doç. dr. -...
TRANSCRIPT
Doç. Dr. MEHMET ERÖZ
TÜRK KÜL TÜRÜ
ARASTIRMJ\IARI ,
KUTLUG YAYINLARI
Ankara Cad. Basın İşhanı No: 44/11
P. K. 1260 SİRKECİ - İSTANBUL
Dizgi - Baskı: Erdini Basımevi
Cild Günsan Ciltevi
Kapak baskısı: Kuşak Matbaası
Kapak düzeni: Osman Sınav
1977
İ Ç İ N D E K İ L E R
ÖNSÖZ 7
Birinci Bölüm
TÜRK KÜLTÜRÜ ve SOSYAL YAPISI
Türkler'de Mülkiyet Müessesesi Hakkında Bazı
Düşünceler . . . •. .. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . •.. . . . . . . . . 11
Giriş . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11
I - Türk Kabile ve Boylarında Mülkiyet . . . . . . . . . 14
1 - Orta Asya Türklerinde Mülkiyet . . . . . . 16
2 - Türkiye Türkl-:-rinde Mülkiyet . . . . . . . . . . . . 21
II - Türkler'in Mülkiyet Sahasındaki
Tesanütçülüğü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29
ı - Toylar - Şölenler - Ziyafetler ... . . .. . . . .. 29
2 - Türkler'de Hayır Tesisleri ve İçtimai
Yardımlaşma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . 42
Osmanlı Toprak Rejimi ve Yerli Marksistler . . . . . . . . . 48
Marksizmin İçtimai Hadiseleri Tarihi
Maddeciliğe Göre İzahı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 49
Osmanlı Toprak Rejiminin Mark:::i3t Yorumu . . . 51
Orta Asya Türklerinde Mülkiyet Müessesesi . . . 53
Osmanlı Cemiyet Yapısı ve Feodalizm . . . . . . . . . . . . 57
Türk Kültürünün Gelişme Seyrine Kısa Bir Bakış ... 67
Türk İçtimai Teşkilatı Hakkında Görüşler . . . . . . 76
İçtimai Gelişmede Türk Göçebeliğinin Yeri . . . . . . 77
Türk İçtimai Teşkilatı Hakkında Genel Bilgi . . . 80
Türk İçtimai Zümrelerini Tasnif Tecrübeleri . . . 83
Türk Ulusları , Urukları, Boy ve Oymakları
Hakkında Kısa Bilgi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 97
Köy İsimlerimizle İlgili Bir Not .. . . . . . . . . . . . . . . . . 1 10
Türk Milli Birliğine Doğru . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 113
Töre . . ..... ........ . . ........................................... 130
Zeybeklik ve Zeybekler ........................•........... 141\
Türk Kültüründe «Börk» «Papak» ve :<Keçe Külah» 152
Türk Yemek Adetleri ....... ............... ...............•. 158
Türk Kültüründe «Börk» «Papak» ve «Keçe Külah» .152
«Milliyet»in Himmeti ile Milliyetimize Yapılan
Hücum ......................................... ......•............ 163
Giriş ..... ........ ... . . ....... ... .. .. . . . .. . .... ... . . . .. . . ..... 163
1 - Türkiye'nin Türkleşmesi Hakkındaki
Tarihi Deliller . . . . . . . . . . . .. . . .. . . .. . . .. . . . . . . . . . . . 168
2 - Toponomik (Yer Adlarına Ait) Deliller . .. 170
3 - Maddi ve Maddi Olmayan Kültüre Ait
Deliller . . . ... . . .. . ... . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 171
Evlenme ve Düğün Töreni ile İlgili Türk
Gelenekleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . : ..............•... . . . . . 174
Türk Dili ve Milli Kültürümüz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 183
TRT'nin Himmetiyle «Millet»den «Ulus»a ......... 193
Türkistan' dan Kıbrıs'a Tek Kültür .... .............. 201
Kıbrıs, Türklüğün Bir Parçasıdır . . . . . . . . . . .. • . . . . . • . . 212
Arganistan'da Türk Aşiretleri ........ ................... 221
Kaşgarlı Mahmud ve Anadolu Yörükleri . . . . . . . . . . . . 227
Ertuğrul Gazi İhtifali . ................... ..... .............. 236
Bir Kürt Milliyetinden Bahsedilebilir mi? . ........ 242
Çeşitli İdeolojiler Karşısında Türk Milliyetçiliği
ve İslamiyet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 263
Büyük Sosyoloğumuz Ziya Gökalp ............. ..... . .. 274
Türkçülük Ülküsü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . 286
İkinci Bölüm
SOSYALİZME DAİR
Kırkbeşinci Kuruluş Yıldönümünde Türkiye
Cumhuriyeti Devleti .. ... ...... ..................... .......... 295
Orta Doğu ve Petrol . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . 304
Din ve Sosyalizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 313
Milliyetçiliğimizin «Toplumculuğu» Ne irade Eder? 325
Halk ve Millet . . • . . . • . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 338
Fikir Hürriyetine Dair Bazı Fikirler . . . . . . . . .. . . . . . . . . 346
«Karşı Devrim» ve «Kontr-Gerilla» ............ ...... 354
«İşçi-Köylü İktidarı» Sloganının Gerçek Anlamı ... 363
Sosyalist Enternasyonal .............. ...... . .. .. : . . . . . . . 371
Ö N S Ö Z
Bu kitap, on -onbeş yıl dır çeşitli gazete ve dergilerde çıkan makalelerimizin içinden se çilerek bir araya getirilen, birbirini tamamlayan ve birbiri ile uygun düşen yazılardan meydana gelmişt ir. Ona, makaleler toplamı bir kitap olarak değil, konuları, plônına uygun şekilde hazırlanmış bir eser gözü ile bakı labilir. Bu ba kış ve anlayışla, kitabımızın iki an a başlığı vardır: Türk Kültürü ile ilgili meseleler ve sosyalizmle (komünizmle ) ilgili -konular. İ lk bakışta bu ikinci baş lık , Türk Kültürü Araştırmaları adını taşıyan bir kitabın muhtevası içinde yadırganabilir ; sosyalizmle ilgili meselelerin, Türk Kültürü ile ilgili bulun madığı düşünülebilir. Ancak, işin iç ine girince, ikisi arasında bi t bağ ve bağlantının olduğu sezil ip, anlaşılabilir.
Enternasyonal olan sosy alizm {komünizm ), mil let leri yıkabilmek için, mil li kültür lere, "burjuvalık" damgasını vurmuş ve onları düşman ilôn etmiştir. Düşman ilôn edilen milli kültürler listesinin başında, Türk Kü ltürü yer a lmaktadır . Sosy alizm, Türk Kültürünü yıkarak, yerine, ö zü (muhtevası) belli ol mayan bir prolet er kültürünü getirmek i çin bütün il mi usulleri denemekte ve insan lığa sığmaz bütün metodları kullanmakta, her vasıtayı meşru say -
maktad ır . B u bakım dan, milli kültürümüzü tanıtmağa çalışan bir kitabın, b u kültür ü yıkmağa çalışan ideolojik akım ve hareketi de tanıtı p, ortaya serme si iyi o'ur. Ya ptığımı z iş b ud ur.
D üşman hakkında uyarıda b ul unan b u kitabın esas vermek istediği şey , Türk Kül türünü me ydana getiren uns urlar ve değer lerdir. Kişinin kişiliğini kazanmasında, halkın, milli şahsiye tini kazanarak, millet haline gelmesin de, milli kültürün rolü çok b üyüktür . Dili yle , dini yle, sanatı yla, yazılı ve sözlü edebiyatıyla, gelenek ve görenekleriyle, inanç ve itikatları ve bütün değer leri yle milli kültür, binlerce yılın ol uşt urd uğ u tarihi ve içtimai bir üründür ; mille t ham ur un un ma yası dır. B u değe rl i mirası, gi yim k uşama, yiyeceklere, kullanılan e şyaya sinmiş şekli ile ve değerler ve k ur umlar (müessesel er) halindeki şekli ile s unmağa çalıştık. S unabil diğimiz, gür bir pınardan alabildiğimiz birkaç bakra ç s ud ur. B u ha yat s uyun u, genç k uşaklara armağan edi yor uz .
Eserin basılı p ortaya çıkmasını sağla yan idea-list ve çalışkan genç , Erol KILIC'a teşek i<ür ederim.
İstanb ul, 20 Haziran 1977
Meiımet ERÖZ
Birinci Bölüm
TÜRK KÜLTÜRU
ve
SOSYAL YAPISI
TÜRKLER'DE MÜLKİYET MÜESSESESİ HAKKINDA BAZI DÜŞÜNCELER
- G İ R İ Ş -
Ası rlar boyu insanl ığ ın bedbahtl ığ ın ı bu müessesede, saadetin i bu müessesenin kald ırı lmasında gören ütopistler gelip geçmiştir. Eflatun gençl iğ inde mülkiyeti avama mahsus görmüş; idareci ve muhariplerin vazifelerini iyi yapmaları için mülk iyet endişe ve ibti lôları olmamasını şart saymış ve bu yüzden onlar için mülkiyetin i lgasına hükmetmişti r. Fakat nazariye plônında kalan bu düşünce, uzun yı l lar hayatın ve insan cemiyetlerin in gerçekleri karşısında bir varl ı k gösterememiştir . ömrünün son y ı l larında Eflôtun hatasını kabul etmiş, insan fıtratına aykırı nazariyen in tatbi k kabil iyetinden mahrum bulunduğunu anlamıştır. Mülkiyeti h ı rsızl ı k telôkki eden Proudhon, h iç bir zaman bu fikrinden dönmemiştir. Sismondi ise ferdi mülkiyetin ifratların ı , devlet müdahalesi ve içtimai siyaset tedbirleri i le g iderme taraftarıydı ( 1 ) .
Jean Jack Rousseau'nun tasavvur ettiği b i r eski dünya cenneti var mıydı? Senin benim gailesinden uzak, mülkiyetsiz bir insanl ık hakikaten mev-
(1) Bu hususta geniş bilgi için bk. Prof. Z. Fahri Fın
dıkoğlu, Sosyalizm, İstanbul, 1965.
1 2 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
cut olmuş mudur? "Rousseau'nun, Marx' ın veya Hobbes'un hakl ı oldukları şüphel id ir. İbtidal insanlar maişetlerin i temin iç in mücadele etmek zorunda idi ler. Binaenaleyh muhakkak ki bir altın çağ yaşamadı lar . Bi lôkis ga lebe gelecekleri tabiat kuvvetleri pek çoktu ve onlar da hayatta kalabi lmek iç in (Kropotkin' in tabiri i le) "karşı l ık l ı yardımlaşma" sureti le işbir l iğ i yapmak zorundaydı lar" (2).
Marx ve Engels, Amerikal ı sosyal antropolog Morgan' ın ibtidal kabi lelere dair sathi müşahedelerine dayanarak, insanlığın i lk devirlerinde müşterek mülkiyet, yani ibtidai komünizm bulunduğunu iddia etmişlerd it. Bu asrın başları nda büyük sosyal antropolog Mal inowski , Trobriand Adaları yerl i leri arasında da kalarak, onların müesseselerin i iyice öğrendi . Yerl i cemiyetlerinde mülk iyet müessesesinin kollektivizmden uzak, ferdi mülkiyete yakın b ir husus iyet arzett iğ in i gördü . Ayrı ört-adet ve gelenekler, bu müesseseye farklı fonksiyonlar, öyinler ve imtiyazlar· yüklemektedir. Trobriand adalarında aşağı yukarı mülkiyete delölet eden bir kel ime vard ı r: Toli. Sahip, mal i k manasına gelen bu kel ime, ön ek olarak kul lanı l ı r ve sah ip olunan eşya ismin in önüne getiri l i r. Mesela. toli-waga (sandal sahib i ) , toli-bagula (bahçe sah ibi ) . toli-bunukwa (domuz sahibi), tolimegwa (sih i r sah ibi , s ih irbaz) g ib i . Mal inowski 'n in kaydettiğine göre, Trobriand yerl isi kendi adını taşı yan ve kendi ma l ı olan b ir toprak parçasına sah ip olmayı şiddetle arzular. Trobriand adaları nda herkesin ayrı toprağı vard ı r. Malısul a l ınd ıktan sonra hemen anbarlara taşınmaz. Bir müddet, harman ye-
(2) Prof. Carle C. Zimmerman, Yeni Sosyoloji Dersleri
Çev. Dr. Amiran Kurtkan, İstanbul 1964, sf. 311
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 13
rinde teşhi r ed i l i r. Yerl i ler tarladan tarlaya dolaşır, mahsu lü mukayese eder, iyi neticeleri takdir eder, överler (3) .
Malaya Negrito' ların ın küçük avlanma ve yabani yemişleri toplama g rupları bi le, bazı yabani ağaçları , bel l i fertlerin mü lkü olarak kabul ederler. O ağaçların meyvası . o fertlerin mal ıd ır ve ağaçların bulunduğu saha da onların mülkü sayı l ı r (4) .
Bugünkü Sovyet Rusya'sı nda, daha yüksek sosyal ist safha olan sovhoz sistemine tamamiyle geç i lememiş olması ve kolhoz köylü lerine bir i ki dönüm tarlayı ekme ve birkaç hayvan besleme hakkının veri lmiş olması, insan ın yaradı l ışında mevcut mülkiyet sevg isinden ötürüdür. Bu sevg i . köylüler arasında bu şekilde tecel l i ederken, kapita l ist sınıf ın yerini alan yeni idareci s ın ıf a rasında araba, apartman, l üks vi l la (Daca) sahibi olma şekl inde tezahür etmektedi r ki, kollektivizmin ergec yerin i mutedi l bir ferdi mülk iyet sistemine bırakacağın ın işaretidir (5).
(3) Bronislaw Malinowski, Argonauts Of The Western
Pacific, London 1966, Seventh lmpression, sf. 116-
120.
( 4) Daha gtniş bilgi için şu makalemize bakınız:
«Yeni bir İçtimai İlim: Sosyal Antropoloji», Sosyo
loji Konferansları, Dokuzuncu Kitap, sf. 21-63.
(5) Rusya'daki tatbikat ve Marxizmin toprak mülkiye
ti görüşü hakkında şu makalelerimize bakınız:
«Zirai Kollektivizm ve Meselenin Bugünkü Rusya Bakımından Tahlili», İktisat Fakültesi mecmuası,
cilt 25, No: 4, 1968, sf. 140-187. Ve «Marxizm - Le
ninizm ve Toprak Reformu», İktisat Fakültesi
Mecmuası, Cilt 2, No: ..
14 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
- 1-
TÜRK KABİLE VE BOYLARINDA MÜLKİYET
Acaba eski Türk'lerde mülkiyet ferdi mi id i. yoksa içtimai zümrelere m i a itti? Bu hususu ves ikaların ış ığında incelemeğe çal ışa l ım .
Avrupa' l ı i l im adamları , göçebeleri, içtimai tekômül çizg is in in en a lt kademelerinde görür, onların başıboş, rastgele bir h ayat sürdüklerine, sadece çevreler in i istismar etti klerine inan ırlar. Ameri kal ı sosyolog Prof. Z immerman da bunla rdan birid i r. Zimmerman·a göre, tam göçebeler, hayvanları ehl i leştirmekten uzak ve zi raate yabancıdırlar. Sadece toplayıcı l ı k ve avc ı l ı kl a geçin i rler (6) .
Bu görüş türlü bakım lardan tenkit edilebi l i r . Prof. Fuad Köprü lü , içt imai tekômül bakımından b irbirinden çok farkl ı göçebel i k şeki l leri bulunduğunu, onun bazı i leri şekil lerin in , ekinci likten daha yüksek bir içtimai tekômül merhalesi teşk i l ettiğ in in , bazı a l im lerce müdafaa edi ld iğ in i be l i rterek bu hususta şunları söyler: "coğrafi şartlar ve i kt isadi zaruretlerle sık ı s ık ıya alôkalı olan ve birbirinden çok farklı şek i l leri bulunan nomadisme' in , içtimai tekômül bakımından, geri bir safha olduğunu ve göçebe kavimlerin maddi ve manevi yüksek b ir kültürden ve hukuki teşki lôttan mahrum bulunduklarını zannetmemel id irler. Tarih ve sosyoloj i tetki klerin in bugünkü neticeleri , bu yaşayış tarzında da yüksek bir kültür seviyesine erişmek mümkün olduğunu meydana koymuş, hatta , yukarı -orta- zamanda Avrupa'n ın yerleşmiş ha lk ın ın , kültür bakımından, Eurasia 'n ın
(6) Prof. C. C. Zimmerman, aynı eser, sf. 309-314.
TÜRK KÜLTüRÜ ARAŞTIRMALARI 15
göçebe kavimlerinden ne g ib i i kt ibaslarda bulunduğunu göstermiştir. Bi lhassa askeri teşki lôt, harp ôletleri ve tekniğ i g ibi hususlarda faik iyetleri, kend i lerine düşman kavimlerin kronikçi leri tarafından b i le it iraf edi lmiş, bazı göçebe Türk zümrelerin in , bu fôt ih ve isti lôcı atl ı göçebelerin , dah i li teşkilat yani idari ve siyasi müesseseler bakım ından da i leri derecede olmaları gayet tabi id ir"(? ) .
Prof. Sadri Maksud! Arsal , göçebel iğ in medeniyet seviyesile, ruhi inkişaf seviyesi le değ i l , tabi i şartlarla yakından i lg i l i bulunduğunu bel irt ir :
«Bazı milletler bazı devirlerde oturdukları saha münhasıra n ziraatıe geçinmeyi mümkün kı lmadığı
· iç in , büyük miktarda hayvan beslemeye mecbur ol uyorlar, hayvan beslemeye mecbur oldukları iç in göçebel i k hayatı sürüyorlar.
Göçebel i k çok hayvan besleyici olmanı n icapları ndandı r. Hayatı ziraatten ziyade hayvan beslemek sureti le temine mecbur eden ômil ise, vatan ın tabii ve ik l imi şartlarıd ır .» Göçebelerin ziraat mümkün olan sahalarda z iraat de yaptı kların ı söylüyor, buna m isal olarak Hun' ları veriyor. Hun' larda z iraat yanında, demir, deri ve yünü işleyen türlü zenaatlar da hayli i lerlem iştir. (8).
Yüksek b ir göçebe kültürüne sahip Türk aşiretlerin in yı l l ı k göçleri. töre, gelenek, i ktisadi şartlar ve mülk iyet münasebetleri i le ayarlanmıştır. Moğol
(7) Prof. Dr. M. Fuad Köprülü, Ortazaman Türk Hu
kuki Müesseseleri, İkinci Türk Tarih Kongresi ki
tabı, İstanbul, 1943, sf. 388 - 90. (8) Prof. Sadri Maksudi Arsal, Türk Tarihi ve Hukuk,
İstanbul, 1947, sf. 155 - 56, 212, 220.
1 6 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
göçebeler in in de yayla ve kışlaları az çok bel l i id i . « Dünyan ın d iğer çoban kavimlerinde olduğu g ibi, Moğol goçebeleri de sürülerine otlaklar a rıyarak senede birkaç defa yer değiştirirler, göç ederlerdi . Bu göçler yaylaları n a rasındaki mesafenin uzak l ık ve yakın l ığ ına göre tanzim edi l i rd i» (9) .
Dünyan ın belki de en seyyal göçebeleri olan bedevilerin bi le kendilerine mahsus meraları , dolaşma alanları mevcuttur. "Kendilerine a it birkaç kuyu vard ı r. Kuyulara kabi lenin markasın ı , yan i develerine vurdukları işareti vururlar" ( 10 ) .
Bu misa l leri, toprak mülkiyeti i le i lg i l i oluşu bak ımından ele a lmış bu lunuyoruz. Açıkça görülüyor ki, Türk göçebeleri, Moğol göçebeleri, hatta bedeviler, mülkiyete konu olabi lecek yayla ve kışlalarda, gayet muntazam bir seyir içinde i ktisadi ve içtimai hayatların ı yaşarlar. Şimdi bu hususu biraz daha yakından görel im.
1 - ORTA ASYA TÜRKLERİNDE MÜLKİYET
İskitler, n iza ve uyuşmazl ıklar ın kaynağ ı olduğu inancı i le mal, mülk toplamaktan sakın ırlard ı (1 1) . Aynı kaynakta bu kavmin kımız içip, at et i yedikleri de yazı ld ığ ına göre, h iç değilse at sürülerine mal ik idi ler.
(9) B. Y. Vladimirtsov, Moğolların İçtimai Teşkilatı,
Tere. Prof. Abdülkadir İnan, Ankara, 1944, sf. 60.
(10) Robert Montagne, Çöl Medeniyeti, İstanbul, 1950,
Tere. Avni Yakalıoğlu, sf. 17 - 18.
(11) A. Rıza Kılıç, İskitler ve İskitler Hakkında Here
dot'un Verdiği Bilgiler, İstanbul, 1935.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 17
«Türk tarih in in her devrinde Türkler arasında hem göçer mallar (menkul ler) , hem göçmez mallar (tarla lar, arsalar, bina lar) üzerinde mülk iyet hakkı teessüs etmiş olduğunu görüyoruz. Türklerin her devirde evi-barkı , yeri-suyu vardır.
Türkçede tarımak, ziraatle uğraşmak; tarla (tarığfak), tarıma mahal l i demektir.
Z iraatle uğraşan Türklerin başl ıca serveti küçük z i raat sahaları ndan ibaret tarlalar olduğu g ib i göçebe Türklerin esas serveti hayvan sürülerinden ibaret olurdu . Onun için göçebe Türkler hayvanlara "tavar" derlerdi . Eski türkçe tavar sadece "servet" manôsın ı ifade eder. Göçebe Türklerin esas serveti hayvan lardan ibaret olduğundan hayvanlara "tavar" demişlerd i . Bu tavar kel imesi Anadolu türkçesinde davar telôffuz olunmaktadır . . . Mevlôna'n ın oğlu Sultan Veled in ş i i rlerinde "tavar" servet manôsında kul lanı lmıştır. Bu kelime Mahmut Kaşgari'de bu manôda kul lanı lmışt ır. Bu tavar kel imesi türkçeden Rus d i l ine de geçmiştir. Ruslar bugün ticaret mal larına (Marchandise e towar) derler . . .
Eski Türkler servetin muhafaza olunduğu yere de tavarl iğ derlerd i . Eski tü rkçede servet, mü lk manôsını ifade eden d iğer bir kel ime de vard ı : ad (ed ) . Bu kel ime Uygurlardan kalma vesikalarda bozan tavarla birleştiri lerek ad-tavar şekl inde kullanıl ır. dı . . . Uygurlardan kalma vesikalar arasında arazi mülk iyetine ait b ir çok vesi ka vardır . . . Arazi satışına ait vesi kalardan başka, üzüm bağı k i ralamaya a it vesikalar da vardır . . . Bütün medeni mi l letlerde olduğu gibi , !3Ski Uygur Türklerinde de arazi satıld ığ ı , k i ra-
F: 2
18 TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
!andığ ı g ibi terh in { ipotek) dahi ed i lebi l iyor . . . Bütün medeni mi l letlerin hukukunda olduğu gibi eski Türk camia ları nda da ik i türlü varisl i k usulü görüyoruz: Kanuni varis l ik, vasiyetname neticesinde varisl i k . . . » { 12 ) .
F. W. Müller' i n Doğu Türkistan'da, Turtan şehri kazı ları nda bulup çı kardığı Uygur met in leri arasında, ferdi mülkiyet mefhumu ve ona atfedi len ehemmiyeti gösteren yazı lar vard ır. Bunlardan i kis i , Türkiye lehçesi i le şöyledir : "Hayatta mal ve mülke, i ktidar ve kudrete karşı temayül görü lür" ve "Mal , servet, eşya, kudret ve kuvvet in iz çoğalmış olsun"(13) .
Bir Karaçay atasözünde de ferdi mülkiyet ifades i buluyoruz: "Koçkar, koy da malçı l ığa faydalı koç ve koyun hayvancı lara mülktür" ( 14 ) .
Orta Asya'da kışlaklar ve hayvanlar ferdi mülk iyet; mer'alar, yaylölar ve misafir çadı rı müşterek mülkiyet konusudur. "Kazak-Kırgız' larda m isafi r çad ı rı aşiretin müşterek mal ıd ır. Yemek de müşterek çıkar" ( 15 ) . Radloff da kışlakların ferdi mülk olduğunu bel i rtir : "Kışlak saha. lor komşulardan umumiyet-
( 12) Prof. Sadri Maksudi Arsa!, aynı eser, sf. 339-43,
(13) Prof Akdes Nimet Kurat, Gök Türk Kağanlığı,
Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt X,
sayı : 1-2, 1952, sf. 5.
(14) Dr. Saadet Çağatay, Karaçay'da Birkaç Metin, Dil
ve Tarih - Coğrafya Fakülte-;i Dergisi, Cilt X, sa
yı : 3, 1951
(15) Prof. Abdülkadir inan, Kazak - Kırgız'larda Ye
ğenlik Hakkı ve Konuk Aşı Meseleleri, Türk Hu
kuk Tarihi Dergisi, Cilt 1, 1941 - 42.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 19
le tabii sın ı rlarla ayrı lacak şeki lde bölünmüştür, demek, bunlar dere, göl, tepe, yamaç v.b. g ibi nesnelerle hudutlan ır. Tabii s ın ırlar bulunmadığı takdirde d i rek ve taş g ibi sun' i işaretler d ikil ir. B ir sahanın s ın ırı bütün akraba ve komşu!arca bi l in ir , dokunulmaz ve bunlar soyların himayesinde bulunur . . . Kışlaklar bir şahsın mülkü sayı ld ığ ı halde, yaylalar soyun müşterek mal ıd ır" (1ô) .'
Göktürk kitabelerinde de ferdi mülkiyeti sarih şekilde gösteren ibarelere rastlan ıyor: "Altı n ı n (sarıs ın ı ) . gümüşün beyazın ı , ipeğ in hôl is in i , darın ın ek im l i o lanın ı , atın , aygır ın, kara kakımların , gök sincapların ( iyisini ) Türkler1nıe, kavmime kazandırdım" ( 1 7) . Suci Yazıtı nda da: "Zengin id im, ağ ı l ım on, at sürüm sayısız idi" den iyor ( 18 ) .
Eski Türkler atlarını, sürülerin i kendilerine mahsus damgalarla damgalarlard ı . Tonyukuk kitabesinde bu damga!arı n adından "töğün" diye bahsedi lmekted i r ( 19 ) . Ege ve Toroslardaki Kızı lbaş Türkmen aşiretleri arasında "dökün" şekl inde söylendiğ in i kendimiz müşahade ettik . Ege ve Toroslardaki Yörükler ise bu damgaya, dövme veya çlöqme diyorlar. Kaşgarl ı Mahmud'un büyük Türk ansiklopedisi denebilecek eserinde, kel ime "töğün" olarak geçmek-
(16) W. Radloff, Sibirya'dan, tere Dr. Ahmet Temir, İstanbul, 1956 ci!t 1. sf. 428-29.
(17) Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, İs
tanb•ıl, 1943 cilt 1. sf. 58
(18) Aynı eser, cilt 1, sf. 56.
(19) Hüseyin Namık Orkun, Eski Türkler'de Arma,
Varlık sayı 172, 1940
20 TURK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ted ir (20) . Diğer bir damga şekl i , hayvanlar ın kulağını biraz keserek yapı lan işarettir. Buna Türkistan ve İ ra n Azarbeycan ı 'nda «En veya İn» deni l i r (21 ) . Yörükler d e «en» kel imesin i kul lan ı r. Kaşgarl ı 'n ın Divan' ı nda bu amel iyenin adı "enemek" t ir (22) . Yörükler "enemek" kelimesin i "iğdiş etmek, burmak" manasında kul lanı r. Kulaklara, ferdi mülkiyet işareti olarak çent ik yapma usulü Macarlarda da mevcuttur (23) .
Türk ve Moğol m iras huku ku ferdi mülkiyet esasına dayanmaktadı r. Cengiz Han Yasası bu hususta geniş f ik ir veriyor. "intikal meselelerinde Yasa'n ın sadece örf ve ödeti te'yit ettiği görülüyor. Ai le reisinin ölümünden sonra, baban ın mameleki çocukları arasında taksim edi l ir, en büyük oğul d iğer oğul lardan daha fazla hisse a l ı rd ı" (24) . Radloff'un da Kazak'iarın miras müessesesi hakkındaki kanaatı ayn ıdır: "Zengin Kazak, hayatı esnasında büyük oğullarını müstaki l yapmak ister ve bu maksatla hayvanlar ın büyük bir kısmın ı büyük oğluna verir ve kendi kışlağı dar gel iyorsa, onun için yeni bir arazi satın a l ı r. Eğei kışlağı yetecek derecede büyük ise, hayvan mevcudundan oğul larına isabet eden miras h is-
(20) Ka!;garlı lUahmııd, Divan-ı Lugati't-Türk, Besim
Atalay tere. cilt 1, sf. 414.
(21) Prof. Abdüikadir İnan, aynı makale ve aynı mü
ellifin "Birinci İlmi Seyahaye Dair Rapor" u, İs
tanbul, 1930, sf. 17.
(22) Divan-i Lil.gati't-Türk, Cilt Hl, sf. 256.
(23) il!. Namık Orkun, aynı makale.
(24) Prof. Dr. George Vernadsky, Cengiz Han Yasası,
Türk Hukuk Tarihi Dergisi, 1941-42, cilt 1, sf. 129.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 21
;:;eierin i ayı rd ıktan sonra, onlara hususi kışlaklar da tahsis eder. Pederden kalan mal ın ve kışlağrn vôrisi küçük oğuldur" (25) .
Kaşgarl ı 'n rn yaşadığı devirde ve ondan önce. Türk içtimai muhitinde côri olan teômül hukukuna göre. miras, m i rasçı lar a rasında "ok atarak" paylaşı l ı rd ı . Dlvan'da "ok" şöyle tarif ediliyor: "paylar ve toprak h isseleri üzerine üleşmek için atılan ok, çekilen kur'a, mirasta düşen pay demektir.» Bugün. Balıkesir ve Aydın havalisi Alevi Türkmen leri m i rası ok atarak paylaşmaktadır lar (26) .
2 - TURl<İYE TÜRKLERİNDE MÜLKİYET
Büyük Selçuki devletin in ·veziri Nizam ül-Mülk "arôziyi mukataalara taksim ederek askeri h izmetleri mukabi l i olmak ve irsen intika l etmek suretile askerlere verd i . N izam ül-Mülk'ün Siyôsetnômesinde izahat ettiği bu usul mucibince mukta' lar. yan i kendilerine arôzi i kta ed i len ler «reôyôı> yani çiftçi lerden ya lnız muayyen m iktarda vergi (môl- i hakk) a lmaya selôh iyetdar olup, başka b ir hakka mal ik değillerd i ; ve bunu da, ahal iyi rencide etmeyecek bir şek i lde ifa edeceklerdi; aha l i ş ikayetin i hükümete bild irmekten menolunamıyacaktı ; reôyôya karşı haksızl ı k edenlerin ikta'ları el lerinden a l ınacaktı; çünkü, gerek arôzi, gerekse tebaa ancak hükümdara
(25) W. Radloff, aynı eser cilt 1, sf. 428.
(26) Divan-ı Lıigati't-Türk, Cilt I, sf. 37, 48. Aynca
"ok" ve "okumak" hakkında Sos:yal Antropoloji
hakkındaki, adı geçen makalemize bakınız (sf.
25-26).
22 TIJ°RK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
aitt i . . . işte bu suretle, Büyük Selçuki İmparatorluğunun i lk defa muayyen askeri h izmet mukabi l inde, i rsi olmak üzere, askeri ikta'lar yani t ımarlar vücuda getird iğ in i görüyoruz. Halbuki bundan evvel , Selçukiler tarafı ndan birçok idari müesseseleri takl it ed ilen İran ve Maveraünnehir'deki eski İslôm devletlerinde de ikta' usulü -cöri olmakla beraber, askere arôzi verilmez, yalnız muayyen maaş veri l i rdi" (27) .
Askeri ve iktisadi zaruretler dolayısı i le böyle bir karma sistem meydana getiri lmiştir. "İmparator-• luğu kuran bu göçebe unsurun, yine o imparatorluğun yaşaması için, askeri kuvvetin esôsı olması zarureti var id i. Bu münasebetle, bir taraftan devletin henüz dayanmakta olduğu bu göçebeleri yeni şartlara uydurmak için onları feodal hayat tarzı ve hôkimiyet telôkkisinden uzaklaştı rmak, diğer taraftan eski yaşayışın verd iği itiyat dolayısı i le devam eden yağma ve çapul hareketlerine son vererek, devlete bağl ı müstakar bir unsur ha l ine sokmak icap ediyordu. işte Selçuklu devrinde toprağa bağl ı bir ordunun meydana çı kması , yôni göçebelere arôzi tevzi etmek suretile, askeri iktô ların kuruluşu hadisesi bu ihtiyaç ve zaruretlerin askeri hedefler ile te' l if i . asker ve idareci unsurlar i le reôya arasındaki münôsebet ve menfaatlerin ôhenkleştir i lmesi faal iyetler:ııin bir neticesidir" (28) .
<27) Köprülüzade M. Fuat, Bizans Müesseselerinin Os
manlı Müesseselerine Te'siri Hakkında Bazı Müla
hazalar, Türk Hukul: ve İktisat Tarihi Mecmua
sı, cilt I, 1931, sf 221-22.
(28) Osman Turan, "İkta" maddesi, İslam Ansiklope
disi, sf. 952.
TÜRK KÜL TÜRÜ ARAŞ TffiMALARI 23
Toprak devlete ait bu lunuyor, reôyô (köylü) "burada muvakkat tapu ile bu lunuyor ve toprağı işlediğ i müddetçe, evlôd ve torunlarına da intikal eylemek şartiyle kend isine dokunulmuyordu; köylü muvakkat tapu i le e l inde bulunan toprağ ı iş leyip bu
. nun öşür ve resmini devlet hazinesine vereceği yerde oraya vermeyip, hükümetin o öşür ve resmi bir hizmet mukabi l i kend isine terkeylediği bir sipahiye veya Emire yahut mülk sah ibine, yahut da vakfın mütevel l isine verirdi", Reôyô dört s ın ıfa ayrı lmıştı : İktô reôyôsı (t ımar, zeamet, has,) vakıf reôyôsı, môlikône reôyôsı veya bunlardan ikisinin müşterek reôyası. "Köylü, e l indeki toprağın m uvakkat tapusunu kimin reôyôsı ise ondan al ır ve öşür ve resmini oraya verird i ; köylü kend i sipahisinin veya vakfın veyahut mülk sahibin in emrinde olup kendi e l indeki yerleri sürüp ekmekle mükelleft i ; o toprağı bırak ıp başkasın ın toprağına g idemez ve başkasın ın raiyyeti olamazd ı . . . Sipahi h izmet görmezse azled i l i r, köylü. ekip biçmezse toprağı e l i nden a l ın ı rd ı ." Anadolu Beyl i kleri ve Osmanl ı lar arazi idaresin i , Selçukilerde cari olan ikta (tımar). mülk ve vakıf sistemin i i ktibas ederek. yürütmüşlerdir (29) .
Gerek ikta sahibi (muktô ) . gerek reôyô (çiftçi , köylü) bakımından. toprak üzerinde babadan oğula geçen bir nevi veraset hakkı tan ınmıştı r. "Bütün Türk islôm devletleri. eski hukukçuların nazariyeleri h i lôf ına olarak. bu gayeyi temin etmek için, iktôları, hizmetin devamı şartı i le, yaln ız hayatları müddetince, sôhipleri e l inde bırakmadılar; şeriatte ancak mül kiyette côri olan i rsiyeti, b ir örf hôl inde, i ktôlara
(29) i. H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyun
lu, Karakoyunlu Devletleri, sf. 210-42.
24 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
da tatbik etti ler . . . İkta sahib in in oğlu küçü k olduğu , yan i hizmet edecek bir çağda bulunmadığı zaman. büyüyünceye kadar i ktô ın ı idare edecek birisin in tayin ed i ldiği , oğlu olmad ığı takdirde i ktô ın ın kardeşlerine veya kölesine devredi ldiği kaydedi lmektedir. Bununla beraber, mülkiyette côri olan diğer haklara , yôni h ibe, vak ıf ve satışa asla müsaade ed ilmediğin i b i l iyoruz" (30) .
Yazıcıoğ lu Al i'nin Selçuknôme'sinde Birinci Alôeddin Keykubad devrinden bahsedi l i rken, onun "tımarları gazilere yan i sipahi lere tahsis ettiği ve bir t ımar sahibin in ölümünde oğ lu ehl iyet in i ispat edince tımarın ona tevcih ol unduğu" kayıt l ıdır (31).
Reôyô bakımından aynı veraset usu lünü görüyoruz. "Çiftçi ölecek olursa toprağın mutlaka erkek evlôd ına i ntikal etmesi lôzımdı ; kız evlôda veri lmezd i ; bu madde on altıncı asır orta larına kadar aynı şeki lde Osmanl ı larda da vard ı , fakat Osmanl ı lar sonradan toprağı işlemek şartiyle arazin in kız evlôda da inti ka l in i ka�ul etmişlerdir" (32).
Büyük Selçuklu larda, Anadolu Selçuklu larında, Anadolu Beyl iklerinde ve Osmanl ı larda, İs lam kültür çevresinden ve Türk içtimai bünyesinden doğan bir toprak sistemi , mü lkiyet hukuku var olagelmiştir. Bu sisteme. son zamanlarda Marxist çevreleri n kol-
. lektivizmi yakıştırmağa çalışmaları , ideoloj ik gayretden ötede i lmi bir kıymet taşımamaktadı r. İ ktisadı ve içtimai şartların yarattığ ı usul leri , sistem leri , kend i zaman ve mekôn hususiyetlerin i göz önünde bul undurarak müteıaa etmelidir . Bu konunun selôhiyet-
(30) "İkta" maddesi, sf. 954.
(31) Köprülüzade M. Fuat, aynı makale, sf. 230
(32) İ. H. Uzunçarşılı, aynı eser, sf. 242.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI /
25
li bir kalemi Osmanl ı toprak hukukunun, nev' ine has oluşunu, aşağıdaki kuvvetl i ifadesiyle bel i rt irken , Marxist idd iaları da çürütmüş oluyor:
" . . defterlerde üzerinde bir m iktar toprak yazı l ı bul unan köylü, cifti -çubuğunu terk ed ip başka yerlere. başka işler bulmağa g idemez. Bu ta kdirde a it olduğu sipahiye veya has veya vakıf sahibine "çift bozan resmi" veya "leventl i k akçesi" namı alt ı nda muayyen bir tazminat ödemesi lôzım gelmekted ir. Bu tazminat, terk edi len ziraat işleri n in mahsulünden "ra iyet sah ibi" ne verilmesi lôzım ge!en verg i lerin muadi l id i r. Aksi takdirde, kaçak reôyô takibedil ir ve on sene zarfında bu l unduğu yerden ka ld ırılıp
zorla köyüne, toprağı başına nakled i l ir. Fakat, di kkat edi lecek olursa, bu g ibi kayıt ve
mükellefiyetler, köylünün hukuki statü bakımından medeni haklarından ve hürriyetlerinden mahrumiyetinin, şahsi tabi iyet in in bir neticesi olmaktan ziyade, teşki lôtl ı bir devletin mal iye ve idare sisteminin icabı , herkesi vazifeye bağlamak zaruretin in bir ifadesidir. Bu idari tedbir, onların hukuki statülerinden müstaki l olarak bir imparator emirnômesiyle a l ınmış farz edi lebi l ir" (33) .
Ziya Göka lp "Osmanl ı arazi kanunnamesindeki ("tasarruf"u) ferdi mülkiyetden, ("rekabe"yi) içtimai mülkiyetden ibaret" sayıyordu (34 ) . Gökalp'e göre bu, Türklere mahsus bir sistemdi. Meseleyi şöyle açı klar:
(33) J>rof. Ömer Lütfü Barkan, Türkiye'de "Servaj"
Var Mı İdi? Belleten, cilt xx, sayı: 78, 1956, sf.
245-46.
(34) Ziya Gökalp, Rusya'daki Türkler Ne Yapmalı?
Yeni Mecmua, sayı: 38, 4 Nisan 1918, sf. 234.
26 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
"Türkler, hürriyet ve isti k lô l i sevd ikleri iç in , iştirakçi (komün ist) olamazlar. Fakat, eşitl iğ i sevd ikler inden dolayı , fertçi de kalamazlar. Türk kü ltürüne en uygun olan sistem sol idarizm yôni tesanütçülüktür. Ferdi mülkiyet, sosyal dayanışmaya yaradığ ı n isbette meşrudur. Sosyal istlerin ve komü nistlerin ferdi mülkiyeti i lgaya teşebbüs etmeleri doğru deği ld i r. Ya ln ız , sosyal dayanışmaya yaramayan ferdi mü lk iyet ler varsa, bunlar meşru sayılamaz. Bundan başka, mü lk iyet ya ln ız ferdi olmak lôzım gelmez. Ferdi mülkiyet gib i , sosyal mülkiyet de olmal ıd ır . Cem iyetin bi r fedakôrl ığı veya zahmeti neticesinde husule gelen ve fertlerin hiç bi r amel inden hası l olmayan fazla kôrlar cemiyete a itti r . . . Hü lôsa, her türlü sefalete n ihayet vererek umumun refahını temin için her ne lôzımsa yapı l ı r . . . . Demek ki Türklerin sosyal mefkuresi, ferdi mü lkiyeti kald ı rmaksızı n , sosyal servetleri fertlere kaptı rmamak, umumun menfaatına sarfetmek üzere muhafazasına ve ü retilmesine çal ışmakdır" (35) .
Ferdi mü lkiyet esas olmakla beraber, her devirde, Türk cemaatlerinde, onu amme menfaatine yarar hale getiren potlacvari müesseseler mevcut olmuştur. Hakanlar ın , beylerin verd i kleri şölenler, ziyafetlerden sonra sofra tak ımınin ve bazı eşyan ın yağma latı lması, Ziya Göka lp ve ona istinaden Prof. Mehmet izzet tarafından aşırı sermaye ve mü lk terakümünü önleyici , ferdi mülkiyetin ifratlar ın ı g ide-
(35) Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Hazırlayan
Mehmet Kaplan, İstanbul, 1970, Bin Temel Eser,
sf. 180-81.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 27
r ici , içtimai tasanüde h izmet ed ici b ir davran ış olarak, bir müessese olarak kabul edi lmiştir (36) .
Buna dair b i rçok misal vermezden önce, Yörükierdeki toprak ve hayvan mülkiyeti meselelerin i kısaca ele a lmak istiyoruz .
YÖRÜK AŞİRETLERİNDE MÜLKİYET
Yörükler, ferdi mülkiyet konusu olan hayvanları n ı kend i ler ine mahsus işa retlerle damgalarlar. Toroslar'da. Barem Yaylasında ziyaret ett iğ imiz Bahşiş aşiretinden Köpüklüoğ lu Hasan Ağan ın damgası eski yazı "vav" harfi id i . Lôk in Yörüklerin çoğu damga ku l lanmaz. Hemen hemen bütün Yörükler, hayvanları n kulakları n ı çentmek sureti le sah ip bulundukları mal ları n işan lamış oluriar k i , bu n işana, bu işarete "en" tôbir ed i l i r.
Bütün Yörü kler in yaylaları , aşiret hükmi şahsiyeti namına tapuludur veya aşiretin z i lyed l iğ i a lt ındad ı r. Yayla , aşiretin müşterek mülküdür. Yayla hudutları iç inde fertlerin hayvanları serbestçe yay ı l ı r . Bunun bir istinasını Söbüce Yaylasında gördük. Korkute l i'n i n üstünde, tarihi Orta Asya yayla lar ın ı and;ran bu muhteşem yayla, aşiret üzerine tapu lu olmak!a berab3r, farazi hudutlarla a i leler arasında. taksim ed i lmiş. insan boyuna yaklaşan bereketl i çayırları herkes kendi yerinden biçt ikten son ra , hayvanlann bütün yaylada serbestçe otlaması kabil oluyor. Gezdiğ imiz b i rçok yaylada bu tahd it ve kayıtları görmed i k. Sadece her a i le, çad ı rı n ı n veya taş evi n i n etrafına geniş b ir bahçe ayır ıp, çevresine b i r metre
(36) Bu hususta bk. Prof. Dr. Mehmet İzzet, Yeni İç
timaiyat Dersleri, İstanbul, 1928, sf. 95.
28 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yüksekl iğ inde taş yığara k hudutlandı rıyor. Bu bahçenin içindG patates, domates. mısır, ayçiçeği , ka-
. bak. fasu lye v.s. yetişt iriyorla r. Müşterek mülk olan yayla içinde, bu taş evler, çadı rı n kapladığı saha (yurt yeri ) , evin etraf ındaki bahçe, fertlerin kendi mal ıd ır. 35-40 sene önce çad ı rı terk eden yarı göçebe Manavgat ve Alanya Yörüklerin i , Toroslar üzerinde, Akseki-Hadim arasındaki Alaybeyli Yaylasında ziyaret ettik. Y ı l lard ı r bu yaylan ın zi lyedi durumunda id i ler. Sekiz sene önce. yayla evleri için 80 kuruş bina vergisi ödüyorlardı. Bu bina verg is in i. yaylan ın mal ik i oldukları n ı isbat için. i leride b ir ihtilafın zuhur etmesi ihtima l ine karşı , severek ödüyorlard ı . Ermeneğ in üstünde Yel l ibel mevki inde, vagon şekl indeki çad ı rlarında yayl ıyan Köserel i Aşi ret i halk ı , zi lyedi bulundukları yaylada, taşla çevird i kleri bahçeler iç in verg i ödüyorlardı . Yayla aşiretin müşterek mal ıd ır . Yarı göçebe olan bu aşiret, k ışın Mut kazasına bağl ı köylerinde, yer fıst ığı dah i l , türl ü mahsul elde ediyor. Ziraat sebebiyle ve yaylalar ın ın yol kenarında olması yüzünden develerin i satmışlar. yaylaya kamyonla göçüyqrlar. Nadas yaptıkları sene, eki lmeyen arazi mer'a olarak kul lanı l ıyor. Bu takdirde z iraat için ferdi mülk iyet konusu olan tarla, mer'a olunca müşterek mü lk ha l ine geliyor. Kışladaki , köydeki arazi ekim, biçime tahsis ed i ld iğ inde ferdi mülk iyet kon usudur. Ekim yapı lmayan sene. o tarlan ın sahibi, o sahayı mer'a olarak ayı rarak, onun teamül hukuku gereğince, müşterek mülk olarak kul lanı lmasını kabul etm iş oluyor. Gördüğümüz d iğer aşiretlerde de aynı hal i müşahade ett ik . Yayla ve köydeki (kışla) mer'a, aşiretin mülküdür {tapulu veyo zilyed l ik ha l inde) . Geriye kalan gayrF menkul ve menkul emlôk fertler in . a i lelerin şahsi
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 29
mal ıd ı r. Eğer malik veya zi lyed değ i l iseler. yayla sah ibi bulunmuyorlarsa. köylerden mer'a icarlayıp, hayvan ları n ı müşterek otlat ırlar. icar bedel in i o a razi üzerinde yayı lacak küçük ve büyük baş hayvan sayısına göre emsal üzerinden bölerler. Hayvan baş ına (bacak başına) otlak iye ücretini bulup, sahip bulunduğu hayvan sayısı i le çarparak herkes kendi borcunu oba'n ın veya aşiretin sözü geçen, f i i len reisi vaziyetinde olanına öder. O da "köy sandığı"na tesl im eder.
- il -
TÜRKLERiN M ÜLKİYET SAHASINDAKİ
TESA.NÜTÇÜLÜGÜ
- TOYLAR-ŞÖLENLER-ZİYAFETLER
Türkler arası nda mülkiyetin ifratlar ın ı g idermek ve sosyal adaleti tesis etmek iç in bir cok gelenek meydana gelmişt i r. Türk kabilelerinde. bi lhassrı Oğuz boylarında revaçta olan ve potlaç müessesesin i and ı ran "yağma lı-toy" ôdet in i misal gösterebi l i riz. Bu ôdette, gösteriş gayesinden çok, servet bir ik imini önleme. ferdi mül kiyetin ifratlar ın ı g iderme ve fakirleri doyurma mülôhazası ağ ır basıyordu . Dede Korkut kitabında, mevsim icabı Üçok ve Bozokların biraraya geldiği zaman. Kazan Hanın {Sa lur Kazan) . bütün ahal iyi davet ed ip "toy verd iğ i" an latı l ı r. «Attan ayg ı r, deveden buğra . koyundan koç k ırd ı rı l ı p, göller g ibi kımız sağdırı larak» veri len bu ziyafetten sonra, Kazan Han karıs ın ı n elinden tutarak d ışarı çı kar. geleneğe göre büyük çadı r içindeki eşyan ı n yağma
30 TURK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
edi lmesin i isterdi (37) . Büyük çapta gösteriş gayesine yönelmiş olan ve çok hal lerde mal lar ın tahribi ile neticelenen ibtidal kabi leler "potlaç" ı ndan, bahsettiğimiz "yağma l ı toy" u ayı rmak gerekir . Burada mal lar tahrip edilmez, ku l lan ı lmak üzere yağma edi lir.
«Türkler, Yak ın Doğu Ü lkelerine geld i klerinde, d iğer gelenekleri arasında bu yağma l ı toy geleneğin i de geti rmişlerd i . Farsça manzum ve mensur eserlerde görü len hwôn-ı yağma (yağma sofrası) sözü, bu yağmalı toyu ifade etmektedir. Selçuklu' lardan başka, Suriye Atabeğleri devletinde (ZengllE:ır) ve Osmanl ı larda da bu g eleneğin devam ettiği görülmektedir» (38) .
