Hz. İbrahim, Hz. Lut,

Hz. Yunus, Hz. Eyyub hep bu bölgeden neşet

etmiş peygamberlerdir. Bu dönemde Allah

onların içlerinden Ezra (Üzeyir) Danyal, Zülkifl

ve Elyesa vb. gibi bir takım peygamberlerle,

sürgün yıllarında Yahudileri teselli ve irşad

etmişler, onları sürgünden kurtararak tekrar

“Arz-ı Mev’ud” olan Filistin topraklarına yani

Kudüs’e dönmüşlerdir. Bu bölgenin Yahudilerle

doğrudan ilgisi olmamasına rağmen esaret

yıllarını buralarda geçirdikleri için ilgi duymaları

gayet normaldir.

Tevratta

Tekvin:2: 14 “Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir,

Asur’un doğu yönüne bakıyor ve dördüncü nehir

ise Fırat’tır.” denmektedir.

Dicle ve Fırat’ın çok önemli iki nehir olduğu da

Peygamberimizin hadislerinde [(26)(Ayrıntı için

bakınız)] geçmektedir. Dicle ve Fırat Nehirleri ve

arasında kalan bölge Tevratta (Aden Bahçesi)

olarak geçer. [(27) (Tekvin) 2: 13)]

Tekvin 2: 8–14 şu şekilde devam eder ve Âdem’in

yaşadığı ortamı ve yeri tarif eder. “Ve RAB Allah

şarka (doğuya) doğru Aden’de (Aden: zevk) bir

bahçe dikti ve yaptığı adamı oraya koydu. Ve

RAB Allah görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan

her ağacı ve bahçenin ortasında hayat ağacını

ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi.

Ve bahçeyi sulamak için Aden’den bir ırmak çıktı

ve oradan bölündü ve dört kol oldu. Birinin adı

Pişon’dur; kendisinde altın olan bütün Havila

diyarını kuşatır ve bu diyarın altını iyidir; orada

ak günnük ve akik taşı vardır. Ve ikinci ırmağın

adı Gihon’dur; bütün Kuş ilini kuşatan odur ve

üçüncü ırmağın adı Dicle’dir; Aşur’un önünden

akan odur ve dördüncü ırmak Fırat’tır ve RAB

Allah adamı aldı, baksın ve onu korusun diye

Aden bahçesine koydu.

Bu bilgiler İslam kaynaklarında verilen

bilgilerle çelişmektedir. Hz. Âdem ve Havva’nın

buluştukları ilk yer Hicaz bölgesinde günümüzde

hacıların Haccın bir rüknü olarak toplandıkları

ve vakfe yaptıkları yer olan ARAFAT dağıdır. Nuh

Tufanı öncesinde ilk insanlık ve çekirdek aile ve

toplum buradan etrafa yayılmıştır. Bahse konu

olan şeyleri Nuh Tufanından sonraki gelişmeler

olarak anlamak lazımdır.

Hıristiyan Kaynaklarında DicleErmeni Hıristiyanlarının anlayısına göre ‘Âdem

ile Havva’nın cennetten kovulduktan sonra ilk

defa ayak bastıkları topraklar Dicle kıyılarıdır.

Çoluk çocuk elbirliğiyle bir şehir kurup Âdem’in

dem’ini de ters çevirerek adını Amed koymuşlar.

Bağlar semtinde, o zamanlar Âdem’in bağları

varmış ve şarap yaparmış. [(28)(Margosyan

2003:106)]

Hz. Âdem ve Havva yeryüzüne inince Hz.

Âdem, Havva’nın Dicle nehrinde 40 gün bir

taş üzerinde oturmasını tavsiye etmiştir.

Yasak ağaçtan meyve yemeleri dolayısıyla

dudaklarının kirlendiği inancıyla Hz. Havva Dicle

nehrine girmiştir. Hz. Mikail, bazı tohumlar

getirerek, onları ekip biçmelerini sağlamıştır.

[(29) (Sparks1984:148.152;Erdem 1993:107)]

Page 171: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

169

Bu tohum ise orijinal olarak yetiştiği ilk yer Diyarbakır’ın yanındaki

Karacadağ’dır. Jason Ryal Boston unıversity, Master of liberal arts. 2003.

makalesinden alıntı şöyledir:

“Origins of Agricultures.pages 11 wheat was cultivated in a 20 square

kilometer area near the Karacadag Mountains which lies on the border Turkey

and IraqThey estimate that this took place 8000 yeras ago or 6000 BC.”

Bu buğday arkeolojik olarak ilk buğday olup Einkorn buğdayı ismini alır.

Biyogenetik çalışmalarında bilim adamları bunu alarak bu tohumlar

üzerinde genetik çalışmalar yapmaktadırlar.

İncil’de kıyamet alametlerinin anlatıldığı bölümde kıyametin de Dicle Fırat

arasındaki Bölgede yani Mezopotamyada kopacağı ifade edilmektedir. [(30)

www.hristiyanforum.com] Bu olaya yaklaşık bir İslami yorum şu şekildedir:

“Fırat ile Dicle arasında Zevra denen bir şehir olacak. Orada büyük bir savaş

olacak. Kadınlar esir edilecek, erkekler ise, koyun kesilir gibi boğazlanacak.”[(31)

(El-Muttakî 5/38)]

Hadislerde Dicle ve Fırat Nehirleriİbn-i Abbas’dan: Peygamberimiz (s.a.s) mealen şöyle buyurmuşlar: “Yüce

Allah yeryüzüne beş nehir indirmiştir. Bunlar Seyhun, Ceyhun, Dicle, Fırat

ve Nil’dir. Allah (c.c) bu nehirleri Cennet kaynaklarından en alt kaynaktan

Cebrail (a.s) vasıtasıyla yeryüzüne indirmiştir.” [(32)(Çiçek, Tezkiret’ül Kurtubi

2007:142,524)]

Resulullah buyurdu ki: (1) “Fırat Nehri’nin suyu çekilip (2) altından bir dağ

meydana çıkmadıkça kıyamet kopmaz...” (Buhari-Müslim)

(1) Fırat Nehri’nin suyunun çekilip... : Suyuti’nin kitabında bu hadis

“suyun durdurulması” olarak geçmektedir. Gerçekten de Keban Barajı,

Fırat Nehri’nin suyunu durdurarak kesmiştir. Dolayısı ile de Fırat nehrinin

suyu barajlar dolayısı ile azalmıştır.

(2) “Altın”dan bir dağ meydana çıkmadıkça...: Yapılan baraj sayesinde;

elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide kullanılarak toprağın

veriminin artması ve ulaşım kolaylığının sağlanması gibi sebeplerle,

buradaki topraklar “altın” gibi kıymetli hâle gelmiştir.

Keban barajı ve Fırat Nehri üzerine sonradan kurulan diğer barajlar,

Page 172: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

170

betondan dev birer dağı andırmaktadır. Bu

barajlardan (hadis-i şerifteki benzetmeye göre

dağdan) altın değerinde servet dökülmektedir.

Dolayısıyla barajlar “altından bir dağ” özelliği

kazanmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir) [(33)(

http://www.hazretiisagelecek.com)]

Resullulah (s.a.s) buyurdu ki: Fırat Nehrinin suyu

çekilip altından bir dağ çıkmadıkça kıyamet

kopmaz. Bu hazine üzerine kıtal vukua gelir,

her yüzden 99’u ölür. Kıtale iştirak eden her kişi

“yalnız ben kurtulacağım” diye ümitlenir. (Buhari-

Müslim)

“Fırat nehrinin suyu çekilip altından bir dağ

ortaya çıkmadıkça kıyamet kopmaz”, bu dağ

Fırat nehrine inşa edilen 210 metre devasa

büyüklükte bir inşaat olan baraj olabilir. Fırat

nehrinin sularını durduran dağ odur.

12: Diyarbakır Çüngüş ilçesinde Fırat üzerinde Karakaya

Barajı

Fırat nehrinin zenginliği yalnız bununla bitmiyor.

Sular çekildiğinde gözle görülecek şekilde

altın madenleri ortaya çıkabilir. Kıtal Vukuu’da

buna işarettir, kıtal vukuu insanların ölümüne

neden olan kavga demektir, Türkiye’nin verdiği

terörizmimle mücadelede buna işaret olabilir.

Allahu a’lem. Corc Bush, Fırat nehrini hayal

ettiğini söylemişti.[(34)forum.turksestudent.nl)]

Nitekim Irak, ABD tarafından Saddam bahane

edilerek işgal edildi. Sürekli olarak ülkemiz içinde

faaliyet gösteren Marksist ve Din görünümlü

terör örgütleri kurarak ve kurdurularak onlar

“dahili ve harici bedhahlar tarafından”

desteklendi durdu. Bir düşünürümüzün

tespitleri içinde “eskiden sadece hariçten gelen

tehdit ve tehlikelere mukavemet kolayken şimdi

kurt gövdenin içine girdi. Mukavemet zorlaştı. Can

damarını kemiren azılı düşmanını, kanını emen

hasımlarını, dost zanneden” meselenin içyüzünü

bilemeyen ve cahil bırakılmış insanlardan destek

gördü. Toplumun basireti bağlandı, körleşti.

Dicle Nehri Diyarbakır ilinin ortasından geçer.

Fırat Nehri ise il sınırlarını oluşturarak, Çermik

ve Çüngüş kazalarına katkıda bulunur. Diyarbakır

nehirleri denince her ne hikmetse Fırat akla

gelmiyor. (Resim–12) Resim- Yukarıda suyun

durdurulduğu yer olarak Diyarbakır Çüngüş’teki

Karakaya barajı akla getirilebilir. Bunun yanında

Diyarbakır çevresinde de kıtal yani terör

hadiseleri olmuştur. Yer yer de olmaktadır.

Fırat Nehri ve Dicle NehriÇağın müfessiri Fırat ve Dicle nehirleri hakkında

özetle şöyle çağdaş bir yorum getirmektedir:

Kongo havzasındaki Kamer Dağından çıkan

Kutsal Nil Nehri Afrika’nın, Dicle’nin en mühim

bir kolu Van Vilâyeti’nden Müküs Nahiyesi’nden,

bir kayanın mağarasından çıkıyor.

Fırat’ın da mühim bir şubesi, Diyadin

taraflarında bir dağın eteğinden çıkıyor. Dicle

ve Fırat nehirlerinin denizlere taşıdığı sulara

bakınca insanda şu kanaat hâsıl olmaktadır.

Böyle büyük ırmakların menbaları hakiki

anlamda bu küçücük dağlar olamaz. Çünkü bu

dağların hepsi konik bir havuz olsalar o büyük

Page 173: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

171

nehirlerin, debisi yüksek bir surette su seviye ve dengesi bozulmadan

sürekli olarak akmaya ancak birkaç ay dayanılabilirler. Büyük harcama ve

masraflara karşı, en çok yağmur aldığı zamanlarda dahi toprağın ancak

bir metre altına kadar nüfuz edebilen yağmurlar hiçbir zaman Dicle’nin,

Fırat’ın, Nil’in –bazı rivayetlerde Seyhan ve Ceyhan- Seyhun ve Ceyhun’un

taşıdığı suya yeterli kaynak ve varidat olamaz. Buradan da anlaşılıyor ki

bu nehirlerin menbalarından kaynamaları; sıradan, doğal ve tesadüfî bir

iş olması asla mümkün değildir. Bu olsa olsa, Cenab-ı Hakk onları, pek

harika bir surette sırf gayb hazinesinden akıttırıyor olabilir. Yine devamla

duygusal ve romantik bir ifade ile değerlendirmesini tamamlamaktadır:

İşte, bu sırra işareten bu manayı ifade için hadiste rivayet ediliyor ki: “O üç

nehrin her birine Cennetten birer katre, damla her vakit damlıyor ve ondan

bereketlidirler.”[(35)el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd; el-Münâvî, Feyzu’l-kadîr)]

Hem bir rivayette denilmiş ki: “Şu üç nehrin menbaları, Cennettendir.” [(36)

Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil nehirleri için bkz)]

Dicle ve Fıratın Suları KuruyacaktırAtatürk barajına su tutulması ile Fırat’ın sularının kuruması veya azalması,

bundan bin dört yüz küsür sene evvel Peygamber Efendimizin buyurduğu

veciz bir o kadar da mucize sayılabilecek şu mübarek sözlerini hatıra

getiriyor: “Fırat nehri kuruyacaktır. Yerinden altından bir dağ çıkacaktır.

Herkesin gözü onda olacak ondan nasiplenmeye çalışacaktır. Aklı olan ona

koşmasın” [(37)(Müslim, Kitab’ül-Fiten)]

Yine Buhari’de Ebû Hureyre (r.a)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte de

“Fırat (nehrinin suyu çekilerek) kıymetli altın hazinesini açıklaması zamanı

yaklaşıyor. Her kim o zaman orada bulunursa, ondan bir şeyi alma(ya

uğraşma)sın!” [(38)(Buhari Tecridi Sarih c. 12/ s.305)]

Bu hadisler üzerinde bugüne kadar çeşitli yorumlar yapıldı. İsabet derecesini

zaman gösterecek. Gaybı ancak Allah bilir. Biz burada meselenin mahiyetini

açıklayabilmek için farklı bir yorum getirmeye çalışacağız. Şöyle ki:

GAP projesi neticesi itibariyle, bugüne kadar türlü entrikalarla sömürmeye

alışmış “zahirde dost, batında düşman” batılı dostlarımızın iştahını

kabartmaktadır. O yüzden bu bölgenin istikrarını bozmak için terörist

faaliyetleri el altından desteklemişler, kardeş kavgaları çıkarmışlar, ülke

huzurunu bozmuşlardır. Enerjimizi terörle mücadeleye harcatmak suretiyle

Ülkemiz ekonomisine önemli bir katkı sağlayacak olan GAP’tan istifadesini

Page 174: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

172

engellemiş olacaklardı.

Onların arzusu kendilerine daima muhtaç

olan, sözde bir devletçik veya devletçikler

kurdurarak ülkemizi bölmek suretiyle lokmayı

küçültmeye çalışmaktadırlar. Her zaman için

büyük lokma olan bir Türkiye’yi bölgemizde

istememektedirler.

Bunun yanında, Siyonizmin Diyarbakır’a kadar

uzanan “arz-ı mev’ud” (vaat edilmiş kutsal

topraklar) hülyasının Sam Amca tarafından

uygulamaya konulması, Irak’ın işgal edilmesi

bölünmeye çalışılması ve bunda kısmen de

muvaffak olmaları, bunun yanında devreye

giren silah tüccarları ürettikleri silahları satmak,

Dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip

olan bölgemizin kontrollerini ve uyuşturucu

ticaretinin güzergâhı olan yolları ellerinde

tutabilmek için bölgeye koşanları içinden

çıkılmaz bir kaosa sürükleyecektir ve bu savaşın

da galibi olmayacaktır. Bütün bu kavgalar

sadece Dicle ve Fırat’ın suları için değil mi?!

Musul ve Kerkük petrolleri için değil mi?

İşte bu bağlamda Nebiler Nebisi Resul-i Ekrem

Efendimiz’in (s.a.s) o mucizevî altın tavsiyesi

aklımıza gelmektedir: “Aklı Olan Oraya Koşmasın!”

SONUÇÜlkemize, siyasetçilerimize, halkımıza ve

komşularımıza düşen şey Siyonist oyunlara

gelmeden, onların kurdukları tuzaklara

takılmadan, her türlü yabancı telkinlere

aldırmadan akl-ı selimle hareket etmektir.

“Tasada kıvançta” asırlar boyu beraber

olduğumuz iman kardeşlerimizin doğu ve

güneydoğu insanımızın muhtaç olduğu sevgi ve

şefkatle olaylara yaklaşılmalıdır.

Bütün bu yaşadıklarımızın dış ve içteki hainlerin

bir tuzağı olduğu; her türlü kitle iletişim

araçları ile halkımıza anlatılmalıdır. Ensar ile

Muhacir arasındaki kardeşlik gibi bir kardeşlik

seferberliği ilan edilmeli ki bu gailelerin

hakkından üstesinden gelinebilmelidir.

Samimane din unsurundan istifade edilmelidir.

[(39) Yıldız 1990)] Halkı şefkatle kucaklarken,

devlet halkının güvenini kazanmalı karşılıklı

güven bunalımı ortadan kaldırılmalıdır.

Kangren olmuş uzvun kesilmesi nasıl ki

vücudun kurtarılması için lazımdır. Aynen

öyle de anarşiste ve haine karşı da gereken

ders verilmelidir. Halkın provake edilerek

karıştırıldığı hadiselerin üzerine kırıcı değil –

Arapların “el-Kuvvet’ün-Naîme” dedikleri

“yumuşak bir kuvvetle” gidilmelidir. Topuzla

değil Nurla gidilmeli. Hepimiz biliriz ki “nur okşar, topuz ise kaçırır.”

Doğu ve Güneydoğu üzerinde bu güne kadar

uygulanan yanlış politikalar bir daha yeniden

gözden geçirilmeli ve hatalardan dönülmelidir.

Özellikle hükümetin açılım politikası bölgemiz

için önemli bir fırsattır. Bu fırsat kaçırılmamalı

ve sabote edilmesine de fırsat verilmemelidir.

Açılım politikasının tüm eksikliklerine rağmen

yanında olmalıyız. Bu tarihi bir fırsattır.

Son zamanlarda devletin dış politikasının

gerilimden ziyade komşularımızla sıfır problem,

kalıcı işbirliği ticari ekonomik ve kültürel

ilişkilerimiz içte de dışta da barışa endekslenmesi

düşmanları korku ve telaşa sürüklemiş içte

ve dışta provakatif faaliyetlerini yaz mevsimi

ile birlikte arttırmaya başlamışlardır. Son

birkaç hafta içinde yaşadıklarımız bunun bariz

Page 175: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

173

örneklerinden sadece bazılarıdır. Ülke olarak bölgemizde güçlü ve her

açıdan istikrarlı olmamız hain ve işbirlikçilere korku verirken dostlarımıza

da güven verecektir.

1993–94 öğretim yılında bulunduğum Âzerbaycan’da, bir Azeri dostumun,

özel bir Nevruz akşamında “Nevruz ve Semeni honçası” [(40) (Yıldız

M.,Dünden Bugüne Kafkasya: 2006:303) ile süslediği masasında sohbet

ederken söylediği şu sözlerini hiç unutamıyorum. Ki o tarihlerde ülkemizde

devletin zirvesinde yaşanan bazı çelişkili politikalardan kısır çekişmelerden

duyduğu rahatsızlık üzerine şöyle demişti: “Türkiye’de neler oluyor Osmanlı? Valla Türkiye ne kadar istikrarlı ve güçlü olursa “ahı biz burada (Âzerbaycan’da) özümüzü daha çok güvende hissedirik..” Aksini

söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Evet, bu cümlelerin arkasında Bosna-

Hersek vardır, Kafkasya vardır, Azerbaycan vardır, Karabağ vardır, tüm Türkî

Cumhuriyetler vardır. Kan ağlayan Afganistan vardır, Irak vardır, Suriye

vardır, Ürdün Mısır vardır, Filistin vardır, Gazze vardır, Lübnan vardır, Libya

Tunus Cezayir vardır. Hülasa tüm Kadim Osmanlı Coğrafyası var.. Bütün

İslam âlemi vardır.

Biz ülke olarak bölgemizde barış istiyoruz. Kavga istemiyoruz. Bu arada

son zamanlarda hükümetin “komşularımızla sıfır problem” politikasını

isabetli bir dış politika olduğunu düşünüyoruz. Özellikle Rusya ve İran ile

yapılan anlaşmaları yerinde ve zamanında yapılmış anlaşmalar olarak

görüyoruz. Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” parolası bu politika ile

tam örtüşmektedir.

Kâinatın Efendisi’nin; çağları aşan bu altın öğütlerini barış çağrıları

mahiyetinde algılamalı ona göre de gereken tedbirleri alınmalı ve

kardeş kanı dökülmesine asla fırsat verilmemelidir. Bunun için birlik ve

beraberliğimizi pekiştirme bağlamında, her vatandaşımıza, tüm medya

gruplarına, siyasetçilerimize, basına, eli kalem tutan tüm aydınlarımıza,

sanatçılarımıza, bilim ve ilim adamlarına önemli görevler düşmektedir.

Asya’da uyanan devin ileride yapacağı daha büyük ve mühim işleri vardır.

Millet olarak Tarihi hasımlarımızla yaka paça olabilecek güce ulaştığımız

zamana kadar aktif sabırla enerji biriktirmeye devam edelim. Aramızdaki

“mozaik”e değil “Ebruya” sahip çıkalım. Zira mozaik dağılır parçalanır gider

ama Ebru bir çözelti değil karışımdır. Onu ayrıştıramazsınız. Türkiye olarak

biz asırların birikimiyle elde ettiğimiz İslam Medeniyetinin katkılarıyla

Page 176: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

174

oluşturduğumuz kültürel kimlikle ve “Müminler sadece kardeştirler. O hâlde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını bulun! Allah’a karşı gelmekten sakının ki O’nun merhametine nail olasınız.” [(41) (Hucurat 49/10)] İlahi fermanının

bilinciyle hareket ederek “Ebru’nun renkleri

olan Kürt ve Türk, Alevi-Sünni, sağcı-solcu tüm

bu ülkenin çocukları ve halkları olarak asırlardır

süren iman kardeşliğimize zarar verici tutum

ve davranışlardan uzak durmak suretiyle oyuna

gelmeyelim. Oyunları bozalım. Unutmayalım ki

başka Türkiye yok. O İslam’ın son karakoludur.

Birbirimize sabredelim. Zira sabırla koruk

helva olur. Ümitsizliğe düşmeyelim. “Şu

istikbal inkılabatı içinde en yüksek ve gür seda

milletimizin yani hepimizin sedası olacaktır.”

Sözlerimi çağın mütefekkirinin şu güzel

dizeleriyle bitirmek istiyorum: “Yakînim var ki İstikbal semavatı zemini Asya, bahem olur yed-i Beyzayı İslama.” Saygılarımla

FIRAT VE DİCLEDEN ÇEŞİTLİ MANZARALAR

Eğil Barajından çeşitli manzaralar

Kralkızı barajından sonra Dicle

Dicle ilçesi-Hani arasında Dicle nehri

Batman Çayında yeşil ördekler

Page 177: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

175

Malabadi Köprüsü- Foto: M.Yıldız

Malabadi köprüsü kuzey ve cepheden görüntüsü-Foto: M.Yıldız

On gözlü köprüden Dicle Nehri- Foto: M.Yıldız

Gazi Köşkünden Dicle Nehri- Foto: M.Yıldıız

Ongözlü Köprüden değişik görüntüler- Foto: M.Yıldız

Page 178: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

176

KAYNAKLAR1. YILDIZ, Muharrem; Fırat ve Dicle Üzerine

Mülahazalar, Yeni Nesil, 30 Mayıs 1990,

İstanbul 1990. .

2. BÜYÜKTİMUR Ömer; Kalemin Dili, Kürt

Kızına Atılan Laf, Diyarbakır Söz Gazetesi, 28

Ekim 2009 Çarşamba s.3, Diyarbakır 2009.

3. YILDIZ,M., a.g.mkl. İstanbul 1990.

4. YILDIZ, M. a.g.mkl. İstanbul 1990.

5. [http://www.webhatti.com] . http://www.

webhatti.com/cografya/60894-guneydogu-

anadolu- projesi-gap.html

6. [http://www.webhatti.com]http://www.

webhatti.com/cografya/60894-guneydogu-

anadolu-projesi-gap.html

7. T0SYALI, Melis; Anadolu’nun Dünyaya

Armağanı Hasankeyf, DSİ vakfı Su Dünyası

Dergisi Yıl: Aralık 2003 sayı: 5, s.57–58 DSİ

Vakfı yayınları İstanbul 2003.

8. KORKUSUZ, M. Şefik; Seyahatnamelerde

Diyarbekir, s. 33.

9. Tezkiret’ül-Kurtubi, s. 524.

10. Ravdat’ün-Naim.

11. ABAK, Şükran; Diyarbakır’da Ziyaret ve

Ziyaret yerleri, D.Ü, İlahiyat Fak. Lisans tezi,

Diyarbakır 2002 s.16.

12. Geniş bilgi için bak: ÖZGEN, Hasan;

Çekül vakfı. Taşlar ve Düşler Diyarbakır.

D. Büyükşehir Belediye Başkanlığı yay.

Diyarbakır 2004.

13. http://www.yaziyaz.com/

14. DİKEN, Şehmuz; Sırrını Surlarına Fısıldayan

Şehir, İletişim yay. Diyarbakır 2003, s.73.

15. SkyLife - Kasım 2005 http://www.

anadoluguvercin.com.

16. DİKEN, Şehmuz; Sırrını Surlarına Fısıldayan

Şehir Diyarbakır, İletişim yay. 2003 s.73

17. ŞEMSEDDİN SAMİ; Kamus’ul-A’lâm, İstanbul

1306/1889.

18. www.diyadinnet.com/

19. FRANZMAN,M; Living water mediating

element in mandaean myth and Ritual.

Numen.36.s:158; GÜNDÜZ, Şinasi; Urfa

Uluslararası Türk Dünyası İnanç Merkezleri

kongresi Bildirileri,Turksev yay. Ankara

2004, s.616.

20. DİKEN, Şehmuz; Sırrını Surlarına Fısıldayan

Şehir. Diyarbakır İletişim yay.2003.s:70.

21. KIVILCIMLI, Hikmet; Cennet Nedir.www.

dikine.nt.

22. KRAMER, Samuel Noah,Tarih Sümerde Başlar,

Kabalcı yay.İstanbul 2002.s.125,127,366.

23. ÇIĞ, Muazzez İlmiye, Uygarlığın Kökeni

Sümerliler-1. Kaynak yay.İst.2007.

s.53,54,73,105.

24. LAYARD, Austen Nenry, Ninova ve Kalıntıları.

Avesta yay.İstanbul 2000, s.501.

25. YENİPINAR, Uysal, İnanç Turizmi ve Anadolu,

Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi,

M. E. B. Yayımlar Dairesi Başkanlığı, Ankara

2002, sayı 29.

26. Dicle ve Fırat hikayesi için Ayrıntılı kaynakça

için bak: Tevrat, “Tekvin” bölümü, 2/13-14;

tecrid-i sarih, diyanet tercümesi, no:1551;

Buhari-Müslim, el-lü’lüü ve’l mercan, no:

103; buhari, bed’ü’l halk, 6; Menakıb-ı Ansar,

42; Eşribe, 12; Müslim, iman, no:164, cennet,

no:2839 ve diğer hadis kaynakları

27. Tevrat: Yaratılış (Tekvin) 2:13.

28. MARGOSYAN, Mıgırdıç; Biletimiz İstanbul’a

Kesildi. 5.Baskı Aras yay. İstanbul 2003

s.106.

29. SPARKS, H.F.D. The Apocrypial old

testament .Oxford.1984.pp.148.152;

ERDEM, Mustafa; Hazreti Âdem, Diyanet

yay. Ankara.1993.s.107.

Page 179: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

177

30. www.hristiyanforum.com

31. El Muttaki. Kenzul Ummal, Kitab-ul Kıyame, Kısm-ul Ef’al, 5/38.

32. ÇİÇEK, Z.A; Tezkiret’ül Kurtubi Diyarbakır 2007:142,524.; Tezkiret’ül

Kurtubi, s.524, Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü.Diyarbakır Söz

yay.2007. s.142.

33. http://www.hazretiisagelecek.com/signs/signs005.html

34. http://forum.turksestudent.nl/index.php?showtopic=6157&mode=thr

eaded

35. El-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd 1/55; el-Münâvî, Feyzu’l-kadîr 5/381.)]

36. Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil nehirleri için bkz)] Ahmed İbni Hanbel,

el-Müsned 2/260, 289, 440; el-Humeydî, el-Müsned 2/491. Dicle için

bkz.: el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd 1/55; el-Aclûnî, Keşfü’l-hafâ 1/565 (İbni

Hacer el-Mekkî’den naklen).

37. Müslim, Kitab’ül-Fiten.

38. Buhari Tecridi Sarih c. 12/ s.305.

39. YILDIZ, M., a.g.mkl. İstanbul 1990.

40. YILDIZ M.,Dünden Bugüne Kafkasya, Yitik hazine yayınları, ISBN:975-

00368-7-5 İstanbul 2006:303.

41. Kur’ân-ı Kerim, Hucurat 49/10.

Page 180: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

178

DİYARBAKIR’IN TARİHİ SULARI VE ÇEŞMELERİ

Page 181: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

179

Öğr.Gör.Aysel YILMAZYrd.Doç.Dr.Mine BARANDicle Üniversitesi

Mimarlık Fakültesi

[email protected]

[email protected]

ÖZETSusuz hayat mümkün değildir. Su, canlıların hayatlarını sürdürebilmeleri

için temel unsurlardan birisidir. “Anasır-ı erba” denilen dört unsurdan

(hava, su, toprak ve ateş) birisi de sudur.

Su, hayatın kendisidir. Gökyüzünü muhteşem bir tablo gibi yedi renge

boyayan su, yağmur olup, bütün canlılara varlığıyla hayat sunar. Su; renksiz,

kokusuz, elde bile tutulamayan şekilsiz bir maddedir ancak toprakta ve

soluduğumuz havada mevcut olan su, yerini başka hiçbir doğal veya yapay

maddenin dolduramayacağı bir kaynaktır.(1)

Sesiyle huzur, gücüyle enerji veren su; içmek, yiyecek üretmek ve sağlıklı

bir hayat için ilk insanlardan günümüze kadar gelen en temel ihtiyaçlardan

biri olmuştur. Suyla buluşmuş toprak, insanoğluna bütün cömertliğini

sunmuş, yaşamın ta kendisi olmuştur.

Suyla sadece insan nesilleri değil, medeniyetler de gelişmiştir. Tarih

kitaplarının yaprakları medeniyetlerin kurulması, gelişmesi ve hatta bazen

de yok olmasında suyun çok önemli bir rol oynadığını ve medeniyetlerin

hemen hemen hepsinin su kaynaklarının bulunduğu yerlerde kurulduğunu

yazmaktadır.

Suyun toplumumuzda ve kültürümüzde de çok büyük bir değeri vardır.

Binlerce yıllık tarihiyle geçmişiyle anılan Diyarbakır şehri su ve su yapılarıyla

da anılmaktadır Suya dair anlatacak çok hikâyesi olan şehirlerimizden

biridir Diyarbakır. Bu açıdan; büyülü, şifa veren, surlu kentin sırlı suyunu

anlatmak, bugün birçoğu yok olmuş, akmayan tarihi çeşmelerini anlatarak

yeniden hayat bulmalarını sağlamak,gelecek nesillere aktarabilmektir.

Diyarbakır’da Su ve Tarihçesi Diyarbakır’ın tarihinde suyun kaynağı ve su yapılarıyla ilgili yapılan

araştırmalar incelendiğinde; Diyarbakır sularının Sur İçi’ndeki kaynaklar

ve şehre dışarıdan getirtilen kaynaklar olmak üzere ikiye ayrıldığını

görmekteyiz. M.Akif Tütenk Kara Amid Dergisindeki makalesinde Sur

içi’nde Ayn-ı Zülal (Anzele, Balıklı), Ali Dede ve Kal’a suyu olmak üzere üç

kaynaktan bahsetmektedir. Dışarıdan getirtilen kaynakları ise üç ayrı

kaynak olarak belirtilmekle beraber dört kaynağın adını vurgulamıştır.

Page 182: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

180

Bunlar;

1.) Ulucami’in Payas suyu;

2.) Kaynar’dan getirilen İbrahim Bey suyu;

3.) Yine Payas’tan getirilen Özdemiroğlu Osman

Paşa suyu

4.) Kanunî Sultan Süleyman’ın emriyle 1538-

1541 yılları arasında Diyarbakır valiliği yapan

Bali Paşa’nın Gözeli köyünden getirttiği

Hamravat suyudur.

Ancak dışarıdan getirtilen bu kaynaklardan Ulu

Cami suyu, seyahatnamede bir diğer adı olan Ali

Pınar suyu olarak geçmektedir. Evliya Çelebi’de

ve diğer kaynaklarda Karacadağ yakınlarındaki

Gözeli köyünden getirtilen Hamravat suyu

hakkında bilgi bulabilmekteyiz.

Diyarbakır şehrini 1867 yılında ziyaret eden

Garden’a göre Hamravat suyu batı yönünden

ve çok uzak mesafelerden bir su yoluyla

gelmekte idi. Bu yol biribirine iyice geçmiş

ve çok muntazam yontulmuş taşlardan inşa

edilmiştir. Şehre yaklaşınca üçbuçuk ila dört

kadem genişliğinde bir kantara üzerinden geçer.

Bu kantara siyah volkanik taşlarla yapılmış ve

27 müstakil ayak üzerine oturmuştur. Birçok

yarı yuvarlak kemerler meydana getirir.

Rum(Urfa kapı) ve Dağ kapı arasından şehre

girer.Şehre 14 kilometre mesafede bulunan bu

suyun getirilmesi için yapılan künkler bugün

mühendislerin bile hayretle ifade ettikleri

biçimde yapılmıştır.

Son derece ince ve derin hesaplarla kaynağındaki.

irtifa seviyesini geçtiğini,tümsek olan yerlerden

su kaybı olmadan tünellerden geçirilerek

evlerin en üst katlarına ulaşabilecek şekilde

yapıldığı bilinmektedir. 1535 yılında şehre

gelen Kanuni kendi kesesinden 14 kilometre

uzaktaki gözeden, çifte toprak künkler ve 27

gözlü su kemeri ile Hamravat suyunu 1543’te

şehre getirtmiştir.

Ondokuzuncu yüzyılda en az beş defa tamir

gören Hamravat suyu Diyarbakır’ın birçok

çarşı, hamam, cami, mescid, medrese, çeşme

ve mahallelerdeki evlerine dağıtılmıştır.

Birçok hamam ve çeşmenin yapılış tarihlerine

bakıldığında hamravat suyunun şehre gelişinden

sonra olduğu söylenebilir.

Mustafa Akif Tütenk’in belirttiğine göre ise

birara başka kaynak suları Hamravat suyuna

karışmış, ancak 1930 yılında Diyarbakır valisi

Nizameddin Bey bu suyun demir borular

içine alınmasını sağlamış ve böylece başka

suların karışmasından kurtarmıştır. .(2) Ancak

bu durum kantaraların yıkılıp yok olmasına

neden olmuştur. Bu suyun Yeni kapı civarı

dışında Diyarbakır’ın tüm semtlerine vardığı

anlaşılmaktadır (Fotoğraf:1.2.3.4.)

Evliya Çelebi bu su için der ki; Eski bilginler,

hamravat suyu içine pamuk koyup ,sonra yine

kurutup tartmışlar. Sonra İstanbul’da Eski Saray

kapısı önündeki biricik çeşme suyundan ıslanıp

kuruyan pamuk ile Diyarbekir Hamravat Suyu’

pamukları beraber tartılmıştır. Hamravat Suyu

ile ıslatılan pamuk hafif gelmiştir. İşte bu su

bu kadar hafif bir sudur. Eğer ağır olsaydı ,acı

olup faydasız olurdu. Bu suyun safra ve balgam

söktürücü olduğu tecrübe ile ortaya konmuştur

demektedir.

Page 183: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

181

Fotoğraf:1 Kantaralar (1929) (Dr. Necat Satıcı arşivi)

Yine Payas Köyünden Ulu cami’e getirilen Payas Suyu anlaşıldığı kadarıyla

bu caminin ihtiyacını gideriyordu. Ancak Hamravat suyunun da bu caminin

ihtiyacını giderdiğini de bazı kaynaklardan öğrenmekteyiz. Payas Suyu

aynı zamanda Ulu cami ve Ali Pınarı adlarıyla da anılmaktadır.

Kale içindeki suların her ne kadar tarihlerini belirlemek mümkün değil ise

de anlaşıldığı kadarıyla İç-kale suyu çok eskilere dayanıp Diyarbakır’da

hüküm süren Artuklular bu suyu içine alan büyük bir havuzu İçkale’de

yaptırmışlardır. Bu su kale içindeki insanların , hayvanların , bahçe ve

değirmenlerin ihtiyaçlarına cevap verdiğine göre son derece büyük bir

kaynak olsa gerek. Evliya Çelebi İçkale’yi tasvir ederken bu suyuda şu

cümleler ile tasvir eder: “Bu iç-kalenin değirmenlerini çeviren su Tanrının

emriyle İçkale’de mevcut kayadan çıkar ve su değirmenlerini (asiyab) çevirir.

Bıyıklı Mehmed Paşa’nın sarayından geçer, demir bir kafes pencereden

kaleyi terk eder ve Fiskaya’dan aşağı döküldükten sonra taştan taşa kendini

vurup (Cennetteki) selsebil gibi Dicle nehrine akar. İçkale’nin bu kaynak

suyu (Cennetin) saf su tadını verir.

Evliya Çelebi’nin verdiği bu tasvir Matrakçı’nın eserindeki Âmid şehri

minyatürüne uyum sağlamaktadır( Resim1 )Bu minyatüre bakıldığında bir

kaynak suyunun İçkale’yi terkedip Dışkale’den nehre aktığını görürüz.(2)

(fotoğraf:1.2) Ancak Matrakçı’nın Dicle nehrini yanlış yönde çizdiğini göz

önünde bulundurursak Fiskaya’nın nerede olduğunu kestirememesini de

doğal karşılayabiliriz (Resim:1.)

Diğer taraftan bu suyun bir kolunun da Kanunî Sultan Süleyman’ın emriyle

Erba’ataş Havuzu yoluyla Tabanoğlu Mescidi’ne ve oradan da Nasuh

Paşa, Bıyıklı Mehmet Paşa, Arap Şeyh camilerine ve Yenikapı Hamamı’na

akıtıldığı söylenmektedir. (3)

Page 184: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

182

Fotoğraf:2Fiskayadan akan su

(Bir Zamanlar Diyarbekir)

Fotoğraf:3.Fiskaya Şelalesi(1932)

Fotoğraf:4.Kantaralar(1929)

Resim:1.Matrakçı Nasuh’tan Sur İçi Minyatürü

Fotoğraf.5.Günümüz Fiskaya ğörüntüsü

Şehir içi su kaynaklarından biride Çiftkapı’daki

Ayn-i Zülal (Anzele) suyudur. İçkale suyundan

daha büyük ve bol olup birçok camiin ihtiyacını

giderdikten sonra Sultan Suca Çeşmesi’ne

kadar varmaktadır. Sultan Suca Çeşmesi’nin bu

kaynaktan suyunu aldığı söylenmektedir.

Seyahatnamede Evliya Çelebi Anzele’nin

öyküsünü ironik bir anlatımla şöyle anlatmıştır.

Diyarbakır’ın 1950’lere kadar Sur içinde yaşadığı

düşünülür ve Anzele’nin de Sur içindeki üç su

kaynağından biri olduğu dikkate alınırsa Evliya

Çelebi’nin Seyahatnamesi’nin Diyarbakır’la

ilgili bölümündeki anlatımların önemi daha

net anlaşılır olur. Çelebi’nin sözlerini günümüz

Türkçesi’ne aktardığımızda ortaya şunlar

çıkıyor: “Balıklı, şehirde önemli bir kaynaktır.

Eski bir havuza akıp içinde binlerce çeşit balık

bulunur. Ama kimsecikler de avlamaya cesaret

edemezler. Bu balıkları avlamaya yeltenen

birkaç kişi felç olup ağızları ve burunları

eğilmiştir. (3)

Anzele’nin bir de garip hikayesi vardır. Şöyle ki;

Bağdat Fatihi Sultan Murad Han (1623-1640),

Bağdat’ı fethedip (1638) bir dolu insanın başını

ateşle traş ettiğinde bu balıklar kendiliğinden

yaralanıp havuz kan deryasına dönmüştür. Hatta

Bağdat fethinden sonra Murad Han Diyarbekir’e

gelip Şeyh Aziz Mahmud Urmevi’yi şehit edince

Balıklı havuzu kan ile dolmuştur. Bizzat Murad

Han bu Balıklı’daki kanı görüp şeyhi katlettiğine

pişman olunca, havuzun içinden dört adet iri

balığı tutturup solungaçlarına altın ve gümüş

küpeler geçirip azad ettirmiştir. İşte bu Balıklı,

ab-ı hayat bir sudur. Bir dolu insan soyu bu suda

yıkanıp humma ve cüzzam gibi hastalıklarından,

kırk gün yıkanarak ölümden kurtulmuşlardır.

Page 185: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

183

İşte bu suyun böyle bir su olduğu anlatılmıştır.(4) Bir zamanlar kadınların

çamaşır yıkayıp ,çocukların yüzdüğü bu yerden eser yok. Birçok insanın

us’unda hatıraların olduğu Anzele‘nin yeniden yaşatılacağı çalışmaları

bilgisini Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinden aldık. Koruma amaçlı

imar planlaması çalışmalarından birisi de; Diyarbakır Sur içindeki su

kaynaklarının yeniden düzenlenerek işlev kazandırma çalışmasıdır. Şu anda

itfaiye su dolum binası olarak kullanılan Anzele’nin suyunu açığa çıkararak

etrafını yeşillendirmek amaçlanmaktadır. Böylece Anzele’nin gözyaşları

dinmiş, çevresi sosyal yaşam alanlarına dönüştürülerek geçmişi geleceğe

aktarmış olacağız. Bir zamanlar olduğu gibi. (fotoğraf.6) (şekil.1.2)

Fotoğraf.6.Anzelede Şekil.1..Anzele havadan görüntü

çamaşır yıkayan kadınlar (Büyükşehir Belediye arşivi)

(Bir zamanlar Diyarbekir) (1939)

Şekil.2.Koruma amaçlı imar Fotoğraf.7.Erba’ataş Havuzu

planı Anzele bölgesi (Ş.Beysanoğlu 1990)

(B.Şehir Belediyesi)

Tarihi Diyarbakır ÇeşmeleriBazen yol kenarlarına,bazen sokakların başköşesine, bazen de tek başına,

insanların en çok uğradıkları yerlere yapılan çeşmeler. Bazen suyu çok,

bazen suyu az, bazen de kurumuş çeşmeler. Sessizliğin ve yalnızlığın

olduğu bir yerde sesi ile türkü söyleyen çeşmeler. Başında dertlerimizi,

kederlerimizi, hüzünlerimizi, neşe ve sevinçlerimizi paylaştığımız çeşmeler.

Küskünleri barıştıran, aşıkları buluşturan çeşmeler. Şarkılara, türkülere

konu olmuş, herkesin dostu olan çeşmeler. Sahipsiz, isimsiz çeşmeler.

Page 186: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

184

Çevresine serinlik vererek sıcak yaz gününü

unutturan çeşmeler.

Çeşmeler “Türk Kültürü” içinde önemli bir yer

tutar.

Bizim kültürümüzde çeşmeler, insana ve

diğer canlılara verilen değerin, önemin bir

göstergesidir. “Selçuklu ve Osmanlı Kültürü”

içinde, çeşmelerin çok büyük önemi vardır.

Türkler çeşmeden içilen suyun en büyük hayır

(sevap) olduğuna inanmışlardır. Şehirlerin

önemli noktalarına, ”Sebil Çeşmeler” yapılmıştır.

İnsanların bu çeşmelerden faydalanması

sağlanmıştır. Diyarbakır Sur içinde Osmanlı

döneminde yapılan bazı çeşmeler, mimari

yapısıyla hala birer sanat eseri olarak hizmet

vermektedir. ”Sebil” demek; bedava demektir.

Herkesin ücretsiz olarak yararlanması için

yapılan çeşmelere, su içilen yere de “sebil”

denmektedir.

Diyarbakır’da irili ufaklı çok sayıda çeşme

bulunmaktadır. Bu çeşmelerin büyük çoğunluğu

Osmanlı döneminde yapılmışlardır. Kanuni

Sultan Süleyman’ın Hamravat Kemeri ile şehre

su getirmesinden sonra şehirde çeşmeler

çoğalmıştır. Evliya Çelebi de şehrin sularının

Ayn-ı Ali Pınarı, İçkale kaynağı Suyu ve Ayn-ı

Şakkil-Acuz sularının şehrin su gereksinimini

karşıladığını belirtmiştir (3). Bu sulardan

ötürü Diyarbakır da su sıkıntısı çekilmemiş,

ayrıca evlerin içerisindeki avlularda havuzlar,

selsebiller ve su depoları yapılmıştır. 1290

tarihli Diyarbekir Vilayeti Salnamesi şehirde

130 çeşmenin bulunduğunu yazmaktadır.

Ancak günümüze bakıldığında bunlardan

çoğunun olmadığını görmekteyiz. Yapılan tespit

çalışmalarında tescilli ve de tescilsiz 34 tane

çeşme tespit edilebilmiştir. 26 tanesinin aktif

olmadığını, 4 tanesinin yarı aktif olduğunu,

4’ünün ise aktif olduğunu bu çalışmada tespit

ettik.

Diyarbakır çeşmeleri kendi başlarına bağımsız

(meydan çeşmesi) olanlar ile herhangi bir

yapının duvarına yapıştırılmış veya bir yapının

cephesine yerleştirilmiş çeşmeler olarak iki

ayrı gurupta toplanmışlardır. Yapı duvarına

yerleştirilmiş olanlarda namazgah ve konut

duvarı olarak ikiye ayrılmaktadır. Hemen

hemen her çeşmenin bir de kitabesi vardır. Bu

kitabede yaptıran kişi, yapıldığı yıl veya bir dua

olabilmektedir.

Diyarbakır Sur İçinde Tespit Edilen Çeşmelerden ÖrneklerDiyarbakır sur içi bölgesinde tespiti yapılan

çeşmelerin birçoğu suyu akmayan,yok olmaya

mahkum durumdadır. Suyu İçtikten sonra

Yarabbi Şükür deriz, yani suya şükür ederiz. Peki

çeşmelere hak ettiği saygıyı gösteriyor muyuz?

Elbette ki hayır. Sur içindeki çeşmelerin birçoğu

tahrip olmuş, özğünlügünü yitirmiş durumdadır.

Birçok çeşme suskun ve çaresiz. Sessizlik yerini

gözyaşına bırakmış durumdadır adeta.

Page 187: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

185

Hasırlı Mahallesi Bahçe 2. Sokak Arap Şeyh Cami (Aktif değil kitabesi var)

İç Kale Aslanlı Çeşme Meydan Çeşmesi (Aktif değil kitabesi yok)

Tespiti yapılmış aktif olmayan çeşmelerden ikisi

Tablo1.de gördüğümüz 2 no’ lu çeşmelerden Aslanlı Çeşme sur içindeki

meydan çeşmelerinden en özellikli olanıydı bir zamanlar. Diyarbakır’da

İçkale’de bulunan, halk arasında Aslanlı Çeşme olarak tanınan bu

çeşmenin kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı

bilinmemektedir. Çeşmenin musluk yerinde bir aslan başı vardır ve su

aslanın ağzından akmaktadır. Çeşme kesme taştan yapılmıştır. Çeşmenin

üst kısmında iki kısa beyaz sütun üzerine bir üçgen alınlık konulmuştur.

Bunun da çeşmeye sonradan eklendiği sanılmaktadır.

Bir zamanlar iki aslan başından su aktığı söyleniyor, ancak çeşmenin iki

aslanlı görüntülerine rastlayamadık. Yıllarca tek aslan başından suyunu

akıtarak etrafı serinletip, yaptırana da hayır duaları edilmiştir. Bugün ise

diğer aslanda yerinde değildir, Sanırız ki güvenlik gerekçesiyle diğer aslan

Diyarbakır müzesinde koruma altına alınmıştır.

Fotoğraf.8.Aslanlı Çeşme M.Baran(1990)

Page 188: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

186

Fotoğraf.9. Erba’ataş Havuzu (2010)

Tespiti yapılmış bir diğer çeşme ise Sahabe Sasa

Çeşmesi. Yarı aktif konumda olan çeşme 1994’

te onarım geçirmiştir Kitabenin üzerindeki

tarihin, onarım tarihi olduğu görülmektedir.

Cami Kebir Mahallesi Pirinççiler Sokak Sahabe Sasa

Çeşmesi (Yarı Aktif Yeni Kitabesi Var)

Tespiti yapılmış yarı aktif çeşmelerden Sahabe

Sasa Çeşmesi

Sahabe Sasa çeşmesine baktığımızda geniş bir

kemerin altında iki küçük niş ve iki metal musluk

bulunmaktadır. Muslukların altında ise suyun

toplandığı yalak kısmı mevcuttur. Çeşmenin

kemer kısmının başladığı iki uç noktada iki

konsol süsleme bulunmaktadır. Kesme bazalt

taştan yapılan çeşmede derzler çimento harcı

ile doldurulmuştur.(Şekil.3)

Şekil.3.Sahabe Sasa Çeşmesi Rölövesi

(A.Yılmaz, M.Akgül 2009)

Tespiti yapılmış bir başka çeşme ise, aktif

durumda olan Sultan Suca Çeşmesidir.(Tablo.3)

Page 189: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

187

Sultan Şuca Çeşmesi Hz. Ömer Cami Cami Duvar Bitişiği (Aktif Kitabesi Var)

Tespiti yapılmış aktif çeşmelerden Sultan Suca Çesmesi

Şekil.4.Sultan Suca Çesmesi Rölövesi(A.Yılmaz, M.Akgül 2009)

Çeşmenin kitabesine baktığımızda M 605 yılına tarihlenmektedir. Yan

yana üç adet kitabesi vardır. Sol taraftaki kitabe kısmen yok olmuştur. Her

kitabenin altında birer adet niş bulunmaktadır. Çeşme geniş bir kemerle

sınırlandırılmıştır. Yapı malzemesi kesme bazalt taştan yapılmıştır. Su tek

musluktan akmaktadır, Çeşmenin üzerindeki bitki örtüsü çeşmenin yapı

malzemesine zarar vererek tuzlanmaya neden olmaktadır. Bu açıdan biran

önce bitki örtüsünden temizlenmesi gerekmektedir. Bu çeşmenin suyunun

sur içindeki su kaynaklarından olan Anzele’den aldığı söylenmektedir.

(Şekil.4)

SONUÇDiyarbakır‘daki tarihi çeşmelerin dili olsaydı eğer kocaman bir ah işitilirdi

herhalde. Onların dili sesidir, yani suyun o huzur, serinlik veren sesi.

Çeşmeler sadece su gereksinimini karşılamaya yönelik yapılar olmayıp,

geleneksel mimaride kent içindeki mekân zenginliğine katkıda bulunan

sosyal ve fiziksel boyutlu mimari öğelerdir. Yani insanlar su ihtiyaçlarını

gidermek için mahalledeki çeşmenin başına geldiklerinde komşusuyla

karşılaşmış, orada dertlerini, kederlerini, neşe ve sevinçlerini paylaşma

imkanı bulmuşlardır. Çeşme başlarında ilk karşılaşmalar yaşanmış, ilk

aşklar burada olmuştur. Yani sosyal yaşam için önemli alanlar olmuştur

Page 190: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

188

çeşmeler. Bu Açıdan; Tarihî çevrelerdeki kamusal mekânlar da, tarihî doku ile birlikte ele alınmalıdır.

Meydanlar, parklar, çocuk oyun alanları, yaya yolları, çeşmeler ve kentsel donatı elemanları

kentlerin ayrılmaz parçalarıdır. Tarihî yapılar arasındaki açık ve yeşil alanlar; kentlerin dolu ve

boşluk oranının sağlanması, kişilerin rekreasyonel etkinliklerde bulunması, yeşil dokusuyla mikro

klima etkisi, kent siluetine katkısı, yapılar için fon oluşturması gibi birçok fonksiyona sahiptir. Bu tür

mekânlar korunmalıdır. Diyarbakır’daki tarihi çeşmelerin de yeni düzenlemelerle işlevlendirilmesi,

tarihî doku ile yarışmayacak, estetik ve fonksiyonel yönden uyum sağlayacak şekilde yeniden aktif

hale gelecek nitelikte olmalıdır. Diyarbakır sur içi koruma amaçlı imar planlaması çalışmalarının

yapıldığı bugünkü süreçte, tarihi Diyarbakır çeşmeleri ve sur içini besleyen kaynak alanlarının

yeniden işlevlendirilmesi, burada yaşayan kullanıcıların ihtiyacı olan sosyal çevreleri tıpkı geçmişte

olduğu gibi oluşturacak şekilde planlanması gerekir.

Page 191: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

189

KAYNAKLAR1. www.veyseleroglu.com.tr

2. İLHAN, M ,Diyarbakır Şehrinin Suları ve Çeşmeleri, Diyarbakır. Müze

Şehir YKY kitabı s.247-248

3. ÇELEBİ,Evliya ,Seyahatnamesi , Tam Metin, Üçdal Neşriyat, Cilt 3-4,

Diyarbakır

4. BEYSANOĞLU,Ş. Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır Tarihi, Diyarbakır

Büyükşehir Belediyesi Yayını, Cilt 1 , s. 132, Cilt 2, s. 487, 564, 566

5. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Arşivi

6. YILMAZ A., AKGÜL, M.Yapı Fiziği II Öğrenci Çalışması (Diyarbakır sur

içinde iklimlendirme elemanı olarak tarihi çeşmeler)2009

7. Diyarbakır Sur İçi Belediyesi Arşivi

Page 192: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

190

GELENEKSEL DİYARBAKIR EVLERİNDE AVLU VE SU ÖĞESİ

Page 193: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

191

Yrd.Doç.Dr.Mine BARAN Öğr.Gör.Aysel YILMAZDicle Üniversitesi

Mimarlık Fakültesi

[email protected]

[email protected]

ÖZETDiyarbakır, Cumhuriyet dönemine kadar tam bir orta çağ şehri görünümünde

olup, yönetsel ve kültürel bir merkez olarak önem kazanmıştı. 1950 den

sonra gelişmeye başlayan şehir, o döneme kadar sur içine sıkışıp kalmıştı.

Surların sınırlılığı, sıcak ve kurak iklimin de bir sonucu olarak evler, bir

avlu etrafında dizilerek içe dönük bir yapılaşma oluşturmuştur. Dışarıya

kapalı tutulan evlerde doğa, avlu ve su ögeleriyle içeride yaşatılmaya

çalışılmıştır. Bildiri, bu tarihi evlerdeki önemli bir mekan olan avlu ve su

ögelerini içermektedir.

AvluBir kale gibi dış çevreye kapalı tutulan eski Diyarbakır evlerinin içi oldukça

süslü ve gösterişlidir. Evlere “sokak arası” veya “kapı arası” denilen dar

bir geçitten girilir. İç-Dış yaşamı birbirine bağlayan, bazı evlerde ahır

bağlantısının da yapıldığı bu mekanlar, evin merkezi sayılan “Avlu”ya açılır.

Diyarbakır sur içi geleneksel konutunda avlu, ilk en önemli mekanlardan

biridir. Bu merkezi mekan, yazın günlük yaşamın (oturma, yatma, yemek

yeme, yemek hazırlama, düğün, ölüm ve sünnet merasimleri vb.) büyük

bölümünün geçirildiği bir alandır. Dişi bazalt taş ile (bazaltın gözenekli

olanına verilen isim) döşeli avlular, odalar, eyvan, bazen ahır, mutfak,

kiler ve hela ile çevrilidir. Evler genellikle iki katlı yapıldığından üst kat

bağlantısını sağlayan merdivenler avluda yer alır. Bu alanın ortasında

çiçeklik ve çeşitli meyve ağaçlarının yer aldığı (incir, dut, ayva vb.) küçük

bir bahçe, havuz ve kuyu bulunur (Resim 1).

Resim 1. Diyarbakır Evinde “Avlu”

Ev içindeki yaşamın dışarıdan görülmemesi için avlu yüksek (4-4.5 m)

duvarlarla çevrilmiştir. Diyarbakır sur içi evlerinde bir çok Türk evinde

görülen harem ve selamlık bölümleri burada da bulunurdu. Her iki

Page 194: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

192

bölümün sokak kapıları ve avluları genelde

ayrıydı. İslam’i inançların ortaya çıkardığı

mahremiyet kavramı, bazı evlerde bu ayrımı

ön plana çıkarır nitelikteydi. Evin erkeği gelen

misafirleri selâmlıkta karşılar, harem avlusuna

sokmazdı. Hanımlar selamlığı görmezlerdi.

Misafirlere ikram edilecek şeyler, harem ve

selâmlığı, birbirinden ayıran duvar üzerindeki

“döner dolap” ile selamlık avlusuna ulaştırılırdı.

Bu eleman her evde bulunmaz sadece büyük

evlerde yapılırdı (1)(Şekil 1).

Şekil 1. Ziya Gökalp Evi Harem ve Selamlık Bölümü

Diyarbakır evleri avlu ve mekanların konumuna

göre genellenecek olursa 5 ana başlık altında

toplanmaktadır (2)(Şekil 2).

Şekil 2. Avlulu Plan Tipleri

L Tipi PlanAvlunun komşu iki kenarı odalarla çevrilidir.

Açıkta kalan duvarların önü bahçe olarak

düzenlenmiştir (Resim 2).

Resim 2. Süleyman Nazif Sk.No:32

U Tipi PlanAvlunun üç çevresi odalarla çevrili olan

plan tipidir. Avlunun bir duvarı ise sokağa

bakmaktadır (Resim 3).

Resim 3. Abdaldede Mah.Behrampaşa Sk.No:48

I Tipi Plan: Bu tip planda avlunun karşılıklı iki

kenarına odalar dizilidir. Açıkta kalan diğer iki

kenarlarda, bazen bahçe, bazen de giriş kapısı

yer almaktadır (Resim 4).

Resim 4. Özdemir Mah. Kurşunlu Cami Sk. No:10

Page 195: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

193

İç Avlulu Plan TipiAvlunun dört kenarı, odalarla çevrilidir. Bütün mevsimler için bölümler, bu

tip planlarda mevcuttur. Ortada havuz bulunmaktadır. Diyarbakır evlerinin

çoğu, bu tipte planlanmış, ancak bir kısmı değişime uğramıştır (Resim 5).

Resim 5. Esma Ocak Evi

Dış Avlulu Plan TipiBu tür planlara çok ender olarak rastlanmaktadır. Daha çok ilk plan tipi

deforme olmuş evlerin son hali, bu plan tipini oluşturmaktadır. Genelde

köşklerin planlarında görülür (Resim 6).

Resim 6. Gazi Köşkü

Su ÖgesiSur içi geleneksel dokusunda su ögesi, sokak çeşmelerinden sonra evlerin

vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. Dışarıdan bir kaleyi andıran evlerin

içi sağlık, temizlik, görsel zenginlik ve ruhsal rahatlama amacıyla havuz,

serdap, tulumba, kuyu gibi farklı su ögeleriyle donatılmıştır. Kanuni

döneminde Şehre getirilen kanalizasyon ve içme suyu tesisatının çok iyi

olması, evlerde çok sayıda havuz yapılmasına olanak vermişti. Böylece

insanlar düşledikleri dış dünyanın küçük bir örneğini evlerine yansıtmak

istemişlerdir.

HavuzlarDiyarbakır evlerinde yaz aylarında yaşam avlu, eyvan ve havuz etrafında

geçer. Diyarbakır’da havuz genelde avlu ve eyvanda bulunur. Eyvandakiler

Page 196: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

194

boyut olarak daha küçüktür. Eski dönemlerden

beri Diyarbakır’a l5 km. uzaklıkta bulunan

Gözeli’den getirilen Hamravat suyu her eve

dağıtılmıştır. Bu su Diyarbakır’a Kanuni Sultan

Süleyman’ın emriyle getirilmiştir. Kanuni

Sultan Süleyman 1549’da İran seferi nedeniyle

Halep’ten dönerken yolda hastalanmış ve

Diyarbakır’da kalmıştır.

Karacadağ’da istirahat eden padişah

sağılığına kavuşunca Hamravat suyunun şehre

getirilmesini emretmiştir (3). O günden bugüne

kadar şehir içerisinde bir su dağıtım şebekesi

kurulmuştur. Böylece her eve ayrı bir havuz

yapılabilmiştir.

Diyarbakır evlerinde havuz, vazgeçilmez

bir unsurdur. Diyarbakır evlerinde suyun

kullanımında görsel konfor dışında iklimin

önemli etkisi, vardır. Yazları sıcak ve kurak olan il

de ev içerisinde yapılan havuzlar serin ortamlar

oluşturmada iklimsel konfor sağlamaktadır.

Havuzların yapımında kullanılan ana malzeme

bazalt taştır. Bu taşlar, kolay işlenebilmesi

yanında klima işlevi de görmektedir. Yaz

aylarında havuzlardan taşlara dökülen sular

içindeki gözeneklere dolarak buharlaşma

yaratmakta daha sonrasında serinlik

yaymaktadır.

Havuzların kenarı, genellikle döşemeden

az yüksek ve dış kenarı dışbükey, iç kenarı

düşeydir. Bunu döşemeden, 3-4 cm kadar

çukur, 12-16 cm eninde taşma kanalı çevreler

ve bir yerden düşeye dönüşerek (rögar)kanala

karışır. Diyarbakır evlerinde genel olarak 3 tür

havuz bulunmaktadır. Dikdörtgen, eliptik ve

8 kenarlılar (4) (Resim7,8,9). Dairesel olanlar

serdap dışında bulunmamaktır.

Dikdörtgen Planlı Havuz

Resim 7. Dikdörtgen Planlı Havuz

Eliptik Planlı Havuz

Resim 8. Eliptik Planlı Havuz

8 Kenar Planlı Havuz

Resim 9. 8 Kenar Planlı Havuz

Page 197: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

195

Havuz kadar önemli onu tamamlayan bir detay da, boşalan su için

düşünülen(görsel su oyunları) kanalcıklar ve kadehlerdir. Suyun basınçlı

olduğu ev veya semtlerde ortada fıskiye de bulunabilir. Ancak en yaygın

olanı iki kadehli havuzlardır. Kısa kenar ortalarına veya 4 kenar ortalarına

yerleştirilirler. Bunlar, yarım daire yıldız ve katmer verilerek yontulur,

çanağı çukur ve havuza doğru kanallı olurlar. Bunlardan su hafifçe taşar

ve havuza dökülür. Böylece çok az ses yaparken kulağı yormadan görsel

zenginlik sağlar ve serinlik verir (4)(Resim 10,11,12).

Resim 10. Su Kanalı

Resim 11.Fıskiye ve Su Kadehi

Resim 12. Su Kanalları

SerdapDiyarbakır evlerinin bir özelliği de serdap’lardır. Sıcak yaz günlerinde

eyvan ve avlular yetersiz kalınca buna önlem olarak bir nevi sığınak olan

serdaplar yapılmıştır. Bunlar evlerin yerleşme planı içerisinde bir tür

bodrum odası olup avluya açılırlar ve kuzeye yöneliktirler. Diyarbakır C.

Page 198: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

196

S. Tarancı evinde olduğu gibi bazı örneklerde iki

basamakla içerisine girilen havuzlu, mekânlardır

(Resim 13).

Resim 13.C.Sıtkı Tarancı Evi’nde Bulunan Serdap

SelsebilZengin evlerinde bazen havuzların eyvanın

içerisine kadar girdikleri görülmüştür.

Bazı örneklerde buralara küçük selsebiller

eklenmiştir. Bunun da nedeni selsebillerin eve

serinlik sağlamasıdır. Duvar yüzeyinden bir su

kanalı ile akıtılan su, önündeki havuza dökülür.

Diyarbakır da selsebiller genellikle sur dışında

yer alan köşklerde bulunur (Resim 14).

Resim 14. Gazi Köşkü’nde Yer Alan Selsebil

TulumbaDiyarbakır evlerinde hemen her evde bulunan

tulumba avluda yer alır. Kol kuvvetiyle çekilen

su, önündeki hazneye, fazlası da bahçeye

dökülür (Resim 15).

Resim 15. Diyarbakır Evinde Tulumba

KuyuGeleneksel Diyarbakır evlerinde kuyu, tulumba

gibi avluda bulunur. Kuyular genellikle temizlik

amaçlı kullanılmıştır. Bazen de o dönemlerde

buzdolabının olmamasından dolayı sıcak yaz

günlerinde aşağıya sarkıtılan yiyeceklerin serin

olması sağlanırdı. Yalıtımın çok iyi yapılmış

olması kuyu ve tulumba kültürünün gelişmesine

olanak sağlamıştır (Resim 16).

Resim 16. Kuyu

Page 199: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

197

Eski Diyarbakır’da su şebekesi “pöhrenk” adı verilen kanallarla sur içine

getirilerek evlere bağlanmıştır (5,6). Ancak suyun basınçlı olmamasından

dolayı Diyarbakır’da bulunan eski evlerde su haznesi ender olarak

kullanılmıştır.

Geleneksel Diyarbakır Evleri, gerek mekan kurgusundaki işlevselliği gerekse

detaylardaki incelikleri ile günümüzde örnek alınacak yapılarımızdır.

Ancak günümüzde pek çoğu yıkılmış veya havuz, tulumba, selsebil vb. gibi

donatılarından yoksun bırakılmıştır. Geçmiş kültürümüzden izler taşıyan

bu yapı ve ögelerinin daha fazla yok olmadan gelecekte de yaşayabilmesi

hepimizin sorumluluğudur.

Page 200: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

198

KAYNAKÇA

1. BEYSANOĞLU Ş. Diyarbakır Evleri, Ankara, 1998.

2. AKBULUT İ. Diyarbakır, Diyarbakır.1998.

3. ERGİNBAŞ D. Diyarbakır Evleri, İ.T.Ü.Mimarlık Fak. Syf.10, 1953.

4. TUNCER O.C. Diyarbakır Evleri, D.Bakır B.Ş.B. Kültür ve Sanat Yay. Syf.25-28, 1999.

5. BEYSANOĞLU Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi. Ankara. 1987.

6. Diyarbakır, Müze Şehir, Yapı Kredi Yayınları, Syf.246-25,1 İstanbul, 1999.

Page 201: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 202: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

200

DİYARBAKIR İLÇELERİ SU VE ÇEŞMELERİ

Page 203: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

201

Prof.Dr.Kenan HaspolatDicle Üniversitesi

[email protected]

Diyarbakırda Akarsularİlin en önemli akarsuyu Dicle’dir. Elazığ ili sınırları içinden çıkan bu akarsu,

hemen sonra Diyarbakır ilinin topraklarına girer. Eğil’in doğusunda Dipni

Çayı’nı alır. Sonra güneye yönelir. Diyarbakır’a ulaşımından az önce

Devegeçidi Suyu kendisine kavuşur. Diyarbakır kenti önünde geniş bir

yatak içinde akar. En büyük kollarını Diyarbakır il sınırlarını terkettikten

sonra alır. GAP kapsamındaki alt projelerden bazıları Dicle Havzası’ndadır.

Dicle Diyarbakır ilindeki akarsuların tümüne yakınını toplar. Yalnızca ilin

kuzeybatı köşesindeki küçük bir alanın suları Fırat ırmağına gider (Çermik

ilçesinin suları). Diyarbakır ili sınırları içinde önemli göl yoktur.(1)

Günümüzde Dicle

1909’da Dicle

Dicle Nehri Türkiye’de doğup birçok kolları olan ve Irak topraklarına geçip orada

Fırat’la birleşerek Şattülarap’ta Basra körfezine dökülen nehir. Nehir

ana kaynaklarını Doğu Anadolu dağlarından ve dipten sızma yoluyla

Elazığ yakınlarındaki Hazar (Gölcük) gölünden alır. Türkiye’nin önemli

akarsularındandır. Doğu Anadolu dağlarından çıkar, Basra Körfezi’ne

dökülür. Toplam uzunluğu 1900 km’dir. Türkiye topraklarında kalan

bölümün uzunluğu ise 523 km’dir. En önemli kolları Batman ile Garzan,

Botan, Habur, Büyük Zap ve Küçük Zap’tır. Debisi ortalama 360 m3/sn dir.