H i l le Emiri Seyfü'd-Devle Sadaka, Sultan Mel i k· şah şerefine büyük bir ziyafet vermiş ve yemek sonunda, Türk ödeti gereğince, serviste kul lanı lan aı. tın , gümüş takımların misafirler tarafından yağma edi lmesine müsaade edi lmişti" (39).
Göktürk kitabelerinde hakanın asıl vazifesin in ha lkın insanca yaşamasını temin etmek, onu doyurmak, hattô içtimai adalet i sağlamak olduğu an latıl ı r. Orhun kitabelerinde Bi lge Kağan, yoksul m i l leti doyurduğunu, fakir kavmi zeng in ettiğ in i söyler.
(37) Doç. Dr. Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı,
Ankara, 1964, Türk Kültürünü Araştırma Enstitü
sü Yay., sf. 52, 116-17.
(38) Prof. Dr. Faruk Sümer, Oğuzlar, Ankara, 1967, sf.
401.
(39) Doç. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah Za
manında Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstan
bul, 1953, sf. 138.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 31
"Tanrı buyurduğu (ve tal iim olduğu için , kısmetim olduğu için) ölecek olan mi l leti d i ri lt ip doğrulttum, ç ıplak kavmi elbisel i , fakir kavmi zeng iı;ı k ı ld ım, az kavmi çok kı ld ım" "Altın ın (sarıs ın ı ) . gümüşün beyazın ı . ipeğin hôl isin i , darın ın ekiml i o lanın ı , atı n, aygır ın , kara kakımlar ın , gök sincapların ( iyisin i ) Türklerime, kavmime kazandırd ım" (40).
Halka karşı şevkatle, babaca davranmak. onu doyurmak şeklindeki bu hükümdarlık an layışı , sonraki yı l larda aynen devam etm işti r. Bu hal , ferdi mülkiyeti sağlam bir müessese hal ine getirmiş ve içtimai huzursuzlukları ortadan kaldırmıştır.
Hôkimiyet an layışı bakımından, kayıtsız şartsız �ir irôdeyi temsil eden meselô, eski İran · İmparatoru ve Al lahı n sözcüsü olan Peygamberi n veki l i İslôm hali fesi telôkkisinden farklı bulunan Türk devletinde hükürr.dar i le tebaa arasında bir nevi z ımni mukavele mevcut idi . Halk ın itôat ve sadôkat!e bağl ı l ığı na karş ı l ı k hükümdarın da idaresi a ltı ndaki leri doyurması , giyd irmesi ve zengin etmesi töre icaplarından idi" (41).
Kutadgu Bi l ig 'de, Ögdülmüş, Beğ'e şunları söy-ler:
"Hazineni aç ve servet dağıt. Adamların ı sevin·· d i r, onlar senin her arzunu yerine getirirler . . . Adamların çok ve kalabal ık olsun, asker çok olunca gazôyapar hazineni doldurursun . . . Beyler cömert olursa adları dünyaya yayı l ı r . . . etrafına üşüşerek asker
(40) H. N. Orkun, Eski Türk Yazıtları, cilt I. sf. 27,
42,43,58.
(41) İbrahim Kafesoğlu, Selçuklular Maddesi, İslam
Ansiklopedisi, sf. 390.
32 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
toplanı r ve ordu olur, asker ve ordu i le insan di leğine kavuşur. Cömert ol , bağışla, yedi r, ic ir . . . Dünya hôkimi bey n için hazine toplar, asker nerede ise orada hazır hazine olur". Ulug-kent beyi der ki "halk mesut olmal ıdır, halk ın mesut olması için karn ın ın doyması lôzımdır . . . Zira Karabudunun kaygısı hep karınd ı r . . . Onların yiyecek ve içeceklerini eksik etme" (42) .
Müessesenin manasını en iy i an latan tasvirlerden birin i N izam'ül-Mülk'ün Siyasetnôme'sinde bul uruz: " Padişahlar sabah leyi n hizmete gelen kimseler yiyecek bir şey bulsunlar diye (sarayda) . zeng in sofra lar kurdurmak hususunda daima ihtimam göstermişlerd ir. Eğer i leri gelen kimselerde hemen yemeğe oturma isteği yoksa, yemeklerin i zamanı gel ince yemelerine môni yoktur. Fakat sabahları mu
hakak bu sofra kurulur. Sultan Tuğrul güzel sofralar kurulması ve çeşit çeşit yiyecek konması hususunda fevkalôde d ikkat ederd i . Ata bin ip seyre ve ava gittiğ i zaman, gerektiğ i şekilde yiyecek hazırlanırdı ve k ı rda sofra kurulduğu zaman o kadar yiyecek karşısında bütün büyükler ve emirler hayret içinde kalı r lardı. Türkistan Hanlar ı , h izmetl i ler yanında ve mutbakta bol yiyecek bu lunmasın ı tamamiyle devlet düzen ine a it bir iş olarak kabul ederlerd i . Semerkand'da Uz-Kent'e gittiğ imiz zaman bazı gevezelerin di l inden şunu işitt ik ki. Ciki l i (Çig i l ) ler ve Maverôünneh i r' l i ler daima derlermiş ki : B!z Sultanın gelişinden
(42) Halil inalcık, .Kutadgu Bilig'rle Türk ve İran Si
yaset �Jazariye ve Gelenekleri, Reşit Rahmeti A
rat için, Ankara, 1966, sf. 269-71-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 33
ayrı l ışına kadar sofrasında bir lokma ekmeğin i yemed ik" (43).
Bu ôdeti 1 330 larda İbn Battuta Kastamonu Beyl iğ inde şöyle tasvir etmiştir:
"Her gün ik indi namazından sonra sultan ın kabul resminde bulunması ôdetti r. O zaman yemek ge-
1t iri l i r, kapı lar açı l ı r, şehirl i göçebe yabancı m isafir k im olursa yemeğe oturmaktan men ed ilmez."
Aşıkpaşazôdeye göre Osmanl ı sarayında " i kindi vakti nöbet ururlar ki . ha l k gelip yemek yiyeler."
1 453 de istanbul 'un feth inden sonra büyük toy (hôn-ı yağma) yapı ld ığ ın ı Evl iya Çelebi kaydeder (x,60-62).
Silôhdar Tarih i 'n in kaydettiğ ine göre, 1664 de Kır ım askeri Orduy-i Humôyün'a gel ince "ta'ôm döşenüp n i 'metin hod kesreti vasfa gelmez, Tatar askeri yağma edüp orduy-i Hümôyün halk ına bile bezi olundu" (44).
Aşıkpaşazade, hazinelerine paralar yığan, sonunda kendisi de, mi l leti de helôk olan padişah ve emirlerden misaller vererek, şu nasihatte bulunur:
"İmdi azizler mal oldur kim hayra sarf ola. Padişahların desti oldur kim karnı dok ola ve doğru ola.
(43) Halil İnalcık, aynı makale, (Nizam'ül-Mülk, The
Book of Goverment or rules for Kings, trans. H.
Darke, London, 1960, sf. 127-8 e atıf).
(44) Halil İnalcık, aynı makale (Fındıklılı Mehmet, Si
lahdar Tarihi, 1. yay. A. Refik, 1928, sf. 271 e
atıf) .
F: 3
34 TURK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Muhkem leşker ana derler k im dok ola ve galaba ola. Kendi açl ığ ı kayusı olmaya" (45).
Behcetüttevôrih' inde Şükrul lah, Orhan Gazi zamanında "Müslüman ordusunda kişi bulamıyorlard ı k i zekat veya sadaka vereler" d iye memleketin içinde bulunduğu bol luğu ve yardım laşmanın derecesin i ifade eder.
Şükrul lah' ın Orhan Gazi'den İ kinci Murad'a kadar gelip geçen padişah lar ın sosyal adaletçi ve Türk töresine uygun icraatları hakkında verdiğ i izahatı kısaca görel im:
Orhan Gazi "pek az gün geçmişti ki Ul ubadı , Bursayı a ld ı . Ondan sonra birçok uğraşıp izniği de a ld ı . Ki l iseleri mescit ve medrese yaptı . Onlardan başka İznik ve Bursada yoksul lar evi yaptır ıp yoksul ları doyurmak için mal lar vakfetti . O yoksul lar evinde bi lg in lere ve hafızlara akça bağlad ı" .
" . . . Ondan sonra gazi ve şehit şah (Birinci Murad) buyurdu : Bursa'da ahret için bir yapı yaptı lar. Hem konuk evi , hem cami, hem medresedir. Kimsesizler, yoksul lar iç in paçalardan, tatl ı lardan, ekşilerden, daha güzel i olmıya n yemeklerin hepsinden veri lmesini , konukların hayvanların ın da yemlendir i lmesini buyurdu. Hatiplere, hafızlara , müderrislere, muid lere, öğrencilere vazife karşı l ığ ı akça bağladı".
Sultan Yı ldır ım Beyazıd Beğ "azl i gerekeni azlett i . Halk , ü l keler a lan ın yüksek adalet ve şefkatin i işitince ekim biçimleri , iş güçleri i le, yurtları n ı şenlend i rmekle uğraşır oldular. Osmanel i her nekadar şenl ik idiyse de on kat daha şenlendi .
(45) Aşıkpaşaoğlu, Tevarih-i Al-i Osman, Osmanlı Ta
rihleri, Atsız neşri, 1949, sf. 234.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 35
. . . Gazi padişah sağ l ı k esen l ikle doyum olara k geri dônüp Edirne'ye erd i . Buyurdu : Al ınan uicadan bir darülhayır yaptı lar. Kimsesizlere, yoksul lara, bilg in lere şeyhlere - ister bey, ister yoksul herkese- türlü yemekler verilmek üzere evkafını tayin buyurdu .
Ondan sonra y ine Bursa başkentine gitti . Buyurdu : Bursada bir darü lhayır, bir hastahane, Ebu İshakihane, i ki medrese, bir cami yaptı lar. Onları n efkafın ı tayin buyurdu .
Darü l hayırrn evkafından olmak üzere aş ve yemden başka, her yıl b i lg in lere ve yerli yabancı yoksullara 600 mud ( 1 mud = yirmi k i le, bazı yerde 500 d irhem hesabile) buğday veri lmek, her gün konuğa ve yerl iye et ile b irl i kte 300 çanak aş eriştiri lmek üzere vakıfların ı tayin buyurdu . Hastahane, Ebu ishakihane, medreseler ve cami in her biri için ayrıca vakıflar tayin buyurdu. Görenek olduğu üzere bunlara şeyh, tabib, imam, m üezzin ve müderris dik ip akçalarını tayin ettird i , 30 hafız darülhayıra , 30 hafız camiye tayin buyurdu k i hergün biri Tanrı kelamından bir cüz okuya . . "
ik inci Su ltan Murad da «Bursada bir yoksul lar evi yapı lmasını buyurdu. Hemen yapıp gel ip g idene yemek ulaştı r ır oldular . . . Edi rnede bir darü lhad:s. bir yoksul lar evi ve cami yaptırmışlard ı . . . Ergene' de de başka bir darülhayır yapı lmasını buyurdu ki g id ip gelene yemek eriştireler. Ergene Suyu üzerinde 1 74 kemerl i bir taş köprü de yaptırmışlard ı . . . Bu d indar padişahın uğurlu çağ ında yapı lan hayrat; savaşlar; kôfir el lerin in a l ı nması; medreselerin, mescitlerin , han: kôhların , camilerin , m inberlerin , taştan köprülerin, kervansarayların ve başka hayı r yerlerin in yapı lması; bi lg in lerin u luğlanıp yetiştir i lmesi, zôhidlerin ve Tanrıya tapıcı ların yücelti lmesi ; ahal in in ve güçsüz-
36 TURK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
lerin acınması; Tanrıya türl ü yakın l ık lar gösterilmesi h içbir çağda görülmemişti r." (46) .
1 701 y ı l ı Haziran ayında Padişah i l . Mustafa Edirne'de bir cirit oyunu hazırlattı . "Bunun üzerine k i lorcibaşı i le Helvacıbaşı sabah erkenden adamları n ı toplayarak köşk önünde 400 okka şekerle kı rmızı şerbet kaynatmaya başladı lar. Hazırlanan şerbeti kôşkun alt ındaki havuza doldurup üstüne k ı rbalarla su ve kaya gibi buz parçaları döktüler. Şerbet böyle hazırlanırken Padişah da işi izlemekteydi" . Hazır l ıklar tamamlanınca Padişah, köşkteki yerini aldı ve i l k önce cirit oyuncularına şerbet gönderdi. Onlar da attan inerek şerbeti ictifer ve töre gereğince yer öptüler ve tekrar atları na binerek c irit oyununa başladılar. Arada bir gel i p gene içiyorlard ı . Hem oyun seyredi ld i , hem kana kana şerbet iç i ld i . Akşam üzeri saray civarındaki mahal leler ha lk ı , saraya gel ip, "güğüm, dest i , bakraç ve ibri klerin i" şerbetle doldurup, padişaha dua etti ler. (47) .
Hele Üçüncü Ahmed' in şehzadeleri için yapı lan ve ik i hafta süren muhteşem sünnet düğününe bütün İstanbul halkı dôvet edildi . hepsine yemek veri l d i . Bu ziyafetlerde, mahiyet in i biraz aşağıda açı kl ıyacağımız "Ü lüş ve Orun" ismi veri len eski Türk an'anesi canl ı şekilde yaşıyordu .
İ l k g ü n "derecelerine göre vezirler, ulema efend i ler, mataracıbaşıya kapucuya kadar bütün d ivan-i hümôyun görevl i leri bayram tebriklerinde olduğu gi-
(46) Şükrullah, Behcetüttevarih, Osmanlı Tarihleri, At
sız neşri, İstanbul, 1949, sf. 53-63
(47) Silahdar Fındıklılı Mehmet Ağa, Nusretname, sa
deleştiren İsmet Parmaksızoğlu, cilt il, Fasikül 1, İstanbul 1966, sf. 81-2.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 37
bi s ıralanara k düğünü kutlamak üzere Padişah ın eteğin i öptüler ve otağ-ı hümayun kapısı önünde kuru lan çengede z iyafete katı ld ı lar.
Ayın 1 6ı ncı Perşembe günü, ulemaya ziyafet çeki ldi . . . 1 7 Cuma günü, istanbuldaki bütün müderrislere yemek veri ldi . . . Akşam den izde donanma yapıl ı p, sayısız hava fişekleri atı larak eğleni ld i . . . Padişah Tersane Sarayından, deniz üstündeki kafesl i köşkten . . . donanma şenl i klerin i seyretmişlerd i .
1 8 Cumartesi günü, Nakibü leşraf Efendiyle 1 20 kadar önde gelen seyyid'e ve İstanbul , Galata, Eyüp i le Üsküda rdaki padişah ve vezir cami lerin in 38 kadar şeyhlerine yemek veri ld i . . .
1 9 Pazar günü padişah ve vezir camilerinin hatiplerine, imamlarına yemek veri ld i . . .
20 Pazartesi günü, sipah, si lahdar ve aşağı dört bölük ocaklarına ziyafet çeki ldi . Hazırlanan program üzerine şehirdeki 45 çeşit esnaf 5 gruba ayrı lmış, her gruba birgün veri lm işti . Bunların i lk grubu bu sabah Eyüp tarafında, Kağıthane yolunda, Kayaburnu'nda toplanarak a layları n ı düzmüşler, Fil Köprüsünden geçerek otağ-ı hümayun önündeki çengeye gelmişler ve düğün hediyelerin i sunmuşlard ı . Ondan sonra hepsi yemeğe a l ıkonuldu . . .
2 1 Sal ı günü, yeniçeri lere yemek veri ld i . Onlar için hazır lanan sofrada, üç ayakl ı .sehpalar üstünde, boynuzları yaldızlı . . 200 koyundan yapı lma büryan kebabı i le yine boynuzları çeşitl i ren klerle boyal ı 300 pişmiş koyun, 4500 s in i pi lôv ve zerde ve her tablada 2 ekmek olmak üzere büyük bir sofra kurulmuştu . . . Yemeğin sonunda meydana, ne zerdeden, ne pi lôvdan tek bir pirinç tanesi kalmış, ne de koyunlar ın kemiklerinden eser görü lür olmuştu . . .
38 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
22 Çarşamba günü Dergôh-i Al i kapucubaşı larıyla müteferrikalar ve çavuşlara yemek veri ld i . Bugün ikinci g ruptaki esnaf, sözü geçen yerde toplanarak anlattığ ımız g ibi hediyelerin i getirip yemeğe davet edi ldi ler . . .
23 Perşembe günü, bostancı larla istabl-i ômire hademelerine ziyafet veri ld i . Bugün de üçüncü grup esnafı aynı yerde toplanara k armağanlariyle birl i kte Padişah ın huzurundan geçti ler ve ziyafete katı ldı lar.
24 Cuma günü, Baş defterdar i le Divan- i hümôyun şeflerine yemek veri ld i ve dördüncü grup esnaf da hediyelerin i get irerek yemeğe a l ı konuldular . . .
25 Cumartesi günü, cebecilere, topçulara, top arabacılara ve tersane ocaklarına yemek veri ld i . Düğüne davet edi len istanbul 'dak i Rusya ve Fransa elç i lerine Sadaret kethüdasın ı n yerinde 12 d i rekl i özel b ir çadı r kurularak, oturmaları iç in iskemleler geti ril ip ayrı bir sofra hazırland ı . Elçi ler getird i kleri a rmağanları Telhisçin in a racı l ığ ıyla Padişaha sunmuştular. Geride kalan beşinci grup esnaf da, bugün geçerek armağanların ı getird i ler ve yemeğe a l ı konuldular.
26 ı ncı Pazar günü, İstanbul , Galata, Eyüp, Kasımpaşa, Beşiktaş ve Üsküdar'daki camilerin imam ve hatipleriyle Halveti , Celveti , Mevlevi, Kadiri ve öteki tari katların şeyhlerine, müridlerine ziyafet veri ld i . Ayrıca çağrı lan İngi ltere ve Felemenk balyoslarına da özel b ir sofra kuruldu. Elçi ler hediyelerin i sunduktan sonra konakları na g itti ler.
27 Pazartesi günü, açı kta bulunan beylerbeyilere, beylere. kadı lara ve d ivan- i hümôyun şeflerine yemek veri ld i . Bugün ise Vened ik balyosuyla Avusturya elçi l iğ i müsteşarı davet edi lmiş, getird i kleri armağanlar kabul ed i ld ikten sonra , onlara da özel b ir sofra ç ıkarı lmıştı .
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 39
28 Sal ı günü, Padişah ın sofrasına çağrı lan İstanbul , Eyüp, Galata, Kasımpaşa, Beşiktaş ve Üsküdar halkı, posta posta gelerek düğün meydanına seri len 5000 tepsi pi lôv ve zerdeyi yemişlerd i . Bu düğün ziyafetlerinden kad ınlar ın mahrum kalmaları reva görü lmediğ inden, bugün düğüne gelen ve şurada burada dolaşan kadınlar için Okçular Tekkesinde sofralar kuru lmuş ve bir oda yeniçeri tekke kapısına gözcü konularak onları n, padişah ı n herkese açık olan sofrasından yemek yemeleri sağlanmıştı . Bu gün Dubrovnik elcis i davet edi lm iş ve kendisine hazırlanan özel sofrada yemeğin i yemişt i .
29 uncu Çarşamba günü. bu parlak düğünün son günüydü. Sadrazôm Paşa cömertçe keseni n ağzın ı açarak düğünde h izmeti geçenlerin her bir in i a rmağanlarla sevindird i ." (48) .
İ ki buçuk ası r önce yapı lan bu muhte�em toy ve şölenle, Oğuz Destan ında bahsedi len toy arasında hiç bir fark yoktur. Destana göre: Oğuz Han, beyleri ve halkı Kurultay'a çağ ı rd ı . Meseleler konuşuldu. "Oğuz Han büyük bir ziyafet verd i , k ırk gün kırk gece yedi ler, içti ler". Ondan sonra Oğuz Han, ü lkesini oğu l larına "ü leştirdi" , yan i onlar arasında taksim etti. (49} .
Oğuz boyları ve diğer Türk kabileleri zaman zaman bir a raya gelerek, yapı lan büyük taylara kat ı l ı rlard ı . "Oğuz boyların ın (Türkmenlerin) an 'a nesine göre içtimalarda her boyun oturacak ( işgal edecek} yeri, damga'sı, ongun'u ve hattô ziyafet için kesilecek
(48) Nusretname, cilt il, Fasikül il, İstanbul 1969, sf.
397-403.
(49) Sadri Maksudi Arsal, aynı eser, sf. 131.
40 TÜRK �ÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
hayvan ın etinden a lacak pay (ülüş) ları da Gün Han tarafından tayin edi lmişti . . . Her mevki i n kendine mahsus "ül üş"ü vard ı r. Bir kabilenin muayyen bir mevkie oturması, kesi len hayvanın muayyen bir veya birkaç azasında onun hakkın ı göstermiş olur. Bu hak yalnız kabilenin deği l , b ir ai le azalarına karşı bi le riayet edil i r . . . "Orun" ve "Ülüş" her kabi len in ve her oymağın kavim ve cemiyet içinde bir çok şeyler üzerindeki hukuklarını gösteren del i ld ir, müessesedir . Yayla, av, harp ganimetleri taksim edi l irken her kabi lenin "orun"u ve "ülüş"ü nazar- i itibara a l ı nara k ona göre "pay" veri l i r. "Pay, müçe" d e deni len bu . . ü lüş" an ·anesi Anadolu 'da uzun müddet yaşamıştır: "Ala'ad-d in Keykubôd devrinde ise, an 'anenin bir kanun (Oğuztöresi) sıfatı i le tatb ik edi ldiği o zamanda rivayet olunmuştur". Kazak Kırg ız' larda da kesi len hayvan uzuvlarına göre on i ki parçaya (müçe) ayrı l ı r, içtimai mevki lerine göre, misafirler arası nda dağıtıl ı rd ı (50.)
İ kinci Kılıç Arslan da Türk töresince, ü lkesini "ü lüş" usulüne göre oğulları arasında taksim etmişt i . (51) .
M.F. Gavri lov'un , 1 925-40 yı l ları arasında Güney Altay' larda, Türk aşiretleri arasında yaptığ ı araştı rmalar, aynı geleneklerin halen orada da yaşadığ ın ı göstermektedir. Altay' l ı lar zaman zaman toplanır, ziyafetler çeker, ekşi sütten yaptı kları rakıyı , bu taylarda müştereken içer ve şarkı söylerler. "Toplantıya işti-
(50) Abdülkadir İnan, Orun ve Ülüş Meselesi, Türk
Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, İstanbul, 1931,
cilt 1, sf. 121, 131-33.
(51) Prof. Dr. Z. Velidi Togan, Umômi Türk Tarihine
Giriş. İstanbul, 1946, sf. 194.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 41
rak edenler, kulübenin toprak zemin i üzerinde serilmiş keçe parçası, kayın kabuğu, dana ve toy postları üzerinde bir daire şekl inde otururlard ı . Erkekler bağdaş kurarlar, kadın lar (ôdet üzere bağdaş kurup oturan ihtiyarlar müstesna) bir ayağın ı altlarına alarak otururlard ı . Erkekler ve kadınlar mevki ve yaşlarına göre sıralanırlar; daha çok hatırı sayı l ı r i htiyar erkek ve kadın lar, ev sahibi ile han ımın ın hemen yan ında, d iğerleri ve gençler kapıya yakın, dô ireyi tamaml ıyarak otururlard ı . Rakı şöyle içi l ird i . . . " (52 ) .
Bugün Ege ve Toros Dağları Tahtacı Türkmenlerinde ve diğer Kızılbaş Türkmenlerde "Ülüş" geleneği yaşamaktadı r. Bu, "ü leşmek = pay etmek" fii l inden meydana gelen bir kelimedir. Kaşgarl ı Mahmud da kel imeye aynı manayı vermiştir .
Cuma Gkşamları her Türkmen pişird iğ i yemekten en az üç komşusuna gönderir. Buna "ü lüş" denir. "Pay", "komşu hakkı", "hak" ad ın ı verenler de var.
Cem ayin lerinde kesilen kurban etinden yaşl ı , dul kadın lar, düşkün kad ın lar, sakatlar, hastalar, 1 2 yaşından küçükler, kimsesiz fakirler, yaşl ı du l erkekler yiyebi l i r. Buna "Tercüman Lokması" den ir. Cem'e katı lma hakkı olan lar da yer. Bir de misafirler için hazır lanan "Mihman Lokması" vard ı r. Bu geleneğin içtimai fonksiyonu meydandadı r: tenceresinde et kaynamayan fakire, çoluk çocuğu ile et yedirmek, ona da insanca yaşama hakkı vermek. Türk geleneğ i bunu iyice gel iştirmiş. Fakat aşiretler dağ ı l ıp, köylerde
(52) L. P. Potapov, Göçebelerin İbtidai Cemaat Hayat
larını Anlatan Çok Eski Bir Adet, tere. Rasime
Uygun, i. Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi,
cilt xı, sayı : 15, Eylül 1960.
42 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ôdetler sarsı l ınca ve şeh irler büsbütün töreden uzaklaşı nca, fakirin ha l in i düşünen yok. Modern içtimai yard ım (sosyal güvenl ik ) müesseseleri de tam manasiyle a l ı nmadığından, bünyeyi sarsıcı , içtimai patlamalara hazır bir vasat doğuyor.
2 - TÜRKLERDE HAYIR TESİSLERİ VE İÇTiMAI YARDIMLAŞMA
Bazı hukukçulara göre islômiyetten önce, Türk d iyarlarında "tam bir hususi hukuk olarak, vakıf kurumuna rastlanamaz" denebi l i r. Sadece "yard ımlaşma" dan bahsed i lebi l i r (53) .
Halbuki Uygur' lara a i t bulunan kültür mahsulleri arasında "ekseriyeti d ini olmakla beraber edebi, i ktisadi, t ıbbi ve idari metin ler, vakfiye, vasiyetname, imtiyaz verilmesi g ibi vesikalarla hususi mektuplar bulunmaktad ı r." (54).
"Şarki Türkistan'daki kazılarda ele gecen Uygur Vakfiyeleri , bu bölgeye is lômiyetin g irmediğ i b ir zamana a it" t ir (55).
islômiyetin kabulünden sonra Türk ü l kelerinde, Selçuklu ve Osmanl ı larda «vakıflar» en yüksek mertebeye cı kmıştır. «Muası r müverrih Reşidüddin' in Gazan vakıfları hakkında -onun vakfiyye'lerine dayana-
(53) Dr. Hüseyin Hatemi, Önceki ve Bugünkü Türk
Hukuku'nda Vakıf Kurma Muamelesi, İstanbul,
1969, sf. 16-17.
(54 ) İsmet Binark, Vakıflar ve Uygur Türklerinde Va
kıf, Türk Kültürü, sayı : 78, Nisan 1969, sf. 426
(M. Şükrü Akkaya, Uygur Türklerini ve Kültür
lerini Tanıyalım, DTCFD, Hl, 1943. sf. 77 ye atıf) .
(55) İ. Binark, aynı makale.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 43
rak- verdiği malumat. b i lhassa Tebriz yan ında Şenb- i Gazan diye an ı lan yerde yaptırd ığ ı türbe ve sair hayır müesseseleri hakkındaki izahat, bunu acıkça göstermekted ir: Ebvôb-ül-birr-i Gazan! d iye môruf olan bu binalar, muazzam bir türbe i le, cuma namazı k ı l mağa mahsus büyük bir cômi , Hanefilere ve Şafiilere mahsus ik i medrese, Hônikah, dôrüssiyade (seyyidlere mahsus misafi rhane). darüşşifô, rasathane, kütüphane, Beyt-ül-kanun (devlet a rşivi ) , mütevell iye mahsus bir bina, havuzhane (umumi helô ) . umumi hamam, eytemhane (yüz çocuk için), metruk çocuklara bakmak için b ir müesseseden ibaretti . Bunlardan başka, dul kadın lar için, yolcular iç in , fakirler iç in kimsesiz fakirlerin cenazelerin i ka ld ırmak için, yol ları temizlemek için, efendilerinden korkan köle ve cariyelerin k ı rd ıkları çanak ve çömleklerin tazmini iç in , k ış ın aç kalan kuşların b.eslenmesi iç in ayrı vakıf lar yap ı lmıştı . Buralar ın memurları , hademesi epey büyük bir kadro teşki l ed iyordu. Gazan , bu vakıflara , şer'an kendi mülk-i mutlakı olan mülkleri ve toprakları tahsis etti ve bu vakfı n sıhhatine dair birçok ô l im ve müftllerden fetvôlar ald ı . . . Gazan ın vakıfları ya ln ız bun.dan ibaret ka lmad ı . . . » (56) .
Selçuklular. Anadolu Selçuklu la rı ve Osmanl ı lar da aynı şekilde sayısız vakıf lar tesis etmiş, yirminci asır d ünyasına örnek olacak sosyal adalet örneği göstermişlerd i r. Bu d iğergôm ve çok asi l gayretleri . iç inde bir m iktar öğünme payı , şahsi menfaat endişesi bulunmuş olsa dahi . taktir etmemek elde değ i ld ir. Bu bakımdan Prof. Ülgener'in bedbin görüşüne katı lamı-
(56) Prof. Dr. Fuad Köprülü, Vakıf Müessesesinin
Hukuki Mahiyeti ve Tarihi Tekamülü, Vakıflar
Dergisi, Sayı : il, Ankara, 1942, sf. 20-1.
44 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yoruz. Prof. Ülgener'e göre, bu hayır işleri « ictimai ehramın z irvesine toplanan servet ve i htişamı zaman zaman bir miktar aşağıya taşıyarak geniş kütleleri daha sık ı bir itaat çemberi içine almak» için yapı lmaktadır. «Siyasi merkeziyetsizl iğ in her an büyük bir teh l ike hal inde karşı larına d iki ld iği saray ve devlet erkôn ı iç in bundan daha g üveni l i r bir yol olamazdı .ıı « Fakat unutmamak lôzımdır ki , tarih boyunca mi lyonları aşan mal ve servet sah ipleri arası nda n ihayet bin leri geçmeyen hayrat sahip leri kaide değ i l , ancak istisna olabi l irler. Bugünün maddi hayatına karşı eski devirlerin hayır severler in i tahassürle ananlar, hayrat ve hasenat sah iplerin in sayısını fazla mübalôğa etmişe benziyorlar. Hakikatte hayrata misal d iye gösterilecek vak'aların çoğu h ıssetin tersi olan hasbi ( içtengelme) bir hayı r severliğe, el ve vicdan açıkl ığ ına del i l sayı lamaz. En başta, saltanat ve imaret sah iplerin i cömertl iğe zorlayan sebeplerden bir kısmın ın siyasi düşüncelere dayandığın ı yukarıda gördük . . » (57) .
(57) Doç. Dr. Sabri F. Ülgener İnhitat Tarihimizin
Ahlak ve Zihniyet Meseleleri, İstanbul, 1951 sf.
120, 180.
Bize göre törelerin, dini geleneklerin kuvvetli
olduğu devirlerde_ hasbi yardımlar büyük bir ye
kfın teşkil eder. Bugün memleketimizde iki züm
renin harcamaları yukarıdaki tavsife uyar. Bun
lardan biri Hacca gitmeyi meslek haline getirenler, diğeri de su gibi para harcamalarını fakirlerin gözlerine sokarcasına gazete sütunlarına geçirten, idraksız ve şuursuz �osyete mensuplarıdır.
TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 45
DiGER YARDIM ŞEKİLLERİ
Yakut ve Azerbaycan Türkleri, yardıma muhtaç olanlara damızl ı k hayvan temin ederek, ka lk ınmasına yardım ederler. Bu yard ım şekl in in kendine mahsus usul ve erkôn ı vard ı r. Kırgız Türklerinde borca düşen bir kimse «cila» ve «yurtcilik» adı veri len yard ım müesseselerine baş vurur. Ayrıca «gedayçilik» sistemi vard ı r. Yakutlar ve Azeri Türklerinde bütün evlenen kızlara ve bi lhassa fakir kızlara büyük yard ım yapı l ı r. Azeri köy düğünlerinde düğün sah ibi iç in «şabaş» adı altında para toplanır (58) .
Bütün Türk cemaatlerinde «bitiri lmesi müstacel olan ve fakat sahibi tarafı ndan becerilemiyen tarla ve yahut ev işlerine konu komşunun, akraban ın ve bozan da bütün köy ahal isin in kol lektif bir şekilde bilôbedel muavenette bulunmasıd ır. Yapı lan yardım, bedenle olur . Diğer muavenet vasıtasına müracaat yasaktır. Yan i örfce mükel lef bulundurulan işten kaçı n ıp para vesaire i le yardımda bulunmak imkônı yoktur» (59�. Bu imece ôdeti Anadolu'da da çok yayg ınd ı r. Prof. Togan, «Hatı ralar» ında, babasın ın tertiplediği böyle bir imece faal iyetinden bahseder: «Her taraftan babamın dost ve akrabası k ımız ve koyun getirmişler, babam da bir kaç öküz kestirmişti . Ekserisi genç yüzlerce Başkurt şarkı söyliyerek güle aynıya ot biçiyordu. İkindi sıralarında ot biçme bitt i . Kesi lmiş koyun ve öküzler pişti, yemekten sonra babam, mey-
( 58) Bu hususta geniş ve zengin bilgi için bk. Prof.
Dr Ahmet Caferoğlu, Türk Taamül Hukukuna
göre İçtimai Muavenet Müe.;sesesi, Vakıflar Der
gisi, sayı : il, Ankara, 1942, sf. 186-89.
(59) Aynı makale, sf. 190-91.
46 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
danı oyuncu, şarkıcı, güreşçi lere b ırakıp eve g itti . Biz gece yarısı na kadar eğlend ik . . . » (60) .
Türkiyemizde yaşıyan içtimai yardım geleneklerinden birisi de «Başakçı l ı k Müessesesi»d ir. Ayd ın haval isinde müstahsi l mahsulünü ( incir, zeytin , h ububat) a ld ıktan sonra, fakir fukaran ın toplaması (başak yapması) için, bir kısım mahsulü tarla veya bahçede bırakı r. Yan i mahsulün tamamın ı hasat etmez, içtimai endişelerle (yardı m mülôhazalarıyla veya hepsin i toplama imkônı bulamadığı iç in) bir kısmın ı b ıra kır. (61 ) . Bunları toplayanlara «Başakçı» denir. Ter-
(60) Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Hatıralar, İstanbul,
1969, sf. 86.
(61) Bu sene i Ü. Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi Enstitü
sünde yaptığımız bir seminerde bereketli netice
ler elde ettik. Dr. Müslim Gür Paşa, Malatya-Ela
zığ havalisinde "başakçılığa'', "denekçilik" den- ·
di.ğini belirtti. Şükrü Güllüoğlu Bey, Adana, Ma
raş, Urfa, Diyarbakır taraflarında "müessese"
nin yaşadığını belirtti. "Buğday başakçıları" "üzüm başakçıları" "başakçı geldi" tabirleri kulla
nılıyormuş. Başakçı gelip, başak yapmadan tar
laya hayvanlar sokulmazmış. Sırf "başakçılık"la
geçinen aileler varmış.
Kerim Yund Bey, Silifke'de de bilindiğini söy
lemişti
Kemal Bozkurt Bey, daha önce, bize Antalya
havalisinde de bu müessesenin bulunduğunu söy
lemişti. Hatta "birader sen başakçıyla, tırmıkçıyı
farketmiyorsun" sözü bile bazı durumlarda kul
lanıhyor.
Prof. Dr. Bedii Şehsuvaroğlu da, eski İstan
bul'un mahallelerindeki sıkı dayanışma ve içti-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 47
ked ilen mahsul nekadar çok olursa, içtimai itibar ve manevi tatmin o n isbette yüksek olur (62) .
Aynı ödetin Karadeniz sah i l lerinde de olduğu şu türküden an laşı l ıyor:
Dalda fındık kalmasın
İyi toplayın kızlar Başakçılar almasın
Netice :
Büyük bir geleneğe sah ibiz. «Sosyal izm» den, «sosyal adalet» d i lemek, böyle bir geleneğe sahip , tarih kadar eski . bir m i l let iç in züldür. Türk geleneğin i ve is lômi yard ım hükümlerin i (zekat, sadaka v.s. ) . modern müesseselerle birleştir irsek, sokaklarda d i lenci görü lmez, h içbir fakir sefa letin kamburuna duçar olmaz. Ziya Gökalp' in dediğ i g ib i , ne ferdci l ik, ne kol lektivlzm: · içtimai dayanışma, tesanütçü lük bizim öz yolumuzdur.
mai yardımlaşmadan, gizli bir elin kimsenin hay
siyet ve gururunu kırmadan muhtaçlara yardım
için uzandığından, bugün böyle bir şeyin bulun
mayışından bahsetti, ve yakındı.
(62) Çocukluğumun tatlı yaz aylarını geçirdiğim Ay
dın'ın bir köyündeki incir bahçemizden, bir ey
lül ayında kasabamıza dönerken, ağaçlardaki ve
yere dökülen incirleri niçin toplamadığımız hu
susu merakımı çekmişti. Sualime ; bir yörük kızı
olan rahmetli annem şöyle cevap vermişti: "Fa
kircikler başak etsin oğlum. Onların da hakkı
var. Kış kıyamette onlar ne yiyecek?"
OSMANLI TOPRAK REJİMİ VE
YERLİ MARKSİSTLER
Son on-onbeş yı ld ır Türkiye'de, içtimai had iselere Marksist bir görüşle bakan bazı i ktisatçı ve sosyologları n ve pek çok solcu amatörün, Osmanl ı toprak rej imin i , kendi i nançları na göre açıkladıkları , yorumlad ıkları görü lmektedir . Bu konuda epeyce kitap çıkarı lm ış ve solcu derg i lerde pek çok makale yaz ı l mıştır. Osman l ı toprak düzenin i , Marksist gel işme şeması içinde bir yere oturttuktan sonra, mazis in i seven Türk mi l letine, Marksizmin daha i leri merhalesi
' ( «aşaması» ) olan sosyal izmi ben imsetmenin daha kolay olacağı i nancı içinde olsalar gerekti r. Aksiyon hevesi «devrim» aşkı buna sebep olmaktadı r: tarihi ve i lmi hakikatleri tesbit etmek, içt imai vakıayı anlamak gayreti değ i l . Bu i l im kisve l i , ideoloj ik yayımlara karşı . tarihçi lerimizin sessiz kalması acıd ı r. Uzun ve yorucu ça l ışmalara lüzum gösteren ve büyük b ir k itap hal inde sunulması gereken bu konuyu, ik i veya üç makale hal inde ele a l ıp, TÖRE'mizin kıymetl i okuyucularına arzetmek istiyoruz. Kitap çı karmak için imkônımız, yeter malzememiz, vakt imiz yoktur. Makale sayısını 5-6'ya çıkarmak da okuyucuyu sıcak ve i lg is in i dağ ıtacaktır. Bu bakımdan, ş imd i l i k meseleyi kısa şekilde de olsa ele a lmakta fayda olduğu i nancı i le konuya g irel im.
TÖRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 49
MARKSİZMİN İÇTİMAİ HADİSELERİ T ARİHI MADDECİLİGE GÖRE İZAH I :
Sistemin kurucusu Marks ve Engels'e göre, cemiyetin i ktisadi bünyesin i , gerçek temel in i ,alt yapısını teşki l eden istihsal münasebetleri ve istihsal tarzı , hukuki ve siyasi üst yapıyı tayin eder. Bu üst yapıya da « İçtimai şuurun bel l i şeki l leri tekabül eder.» Yan i b i r cemiyette tatbik edi len istihsal tekn iğ in in v e ist ihsal münasebetlerin in , o cemiyetin hukuk ve siyasi sistemini , d in ; ah lôk ve san'atın ı kat'i şekilde tayin edeceği g ibi doğmatik, tek tarafl ı bir görüş karşısındayız. Gayet g irift, karış ık olan içtimai hayat, sadece i ktisadi tekn ikle açıklanmakta, üst-yapın ın i ktisadi bünye üzerindeki tesiri hiç göz önüne a l ınmamaktad ı r. Sorokin' in deyimi i le « i ktisadi içinde mistik bir kuvvet» tasarlamaktad ı rlar. Fakat sonunda Marks ve Engels, gayrı i ktisadln in , i ktisadi ami l üzerindeki tesiri n i kabul zorunda kaldı lar. Marks' ın ö lümünden sonra Engels, i lk ve baş ami l in i ktisadi faktör olduğunu bel irtti . Plekhanov da, üst yapın ın tesir ini ele a ld ı .
Sombart, Marks' ın aksine, istihsa l tekniğinin, i ktisadi ve içtimai teşki lôt şeki l lerini tayin etmesi gerekmediğ in i , b ir cemiyette kü ltürün yı kıma uğramasına karşı l ı k, istihsal tekniğ in in çok zaman aynı kald ığ ın ı , tamamiyle farklı istihsal tekn ikleri esası üzerinde ayn ı iktisadi sisten;ı in kul lanı ld ığ ı veya aynı tekn iğ in tamamiyle farklı i ktisadi sistemlere tatbi k edi l d iğ i ha l ler bulunduğunu; ayn ı i ktisadi teşki latta , çok farklı kültür komplekslerinin bulunduğu veya aynı kü ltür komplekslerin in çok farklı i ktisadi sistemlere sah ip bulunabileceğin i büyük bir vukufla gösterdi . Ef-
F: 4
50 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
lôtun, Spinoza ve Hegel ' in üç ayrı i ktisadi sistem içinde yetiştiklerin i , bu sistemlerin mahsulü olduğunu söylemeğe imkôn olmadığ ın ı bel i rtir.
Bu uzun g irişten sonra, Marksizmin cemiyetteki gelişme merhalelerin in izahına bir göz atal ım . Onlara göre, i lk iptidai merhale hariç, bütün insan l ık tarih i sınıf mücadeleleri tarih id ir. insan l ık determin ist (muayyeniyetçi, bel i rleyici) b i r gel işme çizgisi üzerinde yürümektedir. Bu beş safhal ı bir ge! işmed ir. İ lk basamak « iptidai kabile komünizmidirn . Son merhale, sosyal izm (olgun hal i komünizm) d i r. Arada, kölel i k devri, feodal izm ve kapita l izm merhaleleri vard ı r. Marks ve Engels, Amerika' l ı sosyal antropolog Lewis Morgan' ın acele ve i kinci el kaynak ve müşahedelerine dayanarak, insanl ığ ın başlangıcında, ferdi mülkiyet bulunmadığına, kollektif mülk iyetin cari olduğuna hükmetmişlerd ir. Engels daha i leri g iderek, i l k insanların aile müessesesine sah ip bulunmadıklarını, hayvanlar g ibi cinsi hayat yaşadıkların ı bel i rtmiştir. Ai leden bahsetmeksizin, sosyal izmde, insanl ığ ın eski mülkiyetsiz ha le döneceği bel irt i lmiştir. Bir merhaleden bir merhaleye geçişin d iyalektik maddeci l iğ in işleyişine göre olacağı ve bunun önüne geçi lemiyeceği iddia ed i l i r. Bizim yerl i solcuları n ağızlarında geveled ikleri «tarih in tekerleğinin geriye çevrilemeyeceği, bunun gerici çı rpın ış olduğu» şekl indeki sözler, Komünist Beyannamesi'nden a l ınmıştır.
Marks, bütün insanl ığ ı , birbirinden apayrı cemiyetleri, beş sınıf içine sokmağa çal ışmıştır. Rusya'da görü len mir (köy ortak mülkiyeti) düzeni , onu şaşırtmış ve sisteminde tadilôt yapmağa zorlamıştı r. Feodal izme sokamadığı bu mülk iyet şekl ine, «Asya Üretim {istihsal) Tarzı» adın ı vermişti r. Bu düzende, her köy, bütünden ayrı ve kendi başına bir varl ı kt ır. Müstebit
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 51
bir hükümdar, su kanal ları açmakta, «binlerce y ı l l ı k durgunluğa sahip» bu ekonomiden payın ı a lmaktadı r. Marks, Rusya'daki Narodnik'lerin (Popülist, Halkçı} köy ortak mülkiyeti üzerinde, sosyal ist bir düzen kurma ümitlerine kapı ld ı . Len in de önceleri aynı inançta id i . Sonradan, sosyal izme geçmek iç in, cemiyetin kapital ist merhaleyi aşması gerektiğ in i bel i rtti . Fakat 1920 de Üçüncü Beynelmi le l ' in İkinci Kongresinde, kapital izme ulaşmamış yarı müstemlekelerin, bu safhan ın üzerinden atlıyarak, i ht i lôl le doğrudan doğruya sosyal izme ulaşacaklar ın ı söylemiştir .
Sosyal antropolog Mal inowski 'n in müşahedelerine ve Herskovits' in bahsettiği bi rçok iptidai cemiyet araştırıcısı n ın ifadelerine dayanarak, insan l ığ ın hiçbir devirde iptidai komün izm hayatı yaşamadığ ın ı belirtebi l i riz. Ortak mülkiyet şekil lerinin görüldüğü devreler ve cemiyetler olmuştur. Fakat bunu bütün insanl ığa teşmil etmek yan l ıştı r. Ferdi mülkiyet duygusu insan ların yaradı l ış ı nda vard ı r. Çeşitl i cemiyetlerde, çeşitl i ferdi mülkiyet biçimleri görü lmüştür. Aile müessesesi de daima var olmuştur. İnsan l ık tarihinde, sınıf mücadelesinden ziyade, ı rklar, d inler ve siyasi kuvvetler mücadelesi görü lmüştür. Kropotkin' in bel i rttiği g ib i , insanlar arasında «karşı l ık l ı yard ım» dayanışma, işbirl iği de yaygın hal ler olmuştur. Marks' ı n dar, katı ka l ıp ları na g irmeyecek yüzlerce cemiyet var olmuştur. Türk cemiyeti de bunlardan birid i r. Bunu biraz i leride de ele a lacağız.
OSMANLI TOPRAK REJ İMİNİN MARKSİST YORUM U :
Türkiye'de solcular, üstadları Marks gibi zorlamalara başvurarak, Osman l ı toprak düzenin i , Marks-
52 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
sist kal ıplar içine oturtmağa çal ışmaktadırlar. Onların k imine göre, Osman l ı cemiyetinde, Bat ı Avrupa feodal itesine benzer bir bünye mevcuttur. Derebeyler el inde ferdi mü lkiyet mevcut olmuştur. Senyö:-sert, sipahi - reaya münasebetleri arasında fark yoktur. N iyazi Berkes, İsmai l Hüsrev, Behice Boran bu f ik irded ir. Sencer Divitçioğlu, Osman l ı istihsal tekniğ in in ve i ktisadi bünyesin in , «Asya ü retim Tarz ı»na uyduğunu söylemekte ve bunu ispatlayabi lmek iç in , Osman l ı tar ih inden vesikalar tedarikine çal ışmaktad ı r. Doğan Avcıoğ lu ise, Divitçiğolu 'nun f ikr in i .kabul etmemekte. Osmanl ı içtimai ve i ktisadi teşk i latında, kapital izme yönelebilecek bir vasıf görmekte ve bu düzenin feodal izme benzer yönleri bu lunduğunu, buna Marksist b ir deyişle «Prekapital ist (kapita lizm öncesi) » devrn denilebi leceğin i söylemektedir. Muzaffer ve Oya Sencer, «Gecikmiş bir feodalizm» d iye vasıflandırmaktad ı rlar. Sencer Divi tçioğ lu ve aynı f ik irde olanlar, Osmanl ı larda arazin in görünüşte padişah ı n oluşuna ve gene kendi inan ışlarına göre ferdi mülkiyetin var olmayışına ve Osman l ı i ktisadi-içtimai bünyesinin durgunluğuna bakarak, «Asya Ü retim Tarzı» damgasın ı vuruvermiştir. Osmanlı i ktisadivatın ın durgun olmadığ ın ı . ayn ı ideoloj iye bağ l ı olan Doğan Avcıoğ lu bi le söylemekte ve Divitçioğ lu'nu tenkit --tmektedi r. Osmanl ı larda toprak üzerinde ferdi mülkiyet o lup olmadığı konusunu diğer yazımızda ele a lacağız. D iğerlerin i n iddia ett iği «feodal itfö> veya «geç kalmış feodal ite» veya «pre-kapita l izm» hükümlerini de o zaman ele a lacağız. Şimdi Selçuklu ve Osmanl ı lar dışındaki Türk Devlet ve Cemiyetlerinden misaller vererek, Türkler'de h iç değilse ik i bin y ı ld ır ferdi mülkiyetin mevcut bulunduğunu göstereceğiz. Marks Rus mir' ine ve H indistan hakkında okuduğu yazılara
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 53
dayanarak, bütün Asya'yı içine a lan bir i ktisadi ve içtimai t ip yaratmıştır. Türk mülk iyet sistemi hakkında bi lg i sahibi olsayd ı , sistemin i yeniden düzeltmek zorunda kalacağı muhakkaktı. Tabii bizdekiler de ona uyarak, Türk mülk iyet şekl in i ve toprak d üzenin i , bu yeni modele sokmağa çal ışacaklard ı .