Eylül ayı ortalarında 55 m3/sn ile en küçük, şubat sonunda 2263 m3 /sn

Page 204: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

202

akımı ile büyük değişiklik gösterir. Akarsuda

genellikle yaz sonu kuraklığı ve sonbahar başı

yağış noksanlığı nedeniyle su azalır. Buna

rağmen kış sonu yağışı ile ilkbahar başındaki

karların erimesinden oluşan su ile kabarır.(1)

Şahaban bölgesinde Dicle nehri

Dicle nehri ve hevsel bahçesi(F. Türkoğlu)

İl Ve İlçelerde Çeşmeler1873-1876 yılında Diyarbakır merkezde 130

çeşme, 28 değirmen, 5 su kuyusu vardı.

Silvan’da19 çeşme,

Ergani’de 18 çeşme, 2 değirmen,

Çermik’te 83 çeşme, 2 su kuyusu,

Hani’de 4 çeşme, 8 değirmen,

Hazro’da 13 çeşme,1 su kuyusu,16 değirmen

vardı.

Eğil kasabasında 4 dink ve değirmen,2 hamam

mevcuttu.

1877 yılında Vali Ahmed Tevfik paşa su

kemerlerini onarttı.(2)

Silvan Su ve Çeşmeleri

Altıbulak (Kanıya Derge) ÇeşmesiAltı bulak çeşmesi ilçenin güneyindeki surun

alt kısmında bulunmaktadır. Çeşme 6 bulaktan

oluşmaktadır. Adını da buradan almaktadır. Daha

önceleri çeşmenin üzerinde iki kitabe varmış

ancak altın arayıcıların hüsranına uğramış. Halk

dilinde «Kaniya Derge» olarak geçmektedir.

Tarihi hakkında her hangi bir esere rastyamadık.

Ya Eyyübiler’-den ya da Artuklulardan kalma bir

eser olduğu tartışmasızdır.

7 Kızlar Çeşmesi7 Kızlar çeşmeleri İlçenin güneyindeki surların alt

diplerinde, 50 metre aralıklarla uzaklıktadırlar.

Batıdan doğuya doğru 1. çeşmenin adı Belkisa,

2. Fatma, 3. Ayşa, 4. Zübeyr, 5. Hamide, 6.

Melika, 7. ise Geza olarak bilinmektedir.

Bazı rivayetlere göre 7 kız kardeşin Eyyübilerden

olduğunu, savaşlarda şehit düştükleri

söylenmektedir. Şimdi bu çeşmeler ziyaretgah

olarak bilinmekte olup özellikle suyu alerji,

romatizma ve korkulara iyi gelmektedir. Yapılan

deneyler sonucunda gerçekten bu suların şifalı

olduğu anlaşılmıştır.

Ması ÇeşmesiAltıbulak çeşmesinin 20 metre yukarısında

bulunan Ması çeşmesi için İlçenin yaşlıları,

burada bir kral kızının boğulduğunu ve o gün,

bugün kralın kızı Ması’nın bu nedenle kullandığını

söylüyorlar.

Büyük ve Küçük ÇeşmelerBüyük ve küçük çeşmeler halk arasında

ziyaretgah olarak kullanılmaktadır. Bu

Page 205: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

203

çeşmelerle ilgili olarak herhangi bir esere rastlanılmamıştır. Her iki çeşme

şehrin su ihtiyacının tamamını karşılayabilmektedir. Arta kalan sular ise

Belediye tarafından her yıl ihalesi yapılarak tarla tarımında kullanılmaktadır.

Albat dağının eteklerinde bulunan çeşmenin şehirden uzaklık mesafesi 1,5

km. dir. Suyun soğuk oluşundan 42 derece sıcaklıkta bu suya girmek için

cesaret ister. Kışın ise bu su sıcak olur. (3)

( Kaniya Derge - Altıbulak Çeşmesi- Silvan)

Silvan-Kaniya Navin Çeşmesi- Fot.Nejat Satıcı

Silvan ve çevresi, hem Batman çayı ve bu çaya Albat dağının güneyindeki

gür fay-karst kaynaklarından başlayan akarsuların varlığından dolayı,

hem de zengin yeraltı su varlığından dolayı hidrografik olarak elverişli bir

konuma sahiptir. Bu durum tarih ve tarih öncesi kesintisiz yerleşmeye imkan

tanıyan ve bu iklim şartlarında adeta hayat veren coğrafi bir faktördür.

Silvan’daki Akarsularİlçe sınırlarından geçen en büyük ve önemli akarsuyu Malabadi (Batman)

Çayıdır. Bunun yanında Silvan Suyu (Çemi Hasanbeg), Başnik ve Aslo

dereleri önemli akarsuların başında gelmektedir.

Ayrıca Albat Dağı eteklerinden çıkan ve aynı zamanda Silvan şehrinin

içme suyunu karşılayan Büyük Çeşme piknik ve yüzme amaçlı kullanılan su

kaynaklarımızdan biridir.

Page 206: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

204

Malabadi (Batman) ÇayıSilvan ilçe sınırından geçen en önemli akarsu

Malabadi Çayıdır. Diyarbakır Batman ilinin

de sınırını belirler. Batman-Silvan Barajları

Malabadi çayı üzerinde kurulmuştur. Akarsuya

adını veren Ünlü Malabadi Köprüsü de aynı

çayın üzerinde inşa edilmiştir.

Dicle büyüklüğünde bir çaydır. Kulp ve Sasun

bölgelerinden çıkan iki sudan doğar. Bunlardan

Kulp Çayı, Gühermi dağından çıkar. Muş

taraflarından gelen ikinci bir kolla Kendal-i heşin

(Yeşil yar) mevkiinde birleşir. Kulp merkezinden

geçerek Nafro mezrasının güneyinde, bu defa

Melül dağından doğan Şakiran çayını alarak

güneye doğru akışına devam eder. Kulp ile

Lice arasındaki Sarım Çayı ile de Barın köyü

güneyinde birleşir. Sonra Taloriden gelen

Kerikan Çayını da alarak güney ve güney-batı

istikametinde akar. Sasun dağlarından gelen

ikinci kolla karışıp asıl Malabadi çayını teşkil

eder. Bir hayli ilerledikten sonra Silvan’ın 20 km.,

kadar doğusunda bulunan ve kendisine adını

veren tarihi Malabadi köprüsünden geçerek

daha ötede Hasankeyf önlerinde Dicle Nehrine

dökülür. Uzunluğu 100 km. kadardır. (D.tar.s.17)

Silvan SuyuHalk arasında Çemi Hasan Beg olarak ta

adlandırılan Silvan Suyu, Silvan ve çevresinde

doğan irili ufaklı bir çok kaynağın birleşmesiyle

oluşan bir deredir. Asıl kaynağı Kaniya mazın

denilen büyük çeşmedir.

Bunun yanında Kaniya Navin, Kolek, Ğanık,

Hecicatık ve ziraat bahçelerinden çıkan birçok

kaynakla beslenir, Malabadi Çayına dökülür (4)

Malabadi Köprüsü Batman çayı üzerinde Silvan’a 14 km.

uzaklıkltadır. 1147-48 yıllarında Mardin Artuklu

hükümdarı Timurtaş tarafından yaptırılmıştır.

Fransız araştırmacı Albert Gabriel köprü içine

Ayasofya’nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla

girer. Modern statik hesabının olmadığı devirde

bu açıklıkta o azaman için böyle bir eser

hayranlık ve takdiri muciptir.

Balkanlarda, Türkiye’de ve Orta Şark’ta böyle

bir köprü yoktur” demiştir. Köprü üzerinde

kitabesinin yanı sıra astrolojik betimlemelerden

oluşan kabartmalar bulunmaktadır. 150 metre

uzunluğunda ve biri çok büyük olmak üzere 5

gözlüdür.

Kemuk Köprüsü

Malabadi Köprüsünün kuzeyinde olan Kemuk

Köprüsünün Malabadi Köprüsünden önce

yapıldığı ve Mervaniler dönemine ait olduğu

söylenmektedir. Yapının kesin tarihi hakkında

gerekli araştırmalar yapılmamıştır. Tarihi köprü

Batman Barajı altında kalmıştır.

Foto.Yaşar Parlak

Page 207: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

205

ÇınarKışın kabarıp yazın kuruyan akarsulardan başka önemli akarsu olarak

Göksu Çayı ile Dilaver Çayı vardır. Durgun su kaynakları olarak ise Beşpınar,

Yukarı Ortaviran ve Künreş Göletleri ve Göksu Barajı vardır.(5)

Göksu Barajı (N. Satıcı)

Çınar Çeşmeleri

Çınar’da çarşı içinde çeşme Çınar’da mezarlıkta çeşme

Kocaköy

Arkbaşı köyü-Pamukçay’ın kaynağı(Mahmudiye pınarı)

Ambar çayı (7)

Page 208: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

206

Ambar Çayı Köprüsü (Merkez)Diyarbakır Silvan yolunun 21.km.sinde bulunan

Ambarçayı Köprüsü’nün dört satırlı 1223 tarihli,

dokuz ve onuncu gözleri arasındaki kitabesinin

bazı yerleri okunamamıştır. Bununla beraber

köprünün Artukoğullarından Ebu’l-Feth Mevdud

Bin Mahmud zamanında yapıldığı öğrenilmiştir.

Mimarı Cafer Bin Mahmud el Halebi’nin

öğrencilerinden Osman isimli birisidir.

Ambar Çayı üzerinde bulunan bu köprü 20 göz

olarak yapılmıştır. Günümüzde bu köprünün

yalnızca ayakları kalmıştır. Köprünün taşları

bölgeye yerleşenler tarafından sökülerek

inşaatlarda kullanılmıştır. Bugün aynı yerde

karayolları tarafından yapılmış bir köprü

bulunmaktadır.(6)

Anbar Çayı KöprüsüDiyarbakır–Silvan yolu üzerindedir. Bugün

tamamen yıkılmış olup, kalıntıların bir kısmı

görülmektedir. Yıkımından önce üzerinde var

olan kitabesinden Artukoğullarından Ebul Feth

Evdud Bin Mahmud tarafından 1223–1232

yılları arasında yapıldığı öğrenilmiştir (İlter, 1978).

Ana yapım malzemesi kalker olan köprünün

hemen yanında betonarme bir köprü yapılmıştır

(21).

Anbarçayı’nın yıkılmadan önceki hali

Anbarçayı’nın yıkım sonrası hali.

Ambar çayı

Kocaköy mevsimlik sularını Ambar Çayına

boşaltan Navadar Deresinin yer aldığı vadidir.

İlçe merkezini oluşturan ve zamanla genişleyip

yayılan kasaba, batıdaki Ambar Çayına dökülen

derelerden Navadar Deresi ve Derin Dere ile

doğudaki Derun Çayına uzanan Alanpınarı

(Kaniyaalan) deresinin havzalarının su ayırım

çizgilerini de içine almaktadır.

(8)

Page 209: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

207

Kocaköy ulu camii avlusunda bir kaynak suyu

Çermik Suları

Çermik Kaplıcaları Diyarbakır, Çermik ilçesinde bulunan Çermik Kaplıcası, ilçe merkezine 3

km. uzaklıkta, Diyarbakır-Çermik yolu üzerindedir.

Çermik kaplıcasının ne zaman ortaya çıktığı bilinmemektedir. Bununla

beraber kaplıcanın çok eskiden beri bilinmektedir. Bu konuda bir efsanesi

bulunmaktadır.

Bu efsaneye göre;

Güney Doğu Anadolu’da hüküm süren Acem Kralı’nın Melike Belkıs adında

güzel bir kızı varmış. Bu kız bir gün hastalanmış ve vücudunda birtakım

yaralar çıkmıştır. Zamanın hekimleri, Melike Belkıs’ı tedavi etmek için çok

çaba sarf etmişler, gerekli ilaçları kullanmışlar, fakat bir türlü hastalığına

çare bulamamışlardır. Hastalık ilerlemiş Melike Belkıs’ın vücudunu kurtlar

sarmış ve vücudundan pis kokular gelmeye başlamıştır. Bundan ötürü

de Melike Belkıs saraya girememiştir. Bu durumdan son derece rahatsız

olan kral kızını saraydan çıkarmış, yanına muhafızlar vererek ormana

bırakmıştır. Melike Belkıs ormanda gezerken bugünkü kaplıcanın bulunduğu

yere gelmiş ve buradaki sıcak suya rastlamıştır. Yorgunluğunu gidermek

için ayaklarını sıcak suyun içine sokmuş, bir süre sonra suya değen yerleri

iyileşmeye başlamıştır. Melike Belkıs bunun üzerine sıcak suda yıkanmış ve

tekrar eski sağlığına kavuşmuştur. Melike Belkıs’ın muhafızları, bu haberi

hemen saraya iletmişler, bu haber üzerine kral bugünkü “Büyük Paşa”

denilen kaplıcanın üzerine bir hamam yaptırmıştır.

Bu efsaneye göre kaplıcanın Arapların Çermik’i fethinden önce yapıldığı

sanılmaktadır. Çermik sıcak su kaynağının ise, çok daha eskiden beri var

Page 210: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

208

olduğu ve bir ara kuruduğu, Yukarı Dicle ve

Fırat Bölgesinin en iyi yerli kaynağı olduğu

Amildi Mar-Yeşuva’nın “Vakayinamesi”’nden

öğrenilmektedir.

(22)

Çermik Kaplıcaları iki bölümden meydana

gelmiştir. Bugün Hamambaşı denilen yer

arşiv kaynaklarında Kudret Hamamı olarak

isimlendirilmektedir. Bu bölüm, Ortaçağ’dan

beri kullanılmaktadır. Çermik ilçe merkezindeki

Saray Hamamı denilen yer ise XVI.yüzyılda

burada yaşayan Beyler tarafından yaptırılmıştır.

Çermik kaplıcalarından, iltihaplı romatizmalar,

çocuk felçleri, nevrit, polinevrit, kadın

hastalıklarında, üst teneffüs yolları

hastalıkları ve deri hastalıklarının tedavisinde

faydalanılmaktadır. Burada yapılan incelemelere

göre kaplıcanın suyu 48C0 sıcaklıkta olup,

kükürt ve radyoaktif içermektedir. Bunun

yanı sıra bileşiminde bromür iyonu ve iyodür

bulunmaktadır.

Çermik’te kaplıcalarla her yıl Haziran ayında

Melike Belkıs Şenlikleri adı ile festival

düzenlenmektedir(9).

Çermik çeşmeleriİlçede bir çok tarihi çeşme vardır. Bu çeşmelerin

çoğu Osmanlılar devrinden kalmadır. Çok sayıda

çeşmenin bulunuşu, ilçenin su bakımından

zengin olmasıyla alakalıdır. “Diyabekir Vilayet

Salnameleri”’ne göre ilçede 83 tane çeşme

bulunmasına rağmen, bugün bunların çoğu

bakımsızlıktan ve eski eserlerin değerlerinin

bilinmemesi yüzünden harap bir vaziyette

bulunmaktadır.

Osmanlılar zamanından günümüze kadar gelebilen çeşmeler şunlardır

Hanım ÇeşmesiSaray Mahallesi’ndeki hamamın arka tarafında

bulunan çok eski bir çeşmedir. Kemere değin

yere gömülmüş olan çeşmenin kabartma ve

küfiye benzeyen kitabesini mahallelilerden biri

“pislik içinde bulunan bir yerde Lafza-i Celal’in

bulunması günahtır” , düşüncesiyle bu kitabeyi

çekiçle kırarak okunamaz bir hale getirmiştir.

Bu yüzden çeşmenin ne zaman yapıldığı

bilinememektedir.

Kırzıoğlu’na göre, bu çeşme ve kuzey tarafındaki

eski konaktan kalma izler bunun Osmanlı ve

Akkoyunlu hakimiyetlerinden çok öncelerinden,

en azından 12. yüzyıldan kalma olduğunu

sezdiriyor. Bu çeşmenin başında kadınlar, cuma

gecelerinde mum diker ve dilekte bulunurlar.

Page 211: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

209

Bandeler ÇeşmesiÇukur Mahallede, Bandeler Sokağında bulunmaktadır. XVIII. yüzyıldan

kalma bir çeşmedir. Çeşmenin üzerindeki 27x48 cm. ölçülerindeki

akmermerden nesihle kabartmalı olarak yazılan eski kitabelerden kalan

son beyitte şunlar okunmaktadır: “Çeküp cana Lebib abı safa ile dedi tarih,

içilmek Ab-ı Kevser’den nasib eyle ana Mevla. 1182 (1768)”

Bu kitabenin üzerine konulan 35x48 cm ölçülerindeki tamir kitabesinde

ise, şunlar okunmaktadır: “Bu hayrat-ı mücelle civar merhum Becan’dır.

İcabet Hazreti Zat-i Cenabi Kibriya’nındır. Sene 1322 (1904) Bandizade.”

Ali Dede ÇeşmesiÇermik’in Çukur Mahallesi’nde bulunmaktadır. Üzerinde herhangi bir kitabe

veya yazı çoktur. Çok güzel dik kemerli ve 1.5 m kadar çukura gömülmüş

olan aktaştan yapılmış eski bir çeşmedir. Güneye bakan kemerinin derinliği

265 cm’dir.

Süt Çeşmesi Çermik’in güneybatı tarafındadır. Üzerinde kitabe bulunmasına rağmen

çeşmenin yapılış tarzından çok eski olduğu anlaşılmaktadır. Halk arasında

yaygın olan inanışa göre bu çeşmeden su içen kadınların sütü çoğalır. Bu

yüzden sütü gelmeyen veya az olan kadınların bu çeşmeye gelip suyundan

içerler. Bu yüzden çeşmeye de süt çeşmesi denilmektedir.

Diğer Bazı Çeşmeler ŞunlardırKayme Çeşmesi Piri ÇeşmesiHarefene Çeşmesi Yel ÇeşmesiHasan Hüseyin Çeşmesi Çelenkler ÇeşmesiAbdest Çeşmesi Çırrik Çeşmesi

Aşur Çeşmesi İmirza Çeşmesi (10) Sinek çayı (11)

Page 212: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

210

Sinek (Siğnek) KöprüsüÇermik’te Fırat Nehri’ne dökülen Sinek Çayı

üzerinde yer alan köprü belgelerde kalan,

günümüze ulaşamamış bir yapıdır. Kaynaklardan

edinilen bilgilere göre, ortadaki hafif sivri ana

kemer ile bunun hemen yanındaki daha küçük

gözden oluşmaktadır. Kitabesi bulunmayan

yapıyı İlter (1978); yapım tekniği, tuğla ile taş

malzemenin birlikte kullanılışı ve taş işçiliği

bakımından Haburman Köprüsü’nün yapıldığı

yıllara (1179) tarihlendirmektedir. Tunç (1978)

ise, köprünün yapım dönemi için, Osmanlı

devrindeki Beylikler zamanını belirtmektedir.

Büyük bölümü yıkılan köprünün 1 km. kadar

ilerisinde de aynı adla anılan daha küçük bir

köprü yer almaktadır. Yakın zamanda gördüğü

onarım ve üzerine atılan geniş beton döşeme

ile günümüzde kullanılan köprü iki gözden

oluşmaktadır. Yapım dönemi bilinmeyen köprü,

yapım tekniği ile yıkılan Sinek Köprüsü’ne

benzemektedir (21)

Sinek Köprüsü memba yüzünün yıkılmadan önceki

rölöve çizimi (İlter, 1978).

Sinek Köprüsünün yıkılmadan önceki durum

Günümüzde kullanılan Sinek Köprüsü

Güneydoğu’nun Saklı Güzelliklerinden

Şeyhandede Şelalesi, turizme açılacağı günü

bekliyor. Diyarbakır’ın Çermik ilçesindeki

şelale, görenleri adeta büyülüyor. Yaklaşık 30

metreden akan şelale, bölge halkı tarafından

bile yeterince bilinmiyor.

Güneydoğu’nun saklı güzelliklerinden

Şeyhandede Şelalesi, turizme açılacağı günü

bekliyor.

Diyarbakır’ın Çermik ilçesindeki şelale, görenleri

adeta büyülüyor. Yaklaşık 30 metreden akan

şelale, bölge halkı tarafından bile yeterince

bilinmiyor. Şeyhandede Şelalesi’nin bu güne

dek keşfedilmemiş ve gerekli ilgiyi görememiş

olması Çermik’in yeni Kaymakamı Nesim

Babahanoğlu’nu da şaşırttı. Babahanoğlu,

Çermik ve yöresinde keşfedilmemiş güzelliklere

azami değer verdiklerini ifade etti.

Şelaleyi Dicle Üniversitesi’nden gelen

misafirleri ile birlikte ziyaret eden Kaymakam

Babahanoğlu, gördüğü manzaraya hayran

kaldığını belirtti. Babahanoğlu, “Böyle bir

güzelliğin halkın hizmetine sunulamamış

olması büyük bir eksikliktir.’’ dedi. Şeyhandede

köyüne yaklaşık 3 kilometre mesafede bulunan

şelaleye, patika yoldan 45 dakika yürüdükten

Page 213: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

211

sonra ulaşılabiliyor. (12) (19)

Şeyhandede şelalesi

1971 Haburman Köprüsü Adil Tekin Günümüzde (21)

Çermik Akarsular ve Göletlera. Göz Suyu : İlçenin güneydoğu tarafındaki “Göz” adı verilen kaynaktan çıkmaktadır.

Evsel bahçeleri sulamasında kullanılan Göz Suyu, Sinek Çayı’na dökülür.

b. Sinek Çayı : İlçenin kuzeybatısında bulunan Gelincik Dağı eteğindeki Sinek

köyünden adını almıştır. Çayın kaynağı bu köyün sınırları içerisinden doğar.

Çermik Kalesinin bulunduğu tepenin batı eteklerinden geçerek, Cavsak suyunu

alır. Karakaya Köyü altında Kızılçubuk Çayı ile birleşerek, Konaklı Köyü önünde

Fırat nehrine karışır.

c. Beylik Madrap Suyu : Malönü denilen yerden doğar. Suları daha çok çeltik

sulamasında kullanılır.

d. Medya Çayı : Bu çayın suları Yeniköy, Elmadere ve Sumaklı Köylerinin

yakınlarından geçer. .Bu köylerin topraklarının sulamasında kullanılır.

e. Sinan Suyu : İlçenin kuzeyindeki dağlardan doğar. Yaklaşık 15.000 dönüm alanı

sular.

f. Halilan Göleti: Çermik bölgesinde doğal göl bulunmamaktadır. 1984 yılında

Halilan Göleti işletmeye açılmıştır. Çermik’in Yiğitler Köyü önünden geçen

Çoruh Deresi üzerindedir. Göletin tam dolu olması halinde 7000 dekar alanı

sulayabilmektedir. 9000 metre uzunluğunda sulama kanalı bulunmaktadır (10)

Page 214: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

212

ErganiErgani’nin kuzeyindeki sıradağlar, su kaynakları

bakımından zengindir. Buz gibi su akan

çesmelerin önündeki bahçeler, güzel mesire

yerleridir. Hosot Ovası, yeraltı suları bakımından

zengindir. Kazılan sondaj kuyularında bol su

çıkmaktadır. Ergani çevresinde belli başlı dört

akarsu vardır.

a-Maden Suyu (Dicle Nehri): Dicle Nehrini

meydana getiren başlangıç sulardan en

büyüğüdür. Ilçeden 10 km mesafede Sakız

Dağının kuzeyinde akar. Kelemdan Köyünden

başlayarak Ergani toprağına girer 17 km

attıktan sonra Dicle İlçesi sınırına geçer. Zülküf

Dağını geçtikten sonra Singirik Çayı ile birleşir.

Bu akarsu Ergani’nin kuzey sinirini çizer. Nehir

yatağı, önünde yapılan Kral Kızı Barajı suları ile

şişmiş baraj gölü olmuştur.

b-Boğaz Çayı: Kaynağını Ergani’nin batısındaki

Boğaz Köyünde çıkan sudan aldığı için bu adla

anılır. Hosot ve Gevran ovalarını boydan boya

geçerek hayat verir. Aldığı başka kaynaklarla

büyür, Diyarbakir topraklarında Devegeçidi

Suyu adını alır. Uzunluğu 65 km kadardır.

Eskiden önünde onlarca su değirmeni dönerdi.

Devegeçidi Barajının en büyük suyu, Boğar

Çayıdır. İlkbaharda yol vermez, yazın da içinde

su bulunmaz.

c- Hersin Çayı: Kaynağını Ergani’nin kuzeyindeki

Barbin ve Kiles Dağlarında akan sulardan alır.

Bu suların birleştiği yerde Hersin adli tarihi bir

köy olduğu için bu adı almıştır. Ergani’nin 8 km

güneyinde Boğar Çayı ile birleşir. Eskiden birçok

su değirmenini çalıştırırdı. Suyu yaz mevsiminin

başında kurur.

d- Seggür Çayı: Karacadağ’ın kuzey yamacından

ve Çiyaye Res’de akan sulardan oluşur. Bazalt

platodan kuzeydoğuya doğru akar. Diyarbakır

topraklarında Yekav denilen yerde Boğaz

Çayı ile birleşir. Bundan sonra Devegeçidi

Suyu adını alır. Devegeçidi Barajı da bu iki

çayın önünde kurulmuştur. Bu çayda yasayan

balıkların rengi siyahtır. Kışın ve ilkbaharda

suyu çoktur. Yaz mevsiminde suyu kurur. Yine

de geniş yaylada beslenen hayvanların su

ihtiyacını karşılar. Az bir masrafla bu çevrede

çok amaçlı göletler yapılabilir. Köylülerin kendi

çabalarıyla kazdığı iptidai kuyuların önünde

sebze ekimi yapılmaktadır. Yakın zamana kadar

çay kenarındaki gür sazlıklarla yaban domuzları

yaşarlardı. (13)

Ergani Makam Dağı ve Su Sarnıcı

Page 215: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

213

ergani kalemdan köprüsü -2004 (M.Üzülmez)

HaniDicle Nehri Haini’ye 18 km uzaklıktadır. Ayrıca nehirde bolca alabalık

yetiştirilmektedir.(1)

Koki Çayı Mesiresiİlçe merkezinden 8 km. mesafededir. Burada kaynayan suda bol miktarda

alabalık bulunur. Saniyede 6 metreküp su akmaktadır.

Aynkebir HavuzuAynkebir su havuzu Ulu Camii ile Hatuniye Medresesi arasında bulunan

büyük bir havuzdur. Bu su, Hani Dağı’nın eteklerinde kaynar ve 9 kemerli

bentlerden çıkarak bir havuz oluşturur.

Havuza 7 gözden su akmaktadır. Akan su ile ilçenin tüm arazileri

sulandırılmaktadır. Ayrıca su ile 8 adet su değirmeni çalıştırılmaktadır. (14

Hani su kaynakları

Hani-Ankaris suyu

Page 216: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

214

Hani Ankabir suyu

HazroHazro ilçesinin en önemli akarsuyu olan Zuğur

Çayı, Zergüş mevkiinde doğarak Bismil ilçesi

yakınlarında Dicle nehrine karışmaktadır.(1)

Oyuklu köyü(Süni)-Hazro arası Hondof köyü

Bismilİlçemizden Dicle Nehiri geçmekte olup, bu nehire

irili ufaklı birçok çay ve dere dökülmektedir. Bu

çayların en önemlileri, Pamuk Çay, Göksu Çayı,

Kurmuşlu Çayı, Kuru Çay, Ambar Çayı, Caferi

Çayı ve Salat çayıdır. Göl yönünden oldukça

şansız olan ilçemizin tek gölü mevcut olup, bu

göl Çöltepe Köyü yakınlarında bulunmaktadır.

Çöltepe ile Gültepe arasında bulunan bu gölün

kaynağı hakkında hiçbir bilgiye rastlanmamıştır.

Çakıllı’nın güneyinde “ikiz göl” diye anılan

iki göl daha mevcuttur. Derinliği yer yer 15

metreye yaklaşan gölden sulama amacı ile

yararlanılmaktadır. (15)

Bismil’de Dicle Köprüsü

ÇüngüşAkarsuları Fırat Nehri, Çüngüş çayı ve Medye

çayı’dır. Ayrıca 15 km uzaklıkta Karakaya Barajı

da bulunmaktadır.

Köprü, Hindistan’a uzanan İpek Yolu üzerinde

olması nedeniyle ulaşım konusunda çeşitli

yapıların bulunduğu Çüngüş’te kalan tek

köprüdür. 1603 yılında Kapı Kıran Mehmet Ali

Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Artuklular zamanından kalan köprü,

Arnavutlardan kalan tek gözlü köprüler

tarzındadır.

Page 217: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

215

Çüngüş Köprüsü memba ve mansap yüzü (21)

Çüngüş ve Fırat Nehri Fotoğraf: Eyüp ARSLAN

Karakaya Barajı Diyarbakır ili Çüngüş ilçesi sınırları içinde, Fırat Nehri üzerinde, Güneydoğu

Anadolu Projesi’nin bir parçası olarak elektrik enerjisi üretimi amacıyla

1976-1987 yılları arasında inşa edilmiştir. Diyarbakır’a 150 km uzaklıkta

bulunan baraj adını yakınında bulunan Karakaya Köyünden almıştır. Beton

kemer tipi olan barajın gövde hacmi 2.000.000 m3, su yatağından yüksekliği

158.00 m. beton gövde yüksekliği 173 m. Kret uzunluğu 462 m.dir.

Normal su kotunda göl hacmi 9,58 milyar m3, normal su kotunda göl alanı

268.00 km2’dir. Baraj yılda 102 hm3 içme-kullanma suyu sağlamaktadır.

1800 MW kurulu gücünde olan Karakaya HES Hidroelektrik santrali yılda

7.354 GWh elektrik enerjisi üretimi sağlamaktadır. (DSİ)

Karakaya barajı F Türkoğlu

Page 218: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

216

DicleKralkızı ve BarajıDiyarbakır’da Dicle’de “Kral kızı efsanesi”;

Diyarbakır’ın Dicle kasabası yolu üzerinde,

Maden suyunun aktığı derin bir vadinin doğu

yamacında, çok yükseklere uzayan bir kaya

parçası vardır. Bakıldığında, bu kayaya az

aralıklarla ve bir hizada düzgünce oyulmuş

iki pencere görülür. Cephe bir ev manzarası

vermektedir. Bu pencerelere ne yukardan

ne aşağıdan varabilmenin imkanı yoktur.

Çok yüksektedir. Halk buraya kral kızının

taşı demektedir. Burada define bulunduğu,

leyleklerin bu pencereden girip içeriden halı ve

kilim parçaları çıkardıkları söylenir.

Kral kızı amblemi

Efsaneye göre bu bölgenin kralının güzelliği

dillere destan bir kızı varmış. Koyunlarını bu

vadide otlatan bir çobana aşık olmuş. Çoban

da kızı sevmiş. Birbirlerini saf ve temiz bir

aşkla seviyorlarmış. Bunu duyan kral kızını bu

sevdadan vazgeçirmek için bir çok çarelere

baş vurmuş, çeşitli denemeler yapmış, fakat

kızını bu sevdadan bir türlü vazgeçiremeyince,

kızı buraya hapsetmiş. Ertesi günü seher

zamanı nöbetçiler bir beyaz güvercinin gelerek

pencerelerden birine konduğunu, içerden de bir

başka güvercinin diğer pencereye uçtuğunu,

sonra her iki güvercinin birlikte havalanarak

kaybolduklarını görmüşler. Aramalara rağmen

ne kız ne de çoban bulunabilmiş.(16)

Kralkızı barajı önünde Dicle nehri

Kralkızı Baraji(Dsi)

YERİ : Diyarbakır ili, Dicle ilçesi

AMACI : Enerji

İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL : 1998

TİPİ : Kil çekirdekli kaya dolgu

TALVEGTEN YÜKSEKLİK : 113 m.

TEMELDEN YÜKSEKLİK : 126 m.

TOPLAM GÖVDE HACMİ : 15171987 m3

DOLUSAVAK PROJE DEBİSİ : 2318 m3/s

KURULU GÜCÜ : 94 MW

TOPLAM ENERJİ : 146 KWh/yıl

Kralkızı barajı

Page 219: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

217

Dicle-Hani arasında Dicle Nehri

Dicle-Hani yolu üzerinde bir köprü (M.Üzülmez)

Baraj karşısındaki Eski ve yeni köprü

Dicle ilçesinde tarihi çeşme ve su kaynağı

Page 220: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

218

Eğil

Eğil ilçesi Balım köyünden Dicleye bakış

Kalecik köyünden Dicle

Eğil ve Dicle

Dicle barajı

Dic

le B

araj

ı HES

Barajın Yeri Diyarbakır

Akarsuyu Maden Çayı + Dibni Çayı

Amacı Sulama + Enerji + İçmesuyu

İnşaatın (başlama-bitiş)

yılı....... - 2000

Gövde dolgu tipi Kil Çekirdekli Kaya Dolgu

Gövde hacmi 595 hm3

Yükseklik (talvegden) 75 m

Normal su kotunda göl

hacmi595 hm3

Normal su kotunda göl

alanı 24 km2

Sulama alanı .................. ha

Güç 110 MW

Yıllık Üretim 298 GWh

(DSİ)

Eğil’in kuzeyinde, Dicle ilçesi bulunmakta ve

Dicle Nehri geçmektedir. Doğusunda Hani,

batısında Ergani ve güneyinde ise Diyarbakır il

merkezi bulunmaktadır.

Maden ve Amini çayları, ilçe toprakları içinde

birleşmekte ve Dicle Nehri’ni oluşturmaktadır.

Page 221: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

219

Dicle barajı

Karşısında da Kalecik Köyü Kalesi olup önünde suya gömülü cami avlusunda 40 şehit

sahabe

Tarihte Eğil ve Dicle (Prof.Dr.Emrullah Güney)

Günümüzde Eğil ve Dicle Nehri

Kulp

Kulp çayı

İlçe sınırı içerisindeki akarsular çok geniş bir drenaj ağına sahiptirler. Dicle

nehrini besleyen Batman Çayının kaynak noktasını oluşturan akarsular bu

bölgeden kaynağını alır. Akarsular en yüksek debi seviyesine İlkbahar ve

Kış aylarında karların erimesine bağlı olarak ulaşır ve yazın ise yağışın

Page 222: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

220

azalmasına bağlı olarak debileri düşer. Akarsular

en yüksek seviyelerine Ekim-Kasım aylarında

ulaşırlar.

Bölgenin tektonik açıdan hareketli bir yapı

üzerinde bulunmasına bağlı olarak kaynak suları

ve artezyenler fazladır. İlçede debisi yüksek

olan akarsular Kulp Çayı ile Sarum Çayı’dır.

Bunların dışında Çemigeldano ve Aygün çayları

da debileri yüksek olup yazın kurumazlar. Büyük

akarsulardan Kulp Çayı kaynağını Andok Dağı ve

Şen Yaylasından alırken, Sarum Çayı kaynağını

Bingöl Dağlarından ve Bingöl’ün Genç ilçesi

sınırları içerisinden almaktadır.

Genel olarak akarsular Dicle Nehri su toplama

havzasına bağlı olup güneydoğu Torosların

zirveleri su bölümü çizgilerini oluşturarak Murat

Nehri su toplama havzasından ayrılır.

Kaynaklar bakımından da çok büyük bir

potansiyele sahip olan Kulp ilçesi bu

potansiyelini henüz değerlendirememiştir. Son

yıllarda inşaatı tamamlanan Silvan Barajı ile bu

potansiyel değerlendirilmeye başlanmıştır.

Sarum ÇayıBingöl ilinin Genç ilçesinden kaynağını alan

Sarum çayı, Diyarbakır sınırları içerisinde Kulp

ile Lice ilçeleri arasında sınır oluşturarak akış

göstermektedir. Kaynağını Bingöl dağlarından

aldığı için debisi yüksektir. Lice ve Kulp

ilçelerinden aldığı değişik kollarla akış gösterir.

ÇemigeldanoKaynağını tamamıyla Kulp ilçesi sınırları

içerisindeki İslamköy ile Ağıllı köyüne bağlı Geli

(vadi) mezrasından alır. Kulp’un 6 km kadar

güneyinde Kulp Çayına karışır. Kaynak noktasına

doğru Çemigeldano ismini alan çay, aşağı

kısımlarda Narlıca köyünden itibaren Şekran

Çayı olarak adlandırılır. Özellikle Narlıca köyü

yakınlarında vadi tabanı genişler ve buralarda

tarım arazileri sıklaşır. Aşağı kısımlarda tekrar

eğimin artmasıyla vadi daralarak kertik vadi

şeklini alır.

Kulp ÇayıKulp’un en büyük akarsularından biridir.

Vadisi oldukça derin kazılmış kertik vadi

şeklinde gelişmiştir. Akarsu kaynağını Kulp-

Muş sınırlarındaki Andok Dağından alır. Alaca

ve Yaylak köylerinden çeşitli kollarla beslenir.

Akarsu üzerinde Silvan Barajı yapılmıştır.

Çayda lezzetli balıklar yetişir. Uzunova ve

Özbek köylerinde inşa edilen iki gölet dışında

tabii göl yoktur. Bu göletler tarımsal üretime

çok önemli katkılar sunmaktadır. Ayrıca Özbek

köyünde bulunan gölette sazan balıkçılığı da

yapılmaktadır.(17)

Kulp çayı(20)

Page 223: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

221

Kulp Taşköprü(Mirze Çelik)

LiceAkarsular523 kilometresi ülkemiz sınırlarında olmak üzere toplam 1.900 Km.lik

uzunluğuyla Türkiye’nin en uzun 2. nehri (1. Fırat) olan Dicle Nehri’nin

en önemli iki kaynağından biri Lice ilçemiz sınırları içindeki Bırkleyn

Mağaralarından doğmaktadır. Bırkleyn suyu, Lice’nin yukarısında, Lice-

Genç yolu üzerinde bulunan Bırkleyn mağaralarında doğar. Bir süre

güneybatı yönünde akar. Sonra batıya yönelir; kimi dere sularını alarak

çoğalır. Piran yöresinde (Dicle ilçesinin eski adı) Dibni (Zebene) suyunu

alır. Zoğrıkelkum Köyü’nün yukarısında güneye döner. Metinan ve Amini

kaleleri önünden geçerek Delucan yöresinde, Gölcük civarında doğan diğer

kolla birleşir. Dicle’nin yatağı Delucan’dan sonra güneye doğru düzleşir.

Diyarbakır’dan varmadan önce Devegeçidi suyunu alır. Diyarbakır’ı

geçtikten sonra sağ taraftan Havar, Yenice ve Karasu derelerini, soldan da

Ambar, Kuru, Pamuk, Sinan ve Batman çaylarını alır. Daha sonra Göksu ve

Aşağı Hanik çaylarını da alarak Cizre sınırına varır (18).

Diclenin çıkış kaynağı Bırkleyn

Lice-Çeper köyünde havuz Heşşo Çayı Atak civarı (Yahya kamçı)

Page 224: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

222

KAYNAKLAR

1. www.vikipedi.org

2. Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.XIX.

3. Yaşar Parlak.Silvan.Ank.1997.4-. www.yesilsilvandernegi.org/silvan www.yesilsilvandernegi.

org/silvanNejat Satıcı

4. www.cinar.gov.tr

5. www.karasungurilkogretim.k12.tr/diyarbakir/tarihi-yerler/tarihi-koprulerimiz

6. www.panoramio.com/photo/4122786

7. www.dreamdiyarbakir.tr.gg/Kocak.oe.y.htm

8. wekfacermug

9. www.cermik.gov.tr

10. Ergun ([email protected]) adına [email protected]

11. Cihan Haber Ajansı (17.06.2010)

12. okulweb.meb.gov.tr/21/08/142576/konumu.html

13. Mehmet Ali ABAKAY Borsa 21 Dergisi Sayı : 6

14. www.bismilhem.gov.tr/

15. www.guvercinbirligi.com/

16. www.kulpmerkezilkogretimokulu

17. www.licem.com

18. www.cermik.bel.tr/

19. Çelik MM.Fotoğraflarla Kulp.İst.2009

20. Yrd.Doç.Dr. Neslihan DALKILIÇ, Yrd.Doç.Dr. F. Meral HALİFEOĞLU. Diyarbakır merkez ve

ilçelerinde yer alan tarihi köprüler 1.Uluslararası Nebiler sahabiler Azizler Krallar kenti

Diyarbakır sempozyumu.2009

21. www.cermik.bel.tr

Page 225: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 226: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

224

HARAM SUDAN ATLADIM;DİYARBAKIR’DA HARAM SU İLE İLGİLİ İNANIŞLAR

Page 227: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

225

Prof.Dr. Nuran Elmacı1

Doç.Dr. Ahmet Taşgın2 1.Dicle Üniversitesi Sosyal

Antropolog

2.Dicle Üniversitesi Din

Sosyoloğu

“Haram”, İslam dini kökenli Arapça bir terimdir. Dini bakımdan kesinlikle

yasak olan eylemleri anlatır.

Diyarbakır‘da haram kelimesi dini anlamı yanında gündelik dilde, pis, kirli, uygunsuz anlamında kullanılmaktadır. Örneğin birisinin elbisesine

kirli, çamurlu bir su sıçrarsa ‘üstüm haram oldu” der, veya yemekte,

sofradakilerden birisi can sıkıcı bir konu anlatırsa “yemeği içimize haram ettin“ diye serzenişte bulunulur.

Diyarbakır ‘da Anzelha suyu Çift Kapı semtinde itfaiyenin olduğu yerde

yeryüzüne çıkar. Bu suyun kutsal olduğuna inanılmaktadır. Çünkü esas

kaynağı Karacadağ olan Anzelha suyunun bir kısmının Urfa’ya, bir kısmının

Diyarbakır ‘a aktığı söylenir. Diyarbakır’daki Anzelha suyunun kaynağında

Urfa’da Anzelha gölündeki kutsal balıkların aynısının yaşadığı bilinir.

Anzelha suyu tek kanalda ilerledikten sonra ikiye ayrılır.Biri mezbahaya,

bir diğeri Tabakhaneye akar. Mezbahada etler temizlenir, Tabakhanede de

deriler… Sonrasında bu kirli, atık sular kentin çeşitli yerlerinde açıktan

akarlar. Urfa kapıya uğrar, Mardinkapı’dan geçerek Dicle’ye karışırlar. Bu

sulara haram su denir.

Haram suyun aktığı yörelerde yaşayan insanlarla yaptığımız görüşmeler,

suyla ilgili çeşitli inanışların olduğunu göstermektedir.

Bu bildiride; Gençlerin, yaşlıların, kadınların, erkeklerin haram su

üzerindeki küçük köprülerden atlarken tuttukları dileklerle, isteklerinin

yerine gelmesi için yaptıkları ritüeller anlatılacaktır. Bu istekler nazardan

korunmadan, büyü bozmaya, kısmet açılmasından, eşiyle iyi geçinmeye

kadar geniş bir yelpazeye yayılmaktadır.

Haram sudan atladım

Mantin çarşaf topladım

Muradım olur diye

Her derdine katlandım,

Haram sudur dediler

Yarimi götürdüler

Yıkılsın urfakapı

Beni yardan ettiler.

Page 228: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

226

Bu yazıda Diyarbakır türkülerine yansıyan

Haram su ile ilgili büyüsel işlemlere yer

verilecektir.

Çok eski yıllardan beri insanlar çeşitli dilek

ve istekleri için kutsal sayılan yatırlara ve

türbelere gitmekte, adaklar adamaktadırlar.

Çoğu zaman bu türbeler, dileklere göre

ayrılmışlardır. Bazıları hastalıklara iyi gelir.

Bazıları çocuksuzluğa, bazıları da yuva

kurulmasına yardım ederler. Türbelerin bu

fonksiyonuna karşılık

Sular şifa vericidir. Ülkemizde şifalı sular

oldukça çoktur. Kaplıca adı verilen bu sulara

çeşitli hastalıklar, özellikle romatizmal

rahatsızlıklar için gidilmektedir. Bazı sular ve

pınarlar spesifik hastalıklara sıtma , diyabet ,

dalak büyümesi, boğmaca gibi hastalıklara iyi

gelmektedir. Ayrıca büyüsel dünyada , suların

aydınlığı berraklığı ifade etmesi açısından,

istekler suya atılır, veya olması istenen niyetler

suya okunur.

Bu yazıda Diyarbakır türkülerine yansıyan

Haram Su’yun kutsallığı ve haram su ile yapılan

büyüsel işlemlere yer verilecektir. Haram su,

kirli bir su olarak büyüsel işlemlerin uygulandığı

ilginç bir örnektir.

Haram, İslam dini kökenli Arapça bir terimdir.

Dini bakımdan kesinlikle yasak olan eylemleri

anlatır.

Diyarbakır‘da haram kelimesi dini anlamı

yanında gündelik dilde, pis, kirli, uygunsuz bozuk anlamında kullanılmaktadır. Örneğin

birisinin elbisesine kirli, çamurlu bir su sıçrarsa

‘üstüm haram oldu” der, veya yemekte,

sofradakilerden birisi can sıkıcı bir konu

anlatırsa “yemeği bize haram ettin“ diye

serzenişte bulunulur. Bebek emziren anneler,

hamile olduklarını fark ederlerse emzirmeyi

sütüm haram oldu, düşüncesiyle emzirmeyi

durdururlar. Çünkü haram süt emen çocuklar

ishal olurlar.

Haram Suyun Hikayesi Diyarbakır ‘da Anzelhe suyu Çift Kapı semtinde

İtfaiyenin olduğu yerde yeryüzüne çıkar. Bu

suyun kutsal olduğuna inanılmaktadır. Çünkü

esas kaynağı Karacadağ olan Anzelha suyunun

bir kısmının Urfa’ya bir kısmının Diyarbakır‘a

aktığı söylenir. Diyarbakır’daki Anzelha

suyunun kaynağında Urfa’da Anzelha gölündeki

kutsal balıkların aynısının yaşadığı bilinir. Uzun

süredir aynı mahallede yaşayanlar bu balıklı

suları hatırlamakta, hatta sarılık hastalığından

kurtulmak için gittiklerini belirtmektedirler.

Anzelha suyu tek kanalda ilerledikten sonra ikiye

ayrılır. Biri mezbahaya, bir diğeri Tabakhaneye

akar. Mezbahada etler temizlenir, Tabakhanede

deriler. Sonrasında bu kirli, atık sular kentin

çeşitli yerlerinde açıktan akarlar. Urfa kapıya

uğrar, Mardin kapıdan geçerek Dicle nehrine

karışırlar. Bu sulara haram su denir. Haram

su denmesinin nedeni, tabakhanede yıkanan

deriler için köpek dışkısının kullanılmasıdır.

Bu dışkının bileşimdeki maddelerin deriyi

temizlediği denenerek bulunmuştur. Ayrıca

dışkının çok taze olması gerekmektedir. Hatta bir

iş için acele edenlere fazla telaş gösterenlere”

Tabakhaneye b.. mu ulaştıracaksın” diye kızarlar.

Ancak yöre halkı çoğunlukla şafi mezheplidir.

Page 229: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

227

Şafii mezhebinde ise, köpek haramdır. Köpekle temas abdesti kaçırır. Bağlı

olarak tabakhanede kullanılan bu su haram su olarak adlandırılmıştır.

Bir isteği olanlar, veya kendilerine büyü yapıldığını düşünenler veya uzun

süre talihsizlik yaşayanlar, kentin içerisinde açıktan akan suların üç

yerinden- haram sudan- atlarlar. Esas kaynağa yakın olan Çiftkapıda,

Urfakapı’da ve Mardinkapı’da. Haram sudan atlanılan iki yerde (Çiftkapı ve

Urfakapı’da) ziyaretin olduğu söylenir. Bu ziyaretin adları bilinmemektedir.

Urfa kapıdakiler suyun aktığı duvardan ışık geldiğini , bazılarının bu din

şehidini rüyalarında gördüklerini belirtmektedirler.

Haramsu’dan Çarşamba günü atlanır. Çünkü haram suyun tılsımı

çarşambadır. Atlayacak kızlar, kadınlar erkekler, daha önce abdest alırlar,

isteklerini olması için suların üstündeki taştan 7 defa atlarlar. Bazıları

atlarlarken ellerine küçük 7 taş alır, ziyarete doğru atarlar. Bu yolla

ziyaretin kapısını döver, geldiklerinden, istekleri olduğundan haberdar

ederler.

Kimler Haram Sudan Atlar?• Kısmetlerinin açılması isteyen kızlar

• Kocalarının başka kadınlarla ilişkisi olduğunu düşünen kadınlar

• Evlerinde kaza yaralanma ,ölüm, gibi devamlı talihsizlik yaşayanlar ,

• Üzerlerinde kötü güçlerin etkisi olduğunu , veya kendilerine büyü

yaptıklarını, düşünenler.

Burada dikkati çeken bir durum Haram suya hastalıklar için gidilmediğidir.

Haram suya büyüyü bozmak amacıyla gidilmektedir Büyü bozulması,

kötü etkilerin yok edilmesidir. Bu işlem yörede “cadıyı battal etme”

terimiyle ifade edilir. (Cadı uğur, nazar, tılsım büyü ve büyücülükle ilgili terimlerdir.)

Battal etmek; bozmak, kullanılamaz hale getirmektir bağlı olarak cadının

etkisini yok etmek anlamında kullanılmaktadır.

Kısmetlerinin açılmasını isteyenler, haram sudan atlarlar. Bazıları bu

sudan kırk yudum içerler,

Kocalarının başka kadınlarla olduğunu bilen kadınlar, eşlerinin çamaşırlarını

haram su ile yıkarlar veya haram suyu gömleklerine, ceketlerine

kullandıkları eşyalara serperler.

Page 230: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

228

Evlerinde talihsizlik yaşayanlar şişelerle

getirdikleri haram suyu eşiğe ve kapılarının

önüne dökerler.

Bazıları yeni aldıkları arabayı kaza olmaması

için haram su ile yıkarlar veya arabaya haram

su dökerler.

Büyüsel İşlemlerBüyü belli bir amaca ulaşmak için doğaüstü

güçleri kullanmayı hedefleyen eylem ve

işlemlerdir. Büyü; sevgi çocuk, ürün mal-

mülk edinmek veya insanlara iyilik ve kötülük

getirmek amacıyla yapılır. İyilik getirmesi için

yapılanlara ak büyü, kötülük getirmesi için

yapılanlara kara büyü denir. Ak büyünün amacı

şifadır, destektir. Kara büyünün amacı kötülük,

ve zarar vermektir.

Büyü doğu kökenli bir kavram ve uygulama

olarak düşünüldüğü halde, Yakındoğu ve Avrupa

geleneklerinde de büyüye rastlanmaktadır.

Çeşitli bilim adamları W. H Rivers ve

Frazer ve Tylor büyüyü, aynı nedenler aynı

sonucu vereceği görüşünün hakim olduğu ilk

aşamalara ait yanlış bir dünya görüşü, olarak

değerlendirilmektedir. Dr Rivers insanlık tarihi

içerisinde büyüye dayalı dünya görüşünü üç

aşama içerisinde (büyüsel, dinsel, bilimsel dünya

görüşler) ilk başa koymaktadır. Malinovski ise,

büyünün bilim ve teknoloji ile ilişkili olmadığını

“Çabalarından istenen sonucu alacağı endişesi

taşıyan insanların rahatlamasını sağladığı “

bir fonksiyonu olduğunu savunmaktadır. Bu

yüzden büyünün fiziksel den öte, psikolojik

hedefleri vardır. Büyü kendisinde kutsal ve gizil

güç bulunan öğelere başvurarak yapılmakta,

kutsal olana temas ve müdahaleyi içermektedir.

Haram sudan atlama ve haram uygulamalarındaki

temel düşünce “benzerler biribirini etkiler

“görüşünden hareketle; benzerin benzerle

- pisliğin pislikle –kötü kötü ile yok edilmesi

anlayışıdır. Bu anlayış günümüz atasözler

arasında yer alan çivi, başka bir anlatımla

kısmet açılmaması , kocanın başka kadınlara

gitmesi ve benzeri pislikler; pis su olan (haram

su) ile yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu anlayış

günümüz atasözleri arasında yer alan çivi

,çiviyi söker sözleri ile de açıklanabilir. Bununla

birlikte haram suyun esas özelliği ,kaynağının

anzelha suyu gibi kutsal bir su olmasındandır.

Bu suyun sahip olduğu kutsallık ve kudret

haram suyu diğer kent içinde akan pis sulardan

farklılaştırmaktadır.

Suyun Kutsallığı Şamanizmden kalma bir etki olarak Türklerde

su kültü vardır. Kült, kutsal sayılan varlıklar

etrafında oluşan inanış ve tapınışlardır. Örn;

Toprak ,ağaç ateş su kültleri günümüze kadar

ulaşmıştır. Türklerde olduğu gibi islamda ve

birçok dinlerde su kutsal sayılmaktadır. Anadolu

da akarsulara , göllere pınarlara adaklar adanır.

Suyun çıktığı gözlere mumlar yakılır, kurban

adanır. Çoğu zaman suyun çıktığı yerlerdeki

ağaçlar ve karalar , dağlar da kutsal sayılırlar.

Anzelha suyunun kutsallığı Urfa’daki

Halil İbrahim Peygamberin yakılması ile

ilişkilendirilmektedir.

Çünkü Zeliha Halil İbrahim’in kızıdır. Ateşe

atılan babasının arkasından çok ağladığı için

biriken gözyaşları ile Anzelha gölü oluşmuştur (Anzelha yöresel bir söyleyiş biçimi olup, Ayn göz , anzelha

“zelihanın gözü anlamındadır.)

Page 231: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

229

Başka bir efsanede Zeliha Nemrut” un evlatlığıdır. Hz. İbrahim’i çok

sevmektedir. Hz İbrahim’in ateşe düştüğünü görünce Zeliha’da kendini

ateşe atar. Zeliha’nın düştüğü yere Ayn -Zeliha Gölü adı verilir.

Diyarbakır’da Anzelha ve Haram suya öylesine bir değer atfedilmiştir

ki, bu yöre “Haram Su Yöresi” olarak isimlendirilmektedir. Bir kişi evinin

yerini tarif ederken resmi kayıtlarda farklı isimdeki mahallede olmasına

karşın, “Haram Su’da oturuyorum” der . Haram Su ve Anzelha’nın çıktığı

bölgede kahvehaneler ve birçok bakkallar, marketler, ”Anzelha kahve”,

“anzelha market” adını almışlardır.

Ancak bugün Diyarbakır’da haram su açıktan akmamaktadır. Şehrin

alt yapısına ilişkin yeni düzenlemeler, farklı meslek kollarının sanayiye

taşınması, yerleşim yerlerinin şehrin yeni gelişen bölgelerine kayması

Haram Suyun geleneksel ortamını değiştirmiştir. Haram Su olarak

tanımlanan atık sular yer altında birçok kanallar ve borularla birleştirilmiş

olarak Dicle Nehrine akıtılmaktadır. Bununla birlikte, insanlar, çoğunlukla

kadınlar Çiftkapı , Urfakapı ve Mardinkapı’daki haram sulara isteklerinin

gerçekleşmesi amacıyla halen gitmektedirler.

SONUÇMüslüman toplumlarda halk dindarlığı yani popüler dindarlık içerisinde

İslam öncesi inançların sürdürüldüğü bazı uygulamalar bulunmaktadır. Bu

uygulamalar İslam terminolojisi üzerinden yeniden anlamlandırılmakta,

ve gündelik hayata dahil edilmektedir. Haram su ile ilgili inanmalar

bunun bir örneğidir. Son yıllarda kent yerleşiminin yeni gelişen bölgelere

kayması, eski yerleşim bölgelerine kırdan göç edenlerin yerleşmesi sonucu

haram su etrafında gecekondular oluşmuştur. Kırdan gelen bu insanlar,

haram suya modern insanların geldiğini ifade etmekte, hatta onları

hafife almaktadırlar.Bununla birlikte onlarda haram suyun kutsallığına

inandıklarını ve gittiklerini söylemektedirler

Dipnotlar *Sarılık tan kurtulmak için anzelhanın balıklı sularına üç gün üstte gidilir

suyu seyredilir.

*Yedi rakamı sihri ve dini dünyada uğurlu bir rakam olarak kabul

edilmektedir.

* bir iş için acele edenlere , fazla telaş gösterenlere yörede “Tabakhaneye

b… mu ulaştıracaksın” demektedir.

Page 232: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

230

KAYNAKLAR1. Olgun, H . “Su Kültürü” www.yağmurdergisi.com.tr .5.06.2007

2. Emiroğlu K,Suavi ,A . Antropoloji Sözlüğü “ Büyü ve Kült terimleri”

3. Tuncer,S.A.” Su.Temizlik, arınma ve marka”. selimtuncer.blogspot.com.5.6.2007

4. “Su Kültüne Bağlı Ziyaret Yerleri “ www.karacaahmet.com.5.6.2007

Page 233: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 234: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

232

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNİN ÖNEMLİ BAZI SICAK SU KAPLICALARI

Page 235: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

233

ÖZETTürkiye jeotermal kaynakları bakımından dünyanın sayılı ülkeleri arasında

yer almaktadır Güneydoğu Anadolu Bölgesi önemli bir paya sahiptir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ekonomik ve kültürel zenginliğe sahip, tarihsel

önemi olan ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır.

Bölgede Diyarbakır (Çermik), Batman (Taşlıdere), Siirt (Billoris), Şırnak

(Hısta ve Zümrütdağ), Şanlıurfa (Karaali), Mardin (Dargeçit-Germav),

Adıyaman (Tilek) ve Gaziantep (Kartalköy) kaplıcaları bulunmaktadır.

Son zamanlarda, ekstrem şartlarda yaşayan bakterilerin keşfi ve bunların

biyoteknolojik açıdan önemli biyomateryalleri üzerinde çalışmalar

yoğunluk kazanmıştır. Özellikle, termofilik mikroorganizmalardan elde

edilen enzimler günümüzde gıda ve tekstil dahil birçok endüstriyel alanda

kullanılmaktadır. Ülkemiz ve bölgemiz sıcak su kaynakları açısından oldukça

zengindir. Bu kaynaklardan yararlanarak yeni bakteri türleri keşfetmek

bakteri sistematiği açısından oldukça önemlidir.

Sıcak su kaplıcalarından, elektrik enerji üretiminden turizme kadar, sera

ısıtmasından endüstriyel maddelerin üretimine kadar birçok alanda

yararlanılmaktadır.

Bu bildiride, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan Diyarbakır (Çermik),

Batman (Taşlıdere) ve Şırnak (Hista) Jeotermal kaynakları incelenecektir.

Jeotermal alanın kısa jeolojisi, bulunan tesisler, suyun kimyasal ve fiziksel

özellikleri üzerinde durulacaktır.

GİRİŞJeotermal (jeo-yer, termal-ısı anlamına gelir) yerkabuğunun çeşitli

derinliklerinde birikmiş ısının oluşturduğu, kimyasallar içeren sıcak su, buhar

ve gazlardır. jeotermal enerji de bu jeotermal kaynaklardan ve bunların

oluşturduğu enerjiden doğrudan veya dolaylı yollardan faydalanmayı

kapsamaktadır. Jeotermal enerji yeni, yenilenebilir, sürdürülebilir,

tükenmez, ucuz, güvenilir, çevre dostu, yerli ve yeşil bir enerji türüdür.

Jeotermal kaynaklar ile;

1. Elektrik enerjisi üretimi,

2. Merkezi ısıtma, merkezi soğutma, sera ısıtması vb. ısıtma/soğutma

uygulamaları,

Page 236: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

234

3. Proses ısısı temini, kurutma işlemleri gibi

endüstriyel amaçlı kullanımlar,

4. Karbondioksit, gübre, lityum, ağır su, hidrojen

gibi kimyasal maddelerin ve minerallerin

üretimi,

5. Termal turizm’de kaplıca amaçlı kullanım,

6. Düşük sıcaklıklarda (30 °C’ye kadar) kültür

balıkçılığı,

7. Mineraller içeren içme suyu üretimi, (1).

Diyarbakır (Çermik) KaplıcasıKaplıcanın ÖzellikleriÇermik, Diyarbakır iline bağlı bir ilçe olup,

Diyarbakır’ın kuzeybatısında ve 84 km

uzaklığındadır. Çermik kaplıca suyu Diyarbakır-

Çermik yolu üzerinde ve Çermik ilçesinin

doğusunda, ilçe merkezine 3 km mesafede yer

alan Hamambaşı mevkiindedir. Diyarbakır’da

Çermik jeotermal alanında; 115.5 m bir kuyu

faaliyettedir. Bölge’de birçok pansiyon, kaplıca

derinlikte 51 °C,, debisi 21 (l/sn) olan pompaj

sulamalı tesisleri ile Dicle Üniversitesi Fizik

Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi sıcak sudan

yararlanmaktadır.

Çalışma alanı 1/ 25000 ölçekli Elazığ - L42-c2

paftasında yaklaşık 15 km2’lik bir alanı

kapsamaktadır.

İtalya kaplıcalarından sonra nitelik bakımından

dünyada ikinci olan “ Çermik Kaplıcası” iltihaplı

romatizmalar, çocuk felçleri, nevrit, polinevrit,

kadın hastalıkları sendromlarında; koklama

ve serpintileme tadavisi, üst teneffüs yolları

hastalıkları ve deri hastalıklarını şiddetle tedavi

etmektedir. Yapılan incelemelere göre kaplıcanın

suyu 48 derece sıcaklığında olup kükürtlü

ve radyoaktiftir. Asıl özelliği ise bileşiminde

bromür iyonu ve iyodür bulunmasıdır.

Çermik’e Çermik özelliğini kazandıran ona ismini

veren, yapılış tarihi ve sıcak suyun ne zaman

ortaya çıktığı bilinmemektedir. Kaplıcanın

suyunun çok eskiden beri mevcut olduğu ve

kaplıcanın daha sonra inşa edildiği, ilçede halk

arasında anlatılan efsaneden anlaşılmaktadır.

Bu efsaneye göre:

“Güney Doğu Anadolu’da hüküm süren Acem

Kralı’nın Melike Belkıs adında güzel bir kızı

varmış. Bu kız bir gün hastalanmış ve vücudunda

birtakım yaralar çıkmıştır. Zamanın hekimleri,

Melike Belkıs’ı tedavi etmek için çok çaba sarf

etmişler, gerekli ilaçları kullanmışlar, fakat bir

türlü hastalığının tedavisi mümkün olmamıştır.

Zamanla Melike Belkıs’ın vücuduna kurtlar

düşmüş ve çok pis kokular gelmeye başlamıştır.

Öyle ki pis kokulardan Melike Belkıs’ın

bulunduğu saraya girilmez olmuş. Kral bu

durum üzerine kızını saraydan çıkarmış ve

yanına muhafızlar vererek, ormana terk

etmiştir. Melike Belkıs ormanda geze geze

bugünkü kaplıcanın bulunduğu yere gelmiş ve

sıcak suya rastlamıştır. Yorgunluğunu gidermek

için ayaklarını sıcak suyun içine bırakmıştır.

Bir müddet sonra vücuduna su değen yerleri

soyulmaya ve iyileşmeye başladığını görünce,

bu sıcak suda bir müddet daha yıkanmış ve

tekrar eski sağlığına kavuşmuştur.

Page 237: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

235

Melike Belkıs’ın yanındaki muhafızlar, bu mutlu haberi hemen saraya

iletmişler, bunun üzerine kral işin aslını öğrenmek için yanına ustalarını

da alıp gelerek bugünkü “Büyük Paşa” denilen kısmın üzerini yaptırarak

kaplıca (hamam) şekline getirmiştir.

Bu efsaneye göre kaplıcanın Arapların Çermik’i fethinden önce inşa edildiği

anlaşılmaktadır. Çermik sıcak su kaynağının ise, çok daha eskiden var

olduğunu (498) ve bir ara kuruduğu, Yukarı Dicle ve Fırat Bölgesinin en iyi

yerli kaynağı olan Amidli Mar-Yeşuva’nın “Vakayinamesi”’nden öğreniyoruz.

Çermik’te bulunan kaplıcalar iki kısım olup, Hamambaşı ve mevkiinde

bulunan ve arşiv kaynaklarında “Kudret Hamamı” diye zikredilen bölüm

ortaçağdan kalmadır.

İlçe merkezindeki “Saray Hamamı” denilen yer ise 16. yy. burada yaşayan

“Beyler” tarafından yaptırılmıştır. O zaman ısıtma su ile işletilen bu bölüm,

bir ara 3 km uzaklıktaki kaplıcalardan borular vasıtasıyla getirilen yer altı

sıcak suyu ile çalıştırıldı. Ancak şu anda kaderine terk edilmiş vaziyette

bulunmaktadır.

Çermik’te kaplıcalarla ilgili olarak bir çok kez haziran ayında “Melike

Belkıs” şenlikleri adı ile festival düzenlenmektedir. Adını kurucusunun

isminden alan bu şenliklerin geleneksel hale getirilmesine, ilçe kültürüne

ve turizmine faydalı olması için çalışılmaktadır.

Kaplıcanın Mevcut Durumu Kaplıcalar Belediye tarafından işletilmektedir. “Büyük Paşa” ve “Küçük

Paşa” denilen tarihi hamamların yanında iki adet localı ve bir adet “Özel Aile

Kabinleri” olmak üzere beş ayrı binada hizmet verilmektedir. Çevresinde

birçok turistik amaçlı otel ve pansiyon bulunmaktadır. Yaklaşık 800 yatak

kapasitesi ile yılda 250.00-300.00 ziyaretçiyi ağırlamaktadır.

Büyük Paşa Hamamı’nda; 1, Küçük Paşa Hamamı’nda 1, erkeklere ait

localarda 1, kadınlara ait localarda 1 olmak üzere toplam 4 adet havuzu

bulunmaktadır. Havuzlar müşterek kullanılmaktadır. Ziyaretçilere gerekli

olan hizmetler sunulmaktadır.

Page 238: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

236

Kaplıcanın ÖzellikleriKaplıca suyunun grubu sodyumlu, bikarbonatlı

klorlu sülfatlı, iyotlu, bromürlü, iyodürlü ve

kükürtlüdür. 48 °C, olup radyoaktivitesi 10 Eman

Ph değeri 7.6’dır. Banyolara çok elverişlidir.

Ancak içmelere elverişli değildir.

Kaplıca Suyundan Şifa Bulan Hastalıklar Çermik Kaplıcaları iltihaplı romatizmalar nevrit,

polinevrit, çocuk felci kadın hastalıklarının

kronik sendromları koklama ve serpintilerine

ile de üst teneffüs yolları hastalıklarında çok iyi

sonuçlar alındığı tıbbi araştırmalar neticesinde

kanıtlanmıştır.

Kaplıcadan YararlanmaÇermik Kaplıcası dört mevsim hizmete açıktır.

Ancak tedavi amaçlı kullanımı genellikle Haziran,

Eylül ayları arasında yoğunluk kazanmaktadır.

Tavsiye edilen kullanım süresi 21 kür’dür. Kaplıca

bölgesinde bulunan Dicle Üniversitesi Fiziksel

Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı birimine

sevkli gelen hastalara gerekli tıbbi müdahale de

yapılmaktadır. Kalp yetmezliği olan hastaların

doktor tavsiyesi olmadan kaplıcaya girmesi

risklidir.

Genel Durum Termal Kaplıcaları ile ünlü Yeşil Çermik ilçemiz

Diyarbakır’a 90 km mesafededir. Dört yanı

yüksekliklerle çevrili olan ilçe toprakları Güney

Torosların güney eteklerinden başlar ve güneye

doğru alçalır. Heykel Dağı eteklerine kurulu

ilçede karasal iklim hüküm sürer. Denizden

yüksekliği 710 m, yüzölçümü 1032 km2’dir.