ORTA ASYA TÜRKLERİNDE MÜLKİYET MÜESSESESİ
Marksizmin, Asya tipine sokarak iddia ettiği g i b i , Orta Asya Türklerinde bütün topraklar hakana ait deği ld i . Ne de bütün mülkiyeti el inde bulundura n ve serfler ku l lanan feodal beyler vard ı . Göçebe ekonomisi i le , yerleş ik hayat i ktisadiyatı yanyana ve ahenk iç inde yürütü lmekteydi . Göçebe olsun, yerleşi k olsun, her cemaatin kendine mahsus toprakları vardı ve bu topraklar ferdi mü lkiyet konusu idi . Sodece yayla ve mer'alar ortak olara k kul lan ı lmakta idi ve boyların malı sayı l ı rd ı . Fakat bu otlaklarda yayı lan hayvanlar, şahısları n, a i lelerin mal ı id i . Her fert, kend i hayvan ına kendi damgasın ı vururdu . Bu damgaya, Göktürk (Orhun) yazıt ları arasındaki Tonyukuk Kitabesinde, «Töğün» deni lmektedir. Kaşgarl ı Mahmut da, hayvan lara vurulan damgaya «Töğün» den i ld iğ in i bel i rtmiştir. Buna bugünkü Türkiye'n in Sünni ve Alevi Türkmen boyları , oymakları «Dövme» veya «Döğme» adın ı verirler. Ferdi mülkiyetin hayvanlar üzerindeki d iğer bir işaret şekl i , hayvan ın kulağın ın ucunun çenti lmesidir. Buna Yörükler-Türkmenler «En veya İ n » adın ı verirler. Kaşgarı ı Mahmut bu amel iyeden «enemek» d iye bahseder ki , bu kelime Yörükler arasında biraz değişik anlamla hayvan ların iğdiş ed i lmesi demek olur.
Türklerde ve Moğol lar'da miras hukuku, ferdi
54 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
mülk iyet esasına dayanmaktadı r. Cengiz Han Yasası bu hususta acık hükümler getirm işti r. Radloff'un da Kazak' lar ın miras müessesesi hakkındaki kanaati aynidir. Bütün Türkler, toprak ve d iğer terekeyi, «Ok atmak» la paylaşır lard ı . Mirasçı sayısına göre oklar hazırlan ı r, üzerlerine mirasçı ları n işareti konur ve sonra bu oklar ya bir çocuğa veya bir yabancıya attır ıl ı rd ı . Herkes mirastan payın ı bu şekilde a l ı rd ı . Kaşgarl ı Mahmut, bütün Türk dünyasında yaşadığ ı a n latı lan bu geleneği an latmaktadır . Biz bu geleneğ in , bütün can l ı l ığ ı i le Edremit ve Aydın Kız ı lbaş Türkmenlerinde yaşadığ ın ı gördük. Onlar da buna «Ok atmak» diyordu . Yalnız ok yerine ağaç kazı k kul lan ıyorlard ı . Kazığa da «Ok» d iyorlard ı .
Bi lhassa Uygu r Türklerinde canl ı b i r i ktisadiyat vardı . Prof. Caferoğlu 'nun çok güzel şekilde gösterd iği g ibi , Uygur Türklerinde i ktisadi ve mali deyimler ve muameleler çok gelişmişt i . Avrupa' l ı lardan yüzyı llarca önce çek kul lan ıyorlard ı . Borç a l ıp verme, reh in ( ipotek) . icar, a l ım satım muameleleri çok gel işmişti . Menkul ve gayrimenkul a l ım satımları , tamamen ferdi mülk iyet düzenin in hakim ve cari bulunduğu bir i ktisadi, içtimai, hukuki ve siyasi düzen içinde yürütülüyordu . Çin i le İ ran ve Arap ü lkeleri arasında ticaret yapan sayısız kervanlara sah ip id i ler. Çok canl ı b ir hayat vard ı . Göçebelerin kışlaları (aul ' ları ) . obaları , yaylaları yan ında, büyük ve hareket l i ticaret şehirleri kuru lmuştu .
Orta Asya'da kışlalar ve hayvan lar ferdi mülk i yet, mer'a lar, yaylalar ve misafir çad ırı müşterek mülk iyet konusudur. Bu müşterekl ik töreden gelme bir şeki ldir. Marksistlere ümit verici b ir ortakl ı k deği ld i r ve Marksist şeman ın dar kal ıplarına ve tarihi maddeci l iğ in determin ist basamaklarına sokulamaz. O,
TURK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 55
Türk içtimai muhitinde. Türk kültürünün. töresin in , tar ih boyunca şeki l lendird iğ i bir müessesedir. mi l li bir vakıad ı r.
Göktürk kitabelerinde de. ferdi mü lkiyeti gösteren bir çok kayıt mevcuttur. Tarihi kayıtlar, Hun' ların da kışlalarda ve hayvanlar üzerinde ferdi mülkiyeti kabul ettiklerini göstermektedir . Şahıs tarlalar ı . tabii s ın ı rlarla veya kazık, taş gibi işaretlerle bel l i edil i rd i .
Orta Asya Türklerinde feodal beyl ikler ve serfl ik de yoktu. Uçsuz bucaksız mer'alarda ve kışlalarda herkes kendi mal ve mü lkünün efendisi id i . Kara budun ile beğler arasındak i münasebetleri töre düzen l iyordu. Bu münasebetler sın ıf çatışması deği l , birl i k, dayanışma ve ahenk esasına dayanıyordu . Doğum, ölüm. av, bahar bayramı , çeşitl i adaklar, m isafir şerefine kesilen hayvanlar g ibi türlü vesilelerle kesi len kurbanlar, oymakların ve boylar ın bir araya gelmesine sebep olur ve «Yuğ» (Yas) ta birleşir ve «Yuğaşı» yiyerek, tasaya ortak o lurlar, veya düğün, bayram, doğum şölenlerinde kı mızlar iç i l i r, Türkistan pilavı yenird i . At yarışları , c i rit oyunları , pehl ivan güreşleri Türklerin kaynaşmasın ı n yol ları id i . Töre'ye göre, hangi boyların hangi mevkilere oturacağı ve kurban ın hangi parçaların ı yiyeceği töre ile tesbit edi lmişti. Buna «Orun ve Ülüş» denmekteydi . Bu gelenek bugün, Gaziantep Barak'ları nda ve Siverek Karakeçi l i lerinde (Misafire hürmet olarak sadece koyunun başın ı i kram etmek) şekl inde ve Ege ve Akdeniz Kızı lbaş Türkmenlerinde cuma a kşamları bi rkaç komşuya pişiri len yemekten göndermek veya Cem'ler de etin en iyi yerinden kazan ında et kaynamıyanlara . düşkünlere, «Pay» adı alt ında göndermek şekl inde yaşamaktadır . Komşuya veri lene aynen «Ülüş veya Ülü» de-
56 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
n ir. B i lhassa Oğuz Türklerinde yayg ın olan «Yağmalı Toy» geleneği, Amerika Kızı lderi l i lerin in mü lkiyeti tahr ip ve gösteriş şek l inde sonuçlanan «Potlaç» ından çok yüksek içtimai fonksiyonları ha iz b ir müessesedir. Her yı l , büyük gel i r sah ibi olan beyler, oymaklar ve boylar halk ın ı şölenlere davet eder, onları yedir ir iç iri r, sonra hatununun e l inden tutup çadırı terkederlerdi . Çadı rda kalan m isafirler, bırakı lan mal ları yağma ederlerd i . Mal ın m i ktarı. beyin mürüvvetine, cömertl iğine, asaletine bağl ıyd ı . Fazla b ıra kan ın ünü büyük olurdu. Bu geleneğin izleri, bütün Türkiye'de «Başak» müessesesi şek linde halen yaşamaktadır. Her türlü mahsulden bir k ıs ım fak irlere a l ı konulur ve bunları toplamaya gelenlere «Başakçı» , ve yaptı kları işe «Başak Yapmakıı denird i . Osmanl ı saray ve konaklarında, Ramazan' larda iftar yemeğinden sonra , m isafirlere ev sahibi tarafından b i r kese içinde hediye edilen ve «Diş Kirasrn adı veri len para «Yağmal ı Toy» geleneğin in lslömi ve devrin şartlarına uydurulmuş şekl i nden başka bir şey deği ld ir. Kederde ve sevinçte birb iri i le kaynaşmış insanları n a rasında, bugüne örnek olabi lecek sosyal adalet örneklerin in tatbik inden doğan h uzur ve sevine sın ıf mücadelesine yer b ırak ı r m ı? Bu şekildeki bir münasebetler sistemine feodal münasebetler demek, i lmi ve tarihi hak ikatlerle bağdaşır mı?
Türk mi l letin in körü körüne Batıyı tak l it etmeyi sevmediğ in i ve dolayısiyle Tanzimat'tan pek hoşlanmadığ ın ı gören bazı M arksistler, bu yoldan g i rmeyi düşünmektedirler. Onlara göre, ferdi mülkiyet, l ibera l z ihn iyetli Avrupal ı 'n ı n eseridi r ve bize Tanzimat yolu ile gelmiştir. Tanzimat'a bir vururken, ferdi mü l kiyete on vurmak sureti le, gayelerine erişmeyi düşünmektedirler. Yukarıda kısaca açıkladığımız g ibi , Orta
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 57
Asya Türklüğünde ferdi mülkiyet vard ı . Sonraki sayfalarda, Selçuklular ve Osmanl ı larda da mevcut bulunduğunu göstermeğe çal ışacak ve bu müessesenin Avrupa' l ı lardan a l ınmadığ ın ı anlatacağız. Esasen yukarıda dediğ imiz g ib i , en i ptidai devirlerde ve insanlarda ferdi mülkiyet var olmuştur.
i nsanoğlunun yaratı l ış ında «benim mal ım» duygusu vard ı r. Rusya ve Cin komün istleri b ir türl ü bu duyguyu, insanların gönlünden ç ıkarı p atamamışlard ı r. Mesele onu yıkmak deği l , i nsafl ı ve mutedi l hale getirmektir. Onu da sonra inceleyel im.
*
Yukarıdaki satı rlarda umumi bir g i riş yaparak, Marxizm in nası l bütün insan l ık tarih in i , zaman ve mekôn şartlarına, ırk ve kültür hususiyetlerine bakmaksız ın , b ir bütün olarak, beş içtimai t ip hal inde incelemek iddiasında bulunduğunu açıklamış ve yerli Marksistlerin bu şemaya uygun şekilde Türk toprak rej imin i , «feoda l» , «Asya üretim tarzı» «pre-kapital ist» sıfatlarıyla bel i rlemeye çal ışt ıkların ı ifade etmiş. buna karş ı l ı k eski Türk töresi ve mülkiyet sistemin in , Marx' ın şemasına. sın ıf landı rmasına uymayan. <<Türk'e mahsus» bel i rgrn vasıf larından bahsetmişti k . Bu maka lemizde, Selçuklu ve Osmanl ı cemiyet yapıları nı n feodal bir bünye arzedip a rzetmed iği üzerinde duracağız.
OSMANLI CEMİYET YAPISI VE FEODALİZM
Jean Deny ve Scala g ib i müsteşrikler (oryantal istler) . H ıristiyan l ık tesir i i le ve Türk'e karşı olan «peşin hüküm» lerinden ötürü, Osmanl ı cem iyet yapısı
58 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
n ı n ve toprak rej im in in derebeyl ik vasf ı taşıd ığ ın ı , bu feodal izm in Avrupa ve Bizans feodal itesinden mülhem olduğunu iddia ediyorlard ı . Bu yazarlar k ırk y ı l önce, çok kuvvetli i lmi b ir cevabı , Köprü lü'den alarak, tezlerin in çürüdüğünü gördü ler. Şimdi de son yı l larda yerl i Marxistler ve bazı Rus ve Bulgar araşt ı rıcı ları , Osmanl ı toprak rej iminde, feodal veya kollektivist bir çehre bulma gayreti içindedirler. Bunlardan Behice Boran, tarihçi lerin «tarih metodwına çatmakta ve «sosyoloji metodwı n u i leri sürmektedir. Boran, tarihçilerin, Osmanl ı İmparatorluğunu kendi tarihi ve hususi şartla rı iç inde i ncelemek gerekt iğ in i . m i l li dini faktörleri hesaba katmak icap ett iğ in i söylemelerinden hiç hoşlanmıyor. Ona göre, en güzel izah ı , müsbet bir i l im olan sosyoloj i yapabi l i r . Sosyoloj i , tecritler ( «Soyutlama lanı ) ve umumileştirmeler ( «genellemeler» ) yoluyla, cem iyetleri idare eden kanunlara ulaşabil ir. Behice Boran' ın kanunları , Marx'ın , Engels' in diyalektik kanun larından başka bir şey değ i ld ir. Cemiyetler, katı b ir determ in ist görüşle beş içtimai t ip içine sokulacaklard ı r. Böylece, Osmanl ı cemiyeti de üçüncü gel işme merhalesine rahatça oturtulacaktı r. «Sosyalizm» in de ötesine geçen bu zihniyete, Sorokin ' in deyimiyle «gayri i lmi» , « i l im dışı» sıfat ın ı verebi l i riz.
Osmanl ı Devleti, bir Türk devletidir. Bu devleti getiren mi l let ve mi l l iyet, Türk Mi l leti ve mi l l iyetidir. Çokluğu Oğuz (Türkmen) olmak üzere, çeşitl i Türk u lusları tarafı ndan kurulmuştur. Bu bakımdan içtimai teşki lat ve devlet yapısın ın , eski Türklük izlerin i taşıması kadar tabii bir şey olamaz. N itekim bunu, erbabı göstermiştir, biz de i leride bir kitap hal inde sunmağa çal ışacağız. Demek oluyor k i , Osmanl ı müesseseleri, h iç değ i lse Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklula-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 59
rında var olmuş olan müesseselerin b ir devamıdır. Osmanl ı toprak rej im in in kökler in i de, onlarda aramak lazımdır; Avrupa'da, Bizans'ta , feodal izmde deği l .
Büyük Selçuklular fethettikleri ü lkelere, Türk boylarını yerleştirmek, askeri h izmet sağlamak ve ikt isadi hayatı can landırmak maksadıyle kendi lerine uygun bir toprak siyaseti tak ip etmişlerd i . Toprağı üç şeki lde bölmüşlerd i : İktô, vakıf ve mülk usul leri i le . Osmanl ı lar'da da bu üç şeki l aynen devam etmiş. Fakat, « iktôı> yerine, «tımar» ve «zeamet» kel imeleri kullan ı lmıştır. Pad işah ve hanedan mensuplarına ayrı lan i ktôlara da «has» denmişti r. Niza mülmü lk'ün Siyasetnôme'sinde açıklandığı ve Köprü lü tarafından nakled i ld iğ i g ib i , «mukta'lar» yani kendilerine arazi i ktô edi lenler « reôyô» lardan yan i çiftçilerden yaln ız bel l i m iktarda verg i (môl- i hakk) a lmaktan başka hakları yoktu. Siyasetnamede bahsed i ld iğ i ve İ .H . Uzunçarşıl ı n ın naklett iğ i g ib i , reaya ( ha lk , çiftçi ler) dergôha yan i Sultan ın kapısı na ve Büyük Divan'a başvurabi l i rd i . Timar sah iplerin in onları bu işten menedemiyecekleri açı kça yazı lmıştır. l ktô sah ibi (Mukta ) . bu k�nuna riayet etmediği takdi rde icabında t imarı el inden a l ın ı rd ı . işte bu hükümler, Türk reôyası (çiftçisi) i le Avrupa feodal izmindeki serf' in (toprağa bağl ı yarı köle) birbirinden tamamen ayrı zümreler olduğunu ortaya koymaktadır .
İ ktô' lar (mukataa veya timar, zeametler) Avrupa Feodal izm indeki senyör «fief» leri olmadığı g ib i . reaya (çiftçi köylü ler) de Avrupa'daki «serf>ı ler değ i ld i r. Ömer Lütfi Barkan' ın işaret ettiğ i g ib i , serfler toprağa bağl ı yarı - kölelerd i r. Efend ileri n i n izn i olmadan evlenemezler ve başka derebeyl i klerinden
60 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
kız alamazlar. Miras hukukundan faydalanamaz, evlatlarına bir şey bıra ka mazlar. Toprağ ı terkedip, her hangi b ir meslek seçemezler. Efendi lerin in bütün angaryalarına koşmak zorundadır lar. Efendilerin in takip ve cezalandırma hakk ı vard ı r. Ruhban sın ıf ına, manastırlara g iremez ve hür insanlara karşı şahitl i k yapamazlar. Buna karş ı l ık Selçuklu ve Osmanl ı reayası (çiftçi leri ) . «ra iyet sahibine» (muktaıara, t imar. zeamet yan i d irl i k sah iplerine, iktô sah iplerine) . «resm-i çift» denen tarla verg is in i ve «öşür» is iml i mahsul verg is in i ödedikten sonra, hür ve müstakil b ir çiftçi olara k çal ışabi l i rd i ; veya ortak olarak tarlaları sürerlerd i . Eğer toprak, «vakıf» veya «mülk» ise köyl ü ler verg ilerini vakıf mütevel l is ine veya mülk sahibine öderlerd i ; onların reayası olurlard ı . İ ktô hal inde mülkiyet (çıplak mülkiyet, rakabe) sultan ınd ır, tasarruf hakkı , askeri bir h izmet mukabi l i «muktô» lara ( ikta , mukataa sahiplerine, t ımar, zeamet sah iplerine zaimlere) veri lmişti . Onlar da verg i mukabi l i , bu toprağın işlenmesini köylü lere bırakır, savaş hallerinde hemen hazı r olmak üzere asker bulundururlard ı . Süvari ola n askerlerine ve kendi lerine «Sipahi» denmiştir . .
Reaya (köylü çiftçi ler) verg i lerini vererek ekip biçerlerd i . Eğer çift i çubuğu terkedip başka d iyarlara g itmek veya tekrar göçebel iğe başlamak istedikleri takdirde «çift bozan» veya «levendlik» a kçesi isiml i bir tazminat ödemek zorunda idi ler. Bunu ödemed ikleri takdirde, on yıl içinde yakalanırlarsa, yerlerine iade edi l i rlerdi. Osmanl ı arşiv vesikaları, Yörüklerin bu şekilde çift çubuklar ın ı terkedip yaylalara kaçt ıkların ın , Rakka çöllerine yerleşmek istemeyişlerin in h i kayesi i le doludur.
Bu durumu «serf' » in toprağa bağ l ı l ı k mükellefi-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 61
yetine benzetmek isteyenlere karşı , ö. L. Barkan, bunun hukuki statü d ışında, devlet in i ktisadi - içtimai hayatı tanzim etme yol unda bir imparatorluk tasarrufu olduğunu söyler. Gerçekten bu çok doğrudur. Bu mükel lefiyet, onların sosyal s ın ıf lar ehramındaki (p iramid indeki) aşağı b ir statüden gelmemekted ir. Memleket şartlarından, iktisadi - içtimai zaruret ve ihtiyaçlardan doğmaktadır. Çiftçi ler, aynı töre'n in , ayn ı d in in müntesipleri olarak, o cemiyet içinde diğerlerin in sahip olduğu itibara sahipti rler. Türk töresine göre, istedikleri boy ve oymaktan kız alabi l i rlerd i . Neşet Çağatay'ı n iV . Türk Tarih Kongresine sunduğu rapprda çok güzel bel irttiğ i ve İ .H . Uzunçarşı l ı 'n ın da yer yer işaret ettiği g ibi , reôyö, çoluk çocuğuna mal mülk b ırakabi l i r, m iras hakları ndan fayda lanabil i r, çocukların ı okutup, müderris ve kadı yapabi l i rd i . «Serf» durumunda olanlar, «Ortakçı kullar», «Sığır oğlanları» adı veri len Hı ristiyan çiftçi ortaklard ı . Bunların Türk nüfusuna n isbeti , XVI . Asırda, Ö.L. Barkanın verdiği b i lg iye göre, Rumel i'de (% 2) ve Anadolu 'da ( % 0,5) g ibi çok küçük bir n isbette idi ki , onlara bakıp bütün hakkında hüküm vermek çok hata l ı olur. % 95,5'u veya % 98'i hür çiftçi lerden ibaret bir cemiyete, feodal yapı l ı demek, b ir maksadı n eserid i r.
Sultan Mel i kşah zaman ında hakan ın emrinde her an hazır olarak 46.000 süvariden ibaret bir askeri b irl i k vard ı . Savaş hal inde tımarl ı süvariler, sipahi ler hemen kat ı l ı rd ı . Bu 46.000 kiş i l ik birl iğ in geçtiğ i yer- · !erde köylülere yük olmaması ve ikmal sağlamak için Sultan «hôs»ları tertip edi im işti . Mahsulü bu maksada sarfed i l i r, artarsa hazineye gel ir kaydedi l i rd i . Demek ki, içtimai şartlar, askeri iktö ları doğurmuştur. Harezmşahlarda ve d iğer Türk devletlerinde de askeri iktö sistemi görü lmüştür.
62 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
is lôm Ansiklopedisin in «ikta» maddesinde ve «Ciftlik» maddesinde bu hususta zengin bi lg i vard ı r. Dr. Hal i l C in ' in bu konudaki doktora tezi de çok kıymetl idir. Gelecek yazıda atıfta bu lunacağız. « Devıet» Derg isinde M. Demirci imzası i le yayımlanan makulede de, Doğan Avcıoğlu tenkit ed i l i rken, g üzel noktalara temas edi lmiştir.
Feodal izmle i lg i l i bahis olara k bu kadarı , bir makale için kôfid i r. Ferdi ve hususi ve kol lektif mülkiyetle, diğer hususlarla i lg i l i bahisleri gelecek makaleye saklıyoruz.
*
Geçen sah ifelerde, Marksizm' in cem iyetleri s ın ıfland ı rma iddiası n ı an latmış ve yerl i Marksistlerin , Osmanl ı içtimai bünyesin i ve toprak mülkiyeti sistemin i Marksist şemaya uydurma gayreti içinde oldukların ı bel i rtmiş ve bu konuda çal ışan mütehassısların f ik irlerine dayanarak, Osmanlı Türkiyesi yapısı n ın fodal ve prekapita l ist veya Asya tarzı arzetmediğin i kendi tarihi şartlarından , mi l li bünyesinden gelme bir hususiyet' gösterdiğ in i ortaya koymağa çal ışmıştı k . Konuyu bağlamayı düşündüğümüz bu yazımızda da, kol lektif ve ferdi (hususi) mülkiyet meseleleri üzerinde duracak, konuyu umumi bir şekilde, bir terkibe kavuşturmağa yöneleceğ iz.
Hobhouse, Ginsberg ve Wheeler yaptıkları araştırma neticesinde, 1915 yı l ında, farklı gel işme seviyelerinde ve farkl ı bünyeler arzeden, dört yüzden fazla az gel işmiş ü lke tipi bulmuşlard ı . Bunları biyoloj ik sın ı flandı rmalardaki g ibi, bi rkaç tip içine sokmak mümkün deği ld ir. Cemiyetlerin bazı benzer yan-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 63
lan olabi l i r; fakat benzemiyen yanları pek çoktur. Hepsin i kendi şartları iç inde incelemek ve değerlend i rmek gerekir. Marksistler ise, hususiyetleri s i l ip , umumi l iklere ulaşmağa çal ış ı r ve bunu başard ıkların ı iddia ederler. Aynı doğmatik görüşleri harfi harfine ele almak zorunda olan Marksistler de, teori lerin i Osmanl ı cemiyeti ile aynı kı lmağa çal ışmaktadı rlar. Bunu kabul ettirebi l i rlerse, Osman l ı devlet ve cemiyet yapısına «feodal» d iyenler için, «kapital ist» karakter arzeden günümüz şartla rı nda, «sosyal ist iht i lôl» teori ve tatbikatı n ın zaruretine, i lmi b ir fetva var demekti r. Prekapital ist ve Asya Üretim Tarzı bulanlar iç in , varl ığ ı ispatlanacak Osmanl ı kol lektif mülkiyet sistemi, sosyal izmi meşru kı lacaktı r ve bu esastan , şimdi l ik «demokratik iht i lô l» için, küçük burj uvaziyi de istismar ederek, geniş cephe hal inde çal ış ı lacaktır.
Gecen yazımızda da işaret ettiğimiz gibi Dr. Hali l Cin, Osmanl ı mülkiyet rej imin in , «dirl ik» (zeamet, timar) . «vakıf» ve «mülk» olmak üzere üçlü bir mülkiyet sistemi tatb ik ettiğ in i , gen iş misal lerle göstermiştir. Prof. Şakir Berki de aynı konuda, zengin misal ve izahlar vermektedir. Omer Lütfi Barkan, Hal i l i nalcık, Neşet Çağatay, İsmai l Hakkı Uzuncarş ı l ı , Osman Turan, lbnülemin Mahmut Kemal ve Osmanl ı toprak meseleleri i le uğraşan araştı rıc ı lar, bu konuda aydın latıcı bi lgi ler vermişlerd ir. Bütün bu b'. lgi ler Marksistleri ya lanlamaktadır. Orta Asya Türklüğüne a it kaynaklar - ki bunlara çok kısa atıflarda bulunduk - ve Türkiye'ye göç etmiş olan çeşitl i Türk uruklarına mensup kimselerin ifadeleri , Anadolu Yörükleri ve Türkmenleri arasında şahsen yapmış bulunduğumuz incelemeler, Marksist teorinin i lmi sıhhatten mahrum olduğunu gösteriyor. Gerek tarih
64 TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
içinde, gerek bugün, Türk cemiyetlerinde, karma bir mülkiyet sistemi hü lsüm sürmüştür. Bu sistem içinde, ferdi mülkiyetin yeri büyüktür. Onun yan ında oymak mülkiyeti vard ı r k i , bunu sosyal istlerin kol lektif mülkiyetine benzetmek büyük hatadır. O Türk töresin in yarattığı ve Türk içtimai bünyesine uygun olan, bize mahsus bir sistemdir. Sadece yayla ve mer'a larda tatbi k edi len bu sisteme göre, oymak veya köy halkı , hayvan la rın ı müştereken otlat ı rlar. Onun dışı nda, hayvanlar üzerinde, kışlalarda, toprakta, taş ın ı r ve taşınmaz mallar üzerinde ferdi mülkiyet vard ı r. Bu sosyal sınıf ve tabaka farkları olmaksızın töreye göre, varl ı kl ı ve varl ı ksızların hayvanları otlaktan aynı şekilde faydalanır . Bazı köylerde, fertler arası ahenk sarsı ldı ve statü farkları çok açık şekilde bel i rdi ise bunu törenin ve bünyenin sarsılışında ve milli esasta yeni bir kaideler sistemine kavuşmayışımızda aramak gerekir.
İ lmi s ıhhati olmıyan Marksizmin samimiyet bahsinde de sağ l ığ ından şüphe etmek gerekir. Çünkü, Asya Üretim Tarzından , Osmanl ı larda ferdi mülk iyet bulunmadığından bahseden ve sosyal ist b ir rej ime geçmekle her türlü ferdi mülkiyetin sona ereceğin i bi len ve onun için çal ışan insanları n, samimi olsalardı , toprak reformu türküsü çağı rmamaları gerekirdi . Cünkü toprak reformu, mülkiyet üzerinde düzenlemeler yapmak, büyük mülkleri parçalayıp, hür ve müstakil küçük köylü, çiftçi mülkleri yaratmak istiyen bir ıslahat tedbiri, ferdi mülkiyet rejimini pekleştirici hukuki, iktisadi, mali, teknik tedbirleri gerektiren içtimai bir tasarruftur. Hazı rl ık l ı ak ı l l ı , hesapl ı b i r toprak reformu içtimai bünyeyi kuvvetlendiri r, kendi toprağ ın ı ekip biçmenin huzurunu tadara k; ocağın ı tüttüren küçük çiftçi ler yaratır. Bunu sosya-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 65
l ist arzu eder mi? Marx ve Engels, köylü lerden nefret ediyordu. Onları ihti lale yaramaz, geleneğine ve toprağına bağ l ı şekilsiz bir sürü olarak görüyorlardı . Onun bir an önce ortadan kalkmasın ı istiyorlard ı . Büyük, makinal ı ziraat önünde küçük işletmelerin dayanamıyacağın ı düşünüyorlardı . Bu sebebten onu kendi ha l ine bırakmak, sefa letle, tefeciyle, i mkônsızl ı klarıa boğuşmasın ı ve böylece yok olup g itmesini isteyen, muhteris bir arzu ile, reforma hiç taraftar olmad ı lar. Kldsik iktisatçıların kapitalist zihniyeti ile tıpa tıp uyuşarak, «Bırakın ız yapsınlar, bırakınız geçsinler» dedi ler. Ne halleri varsa görsünler, yık ı l ıp g itsinler ve ihti lôl sürülerine katı ls ınlar, istedi ler. Sonradan gelen sosyal istler ise, köylünün korkusunu g idermek ve reyini alabilmek endişesi i le, toprak reformundan bahseder oldular. Sonradan Lenin de, toprak reformundan bahsetti ve hattô köylüye reformu kend ilerin in yapmasın ı tel kin etti . 1917 yazında, büyük mal ikaneler yağma edi ld i , Rusya'n ın dört bucağında meydana gelen toprak işgal leri i le memleket alt üst olmuştu. Köylüler toprak sahibi o l muş, sosyal istler bunu teşvik etmişti. Ek im İ ht i lô l i 'nden sonra, ka lan toprakları da köylüye dağıttı lar. Bunu teh l ikeyi atlatmak ve köylünün desteğin i kazanmak için yapıyorlard ı . Troçki hemen kollektif toprak mülkiyetine geçilmesin i istiyordu. Len in ve Buharin bunun bir zaman meselesi, köylünün biraz değ işmesi, daha doğrusu Sosyal ist Devlet' in kudretlenmesi meselesi olduğunu, bu bakımdan köylünün el inden toprakları hemen a lmanın büyük teh l ikeler yaratacağın ı söyleyerek, bu tekl ife karşı çıktı lar. Köylü ler işin asl ın ı çabuk öğrendi . «Kahrolsun Komünist-
F: 5
66 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
lenı şiarı i le ayaklanıp, iç savaşa g i riştiler. Arkasından taviz devri ( NEP) geldi ve 1 929 lorda bütün köylü toprakları kolhoz ve sovhoz hal ine getiri ld i . Dün köylüyü, küçük ferdi mülkiyeti savunanlar, toprak reformunun faziletlerinden bahsedenler, şimdi «zamirlerindekini» ortaya çıkarıyor, içlerinde yatan aslanın ne olduğunu gösteriyorlardı . Fakat atı a lan, Üsküdarı geçmişt i . Dünyan ın her yerinde bu böyledir. Sosyal ist, köylüyü sevdiğ inden, küçük köylü mülkiyetine taraftar olduğundan değ i l , fakat, i ktidarları müşkül durumda bırakmak, acele ve yıkıcı toprak reformlarına yol açmak ve kitleleri a rkası na alabi lmek ve kend isine taraftar edebi lmek iç in , toprak reformu havarisid ir. İşi başard ı , bünyeleri sarstı , muradına erdi mi , bi ldiğini yapacak, ferdi mülkiyeti ortadan kaldıracaktır. İşte Marksistlerin samimiyeti budur. Burada Marksiszmle sosyal izmi eş manal ı olarak a ld ık. Marks bütün sosyal istlerin vaftiz babasıdır . Ş imdiye kadar edindiğimiz bilg iye göre, ikisi a rasında az fark l ı l ı k gördük. Biri muradına ihti lal le, diğen ağır ağ ır, secim oyunları i le erer.
İ lmi sıhhati ve samimiyeti olmıyan bir sisteme nası l bağlan ı l ı r? Hele mazimize ış ık tutmada, onu fener olarak nası l a l ı rız? Cidden hasbi şeki lde, yürekten inananı var mıdır b i lmiyoruz? Burada kastımız, sistemi tam manası i le an l ıyanlard ır. Bize göre güzel teorik kal ıplar içinde sunulmuş, teh l ikel i bir oyund ur. Môzimize de, hôl imize de mi l li kaynakları mıza göre izah ve deva bula l ım. Marksizmden teorik plônda, mukayeseli tahlil gücü bakımından erbabı faydalanabilir. Onun dış ında, kitleleri bu zehirden korumak bir hekim ve eczacı hazakatiyle, ak l ı erenlere büyük bir borçtur.
TÜRK KÜL TÜRÜNÜN GELİŞME SEYRİNE KISA BİR BAKIŞ
Yirminci ası r dünyasında, yeniden Büyük Türkiye h a l i n e geliş ve Türk M i l l et i h a l i n e varış vetiresi n i n
h ızlandır ı lması ve tamamlanması iç in , mi l li kültür ve sosyal yapı incelemelerin in , i lmi esaslara oturtulması gerekir. incelmiş ve süzülmüş bir kültürün ortaya çıkarı lması ve işlenmesi, herşeyden önce o kültürü yaşayan mi l letin tan ınmasına bağl ıd ır. Türk kültürünün kaynakları n ı tarihimizin derin l i klerinde ve bugünkü Türk cemaatlerinde bulabi l i riz. «Böyle bir hareket, ha lkı boş bir levha, pasif bir ham madde gibi görmiyecek, kuvvetin i içtima i bir şuura ltı 'ndan a lacaktır.» Tanzimat z ihniyeti , ha lkı côhi l ve ôciz buluyor, ona i l im ve fen götürmekle her şeyin hal ledileceğine inan ıyordu . Maarif Nazırı Emrullah Efendin in «Tuba Ağacı» nazariyesi de bu görüşü işl iyordu . «Ona göre, münevverlerin Ü niversitelerde yapacakları bu zihni kültür, yukarıdan aşağ ı inmek suretiyle halka kadar yayı lacak, garpçı l ığ ı ve mi l l i yetçi l iğ i halka yerleştirecekti. Bu görüşte halk bir levhadan , tamamiyle pasif bir i ptidai maddeden ibaret olup, yukarıdan aşağı i r•en zihni kültür, ona istediğ i bütün şekl i , hüviyeti ve manayı verebi l ird i .» Ahmet Mithat Efendi de aynı görüşteydi . «Ahmet Mithat. Anadolu 'nun folklor temel lerine, mi l li bünyenin bütün Mythos'larına
68 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI .
'Acem basması' , 'batı l itikad' gözüyle bakarak unutturmağa çal ışıyordu» (1 ) .
Hal kımız mi l li kü ltürümüzün yaratıc ıs ıdır. Köylerimizde, Alevi ve Sünni Tü.rkrnen aşiretleri arasında Yörüklerde mi l li kü ltürümüzün en saf ve kıymetli şeki l lerin i , ham madde, yarı mamul ve mamul hal inde bulabi l iriz. Böyle bir araştırmada Kars i le Edirne arasında kalmak bizi kısı r neticelere ulaştıracaktır. Kültürün bütünlüğü ve devaml ı l ığ ı , zaman ve mekônı kesintisiz şekilde, bütün olarak ele almamaızı gerektirmektedir. Yan i zaman içinde, Türk kültürü araştırmalarına ne yalnız Cumhuriyet' le, ne Osmanl ı Devletin in kuruluşu i le, ne de Selçuklu ' larla, Malazg irt' le başl ıyacağız. M i l li kültürümüzün kökleri Hun Türklerine dayanır ki , bu da bin beş yüz, i ki bin yı l öncesi demektir. Mekôn içinde de Kars' ın ötesindeki Azeri ' leri, Türkmen'leri, özbek'leri, Kırgız' ları , Kazak'ları , Uygur'ları, Tatar' ları , Başkurt' ları , Kerkük ve Kıbrıs ve Rumeli Türkleri 'n i ele almal ıyız. Bu incelemizde, türlü s iyasi ve . içtimai şek i l ler içinde, muhtel if Türk cemaatlerin in , devrin şartlarına göre oldukça yüksek bir medeniyet ha l inden, derece derece göçebe basitl iğ ine doğru, çeşitl i kültür nümuneleri verd iklerini müşahode edebi l iriz. Bu basit l ik, iptidail i k değ ild i r. Basit bir hayat yaşayan göçebe Türkler'de bile, oldukça yüksek bir kültürün izlerin i vesikalardan takip etmek mümkündür. Veri geldikçe bunlara dokunacağız. Esasen «İptidailik» izafid i r. Durkheim ve Seeley: «En ileri devleti, en iptidai kabi le ile mukayese
(1 ) Prof. Hilmi Ziya Ülken, Millet ve Tarih Şuuru, İstanbul, 1948, sf. 182-183.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 69
ed in iz, n isbetler farklı olmakla beraber, aynı hususiyetleri göreceksiniz» der. (2) .
Uygur'lar yüksek bir kültür seviyesine u laşmışlard ı . Modern Avrupa'dan cok önce, birer ticaret merkezi hal ine gelmiş olan can l ı şehir merkezlerinde, reh in , faiz ve temettü işlerin in yürütü ldüğü iktisadi, mali, hukuki muamelelerde bulunuyordu (3) .
Uruklar, boylar, oymaklar kendi mi l li hayatlarını yaşarken, bazı hanedanların zaman zaman mi l li kü ltürden uzaklaştı kları görü lmüştür. Buna misal olarak Selçuklu' ları verebil i riz. Bazı «Selçuklu hükümdarları kuvvet l i bir Türk kültürü i le gelmedikleri için; yanlarında i ran' l ı kôtipler getirmişler ve resmi muhabereleri Fars'ça yazmışlar, i ran' l ı münşiler kul lanmışlar, tarih lerin i Fars'ça yazdı rmışlardır. İ l k hükümdarlar henüz yarı göçebe ruhu muhafaza ettikleri için , eski Türk adların ı ve geleneklerin i muhafaza ediyorlard ı . Alp Arslan , Kı l ınç Arslan, Kuta lmış, Sancar, Kara Arslan nah . . . g ib i . Fakat şehirlerde yerleştikten ve Fars kültürünü ben imsemeye başladıktan sonra İ ran hükümdarları n ın adları n ı a ld ı lar. İran saltanatın ı devam ettirmekle öğündüler. İ l k zaptettiklere şeh ire Arz-ı Rum, memlekete Mülk- i Rum, kendi lerine Sultan- ı İ kl im-i Rum diyerek, Roma' l ı l ığ ı benimser göründükleri halde, Doğu-Roma imparatorluğunun büyük bir kısmı üzerinde İslamı İ ran kültürüne dayanmaları yüzünden İ ran geleneğine bağ landı lar. Keykubad, Keykavus, nah . . . g ib i İ ran hükümdarları n ı n adlarını a ld ı lar.» (4).
(2) G. Lienhardt, Social Anthropology, London, 1966,
sf. 32.
(3) Ahmet Caferoğlu, Uygurlar'da Hukuk ve Maliye Is
tılahları, Türkiyat Mec. Cilt iV, 1934, sf. 1-44.
70 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Böyle olmakla beraber, Moğol teh l ikesini uzaklaştıran Sultan Alöaddi n Keykubad halk arasında « Uluğ Keykuböd» adiyle an ı ld ı (5) . Bu ha l , onlar ın Fars kültürü tesirinde kalmalarına rağmen, gene de mil li kültürden bazı unsurlar taşıdık ların ı , meziyet ve fazi let sahibi oldukların ı , bu yüzden halk tarafından sevi ldi klerin i gösterir.
Ayn i hal i Osmanl ı padişahlarında da görüyoruz . İ l k padişahların sadel iğ i ve töreye bağ l ı l ığ ına nazaran , sonrakiler mi l li kültürden hayli uzaklaşmışlardır. Fakat Sultan Hamid' in babası Abdülmecid Han'ı , bir bakıma son Selçuklu hükümdarlarından daha şuurlu olarak görmekteyiz. Gerçekten, 1 855 yı l ında Osmanl ı Devleti i le İngi ltere ve Fransa arasında akdolunan %4 fa izl i isti kraz an laşmasında, Pad işah kendisin" den şu şekilde bahsederek, bu şuuru ortaya koyuyor: «Biz ki, b i lOtfih i teô lô Türkistan ve Türkistan'ın şamil olduğu nice memelik ve büldônın Padişahı, es-Sultan ibnü's-Sultôn es-Sultôni'I Gôzi Abdülme-
Bu hususta ayrıca şu kaynaklara bakınız: Re
şit Rahmeti, «Uygur Istılahları», Türkiyat Mec. Cilt
VII , Reşit Rahmeti, «Türkçe Turfan Metinleri»,
Türkiyat, XII. 15-22. Baaheddin Ögel, «İslamiyet
ten Evvel Türk Kültür Tarihi ve aynı müellifin Bin
Temel Eser dizisinde çıkan dört cilt ki.tabı. Ziya Gö
lialp, «Türk Medeniyeti Tarihi» ; Orhun Kitabeleri
Hakkında H. Namık Orkun ve Muharrem Ergin'in
kitapları. Prof. Kafesoğlu'nun Bin Temel'de çıkan
kitabı ; Zeki Velidi Togan ve Eberhard'ın eserleri.
(4) Hilmi Ziya Ülken, aynı eser, sf. 348.
(5) Prof. Dr. Osman Turan, «Yeni Selçuklular Tarihi»
Ankara, 1956, sf. 211.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 71
cid Han . . . » (6) . Bunun la beraber, fazilet ve meziyetleri bir yana, Türk töresin in b i rçok Osmanl ı sultan ında k.oybolmağa yüz tuttuğunu görüyoruz. Sultan İ kinci Murad'a kadar Türk töresi muhafaza edi lmişt ir. İ kinci Murad' ın sarayında ozan lar ve kopuzcular Oğuz Destanı okur ve çalarlard ı . «Onbeşinci asrın sofi şairlerinden Kemal ümmi, bir gazel inde «Oğuz ozanların ın bağıra çağıra şi irler inşat» etti klerin i söylüyor kf, bu ifade, lslôml an'anelerden z iyade, kavmi an'anelere bağl ı olan ozan' ların a leyh indedir» . (7) .
Fatih devrinde Candarl ı Kara Hal i l Paşa'n ın katli i le, dönme vf:} devşirme saltanatı başlamış oluyordu. Rum Mehmet Paşa, Rum dönmesi Zağanos Paşa, Türk düşmanı idi ler. Türk çocuklarına kapal ı olan Endurun Mektebinden, dönme devşirme çocukları , her y ı l mezun oluyor ve Osmanl ı idareci s ın ıfı na katıl ıyordu. Bu idareci s ın ıf n azarında Türkler, kaba, cah i l ve Kızı lbaş'tı . Türk'lere « Etrôk-i blidrôk» (anlayışsız Türkler) adın ı verd i ler. (8) .
Bu sıralarda saray çevrelerinde ayrı bir kültür gel işiyordu . Bu hal, Türk kültürünün uzvi bir şekilde inkişaf etmesine engel olmuştur. Seçkinler tabakası mi l ll küİtürün kaynağına yabancı , hattô ona düşman idi ler. Anadolu Beyliklerinde ise mi l ll bir g id iş vard ı r. «Menteşe Beğlerin in m i l ll l isanları na da ehemmiyet verdiklerin i» bi l iyoruz. Denizl i Beği « İ nanç Be-
(6) İ. Hakkı Yeniay, «Yeni Osmanlı Borçları Tarihi,» İstanbul, 1964, sf. 22.
( 7 ) Prof M. Fuad Köprülü, «Türk Dili ve Edebiyatı Hak
kında Araştırmalar». İst. 1934, sf. 278.
(8) Azmi Güleç, «Türklük Hakkında İftira Edebiyatı»,
Türk Düşüncesi, sayı 3 (36 ) , 1957 sf. 16-24.
72 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ğ in oğlu M urad Arslan Beğin emri i le Türkçe ( Fatiha tefsiri ) yazı ld ığ ın ı söyl iyebi l iriz» (9) . Karamanoğlu Mehmed Beğin mi l li şuuru ise meşhurdur.
İ ki , üç asır Osmanl ı padişahları , ata ları Ertuğrul Gazi'yi hatırlarına bile getirmemişlerdir. Eskişehir -Bi lecik Yörüklerin in , beş altı asırd ır, her y ı l ın eylü l ayında Ertuğru l Gazi Türbesi 'n i ziyarete g itmeleri, padişahların gözünden kaçmış, bu sevg i gönül lerinden ı rak olmuştur. Bu ziyarete «Yörük Bayramı» adı veri l i rd i . Beş yüz kadar atl ı , başlarında sancaktarları olduğu. halde, konakl ıya konakl ıya Söğüt kasabas ına gelir, Türbe civarına çad ırların ı kurar, atlarıyla Türbe'nin etrafında dolaşır. dua ederlerdi . Sonra kazanlar kaynar, etl i bu lgur pi lavı ve zerde pişer, kurbanlar kesi l i r, davul lar döğülür, yiğitler c irit oynar, pehl ivanlar güreşird i . Bu ziyaret üç gün sürerdi . Bu Türkmen - Yörük Töresin i n fark ına ancak Sultan Hamid varabi lmiş, «U lu Ceddim» d iye tebci l ederek, Ertuğrul Gazi 'n in Türbesin i tômir ve i hyô etmiştir. ( 1 0) .
Devşirme saltanatı , Türk Töresin i , Osman l ı Sarayından tamamiyle ihraç edememiştir. 1453 de İstanbul 'un fethinden sonra, büyük toy (hôn-ı yağma) yapıld ığ ın ı Evliya Celebi kaydediyor ( 1 1 ) . Yağmal ı
(9) Köpriilüzade M. Fuad, «Anadolu Beylikleri Tarihine
Ait Notlar», Türkiyat Mec. Cilt 2, 1928, sf. il.
(10) Bu hususta bk. İbrahim Hakkı Konyalı, «Ertuğ
rul Ga:ı:i Türbesi» İst. 1959 ve Ali Rıza Yalgın'ın bir
makalesi ve ileriki sahifelerde <<Ertuğrul Gazi İh
tifalh> başlıklı yazımız.
(11) Halil İnalcık, «Kutadgu Bilig'de Türk ve İran Si
yaset Nazariye ve Gelenekleri» Reşit Rahmeti Arat İçin, Ankara, 1966; sf. 270.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRl\1ALARI 73
toy bi l indiği g ib i , eski bir Türk geleneğ id ir. { 12 ) . 1 701
yıl ı haziran ayı nda, Pad işah İkinci Mustafa, Edirne' -de bir cirit oyunu tertipled i . Türk töresine uygun şekilde cirit oynandı , havuz dolusu karl ı şerbetten hem kendileri içti , hem de Edirne halk ına dağıtt ı lar. { 13 ) .
Osmanl ı sarayları nda ve zengin konaklarında, iftar yemeğinden sonra, davetl i lere, bir kese içinde. ev sah ibin in kudretine göre dağıtı lan ve «Diş Kirası» adı veri len, para, eski Türk geleneğin in yeni şekl i id i . Padişah Üçüncü Ahmed' in şehzadeleri için yapı lan, ik i hafta süren, yemekli , eğ lencel i muhteşem sünnet düğünü, eski Türk geleneğ i olan «Orun ve Ü lüş» usulünü aynen yaşatıyordu. ( 14 ) .
1 396 yı l ında, T imur beş yı l l ı k ayrı l ı ktan sonra, zaferler kazanmış olarak Semerkand'a dönerken, karıları , kızları ve kız torunları (maiyetleri i le birl ikte) tarafı ndan muhteşem bir merasimle, Ceyhun Nehri kıy ı larında karşı lanmıştı. Bu karşı lama töreni esnasında, mi l li geleneğe göre, Hakan' ın üzerine altun ve kıymetli taşlar serpti ler. Bunu nakleden Vambery, Osmanl ı Sarayında Bayram merasimlerinde, padişa-
( 12) Bu hususta, kitabımızın sf. 11 ve devamına bakı
nız.
(13) Silahdar Fındıklılı Mehmet Ağa, Nusretname, sa
deleştiren İsmet Parmaksızoğlu, cilt il, Fas. I, İstan
bul, 1966, sf. 81-2.
(14) Nusretname, cilt il, Fas. il. İst. 1969, sf. 397-403,
Bu hususta ayrıca bk. Abdülkadir İnan «Orun ve Ülüş Meselesi» Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecİstanbul 1931, cilt 1. Zeki Velidi Togan, Umumi
Türk Tarihine Giriş, 1. İst. 1946, sf. 201, 273-93, İb
rahim Kafesoğlu, «Selçuk'un Oğulları ve Torun
ları», Türkiyat Mec. XIll. 118.
74 TÜRK KÜLTÜRÜ' ARAŞTIRMALARI
hın önüne doğru, gümüş paralar serpi lmesi ôdet in i bu Orta Asya geleneğine bağl ıyor ve aynı geleneğ in Anadolu'da düğünlerde, ge l in gel i rken üzerine para serpme şeklinde devam ettiğ in i söylüyor ( 15 ) .
Devlet in , ha lk arasında mi l li kültürün canlandırı lması ve yayı lması h ususundaki i lg isizl iğ i , dağ ın ıkl ığa ve kabile kültürlerin in gel işmesine yol açar. Mi l li dayanışmanın yerin i , kabi le tesanüdü a l ı r. Bu durumu ne yazık ki, Osmanl ı lar devrinde görebi l iyoruz. ibni Arabşah gibi mutaassıp üleman ın tesiri ie, halka yabancı gözüyle bakı ldı . B u hal , b irçok Kızı lbaş Türkmen aşiret in in küskünlüğüne yol açt ı . Devlet yıkmak, mi l li bir l iği parça lamak isteyen cereyanların. propagandaların bu aşiretler üzerinde tesir l i olmasına yol açtı . Birçoğunu kı l ıçtan geçird ik , kalanları i ran'a kaçtı. Bir kısmı da Doğu'daki aşiretler arasında eriyip, Türkçeyi terkett i . Doğu Vi lôyetlerin in Türkleşmesi vetiresi ters yönde işled i . «Bu müfrit sünnll il< . Azerbaycan Türklüğünü müfrit şillerin kucağına atacak, iki buçuk asır sonra da mezhepleri birleştirmek hususunda Nôdirşah Afşar tarafından yapı lacak çok müsait ve her iki taraf için kabule şayan tekl iflerin redd ine saik olacaktır .» ( 1 6) . Türklüğün bu parçalanmış hal inden büyük bir üzüntü duyan , kudret l i Azeri şairi Mirza Ali Ekber Sôbir şöyle yakın ır:
«Bir vakt Şah ismail-ü Sultan Selime, Meftun olarak eyledik islômı dünime (iki parça) . Koyduk i k i taze adı b i r d in- i kadime {eski b i r d i -
ne) ,
(15) A. Vambery, Bistory of Bokhara, London, 1873, sf.
187.
(16) Prof. Dr. Z. Velidi Togan, aynı eser, sf. 378.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 75
Saldı bu teşeyyü ' (şill i k ) . bu tesennün (Sünnil i k) bime biz,
Kaldı kça bu hôletle sezô-i esefiz biz Öz d in im izin başına engel kelefiz biz. İmdi yine var taze haber, yakşı temaşa, l ran l ı l ı k . Osman l ı l ı k ismi olup ihya, Bir kıt'a yer üstünde kopup bir yeke dôvô, Meydan ki kızıştı olara k mahv serôpa, Onsuz da k i her çend ki yekser telefiz biz, Öz kavmimizin başına engel kelefiz biz» ( 17 ) .
Halktan kopan Osman l ı münevveri, yapma bir Osmanl ı Di l i meydana getirmiş, halk güzel Türkçesini konuşurken. o «Lisan-ı Osmaniyi tekel lüm eylemiştin> . İ lm'i kavram ve deyimlerden vazgeçtik, günlük konuşma d i l ine bi le, Arapça ve Farsça'dan kel imeler alarak, bunların Türkçe'sini terketmiştir. Bu aşırı l ık , tamamiyle a ksi istikametteki bugünkü aşırı l ığ ı davet etmiştir. Bugünkü de , Fransızca ve İng i l izce'den gün lük konuşma di l indeki kel imeleri al ıyor. Osman l ı münevveri , «Baş sağl ığ ı »n ı b ıraktı , «Taziyet>ı i a ld ı ; « Karşı lama» yerine << İstikba l» i , «Uğurlama, yolcu etme» yerine, «Teşyi» i . «Hoş geld in» yerine «Hoş amedl» yi a ld ı . Kaşgarl ı Mahmud'un «Cay ard ı» 'd iye bahsettiği yerden, Araplar gibi «Mavera-ennehr» d iye bahsett i . Onun d i l inde, Seyhun ve Cey� hun Nehirleri Arapçaları i le yer değiştird i . Amu Derya ve Siri Derya Nehirleri oldu. Böyle bir aşırı l ı k, bugünkü ayd ın ın «Anons» ları na, «Lônse» lerine, « Enterese» lerine, «Etap» lar ına, «Skor» lar ına, «Pi kn ik» le-
(17) Süleyman Tekiner, «Sovyet Azerbaycanında Ten
kitlere Hedef Olan Bazı Şiirler Üzerinde İnceleme
ler», DERGİ, No. 17, 1959, sf. 69 (Azerbaycan Mec
muası, No. 8-9 (80-81) Ankara, 1958'e atıf ) .
76 TÜRK KÜL TÜRÜ ARAŞTIRMALARI
rine, «Tape etme» !erine, «Olanak» lar ına, «Saptama>> larına yol açmıştır ( 18 ) .
Bu bahislere sonra tekrar dönmek üzere konumuzun belkemiğin i teşki l eden mevzuulara g irel im . Türk mi l let in in sosyal yapısı, mi l li kültürümüzün hakkında iyi bi lgi ed inmemize yardımcı olacak ve mi l let hal ine gel işimizde tak ip edilen siyasi ve içtimai şeki l leri, içtimai teşki lôt tarzlarını açı kl ığa kavuşturacaktır. Bu bakımdan Türk uruk, ulus, boy ve oymakların ı , aşiret sistemlerin i ele a lmamız icap ediyor. Onun iç in böyle bir usul tak ip ediyoruz.
TÜRK iCTIMAİ TEŞKİLATI HAKKI N DA
GÖRÜŞLER
Her cemiyette olduğu gibi, Türk mi l li kültürü i le, Türk içtimai bünyesi (sosyal yapısı) birbiriyle sık ı sıkıya kenetl idir. M i l l i kü ltürümüzün meydana ç ıkarı lmasında, mi l li bünye araştırmaların ın büyük rolü olacağı muhakkaktır. Şu ha lde, mi l li sosyal yapımızın belkemiğin i teşki l eden , Türk boy sisteminin incelenmesi, aynı zamanda mi l li kültür sahasındaki araştırmalara ışı k tutucu olabi l i r. Biz bu makalemizde Türk göçebelerin i n kabile teşki lôtını ele a lacağız . Konuya el atmadan önce, Türk göçebel iği hakkında . b i lg i vermemiz isabetl i olacaktı r.
( 18) Bu hususta bk. Doç. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu'
nun, «TÖRE» nin 29 ve 31. sayılarında çıkan yazı
ları ve Doç. Dr. Erol Güngör'iin aynı Derginin 29. ve 30. sayılarındaki yazıları.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 77
iCTiMAf GELİŞMEDE TÜRK GÖCEBELİGİN İN YERİ
Bütün mi l letler gibi Türk mi l leti de, yerleşik hayata geçmezden önce, b ir göçebel ik hayatı geçirmiştir. Bugün bi le Anadolu'nun çeşitl i yerlerinde ve muhtel if Türk ü lkelerinde göçebel iğ i devam ettiren perakende oymaklara rastlan ı r. Fakat bunlar küçük cemaatler olup, çok cüz'i b ir azı n l ı k teşki l etmektedirler. Türk soyu artı k yerleşik hayata geçmiş, ziraat, ticaret ve sanayide i leri şekil ler gösteren bir haml e içinde, m i l let h a l i ne gelme yol u ndad ı r.
Türk göçebeleri i leri b ir medeniyet seviyesinde bulunmuş, yüksek bir kültüre sah ip olmuşlard ır. Bu hükmün hudutların ı Göktürk'lere kadar götürebi l iriz. Merhum Prof. Fuad Köprü lü «coğrafi şartlar ve i ktisadi zaruretlerle s ıkı sı kıya alakal ı olan ve birbirinden çok farklı şekil leri bulunan nomidisme' in (göçebel iğ in) , içtimai tekamül bakımından, geri b ir safha olduğunu ve göçebe kavimleri n in maddi ve manevi yüksek· bir kültürden ve hukuki teşki lattan mahrum bulundukları n ı zannetmemelidir» d iyerek, Türk urukların ın yüksek b ir yaşayış seviyesi gösterdi klerin i ifade ediyor ve: «Asırlardanberi Karadeniz şimal indeki geniş bozkırlardan geçen Türk şubeleri hakkında teıkiklerde bulunan a l imler bu hakikati teyit etmektedirler» ( 1 ) diyor.
Göçebelere dair zengin bi lg i ler veren Prof. Zeki Velid! Togan, göçebelerin medeniyet seviyesini gösteren şu d ikkat çekici açıklamada bulunuyor: «hü-
(1) Prof. Dr. M. Fuad Köprülü, «Ortazaman Türk Huku
ki Müesseseleri», İkinci Türk Tarih Kongresi Kita
bı, İstanbul,, 1943, sf. 388-90.
78 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
kümdarları n ve zeng inlerin 'arda' larında da ipekle dokunmuş hal ı lar olmuştur. Böyle 'dermeev' !erin (çadı rların ) . ' ki rege ve ok' lan (çadı r ın ağaç a ksamı ) . altın la ve f i l dişleriyle ziynetlenmiş ve mi lyonlara mal olan bir mesken ve medeniyet ôbidesi olmuştur» (2) . Böyle muhteşem bir hayat yaşıyan göçebe halk , şeh irlere yerleşenleri hor görüyor, onlara aşağı gözle bakıyorlard ı . Şehirlere yerleşenlerin bir kısmı h iç olmazsa yazları yayla lara çı karlard ı . Bu gelenek halen Türkiye'n in birçok yerinde cörid i r. Göçebe Oğuz'lar, şehirlere . yerleşen soydaşlarına «Yatuk» adın ı verirler. Kaşgar l ı M a h m ud b u dey i m h a k k ı nda şun
ları kaydediyor: «Tembele 'yatuk kişi' denir. Oğuzlardan bir takımları vard ır k i , şehirlerinden dışarı çı kmazlar, savaş yapmazlar. Onun için bunlara 'yatuk' denir. 'tenbeller ve atı lmışlar' demektir» (3) . Ziya Gökalp, Leon Kahun'un «Göçebeler, coğrafi muhit in icbôrile, zaruri olarak göçebedirler» şekl indeki iddiasına Türk tarih inden misaller vererek, meselenin esasın ın başka olduğunu izah ediyor. Gökalp' in bel irttiğine göre, Bi lge Kağan bir gün kayın babasına, kavmini şehi rlere yerleştirmekten balısediyor. Kayın babası bunun iyi b ir f ik ir olmadığ ın ı , şeh irler kurup yerleşti kleri takdirde hürriyet ve isti klôl leri ka lmıyacağ ın ı , Çin'e isted ikleri g ib i ak ın yapamıyacaklarını söylüyor. Halbuki göçebe halde akın yapınca, Çinl ilerin onları bulmasına imkön yoktur. Çadırların ı yükledikleri gibi uzak diyarlara göçmeleri işten bi le de-
(2) Prof. Dr. A. Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkili
(Türkistan) ve Yakın Tarihi, C. 1, İstanbul, 1942-
47, sf. 46
(3) Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lugati't-Türk, B. Ata
lay çev .. C. ili, sf. 14.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 79
ğ ild ir. Bu i kna edici cevap karşısında Bilge Kağan fi krinden vazgeçiyor. Ziya Göka lp bu konuda şu mi sa l i de veriyor. Selçukname müell if i , dayısın ın göçebel ik hakkındaki f ik irlerin i şöyle nakleder: «Dayım daima bize nasihat ederdi , derdi k i : 'Sakın olmaya ki şeh irlerde oturasın ız, yerleşesin iz . Zira, şeh irlerde oturanların ili ve boyu malum olmaz, asalet ve şerefeti kalmaz; beğl ik ve asalet ancak göçebeli kte ve Türkmenl i ktedir'» (4) .
Anamur'da Yörüklere «Yaylacı», köylerde kal ıp , yaylaya çıkmayan yerleşi k halka «yaycı» denir. Yayc ı ' l a r yaylaya çı ksa bi le, bu göçebe yayl ac ı l ı ğ ı değ i l
dir, deve ve davarları hemen hemen kalmamıştı r. Karadeniz'de, bi lhassa Giresun taraflarında vaktile bu mefhumları «Cepni)) ve «Ekinci» kel imeleri ifade edermiş. Anadolu'nun muhtelif yerlerinde Türkmen, Yörük ve Göçer kel imelerine karş ı l ı k, «Manav» ve «Köylü» kel imeleri aynı şeyi ifade eder. Toros Dağları nda ve Amanos Dağı yaylalarında gördüğümüz ihtiyar Yörükler, köylere ve şehi rlere yerleşen Yörükler için hüzünlen iyor, onları garip, unutulmuş, zqvall ı buluyorJardı . İçlerinde onlar iç in göz yaşlarını tutamıyanları gördük. Bu hal, Kaşgarlı Mahmud'un bahsettiği göçebe zihn iyetin in en canl ı ve yaşıyan misa l id ir. Birçok ihtiyar da, cenazelerin in toprak ve taş damlardan deği l , ata yôdigôrı çadı rlardan çı kmasın ı istiyor ve evlatlarına bunu vasiyet ediyorlard ı . Bununla beraber yı l lar, büyük sosyal ve kültürel değişmeler getirmiş, n ice ihtiyar da şeh irlere gönüllü olarak koşmuş, ziraat hayatına iyice int ibak etm:şlerdir. Aynı ha l i n Orta Asya'daki tecelli şekl in i Prof.
(4) Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, İstanbul,
1341, sf. 11-12.
80 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Zeki Velidi Togan' ın , Prof. Ahmet Caferoğlu 'nun, Prof. Bahaeddin Ögel ' in ve Prof. Eberhard ve Prof. Barthold'un yazı larından takip etmek mümkündür, Bugün ise, Sovyet idaresi, Türk göçebelerin i cebri şekilde, kolhoz çift l iklere sevketmekte, hür göçebeleri kolhoz ı rgatları ha l ine getirmektedi r. Bu amel iyede de başarı elde etmiştir.
TÜRK İÇTİMAI TEŞKİLAT! HAKKINDA GENEL BİLGİ
Prof. Eberhard, Çin kaynaklarında, Türklere mensup oldukları n ı kuvvetle tahmin ettiğ i , b in küsür kabile ve klôn ismi bulduğundan bahseder (5) . Türk boyların ın ismine dair bir l isteden Prof. Togan şöyle bahsetmektedir : «Kutbeddin Aybek namına 1 206
· da Fahreddin Mubarekşah Guri tarafından, Türklerin tarih , d i l , hayat, akide ve adetlerinden ve faziletlerinden bahsederek bir eser yazı lmıştı r, buna bir türkçe şiir i le beraber Türk kabilelerin in çok ehemmiyet l i bir l istesi de dere edi lmişti r.» (6) .
Hun Türklerinden Osmanl ı Türklerine kadar bütün Türk şubelerinde, on iki l i bir boy ve oymak taksimatı görü lür. «H iong-nu (Hun) teşki latında on ik isi sağ on ikisi sol olmak üzere yirmi dört büyük memuriyet vardı ; memuriyetlerin böyle sağ ve sol d iye ikiye ayrı l ış ın ı Tu-kiü ler'de (Göktürkler) gördüğümüz g ib i , sonradan meselô Oğuzların içtimai teşkilatında, Moğollar'da, 1-larzemşah' larda, Memlukler'de, Akkoyunlular'da, Safeviler'de de görüyoruz. Macar ôl imi And-
(5) Prof. D!'. w. Eberhard, «Türkiye'de Sinolojinin Va
zifeleri», Çığır Dergisi, 1941, sayı 99.
(6) Prof Dr. Z. Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Gi
riş. İstanbul, 1946, Sf 146.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 81
ras Alföld i , Çin serhadlerinden cenubi Rusya bozkırlarına kadar muhtelif sahalarda kurulmuş muhtelif
, Türk devletlerinde mevcudiyet in i iddia ettiği cifte h ükümdar müessesesin i de bununla a lôkal ı bulmaktadır» (7) . Osmanl ı Türkleri devlet teşki lôtında da, bu sağlı sol lu , on i kişerden yirmi dört lü boy düzenin in aynen yaşadığını görüyoruz. «Osmanl ı devleti teşkilôtında sağ kol, sol kol olmak üzere ik i l i düzen esaslı b ir kaide olarak yer a ld ıktan başka, 24 lü düzene a it de bazı misaller vardır. Meselô Rumeli eyaleti 24 sancağa ayrı ldığı g ib i , D iyarbakır eyaleti de sekizi yurt luk, beşi ocak l ık olmak üzere 24 sancak id i . . . » (8) . Kaşgarl ı 'n ın bahsettiğ ine göre 24 Oğuz ı boyunun kendi lerine mahsus ayrı damgaları vardı . Her dört boyun ise, müşterek bir Ongun'u (Töz'ü, Totem'i ) vardı . Bu totemler, cok eski devirlere a it olsalar gerekt ir. Bugün Anadolu'da bazı hayvan ların uğurl u veya uğursuz sayı lmaları , tekin sayı lmamaları o günlerden kalma s i l ik izler olsa gerektir. Meselô, tavşan' ı uğursuz sayma, ayıdan çekinip adını anmama, kurttan korkarak canavar veya «Peygamber köpeği» diye anma gibi . Edremit Türkmenlerin in kurda peygamber köpeği dediklerin i b iz kendimiz gördük. Çuvaşlar da kurda «Peygamber it i» adın ı verirler ki, Edremit Türkmenlerinden farksız b ir söyleyiştir. Yakutlar ise aynı hayvan için «Kuyruklu» adını verirler (9) Aydın bölgesinde akrebi n adı « kuyruklu» dur.
(7) Prof Dr. F. Köprülü, aynı makale, sf. 391.
(8) Prof. Dr. Faruk Sümer, Oğuzlar, Ankara, 1967, sf.
206.
(9) Prof. Dr. Abdülkadir İnan, Makaleler ve İnceleme
ler, Ankara, 1968, sf. 626.
F: 6
82 TURK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Yirmi dört Oğuz boyunun ayrı damgaları vard ı . «Kaşgarlı ve Reşideddin' in l istelerinde, boyların damgaları da veri lmiştir . . . Sa lgurlu ların paraları nda Sal ur damgası görüldüğü g ibi , Akkoyunlu para larında Bayındır ve Osmanl ı hükümdarı i l . Murad' ın bazı sikkelerinde de Kayı damgası bulunmaktadır . Akkoyunl u lar damgalarını ya lnız paralarına değ i l , yaptı rdı kları eserlere, resmi vesi kalara . bayraklara da koydurmuşlard ır. Herhalde i l . Murad' ın ha leflerin in para larında Kayı damgası görülmüyorsa da, hükümdarlara a it şahsi eşyalarda, toplar da dahi l olmak üzere, si löhlarda bu damgaya s ık s ık rastgel inmektedir .» ( 10 ) .
Kürt adıyla anı lan. asl ın ı unuttuğuna. Türkmenl iğ in i kaybettiğine inandığımız kabilelerde de 24 l ü boy teşki latına rastl ıyoruz. «Safevi devrinde Karabağ'da yaşayan ve 24 obadan meydana gelen bir toplu luk da, teşki lôtına uygun olarak, « lğ i rm i Dört» adını taşıyordu. Şeref Han, bu toplu l uğun Kürd menşel i olduğunu söylüyor. Yine ona göre. kend i mensup bulunduğu Bitl is dağları ndaki Ruzegl adlı Kürd boyunun 24 obadan müteşekki l o lup, bun lardan 12 oban ın Bi lbasl ve 1 2 obanın da Kovalsl adın ı taşıdığın ı söylüyor» ( 1 1 ) . içtimai teşki latta bu derece bir takl it düşünülemiyeceğinden, bu boyların eski Türk geleneğin i devam ettird iklerine hükmolunabi l i r.
(10) Prof. Dr. Sümer, aynı eser, sf 204. Anadolu'daki
ülkücüler çevrelerindeki göçebeler ve köylere gide
rek, hayvan ve eşyaları üzel"indeki damgaların şekil
lerini tesbit etmelidirler. Kaybolmadan onları tes
bit etmek milli vazifedir.
(11) Aynı eser, sf. 207-8.
Tl.İRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 83
TÜRK iCTİMAT ZÜMRELERİNİ TASNİF TECRÜBELERİ
Türk sosyolog ve tar ihçi leri , bugüne kadar Türk kavmi, içtimai zümrelerine a it ortak bir terminoloj i üzerinde an laşmış değ i l lerd i r. B i r içtimai heyetin, başka başka tabirlerle ifadeye çal ışı ldığı s ık s ık görülen bir haldir. Ziya Göka lp , imam Môverdi'nin «Ahkôm-ı Sultan iye» kitabında , kavmi zümrelerin tasnifin i gösterdiğ in i , bu tasn if i Hz. Ömer' in kabul etmiş olduğunu bel i rterek, eski Arapların «Şaab, kabile, amare, batn, fahz, fasi le» 9ekl indeki ensap s i lsi lesin i biraz değ işi i rerek, «kavim, şaab, kabile, amare, batn, semiyye, tôli sem iyye» şekl inde sıral ıyor ve a i le zümrelerini de «usbe, eh i l , ôyôl (baba, ana ve çocuklardan ibaret a i le)» olarak sın;f landı rıyor. Bu tasn ifi esas alarak Türk kavmini de şöyle bir sınıf landı rmaya tabi tutuyor: «Türk kavmi uruklardan mürekkeptir» d iyerek, «uruk» tan sonra gelen zümrelere s ırasıyla şu is imleri veriyor: «ci l , i l , kul, boy, bölük, t ire. yarımt ire, fasi le, soy, ocak, akev» ( 1 2 ) . Bu tasn if denemesinden sonra bu hususta şunları kayded iyor: «Arap ve Türk ıstı lahları zah i rde b irbi rine mütenazır olmakla beraber, delôlet etti kleri zümreler arasında farklar vard ı r. İ k i taraftaki a i levi zümreler ayni enmuzeçten olmadığı g ib i , Türklerde kavmi zümreler çok mürekkept ir. Demek k i , yukarıdaki tenazür tamamiyle doğru değ i ld i r» d iyerek, açı klamasına şöyle devam ed iyor: «Aşiretler merkezi sıkleti ha iz zümre esas olmak üzere. tasnif edilmiştir. Bir aşirette merkezi sı klet (se-
(12) Ziya Gökalp, «Eski Türklerde İçtimai Teşkilat İle
Mantıki Tasnifler arasında Tenazür», «Milli Teteb
bularıı, Cild 1, sayı 3, 1331.
84 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
miyye) de ise ona (semiyyevi aşiret) namı veri l i r. Avusturalya aşiretleri bu sın ıfa mensuptur. Bunlara (basit toteml i aşiretler) adı veri l i r. Merkezi sıklet (batn) da ise ona (batni aşiret) namı veri l i r. Şimall Amerika Hindl i leri bu sınıfa mensuptur. Bunlara (mütekômi l toteml i aşiretler) deni l i r. Merkezi sı klet (amare) de ise buna (ômarevi aşiret) adı veri l i r. Ameri ka aşiretleri bu enmuzece mensuptur. Bunlarda art ık totemizmden eser kalmamıştı r. İki evvelki s ın ıf larda (maderi nesep) esas iken, bu enmuzecde (pederi nesep) hôkimdir. Merkezi sı klet (kabi le) de ise, buna da (kabl levi aşiretler) deni l ir . Arap aşiretleri de bu enmuzece mensuptur. Merkezi sı klet ( şaab) da ise, buna da ( i l ) namı veri l ir. işte Türk i l leri bu enmuzecdend i r. İ l , aşiret mahiyetinde değ�I. küçük b ir mi l let tabiatındadır. Binaenaleyh Türkmen i l lerine göçebe oldukları na bakı larak aşiret den i l i rse de. hakikatte aşiret enmuzecinden uzaklaşmışlard ır. Çünkü kan davasını ka ldırara k, küçük b ir hükumet şekl ine girmişlerdir» ( 13 ) .
Prof. Sadri Maksudi Arsal , eski Yunan ve eski Cerman d i l lerindeki, kel imeler yard ımıyla, Türk içtimai zümrelerin i isimlendirmeğe çal ışı r. Şöyle ki: Aileler ittihadı (soy = gens = genos) ; soylar ittihadı (oymak = curia, fratria) oymaklar itt ihadı (ok = tribus, f i le) . Sadri Maksudi devamla şu açı klamada bulunuyor: «Yakut oymakları birleşerek «con» (Yakutça halk, ahal i , kalabal ık ve kabi leler ittihadı manalarını ifade ederi meydana getirirler . . . Con, Romal ı lar ın tribus. eski Türklerin «0k» larına tekabül ediyordu»
(13) Ziya Gökalp, «Aşiretler Hakkında Sosyoloji Tet
kiklerh>, Doğu Mec., sayı 9 .11.1943.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 85
( 14 ) . Merh um Sadri Maksud! Bey, Oğuz'u b ir Türk şubesi olara k görmez, bir oklar itt ihadı olarak kabul eder. Bu hususu şöyle açık lar: «Bir zümrenin diğer beşeri zümrelerle mücadele, onların tecavüzüne karşı kendi hayat ve mevcudiyet in i muhafaza zaruretinden oymaklar ittihadı «ok» lar (tribus) zuhur eder. Bunlar da daha geni şbir içtimai birl i k kurdukları zaman «oklar» itt ihadı «Oğuz» (Confederation de tribus) meydana gelir. Oymak, ok ve oklar itt ihadı içtimai olduğu kadar da siyasi teşekkül lerdir» ( 15 ) .
Prof. Sadri Maksudi'n in yukarıdaki tebl iğ in i , bahsi geçen Türk Tarih Kongresinde merhum Prof. Mükr imin Hal i l Yinanç şöyle tenkid etmiştir: «Anadolu'da ve Yakınşark Türklerinde kabile teşki latı başkadır. Evvela uruk, sorıra oymak, badehu boy, daha sonra ulus, ondan sonra da il gel i r. Nitekim Uzun Hasan' ın Amasya val isi olan Şehzade Bayezid'e yazdığ ı mektuplarda «Oğuz i l i ve Bayındır u lusu» ibaresi geçmektedir>> ( 16 ) . Aynı konu ve tebl iğ üzerinde yaptığı tenkidde Abdü lkadir inan şunları söylem iştir: «Eski Türk teşki latında soy, oymak v.s. birl iklerini ifade eden terimleri tasnif tecrübesi rahmetl i Z. Gökalp tarafından yapı ld ı . Gerek onun ve gerek S. M. Arsal ' ın tasn if ve bu tasnif iç in kul landıkları terimler çok karış ıktır. Türklerin boy teşki latı n ı ifade eden boy, u lus, i l , oğuş (Vakutca us). oba, ok v.s. gibi terimler on birinci asırda (Mahmud Kaşgari'de) bi le ittiradl ı deği ld ir. Meselô
(14) Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsal, «Eski Türklerdeki
Soy-Oymak Teşkilatının . . . », iV. Türk Tarih Kong
resi, Ankara, 1952, sf. 111, 120.
(15) Prof. S. M. Arsal, Türk Tarihi ve Hukuk, İst. 1947,
sf. 348. (16) Tarih Kongresi Kitabı, sf. 122-3.
86 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
boy bir yerde kabile, bir yerde kavim, b ir yerde nas diye tercüme edi lm iştir. «Boy» kel imesine « kabi le» dediği gibi , «obmıya da «kabile» diyor. Bir yerde Yıva kabile, diğer yerde batın ile karşı lan ıyor. Tasnifler tıncak muayyen bir asır yahut iki üç ası r için yapılab i l i r. Bir ası rda oymak yahut soy dediğimiz zümre, ik i üç as ır sonra büyük kabile hatta kavim olur, yeni oymaklar türer» ( 17 ) .
Abdülkadir inan Beyin ifadesinin son kısmına biz katı lmıyoruz. Boylar, oymaklar büyüyüp, küçülebi l i r. Bu hal , içtimai heyet ve zümre isimlerinin de değişmesini gerekti rmez. İçtimai kadroları, yeni zümreler doldurur.
Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu şöyle bir s ıralama yapıyor; kemik manasına gelen söyük (müşterek bir menşe ve ecdattan inen fertlerin birleştiği b ir ün ite) . klôn (siyasi içtimai ve ekonomik esaslar üzerine kurulmuş bir teşekkül mahiyetindedir) . Birincisi kapal ı bir muhit haricine çı kmayan zümre, ikincisi kolayca değişen ve hatta ortadan kalkan bir teşekkül id i . Her i kisinin birleşmesi ile, daha kuvvetl i ve idari değeri haiz yani oymak adın ı a lan tribü vücude gelmekte idi . . . Kabile, bozan büyük bir federasyondan vücuda gel i rdi ; bazanda büyük, bir k lônın idari hakimiyetini kabul ederd i . Bu takdirde, yeniden tamamiyle yeni bir ad a lt ında birleşik bir klônlar koal isyonu vücuda gelmiş oluyordu. Bu kabil klônlar birl iği , Türk onomastiğ inde esas kabile adı yanında bir de koa l isyon'a g irenlerin sayısın ı bel i rten rakamlar i lôvesiyle ifade edi lmekte idi . Meselô : Tokuz Oğuz, Tokuz Tatar, Üç Kurı kan, Otuz Tatar, On Uygur gib i . Bunların vücude
(17) Aynı eser, sf. 124.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 87
gelmesiyle, bozkır larda yen i u l us, yahut i l hatta yurt adı altında göçebe b ir devlet kurma sistemi de vücuda getir i lm işti r ki, bunlar e kseriya birb ir inden farkl ı etn i k birl ik ler kompleksinden terekküp etm işlerd i r.
Lakin seyyar bozkır hayat şartlarına bağ l ı tribü, ulus. i l teşekkütleri kem ik ve klôn bir l iklerine n isbetle daha az sağlam ve sabit id i ler. Bunların ist ikrarı her şeyden evvel gündel ik hayat i htiyaçlarına bağl ı bulunmaktaydı , zaruret icabı ansızın toplan ı l ı r ve dağ ı l ı r idi. Mütemôdl değişmeler il , u lus, ve tribünün en karakterist ik b ir vasfı ha l i n i a lmıştı . ( 18) .
Kazak' ların içtimai yapısını ele alan yabancı b i r sosyolog, tayfa 'dan orda'ya kadar g iden bir sınıf lama veriyor. Yazar, Kazak içtimai bünyesini önce ((Ak
kemikler» (varl ık l ı lar, imtiyazl ı lar) ve «Kara kemikler» (ha lk }d iye i kiye ayırdı ktan sonra, en küçük içtimai zümre olarak, a i leden son ra, «Tayfmıyı (Klôn' ı ) ele a l ıyor. Bazı yerlerde buna «Taife» de denmektedi r. Tayfa' ların başında «Ak sakal» denen yaşl ı , nüfuzlu kimseler bulunmaktadır. Sovyet idarecileri bu içtimai teşki latı felce uğratmış oldukları halde, geleneği yı kamamışlar ve aksakal ' ları n otoritesin i sarsamamışlard ı r. Birkaç yı l önce Özbekistan ve Türkmenistan kolhozlarında, geneler in pasif mukavemeti önünde ôciz kalan Sovyet idareci leri , aksakal lar ın nüfuz ve otoritesine sığ ınmağa mecbur kalmışlard ı r.
Adı geçen s ın ıf landı rmada tayfa'dan sonra «sök» (fratri) gelmektedir . Tayfa'lar (k lonlar) daha sağlam bir l i klerd i r. B ir l ikte göç ederler. «Sök» ler ise, tayfa'ların savaş veya başka zaruretlerle b i r araya gelmesinden ortaya çı kan, pek sabit olmıyan b ir l ikler-
( 18) Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi : cilt
il, İst. 1964, sf. 23-25.
88 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
dir. Yirmiden fazla tayfa ( klôn) veya birkaç sök (fratri) b i r a raya gelerek «Liruk»u meydana getirirler. Başlarında «Bi» (Beğ) vard ı r. Uruk' ları n b irleşmesinden «Orda» lar meydana geli r. ( 19 ) .
Bütün bu misaller gösteriyor k i , üzerinde anlaşı lmış ortak terimler mevcut deği ldir. Biz Türk etnoloj isi sahasında büyük otorite olduğuna inandığımız Prof. Abdü lkadir i nan' ın yukarda naklettiğ imiz bi lg ilerine ve kendi araştırmalarımıza dayanarak, bir tasn if denemesinde bulunacağız.
Tabii, tarihi ve sosyal bir varl ı k olan «mi l let» manasını vermemekle beraber, kısmen ona yaklaşan «Budun» kelimesinden başlayarak, «Aile» ye kadar uzanan b i r sı ralama içinde açıklamalarımızı yapacağız. Hemen bel i rtE'-l im ki, bu tabirlerin hemen hepsi bugün ortadan kalkmışt ır. Toprağa yerleşme, sosyal ve kültürel değişmeler, sosyal teşekkül ve şekil lerin dağ ı l ıp kaybolmasına yol açmıştır. Bununla beraber bu günün «Türk mi l leti» ha line gel işimizdeki, seyri, tarihi ve sosyal vetireyi takip etmek bakımından böyle bir bi lg i son derece lüzumludur.
B U D U N
Tarihi kaynaklarda kavim ve ha lk manasına gelmekted i r. «Orhun yazıtlarında Cin gib i yabancı kavme budun den i ldiği gibi , Türk olduklarından şüphe olmayan Kırgız, Karluk , Oğuz toplu luklarına ayrı ayrı budun denilmektedi r . . . Yusuf Has Hacip, «Kutadgu Bi l ig » de budun kelimesin i çok kul lan ıyor. Peygamberin na'tinde «budun» kelimesini «ha lk)) anlamındc
(19) C. D. Forde, Habitat, Economy and Society, Lon
doıi, 1964, sf. 321.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 89
kul lanıyor: (Sevgi l i peygamberi esirgeyen Tanrı gönderd i , o halkın seçkini , kişinin iyisidir) . . . (Halka rehber ve kişinin en iyisi olan ak ı l l ı ilbeyi ne d iyor, d in le) . . . XIV. yüzyı l başlarında yazı lan Kısas-ı Enbiya' -da ve bu yüzyı l ın orta larında Altın Orduda Saray kentinde yazı lan «Hüsre vü Ş i rin» de budun kelimesi çok geçer. Fakat XV. yüzyı lda yazı lan eserlerde, hele Çağatay edebiyatı nda budun kel imesine rastlanmaz. Bu devirde eski «budun» terim i yerine «u lus» kel imesi geçmektedir.» (20) .
Bir Türk Hakanı , «el» ve, «budun» dan şöyle bahseder: «Adım El Togan Tutuk; ben semavi (veya i lôhl) el imin elçisi id im. Alt ı müttefi k buduna beğ idim» (21 ) . Göktürk harfleri i le yazı lmış Yenisey nehri kıyılar ındaki Kırgız Türklerinin yazıtlarında, Beş-Bal ığ ' da oturan Basmı l Türklerinden « Uguşım, budunum» d iye bahsedi l iyor (22) .
Kaşgarl ı Mahmud'un büyük eserinde de «budun», «ha lk, kavim» manalarında kul lan ı lmıştı r. Buna dair bi rkaç misal verel im: «Budun teri ldi = halk topland ı . . . Budun kamuğ sakladı = bütün ha lk birbirinden saklaştı, g izlend i . . . Budun ekşi suratlı sıkı adam bakmaz . . . Budun yuş bald ı = halk sı kıştı . . . Budun yığ ı ld ı = halk toplandı » (23) .
(20) Prof. Abdülkadir İnan, Makaleler - İncelemeler, sf.
629.
(21) Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, İstan
bul, 1940, cilt 111, sf. 31.
(22) Bahaeddin Ögel, Türk Kiiltüriiniin Gelişme Çağla
rı, İstanbul, 1971, cilt il, sf. 28.
(23) Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lôgati't-Tiirk, Besim
Atalay tere., il 127, 216, 250 ve 111.
90 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALAR!
EL ( İL) .
Kavmi olmaktan çok, siyasi bir teşekküldür. Buhran l ı , karış ık devirlerde bir araya gelen ulus, boy ve urukları n, teşkilôtlannı bozmadan siyasi bir teşekkül meydana getird ikleri çok görülmüştür. İ l de bunlardan biridir. « İ» harfi i le değ i l , yumuşak bir «E» sesi ile okunması ge.rekir. Kaşgarl ı Mahmud'un Divan' ı n ın bir çok yerinde bu kel ime i le i lg i l i misal ler veri l miş , açı klamalar yapı lmıştı r. Bir ikisini gösterel im: « El kal ır törü ka l mas = el bırak ı l ı r, töre b ırakı lmaz . . . Bey el basd ı . . . El bulgandı = el karıştı » (24) . Arnavutl uk'taki « Elbasan» Kasabası «el basmak» f i i l i i le yapı lmış bir şehi r ismidir ve tavası meşhurdur.
Z iya Göka lp el ve elçi kelimelerini şu şekilde açı klar: «İl kelimesinin en eski manası (sulh ) dür. Mahmud Kaşgari'de böyled ir. İ lc i kel imesi bu manadan gel i r. ( İ lç i ) bidayette (sulhçü) manasınaydı . İ l kel imesin in i kinci manası da (devlet) oldu. Orhun kitabelerinde ( i l ) kel imesi bu i kinci manada kul lanı lmıştır. Türklerin aşiret devri tarilıten evvel geçmiştir. Tarih , Türkleri ( i l ) hal inde yani göçebe devletler şeklinde görmüştür. !<üçük i l lerde sulh môbudu (Oğan» d ır. Diğer yersular aşiretlerin i harbe teşvik etti kleri halde, Oğan bunları harpten ve kan davasından men eder . . . Sonradan halk manasına geld i . . . « İ l le kara gün bayramdır,» yahut «elle gelen düğün bayram . . . » Sonra bu, hal kın c7urduğu ü l ke manasına gelmeğe başlad ı : İ ç İ l . . D ı ş İ l , Rum i l i g ib i . Daha sonraları (yabancı ) manasına gelmeğe başlad ı : Kôtip benim, ben kôti, bin il ne karış ın> (25) .
(24) Aynı eser, il, 10, 25, 238 ve 111, 221.
(25) Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, sf. 35-36,
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 91
Gökalp, « İ l » in başında bulunan «İ lhan» için «Hakanlar hakanı » deyimini kul lanır (26) .
Osmanl ı kaynaklarında da bu kel imenin kul lanı l d ığ ın ı , Türklerin Rumeli 'yi fethed işlerin i , Aydı n ve Bal ı kesir Yörüklerin in Rumei i 'ye geçiş in i nakleden İbni Kemal tarih in in şu satırlarından anl ıyoruz: « . . . Aydı ncı k nevôhis inden hayl i i l ve boy geçüp ol kenarda şeh i r ve ·köy edindiler ve yerleştiler . . . Türkler terekelerin terk idüp akıncı l ığa gönül berk idüp evlerin barkların bırak ıp g itt i ler. Öküzler satup at ve don tahsi l eyledi ler. Öğend i relerin göndere, sapanları n kemana tebdi l eyled i ler. Karesi nôh iyesinden göçer - konar hayl i Arap ev leri vard ı . . . Göçtüler, Rum-İ l i nah iyetine
geçdi ler ve ol kenarlarda a l ınan h isarlar civarında yerleşti ler . . . » (27) . Burada adı gecen «Arap evleri »nden ta ri hçi , «Arapl ı Yörükleri »n in çadırlarını kasdediyor. Yan i birçok çadırl ı Yörük Rumel i'ye geçt i , demek istiyor. «Arap» kel imesin i «Arapl ık la» i lg i l i zanneden Prof. ö. L. Barkan, bir neticeye varamamış, epeyce tereddüde düşmüştür. Bu bahsin açı klamasını i leride yapacağız.
Şifahi kaynaklarda da bu kelimeye rastl ıyoruz. Pir Sultan Abdal :
«Türkmen yaylasına yürümez. Aşiret dağ ı lmış, el bozuk bozuk» d iyor. '
(26) Z. Gökalp aynı eser, sf. 194.
(27) Prof Ömer L. Barkan, «Osmanlı İmparatorluğunda
Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgün
ler», İktisat Fakültesi Mec., c. xııı. No. 1-4, 1954
den ayrı basım, sf. 6.
92 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Bir ata sözünde «El m i yaman, bey mi yaman?» denir. Gene buna cevap teşki l eden bir şekl i söylen ir: «El b ir olursa, bey yaman.»
Aşşı k (Aşık) Seydi'nin İskôn bozlağ ında:
«Oymak oymak i l imiz in bozulaşır mayaları» de-n ir.
Buhur (Buğra ) dan olma dişi deveye Yörükler «maya» derler ve devenin bağırmasın ı «bozulamak, bozulaşmak» sözüyle ifade ederler.
Barht' ı n ifadesine göre, Güney iran'da Fars göçebelerinden «Basseri» ler, aşiret teşkilôtların ın en yüksek seviyesine « İ l » ad ın ı verirler. « İ l» on i ki «Tire» ye (soy zümresi) ayrı l ı r. (28) . Türk tesir i aç ıkça görülmektedir. l ran' ın Türk göçebelerinden olan «Şahsevenler» de de «tire» ve «taife» kelimeleri n i buluruz. Of'un «Catalt ire Köyü» nün adı da buradan gelmek tedir.
Cin kaynakların ın Tu-cüe'ler adını verdiğ i bir Türk i l in in hakanları, «şahsi kudrete bakılarak seçil i r» di. Ayn ı kaynaklar, b ir «TU>> (tuğ) a ltında toplanan Hunların hakanlarına «A-j i » adın ı verir. «A- i i k ış ın samurdan bir külôh g iyer. Yazın kü lôhta alt ın düğmeler bulunur. Külôh ın ucu sivri v� sonu kıvrı lmıştı r. Daha aşağı mevkide bulunanları n hepsi beyaz keçe külôh g iyen> (29) . Beyaz keçe kü löh g iyme ôdeti , Osmanl ı larda ve Anadolu Beyl ik lerinde de devam etmiştir. Orhan Gôzi, askerlerin in « kız ı l börk»ünü, «ak keçe
(28) F. Barth, Nomads of South Persia, Oslo, 1965, sf.
50.
(29) Prof. D. W. Eberhard, Çin'in Şimal Komşuları, An
kara, 1942, sf. 68,86.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 93
külah» şekl ine çevirm iştir (30) . Antalya i le İzmir arasındaki Türkmen aşiretleri tarafından büyük saygı gören ve sevilen Aydınoğ lu Mehmet Bey de askerlerinin «kız ı l börk» ünü, ak keçe külah hal ine çevirtmiştir (31 ). Prof. Fuad Köprü lü , eski kaynaklarda Oğuz Türklerin in kızı l börk g iyd i klerin in kaydedi ldiğ in i nakleder. « Kız ı lbaş» tabiri buradan kalmadır. Gene b ir kü ltür bağı kurmak, Türk kültürünün devaml ı l ığ ın ı bel i rtmek bakımından şu h ususu nakletmeden geçemiyeceğiz. Rasonyi'nin kaydettiğ ine göre, « Romal ı lar Hun kemerlerin i en değerl i ganimet sayıyorlard ı» (32) Anlaşı lan bu kemerler a ltun ve gümüştendi . Biz bu kemerlerin gümüş olanın ı Söğüt, Bozüyü k Karakeçi l i Yörüklerinde ve Kürt ad ı verilen, fakat Türkmen' in ta kendisi olan Siverek Karakeçi l i ler'inde gördük. Bu kemerler, Hun Türklerin in kültürünün günümüz Türkiyesinde yaşadığ ın ın canl ı şahid id ir.
Kırgız Türklerinde prenslere «Manap» adı ver i ld iğ in i Vambery kaydeder (33) .
U L U S
Prof. Abdülkadir inan, kel imenin asl ın ın , b i rçok kimselerin iddiasının aksine olarak, Moğolca olmadığ ın ı söyliyerek «Eski Türkçe'de şehi r ve karye anlamına gelen ULUS terimi Moğol isti lası ndan sonra ş/s
(30) Aşıkpaşaoğıu, Tevarih-i Al-i Osman, Atsız neşri, İstanbul, 1949. sf. 117.
(31) Prof Dr. Fuad Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuru
luşu, İst. 1959, sf. 49 ve aynı müellifin «Anadolu
Beylikleri Tarihine Ait Notlar» Türkiyat Mec. il. 21.
(32) L. Rasonyi, Tarihte Türklük, sf. 74.
(33) A. Vambery, History of Bokhara, London, 1873, sf.
13.
94 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
değişimiyle ULUS şeklinde yayı lmıştır» diyor ve halk , kavim, devlet manalarına geld iğ in i söylüyor. Devlet manası «Cağatay u lusu, Çuçı ul usu» deyimlerinde olduğu gibi . Şöyle devam ediyor: «Ulus kelimesine i l k defa V l l l . yüzyı lda, Kü l Teg in yazıt ında rastlanıyor. Yazıtın kuzey yüzünde ( in , 1 2) cenaze törenine gelen kavimlerden bahsederken: « kün batısındaki Sogd, Bereçker, Bukarak Ulusta Nen Sengün , Ogul Tarkan kelti» (34) .
Kaşgarlı Mahmud, «U lus» kel imesinin Çigi lce «köy» , Arguca «Şehir» manalarına geld iğini söyler (35) . Ziya Göka l p ise, u l us'ları ong un' larına göre ayırarak, «Türkler eski zamanda (dört u lus)dan mürekkep (bir İ l ) hal inde idi fer» der ve bu ul usların Hiyongnu (Hun) . Tunguz, Saka ve Kuşan u lusları olduğunu söyler (36) . İsmai l Hakkı Uzunçarş ı l ı , Oğuzları bir u lus sayarak, «Türklerin aşiret hayatında Ulus riyaseti esas itibarile a i lenin ve sonra bütün aşiret beylerin in muvafakat ve kararlariyle tevcih edi legeldiğinden, hükümdarlığa getirilen Tuğrul Bey hakkında da bu yolda hareket edi lm iştir» (37) .
Pı of. Mükrimin Hal i l Yinanç' ın, Akkoyunlu Uzun Hasan Bey' in kend isinden bahsederken « İ l im Oğuz, Ulusum Bayındır» ibaresin i ku l landığını nakledişinden bahsetmiştik. Diğer yandan aynı zat « İnal lu , Ka-
(34) Prof. Abdülkadir İnan, Makaleler - İncelemeler,
sf, 629-30.
(35) Kaşgarlı Mahmud, Divan, 1. 62.
(36) Ziya Gökalp, «İçtimai Teşkilat ile Mantıki Tasnif
ler Arasında Tenazur» Milli Tetebbular Mec. İstan
bul, 1331, c 1, Sayı : 3, sf. 401.
(37) Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Dev
leti Teşkilatına Medhal, Ankara, 1970, sf. 21.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 95
ramanlu, Tarakluıı ları da «U lus» saymaktadır (38) . Bize göre, merhum hocan ın i l k nakl i daha doğrudur. Sonuncular, «uruk» veya «boy» sayı lmal ıd ır. Töreye bağl ı , geleneklerin i iyi bi len Uzun Hasan Beyin ifadesi, en sağlam vesi kadır. Buna göre, Oğuz' lar (ve Karluk, Uygur, Peçenek, Ağaçeri, Kıpçak, Kırgız, Uygur, Kuman. Kazak Yağma'lar . . . ) b irer « İ l » sayı lmal ıd ır. Oğuz'ların y irm i dört boyu birer u lus sayı lmal ıd ır. Böyle olunca ,her Allah ın günü «Türk ulusu» d iye bağı ran TRT'nin cehl ine ne demel i? Türk mi l leti , b i rçok « i l » den ve pek çok «U lus» tan meydana gelm iştir. Türk Ulusu yok, Türk u lusları var. Fakat u ı us'lar tarihe karıştı . Bugün b i rtek Türk mi l leti var, « Uluğ Türklük» var. Bunu onlara nasıl an latmal ı?
Tarih in d iya lekt ik ve materyal ist tefsir i iddia ve bahanesiyle. d ini ve mi l li bağları koparmak, mi l li ve manevi değerleri yok etmek, mi l letleri ortadan kald ırmak iç in, i ktisadi, sosyal ve siyasi bir doktrin hal inde yaratı lan, şeytani dehôların eseri komünizm (Marksizm-Leninizm). insan l ığ ın üzerine kôbus g ib i çökmüstür. Kültür iht i lô l i de onun tatbi kattaki bir tezôhür şekl id ir. Si lôh l ı b i r ayaklanma ile devri len hükumetler, y ık ı lan devletler yan ında, cemiyet in sosyal yapısın ın ve kültürünün de tahr ip ed i l ip , yerine proleter kültürünün getirilmesi gerekmekted ir . Bunu « kül tür iht i lô l i >' i !e yaparla r. Bu iht i lô l in en mühimi , d i l sahasında yapı lanıd ır. Merhum Azerbaycanl ı Türk mi l l iyetçi f ik i r adamlarından Mirza Bala'nın dediğ i g ibi , Rus Sosyal Demokratları n ın (sonradan Bolşevi k adını aldı lar) babası ve Lenin ' in hocası olan Plehanov,
(38) Prof. M Halil Yinanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular
Devri, sf. 174.
96 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
«Her muhteva, kendisine mahsus şekil talep eder» der. Yan i sosyal ist-proleter kültürü, mi l l i kal ı plar içinde sunmağa imkôn yoktur. M i l let, mi l li, mi l l iyetç i l ik kel imeleri yaşadı kça, m i l li kü ltürün yıkı l ıp , sosyal ist kültürün yerleşmesi beklen i lemez. Onun için «u lus, u lusal , u lusçuluk, bağ ımsızl ı k, özgürlük» demelidir. Bizim gafi l ler de buna, «arı d i lc i l ik» aşkıyla , olanca şevk ve gayretle hizmet ederler. Bu hususta Orta Asyadaki tatbi kat şöyle old u : Türk u lusların ı (Türkmen, Kazak, Kırgız, Uygur gib i ) veya i l lerin i , ayrı birer mi l let gösterip, aşiret şuurunu (asabiyetini) teşvik etti ler. Ayrı a lfabe kul land ırd ı lar, Rus alfabesini mecbur tuttular, lehçe farkların ı arttı rd ı lar. Türkiye Türkçesi i le ortak yanların, Arapça ve Farsça ası l l ı o lup, bütün Türk dünyasın ın kul landığı müşterek kelimelerin atı lmasını sağladı lar . Atı lan kel imeler a rasındc. «mi l let, mi l li, mi l l iyetç i l ik» kel imeleri de vard ı . Türkiye Radyoların ın an laşı lmaması için d i lde her türlü oyunu oynadı lar. Türk lehçelerine, Rusça terimler, ıst ı lahlar soktular. Türkmenl i k, Kazakl ık , Uygurluk, Özbekl ik , Kırg ız l ık şuurlar ın ı canlandırıp , Türklük şuurunu söndürmeğe çal ıştı lar, «Mi l let» i , «U lus» ha l ine sokmağa gayret gösterd iler. Bu durumu Z iya Gökalp el l i yı l önce sezmiş ve Türkleri uyarmıştı . Şöyle k i : «B ir ü lke dahi l inde bulunan muhtel if Türk şubelerin in , ayrı asabiyetler (kabi le şuurunu kastediyor} teşki l etmesine kat'iyen meydan vermemel i , aşiret yahut kabile ve şube mefkureleri varsa öldürülmeli , canl ı ve kuvvetl i olarak ya lnız ( «Türk müslüman mefkures i» ) bırakı lmal ıdır . Bütün Türkler, müslüman olduğu için, mi l l iyetimizin esasını ya lnız Türklükle müslümanl ık teşki l eder. Bunların haricinde evvelden aşiret, kabile, şube mefkureleri marazi hadiseler olduğu için, sür'atle tedavisine çal ış ı l -
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 97
mal ıd ı r» (39) . Bu nasihati duyan bi le olmadığı için, Ruslar bu '<marazi duygw>yu kuvvetlendirip, Türkleri parçaladı ve hükmü alt ına a ld ı .