Halkın geçimini çiftçilik, hayvancılık, bağcılık

ve küçük el sanatları ile sağladığı ilçenin

diğer bir ekonomik faaliyeti de Kaplıcalara

bağlı olarak gelişen otel, pansiyon ve lokanta

işletmeciliğidir. Çermik’teki birçok tarihi yapılar

ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Bunlardan

Haburman Köprüsü, Çermik Kalesi, Ulucami,

Çeteci Abdullah Paşa Medresesi, Eski Saray ve

Hamamı sayılabilir.

Konaklama İlçenin 3 km uzaklığında bulunan kaplıcalar

mevkiinde birçok otel ve pansiyon bulunmaktadır.

Burada her bütçeye uygun barınma olanağı

mümkündür (2).

Batman (Taşlıdere ) KaplıcasıTaşlıdere sıcak su kaynağı, Su analiz raporuna

göre su sıcaklığı 78 °C, pH ise 6.7 civarında olup,

kalsiyumlu, sdyumlu, sülfatlı, klorürlu sıcak su

sınıfına girdiği belirlenmiştir (3). Batman İli

Kozluk-Taşlıdere jeotermal alanında bulunan

Holi kaplıca kaynağının sıcaklığı 83°C, ve

debisi 16 (l/sn) olup kaynaktan kaplıca amaçlı

yararlanılmaktadır (4). Batman ili Kozluk-

Taşlıdere jeotermal alanında bulunan Holi

kaplıca kaynağının sıcaklığı 83°C ve debisi 16

(l/sn) olup kaynaktan kaplıca ve sera ısıtma

amaçlı yararlanılmaktadır (4).

Kaynak 2254,08 mg./lt. Toplam mineralizasyona

sahip, sodyum, kalsiyum, klorür ve sülfat içeren

miks formda olduğu, kaynak çıkış sıcaklığının

84,5 santigrat derece termomineralli su

niteliğinde olduğu, romatizmal hastalıkların

kronik dönemlerinde, eklemlerdeki aşırı

kireçlenmelerde, kronik bel ağrılarında, dizde

kireçlenmelerde, kas iltihabında, kaslarla

kemiklerin birleştiği bölümde meydana gelen

iltihaplarda, travma, bayanlarda omuz kuşağı

ağrısında, yumuşak doku hastalıkları, cilt

Page 239: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

237

hastalıkları, ortopedik operasyonlarda, kronik nörolojik rahatsızlıklarda,

bebeklerin doğum sırasında meydana gelen hastalıklar, kasların istem

dışı kasılması (tik), spor yaralanmalarında, tamamlayıcı tedavi unsuru

olarak kullanıldığı, açık, kapalı termal havuzlar, konferans merkezine

sahip tesisin odalarında da kaplıca suyundan yararlanmak mümkün

(5).

Resim:Taşılıdere kaplıcası

Taşlıdere kaplıcasından alınan su örneklerinden izole edilen bakterilerin

identifikasyonları ve biyoteknolojik açıdan incelemeleri “Sıcak Su

Kaynaklarından Bakteri İzolasyonu, Tanımlanması ve Alicyclobacillus

acidocaldarius subsp. rittmannii’nin b-Galaktozidaz Enziminin Saflaştırılması-

Reyhan GÜL GÜVEN” adlı doktora tezine konu olmuştur.Ayrıca izole edilen ve

tanımlaması yapılan bakteriyle ilgili çalışmalar araştırma makalesi olarak

yayınlatılmıştır.( Reyhan Gul-Guven, Kemal Guven, Annarita Poli, Barbara

Nicolaus. (2008).Anoxybacillus kamchatkensis subsp. asaccharedens subsp.

nov., a thermophilic bacterium isolated from a hot spring in Batman

.Journal of General and Applied Microbiology.54:327-334.).

Şırnak İli Güçlükonak İlçesi Hista Jeotermal Kaynağı

Resim 11. Hısta Jeotermal kaynağının Çıkış Yeri ve Hamam (N.Özel, Kasım, 2000)

Hısta Kaplıcası, Düğünyurdu köyü içinde ve Şırnak ili, Güçlükonak ilçesine

10 km. uzaklıkta olup, ortalama 250 m batısındaki Dicle nehri kıyısında

yer almaktadır. Kaplıca yolunun işlek olmaması ve inşasının yeterli

Page 240: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

238

olmamasından dolayı kaplıcaya gereken ilgi

gösterilmemektedir.

Kaplıcada erkeklere ve bayanlara ait olan iki

adet hamam mevcuttur. Kaynak kaptajı iki

hamam arasındadır.

Kapitaj, Dicle Nehri seviyesinden 30–40 m

yüksekte olup, 3x1.5 m boyutunda ve 50 cm.

derinliğindedir. Bu kapitaja gelen üç kaynak

birleşerek hamamlara doğru akıtılmaktadır (6).

Şimdi ise kaynak, yeni yapılan havuza borularla

gelmektedir.

Dicle Nehrinin karşı kıyısı Mardin iline aittir. Bu

kıyıda da Germiab kaplıcası bulunmaktadır.

Tedavi Edici ÖzelliklerKaplıca sularının tedavi edici nitelikleri

konusunda daha ciddi bilimsel araştırmalara

ihtiyaç bulunmaktadır. Kaplıcanın, fıtık, bel

ağrıları, akrep sokmalarına karşı tedavi

gücünün yüksek olduğu ilgili kişiler tarafından

belirtilmiştir.

Çeşitli üniversiteler ve bilim kurumları yapılacak

çalışma ile termal suyun tedavi edici özellikleri

daha detaylı tespit edilmelidir.

Kaplıcanın tıbbi faydası yanında mitolojik insan

olarak bilinen Hz. Süleyman tarafından saba

melikesi Belkısana hediye edilen bir güzellik

ılıcası olduğu ve havuzun dibinde Hz. Süleyman’ın

ayak izinin bulunduğunun söylenmesinden

dolayı iç ve dış turistlerin rağbet ettikleri bir

turizm yeri haline gelmiştir.

Kimyasal sınıflandırma

Hısta Kaplıcasının Tahlil Raporu :

Refik Saydam Merkez Hıfzısıhha Enstitüsünün

kaplıcaya ait 19.9.1964 tarihinde 2523 sayılı

tahlil raporu aşağıda belirtilmiştir.

Suyun mevkii : Hısta Kaplıcası (Koçtepe Köyü)

Görünür Berrak

Tortu Az var

Amonyak Var

HS.(litrede) Kükürtlü hidrojen 782Mgr.

Uzvi madde için sarf olunan oksijen 232 Mgr.

Serbest karbondioksit gazı Yok

Katyonlar Mgr. Milival

Sodyum iyonat 287244 12489

Kalsiyum (Ca) 204000 10200

Magrasyum (Mgr 6720 5600

Demir Alüminyum (Fe, Al) 5528 400

İyon 28689

Anyonlar Mgr. Milival

Metesilkat iyonu (H2, Si, O3 ) 80600 400

Hidrokarbonat (HeO3H) 244000 3352

Klor iyonu (Cl) 119000 21337

Sülfat iyonu (SO4) 1024000 ---

Nitrat --- ---

Nitrit --- ---

Kurul hülasa 1850 ---

Analiz tarihi : 31. Mayıs.1975 (Türkiye Maden Suları

Raporundan alınmıştır)

Page 241: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

239

İyonlar mg/l milival /l % milival

Amonyum NH4 12.2000 0.6777 2.6292

Lityum Li 0.0116 0.0016 0.0062

Sodyum Na 33.8757 1.4735 5.7164

Potasyum K 18.6624 0.4773 1.8516

Kalsiyum Ca 243.000 17.1500 66.5347

MagnezyumMg 72.3010 5.9506 23.0853

Demir Fe 0.3250 0.0116 0.0450

Alüminyum Al 0.2725 0.0303 0.1175

Çinko Zn 0.1300 0.0039 0.0151

Toplam 480.778 25.7765 100.0000

Klorür Cl 210.000 5.9238 22.9401

İyodür İ 0.0400 0.0003 0.0011

Bromür Br 0.0500 0.0006 0.0023

Fluorür F 2.3000 0.1211 0.4689

Sülfat SO4 800.000 16.6666 64.5421

Nitrat NO3 0.4430 0.0071 0.0274

Nitrit NO2 ---- ---- ----

Hidrofosfat HPO4 0.2777 0.0057 0.0220

Bikarbonat HCO3 225.7000 3.1000 12.0048

Hidroarsenat HasO4 0.2128 0.0030 0.0116

Toplam 1050.8017 26.8047 100.0000

Metasilikat asidi H2SİO3 37.1800

Metaborik asit HB2 1.0125

Toplam sülfür SH2 273.5000

Toplam 310.68

Genel Toplam 1361.4817

Gazlar Serbest karbondioksit 30.80 mg/ l

Serbest kükürtlü hidrojen 210.0 mg/l

Serbest oksijen --- mg/l

Page 242: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

240

Fiziko-kimyasal özellikler İletkenlik 1.9 x 10-3 mho

Sıcaklık 63 C º

PH 6.9

Radyoaktivite

Toplam alfa aktivitesi 491.08 ± 18.76 Pci/l

Toplam bete aktivitesi 112.50 ± 5.77 Pci/l

Radon Rn222 1471 Pci/l

Radyum Ra226 63.46 Pci/l

Uranyum228 0.400 mikrogr/l

Debi 2.5 l/s

Kimyasal SınıflandırmaTermal kaynak suyu Sülfat (% 64.54 milival),

Klorür (% 22.94 milival), Kalsiyum (% 66.53

milival), Magnezyum (% 23.08 milival) ve

Hidrojen Sülfürlü (273.5 mg/l) içeren sular

sınıfına girmektedir.

Fiziksel sınıflandırmaHipertermal (63 ºC ), Hipotonik (32.77 milimol/l)

termal sudur. PH’sı 6.9, toplam mineralizasyonu

1.36 mg/l’dir. (7).

SONUÇJeotermal enerji yeni, yenilenebilir,

sürdürülebilir, tükenmeyen, ucuz, güvenilir,

çevre dostu, yerli ve yeşil bir enerji türüdür.

Dünyada jeotermal kaynaklar yeni uygulama

alanları ile insanlığın hizmetine sunulmuş ve bu

konuda büyük yatırımlar yapılmıştır. Özellikle

çevre kirliliği yaratmayacak enerji kaynaklarına

yönelim, bu kaynağın önemini daha da

arttırmıştır.

Ülkemizde termal kaynakların yoğun bulunan

yerlerde sağlık ve termal turizme gereken önem

verilmeli, jeotermal enerjinin kullanım alanları

genişletilmelidir.

Son zamanlarda, ekstrem şartlarda yaşayan

bakterilerin keşfi ve bunların biyoteknolojik

açıdan önemli biyomateryalleri üzerinde

çalışmalar yoğunluk kazanmıştır. Özellikle,

termofilik mikroorganizmalardan elde edilen

enzimler günümüzde gıda ve tekstil dahil birçok

endüstriyel alanda kullanılmaktadır. Ülkemiz ve

bölgemiz sıcak su kaynakları açısından oldukça

zengindir. Bu kaynaklardan yararlanarak yeni

bakteri türleri keşfetmek bakteri sistematiği

açısından oldukça önemlidir.

Page 243: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

241

KAYNAKLAR1. tr.wikipedia.org/wiki/Jeotermal_enerji

2. www.kaplica.biz/diyarbakir.

3. Reyhan GÜL GÜVEN(2007).Sıcak Su Kaynaklarından Bakteri İzolasyonu,

Tanımlanması ve Alicyclobacillus acidocaldarius subsp. rittmannii’nin

Galaktozidaz Enziminin Saflaştırılması-Doktora Tezi-DİYARBAKIR.

4. Ömer Faruk ERTUĞRUL M. Bahattin KURT. Güneydolu Anadolu

Bölgesinin Yenilebilir Enerji Kaynakları yönünden değerlendirilmesi.

5. www.batmanexpress.net

6. ÖZEL, N., BEKİŞOĞLU, Ş. ÇESAV (Çevre, Eğitim, Sağlık ve Sosyal

Yardımlaşma Vakfı), Güneydoğu Anadolu Bölgesi Termal su Kaynaklarının

Seracılık ve Termal Turizmde Değerlendirilmesi 2002, Şanlıurfa.

7. Nedret ÖZEL ().Gap’ta Yer Alan Jeotermal Kaynaklara Genel Bakış ve

Güçlükonak(Şırnak) ilçesi Hista Kaplıcaları.

Page 244: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

İKLİM

Page 245: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 246: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

244

DİYARBAKIR’DA METEOROLOJİK FAALİYETLER

Page 247: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

245

Yusuf ALTUNÇ Dr. M.Latif GÜLTEKİNDiyarbakır Meteoroloji

Bölge Müdürlüğü

[email protected]

[email protected]

ÖZETMeteoroloji Dünya’nın çatısı (atmosfer) altında yaşayan her canlıyı, özellikle

bilinç sahibi olan insanoğlunu etkileyen ve ilgilendiren meteorolojinin

Diyarbakır’daki çalışmaları çok eskilere dayanmaktadır. 1929’lu yıllarda

küçük bir klima istasyonu olarak hizmet veren Diyarbakır Meteoroloji

Müdürlüğü, günümüzde en son teknolojiler ile donatılmış bilgisayar ve

haberleşme ağıyla, meteorolojik uydular, otomatik istasyonlar ve sayısal

tahmin modellerinin sağladığı ürün desteğiyle değil sadece Bölgemiz,

Türkiye ve Dünya’nın her noktası için başta hava tahmini olmak üzere her

türlü meteorolojik hizmeti verebilecek konuma gelmiştir. Diyarakır’da

klimatolojik, sinoptik, radiyosonde, metar ve taf olmak üzere her türlü

meteorolojik gözlem ve tahmin yapılmaktadır.

GİRİŞ İnsanların her türlü faaliyet ve aktivitelerini direkt ve indirekt olarak

etkileyen meteorolojik olaylar, günümüzde önemini daha da artırarak

günlük hayatımızın her aşamasında yer almaktadır.

Meteoroloji, atmosferde meydana gelen hava olaylarının oluşumunu,

gelişimini ve değişimini, nedenleri ile inceleyen ve bu hava olaylarının

canlılar ve dünya açısından doğuracağı sonuçları araştıran bir bilim dalıdır.

Meteorolojik olaylar, insanoğlunun yaşamını ilk çağlardan itibaren etkilemiş,

insanlar durmadan günümüze kadar dünya atmosferinde olup biten

olayların nedenlerini zamanın koşullarına göre inceleyip araştırmışlardır.

Bu amaçla da çeşitli gözlem ve incelemeler yaparak hava olaylarını

önceden tahmin edebilme yollarını bulmaya çalışmışlardır. Bunların

olumlu etkilerinden faydalanma, olumsuz etkilerinden de kurtulma ve

korunma yollarını aramışlardır. Dolayısıyla meteoroloji, tarihsel gelişim

çizgisi içerisinde insanlar ve toplumlarla iç içe ola gelmiştir.

Hava TahminiBelirli bir ülke, bölge veya merkezde, bir zaman dilimi içinde görülebilecek

meteorolojik olayların gözlem ve analizlere dayanılarak önceden öngörülme

çalışmaları hava tahmini olarak adlandırılır. Hava tahmini üç aşamalıdır;

• Gözlemler

• Analiz

• Tahmin

Page 248: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

246

GözlemlerYer ve Gemi GözlemleriTürkiye’de 400 Dünyada 10.000 den fazla

yer gözlem istasyonunda, 900 şamandıra ve

7300 gemiden; bazılarında her yarım saatte,

bazılarında her saat başında, bazılarında da 3

saatte bir, otomatik ölçüm sistemlerinde ise her

dakika parametreler ölçülür ve kaydedilir. Bu

parametreler:

• Basınç rasatları

• Sıcaklık Rasatları

• Nem Rasatları

• Bulutluluk Rasatları

• Görüş uzaklığı Rasatları

• Güneşlenme Rasatları

• Radyasyon Rasatları

• Buharlaşma Rasatları

• Rüzgâr Rasatları

• Yağış ve diğer hidrometeorlar

• Kar Rasatları

• Toprak sıcaklıkları

• Meteorolojik olaylar

• Fenolojik rasatlar

Bu değerlerin çoğu son çalışmalarla

ülkemizin tamamında 356 otomatik istasyon

marifetiyle sensörler yardımıyla ölçülmektedir.

Diyarbakır’da biri Meydan Meteoroloji

Müdürlüğü diğeri Ünal Erkan Heliport sınırları

dahilinde olmak üzere iki otomatik gözlem

istasyonu mevcuttur.

Yüksek Seviye GözlemleriAtmosferin üst tabakaları için gözlem

yapan istasyonlarda radyo vericili gözlem

aleti, Hidrojen veya benzeri hafiflikte gazla

doldurulmuş bir balona bağlanarak atmosfere

bırakılır.

Bu balonlarla 30–40 km yüksekliğe kadar

çıkabilen ölçüm cihazı; Belirli basınç seviyelerinin

Yüksekliğini, Bu seviyelerdeki sıcaklık ve nemi,

Rüzgar yön ve şiddetini; Ölçerek radyo sinyalleri

ile yer istasyonuna gönderir. Bu işlem 00:00

ve 12:00 UTC’ de olmak üzere günde iki kez

tekrarlanır. Türkiye’de, bir tanesi Diyarbakır’da

olmak üzere 8 ve dünyada 1000 meteoroloji

istasyonu tarafından yapılmaktadır.

Uydu ve Radar Görüntüleri Haritaların analizinden sonra uydu ve radar

görüntüleri ile karşılaştırılır ve cephenin yeri,

hareket yönü ve hareket hızı belirlenir. Radar

görüntüleri ile bölgede kuvvetli hava olayları

için çok kısa vadeli tahminler yapılır.

AnalizYer Analiz HaritasıYerel basıncın deniz seviyesine indirgenmesi

ve bu değerlerin haritalarda işlenip eş basınç

çizgilerinin çizilmesiyle elde edilen haritadır.

Değerleri hektopaskal olarak üzerine yazılır.

Alçak yüksek basınç merkezlerini ile hava

kütlelerini birbirinden ayıran çizgiler (cephe)

çizilir.

500 mb Haritası:Eş yükselti eğrilerini gösteren kontur çizgileri

ile haritalar çizilir. Alçak ve yüksek merkezler ile

soğuk ve sıcak havanın yerleri belirlenir.

Sayısal Haritalar:Yer ve yukarı seviyedeki tüm meteorolojik

parametreler, ölçülerek bilgisayara aktarılır.

Süper bilgisayarlar vasıtasıyla atmosfer

modelleri çalıştırılır ve on güne kadar kesintisiz

tahminler yapılır. Hava ve benzer tahmin

Page 249: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

247

yapanların en büyük destekçisi bilgisayarın ürettiği bu ürünlerdir.

TahminToplanan tüm bilgiler, yapılan analizler deneyimli uzman kadrolar tarafından

değerlendirilerek rapor haline getirilir. Bu raporlar kabaca şunlardır:

• Günlük rapor

• 5 Günlük rapor

• 7 Günlük rapor

• Mevsimlik Rapor

• İhbar

Hizmetler ve Diğer Ürünler

Web Sayfasıwww.dmi.gov.tr adresindeki sitemiz sürekli güncel bilgileri ile Türkiye’nin

en çok tıklanan sitelerinden birisidir. Günlük ziyaretçi sayısı 3 milyonu

aşmıştır.

İhbarlarZarar yapma ihtimali olan her türlü tahmin anında web sitesinde yayınlanır

ve tüm ilgili birimlere iletilir.

Meteorolojik Uyarılar ve Tahminler Cep’teCep telefonlarından gerekli ayarlar yapıldıktan sonra tüm ihbar ve

tahminler kısa mesaj olarak SMS olarak alınabilmektedir.

Karayolları Uyarı SistemiKarayolu ile seyahat edeceğiniz iki nokta ve seyahat saatleri seçtikten

sonra yol güzergahı boyunca ayrıntılı tahmin raporları veren uygulamadır.

Adresi: http://www.dmi.gov.tr/tahmin/karayollari-tahmin-sistemi.aspx’dir.

Hava Kirliliği ve Enverziyon Riski Sıcaklık, normal atmosfer koşulları içerisinde yerden itibaren yükseldikçe

her 100 m. 0.5 ile 1.0 °C arasında azalma eğilimi göstermektedir. Sıcaklığın

yükseklikle azalacağı yerde artış göstermesi durumuna sıcaklık terselmesi

(temperature of inversion) ya da sıcaklık enverziyonu denilmektedir. Bu

enverziyon hem kirlilik hem de sis ve pus gibi görüş engelleyici hadiselere

sebep olmaktadır. 48 saatlik periyot boyunca enverziyon riskleri Türkiye

Page 250: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

248

haritasına işlenmiş olarak sürekli güncel

tutulmaktadır.

Adres i :ht tp ://www.dmi .gov. t r/ tahmin/

enverziyon-risk-haritasi.aspx’dir.

Toz Taşınımı TahminiSon yıllarda özellikle bölgemizde görülmeye

başlayan kum ve toz hareketleri hem görüş

engelleyici olmasından hem de sağlık riskleri

taşımasından dolayı takibi gerekli olaylardır.

72 saatlik periyot boyunca tozlanma riskleri

Türkiye haritasına işlenmiş olarak sürekli güncel

tutulmaktadır.

Adresi:http://www.dmi.gov.tr/tahmin/toz-

modeli.aspx’dir.

Orman Yangınları Risk haritalarıYaz günlerinde 72 saatlik periyot boyunca

orman yangını riskleri Türkiye haritasına

işlenmiş olarak sürekli güncel tutulmaktadır.

Meteoroloji Radyosu1962 yılından 2004 yılına kadar kısa dalgadan

yayın yapmakta olan Meteorolojinin Sesi

Radyosu, 2004 tarihinde Ankara’da FM bandı

92.4 frekansından Meteor FM adıyla ve 1

Şubat 2008 tarihinden itibaren de tekrar

“Meteorolojinin Sesi Radyosu” adıyla sesini

duyurmaya başladı.

Dünyadan ve Türkiye’den haberleriyle, bilimden

sanata, çevre bilincinden kişisel gelişime

kadar geniş bir yelpazede bilgi kanalı olmayı

hedefleyen Meteorolojinin Sesi Radyosu ayrıca

müziğin her türünden en güzel örnekleriyle

de kulağınızda yer etmeye devam edecek.

Diyarbakır’da FM 91.5 frekansından yayın yapan

radyomuzu online olarak da dinleyebilirsiniz.

A d re s i : h t t p : / / w w w. r a d y o . d m i . g o v. t r /

MeteorFmCanliYayin.aspx

Klimatolojik Verilere Online Ulaşım (TÜMAS)Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü

merkez ve taşra birimlerince gözlem, ölçüm

ve hesaplama sonucu elde edilen veriler,

uzaktan algılama sistemlerinden alınan ham

ve işlenmiş veriler, sayısal model girdi-çıktı

verileri, anlaşmalar yoluyla uluslararası veya

ulusal kaynaklardan elde edilen meteorolojik

veriler, arşiv sistemimize kaydedilmekte olup

üye olan kullanıcılarımıza istenilen formatta

sunulmaktadır.

Adresi: http://tumas.dmi.gov.tr

Google Earth GösterimiBu uygulama için Google Earth programının

bilgisayarınızda yüklü olması gerekmektedir.

Uydu görüntülerinin mahallelere kadar

yakınlaştırılarak incelenmesine olanak sağlar.

Adresi:http://www.dmi.gov.tr/sondurum/uydu.

aspx

SONUÇBilim adamları hava olaylarında “kelebek etkisi”

denilen bir olguyu ortaya koymuşlardır. Buna

göre Florida kıyılarında bir kasırgayı, Pekin’de

kanat çırpan bir kelebek tetikleyebilmektedir.

Başka bir ifadeyle, başlangıç şartlarında

meydana gelen küçücük bir hata ileride muazzam

bir hataya neden olabilecektir. Günümüzde

%90-93 olan hava tahmin tutarlılıkları, bilim

ve teknolojideki gelişmelerle artarak %100’e

yaklaşabilecek ama hiçbir zaman %100

tutarlılığa ulaşamayacak ve tahminden öteye

geçemeyecektir. Meteoroloji Genel Müdürlüğü

Page 251: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

249

ve çalışanları olarak hedefimiz bütün teknolojik imkanları kullanarak

tahmin tutarlılıklarımızı artırmak ve %100’e yaklaşmaktır. Bu amaca

yönelik olarak her türlü destek ve önerilerinizi bekleriz.

KAYNAKLAR1. DMİ, 2010. www.dmi.gov.tr Meteoroljoi İşleri Genel Müdürlüğü Web

Sitesi

2. DMİ, 2010. intranet.dmi.gov.tr Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü yerel

İntranet Sitesi.

Page 252: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

250

KÜRESEL İKLİM SENARYOLARI VE DİYARBAKIR’A OLASI ETKİLERİ

Page 253: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

251

Dr.M.Latif GÜLTEKİNMahmut MÜSLÜMMustafa ALTINERDiyarbakır Meteoroloji

Bölge Müdürlüğü

[email protected]

[email protected]

[email protected]

ÖZETDünyamız ve atmosfer insanoğlunun yaşam şartlarına uygun olarak

mükemmel bir dengede yaratılmıştır. Binlerce yıldır süregelen bu denge

içerisinde bütün varlıklar görevlerini tam yaparken, tek istisna olan

insanoğlu ise kendine verilen sınırlı iradeyi kötüye kullanarak üzerinde

yaşadığı Dünya’yı bütün canlılarla birlikte büyük bir tehlikeyle karşı

karşıya getirmiştir. Özellikle 1800’li yıllardan sonra sanayi devrimiyle

birlikte insanoğlu atmosfere saldığı sera etkisi yapan gazlarla kirletmeye

başlamıştır. Çılgınca tüketim ve israfın da artmasıyla küresel ısınma sorunu

ortaya çıkmış ve son yıllarda hızla artarak bütün insanlığı tehdit edecek

boyutlara ulaşmıştır. Adeta insanoğlu kendi eliyle sonunu (kıyametini)

hazırlamıştır. Artık tehlike sinyalleri bütün dünyada çalıyor ve ucu bu

felaketin en büyük müsebbibi olan sözde uygar özde vahşi batı toplumlarına

da dokunmaya başladı. Bu aşama’dan sonra, dünya milletleri bu kötü gidişi

durdurmak veya en azından yavaşlatmak için bir takım arayışlar içerisine

girmeye başladı. Bu çalışmada küresel iklim senaryoları ve Diyarbakır’a

olası etkileri ile bu sürece olumlu katkı sağlamak amacıyla, toplum ve birey

olarak alınabilecek tedbirler üzerinde durulacaktır.

GİRİŞİnsanlarımız kısa süreli (günlük, haftalık, aylık ve yıllık) hava değişimlerine

bakarak yanlış olarak iklimin değiştiği kanısına varırlar. Bir yerde iklim

değişiminden söz etmek için iklim verilerinin uzun yıllar ortalamasına

bakmak gerekir. Hava; her gün yaşanılan ortamdır, her an değişebilir.

İklim ise hava olaylarının uzun yıllar ortalamasıdır. Bir yerin en az 30 yıllık

iklim verilerinin ortalaması o yerin iklim bilgisi olarak değerlendirilir (Şekil

4a-f). Dolayısıyla bir yerdeki iklim değişiminden bahsetmek için, o yerin

iklim verilerinin uzun yıllar ortalamalarındaki sapmalara bakmak gerekir

(Şekil 4a-f). Küresel iklim değişimine yol açan büyük ölçekli faktörleri şöyle

sıralayabiliriz [3];

Astronomik NedenlerDünyanın ekseni 23 derece sağa yatkın olup 11 bin yılda bu sola yatıyor.

Bizim yaşantımız bu olay için çok kısa kaldığı için fark edemiyoruz. 11 bin

yılda bu eksen değiştiği için yazlar ile kışlar yer değiştirir.

Okyanuslarda Mercanların Ölümüİnsanların okyanuslarda yol açtığı kirlilik yüzünden orman hükmünde olan

Page 254: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

252

mercanlar ölüyor. Mercanlar planktonları üretir,

balıklar da planktonlarla beslenir. Mercanların

ölümüyle okyanuslar tarafından tutulan

karbondioksit gazı atmosfere geri verilir. Bu da

hem küresel ısınmaya, hem de ozon tabakasının

tahribatına yol açar.

Buzulların ErimesiKüresel ısınma sonucu güney ve kuzey kutup

bölgelerinde yer alan buzulların erimesi küresel

iklim değişiminin önemli belirtilerindendir.

Güneşteki DurumGüneş’te oluşan patlamalar, aktiviteler,

etkinlikler (Şekil 2c) Güneş’ten Dünyamıza

gelen radyasyon şiddetini büyük oranda etkiler.

Bu da Dünya’nın sıcaklığının artmasına veya

azalmasına yol açar.

VolkanlarVolkanik patlamalar sonucu atmosfere

savrulan yoğun kül ve duman tabakası

Güneş radyasyonunun yeryüzüne ulaşmasını

engellemektedir. Bu da sıcaklığın düşmesine

ve asit yağmurlarına yol açtığından, Dünya

iklimine etki eden önemli bir faktördür.

Kıtaların Yer DeğiştirmesiÇok uzun zaman süreçlerinde kara ve deniz

alanlarında meydana gelen yer değişimleri

küresel iklime etkisi olan diğer bir faktördür.

Tablo 1. Küresel İklim Senaryolarına Sıcaklık ve Deniz

Seviyesinde Beklenen Artış (2100’e kadar)

a b

c

Şekil 1. Küresel İklim Senaryolarına göre 2100’e Kadar;

a) Sera Gazları; b) Sıcaklık ve Denizlerdeki Su

Seviyesinde Beklenen Değişiklikler c) 1973–2006 Arası

Aylık Ortalama CO2 değişimi

Küresel İklim SenaryolarıKüresel iklim senaryolarına göre [2] dünyayı

ciddi olarak tehdit eden iklim değişiminin

etkilerini şu şekilde sıralayabiliriz [1], [3], [6];

• Doğal kaynaklar azalacak ve ekonomik

bakımından bölgesel farklılıklar artacak.

Taşkın riski ve toprak erozyonu, özellikle de

sahil kesimlerinde, artacak (Deniz seviyesinin

yükselmesi ve fırtınaların artmasından

dolayı).

• Dağlık alanlarda buzullar eriyecek, kar

tabakası azalacak (Şekil 2a), kış turizmi

gerileyecek.

• Kötümser senaryolara göre 2080’li yıllarda

bazı bölgelerde canlı türlerinde %60’a varan

Page 255: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

253

azalmalar olacak.

• İklim değişimi Güney Avrupa’da, yüksek sıcaklık ve kuraklık gibi kötü

şartlar doğurabilir. Bu da, kullanılabilir su miktarı, hidroelektrik enerji

potansiyeli, yaz turizmi ve genel olarak ürün hâsılatının azalmasına yol

açabilir.

• İklim değişimi sonucu oluşacak sıcaklık dalgaları ve orman yangınları

insan sağlığını ciddi olarak tehdit edebilir (Şekil 5a).

• 2100'e kadar sıcaklık 1,8 ile 4 derece artacak. Bu binlerce yıldır iklimde

meydana gelen en dramatik değişiklik (Şekil 1b, Tablo 1).

• Uzun süreli ve yoğun sıcak hava dalgalarıyla daha sık karşılaşacağız

• Uygarlaşma ne kadar yavaşlarsa yavaşlasın ya da sera gazlarının

salımı ne kadar azalırsa azalsın, küresel ısınma ve deniz seviyesinin

yükselmesi asırlarca sürecek. Okyanuslardaki su seviyesi 18 ile 59

santimetre yükselecektir (Şekil 1a-b, Tablo 1).

a b

cŞekil 2. a) IPCC değerlendirme Raporuna Göre Sıcaklık, Deniz Seviyesi ve Kar Tabakasında

1961-90 Yılları Arası Meydana Gelen Değişimler b) İklim Değişiminde İnsan Faktörü c) Güneş Lekeleri

·

Page 256: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

254

• Daha şiddetli fırtınalar görülecek.

• Sıcaklık dalgaları daha sık yaşanacak.

• Kutup buzulları eriyecek. 2100 yılı yazında

artık Antarktika olmayabilir.

• Bangladeş'ten Hollanda'ya pek çok kıyı

ülkesi sular altında kalma tehlikesiyle karşı

karşıya kalacaktır. Deniz seviyesinin 1cm

yükselmesi için Kuzey kutup buzulunun

1641 cm, toplam buzul alanının ise 148 cm

kalınlığında erimesi gerekmektedir [5].

Küresel İklim Değişiminin Diyarbakır’a Olası EtkileriKüresel iklim senaryolarına göre Diyarbakır’ında

içinde olduğu bölgelerde 2100 yılına kadar

sıcaklıkta 2–3 °C artış beklendiğinden [2][3][4],

küresel ısınmanın Diyarbakır’a etkilerini mercek

altına aldık.

VeriKüresel iklim değişiminin Diyarbakır’a etkilerini

ortaya koymak amacıyla Diyarbakır’a ait iklim

verilerini inceledik. Diyarbakır’ın sıcaklık

(ortalama, maksimum, minimum), basınç,

nem, yağış, kar yağışlı gün sayısı verilerinin

1975–2010 yılları arasındaki saatlik, günlük,

aylık ve yıllık değerleri Meteoroloji Genel

Müdürlüğü’nün Türkiye Meteorolojik veri Arşiv

Sistemi (TÜMAS)’nden temin edildi [7].

Küresel Isınmanın Diyarbakır’a EtkileriDünyayı etkileyen belli başlı basınç sistemleri

var (Şekil 3a). Bunlardan dört tanesi (geniş daire

içine alınanlar) Türkiye’yi de etkilemektedir

(Şekil 3a-b). Bunlar; İzlanda Alçak Basınç

Merkezi (IABM), Sibirya Yüksek Basınç Merkezi

(SYBM), Azor Yüksek Basınç Merkezi (AYBM) ve

Basra Alçak Basınç Merkezi (BABM)’dir. Küresel

iklim senaryolarının Diyarbakır ve civarı için

beklenen sıcaklık artışının ana kaynağı olarak

BABM’in bölgemiz üzerinde etki alanını ve

şiddetini artırması gösterilebilir. Ters muson

oluğunun devamı niteliğinde olan BABM

güneyli rüzgârların da etkisiyle kurak ve sıcak

olan karasal tropikal havayı Diyarbakır üzerine

taşıyarak sıcaklığı hızlı bir şekilde artırırken,

nem oranının düşürmektedir. Ayrıca, gece

(minimum) ve gündüz (maksimum) sıcaklıkları

arasındaki farkın artması (çöl ikliminin

karakteristik özelliği), basıncın düşmesi,

kar yağışlı gün sayısının azalması ve yağış

miktarlarının düşmesi bu basınç merkezinde

beklenen sonuçlardır. Bu bilgiler ışığında

Diyarbakır’ın uzun yıllar (1975–2010) trendine

baktığımızda şu sonuçları net olarak görebiliriz

(Şekil 4a-f);

• Günlük basınçta azalma trendi (Şekil 4a),

• Günlük bağıl nemde belirgin bir düşüş trendi

(Şekil 4b),

• Yıllık sıcaklık ortalamalarında belirgin artış

(Şekil 4c),

• Yıllık toplam yağış miktarlarında düşüş (Şekil

4d),

• Yıllık maksimum ve minimum sıcaklık farkı

ortalamalarında net artış trendi (Şekil 4e),

• Yıllık kar yağışlı günlerin sayısı 1990’lı

yıllardan sonra düşüş trendine (Şekil 4f)

girmiştir.

a bŞekil 3. a) Basınç Merkezlerinin dağılımı (A: Alçak Basınç

Merkezi, Y: Yüksek Basınç Merkezi) b) Türkiye’yi Etkileyen

Basınç Merkezleri

Page 257: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

255

Bütün bu göstergeler, net olarak, BABM’nin Diyarbakır ve çevresinde etkisini

artırdığına işaret etmektedir. Atmosferdeki sera gazı birikimlerinin artışına

bağlı olarak (Şekil 1a, Şekil 1c) önümüzdeki on yıllarda gerçekleşebilecek

bir iklim değişikliğinin, Diyarbakır ve çevresinde neden olabileceği çevresel

ve sosyoekonomik etkiler şöyle sıralayabiliriz;

• Kuvvetli Yağış ve Sel Olayları Artacak; Meteorolojik karakterli doğal

afetlerin (Şekil 5b) (ani kuvvetli yağış, sel, dolu, fırtına, çığ, vb.) sayısı ve

kuvvetinde önemli artışlar olacaktır.

• Çöl iklimi hüküm sürecek; İklim kuşakları, Yerküre’nin jeolojik geçmişinde

olduğu gibi, ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabilecek

ve bunun sonucunda da Diyarbakır ve çevresi, bugün Orta Doğu’da ve

Kuzey Afrika’da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının

etkisinde kalabilecektir (Şekil 3a-b).

a b

c d

e fŞekil 4. Diyarbakır’ın Uzun Yıllar; a) Günlük Basınç b) Günlük Nem c) Yıllık Ortalama

Sıcaklık d) Yıllık Toplam Yağış Miktarı e) Yıllık Ortalama Maksimum-Minimum Sıcaklık

Farkı f) Yıllık Toplam Kar Yağışlı Gün Sayısı Değişimi

Page 258: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

256

• Toz ve Kum Fırtınalarının Sıklığı ve Etkisi

Artacak; Önceki yıllarda bölgemizde daha

ziyade yazın hüküm süren Basra Alçak

Basınç Merkezi (Şekil 3a-b) şiddetini ve etki

alanını genişleterek, ilkbahar, sonbahar ve

hatta az da olsa kış aylarında etkileyerek

ve beraberinde getirdiği toz ve kum

partiküllerini Diyarbakır üzerine taşıyacaktır

(Şekil 5c).

• Tarımsal üretim potansiyeli değişebilir:

İklim kuşaklarındaki bu kaymaya uyum

gösteremeyen fauna ve fl ora yok olacaktır.

Tarımsal üretim potansiyeli değişebilir

(bu değişiklik bölgesel ve mevsimsel

farklılıklarla birlikte, türlere göre bir artış ya

da azalış biçiminde olabilir). Doğal karasal

ekosistemler ve tarımsal üretim sistemleri,

zararlılardaki ve hastalıklardaki artışlardan

zarar görebileceklerdir.

• Güneyden Kuzeye Göç Başlayacak: Bölgemizi

etkileyecek çöl ikliminin yol açtığı yüksek

sıcaklık ve olumsuz şartlardan dolayı

Diyarbakır ve çevresinde kuzeye yoğun

göç yaşanacak. Bu göçlerle, hassas dağ ve

vadi-kanyon ekosistemleri üzerindeki insan

baskısı artacaktır.

• Yer altı ve yer Üstü Su Kaynakları Azalacak, Su

Kalitesi Düşecektir: Türkiye’nin kurak ve yarı

kurak alanlarındaki, özellikle kentlerdeki su

kaynakları sorunlarına yenileri eklenecek;

tarımsal ve içme amaçlı su gereksinimi

artacak ve kalitesi düşecektir.

• Çölleşme ve Erozyon Artacak: Kurak ve yarı

kurak alanların genişlemesine ek olarak, yaz

kuraklığının süresi ve şiddetindeki artışlar,

çölleşme sürecini, tuzlanma ve erozyonu

artıracak.

• İnsan Sağlığı Üzerindeki Risk Artacak:

Sıcaklığın artması (Şekil 4c) ile insan sağlığı

ve biyolojik üretkenlik üzerindeki risk artacak.

Isı stresinden kaynaklanan enfeksiyonlar,

özellikle büyük kentlerdeki sağlık sorunlarını

da beraberinde getirebilir (Şekil 5a).

• Soğutma ve Havalandırma Amaçlı Enerji

İhtiyacı Artacak: Diyarbakır ve çevresinde

kürese ısınmanın etkisiyle sıcaklıklarda

beklenen 2–3 derecelik artışlar (Şekil 4c)

[2], ısı adası etkisi ile de havalandırma ve

soğutma amaçlı enerji tüketimini artıracaktır

[1].

a

b

cŞekil 5. a) Hissedilen Sıcaklık ve İnsan Sağlığına Etkisi;

b) Diyarbakır’da bir Taşkın Hadisesi c) Güneydoğuda Bir

Toz Fırtınası

Page 259: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

257

Yenilenebilir Eneri Potansiyelleri Değişebilir: İklim değişimi sonucu

Diyarbakır’da rüzgar enerjisi potansiyeli düşmesi; güneş enerjisi

potansiyelinin ise artması beklenmektedir [2].

Karlı Günlerde Azalma, Ani Kar Erimesi ve Çığlarda Artış Olabilir: Mevsimlik ve

kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu

azalabilir (Şekil 4f); ani kar erimeleri ve kar çığları artabilir.

Küresel İlkim Değişimine Karşı Alınası Gereken Acil TedbirlerKüresel iklim değişimi etkilerini azaltmak ve oluşa bilecek zararları

minimize etmek için sürdürülebilir ve gerçekçi önlemlerin acilen alınması

gerekir. Bu süreçte Devletin alması gereken acil tedbirler olduğu gibi birer

olarak da üzerimize düşe görevler vardır.

Toplum Olarak Alınması Gereken TedbirlerDiyarbakır ve çevresinde küresel iklim değişiminin olumsuz etkilerine karşı

sürdürülebilir ve gerçekçi önlemlerin acilen alınması gerekir. İnsanlara

otomobil kullanmayın, çevreyi daha az kirletin ve CO2 miktarını düşürmek

için tüketimleriniz azaltın, enerji kaynaklarını temiz enerjiye dönüştürün

daha az enerji kullanın, suyu az tüketin gibi öneriler elbette doğru önerilerdir

fakat artan refah düzeyi ile insanların tüketim alışkanlıkların vazgeçmesi

konusundaki güçlükler nedeniyle çok fazla uygulanabilir değildir. Bunun için

vakit kaybetmeden aşağıdaki tedbirlerin uygulamaya geçirilmesi gerekir;

• Orman alanları bakımında çok fakir olan Diyarbakır ve çevresinin, hiç

boş alan kalmayacak şekilde, daima yeşil kalabilen ve hızlı yetişen, az

su isteyen ve yangına dayanıklı ağaçlarla ağaçlandırılması gerekir.

• Yer altı sularının kullanımı konusunda ciddi bir disiplin oluşturulması

gerekir,

• Mümkün olduğu kadar sulak alan oluşturularak Mikro Klima alanları

artırılmalıdır.

• Yeraltındaki büyük boşluklara tatlı su şarj edilerek buralar depo olarak

kullanılabilir.

• Enerji tüketimi azaltılmalı ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık

verilmelidir.

• Çevrenin ve atmosferin korunmasına önem verilmeli ve gerekirse bu

konuda kanuni zorlama yapılarak koruma hızlandırılmalı.

• Uluslar arası süreçleri (BM İklim Değişikliği Konferansı, Kyoto Protokolü,

vb.) devam ettirirken, diğer yandan yerel bazda ulusal çareler üretilmeli.

Page 260: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

258

• Su konusundaki hesaplar doğru yapılmalıdır.

Çünkü tatlı su kaynakları Hidrolojik çevrimin

en son ürünü olan Yağmur ve Kar’a bağlıdır.

Hidrolojik döngüdeki bozulma her şeyi altüst

edebilir.

• Tarım politikaları doğru yapılandırılıp

mevsimsel iklim tahminlerine göre ekim,

dikim yapılmalıdır. Düzenli gıda stokları

tutulmalıdır.

• Sınır aşan sularla ilgili olarak, ilgili ülkelerle

su paylaşımı ve su kullanımı konusunda

ortak politikalar oluşturup, uyuşmazlıklar

giderilmeli, denizlere akan tatlı suyun

su ihtiyacı olan bölgelere transferi

sağlanmalıdır.

Birey Olarak Alabileceğimiz TedbirlerKüresel ısınmanın olumsuz etkilerine karşı birey

olarak her birimizin alması gereken tedbirleri

şu şekilde sıralayabiliriz;

• Kürese ısınmanın olası etkileri hakkında

bilgilenelim.

• Ağaç dikelim.

• Enerjiden tasarruf edelim. Energy Star

etiketli yeni teknoloji TV ve VCR’lar enerji

kayıplarını %75’e kadar azaltır. Enerji

tasarruflu lambalar akkor lambalara göre %

80 kadar enerji tasarrufu sağlar.

• Suyu tasarruflu kullanalım. Bulaşık

makinesine bulaşıkları koymadan önce

musluk altında tutarak yıkamayalım.

• Elektrikli aletleri düğmesinden kapatalım.

• Alışverişimizi bulunduğumuz çevrede

yapalım.

• Daha kısa mesafelere ve daha az sıklıkta

seyahat edelim.

• Güneş enerjisinin kullanımını

yaygınlaştıralım.

• Yemek pişirmeyi öğrenelim ve mümkün

mertebe evde yemeye dikkat edelim.

• Az tüketip yeniden kullanalım, geri

dönüştürelim. Plastik maddelerin kullanımını

azaltıp mevcutları tekrar kullanalım.

Kullanamadıklarımızı geri dönüşüm

kutularına koyalım.

• Karar vericilere iklim değişimi problemine

karşı duyarlı olduğumuzu fark ettirelim.

SONUÇGeçmiş 400.000 yılda CO2 miktarı en fazla

320 PPP olmuşken, günümüzde bu miktarı

385 pim’e kadar çıkmıştır [4]. Gelecekte CO2

emisyonundaki yükselişin artarak devam

etmesi beklenmektedir. CO2 ile sıcaklık

arasındaki paralellik (Şekil 1c) göz önüne

alınarak, Diyarbakır’da içine alan Türkiye’nin

Güneydoğusu ile Güney Avrupa bölgelerinde

2100 yılına kadar sıcaklığın 1,8 ile 4 °C artması

beklenmektedir. Bu durum binlerce yıldır iklimde

meydana gelen en dramatik değişikliktir.

İnsanoğlunun atmosfere saldığı CO2 ve CFC

gazları dolayısıyla küresel iklim değişiminin

önüne geçmek mümkün olmayacaktır.

Uygarlaşma ne kadar yavaşlarsa yavaşlasın

ya da sera gazlarının salımı ne kadar azalırsa

azalsın, küresel ısınma ve deniz seviyesinin

yükselmesi asırlarca sürecek. Okyanuslardaki

su seviyesi 18 ile 59 santimetre yükselecektir.

Bu aşamadan sonra alacağımız tedbirler

ancak iklim değişimi trendini yavaşlatıp, olası

etkilerini minimize edebiliriz. Öyle görünüyor

ki, insanlığın sonu insanoğlunun eliyle olacaktır.

Page 261: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

259

KAYNAKLAR1. GÜLTEKİN, M.L., Türkiye’de Derece-Günler Modellemesi ve Analizleri,

İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Meteoroloji Mühendisliği Bölümü, Doktora

Tezi, 242s, 2001.

2. IPCC, Intergovernmental Panel on Climate Change, Summary for

Policymakers, Working Group III of the IPCC, Bangkok, Thailand. 30

April - 4 May 2007, 23 pp, 2007.

3. KADIOĞLU, M., Küresel İklim Değişimi ve Türkiye, ISBN No: 9758621084,

Güncel Yayıncılık, İstanbul, 382 s, 2008.

4. KADIOĞLU, M, ŞEN, Z. and GULTEKİN, M.L., Variations and Trends in

Turkish Seasonal Heating and Cooling Degree-Days, Climate Chang, 49,

209-223, 2001.

5. KAYHAN, M., Küresel İklim Değişimi ve Türkiye, DMİ Genel

Müdürlüğü, Ankara, 16 s. www.eyd.cevreorman.gov.tr/kureselisinma/

kureseliklimdegisimiveturkiye.pd, 2007.

6. TÜRKEŞ, M., SÜMER, U. M. ve ÇETİNER, G., 2000. Küresel iklim değişikliği

ve olası etkileri, Çevre Bakanlığı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği

Çerçeve Sözleşmesi Semineri, İstanbul Sanayi Odası, 13 Nisan 2000,

7-24, İstanbul.

7. TÜMAS, Türkiye Meteorolojik veri Arşiv Sistemi, Meteoroloji Genel

Müdürlüğü, Ankara tumas.dmi.gov.tr/wps/portal, 2010.

Page 262: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

260

DİYARBAKIR İÇİN RÜZGAR ENERJİSİ POTANSİYELİ VE FAYDALANMA YÖNTEMLERİ

Page 263: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

261

Mustafa ALTINERLatif GÜLTEKİNMahmut MÜSLÜMDiyarbakır Meteoroloji

Bölge Müdürlüğü

[email protected]

[email protected]

[email protected]

ÖZETNüfusun, kentleşmenin, sanayinin ve teknolojik araç çeşitliliğinin artmasıyla

birlikte 1973 yılında dünyada petrol krizinin de çıkması, alternatif ve

yenilenebilir enerji kaynaklarına ilginin artmasına sebep olmuştur. Bunların

başında atmosferde serbest halde bulunan rüzgar tarafından elde edilen

rüzgar enerjisi gelmektedir. Bu çalışmada Diyarbakır’ın rüzgâr enerjisi

potansiyeli genel olarak değerlendirilerek ekonomik RES’ ne ihtiyacının olup

olmadığı araştırılmıştır. 50 m seviyesi dikkate alınarak yapılan araştırma

sonucunda, Diyarbakır’ın Türkiye’de kurulan veya kurulması planlanan

ekonomik RES’ leri için gerekli olan ortalama rüzgar şiddeti ve ortalama

güç potansiyeli değerlerinin altında değerler gösterdiği belirlenmiştir.

Çalışmamız ön değerlendirme ve fikir verme amaçlı yapılmıştır.

GİRİŞMevcut enerji üretim ve tüketim sistemlerinin, doğanın dengesini bozarak,

canlı sağlığını ve geleceğini tehdit edecek boyutlara getirdiği herkesçe

bilinmektedir. Dünya enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan

fosil yakıtların kısıtlı kullanım sürelerinin olması, enerjinin elde edilmesi

sırasında çevreye yapılan tahribat ve gelecek nesillerin de enerji ihtiyacı

dikkate alındığında, yenilenebilir enerji kaynaklarının ve bu kapsama giren

rüzgar enerjisinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır [1]. Yüksek özellikli rüzgâr

türbinleri ile rüzgâr enerjisi elektrik enerjisine dönüştürülerek kullanıma

sunulmaktadır. Ülkeler, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına

yönelik üretim teknolojilerini güvenilir, ekonomik, kaliteli olacak şekilde ve

bunların üretimi ile tüketimini özendirici politikaların oluşturulmasına ve

strateji belgelerinin hazırlanmasına hız vermişlerdir.

Özellikle Avrupa Birliği (AB) Ülkeleri bu konuda başı çekmektedir. Ülkemizde

de 1995’li yıllardan sonra Rüzgâr Enerjisi Santrali (RES) projelerine ilgi

başlamış olup, 2005 yılında Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun (YEK) çıkması

ile birlikte bu ilgi en üst seviyeye ulaşmıştır. Günümüzde istenen ilerleme

henüz sağlanamamasına rağmen, yatırımcıların konuya ilgisi artarak

süregelmiştir [2]. Farklı ısınmadan dolayı meydana gelen yoğunluk ve

basınç farkı hava kütlesinin bir yerden diğer bir yere taşınmasına sebep

olur ki bu işleme rüzgar, rüzgarın ise iş yapabilme yeteneğine de rüzgar

enerjisi potansiyeli denir.

Page 264: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

262

Rüzgar Enerjisinin Avantaj ve DezavantajlarıRüzgâr enerjisinden, mekanik ve elektrik

enerjisi üretimi şeklinde yararlanılmaktadır.

Elektirik enerjisinin elde edilmesi için RES’ ne

ihtiyaç duyulmaktadır.

Santrallerin kurulması çevre ve canlılar için

avantaj ve dezavantaj oluşturmaktadır. Bunları

şu şekilde sıralayabiliriz;

Avantajları • Temiz bir enerji kaynağıdır, emisyonu yoktur.

• Yerel bir enerji kaynağıdır, dışa bağımlı

değildir.

• Ucuz bir enerji kaynağıdır.

• Atıl alanlar kullanılabilir.

Dezavantajları• Gürültü kirliliği yaratabilir.

• Radyo ve Tv sinyallerini bozabilir.

• Kuşların göç yollarında, kuşlara zarar

verebilir [3].

Yenilenebilir enerji kaynakları homojen

yapıya sahip olmadıklarından tek başlarına

enerji sorununa çözüm olmazlar. Amaç yerli

kaynakları kullanarak enerji çeşitliliğini artırıp

dışa bağımlılığı en aza indirmektir [4].

Bu amaç doğrultusunda rüzgâr enerjisi için

fizibilite çalışmaları yapılarak en uygun yerleri

belirlemek gerekmektedir. Rüzgâr enerjisinden

elektrik üretimi, seçilecek bölgenin meteorolojik

özelliklerine ve kullanılacak türbinin tasarımına

bağlıdır.

EİE tarafından yapılan çalışmalarda, Rüzgâr

enerjisi açısından Bandırma, Antakya, Kumköy,

Mardin, Sinop, Gökçeada, Çorlu ve Çanakkale

zengin bölgeler olarak tespit edilmiştir.

Ayrıca, Bandırma, Bozcaada, Çeşme, Gökçeada,

Çanakkale, Karadeniz Ereğlisi, Florya ve Siverek

gibi yöresel rüzgâr potansiyeli belirleme

çalışmaları da yapılmıştır. Ülkemizde, Rüzgar

Enerjisi yatırımı ilk olarak 1998 yılında Çeşme’de

gerçekleştirilmiştir (8,7 MW). 2000 yılı içinde

ise sadece 10,2 MW’lık bir yatırım Bozcaada’da

yapılmıştır [5].

VeriBu çalışmada DMİ Genel Müdürlüğü’nden temin

edilen (1980- 2008) yılları arasındaki saatlik

rüzgar verileri kullanılarak 50 m deki aylık

ve yıllık ortalama rüzgar hız ve potansiyeli

hesaplanmış ve RES için değerlendirmeler

yapılmıştır.

Rüzgar Enerjisi Potansiyellerinin Belirlenmesi İçin Kulllanılan YöntemTürkiye, rüzgar enerjisi potansiyelinin

değerlendirilmesi maksadıyla EİE ve devlet

meteoroloji işleri (DMİ) işbirliği ile ortak proje

olarak rüzgar atlası hazırlanmıştır. Bu atlas

rüzgar enerji kaynağının değerlendirilmesinde

ön referansı oluşturmaktadır.

Rüzgar enerjisi potansiyellerinin belirlenmesi

için WASP (Wind Atlas Analysis and Application

Program) paket programı kullanılmıştır. Türkiye

genelinde seçilmiş istasyonlar için yapılan

analizler sonucu elde edilen değerler kullanılarak

Türkiye Rüzgâr Atlası oluşturulmuştur [6].

Page 265: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

263

Şekil 1. Türkiye Geneli İçin Rüzgar Atlası (DMİ’ ye göre) [7].

Türkiye’nin rüzgar atlasına bakıldığında Diyarbakır’ın 50m yüksekliğindeki

ortalama rüzgar hızının 5.5 m/s’ nin ,ortalama rüzgar potansiyelinin de

200 w/m2 ‘nin altında olduğunu görmekteyiz (Şekil 1). Bu değerler bize

ekonomik RES için yeterli olmadığı sonucunu vermektedir.

a bŞekil 2. a) Diyarbakırın 50m Yükseklikteki Ortalama Rüzgar Hız Dağılımını (EİE’ Ye

Göre) b) Diyarbakır’da Ekonomik RES İçin Kapasite Faktörü Dağılımı (EİE’ Ye Göre) [8].

Diyarbakır için rüzgar hız dağılımına bakıldığında (Şekil 2a) ekonomik RES

için gereken 7 m/s değerinin çok çok altında olduğu hesaplamalar sonucu

ortaya çıkmaktadır (Tablo1).

Ekonomik RES için kapasite faktörü %35 ve üzeri olması gerekmektedir

(Şekil 2.b). Kapasite faktörü (%) skalasına bakıldığında (Şekil 2b) Diyarbakır

için %35’ in altında olduğu bu yüzden ekonomik RES kurulmasının uygun

olmayacağı görülmektedir.

Page 266: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

264

AYLAR

50m ortalama

rüzgar

hızı ( m/s)

50m ortalama

rüzgar

güç potansiyeli

(w/m2)OCAK 2,76 51,8ŞUBAT 3,28 66,9MART 3,46 82,6NISAN 3,29 71,4MAYIS 3,41 68,7HAZIRAN 4,54 116,7TEMMUZ 4,47 102,7AĞUSTOS 3,97 79,3EYLÜL 3,45 67,0EKIM 2,76 45,0KASIM 2,47 37,8ARALIK 2,45 38,8

Tablo1. Diyarbakır İlinin Aylara Göre 29 Yıllık Ortalama

Rüzgar Hız (m/s) Ve Ortalama Güç Potansiyeli (w/m2)

(50m)

Tablo1’ de görüldüğü gibi en yüksek değerinin

(4,54m/s) ile haziran, en düşük değerin

ise (2,45m/s) ile kasım ayında olduğu

hesaplanmıştır.

Şekil 3.) Aylık Ortalama Rüzgar Hızı [m/s] [50 m]

,

Şekil 4) Aylık Ortalama Güç Yoğunluğu (w/m2) [50 m]

Şekil 3’te anlaşılacağı üzere ortalama rüzgar

hızının en yüksek değerinin yaz aylarında olduğu

görülmektedir.

Bununda sebebi güney ile kuzey arasındaki

sıcaklık farkı ve basınç değişmesidir. Ortalama

güç potansiyelinin en yüksek değeri de yaz

aylarında olmuştur (Şekil 4). Sebebi ise güç

potansiyelinin rüzgar hızı ile doğru orantılı

olarak değişmesidir.

Şekil 5.) Yıllık Ortalama Güç Yoğunluğu (w/m2) Ve

Ortalaması [50 m ]

Şekil 6.) Yıllık Ortalama Rüzgar Hızı(m/s) Ve

Ortalaması [50 m]

50 m deki 29 yıllık ortalama güç yoğunluğu 69

(w/m2) (Şekil 5), ortalama rüzgar hızı değerimiz

ise 3.36 m/s olarak hesaplanmıştır (Şekil 6).

Bu değerler rüzgar atlasında (Şekil 1) gösterilen

değerlerden düşük olduğundan rüzgar atlasını

da desteklemektedir. Bu yüzden Diyarbakır için

RES ekonomik değildir.

,

Page 267: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

265

Şekil.7) Diyarbakır İlimiz İçin Rüzgar Gülü

Diyarbakır ilinin (1980- 2008) arasındaki 29 yıllık saatlik rüzgar

değerlerinden yararlanılarak yapılan çalışmada hakim rüzgar yönünün batı

kuzeybatı olduğu (WNW) görülmektedir (Şekil 7). Bu yön değişiminin sebebi

güneyli sistemlerin etkisini artırarak bölgemizi ve ilimizi etkilemesidir.

5. SONUÇ VE ÖNERİLERVerilerin analizleri sonucunda rüzgar potansiyelinden yeterli şekilde

faydalanamayacağımız görülmektedir. Herhangi bir yerde RES’ nin

ekonomik olabilmesi için yıllık ortalama rüzgar hızının en az 7 m/s olması

gerekir. Diyarbakır da ise ortalama rüzgar hızı 3 m/s olduğundan rüzgar

enerjisi üretimi açısından elverişsiz ve umut verici olmadığı görülmektedir.

Bu yüzden gelecekteki enerji sıkıntılarını yaşamamak için başka yenilenebilir

enerji kaynaklarına yönelip gerekli çalışmalara hız verilmelidir.

Sonuç itibariyle Diyarbakır rüzgâr enerjisi potansiyeli bakımından en

zayıf yörelerimizden biri iken, öbür yandan güneş enerjisi bakımından

Türkiye’nin en yüksek potansiyele sahip illerindendir. Dolayısıyla yapılacak

yenilenebilir enerji yatırımlarının rüzgar’dan ziyade güneş enerjisine

kaydırılmasının daha ekonomik ve daha verimli olacağı kanısındayız.

Page 268: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

266

KAYNAKLAR:1. Rüzgar Enerjisi Tahmin Sistemi, RETS

2. www.tureb.com.tr/index.php?option=com_docman&task=cat_view&gid=41&Itemid

=61&limitstart=5, 2009 yılı sonu itibariyle dünya’da ve ülkemizde RES durumu.

3. Rüzgar Enerjisi Tahmin Sistemi, RETS DMİ, Ankara, 2010. (www.dmi.gov.tr/FILES/tahmin/

RETS-kitapcik.pdf)

4. www.dmi.gov.tr/FILES/haberler/2010/.../2_Mustafa_CALISKAN_RITM.pdf.

5. www.dmi.gov.tr/arastirma/yenilenebilir-enerji.aspx?s=ruzgaratlasi

6. www.dmi.gov.tr/arastirma/yenilenebilir-enerji.aspx?s=ruzgaratlasi

7. www.dmi.gov.tr/arastirma/yenilenebilir-enerji.aspx?s=ruzgaratlasi

8. www.eie.gov.tr/duyurular/YEK/YEKrepa/DIYARBAKIR-REPA.pdf

Page 269: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 270: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

268

DİYARBAKIR’IN GÜNEŞ ENERJİSİ VE POTANSİYELİ

Page 271: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

269

Dr.M.Latif GÜLTEKİNMahmut MÜSLÜMMustafa ALTINERDiyarbakır Meteoroloji

Bölge Müdürlüğü

[email protected]

[email protected]

[email protected]

ÖZETGünümüzde nüfus artışı teknolojik gelişmeler, ekonomik büyüme,

küreselleşme gibi faktörlerden dolayı her geçen gün enerji ihtiyacı

artmaktadır. Enerji ihtiyacını karşılamak için özellikle gelişen ülkeler

fosil kaynakları kullanmalarından dolayı meydana gelen çevresel ve

iklimsel sorunların dünyamızı tehdid etmesi ile birlikte fosil kaynakların

tükenmekte olması insanları temiz ve sınırsız enerji kaynaklarını

kullanmaya yöneltmektedir. Ülkemizin güney kesimleri ve özellikle

Diyarbakır yöresinin güneş enerjisi potansiyeli açısından elverişli olması

dolayısı ile güneş enerjisi yatırımlarına ağırlık verilmelidir. Su ısıtmasında

yaygın olarak kullanılan güneş enerjisinin elektrik üretiminde de kullanımı

yaygınlaştırılmalıdır. Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında

ekonomik ve teknik bazı dezavantajların olması hala fosil kaynakların

kullanılmasındaki en büyük etkendir. Bu çalışmada Diyarbakır ilinin

güneş enerjisi potansiyeli ve buna bağlı olarak elde edilebilecek enerji

hesaplamaları üzerinde durulmuştur.

GİRİŞGüneş ışınımı enerjisi atmosferdeki ve yerde meydana gelen birçok olayda

önemli rol oynamaktadır. Diğer enerji türlerinin meydana gelmesini

sağlaması ile birlikte tükenmeyen ve bedava bir enerji kaynağı olmasıda

güneşi dünyamızın en önemli enerji kaynağı haline getirmektedir. Fosil

enerji kaynakları, rüzgar, jeotermal, deniz dalga ve biyokülte enerji kaynak

çeşitleri de güneş enerjisinin değişik enerji biçimleridir. Günümüzde ise

yaygın olarak kullanılan enerji kaynağı fosil enerji kaynaklarıdır.

Fakat, fosil enerji kaynaklarının sınırlı olması ve atmosfere olan olumsuz

etkileri gözönüne alındığında geleceğin en önemli enerji kaynağının

Güneş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yatırımcıların, çevre bilincinin

artması ile birlikte, fosil enerji kaynakları yerine alternatif enerji

kaynaklarına yönelmelerini zorunlu hale getirmektedir. Güneş enerjisi

çevreye etkisi, tükenmeyen ve temiz bir enerji kaynağı olması sebebiyle

fosil enerji kaynağına alternatif olacak yeni bir enerji kaynağı olarak

ortaya çıkmaktadır. Yeryüzüne gelen net güneş enerjisi şu anda insanların

kullandıkları fosil enerji kaynakları ve nükleer enerjinin 10.000 katı

kadardır [1]. Yeryüzüne her sene ulaşan güneş ışınımı enerjisi, yeryüzünde

şimdiye kadar belirlenmiş olan fosil yakıt kaynaklarının yaklaşık 160 katı

kadardır. Ayrıca yeryüzündeki fosil, nükleer ve hidroelektrik tesislerin bir

Page 272: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

270

yılda üreteceği enerjinin 15.000 katından daha

da fazladır [2].

Güneşten gelen ışınımı direk elektriğe

dönüştürmeyi elverişli hale getiren fotovoltaik

pillerin gelişmesiyle kullanımı günden güne

yaygınlaşmaktadır.

Geçmişte, fotovoltaik piller genelde; otoyolların

aydınlatılması, su pompaları, sinyalizasyon,

uzay uygulamalarında, baz istasyonlarında, park

ve bahçe aydınlatılması gibi elektrik enerjisinin

iletilemediği ya da iletilmesinde güçlük

çekilen yerlerde diğer enerji kaynaklarından

daha avantajlı olması sebebiyle olduğu için

elektrik üretmede kullanılıyordu. Bunun

nedeni fotovoltaik pillerden elektrik üretme

maliyetlerinin diğer kaynaklara göre daha

yüksek olması idi.

Ancak teknolojinin gelişimi ile maliyetlerin her

geçen gün düşmesi fotovoltaik pillerin kullanım

alanını artırmış ve diğer kaynaklara göre

daha cazip bir enerji kaynağı haline gelmiştir.

Güneşten elektrik enerjisi üreten sistemlerin

modüler yapı özelliği ile birkaç Watt’tan

MegaWatt değerine kadar kolaylıkla tasarlanıp

uygulanabilmektedir [3].

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (DMİ)

ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE)’nin yaptığı

çalışmalar özellikle Diyarbakır ve civarının

fotovoltaik piller ile elektrik üretmeye oldukça

elverişli olduğunu göstermekdir [4].

Fotovoltaik Sistemler Fotovoltaik (PV) sistemler güneşten gelen

ışını direkt elektrik enerjisine dönüştürebilen

yapılardır. Fotovoltaik pillerdeki teknolojik

gelişim, çevreye olumsuz etkisinin olmaması

ve sonsuz enerji kaynağından faydalanması

fotovoltaik pillerin kullanımını cazip hale

getirmiştir.

Günümüzde farklı madde ve teknolojide birçok

PV üretilmektedir. Günümüzde yaygın olarak

tekli kristal slikon (Mono-Crystalline Silicon),

Çoklu Kristal Silikon (Poly-Crystalline Silicon) ve

İnce Film (Thin-Film) PV tipleri kullanılmaktadır

[3].

Fotovoltaik Piller panele gelen güneş

ışınımının bir kısmını elektrik enerjisine

dönüştürebilmektedir.

Birim alanda üretilen elektrik enerjisinin güneş

ışınım enerjisine oranı panelin verimliliğini

ortaya koyar. Günümüzde pv tipine bağlı

olarak verimlilik oranları %5 ila %20 arasında

değişmektedir. Fakat verimililikleri artırmak

için kullanılan takip sistemleri ile elektrik üretim

miktarları arttırabilmektedir.

Şekil 1a’da optimum eğimde, yatayda sabit ve iki

eksen takip pv sistemlerinin üretim miktarlarına

bakıldığında iki eksen takip sisteminin üretim

miktarının daha fazla olduğu görülmektedir [5].

Halihazırda pv panellerin elektrik üretimi

maliyeti fosil enerji kaynaklarına göre daha

fazla olması yatırımcının fosil kaynaklarına

yönelmesindeki en büyük etkendir.

Fakat pv panellerinin birim fiyatlarının düşüş

trendinde olduğu Şekil 1b de görülmektedir [6].

Page 273: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

271

Şekil 1a Fotovoltaik Şekil 1b. PV Sistemlerinin

üretim miktarları Fiyat Trendi

Panel birim fiyatlarının düşüşüne bağlı olarak pv panellerinden elektrik

üretimi artış senaryoları Şekil 2a da görülmektedir [7]. Geçtiğimiz son beş

yılda dünya genelinde PV üretimi yıllık bazda %30 civarında bir büyüme

oranına sahip olmuştur. Şekil 2b da görüldüğü gibi 2007 yılı dünya

fotovoltaik pazarı 2826 MW’a ulaşmıştır [7].

Şekil 2a Fotovoltaik Güç Şekil 2b Fotovoltaik Pil Pazarı

üretimindeki değişim(MW)

Güneş Enerjisi PotansiyeliÜlkemiz, coğrafi konumu nedeniyle sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeli

açısından birçok ülkeye göre daha avantajlıdır. Şekil 3’te dünya yıllık ışınım

şiddetini gösteren harita verilmiştir [8].

Ayrıca Devlet Meteoroloji İşleri (DMİ) Genel Müdürlüğünün veri arşivinde

kayıtlı 1966-1982 yılları arası ölçülen güneşlenme süresi ve ışınımı şiddeti

verilerinden yararlanarak EİE bir çalışma yapmıştır.

Bu çalışmaya göre Türkiye’nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi

2640 saat (günlük toplam 7,2 saat), ortalama toplam ışınım şiddeti 1311

kWh/m²-yıl (günlük toplam 3,6 kWh/m²) olarak tespit edilmiştir [7].

Page 274: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

272

Şekil 3. Dünya Güneşlenme Haritası

VeriBu çalışmada Devlet Meteoroloji İşleri Genel

Müdürlüğünün Diyarbakır Meteoroloji Bölge

Müdürlüğüne bağlı Diyarbakır Meydan

Meteoroloji İstasyonunun 1980-2008 yıllarına

ait saatlik güneşlenme şiddeti ile güneşlenme

süresi ölçüm verisi kullanılmıştır.

Diyarbakır Güneş Enerjisi PotansiyeliDiyarbakır ili coğrafi konumundan dolayı

ülkemizde güneş enerjisi potansiyeli bakımından

birçok ile göre avantajlı durumdadır. Yapılan

bazı çalışmalara baktığımızda Diyarbakır ili

güneşlenme şiddeti; EİE’ye göre yıllık 1582.6

(kWh/m^2-gün), PVGIS(Avrupa Güneş Atlası)

na göre 1613.6 (kWh/m^2-gün), bu çalışmada

hesapladığımız değer ise 1760.8 (kWh/m^2-gün)

dir. Ölçüm verisinden elde edilen aylık ortalama

güneşlenme şiddeti değerlerinin yapılan model

çalışmaları değerlerinden yüksek olduğu Şekil

4a da görülmektedir. Diğer bir faktör olan

güneşlenme süresine baktığımızda paralel bir

durumun olduğu Şekil 4b de görülmektedir.

EİE nin (GEPA) Diyarbakır güneşlenme süresi

2897,5 saattir [4] . Fakat yapılan çalışmada

Diyarbakır için elde edilen güneşlenme süresi

yıllık 3114,5 saat olduğu belirlenmiştir.

Aradaki bu farkın ortaya çıkması EİE ve PVGIS

çalışmalarının alansal model çalışmaları

olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.

Literatürde yapılan çalışmalarda genellikle

güneş enerjisi potansiyeli aylık veya yıllık

ortalama değerlere göre hesaplanırken, bu

çalışmada saatlik veriler kullanılmıştır. Saatlik

verilerden de günlük, aylık ve yıllık güneşlenme

verileri elde edilerek güneş enerjisi potansiyeli

hesaplamaları yapılmıştır. Diyarbakır iline ait 29

yıllık DMİ ölçüm verisinden elde edilen haziran

ayına ait güneşlenme şiddetinin gün içerisindeki

değişimi Şekil 5’te verilmiştir.

Şekil 4a Diyarbakır Güneş Potansiyeli

Şekil 4b Diyarbakır Güneşlenme Süresi

Şekil 5. Diyarbakır Haziran Ayı Günlük Ortalama

Güneşlenme Şiddeti

Page 275: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

273

Tablo 1 de Diyarbakır iline ait DMİ saatlik güneşlenme şiddeti ölçümlerinden

elde edilen günlük ortalamalar elde edilmiştir. Ayrıca değinmemiz gereken

diğer bir konu ise güneşlenme şiddeti ile güneşlenme süresinin uzun

yıllara göre nasıl bir trend içinde olduğudur. Normal şartlarda güneşlenme

şiddeti artış gösterirken güneşlenme süresininde artış göstermesi beklenir.

Yaptığımız çalışmada küresel iklim senaryolarının ortaya koyduğu gibi

güneşlenme şiddetinin yıllara göre artış trendinde olduğu sonucuna vardık

(Şekil 6a). Fakat Güneşlenme Süresinin düşüş trendinde olduğu Şekil 6b

de görülmektedir.

Tablo 2. Diyarbakır ili Güneşlenme şiddeti

Şekil 6a. Güneşlenme Şiddeti Şekil 6b. Güneşlenme Süresi

Trend Analizi Trend Analizi

Tezat gibi gürünen bu durumu şu şekilde izah etmek mümkündür; DMİ’de

güneşlenme süresi ölçümleri toplam (global) güneşlenme şiddetine

göre değil direkt güneşlenme şiddetine göre yapılmaktadır. Bu durumda

yeryüzüne gelen direkt güneş ışınımının düşüşte ve difüz (yayılı) ışınımın

artışta olduğunu söylemek mümkündür.

Difüz güneşlenme şiddetindeki bu artış; özellikle küresel ısınma ile birlikte

bölgemizi daha çok etkilemeye başlayan güneyli (ekvatoral) sistemlerin

neden olduğu toz taşınımına bağlanabilir. Toz taşınımı güneşten gelen

Page 276: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

274

direkt ışınım miktarını düşürürken, direkt

ışınıma bağlı olarak ölçümü yapılan güneşlenme

süresinde de düşüşlere neden olmaktadır.

Diyarbakır İçin Pv Elektrik Üretimi Diyarbakır’ın güneş enerjisi potnsiyelinin

yüksek olmasına ve topografik yapısı dolayısı ile

fotovoltaik pillerden elektrik üretimine elverişli

olduğunu söylemek mümkündür.

Yapılan çalışmaya göre yıllık üretilebilecek

enerji miktarı 246,4 kWh olarak hesaplanmıştır.

Hesaplamada sistem kaybının olmadığı,

verimliliğin 0,14, eğimin 0, bakının 0, ve 1

metrekarelik alan (yani 0,14 peak power) için

hesaplama yapılmıştır.

Güneşlenme şiddetinin maksimum olduğu

Haziran ayı için günlük elde edilebilecek

enerji miktarının saatlik dağılımı Şekil 7a da

görülmektedir.

Avrupa Güneş Atlası (PVGIS) Diyarbakır için aylık,

günlük ve yıllık üretilebilecek enerji miktarını

hesaplamıştır.

Buna göre yıllık 197,9 kWh olarak hesaplamıştır

[9].

Aynı koşullarda hesaplanan PVGIS aylık

ortalama enerji üretim miktarı ile bu çalışmada

ortaya konulan aylık ortalama enerji üretim

miktarı Şekil 7b’de karşılaştırılmıştır.

Hesapladığımız değerlerin daha yüksek olduğu

gözlenmiştir.

Şekil 7a Haziran Ayı Enerji Miktarı

Şekil 7b PV Enerji Üretim Miktarları

SONUÇLARDiyarbakır iline ait yatay düzleme gelen günlük

ve aylık ortalamaları ile yıllık toplam güneşlenme

şiddeti ve güneşlenme süreleri DMİ nin 29 yıllık

saatlik ölçümleri ile analiz edimiştir. Uzun yıllara

ait trend analizi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar

tablo ve şekiller ile verilmiştir. Ayrıca elde edilen

sonuçlar literatürde yapılan çalışmalar ile

karşılaştırılmış ve değerler arasında farkların

olduğu tesbit edilmiştir. Elde edilen değerlerden

fotovoltaik pil (silikon) ile basit enerji hesabı

yapılmış ve sonuçlar ve karşılaştırılmalar

şekiller ile verilmiştir. Bu çalışmanın Diyarbakır

ili için güneş enerjisi potansiyeli hakkında fikir

edinmek isteyen yatırımcılar için yararlı olacağı

düşünülmektedir. Bu sonuçlar ışığında;

• Çalışmaların daha hassas hale getirilebilmesi

için güneş ölçümlerinin toplam, direkt

ve difüz ışınım çeşitlerine göre ölçümler

yapılmalıdır.

• Yapılan model çalışmaları daha hassas hale

Page 277: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

275

getirilmeli ve ülkemizin potansiyelini ortaya koyan model çalışmalarına

daha ağırlık vermelidir.

• Fotovoltaik pil maliyetlerinin her geçen gün düşmesine bağlı olarak

güneş enerjisinin her geçen gün önem arzetmesi, kışın bile rahatlıkla

yeterli potansiyele sahip Diyarbakır için güneş enerjisi yatırımlarına

yönelik planlamaları yapılmalıdır.

• Üniversitelerde ve özel sektörde yapılan güneş enerjisi AR-GE

çalışmalarına destek verilmelidir.

• Devlet, güneş enerjisi potansiyeli yüksek olan Diyarbakır gibi illere

yatırımların yapılabilmesi için teşvik tasarılarına hız vermelidir.

• Kamusal alanlar ve kamu daireleri tarafından işletilen yerlerin; parklar,

caddeler ve turistik mekanların (diyarbakır surlarının güneş enerjisi ile)

aydınlatılması, okullar ve kamu binalarında güneş enerjisi kullanımının

yaygınlaştırılması için gerekli düzenlemeler yapılmalı ve projeler

üretilmelidir.

Page 278: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

276

KAYNAKLAR1. www2.itu.edu.tr/~sahind/dosyalar/solarenergy.pdf

2. Zekai Ş. “Temiz Enerji ve Kaynakları” SU VAKFI YAYINLARI, s.60, 2002

3. ÖZDEMİR, Ş. “Fotovoltaik Sistemler İçin Mikrodenetleyicili Yüksek Güç Noktasını İzleyen Bir

Konvertörün Gerçekleştirilmesi”, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, Aralık 2007

4. repa.eie.gov.tr/MyCalculator/Default.aspx

5. engphys.mcmaster.ca/undergraduate/outlines/4x03/Lecture%204,%20Characteristics%20

of%20sunlight.pdf

6. www.solarbuzz.com/Moduleprices.htm

7. www.eie.gov.tr/turkce/YEK/gunes/gunespv.html

8. kl.zensci.dk/insolation

9. re.jrc.ec.europa.eu/pvgis/apps3/pvest.php

Page 279: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 280: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

278

DİYARBAKIR İLİ SICAKLIK, YAĞIŞ VE KURAKLIK ANALİZİ

Page 281: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

279

Nizamettin HAMİDİ Dicle Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi İnşaat

Mühendisliği Bölümü,

Diyarbakır,

[email protected]

ÖZETEndüstriyel faaliyetler sonucu atmosferdeki karbondioksit ve diğer

gazlardaki artış küresel ısınmaya neden olmaktadır. Bu ısınma iklim

değişikliği, taşkın ve kuraklık gibi ekstrem olaylarda artışlara sebep

olmaktadır. Son yıllarda iklimlerdeki değişiklikler sonucu bazı yörelerde sel

felaketleri olurken, bazı yörelerde ise artan sıcaklık ve azalan yağışlarla

birlikte kuraklık görülmektedir. Yapılan araştırmalar, kurak ve yarı kurak

bölgelerde mevsim içinde ortaya çıkan ürün kayıplarının büyük bir kısmının

yağışların azalması ile oluşan su yetersizliği ve kuraklık sonucunda oluştuğu

konusunda birleşmektedir.

Diyarbakır yağış-sıcaklık ve kuraklık analizi olarak yapılan çalışmada, Devlet

Meteoroloji İşleri tarafından temin edilen uzun yıllar ve devam eden 1980–

1999 yılları arası 20 yıllık dönemler için ortalama sıcaklık ve ortalama aylık

yağış değerleri kullanılmıştır. Çalışmanın birinci aşamasında, Diyarbakır’ın

sıcaklık ve yağış değişimleri incelenmiştir. Yağışlarda önemli azalmalar

tespit edilmiştir. İkinci aşamada ise Thornthwaite yöntemine göre kuraklık

indisi, Geliştirilmiş Fournier yağış indisi ve Bagnouls-Gaussen kuraklık

indisi ve yağışların neden olduğu aşındırıcı güç indisleri hesaplanmıştır.

Thornthwaite kuraklık indeksi sınıflamasına göre Diyarbakır az nemli ve

kuru karakterli, Bagnouls-Gaussen yöntemine göre çok kurak, Geliştirilmiş

Fournier yağış indisine göre çok az yağışlı, aşındırıcı güç indisi değerine

göre orta seviyede olduğu belirlenmiştir. Diyarbakır kurak dönemin

Haziran-Eylül arası olmak üzere 4 ay olduğu, kritik az nemli ve kuraklık

riski taşıdığı sonucuna varılmıştır.

GİRİŞDünya oluşumundan beri çeşitli iklim evrelerinden geçerek bugünkü halini

almıştır. Yeryüzünde insanoğlu yaşamı için iklimin elverişli şartlarda olması

ve su kaynaklarının yeterince bulunması gereklidir. İklim, değişken hava

şartlarının bir ortalaması olup sıcaklık, yağış miktarı, rüzgar, hava basıncı

ve nem oranı gibi elemanlarının ölçüm değerleri ile tanımlanır.

İklim değişikliği yerkürenin değişik zamanlarında atmosfer kimyasının

farklılaşması ile ortaya çıkagelmiştir. İklimin en önemli bileşenleri

atmosferdeki kimyasal terkip ile bunun hareketini sağlayan güneş ışınımı

enerjisi ve bu ışınımın yeryüzü ile olan etkileşimleridir. Fosil yakıt kullanımı

ve sanayileşme süreçleri gibi insan etkinlikleri sebebiyle atmosferdeki sera

Page 282: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

280

gazları artmakta ve yer kürenin ışınım dengesi

bozularak, iklimdeki sıcaklık artışı yönündeki

değişiklikler meydana gelmektedir[1]. 20. yüzyıl

boyunca yeryüzünün ortalama küresel yüzey

sıcaklığı 0,6 (± 0,2) oC arttığı ve gelecek yüzyılda

da bu sıcaklığın 1,4–5,8 oC arasında artabileceği

öngörülmüştür. Ayrıca sıcak hava dalgalarının

daha sık, uzun süreli ve şiddetli olabileceği

belirtilmektedir [2,3]. Atmosferde meydana

gelen değişiklikler buzulların erimesine, buna

bağlı olarak deniz seviyesinin yükselmesine,

yağış rejimindeki değişimlere ve dünyanın

küresel olarak ısınmasına neden olmaktadır.

Küresel ısınma iklim değişikliğinin yanı sıra

taşkın ve kuraklık gibi ekstrem olaylarda artışlar

yapabilmektedir [4].

Kuraklık yıllık ortalama toplam yağışların

normal düzeyinin altına düşmesi ile hidrolojik

dengesizliklere yol açan doğal bir olaydır. Artan

sıcaklık ve azalan yağışlarla görülen kuraklık

bütün afetler arasında en çok etkiye sahip

doğal afetler arasında yerini almaktadır. Bazı

bölgelerde sıcaklıklar ortalama değerlerin

üzerine çıkarken ters orantılı olurcasına

yağışlardaki azalma kuraklık derecesinde (süre,

şiddet, sıklık) kendini göstermektedir [4].

Kuraklığın temeli su eksikliğidir. Yağış, akış gibi

değişkenlerin kaydedilen normal seviyelerinin

altına düşmesi sonucu oluşan toplam su

eksikliği kuraklık olarak tanımlanır. Etki alanına

göre çeşitli kuraklık tanımları yapılmıştır.

McGuire ve Palmer [5] yıllık veya aylık yağışın

normalin belirli bir yüzdesinden daha az

olması halini kuraklık olarak tanımlamıştır. En

yaygın kuraklık tanımı, Wilhite ve Glantz [6]

tarafından meteorolojik, hidrolojik, klimatolojik,

atmosferik, tarımsal ve su yönetimi olarak altı

kategoride gruplandırılarak yapılmıştır.

Bir zaman periyodu boyunca oluşan su eksikliğine

göre çeşitli yöntemler kullanılarak bir kısmı

Türkiye geneli, bir kısmı ise havza ve coğrafi

bölge kapsamında olmak üzere kuraklık indisleri

geliştirilmiştir. De Martonne ve Thornthwaite

formülleri kullanılarak Türkiye’nin kurak aylar

sayısı incelenmiş ve kuraklık indisleri haritası

hazırlanmıştır [7,8:9]. De Martonne yöntemi

kullanılarak Diyarbakır ve çevresinde Haziran,

Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarının çok kurak

geçtiği saptanmıştır [10].

Türkiye’nin büyük bölümünde kurak koşulların

yılın önemli bir kısmını kapsadığı, kuraklığın

şiddeti ve süresi bakımından kurak bölgelerin

sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Akdeniz ve Ege kıyı

kesimleri, İç Anadolu, Trakya ve Doğu Anadolu

olduğunu belirtmiştir [11,12]. Thornthwaite,

De Martonne ve Erinç Kuraklık indislerini

kullanarak Türkiye’deki yağış yetersizliğinin

yol açtığı kuraklık sorunu ve etkilenen bölgeler

belirlenmiştir [13]. Standartlaştırılmış yağış

indeksi ile [14] ve Palmer kuraklık şiddeti indisi

ile [15] Türkiye’nin bazı bölgelerinde geçmiş

dönem kuraklıkları tespit edilmiştir. Doğu

Karadeniz bölgesinde Thornthwaite yöntemine

göre 22 istasyon incelenmiş, 11’nde (bunlar

denize yakın) kurak dönemin olmadığı, diğer

iç kısımlardaki (daha çok karasal iklim) 11

istasyonun kurak olduğu belirlenmiştir [16].

Yine aynı bölgede hesaplanan Fournier indeksi

ile 1000 mm’nin üzerinde yağış alan yerlerde

yağış erozyonu riskinin olduğu, iç kısımlarda ise

bu riskin azaldığı belirtilmektedir [17].

Page 283: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

281

Bitki örtüsünden yoksun Güneydoğu Anadolu Bölgesinde erozyon

ve kuraklık zamanla gelişen önemli doğal afetler arasında yerini

almaktadır. Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu bölgesinin iklim özelliklerini

taşır. Diyarbakır’da sıcaklık, yağış ve kuraklık ile ilgili çalışmalar da

yapılmıştır. Türkiye’de kuraklık durumunu ortaya koymak, sıcaklık ve yağış

miktarlarındaki değişimi belirlemek amacıyla yapılan çalışmada Diyarbakır

için 1970 yılı öncesi ve 1970–1980 yılları arasında ortalama sıcaklıkta

0,6 oC ve yağışlarda 26 mm azalma gösterdiği belirlenmiştir. Kuraklık

ise aynı dönemlerde Thornthwaite yöntemine göre Diyarbakır’ın 32–63

sınıf aralığında az nemli sınıfa girdiği belirtilmektedir [18]. Diyarbakır

için Geliştirilmiş Fournier Yağış İndisi 94.68 (dağılımı 91–120) ile 3. sınıf

olmak üzere orta; Bagnouls-Gaussen Kuraklık İndisi 212,8 (dağılımı>130)

ile 4. sınıf olmak üzere çok kurak; Aşındırma İndisi 12 ile (dağılımı>8 ) 3.

sınıf olmak üzere yüksek olduğu belirlenmiştir. [19]. Diyarbakır’ın 1960–

1990 yılları arasında 31 yıllık aylık yağış ve sıcaklık ortalamalarına göre

Thornthwaite yönteminden faydalanılarak hazırlanan su bilançosu göre

677,3 mm ile Haziran- Kasım aylarında su eksiği, diğer aylarda 223.8

mm su fazlası olduğu tespit edilmiştir [20]. Diyarbakır kent merkezinde

1972–2005 yılları arasında en yüksek günlük maksimum sıcaklığın, 44,8 oC ile Ağustos ayında, en düşük değerinin ise -12,4 oC ile Aralık ayında ve

aynı periyotta en yüksek günlük minimum sıcaklığın, 28,6 oC ile Temmuz

ayında, en düşük değerinin ise -23 oC ile Aralık ayında gerçekleştiği

görülmüştür[21].

Çalışmanın amacı, uzun yıllar ortalama yağış ve sıcaklık verilerini kullanarak,

Diyarbakır’da farklı kuraklık büyüklükleri için analizler yaparak, kuraklık

sorununu ortaya koymak, sıcaklık ve yağış miktarlarındaki değişikler ile

birlikte risk durumunu belirlemektir.

Çalışma AlanıDiyarbakır ili, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin orta kısmında,

Mezopotamya’nın kuzey batısındadır. Doğudan Batman, Muş; Güneyden

Mardin; batıdan Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya; kuzeyden Elazığ ve Bingöl

illeriyle çevrilmiştir. İl merkezi coğrafik konum olarak 37°55’ kuzey enlemi

ve 40°15’ doğu boylamında yer almaktadır. Kent nüfusu 1997 yılında

641616, 2000 yılında 721463, 2008 yılında 851902 kişi olup, yüzölçümü

15355 km2’dir.

Page 284: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

282

İl toprakları doğudan kuzey Dicle havzasının

doğu kesimi, kuzeyden Güneydoğu Torosların

dış sınırları batıdan 1954 m. yükseltisi ile

Karacadağ volkanik kütlesi ve güneyden Mardin

eşiği ile sınırlanmıştır. Denizden yüksekliği

650–670 m. olup, il merkezi çanak şeklinde

düzlük alan oluşturmaktadır[22]. Diyarbakır

bitki örtüsü steplerdir. Steplerin büyük kısmı

doğal değil, antropojendir. Ormanların varlığı

pek azdır.

Bismil, Diyarbakır, Ergani ve Göksu-Çınar ovaları,

oldukça tarıma elverişli kısmen sulak, kısmen

kuru olan ilin en büyük ovalarıdır. Diyarbakır’ın

en önemli akarsuları Dicle nehri ve kollarıdır.

Kaynağını Güneydoğu Toroslardan alan Dicle

nehri dağlık alanda dar ve derin vadilerden

geçerek kuzeybatı-güneydoğu yönünde akar.

Diyarbakır önlerine vardığı zaman oldukça

geniş, ova görünümlü bir vadide akmağa

başlar. Nehrin kolları, kuzeyde Ambar ve Pamuk

Çayları, güneyde Ballıkaya, Olucak, Göksu, Savur

Çayları, kuzeydoğuda Batman Çayı’dır[23].

Ayrıca il sınırlarında işletmede bulunan Kralkızı,

Dicle, Göksu ve Devegeçidi yapay baraj gölleri

ve göletler vardır.

Türkiye’de Devlet Meteoroloji İşleri Genel

Müdürlüğü tarafından sürdürülmekte olan

ölçümler bu çalışmada materyal olarak

kullanılmıştır. Çalışmada sıcaklık- yağış ve

kuraklık analizi ile ilgili veriler, 1928–1979

yılları arasında ölçülen uzun yıllar ortalamaları

ve 1980–1999 yılları arasındaki 20 yıllık

ortalamaları alınarak Devlet Meteoroloji

Genel Müdürlüğü kayıtlarından sağlanmıştır

[24,25]. Verilerle ile ilgili bilgiler Tablo 2 ve 3’te

verilmiştir.

İklim ÖzellikleriDiyarbakır’da sert bir kara ve yarı kurak yayla

iklimi egemendir. Yazları çok sıcak geçer, bazı

yıllarda kış aylarında sert soğuk iklim şartları

görülür. 1929–2005 yıllar arasındaki Diyarbakır

meteoroloji istasyonunun gözlem kayıtlarına

göre uzun yıllar sıcaklık ortalamaları en yüksek

22,5 ºC, en düşük 8,7 ºC ve ortalama 15,8 ºC’dir. En

yüksek sıcaklık 46,2 ºC ile 21.07.1937 tarihinde, en düşük sıcaklık ise -24,2 ºC ile 11.01.1933

tarihinde kaydedilmiştir. Diyarbakır’da yağışlar,

çoğunlukla kış ve ilkbahar aylarında görülür

(26).

Yağışlar güneyden kuzeye ve kuzey batıya doğru

gittikçe artar. Ortalama yağışın 212,1 mm ile %

43,4’ü kış, 180,5 mm. ile % 37’si ilkbahar, 87,9

mm. ile % 18’i sonbahar, 7,9 mm. ile % 1,6’sı yaz

mevsiminde düşmektedir. En çok ortalama aylık

toplam yağış miktarı 73,6 mm ile ocak ayında,

en az ortalama aylık toplam yağış miktarı 0,4 mm. ile Ağustos ayında düşmüştür. Ortalama

yıllık toplam yağış miktarı 488,4 mm’dir. En çok

yağış 703,5 mm. ile 1967 yılında, en az yağış

ise 206,2 mm. ile 1932 yılında olmuştur. Yıllık

ortalama yağışlı gün sayısı 88,4 gündür. Yağışlı

günlerin en fazla olduğu ay 13,3 gün ile Ocak, en

az ise 0,3 gün ile Ağustos ayıdır. Yıllık ortalama

kar yağışlı gün sayısı 12,4 gündür. En yüksek

kar kalınlığı 65 cm. olarak Ocak ayında tespit

edilmiştir. Yıllık ortalama Orajlı yağışlar gün

sayısı 20’dir. Yıllık ortalama kapalı gün sayısı

62,22, açık gün sayısı 146,4, bulutlu gün sayısı

156,7, sisli gün sayısı 13,7 ve dolulu gün sayısı

3,4 gündür. Yıllık ortalama aktüel basınç değeri

936,1 mb.’dır [26].

Ortalama nisbi nem % 54’ tür. Ortalama en

Page 285: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

283

fazla nem, Ocak ve Aralık aylarında % 77; en az nem ise Temmuz ve

Ağustos aylarında % 27 civarındadır. Bölgede yazlarının sıcak ve nemin

az olmasından dolayı, sıcaklıklar Akdeniz Bölgesindeki gibi fazlaca

bunaltıcı olmamaktadır. Yıllık toplam buharlaşma miktarı 1782,8 mm.’dir.

Aylık ortalama buharlaşma miktarı 401,2 mm. ile Temmuz ayında

gerçekleşmiştir. Ocak ve Şubat aylarında buharlaşma görülmemektedir.

Uzun yıllar verilerine göre; ortalama rüzgar hızı 2,4 m/s’dir. Ortalama

rüzgar Haziran ve Temmuz aylarında azami hızını bulur. En kuvvetli rüzgar

şubat ayında 33,8 m/s olarak, saate ortalama 121,7 km. hızla güneyden (S)

esiş göstermiştir. Yörede hakim rüzgar, kuzeybatı (NW-Karayel) yönlüdür

[26].

YöntemBu çalışmada Diyarbakır sıcaklık ve yağış istasyonundaki verilerden

yararlanılarak, önce Thornthwaite tarafından önerilen kuraklık indeksi

eşitliği, daha sonra yağışların aşındırıcı güç indisinin hesaplanmasında

geliştirilmiş Fournier yağış indisi ile Bagnouls-Gaussen kuraklık indisi

yöntemleri birlikte kullanılmıştır. Bu yöntemler ile ilgili bilgiler aşağıda

verilmiştir.

Thornthwaite YöntemiThornthwaite yöntemi yağışın kaybedilen sudan fazla olduğu zaman

iklimin yağışlı, su yetersizliğinin ihtiyaca göre daha fazla olduğu yerlerde

iklim kuraktır prensibine dayanır. Atmosferden gelen suyun bir kısmı

topraktan veya su yüzeylerinden evaporasyonla ya da bitkilerin topraktan

aldığı suyu transporasyonla, tekrar geri verilir. Suyun bir kısmı da ya

toprak yüzeyinden akıp gider ya da toprağın içerisine süzülür [27:16].

Thornthwaite yöntemi ile bir bölgenin iklim tipi belirlenirken öncelikle

meteorolojik elemanlardan ortalama aylık ve yıllık sıcaklık değerlerine

ihtiyaç duyulur[28:16]. Ortalama sıcaklık ve ortalama yağış elemanları ve

çeşitli amprik bağıntıların yardımıyla iklim tipini belirleyen indis değerleri

hesaplanır. Böylece hesaplanan indis değerleri ile ilgili istasyonların iklimsel

karakteristikleri belirlenir. Meteoroloji istasyonlarından elde edilen sıcaklık

ve yağış verilerinden yararlanılarak hesapların yapılması için Thornthwaite

tarafından önerilen kuraklık indeksi eşitliği aşağıda verilmiştir.

(P-E)= (P/(0,639 T+7,81)))10/9 (1)

Page 286: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

284

Burada; (P - E) Eşdeğer toprak rutubeti veya

Thornthwaite kuraklılık indeksi, P (mm)

ortalama aylık yağış miktarı ve T (°C) ortalama

aylık sıcaklığı göstermektedir.

Geliştirilmiş Fournier Yağış İndisi Bu indisin hesaplanmasında kullanılan eşitlik

aşağıda verilmiştir.

Yİ = Pi2 / (2)

Burada; Pi (mm) i ayında toplam yağışı ve (mm)

yıllık ortalama yağış miktarını göstermektedir.

Bagnouls-Gaussen Kuraklık İndisi Kuraklık indisi (Kİ) hesabı için kullanılan eşitlik

aşağıda verilmiştir.

Kİ = (2ti -Pi)ki (3)

Burada; ti (°C) i ayındaki aylık ortalama sıcaklığı,

Pi (mm) i ayındaki aylık toplam yağış miktarını

ve ki (2ti- P > 0) olduğu ayın değerlendirilmesini

göstermektedir. Kuraklık İndisi (Kİ) değeri

için (ki) değerleri yalnızca aylık ortalama

sıcaklığın iki katının, aynı ayda kaydedilen yağış

miktarından daha fazla olduğu aylar dikkate

alınarak hesaplanmaktadır.

Yağışların Aşındırıcı Güç İndisinin HesaplanmasıYağışların aşındırıcı gücü indisi (AGİ), özellikle

yağışların şiddetine, miktarına ve dolayısı ile

içerdikleri kinetik enerjiye bağlıdır. Yağışların

aylık toplam miktarları ile yıllık ortalama

miktarlarını tanımlayan “Geliştirilmiş Fournier

Yağış İndisi (Yİ)” ve yağışların aylık toplam

miktarları ile ortalama sıcaklıklarını sentezleyen

Bagnouls-Gaussen Kuraklık indisi (Kİ)’den

yararlanılarak hesaplanmaktadır [19,29].

Kurak, yarı kurak ve nemlilik durumunu

belirlemek için Thornthwaite kuraklık indisi,

Bagnouls-Gaussen kuraklık indisi, yağış

durumunu belirlemek için Geliştirilmiş Fournier

yağış indisi ve yağışların aşındırıcı güç indisi

değerlerinin dağılım, sınıfl aması ve tanımı Tablo

1’de verilmiştir.

Thomthwatle Kuraklık İndisi Bagnouls-Gaussen Kuraklık İndisi

Dağılım

>128

64-127.

32-63

16-32

Tanımı

Islak

Nemli

Az Nemli

Kuru

Dağılım Sınıfı

0 1

1- 50 2

51-130 3

>130 4

Tanımı

Nemli

Yarı Nemli

Kurak

Çok Kurak

Fournier Yağış İndisi Aşındırma Güç İndisi

Dağılım Sınıfı

>60 1

60- 90 2

91-120 3

121-160 4

>160 5

Tanımı

Çok az

Az

Orta

Yüksek

Çok Yüksek

Dağılım Sınıfı

>4 1

6- 8 2

>8 3

Tanımı

Düşük

Orta

Yüksek

Tablo 1. Kuraklık-yağış ve aşındırıcı güç indisi dağılım,

sınıfl ama ve tanımı

Bulgular

Sıcaklık ve Yağış Analizi Diyarbakır düz ova ve çanak şeklinde olup,

kuzeyindeki yüksek dağlar yöre iklimi üzerinde

önemli bir etkiye sahiptir. Kış mevsiminde

buralarda oluşan yüksek basınç alanı, yörede

kış aylarının soğuk geçmesine neden olur. Çöl

Page 287: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

285

ikliminin güney kısımlarda etkili olması, serin hava kitlelerinin kuzeyden

güneye girmesine engel olması sonucu yaz ayları çok sıcak geçmekte ve

çoğunlukla tipik bir kara iklimi hüküm sürmektedir. Diyarbakır meteoroloji

istasyonuna ait uzun dönem 1928–1979 (52 yıllık) ve 1980–1999 (20 yıllık)

yılları arasında aylık ortalama sıcaklık değerleri çalışmada değerlendirmek

amacı ile Tablo 2’de ve her iki dönemin değişim grafiği Şekil 1’de verilmiştir.

Buna göre uzun dönem sıcaklık ortalamaları en yüksek 31 ºC ile Temmuz

ayında, en düşük 1.6 ºC ile Ocak ayında ve ortalama 15.9 ºC’dir. 20 yıllık

dönemin ortalama sıcaklığı ise 0.4 ºC azalma ile 15.5 ºC olmuştur. Ocak

ve Haziran ayında sıcaklıkta 0.1 ºC ile artma, Temmuz ayında değişim

olmadığı ve diğer aylarda azalma olduğu görülmüştür.

Şekil 1. Diyarbakır uzun dönem ve 20 yıllık a) aylık ortalama sıcaklık ve b) aylık toplam

yağış miktarının değişimi

Tablo 2. Diyarbakır aylık ortalama sıcaklık ve aylık toplam yağış miktarının değişimi

Page 288: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

286

Diyarbakır’da yağışlar, güneyden kuzeye ve

kuzeybatıya doğru gittikçe artar. Kuzey ve batı

kısımlarda mevcut dağlara çarpan ve yükselmeye

başlayan hava kitleleri soğuyarak kısa zamanda

doyma noktasına varmakta ve yağışlara neden

olmaktadır. Diyarbakır genelinde en çok yağışın

kış ve sonbahar mevsimlerine ait aylarda

yağdığı görülmektedir. Uzun dönem 1929–1979

(51 yıllık) ortalama aylık toplam yağış miktarı

ve değişimi Tablo 2’de ve Şekil 1’de 1979–1999

yılları arasında (20 yıllık) ortalama aylık toplam

yağış miktarı Tablo 3’de verilmiştir.

Uzun yıllar yağış verilerine bakıldığında

ortalama aylık toplam yağış miktarı en çok 76.6 mm ile Ocak ayında, en az 0.5 mm. ile Ağustos

ayında düşmüştür. 1980–1999 yılları arası 20

yıllık dönemde; en çok yağış 75.7 mm. ile Mart

ayı ve 663.1 mm. ile 1996 yılı, en az yağış ise

0.4 mm. ile Temmuz ayı ve 260,2 mm. ile 1999

yılında gerçekleşmiştir. En çok aylık toplam yağış

miktarı 210.3 mm. ile 1996 yılı Mart ayında

yağmıştır. Aylık toplam yağışlarda Mart, Mayıs,

Haziran, Ekim ve Kasım aylarında artma, Ağustos

ve Eylül ayında aynı ve Ocak, Şubat, Nisan,

Temmuz ve Aralık aylarında azalma yönünde bir

değişim göstermiştir. 1979 öncesi uzun dönem

yıllık toplam yağış miktarı ortalama 495.1 mm

iken 1980–1999 yılları döneminde 15.9 mm.

azalma ile 479.2 mm’ye düşmüştür. Ancak

1990–1999 yılları 10 yıllık döneme göre 28

mm’lik azalma görülmüştür. 10 yıllık dönemler

halinde son yıllara doğru yağışlarda görülen

azalmalardaki artış anlamlıdır. Güneydoğu

Anadolu Bölgesi’nde yağışların 1961, 1970,

1973, 1984, 1989, 1999, 2000 ve 2008 yıllarında

çok normallerin altında, 1963, 1968, 1976,

1988 ve 1996 yıllarında normallerin üstünde

olduğu belirtilmektedir[26]. Diyarbakır’da bu

yıllarda benzer durum görülmektedir.

Tablo 3. Diyarbakır ortalama aylık toplam yağış miktarı

(mm)

Kuraklık AnaliziDiyarbakır’da sıcaklık ve yağış dağılımlarına

göre kuraklık durumunu incelemek amacıyla

1980 öncesi 1980–1999 yılları arasında aylık

Page 289: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

287

ortalama sıcaklık ve ortalama aylık toplam yağış verilerden yararlanılmıştır.

Thornthwaite denklemi ile hesaplanan kuraklık indisi değerleri 1980 öncesi

yıllık ortalama olarak Tablo 4’te, 1980-1999 yıllarındaki değerler Tablo 5’

te ve kuraklık indis değerlerinin yıllara göre değişimi Şekil 2’de verilmiştir.

Ayrıca elde edilen sonuçlar referans değerlerle(Tablo 1) karşılaştırılmıştır.

Tablo 1’ de verilen kuraklık sınıflamasına göre indis değerleri büyük ise ıslak,

küçük ise çok kurak olarak yorumlanmaktadır. Diyarbakır Kuraklık İndisi(Kİ)

değerleri her sene farklılık göstermiştir. 1980 öncesi ortalama kuraklık

indis değeri 48.05 ve 1980–1999 yıllarında 48.86 olarak hesaplanmıştır.

Bu indis değerlerine göre Diyarbakır az nemli karakterlidir. 1980–1999

döneminde Kİ değeri 21.41 ile 1999 yılı çok kurak, 69.96 ile1996 yılı nemli

geçmiştir. Tablo 5 ve Şekil 2’de görüldüğü gibi 1984, 1989, 1999 yılları

kuru (dağılımı 16–32 arası), 1987, 1996 yılları nemli (dağılımı 64–127

arası) ve diğer yıllar az nemli (dağılımı 32–63 arası) sınıfa dahildir. Dağılımı

ıslak sınıfa ait yıllara rastlanmamıştır. Buna göre Diyarbakır kuraklık

riski taşımaktadır. Ortalama yağış ve maksimum sıcaklığa göre inceleme

yapılırsa Kİ değerlerinin daha küçük ve kuraklığa doğru gidiş olabileceği

söylenebilir.

Tablo 4. Diyarbakır kuraklık-yağış ve aşındırıcı güç indisi değerleri (1980 öncesi)

Tablo 5. Thornthwaite yöntemine göre kuraklık indisi değerleri (1980–1999)

Şekil 2. Thornthwaite yöntemine göre Diyarbakır kuraklık indisi değişimi

Page 290: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

288

Uzun dönem 1980 öncesi Diyarbakır istasyonu

için Geliştirilmiş Fournier yağış indisi, Bagnouls-

Gaussen kuraklık indisi, Geliştirilmiş Fournier

yağış indisi ve Bagnouls-Gaussen kuraklık

indisinin birlikte kullanılması ile aşındırıcı güç

indisi değerleri hesaplanmış ve elde edilen

sonuçlar Tablo 1’ deki dağılıma göre tanımları

yapılarak Tablo 4’te verilmiştir. Bagnouls-

Gaussen kuraklık indisi 219.5, Fournier

yağış indisi 31.25 ve aşındırıcı güç indisi 4

olarak hesaplanmıştır. Bu değerlere göre

Diyarbakır çok kurak karakterli, çok az yağışlı

ve yağışların aşındırma etkisi orta şiddette

olduğu görülmektedir. Diyarbakır az dağlık

ve ova görünümünde olmasına rağmen yağış

indisi yönünden çok az yağışlı sınıfa girmesi

ve yağışların aşındırma etkisinin orta seviyede

olması dikkat çekicidir. Bu durum yörenin bitki

örtüsünden yoksun olduğunu teyit etmektedir.

Şekil 3’te görüldüğü gibi uzun dönem sıcaklık

ve yağış verilerine göre Diyarbakır’ın kurak

dönemleri Haziran-Eylül arası olmak üzere

yaklaşık 4 ay olarak belirlenmiştir.

Şekil 3. Diyarbakır’ın sıcaklık ve yağış dağılımına göre

kurak dönemi

SONUÇDiyarbakır meteoroloji istasyonuna ait uzun

dönem ve devam eden 20 yıllık yıllara göre

ortalama sıcaklık ve yağış miktarlarının

değişimlerinin analizi yapılmıştır. Uzun dönem

1979 öncesi 52 yıllık ortalama sıcaklık 15,9

ºC iken bu değer devam eden 1980–1999

yılları 20 yıllık döneme göre 0,4 ºC azalma ile

15.5 ºC olmuştur. Ancak yapılan bir çalışmada

geçmişi daha yakın uzun dönem maksimum

sıcaklıkların ortalamasında artışlar olduğu

belirlenmiştir [21]. Ortalamalar açısından

soğuma, maksimumlar yönünden ısınma dikkat

çekicidir.

Yağış miktarlarının dağılımı incelendiğinde,

normallerin altında yağışların yıl sayısı

normallerin üstündeki yağışların yıl sayısından

daha fazla ve yağışlarda sonraki dönemlerde

azalmalarda artış tespit edilmiştir. 1979 öncesi

uzun dönem 51 yıllık toplam yağış miktarı

ortalama 495,1 mm iken, 1980–1999 yılları

döneminde 15,9 mm. azalma ile 479,2 mm’ye

düşmüştür. 10 yıllık (1990–1999 yıllarında)

dönemde 28 mm’lik azalma olmuştur. 20 yıllık

dönemde en çok toplam yağış 663,1 mm. ile

1996 yılında ve bu yağışın 210,3 mm’lik kısmı

Mart ayında yağmıştır. En az toplam yağış

ise 260,2 mm. ile 1999 yılında yağmıştır.

Yaklaşık olarak ortalama yağışın % 44’ü kış,

% 37’si ilkbahar, % 18’i sonbahar ve %1’i yaz

mevsiminde düşmektedir. En çok yağışın Ocak

ve Mart aylarında ve tüm yılların yaz aylarında

sıfıra yakın yağış olduğu gözlenmiştir. Aylara

göre yağış dağılımı homojenlik göstermediği için,

kış ve bahar aylarında su fazlalığı görülmediği

gibi yaz aylarında sulama ve diğer kullanımlar

için şiddetli su ihtiyacı görülmektedir.

Kurak Dönem

Page 291: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

289

Diyarbakır’ın kuraklık durumunu belirlemek amacıyla 1980 öncesi uzun

dönem ve 1980–1999 yılları 20 yıllık dönem için aylık ortalama sıcaklık

ve ortalama aylık toplam yağış verileri kullanılarak yapılan bu çalışmanın

ilk aşamasında Thornthwaite yöntemine göre değerlendirme yapılmıştır.

Buna göre 1980 öncesi ortalama kuraklık indis değeri 48.05 ve 1980–

1999 yıllarında 48.86 olarak hesaplanmıştır. Bu indis değerlerine göre

Diyarbakır genel olarak kuruya yakın az nemli karakterlidir. 1932, 1961,

1970, 1973, 1984, 1989 ve 1999 yılları kuru, 1974,1987 ve 1999 yılları

nemli, diğer yıllar az nemli veya daha çok kuraklığa yakın az nemli

geçmiştir. 1980–1999 döneminde 1999 yılında 21.41 ile çok kurak 1996

yılında 69.96 ile nemli karakterli olduğu tespit edilmiştir. Dağılımı ıslak

sınıfa ait yıllara rastlanmamıştır.

Yıllık ortalama yağışlar ile yaz aylarında düşen yağışlar arasındaki büyük

farklar çok şiddetli yaz kuraklığını somut bir şekilde belirtmektedir.

Diyarbakır’ın kurak dönemleri Mayıs ayının ortalarından başladığı ve Eylül

ayının ortalarına kadar devam ettiği ve tam olarak kurak devre Haziran-

Eylül arası olmak üzere 4 ay olarak belirlenmiştir (Şekil 3). Ortalama yağış

ve maksimum sıcaklığa göre inceleme yapılırsa Kİ değerlerinin daha küçük

ve kuraklığa doğru gidiş olabileceği söylenebilir. Bu nedenle Türkiye’de

kuraklığın şiddeti ve süresi bakımından kuraklığın en fazla hissedildiği

Güneydoğu Anadolu bölgesinde yer alan Diyarbakır ili kritik az nemli ve

kuraklık riski taşımaktadır.

Çalışmanın ikinci aşamasında 1980 öncesi uzun dönem için, Geliştirilmiş

Fournier yağış indisi, Bagnouls-Gaussen kuraklık indisi, Geliştirilmiş

Fournier yağış ve Bagnouls-Gaussen kuraklık indisinin birlikte kullanılması

ile aşındırıcı güç indisi yöntemleri kullanılmıştır. Buna Bagnouls-Gaussen

kuraklık indisi 219,5 değeri ile Diyarbakır çok kurak karakterli, Fournier

yağış indisi 31,25 değeri ile çok az yağışlı ve aşındırıcı güç indisi 4 değeri ile

yağışların aşındırma etkisi orta şiddette olduğu belirlenmiştir. Diyarbakır

ova görünümünde, çok az yağışlı sınıfa girmesi ve yağışların aşındırma

etkisinin düşük seviyede olmaması, bitki örtüsü ve ormanlık alanların

yetersiz olmasından kaynaklanmaktadır.

Kuraklık; ekonomi, çevre ve toplum üzerinde olumsuz etkilerinin yanı

sıra tarımsal ürünlerin, gıda üretiminin, su kaynaklarının, otlak ve orman

alanların azalmasına neden olur. Bu nedenle kuraklık durumu ile ilgili

Page 292: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

290

bilgiler güvenilir ve zamanında elde edilerek, bunların olumsuz etkileri önceden tahmin edilmeli

ve gerekli önlemlerin alınması gereklidir. Genel olarak kısa ve uzun vadeli planlamalar yapılmalıdır.

Yağışın yetersiz veya hiç olmaması, buna karşın özellikle yaz aylarında sıcaklığın yüksek değerlere

ulaşması bitki yetiştiriciliği açısından iyi verim alabilmek için, sulamanın zamanında ve uygun

bir şekilde yapılması gerekmektedir. Özellikle üreticinin sulamayı tekniğine uygun biçimde

yapması sağlanmalıdır. Salma sulama yöntemi terk edilip, daha az su gerektiren damla sulama

uygulanmalıdır. Bu konuda basılı ve görsel medyada ilgili gerekli eğitici programlar hazırlanmalı,

suyun ekonomik biçimde kullanılması sağlanmalıdır. Daha az su tüketen bitkilerin yetiştirilmesi,

birim alana düşecek bitki sayısının arttırılması ve ormanlık alanların arttırılması ve korunması

gerekir. İklim öngörüsü için modeller oluşturulmalı ve bölge bazında uygulanmalıdır. Kuraklığın

gelecekteki etkilerini ortaya koymak amacıyla bilimsel ve teknik düzeylerdeki toplantılar daha

fazla yapılmalı ve uluslararası işbirliği oluşturulmalıdır.

Page 293: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

291

KAYNAKLAR1. Şen,Z., “İklim Değişikliği Tatlı Su Kaynakları ve Türkiye”, Su Vakfı

Yayınları,272 sayfa, İstanbul, 2009 a.

2. EPA., “National Emissions Inventory Data and Documentation”, U.S.

Environmental Protection Agency, Washington DC, http://www.epa.

gov/climatechange/science/pastcc.html, 2002.

3. IPCC, “Climate Change 2007: The Physical Science Basis: Summary

for Policymakers -Contribution of Working Group I to the Fourth

Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change

(IPCC) “, IPCC Secretariat, WMO, Geneva, 2007.

4. Şen,Z., “Kuraklık Afet ve Modern Hesaplama Yöntemleri”, Su Vakfı

Yayınları,248 sayfa, İstanbul, 2009 b.

5. Mcguire, J.K., and Palmer, W.C., “The 1957 Drought in the Eastern

United States”, Monthly Weather Review, 85, 305-314. 1957.

6. Wılhıte, D.A., and Glantz, M.H.,. “Understanding the Drought

Phenomenon, The Role of Definitions”, IWRA,Water International,

10(33),111-120.1985.

7. Erinç, S., “The Climates of Turkey according to Thornthwaite’s

classifications “,Annals of the Association of American Geographers,39(1),

26-36.1949.

8. Erinç, S., “Yağış Müessiriyeti Üzerine Bir Deneme ve Yeni Bir İndis “,

İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü Yayınları, Yayın No: 41, 62s.,

İstanbul, 1965.

9. Toğan, İ., “ Ege Bölgesi İç Kesiminde Bazı Önemli Merkezlerde Meydana

Gelen Kuraklık Üzerine Bir İnceleme”, Yüksek Lisans Tezi,Tarımsal

Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı, İzmir,1996.

10. İnandık, H. , “Diyarbakır Yöresindeki Kuraklık İndisleri ve İklim

Diyagramları”, İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü Dergisi, 2,

105–112,İstanbul, 1951.

11. Tümertekin, E., “Türkiye’de Kuraklık İndisleri”, Türk Coğrafya Kurumu

9. Coğrafya Meslek Haftası, Tebliğler ve Konferanslar, Sayı2, 107-118,

1955.

12. Tümertekin, E., “Türkiye’de Kuraklık Süresinin Coğrafi Dağılışı”, Türk

Coğrafya Dergisi, 15, 145-150, 1956.

13. Koçman, A.,. “Türkiye’de Yağış Yetersizliğine Bağlı Kuraklık Sorunu”,

Ege Coğrafya Dergisi, 7, 77–88, 1993.

14. Türkeş, M., “Spatial and Temporal Analysis of Annual Rainfall Variations

in Turkey”, International Journal of Climatology, 16, 1057-1076, 1996.

Page 294: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

292

15. Güner,Ü., Özen, B., Akyer, M.K., Öner, S.S., “Büyük Menderes Havzasında Kuraklık Çözümlemesi

ve Bölgesel Taşkın Frekans Analizi”, II. Ulusal Hidroloji Kongresi, İstanbul Teknik Üniversitesi,

22-24 Haziran 1998, s. 114-121, İstanbul,1998.

16. Özer, F.,Malkoç, Y., Köse, E.,Dinçer, A.C.,Seyhan, K., Erüz, C. Ve Durukanoğlu, H.F.”Doğu Karadeniz

Bölgesi’nde Kurak Döneme Sahip Yörelerin Belirlenmesi”, II. Ulusal Hidroloji Kongresi, İTÜ, 22-

24 Haziran 1998, s.209-216, İstanbul,1998a.

17. Özer, F.,Malkoç, Y., Köse, E., Erüz, C.,Dinçer, A.C.,Aslan, Z., ve Durukanoğlu, H.F.”Doğu Karadeniz

Bölgesi’nde Kurak Döneme Sahip Yörelerin Belirlenmesi”, II. Ulusal Hidroloji Kongresi, İTÜ, 22-

24 Haziran 1998, s.217-223, İstanbul,1998b.

18. Kırımhan,S., “Türkiye’de Kuraklık Sorunu ve Son Yıllarda Sıcaklık ve Yağış Miktarlarındaki

Değişmeler”, Atatürk Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Sempozyumu-7,13-17

Mayıs 1985, s. 411-435., Erzurum, 1985.

19. Doğan, O. ve Denli, Ö., “Türkiye’nin Yağış-Kuraklık-Erozyon İndisleri ve Kurak Dönemleri”, T.C.

Başbakanlık Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Genel

yayın No:215, Teknik Yayın No:60, Ankara,1999.

20. Yeşilnacar, M.İ., Gerger, R. ve Yazgan M.S,”Gap Kapsamındaki İllerin Su Bilançosu”, II. Ulusal

Hidroloji Kongresi, İTÜ, 22-24 Haziran 1998, s.283-294, İstanbul,1998.

21. Toprak, Z.F., Öztürkmen, G., Yılmaz S., Dursun, F., Bayar G., EM, A., Hamidi, N., “Diyarbakır Kent

Merkezi İçin Sıcaklık Verilerinin İstatistiksel Analizi”, İklim Değişikliği ve Çevre, 1 (2), 49-74,

2009

22. Diyarbakır Valiliği, “www.diyarbakir.gov.tr/cografya.asp”,2010.

23. DSİ., “Güneydoğu Anadolu Projesi”, DSİ Genel Müdürlüğü. Etüt ve Plan Dairesi Başkanlığı,

Ankara, 1980.

24. DMİ., “Uzun Yıllar Ortalamasına Göre Aylık Yağış ve Sıcaklık Değerleri”, DMİ Genel Müdürlüğü

Bilgi İşlem Merkezi, Ankara, 1991.

25. DMİ., “www.dmi.gov.tr/ /verideger/2009-iklim-verileri.pdf”,Diyarbakır,2009.

26. DMİ., www.dmi.gov.tr/FILES/verideger/2009-iklim-verileri.pdf,”1929-2005 Yıllar arası

Diyarbakır Meteoroloji İstasyon Müdürlüğü Büyük Klima Rasat kayıtları”, 2010.

27. Eagleman, J.R., “Meteorology”, Second Edition, Wadsworth Publishing Company, Belmont,

1985.

28. Gray, D.M., “Handbook on the Principles of Hydrology”, Second Edition, Water Information

Center Publication, New York, 1973.

29. Doğan, O. ve Küçükçakar, N., “Erozyon Haritalamasında Bazı Metodolojiler”, Köy Hizmetleri

Ankara Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1994.

Page 295: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 296: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

294

KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN DİYARBAKIR KENT MERKEZİ SICAKLIKLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Page 297: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

295

Z. Fuat TOPRAK Dicle Üniversitesi

Mühendislik-Mimarlık

Fakültesi İnşaat

Mühendisliği Bölümü

Diyarbakır

[email protected]

ÖZETKüresel iklim değişikliği bilim çevrelerince son zamanlarda sıkça tartışılmakta

ve her yıl sayısız makale literatüre eklenmektedir. Küresel iklim değişikliği

süreci hem zamana hem de konuma bağlı olarak farklılık gösterdiği için

değişimin etkisinin olanaklar ölçüsünde mikro iklim bölgeleri bazında ve

periyodik olarak tespit edilmesinde yarar olduğu düşünülmektedir. Diğer

taraftan küresel iklim değişikliği tüm iklim değişkenlerindeki zamansal ve

konumsal değişimleri kapsadığından sağlıklı bir tespit için her bir iklim

değişkeninin ayrı ayrı çalışılmasında yarar vardır. Bu çalışmada, küresel

iklim değişikliğinin Diyarbakır Kent Merkezi sıcaklıkları üzerindeki etkisi

araştırılmıştır. Bu amaçla çalışmada, Devlet Meteoroloji İşleri Genel

Müdürlüğü’nden temin edilen 1972–2005 yıllarına ait Diyarbakır kent

merkezi günlük ortalama, maksimum ve minimum sıcaklık verilerinin her

biri toplum (1972–2005), iki tanesi örnek (1972 – 1990 ve 1991 – 2005)

olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Toplum ve örneklerin istatistik analizi ayrı

ayrı yapılmış ve birbirleri ile karşılaştırılmıştır. Karşılaştırmada kriter olarak

temel istatistik büyüklükler, zaman serisi grafiği, ortalama doğrusunun

eğimi ve kontur harita yöntemi kullanılmıştır. Böylece Diyarbakır kent

merkezi sıcaklıklarında 1972 yılından itibaren 2005 yılına kadar bir artışın

olup olmadığı, son yıllarda değişimin artıp artmadığı araştırılmıştır. Sonuç

olarak Diyarbakır Kent Merkezi sıcaklıklarında artış yönünde bir değişim

olduğu ve bu değişimin son 20 yılda daha da belirginleştiği ve son 20

yılın zaman serisine ait ortalama doğrusunun eğiminin daha fazla olması

nedeniyle bu değişim üzerinde GAP’ın da bir etkisinin olabileceği kanaatine

varılmıştır.

The Impact of Global Climate Change on the Temperature of Diyarbakir City Center

ABSTRACTGlobal climate change has recently been discussed among the scientists

and many articles are every year added to the related literature. The

impact of the global climate change varies from one region to another.

Also the impacts are time-dependent. So, the impacts of climate change

should be determined as far as possible in terms of both region and time.

At the same time, the changes in the global climate include the changes

in all the climate variables. In this case and for a healthy determination,

it will be more expressive to separately study on climate variables. In

Page 298: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

296

this study, the impact of global climate change

on the temperature of Diyarbakir City Center

is discussed. In this respect, daily minimum,

maximum, and mean temperature data

measured by Regional Meteorological Service

of Diyarbakir connected to the Turkish State

Meteorological Service from 1972 to 2005 in

Diyarbakir City Center have been divided into

three groups (population-1972-2005- and two

samples -1972-1990 and 1991-2005) and

than the groups were statistically analyzed

and compared. The comparison depends on

basic statistical magnitudes, time serial graph,

linear average line, and contour map. Thus,

the impacts of global climate change on the

temperature of Diyarbakır City Center were

investigated. As results, it is possible to say

there is bit of change in the temperature of city

center from 1972 to 2005. Furthermore, due to

the dramatic slope in average linear line of the

time series of the temperature recorded from

1990 to 2005, it can be expressed that the GAP

may effects on the city center temperature.

GİRİŞKüresel ısınma bilim çevrelerince son

zamanlarda sıkça tartışılmaktadır. 2007

yılı itibari ile, Proquest’te 3.524, Acm

Digital Library’de 198.310, Applied

Science&Technology’de 10.699, ASCE’de

38.299, Asme’de 122, Cambridge Journals’da

35.818, Science Direct’te 2.190, Science

Online’da 14.941, Scitation’de 1.320.727,

Springerlink’te 1.286, Web Of Science’ta 8.736

ve Inter Science’ta 113 olmak üzere sadece 12

indeks tarafından taranan dergilerde başlığında

“küresel ısınma (globalwarming)” terimi yer

alan toplam 1.634.765 konuya ilişkin makale

yayımlanmıştır [1]. 1995 – 2006 dönemine ait

12 yılın 11’inin, 1850’den bu yana tespit edilen

12 en sıcak yılın arasında olduğu belirtilmektedir

[2]. Son 50 yıldaki doğrusal 10 yıllık ortalama

sıcaklık artışlarının (0.13 °C) son yüz yılın

iki katı olduğu, dünya’nın atmosfere yakın

yüzeyinin ortalama sıcaklığının 20 yılda 0.6 (±

0.2) °C arttığı ve son 50 yılda sıcaklık artışının

insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler

oluşturduğu dile getirilmektedir [2]. NASA’nın

hesaplamalarına göre, güvenilir ölçümlerin

yapılabildiği 1800’lerden beri 2005 yılı, 1998’i

geçerek, en sıcak yıl olmuştur. Dünya Meteoroloji

Organizasyonu ve BK İklim Araştırma Biriminin

hesaplamalarına göre ise 2005 yılı, 1998 yılının

ardından hala ikinci sırada yer almaktadır [3].

Şubat 2007 tarihli BM Raporu, Paris’te yapılan

Hükümetler arası İklim Değişiklikleri Paneli’nde

açıklanmıştır. Artan küresel ısınmaya yönelik

yakın geleceğin objektifleri adeta birer felaket

habercisi olarak değerlendirilmektedir [2].

Diğer taraftan, başta IPCC olmak üzere bilimsel

toplantılarda konunun, neden-sonuç ilişkisi

açısından çok yönlü olarak tartışılmasına

(IPCCa,b) ve yapılan bunca akademik ve teknik

çalışmaya ve toplumların her kesimi tarafından

duyulan ilgiye rağmen hala küresel ısınmanın

olup olmadığına dair şüphelerin tam olarak

giderilemediği anlaşılmaktadır. Jamieson

(1992), iklim değişimi olasılığının doğurduğu

problemlerin tümüyle bilimsel olmadığını, nasıl

yaşanması gerektiği ve insanların birbiri ile ve

doğa ile ilişkilerinin nasıl olacağı yönünde yani

etik ve politik olduğunu belirtmektedir [4].

Beckerman ve Malkın (1994) ise IPCC

raporlarının yeterince sorgulanmadığı,

raporların bir kısım entelektüelin düşüncelerini

Page 299: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

297

temsil ettiğini, görsel basının, çevrecileri ve ülkeleri etkilediğini, gerçeğin

abartıldığı boyutta olmadığını söylemektedir [5]. Karaca ve Şen (2007),

meteorolojik gözlemlerin, sıcaklığın son yüzyılda 0,7–0,8 oC civarında

arttığını gösterdiğini, fakat karbondioksitteki artış ile ortalama sıcaklıktaki

artış arasındaki ilişkinin küresel iklim sisteminin oldukça karmaşık yapısı

ve insanoğlunun bu sisteme diğer müdahaleleri yüzünden hala net bir

şekilde ortaya konulamadığını belirtmektedir [6]. Karşıt görüşlere rağmen

Toprak ve diğ. (2009), küresel ısınmanın olduğuna dair sayısız çalışmanın

olduğunu ve nedeni ne olursa olsun dünyamızın ateşinin yükseldiğini,

küresel ısınmaya ilişkin kurulan senaryoların bilim çevrelerinin konuya

duyarlılığını haklı kıldığını belirtmektedir [3]. IPCC raporları, Karaca ve Şen

(2007) ve Türkeş ve dig. (2006), küresel ısınmanın nedenleri arasında El

Nino, iklimsel periyot, astronomik süreçler, volkanik patlamalar, sera gazları,

doğal sera etkisi, insan kaynaklı sera etkisi gibi etmenler sıralanmaktadır

[2, 6, 7]. Ayrıca Louis (2002) ve IRN (2002) küresel ısınmanın üzerinde

baraj rezervuarlarının etkisinin de olduğunu belirtmektedirler [8, 9]. Fakat

bu çalışmalarda verilen baraj rezervuarlarının küresel sıcaklık üzerinde

etkisinin olduğu yönündeki iddialar, eksik olduğunu belirtmekte yarar

vardır.

Baraj göllerinin bu etkisinin, neden oldukları buharlaşma olduğu

düşünülürse yapay sulamaların neden olduğu buharlaşmanın yanında

çok düşük kaldığı söylenebilir. Toprak ve ark.’nın Diyarbakır kent merkezi

sıcaklıkları üzerinde yaptıkları çalışmalarında, Diyarbakır kent merkezi

günlük ortalama sıcaklıklarının 12 ayın yedisinde artış trendinde olduğunu

belirtmektedir [2]. Toprak ve diğ. (2009) ve Öztürkmen ve diğ. (2007),

küresel iklim değişimlerinin ülkemize yansımasının daha sağlıklı bir şekilde

değerlendirilmesi, yorumlanması ve takip edilmesi için Devlet Meteoroloji

İşleri Genel Müdürlüğü veya üniversiteler tarafından mikro iklim bölgeleri

ve olanaklar ölçüsünde tüm iklim değişkenleri için (sıcaklık, yağış, nem, kar

v.b.) meteorolojik kimliklerin çıkarılmasını önermektedir [3, 10].

Bu çalışmada ise küresel iklim değişikliğinin Diyarbakır kent merkezi günlük

maksimum, ortalama ve minimum sıcaklıkları üzerinde bir etkisinin olup

olmadığı araştırılmıştır. Sonuçların, Toprak ve diğ. (2009) ile Öztürkmen

ve diğ. (2007)’de sunulan sonuçlar ile uyumlu olduğu görülmüştür. Bu

çalışmada ayrıca GAP’ın kent merkezi sıcaklıklarındaki değişim üzerinde

bir etkisinin olup olmadığı da tartışılmıştır.

Page 300: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

298

Çalışma AlanıMezopotamya’nın kuzeyinde yer alan ve

Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Mardin, Ş.Urfa,

Batman ve Adıyaman illeriyle çevrelenmiş olan

Diyarbakır, bölge illeri ile benzer coğrafi, fiziksel

ve iklimsel özellikler göstermektedir. İklim/

sıcaklık özellikleri açısından bölgeyi temsil

etmeye en yakın il olduğundan Diyarbakır

kent merkezi çalışma alanı olarak seçilmiştir.

Diyarbakır ilinde yüzey şekilleri oldukça sadedir.

Ortası çukur; çevresi yüksekliklerle kuşatılmış

bir havza durumundadır. Diyarbakır havzasının

eksenini batı-doğu doğrultulu geniş Dicle Vadisi

oluşturmaktadır.

Kuzeyden Güneydoğu Toroslar yayı,

güneybatısında ise Karacadağ ile çevrelenmiştir.

İlin doğal bitki örtüsü bozkır olup ormanlık

alanları çok azdır [3]. İlin en önemli akarsuları

Dicle ve kollarıdır. İl, gerek sulama gerek enerji

üretimi açısından GAP’ın kapsadığı iki nehir

havzasından birinin merkezinde yer almaktadır.

Yapay baraj gölleri dışında il sınırları içinde

önemli göl yoktur. Kent merkezinin çöllerden ve

denizlerden uzak, ormanlardan yoksun olması

nedeniyle çöl, ılıman ve orman iklimine sahip

değildir. GAP kapsamındaki baraj ve sulama

alanlarının kent merkezinin meteorolojik/

sıcaklık kimliği üzerinde bir etkisini araştırmak

açısından da çalışma alanı önem arz etmektedir.

YöntemBu çalışmada, Devlet Meteoroloji İşleri Genel

Müdürlüğü’nden temin edilen 1972–2005

yıllarına ait Diyarbakır kent merkezi günlük

ortalama, maksimum ve minimum sıcaklık

verileri kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel

analizi Toprak ve diğ (2009) ve Öztürkmen ve

diğ (2007)’de detaylı bir şekilde verildiğinden

burada bu analize yer verilmemiştir [3, 10].

Veriler, maksimum, ortalama ve minimum

günlük sıcaklıklara ait üç zaman serisinden

meydana gelmektedir. Bu zaman serilerinin

her biri üç gruba ayrılmıştır. Birinci grup 1972–

2005 yıllarını kapsayan ve toplum değerleri

olarak kabul edilen zaman serisidir. İkinci

grup, 1972–1990, üçüncü grup ise 1991–2005

dönemini kapsamaktadır. Son iki grup birer

istatistik örnek olarak değerlendirilmiştir. Daha

sonra temel istatistik büyüklükler, zaman serisi

grafiği, ortalama doğrusunun eğimi ve kontur

harita yöntemi esas alınarak gruplar birbiri ile

karşılaştırılmıştır.

Böylece Diyarbakır kent merkezi sıcaklıklarında

1972 yılından itibaren 2005 yılına kadar bir

artışın olup olmadığı, son yıllarda değişimin

artıp artmadığı araştırılmıştır.

Her üç grubun zaman serisi grafikleri çıkarılmış

ve grafikler birbiri ile karşılaştırılmıştır. Grafiğe

ortalama doğrusu eklenerek çizilen yatay

bir referans doğrusuna göre sapması tespit

edilmiştir. Ortalama doğrusunun yatay doğru

ile üst üste çakışması eğimin sıfır olduğu ve

sıcaklıklarda bir artış veya azalmanın olmadığı

anlamına gelmektedir.

Ortalama doğrusunun yatay doğrudan negatif

yönde bir eğimle tedrici olarak sapması

sıcaklıkların azalma trendinde olduğunu

göstermektedir. Ortalama doğrusu pozitif

yönde bir eğimle yatay doğrudan tedrici

olarak sapması ise sıcaklıkların gittikçe arttığı

anlamına gelmektedir.

Page 301: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

299

Diğer taraftan her üç grubun ortalama doğrularına ait denklemlerin eğimi

karşılaştırılmıştır. Eğer sıcaklıklarda bir değişim yok ise her üç denklemin

eğimi birbirine eşit olacaktır. Eğer sıcaklıklarda bir artış söz konusu ise

pozitif yönde olmak üzere ikinci grubun eğimi en düşük, üçüncü grubun en

yüksek ve birinci grubun eğimi ise diğer ikisinin arasında olması beklenir.

Eğer sıcaklıklarda bir azalma söz konusu ise bu kez negatif yönde olmak

üzere yine ikinci grubun eğimi en düşük, üçüncü grubun en yüksek ve

birinci grubun ise ikisinin arasında bir eğime sahip olması beklenir.