TÜRK ULUSLAR!, URUKLARI, BOY ve OYMAKLAR! HAKKINDA KISA BİLGİ
URUK
Bize göre, «uruk» , «u lus»tan küçük, «boy» dan büyüktür. Babür'ün «Vekayi» inde bu kel imeni n manası i ki şekilde gösteri l iyor: 1 - Hıs ım, akraba ve taal l ukat, 2 - Hükümdar eşyası (40) . Uygur Sözlüğü'nde de kel imenin iki manaya geldiği gösteri l iyor: 1 - Nesi l , kuşak, soy, torunlar, 2 - Tohum. ekin . (41 ) .
«Uru k sözü eski türkçede kan bağ ı i le bağl ı b i rl ikleri ifade etmek için yerinde kul lanı lan b ir deyimd i r. Urug veya Uruk sözünün esas anlamı , tohum, nesi l , zürriyet ve soy demektir. Fakat aynı söz, Göktürk harfleri i le yaz ı lmış K ırgız yazıtlarından beri, çok küçük boylar için de kul lanı lan b i r deyimdir» (42) . Kel imen in sonları «boy» dan büyük cemaatleri ifade için kulandığı anlaşı l ıyor. (Onuncu asırda Peçenek-
(39) Ziya Gökalp, «Rusya'daki Türkler Ne Yapmalı?»,
Yeni Mecmua, sayı 38, 4 Nisan 1918 sf. 234-35.
(40) Babür, Vekayi, Ankara, 1946, c. il, sf. 659.
(41) Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, Eski Uygur Türkçesi
Sözlüğü, İst. 1968, sf 266.
(42) Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağ
ları, C. il, sf. 28-29.
F: 7
98 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ler b irçok uruğlardan başka, sekiz büyük uruğa ayr ı lmışlard ı . Bir asır sonra ise bu uruğların m iktarın ın on üçe bôl iğ olduğunu görüyoruz k i bunlar umumi Peçenek adından başka bir de kabile reislerin in isimleriyle yadolunuyorlard ı . Bu hadise daha sonraki devirlerdeki Türk kabi lelerinde dahi görülmektedir .» (43).
Prof. Z. V. Togan, «uruk» un «oymah. «aris» . «SOY» , «ti reı:- , «ara» g ib i tô l i bölümlere ayrı ld ığ ın ı söyler ve «Türkmen urukları ı> , «Yağma ve Çiğ i l Uruklam) ndan bahseder. (44)
BOY
Kaşgarlı Mahmut kel imenin Oğuz lehçesinde, kab i le, aşiret, h ıs ım manasına geld iğ in i söyleyerek, şu açı klamada bulunur. «Birbir ini tan ımayan ik i adam karşı laştıkları zaman önce selômlaşı rlar. sonra «boy kim» d iye sorarlar. «Hangi kabi ledensin?» demektir. ı<Salgunı d iye cevap verir. Yahut. . . (başka boy adlarından bir isini söylen> . (45)
Bu ifadeye göre Oğuzların 24 şubesi birer «boy» dur. Halbuki Uzun Hasan Bey «Bayındır» ın «Ulus» olduğunu ifade ediyordu.
Türkçe konuşan, fakat kendi lerine «Kürt» denen Kozan Türkmenlerinden, Aslan l ı Köyü halk ından Musa Sedefoğlu'dan ald ığ ım şu mısra lar, «boy» ve «boybeği» kel imelerin in Anadolu Yörük ve Türkmenleri arasında yaşadığ ın ı gösterir.
(43) P.P. ivanov, «Karakalpakların Tarihine Dair Ma
teryaller,» "Ülkü Mec., c. xl, sayı 65, 1938
(44) Z. V. Togan, Türkistan Tarihi, sf. 39, 75, 98.
(45) Divan-ı Lugati't Türk, 111 , 141.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 99
Bozuluk bahçesi bağı · Yık ı l ık avl ığı dağı Dundarl ıel i ' boybeği Nenni Süleyman ım nenn i
Refahiye (Orcur)n in , Zenber Nahiyesine bağ l ı Zaba beylerine «Boybeğ i» dendiğ in i duyduk.
Osmanl ı kaynakları nda «boybeği» t®iri geçmekted ir. Mesela : «Pürtek boy beğisi Cafer Bey . . . » , « . . . z ikrolunan cemaat ve aşiretlerden rastgeldüğün cemaat ve aşiret boy beğlerin i ve kethuda ve iş erlerin i ve sairlerin i . . . ı> (46) «Lekvan ik Ekradı boybeğisi . . . ve kethudaları» «Reyhaniye aşireti boybeğ isi Mürsel-zade merhum Ahmet Paşa·n ın oğlu Mustafa şevki Bey gel ip . . . » (47)
1 71 7 yı l ı nda Kazak Hanı tarafından 1 1 1 . Sultan Ahmed'e; hediyelerle beraber bir elci gönderi lmiş, Sultan Ahmed tarafı ndan da Kazak Hanına «Türkistan Beylerbeyi» pôyesi veri lmiştir. (48)
OYMAK
Kaşgarl ı Mahmud'un Divôn ' ında «Oğuş» kel imesi oymağı ifade etmekted ir. (49) Anadolu'nun birçok köy ve Yörük - Türkmenlerinde «oymak» kel imesi bil inmekte ve ku l lan ı lmaktadı r.
(46) Ahmtt Refik, Anadolu'da Türk Aşiretleri, İst. 1930,
sf 91, 145, 185.
(47) Cevdet Paşa, Tezakir, yay. Ord. Prof. Cavid Baysun
Ankara, 1963, 111, 140.
(48) Merhum Prof. Z. V. Togan'n bir konferansında,
merhum Ahmet (Zaptiye) tuttuğu nottan •
( 49) Divan, 1, 61, 88 il, 83, 103
1 00 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Güney Doğu Azarbeycan'da, Meraga yakın larında bir bölgenin adı «Car-Oymak>l tır . Bugün Anadolu yörüklerin in bir arada konup göçenleri bir «oba» teşki l eder. Beş on çadı r b i r «oba» d ır. Mekôn ifade eden bir kelimedir. «Oymak» ise, «oba» halk ın ın veya bir i ki «oba»n ın teşki l ettiğ i sosyal g urubun, içtimai hey'etin adıdır.
Söğüt Karakeçi l i leri , vagon şekl in i andırorı keçe çadırları na «oba» adın ı verirler. Yeni Osman l ı Yörüklerine.le, çadır toplu luğu manasına geldiği g ib i , komşu manasına da gel iyor, «Obaıı n ın en yaşl ısı oba başkanı olur. Son devir Osmanl ı kaynakları , ve Devlet idaresi, «oba» yerine «mahalle» kel imesin i kabul etmiştir. Bugün birçok Yörük boyu, oymağı da, «Oba» yerine «mahalle» kel imes in i ku l lanmaktadı r. Bunların başında «kethüda» bulunurdu. Yörükler «kethüda» ya «kôhya» derler. Konya Ereğ l isi köylerine yerleşmiş olan Bekdik'ler «oba» n ın hatır ı sayı l ı r şahsına «oba başı» adın ı verirler. «Oymak reisi» mukabi l id ir. Bekdik' lerde «Oba baskını» adı veri len, yarı şaka baskın lar olur. Bekdik'lerde bir ata sözü şöyledir :
«Oğlunla oba ol , kızın la komşu ol .» Prof. Abdü lkadir inan' ın adı geçen eserin in 614-
1 6 ıncı sayfalarında. «Oba» hakkında iyi, zengin bi l g i vard ı r.
SOY - SOP
«Yakutların bugün semiyyeye verd ikleri is im (Sib) kelimesid ir k i (Soy-Sop) kel imesindeki (Sop) i le müteradiftir. Eski Türklerde (Sop) kel imesi (Soy) manasına olup, gerek (Soy) ve gerek (Sop) kel imeleri bu iki kel imeden müştaktır. O halde (Clan) kelimesin in Türkçedeki mukabi l i şark Türkçesinde (Sop) ve Oğuz Türkçesinde (Soy) dur. (Soy-Sop) tabiri i ki-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 101
sinden mürekkeptir. . . . Hatta Diyarbekir'de kadınların ıstı lah ına göre (Soy) baba cihetinden olan akrabaya, (Sop) ise ana cihetinden olan akrabaya deni-l i r» .
«Aile» bahsin i , hakan tarafından oymak ve boy' -lar ın «ok» la dôvet ed i l iş in i , töre'yi, şölen ôdôbını başka yazı lara saklayarak, şimdiye kadar Türk içtimai teşki lôtı hakkında yazdıklarımıza devam ederek, Türklü k ve onun kol larına dôir açı klamalarda bulunacağ!z. Önceki yazı larımızda takip ett iğ imiz usulün aksine bu makalemizde atıf larda bulunmıyacak, dip notlar düşmiyeceğiz. Bunun birinci sebebi , sadece bu makalemiz iç in en az k ı rk e l l i kaynak ismi göstermek zorunda oluşumuz ve bunun b ir makale çerçevesinde mümkün bulunmayışıdır. İ kincisi , cok dip notunun b i r çok okuyucuyu sıkmış oluşuna dair aldığ ımız haberlerdir. Geniş atıf lara, kaynaklara, gene okuyuculara , ü l kücülere geniş b ir bibl iyografya verebi lmek, kü ltürlerine yardımcı olabi lmek düşünce ve endişesi ile baş vurduk. Maksadımız yerine gelmiş sayı labi l i r.
Konumuza «Türk» sözünü açı klayarak g i rel im. Merhum Hüseyin Namık Orkun'un yazdığı g ibi , «Türk», «mukaddes soyumuzun ebedi adıdır. » Yazarı n ı heyecana garkeden bu ifade bize de heyecan vermel id ir. Sadece bugün yeryüzünde yaşıyan Türkler değ i l , en azından iki bin sene öncesine kadar varan bir geçmiş içinde yaşamış bulunan mi lyonlarca insan (atalarımız) ve bizden sonra yaşayacak olan torun ları mız, hep bu «mukaddes Türk soyuna» dahi l d ir. Akan bir nehrin sular ı g ibi , zaman suyu içinde gel ip gecen ve «İ lôhi vazifesini» yerine getiren bir soy b ir kavim. Kaşgarl ı Mahmud'un rivayet ett iği Hadis-i Kudsi'deki ifadeyle, Doğu'ya yerleşti r i lmiş ve insan-
102 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
l ığa adalet götürmek, mazlumu korumak, zal imi ezmek iç in h izmete çağ ırı lmış bir soy. Mevlana, b ir ş ii rinde soyumuzu şöyle an latır:
«Türk odur ki onun korkusundan köy hôricden emin olur.
Türk o deği ld ir ki tamahkôrl ığ ı yüzünden her uygunsuzun şamarı alt ında kal ı r. Şamarını yer.»
Türk kavmi , çeşitl i şube ve kol lara ayrı l ı r. Bunlar: Oğuz (Türkmen, Karluk, Ağaçeri, Çiğ i ! , Kalaç,} Uygur, Kazak, Kırgız, Kuman-Kıpçak ( Kır ım ve Kazan Tatar' lar ın ın asl ı ) , Başkurt, Bulgar (Bugünkü Slav'laşanlar değ i l , eski Bulgar' lar) . Peçenek, Hazar, Yağma , Avar. gibi Türk şubelerini sayabi l iriz. Şimdi bunlar ve kol ları hakkında gayet kısa bi lg i ler vermeğe çal ışa l ım.
OGUZ (TÜRKMEN)
Türklüğün en büyük, en kalaba l ı k b ir şubesidir. Buna «U lus» değ i l , « İ l » demek gerektiğ in i daha önce söylemiştik . Oğuz İ l i , gönül rızası i le Müslüman olduktan sonra «Türkmen» adın ı a ld ı . Azarbeycan Türkleri, I ra k Türkleri, Anadolu Türkleri , Rumel i Türkleri , hep Oğuz Türk'üdür. Türkmendirler. Batı Türkistan'da, Sovyetler tarafı ndan kurduru lmuş sözde Türkmen istan Cumhuriyeti halk ı da Türkmen'd i r. Afgan istan Türkleri 'n in bir kısmı da Türkmen'dir . Oğuz'lar (Türkmen)ler Anadolu'yu taşı ve toprağı i le Türkleşt ird ikten sonra, yavaş yavaş yerleşik hayata geçti ler. Göçebel iğe devam edenlere Türkmen den i lmekle beraber, bu tabir daha ziyade yarı göçebeler iç in kul lanı l ı r oldu. Göçebelere «Yörük» den i ld i . B u kel ime <<Yörümek»ten gel i r. «Yüğrük at» misal indeki , canl ı , hareketl i , kabil iyetl i anlamın ı veren «Yüğ-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 03
rük» kelimesinden yapı lmış, «Yürük» kel imesi i le, «Yörük» ün i lg isi yoktur. Manalar başka başkadır. Bazı tarihçi ve araştı r ıcı lar, kel imeyi yan l ış kul lanmaktadırlar.
Oğuz' lar hakkındaki g üzel b i lg iyi Kaşgarl ı Mahmud vermektedir. Arap ve Fars kaynakların ın verdiğ i b i lgiyi ve Oğuzların ahva l in i , Prof. Faruk Sümer ve Prof. Osman Turan , Prof. Mükrimin Hal i l Yinanç ve Prof. İbrah im Kafesoğlu 'nun eserlerinden tak ip etmek mümkündür. Oğuzlar önce «Bozok» ve « Üçok» d iye ik i kola ayrı l ı rlar. Bu ana kol lar da on ikişer «Ul us» veya «Bay» a ayrı l ı r. Böylece Oğuz İ l i , 24
Ulus veya Boy'dan meydana gelir . Bunlar: «Kayı» (Türkiye'n in muhtelif yerlerinde 25 adet Kayı köyü vard ır) ; «Kara-Evli» (Bu is im.de 8 köyümüz vard ı r) ; «Yazır» ( 1 7 adet köy adı ) ; «Avşar (Afşar)» (Bu isimle an ı lan 48 köyümüz mevcuttur. Fakat Avşar köyleri daha çoktur, fakat hepsi Avşar ismi a lmamış, oymak isimleri le an ı lmakta bulunmuştur. Sadece Kayeri 'de yüz e l l i kadar Avşar köyü mevcuttur. lsparta'n ın Gelendost kazasında on kadar, Adana, Maraş arasında ve muhtelif yerlerdeki Avşar köylerin in toplamı b irkaç yüzü bulur) ; «Karkın» ( 1 3 Kark ın köyG vard ır ) ; «Bayındır» (20 adet bu is imde köyümüz vard ır. Ayrıca lzmir' in b ir kazasın ın adı da Bayındır'dır) ; «Peçenek (Becenen)» ( iki köy) «Cavuldur» (Çavundur) (On bi "' köy). «Cepni» (Köy adlarımızda on sekiz kadar Çepni köyü adı vard ı r. Halbuki Karadeniz sah i l lerin in Rize'den Sinop'a kadar uzanan kıy ı lar halkın ı n büyük ekseriyeti Çepni Türklerindendir . Vaktiyle bura Çepnileri Alevi id i ler. Sonradan Sünni leşerek, Çepni adın ı kaybetti ler, köylü ve şeh i rl i ha l ine geld i ler. Yiğit Cepni ler vaktiyle kad ın ı ve erkeği i le, RumPontus devletine karşı kahramanca savaşmış, onla
1 04 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
rın muntazam askeri b i rl ik lerin i geri püskürtmüşler· d i r. Halen Gerze, Ünye dağlarında, Giresun'un Anadolu 'ya bakan yaylalarında, Çayel i 'n in «Büyükköy Nahiyesi» nde çok sayıda Çepn ; olduğunu duyduk. Art ık «Cepni" deği l , «Cetmi» adıyla an ı lmaktadırlar. Giresun'un Derel i 'sine bağl ı «Yıldız Köyü» ve Espiye'ye bağl ı «Elmal ıbelen Köyü» halk ı , Cepni 'd i r. Ege'de de bir çok Cetmi köyü vardır. Bal ıkesir'e bağl ı olan lar: Karaged ik, Karaman, Çukurhüseyin, Macarlar, Söğütkırı , Soğanbükü, Kabakdere Kepsut; Sınd ı rg ı ve B igadiç'e bağl ı Çepni köyleri Kocasinan; Güvem. Kozpı nar. Akyar. Elyapan, Vumrukl uçetmL �nka · ya, Kuşkaya köyleri. Ayd ın ' ın Söke'sine bağ l ı Sofular ve Terzi ler köyleri hep Çepni köyleridir) ; «Salur» (beş Salur köyümüz vard ır. Solurlar, Yalvaç ve Karaman boylarına ayrı l ı r. Isparta Yalvaç' ın bir mahalles in in adı «Salunıdur. Burdur'un Karamanl ı Nahiyesi, eski Karaman' l ı lar tarafından kurulmuştur. Konya Ermenek tarafında, epeyce Karaman köyü vard ı r. Suriye'de Lôzkiye Vi lôyetine bağl ı Bayır-Bucak nahiyelerinde ik i Karaman köyü vard ı r. Bugün halö Türkçe konuşmakta, Türklüklerin i bi lmektedirler) ; {{Ala-Yundlu» (bir köy vard ı r) ; « Eymür» (yirmi dört köy adı vard ı r. ömrünün en k ıymetl i yirm i beş yı l ın ı . Osman l ı arşiv kayıtlarına veren kıymetli b ir dostumuzun verdiğ i b i lg i lere göre, Rumel i'de, Varna'da on a ltıncı asırda ik i Eymür köyü vardı : Eymiroğlukuyusu Köyü ve Eymiroğul la rı Köyü. Bundan sonra Rumeli köylerine ait vereceğimiz bi lg i , a ksi gösteri lmed ikçe, bu kaynaktandır. ) «Bayat» (Otuz bir Bayat köyümüz vardı r. Kerkük'te de birçok Bayat köyü bulunmaktad ır. l ran'da da Bayat' lar ve Bayat köyleri olduğu bi l inmektedir) . «Kınık» ( İzmir' de bir kazan ın adıdır. Selçukoğul ları da bu boya mensuptur. Otuz
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 05
sekiz tane Kın ık isiml i köyümüzün varl ığı b i l iniyor. Hüseyin Namık' ın yazdığ ına göre, sadece lsparta'da beş adet Kın ık köyü olup, köy adlarımız kitabında mevcut bulunmamaktadır) ; «Yıva» (Otuz kadar köy) ; «Iğdır» (On beş kadar köy adı ) ; «Yüregir» (altı köy) : «Dodurga» (on bir köy) ; «Döger» (Sadece Urfa, Si verek'te bir köy) ; «Kızık» (Onyedi köy) . Mevcut Oğuz boy ve köyleri bun lard ı r. Urfa ve Kayseri Sarız'da Badıllı adı veri len ve Türkçeyi unutmuş olan ve Ana · dolu'nun d iğer taraflarında da bulunması gereken Beğdi l i ' lerle i lg i l i köy adlarına rastlanamamıştır.
Doğ rudan doğruya «Oğuz» adın ı alan yedi köyümüz vard ır. «Türk» ve «Türkmen» adlarıyla kayıt l ı a ltmış beş köyümüz mevcuttur. Yirmi bir köyümüz de «Yörük» adı a lmışt ır. Urfa 'n ın B irecik Kazasında bir köyümüzün adı da «Bozok»tur.
Ege'de birçok köy Türkmen olduğu g ib i , Afyon' un Emirdağ' ına bağ l ı köylerin çoğu Türkmen köyüdür. Dinar' ı n Dombayovası ve Çölovası'ndaki köylerin çoğ u da Danişmend Türkmenidir. Keskin'e bağl ı Türkmen köyleri : Mehmetbeyovası , Kenanbeyobası , Büyükoba, Hal ifel i , Gazibeyl i , Konur, Efend iköyü, Eminefendiköyü, Armutlu, Maşatl ı , Kevenl i , Batta lobası , Karakasık l ı , Danacaobası , Hacıal iobası, Göçbeyl i , Olun lu , Solakl ı , Hacıömersolakl ıs ı , Dağsolakl ıs ı , Kayasolakl ısı , Kavurgal ı ve Kaçak köyleri ; Akşehir civarında Taahhütlü Köyü de Türkmen'dir.
Batı Türkistan ve Afgan istan'daki Türkmen' lerin «Teke» Boyu, «Tohtamış» ve «Otamış» oymaklarına ayrı l ı r. Otamış' ın sonraki şekl i «Ödemiş»tir. izmire bağ l ı bir kazamızın adı Ödemiş olduğu g ib i . Kı rşehir, Çankırı ve Zonguldak'a bağl ı bu isimde üç köyümüz vardır. Afgan istan Otamış Boyu veya oymağı , «Bahşi» ve «Sıçmaz;ı oymaklarına ayrı l ır. Bahşi 'lere Türkiye'-
1 06 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
de Bahşiş Yörüğü den i r. Bunlar yazın Had im - Ermenek arasında Barc ın - Balgusan yaylaları nda yayl ıyan ve k19ın Anamur, Gü lnar köylerinde kışlayan Yörüklerd i r. «Sıçmaz» İzmir, Aydın bölgesi Karatekel i ' lerin in bir oymağın ın adıdır ki, Afganistan Teke'l i lerine aynen uymaktadır. izmir' in Cumaovası , Torba l ı c ivarı ndaki Kaplancık, Hortuna, Oğlananası , Tekel i , ve Tire'ye bağ l ı Alayl ı , Doyran l ı köyleri, Aydın ' ın Selôt in, Balatc ık köyleri ; Adapazarı Karası Kazasına bağlı bir i k i Yörük köyü ve Bal ı kesi r'de b irkaç köy ve Samsun Bafra 'sına bağ l ı «Yörükler Köyü» halkı Karatekel idirler. XVl . Asırda Varna'da bir «Tohtamış Kö
YÜ» ve Bahşiş'lerin kurduğu i ki köy vard ı . Karakeçil i ler: Ertuğrul Gazi torun ları oldukların ı ,
Kayı Boyundan geld i klerin i söylerler. Bozöyük'e bağl ı Karakeçi l i ler: Kızı ltepe ,Yörükçetmi (Dibekl i ) , Bozazlan, Dardere, Eceköy, Oğlakçı (yen i ad ı : Aşağıarmutl u ) . Muratdere, Derealmacık, Aksutekke, Kızı lçapınar, Caydere, Kapanalan , Kuyupınar köyleri. Pazaryerine bağl ı olanlar: Bakraz (Yeni adı: Günyurdu ) . Küçükelmal ı , köyleri. Eskişeh i r'e bağ l ı köyler: Aşağıg uzfı ndık, Yukarıguzfındık, Karta l , Dutl u , Yusuflar, Durgutlar, Akçayı r, Karacaşehir, Eşenkara , Mol laoğlu, Karacaören, Yarımca, Marg ı , Kıravdan, Kuyucak Yörükyayla köyleri Gördes'te otuz ik i parça Karakeç i l i köyü, Sal ih l i 'de beş Karakeçi l i köyü vard ır. U rfan ın Siverek kazasına bağ l ı 60-70 kadar Karakeçi l i köyü vard ı r k i , Türkçelerin i unutmuşlard ı r, kendilerine Kürt demektedirler. Bunlar Yörüklere, Karakeçi l i Yörükleri bun lara akraba oldukları n ı söylemektedir. Siverek Karakeçi l i ler ini Belgelerle Türk Tarih i Derg isinde, bir dizi yazı ha l inde ele a lmış bulunuyoruz.
Diğer Oğuz (Türkmen-Yörük) . boy ve oymaklarının bazı ları da şunlardır :
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 07
Araplı - Arapçı : Türkmenler arasında bulundukları gibi. Orta Asya Özbekleri arasında da görülür. i ran' ın Şahseven Türkmenleri arasında da bir Arap · g i rlü oymağı olduğunu bi l iyoruz. Bu is imle anı lan seksen beş köyümüz mevcuttur. Bir kısmın ın ismi değ iştiri lmiştir. Bunların Arap' l ıkla i lg isi yoktur. arı Türk'tü rler, Yörük Türkmen'dirler. Tarihi kayıtlarda, Manisa - Balı kesir bölgesinden, Rumel i'ye gönderi l i p iskôn edilen «Buğurcu Arapları» bugünkü Arapl ı Yö . rüklerin in dedeleridir. Buğur (Buğra) deni len. ç ift hörgüçlü damızl ık, erkek Orta-Asya devesini besledi klerinden bu is im veri l miştir. Arap ismi, Prof. Ömer Lütfi Barkan'ı şaşırmıştır. Kadınların ın ve erkeklerinin adı, çok eski Türkçe olan bu göçebelerin Arap ismiyle yadedi lmelerine b i r mana verememişt ir. Karasu'ya bağ l ı Denizköyü, Arapl ı Yörükleri ta rafından kurulmuştur. On Altıncı asırda Si l istre'de de bir Araplar Köyünün olduğunu bi l iyoruz.
Atçekenli . Gal iba Kayı ' lardan gelmedirler. Karaman' ın Ortaoba Köyü ve c ivarındaki birkaç köy Atçekenl i 'd i r.
Bozdoğan. Büyük b i r Yörük boyudur (aşiretidir) Ahmet Refi k Beyden öğreniyoruz k i , Karahacı l ı ' lar. Kürkcülü ' ler. Tekelü 'ler, Melmenci' ler. Alôd in lü ler, Keşşaflar. Bozdoğan' l ı lardandır. Böyle olunca. Anamas Dağlarında konup göçen, kışın Antalya'ya i nen Karahacı l ı lar' ı Bozdoğan' l ı sayacağız demektir. Keşşafl ı lar, Keşefl i adıyla Ermenek c ivarı nda , Balgusan'da ve bi lhassa Yel l ibel'de yaylarlar, kışın Mut'tak i köylerine inerler, Manisa 'n ın b ir kazasın ın adı Menemen'dir. Burayı bu boy kurmuş demekd ir. Si l ifke'nin Taşucu Nahiyesi ha lk ı Menemenci boyundandır. Ermenek, Yel l ibel c ivarında Menemenci lerin bir köy,ü vardır. Bozdoğan adıyla b i r kazamız Aydın'a bağl ıd ır.
1 08 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Bunu da Bozdoğan' l ı lar ın kurduğunu bi l iyoruz. Adana taraflarında çok sayıda Bozdoğan köyü vard ı r.
Cabar - Capar. Caber Kalesi ad ın ı bu boydan alm ıştır. Ahmet Ref ik Beye göre, bunlar Yeni i l Türkmenlerine bağl ıd ır. Kayseri , Adana, Gaziantep ve Ayd ın'da Çapar' lar çoktur.
Cerit. Yiğit bir Yörük boyudur. Ege'de vaktile Yörük, Cerit Osman d iye ün lü bir efe vard ı . Sultan Aziz tarafından Bulgar komitecilerin in fesadın ı ön lemek üzere Bulgaristan'a gönderi l miş, Çakırca l ı 'n ın babası ve maiyetleri i le bir l ikte bu işi başarmışlardır. Kesk in 'e bağ l ı on sekiz Cerit köyünün varl ığ ın ı bi l iyoruz. Adana, Sivas taraflarında da Cerit köyleri vardı r. Gaziantep'te «Kuşcucerit» . Maraş'ta «Çağlayancerit, Kücükcerit, Yumakl ıcerit» köyleri b i l inmektedir.
Cıtak. Ali Rıza Yalgın'a göre. Kayseri'de Çıtak . «Oynak» demektir. D inar Türkmenlerine göre, kavgacı, n izacı demektir. Rumel i Türkleri arasında da bu manaya gel ir. Yunanistan ve Bulgaristan Türkleri a rasında birçok Çıtak vard ı r. Halen Anadolu'da beş parça Çıtak isim l i köyümüz mevcuttur.
Hayta. Bir Yörük boyudur. Vuruculuk, k ı rıc ı l ı k. gezic i l ikleri yüzünden tan ınmış, «Hayta g ibi gezmek» . «Hayta. Hayta l ı k» deyimlerine konu olmuşlard ı r. Ege ve Akdeniz sahi l lerinde pek çokturlar. Anamas yaylalarında yaylar, kışı n Antalya'ya iner veya Isparta civarında kal ı r veya Aydın'a g iderler. Eski Türk vasıfları n ı encek devam ettiren bir boydur.
Çok sayıdaki Yörük boyunu ve köyünü yazmağa imkôn yoktur. Beş a ltı ay içinde ç ıkarmağı umduğumuz bir kitapta bunları çok geniş olarak ele alacağız.
Kısaca birkaçına da temas edel im . Nevşehir'de on aft ı Herik l i Köyü vard ır. Nevşehir'de Boynu incef i
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 09
Yörükleri de çoktur. Bunların b ir kolu Si l ifke-Erdeml i 'dedir. Honamlı ' lar Konya, Antalya, Adana tarafları nda köyler l<urmuştur. Antalya, Korkutel i 'de on kadar Yeniosmanl ı Yörük köyü vard ı r. Eskiyörük, Yeniyörük, Çakal l ı , Karakoyunlu , Burhanl ı , M uratl ı , Sarı keçi l i , Sarıtekeli , Kızı l keçi l i , Akkeçi l i , Akkuzul, Farsak, Bolacal ı , Kızı l ış ık l ı , Horzum boylar ın ın kurduğu köyler, İzmir, Ayd ın , Denizl i , Muğla, Anta lya, Isparta, Burdur, Mersin , Konya, Adana taraflarında yüzleri bu lur. Konya Ereğl isi 'nde beş on tane Bekd i k köyü vard ı r. Kurg utlar, Yağmurlar g ib i köylerimiz de çoktur.
DİGER TÜRK İL, U LUS VE URUKLARI :
Ağaçeri. Büyük bir Türk şubesid ir. Karakoyunlular arasında da bir oymôğın adı bu şeki ldedir.
Avar. Kafkasya'da d i l lerin i kaybetmiş Türklerd i r. Gerede'de üç sülale vard ı r. Avarlar, Congarlar, Alamanlar. Bu Alaman kel imesin in asl ın ı k itabımızda açı klayacağız. Köy adlarımız arasındaki «Avan , Avana» kelimeleri, Avar' ın bozulmuş şekl i olsa gerektir.
Cigil. Büyük b ir Türk şubesid ir. izmir'de, Denizl i taraflarında, Çiğl i köy ve nôhiyeleri vard ı r. Konya , I lg ın kazasına bağl ı b ir nah iye ve b ir köy Cig i l köyüdür. Maraş, Pazarcı k Kürt Alev i leri a rasında bir ik i köy Ciğ i l köyüdür ve kend i leri de «Ciğ i l l i » oldukları n ı kabul eder ve bununla öğünür.
Kuman - Kıpçak. Karadeniz' i n kuzeyinden göç eden Türklerd i r. Bugünkü Kazan ve Kırım Tatar' ları n ın dedeleridir. Bu Türkler b ir ara Moğol hakimiyeti alt ına düştükleri iç in kendi lerine Tatar deni lmiştir. Türkçeleri Kuman - Kıpçak lehçesidir. Halis Türk'· türler, fakat Hüseyin Namık Beyin dediği g ib i , inatla Tatar ismini taşırlar, Bal ı kesi r, Bursa, Eskişehir, is-
1 10 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
tanbul , Ankara'da kalabal ı k halde bulunan ve Tatar ded iğ imiz cemaatler, Kuman - Kıpçak Türklerinden. kısmen de Peçenek Türklerinden başka b i rşey deği l d i rler.
Kazak. Rus Kossak'ları ndan bu Türkleri ayırmal ıyız. Rus' lara yanl ış olarak Kazak deni lmiştir. Bugün Orta Asya'da sözde b ir Kazak istan Cumhuriyetinde en az 6-7 mi lyon Kazak Türk'ü yaşamaktadır . Doğu Türkistan'da, Cin esaretinde de pek çok Kazak Türk' -ü vard ı r. İstanbul'da, Sal ih l i 'de, Konya'da, Adana'da ve U lukış la'n ın Kazak köyünde, Gerede ve Koçh isar'da bir iki Kazak köyü bulunmaktadır.
P.nadolu'da b i rçok Karl uk köyü de vard ı r. Birkaç Özbek köyü. bir iki Hun köyü vard ı r. Diğer Türk şubelerin in etrafl ı açı klamasını çı karacağımız kitaba sakl ıyoruz. Son söz ve öz olarak şuras ın ı bel i rte l im ki , Anadolu'muz hal is Türk vatanıd ır . Çokluğu Oğuz (Türkmen) olmak üzere, çeşitl i Türk uruk ve boyları tarafından iskan ed i lmiş, kurulmuş, Türkleştiri lm işti r. Bu vatan üzerinde büyük bir soy, modern mônada b i r m i l let ha l ine gelmektedi r. Bu ml l lete, Türk mi l l iyet ine dahi l Türk ulusları . urukları da yabancı kalamaz. Bu konuları da gelecek ve son yazımızda i nceleyel im.
KÖY İS iMLERİ MİZLE iLGiLİ BİR NOT
Türk lç•imal Teşki lôtı ve Türk göçebeler in in yerleşerek köyler kurma larına dair yazdığımız b ir d izi yazı i le i lg : l i olarak ü lkücü gençlerden Abdurrahman Çel i k'ten b ir mektup ald ık. Abdurrahman Çeli k mek-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 1 1
tubunda, Burdur'da da bir « Döğer» köyünün bulunduğunu söyleyerek, «Beyd i l l i Yörüklerin in eskiden bizim taraflara (Tefenni ) geld iğ in i ataları mız anlatı rlar» diyor. Bahsi geçen mektubun, kısaca da olsa, üzerinde durmak isted iğ imiz kısmı şurasıd ır: «Son yı l larda köylerimiz üzerinde korkunç bir isim katl iamı devam etmekted ir. Tefenni ve Gölhisar yöresinde Yüreğ i r, Barak, Bayındır, Dodurga, Yazır ve malumat ed inemediğ im başka köy adları değişti r i lmiş. Bu konu i le de i lg i len ir ve yazarsanız iyi olur . . . »
Bu konuda birkaç satır yazmak ve içimizi dökme fı rsatı verdiğ i iç in Abdurrahman Çel i k'e teşekkür ederim . Çok uzun olan yazı lar ım arasına bu konuyu sıkıştıramamıştım. Bu mesele cidden yürek yarasıd ı r. Yukarıdaki satır larda görü ldüğü g ib i , Oğuz İ l i n in boyları ndan olan Yüreğir, Bayındır, Dodurga ve Yazır köylerin in adları değ iştir i lmiş. Barak da büyük bir Türk boyudur. Orta Asya'dan geti r i len çok eski Türk töresi olan «Ü lüş» sistemini bütün canl ı l ığ ı i le Türkiye'de yaşatan boydur. En büyük kol ları Gaziantep'ted i r. Otuz kırk köy olduğu söylenir. Türkiye'n in muhtelif yerlerinde de Barak köyleri vard ır. Rumel i 'de, Bulgaristan'da da üç Barak köyünün varl ığ ın ı b i l iyoruz. Bizim işgüzar idareci lerimiz, manasız, anlamsız, d iye demek ki, eski Türk isimlerinden a l ınmış köylerin adlarını değişti riyorlar. Yedi yıl önce, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından çı karı lan Reşid Rahmeti Arat İçin is iml i kitapta, bu konuya dokunmuş, köylüleri n ş ikôyetlerinden bahsetmiş, i lg i l i lerin d i kkat in i çekmişt ik. Meğer h iç d i kkat çekememişiz.
Atalarımız rastgele köy adı koymazla rd ı . İdarecilerimiz i lk önce bunu bi lmel i ler. Köy adları n ı , uruk, boy, oymak isimlerinden koyarlard ı . Yahut, Orta Asya'daki bir yerin adın ı buradaki köye veya kente ve-
1 12 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
rirlerd i . «Talas» , «Karaswı , «Ula» (Muğla) Taşköprü» g ib i . Bu gelenek daha ziyade dağ ve nehir, göl adları nda görü lür: Akdağ, Karadağ, Karacadağ, Bozdağ, Al idağ, Babadağı, Aksu, Göksu, Karasu, Sarısu, Seyhun, Ceyhun, Akçay, Gökçay, g ib i . .. Arazi şekl ine, yerleşme esnasındaki bir hadiseye, eski bir totem (töz-ongun) olan ve s i l ik izleri kalan b ir hayvan ın adına göre i s im al ı n ı rd ı . Atalarımız bu kadar şuurluydu . Onları n bugünkü çocukları da aynı derecede şuurlu. Her g itt iğ imiz köyde bize köy is imlerin in değ iştiri lmesinden şikayet ett i ler. Köylüler tasavvur edi lemiyecek derecede üzülüyor, bu işi türlü türlü yorumluyorlard ı .
Vaktile lzmir' in Ödemiş'ine bağl ı «Keles Nah iyes i »n in adın ı b i r idarecimiz çok kaba bulmuş olacak ki , değiştirip kendi a kl ına göre yakışıkl ı olan « Ki raz» kel imesin i almış. Halen Kiraz d iye geçmektedir . «Keles» b ir Yörük boyunun (aşiretin in) adıdır. Vakti le Kazdağı, Bal ıkesir taraflarında dolaşırlarmış. Bursa'nın bir kazasın ın adı bugün de « Keles» tir. Sakın ola ki, b ir idareci bizim bu yazımızı okuyup, onu da «Ki raz» laştı rmaya . . . Aydın ' ın , Söke kazasın ın Serçin Köyünün adı «Gölönü»ne çevri ld i . Köylüler on yı ld ır gene «Serçin» diyor ve bu değişti rme işJne son derece s in i rlen iyorlar. «Serçin» eski Türkçede, Osman l ı vergi terimlerinden koyunlardan a l ınan verg in in adıdır. «Osmanl ı Tarih Deyimleri Sözlüğü»nde ismi geçmektedi r. Şimdi bu kaynağı bulma imkanımız olmadığı iç in tam karşı l ığ ın ı veremedik . Verg i ismi i le köy adı verme geleneği vard ı r. Buna d iğer b ir misal, Ulukışla'nın «Kı lan» Köyüdür.
Köy adları üzerinde hassasiyetle durmalıyız. Onlar bizi ulu soyumuza bağl ıyan canlı izlerd i r. İdarecilerin keyfi tasarruflarına , b i lg isizl i klerine terketmeme-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 13
l iyiz. Ermenice, Rumca ası l l ı kelimeler elbette değişt ir i lmel i . . Fakat Türkçe kel imeler üzerindeki kararı, Türk etnoloj isi ve tar ih inden an layanlar, sosyoloj ik ve sosyal antropoloj i k bi lgisi olanlar ve hepsinden mühimi , Türk tarih in i gözbebeği gibi sevenler vermel id i r. Onun için bu vasıfları taşıyan bir heyet kurulmal ı ve bu heyetin kararı olmadan h içbir köyün adı değ işti r i lmemelidir. Ayrıca kurban edi lmiş olan köy isimleri de asl ına kavuşturulmal ıd ır.
TÜRK M i lli BİRLİGİNE DOGRU
önceki yazı larımızda Türk boy ve oymak teşkilôtı hakkında bi lgi verd ik ve çeşitl i Türk u luslarına, uruklarına, boylarına ve oymaklarına dair açı klamalarda bulunduk. Konuya ait bu son yazımızda, Cin Seddinden Balkanlara, Sib irya'dan Basra Körfezine kadar çok büyük bir saha üzerinde yayı lmış olan ve tarih in muhtel if devirlerinde mi l li küruluşlar hal inde, tarih sahnesinde görünen Türk u lusları n ın , urukların ın, bugün an laşı lan r'nanôsı i le , mi l let hal ine gelişi vet iresin in şartlarından, karşı laşı lan g üçlüklerden ve bize mahsus imkônlardan bahsedeceğiz. Hemen bel i rtel im ki, bu mi l ll b ir l ik, bugünkü Türkiye s ın ı rları içinde kuvvetlenip, bütünleşip (50) . mi l let hal ine gel iş yolunda i lerlemekle bitmiş olmayacaktır. Türkiye s ın ı r ları dışı nda yüz mi lyona yakın ve mi l l iyetimize da-
(50) Bütünleşme, tamlaşma hakkında geniş ve kıymetli
bilgi veren şu makaleye bk. Doç. Dr. Amiran Kurt
kan, «Sosyal Entegrasyon», Refii Şükrü Suvla'ya
Armağan, İst. 1971 Sf. 233-241.
F: 8
1 1 4 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
h i l bu lunan bir Türklü k yaşarken. onları h iç hesaba katmıyan bir mi l let ve mi l l iyet telökkisi ; tarihimizi e l l i yı l öncesin in Cumhuriyet' i i le , Osmanl ı İmparatorluğunun kuruluşu i le , Malazgirt Zaferi i le başlayan tarih tezleri kadar sakat ve yanl ış b ir sosyoloj ik görüş olacaktı r. Bu konudaki geniş açı klamayı yaz ın ın sonuna b ıra kal ım.
Büyük Arap tarihçisi ve bazı larına göre dünyan ın i l k sosyoloğu İbn i Haldun'un deyimi i le, «kabile asabiyeti»nin (u lus, boy, oymak dayanışma ve şuuru) nun, mi l li şuur ve tarih şuuru hal ine gelmesi, mi l let dedğimiz tabii, tarihi ve sosyoloj ik varlığ ı n şekil a lmasına yol açabi l i r. Böyle bir tamamlan ış. Gökalp' ın deyimiyle «Hars» ı n (mi l li kü ltür) ün , o cemiyetin bütün fert ve zümrelerince benimsenmesi ve yaşanması i le mümkün olur. Soyumuzun büyük devletler kurma ve mi l l1 hayat yaşama tecrübesine söh ip bulunuşunu, mi l li kültürün yayı l ış ın ı kolaylaştıracak ve mi l l i b ir l i ğe g id işi hızland ı racak, B iz'e has kabil iyet ve hasletlerdir. M i l li bir l iğin büyük adımları elbette, bir icik müstaki l Türk devletine sahip olan Türkiye'de atı lacaktır.
Çokluğu Oğuz (Türkmen) olmak üzere, KumanKıpçak, Kazak, Peçenek, Çiğ i l , Kar luk g ibi Türk u lusları Türkiye Türklüğünün soy temel in i teşki l etmekted i r. «Soy» dan, biyoloj i k ve antropoloj ik manödaki « ı rk» ı değl l , etnolo j ik ve sosyoloj i k anlamdaki «SOy» u tarihi ve içtimai menşe bir l iğ in i anl ıyoruz. Bu husus Sadri Maksudi Arsal ' ın . mi l let tarifinde iyice bel irmektedir : «Mi l le�. antropoloj i k manöda ı rk birl iğ i i le birb irine bağlanmış fertlerin mecmuu olmaktan ziyade, M iLU RUH birl iğ i le, müşterek tarih, müşterek kültür, müşterek möşeri ruh, mi l l i seciye, l isan, örf ve ödet
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 15
bir l iğ i le birbirine bağlanmış insanlar kitlesinden ibaret etnolo j ik ve psikolo j ik varl ı ktır.» Gökalp de aynı görüşle mi l leti şöyle tarif eder: «M i l let, l isanen müşterek olan, yani ayn i terbiyeyi a lmış fertlerden mürekkep bulunan harsi bir zümredir .» Biz bu tarifleri ben imsemekle beraber: ortak d i l , aynı mi l li kültür ve terbiyeyi a l ış ın , etnoloj ik ve sosyoloj i k manôda « ırk»a mahsus bir vakıa olduğunu kabul ederek, mi l letin tarihi ve içtimai olduğu kadar, tabii bir varl ı k olduğunu da bel irtmiştik. Asırlarca b ir arada yaşıyan i nsanlar, aynı kültür hususiyetleri n i paylaşırken. n isbi bir tecritten doğma tabii hususiyet de kazanıyorlar. Böyle b ir tabii ayn iyet, büyük Türklük potası içinde, mi lli kültürün yardımı i le Türkiye'mizde, yarım asır iç inde başarı labi l i r. O zaman «soy» problemi bulunmayacağ ından, m i l li kültürün iyice ben imsenmesi mümkün olacağı iç in , çok sağ lam bir mi l let hal ine geleceğiz. Bu gayrette, Türk d i l i n in ve d in im izin büyük yard ımı olacaktı r. Türk soyunun büyük bir nüfus çokluğuna sahip bulunuşu, azl ıkları n ayn ı qini paylaşışı . içlerinden bi rçoğunun vakti le Balkanlara geçmiş Türklerin çocukları oluşu, müşterek bir maziye sahip bu lunuşumuz lehteki hususlard ır. Ayrıca, Kürt Uruğu'nun Batı Hunları , Göktürkler, Çiğ i ! Türkleri, Kuman Türkleri ve Oğuz (Türkmen) Türkleri i le aynı boylar arasında zikred i lmesi de mühim bir noktadır.
«Soy» u böyle geniş ve müsamahal ı b ir manôda anl ıyarak, onu şeki l lenmek üzere, m i l li kültürün emrine veriyoruz. Mi l li kültürümüzün gel işmesin in ve h izmet görmesin in imkônları n ı ve bunu engel leyen saikleri biraz aşağıda göstermek üzere. «soy» umuz hakkında bir ik i şeyi daha açıklamak istiyoruz. Türk soyunu, gerek kendi içinden, gerek siyasi, ideolo j ik maksatlarla dışarıdan ayrı menşelere ç ıkarmak iste-
1 16 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yen nazariyelerle karşı karşıya bulunuyoruz. Bunların en teh l ikel isi «Etno-Jenis» denen nazariyedir, tarih görüşüdür. Bu teze göre, Anadolu Türklerin in ata- . lan Orta Asya Türkleri değ i l , Eti (Hitit) ler, Frikya l ı lar, Lidya l ı lar, Romal ı lar. B izansl ı lard ır. Truva, Aspendos, Efes festiva l lerinde bu z ihniyet sırıtır. Turizm hastası, tarih şuurundan nasipsiz bazı aydın lar da buna a let olmaktadırlar. istanbul 'da, Bayezid'te, Bizans Tôk-ı Zaferi 'n in toprak alt ından çı kar ı l ıp, yolumuzun üstüne dik i l işinde, Fatih ' in Simkeşhane'sin in , İ k inci Bayezid' in Hamamı 'n ın , Patrona bahanesi i le y ık ı lmak istenişinde, Sultanahmet'teki Bizans sarnıcın ın (Yerebatan) ihya edilerek, Türk - Osmanl ı çeşmesin in boynu bükük kenara atı l ı şı nda ve Selçuk'da Aydınoğlu İsa Beğ cami in in perişan bırakı l ış ında bu zihn iyet ve hain teşebbüs kendisin i göstermektedir. Ay. n ı z ihn iyet ve tez, Türk kü ltürüne a it temel kitap olarak, birkaç yabancı di lde, Türk h ükumet in in de maddi desteği ile, Unesco tarafından çı karı lan «Fundamenta» kitabında, Türk soyunu ayrı menşelere çı karmakta, Türk kültürüne başka kaynaklar bulmaktadır. Pertev Nai li Boratav' ın bu işte menfi rolü büyük olmuştur. Rahmetl i Zeki Vel id! Hoca, b ir yandan protesto mahiyetinde Fundamentcı yazı heyetinden çeki l i rken , diğer yandan muhtelif gazetelerde maka leler neşrederek, Türk il im çevrelerin i , siyasi mahfi l leri, Hükumeti uyarmağa çalıştı, feryat etti ise de, her yerden taş sessizl iğ i i le mukabele gördü. Kimsenin k ı l ı bi le k ıp ırdamadı. Bu maka leler, ölümünden sonra çıkarı lan «Türklüğün Mukadderatı Üzerine» is iml i kitapta bulunmaktadır. Ayrıca, Prof. F ındıkoğlu 'nun, Türk Yurdu'rıun Ekim 1 966 sayısında çıkan bir makalesinde de, buna dair kısa bi lgi vard ır. Bunun üzerine Zeki Vel idi Bey, Türkiye'de on ci ltl i k bir «Türk Kültü-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 1 7
rü E l Kitabı» çıkarı lması teşebbüsüne geçti. Bütün Türk dünyasın ın , tarihi , sosyoloj i , etnoloj isi , i ktisadi, edebiyatı, sanatı, etnografyası , tabii, içtimai i l imleri bu . kitapta olacaktı . Yerl i ve yabancı ô l imlerden , kendi konularına ait söz a l ınd ı ve siparişler veri ld i , kitapların ön muhtevası neşredi ld i . Gelgelel im, Türk Hükumetinden h immet ve yardım görülmedi . Zeki Velidi Hoca, ölümünden b irkaç gün önce bile, yatağında bu eserle meşgu ldü .
Aynı tez, Orta Asya'da kendisin i göstermiştir. Bir kısım Batı Türkistan Kent Türkleri, Özbek adını «mi l ll)) isim olarak a lmışlar ve kendi lerini mi lôttan önce yaşamış «Kanguylar»a ve islôm devri ndeki «Somaniler»e bağlama garabetin i göstermişlerd ir. Bazı Kazak bölgecileri, Kazak' ların tarih in i mi lôttan önceki «Usun)) ve «Yuybamı lara bağlanmaktadır lar. Batı Türkistan Türkmenleri içinden bazı garip ve bölücü f ik irdeki kimseler, tarihi köklerin i , soyların ı , Türkten ziyade, mi lôttan önce yaşamış olan Masagit ve Sarmat zümresine dahi l bulunan Alan kavmi hal itasına bağ l ıyorlard ı . Bugün bu tez, Ruslar el inde büyük bir s i lôh olarak kul lanı lmakta , çok ince, usta metodlarla Türk uluslarını ayrı birer mi l let imiş g ibi göstermeğe çal ışmaktadır. Lehçe farklarını a rttı rıcı l isan gayretleri ve Rus a lfabesinin her b irine farkl ı tatbikinden meydana gelen ayrı edebi d i l , bu tarih tezi i le b irl i kte, Türk dünyasın ı bölmektedir. Bunun farkında bi le olmıyan gafi l TRT halô, «u l us»tan bahsededursun bakal ım . . .
Mi l li kültürümüzün (harsımızın) temel unsurlarından biri d indir. Din deyince elbette İslômiyeti an l ıyoruz. Türk soyunun ası rlarca kı l ıç ve kalemiyle h izmet ettiği i slômiyet, sanki Al lah tarafından bu kavme
1 18 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
emanet ed i lmiştir. Türkler olmasayd ı , korkunç dalgalar hal inde gelen Haclı sürüleri önünde, i ran' l ı lar ve bugün Kudüs'te maskara olan Arap' lar kaç gün dayanabi l i rd i? Biz bu yüce ve en ilen d ine böyle h izmet ederken, islômiyet de mi l l iyetimizin koruyucusu oldu . Müslüman olan Türkler m i l l iyetler in i muhafaza ederken, Hristiyan Batı Hun lar ı . Kuman-Kıpçaklar. Peçenekler. Bulgarlar ve Musevi olan Hazar' lar b irer birer eridi ler, Slavlaştı lar, Türklüklerin i kaybett i ler. Gagauz'ların da sonu budur. Demek ki milliyetimizi, din temelinden mahrum edersek, ileriki nesilleri erimeğe mahkum edeceğiz. Baş döndürücü tekn i k yen i l ikler, maddi kültür değişmeleri karşısında, mi l ll ve manevi değerlerin in çoğunu kaybeden di l iyle ve nüfus kôğıd ı i le Türk olan Türk'ün, m i l l iyet in in h ızla kaybolmasın ı ön lemeğe h izmet edecek olan m i l li kültürümüzün en büyük desteği , y ine islômiyet olacaktır. M i l l iyetim izle d in imiz birçok noktada içice g i rmiştir. Lokmalar. kömbeler. paylar. aşureler. «dede aşları , » «hayır» lar, kandil s imitleri, «hayır helva lam . susam helvaları . arife ve bayram günlerinde mezarl ı k ziyaretleri, mersin dalları i le mezarl ığ ı süsleme, türbe ve yatırları z iyaret. bez bağ lama, d i lek d i leme, adak adama g ib i ôdetler. d in imizle mi l l iyetimizin kucaklaştığ ı Türklüğe mahsus geleneklerd i r. Hele Ramazan ayında (diş kirası g ib i ) ve i ki d ini bayram günlerinde, İslôml gelenek içinde Türklüğümüzden gelme b irçok gelenek mevcuttur. i slômiyet in bu birleştirici rolü yanında, onu dar b i r kal ıp iç inde anlar ve müsamahasız b ir görüşe saplan ı rsak, böl ücü bir tesiri o labi l i r. Buna da biz sebep olmuş oluruz: d i ni müessese değ i l . Şunu demek istiyoruz: mutaassıp bir görüşle, Sünnil iğ in dışındaki mezhep mensuplar ın ı İs lôm camiası ndan çı kari rsak. mi l li bir l iğ im ize ağı r b ir darbe ind irmiş oluruz. Bunun
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 1 9
yerine, Ş iil i k v e Alevil iğ i d e şefkat kol ları arasına a lan gen iş b ir islômiyet an layış ı , d ini ve m il l f hayatım ıza bereket geti recektir. Din im izi , Arap kültüründen de kurtarmak zorundayız. Bunun ne demek olduğunu şu misal le an latal ım : On yedi yı l kadar önce kasabamızda, Türk ası l l ı , çok mutaassıp Müslüman olan bir hemşehrimizin, Türkler iç in «Ye'cuc-Me'cuc» deyişine ve kendi soyunu kötü leyişine şahit olmuştuk. Bu kel imelerin ne demek olduğunu sorduğumuzda, Kur'an'da yaz ı l ı olduğu, oradan öğrenmemiz gerekt iğ i cevabın ı ald ı k. Son devrin en büyük müfessi r ve d in ô l imlerinden merhum Elmal ı ' l ı Küçük Hamdi Efendin in on c i ltl i k muhteşem tefsirine başvurd u k . Avrupa·ı ı ıarı n «Agog-Magog» dediğ i , İslôm kaynakları nda «Ye'cucMe'cuc» d iye gecen kelimeler, zal im bir kavmi ifade ediyordu . Bu kavim büyük bir seddi n bir yanında oturuyordu. Kısa boylu, çeki k gözlü ve çok kalaba l ı k idiler ve dünyayı fesada boğacaklar, i nsanları mahvedeceklerd i . Bunların şerrine karşı , Seddin öbür yanındaki kavim, veli veya peygamber olan «Zülkarneyn» den yard ım di lemişlerd i . Kur'an'da böyle yazıyordu. Bu Ayet' i tefsi r eden bazı Osmanl ı devri d in adamları, aman d i leyen, yard ım isteyen kavmin Cin ' l i ler olduğunu , «Ye'cuc-Me'cuc» denilen ve dünyayı ifsat edecek kavmin ise Türkler olduğunu. Türklüğün İslômiyete olan h izmetin i bir kalemde si l ip atarak, yazabi lmiş söyleyebi lmişlerd i . Kulaktan kulağa, nesilden nesi le, bu hain inanç ve iftira, bizim cahi l ve mutaassıp hemşehrimize kadar gelmiş ve ona İslômiyet ad ına. Türk düşmanl ığ ın ı öğretmişti . Antalya Yörüklerinden, Yazır Boyu'ndan olan, E lmal ı ' l ı Muhammed Hamdi Yazır. İs lômiyeti Arap kültüründen ayı rd ığ ı iç in, Türk'lerin Ye'cuc-Me'cuc deği l , Ye'cuc-Me'cuc olan C in kavmine karşı , dünyayı koruyacak b ir kavim olduğunu be-
1 20 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
l i rtmişt ir. Bin dört yüz yıl önce, Ayet ha l inde insanl ığa sunulan ibretl i b i ld iride gösteri ld iğ i ve yarım asır önce Elmal ı ' l ı Hamdi Efendin in Tefsir i 'nde açıklandığı gibi , Çin ı rk ı , kalaba l ık nüfusu, bütün insani, d ini, manevi kıymetleri ortadan kaldıran b ir komünizm heyulôsı i le, insanl ığ ın başına bir Ye'cuc ve Me'cuc olarak çı kmıştır. Ayet ve tefsir in in i ki nci kısmın ı beklemek, yan i Türklerin , Zülkarneyn' in yardımı i le, insanl ığ ı bu belôdan kurtarması, i leride olacaktır. Buna i nanmak ve onun için hazı rlanmak, d ini ve mi l li ideolo j imiz olmal ıdır. Türkler, dünyada bunu yapacak belk i de tek mi l lettir. Gökalp bu h ususta şöyle söyler: «Alman feylesofu Niçe'n i n tah l i l ettiği fevkalbeşerler, Türklerdir . Türkler, her asrın (yeni insanları )dı r.»
Burada şu h ususu da bel i rtmeden geçemiyeceğ iz . Türklerin Ye'cuc-Me'cuc olduğunu idd ia eden Osmanl ı devri devşirme zihn iyet l i , Arap kültürü almış d in adamın ı tenkit ederken , sadece dönme ve devşirme ihanetlerin i tenkit ediyoruz. Topyekun Osmanl ı ' l ığ ı , Osmanl ı devrin i kötüleme kastımız yoktur. Esasen Osmanl ı l ı k, kavmi değ i l , s iyasi bir kuruluştur. Onu meydana getiren, Avrupa' l ı ların ve bazı devşirmelerin iddia ettiği gibi , dört yüz çadırl ı k bir Kayı Aşi reti değ i ld ir. Çoğu Oğuz olmak üzere, çadırl ı ve yerleşi k, çeşitl i Türk u lusları , boyları ve oymakları bu devlet! meydana getirmiş, onun asli ve kurucu unsuru olmuşlard ı r. İmparotor luk yıkı l ı nca, yen i Türk devlet in i gene bu mi l let- i asli kurmuş ve devlet sadece ona dayanmıştır. Osmanl ı devletin i n bütün müesseseleri , Türkleşmemiş dovşirı:nen in gayretine rağmen, eski Türk kültür ve müesseselerin in devamıdır. Yeniçerin in başında ak l<eçe külôh b i le, Hun devri nden kalmadır . Bu kültür devaml ı l ığ ı ve Türk unsurunun Osmanl ı devlet ini kurmuş olduğu vakıası, Fuad Köprü lü 'nün çok
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 21
kıymetl i a raştırmaları , Ömer Lütfi, Faruk Sümer, Zeki Vel id! ve diğer Osmanl ı ve Selçuklu tarihç i lerin in çal ışmaları i le meydana ç ıkmıştı r. Onun iç in , eski Türklüğe sarı l ıp, Osmanl ı l ığ ı yermek de; eskiyi, eski Türk kültürünü, Hun ları , Göktürkleri, Uygurları , Karahanl ı lar ı , Selçuklu ları bir kenara iterek, Osmanl ı l ığa sarı lmak da hatal ıd ır. Türk kültürünü sevmek, hepsin i aynı derecede sevmekle mümkündür.
M i l li kü ltürümüzün i kinc i temel d ireğ i Türk d i l id i r. Mi l li b irl iğ imizin kurulmasında, d i l imiz büyük rol oynayacaktı r. B ir yandan Türkiye'de herkesin ana dil in in Türkçe olmasın ı sağl ıyacak olan d i ldeki bu gel işme, diğer yandan Türk dünyasındaki lehçe farkların ı ortadan kaldıracaktır. Bunu bir asır kadar önce Kır ım' ın Bahçesaray' ında doğan büyük mi l l iyetçi Gasp ı ra' l ı İsma i l Beğ sezmiş ve «Dilde, fikirde, işde birlik» şiarı ile Türk dünyasına mal etmeğe çal ışmıştı . Türk dünyasın ı n ortak edebi d i l i n in , istanbul 'da konuşulan ve yazı lan yazı di l i olmasın ı tekl if etmişt i . İstanbul Türkçesi i le Tercüman Gazetesi 'ni ç ıkarmış, Kırım'da, Kazan'da, Azerbaycan'da, Türkistan 'da çok sev i lmiş, tutu lmuştu . Bu büyük b ir hamle id i . Orta Asya'da Ruslar ve Çinl i ler el iyle Türk lehçeleri arası ndaki ufak farklar uçurum ha l ine geti r i l i rken, biz de boş durmuyor onlarla ve mazimizle a ramızdaki bağ ı koparıyoruz. Teknik i lerlemelerin y ık ımı yan ında, onları n ·getird iğ i n imetlerden de faydalanmak gerek. Radyodan, televizyondan, sinemadan, gazete ve derg i lerden, yani matbaadan istifade etmek lôzım. Fakat biz im gayretimiz aksi ist ikamette. Gerek bu vasıtalarla, gerek mekteplerimizde Türk d i l i n in lehine çal ışmıyoruz. Bir yandan Türkçe i le i lgisi olmıyan kel imeler uydururken, d iğer yandan da İng i l izce, Fransızca kel i meler; s ık ı lmadan bol bol d i l im ize, karşı l ı k ları olduğu
1 22 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
halde sokuyor, kendi kel imelerimizi boğuyoruz. Lônseler, anonslar, parafe etmeler, brif ing ler, etaplar bize Erasmus'u hatı rlatıyor. Erasmus, devrindeki yabancı d i l züppel iğ in i acı b ir d i l le tenkit eder: «d i l i sülükler gibi kul lan ır görünce, kendi leri n i b irer tanrı sanan, lôtince bir söylevde yunanca bir kaç kelimeyi yerl i yersiz, arao saçı hal ine geti rerek kul lanıp, sözü muamma hal ine sokan şu günümüzün beyan öğretmenlerin i ben im de takl it edesim geldi. Bu öğretmenler h içbir yabancı di l b i lmeseler bi le, küflü dört beş kitaptan eski bir kaç kel ime ç ıkar ıp, bunlarla okuyucunun gözlerin i kamaştı rır lar. Bu kel imeleri an l ıyanlar a l lô m e l i kleri n i n tad ı n ı tatmak f ı rsatın ı bulmakla kurum satarlar: an lamıyanlarda ise, an laşı lmadıkları oranda hayran l ık uyandır ı rlar. Çünkü, uzaktan gelen şeylere fazla hayran l ı k göstermek, dostlar ım ıç ın azımsanacak bir zevk değ i ld i r. Sonuncular arasında, b i lg i n geçinmek benbenl iğ inde olanlar varsa, küçük b i r hoşnutl uk gü lümsemesi, küçük b i r «evet» işareti, eşeklerinkine benzer bir kulak sa l lama, bunların cah i l l i klerin i başkalar ın ın gözünde örtmeğe yeter» (51 ) .
Ninn i ler, türküler, şarkı lar, ağ ıtlar, masa l lar, h ikôyeler, atasözleri, deyişler, dualar, n iyazlar nesi l ler in ruhuna nakşolunur. Edebi mahsul ler romanlar, h i kôyeler, piyesler, ş i i rlerle Türk d i l i iş lenip, gel iştiri lecekt ir. Bu iyi n iyet ve b i lg iye bağl ıd ı r. Bu konuda TRT ve televizyon b ize bedbin l i k veriyor. Ümid imiz yen i kanundadır.
M i l let oluşumuzda Türk musikisin in büyük rolü olacaktı r. Dini ve lôd inl k lôs ik Türk musikisi , Türk
(51) Erasmus, Deliliğe Methiye, Çev. Şerif Holü.si, İstan
bul, 1956, sf. 11-12.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 23
san'at musikis i ve Türk ha lk musikisi i le, mi l l i kü ltürden gıdasın ı a lmış bir nesil yetiştirmek mümkündür. Hepsi de bizim öz mal ımızd ı r. Ziya Gökalp, Türk san'at musik is in i bizim saymamakla hata işlemiştir. B irçok konuda el l i y ı l ötesin i görmüş, Türkiye'n i n bugünkü birçok meselesine ışı k tutmuş olan ve birçok konuda henüz aşı lamamış bu lunan Ziya Gökalp' i , bundan dolayı kötü lemek olmaz. Bu büyük adam, musikim iz lıakkında henüz esasl ı araştırmalar yapı lmamış olduğu iç in , o gün bu hükme varmıştı . Dr. Suphi Ezg i 'n in , Rauf Yekta Beyin ve Hüseyin Sadettin Arel ' i n a raştı rmaların ı görebi lmiş olsaydı , Gökalp' in düşüncesi muhakkak başka o lurdu. Bu araşt ırmalar onun ölümünden sonra yapı ld ı ve yayımlandı . Hüseyin Sadett in Arel ' in önce derg i lerde tefri ka edi len ve 1 969 yı l ı nda Mi l li Eğit im Bakanl ığ ı tarafı ndan kitap hal inde bastır ı lan «Türk Musikisi Kimindir» is iml i eseri , dostları sevindirecek, düşmanları yerindirecek kıymettedir . Bu kıymetl i eserin gösterd iğ i gibi , san'at musik imiz de öz mal ımızd ı r ve çok yüksektir. Onu da art ı k üvey evlôt muamelesinden kurtararak, devlet in resmi himayesi a lt ına a lmak zorundayız. Devlet Konservatuarında Türk musikisin in öğreti lmemesi, Türk sazları n ın tedris ed i lmemesi ne demektir? Bu ne aşağ ı l ı k duygusudur; nası l kendi kend in i i nkôrd ı r? Mi l letin parasıylc, devlet in bütçesinden ayrı lan paralarla kurulan konservatuarda yaln ız sanat musik imiz değ i l , ha lk musik imiz, ha lk oyunlarımız da öğreti lmel i , Türk dünyası taranarak, oyunlar, sesler tesbit ed i lmel id i r. (52 ) .
(52) Bu kGnuyla ilgili bir hatıramı anlatmak isterim
Dokuz yıl kadar önce Aydın ve Söke'ye, Türkistan
milli oyunlarını göstermek üzere, Salihli'den bir
1 24 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Konservatuarın yetiştireceği büyük nazariyatçı lar. san'atkôrlar sayesinde Türk musikisi , günümüzün kıymetl i bestekôrı Avn i Anı l ' ın deyimi i le, «Montönı lerin e l inden kurtarı lmal ıd ır. Gerek halk musikimizi .
Türkistanlılar kafilesi gelmişti. Hepsini sevdiğim
bu in!l-anlar arasından Doğu Türkistan Uygur
Türklerinden Eyüp Beği hiç unutamadım. Eyüp
Beğle hayatta iki gün görüşmek nasip oldu. Doğu
Türkistan'dan kaçıp gelen bu kıymetli san'atkarla
Söke'dc tanıştık, ertesi gün Aydın'da da dertleştik. Sonra selamlar geldi gitti. O gece Aydın'da ye
mekte, kalabalık arkadaş grubu arasında Eyüp
Beğ, tarif edilmez bir coşkunluk belirtisi içinde
ayağa kalktı. Hepimizi heyecana garkeden konuş
masında, Türkistan'ın _batısının, doğusunun olma
dığını belirterek, dünyada bir tek Türkistan oldu
ğunu, onun da «Uluğ Türkistan» olduğunu söyledi.
Onun gözleri mi nemliydi, yoksa bizim gözlerimiz
nemliydi de, onunkileri öyle mi gördük? Bilemem,
Fakat o gece, Eyüp Beğ, meşin çizmeleri, kuşağı
sıkıca bağlanmış ve dizinden aşağı inen paltosu
ve börküyle, sahnede adeta uçuyordu. İki peri kı
zının arkasından saklıca gelerek kovayla su bırak
malarını geç farkederek, hayıflandı.. «Görmege
nim, görmegenim» (Görmemişim, görmemişim) di
yerek meşin çizmelerinin burnuna basıp sekiyor,
san'atın inceliğini gösteriyordu. Eyüp Beğ yaradı
lıştan san'atkardı. Oynadığı oyunu mektepte öğ
renmiş değildi. Atalarından gördüğü gibi oynu
yordu. Fakat onda başka bir incelik, dille ifade<ıi
kabil olmayan bir başkalık vardı. Ne yazık ki o gü
zelim oyunlar, onun yüksek san'at kabiliyeti, onun-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 25
gerek san'at musikimizi «aranje eden», «düzenliyen» «Montajcıların», «Montaj müziği»n in , m i l li kü ltürümüze büyük zararı oluyor. Türk san'atın ı ve musik is in i b i lg i l i ve iyin iyetl i e l lere tesl im etmenin zaman ı geçmek üzeredir . Bu sahadaki y ık ım, bir kültür ist i lôsın ın zaferi olacaktır ki, art ık cephelerde yeni lmeğe lüzum kalmaz, m i l let öz evlôtların ın el iyle ciğerinden hançer yer.
M i l li kültürden i lham ve feyiz a lan m i l li bir hayat, mi l li bir i ktisat s istemi ile kuvvet kazanır. Fertlere, sosyal s ın ıf ve tabakalara, huzur içinde yaşama imkôn ı verecek. onları fakir l iğ i n pencesinden kurtaracak olan mi l li i ktisat sistemi , elbette ne sosyal izm (komünizm) , ne de kapita l izmdir. Bu, kendi tarihi, sosyal , i ktisadi, tabii şartlar ımızın yarattığ ı , kendimize mahsus sistem olacaktlr. Böyle b i r kalk ınma şek l in i başarı i le ytirüttüğümüz takdi rde, kapital izmden y ı l ıp komünizme koşan Asya ve Afrika'n ın b içare aydın la-
la birlikte mezara gitti. Fakirliğin, vatanından
oluşun çilesi ile geçen kahırlı yıllardan sonra, pek
bir vefa görmediği ikinci vatanında, birkaç yıl ön
ce ebedi aleme göç etti. Devletimizin konservatu
arının böyle kıymetleri köşelerinden bulup çıkar
ması ve Türk kültürüne faydalı kılması gerekmez
mi? Fakat nerede . . . Onun aklı hep Frengistan'da . .
Operada da, konservatuarın himmeti gerek. Am
ma şimdiki gibi değil. Ruhuyla, sesiyle, sözüyle bi
ze yabancı olanı değil. Anlamadan, ileri görünmek
hevesile alkışlayan bir avuç insana karşılık, mille
tin sesini dile getiren, Azeri Türklerinin. kendi mü
ziklerile, kendi milli hayatlarından alarak oyna
dıkları «Arşın Mal Alan»a benzer bir opera.
1 26 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
nna da örnek olmuş oluruz. Onlar, sosyal izmin yaln ız b ir i ktisadi doktri n olmayıp , bütün mi l li ve manevi değerleri ortadan kaldıran , m i l leti yok eden, kozmopol it bir sistem olduğunun farkına varmıyor, sosyal adalet heyecan ın ın narı na yanıyorlar. Bu konuda ayrı makaleler yazmayı i leriye bıra kıyoruz.
Türkiye'de gel işecek, gel iştir i lecek mi l li kültürün, bütün Türk dünyasına yayı lmasından sonra , i leride Türk birl iğ i de meydana gelecektir. Bunu engellemek isteyen iç ve dış düşmanlar vard ır . Hem komün ist, hem kapital ist dünyası bunu istemez. Cin ve Rusya bundan dehşet duyar. Bir de bu f ikrin iç düşmanları var. Bunu, merhum profesör Zeki Velidi Togan' ın 1 942 yı l ında, Türk Yurdu'nun 8. sayısında ç ıkan bir makalesinden, uzun bir naki l yaparak göstermeğe çalışa l ım. Prof. Togan , Türk dünyasın ın yediye bölünmüş olduğunu an latarak, buna dair misal ler veriyor: «Türkiye Türkü, Azeriler, Türkmen, Özbek (Batı Türk istan) . Uygur (Doğu Türkistan) . Tatar (Kazan Türkü) . Kazak (Kazak-Kırgız) şekl inde taazzuv etmek yoluna g i rd i . (Bunlardan başka, Kırgız, Karakalpak, Nogay-Kumuk ve Başkurt g ib i taazzuvlarda baş göster · mişse de, çok mahal li mah iyetted irler) . Bu taazzuvlar arasında son yirm i sene zarfı nda cereyan eden münasebetler, her mi l l iyetçi Türkün yakından alôkadar olarak takip etmesi icabeden bir keyfiyet olmuştur. Ş imdi bu yedi grubun edebiyatlar ı , on ları yaşatan muharri rler, şai rleri ve ayrı «mi l li varl ık» idd iaların ı esaslandırmağa çalışan ideoloğları vard ı r. Bu ideoloğ!ar, temsil ettikleri grupları müstaki l m i l letler g ib i telôkki ederler ve her bir i d iğerin i n müstaki l mi l let olduğunu tan ı r. Bu taazzuvlardan Türkiye Türklüğü kendi başına bir mi l let olara k teşekkül etmişt ir ve burada bahis mevzuu değ i ld ir. Diğer teşekkül ler ise, ş imd i l i k bu ka-
TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 27
v imler üzerine yabancı lar ın hakimiyetin i kolaylaştırıcı ve bu Türk zümrelerin i , yalandan olsa bi le, ayrı birer mi l letmiş g ibi göstererek müntesiplerine, tesel l i verici b ir hal a lmaktan i leri g idememiştir. Her grubun nüfusça az, kü ltürce zayıf, yabancılarla karışık ve coğrafi cihetten bozan pek dağ ın ık (meselô Kazaklar ve Kazan Türkleri ) oldukların ı müdrik olan ideoloğları , bu «mi l let» lere bir hayat hakkı kazandırmak fikriyle kend i zümrelerine bitiş ik küçük Türk kabi lelerin i i lhak ederek büyümek davalarıyla meydana atı l i riar k i , bugünkü ve müstaki l ihti lat ve anlaşmazl ı kların kaynağın ı teşki l eder. Azeri Türkü, Dağıstan Kumuklariyle b ir l ikte oradaki Nogayları da kendi lerine i lhak etmek ister; halbuki Kazan rej iyonal istleri bu Nogayları Tatar bi ldikleri nden kendi lerinden sayarlar. Özbekler, Aral Gölü civarındaki Kara ka lpakları kendilerine çekerler; halbuki Kazaklar onları kendi lerinden bi l i rler n itekim bir ara l ı k cumhuriyetlerine dahi l id i ler . Kazanlarla Başkurtlar 1 91 7-1920 senelerinde, Özbekler de beraber olduğu halde, daha geniş bir camiada birleşmek istedi ler, fakat Kazan İdeoloğ ları Başkurtları Tatar addetti klerinden, onları muhakkak kendi camialarında bulundurmak, «Tatar-Başkurt» yahut «Edi l -Ural» mi l leti yaratmak azminde bulundular. Ba , tı Türkistan' ın eski medeni «Kent Türkü» kend isin i sadece «Türk» tesmiye etmeği kôfi görmeyip, kabi le m ikyasında bir «mi l let» olmak fikriyle ôşiret hal inde yaşayan Özbeklerin adın ı «mi l let ismi» olarak ben imsemek yoluna g i rd i ve bu aşiret hal inde yaşıyan Özbekleri kend inden sayd ı ; halbuki etn ik c ihetten bu Özbekler daha ziyade Kazaklara (ki bunlara eskiden Özbek Kazağı deni lmiştir) yakındır. Avrupa l ı ô l im ve seyyahlar ta rafından bile daima «Türk!» tesmiye olunan Doğu Türkistan Kent Türklerin in mahal llci leri
1 28 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
de, «Türk» ismi yerine kabile mikyasında «mi l let» ismi olara k «Uygun>, ad ın ı a ld ı lar ve bu «m il let» i n civar kabileler hesabına genişlemesin i i leri sürdüler Tiyenşan Dağları ndaki Kı rgızlar etn i k ve menşe iti · bariyle Batı ve Doğu Türkistan ın Kent Türküne yakındır: Halbuki hayat şartları ve lehçelerin in foneti k hususiyetleri b ir olmak itibariyle Kazaklar bu Kırgızları kendi lerinden sayarlar ve «Kırg ız - Kazak» tabir in i «mi l let» ismi olarak kabul ederek, buna dört el le sarı l ı rlar. . . Bu mahal l i taazzuvlar, Türk mi l leti vücudunda en belô l ı müzmin bir hasta l ı k şekl in i a l ıyor.» Bu ibretli ve Türk dünyası real itesinden a l ınmış satı rlardan sonra, Prof. Togan, ayrı «ulus»lar kurarak, Türk dünyas ın ın parçalanmasına sebep olacak f ik ir sah iplerinin b ir azl ı k teşki l ettiklerin i söylüyor. Bunların b ir kısmı samimidir, Türk bir l iğ in in gerçekleşmesine pek inanmadıkları için veya kendi «u lus» u etrafında halkalanacak bir b irl i k tasarladıkları için bu f ik irded irler. Diğerleri ise soyca Türk olmadıklarından Türkçülüğe karşı çıkarlar. Bazı Tacik' leri misal göstere · b i l i riz. Mesela menşe itibarile Tac ik olan, şair Fıtrat, «Umumi Tür k hayôl leri ile avare olmaktan mi l leti kurtard ık» , «Osmanl ı k itapların ı mekteplerimizden sürdük» d iye mektep kitapları nda öğünüyor. «Kozan l ı lardan Azim Kasimov, Azerbaycan l ı lardan Mir Cafer Bagı rov, Kazaklardan eski Altınsarı 'n ın halefleri hep ayni f ik irdeki insanlard ır. Bunların hepsi, Türkiye Türkçesine karşı a lôka gösterenleri «Osman'izm hesabına mi l letimizi dolandıranlar» diye muaheze ederler. Bunlaru göre umumi Türk kültür meseleleri iç in sade bir a lôka bi le, t ıpkı buradaki Anadolucular iç in olduğu g ib i , kendi mi l letlerin i «Türklük hü lyôsı nam · sına kumara basmak'tır» . Diğer ta raftan , 1 924 yı l ında Taşkent'te Münevver Kari, Abdul lah Evlanl, Aşur
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 29
Al i Zöh i rl, Abdülhamid Çolpan g ibi . Özbek yazarları «Sada-i Türkistan», «Uluğ Türkistan» gazetelerin i çıkararak, ası l gayenin «Özbek» l ik , « Kazak» l ı k olmayıp, «Tü rkl ük olduğ u n u göstermişlerd i . Bundan gocunan Ruslar büyük Türk şa i ri Colpan' ı uzun yı l lar zındanda çürüttükten sonra öldürmüşlerdi .
Türk bir l iğ i konusunda Gaspıra ' l ı İ smai l Beğin müsbet ve i lml gayretlerin i an latmıştı k . Azerilerden Hüseyinzöde Ali, Zeki Velidi, Sadri Maksudi'n in çal ışmaları da kayda değer. Türkiye'mizde halö Tatar' -l ı k, Uygurlu !<, Kazak l ık, Azeril i k, Özbekl ik şuuru ta ş ıyıp, Türklük şuurunu öldüren. dış Türk l iderlerin i n
ve f ik i r adamları n ın bu lunacağına iht imal vermiyoruz. Fakat bazı emareler de mevcut değ i l denemez. Bizim Anadolucular ın da, Oğuzcular ın da, «suyun ötesi , berisi» löfın ı d i l lerinden eksik etmeyenlerin de bu huylarından vazgeçip, kabile asabiyeti ötesinde, «u lus şuuru» ötesinde, «mi l l i şuura» , tarih şuuruna» ermeleri höl isöne temenn imizdir. Hemşehri l i k d uygularını büsbütün azdıran futbol l ig maçlarının da bir yoluna konulması gerekir. Biz ne Oğuz Ulusu'yuz. ne Tatar, ne Kazak, ne Kı rgız, ne Uygur. ne Özbek, ne Azeri u lusuyuz. Biz Büyük Türk M il letiyiz. TRT de bunu böylece bile . . .
F: 9
TÖRE
«Töre» Dergisi , Türk töresine yakışır şeki lde yıl ın ı doldurdu; özüyle ve kal ıb ı i le , ismiyle müsemma olduğunu gösterd i. Töre, türk töresine ve Türk mi l l etine armağan olsun. h izmetleri kutl u olsun. Bu m ü
nasebetle Töre'de, töreden, Türk töresinden bahsedeceğiz.
Türk içtimai hayatın ı düzenleyen kaideler bütününü ifade eden «Töre» kel imesi, Türk' lükle yaşıt olsa gerektir. Kelimeyi, i lk defa yazı l ı şekilde Orhun k itabelerinde görüyoruz. Esk i Türk yazıtlarında, «Törü» şeklinde geçmekte ve « kanun . n izam. anane ve türemek» anlamları na gelmektedir . Da i ma «El (il) törüsü» şeklinde geçmekte ve «Devletin, milletin, vatanın töresi» ni ifade etmektedir. Elegeş Yazıtı 'nda Göktürk hakan ı , Türk m i l letine «El töres i»n i terket · memelerin i söylüyor. Başka bir yerde, Türk hakan ı , «Hakan ın ı kayıp etmiş o lan m i l let i , cariye ve ku l olm uş mi l leti, Türk töresi bozu lmuş olan mi l leti ecdad ımın töresince vücude getirmiş . . . ıı olduğunu söyler. Bu kel imeden yapı lan «törün» kel imesi de «düğün, merasimı> anlamına gel i r. Göktürk'lerden sonra hakim ivet kuran , dokuzuncu asır başlarındaki Uygur hanlarından bir in in adı da «U-töre» dir. ( 1 ) . Töre'den baş-
(1) H. Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, 1,35 ve çok
yerde; il, 35 37, İst. 1938 - 40 111, 180 - 81, 189.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 131
ka kel imeler de yapı lmıştır. Meselô bugünkü «Teleut» larda, «Töröngey», i l k yaratı lan insan demektir. «Cedd ialô töztör» i l k yaratı lmıştır. Gene Teleut ve diğer lehçelerde «Törül», kabi le, a kraba, menşe demektir. «Bir tör - töz den neşet eden ler» manasına gel i r (2) .
Divôn- ı Lügati 't-Türk'te «Törü» şeklinde geçmek te ve düzen, n izam, görenek, ôdet ve yaratı lmak manalarına gelmekted i r. Divan'da «Töre veya Tör» kel imeleri evin , çadır ın başköşesi, m isafi r yeri, sedir anlamlarına gel i r. «Törüt veya Türüt», yaratmak, birşey ta kd i r veya ıslah e d i l m e k manalarını verir. «Törütti
ve törütür» kel imeleri de buradan cıkmıştır. Kaşgarlı Mahmud «Töre» ile i lg i l i şu atasözünü nakled iyor: « Küç elden kirse, törü tünglükten çı kar - zor (zulüm) elden (ü lkeden, kapıdan) g i rerse, töre (n izam, insaf) bacadan çıkanı . Diğer bir atasözü, Türkler' in töreye ne derece bağl ı o lduklarını gösterir: «E l ka l ı r, törü ka lmaz - el bırak ı l ı r, töre b ırak ı lmaz» (3) . Ziya Gökalp, bunu şöyle açıklar: «Eski Türkler'e göre, vatan, töre'den yan i m i l li kültürden ibarett i . Kaşgarl ı Mahmud'un lügatı nda zi kred i len ü lkeden geç i l i r, töreden geçilmez atasözü, mi l l i kültüre verilen kıymet derecesin i gösterir» (4) .
«Vamberi, Türkmen gençlerin in tepelerinde bıraktı kları b i r tutam saçın, omuzlarına kadar uzandı-
(2) Prof. Abdülkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler,
Ankara, 1 968, sf. 272.
(3 ) Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Ltigati't-Türk, B. Atalay
tere, 1, 106; il, 18, 25, 303 111, 120, 221, 262, 303.
(4) Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, İstanbul, 1970
(Bin Temel Eser) , sf 153.
132 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ğ ından bahseder. Başın diğer kısmı (yüzde doksan ı ) ustura i le traşl ıd ı r. (5) Cin kaynakları da bütün Türk uruklarında bu geleneğin varl ığ ından bahseder. Edremit Türkmenlerinden ik i i htiyarın bu şekilde res imlerin i a lmışt ık. Kend i lerine bu saç şekl in in sebeb in i sorduğumda: « Düşman el ine geçersek, başımız ı keserken murdar e l iyle yüzümüzden tutmadan , saçımızdan tutup, boynumuzu öyle kessin diye b ırakır ız .» dediler.
Kutadgu Bi l ig 'de de «Törü» şekl inde geçer ve «kanun, n izam, adôlet» an lamın ı ifôde eder:
Kılıç ursa, bıçsa yagı boynını Törü bile tüzse ili budum Törü tüz yorıttı bayudu (zenginleşti) budun Atın ezgü kıldı ol ezgü ödün (5).
Ziya Göka lp, Doğu Türklerin in «Törü» , Batı Türklerin in «Töre» dediğ in i , Türk Töresi is iml i eserinde açıkla'r ve Türk kel imesin in «Törel i» anlamına gelebi leceği n i söyler (6) . Hüseyin Namık Orkun da, «Türk Sözünün Asl ı » is iml i broşüründe aynı fikri i leri sürüyor olsa gerektir (Hatırımızda kaldığına göre) .
« İbn- i Kemal ; « Dekayık'ü' l -Hakayık» adl ı eserinde «ôyin» kel imesi için izahat verirken ôyin in «türe» manasına geld iğ in i de söylüyor. Müell i f in ifadesi şöyledir:
· «Ayin, Farsça'dır. Şol nesnenin ismidir ki Arap dilinde ona kanun derler, resim derler. Türk dilinde
(5) Vambery, Travels . . . , sf. 69, 172.
(5) Abdülkadir İnan, aynı eser, sf. 641.
(6) Ziya Gökalp, Türk Töresi; İstanbul, 1339, sf. 3-4 vd.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 133
türe derler ve ôdetle lüzum olduğundan ötürüdür»
(7) . Kazak-Kırgız'lar, yazısız o lan örfi hukuklarına
«Töre» veya «Zang» yahut «Yol» adını verirler. Kazak-Kırg ız hanlarından Tavke Han ( 1 71 0-24) Ceyhun (Sirderya) havzasında bulunan Kültübe (Gültepe) den i len yerde, i leri gelen beylerin kat ı ld ığ ı bir kuru ltay toplamış ve «Kasım Han'dan kalan kaska (yeni , aydın ) yol , İs im Han'dan kalan eski yol» a bazı ka ideler eklemiştir. Eski töreye yapı lan yeni i lôvelere «Ceti cargı - yedi yargı» denir. «Bu kaideler tesbit ve tedvi n edi lmemiş ise de, kısa cümlelerle atalarsözü olara k tert ip edi l miştir.» (8) .
Osmanl ı kaynaklarında da «Töre» yi görmekteyiz. Aşıkpaşazade kelimeden şöyle bahseder. «Türedür hanum! Ezelden kalmışdunı (9) . Babur, «Vekayi» i nde «Yasa» i le töreyi aynı a nlamda kul lanmakta ve hem «Cengiz Yasası » , hem «Cengiz Töresi» demektedir ( 1 0) . Yasa kel imesi de Moğolca değ i l Türkçed i r ve töre ile eş anlaml ıd ır. Divön-ı LCıgati't Türk, Kutadg u Bi l ig g ibi Moğol isti lasından çok önce yaz ı lmış olan eserler meydana ç ıkarı ld ı ktan sonra Moğolca sayı lan b irçok kel imelerin Türkçe olduğu an laş ı lmıştır. «Yasa» kel imesi de bu kel imelerden biridir. Kül Tegin yazıtında «öd tengri yasar k işioğ lu kop
(7 ) M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri Terim
leri Süzlüğü, İstanbul, 1951, «Töre» maddesi.
(8) Abdülkadir İnan, aynı eser, sf. 288.
(9) Aşıkpaşaoğlu, Tevarih-i Al-i Osman, Atsız neşri, İs
tanbul, 1949, sf. 104.
(10) Gazi Zahirüddin Muhammed Babur, Vekayi, Ba
bur'un Hatıratı, Ankara, 1946, il, 657 (Çeviren
Prof. R. Rahmeti Arat'ın notu) .
1 34 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ölügl i töremiş - zamanı Tanrı _takdir (yapar) eder, k işioğ l u ölmek üzere türemiştir» cümlesi vard ır ki buradaki «yasar» (yapmak, n izama koymak) kökünden teşkil edi lmiş partisiptir. Kazak Türkçesi'nde «yasagan - hôl ık» demektir. «Yasagan Tanrım» derler ki «Hô l ı k Tanr ım» demektir. Eski bir Uygur metninde <m izam, kanun» anlamına gelen «yasak» kel imesi bulunuyor. «Yasa» türlü Türk lehçelerinde « kanun , nizamname» an lamın ı ifade için kul lanı l ı r. Çağatayca'da bu «yasa» kelimesinden, pek çok kelimeler teşki l ed i lmiştir. «yasal = savaşa hazırlanmış asker safı ; yasavul = çavuş, yasan ın emirlerin i tatbik eden kimsed i r . . . ) Yargan (Eski Türk yazıt larında şah ıs adı) . . . ve yargucı kelimelerin in an lam bakımından farkı yoktur . . . aynı kökten gelen «yarlığ» (hakan ın fermanı , hükmü) terimi Kôşgarl ı tarafı ndan tesbit ed i l miştim ( 1 1 ) . Eski Türk yazıtlarında bir de «Yaryan» kel imesi vard ır ve «zôbıta ômiri» a nlamına gel i r ( 12 ) .
Gezdiğimiz, gördüğümüz Yörük ve Türkmen oymakları n ın «Töre» kel imesin i b i ld iğ in i müşahade ett ik . Hemen hepsi «El ödeti , Türkmen töresi» ifadesiyle mefhumu di le getiriyor. Bozöyük-Söğüt çevresi Karakeçi l i Yörükleri (Sünni olanları da, Alevi olanlar da) huysuz, n izacı insana «Töresiz» isim ve sıfatın• veriyorlar. Adapazarı , Karasu'ya bağ l ı Melen Köyü' -nde «Törel i •> inatçı , di rayetl i kimse demektir. «Törelenmek», inat etmek, demek oluyor.
Prof. Togan, Türk h ukuk, tarih ve etnografisi i le uğraşan Batı l ı lar ın töreyi, yasayı , iptidai göçebelerin hukuk taslağı telôkki etmeleri n in yanl ış l ığ ın ı bel irterek, Türk yasasın ın , töresin i n sadece göçebelerin de-
(11) Abdülkadir İnan, aynı eser, sf. 642-43.
(12) H. Namık Orkun, Aynı eser, 1 54, 156.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 35
ğ i l , yarı göçebelerin de hukuku olduğunu ve toprak hukukuna a it pekçok hükmün mevcudiyet in i göstererek, bu iddiaları çürütür ( 13 ) . Babur da, Türk töresi n in , yasasın ın bir «nas» g ib i katı şekilde an laşı lamıyaca ğ ı n ı , zamanla gel işeceğ i n i k a b u l ederek şöyle
söyler. « . . . bir k imseden iyi bir n izôm (kaide) kalmışsa, onunla amel etmek lôzımd ı r, eğer babalar kötü bir iş yapmışlarsa, onu iyi b i r işle değiştirmek lôzımdır .» ( 14) .
TÜRK TÖRESİNE DAİR BAZ! M İSALLER
Çinl i lerin Tu- k i u adını verdi kleri eski Türklerin
«ceza kanunlarına göre isyan, ihanet, adam öldürme, z ina ve bağl ı b i r atı çalmak ölümle cezalandırı l ı r» ( 15) . Bugün Anadolu Yörük ve Türkmenlerinde de buna benzer hükümler vardı r. Hele yarım asır önce, bin beş yüz yıl önceki töre, yasa hükümleri aynen uygulan ıyordu . 1961 y ı l ı nda İzmir' in , Cumaovası'na bağl ı Hortuna Köyündeki Karatekel i Yörüklerinden Ahmet Ağadan (o zaman 83 yaşında çok ak ı l l ı , görgül ü b ir i htiyar) d in led iğ imize göre, h ı rsızın Yörük obaları nda yeri olmaz, h ı rsız bir daha obaya dönemezmiş. Namus iç in cinayet işleyenin itibarı sonsuzdur. Z ina işleyen kötü kadın ı «ardıç ağacı» na bağlayıp yakarlarmış. Kötü kadın çok seyrek çı karmış, gençl iğ inde bir defa bir kad ın ın yakı ldığ ın ı görmüş. Bu durumu tasvip etmiyor ve «Alması farz, boşanması
(13) Prof. Z. Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş,
İst. 1946, sf. 375-78.
(14) Babur, aynı eser, sf. 657.
(15) W. Radloff, Sibirya'dan, Çev. Dr. A. Temir, İst. 1954
sf. 131.
1 36 TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
sünnet. Öldürmeğe ne lüzum» d iyordu. Şimdiye kadar Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Karatekel i Yörüklerinin yerleşmiş bu lunduğu , Alaylı Köyünde (Ti re- İzmir) ve Doyranl ı köyünde {Tire) ve Selatin Köyünde (Orta klar-Aydın) de vakti le kötü kadın «cam ağacı» na bağlanarak yakı l ırmış. D iğer yörelerde ve Edremit Türkmenlerinde buna benzer misa ller var. Kızı lbaş Türkmenlerinde, namusla, başkasın ın mal ına el uzatmamakla ve dedikodu yapmamakla i lg i l i töre şu veciz ifadeyle bel i rti l i r .
«Eline, beline, diline, Özüne, gözüne, sözüne».
Selçuklu lar devrinde, Oğuz töresine cok ehemm iyet ver i l i rd i . Sultan Alaadd in Keykubad' ın verd iğ i şöleni Türk Oğuz töresin i de açıkiayarak , Yazıcıoğ lu Al i şöyle an latır:
« . . . Sadra ve iki kola Oğuz resmince başdan başa döşeni p müzeyyen ve mürettep oldu ve kôsôt-ı k ımız ve k ımran ve mümessik ü muattar şerbetler Oğuz'un resim-ü erkanı üzere içi ld i ve bunun zamanına ve oğlanları zamanına değin işbu ebyat tertibince töre sürüldü . Ve sağ kol beyler beyl iğ i Kayı ve Bayat beyine ve sol kol beyler beyl iğ i Bayınd ı r ve Cavuldur beyine veril iyordu . Ve kalan beyler dahi bu yirmi dört boyun beyleri oğlanlarına veri lmeyince gayriye verilmezd i . işbu tertip üzerine ki z ikrolunur.
Hanlar atası Oğuz Han söyledi Böyle töre, yol ü erkan eyledi işbu resmiyle vasiyet kı ldı Tô ola oğlanlarına töre. yol. Dedi : Kayı çünkü sonra han ola
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 37
Sağ beğler beği andan ola Töremiz beğler beğ i hem sol kola Şöyle gerektir ki Bayındır ola Töre ü yol ü ag ırlamak dahi İşbu tert ip üzre ola ey ehi Kim Kayı otursa andan sonra Bayat
işbu tert ip üzre oturmak gerek Önlerinde müçeler durmak gerek Kımız u k ımran da bu tert ibi le Aga (ağabey, büyük erkek) u in i (küçük
erkek kardeş} arasında iç i le
Mansab u beğ l i k dahi bu resmi le Urug u soyuna göre verile» ( 16 ) .
Yukarda uzun şekilde yaptığ ımız i ktibasta görüldüğü üzere, şölen lerde Türk töresin in ortaya koyduğu birçok kaidelere uyulur. Z iya Göka lp' in ded iğ i g ib i , Türk içtimai hayatın ın esası olan şölenler, taylarda «Ülüş» , «Orun» denen kaidelere uyulurdu. Bunu Fat ih ' in istanbul 'un feth i nde verdiğ i yağmal ı toy'da ve 1 1 1 . Ahmed'in çocukların ın sünnet düğünü dolayısiyle bütün İstanbul halk ına verd iğ i ik i hafta süren şölende görebi l i riz. Bu bahsi i ler ik i yazı larımızda daha geniş olarak ele a lacağız.
Lütfi Paşa Tarih i nde, Osman Gazi 'n in tahta geçiş merasim i şöyle anlatı l ı r: «Oğuz resmince üç kere yükünüp baş koydular. Andan dürlü ba l lardan ve k ı mızlardan getirüb Osman Gôzi 'ye sağrak sundı lan>
(16) Abdülkadir İnan, aynı eser, sf. 640-41.
1 38 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
{17) . Şükrul lah Tarih inde, Osman l ı lar ın sefer esnasında çal ınan davulu ayakta d in lediklerin i , bunun töre olduğunu şöyle anlatır:
« . . • Doksan üç yaşında idi. Er Tuğru lun ölümü nuberi Sultan Alôeddine erişince buyurdu. Er Tuğrul oğl u Osman'a yarl ı k yazd ı lar. Tuğ, davul , k ı l ıç, kaftan gönderd i . Osmanı savaşa memur k ı ld ı . Sancak, kaftan ve davul gel ince Osman Beğ ayağa kalktı . Padişah l ık türesince davul ça ld ı lar. Kutlu olsun dediler. O zaman oturdu . O çağdanberi Osmanın türesid ir: ne zaman seferde davul ça l ı nsa Osmanoğul la rı ayak.ta dururlar» ( 18 ) .
Vambery, Orta Asya'ya yaotığı seyahatinde Türl<
töresine dair çok şeylere şahit olmuştur. Birgün Gümüştepe (bugün kuzey doğu i ran'da) i le Etrek Nehri arasında bir yerde, ihtiyar ve fak i r bir Türkmenin (Al lah Nezir) çadırında m isafir ol uyor. İhtiyar Türkmen, bütün ısrarlara rağmen el indeki tek keçiyi misafi rleri iç in kesiyor. Vambery «Ü sahnenin hôtırôsı a kl ımdan hiç çı kmayacak» ( 19) d iyerek, Türk töresi karşısında hayretin i gizleyemiyor. Gene bir yerde hayv9n al ış verişi yapan, tüccara mal ları n ı satan göçebe Türkmenlere rastl ıyor. Veresiye olan muamelen!n senet yazısın ı Vambery'e doldurtuyorla r. Borçlu senedi imza l ıyor. Fakat burada Vambery'yi hayretlere garkeden bir davranış oluyor. Senedi alacakl ı de-
(17) Ziya Özkaynak, «Kımız Kitabı Hakkında Kitabi
yat», Kopuz, sayı: 5 (Lütfi Paşa Tarihi, İst. 1341,
sf. 22 ye atıf) .
( 18) ŞükruUah, Behcetüttevarih, İst. 1949, Atsız neşri,
sf. 52.
(19) A. Vambery, Travels in Central Asia, London, 1864,
sf. 74.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 39
ğ i l , borçlu a l ıp cebine koyuyor, Vambery i kaz edince, alacakl ı olan Türkmen, senedi ne yapacağın ı , borcunu hatı rlatması iç in senedin borçluda kalması gerekt iğ in i söylüyor (20) . Bu misal ler, Vambery'yi şaş ırtan hal ler, Türk töresi üzerine kuru lmuş muhteşem Türk ahlak ın ı gösterir. «Anda» ve «Andağa» deni len kan kardeşl iğ in in ( ik i k iş in i n birb ır in in kanını içere!-. kan kardeşi olması adet i ) misal ler in i veriyor ve esk� Macarlarda da «Aldomas» adıyla bu ôdet in yaşadığ ı n ı söylüyor. Hatta Müslüman olan Osmanl ı larla. H ristiyan olan Macarların , bu adete uyarak birb ir in in kan ın ı içtiğ in i ve sulh yaptık ların ı söylüyor (21 ) .