Böylece olası bir trendin son 16 yılda daha dramatik hale gelip gelmediği

tespit edilebilecektir. Eğer son 16 yılda daha dramatik bir eğilim (trend)

söz konusu ise iki sonuç çıkarmak mümkündür: 1) Küresel iklim değişikliği

kent sıcaklıkları üzerinde gittikçe daha dramatik bir şekilde etki etmiştir,

2) GAP kapsamında yapılan barajların su tutmaya ve sulamaların başladığı

yıllardan itibaren kent sıcaklıklarının değişiminde bir artış meydana

gelmiştir.

Üç değişkenli fakat iki boyutlu bir grafik olan kontur harita yöntemi

karşılaştırmada güçlü kanaatleri verebilecek bir yöntem olduğu

belirtilmektedir [3, 11–13]. Nasıl ki iki eş yükselti harita birbirine benzer ise

“ait oldukları coğrafyanın yükseltileri de birbirine benzerdir” denebiliyor

ise eş sıcaklık eğrileri birbirine benzer olan iki zaman serisinin de birbirine

benzer olduğu söylenebilir.

Her üç grubun eş sıcaklık eğrileri (kontur haritaları), yatay eksende

yıllar, düşey eksende yıldaki gün sayısı olacak şekilde elde edilmiştir.

Böylece sıcaklık serilerinin birbirine benzeyip benzemediği rahatlıkla

görülebilecektir. Bilindiği üzere, yıllık zaman serisinde, Ocak ayından

itibaren sıcaklıklar gittikçe artmakta, yaz aylarında pik yaptıktan sonra

tekrar gittikçe düşmektedir. Bu durumda kontur haritaları düşey eksenin

ortalarında en koyu başlangıç ve sonlarında ise en açık olacaktır. Diğer

taraftan eğer gittikçe bir sıcaklık artışı söz konusu ise yatay eksen boyunca

harita dolgusu gittikçe koyulaşacak, tersi durumda ise gittikçe açılacaktır.

Böylece zamana (yıllara) bağlı olarak sıcaklıklarda bir eğilimin olup

olmadığı tahmin edilebilmektedir.

Her üç grup maksimum sıcaklık serilerine yukarıda açıklanan yöntemler

uygulandıktan sonra sırasıyla ortalama ve minimum sıcaklık değerleri

Page 302: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

300

için uygulamalar tekrarlanmıştır. Böylece

maksimum sıcaklık değerlerinin analiz sonuçları

ortalama ve minimum sıcaklık değerlerinin

analiz sonuçları ile test edilmiştir.

SONUÇLARVeriler, maksimum, ortalama ve minimum

günlük sıcaklıklara ait üç zaman serisinden

meydana gelmektedir. Bu zaman serilerinin

her biri üç gruba ayrılmıştır. Birinci grup 1972–

2005 yıllarını kapsayan ve toplum değerleri

olarak kabul edilen zaman serisidir. İkinci

grup, 1972–1990, üçüncü grup ise 1991–2005

dönemini kapsamaktadır. Son iki grup birer

istatistik örnek olarak değerlendirilmiştir. Daha

sonra temel istatistik büyüklükler, zaman serisi

grafiği, ortalama doğrusunun eğimi ve kontur

harita yöntemi esas alınarak gruplar birbiri ile

karşılaştırılmıştır.

Tablo 1’de her üç grubun temel istatistik

büyüklükleri verilmiştir. Tablodan, her üç

grup için de ortalama, maksimum, minimum,

standart sapma, çarpıklık ve değişim katsayıları

ve iç bağımlılıklarının birbirine yakın olduğu

görülmektedir. Bu durum grupların istatistiksel

olarak aynı toplumdan geldiği yani istatistik

açıdan aralarında anlamlı bir farklılığın

olmadığı anlamına gelmektedir. Diğer taraftan

çarpıklık katsayısı sıfıra çok yakın, standart

sapma ve değişim katsayıları ise düşüktür. Bu

durum verilerin normale çok yakın dağıldığı ve

fazla saçılmadıklarını göstermektedir. Bununla

birlikte üçüncü grubun az da olsa ortalamasının

diğer iki gruptan yüksek olduğu görülmektedir.

Bu durum, son 16 yılın daha sıcak geçtiğine

işarettir.

Maksimum sıcaklıkların Şekil 1’de verilen kontur

haritasına bakıldığında, haritanın ortalarında

dolgu renginin koyulaştığı görülmektedir. Bu

durum, grafiğin bu kısmı yaz aylarına denk geldiği

için beklenen bir durumdur. Ancak ortanın sağ

üst kısmındaki dolgunun sol alt kısmındakine

göre daha koyu olduğu gözden kaçmamaktadır.

Bu durum, maksimum sıcaklıkların yıllara

göre artığını göstermesi açısından önem arz

etmektedir.

Şekil 2’de zaman serisi grafikleri verilmiştir.

Ortalama doğrusu ile çizilen yatay referans

doğrusu arasındaki makasın yatay eksen

boyunca gittikçe açıldığı görülmektedir. Bu

açılma, maksimum sıcaklıkların yıllara göre az

da olsa arttığını göstermektedir.

Bu artış 1991 – 2005 grubu verilerinde daha

belirgin hale gelmektedir. Bu durum, artışın

son 16 yılda daha dramatik olduğu şeklinde

mütalaa edilmektedir. Aynı şekil üzerinde

verilen ortalama doğrularına ait denklemlerin

eğimleri karşılaştırıldığında 1991–2005

dönemine ait doğru eğiminin en büyük olduğu

görülmektedir. Bu durum yukarıda yapılan

mütalaayı desteklemektedir. Burada şüpheli bir

durum olarak 1972–2005 dönemine ait doğru

denkleminin eğiminin diğer ikisinin arasında

bir yerde olması gerekirken en düşük olarak

görülmektedir. Son 16 yılda daha dramatik

bir eğilim (trend) söz konusu olduğundan şu

iki sonucu çıkarmak mümkündür: 1) Küresel

iklim değişikliği kent sıcaklıkları üzerinde

gittikçe daha dramatik bir şekilde etki etmiştir,

2) GAP kapsamında barajların su tutmaya ve

sulamaların başladığı yıllardan itibaren kent

sıcaklıklarının değişiminde bir artış meydana

gelmiştir.

Page 303: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

301

Tablo 2 ve Tablo 3 ile Şekil 3, 4, 5 ve 6’ya bakıldığında aynı mütalaaların hem ortalama

hem de minimum sıcaklıklar için rahatlıkla yapılabileceği görülmektedir.

Şekil-1 Diyarbakır Kent Merkezi Günlük Maksimumum Sıcaklıkların Kontur Haritası

Şekil-2 Diyarbakır Kent Merkezi Günlük Maksimum Sıcaklıkların Zaman Serisi Grafiği

Tablo 3 Diyarbakır kent merkezi günlük

minimum sıcaklıkların temel istatistik

büyüklükleri

Şekil 5 Diyarbakır kent merkezi günlük minimum sıcaklıkların kontur

haritası

Page 304: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

302

Tablo-2 Diyarbakır Kent Merkezi Günlük Ortalama

Sıcaklıkların Temel İstatistik Büyüklükleri

Şekil-3 Diyarbakır Kent Merkezi Günlük Ortalama

Sıcaklıkların Kontur Haritası

Şekil-4 Diyarbakır Kent Merkezi Günlük Ortalama

Sıcaklıkların Zaman Serisi Grafi ği

Tablo-3 Diyarbakır Kent Merkezi Günlük Minimum

Sıcaklıkların Temel İstatistikleri

Şekil-5 Diyarbakır Kent Merkezi Günlük Minimum

Sıcaklıkların Kontur Haritası

Page 305: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

303

Şekil-6 Diyarbakır Kent Merkezi Günlük Ortalama Sıcaklıkların Zaman Serisi Grafi ği

Page 306: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

304

SONUÇDiyarbakır kent merkezinin 1972–2005 yılları uzun dönem ve son 16 yıllık günlük maksimum,

ortalama ve minimum sıcaklık verilerinin yapılan analizinden şu sonuçlar elde edilmiştir:

• Diyarbakır kent merkezinin, ortalama günlük maksimum, ortalama ve minimum sıcaklık

değerlerinin 1972 yılından itibaren 2005 yılına kadar yıllara göre artığı söylenebilir.

• Sıcaklık artışlarının 1991 yılından itibaren daha fark edilir düzeyde olduğu görülmektedir.

• 1991 yılından itibaren fark edilir düzeyde görülen artışın ya küresel iklim değişikliği kent

sıcaklıkları üzerinde gittikçe daha dramatik bir şekilde etki ettiği ya da GAP kapsamında yapılan

barajların su tutmaya ve sulamaların başladığı yıllardan itibaren kent sıcaklıklarının değişiminde

bir artış meydana getirdiği şeklinde yorumlanabilir.

• Bu çalışmadan elde edilen sonuçların Toprak ve diğ. (2009) ve Öztürkmen ve diğ. (2007)

çalışmalarından elde edilen sonuçlar ile uyumlu olduğu görülmektedir.

Page 307: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

305

KAYNAKLAR 1. www.dicle.edu.tr/birimler/kutup/veritabani_online.htm (Dicle

Üniversitesi Sanal Kütüphanesi)

2. The Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) established by

WMO and UNEP Fourth Assessment Report “Climate Change 2007”, 02

February 2007, Paris.

3. Toprak, Z.F., Öztürkmen, G., Yılmaz S., Dursun, F., Bayar G., EM, A.,

Hamidi, N., (2009), Diyarbakır Kent Merkezi İçin Sıcaklık Verilerinin

İstatistiksel Analizi, İklim Değişikliği ve Çevre, 1 (2), 49-74, 2009.

4. Jamieson D. (1992), ETHICS, PUBLIC-POLICY, AND GLOBAL WARMING,

SCIENCE TECHNOLOGY & HUMAN VALUES 17 (2): 139-153 SPR 1992

5. Beckerman W, Malkın J (1994), How much does global warming

matter? - concern for environmental problems as opposed to needs of

developing countries PUBLIC INTEREST (114): 3-16 WIN 1994

6. Karaca, M., Şen, Ö. L. “Küresel Isınma: Gerçekler ve Belirsizlikler”,

TÜBİTAK, http://www.tubitak.gov.tr/home.do;jsessionid=E5835E7270

0CD9FAD50E141C98C23CAC?sid=0&cid=773

7. Türkeş, M., Sümer, U. M., Çetiner G., “İklim Değişikliğinin Bilimsel

Değerlendirilmesi”,http://www.meteor.gov.tr/2006/arastirma/

arastirma.aspx?subPg=101&Ext=htm

8. Vincent St. Louis (2002), Hydroelectric reservoirs as an anthropogenic

source of greenhouse gases.” World Resource Review 14 (2002): 334–

353.

9. International Rivers Network (IRN) (2002), Flooding The Land, Warming

The Earth, Greenhouse Gas Emissions From Dams, 1847 Berkeley Way,

Berkeley CA 94703.

10. Öztürkmen, G., Yılmaz S., Dursun, F., Bayar G., EM, A., Hamidi, N., Toprak,

Z.F., (2007), Diyarbakır Kent Merkezinin Sıcaklık Kimliğinin Saptanması

IV-V-VI: 1972–2005 Yılları Uzun Dönem ve Son Beş Yıllık Aylık ve

Mevsimlik Maksimum, Ortalama Ve Minimum Sıcaklık Verilerinin

İstatistik Analizi, I. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi – TİKDEK 2007, 11 -

13 Nisan 2007, İTÜ, İstanbul

11. Toprak Z.F. 2004. Akarsularda boyuna dispersiyon katsayısının bulanık

mantık yöntemi ile belirlenmesi. Doktora Tezi, İTÜ, Fen Bilimleri

Enstitüsü, İstanbul.

12. Toprak Z.F., Savci M.E., and Avci C. 2004, Comparison of the dispersion

model results using contour map method. Proceeding of 6th International

Congress on Advances in Civil Engineering (ACE2004): 1407-1417,

Page 308: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

306

Bogazici University, Istanbul.

13. Toprak Z.F., Savcı M.E. 2004, Predicting dimensionless longitudinal dispersion coefficient in

natural streams by fuzzy-logic approach. Proceeding of International Conference on Water

Observation and Information System for Decision Support, 396, (ffp-80-049) 25-29 May 2004,

Ohrid, Republic of Macedonia.

Page 309: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 310: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

308

DİYARBAKIR ÇEVRE VE ORMAN MÜDÜRLÜĞÜAĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ (AGM) ŞUBE

MÜDÜRLÜĞÜ ÇALIŞMALARI

Page 311: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

309

Murat HASPOLATLI İl Çevre ve Orman Müdürü

Ağaçlandırma Ve Erozyon Kontrolü (Agm) Şube MüdürlüğüDünya nüfusunun hızla artması, küresel ekonominin dünya üzerinde

genişlemesi sonucu tabii kaynaklar üzerindeki baskılar her gün biraz daha

artmaktadır.

İnsanların aşırı tüketim hırsı sonucu, çevre temel göstergeleri giderek

daha da bozulmaktadır. Ormanlar azalmakta, su seviyeleri düşmekte,

toprak erozyonla kaybolmakta, sulak alanlar ortadan kalkmakta, meralar

bozulmakta, nehirler kurumakta, ortalama ısı yükselmekte, mercan adaları

ölmekte, bitki ve hayvan türlerinin nesli tükenmektedir. Atmosferdeki

sera gazlarını dengede tutabilmek için, önemli karasal karbon yutakları

olan orman alanlarının arttırılması en büyük hedefimizdir. En kısa sürede

orman varlığının artırılması, bozuk ormanların rehabilite edilmesi,

erozyonla mücadele edilerek topraklarımızın göllere, barajlara ve denizlere

taşınmasının önlenmesi gerekmektedir. Bu amaca kısa sürede ulaşmak

için ülkemizin kaynaklarını seferber ederek çalışmalara hız verilmesi

mecburiyeti bulunmaktadır.

Türkiye; topoğrafik yapısı, iklimi, uygulanan yanlış tarım yöntemleri, aşırı

mera ve orman tahribatı ve toprakların çoğunlukla erozyona duyarlı olması

nedeni ile dünya yüzünde yüksek düzeyde erozyona maruz kalan ülkeler

arasında yer almaktadır.

AğaçlandırmaAğaçlandırmanın çok çeşitli tanımları vardır. En kısa ve basit tanımı; insanın

ekim veya dikim yolu ile orman oluşturmasıdır.

Orman denilince akla sadece ağaç ve ağaççık toplulukları gelmemelidir.

Orman canlı ve büyük bir sistemdir. Bu sistem içerisindeki ağaçlar, hava, su,

toprak ve diğer otsu ve odunsu bitkilerle, mikroorganizma ve hayvanlarıyla

kendine özgü kapalı bir dünya, bir ekolojik sistem oluşturmaktadır. Orman

ekosistemi ağaçlarla birlikte diğer bitkiler, hayvanlar, mikroorganizmalar

gibi canlı varlıklarla toprak, hava, su ve sıcaklık gibi fiziksel çevre faktörlerinin

oluşturdukları karşılıklı ilişkiler dokusunu simgeleyen bir doğa parçasıdır.

Türkiye’deki orman varlığı durumuBilimsel verilere göre, önceleri 50 Milyon hektar olan ülkemiz ormanları

günümüzde 21.188.746 hektara inmiştir. Amenajman planlarına göre

Page 312: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

310

orman rejimi içindeki 21.188.746 hektar alanın

% 49,8’ine tekabül eden 10.567.626 hektarı

bozuk ve çok bozuk niteliktedir. 2007 yılında

yapılan tespitlere göre bu alanların 4.250.000

hektarı ile Hazine arazilerinden tahminen

1.000.000 hektar olmak üzere toplam 5.250.000

hektar alan ekolojik, teknik ve sosyal olarak

ağaçlandırma, erozyon kontrolü, rehabilitasyon

ve mera ıslahı çalışması yapılabilecek potansiyel

alandır.

Türkiye’de 21.188.747,0 hektar orman

alanı mevcuttur. Bu alanın yaklaşık yarısı

(10.621.221,0 hektar) verimli, kalan yarısı (

10.567.526,0 hektar) ise verimsiz ormanlardır.

Ormanların %24’ü Karadeniz, %20’si Akdeniz,

%18’i Ege, %15’i Marmara, %11’i İç Anadolu,

%8’i Doğu Anadolu ve %4’ü Güney Doğu

Anadolu’dadır.

Ağaçlandırma çalışmaları ile hem ülkemizin

odun hammaddesi açığını kapatmak, hem de

bozulan ekosistemi yeniden kurarak sel, taşkın,

heyelan vb tehlikelere karşı önlem almak,

bunları yaparken istihdam açığını kapatmaya

yönelik fonksiyon üstlenerek toplumumuzun

refahını yükseltmek olanaklı olacaktır.

İlimizdeki Orman Varlığı Durumu

A. Normal B. Bozuk C. Ormansız

Normal Orman : 78.400,0

Bozuk Orman : 274.426,0

Toplam Orman : 352.826,0

Ormansız Alan : 1.155.310,0

Genel Alan : 1.508.136,0

Diyarbakır’ın yüzölçümünün %23 ü ormanlık alan

statüsünde olup bu alanların %5 ‘i normal orman, %18 i

ise bozuk orman niteliğindedir

Ormanlardan elde edilen ürün ve hizmet çeşitleriOrmanlardan elde edilen ürün çeşitleri; odun,

yaprak, çiçek, tohum, reçine, kabuk, kök, çalı,

ot, av hayvanı, su, toprak, kil, taş, kömür ve

madenler gibi çok sayıda ve değişik nitelikte

hammaddelerdir. Bu maddeler, niteliklerine

ve pazar isteklerine göre çok değişik kullanım

yerleri bulabilmektedir. Bu ürünler içerisinde en

bol elde edilen ve geniş bir pazarlama olanağı

bulan ürün ise odundur.

Ormanların ayrıca suyu düzenleme, toprağı

koruma, iklimi etkileme, doğayı koruma ve

güzelleştirme gibi önemli hizmetleri vardır.

Genel DurumTürkiye; Coğrafi konumu, topografik yapısı,

iklimi, yanlış tarım uygulamaları, mera ve

orman tahribatı ve toprakların erozyona duyarlı

olması sebepleri ile dünya üzerinde erozyona

maruz ülkeler arasında yer almaktadır.

Türkiye; Küresel iklim değişikliğine bağlı

olumsuzluklardan en fazla etkilenecek ülkeler

arasında gösterilmektedir.

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin olumsuz

etkilerini önlemede ormanların korunması,

Page 313: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

311

iyileştirilmesi ve artırılması büyük önem arz etmektedir.

Türkiye; İklim, topoğrafya ve toprak özellikleri nedeniyle çok farklı

ekosistemlere sahiptir;

Ortalama Rakım : 1132 m

Ortalama Yağış : 632 mm

Ülkemizin % 29’u orta yüksek dağlık arazi, % 27’si yüksek dağlık araziden

oluşmaktadır.

Eğimin %15’den yukarı olduğu yerler % 62,5’dir.

Erozyonun NedenleriErozyon; toprağın yağmur suları ile veya rüzgarla aşınması veya

taşınmasıdır. Daha açık bir ifadeyle yağmur tanelerinin çıplak toprağa

çarptığında kopardığı parçaları beraberinde aşağılara taşıması veya şiddetli

esen rüzgarlarla çıplak arazilerdeki ince toprak tanelerinin sürüklenmesi

olayıdır.

Nedenleri• Topografik yapı

• İklim (kuraklık, düzensiz ve ani şiddetli yağışlar)

• Toprak yapısı ve erozyona duyarlılığı

• Jeolojik oluşum

• Ormanların tahrip edilmesi

• Meraların tahribi

• Yanlış arazi kullanımı

• Yanlış tarımsal faaliyetler

• Dağınık yerleşim

Erozyonun Sonuçları• Binlerce yılda oluşan, topraklar denizlere, göllere ve barajlara

taşınmaktadır.

• Toprağın verimli olan üst tabakası ile birlikte bitkilerin beslenmesi için

önem taşıyan mineraller kaybolmakta ve bitki-su dengesi bozulmaktadır.

• Toprağın aşınması ve taşınmasıyla üzerindeki bitki örtüsü ya

yozlaşmakta ya da tamamen ortadan kalmakta ve dolayısıyla çölleşme

olmaktadır.

Page 314: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

312

Amaçlarımız• Bozuk orman alanlarını iyileştirmek,

• Erozyonu önleyerek ülke topraklarını korumak

• Sel, taşkın ve çığlara yönelik önlemler almak

• Şehirlerimizin etrafında yeşil kuşaklar oluşturmak

• Ağaç ve orman sevgisini toplumun tüm kesimlerine benimsetmek

• Özel ağaçlandırma ve fidancılığı desteklemek

• Ülkemizin orman ağacı fidanını karşılamak

• Gelecek nesillere yeşil ve yaşanabilir bir ülke bırakmak

Faaliyetlerimiz• Tohum ve fidan üretimi

• Ağaçlandırma

• Rehabilitasyon

• Erozyon kontrolü

• Yeşil kuşak ağaçlandırması

• Mera ıslahı

• Özel ağaçlandırma ve özel fidanlıkların desteklenmesi

• Orman çoğaltım materyallerinin tescili, denetimi, sertifikasyonu

• Çölleşme ile mücadelenin koordinasyonu.

Çalışma Alanlarımız• Bozuk ve kapalı orman alanları

• Orman içi açıklıklar

• Hazineden tahsis edilen alanlar

• Meradan tahsis edilen alanlar

Hizmet Alanı ile İlgili Diyarbakır Genelini Kapsayan İstatistikî Bilgiler

SAHASI ALANI DURUMUÇüngüş Çaybaşı Erozyon Kontrolü Projesi 1.318 ha Tamamlandı

Ergani Kortaş Erozyon Kontrolü Projesi 1.050 ha Tamamlandı

Çüngüş Polatuşağı Erozyon Kontrolü Projesi 450 ha Tamamlandı

Diyarbakır Kırklardağı Erozyon Kontrolü Projesi 107 ha Tamamlandı

Ergani Makam dağı Erozyon Kontrolü Projesi 72 ha Tamamlandı

Çermik Heykelönü Erozyon Kontrolü Projesi 66 ha Tamamlandı

Hazro Mutluca Rehabilitasyon Projesi 368 ha Tamamlandı

Hani Yayvan Rehabilitasyon Projesi 170 ha Tamamlandı

Page 315: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

313

Cumhuriyet Hatıra Ormanı 25 ha Tamamlandı

Diyanet Hatıra Orman 7 ha Tamamlandı

Milli Eğitim Hatıra Ormanı 5 ha Tamamlandı

Maliye Ormanı 7 ha Tamamlandı

İş Bankası Hatıra Ormanı 20 ha Tamamlandı

Merkez Bankası Hatıra Ormanı 20 ha Tamamlandı

Silvan Yeşil Kuşak 15 ha Tamamlandı

Sürendal Erozyon Kontrolü 401 ha Devam ediyor.

Özel AğaçlandırmalarMerkez D.Ü Özel Ağaçlandırma Projesi 136,8 ha Tamamlandı

Silvan İlçesi Mahmut DÜŞÜK 23 ha Tamamlandı

Bismil Arap-Tahsin KOLUMAN 77 ha Tamamlandı

Kulp Behçet TEKTEKİN 22 ha Devam ediyor

Geçmişten Bugüne İstatistiki VerilerDİYARBAKIR İLİ YILLAR İTİBARİYLE AGM ÇALIŞMALARI

PROJELER2002 sonu

İtibariyle2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 TOPLAM

Ağaçlandır (Ha) 8.006 0 7 0 0 0 0 0 8.013Erozon Kon (Ha) 3.255 300 411 88 407 100 300 300 500 5.661Rehabilitas (Ha ) 0 0 340 170 0 0 0 0 510Mera ıslahı (Ha) 165 0 0 0 0 0 0 0 165Öz Ağ(Ha) 0 0 0 137 0 0 0 45 77 259Yeşil Kuş 400 0 0 0 0 0 0 0 400Etüd Pr(Ad) 6 1 1 2 0 2 1 10

Fid Ür.( 1000 Ad )80.220

612 829 111 1.170 1.470 1.840 2.000 2.000 90.2520

Toh Ür.( Ton ) 17 0 2.6 0 2.7 5.8 5.4 0,1 5 37.65TOPLAM(ha) 11.826 300 758 395 407 100 300 600 577 15.008

2011 Yılı Programımız400 Ha Erozyon Kontrolü Tesis

1.620 Ha Erozyon Kontrolü Bakım

1.865.000 Ad Fidan Üretimi

Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü SeferberliğiÜlkemizin yukarıda anlatılan gerçeklerinden yola çıkılarak 1995 yılında

kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilikleri tarafından

yapılacak ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarına ait esas ve

usulleri düzenleyen 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü

Seferberlik Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Bu kanun kapsamında

Page 316: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

314

kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve halkımızı içine alacak şekilde

01.11.2007 tarihinde Başbakanımız Sayın Recep Tayip ERDOĞAN tarafından 2007/28 sayılı

genelge ile emirlenmiştir.

2008-2012 Yıllarını Kapsayan Ağaçlandırma Eylem Planındaki Yerimiz

Page 317: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 318: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

YER ALTI ZENGİNLİK KAYNAKLARI

Page 319: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 320: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

318

DİYARBAKIR’DA TARİHTE MADENLER

Page 321: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

319

Prof.Dr.Kenan HaspolatDicle Üniversitesi,

[email protected]

ÖZETDiyarbakır’da madenciliğin tarihi literatür eşliğinde ele alındı. Kısaca

günümüzde maden envanterine değinildi.

Bakır madenciliğinin tarihçesiDiyarbakır madencilik sektörü açısından yatırımcılar açısından önemli

fırsatlar sunmaktadır. İlin zengin ve kaliteli mermer rezervi ticari açıdan

son derece önemli fırsatlar sunmaktadır. Diyarbakır’da mermere ek olarak

bakır, kurşun, çinko, demir fosfat, kömür ve krom yatakları da bulunmaktadır

İnsanlık tarihini yansıtması açısından Diyarbakır Ergani önemli ilkleri

gösterir.İlk kez buğday ekilmesi önemli bir olaydır.Ancak medeniyetin

başka ilklerini de burada görüyoruz.

Kanallı yapılarda oturanlar bakırtaşlarından yapılmış boncukları daha fazla

kullanmaya başlamışlar. Bakırtaşı toplamaya çıktıklarında rastladıkları

bakır parçalarının ısıtıldığı zaman daha kolay biçimlendirildiğini keşfettikten

sonra küpe, yüzük, bilezik ve hızma yerine kullanılan süs eşyaları yapılmaya

başlanmıştır. M.Ö.8000 yıllarında Çayönünde bakır kullanması, zengin

bakır yatağına sahip Ergani ovasında yaşayanlar için şaşırtıcı değil. Ancak,

dünyada bilinen en eski maden işletmeciliğinin varlığını ortaya koyması

açısından, Çayönü’nün önemi oldukça büyüktür. Bulunan bakır nesnelerin

14 C ölçümleriyle M.Ö.8200-7500 yıllarına denk geldiği saptanmıştır(1)

Ergani bakır madeni dünyada bilinen en eski maden ocağıdır.Ve tüm tarihi

çağlarda da önemini korumuştur. Çayönü’nde daha taş devrinde,dünyanın

başka yerlerinden 2 bin yıl önce madenciliğe geçilmiştir. (Max Planck Institute.

Cayönü and the beginnings of mettalurg) (24)

Prof.Dr.Izady ise bu hususta “İnsan ırkını taş devrinden sırasıyla bakır, bronz

ve demir çağına taşıyan madencilik teknolojilerinin gelişimi Diyarbakır

yakınlarındaki Çayönü bölgesinde gerçekleşti” der. Yazar, burada keşfedilen

bakır aletler M.Ö.5000. yılın birinci yarısına tarihlenmektedir, ifadesini

kullanır.

Gerçekten de Çayönü’nü çevreleyen bölge,dünyanın yaşayan en eski

endüstriyel yerleşim bölgesi olarak adlandırılabilir, çünkü neredeyse 7000

yıl önce başlayan bakır dökümlerden ve bakır alaşımlardan yapılma eşya

Page 322: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

320

üreticiliği günümüzde de devam etmektedir(25)

Burada bakır buluntuların bazısı işlenmiş, bazısı

işlenmemiş olup toplam 4328 adettir. Doğal saf

bakıra (nabit) ait işlenmiş materyallerin sayısı

113 süs-takı olarak yapılan malakit buluntuların

sayısı 545 ve İşlenmemiş malakit buluntuların

ise 3670 adet olduğu belirtilmektedir (26)

M.Ö.2600’de Akad Kralı “Sargon özellikle

Ergani’nin bakırıyla ilgilendiği için burayı ele

geçirmiştir.”(2)

İbnül Esir “Amid civarında Zülkarneyn ve Ergani

kaleleri çevresinde 1122 tarihinde bakır madeni

keşfolunduğunu nakletmektedir.”(3)

12. ve 13. yüzyılda başlıca 4 maden merkezi ön

plandaydı. Horasan bölgesinde Herat ve Nişabur;

Zengi döneminde Musul, Eyyubi döneminde

Şam, Türkiye Selçukluları döneminde Konya,

Artuklu döneminde Diyarbakır ve Mardin önemli

yapım merkezleridir.

Bu bölgelerde üretine kazıma desenli,

gümüş,bakır ve altın kakmalı eserler İslam maden

sanatının en güzel örnekleridir. Diyarbakır,

Mardin, Erzurum, Trabzon ilk çağlardan beri

kullanılan bakır,imalathane merkezleridir. İran,

Suriye ve Anadolu’nun bakır ihtiyacını Ergani ve

Habur madenleri karşılamaktaydı.(4)

Maden (Ergani) zengin bakır yataklarına sahiptir.

Artuklu hükümdarları Madende bulunan

bakır yataklarının işletilmesini ve üretimin

artırılmasını desteklemiştir. Emir Hüsamettin

Timurtaş 1147 yılında bizzat Maden’e gidip

inceleme yaparak bakır satın almıştır.

Buradan aldığı bakırdan ilk Artuklu sikkelerini

kestirmiştir(5).

1840 yılında bir kalhane inşa edilmiştir.

Bu madenler için Avrupa’dan mühendisler

getirilerek, bunlara devletçe belirli bir maaş

ödenmeye başlanmıştır(1843). Maden,tam

olarak 1850 yılında devlet tarafından

işletilmeye açılmış, bunun için bir mağara daha

açılarak,kapasite artırılmıştır. Madende bulunan

ham bakırlar, İstanbul’a gönderilirdi(1880).

Serbest piyasaya ham bakırın satışı 1882 yılında

başlatıldı, aynı yıl bakır madeninin yönetimi

hakkında yeni kararlar çıkartıldı.

Çıkartılan bakırın yurt dışına dış satışına karar

verilerek Londra’ya ihraç edilmeye de başlandı

(1892). 20 bin ton bakır İngiltere’ye gönderilmek

üzere maden ocağından İskenderun’a kadar

nakil için gerekli görüşmeler yapılmıştır.

Madenin civar illere taşınmasında ulaşım

zorluklarıyla karşılaşıldığından 1867 yılında

Ergani’ye şose yol yapılmıştır. 1875 yılında

madene iki izabe fırın inşa edilmiştir.(6)

1802 yılında Vital Cuinet’in seyahatnamesinde

Ergani’de 3 bakır izalehanesi,maden mühendisi,

11 maden tüccarının olduğunu belirtmektedir.

Vital Cuinet seyahatnamesinde şehirde 12 bakır

avadanlığı üreten fabrika var demektedir.(6)(7)

J.S.Buckingham 1827 yılına ait

seyahatnamesinde Diyarbakır’dan şu şekilde

bahseder ’Eve dönüşümüzde bakır cevherinin

geniş kalıplara boşaltıldığı bir arıtma evinde

durduk; şekil, ölçü ve ağırlık olarak Cornwall’daki

stannarlylerden gönderilenlerle aynı ama

maden artığından daha az saf bir şekilde

Page 323: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIRDA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

321

arıtılıyorlar.(7)

Cumhuriyet döneminde1935 yılında Etibank kuruldı ve diğer müesseselerin

hisseleri hükümet tarafından bu bankaya devredildi. Etibank’ça üretime 23

Mart 1939 tarihinde başlandı ve yıl içerisinde 4233 ton bakır elde edildi.

1944 yılında İş bankası hisseleri de satın alınarak maden 1945 yılında

Etibank’a bağlı hale getirildi. 1987 yılı tahminlerin göre rezerv: Anayatakta

çıkarılmaya hazır olan ve olmayan rezerv 5.916.146 tondur. Bu rezervin

tenörü 1.23 olarak tahmin edilip bundan üretilecek bakır miktarı 72.540

tondur.

Bunun yanında üretim yapılmayan Mihrap dağında toplam rezerv 339.394

ton olduğu tahmin edilmektedir.

Etibank 1994 yılına kadar üretime devam etmiş ve daha sonra özel sektöre

kiralamıştır. 1994 yılına kadar 8 yıllık üretimle 3.055.5551 ton tüvonan

cevher üretilmiş ve bundan 18.984 ton blister (eritme sonucu elde edilen

saf bakır) elde edilmiştir. Buna göre mevcut alandan 56.608 ton blister

bakır elde edilebileceği anlaşılmaktadır(8)

Diyarbakır madenciliğinin Osmanlı idaresinde teşvik gördüğünü belgelerden

anlıyoruz. Tarihte madenciliğin teşviki ile ilgili belgeler. 25 Haziran 1879(9)

Diğer teşvik belgeleri

Keban ve Ergani Madenlerinin Daha Verimli İşletilmesiKimden: Divan-ı Hümâyun

Page 324: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

322

Ergani ve Keban’da çıkan maden (gümüş,

bakırların verimli işletilmesi için Mart ayı

başından itibaren gerekli olan işçi, usta

tedarikine başlanması, ocaklar açıldığında

yeni cevher çıkınca Gümüşhane ilçesi ve Kugâs

(Trabzon ilçesine bağlı) bucağından 300 paraşut

işçisi, 500 baltacı temin edilerek Ergani ve

Keban’a yollanması, bu işçilerin ücretleri

geçiktirilmeden ödenmesi. (BEO- Cevdet İktisad No

205)

Ergani Madeni İşçileriKimden:Padişah’tan-Hatt-ı Hümâyûn

Kime:Diyarbekir Valisi Vezir Ali Paşa’ya ve Eğil

Hâkimi Hüseyin’e HÜKÜMKİ,

Diyarbekir’de bazı kişiler Ergani madeninde

çalışan işçiler arasına girerek, madende iş ve

düzenin aksaması onların köylerine varıp gelirken

bazı güçlükler çıkarıp onların cezalanmalarına

neden oldukları, yetkililere böyle bozguncuları

neden işlerine karıştırmamaları, işçilerin de

bunlara kanmamaları, takdirde cezalanacakları

bildirilmektedir. Zi-l-hicce sene 1155 (Ocak 1743

Belge: BOA – Cevdet Dahiliye, no 16193)

Keban ve Ergani Madenleri Bölgesi Ahalesine Verilen Serbestlik(1) Fermânı Kime:Diyar-ı Bekir (Diyarbakır) Valisi’ne,Keban ve Ergani madenleri bölgesi ahalisine SERBESTİYET verildiği, bundan sonra buraya gelen ve buradan geçen

devlet büyüklerinin bu madenler ahalisinden zere

kadar, para, yiyecek, yem, konaklama gibi birşey isteyip

onlara baskı yapıp incitmemeleri, Ferman’a uymayanlar

azarlanıp cezalanacakları bildirilmektedir.(Belge:BOA –

Cevdet İktisat, no 476)

Ferman Hü Tuğra Abdülhamid Bin Ahmet Han El- Muzaffer Daime Ferman’ın ÖzetiKime: Ferman Diyar-ı Bekir (Diyarbakır) valisine

yollandı.

Ergani ve Keban yöresi halkının incitilmemesi.(Belge:BOA – Cevdet İktisat No 476 (10)

Osmanlı döneminde Ergani’de başlıca bakır

maden kaynakları başta Cinderesi olmak

üzere Altındüzü ve Arpa meydanı mevkileriydi.

1780 yılında üretilen bakır miktarı 6400

tondu. Ergani’de üretilen bakır Tokat, Samsun

üzerinde İstanbul’da darphaneye gönderilirdi.

Diyarbakır kalhanelerine seyrek olarak bakır

madeni gitmesine izin verilirdi. Ergani’de

bakır satışı yasaktı. Politika İstanbul ihtiyacına

göre belirlenirdi.nakil hayvanları Çüngüş’ten

sağlanırdı. 1808 yılında Ergani’den bakır

taşınmasında aksama olunca İstanbul’da çok

şiddetli bir bakır ihtiyacı doğmuştur. Ergani’den

bakır Kiğı’da top dökümü için de gönderilirdi

(11).

Osmanlı zamanında bakırcılığa önem vermenin

bir göstergesi olarak Ergani’de kalhane

açılmış, Diyarbakır merkezde ise Fiskayada

Sanayi mektebinde bakır ve demircilik eğitimi

verilmiş,yıl sonu bu hususla ilgili sergiler

açılmıştır (9).

Ergani’de inşasına lüzüm görülen kalhane 17 Eylül 1901-

Mekteb-i sanayide bakır ve demircilik ürün sergisi

Page 325: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

323

Bakırcılık Türkiye’nin birçok yöresinde rastlanan bir el sanatı olmakla

beraber en fazla bilinenleri Diyarbakır, Gaziantep, Kahramanmaraş ve

Şanlıurfa’dır. Bakır madeninin yakınında olma ve el sanatları konusunda

maharetli ustalara sahip olma bakımından Diyarbakır farklı bir yere

sahiptir. Özellikle Akkoyunlulardan kalma şamdanlar, Artukoğullarından

kalma nakış yazılarla bezenmiş siniler, sahanlar, kupa ve kadehler mineli

bakırdan küçük vazolar, Osmanlıdan kalma ibrikler, taslar, güğümler,

kandiller, cezveler en eski devirlerden kalma sanat eserleridir.

Ergani’den elde edilen bakır hem askeri hem de sosyal alanlarda kullanılmak

üzere Diyarbakır’da bulunan kalhanelerde işlenmekteydi. Bu atölyelerde

üretilen mutfak kapları Suriye ve Irak bölgelerindeki kentlerde satışa

sunulmaktaydı. Özellikle bakır sinilerde Diyarbakır’ın kendine has bir tarz

oluşturduğunu görmekteyiz.

Osmanlı imparatorluğu döneminde Doğu Anadolu bölgesinin en

büyük atölyeleri Diyarbakır’da bulunmaktaydı. Hatta Diyarbakır bronz

atölyelerinde dökülen toplar Mezopotamya’ya kadar gönderilmekteydi.

(27)

BronzBakırdan ve kalaydan yapılan bir alaşım olan bronz bakırdan daha katı

ve daha kullanışlıdır, daha düşük ısıda erir ve bu yüzden işlenmesi daha

kolaydır. Çayönü’nde bronz aletler M.Ö.4000 yılında ortaya çıkmaktadır.

Avrupa’da ortaya çıkmalarından tamı tamına 2000 yıl önce. (25) Anadolu’da

Hititlerde ise M.Ö.3000’de bronz devreye giriyor. (30) Yani Anadolu’da

Çayönünden 1000 yıl sonra üretim başlıyor.

DemirArtuklular döneminde Diyarbakır Hani demir yatakları ile ünlüydü. (5)

Altın üretimiErgani’de önemli gümüş ve altın kaynakları da mevcuttu. 1742’de 915 ton

gümüş üretimi vardı. 1739 yılında 1159.3 kg altın üretimi yapılmıştır. (11)

1831 yılında Osmanlı imparatorluğunda altın Diyarbakır paşalığındaki

Ergani ve Guayban madenlerinden ve Trabzon yakınlarındaki

Gümüşhaneden çıkarılırdı (12) Ergani’deki altın ve gümüş madeninin

işletilmeye başlanması, ancak 17. yüzyılın sonlarına rastlamaktadır. (13)

Page 326: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

324

Günümüzde altın Maden Tetkik Arama (MTA) 10. Bölge Müdürü

Ekrem Tosun, “Kulp’ta altın yatakları tespiti

yapılmıştır. Bu madenlerin tam manası ile

işletilmesi halinde bölgeye ciddi anlamda katkı

sunacaktır” dedi. (14)

Diğer madenler:19. yüzyılda maden durumu için Diyarbakır

salnamelerine bakacağız.

Diyarbakır Salnameleri c.3 Ma’âdin

Ergani MadeniMaden-i mezkûr Hicretin beş yüz on ikinci

senesinde keşf olunarak kibrit-i nühâsdan

ibaret olan cevheri yüzde yirmiden otuza kadar

nühâs ve yüzde otuz mikdarı kükürt ve yüzde

kırk mikdarı demirden mürekkebdir.

Eğil MadeniErgani sancağı dahilinde ve Eğil nahiyesinde

Pürçeman nam karyede bir kurşun madeni olup

şu kurşunun beher kıyyesinde bir buğday kadar

sîm-i halis olduğundan gümüş için imalinden

istifade olunamaz. Fakat kurşun için imali

faydalıdır.

Hazro MadeniDiyarbekir’in Silvan kazasında vaki Hendîf

kaıyesi civarında kükürtlü bir demir madeni

geçen sene keşf olunmuştur. Maden-i mezkûr

zac yağı imali için kükürt madeni yerine isti’mâl

olunur ve bir nevi kırmızı boya imaliyle cam ve

bazı madeniyâtın tathîri için kullanılır. Bundan

buraca istifade olunamayacağından imalinden

sarf-ı nazar kılınmıştır.

CasCas badana işinde kullanılır bir nevi beyaz

topraktır. Yani alçıdır. Bu toprak Lice kazasında

olup mütemadiyen Diyarbekir’e nakil

olunmaktadır. Vilayetin sair mahallerinde dahi

beyaz toprak var ise de badana işinde işbu cas

gibi yararlı değildir.

KireçKireç beyaz taşlar ateş kürelerinde yandırılarak

husule getirilmektedir. Birçok köylerde bununla

iştigâl olunur. Diyarbekir’in demirci esnafı dahi

demir kürelerinde kireç ihrâk eylemektedir ki

Diyarbekir ebniyesinin taştan olmasına ve su

yollarında isti’mâli zarurî bulunmasına mebnî

hesabsız kireç sarfiyatı vardır.

Lice MemlehasıMezkûr memleha Diyarbekir sancağı dahilinde

kâin Lice kazasının kaymakam makarrı olan

Lice kazasına iki ve Diyarbekir’e on sekiz saat

mesafede Malik karyesinde ve sengistân bir

mahaldedir. Beheri on iki zirâ’-ı a’şârî umkun-

da iki aded kuyu ve iki havuz ve altmış beş tâbe

mevcuddur. Senevi doksan bin kıyye-i a’şârî tuz

ihraç ve senesi içinde sarf olunur. (15)

1937 yılındaki bir kitapta Lice ilçesinde bir tuzla

bulunmaktadır denmektedir (16).

Seyahatnamelerde Ulu Cami Ve Mermer Kullanımı

Evliya Çelebi Seyahatnamesi Câminin dış avlusu beyaz ham mermer ile

döşenmiştir. Voyage de Constantinople a

Bassora en 1781, Par le Tigre et l’Euphrate et

Retour a Constantinople en 1782, Par le Desert

et Alexandrie; Par l’academicien Setsini Traduit

Page 327: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

325

de l’Italien adlı yayının içinde; “Burada Türklerin birkaç tane camileri var.

Özellikle Ulu Cami seyyahların dikkatini çekmektedir. Bu camide mermerden

duvarların çevrelediği güzel bir avlu bulunmaktadır.”

Ulu cami’de tarihi mermerler

Niebuhr’dan ve Sestini’den yaklaşık olarak altmış yıl kadar sonra bölgeden

ve yapıdan bu defa Horotia Soutghgate söz eder. Yazarın 1840 yılı baskılı

Armenia, Kurdistan, Persia and Mesopotamia With an Introduction Upon

the Condition of Mohammedanism and Christianity in Those Countries

adlı kitabının 2. cildinde, “Mardin’den Diyarbekir’e Yolculuk” adlı bölüm

içeriğinde,çok kısa bir şekilde de olsa Ulu Cami’den de söz edilir. Yazarın

Ulu Cami hakkındaki . Bu avlunun yüksek duvarları boyunca bir çok çeşit

güzel mermerden yapılmış sütun sıraları var

XIX. yüzyıl bitmeden bölgeye gelerek anılarını aktaran Lord M. P.

Warkworth’un 1898 yılı baskılı Notes from a Diary in Asiatic Turkey adlı

seyahatnamesinde, diğer seyahatnamelere göre çok daha detaylı olarak

Ulu Cami’den söz edilir. Solda cami var ve karşısında alçak basamaklar

üzerinde üst yapılar mahvolan süslü sütunlardan bir çizgi var. Birbirlerine

yüzü dönük olan diğer 2 tarafta, kemerlerin 2 sütunu tarafından delinen

yüksek duvarlar, biri diğerinin üzerinde, çeşitli renkteki mermer ve porfirden

ince kazıklar üzerine oturtulmuş.

Arifi Paşa Seyahatnamesi’nde, Evliya Çelebiden sonra çok uzun bir süreç

sonrasında ilk defa bir Müslüman yazarın Ulu Cami ile ilgili gözlemlerine

tanık olmaktayız. Arifi Paşa’nın yolculuk günlüğü ve Diyarbakır yöneticilerinin

isimleri dışında, yoğun bir şekilde kent ve kent çevresindeki yapılardan söz

ettiğini gördüğümüz seyahatnamesinin “22 Perşembe” tarihli bölümünde

“(…) Câmi’-i Kebîr şârik vasatındadır.. Havlusunun Şark ve Garb cihetlerinde

müzeyyen mermer ka’ide ve amûdlar üzerine birer kâide var imişse de

bozulmuştur.

Page 328: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

326

Diyarbakır İlinde Günümüzde Bilinen Maden Oluşumları

DİYARBAKIR İLİ MADEN ENVANTERİ

İLÇESİ MADEN ADI POTANSİYELİ

ÇERMİK

BAKIR

MERMER

KAPLICA

1000 TON

3 MİLYON m3

20 LT/SN

ÇINAR FOSFAT 20 MİLYON TON

ÇÜNGÜŞKROM

MERMER

100 TON

3 MİLYON m3

DİCLEKURŞUN-ÇİNKO

BARİT

43 BİN TON

3 BİN TON

ERGANİ

KROM

KİREÇTAŞI

KİL

140 BİN TON

470 MİLYON TON

60 BİN TON

HAZROMERMER

KÖMÜR

3 MİLYON m3

2 MİLYON TON

HANİ MERMER 3 MİLYON m3

LİCETUĞLA-KİREMİT

MERMER

3 MİLYON TON

3 MİLYON m3

KULPDEMİR

MERMER

260 BİN TON

3 MİLYON m3

SİLVAN MERMER 3 MİLYON m3

TPAO, PERENCO ve ALAADDİN EAST Firmalarına

ait Merkez, Dicle, Eğil, Hani ve Kocaköy İlçelerinde

çok sayıda Petrol Kuyusu bulunmaktadır.

Diyarbakır Maden ZenginiGüneydoğu Anadolu Maden Tetkik Arama 10.

Bölge Müdürlüğü tarafından maden ve enerji

kaynaklarına yönelik yapılan araştırmada

Diyarbakır’ın zengin yer altı kaynaklara

sahip olduğu tespit edildi. GAP kapsamında

yeni yatırımcılara sunulması için Diyarbakır

Valiliği tarafından hazırlanan maden

envanterinde Diyarbakır merkez ve ilçelerde

farklı madenlerden işlenmeyen milyonlarca

ton yer altı kaynaklarının olduğu tespit edildi.

470 milyon ton ile Ergani ilçesinde kireç taşı

potansiyelinin varlığı tahmin edilirken diğer

madenlerin tahmini rezervi ise şöyle:

Diyarbakır’da 21 milyon metreküp mermer,

bin ton bakır, 20 milyon ton fosfat, 141 bin ton

krom, 43 bin ton kurşun çinko, 3 bin ton barit,

60 bin ton kil, 2 milyon ton kömür, 3 milyon

ton tuğla kiremit ve 260 bin ton demir rezervi

olduğu tespit ediliyor. Ayrıca TPAO, PERENCO

ve Alaaddin Mıdle East firmalarına ait Merkez,

Dicle, Eğil, Hani ve Kocaköy ilçelerinde çok

sayıda petrol kuyuları bulunuyor.(18) .

MERMERMermer (-Ergani Salihli Mermer Oluşumu-)

Rezerv : 3.240.000 m3

Çermik-Petekkaya Mermer OluşumlarıHazro-Zogbirim Mermer Oluşumları Hani-Koki Mermer Oluşumları (17)

Dünyada Diyarbakır MermeriAsya ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere,

Diyarbakır’dan yılda 50 milyon dolarlık blok

mermer ihracatı gerçekleştiriliyor. 13.9 milyon

tonla dünya mermer rezervinin yüzde 39’una

sahip olan Türkiye’de, son yıllarda hızla artan

doğal taş üretimi, Güneydoğu Anadolu’da büyük

bir sanayi haline geldi. (31)

Page 329: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

327

Diyarbakır Mermerciliği2007 yılında Diyarbakır mermerciler derneği tarafından yapılan çalışmaya

göre 34 firma,3500 çalışan,45 mermer ocağı,26 mermer işletme fabrikası

vardır.900.000 ton blok mermer ve 4.500.000 metrekare işlenmiş mermer

üretimi yapılmaktadır.Üretilen mermerler Çin,Japonya,Tayvan,Hindista

n,ABD,Ortadoğu ve Avrupa ülkelerine satılmaktadır.Diyarbakır ve Elazığ

Türkiye mermer üretimin %15’ini sağlamakta ve üretilen mermerlerin

%70’i ihrac edilmektedir(32).

Diyarbakır’da 4 mermer bölgesi vardır

a. Hani-Dicle-Eğil

b. Lice-Kulp-Silvan

c. Ergani-Çermik-Çüngüş

d. Hazro

a ve b grubunda blok verimi %20,c ve d grubunda %70’lerdedir

Mermer Desenleri 1. Hani-Dicle-Eğil-Kocaköy bölgesinde 27 mermer deseni

2. Lice-Kulp-Silvan bölgesinde 7 mermer deseni

3. Ergani-Çermik-Çüngüş bölgesinde 19 mermer deseni

4. Hazro bölgesinde 5 mermer deseni tespit edilmiştir (33)

Asya ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, Diyarbakır’dan yılda 50 milyon

dolarlık blok mermer ihracatı gerçekleştiriliyor. 13.9 milyon tonla dünya

mermer rezervinin yüzde 39’una sahip olan Türkiye’de, son yıllarda hızla

artan doğal taş üretimi, Güneydoğu Anadolu’da büyük bir sanayi haline

geldi.

Diyarbakır’da 1990’lı yıllarda başlayan mermercilik, 1995’e kadar şiddet

olayları nedeniyle durdu. 1995’ten sonra da sancılı bir dönem geçiren

sektör, 2000’li yıllarda şiddet olaylarının azalmasıyla büyük hamle yaptı.

Asya, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, Amerika ve Kanada’ya yıllık 50

milyon dolarlık blok mermer ihracı gerçekleştiriliyor.

13.9 milyon tonla dünya mermer rezervinin yüzde 39’una sahip olan

Türkiye’de, son yıllarda hızla artan doğal taş üretimi, Güneydoğu Anadolu’da

büyük bir sanayi haline geldi.

Page 330: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

328

Türkiye mermer rezervinin yüzde 20’sinin

bulunduğu Diyarbakır’da, mevcut 43 mermer

ocağında bin 650, 23 fabrikada bin 350 kişi

istihdam edilirken küçük çapta 350 mermer

atölyesinde ise yüzlerce kişi çalışıyor.

Zengin mermer yataklarıDiyarbakır Organize Sanayi İşadamları Derneği

Başkanı Aziz Özkılıç, bölgenin çok zengin

mermer yataklarına sahip olduğunu belirterek,

“9 yıl önce sıfırdan başladığımız ihracat, 50

milyon dolara ulaştı. Hedefimiz dünyanın

lokomotifi olmaktır” dedi.

Özkılıç şunları söyledi: “Bölgemizde başta

Diyarbakır olmak üzere, çok yüksek mermer

yatakları bulunuyor. Ancak ulaşım sorunları

halen giderilmediği için yeterli miktarda üretim

yapılmamaktadır. Kentimiz Türkiye’nin mermer

üretiminin yüzde 20’sini karşılıyor. Üretimin yüzde

43’ü blok olarak başta Uzakdoğu, Asya, Avrupa

ve ABD gibi ülkelere gönderiliyor. Ancak savaş

sonrası Irak’ın inşa edilme süresi devam ettiği

için, Diyarbakır’da faaliyet gösteren 23 fabrikanın

tamamı son dönemlerde artan talep üzerine

Kuzey Irak’a ihracat yapıyor” dedi.

Bölgenin kurtuluşunu madenlere bağlayan

ve mevcut üretim yapan işletmelere destek

verilmesi gerektiğine dikkat çeken Özkılıç,

maden ocaklarının bir çoğunun güvenlik

gerekçesiyle kapalı olduğunu söyledi. Bölgeye

yönelik büyük ölçekli yatırımların önündeki

en büyük engelin çatışma ortamı olduğunu

belirten Aziz Özkılıç, “1980 yılından sonra Doğu

ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yapılan

araştırmalar sonucu, zengin mermer yataklarının

varlığı tespit edilmişti.

Yaşanan olaylar nedeniyle mermer üretimi

gerçekleşmedi. Bölgede huzur ortamının

sağlanmasıyla birlikte hızla mermer ocakları

kurulmaya başlandı. Ancak yeterli değildir.

Demokratik açılım bizlere huzur ve barış ortamının

yanı sıra, köklü sosyal ve ekonomik gelişmelere

olanaklı bir zemin oluşmasını sağlayacaktır.

Büyük ölçekli yatırımlar sayesinde çıkarılan

ama işlenmeyen mermerin işlenmesi istihdam

yaratılması ve bölge ekonomisinin canlanması

sağlanabilir” dedi.

DTSO başkanı Ensarioğlu, mermerciliğin

kent ve bölge için önemli bir sanayi kaynağı

olduğunu, 2009 yılında yaptırdıkları çalışmaya

göre kentteki 522 sanayi kuruluşundan 27’sinin

mermer ve mermer ürünleri üreten, işleyen

fabrikalar olduğunu bildirdi.

İmalat sektöründeki toplam istidamın

yüzde 30’unun mermerde olduğunu anlatan

Ensarioğlu, ‘’Türkiye’deki ihracatın binde birine

bile ulaşamadık. İhracatımızın yüzde 55’ini

mermer sektörü oluşturuyor. Diyarbakır ve

Elazığ Türkiye’deki toplam mermer üretiminin

yüzde 15’ini gerçekleştiriyor. Ve ürettiği bu

mermerin neredeyse yüzde 60-70’ini ihraç

ediyor. Bunu da mamul, yarı mamul ve ham

madde olarak ihraç ediyor. Ama önemli olan

bunu işleyip ihraç etmektir. Bunda da farklılık

yaratmak lazım’’ dedi(19).

Diyarbakır’da Petrolün Tarihi2. Abdülhamid’in petrol haritası Güneydoğu’da petrol var mı, yok mu? Sultan

II. Abdülhamid tarafından hazırlanan petrol

haritasında bu soruya 100 yıl önce cevap

verilmiş. İşte detaylar!...

Page 331: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

329

Petrol Tespit Edilmiş Alanlara Örnekler1. Diyarbakır

2. Bismil

3. Hazro Çayı

4. Sinan

5. Dicle (20)

Diyarbakırda petrol olduğu geçen asrın başında biliniyordu. 1904 yılında

Hollandalılar Diyarbakır petrolünü işletmek istemiş,Sultan Abdülhamid’e

başvurmuşlardır(21).

Yavuz Sultan Selim döneminde çıkarılan Diyarbekir vilayetine ait

kanunnamlerde neft yükünden ne kadar bac alınacağı ve Osmanlı akçesinin

değerinin ne olacağı çok açık biçimde verilmektedir; ”katrandan ve ziftten

her Amid batmanından bir karaca akçe bac alınur imiş ki, üç batman bir

Osmanlı akçesi hesabıdır.” Zift ve katranın yaklaşık 5 kilosundan bir karaca

alınırken, neft yükünden 150 karaca alınması, neftin, zift ve katrana göre o

dönemde daha değerli olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

Kanuni dönemi kanunnamelerinde örneğin 1526 Musul kanunnamesinde

neftten hiç bahsedilmemesi ilginçtir.

1893 yılında Hollanda vatandaşı MG.Boissevains Diyarbakır’da petrol

gazını üretmek istedi.Bu noktada bir şirket kurdu.Bu şirketin Osmanlı

bankası tarafından tasdik edilmesi için devlet hazinesine teminat olarak

birkaç milyon kuruş teminat yatırılacağını bildirdi.

Page 332: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

330

Günümüzde Diyarbakır’da PetrolTürkiye’nin enerji tüketiminde petrolün payı

yüzde 40. Bu ihtiyacın yüzde 90’ına yakın kısmı

yurtdışından sağlanıyor. Petrol fiyatlarındaki

artış enflasyon ve dış ödemeler dengesini

doğrudan etkiliyor.Yılda 26,4 milyon ton ham

petrol işleyen Türkiye, sınırları içerisinde 2,3

milyon ton civarında bir üretim gerçekleştiriyor.

Petrolün variline gelen 1 dolarlık bir artış,

Türkiye’nin yıllık ham petrol ithalatının

maliyetinin 180 milyon dolar düzeyinde artırıyor.

Petrol arama ve üretim sektöründe faaliyet

gösteren Sayer Şirketler Grubu Yönetim Kurulu

Başkanı Ecvet Sayer, yüzde 20’sinin arandığını,

yüzde 80’inin ise bilinmezlerle dolu olduğunu,

aranmayan kısımda da mevcut bir potansiyel

olduğuna inandığını söyledi.Güneydoğu Anadolu

Bölgesi’nin Arap plakasının devamı durumunda

olduğuna işaret eden Sayer, bu bölgede çok

önemli rezervlerin olduğunu düşündüğünü

bildirdi. 26.03.2007 / aa

TPAO Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nden alınan

bilgilere göre,

Diyarbakır merkez ile ilçelerinde, TPAO’ya ait

13 petrol üretim sahası bulunuyor.

Buna karşın çok büyük bir bölümü uluslararası

petrol şirketlerine ait olan 24 özel üretim sahası

var. TPAO bu üretim sahalarındaki 33 kuyudan

petrol çıkarırken, yabancı petrol şirketleri ise

tam 146 kuyuda üretim yapıyor

Petrol Kenti Diyarbakır• Ekim 1966 vali yaradanakul’un düzenlediği

Karpuz festivalinde broşürlere Petrol şehri

denmiştir. (29)

• Türkiye ve bölge petrol envanteri anlaılırken

hep TPAO verileri konuşulmakta Adıyaman

ve Batman ön planda gözükmektedir.

Ancak Yabancı şirketlere çıkartılan petrol

gündeme geldiğinde istatistikler tamamen

değişmektedir.

• Diyarbakır’da Fransız Perenco firması

Kurkan (Ergani yolu üzeri), Şahaban (Ergani

yolu üzeri), Beykan (Ergani yolu üzeri), Katin

(Lice yolu üzeri) ve Kastel (eski Bismil yolu

üzeri), Karaali (Silvan) ana petrol üretim

istasyonlarıdır. Günlük 13.000 varil ham

petrol üretimi yapılıyor (Bu Türkiye’nin ham petrol tüketiminin %10’unu teşkil ediyor).

Bölgemizde yabancı şirketlerin verdiği

randımanla TPAO’nun randımanı arasında

önemli farklılıklar vardır. Yabancı şirketler 1

kuyu için günlük 10 bin dolar ödemekte,işçi

ücretleri arasında iki kesim arasında belli bir

fark olmadığı halde yabancı şirketler 350 kişi

ile günlük 14.000 varil çıkarırken TPAO 5 bin

kişiyle 48.000 varil çıkarmaktadır

Türkiye’de Bulunan En Kaliteli Petrol 24 Nisan 2008

Diyarbakır’ın Doruk Köyü yakınlarında

‘Arpatepe 1’ kuyusunda Türkiye’nin en kaliteli

petrolü bulundu.Diyarbakır’ın Bismil İlçesi

Doruk Köyü yakınlarında İngiliz ‘Aladdin Midle

East’ firmasının 4 ay önce açtığı ‘Arpatepe 1’

kuyusunda 34 gravite petrol bulundu. Günlük

üretim kapasitenin araştırıldığı sahanın umut

verdiği belirtilirken, TPAO Batman Bölge Müdürü

Erdal Coşkun, bulunan petrolün Türkiye’nin en

kalitelisi olduğunu belirtti.(MİLLİYET)

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)

Türkiye’nin önemli bir petrol rezervini

Page 333: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

331

Diyarbakır’da buldu. TPAO yaptığı sondaj çalışmalarında, 26 gravite

kalitesinde 16 milyon varil rezerv sahasına Diyarbakır’da ulaştı.

Diyarbakır’ın Taştan Köyü’nün 10 haneli Güzel mezrasında 1800

metrede bulunan 26 gravitelik ve tahmini 16 milyon varil ham petrolün

Türkiye’nin önemli rezervi olduğu belirlendi. Petrolün bulunduğu sahada

incelemelerde bulunan TPAO Genel Müdürü Mehmet Uysal, Güney Kırtepe

sahasında yaklaşık 16 milyon varillik rezerv bulduklarını ifade etti.

Uysal, “Diyarbakır’da 16 milyon varil petrolün yarısı Perenco yarısı Türk

Petrolleri’nin olacak. Türkiye’nin yıllık 200 milyon varil petrol tüketimini

düşünürsek, 16 milyon varil rezerv az gelebilir ancak, bu rezervler Türkiye

standartlarında çok önemlidir. TPAO olarak bu alanlarda elde ettiğimiz

gelirlerle farklı alanlardaki yatırımlarımızı sürdüreceğiz.” diye konuştu.

Diyarbakır’da sondaj çalışmalarında Türkiye’nin en önemli petrol kuyusunu

keşfettiklerini ifade eden TPAO Genel Müdürü Mehmet Uysal, “Yaptığımız

testlerde iyi sonuçlar aldık. Günlük 2 bin 500 varillik pompa az olduğu için

daha büyük bir pompa yerleştirme gereği duyduk. Güney Kırtepe sahası

son yıllarda Türkiye’de keşfedilen en önemli kuyusudur. Diyarbakır’daki

sahalarda da benzer sonuçlar almamız, bizi son derece mutlu etti.”

biçiminde konuştu. Güney Kırtepe kuyusunda Perenco şirketi ile ortak

arama - üretim faaliyeti sürdürdüklerini anlatan Uysal, şu ana kadar 3 kuyu

açtıklarını, 4 ve 5’inci kuyuların hazırlığını tamamlandıklarını kaydetti.

Petrol sahasının giderek büyüyeceğini düşündüklerini anlatan Uysal, “Bu

bölgede Türkiye’nin önemli yeni bir petrol üretim sahasından biri olacaktır.”

dedi (22).

Perenco Diyarbakır Petrol Bölgesi

Diyarbakır petrol bölgesi (23) Günlük net üretim

Diyarbakır’da Fransız Perenco firması Kurkan (Ergani yolu üzeri), Şahaban

(Ergani yolu üzeri), Beykan (Ergani yolu üzeri), Katin (Lice yolu üzeri)

ve Kastel (eski Bismil yolu üzeri), Karaali (Silvan) ana petrol üretim

Page 334: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

332

istasyonlarıdır. Günlük 13.000 varil ham petrol

üretimi yapılıyor. (Bu Türkiyenin ham petrol tüketiminin %10’unun teşkil ediyor) Katin

sahasının Barbeş lokasyonunda bir doğalgaz

kuyusu var,110 petrol kuyusunun pompa

enerjisi bu gaz kuyusunun elektriğe dönmesi

ile sağlanıyor. Perenco’da dalgıç pompalar

kullanılır. TPAO’nun Yeniköy Saricek bölgesinde

ham petrol üretim istasyonları var. TPAO’da

eski tür atbaşı pompalar kullanlır.

Şahaban bölgesi

Kürkan bölgesi

Kocaköy-Katin rafinerisi

Diyarbakır’da Petrol Bulundu23 Eylül 2010

2 bin 126 metreden alınan testlerin

değerlendirilmesiyle çıkan petrolün 36

gravitede olduğu belirlendi.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)

tarafından Diyarbakır’ın Ergani ilçesindeki

Güney Sarık-2 sahasında açılan kuyudan 36

gravitede kaliteli petrol bulundu.

TPAO Batman Bölge Müdürlüğüne bağlı sondaj

ekibinin Ergani ilçesi yakınlarındaki Güney

Sarık-2 sahasında 2 ay önce açtığı kuyuda 700

metreden sonra petrol emarelerine rastlandı.

Petrol emarelerinin bulunması üzerine

verilen talimatlar doğrultusunda kule ekibi

sondaj çalışmalarını hızlandırdı. Sondaj

çalışmalarında 2 bin 126 metreden alınan

testlerin değerlendirilmesiyle çıkan petrolün 36

gravitede olduğu belirlendi.

Daha önce aynı bölgede Güney Sarık-1 kuyusunu

açan TPAO’nun buradan sonuç alamamasından

sonra Güney Sarık-2 kuyusunda yüksek graviteli

petrol elde etmesi sevinçle karşılandı. Sondaj

kulesinin sahadan ayrılmasından sonra üretim

ekibinin sahayı devralarak üretime başlayacağı

bildirildi.