Timur'un uzu n börkü nden ve k u l a klarındaki kü
pelerden bahsederek, bunun Moğol lideti olduğunu söyler. (22 ) . Fuat Köprü l ü, b ir makalesinde Oğuz beylerin in kulaklarına küpe takmak adetinde oldu . ğundan bahseder. Ayn i geleneğ i Yavuz Sultan Sel im , ku laklarına küpe takara k devam ett irm işti r. Bal ım Sultan' ın «mücerret dervişleri» de kulağı küpel i id iler ve eski «kulağı kesi k» deyimi de buradan gel ir.
Kısacası biz kend im ize dönersek Türk hakan ın ın dediğ i ve Töre'n in her sayısı nda bel i rt i ld iğ i g ib i :
Ey Türk! Üstte gök çökmedikçe Altta yer delinmedikçe Senin ilini ve töreni Kim bozabilir?
(20) Aynı eser, sf. 101.
(21) A. Vambery, History of Bokhara, London, 1873, sf.
151.
(22) Aynı eser, sf. 195.
ZEYBEKLİK VE ZEYBEKLER
Bir nazariye'ye göre Orta Asya Kazak Türklüğti, on altıncı asırlarda, türl ü sebeplerle hanlarına asi olan göçebelerin meydana getirdiğ i b i r uruk. b ir içt imai heyetti r. Zeybekl i k de, Kazak l ık g ib i , haksızl ığa, yolsuzluğa isyanın bir ifadesi, yiğitl iğin, dadaşl ığ ın Batı Anadolu'da, Yörükler a rasındak i bir tecel l isid i r. Zeybeklerin başında b ir « Efe» bu lunur. Efe, zeybeklerin başı. ağasıdı r. Yiğit l iğe, cesôrete, d i rôyete, göre efe seç i l i r. Genç bir zeybek de efe olabi l i r. Babası ölen zeybek, zeybeklere gücünü, kuvvetin i i spat edeb i l i rse «Efe» seç i l i r. Sarıtekel i Yörüklerinden olan Yörük Al i Efe, yirm i yaşlarında, babasın ın ölümü üzerine efe seçi lm iştir. Babası Abdi Efen in yürek ve vasıfların ı oğlunda bulan yaşl ı zeybekler ona seve seve itaat etmişti .
Ziya Gökalp'e göre, Zeybekl ik , tahsi ldar ve zaptiye zulmüne karşı . Yörüklerin yiğ itçe mukabelesid i r. Enver Behnan Şapolyo, Aşıkpaşazade Tarih i ne dayanarak, zeybekleri Rum d iyarı gazileri . s ın ırlardaki . uçlardak i yiğ itler olarak gösterir. Zeybekl iğ in ortaya çıkış sebebi n i söyleyebi lmek iç in uzun çalışmalar i ster. Sebep ne olursa olsun. zeybekler mert. dürüst. cesur, hakl ıyı koruyan. zal ime aman vermeyen i nsanlard ı r. Ege'de, Yörükler ve Yörük köylerinde, mala, cana. ı rza, namusa göz d i kenlere, efe ve zeybek değ i l , «Calıkakıcı» denir. Meşhu r Cakırca l ı Mehmet
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 141
Efe, kendi adın ı kul lanarak, b i r Yörüğü soyan ve kız ın ı kaçıran çal ıkakıcı ları yakaladığı nda kurşunlamayı efe l ik töresine aykırı bularak, ateşte yaktırmıştı r.
Bolu ve Ankara zeybeklerine «Seymen» - seğmen - denmektedir. Bu kel ime zeybek'le aynı kökten gelmiş olabi l i r. (Zeybek ve Seymen kel imeleri bir b irine yak ın olmal ıd ır. Yenisey, Seyhan, Seyhun yer ve ı rmak adların ın varl ığ ın ı b i l iyoruz. Zeybek, şeşbek' in değişmiş şekl i olabi l i r. «Sey» kel imesi hakkında bi lg i elde edi l i rse, ipucu bulunabi l ir . ) Erzurum'da söylenen «dadaş» kel imesi de ayn ıd ır. Aydın'da bi r « Dadaş» köyünün bulunması da bunu gösterir. E. B Şapolyo, 1 938 yı l ı nda Aydın'da yaptığı a raştı rmalarda, ya ln ız Koçarl ı , Germencik ve Dadaş'ta ve Kuşadası Varsak' larında ve Aydın ' ın Sarı keçi l i , Sarıtekel i ve Çakal Yörüklerinde zeybekl iğ in izlerin i bulmuştur. Aynı yazar, ağ ır olara k ve çift zeybek tarafı ndan oynanan oyunlar olarak «Harmandal ı » ve « Dadaşıı ı sayıyor. B i z i kincisin i h iç duymadık. Demek k i , zeybekl iğ in dadaşl ı kla çok yakın l ığ ı vard ı r.
Efenin maiyetinden olan zeybeklere « Kızan» den i r. Enver Behnan Bey, zeybeklerle kızanları ayırıyor ve yeni zeybek olan lara kızan diyorsa da, bizim duyuşumuz, bütün zeybeklere « Kızan» deni ldiğidir. Rumeli Türkleri arasında «Kızan» çocuk anlamına gel i r. Ege'de kul lanı lana yakın oluyor. Dağıstan Avar'ları nda «Hızan» şeklinde kul lan ı l ı r ve «ai le efradı» anlamına gel ir ( 1 ) . Adapazarı 'na bağl ı Kızan l ı k köyünün ve Bulgaristan'daki Kızan l ı k kasabasın ın ve Do . ğudaki Hizan kazasın ın adı buradan gelse gerektir.
(1) Prof. Dr. A. Caferoğlu, «Etimolojik Araştırma Dene
melerh, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı (Belleten)
1957 den ayrı basım, sf. 4-5.·
142 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Bulgaristan Türkleri, Azeri ve Orta Asya Türkleri g i b i , «Bala» kelimesin i «Cocuk» manasında kul landı kları halde, .ayrıca « Kızan» kelimesin i de ona yak ın an lamda kul lanmaktadırlar. Bu da gösteriyor k i , kel ime Dağıstan , Doğu Anadolu, Ege ve Bulgaristan gibi , Türk kü ltürünün üç ayrı uzak coğrafi bölgesinde yaşamaktadı r.
Zeybekler gerçekten yiğ it, dadaş, mert i nsanlard ı r. Yörük Al i Efeyi çocukluğumuzda gördük. Ayaklar ını izmir'de tranvay kestiği için , bir adam s ırtında götürüyordu. Yaşlıca, ufa k tefek ve gövdesin in yarısı noksan adam, belinden kesi lmiş bir arslana benz iyordu . Dokuz sene önce de, Eğrid ir Gölü'ne bakan Anamas Dağı Yaylalarında, Hayta Yörüklerinden «Mart in l i Zeybeği» gördük ve çadı rı nda misafir ol duk. Doksanı geçkin olmasına ve hasta bulunmasına rağmen, gene de heybetl i id i . Ayakları n ı çatarak, yan i bağdaş kurup, bir ayağın ı , d iğerin in üstüne atarak oturuyordu. Bu, zeybek oturuşu, yiğit oturuşudur. Bol bol tütün içiyordu . Ondan din lediğimize göre, Demirci Mehmet Efe, kend isine kızan olmak için gelen zeybeklere, «Din ine düşkün olan Yörük Al i ' -n in yan ına g itsin» der, gönderirmiş. Martin l i Zeybek, Demirci Mehmet Efe'nin zeybeklerinden idi . Aydın'ın, Bozdoğan Kazasın ın , Bi rese köyünde gördüğümüz 84 yaşındaki diğer b ir zeybek de aynı şeyleri söyled i . O da Demirci 'n in kızanları ndan imiş. Blrese Köyüne komşu olan Dutağacı Köyünden id i . Atın üzerinde b ir heykel g ib i duruyordu. Her gün en az üç saat ata biner, köy köy gezermiş . Dinç, zinde, şakacı idi . iki zeybeğin birleşt iğ i nokta, Yörük Al i Efe'nin mi l l iyetine, d in ine çok düşkün, çok şuurll.I olduğu idi . Yörük Al i Efe'n in şu sözlen de bunu açı k ç a gösterir: «Bir fert n e kadar yüksek ve kahraman
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 43
olursa olsun, «mi l lete iyi l i k yaptım» d iyemez. ancak «h izmet ettim» d iyebil ir .» (Orkun Dergisi . 54. sayı , 1 2 Ekim 1 951 )
Demirci Mehmet Efe, Demirci Yörüklerindendir. Babası da efe imiş. Demirci Yörükleri Türkiye'nin her yan ında vard ı r. Maraş'ı n Pazarc ık' ına bağ l ı Demirci Köyü halk ı , Hatay'ı n a l ı nması i le. Suriye'den buraya nakledi len Türkmen' lerdendir. Hemen hepsi demirc i l ikten an layan. oldukça sert ve yırtıcı insanlarmış. Yörük Al i Efe, Demirci Mehmet Efe ve Başkızanı Sökel i Ali Efe, Gökçen Efe, Danışman l ı (Danişmendl i l İsmai l Efe (Bata Gölü kenarında Danışmanl ı - Tanışmanl ı Köyünden ) . Mestan Efe, Kı l l ı Hüseyin Efe, kızanları i le bir l ikte, M i l li Mücadeleye kat ı l ın ış ve Yunan l ı lar'a kan kusturmuşlard ı r. Bu zeybek ruhu bütün Yörüklerde mevcuttur. Mesela, on y ı l öncesine kadar Söke'n in dağ köylerinde yaşamakta olan «Pınarcı» a i lesi . Gal iba Birinci Dünya Harbin in sonlarında veya Mütakere yı l larında, Ayd ın haval isi nde azg ın l ı k ların ı a rttıran Rum eşkiyası , b ir gün, bir Yörük çadır ın ı basmak üzere harekete geçer. Köpeklerin korkunç havlamalarından işi anlayan Pınarcı a i lesi, hemen mart in lerini kapıp çadır ın önünde mevzilen irler. Aile ik i kişi l i ktir. Bir karı , b i r koca ve ik i de tüfekleri var. Rum eşkiyası on kişi kadar. Uzun b ir çatışma sonunda, bir Rum ölüyor, birkaç yaral ı olduğu halde Rumlar kaçıyor. Aydın Val isi , bu yiği� Yörüklere madalya veriyor. Aydın ve Söke'de halk ın takdirleri arasında dolaşıyorlar. Bir ara ziyaret etmek için n iyetlenmiştik, nasip olmadı. Şimdi i kisi de Tanrın ın rahmetine kavuşmuştur.
Yaşl ı bir akrabamdan dinlediğime göre, 1 956
Kırım Savaşına gönül lü olarak katı lan «Ger Ali Efe» Sivastopol'da, Malakof Tabyasına bayrağı d iken yi-
144 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ğittir. Gene aynı akrabamız ın an lattığ ına göre, Bulgaristan'da, Bulgar komitacı lar ın baskınlarından b ı kıp usanan Sultan Abdülôziz. Alaşeh ir' l i Süleyman Paşa'n ın (meşhur Türkçü Süleyman Paşa olacak) . tavsiyesine uyuyor. Süleyman Paşa, bu komitacı lar ın hakkından zeybeklerin geleceğ in i söylemiş. Zeybek bir l iğ i teşki l ine memur edilen Süleyman Paşa, Aydın i l inden gönül lü bir zeybek taburu teşki l ed iyor. Cak ırca l ı Mehmet Efe'n in babası Çakırca l ı Ahmet Efe, Yörük Osman (veya diğer adıyla Cerid Osman - Cerdosman) Efe maiyetleri i le katıl ıyorlar. Heps in in başında Bakır' l ı Mehmet Efe (Bakır Köyünden} vardır. Sekiz yüz kadar zeybek istanbul'a getiril iyor. Caml ıca s ırtlarında ta l im yapıyor, kulakl ı bıçakları n ı k ın larına bakmadan, süratle sokup çı karıyorlar. Bir Beyoğlu yürüyüşünde, bu dağlı yiğitlerin heybetinden, Beyoğlu'nun tatlısu frenkleri paniğe uğrayıp , kaçacak del i k arıyor. Zeybekler vakur, heybetl i , sa ğa sola bakarak geçip gid iyor. O gece Beylerbeyi Sarayı 'na davet edi l iyorlar. Bakır l ı Mehmet Efe, Cak ı rca l ı Ahmet Efe, Cerid Osman Efe, diğer efeler, başkızanları ve i len gelen zeybekler, Sultan Aziz'le bir salonda yemek yiyorlar. Yemekten sonra, bağlama refakatinde, Sultan Aziz' in isteğ i üzerine, Bakırl ı Meh met Efe, kalkıp zeybek oynuyor. Bir arslan heybetiyle, yere diz vurup, hoplayışlar, nara atışlar padişahı son derece heyecanlandırıp , gözlerin i yaşartıyor. Bakır l ı Mehmet Efe'yi a ln ından öpüyor ve s ırt ındaki paltoyu, e l iyle ona g iydiriyor. Sultan Aziz'i heyecanlandıran yiğit oyununun ihtişami ı tablosunu Rıza Tevfi k Bölükbaşı 'n ın kaleminden takip etmek lôzım. Ne yazık ki, on yıl evvel bir makalede veya makale içinde okuduğumuz bu tasviri , ne kadar a radıysak da bulamadık . Rıza Tevfik, zeybek oynuyan bii
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 145
efeyi seyrederken d uyduğu h uşu, ürperti , heyecaıı ve gururu, o kadar sanatkôrane anlatıyordu ki, h ic bir kalemin bu seviyeye ulaşacağın ı ummayız. *
Ertesi sabah Padişah' la vedalaşan efeler, zeybeklerin i · a larak Bulgaristan'a hareket ediyorlar. B irkaç ay içinde, b i lmedikleri dağlarda, Bulgar eşkiyasına ağır darbeler indirerek, vatana şan ve şerefle dönüyorlar. Fakat, idareci ler kendi lerinden çekin iyor. Bakı rlı Mehmet Efeyi Bergama'da pusuya düşürerek vuruyorlar. Cakı rca l ı Ahmet Efe'yi, devlete h izmet ettiğ i , eşkiya takibi vazifesinde bulunduğu halde, bir Ramazan günü, ödemiş dağları nda, a kşam namazı k ı lmak üzere secdeye kapandığı zaman, maiyetinde bulunan Hasan Çavuş, sırt ından hançerliyor. Secdeye kapanmış halde kal ıp , ruhunu tesl im ediyor. Cerid Osman Efe ve başkızan ın ı , aynı günlerde İzmir Konağına iftara çağ ı ran İzmir Val is i Hal i l R i fat Paşa. iftardan sonra b ir bahane i le dışarı çı kıyor ve efeler kurşun yağmuru a ltı nda can veriyor. Cerid Osman Efe'den başka, bir de « Koca Cerit» d iye bir efe daha vard ır. Enver Behnan Şapolyo'nun. Türk Vurdu'nda (Temmuz 1 954, sayı 1 (234) ç ıkan makalesindeki resim (sf. 52) bahsettiğimiz Bulgaristan Seferi i le i lg i l i olsa gerektir.
Hatı rımızda kald ığ ına göre. bir gazetede çıkan Hamidiye Zırhl ısı n ın maceraların ı anlatan tefri kada (Cemal Saraçoğlu'nun olacak) . Balkan Harbinde, askeri bir l i klerimizin bazı cephelerdeki ric'atin i gemilerden gören gönül lü zeybekler, h ı rslarından del i
( * ) Adı geçen malumat, M. Ragıp Kösemihal'in «mu
siki» hakkındaki eserinde mevcuttur.
F: 10
1 46 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
oluyor ve kaptanlara kendi ler in i karaya çı karmaları için yalvarışları a nlatıl ıyordu . Plevne Savaşı'na da Ayd ın'dan bir gönül lü zeybek ve Yörük köyleri halk ı katı lmıştır . Bu satırların yazarın ın dedesin in babası Şakir Efendi de, Gönül lü Ayd ın Taburu, Dördüncü Bölük Emini olarak harbe işti rak etmiş, yara lanmış, geri çeki lme esnasında Kuşadası 'n ın Can l ı köyünden bir arkadaşı kendisin i s ırt layarak saatlerce taşımışt ır.
Toros dağları Yörüklerin i ve b i lhassa Kozanoğulların ı tedip için «Fı rka-i ls lahiye» teşki l edi lmiştir. Cevdet Paşa da bu işle vazifelendir i lmiştir. Bugünkü « ls lahiye Kazası» , o zaman Yörüklerin zorla iskôn ı i le kurulmuştur. Avşar bozlaklarında bunlar yan ık yan ı k an latı l ı r. Cevdet Paşa, Fırka-i ls lahiyenin temelin i teşki l eden zeybekleri şöyle a n latır: «Derviş Paşa, Ostrok Boğazından mürur ile Karadağ'ı yarı p muzafferane İşkodra cihetine geçmiş olan asôkir- i şôhônenin en g üzidelerinden yed i tabur n izamiye seçti ki ekseri neferatı zeybek bahôdı rları . . . . . . idi . Dağlarda ve taşlarda kek l ik g ib i seğ ird irlerd i ve tüfenkleri hep nev-icôd şeşhône id i . . . . . . Zeybekler ise mehôl ik ve muhôtarôttan (ölmekten ve teh l ikeye atı lmaktan} sakınmaz, yoru lmaz ve usanmaz şuhu şen sanki asker · l i k iç in yaratı lmış b ir kav imd ir. Doğrusu insan ın b ir g üzel soyudur» (2) .
Yunanl ı lar Ege'yi v e d iğer devletler Anadolu'nun muhtel if yerlerin i işgal ett iğ inde, Türk vatan ı ayaklanmış, Gaziantep' i , Maraş' ı , Doğusu. Batısı i le si laha sarı lmıştı . Ege'de de Yunan' lara karşı zeybeklerin mücadelesi çok sert oluyordu . İng i l izler'e veri len res-
(2) Cevdet Paşa, Tezakir, 21-39, Yay. Ord. Prof. Cavid
Baysun, Ankara, 1963, sf. 133.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 147
mi bir raporda, bu bölge Yörük ve zeybekleri için şu ifadeler yer a l ıyor: « . . . Bu insanlar Yunanl ı lardan nefret etmektedi r ve kahramanl ık ları da bi l inmektedir. B i lhassa dağ l ı k bölgelerdeki zeybek ve yörükler korku ned ir 1 bi lmezler. Moral leri ise çok yüksek olup, Yunanl ı ları yurtlarından atacaklarına emin ler» (3) .
İstanbul tulumbacı ları , tulumba takımların ı isimlendirmişlerd i r. lstanbul 'un bütün sandıkları tarafından kabul ed i lmiş dört isim vard ı r. Bunlardan bir i «Zeybek Takımı»d ı r (4) .
Yörüklerin çoğu, eski Yörüklerin hemen hepsi zeybek elbisesi giyerdi . Adana, Gaziantep, Hatay, Maraş, Adıyaman, Kayseri, N iğde, Bingöl taraflarında Yörüklere «Aydınlı» derler. Erzurum Üniversitesi Ziraat Fakültesi profesörlerinden Prof. Lütfi Ü l kümen'den «Aydın l ı >ı larla i lg i l i bir oluş (hôdise) d in lemişti k. Prof. Ülkümen, bir yaz ayında Bingöl Yaylalarında «Köcer-Göcenı adı veri len koyuncu aşiretleri ziyaret ediyor. Konuşurlarken, karşıdan zeybek k ı l ı ğ ı nda bir Aydın l ı gel iyor. «Hoca» diyorlar. «Gördü· ğün Aydın l ı 'da birkaç y ı l geçmeden bizim gıb i Kürt olur. Vaktiyle biz de Aydın l ı idik.» Yörüklük, Zeybek l i kten bahseden bu satırlar memleket gerceklerinıı ışık tutuyor.
Zeybek Olma Merasimi: Enver Behnan Şapolyo' -nun ifadesine göre, zeybekliğe a l ınma, ona göre, «K•zan olma» merasimi şöyle yapı l ı r. Dağ başları nda yetişen «Teknel-Tehnel (Defne benzeri )» ağacınm önünde yap ı l ı r. Bu ağaç totemdir. «Ölüm ağacı» da de
(3) İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İnceleme: Erol
Ulubelen, İstanbul, 1967, sf. 207, Vesika No. 509.
(4) Reşat Ekrem Koçu, «İstanbul Tulumbacılar1», Ter
cüman, 14 Temmuz ve 3 Eylül 1968.
148 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
n i r, zeybeklerce kutlu sayıl ı r. Efe, koca yatağanın ı bu ağaca saplar, yeni aday, töreye uygun yemin eder. Efesinin el ini öper, zeybe kler efenin a l nından öper,
aday tehnel ağacına saplanmış olan yatağan (büyük bıçak) ı n alt ından yedi kere geçer. Sonra tehnel in zeytine benzer meyva la rın ı si lôhlarına sürerler. Bu merasimin teferruat ın ı bahsett iğ imiz yazarın , adı geçen makalesinden tak ip etmek gerekir.
Efe ve Zeybek Kıyafetleri: Bu bahsi Enver Behnan Şapolyo'dan aynen nakled iyoruz. «Efelerin başı · na g iydikleri nar çiçeği reng i ndeki fese «Koz u n l u
başl ık» derler. Bu, çuhadan yapı lmış ve işlemel id ir. Zeybeklerin giydiğ i fese de «Kabalak» adı verilmektedir. Bu fesler Mevlevi s ikkesi g ibi uzun ve kal ıpsızd ı r. Efelerin kozun lu başl ığa sardıkları kefiyeye «Poşu» derler. Bu poşunun kenarlarına genç kızlar oyalar işlerler. Bu sanatkôrane örmelerin b ir senede b ittiğ in i söyleyenler vard ır. Efenin g iyd iği mavi renk l i şalvara «Caşir menevrek» adı veri l i r. Bu şalvarın boyu diz kapakların ın üstüne kadar uzanır. Dizleri yaz ve kış daima açıkt ır. Diz kapakları ak olanlar, ancak yeni kızan olanlard ır. Caşir menevreğ in in yan tarafları siyah ipek işlemel i kaftandandır. Efenin çaşir menevreğin in göğsüne yakın tarafları ndan donun kenarları görünmez. Zeybeklerde görünür. Donlarına « Dizl i k» derler. Efelerin feslerindeki püskül pek uzundur. Efe püskülü yüz d i rhem olmak ôdettir. Bu püsküle « Koza» adı veri lmekted ir. Koza sağ taraftan omuza doğru sarkar. Siyah renkte ve i pektendir. Efelerin g iydi kleri ceketin kol ları o lursa «Cepken», kolsuz olursa «Camadan» derler. Camadan ve cepkeni mavi veyahut lôcivert çuhadandır. üzeri siyah ipek kaftanla pek sanatkôrane işlenmiş ve üzerinde birçok tezyini motifler vard ı r. Sırmal ı cepken de vard ı r. Bunu efe-
TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 49
ler g iymez, ekseriya zeybekler ve kızanlar g iyerler. Bu çepkenlerin a lt ına pul lu m intan g iyerler, yakası yoktur. Bu m intanlara «Alakye» derler. Bellerine de kumaş sararlar. Buna da «Acem şal ı» den i l i r. Acem şal ın ın üstüne meşinden bir kuşak daha sarı l ı r ki buna da «Si lôhl ı k» den i l i r. Bu si lôh l ığ ın arasından kulakl ı b ir yatağın bıçağı sokulur . . . Efelerin kol larında gümüşten kabı olan «Bazubent» ler vardır. Bunun iç inde kurşun geçmez muskası vard ır. Bu muskaların içindeki yazı lar, şôyôn-ı d ikkatt ir. Tamamen eski Türklerin Orhun ve Uygur yazı larına benzer bir takım işaretlerle doludur. Göğüslerinde b ir de gümüşten «Hamaylı» den i len gümüş bir muhafaza ası l ıd ı r. Bu· nun içinde �n'am vard ır. Bazubent daha kızan i ken tak ı l ı r, ölene kadar taş ın ı r: Efelerin mavzerleri baştan başa gümüş kakma işlemel idir . Efelerin göğüslerinde çapraz bir vaziyette duran bir fişekl i k vard ır. Buna da « Karkı l ı k» derler. üzerinde g ümüşten işlemeler vardır. Eteler ayaklarına da ayrı ayrı ad verirler. Üzerinde birtak ım işlemeli olan çizmeye « Kayal ık» derler Bunu yalnız efeler g iyerler. Zeybek ve kızanlar ise çarık g iyerler . . . Efeler ç izme g iymedi kleri zaman çorab ın üstüne. bir meş in d iz l ik g iyerler. Buna da «Kepmen» tabir ederler. Kepmenin arasına bir kama sokulur. Cok kere bu kama ile zeybek oyunu oynamak-tadır lar. . . . . . . . . » (5) . !*l
(5) Enver Behnan Şapolyo, «Efe, Zeybek, Kızan . . . Ya
şayışları ve Adetleri», Türk Yurdu, Temmuz 1954,
sayı 1 (234) , sf. 43-55.
<*> «Zeybeklerin giydiği, dize kadar gelen kısa panta
lona, «dizlik» denir. Kıbrısta da böyle söylenir. Bun
ların en kısası, Aydın ve Muğla zeybeklerinin giy
diği, dizin dört parmak yukarısında olan dizlik idi.
1 50 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Zeybek Oyunları: Aydın , M uğla, Tavas, Kordon, Bergama, Soma, Ortaklar, Pamukçu, Harmandal ı , Sakız, Tefenni , Kadıoğlu, Kocaarap, ve Beng i zeybekleri meşhurdur. Malatya'n ın «Üç ayak zeybeği» ve Bingöl taraflarındaki bir oyun havası da zeybektir. Biz sadece Bengi zeybeği üzerinde duracağız. Bu oyun Balı kesir çevresinde oynanır. Çok muhteşem bir oyundur. i nanca göre, düşman kumandanın ın kellesi etrafında oynan ır. Aslen Karakeçi l i Boyundan olan bir paşadan d inled iğ imize göre, Elôzığ'da da Bengi oyunu oynanırmış .
Bengi , « Mengü» nün bozulmuş şekl id i r. Kôşgarl ı Mahm\,Jd'un eserinde ve d iğer tarih i kaynaklarda kel ime «Ebedi, ölümsüz» an lamına gelmektedir. Si l ifke'n i n üzerinde, Balandız Yaylası eteklerindeki bir Tahtacı Köyünde (Kırtı l ) , on yıl kadar önce, bir kış gecesi seyrett iğ imiz « Mengü» oyunu, sözüyle, özüyle eski b ir Türk oyunudur. Zeybekten başka bir b içimde, kadın erkek oynanıyor. insana huşu veren bir oyun . Çam kütüğünün ışığında aydın lanan Türkmen çehre-
Bursa kılıç-kalkan ekibinin giydiği, mayo bozması
şeyleri, Bursa çevresi zeybeklerinin giymiş olaca
ğına aklımız pek yatmıyor. Balıkesir Pamukçu ve
Türkali köyleri zeybek oyunu ekiplerinin giydiği
dizlikler, dizi örter ve altına da çorap ve tozluk
giyilir. Söğüt çevresi Karakeçili Yörüklerinin zey
bek kılığı da bundan farksızdır. Bursa'nın Keles
zeybekleri, dizden aşağıya inen, pamuklu beyaz bir
dizlik giyerler. Böyle olunca, Bursa Kılıç-Kalkan
Takımının, bir geleneğe sahip çıkarken, asla sa
dık kalması ve o geleneğin bütün icaplarını yerine
getirmesi gerekirdi. Bizim bildiğimiz, mayonun
giyildiği yer, plajlardır.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 151
teri arasından kabak kemane ve çöğürün nağmeleri arasında, «Ölümsüzlü k oyununu» seyredip, sank i ö lümsüz olmuştuk.
Afganistan'da, Hanabad' ın doğusundaki dağlarda, Özbek'lerle meskun yerde, «Bengi» adı veri len b ir cukur vard ır (6) . Ulukış la'n ın batısında, Dikmen Yaylası i le bitişi k olan yaylan ı n adı : «Bengi Yaylası»·· d ı r ve bu civardaki boğaza «Bengi Boğazı» denir. Doğ u Azerbaycan'da, Sarab bölgesinde bir köyün adı «Menkütay Köyü»dür. İsim olarak da tarihte geçmektedir. Çağatay lehçesinde «Mengü» nün yerin i , «Tohtamış» a lmıştır. Buradan, Arapça, «Baki» karş ı l ığ ı «Tohta» kelimesi yapı lmıştır (7) . Sovyet zulmüne karşı ömrü boyunca mücadele eden ve Sovyet zindan larında uzun y ı l lar in leti ld ikten sonra öldürülen Türkistan mi l li şairi Çolpan, bir şi irinde (komünistlere karşı Türk dünyasın ı ayaklandırmak için yazmış olduğu b ir şi irinde) «Tohtanmak» f i i l in i «Dayanmak, mukavemet etmek» a nlamında kul lan ır:
«Halk den izd i r, halk tol kundur, hal k küçdür, Halk isyandır, ha lk oddur. ha lk öçdir . . . Halk kozgalsa (ayaklansa) küç yoktur k i tohtan
s ın ;» (8) . Bu misaller de iyice gösteriyor ki , zeybekl ik ve
efel i k, kökü Orta Asya'ya dayanan mi l li b ir davranış, yaşayış ve gelenektir.
(6) Gunnar Jarring, On The Distribution Of Turk Tri
bes in Affghanistan, Lund, 1937, sf. 15.
(7) A. Vii.mbery, History Of Bokhara, Loiıdon, 1873, sf.
179, dip not 2.
(8) Dr. Baymirza Hayit, Türkistan'da Öldürülen Türk
Şairleri. Ankara, 1971, sf. 28. («Halk» isimli şiirin
den) .
TÜRK KÜLTÜRÜNDE «BÖRK» «PAPAK» VE «KECE KÜLAH»
Buradan başlamak üzere Türk Töresi i le i lg i l i yaz ımıza devam edeceğ iz. Şimdi i l k olarak Türk baş g i yimlerin in Türk kültüründeki yerine dokunal ım.
Sosyoloj i ve sosyal antropoloj ide, cemiyet ve cemaatlerin maddi kültür u nsurları üzerinde, maddi olm ıyan kültür unsurların ın tesirinden bahsedi l i r. Bir yemeni , b i r yazma, b ir para kesesi, bir hal ı , b ir k i l im sadece bir eşya deği ld ir. On ların üzerindeki işlemeler, nakışlar, süsler, birer göz nuru ve emek mahsul üdür, ustasın ın zevkini , kabil iyetin i , maharetin i gösterd iği gibi , o cemiyetin kü ltürünün de aynasıdır . O yüzden bazı maddi kültür u nsurları, kültür değişmelerine karşı . sadece eşya olmadıkları için m ukavemet gösterirler. Vaktiyle şapkaya karşı olan mukavemetde bu h ususun da tesiri olsa gerektir. Eski baş g iyim i olan , «börk» , «kalpak» . «papak» yerine, «fes»i!"I mücadelesiz mi kabul edildiği hususu incelenmeğe değer. Tabii bunu «devrim heyecan ve cazibesi» i le değ i l , i lmi araştı rmalarla an lamak lôzım . Çünkü, dağdaki zeybeklerin baş g iy imine kadar ulaşan «fes»in Greklerden nasıl geçtiği, i lmi tedkiklere lôyı k bir kom; teşkil eder.
Biz bu makalemizde. «börk», «papak» ve «keçe külôh» ı n Türk kültüründeki yerin i ele alacağız. Börk. bütün Türk lehçelerinde kul lanı lmakta ve aşağı yu-
TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 53
karı buna yakın şekilde telôffuz edilmektedi r. Kaşgarl ı Mahmud, «Başsız börk bolmas. Tatsız Türk bolmas» «başsız börk olmaz, Tatsız Türk olmaZ» demektedir. Bu atasözünden, eski Türklerde börk g iymeyen bir kimsenin düşünülmiyeceğini an l ıyoruz. «Tat» yabancı demektir. Farsıar·a dendiği g ibi , kabi le şuuru i le ayrı boy mensuplarına da söylendiğ i vak id i r. N itek im «Sart» kel imesi de böyled ir. Bu kelime hem Farslar'a, hem de ticaretle uğraşanlara verilen isimdi r. Küçültücü bir anlamı vardır. Göçebe zihn iyeti , yerleşik olanları , korkak ve tembel olarak görür. Kaşgarl ı Mahmud, göçebe Oğuzlar' ın , şehirden çı kmayan Oğuzlar'a, «tembeller, at ı lmışlar» mônôsında «Yatuk» dedi klerin i söyler. İşte aynı mônôda olmak üzere göçebe Kazak Türkleri, yerleş ik Uygur Türkleri'ne «Sart» derler. Türkiye'de aynı ayırım, Karadeniz'de «Cepni-Ekinci» , diğer tarafla rda «Yörük-köy lü» , «Yörük-Manav» şekl inde yaşamaktadı r. Kaşgarl ı Mahmud'a dayanarak, «börk»ün, eski b ir Türk başl ığ ı olduğunu an lamış bulunuyoruz.
Fuad Köprü lü'nün tarihi araştırmalarından an l ı yoruz k i , (Anadolu Beyl i kleri Tarihine Ait Notlar, Türkiyat Mecmuası. 1 1 , 21 ve Osmanl ı Devlet in in 'Kuru luşu, sf. 49) . Selçuklular devrinde Türkmen boy ve oymakları , «kızıl börklü ve çarıklı» id i ler. Osmanl ı lar devrinde de aynı g iy im devam ediyordu . Aşıkpaşazôde Tarih i 'n in kaydettiğ ine göre (Osman l ı Tarih leri, İstanbul , 1 949, Atsız neşri, sf. 1 1 7- 18 ) . Orhan Gazi, kardeşi Alôaddin Paşan ın tavsiyesi i le, askerler in in kızılbörk'ünü, akbörk haline çevirtmiştir. Bu iş şöyle an latı l ı r: «İmdi, etrafdağ ı beğlerin börkleri kızı ldur. Senin ağ olsun» dedi . Orhan Gazi emretd i . B i leci k'de ak börk işled iler. Orhan Gazi geyd i . Ve cemitevabi i bi le ak börk geydi lenı . « Divanda burma dülbend ge-
1 54 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yerler id i. Kaçan k im sefere g itseler börk g iyerler id i . Ve börkün alt ına şevküle geyerler id i . . . » . Köprü lü'nün bahsettiğ ine göre (Osmanl ı Devlet in in Kuruluşu, sf. 75) . Orhan Gazi 'n in dünürü Aydınoğlu Gazi Mehmet Beğ, uçlarda savaşan askerlerine diğer Türkmenler'den farkl ı olarak, «Ak keçe kQlôh, ak börk» g iydirmişti . Türkmenler kızı l börk g iymekteydi ler. İbni Batuta'n ın bahsett iği «Ahiler» de «Ak börk» g iymekie id i ler. Bu değişik l iğ in mezhep mülahazalarından ötürü mü, yoksa daha düzenl i askeri b irl ikleri aşiret kuvvetlerinden ayı rmak için m i yapı lmışt ır, bi lemiyoruz. Yeniçerilere de, ak keçe külah, ak börk g iyd i ri lmişti. Börk asl ında sivri uçlu kon i şekl indedir. Yen içeri börkü biraz değişmiş olmal ı . Osmanl ı lar zaman ında, «tüfekçi taifesi n in» , «yeniçerileri g ib i ak börk g iymesi, yasağ» olundu (Ö. L. Barkan, Kanunlar, sf. 356 ve Caferoğlu , Serpuş ve Baş g iyimi hakkındaki makalesi, sf. 1 20) .
Çeşit l i Türk uruk ve boylarında, baş g iyimine bağlanan içtimai teşki lat şeki l leri görmekteyiz. Börk, papak, kalpak ismi a lmış uruk ve boylar pek çoktur. Mesela «Karapapak» lor, kalabal ık bir Türkmen boyudur. İra n Azerbaycanı'nda, Kars'ta, Muş'ta ve Adana'nın Osman iye'sinin köylerinde yerleşmişlerd ir. «Karakalpak» lar da deni r. 1 946 yı l ı nda, Rusya'n ın aldattığ ı bazı asiler, Batı i ran'da, Savuçbulak (Mahabad) da bir kukla hükumet kurmuşlard ı . İ leri gelenleri hep ası ld ı . Kalaba l ık bir Karapapak topluluğu, gafletle bu asilere yardımcı olmuştur.
Kazak Türkleri 'n in bor koluna bağ l ı (Büyük Kazak ord usu) . i ki uruğun adı : Abdan ve Suvan uruğları . Bu ik i boyun adı: «Kızılbörk» ve «Konurbörk» tür ( P.P. İvanov, Karakalpakların Tarih ine Dair Meteryaller, Ü�kü Mec. c . XI , s . 65, Temmuz 1 938, Tere. H . Or-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 55
tekin . ) Buradaki « konur» , kahverengi i le duman reng i arasında bir ren ktir k i , bütün Türkmen ve Yörükler tarafı ndan b i l inmekte ve kul lan ı lmaktadı r. Bundan üç yı l önce, Pakistan' ın Mal iye Bakan ı , « Nawab M uzaffer Ali Han Kızı lbaşı> id i . Anlaşı lan bu zat Türk ası ll ıd ı r ve böyle b ir uruğa mensuptur. Nitekim, Caferoğlu'nun adı ı;ıecen makalesinde öğrendiğ imize göre, Afganistan'daki Şii olan Türklere « Kızı lbaş» denmekted ir. İ ran Alevi Türklerinden de Osmanl ı kaynakları , «Kızı lbaş». « Kızı lbaş ordusu» d iye bahsetmektedir. Demek ki daha önce, uruk ve boy ismi olarak ku l lan ı lan börk ve külôh, sonradan mezhep ifade eder olmuştur. Kızı lbaş Türkmenlerin , « kız ı lbörk»ü devaml ı 9eki lde g iyme lerin in bunda rolü büyüktür. Kend i leri, bu baş giyimin i , Hz. Muhammed'e, Hz. Al i 'ye Uhud, Sıffiyn, Hayber cenklerine bağl ıyorsa da, yukarıda gösterdiğ imiz gibi, bu çeşit baş giyimi tamamiyle milli kaynaklara. Orta Asya'ya dayanmaktadır. Prof. Abdü lkadir inan· ın kıymetl i kitabından (Makaleler ve incelemeler, sf. 6-7) öğreniyoruz k i ,Kırg ız urukları , «Ong» (sağ) ve «sol» d iye i kiye ayrı l ı rlar. Sağdaki uruklar: Adigene, Tagay'd ı r. Adigene'ye bağl ı boylardan olan « İck i l ik» in oymaklarından bir in in ad ı da « Kız ı lbaş»tı r.
Akbörk g iyen Türkmen boy ve oymakları ndan bazı ları , «Akbaş» ismin i a lmıştı r. Atsız' ın son çı kard ığ ı «Oruç Beğ Tarih i» nde, «Akbaş» lar hakkında bi lg i o l duğu gib i , Ahmet Refi k Beğ de, Anadolu'da Türk Aşiretleri is iml i kitabında bu boydan bahsetmekte, fermanlardan parçalar vermektedir. Ege tarafları ndc Akbaş' lar köy ve kasabalarda dağ ın ı k şekilde bulunduğu gibi , bu isimle anı lan köyler de kurmuşlard ır. Caferoğ lu'nun adı gecen makalesinde (ayrı basım, sf. 1 23) . Orhan Gazi devrinde Kandıra eyaleti reisin in
1 56 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
adın ın ve i l . Bayezid zamanında Varsak (Farsak) boyunun beğlerinden bir ini soyadın ın «Akbaşoğlu» olduğu kayıtl ıd ır. Caferoğlu 'nun aynı makalesinden öğreniyoruz ki , İ ran kaynakları . Lezgi kabi lelerinden bir in in adın ın «Kara Börklü» olduğunu bel i rtiyorlar (sf. 1 1 9-20) . Kırgız destan ı kahramanı «Manas» ın karı ları ndan b iri n in adı «Karabörk»tür. Buhara Sünni ekolüne «Yeşilbaş» denmekte idi. Dede Korkut'ta, « ipüzeng i lü , k ice börklü» b ir taifeden bahsed i l i r. Yıldırım Bayezid devrinde, « Kice Börklü vakfı mevcuttu. (Caferoğlu, sf. 1 20, 1 23) . Bugün Anadolu'da, Karabörk, Karabörklü , Kızı lbörk, Börklü, Akbaşl ı köyleri vard ır. «Börk» kelimesi de b i l inmektedir. Kayseri Avşar'larında küfür olarak da kul lanı l ı r.
Büyük Selçuklu Sultan ı , Mel i kşah ' ın , «Zübeyde Hatun»dan olan oğlunun adın ı , b i rçok tarihçi «Berkiyaruk» veya «Berkyaruk» d iye kaydeder (Mesela bk. İbrah im Kafesoğlu, Sultan Mel ikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul , 1 953, sf. 15 . ) Bizim kanaatımıza göre bunun doğrusu «Börküyaruk»tur. Yan i «yarım börklü , yırt ık börklü» demektir. Prof. Abdü lkadir inan çok g üzel g österiyor ki, eski Türkler, çocuklarını kötü ruhları n şerrinden korumak içirı onlara çok kötü isimler verirlerd i . Vambery'in eserlerinde de, Türkmen boy ve oyma k isimleri arasında böylelerine rasladık . Anadolu'da bugün Durmuş, Durdu, Duran, Dursun, Satı lmış g ib i is imler aynı inanç ve geleneğ in devamıdır. Vaktile böyle bir isim «Cirkin» id i . Bugün çocuğuna böyle b ir isim koyacak ana baba düşünemeyiz. Fakat devrin inanç ve mantığ ına göre bu tabiid i r. Bugün Antakya taraflarında «Cirkinoğullarm meşhurdur. ızmir' in Selçuk kazasına bağl ı Şir ince Köyünde bugün Yunanistan'dan gelen muhacir Türkler oturmaktadı r. Vaktiyle burada «Cirkince» oy-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 57
mağı oturuyordu . Cirkincel i ler Hı ristiyan idi ler, fakdt Türkçeden başka d i l b i lmiyorlard ı . Giyim kuşanı lan, gelenek ve örf-adetleri bizimki g ibi id i . Aydın ' ın bir köyünde oturan Kızı lbaş Türkmenleri'nden d inlediğime göre, vaktiyle bu köye tahta biçmeğe g iden kad ınlara, oran ın ihtiyar kadın ları , b ir zamanlar kendi lerin i n de Müslüman ve Türk olduğunu, Efes'e gelen papazları n kendilerin i kandırı p Hı ristiyan etti klerin i ve göçebel iğ i b ıra ktı rarak bu köye yerleştirdik lerin i , açt ıkları mektepte çocuklarına Rumca ve d in dersleri verd iklerin i anlatmışlardır. Köyün ismine de oymağı n ismini vermiş. eski Türk geleneğ ine uymuşlard ı r. Elen Kil isesi 'n in Elenleşti rme siyaseti ve Türk kültürünün devlet el inde h imaye görmeyişi , pek çok Türk oymağ ından birin i de böylece kurban vermiş, M i l li Mücadeleden sonra «mübadi l» olarak Yunanistan'a gönder i lmişlerdir. Yunan işgal inde, Yunan askerlerine karşı Müslüman Türkleri saklad ıklar ın ı , h imaye etti klerini eskiler söylüyor.
Demek ki, Türk baş g iyimlerin in Türk içtimai hayatında ve kü ltüründe yeri büyüktür. Kısa bir makale içinde ancak bu kadar bir açıklama i le bunu anlatabi lmeğe çal ıştı k.
TÜRK YEMEK ADETLERİ
Bu yazımızda, maddi ve maddi olmayan kültürü birleştiren bazı eski Türk yemeklerinden ve yemek etrafında teşekkül etmiş olan yemek geleneklerinden bahsedeceğ iz. Bunların çoğu kaybolmuş ve kaybolmakta bulunan, Türk kü ltür yadigôrlarıdır. Yerler in i , şeh ir «vaşantrns ın ın ve sanayileşmen in g·etirdiği , biraz da zaruri olan , «benzi solmuş sandöviç» , tost, hamburger almıştır. Heyecanl ı , aceleci bir hayat tarz ın ın getird iğ i , ayak üstü yeniveren yemeğ in , eskisi i le kıyaslanması mümkün deği ldir. Türk töresinde yemeğin yeri büyüktü. İçtimai hayat ın hemen her safhasında, sosyal münasebet lerin çoğunda, yemek işin esası olurdu . Doğumlar, sünnet düğünleri, düğünler, bayramlar, yağmal ı toylar, im�ce toplantı ları ve ölüm had iseleri hep yemekle bir arada g ;derd i . Geleneğin tesbit ettiği şekilde, sofralar hazırlanır, yemekler çı karı l ı r, bütün oymak, boy veya köy ha lkı bir l ikte yer, birl i kte eğlenir veya acıyı paylaşırd ı . Anadolu'da hala bu gelenek yaşamaktadır.
Yağmalı toylarda, veri len ziyafetten sonra, ayrılan şeyler potlaçvari bir şekilde yağma edi l i rd i . Bu bir Oğuz geleneğidir ve diğer Türk u lus ve uruklarında da mevcut olmuştur. Kımızları n sağdırı l ıp , tepeler gibi etlerin yığdırı ld ığı ve herkesin doyurulduğu şölenlerde, güreşler, yarışlar, eğlenceler hep yemekten sonra olurdu. Ek in biçme işinde, eşi dostu. konu komşuyu davet eden tarla sahibi , imeceye gelen lere z iya-
TÜRK KÜLTüRÜ ARAŞTIRMALARI 1 59
fet verir, emeklerin in karş ı l ığ ın ı dar i ktisadi düşünceler ötesinde, tatlı tatlı söyleşip, tatlı tatlı yeni len yemekle müköfatlandırm ış ol urdu. Doğumlarda, sünnet d üğünlerinde, herkesin damakları tatladıktan sonra, gönül leri tatlan ır. eğ len i l i r, gü lünür oynanı l ırdı . Ölüm hadisesi meydana gelmiş evin acısına katı lmak için oraya önce komşuların yemekleri g ider, sonra komşular g iderd i . Bir l ikte yemek yeni l i r, birl ikte acı duyul urdu. Yakın ın ı kaybetmiş olan üçüncü veya yedinci günü, b ir horoz veya kudreti varsa oğ lak veya koyun keser, pi lôv ve diğer yemekler hazı rlan ı r ve bütün oymak veya köy halk ı davet edi l i rd i . Buna Göktürk kitabelerinde «Yuy» denmektedir. Kaşgarlı Mahmud. bundan «Yoğ» ve «Yoğ-basan» d iye bahseder. Bugün « kırk hayrı » adı veri l i r. Göktürk Kitabelerinde «aş», «hayır aşı » , «hayın> veya «üç hayrı » . . «yedi hayrı» , «kırk hayrı» adı veri l i r. Göktürk Kitabelerinde «aş» , «yemek» manasına gel iyor. Aydın taraflarında, bir d i lekte bulunan kimse, isteğine erince, adak olan horoz veya koyunu keser, bir kazan bulgur pi lôvı pişirir ve mahal lenin çocukların ı çağı rı r, her çocuk kaşığ ın ı a l ıp bu ziyafete koşar. Buna «dede aşı» ad ı veri l i r.
Alevi Türkmenlerin bir H ıd ıre l lez şen l iğ inde, yemeğin nası l eğlencenin , inançların tezahür şekli olduğunu yakından müşahade etm işizd ir. Akşam üzeri, önümüze her evden yünden dokunmuş bir sofra içinde bi rkaç yemek konuyordu . Birkaç lokma al ıyor, dua ediyorduk. Bu sofra lar küçük toplu luklar hal inde çayı rlara oturmuş guruplara g iderek devrolunuyordu . Yemeğ i yiyen hayır dua ed iyor, yemekten hem yiyen hayır görüyor, hem sofra sah ibi ev hayır görüyordu. Yemek etrafında şeki l lenmiş kaideler, yaln ız istih lôk yol ların ı , yemek ôdôbın ı değ i l , birçok kültür motif in i de ihtiva ediyordu.
160 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Şimdi k ısaca ele a lmış bulunduğumuz bu yemek geleneğ inden sonra, eski Türk yemeklerinden bazı ları n ı ele alal ım. Alfabe sırası i le, bazı ları hakkında kısa bi lg i verel im.
Akıtmac: Yörük ve Türkmenlerin saç üzerinde yaptıkları hafit b ir hamur yemeğid i r. Deve veya koyun sütü ile olur. Deve doğurunca a l ınan i l k sütten (Ağın'dan) . veya koyunun i l k sütünden (Ağız) yap ı l ı r. Bu süt unla karıştı r ı l ı r ve saç üzerinde hazırlan ı r.
Bulamaç: Un, yağ ve yoğurtla yapıl ır . Kaşgarl ı ' -n ı n Divan' ı nda «Bula», «pişirmek» demek oluyor.
Keşkek: En iyi buğdaydan ve etle pişir i lerek yap ı l ı r, del ikanl ı lar tarafı ndan kepçelerle döğülür, lôst ik g ibi olunca, üzerine k ırmızı biberle erit i lmiş yağ gezdir i l i r ve düğünlerin zerde ve pi lôvla birl i kte gelen baş yemeği, lezzetl i , haşmetli yemeğidir.