Page 335: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

333

TPAO yetkilileri, rezerv ve üretim konusunda bilgi vermenin henüz erken

olduğunu belirterek, günlük üretim konusunda üretim ekibinin sonuç

açıklayacağını söyledi. (AA)

DoğalgazGüneydoğu Anadolu’da Derin Barbeş, Çamurlu, G. Dinçer, G. Hazro,

Katin başlıca üretim sahalarıdır. Katin sahasının Barbeş lokasyonunda

bir doğalgaz kuyusu var, 110 petrol kuyusunun pompa enerjisi bu gaz

kuyusunun elektriğe dönmesi ile sağlanıyor. Diyarbakırın Silvan İlçesi

Özlüce Köyü’nde hem petrol hem doğalgaz bulundu. Özlüce köyünde

yapılan sondaj çalışmaları sırasında bulunan ve doğalgaz işletilecek tesis

olmadığı için yanan doğalgazın değerlendirilmesi için ise köylülerden talep

geldi. Çevre köylüler, doğalgazın depolanıp köylerde bulunan okulların

ısınma sistemlerinde kullanılmasını talep etti. Köylüleri ziyaret eden

Silvan Kaymakamı Veysel Beyru, Doğalgazın boşuna yanmasını önleyerek,

okullarımızın ısınma sistemiyle ilgili kullanılması için TPAO yetkilileriyle

görüşüp gerekli çalışmalarımızı başlatacağız” dedi. (Tercüman.8.2.2008)

Page 336: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

334

KAYNAKLAR1. Üzülmez: M.Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş.Ladin matb.İst.2005.s.38,39

2. Sever. E.Asur tarihi.Kaynak yay.3.Baskı.İst.2008.s.42

3. Yılmazçelik. İ.XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır.TTK.Ankara.1995.s.6

4. Keskinbora K Artuklularda Bilim ve sağlık..Artuklular.Mardin valiliği kültür yay.Editör.Dr.İbrahim

Özcoşar..Mardin.2008.c..1/506

5. Kaya. L.Anadolu maden sanatı içinde Arukluların yeriArtuklular.Mardin valiliği kültür yay.Editör.

Dr.İbrahim Özcoşar..Mardin.2008.c..2./121

6. Üzülmez: M.Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş.Ladin matb.İst.2005.s.263,259

7. Korkusuz: Ş.Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.İst.2003.s.62,98

8. Orak. Y Ergani Bkır işletmesi.D.Ü.Eğitim fak.Coğrafya Böl.Diyarbakır.1996.s.3,13

9. Ekici C.(ed).Uluslararası.Osmanlıdan Cumhuriyete Diyarbakır sempozyumu Osmanlı

belgelerinde Diyarbakır..2006.Ankara s.29-30

10. www.karacaahmet.com/

11. Tızlak F..Osmanlı döneminde Keban-Ergani Yöresinde Madencilik.(1775-1850)TTK.yay.Ank.199

7.s.21,131,127,129,161,162,163,167,169

12. Ellswort de Kay. J1831-1832 Türkiyesinden Görünümler.ODTÜ yay.2010.s.153

13. Acun F16. Yüzyılda Diyarbakır Şehrindeki Ekonomik Faaliyetler 1.Bütün Yönleriyle Diyarbakır

sempozyumu.27-28 Ekim 2000.Ankara.s.201

14. Diyarbakır söz gazetesi.07.12.2007

15. Tellioğlu ö(ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. cilt:4/.İstanbul.Acar

matb.1999

16. Eti. UDiyarbekir.Diyarbekir matb.1937.s.49

17. www.mta.gov.tr/v1.0/bolgeler/diyarbakir/index.php?id=dbi_maden_envanteri_maden&m=4

18. www.diyarinsesi.org.6-10-2008

19. www.diyarinsesi.org

20. Söylemez H - [email protected] - Sayı: 622 - 06.11.2006

21. Terzi A.Abdülhamid’in petrol mirası.Timaş yay.İst.2009.s224.

22. CİHAN- 27 Şubat 2009,

23. Perenco şirketihttp://www.perenco.com/operations/mediterranean-north-africa/turkey.html

ve

24. Üzülmez. M. Makam Çiçeği ve Bülbül.İst.2010s.62

25. Izady MR.Kürtler.Doz yay.s.392,62

26. Özdoğan, M.-Özdogan, A Archaeological Evidence on the Early Metallurgy at Çayönü Tepesi

1999. der Anschnitt 9, s.13-22

27. Bağlı M. (ed) bakırcılıkDiyarbakır el sanatları.Diyarbakır.2007.s.62,66

28. Ediger VŞ.Osmanlı’da neft ve petrol .ODTU yay.Ank.2007.s.27,28,143,144

29. Kara-Amid dergisi.Haziran.1979.s.28

Page 337: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

335

30. Koç İ(ed).Hititler.ODTÜ yay.2003.s.64

31. Güneydoğu Ekspres gazetesi 26 Eylül 2009

32. Tutal Z:Diyarbakır’da mermercilik ve tarihçesi.UDUSİS-Diyarbakır-

2010.s.155

33. Erkanol D,Akalın N,Aydındağ A,Ertuğrul SiBakır MF.Diyarbakır ili

mermer potansiyeli.UDUSİS-Diyarbakır-2010.s.93-94

Page 338: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

336

DİYARBAKIR‘DA PETROL VE ÇEVRESEL ETKİLERİ

Page 339: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

337

Orhan KAVAK1

Kıvılcım ÖNEN2

1Dicle Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi

Maden Mühendisliği

Bölümü, Diyarbakır2Dicle Üniversitesi Fen

Bilimleri Enstitüsü Kimya

Anabilim Dalı, Diyarbakır

[email protected]

[email protected]

ÖZETPetrol, enerji kaynağı olarak tarih boyunca taşıdığı değeri korumaya devam

etmektedir. Çevre sorunlarının birçoğu petrolün üretimi, stoklanması

ve taşınması sırasında gerçekleşmektedir. Petrol, başta enerji olmak

üzere birçok kullanım alanıyla insanlığa faydası yanında, doğayla teması

durumunda temizlenmesi yıllar alan kirliliklere neden olmaktadır.

Petrol sızıntıları bu kirliliğe yol açan nedenlerden biridir. Doğal ve yapay

petrol sızıntıları petrol kirliliğine neden olmakta ve çevrede geri dönüşümü

zor olan hasarlara neden olmaktadır. Bu kapsamda Diyarbakır’daki petrol

kaynakları ve bu kaynakların çevresel etkileri incelenmiştir. Aynı zamanda

petrol üretimi yapan şirketler ve bu şirketlerin petrol üretimi esnasında

oluşabilecek petrol kirlilikleri değerlendirilmiştir.

GİRİŞ Yunanca Petra “Rock” ve Latince Oleum “Oil” sözcüklerinden türemiştir.

Kimyasal ve görünüm olarak çok değişik şekilleri vardır. İçerik olarak en

fazla Karbon, Hidrojen ve az miktarda Oksijen, Nitrojen, Sülfür, Vanadyum

ve Nikel mevcuttur.

Rengi koyu sarı, yeşil, haki, kahverengi, koyu kahverengi ve siyah olabilir.

Hafif petrollerin özgül ağırlığı suyun özgül ağırlığından küçük, ağır

petrollerin özgül ağırlığı suyun özgül ağırlığından yüksektir. Petrol’ün

kalitesi API denilen bir ölçme birimi ile belirlenir. Gravite büyüdükçe

yoğunluk küçülmekte ve petrolün kalitesi yükselmektedir.

Gravite küçüldükçe yoğunluk artmakta ve petrolün kalitesi düşmektedir.

API gravitesi yükseldikçe petrol incelir (hafifleşir) ve kıymeti artar. En hafif

olarak bilinen bir Rus petrolünün özgül ağırlığı 0.650 gr/cm3 ve en ağır

olarak bilinen bir Meksika petrolünün özgül ağırlığı ise 1.080 gr/cm3’dir.

API gravitelerine göre sınıflandırma şu şekilde yapılmaktadır [1–5].

Hafif Petrol = API>30

Orta Petrol=API=20–30

Ağır Petrol=API<20

Petrol yeraltında doğal hali ile sıvı halde bulunan ve atmosferik koşullara maruz

kaldığında da sıvı halde bulunan hidrokarbon karışımına denir (Şekil–1 ).

Page 340: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

338

Şekil–1. Hidrokarbonun Gaz, Sıvı ve Katı hali

Petrol’ün Oluşması İçin 5 Temel Olmazsa Olmaz Öğe Vardır • Organik maddece zengin kaynak kaya olması

• Bu kaynak kayanın sıcaklık ve basınç ile

yeterince ısıtılması

• Yeterli oranda gözeneklilik ve geçirgenliğe

sahip bir rezervuar kaya olması

• Rezervuar kayayı örten geçirimsiz örtü kaya

olması

• Kaynak kaya, rezervuar kaya ve de örtü

kayanın yapısal veya stratigrafik olarak

kapan oluşturması gereklidir [6–10].

Petrol’ün Oluşması İçin Bu 5 Temel Öğenin Geçirmesi Gereken Süreçler Şunlardır:

Türüm: Organik maddenin ısı ile petrole

dönüşmesidir.

Göç: Oluşan petrol’ün rezervuar kayaya doğru

yol almasıdır

Kapan: Petrol’ün rezervuar kayada uygun

gözeneklilik ve geçirgenlik ortamında boşlukları

dolduracak şekilde yerleşmesidir.

Korunum: Rezervuar’a yerleşmiş petrol’ün

buradan gidebilmek için başka bir yol

bulamamasıdır [11–15].

Petrol’ün Ana Maddesi Nedir?• Petrol karasal veya denizel bitkilerden ya da

hayvanlardan oluşmaktadır.

• Yeryüzündeki toplam C miktarı 2,65*1020

gramdır. Bunun %82 si kayaçlar içerisinde

%18 i ise organik karbon olarak kömür,

petrol ve doğal gaz içerisindedir.

• Organik maddenin korunmasına en uygun

ortamlar içerisinde hızlı çökelim olan ve

anaerobik (oksijensiz) taban koşullarına

sahip ortamlardır.

• Petrol genellikle çökel kayalar içerisinde

bulunur.

• Petrolü içerisinde bulunduran çökel kayalar

geçirimsiz kayalarla örtülmüş ya da

çevrelenmişlerdir

• Petrol, jeolojik devirlerde oluşmuş bir fosil

yakıttır. Milyonlarca yıl süren işlemler

sonucunda oluşan petrol, bulunduğu yeri

terk ederek göçer, ancak göçemeyeceği

ortamlarda sıkışıp kalabilir. Buna petrolün

kapaklanması denmektedir [16–20]

(Şekil–2).

Page 341: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

339

Şekil–2. Petrol Sistemi Süreçleri

Petrol Sızıntısı Petrol sızıntısını iki gruba ayırmak mümkündür. Birincisi doğal petrol

sızıntısı ikincisi ise yapay petrol sızıntısıdır.

Doğal Petrol SızıntılarıDoğal petrol sızıntısı, yeraltında var olan rezervuar veya kaynak kayalardan

yüzdürme özelliği yoluyla petrolün aktığı göç yollarının bir ifadesidir [ 4 ].

Hidrokarbon sızıntıları başlıca tektonik ya da stratigrafik kökenli oluşumlar

olarak değerlendirilir [11].

Doğal petrol sızıntısı denildiğinde, yerkabuğu üzerinde yalnızca gözle

tanımlanabilen makro-sızıntılar veya çeşitli jeokimyasal anomali

değerlendirme parametreleri ile izlenebilen mikro-sızıntılardan

bahsedilmektedir.

Abrams [1] ise sızıntıları aktif ve pasif olmak üzere ikiye ayırmıştır.

Yeraltındaki hidrokarbon birikimlerinin büyük miktarda ve sürekli olarak

yüzeydeki denizel sedimanlar üzerinde gözlendikleri sızıntılar aktif sızıntı

(makro-sızıntı) olarak adlandırılmıştır.

Sedimanların gözeneklerinde alışılmışın dışında görülebilecek ölçüde

lekeler bırakan aktif sızıntılar düşük ve yüksek moleküler ağırlıktaki

hidrokarbonları içerir.

Yüzeyde sürekli akıntılar şeklinde gözlenmeyen önceki kalıntılar ise pasif

sızıntılar (mikro-sızıntı) olarak tanımlanır. Pasif sızıntılar sadece düşük

ağırlıklı hidrokarbon sızıntılarını içerir ( Şekil–4 ).

Page 342: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

340

Şekil–3. Mikro-Sızıntı Modelini Gösterir Kesit ( www.

gmtgeochem.com).

Şekil–4. Yüzeydeki Petrol Sızıntısını Etkileyen Aşınma

Süreçleri ( ITOPF, 2002).

Doğal Petrol Sızıntılarının Oluşum ŞekilleriSızıntıların oluşumları ile ilgili olarak literatür

de farklı mekanizmalar belirtilmekle birlikte

bunlar arasında en kabul gören oluşum

modelleri aşağıda sıralanmıştır;

• Olgunlaşmış ana kayadan doğrudan yüzeye

doğru hareketlenme,

• Tektonik faaliyetlere bağlı olarak normal

faylar boyunca gelişen sızıntılar ( Örneğin;

Gebel Zeit, Mısır) [ 1, 12–13, 21–22 ]

• Bindirmeler boyunca gelişenler [ 10 ],

• Çamur volkanları ve sokulumlarla ilgili

olanlar ( Hazar Denizi, Bakü),

• Bakteriyel olarak oluşan sığ gazların ortaya

çıkışı,

• Tuz domlarının yakınındaki sızıntılar (Gulf

Sahili, ABD) [21–22] .

Geniş yayılım alanları gösteren hidrokarbon

sızıntıları genellikle çeşitli mekanizmalarla

tekrarlanan göçlere bağlı olarak oluşur [

8 ] . Petrolün göçünü etkileyebilen jeolojik

katmanların yüzeyde ve yeraltındaki konumu;

erozyon etkisi, faylanma ve kıvrımlanmaya

bağlı olarak gelişmektedir. Sızıntılar genellikle

levha sınırlarında yaygın olarak görülür ayrıca

uyumsuzluk, fay ve kıvrımlı bölgelerde de

izlenebilir ( Şekil–5 ).

Şekil–5. Farklı Sızıntı Sistemlerinin Tektonik ve

Stratigrafik Şematik Kesiti ( AAPG/ American Association

of Petroleum Geologists ).

Yapay Petrol SızıntılarıYapay petrol sızıntıları bilindiği gibi değişik

şekillerde oluşmaktadır. Bunları sıraladığımız

zaman petrol sondajı ( karada veya açık denizde)

yapılma zamanında ve sonrasında çıkarılan

petrolün ayrıştırması sonucunda gelişen

sızıntılar

• Petrol’ ün ( karada veya açık denizde )

boru hatları vasıtasıyla nakil işlemlerinde

kullanılması durumunda oluşan sızıntılar

• Petrol stoklanma sahalarında bekletilmesi

sonucunda tanklarda oluşan sızıntılar

• Deniz Tankerlerinin taşımacılığı sırasında

çeşitli nedenlerden dolayı oluşanlar

• Petrol kirliliğinin nedenleri araştırıldığında

petrolün üretimi ve nakli sırasında meydana

Page 343: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

341

gelen kazalardan kaynaklandığı görülmektedir. Denizde tanker

taşımacılığı sırasında karada ise üretim kuyuları, pompa istasyonları

ve boru hatlarında oluşan arıza ve hasarlar sonucunda etrafa yayılan

petrol veya ürünleri kirliliğe yol açmaktadır ( Şekil–6 ).

1960 yıllarından bu yana büyük boyutlarda kirliliğe yol açan birçok petrol

kazalarının meydana geldiği görülmektedir. Son yılların büyük kazalarına

örnek olarak Meksika körfezi, Alaska, Antartika’da meydana gelen tanker

kazaları gösterilebilir.

Tarihteki 5.büyük petrol sızıntısına The Amoco Cadiz adlı süper tanker yol

açmıştır. 16 Mart 1978’de geminin taşıdığı 1.619.048 varil petrol Brittany

sahillerine akmış ve 76 sahil tümüyle petrole bulanmıştır.

Exxon Valdez Şirketinin petrol tankeri ’den 24 Mart 1898 günü yaklaşık 11-

30 milyon galon (50.000-150.000m³) petrol denize boşalmıştır. Prestige

petrol sızıntısı İspanya’nın kuzeybatısındaki Galiçya’da 13 Kasım 2002

tarihinde Yunan bandıralı Prestige gemisinden denize kimi kaynaklara

göre 63,000 ton petrol akmıştır.

Şekil–6. Petrol Taşımacılığı Sırasında Dökülmüş Petrol

Atıkların Çevreye Verdiği Zararlar

Page 344: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

342

Diyarbakır ‘da Petrol Ve Çevresel Etkileri Diyarbakır yer alan doğal petrol sahalarının ve üretim bilgileri aşağıda verilmiştir ( Tablo–1 ).

İL PETROL

SAHASI YAP

I

KA

PAN

FORMASYON LİT. YAŞ

SONDAJ

DERİNLİĞİ

m

KUYU

ADEDİ

API

GRAV.

YER.

PETROL

MİKTARI

,stb

ÜRET.

PETROL

MİKTARI

,stb

TOP.

PETROL

ÜRETİMİ

,stb

TOP.

SU

ÜRETİMİ

,stb

DİY

AR

BA

KIR

G.HAZRO

AN

TİK

LİN

AL

YAP

ISA

L

HAZRO KUMTAŞI KRETASE 3780 5 45 8,600,000 860,000 48,726 171

G.KAYAKÖY DERDERE DOLOMİTİK

KİREÇTAŞI KRETASE 2620 12 30.4 7,884,000 3,469,000 3,299,950 37,541,933

G.KIRTEPE DERDERE

SABUNSUYU

DOLOMİT

KİREÇTAŞI KRETASE 1725 6 25.4 20,000,000 6,000,000 275,744 109,712

G.SARICAK DERDERE DOLOMİT

KİREÇTAŞI KRETASE 1600 25 31 41,895,400 8,380,000 6,467,504 17,985,929

G. ŞAHABAN DERDERE DOLOMİTİK

KİREÇTAŞI KRETASE 1660 16 33.2 11,840,000 5,209,600 4,875,781 56,887,842

KARTALTEPE DERDERE DOLOMİTİK

KİREÇTAŞI KRETASE 2000 9 32 7,550,000 2,642,500 2,204,728 4,364,704

KASTEL MARDİN DOLOMİT

KİREÇTAŞI KRETASE 2400 28 34.7 27,735,000 9,030,000 17,936,802 8,357,246

KAYAYOLU

(DERDERE) DERDERE KİREÇTAŞI KRETASE 2750 1 22.4 1,300,000 195,000 144,825 107,984

KAYAYOLU

(HAZRO-F4) HAZRO-F4 KİREÇTAŞI DEVONİYEN 4332 1 37.5 865,000 130,000 6,791 19,324

SARICAK DERDERE KİREÇTAŞI KRETASE 1600 9 31.5 6,610,000 3,210,000 3,207,761 6,892,702

YENİKÖY

(DERDERE) DERDERE

DOLOMİT

KİREÇTAŞI KRETASE 1940 39 32 41,348,000 17,800,000 17,560,786 46,258,530

YENİKÖY

(SABUNSUYU) SABUNSUYU

DOLOMİT

KİREÇTAŞI KRETASE 2100 39 32 9,218,000 1,482,000 17,560,786 46,258,530

Tablo 1 – Diyarbakır’da ki petrol sahası bilgileri (PİGEM)

Page 345: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

343

Diyarbakır ve çevresinde yer alan doğal petrol sızıntıları aşağıdaki

şekildedir ( Şekil–7 ).

Şekil-7. Diyarbakır Hazro’da yer alan İşkar ve Dadaş Doğal Petrol Sızıntıları

Sızıntıların Çevresel EtkileriPetrolün yapısındaki düşük kaynama noktasına sahip bileşiklerin ve

aromatiklerin canlı organizmalar üzerinde zehirleyici etkisi, bazılarının ise

kansorejen etki yaptıkları bilinmektedir.

Bununla birlikte karadaki petrol kirlenmelerinde bitkiler üzerinde görülen

etkinin niteliği ve boyutu farklıdır. Petrol tabakası bitkileri ince tabaka

halinde kaplayarak oksijen difüzyonunu engellemekte ve bitki köklerine

oksijen gitmesini engellemektedir. Bitki birkaç gün yeşil kaldıktan sonra

sararmakta ve solunum yapamaz hale gelmektedir.

Petrol sızıntıları bitkilere zarar vermenin yanı sıra, toprağın fiziksel

özelliklerini değiştirmekte biyolojik aktiviteyi etkilemektedir. Aynı zamanda

toprağın yapısına dökülen petrol miktarına ve petrol viskozitesine bağlı

olarak toprakta sızma oluşmakta ve yeraltı su kaynaklarının kirlenmesine

yol açmaktadır.

İnsan yapımı kirlilikten farklı olarak, çoğu petrol ve gaz sızıntısı

milyon yıldan fazla zamanda doğal jeolojik süreçlerle oluşurlar. Doğal

olmalarına karşın, hava ve suyu kirletebilme özelliğine sahiplerdir.

Petrol ve gaz sızıntılarının sonucu olarak potansiyel çevresel problemlerin

bazı örnekleri bu fotoğrafta gösterilmektedir ( Şekil–8 ). Santa Barbara

(Kaliforniya) yanındaki uçurumun tabanındaki bu doğal petrol sızıntısı, siyah

asfaltın etkileyici gelişimiyle sahil kumunu kaplamıştır. Bu asfalt benzeri

madde, uzaklarda diğer sahillere kıyı akıntılarıyla taşınan asfalt yığınlarını

oluşturmak için dalgalar yoluyla aşınır ve yine dalgalar ile taşınır.

Page 346: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

344

Şekil–8. Santa Barbara (Kaliforniya) ve Santa Cruz Doğal

Petrol Sızıntısı (www.geomaps. wr.usgs.gov).

Şekil–8. Yapay Petrol Sızıntısı ve Akarsu Kaynaklarına

Karışmasını Önleyen Sistem

Diyarbakır’da ki Petrol KirliliğiDiyarbakır’ın 30 km kuzey ve kuzeybatısında

bulunan Beykan, Kurkan ve Şahaban sahalarında

üretilen petrollü su 1bir dönem boyunca

yeraltında bulunan akifer’ e enjekte edilmiştir.

Bu enjeksiyon daha sonra durdurulmuş ve

enjeksiyonun petrol elde edilen birime yapılması

zorunluluğu getirilmiştir. Değişik zaman

periyodlarında beykan sahasından 19,57*106

m3, kurkan sahasından 33,63*106 m3, şahaban

sahasından ise 22,66*106 m3 petrollü su Midyat

Akiferine enjekte edilmiştir.

Bunun haricinde Diyarbakır ve çevresinde yer

alan petrol boru hatları ile petrol tankaların

evsafını yitirmelerinden dolayı toprak örtüsüne

ve Yüzey sularına ciddi boyutta çevresel zarar

vermiştir ( Şekil–8 ).

SonuçPetrol ile kirlenmiş toprakların arıtılması

oldukça pahalı ve güç olup, uzun zaman

gerektirmektedir. bu işlemde, petrolün içeriği

ve kirlettiği hacim toprağın yapısı, mevsimsel

özellikler göz önüne alınarak uygun arıtım

yöntemleri denenmektedir. Örneğin toprakta

petrolün dağılması yüzeyde kalıp yaklaşık 5

cm derinliğe kadar sızmış ise en pratik çözüm

kirlenmiş toprağın yüzeyden toplanarak

kaldırılmasıdır. Toplanan toprak yakma fırınında

yakılarak petrolden arıtılır ve kontrollü olarak

araziye gömülerek uzaklaştırılır. Toprağın daha

derinlere sızması durumunda köpük fl otasyonu,

absorpsiyon yöntemi, biyolojik arıtım süper

kritik gaz ekstraksiyonu kullanılır.

Yapay petrol sızıntılarını önlemek için alınacak

önlemler

• Petrol nakil hatlarının periyodik bakımının

yapılması ve sızdırmazlığının sağlanması

ve oluşan sızıntıların birikmesini sağlayan

sistemlerin yapılması ( Şekil–8 ).

• Petrol tanklarında yaşanan taşmalar

sonucu yaşanan kirliliği önlemek için beton

Page 347: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

345

havuzunda yer alan geri aktarım pompalarının bulunduğu işletmeler

yapmak

• Kuyu başlarında sızdırmazlık sağlamak

• Taşımacılıkta kullanılan tankerlerin periyodik bakımının yapılarak nakil

sırasında sızıntı oluşumunu engellemek

• Beş yüz groston veya daha fazla petrol taşıyan gemiler ile petrol icra

eden kıyı tesislerinin yetkili kurumlarca denetlenmesi

Katkı Belirtme ve Teşekkür

Bu verilerin büyük çoğunluğu TÜBİTAK-ÇAYDAĞ 107Y201 Nolu projeden

ve projede bursiyer olan Merve FAKILI’nın hazırlamış olduğu seminer

notlarından alınmıştır.

Page 348: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

346

Kaynaklar1. Abrams, M.A., 1996, Distribution of subsurface hydrocarbon seepage in near surface marine

sediments. In: Hydrocarbon migration and its near surface expressions (D. Schumacher and

M.A. Abrams, eds.). Mem. Am. Ass. Petrol. Geol., 66, 1-14.

2. Abrams, M. A., 2005, Significance of hydrocarbon seepage relative to petroleum generation

and entrapment, Marine and Petroleum Geology Vol. 22, pp. 457–477.

3. Almeida-Filho, R., de Miranda, F.P., Lorenzzetti, J.A., Pedroso, E.C., Beisl, C.H., Landau, L.,

Baptista, M.C., Camargo, E.G. 2004, Exploration assessment in a petroleum frontier area

offshore the Amazon River mouth using RADARSAT-1 images, Geoscience and Remote Sensing

Symposium, IGARSS ‘04. Proceedings. 2004 IEEE International Vol. 6, pp. 4135 – 4138.

4. Clarke, R. H., Cleverly, R. W. 1991, Petroleum seepage and postaccumulation migration. In:

England WA, Fleet JA (Eds) Petroleum migration. Geological Society Publication, Geological

Society Publication, pp. 265–271.

5. Clayton, C. J., M.D. Lines and S.J. Hay, 1991, Leakage and Seepage, An Explorers Guide. BP

Internal Publication – (now available from Robertson Research International).

6. Clementz, D. M., G. J. Demaison and A. R. Daly, 1979, Well site geochemistry by programmed

pyrolysis. Paper 3410, 11th Offshore Technology Conference, Houston, April 30-May 3.

7. Faber, E., and W. Stahl, 1984, Geochemical surface exploration for hydrocarbons in North Sea.

AAPG Bulletin, 68, 363-386.

8. Hunt, J.M., 1996, Petroleum Geochemstry and Geology, W.H. Freeman and Company, New York,

743 p.

9. Landes, K. K., 1973, Mother Nature as an oil polluter. AAPG Bulletin, 57, 637-641.

10. Link, W. K, 1952, Signifiance of oil and gas seeps in world oil exploration. AAPG Bulletin, 36,

1505-1540.

11. MacDonald IR., 2002, Spatial and temporal patterns in seep communities. In: MacDonald IR (ed)

Stability and change in Gulf of Mexico chemosynthetic communities. US Dept Interior, Minerals

Management Service, New Orleans, Louisiana. OCS Study MMS 2002-036 vol II Tech Rep, pp

7.1–7.43.

12. Moore, J.C., 1999, Fluid seeps at continental margins. Margins Newsl., 4, 12-14.

13. Reitsema, R.H., Linberg, F.A., and Kaltenback, A.J., 1978, Light hydrocarbons in Gulf of Mexico

water: sources and relation to structural highs.J.Geochem. Exp., 10, 139-151.

14. Rogers, K.M., A J. D. Collen, J. H. Johnston and Nils E. Elgar, 1999, Geochemical apprasial of oil

seeps from the East Cost Basin, New Zeland, Organic Geochemistry, vol 30, 7, 593-605.

15. Rollet, N., Logan, G. A., Kennard, J. M., O’Brien, P. E., Jones, A. T., Sexton M., 2006, Characterisation

and correlation of active hydrocarbon seepage using geophysical data sets: An example from

the tropical,carbonate Yampi Shelf, Northwest Australia, Marine and Petroleum Geology, Vol.

23, pp. 145–164.

16. Sanchez, C., Permanyer, A., 2006, Origin and alteration of oils and oil seeps from the Sinu-San

Page 349: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

347

Jacinto Basin, Colombia, in pres, vol 37, 12, 1831-1845.

17. Saunders, D.F., Burson, K.R. and Thompson,C.K.,1999,Model for

hydrocarbon microseepage and related near-surface alternations.

Bull.Am.Ass.Pet.Geol.,83,170-185.

18. Simoneit, B.R.T, Tarek A.T., Aboul-Kassim, Tircelin, J.J. 2000,

Hydrothermal petroleum from lacustrine sedimentary organic matter

in the East African Rift, Applied Geochemistry, 15, 355-368.

19. Stach, E., 1975, The microscopically recognizable constituents of coal.

In: Stach E, Mackowsky MT, Teichmüller M, Taylor GH, Chandra D, and

Teichmüller R (Eds), Stach’s textbook of coal petrology, Berlin: Gebr.

Bornträger. pp 54–108.

20. The International Tanker Owners Pollution Federation Limited (ITOPF),

2002, Tecnical Information Paper: Fate of Marine Oil Spills, No. 2, 8

pages

21. Tedesco, S.A., 1995, Surface Geochemistry in petroleum exploration.

Chapman&Hall, New York.

Page 350: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

348

DİYARBAKIR YÖRESİNDE MADENCİLİK VE ÇEVRESEL ETKİLERİ

Page 351: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

349

Yrd.Doç. Dr. M. Şefik İMAMOĞLU 1

Arş.Gör. Kamuran MUŞ2

1 Dicle Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi

Maden Mühendisliği Bölümü

Genel Jeoloji Anabilim Dalı

DİYARBAKIR2Dicle Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi

Maden Mühendisliği Bölümü

Cevher Hazırlama Anabilim

Dalı - DİYARBAKIR

[email protected]

[email protected]

ÖZETDiyarbakır ve yakın yöresi çeşitli ortamlarda meydana gelen jeolojik birim

çeşitliliğine bağlı olarak Kambriyen’den Kuvatemer’e kadar değişen geniş

bir yaş aralığında oluşan, zengin bir maden çeşitliliği sunar. Bu jeolojik

oluşuma bağlı olarak bölgenin güneyinde gübre hammaddesi olarak

kullanılan sedimanter fosfatlar, güneyi ve orta kesimlerinde yer yer

mermer olarak kullanılan karbonatlar, doğal gaz, petrol, kömür yatakları,

alçı taşları, çimento hammaddesi olarak kullanılan kil ve marnlar, tuğla

kiremit sanayiinde kullanılan killer ve inşaat sektöründe kullanılan kum ve

çakıl seviyeleri, sedimanter olarak meydana gelen en önemli maden veya

endüstriyel hammadde kaynağını oluşturmaktadırlar. Bölgenin kuzeyinde

dalma batma zonu olarak oluşan kenet kuşağı boyunca da, jeolojik

konum ve oluşumuna bağlı olarak, çoğu iki bindirme zonu arasında olmak

üzere, ultra bazik birimler içinde krom, masif sülfid bakır-kurşun-çinko,

manganez ve nikel oluşumları gibi metalik maden yatakları ve asbest gibi

hammaddeler bulunmuştur. Metamorfik kökenli değişik fasiyesler içinde

oluşan farklı birimler içeren Bitlis Masifi içinde ise, bir kuşak boyunca

volkano sedimanter kökenli apatitli magnetitler, değişik demir yatakları

gibi metalik maden yatakları ve pirofillit ve disten gibi metamorfizmaya

bağlı endüstriyel hammaddeler ile hidrotermal kökenli barit, kurşun

ve demirli zuhurlar oluşmuştur. Bölgenin orta ve güney kesimlerinde,

Diyarbakır, Mazıdağı ve Derik yöresinde Karacadağ volkanizmasının değişik

evrelerinde oluşan volkan konilerinde çimento fabrikalarında tras ve yol

malzemesi olarak kullanılabilen volkanik cüruflar ve bu koniler etrafında

geniş alanlar kaplayan, parke taşı, kaldırım taşı, mıcır gibi değişik alanlarda

kullanılan bazaltik lavlar yer almaktadır. Bu zengin çeşitliliğe uygun olarak

Diyarbakır yöresinde Maden ve Şirvan’da metalik maden olarak bakır,

Mazıdağı’nda fosfat, Ergani, Mardin, Derik, Kurtalan ve Şanlıurfa’da çimento

hammaddeleri, Batman yöresinde alçıtaşı ve Diyarbakır Lice, Hazro, Hani,

Ergani, Çermik ve Çüngüş yörelerinde Mermer, Diyarbakır yöresinde tuğla

kiremit işletmeleri mevcuttur (Şekil 1).

Bu işletmelerden yalnız bakır fabrikalarında proses gereği zenginleştirmede

flotasyon yöntemi uygulanmaktadır. Çimento ve alçı taşı fabrikalarında

kırma öğütme ve fırınlama prosesleri uygulanmaktadır. Mermercilik

faaliyetlerinde işe yaramayan blokların ocakta bırakılmaları ve bütün

maden ve hammaddelere ait ocak işletmelerinde kaçınılmaz olan doğa

tahribatı , fosfat, çimento ve alçı fabrikalarından havaya salınan partiküller

Page 352: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

350

ve baca gazları, bakır zenginleştirme tesislerinde

flotaston sonrası atık havuzlarına gönderilen

ancak yeterli önlem alınmadığı için yüzey

sularına karışan bakır bileşikleri bölgede ciddi

kirliliğe neden olmaktadır. Bu nedenle gerekli

önlemler alınmalı ve ocak işletmeciliği sonrası

mutlaka ocakların rekreasyonları yapılmalı ve

doğaya kazandırılmalıdır.

GİRİŞDiyarbakır ve yakın yöresi mermer, jips, tuğla

kiremit toprağı, marn, kalker ve tras gibi

endüstriyel hammaddeler ve asfaltit, petrol

ve kömür gibi enerji hammaddeleri açısından

oldukça zengindir. Türkiye’nin gübre sektöründe

çok önemli bir yere sahip olan en önemli fosfat

yatakları da bu bölgede yer almaktadır. Ayrıca,

Diyarbakır’da renk ve desen bakımından uluslar

arası pazarda yoğun talep gören kireçtaşı

kökenli önemli mermer alanları mevcuttur.

Bölge metalik madenler açısından fakir olup,

kuzeyde yitim ve bindirme zonunda masif sülfit

ve metamorfizma sırasından oluşmuş veya

yeniden yataklanmış metalik yataklar gözlenir.

Şekil 1’de Diyarbakır ve yakın yöresinde yer

alan maden yatakları görülmektedir.

Şekil 1. Diyarbakır ve yakın yöresinde yer alan maden

yatakları (As-Asfaltit, Asb-Asbest, Ba-Barit, C-Kömür,

Cr-Krom Cu-Pb-Zn-Bakır-Kurşun-Çinko, Ç-Çimento ham-

maddeleri, D-Disten, Fe-Demir, J-Jips, K-Kireç Ln-Linyit,

Mn-Mangan, Mr-Mermer, P-Fosfat, Pr- Pirofillit, T-Tras

malzemesi, TK-Tuğla kiremit killeri,Tr-Traverten )

Bölgenin maden potansiyeli ve gelişmekte

öncelikli bölgeler arasında olduğu göz önüne

alınırsa, madencilik faaliyetlerinin çevreye

zarar vermeyecek şekilde sürdürülmesi

gerekmektedir.

Madenciliğin çalışma sahası doğadır. Birebir

ilişkide olduğumuz bu sahaya zarar vermemiz

ise kaçınılmazdır.

Madencilik faaliyetleri; yerüstü madenciliği,

yeraltı madenciliği ve cevher hazırlama

süreçlerini kapsar. Bu süreçler içerisinde çevreye

en az zarar veren faaliyetler yeraltı madencilik

çalışmalarıdır. Çalışmalar yerin yüzlerce metre

altında sürdürüldüğü için yerüstünde herhangi

bir tahribata yol açmazlar. Yüzey madenciliği

daha çok görsel kirlilik oluşturur. Cevher

hazırlama süreçlerinde oluşan atıkların bertaraf

edilmesi beraberinde birçok çevre sorunu

getirir.

Bölgede Yapılan Madencilik Faaliyetleri ve Çevreye Olan EtkileriBölgede ağırlıklı olarak yerüstü madencilik

faaliyetleri yapılmaktadır. Özellikle çimento

sanayisine hammadde üreten bir çok taş ocağı

bulunmaktadır. Bölgenin mermer potansiyeli

de dikkate alınırsa, görsel tahribata neden olan

yüzey madencilik faaliyetleri göze çarpar.

Çimento HammaddeleriÇimento hammaddeleri denilince akla kireçtaşı,

kil ve marn gelmektedir. Şekil 2’de çimento

hammaddesi üretim sahası ve oluşturduğu

görsel tahribat görülmektedir. Bu madenler

yüzey madenciliği ile çıkarılır. Yüzey madenciliği

yeryüzünün genel yapısını bozar, yer altı ve

Page 353: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

351

yerüstü sularını kirletir, gürültü ve toz oluşturur. En önemli tahribat ise

görseldir. Görsel tahribatın nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz; dekapaj

yığını, stok alanı, yollar, rampalar, basamaklar, iş makineleri ve şantiyedir.

Döküm sahasının yeri iyi belirlenerek, bozulan arazilerin yeniden

düzenlenme ve iyileştirme çalışmaları işletmeye başlamadan önce

planlanıp üretimle paralel olarak sürdürülerek görsel tahribatın önüne

geçilebilir.

Şekil 2. Çimento Hammaddesi Üretim Sahası

Bölgede beş tane önemli çimento fabrikası bulunur. Bunlar; Mardin, Siirt,

Ergani, Şanlıurfa ve Derik’tedir.

Diyarbakır Ergani’deki çimento fabrikası önemli çevre sorunları

oluşturmaktadır. Genel anlamda çimento fabrikaları partiküler hava

kirleticiler arasında başta gelir. Diyarbakır- Ergani’deki çimento fabrikası

bölgenin önemli çimento fabrikaları arasındadır.

Çimento fabrikalarından çevreye yayılan kirleticiler, fırınlarda meydana

gelen (SO2, CO ve NOx) gazları, kireçtaşı ve çimento tozudur. Ergani

çimentonun çevreye verdiği zararların nedenleri şunlardır;

Fabrikanın ilçe merkezinin hemen yakınında bulunması, rüzgarın yönünün

fabrika bacalarından çıkan tozları ilçe merkezine ulaştıracak yönde esmesi,

hammaddenin taşınması, öğütme ve karışım hazırlama işlemleri sonucunda

toz oluşması ve fırında gerekli ısı için yakılan yakıttan kaynaklanan gazların

ve tozların çevreye salınmasıdır.

Bunların sonucunda baca tozlarının yayılması çıplak gözle bile

görülebilmektedir. Toprağın yapısı bozulurken, tarım alanları olumsuz

yönde etkilenmekte, bağ ve bahçelerden yeterli verim alınamamaktadır.

Page 354: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

352

Fosfat MadenciliğiGüneydoğu Anadolu bölgesi Türkiye’nin

en önemli fosfat bölgesi konumundadır.

Mardin-Mazıdağı fosfatları 1993 yılına kadar

işletilmekteydi. Zenginleştirilmesi gereken

atıklar büyük stoklar oluşturduğundan üretim

durdurulmuştur. Üretim; dekapaj, açık işletme

ve cevher hazırlama süreçlerini kapsamaktaydı.

Şekil 3’de Mazıdağı Fosfat Zenginleştirme Tesisi

ve stok sahası görülmektedir.

Şekil 3. Mazıdağı Fosfat Zenginleştirme Tesisi

Mazıdağı fosfatlarının bir diğer önemli sorunu

konsantrenin pazarlanamamasıydı. Konsantre

uzak mesafelere taşındığından maliyet

artmaktaydı. Bunun yerine yanı başına fosforik

asit ve gübre tesisinin kurulması Mazıdağı

fosfatlarını ekonomik hale getirecektir.

Diyarbakır Mermercilik SektörüÜlkemizde mermer ocaklarında yaklaşık

olarak %15–25 oranında net blok üretimi,

%75-85 oranında ise atık oluşmaktadır.

Bunun en önemli nedeni; jeolojik yapıdır.

Bir diğer nedeni ise yanlış işletmecilik ve

uygun makinelerin seçilememesidir. Oluşan

atıkların çok az bir kısmı mıcır üretiminde

kullanılarak değerlendirilmektedir. Şekil 4’de

Diyarbakır’da mermercilik faaliyetleri ve şekil

5’de mermercilik faaliyetleri sonucunda oluşan

atıklardan görüntüler verilmektedir.

Şekil 4. Mermer Üretim Faaliyetleri

Şekil 5. Oluşan Mermer Atıkları

Oluşan artıklar mıcır üretimi dışında satılabilir

blok niteliği taşımayanlar renk ve homojenliğine

göre ayrı ayrı istiflenerek talebe göre yeniden

değerlendirilebilir. Terk edilen sahalara üretimi

yapılan yerlerde oluşan artıklar doldurulabilir.

Bölgede Metal MadenciliğiDiyarbakır ve yakın yöresinde zengin

krom yatakları dikkat çekmektedir. Elazığ-

Guleman yöresinde halen işletilmekte olan

bir krom madeni bulunmaktadır. Tüm metal

madenciliğine olduğu gibi kromda da cevher

artıklarının depolanması beraberinde çevre

sorunlarını getirir. Oluşan artıklar için atık

barajları inşa edilmektedir. Atık barajları inşa

edilirken barajın tabanı geçirimsiz hale getirilir.

Böylece yüzey ve yer altı sularının kirlenmesi

önlenmiş olur.

Bölgede iki tane bakır madeni bulunmaktadır.

Bunlardan biri 2006 yılında üretime geçen

Siirt-Madenköy Bakır madeni ve üretimi sona

Page 355: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

353

ermiş olan Elazığ-Maden’dir. Elazığ-Maden’deki bakır madeni atıklarının

gereğince depolanamaması nedeniyle yüzey sularının kirlendiği yöre

insanları tarafından söylenmektedir.

Tras MalzemelerHerhangi bir iyileştirme çalışması yapılmadan terkedilmiş tras sahaları

görüntü kirliliği oluşturmaktadır.

SONUÇDiyarbakır ve yakın yöresi endüstriyel hammaddeler açısından oldukça

zengindir. Bölgede endüstriyel hammaddelerin çıkarılması sırasında

uygulanan yüzey madenciliği önemli ölçüde görüntü kirliliğine neden

olmaktadır. Ergani ilçesinde bulunan çimento fabrikası çevreye ve insan

sağlığına zarar vermektedir. Mardin-Mazıdağı fosfatlarının oluşturdukları

büyük stoklar değerlendirilmelidir. Mermercilik sektöründe %75-85

oranında atık oluşmaktadır. Bu atıkların değerlendirilmesi gerekmektedir.

Metal madenciliğinde oluşan atıklar çevreye zarar vermeyecek şekilde

geçirimsizliği sağlanmış atık barajlarında depolanmalıdır.

Page 356: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

354

KAYNAKLAR1. AYHAN M., KARAKUŞ A., AYHAN F.D., ABAKAY H., ‘Diyarbakır Mermer Sektöründe Oluşan

Atıklar ve Özellikleri’ Mermer Artıklarının Değerlendirilmesi ve Çevresel Etkilerinin Azaltılması

Sempozyumu, Diyarbakır, 2009.

2. AYDIN M.E., ‘Etibank Guleman Kef Konsantratör Tesisi Kromit Atıklarının Değerlendirilmesi’

Yüksek Lisans Tezi, Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Diyarbakır, 2001.

3. İMAMOĞLU M.Ş., MUŞ K., ‘Diyarbakır ve Yakın Yöresinin Maden Potansiyeli Açısından

Değerlendirilmesi’ U.D.U.S.İ.S, Diyarbakır, 2010.

4. URL-1 maden.org.tr.

Page 357: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 358: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

356

MADENCİLİK İŞLETMELERİNİN ÇEVRESEL ETKİSİ VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

Page 359: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

357

Ali Bilgin1

Veli Kara2

1 Batman Üniversitesi,

Mühendislik ve Mimarlık

Fakültesi, Jeoloji

Mühendisliği Bölümü,

Batman. 2 Süleyman Demirel

Üniversitesi, Mühendislik ve

Mimarlık Fakültesi, Jeofizik

Mühendisliği Bölümü,

Isparta.

[email protected]

[email protected]

ÖZETGünlük yaşamımızda kullandığımız metalik, malzemeler, endüstriyel

hammaddeler ve her türlü yenilenebilen ve yenilenemeyen enerji

kaynaklarının üretimi, madencilik faaliyetleri sonucunda üretilmektedir.

Bunun yanında, kaçınılmaz olarak, madencilik işletmelerinin çevreye, her

açıdan olumsuz etkileri bulunmaktadır. Maden ocaklarından yeraltı ve

yerüstü madenciliği sırasında, çıkarılan madenler, yeryüzünün jeomorfolojik

görünümünü kötüleştirmekte, bitki örtüsünü tahrip etmekte, atmosferi

ve yer altı sularını kirleterek yaşamı zorlaştırmaktadır. Bu zararların en

aza indirilebilmesi için bir takım tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Bu çalışmada madencilik faaliyetlerine ülkemizden örnekler verilerek,

alınması gereken önlemler üzerinde durulacaktır. Özellikle mermer ve taş

işletmelerinde blok verimi oldukça düşük olup, blok verimini artırarak, çevre

kirlenmesinin önüne geçmek olasıdır. Diğer madencilik çalışmalarında da

benzer önlemler alınarak çevrenin iyileştirilmesine önemli ölçüde katkılar

sağlanabilecektir.

Environmental Impact Of Mining Activities And Some Measures To Be Taken

AbstractWe use in our daily life, metallic, materials, industrial raw materials and

all kinds of renewable and nonrenewable sources of energy production,

is produced as a result of mining activities.. As well as the inevitable,

mining activities in all aspects of the environment has adverse effects.

Underground and surface mining of minerals of the earth removed during

mining geomorphological appearance worsens, destroying vegetation,

pollute the atmosphere and underground water as their life difficult. To

minimize this loss of a number of measures should be taken. In this study

our country by giving examples of mining activities, will focus on measures

to be taken. Especially in marble and stone quarrying block efficieny is very

low, by increasing the block efficiency is likely to prevent environmental

pollution. Similar measures in other mining activities as a significant

contribution to improving the environment will be provided.

GİRİŞGünlük yaşamımızda kullandığımız metalik, malzemeler, endüstriyel

hammaddeler ve her türlü yenilenebilen ve yenilenemeyen enerji

Page 360: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

358

kaynaklarının üretimi, madencilik faaliyetleri

sonucunda üretilmektedir. Madencilikte maden

işletmesi, açık ocak veya yeraltı işletmesi

şeklinde yapılmaktadır. Çıkarılan madenlerde,

ekonomik değer taşıyan minerallere eşlik

eden fakat ekonomik değer taşımayan

mineraller de bulunmaktadır. Ekonomik

değer taşıyan minerallerin ekonomik değer

taşımayan minerallerden ayrılması, şartlar

elveriyorsa madenin çıkarıldığı yerde, aksi

takdirde cevher zenginleştirme tesislerinde

gerçekleştirilmektedir. İşte bu malzemeler

toplandığı alanlarda büyük yığınlar oluşturarak

görünüm kirliliğine neden olmaktadır.

Bunun yanında, kaçınılmaz olarak, maden

işletmelerinin çevreye, her açıdan olumsuz

etkileri bulunmaktadır. Maden ocaklarından

yeraltı ve yerüstü madenciliği sırasında,

çıkarılan madenler, yeryüzünün jeomorfolojik

görünümünü kötüleştirmekte, bitki örtüsünü

tahrip etmekte, atmosferi ve yer altı sularını

kirleterek yaşamı zorlaştırmaktadır. Bu

zararların en aza indirilebilmesi için bir takım

önlemlerin alınması gerekmektedir.

Bu çalışmada madencilik faaliyetlerine

ülkemizden örnekler verilerek, alınması

gereken başlıca önlemler üzerinde ayrıntılı

olarak durulacaktır. Özellikle ülkemizdeki pek

çok işletmelerde mermer ve taş işletmelerinde

blok verimi oldukça düşük olup, blok verimini

artırarak, çevre kirlenmesinin önüne geçmek

olasıdır. Diğer madencilik çalışmalarında

da maden işletmesinin ve bunlara bağlı

zenginleştirme tesislerinde, benzer önlemler

alınarak çevrenin iyileştirilmesine önemli

boyutta katkılar sağlanabilecektir.

Mermercilik, taş ocağı ve diğer her türlü

madencilik faaliyetleri sırasında, maden işletme

yöntemine bağlı olarak, gerek açık işletme

ve gerekse yeraltı işletmelerinde önemli

düzeylerde kazılar yapılmaktadır. Bu kazılar

sırasında, arazinin doğal konumu bozulmakta,

araziye bırakılan artık malzemelerle, maden

alanında görünüm kirliliği ortaya çıkmaktadır.

Böylece, madencilik faaliyeti sonucu kazı

alanlarında büyük çukurluklar ve araziye

bırakılmış büyük yığınlar şeklinde artık

malzemeler dikkati çekmektedir. Maden

sahasına bırakılan bu artık malzemelerin

geçici veya sürekli olarak toplandığı alanı,

arazinin yeniden kazanımı, maden işletmesi

sırasında açılan çukurları yeniden doldurmak,

yamaç duraylılığını sağlamak, tesviye etmek,

tesviye alanlarına peyderpey organik madde

bakımından zengin toprak sermek, buraları

yeniden ağaçlandırmak ve bu tahrip edilmiş olan

alanları yeniden kazanmak gibi tüm işlemlere

iyileştirme faaliyetleri adı verilmektedir. Yeni

kazanılan alanlarda, jeomorfolojik konuma bağlı

olarak, kütle hareketleri, heyelan gibi ortaya

çıkabilecek olan jeolojik tehlikelere karşı da bir

takım yeni önlemlerin alınması gerekmektedir.

Ayrıca madencilik faaliyetleri sonucu oluşan

yeni yapı deprem risklerine karşı da güvenli

olmalıdır. Arazi kullanımı dikkate alınarak

madencilik sonrası oluşturulacak olan saha için

jeoteknik haritalar hazırlanarak, arazi kullanım

amacına bağlı olarak, yeniden düzenlenmelidir.

Yeraltı madenciliği yapılan bir alanda maden

sahasında, çökmeler olabileceği için herhangi

bir konut yapımına kesinlikle izin verilmemelidir.

Kömür işletmeleri ve diğer madencilik

Page 361: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

359

faaliyetlerinde açık işletmelerde üstte organik maddece zengin bir toprak

katmanı varsa bu topraklar, belirli yerlerde depolanarak, tekrar yeniden

kullanım için mutlaka saklanmalıdır.

Maden sahalarının genel özellikleri; maden sahası, hareketli elemanlar, her

türlü yapılar, atık türleri, arazinin morfolojik konumu, madencilik faaliyeti

sonucu ortaya çıkan değişimler ve iyileştirme çalışmaları olmak üzere

özetlenmiştir (Çizelge-1).

1-Maden ocak cinsi ve özellikleriAçık işletme

Yeraltı işletmesi

2-Hareketli elemanlar

Ekskavatörler

Kepçeler

Damperli kamyonlar

Bant konveyorlar

3-Her türlü yapılar

İdare binaları

Sosyal tesisler

Araç garajı

Araç bakım ve onarım binası

Yollar ve köprüler

4-Atık türleriDekapaj malzemesi

Gang mineralleri

5-Arazinin Jeomorfolojik konumu

Düz arazi

Engebeli arazi

Dağlık arazi

6-Madencilik faaliyeti sonucu arazi yapısında

ortaya çıkan değişimler

Arazide morfolojik bir değişim yok

Arazide derin çukurluklar mevcut

Arazide çökmeler var

Patlatmalar sonucu arazide kırık ve çatlaklar

ortaya çıkmış

7-Maden sahasını iyileştirme çalışmaları

Çukurların doldurulması

Galerilerin doldurulması

Mermer artıklarının yapay mermer üretiminde

kullanılması.

Çevrenin yeşertilmesi

Jeofizik çalışmalar

Çizelge-1. Maden sahalarının genel özellikleri

Page 362: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

360

Madenler yenilenemeyen hammadde ve

enerji kaynakları olduklarından yerine yenileri

konulamamakta ve kapladığı alanlarda geçici

olarak, bir zaman dilimi içinde işletilmekte

ve sonra terk edilmektedir. Dolayısıyla bu

yerler yeni değerlendirmelerle kullanılabilir ve

yararlanabilir konuma getirilecek mutlaka yeni

düzenlemelere tabi tutulmalıdır.

Madenciliğin Çevreye Olan Görsel EtkileriMaden ocağı açılmadan önce, maden sahasının

kendine özgü doğal jeomorfolojik görünümü

mevcuttur. Maden ocağı açıldıktan sonra

hafriyat ve diğer kazıları da içine alan tüm

madencilik faaliyetleriyle çevrenin doğal

görünümü bozularak, estetik açıdan hoş

olmayan bir topoğrafik görünüm ortaya çıkar.

Ülkemizde Burdur Isparta ve diğer alanlarda

uygulanan açık işletme yöntemleri, yapısal

özellikler ve diğer faktörlere dayalı olarak

mermer üretiminde blok verimi oldukça düşüktür

(Bilgin ve Özkahraman, 2009). Dolayısıyla

önemli düzeyde dekapaj malzemeleri ve artık

mermerler arazide yığınlar oluşturarak görsel

açıdan, topografya üzerinde görünüm kirliliğine

neden olmaktadır (Şekil-1).

Şekil-1. Bucak traverten ocağında mermer pasalarının

oluşturduğu yığınlar.

Madencilik türü, yeraltı işletmeciliği şeklindeyse,

açılan galerilerden alınan cevherlerin yerleri

tam doldurulmadığı için arazide zaman içinde

çökmeler kaçınılmazdır. Çökmeler ortaya

çıkınca yeryüzündeki bina ve yollarda tahrip

olmaktadır.

Arsenik CevherleşmeleriIsparta Burdur Karayolu üzerinde Gölbaşı

Köyü’nün 4 km güneyinde Gölbaşı As

cevherleşmesi, yer almaktadır (Şekil-2).

Arsenik cevherleşmesi dar bir alanda kendisini

göstermekte olup, kuzey güney yönünde dike

yakın damarlar şeklinde dikkati çekmektedir.

Damarların kalınlığı 60 cm ile 100 cm arasında

değişmektedir. Arsenik içeren damarlar fliş

fasiyesindeki (kumtaşı-şeyl) litolojiler içinde

dere içinde mostralar vermektedir. Arsenik

içeren realgar minerallerine damarlarda yer

yer kalsit ve barit gang mineralleri şeklinde

eşlik etmektedir (Şekil-3). Bunlar içerisindeki As

miktarı, % 1.30 ile % 25.00 arasında değişmekte

olup, hesaplamalarda ortalama As değerinin %

11 dolayında olduğu anlaşılmıştır (Kuşcu, 1995).

Gölbaşı Köyü arsenik zuhurlarının çevresel

etkisi nedir? Bu zuhurlardan kaynaklanan As,

yeraltı sularına nasıl geçer diye sorgulanırsa,

yağışlarla yağmur suları yüzeydeki kayaçların

çatlaklarından aşağıya doğru süzülürken,

arsenik bulunduran realgar minerali ile

etkileşerek, realgar minerallerinde yer alan

As elementini katyon halinde bünyesine alır.

İşte bu cevher mostralarını yıkayan yağmur

suları, yeraltı su tablasını da As ile kirleterek,

bu sulardan içme suyu olarak yararlanan tüm

canlılarda telafisi mümkün olmayan hastalıklara

neden olmaktadır. Bu hastalık ellerde, dudaklar

civarında iyileşmeyen yaralar şeklinde

Page 363: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

361

görülmektedir. İçme suyunda eser miktarda yer alan As, bu suyu içen

hayvan ve insanların sinir yüzeylerinde iltihaplanmalara, siroza, anemiye,

ülsere, akciğerlerde iltihaba, mesane kanserine, kromozom bozukluğuna

ve cilt kanserlerine neden olmaktadır (Aswathanarayana, 1995).

Dünya sağlık teşkilatının ve EPA’nın verilerine göre içme suyundaki As

nispeti hiçbir zaman 100 ppb’yi geçmemelidir (WHO). Bu nedenle Gölbaşı

Köyü içme sularını besleyen yeraltı sularında As’in olumsuz bir etkisinin

olup olmadığı araştırılmalıdır (Bilgin ve diğ.,2005).

Şekil-2. Isparta Burdur karayolunda Gölbaşı mevkisi yakınındaki arsenik zuhurlarında

realgar minerali.

Şekil-3 Gölbaşı arsenik zuhurlarını gösteren jeolojik harita.

Atmosferik EtkilerBütün madencilik faaliyetlerinde mutlaka hava kirliliği söz konusudur.

Özellikle açık işletme yöntemiyle çalıştırılan maden ocaklarında en dikkati

çeken sorun, toz problemidir. Madenin üzerindeki örtü katmanı alındığında,

bitki örtüsü de tahrip olmaktadır. Bitki örtüsü ortadan kalkınca ayrışmış

küçük kayaç parçacıkları rüzgarla birlikte hareket ederek, maden civarında

yaşamlarını sürdüren tüm canlıları olumsuz olarak etkilemektedir.

İşletilen madenin türüne göre, maden içerisindeki, sağlığa zararlı olan As,

S, Hg, Cd, Pb gibi zararlı maddelerde rüzgarla taşınarak, solunan havayla

birlikte akciğerlerimize ulaşarak sağlığımızı bozarak, telafisi mümkün

olmayan hastalıklara yol açabilmektedir.

Page 364: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

362

Çoğu kentlerimiz, jeomorfolojik konumu

itibariyle, korunmaya elverişli olduğu için

karstik bir polye içinde kurulmuştur. Karstik

kireçtaşlarının çözülmesi sonucu söz konusu

polye ortaya çıkmıştır. Toroslar’da Isparta ve

diğer kentlerin civarında çok sayıda benzer

polyeler dikkati çekmektedir (Dayan ve diğ.,

1999). Bu tür polyelerde oturanlar kış aylarında

hava sirkülasyonun yeterli olmadığı dönemlerde

ısınmada kullanılan kömürlerden kaynaklanan

SO2 ve diğer madde parçacıkları atmosferde

hava kirliliğine yol açmaktadır. Bu kirlilikte

sağlık açısından yaşamımızı olumsuz olarak

etkilemekte olup pek çok hastalıklara neden

olmaktadır.

Farklı gazların karışımından ibaret ve yedi

ayrı katmandan oluşan atmosferin en alt

bölümünde canlılar yaşamlarını sürdürmektedir.

Atmosferde kirliliğe neden olan başlıca gazlar;

H2O, CH4, NO3, NO2, NH3, SO2, ve H2S bileşenlerdir.

Bazen de aerosol adı verilen ağır metaller ve

cıva gibi buharlaşabilen ağır metaller atmosfer

de yer alır. Aeroseller mikroskobik boyutta

olup, endüstriyel alanlardan kaynaklanan farklı

kimyasal bileşimlerdeki bileşenlerdir. Bunların

boyutları 0.001-100 μm arasında değişir.

Kentlerde araba eksozlarından aerosoller

ortaya çıkar. 1000 arabanın bir saatte

atmosfere bıraktığı aerosel miktarı 0.49 gr/l dir

(Aswathanaranaya,1995).

Fosil yakıtlardan kömürler, yakıldıklarında

atmosfere SO2 ve CO2 verilmektedir. Bu durum

küresel ısınmayla sera etkisi de yapmaktadır.

Aerosollerde serinletici etki yapmaktadır. CO2

yağmur suları ile birleşerek asit yağmurlarına

neden olur. Bu asit yağmurları canlılar, yer

üstü ve yeraltı sularına da olumsuz etkide

bulunur. Özellikle binalarda kullanılan yapı

malzemeleri bu yağmurlardan etkilenmekte

ve ayrışmaktadır. Isparta’da kaynaklanmış tüf

(köfke) ve traki andezitlerden yapılmış tarihi

binalarda ve ören yerlerdeki yapılarda bu etki,

açık bir şekilde görülmektedir.

Ülkelerin çoğunda sağlık açısından teneffüs

edilecek havanın kalitesi ile alakalı ölçüler

belirlenmiştir. Buna göre SO2 miktarı 80 μgr/

m3, NO2 miktarı 100 μgr/m3, CO miktarı 10

mg/m3, tozlar 75 μgr/m3 ve CH4 miktarı da

160 μgr/m3 rakamların altında olmalıdır (Aswathanaranaya,1995).

Yukarıdaki veriler değerlendirildiğinde kışın pek

çok kentimizde ısıtmada kullanılan yakıtlardaki

SO2 değerinin normal değerlerin (80 μgr/m3)

üzerinde olduğu görülmektedir (Şekil-4). Bu

nedenle şehrin ısıtılmasında hava kirliliğine yol

açmayacak çevre dostu enerji kaynaklarından

yararlanılması uygun olacaktır (Dayan ve

Özkahraman,1997).

Şekil-4. Isparta’da kış aylarına ait 13 yıllık SO2 ve

partikül miktarı (mg/m3)olarak verilen hava kirliliği

(Çevre İl Müdürlüğü’nden alınmıştır).

Sülfidli Madenlerle Yer Üstü Ve Yeraltı Sularının KirlenmesiAsidik tür madenlerin drenajı sonucu maden

sahası ve civarındaki yer üstü ve yeraltı

Page 365: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

363

sularında önemli boyutta kirlenmeler ortaya çıkmaktadır. Bu sular,

akarsulara boşalım yapıyorsa akarsularda da kirlenmeler olmaktadır.

Terk edilmiş madenlerde de benzer sorunlarla karşılaşılmaktadır. Isparta

Keçiborlu ve Kıbrıs Toreodos Masifindeki bakır madeni bunlara güzel birer

örnektir. Özellikle madenlerin nakliyesi sırasında da çevredeki sular yoğun

bir şekilde kirletilmektedir. Bileşiminde kükürt bulunduran mineraller,

havanın oksijenini alarak, sulara karışır, bu karışım sonucu suların asitlik

derecesini artırmaktadır.

2FeS2 + 7O2 + 2H2O ―‣ 2Fe+2 + 4SO4-2 + 4H+ (1)

FeS2 + 14Fe+3 + 8H2O ―‣ 15Fe+2 + 2SO4-2 16H+ (2)

Bu tür maden işletmelerindeki sular, Fe ve Cu içeren minerallerden

kalkopirit ve piriti yıkayıp, oksitlenerek, demir sülfat ve sülfürik asit içeren

sulara dönüşür (1, 2). Pekiyi bu şekilde yeraltı ve yerüstü sularının asitliği

artınca ne olur? Bu asitli sularda yaşayan tüm canlılar, hemen yaşamlarını

yitirirler. Bu tür asidik bileşimli sular metalden yapılmış tüm alet ve

cihazların da korozyona uğramasına neden olur. Bu tür bakır üretilen

maden işletmelerine, ülkemizdeki Ergani, Murgul ve diğer Doğu Karadeniz

bölgesindeki bakır madenleri, çevresel kirlenmelerin sıkça görüldüğü

yöreler arasındadır. Jeotermal alanlarda, kömür ve uranyum madenlerinde

de benzer çevre kirlenmeleri söz konusudur. Aşağıdaki çizelgede maden

çeşidi, oluşabilecek olan mineralize sular, bu suların pH’ı ve kimyasal

kirlenmeler hakkında genel bilgiler sunulmuştur (Çizelge-2).

Maden Çeşidi Atık Sular Suyun Özelliği Kimyasal KirlenmeAçık işletme sülfidli

cevher

Yağmur sularıyla

yıkanmaDüşük pH≤5

Cu arsenik ve

antimuan

Altın Madeni

Altın üretiminde

kullanılan siyanür

gibi kimyasallar

Yüksek pH≥10Arsenik, siyanür ve

cıva

Uranyum madeni Asitle yıkamaDüşük pH ve

yüksek SO4

As, Cd, Cr, Co, F, Pb,

Hg, Mo, Ni

Petrol ve doğal gazTuz ve

hidrokarbonlar

Yüksek NaCl,

CH4.

Bor, hidrokarbon

fluorid, uranyumKömür madeni Zengin SO4 Düşük pH≤5 Cu, Fe, Ni ve Cd

Çizelge-2. Maden alanlarında muhtemel kirlenmeler

Page 366: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

364

Kanserojen MinerallerAsbest ve diğer kanserojen minerallerde sağlık

açısından önem taşımaktadır. Asbest madeninde

çalışan işçilerde gerek maden işçiliği ve gerekse

bu madenin taşınması sırasında akciğerlerinin

asbestten etkilenmesi sonucu, akciğer kanseri

görülmektedir.

Maden sahalarında açık işletme ve yeraltı

işletmeleri sırasında ortaya çıkan tozlardan

lifimsi yapıdaki minerallerden kaynaklananlar

kanserojen nitelikteki minerallerdir.

Türkiye’de kanser açısından risk taşıyan alanlar

harita’da verilmiştir (Şekil-5)

Şekil-5. Türkiye’de asbest ve kanserojen minerallerden

erityonitten etkilenen alanlar (Barış, 2003 ve Atabey,

2005’den değiştirilerek)

Lifimsi minerallerden amfibol ve serpantin grubu

minerallerden bazıları, zeolit minerallerinden

de erityonit ve morderit kansorejen mineraller

arasında sayılmaktadır (Kadir, 2009)

Kömür Madenlerinde Grizu PatlamalarıKömür madenlerinde dikkati çeken en önemli

tehlikelerden birisi de grizu patlamasıdır.

Grizu metan gazının hava ile olan karışımı

olarak bilinmektedir. Metan gazı (CH4), organik

maddelerin bozunması sonucu ortaya çıkan

bir gazdır. Organik maddelerin (bitkiler) fiziko-

kimyasal etkilerle milyonlarca yıllık bozuşma

sürecinde oluşan kömür yatakları, doğal

olarak bünyelerinde bol miktarda metan gazı

bulundururlar.

Yine çöp toplama sahalarında nerdeyse bir

kenti ısıtacak kadar metan gazı üretirler. Metan

gazı kömürden sızan bir gazdır. Bu gaz, hava

ve oksijenle karışarak her an patlamaya hazır

durumdadır.

Metan gazının havayla birleşmesiyle, grizu

adı verilen oldukça yanıcı ve patlayıcı yeni bir

gaz karışımı ortaya çıkar. Yeraltında metan

gazının (CH4) ocak havasındaki derişimi %2-4

oranındaysa yanıcı, % 4,5-14,5 oranında

patlayıcı, % 15’den sonra ise boğucu bir özellik

taşıdığı bilinmektedir.

Kömür madeni ocağında, metan gazının % 4,5-

% 14,5 arasında olması durumunda küçük bir

kıvılcım grizu patlamasına neden olabilmektedir.

Grizu patlamasının önlenebilmesi için kömür

ocağının havalandırılmasının çok iyi olması

gerekmektedir. Emniyet açısından ocaklarda

sistematik olarak gaz ölçümleri yapılmalıdır.

Tedbir olarak ocakların aydınlatma için akülü

lambalar kullanılmalıdır.

Maden Alanının Doldurularak Yeniden KazanımıMaden alanlarındaki artık maddeler maden

sahasındaki galerilere ve diğer çukur bölümlere

doldurularak, bu artıkların çevreyi görünüm

kirliliği yapmasının önüne geçmek mümkündür

(Şekil- 6).

Page 367: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

365

Şekil-6. Stevensan’da doldurularak kazanılmış bir maden alanı

(Wikipedia, the free encyclopedia)

Maden alanlarının özellikle yeraltı işletmeciliği yapılarak çalıştırılmış

bulunan madenlerde daha sonra çökmeler sonucu ortaya çıkabilecek

olan tehlikelerde bertaraf edilmektedir. Bu tür yeniden kazanılan alanlara

rekreasyon sahaları adı verilmektedir.

Şekil-7 Amerika’da Alaska Altın madeni rekreasyon alanı

(Vasia Alaska, Wikipedia, the free encyclopedia)

SONUÇMermer ve taş işletmelerinin artıklarının kimyasal açıdan herhangi

bir çevresel etkisi yoktur. Bunlar Burdur ve Isparta yöresinde yığınlar

oluşturarak sadece görsel açıdan çevresel kirlenmeye neden olmaktadır.

Maden sahalarında en önemli sorun, madenin kazılması, taşınması ve

öğütülmesi sırasında ortaya çıkan tozlar, diğer bir anlatımla katı atıklardır.

Bu malzemelerden mermer artıkları günümüz teknolojisinde yapay

mermer, mıcır, derz ve sönmüş kireç üretiminde değerlendirilir.

Sülfitli mineraller ayrışarak sülfatlı bileşiklere dönüşerek, yağmur sularının

kayaçların süreksizlik düzlemleri boyunca yeraltına sızmasıyla yer altı

sularını rahatça kirletebilmekte ve canlıların yaşamlarını tehdit etmektedir.

Maden alanlarında, hazırlanan jeoteknik haritalarla, arazinin jeomorfolojik

konumu, yamaç eğimleri, asidik suların etkilediği tarım toprakları ve diğer

Page 368: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

366

ortaya çıkabilecek olan kitle hareketlerinin yerleri ayrıntılı olarak işaretlenmelidir. Asidik alanlara

kireçtaşları serilerek toprağın asitliği önemli düzeyde azaltılabilir.

Özellikle ülkemizdeki pek çok işletmelerde mermer ve taş işletmelerinde blok verimi oldukça

düşük olup, blok verimini artırarak, çevre kirlenmesinin önüne geçmek olasıdır. Diğer madencilik

çalışmalarında da maden işletmesinin ve bunlara bağlı zenginleştirme tesislerinde, benzer

önlemler alınarak çevrenin iyileştirilmesine önemli boyutta katkılar sağlanabilecektir.

Page 369: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

367367

KAYNAKLAR1. Aswathanarayana, U., 1995, Geoenvironment, A.A. Balkema, pp.233-

235, Rotterdam

2. Atabey, E., 2005, Tıbbi jeoloji, TMMO Jeoloji Mühendisleri Odası,

Yayını, 195 p., Ankara

3. Barış, Y.I., 2003,”Anne bana kerpeteni getir” Anadolu’nun bitmeyen

akciğer kanseri, Bilimsel Tıp Yay., 224 p.

4. Bilgin, A., Ismailov, T., Caran, Ş., 2006, Isparta Yöresi kaynak

sularında flüor, iyot, arsenik düzeyleriyle insan kökenli (antropojenik)

kirlenme ve sağlığa etkileri, 1. Tıbbi Jeoloji Semp. TMMOB Jeol. Müh.

Odası Yay. No. 95, pp.228-229, Ankara.

5. Bilgin, A., Özkahraman, T., 2009, Marble potential of Isparta and

some related problems, International Symposium on Engineering and

Architectural Sciences, Balkan Caucasus and Turkic Republics. I, 22-24

October, pp.231-237, Isparta, Turkey

6. Dayan, E., Özkahraman, T.,1997, Isparta’da yakıt olarak kullanılan

linyitlerin hava kirliliğine etkisi ve alınması gereken önlemler. TMMOB,

Isparta’da Hava Kirliliği ve Doğalgaz 97, pp.152-158, Isparta.

7. Dayan, E., Bilgin, A., Hancer, M.,1999, Die Karsterscheinungen an

den östlichen Hangen des Davras Dağı (Westlicher Taurus): Karren

Dolines, Uvalas, Z.Geomorph. 43/3, pp.321-340.

8. Kadir, S., 2009, I Tıbbi Jeoloji Çalıştayı, 30 Ekim-1 Kasım 2009, Ürgüp.

9. Kuşcu, M., 1995, Gölbaşı (Isparta) epitermal arsenik mineralizasyonunun

jeolojik özellikleri, Türkiye Jeoloji Bült, c.38, s. 2, pp43-52, Ankara.

10. Şentürk, A., Gündüz, L., Tosun, Y.İ., Sarıışık, A., 1996.

Mermer Teknolojisi Kitabı, S.D.Ü.Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Maden

Mühendisliği Bölümü, 242 p., Isparta.

11. Yücetürk, G., 2010, Göller Bölgesindeki Kayaçların Minerolojik ve

Petrografik Özelliklerinin Yapay Mermer Kalitesine Etkileri, S.D.Ü. Fen

Bilimleri Enst. Doktora Tezi, Isparta.

Page 370: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

368

DİYARBAKIR VE ÇEVRESİNDE NEOLİTİK DÖNEMDEN (M.Ö.10.000) GÜNÜMÜZE MADEN

Page 371: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

369

Enver AKIN1 Orhan KAVAK2

1Dicle Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Arkeoloji Bölümü

Diyarbakır2Dicle Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi

Maden Mühendisliği Bölümü

Diyarbakır

[email protected]

[email protected]

ÖZETDünya’da yerleşik hayata adımların atıldığı bu bölgede insanların önceleri

sileksit (Çakmak Taşı) ve Opsidiyen gibi doğal taşlardan faydalanarak,

bunlardan çeşitli aletler yaptıkları bilinmektedir. Yerleşik hayata geçme

ile birlikte bölge insanının bakır (malakit) , çinko, arsenik, altın, gümüş,

kurşun ve demir gibi madenleri keşfettikleri görülmektedir. Günümüzden

binlerce yıl önce keşfettikleri bazı maden (mineral-kayaç-kıymetli taşlar

v.b) ocaklarını işleterek, buradan çıkardıkları madenleri ham veya işlenmiş

olarak Yakındoğu’nun diğer bölgelerine pazarlayan bölge insanının bu yolla

büyük ekonomik kazanç, prestij ve güç elde ettiği anlaşılmaktadır.

Bu çalışmada Diyarbakır ve çevresinde neolitik dönemden günümüze kadar

önemini devam ettiren madenler üzerinde durulmuştur.

GİRİŞİnsanoğlu için mihenk taşı olarak adlandırılan bazı kavramlar vardır.

Örneğin bunlardan bir tanesi kesin olarak ne zaman kullanıldığı bilinmeyen

ateştir. Bir diğeri ise hayvanların evcilleştirilmesi aşamasıdır. Üçüncüsü

belki de en önemlisi ise insanların yerleşik hayata geçmesini, uygarlaşma

sürecini başlatan tarımı öğrenmesidir. Ancak insanların ilerlemesi ve

günümüz sürecine varmasına yani teknoloji çağına erişmesine ve bu

yolda ilerlemesini sağlayan “madeni”de kullanmış olması en az onlar

kadar önemlidir. Çünkü bilim adamları insanların geçirmiş olduğu evreleri,

insanların kullanmış olduğu alet ve edevatların ve yapım malzemelerine

göre değerlendirme yaparak isimlendirme yoluna gitmiştir. Biz bunlara

Tarihi Devirler diyoruz. İlk devir Neolitik yani yeni taş devri; ilk olarak taştan

aletlerin yapıldığı devirdir. İkincisi, Kalkolitik yani Khalkos: bakır ve Litos:

taş’ın bir arada kullanıldığı devir. Üçüncüsü ise Tunç Devri ya da Bronz

Devri olarak adlandırılan devirdir ki bu da bakıra arsenik veya kalayın

karıştırılarak sertleştirilmesinin sağlanmasıyla oluşan yeni alaşımdan

ismini almıştır.

Maden olarak bildiğimiz şey esas olarak kayaçlar içerisinde saklı olan bu

cevher ile insanların ilk görsel tanışıklığı çok daha erkene dayanabileceğini

söylemek mümkünse de son yıllardaki arkeolojik veriler, madenlerden

faydalanmanın Neolitik Çağ ile başladığını ortaya koymuştur. Özellikle ilk

denemelerin maden pasları olarak bilinen doğal akıntılar veya kayaçlardan

elde edilen çeşitli renk tonlarındaki boyalar ile çeşitli bezemelerin yapıldığını

Page 372: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

370

göstermekteyiz. Çatalhöyük’te tapınak duvarına

işlenen kadın betiminde kullanılan boyanın

metal oksit olması bunun en güzel örneklerinden

biridir (Resim 1). Neolitik çağda Proteknoloji

olarak bilinen metal oksit kullanımı ile sınırlı

kalınırken, Kalkolitik Çağ’da ise isminden de

anlaşılacağı üzere taş malzemelerin yanında

bakırdan bazı malzemelerin de kullanılmaya

başlandığı dönemdir. Daha önceleri taştan ve

pişmiş topraktan yapılan kapların kırılması veya

parçalanması durumundan sonra bir daha aynı

amaç için kullanılması mümkün olamazken,

madenlerden yapılan kapların kırılıp dökülse

bile geri dönüşümünün olduğu ve eritilme yolu

ile bir daha kullanılma şansının olması, dönem

insanı için çok önemli bir avantaj sağlamış

olmalıdır.

Resim 1 Çatalhöyük tapınak duvarında kadın betimi

Madenden yapılan kapların eritildikten sonra

hazırlanan kalıba aktarılarak şekillendirilmesi

işçilik ve emek açısından insanoğluna büyük

bir olanak sağladığı gibi, aynı hacimli kapların

değiştirilmeksizin seri olarak üretilmesi yani

fabrikasyon sisteminin oturmasını aslında

ilk endüstri devrimi olarak nitelendirmek

mümkündür. Hiçbir zaman için eşit hacim

taş-pişmiş toprak ve ahşaptan kap yapılma

şansı olmazken Kalkolitik Çağ’da madenden

kalıp yöntemi ile standart kapların üretilmesi

aynı zamanda toplumda norm olarak

adlandırabileceğimiz matematiksel kuralların

da yerleşmesine neden olmuştur. Artık mal

üretiminin bir ölçüsü olmuş, serbest ticaretteki

trampa sistemi ölçüye dayandırılmış, bir işçinin

emek karşılığı kap ölçekleri ile daha doğru ve adil

bir hale getirilmiştir. Bu basit ama çok önemli

dönüşümün matematiksel kural ve kavramların

çok daha fazla gelişmesine ve yerleşmesine ön

ayak olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki sonraki

süreçte arazi ölçümleri ve hangi araziye ne

kadar suyun ayrılması gerektiği de ilerletilen

matematiksel kurallara bağlanabilmiştir.

Doğrudan madenden faydalanmanın en güzel

örneği ise M.Ö.7250-6750. yılları arasında

Diyarbakır-Ergani yakınındaki Çayönü

yerleşmesinde ele geçen bakırdan yapılmış

örneklerdir (Özdoğan ve diğ., 1994). Doğal

bakır olarak bilinen malakit’ten yapılan bir

boncuğun yeryüzüne doğal yollarla ulaşan

bakır rezervinden alınarak soğuk dövme yolu

ile şekillendirildiği anlaşılmaktadır (Özdoğan

ve diğ., 1994). Önceleri doğadan alınan doğal

bakırın dövülme yöntemleri ile çok sınırlı

oranda metalden alet yapılabilmişken, sonraları

ısıtarak eritilme yönteminin ilerlemesi ile artık

maden ocaklarının işletilmeye başlandığına

tanık oluyoruz (Savaş 2006). Pişmiş topraktan,

taş, ahşap ve kemikten yapılmış geri dönüşümü

olmayan aletler yerine eritilerek kalıplama

yöntemi ile yapılan geri dönüşümlü madeni

Page 373: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

371

alet ve edevatların kullanılmaya başlanması en başta tarım alanında

çeşitli kolaylıklar sağladığı gibi üretimin de katlanarak artmasına da

neden olmuştur. Tüm bunların yanında sürekli gelişen ve değişik ihtiyaçlar

hisseden toplumda doğası gereği daha yumuşak olan bakır madeninin her

alanda kullanılabilmesi sıkıntı yaşattığı düşünülmüş olmalı ki insanlar buna

beli oranda arsenik katarak bakırı sertleştirmeyi yani tunç haline getirmeye

başladıklarına tanık oluyoruz. M.Ö. 4.binlerin son çeyreği ile başlatılan bu

süreç yeni bir çağ olarak Tunç veya Bronz Çağ’ı (M.Ö.3200-1200) olarak

ta adlandırılan yeni bir dönemin başlamasını da beraberinde getirmiştir.

Anadolu’da Tunç Çağ’ının erken dönemlerinde bakıra karışım olarak keskin

ve kötü bir kokusu olan zehir oranı yüksek arsenik kullanılmışken, M.Ö.

2. binin başlarından itibaren arsenik yerine kokusuz ve zehirsiz kalayın

kullanılmaya başlandığına tanık oluyoruz. O dönemde Anadolu’da arseniğin

kullanılmış olmasının nedeni olasılıkla Anadolu’daki bolluğu şeklinde

açıklanabilirken, kalayın azlığı onun Mezopotamya tüccarları tarafından

coğrafyaya pazarlandığını göstermektedir. M.Ö. 2. binin son çeyreğinde

ise yeni bir dönemin Demir Çağ’ının Anadolu’da gelişmeye başlandığına

tanık oluyoruz. Aslında Hitit kaynaklarında çok daha önceleri demirin

kullanıldığına (Yalçın 1999) tanık olunurken ( Hitit kaynaklarında amutum

şeklinde geçmektedir) bunun sınırlı kullanılmış olmasından dolayı M.Ö.

1200’ler de Anadolu’ya göç eden Deniz Kavimleri yolu ile yerleştirildiği

düşünüldüğünden bu sürece Demir Çağı adı verilmiştir.

Tarihsel süreçte Anadolu’daki en önemli bölgelerden bir tanesi Güneydoğu

Anadolu olarak görülmektedir. Dicle ve Fırat ırmakları arasında kalan

ve Mezopotamya olarak adlandırılan bu bölgede yer alan ve sulanabilen

toprakların Anadolu’daki en erken yerleşmelerin bu coğrafyada

gelişmesindeki ana etkenlerden biridir. Geniş tarım alanları ve su

kaynakları yanında zengin maden kaynaklar ile de dikkat çeken bölgenin

sürekli olarak insan topluluklarını cezb ettiği anlaşılmaktadır. Diyarbakır

ve çevresinde özellikle Ergani-Maden civarındaki bakır yataklarının

Neolitik Dönem’den itibaren aralıksız olarak günümüze kadar kullanıldığı

anlaşılmaktadır ki bazı araştırmacıların bu günkü Diyarbakır isminin de

bakır madeni ile ilişkili olabileceği tezini savunmalarına neden olmuştur.

Çayönü yerleşmesinde kullanılan ilk bakır işlemesi ile başlayan sürecin

arkeolojik veriler ve yazılı kayıtlar ışığında sürekliliğini devam ettirdiği

gözlemleniyor. Sümer yerleşme yerlerinin bu bölgede yoğunlaşması aynı

zamanda bakır madenlerini de kontrol etme çabası olarak yorumlanabilir.

Page 374: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

372

Çünkü bugünkü Irak topraklarında kalan aşağı

Mezopotamya’nın madenler konusunda zengin

olmadığı bilinmektedir. Hitit kaynaklarında I.

Hattuşili’nin bu bölgeye yaptığı seferlerden

sonra bölgeden götürülen zengin ganimetlerden

dolayı başkent Hattuşa’nın hazinesinde çeşitli

madenlerin başının ve sonunun olmadığından

söz edilmektedir (Savaş, 2006).

Diyarbakır bölgesi ile ilgili bazı yazılı kaynaklarda

M.Ö. 14. yüzyılda Tuşhan’da (Bugünkü Bismil

ilçesine bağlı Üçtepe veya Tepe beldesindeki

Ziyaret Tepe) krallık yapan Tişşatal’ın kendi

kentlerinde üretilen bakır kazanları komşu

ve dost ülke krallarına hediye ettiğinden söz

edilmektedir ( Loon, 1977).

Ayrıca bölgede üretilen bakır kazanların Doğu

Akdeniz’deki Tyr, Sidon (Sayda) ve Al Mina

limanları yolu ile Yunanistan, Adalar ve Güney

İtalya liman kentlerine ihraç edilmesinden söz

edilir (Loon, 1977). Yine madencilik konusunda

son derece ilerlemiş olan Urartu Krallığının

maden yatakları üzerinde strateji geliştirdiği

anlaşılmaktadır ki, Siirt Madenköy olarak

bilinen yerde bulunan maden ocaklarını uzun

süre kendileri tarafından işletildiği, arkeolojik

verilerce de doğrulanabilmektedir (Belli, 2000).

Burada yapılan incelemelerde çok sayıda ateş

ocakları, maden cürufları ve üfleme boruları

ele geçmiştir (Resim 2). Tarihte Anadolu’ya

özellikle Urartu üzerine düzenli seferler

yapmaları ile tanınan Asur İmparatorluğu’nun

temel hedeflerinden biri Urartu’nun ve bölgenin

zengin madeni ganimetlerini elde etmek ve

maden ocaklarını kontrol etme çabası gerçeği

bu tezi doğrular niteliktedir.

Resim 2 Van Pürneşeden üfleme boruları

SONUÇ Güneydoğu Anadolu Bölgesi, özellikle Diyarbakır

ve çevresinde, arkeolojik kazıların ve yazılı

kayıtların yetersizliğinden, maden üretimi

işlenmesi ve pazarlanması konusunda elimizde

yeterli veri bulunmasa da bölgede özellikle

Diyarbakır, Mardin ve Midyat çevresinde

köklü altın ve gümüş işlemeciliğinin varlığını

günümüzde de devam ettirmesi, bölge

insanının tarihin derinliklerinden bu yana

maden işletmeciliği konusunda uzman olduğunu

göstermektedir.

Page 375: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

373

KAYNAKLAR1. Belli, O., 2000. ‘Eskiçağ Dünyası’nın En Büyük Madenci Krallığı:

Urartular’, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi

2. Loon, M. N. v., 1977. The Place of Urartu in the First Millenium B.C.

Trade

3. Savaş, S.Ö., 2006. Çivi Yazılı Belgeler Işığında Anadolu’da ( İ.Ö. 2. Bin

Yilında) Madencilik ve Maden Kullanımı

4. Özdoğan, M., Özdoğan, A., Bar-Yosef, D., Van Zeist, W., 1994.

Çayönü Kazısı ve Güneydoğu Anadolu Karma Projesi 30 Yıllık Genel

Değerlendirme, KST 15/1,

5. Yalçın, Ü., 1999. Early iron metallurgy in Anatolıa, AnSt 49 (Anatolian

Iron Ages 4)

Page 376: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

374

YAKINDOĞU VE DİYARBAKIR ÇEVRESİNDE MEYDANA GELEN TARİHİ DEPREMLER VE SOSYO-KÜLTÜREL ETKİLERİ

Page 377: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

375

Enver Akın1 Orhan KAVAK2

1Dicle Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Arkeoloji Bölümü

Diyarbakır2Dicle Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi

Maden Mühendisliği Bölümü

Diyarbakır

[email protected]

[email protected]

375

ÖZET Dünyadaki en erken kültürlerin Yakındoğu’da geliştiği bilinmektedir. Bu

coğrafya da Deprem Bölgesi üzerinde yer almaktadır. Anadolu, Eğe Adaları,

Yunanistan ve İran coğrafyalarında gelişen kültürlerin bu depremlerden

büyük zarar gördükleri ve hatta bazılarının bu yıkımlar nedeniyle ortadan

kalktığını görmekteyiz. Bu coğrafyadaki depremlerin yarattığı olumsuz

etkileri antik kaynaklar ve arkeolojik kazılardan da öğrenebilmekteyiz.

Bu çalışmada özellikle Anadolu Topraklarında yer alan Kuzey Anadolu Fayı,

Doğu Anadolu Fayı, Ege Horst-Grabenleri gibi aktif tektonizma sonucu

oluşan Yakındoğu ve çevresinde oluşan tarihi depremler irdelenmeye

çalışılacaktır.

GİRİŞ Depremler, yeraltında biriken potansiyel enerjinin, aniden boşalması olarak

tanımlanan jeolojik bir olaydır. Yeryüzü tabakalarının birbiri üzerine belirli

noktalarda kuvvet uygulaması sonucunda biriken bu potansiyel enerji,

fiziki kurallara uygun olarak paralel şekilde yayılır. Bu durum sonucunda

meydana gelen sarsıntılar, ses-ışık-ısı-gürültü şeklindeki enerjiler olarak

yaşanır ve bu kırılma noktalarında yeryüzü çatlakları oluşur. Yeryüzündeki

arazı parçalarının birbirini sıkıştırması ile oluşan basınç sonucundaki

kırılmalar, yanardağlardaki volkanik patlamalar ve tsunamiler yeryüzündeki

insan için hep felaket ve yıkım olarak görülmüştür. Dünyanın oluşumu ile

birlikte var olduğu bilinen bu jeolojik olayların en eski insanlar tarafından

nasıl algılandığı bilinmemektedir. Ancak Neolitik çağla birlikte yerleşik

hayata geçen insanların bu tip doğa olaylarını betimlemeye başlaması ile

birlikte kendisinin de onu açıklaması ile ilgili bir ön görüsünün olabileceğini

düşünmek mümkündür. Çatalhöyük’te tapınak duvarına işlenen ve üzerinde

bazı noktaların işaret edildiği görülen harita şeklindeki duvar resminin

hemen yakınındaki eski bir volkanik dağ olan Hasan Dağı ile ilişkili olabileceği

(Karagöz, 2005) düşünülmektedir (Resim 1). Bu resmin, tapınak duvarında

işlenmesi yanardağ patlamaları ve benzer diğer felaketlerin nedenlerini

din ve inanç ile açıklanması şeklinde yorumlanabilmektedir. Gerçektende

yazının kullanılmaya başlanması ile birlikte Anadolu, Mezopotamya ve diğer

Yakındoğu bölgelerinde ele geçen birçok yazılı belgede, deprem felaketleri,

tanrılara karşı yapılan saygısızlıklarla ilişkilendirilerek tanrıların insanlara

karşı bir gazabı olarak nitelendirildiklerini görmekteyiz.

Page 378: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

376

Resim 1 Çatalhöyük Hasandağı Haritası

Günümüzde deprem olarak nitelendirilen

jeolojik olayların oluşumunu, deprem

dalgalarının yayılma biçimlerini, ölçüm

aletlerini inceleyen ve değerlendiren bilimsel

incelemelere sismoloji denilmektedir. Dilimize

girmiş olan bu kelimenin kökeni Grekçe’dir ve

seio (sallamak, sarsmak) ile seismos (sarsıntı,

şok) kelimelerinden türetilmiştir. Bu kelimenin

de deniz tanrısı Poseidon ile ilişkili olması,

Greklerin’de depremleri dinsel yolla açıklamaya

çalıştığının bir göstergesi olmalıdır (Grimall,

1997). Enosigaios kelimesi Poseidon için

denizleri titreten anlamına gelmektedir.

Böyle denmesinin nedeni olasılıkla adalar,

yarımadalar ve deniz çevresinde yaşayan

Greklerin çevrelerinde yaşanan depremlerde

sarsıntılardan sonra deniz sularının yükselmesi

sonucu oluşan tsunami ile ilişkili olmalıdır.

Sismoloji kelimesinin depremle ilişkili olarak

kullanılması M.Ö. 6. yüzyılda bilimin temellerinin

atıldığı İonya Bölgesinde başlamaktadır.

Daha sonra 19. yüzyıl fiziki coğrafyacıları ve

araştırmacıları da bilimsel yer hareketleri ile ilgili

çalışmalarında aynı sözcüğü kullanmışlardır.

Büyük ve küçük çok sayıdaki adalardan oluşan

Ege Adaları aktif bir fay hattı üzerinde yer

almaktadırlar. Çok eski tarihlerden bu yana bu

adalar üzerinde meydana gelen depremlerde

çok önemli tahribatların yaşandığı bilinmektedir.

M.Ö. 3. binin başları ile birlikte Saray Çağı olarak

adlandırılan yüksek bir uygarlık ile karşımıza

çıkan Girit’in Minos Uygarlığı, başta Mısır ve

Suriye limanları ile yaptığı ticaret sayesinde

dönemin en önemli uygarlıklarından biri haline

gelmişti (Resim 2). Ancak büyük bir talihsizlik

olmalı ki M.Ö. 16. yüzyılda meydana şiddetli bir

deprem ile merkezi otoritesini önemli ölçüde

kaybettiği, daha sonra da Thera’da meydana

gelen volkan patlaması ile gücünün tamamını

kaybederek köklü Minos Uygarlığının tarihten

silindiğine tanık oluyoruz. Meydana gelen bu

ağır tahribat sonrasında savunmasız hale gelen

Girit’e daha önceleri göçmen tüccar olarak

buraya yerleşen Akha’lar (Myken) tarafından

iskân edilmeye başladığına tanık oluyoruz.

Görüldüğü gibi depremler sadece tahribat

ile ölçülemez, aynı zamanda beraberlerinde

sosyo kültürel ve ekonomik bir dönüşümü

de getirebilmektedir. Adalar ve yarımadalar

üzerinde kurulu Grek kültüründe de depremlere

dinsel anlamda çözüm getirilmeye çalışıldığı

anlaşılmaktadır. Çünkü seiso ve seismos

kelimelerinin de Enosgaios’tan yani tanrı

Poseidon için denizleri titreten anlamındaki

kelimelerden türetilmiş olmalıdır.

Poseidon aslında deniz tanrısı iken depremle

ilgili boyutu nedeni ile karalarda da deprem

felaketlerinin yaşanması, onu denizden uzak

kalan kara yerleşme yerlerinde de önemli

kılmıştır. Bu öneminden dolayı olmalıdır ki hem

deniz kenarındaki yerleşme yerlerinde hem de

iç bölgelerdeki yerleşme yerlerinde yaşanan

şiddetli depremler tanrıya karşı bir duyarsızlık

ve saygısızlık şeklinde yorumlanmıştır.

Depremlerden sonra tanrı için yeni tapınaklar

Page 379: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

377

yapılmış, kurbanlar kesilmiş ve hatta depremlerden korusun diye bir çok

kentte üzerinde Poseidon’un yer aldığı sikkelerde (para) basılmıştır (Güney,

2007).

Resim 2 Girit Knossos sarayı içerisinden bir görüntü

Arkeolojik veriler ve yazılı kayıtlar tarihin derinliklerinden itibaren bazı

şiddetli depremlerin yaşanmış olduğunu göstermektedir. Bunlardan en

önemlisi daha sonraki Yakındoğu mitoslarını temelden etkileyecek olan

“Tufan Efsanesi”dir. İnsanların çoğalması, uygarlaşması, sanatı ve mimariyi

geliştirmesi, madeni kullanması sonucu, kısacası uygarlaşması tanrılar

tarafından kalabalık ve rahatsız edici saygısızlık şeklinde algılandığından,

onların neslini yok etme yoluna gittikleri düşünülmektedir. Tanrılar

birliğinden çıkan karar suların yükseltilerek insanların yok edilmesi

şeklinde olmuştur. Ancak insanlara çok yakın duran Eridu kentinin baş

tanrısı, Mezopotamya kültürlerinin su ve akıl tanrısı Ea, diğer adı ile Enki,

bu karara karşı çıktıysa da başaramamış.

Bunun üzerine insan soyunu kurtarma adına sevdiği sofusu Utnapiştim’e

ulaşarak bir gemi yapmasını ailesi ile birlikte, ihtiyacı olan gerekli araç-

gereç ve yiyeceklerin yanı sıra her hayvan türünden de birer çifti yanına

almasını gizlice söylemiştir. Bunlardan çıkan sonuca göre, Mezopotamya’da

da deprem ve benzeri gibi doğal olayların gerekçesi din ve tanrılarla

açıklanmaya çalışılmıştır. Gerçektende, son arkeolojik verilere göre M.Ö. 4.

bin öncesinde Mezopotamya’nın Basra Körfezi kıyılarında olasılıkla büyük

bir depremin sonucu suların yükselmesi ile bir tsunami’nin oluşmasından

dolayı birçok kentin sular altında kaldığı anlaşılmaktadır. Uruk’ta yapılan

kazılarda yerleşmesinin altında kalınlığı 2-3m. yi bulan kalın bir kum

tabakasına rastlanılmıştır. Bu kum tabakasının kaldırılmasından sonra

altında daha erken bir yerleşmenin ortaya çıkmış olması böyle bir felaketin

yaşanmasını doğrulaya bildiği gibi Tufan Efsanesi’nin de bu olayla ilişkili

olabileceğini düşündürmektedir.

Page 380: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

378

Son derece aktif fay hatlarının bulunduğu

Anadolu’da dünyada günümüze kadar yaşanmış

olan depremler açısından Çin’den sonra

ikinci sırada yer almaktadır. Neolitik Çağ’da

Çatalhöyük’te tapınak duvarına işlenen ve

yakınındaki bir volkanik dağ olan Hasan Dağı

ile ilişkilendirilen betimleme Anadolu’da ki

en eski betimdir. Kalkolitik Çağ’da benzer

betimlemelerin ele geçmemiş olması

Anadolu’da bu dönemde depremin yaşanmadığı

anlamına gelmemelidir. Çünkü kazıları yapılan

birçok Kalkolitik yerleşme yerlerinde ortaya

çıkan bazı kırılma izleri ve yangın katman izleri

mevcuttur. Düşündürücü olan bu belirgin izlerin

bulunduğu alanlarda herhangi bir savaş aletinin

ele geçmemiş olması ve iskanların kültür

düzeyinin en yüksek seviyede iken kesilmesi

nedensel olarak deprem gibi doğal felaketlerle

ilişkili olabileceği yanlış olmayacaktır. M.Ö. 3. bin

sonlarında Anadolu’ya gelerek Hatti topraklarına

yerleşen Hititlerin, Orta Anadolu’da yaşanan bir

depremden sonra zayıflayan Hatti otoritesinin

ardından bölgeye egemen olmaya başladıklarını

düşünmek olasıdır. Doğu Anadolu’da aktif fay

hatları üzerinde kurulan Urartu devleti’nin

mimari bilinci hareketli coğrafyasına göre

şekillendirdiği anlaşılmaktadır. Kale ve sur

duvarlarında kyklopik denen devasa taşların

kullanılması, depremlere karşı bir önlem

gibi görülmektedir. Ancak yinede sürekli

yaşanan depremlerden fazlası ile etkilenmiş

olmalı ki M.Ö. 7. yüzyılda merkezi otoritesinin

zayıflaması sonucu dışarıdan gelen saldırılara

karşı direnç gösteremeyip ortadan kalktığı

anlaşılmaktadır. Anadolu’da depremlerin

şiddetinin en bariz şekilde anlaşılabilen dönemi

M.Ö. 1. bin ve sonrasıdır. Yazılı kayıtların

bolluğu ve arkeolojik veriler, meydana gelmiş

olan bazı depremler hakkında ayrıntılı bilgi

sahibi olmamızı sağlamaktadır. M.Ö. 4.yüzyıl ve

sonrasında Anadolu coğrafyasında kayıtlı olarak

bilinen yüzden fazla deprem yaşanmıştır. Bu

kayıt altındaki depremlerin çoğu o dönemin en

önemli metropol diyebileceğimiz Bergama, Efes,

Milet, Kyzikos Antakya ve Konstantinopolis ve

çevrelerinde yaşanırken, kayıt altına alındıkları

için bilinmektedir. Örneğin depremlerin

oluştuğu kentlerdeki yıkılan devlet binaları,

surlar ve halka yapılan yardımlar ve vergi

muafiyetleri ile ilgili günümüze ulaşan çok

sayıda yazılı belge mevcuttur. Fakat daha küçük

yerleşme yerlerinde kayıt altına alınmayan

yaşanmış olan yüzlerce ciddi depremlerinde de

Anadolu’da yaşanmış olabileceğini söylemek

yanlış olmayacaktır.

Önemli bir bölümü hareketli fay hatları üzerinde

olan Anadolu’da Bizans Dönemi’nde de özellikle

İstanbul ve Marmara Bölgesinde çok önemli

depremlerin yaşandığı bilinmektedir. Aynı

durum Selçuklu ve Osmanlı Dönemleri için de

geçerlidir. Doğu Anadolu’da ilk çağda olduğu

gibi orta çağda da kayıtlı verilerin azlığı nedeni

ile en az diğer bölgeler kadar ciddi depremlerin

yaşandığını tahmin etmemizle birlikte tarihleri

ve tahribat boyutları açısından çok fazla

bilgiye sahip değiliz. Son yıllarda Diyarbakır

ve çevresinde gerçekleştirilen arkeolojik

kazılardan biri olan Salat Tepe çalışmalarından

Tunç Çağı’nda ciddi bir depremlerin yaşandığı

anlaşılmaktadır. Bu depremlerin izlerini

Üçtepe, Gricano, Kavuşan Höyük, Ziyaret Tepe,

Kenan Tepe ve Hırbe Merdan (Esentürk ve diğ.,

2007) gibi yerleşim yerlerinde ortaya çıkarılan

kesitlerden takip edebilmekteyiz (Resim 3).

Page 381: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

379

Resim 3 Salattepe kazından depremden etkilenen mimari yapı

Deprem Fay hatları içerisinde yer alan Diyarbakır merkezinde de ciddi

tahribatları gösteren kayıtlar mevcuttur ( Resim 4 ) bu kayıtlara göre M.S.

1114-1115 yılında Diyarbakırda meydana gelen deprem sonucu ile kentteki

Ulu Cami’nin tahrip olduğu ve bir yangının yaşandığını öğrenmekteyiz (

Mateos, 1962).

Resim 4 Diyarbakır ilinin Deprem riski haritası

Anadolu’nun bu talihsiz deprem kaderi ile ilgili en acı örnek tıpkı 24 Ağustos

1999’da Marmara depreminde görüldüğü gibi aynı coğrafyada hatta aynı

bölgede Roma Dönemi’nde yaşanan bir depremde küçücük çocuğunu

kaybeden bir babanın oğluna yaptırdığı mezar stelinden okunabilmektedir (Karagöz, 2005).

SONUÇTarihteki depremler incelendiğinde eski insanların sosyo-kültürel, ekonomik

ve dinsel yapılanmalarının izlerinin görülebileceği anlaşılmaktadır.

Günümüzde bile incelendiğinde bu izlerin yaşamlarında sürdürüldüğünü

anlamak mümkündür. Gelecekte meydana gelebilecek depremleri tahmin

etmenin en önemli yollarından bir tanesi de geçmişte ne olduğunu iyi

bilmektir. Eski çalışmalarda, bir bölgede meydana gelen depremlerin

tahmininde, sadece aletsel olarak kayıt edilebilen son yüzyıl depremleri

kullanılırken artık günümüzde tarihsel dönem kayıtlarının da önemli olduğu

anlaşılmıştır. Arkeolojik kanıt bir deprem için kesin bilgi vermemekle

Page 382: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

380

birlikte arkeojeoloji, arkeosismoloji, arkeojeofizik vb. gibi disiplinler arası çalışmalar ile kısmen de

olsa kesinlik kazanmaktadır. Bizim yapmış olduğumuz çalışma bu anlamda önem kazanmaktadır.

KAYNAKLAR1. Esentürk, Y., Ökse, A.T., Görmüş, A., 2007. İnternational Earthouake Symposıum, s. 758-762,

Kocaeli

2. Grimal, P., 1997. Mitoloji Sözlüğü, Yunan ve Roma

3. Güney, H., 2007. Antik Çağda Deprem ve Tanrı Poseıdon, İnternational Earthouake Symposıum,

s. 767-768, Kocaeli

4. Karagöz, Ş., 2005. Eskiçağ’da Depremler

5. Urfalı Mateos, 1962. Vakayiname, Çev: H. D. Andreasyon

Page 383: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 384: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

ENERJİ KAYNAKLARI

Page 385: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden
Page 386: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

384

BİYOGAZ VE BİYODİZELİN TANIMI VE ÖZELLİKLERİ

Page 387: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

385

Murat TOMARDiyarbakır

[email protected]

ÖZETİçinde yaşadığımız dönem klasik bir deyimle, konvansiyonel olarak bilinen

kullanımdaki enerji kaynaklarının riskinin arttığı bir sürecin başlangıcıdır.

Bu risk birçok faktörü içerir. Birincisi, klasik enerji kaynaklarının birçoğu

hesaplanan yaklaşık bir süre sonunda tükenecektir. İkincisi, bu tür kaynaklar

çevre için büyük ve geri dönüşümü olmayan tehlikeler yaymaktadır.

Üçüncüsü, klasik enerji kaynaklarının artan ihtiyacı ve gelişen teknolojiyi

beslemekte yetersiz kalmasıdır. Dördüncüsü ve en önemlisi, gelişmiş ülkeler

enerji çeşitliliğini artırmakta, yaymakta ve belli enerji kaynağı türlerine

büyük oranlarda bağımlı olmamaya çalışmaktadır, yani “Yumurtalarının

hepsini aynı sepete koyma” felsefesine uygun düşünülmektedir. Türkiye

gibi geçmişte petrol, günümüzde petrol+doğalgaz ve gelecekte doğalgaz

bağımlısı olacak bir ülkenin bugünü ve geleceği açısından bu felsefenin

önemi daha da artmaktadır. Çağımızda yeni veya yenilenebilir enerji

kaynaklarının çeşitliliği artmakta, bir kısmı ekonomik alternatiflik açısından

değer kazanmakta, bir kısmı üzerinde ekonomik analizler yapılmakta

ve her gün başka enerji kaynakları ortaya çıkmaktadır. Bu kaynakların

neredeyse tamamının ortak yönü çevreye kısa ve uzun vadede olumsuz

etki oluşturmamasıdır. Biyogaz ve biodizel yakıtlar bu kapsamda en yeniler

arasındadır.

Enerji rezervlerinin tükenmeye yüz tuttuğu ve en pahalı üretim girdilerinden

birinin enerji olduğu bu günün şartlarında, yeni ve yenilenebilir enerji

kaynaklarının araştırılması söz konusu olmuştur. Bu enerji kaynakları,

enerji sıkıntısının aşılmasında bilinen enerji kaynaklarına alternatif

olarak görülmektedir. Bu alternatif enerji kaynaklarından biri də biyogaz

enerjisidir. Bu enerji kaynağı, organik atıkların kıymetlendirilmesinde

oldukça büyük bir öneme sahiptir. Hayvansal ve bitkisel atıklar,

çoğunlukla ya doğrudan yakılmakta, yada tarım topraklarına gübre olarak

verilmektedir. Ancak, atıkların yakılarak ısı üretiminde kullanılması daha

yaygın olarak görülmektedir. Bu şekilde istenen özellikte ısı üretilemediği

gibi, ısı üretiminden sonra atıkların gübre gibi kullanılması da mümkün

olmamaktadır. Biyogaz teknolojisi ise organik menşeli atıklardan hem enerji

eldesine hem de atıkların toprağa kazandırılmasına imkan vermektedir.

Hayvan gübresinin yakılmasının önlenerek tarım topraklarına kazandırılması,

kırsal kesime bu enerjinin yerine ikame edeceği bir enerjinin verilmesi ile

mümkündür. Bu ikame enerji, yine hayvan gübresinden elde edilebilecek

Page 388: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

386

olan biyogazdır.Biyogaz, çok yönlü bir enerji

kaynağı olarak doğrudan ısıtma ve aydınlatma

amacıyla kullanıldığı gibi, biyogazın elektrik

enerjisine ve mekanik enerjiye çevrilmesi de

mümkün olmaktadır.

BİYOGAZBiyogaz, hayvansal ve bitkisel atıkların oksijensiz

ortamda ayrışması sonucu ortaya çıkan bir gaz

karışımıdır. Bileşiminde % 60-70 metan (CH4),

% 30-40 karbondioksit (CO2), % 0-2 hidrojen

sülfür (H2S) ile çok az miktarda azot (N2) ve

hidrojen (H2) bulunmaktadır.

Biyogaz Üretiminde Kullanılabilecek Bazı AtıklarHayvansal Atıklar : Sığır, at, koyun, tavuk gibi

hayvanların gübreleri, insan dışkısı, mezbaha

atıkları ve hayvansal ürünlerin işlenmesi

sırasında ortaya çıkan atıklar

Bitkisel Atıklar : İnce kıyılmış sap, saman, mısır

artıkları, şeker pancarı yaprakları gibi bitkilerin

işlenmeyen kısımları ile bitkisel ürünlerin

işlenmesi sırasında ortaya çıkan atıklar.

Biyogaz üretiminde hayvansal ve bitkisel atıklar

tek başına kullanılabileceği gibi belli esaslar

doğrultusunda karıştırılarak da kullanılabilir.

Biyogaz temiz ve mavi bir alevle yanar.

Biyogaz, kullanılmadığı zaman çürük yumurta

kokusundadır ancak yanarken bu koku kaybolur.

Bu özellik, biyogazı ileten borularda kaçak olup

olmadığını anlamada kolaylık sağlar.

Biyogaz çok düşük sıcaklıklarda (-164 °C)

sıvılaştırılabilmektedir.Bu işlem çok pahalıdır bu

nedenle gaz tüplerine depolanması ekonomik

değildir. Genellikle gaz halinde kullanılmaktadır.

Ülkemizde hayvansal ve bitkisel atıklar,

çoğunlukla ya doğrudan doğruya yakılmakta

veya tarım topraklarına gübre olarak

verilmektedir. Ancak atıkların yakılarak ısı

üretiminde kullanılması daha yaygın olarak

görülmektedir. Bu şekilde istenilen özellikte

ısı üretilemediği gibi, ısı üretiminden sonra

atıkların gübre olarak kullanılması da mümkün

olmamaktadır. Biyogaz teknolojisi ise organik

kökenli atıklardan hem enerji eldesine hem

de atıkların toprağa kazandırılmasına imkan

vermektedir.

1 m3 biyogazın etkili ısısı;

0.62 l gazyağının

1.46 kg odun kömürünün

3.47 kg odunun

0.43 kg bütan gazının

12.30 kg tezeğin

4.70 Kwh elektriğin

1.18 m3 havagazı’nın

sağladığı etkili ısıya eşdeğerdir.

1 m3

biyogaz

= 0.66 l motorin

= 0.75 l benzin

= 0.25 m3 propan

= 0.2 m3 bütan

= 0.85 kg kömür

· Biyogaz temiz ve ısı değeri yüksek bir enerji kaynağıdır.

· Biyogaz üretiminden sonra atıklar yok olmamakta üstelik

çok daha değerli bir gübre haline dönüşmektedir.

· Biyogaz üretimi sonucu hayvan gübresinde bulunabilecek

yabancı ot tohumları çimlenme özelliğini kaybetmektedir.

· Biyogaz özellikle kırsal kesimde çevre sağlığını olumlu

etkilemektedir. Çünkü; biyogaz üretimi sonucunda hayvan

gübresinin kokusu hissedilmeyecek ölçüde yok olmaktadır.

Ayrıca gübrelerden kaynaklanan insan sağlığını tehdit eden

hastalık etmenleri büyük oranda etkinliğini kaybetmektedir.

Page 389: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

387

Biyogazın Kullanım AlanlarıBiyogaz, çok yönlü bir enerji kaynağı olarak doğrudan ısıtma ve aydınlatma

amacıyla kullanıldığı gibi, elektrik enerjisine ve mekanik enerjiye çevrilmesi

de mümkün olmaktadır.

Biyogazın Isıtmada KullanımıBiyogazın yanma özelliği bileşiminde bulunan metan (CH4) gazından ileri

gelmektedir. Biyogaz, hava ile yaklaşık 1/7 oranında karıştığı zaman

tam yanma gerçekleşmektedir. Isıtma amacıyla gaz yakıtlarla çalışan

fırın ve ocaklardan yararlanılabileceği gibi termosifon ve şofbenlerde

biyogazla çalıştırılarak kullanılabilir. Biyogaz sıvılaştırılmış petrol gazı ile

çalışan sobaların meme çaplarında basınç ayarlaması yapılarak kolaylıkla

kullanılabilmektedir. Biyogaz sobalarda kullanıldığında bünyesinde bulunan

hidrojen sülfür (H2S) gazının yanmadan ortama yayılmasını önlemek üzere

bir baca sistemi gerekli olmaktadır. Bu nedenle daha sağlıklı bir ısınma için

kalorifer sistemleri tercih edilmektedir.

Biyogazın Aydınlatmada KullanımıBiyogaz hem doğrudan yanma ile hem de elektrik enerjisine çevrilerek

de aydınlatmada kullanılabilmektedir. Biyogazın doğrudan aydınlatmada

kullanımında sıvılaştırılmış petrol gazları ile çalışan lambalardan

yararlanılmaktadır. Bu sistemde aydınlatma alevini artırmak üzere amyant

gömlek ve cam fanus kullanılmaktadır. Cam fanus ışığı sabitleştirdiği gibi

çıkan ısıyı geri vererek alevin daha fazla olmasını sağlamaktadır.

Biyogazın Motorlarda KullanımıBiyogaz benzinle çalışan motorlarda hiçbir katkı maddesine gerek kalmadan

doğrudan kullanılabildiği gibi saflaştırılarakta kullanılabilmektedir.Dizel

motorlarda kullanılması durumunda belirli oranda (% 18-20) motorin ile

karıştırılması gerekmektedir.

Biyogaz Üretimi Iki Ayrı Yöntemle Gerçekleşmektedir

Kesik Besleme YöntemiTesis hayvansal ve/veya bitkisel atıklarla doldurulmakta ve alıkoyma-

bekleme süresi kadar beklenmektedir.Bu süre sonunda tesis tamamen

boşaltılmakta ve işlem sürekli tekrarlanarak gaz üretimi sağlanmaktadır.

Page 390: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

388

Sürekli Besleme YöntemiTesis hayvansal ve/veya bitkisel atıklarla

doldurulmakta ve alıkoyma süresi kadar

beklenmektedir.Daha sonra biyogaz üretim

tankının (fermantör) sıcaklığına bağlı olarak

günlük beslemelere geçilmekte ve sürekli gaz

üretimi sağlanmaktadır.

Birçok ülkede biyogaz tesisleri planlanan

amaca göre farklı teknolojiler kullanılarak inşa

edilmektedir.

Biyogaz tesisleri, aile tipi (6-12 m3 kapasiteli)

çiftlik tipi (50-100-150 m3 kapasiteli), köy tipi

(100-200 m3 kapasiteli) tesisler olarak ele

alınabileceği gibi başta Almanya olmak üzere

Amerika, Danimarka, İsviçre gibi pek çok ülkede

1000-10.000 m3 kapasiteli biyogaz tesisleri

işletilmektedir.

Aile tipi 6-12 m3 kapasiteli sabit kubbeli

biyogaz tesisleri Çin’de çok yaygın bir biçimde

kullanılmakta ve bu tip tesislerde oluşan biyogaz

tesis içinde (kubbe bölümünde) toplanmakta

ayrı bir gaz depolama tankı kullanılmamaktadır.

Ancak bu durum biyogazın kullanımı sırasında

gaz basıncının düşmesine neden olmakta

dolayısıyla gaz basıncı sabit kalmamaktadır.

Yeterli gaz basıncını sağlamak üzere Çin tipi

tesisler genellikle kullanım yerlerine yakın

kurulmaktadır. Büyük kapasiteli tesislerde ise

oluşan biyogaz, tesisten ayrı veya tesis içinde

sabit olmayan bir yerde toplanmakta (gaz

depolama tankı) ve gaz basıncının sabit kalması

sağlanabilmektedir. Bu tip biyogaz tesislerine

en çok Hindistan’da rastlanmaktadır.

Aile tipi biyogaz tesisleri dışındaki diğer

tesislerin çoğunda biyogazın oluştuğu ortamın

(fermantör) ısıtılması optimum biyogaz üretimi

için gerekli olmaktadır.

Biyogaz üretiminde ortam sıcaklığı çok

önemlidir. Genel bir kural olarak bu sıcaklığın

30-35 °C olması istenir. Isıtmalı olmayan

tesislerde özellikle kış aylarında sıcaklığın bu

derecelere ulaşması mümkün değildir. Sıcaklığın

10 °C’nin altına düşmesi biyogaz üretimini

durdurabilmektedir.

Biyogaz tesislerinde ısı kontrolünün sağlanması

amacıyla güneş enerjisinden yararlanılabileceği

gibi en pratik ve en yaygın kullanılan

sistem,tesis içine yerleştirilen serpantinlerden

yararlanmaktadır ( sıcak su boruları).Bu

sistemde su, tesis tarafından sağlanan biyogazla

ısıtılarak sirkülasyon pompası ile tesis içine

yerleştirilen serpantinler içinde dolaştırılarak

ısıtma sağlanmaktadır.

Biyogaz Tesislerinin KapasitelendirilmesiBiyogaz tesisleri projelendirilirken öncelikle

kapasitenin tesbiti gerekmektedir. Bunun için

tesiste, sadece hayvan gübresi kullanılacaksa;

günlük ortaya çıkan gübre miktarı, hayvanların

beslenme şekilleri ve gübrelerin katı madde

miktarları bilinmelidir.

Günlük ortaya çıkan gübre miktarıHayvanların gübre verimleri cinslerine göre

değişik miktarlarda olabilmektedir. Gübre

miktarının hesabında; büyükbaş hayvanlar

için 10-20 kg/gün (yaş) gübre verimi kabul

edilebileceği gibi canlı ağırlığın % 5-6’sı da

günlük gübre miktarına esas alınabilir. Aynı

Page 391: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

389

şekilde koyun ve keçi için 2 kg (yaş)/gün veya canlı ağırlığın % 4-5’i günlük

gübre üretimi olarak kabul edilebilmektedir. Tavuk için günlük gübre

üretimi ise 0.08-0.1 kg (yaş)/gün veya canlı ağırlığın % 3-4’üdür.

Hayvanların Beslenme ŞekilleriHayvanların mera da veya ahırda beslenmeleri günlük gübre üretimini

etkiler.

Gübrelerin Katı Madde OranlarıOptimum biyogaz oluşumu için tesis içi gübre-su karışımının katı madde

oranının % 7-9 olması gerekmektedir. Katı madde oranları; sığır gübresinin

% 15-20, tavuk gübresinin % 30, koyun gübresinin ise % 40 civarındadır.

Bilinmesi gereken diğer bir konu ise hayvan gübrelerinin değişik sıcaklıklarda

optimum alıkoyma-bekleme süreleri ve biyogaz üretim miktarlarıdır.

20 büyükbaş hayvanı olan bir çiftçi ailesi için gerekli olan biyogaz tesisinin

kapasite hesabı aşağıda verilmiştir.

Kabuller:

Fermantör sıcaklığı : 30°C

Üretilen gübre miktarı : 10 kg (yaş)/gün/hayvan

Gübrenin katı madde oranı : % 20

Alıkoyma-bekleme süresi : 30 gün

Gübrenin yoğunluğu : 975 kg/m3

Günlük gübre üretimi : 20x10 = 200 kg (ağırlık olarak)

200/975 = 0.205 m3 (hacim olarak)

Tesise günlük beslemede verilecek

su miktarı :

200 kg (% 10 katı maddenin sağlanması için

gerekli su miktarı)

Tesisin hacmi : 200 x 2 x 30 /1000 = 12 m3

12 m3 kapasiteli bir biyogaz tesisinden yukarıda belirtilen koşullarda

günlük elde edilebilecek biyogaz miktarı 6-7 m3 civarındadır.

Bu hesabı tavuk gübresi için yaptığımız takdirde, yine tesisi 30 °C’de

çalıştırdığımızı kabul edersek, 12 m3 kapasiteli bir tesis için gerekli olan

tavuk sayısı yaklaşık 2000’dir ve bu tesisten günde 14-15 m3 biyogaz elde

Page 392: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

390

edilebilir.

Aşağıda tavuk ve büyükbaş hayvan işletmelerinin

hayvan sayılarına bağlı olarak kurabilecekleri

biyogaz tesislerinin; büyüklüğü, günlük biyogaz

üretimleri ve bu gazın etkili eşdeğer ısı karşılığı

LPG miktarları verilmiştir.

İşletmelerin

Hayvan

Sayısı

Uygun Tesis

Büyüklüğü

(m3)

Günlük

Beslemeler İçin

Gereken Gübre

(kg(yaş)/gün)

Üretilebilecek

Biyogaz

Miktarı

(m3/gün)

Eşdeğer

LPG

Miktarı

(kg)

2.500

adet tavuk15 200 17 7

5.000

adet tavuk30 400 34 14

10.000

adet tavuk60 800 68 28

20.000

adet tavuk120 1600 136 56

50.000

adet tavuk300 4000 340 140

5 adet

büyükbaş5 m3 75 2,5 1

10 adet

büyükbaş10 150 5 2

50 adet

büyükbaş50 750 25 10

100 adet

büyükbaş100 1500 50 20

Kabuller: Fermantör sıcaklığı: 30 °C, gübrelerin

katı madde oranı: büyükbaş hayvan için 15

kg (yaş)/gün, tavuk için 0.08 kg (yaş)/gün,

alıkoyma-bekleme süresi: büyükbaş hayvan için

30 gün, tavuk için 24 gün.

Biyogaz tesislerinin tasarımında ele alınması

gereken diğer konular ise;

• Tesisin kurulacağı yerin seçimi

• Tesis inşaatı, tesisin yalıtımı

• Tesisin ısıtılması, tesisin işletme koşulları

• Biyogazın depolanması ve dağıtımı

• Biyogazın taşınması,

• Biyogaz kullanım araçlarının belirlenmesi,

• Tesisten çıkan biyogübrenin depolanması,

tarlaya taşınması ve dağıtımı gibi esaslarının

önceden ortaya konmasıdır.

Biyogaz tesislerinde çıkan gübre (fermente

gübre) sıvı formdadır. Fermente gübre tarlaya

sıvı formda uygulanabilir.Granül haline

getirilebilir, beton veya toprak havuzlarda doğal

kurumaya bırakılabilir.

Ülkemizde biyogaz üretimi ile ilgili araştırma

çalışmaları en yoğun biçimde 1980-86 yılları

arasında Merkez TOPRAKSU Araştırma

Enstitüsünde (Köy Hizmetleri Ankara Araştırma

Enstitüsü) yürütülmüş ve biyogaz üretimi ile

ilgili birçok temel bulgular elde edilmiştir. Aynı

zamanda, yapılan araştırma, uygulama, eğitim

ve yayım çalışmaları başarılı sonuçlar vermiş,

kamuoyunun ilgisi çekilmiş ve önemli düzeyde

bilgi birikimi sağlanmıştır. Söz konusu Enstitü’de

kurulan biyogaz laboratuvarında yürütülen

araştırmalar ve elde edilen sonuçlar aşağıda

özetlenmiştir.

-YIL 1982-1- “Sığır-Koyun-Tavuk Gübreleri ve Bunların Karışımlarından Elde Edilebilecek Biyogaz Verimleri”. Araştırma fermantör sıcaklığı 30

°C’de sabit tutulan 1 m3 kapasiteli prototip

Page 393: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

391

biyogaz tesislerinde yürütülmüştür. En yüksek biyogaz verimi tavuk

gübresinden elde edilmiştir (1215.6 l./m3). Tavuk gübresinin karışıma

girdiği konularda biyogaz üretimi artmıştır.

2- “Ankara Koşullarında 12 m3 Kapasiteli TOPRAKSU Tip A Biyogaz Tesisinde Sığır Gübresinin Biyogaz Verimi”. Araştırma sabit kubbeli

(Çin Tipi) biyogaz tesisinde yürütülmüş, fermantör sıcaklığına müdahale

edilmemiştir. Fermantör sıcaklığı 9 °C’de biyogaz verimi 1.4 m3/gün, 20

°C’de 5.9 m3/gün olmuştur.

3- “Ankara Koşullarında 28 m3 Kapasiteli Biyogaz Tesisinin Gaz Verimi”. Bu araştırma, çiftlik tipi ısıtmalı ve gaz depolama tankı tesisten

ayrı olan bir biyogaz tesisinde, karıştırma sistemlerinin karşılaştırılması

amacıyla yürütülmüştür. Tesis sıcaklığı 20 °C ile 30 °C arasında tutulmuş,

mekanik karıştırmalı uygulamadan 9.97-25.05 m3/gün, babılgan (kabarcık

tüfeği) ile karıştırmalı uygulamadan ise 7.64-14.56 m3/gün biyogaz elde

edilmiştir.

4- “Değişik Sıcaklıklarda Sığır ve Tavuk Gübrelerinden Elde Edilen Biyogaz Miktarları” Sığır ve tavuk gübresinden 9-18-27 ve 36 °C’de elde

edilebilecek biyogaz miktarları araştırılmış ve sonuçlar aşağıda verilmiştir.

Fermantör Sıcaklığı (°C) Sığır Gübresi (l./m3) Tavuk Gübresi (l./m3)

9 101,4 253,3

18 339,7 448,0

27 509,8 1008,9

36 686,0 1266,2

Sığır ve Tavuk Gübrelerinin Değişik Sıcaklıklarda Biyogaz Verimleri

5- “Değişik Besleme Aralıklarında Sığır ve Tavuk Gübrelerinden Elde Edilen Biyogaz Miktarları” Fermantör sıcaklıkları 30 °C’de sabit

tutularak hergün, üç günde bir, beş günde bir ve yedi günde bir besleme

yapılmıştır. Sığır gübresinden en yüksek biyogaz verimi, beş günde bir

beslenen konudan sağlanırken (785.7 l./m3) tavuk gübresinden en yüksek

biyogaz verimi hergün beslenen konudan elde edilmiştir (1099.7 l./m3).

6- “12 m3 Kapasiteli Biyogaz Tesisinde Tavuk Gübresinin Gaz Verimi”

Doğal koşullarda yürütülen araştırmada fermantör sıcaklığı 5-19 °C

Page 394: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

392

arasında gerçekleşmiştir. Tesisten 10 °C’de 2.4

m3/gün, 15 °C’de 4.8 m3/gün ve 19 °C’de 6.9

m3/gün biyogaz elde edilmiştir.

Biyogaz üretim teknolojisinin ülkemizde başarılı

olabilmesi için daha pek konuda araştırma

yapılması gerekmektedir. Bugüne kadar yapılan

araştırmalar belirli bir bilgi birikimi sağlamıştır.

Ancak bu yeterli değildir. Yapılması gereken

araştırmalarda öncelik verilecek konular

aşağıdaki gibi sıralanabilir;

• Biyogaz tesislerinin inşaat tiplerinin bölge

koşullarına göre geliştirilmesi,

• Ucuz ve yöresel izolasyon materyallerinin

saptanması,

• Biyogaz kullanım araçlarının geliştirilmesi,

• Bitkisel atıklardan da biyogaz elde edilmesi

olanaklarının saptanması,

• Biyogaz tesislerinden çıkan gübrenin bitkisel

üretime ve toprak özelliklerine etkilerinin

araştırılması,

• Biyogaz tesislerinden çıkan gübrenin

araziye taşınımını ve dağıtımını sağlayıcı

mekanizasyonun geliştirilmesi,

• Biyogazın çevre sağlığına olan katkılarının

saptanması.

• Biyogaz üretim teknolojisinin kırsal kesimde

yaratacağı sosyo-ekonomik etkilerinin

araştırılması.

A – Akış şeması

B – Veriler

KABULLER

Fermantör sıcaklığı 36°C

Üretilen gübre miktarı 15 kg (yaş) / gün / hayvan

Gübrenin katı madde

oranı20%

Alıkoyma-beklet i lme

süresi20 gün

Gübrenin yoğunluğu 975 kg/m3

Günlük gübre üretimi 15 x 300 = 4500 kg ağırlığında

4500/975 = 4,6 m3 hacminde

Tesise günlük beslemede

verilecek su miktarı

4500 kg (10% katı maddenin

sağlanması için gerekli su miktarı)

İlk etapta 90000 kg gübre için

90000 kg su konmalı, daha sonra

her gün 4500 kg gübre için 4500 kg

su ilave edilmelidir.

Tesisin hacmi 4,5 x 2 x 20 (gün) = 184 m3

Biodizel

İşletmenin

hayvan

sayısı

Uygun

tesis

büyüklüğü

(m3)

Günlük

beslemeler için

gereken gübre

(kg (yaş) / gün)

Üretilebilecek

biyogaz

miktarı (m3/

gün)

Eşdeğer

LPG

miktarı

(kg)

300 adet

büyük baş

184 m3 4500 150 60

Dizel motorlarda yakıt olarak kullanılan ve

yenilenebilir biyolojik maddelerden türetilen

yakıtlar biodizel olarak adlandırılır [1]. Hayvansal

yağlar ile soya fasulyesi, mısır ve ayçiçeği gibi

bitkisel ürünlerin yağlarından biodizel yakıt

üretiminde faydalanılır. Biodizel saf olarak

kullanılabileceği gibi petrolden elde edilen dizel

yakıtla karıştırılarak da kullanılabilir. Sebze

yağlarının yakıt olarak kullanılabileceğini ilk

olarak 1900 lü yılların başında Rudolph DIESEL

Page 395: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

393

yer fıstığı yağıyla dizel motoru çalıştırarak göstermiştir. Fakat petrol hazır

bir sektör olduğu için yaygınlaşması ancak bazı özel olaylar sonucu ve

kısıtlı olmuştur. İkinci dünya savaşı, 1970‘lerdeki petrol darboğazı ve yeni

dönemde çevre bilincinin artması yeni enerji kaynaklarına ilgiyi artırmıştır

[2]. Biodizel ismi ilk olarak 1992 yılında Amerika Ulusal SoyDiesel

Geliştirme Kuruluşu tarafından telaffuz edildi. Kimyasal olarak yenilenebilir

yağ kaynağından türetilen uzun zincirli yağlı asitlerin mono alkol esterleri

olarak tanımlanır. Yani biyolojik kaynaklardan elde edilen ester tabanlı

bir tür oksijenli yakıttır ve sıkıştırmalı (dizel) motorlarda kullanılabilir

[3]. Mazotla belli oranlarda karıştırılarak kullanılabilir. Bu oran; ekonomi,

gaz emisyonu, yama özelliği gibi birçok faktöre bağlıdır ve genelde %20

lik karışım kullanılır. Bakterilerle ayrışabilen, zehirsiz, sülfürsüz ve hoş

kokuludur. Bitkisel yağların metil veya etil esteridir. Bu konuda araştırma

ve üretim yapan ülkelerin favori ürünü soya fasulyesidir. Elde edilen bitkisel

veya biyolojik yağlar alkolle (genelde metanol) karıştırılır ve sodyum

hidroksitle tepkime hızlandırılır. Kimyasal reaksiyon sonunda bir ester ve

gliserin oluşur. Ester yakıt olurken gliserinde değerli bir ürün olarak birçok

sektörde kullanılır [4].

Biodizel verim olarak mazota yakın ve motor performansı olarak eşdeğerdir.

Diğer yakıt türlerine göre üstünlükleri [5];

• Bir ülkenin dışa bağımlı olmadan üretebileceği bir yakıttır,

• Tarımsal sanayinin güçlenmesini sağlar ve kırsal alandan göçü azaltır,

• Tarımsal ürünlerden ve atıklardan üretilebilir,

• Üretimi kolaydır ve nitrojen tutma özelliği fertilize ihtiyacını azaltır,

• Zehirli atık içermez,

• Şeker gibi doğada hızlı ve güvenli çözünür, mazotla karıştırılıp

kullanıldığında karışımın çözülümünü hızlandırır,

• Egzoz duman gazlarını azaltır,

• Saf veya karışımlı kullanıldığında kokusu mazotunkinden daha iyidir,

• Duman soluma durumunda mide bulantısını azaltır.

Gelişmiş ülkelerde bu konuda yapılan Pazar Araştırması, Ürün Geliştirme,

Bilinçlendirme ve Fiyat İyileştirme gibi araştırma faaliyetleri sonucunda

üretimde büyük aşamalar kaydedilmiştir. Tüketimi ise sürekli verim ve

etkileri konusunda izlenmektedir. İlk yaygın kullanım alanı eski model

belediye otobüsleri olmuş (1993); fiyat konusunda mazottan pahalı olması

sebebiyle %20 karışımı kullanılmıştır. Su araçlarında kullanımının çok daha

Page 396: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

394

fazla çevresel fayda oluşturduğu 180 Beygir

Gücündeki bir test teknesinde kullanımıyla

gösterilmiştir (1994). Kaptan Bryan Peteson

saf biodizel yakıtla 40.000 mil ve 40 ülkeyi

kapsayan iki buçuk yıllık test gezisi yapmıştır.

Diğer bir faydalı kullanım alanı ise yer altı

maden sektörüdür.

Çift zamanlı, dört zamanlı, mekanik kontrollü,

elektronik kontrollü, direk enjeksiyonlu ve endirek

enjeksiyonlu motorlarda yapılan deneylerde

saf biodizelin kullanılmasıyla motorun daha

yeni ve temiz kaldığı gözenmiştir. Karbon atımı

azalmış ve çözülmüş organik saçılma artmıştır.

Bu araştırmalar bir ürün standardı oluşturma

çabasıdır, bu konuda Amerika ve Avrupa’da

çalışmalar vardır ve ulaşılmak istenen nokta bir

dünya standardı oluşturmaktır.

ÜretimYakıt olarak kullanılacak yağlardaki ilk işlem

yoğunluğunu azaltmaktır. Yağları alkolle

esterleme işlemi alkolün katalizör etkisinden

de faydalanmak amacıyla tercih edilmektedir.

Bu işlemlerin sonucunda her 100 birim

biodizel yakıt elde edilirken 11 birim gliserin

ortaya çıkmaktadır. Atık gibi görünen gliserin

birçok sanayi alanında kullanılmaktadır. Diğer

bir yakıt üretim yöntemi ise Kolza (Brassica

Napus: Avrupa kökenli sarı çiçekli yağlı bir yem

bitkisi) tohumlarının soğuk preslenmesidir. Bu

yöntemde gliserin yan ürünü ortaya çıkmaz.

İşlenmemiş yağı yakıt olarak kullanan araçlar

da yapılmaktadır. Fakat motor teknolojileri yeni

ve seri üretimde olmadığı için şimdilik pahalıdır.

Kanada’nın Su ile Kimyasal İşlem ismini verdiği

farklı bir yöntemi de vardır [6-8].

Mazot egzoz atığının zehirli etkisinin yok olması

için gerekli süre 30 gün civarında iken biodizel

katkılı yakıtta bu süre iç kat kısalmaktadır. En

yaygın araştırma yapılan yerler; bazı Avrupa

ülkeleri, Amerika, Yeni Zelanda ve Kanada’dır.

En çok kullanılan deneme alanları ise; kamyon,

araba, lokomotif, otobüs traktör ve deniz

araçlarıdır.

Karşılaşılan en önemli dezavantaj ise maliyet

fiyatı konusunda olmaktadır. Şu anda 26$

olan petrole karşı biodizelin fiyatı 40-50$

civarında olmaktadır. Eğer devletlerin çevreci

bakış açısı gelişirse sübvansiyon uygulamak

faydalı olacaktır. Yoğunluğunun fazla olması da

soğuk iklimli yerlerde saf kullanımı bir sorun

oluşturmaktadır [9].

Avrupa’da 1995-1996 yıllarında yağlı tohum

fiyatlarının yarı yarıya artması ile üretim alanı

0.9 milyon hektara ulaşmıştır. Sadece soya

fasulyesi için planlanan hammadde amaçlı

ekimin 1 milyon tona ulaşması beklenmektedir.

Ayrıca petrol ürünü yakıtlara uygulanan

yüksek vergilerin %90’ının biodizel yakıtlara

uygulanmaması 1994 Şubatında Avrupa

Parlamentosu’ nda kabul edilmiştir. Bunlar

biodizelin mazota alternatif olabilme şansını

artırmıştır. Batı Avrupa’da 1995 yılında

esterleme işlemi ile elde edilen biodizel yakıt

1.1 milyon ton olmuştur. Yan ürün olarak elde

edilen gliserin ise 80.000 tondur.

Bu yüzden Almanya gibi bazı ülkeler gliserin

oluşturmamak için esterleme ile biodizel elde

etme yöntemine sınırlama getirmiştir. Gliserin

açığa çıkarmayan bir yöntem yakma işlemidir.

Fakat bu yöntem atıkları, çevresel etkisi ve ek

maliyeti yüzünden tercih edilmemektedir.

Page 397: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

395

Bu yüzden Almanya soğuk presleme yöntemine odaklanmaya başlamıştır.

1995 yılının başlarında Japonya’da üç yıllık çalışma sonucu 0.2 milyon

tonluk yıllık yağlı tohum ekim seviyesine ulaşılmıştır. Amerika’da ise 2000 li

yıllarda alternatif yakıt katkı miktarının %10 seviyesine ve 2010 lu yıllarda

ise %30 düzeyine çıkarılması amaçlanmıştır. Bu amaçla resmi araçlarda

%10 katkılı dizel yakıt kullanımı başlamıştır. Karşılaşılan en büyük sorun

büyük petrol şirketlerinin aleyhte kampanyalarıdır. 1990 yılında Kanada

CANOLA (Canada ve Oil isimlerinin birleşmesinden adlandırılmış ve

Kanada’nın genetik ıslah ile 1956 yılında geliştirdiği bir üründür) ekimine

başladı fakat pahalılığı sorun olamaya başlayınca 1994 yılında Brassica

Juncia çeşitlerine yönelmekle maliyeti düşürmeye çalışmıştır. Kanada

CANOLA üretiminin en önemli müşterisi Japonya’dır. Kanada petrol rafine

tekniğine benzer bir yöntem ile biodizel üretimi yapmaktadır. Bu yöntemle

CETANE (dizel yakıt güçlendiricisi), NAFTA (benzin katkısı) gibi yan ürünler

elde edilmektedir. CETANE katkılı dizel yakıt yeşil dizel olarak bilinir.

Emisyon ve performans testlerinin olumlu çıkması yüzünden bu isim

verilmiştir. Tüm üretimine rağmen Kanada’da biodizel yakıt olarak ticari

bir sektör henüz yoktur [10-12].

Yüksek üretim maliyeti yüzünden saf veya katkı olarak biodizelin kullanımı

çok ilgi çekmemiştir. Atık yağlarının geri dönüşümlü olması maliyeti az

miktarda düşürmektedir. Bu ise kısa vadede mazota rakip olma şansını

ortadan kaldırmaktadır. Avrupa, yaygın üretimi sübvansiyon ve petrol

ürünlerinden alınan yüksek vergilerle teşvik etmektedir. Bazı büyük

şehirlerdeki hava kirliliği de biodizel katkılı kullanımını zorunlu hale

getirmiştir [13].

Fiyatında bir ucuzlama olmaz ise, madenlerde, hava kirliliği olan alanlarda,

ırmak kenarı yerleşimin yoğun olduğu yerlerde her şeye rağmen tercih

edileceği düşünülmektedir. Ayrıca vergilerdeki bir miktar azaltma katkılı

dizelin fiyatını düşürecektir.

Süper CETANE katkılı dizel ise zaten fiyat açısından cazip bir katkıdır [14].

Kullanımını teşvik amacıyla 2002 temmuz ve ağustos aylarında

Amerikanın Kentucky ve Ohio bölgelerinde 280 otobüs 50.000 galonluk

%20 katkılı biodizel yakıtla 4.000.000 km yol kat etmiştir. Minnesota

eyaletinde 2001 yılında katkılı biodizel yakıta %2 ve 2002 yılında %5 lik

Page 398: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

396

vergi indirimi yapılmıştır. Ayrıca mazotun toksik

etkisini %90 azalttığı önemli bir propaganda

malzemesi yapılmıştır. Amerika’daki en önemli

reklam avantajları olarak global ısınma, enerji

güvenliği, çevresel ve tarımsal faydaları,

petroldeki sülfür seviyesinin düşürülmesindeki

politik baskılar sık sık vurgulanmaktadır. 2001

yılında yeni enerji kaynaklarına aktarılan devlet

desteği 2000 bütçesine göre 240.000.000$

daha fazla olmuştur. Ağırlığını ağaç ve

etanolun oluşturduğu biokütle Amerika enerji

kullanımının %3 ünü karşılamıştır. Gelecekte

biokütle kullanımının yıllık 348 milyon varile

yani üç katına çıkması planlanmaktadır. Böylece

70 milyon arabadan yayılan 100 milyon ton

egzoz gaz atığından kurtulmak planlanmaktadır

[15-17].

Çiftliklerde ölen hayvanların bedenlerinden

biodizel elde etme çalışmaları İskoçya’ da devam

etmektedir. Dünyadaki en büyük biodizel üretim

tesisi California’ daki Bakersfield tesisinde

1999 üretimi 500.000 galon ve 2002 üretimi 15

milyon galon iken 2003 üretiminin 35 milyon

galona çıkması planlanmaktadır [18].

İki yıl önce Almanya’da bir çiftlikte bir araba ve

traktörün CANOLA yağından elde edilen yakıtla

çalıştırıldığını duyan Joshua and Kaia Tickell

çifti 1997 yılında University of South Florida’s

New College in Sarasota (USA) da bir araştırma

çalışması başlattılar. Tadilat yaptıkları güneş

enerjisi destekli biodizel ile çalışan Veggie Van

isimli panelvan ile 10.000 millik bir seyahate

çıktılar. Bu seyahatin tamamında lokantalardan

topladıkları atık yağlarla kendi ürettikleri yakıtı

kullandılar [19].

Polonya’da 1991 yılından beri Aviation Enstitüsü,

Varşova’da kolza tohumlarından metil ester ile

biodizel elde etmek için çalışma ve testler devam

etmektedir. Ve 7 ayrı benzin istasyonunda %5

lik karışımlı yakıt satılmaktadır [20].

TeknikEsterleme yeni bir işlem değildir. 1853 yılının

başında E.Duffy ve J.Patrick tanımlanmıştır.

Esterlenmiş bitkisel yağ ilk olarak II.Dünya

Savaşı’nda Güney Afrika’da iş makinalarında

kullanılmıştır. Yoğunluğu mazotun iki katı

ve moleküler ağırlığı ise 1/3 dür. Dizel

motorların çoğu yağlamalı ve yüksek sülfür

içeren yakıt sistemi üzerine tasarlanmıştır. Bu

motorlarda biodizel yakıtın kullanımı sülfür

emisyonunu azaltırken yağlı içeriği ile motorun

yağlanmasına da yardımcı olmaktadır. Egzozdan

atılan yanmış yağ ise tekrar esterleme ile

yakıta dönüştürülebilmektedir. Kimyasal olarak

esterlemenin tanımı ise; ortamdan trigliserin

molekülü veya yağlı asit almak, serbest asitleri

nötrleştirmek, gliseirni çıkarmak ve bir alkol

esteri oluşturmaktır. Yukarıdaki söylenenleri

gerçekleştirmek için, metanol (odun alkolü)

sodyum hidroksitle karıştırılır ve sodyum

metoksit elde edilir. Bu tehlikeli sıvı bitkisel

yağla karıştırılıp dinlenmeye bırakılınca, gliserin

dibe çöker ve metil ester (biodizel) üstte kalır.

Gliserin başta sabun olmak üzere 1500 çeşitten

fazla üründe kullanılmaktadır [19].

17 Kasım 1997 tarihinde yakıt tankında soya

fasulyesinden elde edilen biodizel bulunan

küçük bir uçak Minesota (USA) göklerinde

gösteri uçuşu yaptı (Pilotun ismi James Tasma).

Daha sonraki model uçaklar üzerinde yapılan

uzun süreli testlerde, yakıt verimi ve yakıt

Page 399: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

397

temizliğinin yanında yakıt borularında tıkanma/korozyon problemlerinde

de azalma gözlenmiştir.

Günümüzde Amerika’da üretilen biodizel yakıtın %90 lık kısmı soya

fasulyesi esaslıdır. Smithfield isimli bir şirket çöp atıklarından biogaz

üretimi yapmaktadır. Bu gaz daha sonra biometanol haline dönüştürülüp

nakledilmekte ve kullanım yerlerinin yakınlarında biodizel haline

getirilmektedir [18].

SONUÇBiyomotorin Türkiye’de mevcut olanaklarla uygulamaya alınabilecek

en önemli alternatif yakıt seçeneklerinden biridir. Ülkemizde kara

taşımacılığının önemli bölümünde ve deniz taşımacılığında Diesel motorlu

taşıtlar kullanılmaktadır. Ayrıca endüstride jeneratörler için önemli

miktarda motorin kullanılmaktadır. Petrol tüketimimizin ancak % 15’i

yerli üretimle sağlanabilmektedir. Petrol ürünleri tüketimi içinde ise, en

büyük pay % 34 değeri ile motorine aittir. Biyomotorin kullanımı ile petrol

tüketiminde ve egzoz gazı kirliliğinde azalma gerçekleşecektir.

Biyomotorin üretmek ve kullanmak için Türkiye yeterli ve uygun alt yapıya

sahiptir. Türkiye’de kolza (kanola), ayçiçeği, soya, aspir gibi yağlı tohum

bitkilerinin enerji amaçlı tarımı mümkündür. Hükümetimizin aldığı son

tasarruf önlemleri kapsamında tarımda sadece kanola ve soya ekimine

destek verilme kararı alınmıştır. Bu durum, çiftçiye bir yön vermektedir.

Kanola ve soya ekimi ek bir bedelle desteklenmektedir.

GAP Bölgesi’nde 2010 yılı itibariyle 1.8 Milyon hektar alanda sulu tarım

olanağı vardır; bölgede pamuk yanısıra dönüşümlü olarak kanola ve/

veya soya ekimi olumlu olacaktır. Çok genel bir hesaplama ile, GAP

Bölgesi’nde kanola üretiminin 4 Milyon ton/yıl, sulu tarım kanola ortalama

veriminin 400 kg/da, elde edilecek yağ miktarının yaklaşık 1.6 Milyon ton/

yıl ve biyomotorin üretiminin ise 1.5 milyon ton/yıl olacağı söylenebilir.

Enerji amaçlı tarımın, Türkiye tarım politikası içinde yer alması, çiftçinin

yönlendirilmesi yararlı olacaktır.

Türkiye biyomotorin üretimini gerçekleştirebilecek teknolojiye sahiptir.

Ayrıca yakıtın kullanımına kolaylıkla uyum sağlayabilir. Çeşitli kapasitelerde

biyomotorin üretim tesisleri öncelikle kırsal kesimde konuçlandırılarak,

Page 400: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

398

tarım makinelerinin, kamyonların yakıtı

kullanımı özendirilebilir. Ayrıca egzoz

kirliliğinin yoğun olduğu büyük şehirlerde toplu

taşımacılıkta biyomotorin kullanımı yararlı

olacaktır. İlk aşamada motorine, % 5-50 değişen

oranlarında biyomotorin katılarak kullanmak

yakıta kademeli geçişi sağlayacaktır.

Biyomotorinin ilgili bakanlıklarca ve devlet

kurumlarınca tanımlanması, mevzuatının

oluşturulması, yatırım teşvikleri ve vergi

indirimleri ile desteklenmesi gereklidir.

Konunun başarılı uygulamasının olduğu

ülkelerde, devlet-petrol firmaları-biyomotorin

üreticileri ve tüketicileri koordinasyonu

düzgün ilerlemektedir. Biyomotorin çevre

dostu-yenilenebilir enerji alternatifi olarak

devletimizce desteklenmelidir.

Biyomotorinin alternatif motorin olarak tescil

edilmesi ve yakıt için en kısa sürede TSE

standartlarının oluşturulması ve yürürlüğe

girmesi şarttır. Taşıt üreticileri de biyomotorin

kullanımını garanti kapsamına almalıdırlar.

Yukarıda anlatılanların dışında biodizel

sektörünün diğer bir avantajı ise, soya fasulyesi

bitkisinin toprağı temizleme ve havadaki

karbondioksiti emmesidir. Bu özelliği ve yakıt

olarak kullanılması ile küresel ısınma açısından

da yararlı bir yakıttır. Biodizelin; temiz,

zehirsiz, bakterilerle ayrışabilir, sülfürsüz ve

kansere neden olmamasının yanı sıra aşağıdaki

özelliklere de sahiptir.

• Tarım sektöründe canlanma,

• İç göç azalması,

• Fabrika ve istihdam oluşturma,

• Petrol ambargo ve kriz risklerini azaltma,

• CO2 miktarını %78 oranında düşürmesi,

• Dış bağımlılığı azaltması,

• Yenilenebilir bir enerji kaynağı olması,

• Atıklarının gübre ve yem olması ve doğaya

zarar vermemesi,

• Hidrokarbon ve karbonmonoksit yayılışını

azaltması,

• Parçacık ve duman yayılışını azaltması,

• Yüksek miktarda CETANE içermesi,

• Kalitesi çeşitli Uluslararası standartlarca kabul

edilmiş olmasıdır.

Page 401: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

399

KAYNAKLAR1. Joshua Tickell, From the Fryer to the Fuel Tank, Tickell Enerji Consulting,

Ashland Ohio, 2000

2. Georges Vermeersch, “Development of a Biodiesel Activity”,

International Congress and Expo Lipids, Fats, and Oils, sayfa 3,

Würzburg, Almanya, 8-10 Ekim 2000

3. J. Connemann ve J Fischer, “Biodiesel World 2000”, International

Congress and Expo Lipids, Fats, and Oils, sayfa 4, Würzburg, Almanya,

8-10 Ekim 2000

4. www.baat.com/

5. www.aromaland.com/

6. www.canola.com/

7. www.veggievan.com/

8. www.selectoil.com/

9. www.northidahofarmers.org/

10. www.northerncanola.com/

11. www.agric.gov.ab.ca/

12. www.rapeseed.net/

13. www.biodiesel.org/

14. www.hyperfuels.com/

15. www.biodizel.de/

16. www.maubiodiesel.org/

17. www.projectbiodiesel.org/

18. www.biomass.org/

19. www.greenfuels.org/

20. www.canola-council.org

21. (21)icerik.asp?efl=biyogaz/biyogaz.htm&curdir=\sanal_kutuphane\

biyogaz&fl=hinttipi1.jpg

22. Alişiroğlu Fırat (Ankara 2006)

23. (Karaosmanoğlu 2001)

Page 402: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

400

RÜZGAR ENERJİSİNE GENEL BAKIŞ

Page 403: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

401

Yrd.Doç.Dr.Bilal GümüşDicle Üniversitesi

Mühendislik Fakültesi,

Elektrik Elektronik

Mühendisliği Bölümü,

Diyarbakır

[email protected]

ÖZETGünümüzde giderek artan enerji ihtiyacı, fosil enerji kaynaklarının

yarattığı çevresel etkiler ve bu yakıtların tükenecek olması, yeni enerji

kaynaklarının arayışını zorunlu kılmıştır. Yeni enerji kaynaklarından çevreye

zarar vermeyen ve yenilenebilir nitelikte olan kaynaklar yenilenebilir

enerji kaynakları olarak tanımlanmaktadır. Bu kaynakların en önemlileri

arasında güneş ve rüzgar enerjileri sayılabilir. Bu çalışmada dünyada ve

Türkiye’de rüzgar enerjisinin potansiyeli, kullanımı konusunda genel bilgiler

verilecektir. Bunun yanında ülkemizde rüzgar enerjisinin kullanımında

görülen sıkıntılar da belirtilecektir.

GİRİŞGünümüze kadar enerji kullanımı hakkındaki tüm kararlar maliyet

ve mevcudiyet üzerine dayandırılırken, günümüzde fosil yakıtlardan

kaynaklanan karbon emisyonları küresel iklim değişimine neden olmaya

başlayınca, çevresel endişeler giderek önem kazanmaya başlamıştır. Bu

durum tüm dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının ciddi

olarak düşünülmesine neden olmaktadır.

Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının kurulum maliyetlerinin nispeten

yüksek olması ve kaynakların enerji sağlama olanaklarının stabil olmaması

bu kaynaklara geçiş konusunda özellikle endüstri çevreleri tarafından

direnmelere neden olmaktadır. Her ne kadar rüzgar enerjisi dünyadaki

en hızlı büyüyen enerji kaynağı olarak karşımıza çıksa da, toplam enerji

üretimi içerisindeki payı diğer kaynaklara göre oldukça azdır [1].

Rüzgar enerjisi aslında yeni değildir. 2000 yıl önce su ve rüzgar

değirmenleri dünyanın ilk endüstrilerine güç sağlamıştır. Günümüzde, yeni

teknoloji ve yeni malzemelerle, rüzgar türbinleri yardımıyla elde edilen

elektrik enerjisi ihtiyaçlarımızı karşılayabilmektedir. Temiz enerji sınıfında

değerlendirebileceğimiz bu enerji türünün kanıtlanmış bir başarısı vardır

ve kullanımı hızla artmaktadır. Dünyada giderek artan bir hızda artan

rüzgar santralleri ile elektrik üretilmektedir. Bunların birçoğu, rüzgar

çiftlikleri denen, belli bir kapasitede elektrik üreten rüzgar türbin grupları

olarak çalışmaktadır [1].

Avrupa Ülkelerinde Rüzgar Enerjisinin KullanımıAvrupa Birliği Ülkeleri, rüzgar enerjisi başta olmak üzere yenilenebilir

Page 404: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

402

enerji kaynaklarının kullanım oranlarının

arttırılmasına yönelik hedefler ortaya koymuş

ve bu hedeflere ulaşmaya odaklanmıştır.

Avrupa’daki ve diğer bölgelerdeki ülkeler bu

hedefleri tutturabilmek için çeşitli piyasa destek

yöntemlerini benimsemişlerdir. Bu ülkeler,

üretilen birim enerji başına prim ödenmesi,

özel tarifeler uygulanması, yenilenebilir enerji

kaynaklarını kullanan elektrik santrallerine vergi

teşviki ve sübvansiyonu, enerji üreticilerinin

enerji arzlarının gittikçe artan bir yüzdesini

yenilenebilir kaynaklardan elde etmeye

zorunlu olması gibi bir takım yöntemlerden

faydalanmışlardır.[2] 2009 yılı içerisinde de

Avrupa’da rüzgar enerjisi kullanımı artarak

devam etmiştir. Bu alanda Almanya liderliğini

korumuştur ve İspanya onu takip etmektedir.

İtalya ve Fransa’da rüzgar enerjisinin kullanımı

ise gittikçe artmaktadır.

AB’ye yeni üye olan ülkeler rüzgar enerjisi

kullanımında henüz istenilen seviyede değildir.

Ayrıca deniz üstü (offshore) rüzgar enerji santral

(RES) kurulu gücü de 2061 MW olup Avrupa’daki

toplam rüzgar enerjisi kurulu güç olan 76,152

MW içerisinde %2.7 orana sahiptir. Deniz üstü

RES projelerinin önümüzdeki yıllarda artacağı

tahmin edilmektedir.

Şekil 1’de Avrupa ülkelerinde rüzgar enerjisi

kurulu güçleri gösterilmiştir, Tablo 1 de ise AB

Ülkelerindeki 2009 sonu itibarı ile olan kurulu

güçler görülmektedir. AB Ülkelerinde 2008 yılı

sonunda 65,741 MW olan kurulu güce, 2009

yılında 10,526 MW kurulu güç eklenerek toplam

kurulu güç 76,152 MW olmuş ve sektör %16

yıllık büyüme gerçekleştirmiştir [2-3].

Şekil 1. Avrupa ülkelerinde 2009 yılı sonu itibari ile

rüzgar enerjisi kurulu güçleri [2]

Tablo 1. 2009 yılı sonu itibari ile Avrupa’nın kurulu

rüzgar gücü.

Dünya’da Rüzgar Enerjisinin Kullanımı ve GelişimiAvrupa’da olduğu gibi, bütün dünyada rüzgar

enerjisi en hızlı yayılan enerji kaynaklarından

biridir. Dünyada rüzgar enerjisi kurulu

Page 405: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

403

güçlerinde 1996-2009 yılları arasında görülen yıllık kümülatif artış Sekil

2’de gösterilmiştir. Bu şekil incelendiğinde özellikle 2005 yılından sonra

ciddi bir artış gözlendiği görülmektedir. Bu artışta sadece Avrupa ülkeleri

değil, Amerika, Çin ve Hindistan’ın kurulu güçlerinde görülen artışlar da

etkili olmuştur (Şekil 3) [2].

Şekil 2. Dünyada 1996-2009 yılları arasında rüzgar enerjisi kurulu gücünde görülen

kümülatif artış

Şekil 3. 2003-2009 yılları arasında rüzgar enerjisinde kıtalara göre yıllık artış

Dünyadaki en büyük on pazarın rüzgar enerjisi kurulu güçleri ve pazar

payları Tablo 2’de verilmiştir. Bu tablodan dünyadaki kurulu gücün önemli

büyük kısmının en büyük pazara sahip ülkeler tarafından sahip olunduğu

görülmektedir. Bu durum üretimde büyük paya sahip ülkelerin yeni

enerji kaynaklarına daha fazla yatırım yaptıklarının da bir göstergesidir.

2009 yılı sonu itibarı ile dünyada toplam 157,899 MW toplam kurulu

güç bulunmakta ve Avrupa 76,152 MW ile rüzgar enerjisinde liderliğini

korumaktadır. Toplam dünya kurulu rüzgar gücünün %48’ine sahip Avrupa,

2009 yılında %16 büyüyerek toplam kurulu elektrik kapasitesinin %6’sını

rüzgar enerjisinden karşılar hale gelmiştir. Çin pazarı da 1 Ocak 2006’da

Page 406: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

404

çıkan Yenilenebilir Enerji Kanunu ile büyümeye

başlayarak 2009 yılında 13,000 MW eklemiş

ve %110’luk bir büyüme gerçekleştirmiştir.

Avustralya, 2009 yılı sonunda 1712 MW kurulu

rüzgar gücüne ulaşmıştır. Eyalet merkezli

teşvik sistemi ile bu büyüme trendini devam

ettirmek istemektedir. 2009 yılında 406 MW

yeni kapasite eklenmiştir. Genç bir pazar olan

Afrika ve Ortadoğu’da ise, Mısır (430 MW), Fas

(253 MW) ve İran (91 MW) dikkati çekmektedir.

%36’ya yakın bir büyüme gerçekleştirmişlerdir.

Dünyadaki 10 büyük pazarın ve diğer ülkelerin

2009 yılında eklediği kapasite ve bu kapasitenin

yüzde olarak karşılık gelen değeri de Tablo 6 ile

görülmektedir. Görüldüğü gibi Çin 2009 yılında

%34.7’lik artışla dünyada ilk sırayı almaktadır.

2010 yılındaki gelişmelere bakılırsa bu durum

devam edecek gibi gözükmektedir.

Tablo 2. Dünya pazarındaki en büyük paya sahip on ülk-

enin rüzgar enerjisi kurulu güçleri

Türkiye’de Rüzgar Enerjisinin Durumu ve GelişimiTürkiye’deki rüzgar enerjisi kaynakları teorik

olarak Türkiye’nin elektriğinin tamamını

karşılayabilecek yeterliliktedir. Fakat rüzgar

enerjisinin sisteme girişinin tutarlı bir biçiminde

gerçekleşmesini kolaylaştırmak üzere gerekli

altyapı tasarlanmalıdır.

Türkiye’nin teknik rüzgar enerjisi potansiyeli

83.000 MW dır. Bu değer, Türkiye’nin biran önce

kullanması gereken önemli bir rüzgar enerjisi

potansiyeli olduğunu göstermektedir [2-4,5].

Ülkemizde rüzgar enerjisinden elektrik elde

etme amacına yönelik çalışmalar 1990’lı yılların

hemen basında başlanmışsa da, daha çok teorik

çalışmalar seviyesinde kalmıştır.

Bununla beraber, esas gelişme 1996 yılından

itibaren başlamıştır. Birçok özel sektör firması

konu ile ilgili yatırımlara başlamıştır ve

hemen hemen ülkemizin tamamında ölçümler

yapılmıştır. İlk rüzgar elektrik santralı, 1997

yılında devreye girmiştir. Ülkemizde 4628 Sayılı

Kanun ile beraber serbest elektrik piyasası

modeline geçilmiştir. Bu kapsamda Tablo 3’den

görüleceği üzere RES başvuruları alınmıştır.

Bu başvurulardan da görüleceği üzere

ülkemizde gerekli düzen sağlanmadan alınan

bu başvurular kapasitenin üzerindedir. Yapılan

yanlış uygulamalar bazı bölgelerde birden

fazla lisans alınmasına ve lisans ticaretinin

oluşmasına neden olmuştur.

Sonradan alınan tedbirler ile bu durum nispeten

düzeltilmiştir. İşletmede olan santraller ise

Tablo 4’de gösterilmiştir [2,6].

Tablo 3. Türkiye’de yapılan RES başvuruları

Page 407: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

405

Tablo 4. Türkiye’de 14.02.2010 tarihi ile işletmede olan rüzgar santralleri

Şu anda RES projelerinin büyük çoğunluğu EPDK’da inceleme ve

değerlendirme aşamasındadır. Bu kapsamda 1 Kasım 2007 başvurularından

önceki projeler ile ilgili olarak TEİAŞ, toplam 4916 MW uygun bağlantı görüsü

vermiş olup, bunun 3284 MW’ı lisanslanmıştır. Türkiye’de kurulu rüzgar

enerji güçlerinin gelişimi Şekil 4’de gösterilmiştir. Şekil incelendiğinde

önemli güç artışının son iki yılda olduğu görülmektedir [2].

Şekil 4. Türkiye’de rüzgar enerjisinin gelişimi.

Page 408: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

406

SONUÇTürkiye 2020 yılında kurmayı hedeflediği toplam

elektrik enerjisi üretim kapasitesinin %18 ‘i

kadarını rüzgar güç santral kapasitesini mevcut

altyapıda radikal değişiklikler yapmadan tesis

edebilecektir. Bu hedefe ulaşılabilmesi için:

• Türkiye’de rüzgar gücü tesisi için uzun vadeli

hedefler konmalıdır.

• Halen yenilenebilir enerji kaynakları ve

enerjinin etkin kullanımını cezalandıran

kömür, akaryakıt ve doğal gaza sağlanan

teşvikler ve sübvansiyonlar kaldırılmalıdır.

• Enerji sektörüne ilişkin kararlar alınırken

fosil ve nükleer güç santrallarının neden

olduğu toplumsal maliyetler ekonomik

fizibilite çalışmalarında hesaba katılmalıdır.

Rüzgar enerjisi elektrik enerjisi üretmek

amacıyla kullanılması ülkelere göre farklılık

göstermektedir. Bunun nedeni mevcut

potansiyelin farklı olmasının yanı sıra uygulanan

politikalardan kaynaklanmaktadır.

Ülkemizde, 2005 yılında kabul edilmiş olan

yenilenebilir enerji kanununun amaçlarından

bir tanesi de yenilenebilir enerji kullanımının

artırılması için ihtiyaç duyulan imalat sektörünün

geliştirilmesidir.

Bunun yapılabilmesi için rüzgar türbinleri

konusunda yapılan çalışmalar desteklenmelidir.

Enerji kaynaklarının fiyatlarının artma

eğiliminde olması ve bunun gelecek de devam

edeceği yönündeki beklentilerden dolayı

ülkemizde kurulacak olan tesisler için türbin

tipleri seçilirken eski ve küçük güçlü türbinler

yerine teknik açıdan daha gelişmiş türbinler

seçilmelidir.

Son yıllarda artan rüzgar enerjisi santrallerinin

elektrik enerjisi üretim teknikleri, kullanılan

kaynağın her zaman bulunup bulunmaması,

bağlantı noktalarının güçlü şebekeye genelde

uzak olması, konvansiyonel enerji kaynakları

ile elektrik üretim tekniklerinden farklı

olmalarından dolayı bu santrallerin elektrik

şebekesine bağlantısının yapılmasından önce,

bölge şebeke altyapısının incelenmesi, gerekli

güçlendirme işlemlerinin yapılması gereklidir.

Böylelikle iletim hatlarında tıkanıklıkların

oluşması engellenmeli ve sistem çökmesi

gibi durumlar dikkate alınarak iletim hatları

boyutlandırılmalıdır. Aksi durumda ülkemizin

elektrik şebekesine yapılacak olan bağlantıların

şebekenin dinamiği, enerji kalitesi ve kararlılığı

üzerinde olumsuz sonuçlar doğurması

kaçınılmazdır.

Page 409: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

407

KAYNAKLAR1. Uyar Tanay Sıdkı, Elektrik Mühendisleri Odası Rüzgar Enerjisi Raporu,

EMO Enerji Çalışma Grubu Raporları, 2007

2. Durak Murat, 2009 Yılı Sonu itibariyle Türkiye’de Rüzgar Enerji Santral

Projelerinin Son Durumu, Türeb Mayıs 2010,

3. IEA (International Energy Agency), Key World Energy Statistics, OECD/

IEA, Paris, 2008

4. Akdağ, S. A., Güler Ö, Dünyada Uygulanan Destek Modellerine Bağlı

Olarak Rüzgar Enerjisi ile Sektörünün Gelişimi ve Ülkemizdeki Mevcut

Durumun Değerlendirilmesi,Türkiye 6. Enerji Sempozyumu, 22-24

Ekim 2007,Ankara

5. EIE, Elektrik İşleri Etüt İdaresi, www.eie.gov.tr

6. Gümüş Bilal, GAP Bölgesinde Enerji Politikaları, V. GAP ve Sanayi

Kongresi, 2007 Diyarbakır

Page 410: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

408

DİYARBAKIR’DA GÜNEŞ VE RÜZGAR ENERJİSİ POTANSİYELİ VE KULLANIMI

Page 411: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

409

Mahmut AYDINOLDicle Üniversitesi

Fen Fakültesi, Fizik Bölümü,

Diyarbakır

[email protected]

ÖZETKısaca Türkiyedeki güneş ve rüzgar enerjisi potansiyeline ve bu alandaki

çalışmalarına değinildikten sonra, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin güneş

ve rüzgar enerjisi potansiyeli üzerinde durulmuştur. Bu bölgede ve

Diyarbakır’da güneş ve rüzgar enerjisi uygulamalarının zaman içerisinde

nasıl geliştiği ve bazı uygulamaları üzerinde durulmuştur. Yenilenebilir

enerjiler yasasının rüzgar enerjisiyle ilgili maddelerinin güneş enerjisiyle

ilgili faaliyetleri kapsayacak şekilde genişletilerek özellikle bu bölgedeki

güneş enerjisi faaliyet ve yatırımları için öncelikli olarak uygulanmasının

uygun olacağı vurgulanmıştır.

The Potential Of Solar And Wind Energy And Their Useage At Diyarbakir And South East Of Anatolia

AbstractThe potential of solar and wind energy of Turkey shortly are explained.

Detail of solar and wind energy potential of South East Anatolia region

is explained. By the time in this region and at Diyarbakir, the useage of

solar and of wind energy how developed and some of their applications

are explained. It emphasised that related sections of renewable energies

law, must extend to cover solar energy projects and specially to the solar

energy projects and investments which have been planned for South East

Anatolia region.

GİRİŞNeredeyse tükenme noktasına gelen fosil yakıtlar günümüzde artan enerji

ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalmaktadırlar. Türkiye‘de bu ihtiyacı

karşılamak için başvurulan nükleer enerji santralleri ise hem pahalı hem

de çevreye fosil yakıtlar gibi birçok yönden zarar verecektir. Yapılan

birçok araştırmada görülmüştür ki Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları

açısından çok zengin bir ülkedir. İhtiyacı olan enerjiyi fazlasıyla yenilenebilir

kaynakları kullanarak karşılayabilme kapasitesine sahiptir.

Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyeli tüm Avrupa ülkelerinin potansiyelinin

toplamına eşdeğer olup (Gürsoy 2004), EİEİ tarafından yapılan çalışmaya

göre ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2640 saat, ortalama

toplam ışınım şiddeti 1311 kWsaat/m2yıl olduğu saptanmıştır (Türkiyede

Güneş enerjisi, Türkiye’nin tüm yüzeyine yaklaşık ortalama 1.25.1011 (Ton

Page 412: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

410

Eşdeğer Taşkömürü = TET) = 7.106 kilokalori

güneş enerjisi düşmektedir. Bu enerjinin 0,001

nin doğal amaçların dışında kullanılması

halinde ekolojik dengenin yani doğa dengesinin

bozulmayacağı varsayılır.

Küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle, yağışlı

gün sayısının azalmasının ileriki yıllarda

Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyelini arttırıcı

bir rol oynaması da kaçınılmazdır. Fakat, bu

güneş enerjisi potansiyeli artışının Güneydoğu

Anadolu Bölgesinde(GDADB) ve Diyarbakır’da ne

kadar olacağı şimdiden araştırılmalıdır(TMMOB,

2007)(2).

Türkiye’de ekonomik olarak potansiyeli en

yüksek yenilenebilir enerji kaynaklarından biri

de rüzgar enerjisidir. Avrupa ölçeğinde yapılan

araştırmalara göre, 19 Avrupa ülkesi içinde

rüzgar potansiyeli en iyi olan ülkelerden birisi

Türkiyedir. Türkiye için tahmin edilen rüzgar

enerjisi gizil gücü 83-88 GWsaat(gigawattsaat)

dır. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin, kara

ve denizlerdeki sıcaklık farklarını arttırarak

ülkemizin rüzgar enerjisi potansiyelini olumlu

yönde etkileyeceği beklenmektedir.

Bu değişiklikle ilgili araştırmalara da şimdiden

başlanmalıdır(2). Ayrıca, güneş ve rüzgar

enerjisinden elektrik üretimi politikaları ve

yasaları çıkarılırken bu tip değişimlerde göz

önünde tutulmalıdır.

Doğal olarak gece-gündüz sıcaklık farkınında

daha da büyümesi GDADB daki rüzgar

potansiyelini de etkileyecektir.(Eriş, 2003;

Gürsoy 2004)(4, 3).

Türkiyede Güneş Enerjisiyle İlgili Çalışmaların Gelişimiİlk bilimsel çalışmalar 1960’lı yıllarda

üniversitelerde(İTÜ, ODTÜ, İÜ, AÜ) başlamıştır.

Bu dönemde su ısıtma sistemleri de yapılmıştır.

1973 de ilgili bakanlık bünyesinde oluşturulan

Güneş Enerjisi Koordinasyon Kurulu 1975 yılına

kadar çalışmıştır. Sonra, İlgili bakanlık 1975 de

Maden Tetkik Arama Enstitüsünü güneş enerjisi

çalışmaları için görevlendirmiştir. Yine 1975 de

Marmaris Güneş ve Rüzgar Enerjisi Araştırma

Merkezi kurulmuştur.

Fakat bu merkez 1980 de kapatılarak görev

1981 da Elektrik İşleri Etüt İdaresine verilmiştir.

Çukurova Üniversitesinde 1976 yılında

Güneş Havuzu, Hacettepe Ünivesitesinde

Güneş Evi yapılıp güneş ışınlarının yutulması

ve depolanması konularında çalışmalara

başlanılmıştır. 1986 yılında düzlem kolektörler

ile silindiroparaboloid aynalar kullanılarak

Dicle Üniversitesi Fen Fakültesinde damıtık

su elde etme sistemi projesine başlanılmıştır.

Düzlem kolektörlü su ısıtıcıları üretimine

standardizasyon getirilmiş ve 1994 de yapılan

bir araştırma sonucu Türkiye genelinde 1,5.106

m2 güneş kolektörünün kullanıldığı tespit

edilmiştir. 2000 li yıllara gelindiğinde bazı

Üniversitelerimizde(örneğin Ege de) Güneş

Enerjisi Araştırma Enstitüsü gibi merkezlerin

kurulduğunu ve yenilenebilir enerjiler

konusundaki tez çalışmalarını içeren projeleri

görüyoruz. GDADB de Diyarbakır Güneş Evi(Yeşil

Ev) 2003-2008 yılları arasında tasarlanıp

işletmeye alınmıştır. Fotovoltaik panellerden

elde edilen elektrik enerjisiyle çalışan bir

arabada yeşil evin yapımında ve işletilmesinde

görevli G. Aydeniz tarafından yapılmıştır(5). Bu

Page 413: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

411

iki yapıt Şekil.1 ve 2 de görülmektedir. Birçok üniversitelerimizde olduğu

gibi, Atatürk Üniversitesi, Mühendislik Fakültesinin de ilgili bölümüne bağlı

bir güneş enerjisi ünitesi vardır. Beş yıllık kalkınma planı ihtisas komisyonu

raporuna göre 2010 yılında güneşten 61 GWsaat lık enerji üretimi hedefi

öngörülmüştür. Ama bu hedefe yaklaşılamamıştır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde(Gdadb) ve Diyarbakır’da Güneş EnerjisiGDADB de ve Diyarbakır’da metrekareye düşen güneş enerjisi Türkiye

ortalamasının çok üzerinde olup 1821 kWsaat/m2.yıl dır. Diyarbakır ilinin

güneş verileri bölgedeki Mardin ve Şanlı Urfa illerine ait verilerden biraz

daha yüksektir. Diyarbakır ili için son 10 yılın güneş radyasyonu verileri

Meteoroloji işleri Genel Müdürlüğünce hazırlanmıştır (MİGM, 2009)(5).

Diyarbakırda da, her yerde olduğu gibi kapalı mekanlarında doğal güneş

ışığıyla aydınlatılmasına dikkat edildiği tarihi han, hamam cami medrese

ve surlardaki burçların yapısından anlaşılmaktadır. Güneş ışınları uzun

yıllar olduğu gibi hala doğal kurutma amaçlı(çamaşır, salça, sebze, meyve,

sucuk, pastırma, v.s.) kullanılmaktadır.

Diyarbakır’da soğutma amaçlı, Karaçadağ’ın püskürdüğü volkanik delikli

taşları su ile ıslatarak ve sonra, sıcakta suyun buharlaşmasıyla evlerin

serinlemesi sağlanmaktadır. Bugüne kadar pasif sistemler ile güneş

enerjisinden faydalanılan Diyarbakır’da son zamanlarda aktif sistemlerde

kullanılarak güneş enerjisinden faydalanılmaktadır.

Bunlar, 1980 li yıllarda, konutların ve iş yerlerinin sıcak su ihtiyacını

gidermek, kurutma üniteleri gibi sistemlerdi daha sonraları paraboloid

aynalarla düzlem güneş kolektörleri birleştirilerek daha yüksek sıcaklıktaki

su gereksinimleri karşılanmaya başlanmıştır.

Kamu kurumlarına ait lojmanlar ile pek çok bina ve işyerlerinin çatısında

geleneksel veya dörtmevsim(dona karşı selektif camlı ve antifrizli,

vakumlu) çalışabilen düzlem güneş kolektörlü sıcak su sistemleri artarak

kullanılmaktadır.

Dicle Üniversitesi Fen Fakültesinde, düzlem kolektör ve Paraboloid

yoğunlaştırıcılar içeren bir su damıtma sistemi 1986-1989 yılları arasında

kurulup denenmiş ve verimlilik hesapları yayınlanmıştır(2003)(6). Bu

Page 414: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

412

sistem Şekil.3 deki fotoğraft a görülmektedir.

Şekil.1 Diyarbakır Güneş evi(yeşil ev)(5).

Şekil.2. Güneş enerjisiyle çalışan araba(5).

Şekil.3 Güneş enerjisiyle distile su eldesi(6).

Diyarbakır Belediyesi ile birlikte 20 kadar

sponsor firma ve bilim adamlarının katkılarıyla

her türlü elektrik ihtiyacını ve iklimlendirmesini

güneş enerjisinden(fotovoltaik ve düzlem ısı

kolektörleri ile) karşılayan bir yeşil ev projesi

gerçekleştirilmiştir(5). Bu ev yenilenebilir enerji

konusunda eğitim amaçlı da kullanılmaktadır.

Örneğin, bu ev içerisinde fotovoltaik

panellerden üretilen elektrik enerjisi akülerde

depolanmaktadır. Yine fotovoltaik panellerden

elde edilen enerjileri kullanan şelale uygulaması

vardır. Güneş fırını ve Güneş oçağı uygulamaları

da sergilenmektedir. Atık su arıtma sistemi de

güneşten elde edilen enerji ile çalışmaktadır.

Diyarbakır’da 4628 sayılı Teşvik yasası çıktıktan

sonra, NetEnerji.com, SunMex.com firmalar ısıl

amaçlı güneş kolektörleri, ev apartman ısıtma

sistemleri ve güneş enerjisiyle elektrik üretim

işiyle ilgilenen(fotovoltaik panel ve aksesuarları

dahil) pazarlama şirketleri ortaya çıkmıştır.

Fotovoltaik güneş panelleri kullanılarak elektrik

üretiminin yaygınlaşmasında Büyükşehir

Belediyesinin öncü rolü ve katkıları büyüktür.

Hala bu yöntemle ekonomik boyutlarda

güneş enerjisinden elektrik üretmende bazı

sınırlamalar vardır. Bunlardan birisi güneş

panellerinin pahalı olması, diğer bir konu da

verimliliklerinin %5-20 aralığında olmalarıdır.

Üretilen elektriğin maliyeti hidroelektrik

santrallerinden üretilen elektriğin maliyetine

göre çok fazladır. Güneş olmadığı zaman,

örneğin bulutlu ve gece olduğunda fotovoltaik

yöntemle elektrik üretilmez.

Prof H.Güler’in ülkemiz için, “Türkiye, enerji

üretilen ülkeler ile yoğun enerji tüketen ülkeler

arasında enerji köprüsü görevi görebilecek bir

ülke” konumunda olduğunu belirtmişti(6.03.2010

hürriyet gazetesi sa.5).

Türkiye’nin en sıcak bölgesi GDADB ve Diyarbakır

içinde aynı tespit geçerlidir. Türkiye’nin ve

Diyarbakır’ın stratejik konumu ve zengin güneş

enerjisi potansiyelini iyi değerlendirmek gerekir.

Bu yolla enerjide dışa bağımlılıktan kurtulup

büyük kazanımlarda elde edebiliriz. Yenilenebilir

enerji kaynaklarından elektrik üretimini teşvik

yasasının güneş enerjisinden elektrik üretimini

teşviki ve desteklemeyi içermemesi büyük

Page 415: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

413

bir eksikliktir. Bu nedenle bir çok yatırımcı bu teşvik yasası kapsamının

genişletilerek güneş enerjisinden de elektrik enerjisi üretimini teşvik ve

destekleyecek şekilde genişletilmesi bu konuda yatırım yapacak vatandaşa

fırsat eşitliği sağlaması açısından anayasal bir zorunluluktur.

Ayrıca, yasanın kapsamının genişletilmesi, Hükümetçe, 2007 de imzalanan

Kyoto protokolünün içeriğine de uygundur. Diyarbakır ve çevresi, büyük

bir güneş enerjisi potansiyeline sahiptir.

Diyarbakır’daki evlerin sadece %40’ı üzerine fotovoltaik paneller

yerleştirilerek elde edilecek elektrik ile tüm Güneydoğu Anadolu

Bölgesindeki yerleşim yerlerinin enerji ihtiyacı karşılanabilir. Buna

ek olarak güneş bacaları ve kuleleri yöntemiyle üretilen kontrollü ve

yapay rüzgarlarla elde edilecek rüzgar enerjisini de hesaba katarsak,

ulusal elektrik şebekesine ve çevre ülkelere de enerji aktarımı ve satışı

gerçekleştirilebilir.

Dışa bağımlı ve dövizle aldığımız doğalgaz şebekesinin Diyarbakır’a

döşenmekte olduğu şu günlerde bu konuya kasıtlı değindiğimiz

düşünülmesin.

1969’dan bu yana dünyadaki enerji kaynaklarının ve güneş enerjisinden

faydalanma yöntemlerinin çeşitlendirilmesi gerekliliğine inanıyoruz: Isınma

ve sıcak su ihtiyacı için kullanılan düzlem kolektörlerle bu ısı kullanılabilir

hale getirilebilir.

Bu kolektörlerin yıllık dönüştürüm verim oranları yapım teknolojisine

göre %30-%60 arasında olabilmektedir. Bu varsayımlara göre Türkiye de

güneşten bir yılda 36 Milyon TET değerinde düşük sıcaklıkta ısı enerjisi

üretmek mümkün olabilir. Türkiye’de güneş enerjisi ile ilgili ölçümlerin

alınması Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü(DMIGM) tarafından

yapılmaktadır(1).

Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki 9 ilde, 10m2 lik toplayıcı alana sahip

değişik fotovoltaik paneller yardımıyla üretilebilecek enerji miktarları

kWh/m2 .yıl olarak Tablo.1 de verilmiştir(1,2).

Page 416: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

414

Kristal silikon

Mono kris. Poli kris. İnce Cu film Cd-Te amorf silikon

Batman 2700 2300 1400 1200 1050

Diyarbakır 2500 2200 1300 1100 1000

Mardin 2600 2300 1400 1200 1500

Siirt 2700 2400 1400 1200 1050

Şırnak 2700 2400 1400 1200 1050

Adıyaman 2700 2400 1400 1200 1050

Gaziantep 2600 2300 1400 1200 1000

Kilis 2600 2300 1300 1200 1000

Şanlıurfa 2600 2300 1400 1200 1000

G.D.Anadolu Böl.Ort. 2500 2200 1300 1100 1000

Türkiye ortalaması 2500 2200 1300 1100 1000

Tablo.1 GDADB deki 9 ilde, 10m2 lik toplayıcı alana sahip değişik fotovoltaik paneller yardımıyla

üretilebilecek enerji miktarları kWh/m2 yıl olarak Tablo.1 de verilmiştir(1,2).

Birim alan başına, yıllık güneş enerjisi potansiyeli açısından Türkiyenin en iyi bölgesi Güneydoğu

Anadolu Bölgesidir. Diyarbakır için, yatay düzleme gelen(yatay d. g) , atmosfer öncesi(atm. önc.)

son beş yılın aylara göre aylık ortalama radyasyon değerleri, uzun yıllar ortalama güneşlenme

süreleri(G.s.) saat-dakika cinsinden, rüzgar hızı(v) m/sn cinsinden,

100cm de ölçülen toprak sıcaklıkları(t.s) oC cinsinden Tablo. 2 de verilmiştir(DDMİ).

Ay Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Yıllık

Yat.Dg.r.

6676 9344 13947 16955 20869 23897 23448 21052 17392 12104 8096 6076 15023

Atm.Önr.

16563 21713 28265 34922 39523 41328 40327 36622 30618 23613 17752 15135 28865

G.Süresi

3,46 4,56 5,39 7,14 9,45 12,28 12,43 12,53 10,23 7,46 5,32 3,57 8

Toprak S.

11,1 9,6 10,6 13,7 17,9 21,8 25,5 27,6 26,8 23,6 19,0 14,1 18,4

v(m/sn) 2,0 2,3 2,7 2,3 2,2 3,0 3,3 3,0 2,5 2,0 1,6 1,6 2,4

Tablo.2 Diyarbakır için bazı güneş enerjisi değerleri(ayrıntılar metin içindedir)(1).

Daha fazla bilgi ve veriler (1, 7) nolu referans da bulunabilir.

Page 417: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

415

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve Diyarbakır’da Rüzgar EnerjisiBu bölgede ve Diyarbakır çevresinde yıllık ortalama rüzgar hızı 5 m/sn

kadardır. Belli ve mevsimsel belirli bir hakim rüzgar yönü de yoktur. Bu

nedenle güneş enerjisinden önce rüzgar üretir, sonrada rüzgar türbinleri

kullanarak istediğimiz kadar elektrik enerjisi üretebiliriz: Güneydoğu

Anadolu Bölgesinin ekonomik boyutlarda elektrik üretimi açısından rüzgar

enerjisi potansiyeli yetersiz kabul edilmektedir. Bir rüzgar santralinin

ekonomiksel olması için gerekli koşulların başında: Kurulacağı yerde,

yerden 50 m yükseklikteki rüzgar hızı 7 m/sn veya daha büyük, 50 m

yükseklikteki kapasite faktörü %35 veya daha büyük olmalıdır. Kurulacak

rüzgar santrallerinin ulusal trafo merkezlerine veya ulusal gride yakın

yerlerde olması tercih edilir. Türkiye’nin Rüzgar Eenerjisi Potansiyeli

Atlası(REPA) EİEİ tarafından hazırlanmıştır(8). Güneş bacası ile sıcak

soğuk farkı yaratıp rüzgar elde edilebilir. İstenirse baca uçları arasındaki

sıcaklık farkı arttırılır, ısınan hava yükselir. Baca bir rüzgar tüneli gibi çalışır.

Mekanik enerjinin oluşması sağlanır. Mekanik enerjiyi elektrik enerjisine

dönüştüren sistemler sayesinde elektrik enerjisi elde edilir(9).

Kullanılmayan arazilerde ve kırsal kesimlerde baca yöntemiyle

istenilen miktarda rüzgar ve elektrik üretilebilir. Küresel ısınma ve iklim

değişikliğinin, kara ve denizlerdeki sıcaklık farklarını arttırarak ülkemizin

rüzgar enerjisi potansiyelini olumlu yönde etkileyeceği beklenmektedir. Bu

değişiklikle ilgili araştırmalara da şimdiden başlanmalıdır. Ayrıca, güneş ve

rüzgar enerjisinden elektrik üretimi politikaları planlanırken ve yasaları

çıkarılırken bu tip değişimlerde göz önünde tutulmalıdır. Doğal olarak

gece-gündüz sıcaklık farkının da daha da büyümesi Güneydoğu Anadolu’

daki rüzgar potansiyelini de etkileyecektir.(Eriş, 2003; Gürsoy 2004)(1, 4,

3, 12).

SonuçYıllık güneş enerjisi potansiyeli açısından Türkiyenin en iyi bölgesi Güneydoğu

Anadolu Bölgesidir. Bu bölgede, zirai amaçlı pompaların çalıştırılmasında,

kritik kurumların elektrik ihtiyaçlarının karşılanmasında(sinyal aktarım,

sismik kayıt ve gözetleme yerleri vs.), trafik ışıkları ve bahçe, iç veya

dış vitrin ve bina aydınlatılmasında fotovoltaik sistemlerle elde edilen

elektrik enerjisi şehir merkezlerinde ve kırsal kesimlerde kullanılmaya

başlanmıştır. Bu kullanım özel teşvik yasalarıyla daha da desteklenmelidir.

Page 418: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

416

Bölgedeki termal kaplıca sularıyla güneş enerjisi ve güneş bacası sistemleri birlikte uygulanarak

daha ekonomik elektrik enerjisi üretim tesisleri kurulabilir(Pamukova/Aydın daki gibi). Hatta güneş

enerjisiyle üretilen kızgın buharlar Raman petrol kuyularına basılarak petrolün çıkarılmasına

katkı sağlanabilir. Bölge, rüzgar enerjisi potansiyeli açısından değerlendirildiğinde ise Türkiye

ortalamasının altında bir ekonomiksel üretim kapasitesine sahip olduğu görülmektedir. Fakat

mevcut güneş enerjisi potansiyelini ek teknolojiler kullanmak suretiyle örneğin, güneş bacası

yardımıyla sabit hızlı etkin rüzgarlar oluşturarak ekonomik boyutlarda rüzgardan elektrik enerji

üretimi Güneydoğu Anadolu Bölgesinde de mümkün gözükmektedir(9, 12). Bu değerlendirme

küresel ısınma ve iklim değişiklikleri sürecinde de önemini koruyacaktır. Amerika’nın en önemli

eğitim kurumlarından biri olan M.I.T. profesörlerinden Daniel N. nin önerdiği gibi “Daha harcamadan

ve ailenin büyüklüğüyle orantılı adil bir vergilendirmeyle elektrik bedellerinin tahsiliyle kaçak

elektrik kullanımı kavramının ortadan kaldırılabileceği görüşü”(11). Türkiye genelinde yeni dağıtım

şirketlerince uygulanırsa, bölgede elektriğimiz çok ucuzlar ve yenilenebilir enerji üretiminin önü

açılarak havası ve çevresi daha temiz bir ülkede yaşamımızı sürdürebiliriz.

Page 419: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

417

Kaynaklar1. Elektrik İşleri Etüt İdaresi web sitesi:http:// www.eie.gov.tr

2. Örçen, İlke ve Uğurlu Örgen, “Küresel Isınmanın Türkiye’nin Enerji

Kaynaklarına Olası Etkisi” KÜRESEL ENERJİ POLİTİKALARI İ VER

TÜRKİYE GERÇEĞİ, TMMOB, Türkiye VI. Enerji Sempozyumu Bildiriler

Kitabı, 565-573, Ankara, 2007

3. Gürsoy, Umur, Enerjide Toplumsal Maliyet ve Temiz ve Yenilenebilir

Enerji Kaynakları, Türk Tabipler Birliği Yayınları, Ankara, 2004.

4. Eriş A., “Enerji Politikaları ile Yerli, Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları”

. TMMO Türkiye VI. Enerji Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ankara, 2003.

5. diyarbakirgunesevi.com

6. Aydınol M., A. Kaplan, Güneş Enerjisinden Faydalanarak Damıtık Su

Eldesi, Güneş Enerjisi Sistemleri Sempozyumu ve Sergisi, Mersin, 20-

21/6/2003, 117-128, TMMOB, Mersin.

7. MIGM web sitesi: www.migm.gov.tr

8. Rüzgar Enerjisi Potansiyeli Atlası(REPA), Türkiye Rüzgar santraları,

Elektrik İşleri Etüt İdaresi web sitesi:http:// www.eie.gov.tr

9. www.epdk.org.tr/lisans/elektrik/yek/rüzgarprojeleriningelisimi.doc

10. Electricity Production by Solar Chimney Project in Laboratory

Conditions(Model Study) Proje no:2009- FF-12, DÜBAP, Dicle

Üniversitesi.

11. Daniel N., Personalized Energy, http://MITworld.mit.edu/video/728,

15, September 2009.

12. Karadağ Ç. Gülsaç, I. I., Ersöz A., Çalışkan M. Yenilenebilir Enerji

Kaynakları, Bilim ve Teknik, TÜBİTAK, Mayıs, 2009, 24-27.

Page 420: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

418

FOTOVOLTAİK PİL TEKNOLOJİSİNE GENEL BAKIŞ

Page 421: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

419

Yusuf Selim OCAK1 Tahsin KILIÇOĞLU2

1Dicle Üniversitesi, Z.G.

Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi

Öğretmenliği, Diyarbakır2Batman Üniversitesi, Fen

Edebiyat Fakültesi, Fizik

Bölümü, Batman

[email protected],

[email protected]

ÖZETGünümüz dünyasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına olan

ilgi artmaktadır. Mevcut yenilenebilir enerji kaynaklarının başında güneş

enerjisi gelmektedir. Güneş enerjisinden en iyi faydalanabilme yollarından

biri fotovoltaik pillerin kullanımıdır.

Bu çalışmada, önce yarı iletkenler hakkında bilgi verilecek ve fotovoltaik

pillerin çalışma prensiplerinden bahsedilecektir. Ardından, günümüzde

kullanılan ve bilim adamlarının üzerinde çalıştıkları fotovoltaik piller

hakkında bilgi verilecektir. Daha sonra fotovoltaik pillerin verimini etkileyen

faktörlerden bahsedilerek, fotovoltaik teknolojilerin piyasada tahmini

bulunabilirlik süreleri ile ilgili öngörülerden bahsedilecektir.

GİRİŞ Fotovoltaik piller güneş enerjisini doğrudan elektrik enerjisine çeviren

aygıtlardır. Güneş pillerinin çalışma prensibi temelde fotovoltaik olay

olarak bilinen bir kuantum mekaniksel işleme dayanır. Fotovoltaik

kelimesinin kökeni Latince “Işık” anlamına gelen “Photo” kelimesi ve ilk

pili icat eden İtalyan Fizikçi Alessandro Volta’nın isminin birleştirilmesi ile

elde edilmiştir [1].

Fosil tabanı yakıtlar gibi geleneksel elektrik elde etme yöntemleri küresel

ısınmaya sebep olan ve çevreyi kirleten bileşiklerin üretilmesine neden

olurlar. Güneş pilinin tek kaynağı güneş ışınlarıdır.

Güneş ışığı temiz ve etkin olarak sınırsız olduğu için güneş pilleri geleneksel

enerji kaynaklarının en önemli alternatifi olarak kabul edilebilir. Güneş

pilleri şehir şebekesinden bağımsız olarak her yerde yıllarca güvenilir bir

şekilde kullanılabileceği için kırsal bölgelerde de rahatlıkla kullanılabilir.

Fotovoltaik Pillerin Çalışma Prensibi Güneş pilleri silisyum vb yarı iletkenlerden yapılır. Yarı iletkenler

bilgisayarlardaki mikroişlemciler gibi bir çok elektriksel aygıtta

kullanılmaktadır. Yarı iletkenler farklı özelliklerdeki maddelerle

katkılandırılarak, n-tipi (negatif) ve p-tipi (pozitif) yarı iletkenler

haline getirilirler. Şekil 1’de katkısız, n-tipi ve p-tipi Si yarı iletkenleri

gösterilmektedir.

Page 422: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

420

Şekil 1. Katkısız, fosfor (n-tipi) ve bor (p-tipi) ile

katkılandırılmış Silisyumlar.

Güneş pilleri p-tipi ve n-tipi yarı iletkenlerin bir

araya getirilmesi ile elde edilen p-n eklemlerdir.

Güneş pillerinde oluşan akımı toplayabilmek

için pilin arkaya yüzeyi tamamen ve ön yüzeyi

kısmen metal kontakla kaplanır. Fotonların

p-n eklem tarafından emilmesi ile, fotonların

enerjisi yarı iletkenlerdeki bazı elektronlara

aktarılır ve bu elektronlar p-n eklem boyunca

hareket edebilir. Her negatif yüklü elektron için,

deşik adı verilen pozitif yüklü parçacıklar oluşur.

Her hangi bir yarı iletkende bu elektronlar ve

deşikler kısa bir süre içerisinde tekrar birleşir

ve enerjileri ısıya dönüşür. Güneş pillerinde ise,

p-n eklem sınırında oluşan elektron ve deşikler

elektrik alan etkisi ile zıt yönlere akarlar. Bu

yük ayrışımı aygıtta potansiyel fark oluşumuna

sebep olur. Pil bir devreye bağlandığında,

elektronlar akmaya başlar ve elektron akışı

elektrik akımına sebep olur. Şekil 2’de bir p-n

eklemin ışığa maruz kaldığında devreye elektrik

akımı verişini göstermektedir.

Şekil 2. Bir p-n eklemin ışığa maruz kaldığında devreye

elektrik akımı verişi

Fotovoltaik Pillerin KullanımıFotovoltaik piller başlangıçta yüksek üretim

maliyetleri ve düşük verimden dolayı kısıtlı

kullanım alanlarına sahipti. Günümüzde

fotovoltaik pillerin hem üretim maliyeti oldukça

düşmüş hem de pillerden elde edilen verim

oldukça artmıştır. Bundan dolayı fotovoltaik

pillerin kullanım alanları çoğalmıştır. Hatta

bir çok devlet için en önemli enerji kaynakları

arasına girmiştir. Şekil 3’de fotovoltaik

modüllerin üretim maliyeti ve üretilen enerjinin

market kapasitesinin yıllara göre değişimi

gösterilmektedir

Fotovoltaik piller özellikle uzay uygulamalarında

kullanılmaktadır. Uzaya gönderilen uyduların

enerji kaynağı güneştir ve bu enerji

kaynağından uydular üzerinde mevcut bulunan

güneş panelleri ile yararlanırlar. Dolayısıyla

uyduların ömrü üzerlerinde mevcut bulunan

güneş panellerinin ömrü ile eşdeğerdir.

Uydularda silisyum tabanlı güneş panelleri

kullanıldığından 25 yıl ömre sahiptirler. Bunun

haricinde telekomünikasyon, ulaşım sektörü,

tarımsal sulama ve aydınlatma gibi bir çok

alanda fotovoltaik piller kullanılmaktadır.

Şekil 3. 1993-2008 yılları arasında,

dünyada fotovoltaik modül

maliyeti ve enerji üretiminin yıllara göre değişimi [2]

Page 423: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

421

Fotovoltaik Pil Çeşitleri

Tek Kristal ve Polikristal Tabanlı Piller Günümüzde kullanılan fotovoltaik pillerin çoğu kristal silisyum tabanlıdır. Bu

tür panellerin marketteki payı %78-80 civarındadır [3]. Bu tür piller bilinen

en klasik yapılardır. Kristal silisyumun iki türü endüstride kullanılmaktadır.

Bunlardan birincisi tek kristal yapılardır ki, yaklaşık 350 nm kalınlığındaki

ve 150 mm çapındaki aşırı saf silisyum yongalardan elde edilirler. İkinci tür

ise çoklu kristal silisyumlardır. Bunlar tırtıklı bir şekilde bloklara ayrılmış

ve ardından yonga haline getirilmiş silisyumlardan elde edilir. Her iki tür

yapıda da bor katkılı (p-tipi) yarı iletken yüzeyin üzerine fosforun (n-tipi katkı

maddesi) difüzyonu ile elde edilir. Pilin ön yüzüne maksimum miktarda ışık

gelecek şekilde ve arka kısmına ise tamamen metal kontak atılır ve böylece

pil elde edilir. Piller farklı kombinasyonlarda seri ve paralel bağlanarak

istenilen akım ve gerilime sahip paneller oluşturulabilir. Şekil 4’te tek ve

çoklu kristal Silisyumdan elde edilmiş güneş panelleri gösterilmektedir.

Şekil 4. Tek kristal ve çoklu kristal Silisyumdan elde edilmiş paneller

İnce Film PillerKristal piller haricinde piyasada en çok kullanılan ise, ince film güneş

pilleridir. Bu tür panellerin market payı %18-20 civarındadır [3]. İnce film

olarak en çok kullanılan malzemeler, amorf silisyum, bakır indiyum (ve

germanyum) selen (CIS veya CIGS) ve kadmiyum tellür (CdTe) gibi polikristal

malzemelerdir. CIS piller genelde Tablo 1’de verilen elementlerin farklı

kombinasyonları ile elde edilirler.

Bu tür yapılar elde edilirken önce cam ve çelik gibi bir altlık üzerine

ince bir tabaka molibden filmi oluşturulur. Bu film üzerine istenilen

kombinasyonlarda CIS filmi oluşturulur. Yüksek sıcaklıkta tavlanan yapı

üzerine CdS ve iletken oksit tabaka atılır ve pilden akım alabilmek için

metal kontaklar atılır. Bu şekilde oluşturulmuş bir pil yapısı Şekil 5’te

Page 424: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

422

gösterilmiştir.

Cu Al SAg Ga SeAu In Te

Tablo 1. CIS pillerde en çok kullanılan elementler

Şekil 5. Örnek bir CIS yapısı

Organik Tabanlı Piller Kristal ve ince film piller haricinde daha ucuz

ve daha uzun ömürlü fotovoltaik yapılar

oluşturabilmek için bilim adamları pek çok

çalışmalar yapmaktadır.

Bu çalışmaların başında polimer tabanlı plastik

güneş pilleri ve boyar madde ile duyarlılaştırılmış

güneş pilleri, DSC (Dye-sensitized solar cell), gelmektedir. Plastik güneş pilleri olarak

nitelendirilen yapı iletken oksit, genelde ITO

(indiyum kalay oksit), kaplı bir yüzey üzerine

PEDOT:PSS (Poli (3, 4 - etilendioksitiyofen)

poli (sitirensülfonat)) gibi iletken bir polimerin

ince filminin oluşturulması ve bu yapı üzerine

organik aktif tabaka oluşturulması ile elde edilir

[4]. Bu yapı üzerine metal buharlaştırılmadan

önce ince bir LiF ara tabaka oluşturulur.

Plastik bir güneş pilinin yapısı Şekil 6a’da

gösterilmektedir. Bu tür yapılarda ışık iletken

oksit kaplı yüzeyden alınır ve pilden böylece

faydalanılır.

Şekil 6a. Plastik güneş pilinin şeması

İkinci organik tabanlı pil çeşidi aynı zamanda

organik-inorganik hibrit güneş pili olan DSC

yapılardır. Bu yapılarda yine iletken bir oksit

üzerine TiO2 gibi bir yarı iletken oksit tabaka

oluşturulur. Bu tabaka önce yüksek sıcaklıkta

tavlanır ve ardından uzun bir süre organik bir

boyar içerisine daldırılarak organik-inorganik

bir yapı oluşturulur. Arka kontak ile bu yapı

arasına I çözeltisi ilave edilerek bu yapıdan daha

etkin akım alınması sağlanır [5]. Anlatılan yapı

Şekil 6b’da gösterilmektedir.

Şekil 6b. Organik-inorganik güneş pilinin şeması

Diğer Yaklaşımlar Birçok araştırıcı farklı yöntemler kullanarak

daha az alanda daha fazla elektrik elde etmek

için uğraşmaktadır. Bunlara örnek olarak, nano

çubuklu (nanorod) yapılar ve çok katmanlı

(tandem cell) yapılar gösterilebilir. Nano çubuklu

pillerdeki temel yaklaşım, nano boyutlarda

çubuklar oluşturulur ve bu çubukların arası

istenilen organik veya inorganik madde ile

Page 425: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

423

doldurularak, her iki yarı iletkenin daha küçük bir alanda daha fazla

etkileşmesi ve bu etkileşen bölgelere güneş ışığı düştüğünde daha fazla

taşıyıcı oluşturulması hedeflenmektedir.

Fotovoltaik yapıların verimini etkileyen en önemli durumlardan biri

gönderilen ışık ile yarı iletkenlerin bant aralıklarının uyumudur. Bant

aralığının üzerindeki foton enerjisi ısıya dönüşür ve bant aralığının altındaki

foton enerjisi soğurulamaz. Çok katmanlı piller, bant aralıkları farklı birkaç

pilin art arda aynı düzlemde oluşturulması ile elde edilir. Bu yöntem hem

çok zor hem de diğer yöntemlere göre daha pahalı olmasına rağmen,

daha az alanda daha fazla enerji elde edilmesinden dolayı, özellikle uzay

uygulamaları için çok uygun gözükmektedir. Şekil 7’ bu yöntemle elde

edilen bir çok katmalı fotovoltaik pili göstermektedir.

Şekil 7. Örnek bir çok katmanlı bir fotovoltaik pil [6]

Fotovoltaik Pillerin Verimini Etkileyen FaktörlerFotovoltaik piller için en önemli parametrelerden biri olan verimi etkileyen

faktörler aşağıda sırasıyla verilmiştir.

• Ön yüzdeki yansıma, gölgeleme vb etkiler

• Band Aralığı etkisi

• Band aralığının üzerindeki foton enerjisi ısıya dönüşür

• Band aralığının altındaki foton enerjisi soğurulamaz..

• Seri direnç etkisi

• Metal ile kristal gibi bazı etkileşimler

• Paralel Direnç

• Kristaldeki katkılar ve safsızlıklar

Fotovoltaik Pillerin GeleceğiFotovoltaik piller üzerine yapılan çalışmaları iki başlıkta toplamak

mümkündür. Bunlardan biri fotovoltaik özelliklere sahip yeni bileşik veya

alaşımların elde edilmesi, diğeri bu malzemeleri en uygun kompozisyonlarda

Page 426: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

424

kullanmaktır. Bilindiği gibi fotovoltaik piller üzerine yapılan çalışmalar silisyum tabanlı kristal

piller ile başlamıştır. Bu piller halen günümüz piyasasının %78-80’ini kapsamaktadır. Daha sonra

geliştirilen ince film pillerde piyasada önemli yer edinmiştir. Fakat kısa ömürlü olmaları gibi bazı

dezavantajlarından dolayı piyasaya henüz girememiş bir çok farklı fotovoltaik pil üzerine bilim

adamları tarafından çok yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Tablo 2 farklı niteliklerdeki fotovoltaik

pillerin öngörülen piyasada bulunma sürelerini göstermektedir. Tablodan da çok net şekilde

görülebileceği gibi önümüzdeki yüzyılda özellikle organik, hibrit yapılar ve biyolojik tabanlı pillerin

markette önemli yer tutacağı öngörülmektedir [7].

Fotovoltaik Teknoloji Fotovoltaik NesilTahmini markette

kullanılabilirliğiKristal Silisyum 1 1970-2020Amorf Silisyum 2 1983-2025Silisyum ince film 2 2001-2050CdTe 2 1995-2010CIS 2 2000-2050DSC (Boyar madde) 3 2003-2055DSC-hibrit 3+ 2015-2100Organik-hibrit 3+ 2015-2100Biyolojik 4 2030-2100+

Tablo 2. Fotovoltaik teknolojilerin piyasada tahmini bulunabilirlik süreleri

Page 427: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

DİYARBAKIR’DA DOĞAL HAYAT SU, İKLİM, ENERJİ VE MADEN

425425

KAYNAKLAR 1. www.explainthatstuff.com/solarcells.html

2. www.gtmresearch.com/

3. www.solarbuzz.com

4. Shaheen, S.E., Brabec, C.J., Sariciftci, N.S., Padinger, F., Fromherz, T.

Hummelen J.C., 2.5% efficient organic plastic solar cells, Appl. Phys.

Lett. 78, 841-843, 2001

5. O’Regan, B., Grätzel, M., A low-cost, high-efficiency solar cell based on

dye-sensitized colloidal TiO2 films, Nature 353, 737 – 740, 1991

6. www.spectrolab.com/DataSheets/TNJCell/utj3.pdf

7. Tulloch, S. Solar Cells for Tomorrow, First International Conference on

Energy Efficiency and Conversation, Hong Kong, 32-33, 2003.

Page 428: Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji ve Maden

426