Höşmerim: Yörüklerin meşhur peynir tatl ısıd ı r. Yağ ve şekerden de yap ı l ı r. Edremit ve Tekirdağ'da tatl ıc ı lar tarafından yapıl ı p satı ld ığ ın ı gördük . Rize taraflarında «Höşmerl i» d iye an ı ld ığ ın ı da işitt ik.
Mantı : Çok eski b ir Türk yemeğ idir. Orta Asya'da bu yemeğe «Menti» den i l i r. Kazak ve Uygur Türklerinden böyle dendiğ in i işitt ik . Kayseri taraflarında çok meşhur olmuştur. Başka yerlerde «Tatar Böreği» de denmektedir ve çok çeşitleri vard ı r.
·
Samsa: Uygur Türkleri, kuru boğaça şekl indeki b ir hamur yemeğine «Samsa»derler. Buna, bu satı rları n yazarı n ın n inesi «Yaylankrn derd i . Osman Gazi'nin silah arkadaşlarından birin in adı «Samsa Çavuş» id i . Türkiye'de «Samsa Tatl ıs ı» b i l inmektedir. Bulgaristan Türkleri , baklava d i l imine «samsmıderler. «Bir samsa baklava» , «bir samsa koymuş tabağa» şekl inde söylenir.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 6 1
Tutmaç : Kaşgarl ı Mahmud, bu yemeği şöyle a nlatır : «Türklerin tan ınmış bir yemeği. Bu yemek Zülkarneyn' in yaptığ ı azıklardandır; şöyle yapı lmıştır: Zül karneyn, karan l ıktan çı ktıktan sonra azıkları azal mış; Zülkarneyn'e açl ıktan yakınmışlardır; ona (biz i aç tutma) demek olan (bizni tutma aç) d iyerek (yolumuzu aç, biz yurtlarımıza gidel im) g ib i sözler söylemişler. Zülkarneyn, b i lg in lerle konuşmuş, bu yemeği çı karmışlar, işbu yemek, bedeni kuvvetlendirir, yüze kırmızı l ı k verir, kolayl ık la sindiri lmez. Tutmaç yeni ld ikten sonra suyundan da iç i l ir. Türkler bu yemeği gördükten sonra (Tutmaç) demi�ler. Asl ı (Tutma aç)tır. (Divan, 452) . Tutma çöpi: tutmaç yapı lmak için kıyı lan yufka parçaların ın herbiri, (Divan, 1 1 1 , 1 19) . «01 tutmaç bulgadı = o tenceredeki tutmacı bulandırıc ı , karıştırıcı» (Divan , 1 1 1 , 289) .
Yumurta l ı' hamurdan yapı lmış yufka, et, tereyağı i le yapı lan güzel bir yemektir .Bulgar Dağlarında yaylıyan bütün Yörükler ve Konya Ereğlisi 'nde oturan Bekdik oymakları , halen bi l iyor ve yapıyorlar. Bekd ik oymağında, analar çocuklarına «ata b in ip, atın sağrısı n ı sa l landırsın » , yani kuvvetli olsun d iye tutmaç yedirir. Büyük Türk hakanı Tuğrul Beğ de, Türkmen oymakları arasında yediğ i tutmacı çok beğenmiş. Bunu okuduğumuz yeri hatırl ıyamıyoruz. Mevlôna'nın Mesnevi 'sinde «Senin iç in böyle güzel tutmaç pişird im. Sen kibirlen iyor, yemiyorsun . . . Tutmacın hamurunu istemezsen suyunu ye, kendine g ı da et» deniyor (M . Zeki Oral , Selçuk Devri Yemekleri . Türk Etnografya Derg isi, i l , 31 ) .
Yufka : Yörüklerin, Türkmenlerin ekmeğidir, Saç üzerinde yapı lan, mayasız ekmektir. B in üç yüz
F: 1 1
1 62 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yı l önce Türklerin bu ekmeğ i yediklerin i Göktürk kitabelerinden an l ıyoruz. Orada, «Yuyka» d iye geçer (H. N . Orkun, Eski Türk Yazıtları , 1, 104) .
Yoğurt: Eski b ir Türk yiyeceğidir. Bulgar' lar kend ilerine mal etmek istiyor. Onla ra da Sı lavlaşmadan önceki Bulgar Türklerinden kalmışt ır. Kaşgarl ı Mahmud, bu meşhur Türk yiyeceğ inden «Yoğurt» d iye bahsetmektedir (Divan , 1, 1 82, 208, i l , 1 89, 1 1 1 , 1 64,
1 90) . Rumeli Türkleri patl ıcan salatasına « Köpoğlu» derler. Romanyal ı lar Almanya ve İng i ltere'ye sevkettikleri konservelerinden bir in in adı « Köpogl i» d i r. Yoğurt da böylece bizden geçmiştir.
Burada kısaca bahsettiğ imiz Türk yemek geleneği ve yemekleri i le Türk kültürünün kaybolmakta olan bir yönüne birazcık ışı k tutmak istedik .
«MİLLİYET» İN HİMMETİ İLE MİLLİYETİMİZE YAPıLAN HÜCUM
GİRİŞ
Türkiye'nin bu kadar i ktisadi ve içtimai meselesi çözüm yc· lu beklerken, «börk» g ibi , «yemek» g ibi konuların ele a l ın ıp incelenmesin in manasız bir gayret ve bir fantazi olduğuna hükmederek, yaz .. d ığ ımız m i l li kültürle i lg i l i yazı lanmıza dudak büken ler hatta tenkid edenler bulunabi leceğin i tahmin ediyoruz. Fakat b iz bu kanaatte deği l iz, onun için yazıyoruz v0 yazmakta devam edeceğiz. Bir kere yazdığ ımız yazı ların Türk içtimai hayatı ve meseleleri ile yakından i lg is i vard ı r. Ayrıca, m i lli kü ltürümüzün de öğreni lmesi, genç nesi l lerde tarih şuurunu, mi l li şuuru kuvvetlendi recektir. Bir icik meselem iz i ktisadi ka l kınma deği ld ir. M i l li bütün lük ve isti k la l in teh l ikede olduğu bir ül kede, i ktisadi gel işme h içbir şey ifade e-�mez. Yarın başkaları gel ip o maddi n i metlere konabi l ir. i ktisadi refah gaye değ i l , b i r vasıtadır. Türk mi l letin in , mi l ll hayatı n ı en iyi şekilde yaşamasına yardım eden vasıta lardan birid ir.
M i l li kü ltürün bi l inmesi ve kaynakların ın bulunması, ideoloj i lere ve maksatl ı tar ih tezlerine karşı bizi uyan ık ve sağlam bulundurur. Baş g iyimim izle, ayağımızdaki «ed ik» le, çad ı rımızla, maddi ve maddi olmayan kü ltürümüzle Orta Asya-Türkiye bağ ın ı ku.-maya ça lış ıyoruz ki, şom ağızlar bühtan etmeye, z i
h inleri bulandırmaya. Gerçi tarihi ves ikalar, Türk d i -
1 64 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
l i ve edebiyatı ve n ice görünür del i l ler, bu soy ve kültür bağ ına şehadet ediyorsa da, eloğ lu bu, diyeceğin i gene der. Yı l lard ı r d iyorlar. Türkiye'deki Türkler, Orta Asya Türkleri ile i lg is i olmayan karış ık bir ha lktı r, demeye getiriyorlar, hatta bazı ları bunu acık acı k söylüyor. Turizm del i leri bunu bi lmeden söylüyor.
Canakkale'de yapı lan «Truva Yüzme Yarışları» nda; Selçuk'ta yapı lan «Efes Festival i » nde Roma Kral ve Kra l içesin i temsil ed ip ve «canlandırış» ta: Bergama, Aspendos, Didim, M i let, Priyen v.s. kal ınt ı ları n ı ihya edişte; İ stanbul Beyazıt'ta, Sultan Fôtih'in «Şim keşhane»sin in y ık ı larak, yerine Bizans «Tôk- ı Zafer» in in kuru luşunda; İ kinci Beyazıd zamanında yapı lmış olan Patrona Hamamı adıyla anı lan , istanbul 'daki en büyük i lk Türk hamamın ın yık ı lmak, altı n · dan Bizans taşları ç ıkarı lmak isten işi nde hep aynı köhne zihn iyet ve sinsi ruh sırıtmaktadır. Kırk yı ld ır bu türküyü çağı rı rlar. Hal ikarnas Bal ı kçısı, Sabahatt in Eyüboğ lu, Nadir Nadi, Pertev Nai l i ve diğerleri hep bunu söyler. Sabahatt in Eyüboğlu, Fatih' in , Roma' l ı lar ın soyundan geld iğ in i iddia edecek kadar işi i leri götürmüş, cı lgın laşmıştır. Güya Fatih İ stanbul'u a lmakla, Bizansl ı lardan, Romal ı lar ın intikamın ı a lmış olmuş. Bu yüksek tarih tezin i kendisine açtığı nda merhum Mükrimin Hal i l Hoca, deli saçmasına gü l mekten başka mukabele yolu bulamamış. Fakat merhum Yahya Kemal kükremiş ve o meşhur tarih sohbetlerinden birin i yapmış. Secaatin i arzeden Sabahatt in Eyüboğ lu, tezi karşısında ôciz ka ldı kların, söylüyordu . Bu « EtnojeneZ» nazariyesi, Ruslar el inde de mükemmel b ir si lôh olmuş ve Orta Asya Tü.rklerini ayrı ırki menşelere bağlaman ın sinsi bir vasıtası hal ine gelmişti. Azeri Türkleri n i , Kazak Türklerin i ,
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 165
Kırgız Türklerin i , Özbek Türklerin i , Uygur Türklerin i , Türkmen Türklerin i , Kıpçak asl ından gelen Kırı m ve Kazan Türklerin i ; yaşadık ları ü lkelerde daha önce yaşadığı iddia ed i len mevhum ve farazi ı rklara bağlayarak, «Türklük» ten koparmağa çalışan sözde i lmi tarih tezleri meydana geti r i lmiştir. Bu vadiden hareket eden ve Türk kü ltürün ü tan ıtmak için çıkarı lmış olan «FUNDAMENTA» is iml i temel kitaba bu sakat z ihn iyeti sokan Pertev Na i l i Boratav'a karşı merhum Zeki Velidi 1 ogan , makaleler yazmış i lg i l i leri uyarmağa çalışmışt ı . Ne Ü niversiteden, ne i ktidarlardan ses geld i . Kimse olanın biten in farkında deği ld i . Zeki Vel idi'n in feryadına k imse ku lak asmıyordu. Daha sonra İ lhan Selçuk, Rusya'ya dôvet edi ldi ve dönüşünde Rus resmi tarih tezin i burada tekrarladı. Cumhuriyet Gazetesi, günlerce tefrika etti. Azeri' lerin , Kazak' -ların, Kırgız' ların , Uygur' ların , Türkmen'lerin , Özbek'lerin kaba saba aşiretler olduğunu, Türk olmadıkla· r ın ı oral ı bazı Türklerin ağzından ispatlamaya cal ı şıyordu. Gene ses yoktu. Herkes kös dinlemiş g ibi d in l iyor; bazı ayd ın gafi l ler, i lmi hak ikatleri öğrenircesine okuyor, aynen kabu l ed iyorlard ı . Gene i lm in ve Türklüğün sesin i , Zeki Vel idi Hoca duyurdu ve yaza . ra hak ettiği cevabı, i lmi vekar ve soğukkan l ı l ı k için de verdi . Bu makaleleri b ugün, «Türklüğün Mukadderatı Üzerine» is iml i eserde okumak mümkündür.
Bu sözde tarih tezlerin in en sinsisi bugünlerde tefrika edilmekted ir. Bu makalemizin esas konusu, 22 Nisan 1973'den beri «Mill iyet»te yayın lamakta olan <ffürkler» başl ı kl ı tefrikadır. Gazeteden öğrendiğ imize göre, «David Hotham» is iml i b ir İng i l iz, Türkiye'ye gelerek sekiz yı l kalmış, Türkçeyi iyice öğren . miş ve Türkler hakkı nda bir kitap yazmış- Ga -zetede günlerce övü lerek reklômı yapı lan bu kitap,
1 66 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
M. Ali Kayabal tarafından Türkçeye çevri lmiş ve tefr ika edi lmeğe başlanmıştır. Bahsi gecen tezlerin en sinsisid ir". Bi t' yandan Türkler pohpohlanıyor, diğer taraftan yerin dibine ustaca batı rı l ıyor. Tenakuzlarla dolu. Düzeltmek ve doğrusunu göstermek bir kitap a l ı r. Biz bazı noktalarına dokunacak ve tenkide tôbi tutacağ�z .
Bay David Hotham, herşeyden önce Türkiye Türklerin in , Rusya ve Batı Cin'deki Türklerden apayrı bir mi l l iyete, Anadolu 'da teşekkül etmiş karış ık bir ı rka mensup bulund u kların ı ispat etmeyi kendisine vazife bi lmi9. Bu kadar mühim ve büyük bir konuyu , pervasızca ve cür'etle ele a lmış ve kat'i hükümler vermiştir. Buna bakıp kendis in in bir Türkolog, derin bir tarihçi ve etnolog olduğunu san ırsınız. Fakat böyle olmadığ ın ı kendi ifadesi ile an l ıyoruz. Esasen d ik katl i b i r göz, gayet sathi b i r yazı olduğunu hemen farkediyor. «Başkasın ın küreği i le kar kürüyor» , Türkiye'de a kı l hastalarından edindiği bi lg i leri, «teorik» ve «tez» diye i leri sürdükten sonra, ik i adım geril iyerek ihtiyatı elden bırakmıyor. Gerilerken şöyle söylüyor: «Bunu alay etmek için söylemiyorum, -çünki ben idd ianın doğruluğu hakkında hüküm verebilecek bir etnolog veya tarihçi değ il im.- ama sadece eğitim metodlariyle . . . » Bu ihtiyatlı ifade, 1 Mayıs 1 973 tarih l i Mi l l iyet'te (tefrika: 1 0) cıkmıştır. Fakat 22 Nisan 1973 tar ih l i M i l l iyet'te (tefrika: 1 ) ise, m i l l iyetimize şu şekilde hücum ed ilmektedir.
«Türk isti lôsından sonra Anadolu'da cereyaıı eden olaylar hakkında çeşitl i teori ler vard ır. isti lôcıların , mahalll ha l kla aralarında ne derece yaygın bir şekilde evlendikleri bahis konusudur. Bir şey, mantığa açıkça uygun görü lmektedir. Anadolu 'nun Türklerden önceki ha lkı kabataslak söylemek gerekirse
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 1 67
H ititlerden öncekiler, Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Keltler, Yahudiler, Yunanlı lar, Romalılar, Ermeniler, Kürtler, Moğollar ve Allah b i l i r daha n iceleri yerlerini Türklere asla bırakmamışlard ı r. Asya'dan gelen bir avuç Türk, kendilerini hazır mevcudun arasına katmış, böylece bir Anadolu karışımı , aşağı yukarı önceden neyse, öyle devam edip g itmiştir. Bütün mesele, kalaba l ı k karış ımın Türkleri hazmedip a rasında
· eritmesi gerekirken sayıca az Türklerin, yerli halka damgasın ı basacak derecede kuvvetli çıkmalarıd ır Bunun sonucu olarak da, önceden var olan kavimler. Türkçe konuşan Müslüman bir ha lk hal ine dönmüş, o dönemden sonra «Türkiye»de yaşayan «Türkler» olara k tanı n m ışlard ı r . . . B u teoriler, Türkiye Türkleriyle, Sovyetler Bir l iğ i ve Batı Çin'de yaşayan Türk halkları arasındaki büyük farklardan doğmaktadır.»
Etnolog olmayan, tarihçi olmayan Bay David Hotham' ın bi lmediği , tan ımadığı Türk tarih i ve Türkler hakkındaki « inc i» leri bunlardır. Adamın bunları buradaki, kendisi g ibi tarihten ve Türk etnoloj is inden anlamayan dostları ndan topladığı a nlaşı l ıyor. Rusya ve Batı Dünyası, Türkiye'yi parçalamak için sun' i b ir «Kürt» mi l l iyeti yaratma k gayreti içindeler. Bay David, çorbada tuzum olsun d iyerek, ayn� gayrete katı lmış. Fakat Mi l l iyet'e ne oluyor? Tek cümlel ik bir d ip not, bir açıklama yapmadan bunu aynen nası l neşredebil iyor? Bizim bi ldiğimiz « Kürtler,» «Türkler»den ayrı bir ı rk deği ld ir, Türklüğün bir koludur. Orta Asya'da, Orhun Nehri kıyı larına bin üçyüz y ı l önce dik i lmiş o lan Elegeş Yazıtı'nda «Kürt El i 'n in Hanı Alp Urungu» dan bahsedi l iyor. Ayn ı Kürt boyu' . nu , Macaristan'da Hun Türkleri arasında görüyoruz. Türkiye'deki Kürt Boyu arasına diğer Türk boyları da karışmıştı r. Meselô Öiz bunlardan «Karg ı» lan, «Ci-
1 68 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ği l» leri «Kıpçak» ları , cffürkmen» leri tesbit ett ik ( 1 ! , Çeşitl i Türk boyları , Doğ udaki Kürt Türklerin i meydana getirmiştir. Bu bizim meselemizd ir; mi l l i kültür araştırmaları ile aydın l ığa çıkacaktır. Bay Oavid ve arkadaşları , gölge etmesi nler, başka ihsan istemez. Avrupa' l ı l ı k onların olsun . Bizi pohpohlayıp, «Türklerin Avrupa'l rn olduğunu söylüyorlar. Japonlar. i n sanl ığ ın ortak malı olan Batı i l im ve tekniğ in i a ld ı . fakat gene Asya' l ı kaldı , Biz de Asya' l ı kalsak ne olur? Mesele i l im ve tekniği a l ıp, mi l l i kültürü kaybetme. mek . . .
Şimdi David Hotham'ın yukarıya aldığımız iddiasını çürütecek birkaç hususu kısaca verel im.
1 - TÜRKIYE'N İ N TÜRKLEŞMESİ HAKKIN DAKİ TARİHİ DELİLLER
Bizans imparatorları , i ran' l ı lara karşı kendilerin i emniyet alt ına alabilmek iç in 6. ve 7 . asırlarda Balkanlardan getird ikleri Hristiyan Bulgar Türklerin i Trabzon ve Rize taraflarına yerleştirdi ler. Bulgaristan'da kalabal ı k Slav k itleleri a rasında ası l ların ı . Türk lük ler in i kaybeden bu Bulgar Türklerin in diğer bi! kolunu Güney Anadolu'da görürüz. Toroslar si ls i lesinden olan Bulgar Dağı 'na isim vermişler ve Karamanoğul lan tar ih inde müh im rol oynamışlardır . Bizansl ı lar daha sonra , Hazar, Peçenek ve Uz Türklerini de Anadolu 'ya iskôn etti ler . Bunların hepsi Hristiyan Türktü, Kayseri c ivarındaki Peçenek' lerden bir kısmı Ermeniler içinde eridi . Diğerleri, b ir iki asır sonra gelen M üslüman Türk uruk ve boylarına katı larak
(1) Doğu Anadolu hakkında, Ankara 1973 isimli bro
şürümüz, Davit Hotham ve onun fikrinde olanlara
cevap teşkil edecek mahiyettedir.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRWıALARI 1 69
Müslüman oldu. Hristiyan Kıpçak'lardan bir kol Gürcistan'a yerleşti . Moğollar önünden kaçan Kıpçak' -lordan kalaba l ık boy ve oymaklar, Kafkasya, Karadeniz ve Doğu Anadolu'ya gel ip yerleşti ler .. M ükrimin Ha l i l . Zeki Vel id i . Fuad Köprülü ve diğer tarihçi lerimiz in bel irtti kleri bu kayıt lar gösteriyor ki , Malazg irt Zaferi 'nden birkaç asır önce Türkler Anadolu'yu Türkleşti rme işine başlamışlard ı . Malazg i rt'ten sonra on binlerce çadı r Türk uruk ve boyları ha lkı Anadolu'ya akmış ve bu Türkleştirme iş in i tamamlamağa başlamışlard ır. Arap coğrafyacı ve seyyahı Ebu El Fida'nın bahsettiğine göre, Onikinci asırlarda Antalya i le Aydın arasında i ki yüz b in çadı r Türkmen ha lkı yaşıyordu. Bu ik i m ilyon nüfus demektir. Bunda mübalağa olmakla beraber, Anadolu'nun nası l Türk d iyarı olduğunu gösteren bir vesi kadı r. Oğuz (Türkmen) . Kıpçak, Uz, Peçenek, Hazar ve Bulgar' lardan başka, Karluk, Kalaç, Ağaçeri ve Kangl ı ve Ciğ i l Türkleri Anadolu'nun Türkleşmesinde mühim rol oynamışlard ı r. Sivas taraflarına Uygur Türkleri yerleşmiştir. Bu Uygurların on bin asker ç ıkardığ ı b i l in iyor. Ankara . Eskişehir, Kütahya taraflarına yerleşen Cavdar' lar otuz bin asker ç ıkarabi l iyordu . Kastamonu tarafları Türkmen d iyarı olmuştu. Tarihi vesikalar bunu göstermekte, Osmanl ı arşiv vesikaları buna şahitl i k etmektedir. Prof. Faruk Sümer'in «Oğuzlar» isiml i eseri, Türkiye'nin Türkleşmesine ait en i lmi del i l leri gözler önüne sermektedir. Fuad Köprü lü , Osmanl ı Devlet in in Kuruluşu isiml i eseri ve d iğer a raştırmaları i le, Osmanl ı İmparatorluğu'nu dört yüz çadı rl ı k bir aşi retin değ i l , mi lyonlarca Türk'ün kurmuş olduğunu göstermiştir. Atsız ve Mustafa Kafal ı 'n ın da bu konuda maka1eleri istifadel idir. Ahmet Ref ik' in «Anadol u'da Türk Aşiretleri» is iml i eseri , Cengiz Orhonlu ve
1 70 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Ömer Lütfi Barkan' ı n ça l ışmaları , d iğer Selçuklu ve Osmanl ı tarih lerine ait araştı rmalar ve eserler, Türkiye'n in nası l Türklerin mal ı olduğunu gösterir.
Türkler Anadolu'yu tenha buldular. Bulaşıcı hasta l ı klar, bitmez tükenmez savaşlar yerl i kavimleri k ı rmıştı . Buna bazı yabancı tarihçiler de kabul ediyor. Türkler, yaylacı l ı k sayesinde bu hasta l ı klardan kend i lerin i korudular. Türklerle yaptı kları savaşlarda yerl i kavimlerden epeycesi de k ırı ldı . Ka lanları , Ermeniler ve Bizans Rumları arasında buluruz. Hitit' i , Frikyal ıs ı hep bu iki kavim içinde erimiştir . Yerli kavimlerden büyük çapta Müslüman olan yoktur. Tarihi kayıtlar bunu teyid eder. Tek tük ihtida hadisesi d ış ında, Rum ve Ermeni ler varl ı k ların ı günümüze kadar devam ettirebi lmişlerdir. Hatta Karaman. Kayseri çevrelerinde bir k ıs ım Türkler Rumlaşmış ve Ermenileşmiştir. Radyonun, gazetenin olmadığ ı , s inemanın bulunmadığı b ir çağda, bir avuç Türk'ün kalabal ık yerl i kavimlere üstün gel i p, b ir anda d i l in i kabul ettirmesine David Hotham' ın ak l ı nası l yatıyor? Bunu nası l iddia edebi l iyor? Sosyoloj i i lmi bunun mümkün ol madığ ın ı göstermektedir. Fakat an laşı lan mutlaka Türklerin karışı k l ığ ın ı ispatlamak ve Türk asl ından olanlara bir azın l ı k ı rkçı l ığ ı yaptı rmak arzusunda olmal ı ki , boyuna bu meseleleri karıştı rıyor. Mesela, Hazar'lara , Hun' lara. Kıpçak'lara , Kırgız' lara dayanan Çerkes ve Laz· ıarı bizden ayırmağa, m il li birl iğ imizı parçalamaya çal ışıyor. Mi l l iyet de buna a ıet oluyor.
2 - TOPONOMİK (YER ADLARINA AİT} DELİLLER
Türkiye'deki köy, dağ, dere, tepe, göl, ı rmak, neh i r, p ınar, vayla , kışla, arazi parçası isimleri Türk damgasın ı taşımaktadır. Atalarımız bu konuda şuur
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 71
sahibi ve hassas imiş . Bi lerek, düşünerek, geleneğe uyarak, isim koymuşlar. İdareci lerimiz ise bi lmederı bu isimlerin çoğunu kurban etmektedir. Biz çeşitl i makale ve araştı rmalarımızda bu isimleri ele a l ıp inceled ik ve daha geniş çapta i leride (Kaşgar'l ı Mah · mud'un büyük eserinin yazı l ışı n ın 900. Yı l ı dolayısiy · le birkaç y ı l teh irle yazmayı umduğumuz eserde) göstermeye çal ışacağız. Ata larımız, Türk ulus, uruk, boy ve oymak isimlerin i ; totem isimlerin i , Orta Asyc ve Azerbaycan'daki yer isimlerini köy, dağ, nehi r, göl ismi olarak a lmışlard ır. Bozan da arazi parças ın ın durumuna göre ad takmışlard ı r. Her yerde Türklüğün damgası vard ır. Bu vatan bizim mal ımızd ır, atalarımız ın ocağıd ır. B i lmiyorla rsa gelsinler öğrete l im .
3 - MADDi VE MADDi OLMAYAN KÜL TÜRE DAİR DELİLLER
Bunlar o kadar çoktur ki , burada vermeğe imkôn yoktur. Bunları «Töre» de yazıyoruz ve yazacağız. Adından bahsettiğ imiz eserlerim izde de genişl iğ ine ve derin l iğ ine i ncel iyeceğiz.
Bay David' in «Turancı l ı k» tan çok gocunduğu, Türk dünyasın ın b irleşmesinden dehşet duyduğu anlaşı l ıyor. Pan-Türkizm d iyor; Pan-Slavizm'den, Pan Cermenizm'den, Pan-Arabizm'den üstünkörü bahsed ip geçiyor da, «Siyonizm » i ağzına bi le almıyor.
Bay David' in solcu olduğu da an laşı l ıyor. Mi l l i yetçi l iğ in , sağcı lar ın inh isarında olmadığ ın ı , solcuların da mi l l iyetçi olduğunu söylüyor. Bir defa bu sağcı ve solcu terimleri herşeyi ifade etmiyor. Mil li şuurda� hareket eden ve mi l l iyet esasın ı benimseyen, Müslümanl ığ ı mi l l iyetçi l iğ in ayrı lmaz bir parçası sayan Türk mi l l iyetçileri i le; mi l l iyet esasın ı kaldır ıp, ümmet temeline dayanan, mi l li şuura sırt çeviren h i lôfetçi
1 72 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
ve şeriatci lerin aynı safta (sağda) mütalôa edi lmesi yanl ışt ı r. İk incisi , Türkiye'de Marksizm yolundan g ittiğ in i söyleuiği sol nasıl m i l l iyetçi olabi l ir? Marx ve Engels, «mi l l iyetçi l iğ in» ve «mi l let» mefhumunun bir «burjuva ideoloj is i ve uydu rması» olduğunu söylememişler m iydi? Lenin , vazifeleri n in m i l li kü ltürleri yıkıp, proleter kültürünü getirmek olduğunu yazmıyor ve söylemiyor muydu? Tek taraflı bir emperyalizmden bahsetmek gel i r dağı l ımın ın ôdil olmadığın ı söyleyip, bu vakıayı gayeleri iç in istismar etmek ve kalkınma edebiyatı yapmak, mi l l iyetç i l ik midir? Bay David Hotham niçin ya lan söylüyor? Hani sosyal ist yalan söylemezdi . . .
«En radikal reformcu» d iye bahsett iği mi l l iyetçilerden «tutucu» d iye bahsetmesi katmerl i bir «güldürü» . . .
M i l l iyetçi lerimiz in doğu m kontroluna karşı oluşundan yakın ıyor. Türk m i l let in i kısı rlaştırmak isteyenlerin kimler olduğu iyice a nlaşı l ıyor. Resmi çevrelerin, i l im adına konuştuklarını iddia eden «bi l imsel» !erin kulağı çınlasın.
«Mi l l iyet» in, «Mi l l iyetimize» bühtan bahsindeki bu gayret ve h immeti var olsun . . .
Q
Maksadımız Türk mi l letine ve kültürüne h izmet olduğu icin, gecen ik i sayıda çıkan «börk» ve «yemek» yazılarında unutulan b i r i k i bahsin buraya eklenmesini okuyucularımızı n hoş karşı layacağın ı uma rak, şu i lôveyi yapıyoruz. :
Evl iya Çelebi , Doğu Anadolu'da börk ve edik (sarı meşin çizme) g iyi ld iğ inden bahseder. Malatya' .. n ın «Zeng in kadın ları muhayyer ferace ve yassı baş i le gezerler. Amma ekseri fukara hatunları beyaz car bürünüp sivri takke g iyerler. Ayaklarına sarı ve k ır -
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 73
mızı çizme g iymeleri m ukarrerd i r-» Diyarbak ı r « kad ınları , cümlesi beyaz çarşafa bürünürler, yüzlerinde kıl n ikôp ve başlarında sivri a ltun ve gümüş takke g iyerler. Ayaklarında elbette çizme g iyerler» (Evl iya Celebi Seyahatnamesi, c. 4, Reşat Ekrem Koçu Yay. sf. 6, 1 4) .
iran'daki Kaşkol Türkleri b i r nevi keçe külôha «Kec külôh>i derler.
Afganistan'daki Türkler arasında «Tütek» adı verilen dağ hastal ığ ı «kurut» hasta l ığ ı adı veri len kurutu lmuş peynir yiyerek tedavi edi l i r. (Gunnar Jarring, On The Distribution Of Turk Tribes in Afghanistan, Lund, 1 939, sf, 30) . Anadolu 'nun çeşit l i yerlerinde bi l inen « kurut» un Türk dünyasın ın müşterek mal ı olduğu bel l id ir.
1 389 kışında, atları n karnına kadar ulaşan karda, Toktamış'a karşı Semerkant'tan sefere çı kan Timur, yiyecek sıkı ntısı karşısında, askerin yiyeceğin i g ünde bir kap «bulamaç» çorbasına indirmişti . Tert ip edilen dev bir av seferi i le, biraz yiyecek tedarik etti ler. (A. Vambery, History Of Bokhara, London, 1 873, sf. 181 ) . Demek ki, Türkmenlerin, Yörüklerin ve bütün Türkiye'nin bi ld iği «bulamaç» Orta Asya menşel idir .
Mantı Orta Asya'dan cı kmıştır. Kore'l i ler, Cin' l i ler ve Mançular da b i lmektedir. Bütün Türk lehçele, rinde «Mantrn , «montu» , «mantuy» d iye bi l inmekted ir. «Tatar böreğ i» , d iyenler de vard ı r. Çağataycada buna « kıymal ı yufka taamı» denir (A. Caferoğlu , « Etimolo j ik Araştırma Denemeleri» , Türk Di l i Araşt. Yı ll ığ ı , 1957 den ayrı basım, sf. 8 - 9) .
Ord. Prof. Süheyl ünver' in, Hayat Tarih Mecmuası 'n ın Ocak 1967 tarih l i 1 2. sayısında «Eski Türk Yemekleri» hakkında bir yazısı cı kmış.
EVLENME VE DÜGÜN TÖRENİ İLE İLGİLİ TÜRK GELENEKLERİ
Örf-ôdet, gelenek ve mi l l i kü ltürü teşki l eden t0-re ve d iğer ruhi, bedeni ômi l ler gib i sosyoloj ik , psi koloj ik ve d iğer tabii faktörler, mi l letlerin birbirinden bariz farklarla ayrı lmasına sebep olan tesir ed ici lerd i r. Bu bakımdan, mi l letlerin ayrı seviyeleri ve duyguları vard ı r. Mi l letlere mahsus olan bu karaktere bu seciyeye, «milli seciye» adı veri l i r . Durkheim, mil li şu-· urun, môşeri vicdan ın , çok ağ ır b ir_ şekilde, asırlar boyu meydana geld iğ in i ve bir defa teşekkül ettikten sonra kolay kolay y ık ı lmadığ ın ı söyler. Gustav Le Bon, mi l letlerin ruhundan ve seciyesinden bahsederken, Durkheim'ı n f ik irleri n i paylaşır. Bu ik i düşünürün f ik irlerin i nakleden Prof. Sadri Moksudi Arsal Türk seciyesin i yaratan unsurları ele a l ıp inceler ( Mi l l iyet Duygm::unun Sosyoloj i k Esasları, İstanbul , 1 955. sf. 81 - 6) . Biz de bu makalemizde. Türk mi l l i seciyes in in bir görünüşünden , evlenme ile i lg i l i gelenek ve telôkki lerden bahsedeceğiz.
Türk a i lesin i n yapısı hakkında Gökalp ve Abdül kad ir inan . iy i b i lg i ler vermektedirler. Türkler, ist is nalar dışında, tek kad ın a l ı rlar. Bütün Türk uruklarında evlenme beş, yedi veya dokuz göbekten sonra olabi l ir. Yani dokuz göbeğe kadar akraba olan lardan kız a l ınmazd ı . Dede Korkut h ikôyelerinde, Oğuz uruk ve boyların ı n , kendi oymakları d ış ından evlendikleri
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 75
(ekzogami kaidesi) an iatı l ı r. Bugün Türkiye'n in birçok yerlerinde, kardeş çocukları n ın evlendikleri görülmektedir. Bu değiş ik l iğ in hangi şartlar alt ında meydana geldiğin i bi lmiyoruz.
Sosyal ve kü ltürel değişmeler, dünya görüşünde farkl ı f ik irler getird iği ha lde, b ir bütün olarak a i le ve evlenme müessesesi hakk ındaki duygu ve düşünceler, bütün Türk dünyası için, asırlar boyunca aşağı yukarı ayn ı hususiyetleri taş ı r. Soyun ve sopun temiz · l iğ i ah lôkl ı l ı k ve namuslu luk mônasındaki «asôlet»e çok ehemmiyet veri l i r. Yörükler bu konuda birçok atasözüne, deyesek'e sah iptirler. Meselö : «ası l ara, soy ara , bulunmazsa ne çare» «At beslenirken, güzel istenirken» çok di kkat etmel id ir. Geleneğ in i devam ettiren Türk uruk ve boylarında, evlenecek olan kız ve erkeğin rızalarına da bakı l ı r. Sevg i ve an laşmaya d ikkat edi l ir . Bazı hal lerde, beşikteki çocuklar nişanlan ı r. Beşiklerin in kenarına bir işaret konur ve buna «beşik kertmesi» denir. Dede Korkut h ikôyelerinde de «beşik kertmesi>ı nden bahsedi l i r. Bazan evl i l i k, kız kaçırma i le olur. Korkutel i 'n in üzerindeki «Söbüce Yaylası» nda yaylayan «Yeniosmanlrn Yörüklerinde bir kız l<açırma hadisesinden sonraki davranışlara şahit olmuştuk. Neticede, yaşl ı lar araya g i rip, kız ın anasın ı ikna etti ve «kaim kesildi» . Kız için ödenen paraya, pek çok yerde «kalın» denir. Bazı yerlerde buna «başlık» da denir. Göktürk Yazıtlarında bundan «kolin» d iye söz edi lmektedir. (Eski Türk Yazıtları , 1 , 1 56) . Kaşgarlı Mahmud, çeşitl i Türk uruk ve u lusların ın buna «kalınq» adın ı verd i klerin i söyler (Divan, 1 1 1 , 371 , 372) . Dede Korkut'ta «kalınlık» d iye geçer. Prof. Zeki Velidi Togan' ın eserlerinden bir inde, Orta Asya'da eski b ir Türk düğünü an latı l ı rken, Yörüklerin «beserek» ödını verd ikleri çok i ri ve kıy-
1 76 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
metli develerin « ka l ım> olarak veri lmiş olduğunun bel i rti l iş in i hatırlıyoruz (eğer yanl ış hatırlamıyorsak) . D iğer taraftan, Abakan Tatar' larında «düğün merasimi , k ıza tö ı ip olma, ka l ın ' ın ödenmesi, düğün ôyin i ve ziyafet gibi kısımlardan ibaret olmak üzere, hemen hemen aynen batı komşularında olduğu g ibid ir. Fakat çok defa Şor' larda olduğu g ib i , gel in kaçı rı l mak suretiyle götürü lür ve ödenmesi icabeden kal ı n müzakeresi ancak ondan sonra bir neticeye bağlan ın> . (W. Radloff, Sibirya'dan, Cev. A. Temir, 1 , 386) .
Cin kaynakların ın yazdığına göre, Kırgız düğünleri çok muhteşem olurmuş. Bazan b in koyun kadar hediye veri l i rmiş (Bahaeddin Ögel, İslômiyetten Önce Türk Kültürü , Ankara, 1 962, sf. 209) . Doğu Türkistan'da Karahanl ı lar zamanında, Humar Hatun isiml i b ir kadın , oğlunun düğünü dolayisiyle yedi küp dolusu altun kü lçe ( «bal iŞ» ) döktürmüş, üzerine yazı yazdırmıştı. Bu külçeler, 1 5. Asrı n sonlarında Hoten'de buiunmuş ve eriti lmiştir. (Z. V. Togan , Umumi Türk Tarih ine Giriş sf . 1 1 7) .
Bugün Türkiye'n in b irçok yerinde, bi lhassa köylük yerlerde düğün dôvetiyesine «oku» veya «okuntu» denir. Bu kel imeler, «Ok» sözünün aldığı yeni şekil olmal ıd ır. Eski Türklerde «Ok» bir dôvet sembolü id i . Hun, Göktürk ve diğer Türk devletleri hakanları , kabilelerin i Iıarp veya başka b i r sebeple b i r yere toplamak istediklerinde, onlara «Ok» gönderirlerdi .Bu, dövet mônôsına gel ird i . Göktürk kitabelerinde Bilge Kağan' ın 714 senesindeki Beş-Ba l ı k seferinden bahsolunurken <(Okığ l ı kelti» , yan i okunmuş, ok gönderi l miş olan lar, çağırı lan imdat kuvvetleri ge ld i deni l i yor» (Dr. Osman Turan, « Eski Türklerde Okun Hakiki Bir Sembol Olarak Kul lanı lması » , Belleten, sayı: 35, sf. 308) . Kaşgarl ı Mahmud'un meşhur eserinde de
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 77
«okumak» , «dôvet etmek» mônasına gel iyor. Bu son eserde, «Ok» un, mirasın bölüşülmesinde de ku l lanı l d ığ ı bel i rt i l iyor. Buna «Ok atmak» deni l iyor ki , ayn ı usul ve isimle bugün, Ayd ı n ve Edremit Alevi Türkmenlerinde yaşadığ ın ı gördük.
Osmanl ı Türklerinde de, dôvet etmek, aynı kelime ile ifade olunuyordu. Aşıkpaşazade Tarihinde buna dair güzel misôl ler vard ı r. Bir i kisin i gösterel im: Köse Mihal ' ı n kızı n ın düğünü için büyük hazırl ık lar yapı ld ı . «Etrafı n kôf irlerine ve tekfürlerine okuyucular gönderd i . Ve hem Osman Gaziyi dahı okıdL Ve hem tekfürlere dahı habar göndürdü k im: «Gel in ; Bu Türk i le ôşina olun kim bunun şerrinden emin alasız» dedi . Vôde olundığı gün geld i ler. Mubalôğa saçular getürd i ler. Osman Gazi cemiisinden sonra geldi . Eyü hal ı lar ve ki l imler ve süriyi le koyunlar getürd i . Ve i l lô Osman Gazinün saçusın ı gayetle beğendi leç. Hôsı l ı üç gün düğün aldı . Ve bu tekfürler Osman Gôzin in keremine hayran kald ı lar» (Aşıkpaşazade Tarih i , Atsız neşri, İstanbul , 1 949, sf. 1 00) .
Bi lecik Tekfürünün düğününde: «Ve Gôziyi dü . ğüne dahı okıdı . Osman Gôzi dahi M ihal'a okıyıcı l ı k haylı nesne verdi» (sf. 1 01 ) .
Osman Gazi birgün eyitdi : « Mihal ı okıya lum, islôma dôvet edelüm. Anı müslürnan edelüm.» Sonunda «ve ol batı l dini terk edüb hôl is müslüman ol · d ı >ı (sf. 1 07) .
Günümüzde Yörük ve Türkmen düğünleri de çok debdebel i olur. «Okuıı veya «okuntuıı ile, köy halkı ve civar köylerdeki tanıdı k lar «okunur» , düğüne dô-
F: 12
1 78 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
vet edi l i r. Düğün törenlerin i tafsi lôtı i le burada anlat . mağa imkôn ve lüzum yoktur. Sadece bazı mühim noktalara işaretle yetineceğiz. Teferruatlı bi lg iyi, Hômit Zübeyr Koşay'ın, Yusuf Ziya Demirci 'n in eski Türk düğünlerıne ait zengin ve mukayesel i ma lzemeyi ihtiva eden eserlerinden ed inmek mümkündür. Türk Folklor Araştı rmaları Derg isindeki bu konu i le i lg i l i makaleler, Uğural Barlas' ın , Maraş ve d iğer bir kaç i l in mahal li düğün ôdetlerine ait kitabı istifadelidir.
Si l ifke köy düğünlerinde, del ikanl ı lar dağdan odun kesmeğe g iderler. En çok, en düzgün odunu i l k önce getiren gencin itibarı büyük olur; ona mend i l , havlu, yağ l ı k hediye ed i l ir ; bu oduna «yüğrük odunu» denird i . Bir çok yerde, düğünün düzenle ve hôdisesiz geçmesi için geneler arasından d i rayetl i , cesur bir del ikanl ı seçi l ir . Buna, yerine göre, «yiğ itbaşı» , «efebaşı» , «seymen» denir. Bunların yardımcısı, bayrak taşıyan «bayraktar» d ır. Güveğ iye yardımcı olan arkadaşına «sağdıç» adı veri l i r. Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da ve Adana taraflarında, sünnet düğünlerindeki «kirvelik» müessesesin i Göka lp, «potlaç» a benzetir.
Düğün töreni, davul zurna refakatindeki kafilenin, bayrak di kmek üzere hareket etmesi i le başla r Sekiz yı l önce, Edremit' in Çamcı Köyü'nde (Alevi Türkmen köyü) böyle bir düğün gördük . Gene kızlar. b ir evde, bayrağımızı atlas g ibi süslemiş kenarına sırma püskül ler işlemiş, d ikmişler, sancak g:bi hazı r lamışlardı . Bu i ş bitince, bul unan lar, beş veya on l i ra bahşiş verdiler. Yığı lan paralar kızlar tarafından a l ınd ıktan sonra, k i l imin üzerinden hürmetle ka ldırılan bayrak. dört tarafından tutularak, ik i tarafa doğ ru sal lanarak, şu dua okundu :
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 79
«Peygambere salavat Seyyidina Muhammed Kutlu olsun, kutlu olsun, diyenin Akıbeti hayrolsun.»
Fakat, bu düğünden .iki yıl önce, 1963 te, Ege'n i n başka bir Alevi Türkmen köyünde şahit olduğumuz bir nişan töreni ; mi l li seciyen in sarsı lması . töre'n in değişmesin in en bel i rg in bir ifadesi olarak, bizi dehşete d üşürdü . Öğreti len şekilde, «kut lu olsun kutlu olsun , d iyen in akıbeti hayrolsum diyerek yüzük taktığ ımız bu «asri» n işanda, izmir'den getirt i l miş olan caz takımın ın önünde ıapone kol l u kızlar ve erkekler, büyük bir maharetle «rokn-rol» (rock and rol l ) yapıyordu . Davul zurna önünde, üç etek ve zeybek kı l ığ ı ile oynanacak zeybek oyun larını seyretmeyı umduğumuz bu köyden, hayal k ırık l ığ ı i le ayrı lmış t ık . Durkheim ve Gustav Le Bon 'un bahsettiği , «mii· !etlerin ruhu», zamanla bambaşka bir kalıba mı bürünüyordu? Yoksa bunlar mevzii ve geçici hadiselermiydi? Bunu, içtimai bünyemizin ve kültürümüzün, i lerideki mahiyeti gösterecektir. Bu, değişmelerin h iç olmayacağı, bünye ve kültürlerin kaskatı kalacağı mônasına gelmez. Yirm;nci asırda en iptidai kabilelerde bile, büyük sosyal ve kültürel değişmeler meydana gel iyor. Fakat, ihti lôlci değişmelerde bile, cemiyetlerin sabit kalan tarafları vardır . Sarsıcı değişmeler önünde, Türk, seciyesin in istikrar ve sebatı n ı zaman gösterecek . . .
Eski Türk düğünlerinde, gel in ler üç etekl i ve «ed ik» li olurlard ı . Üç etek, ata binmede kolayl ı k sağlayan, Orta Asya'dan geti ri lme kad ın ve erkek g iy: . mid ir. Toroslar'da, ihtiyar Yörük erkeklerin in de üç etek g iyd iğ :n i görmüştük. Osman l ı ' larda da bu giyim vurdı . «Edik» , yumuşak kırmızı meşinden yapı lmış
1 80 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
kısa konçlu bir çizmedir. Evliya Celebi, Malatya ve Diyarbakır' l ı kadın ların «edik» g iyd iğ inden bahsediyordu. Toroslarda, edi k g iyen genç kızlar gördük. Maraş'ta halen meşhurdur. Uygur ve Kazak Türkleri, Tatar Türkleri (Kıpça k - Peçenek), buna «etük» , «e · dük» , «ötük}) adını verir. B in üç y ı l önce Orta Asya'da, Göktürkler bu çizmeyi g iyiyor ve adına «edük» diyorlard ı . (Eski Türk yazıtları, i l i , 175, 1 80) . Kaşgarlı Mahmud'un eserinde «etük» d iye geçiyor ve dokuz yüzyı l önce Orta Asya u lusu ve urukların ın bu çizmeyi g iyd iğ i an laş ı l ıyor. Yan i kesintisiz günü müze kadar ulaşmış bir maddi kültür u nsurudur. Gerek Bilecik -Eskişehir çevresi Karakeçi l i yörük kadın ları , gerek Siverek - Viranşehi r arasında Türkçeyi kısmen unutmuş olan Karakeçi l i kadın ları, bellerine gümüşten, gayet kıymetl i kemerler takarlar. Gel in in de esas ziyneti arasındadır. Hun Türklerin in , Göktürk'lerin , Hazarları n ve diğer Türk u lusların ın bu kemeri kullandıkların ı , eski mezarlardan çıkan malzeme göster, m iştir.
Gel in perşembe günü ata b indir i l ir ve oğlan evi . ne doğru düğün kafi lesi hareket ederdi . Ev veya çad ıra gel indiğ inde, gel in attan inmez; geleneğe göre hed iye beklerdi , kayınbabası «indirmelik» adı veri len bir meblôğ (altun, koyun, davar, sığ ır, at, tarla gibi l bağışlamaya söz verince, attan inerdi . Bu meblôğın yüksek olması için, oğlan evinden bir akraba kıza del i l olurdu . Pazarl ı k bitince, kızın attan inmesi için ka· para mah iyetinde «Arılık» denen nakit ödenird i (To ros yörük ve Türkmenlerinde) .
Cok yerde, gel in in ü zerinden, susam, üzüm, buğday, darı i le karışık bozuk para atı l ı r. Yaşl ı lar bi le uğur getireceği inancı i le para kapmağa çal ış ır. Buna «saçı saçma» adı veri l ir. «Darısı başımıza!» te-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 81
mennısı buradan gel i r. Ve çok eski mi l li geleneğe dayan ı r (Abdülkadir inan, Makaleler ve i ncelemeler, sf. 191 ) . «Şamanist ve Müslüman Türkler' in evlenme törenlerinde müşterek olan Şamanizm unsuru, gel in in geld iği gün başına saçı saçmaktır. Bu saçı, yukarıda zikrett iğimiz veçhi le, her devirde toplu luğun istihsal ett iği en mühim mahsulünden olmuştur. Avcı · l ı k devrinde avın kanı , yağı ve eti, çoban l ık devrinde süt, k ımız ve hayvan ların yağ ı , çiftç i l ik devrinde darı . buğday, muhtel if meyvalar saçı olarak kul lan ı lmış· t ır . Saçı , yabancı soya mensup olan bir kızı kocası n ın soyunun ataları ve koruyucu ruhları tarafından kabul ed i lmesi için yapı lan bir kurban ôyin in in kal ıntısıdı r.» (Abdü lkadir İnan, Tarih'te ve bugü n şama·· n izm, sf. 1 67) .
Vambery, Osmanl ı sarayında, bayram kutlama tören leri esnasında, padişah ın önünde gümüş para serpi ld iğ inden bahseder. Ayn ı yazar ın beli rtt iğ ine göre, 1396'da 5 senel ik ayrı l ı ktan sonra Timur, birçok zafer kazanmış olarak Semerkand'a dönerken; maiyetleri i le birl i kte gelen karı ları , kızları ve torun ları tarafından Ceyhun Nehri kıy ı larında karşı lanmış ve Türk töresine göre hakan ın üzerine a ltun ve kıymetli taşlar serpi lmiş ve hakana, donatı lmış, süslenmiş bin at ve katır hediye edi lmişt ir [A. Vambery, H istory of Bokhara, London, 1 823, sf. 1 871 .
Osman Gazi zamanında bu geleneğe «saçu» dendiğ in i yukarıda nakletmiştik. Türk dünyasın ın her köşesinde, binbeşyüz yı ld ır yaşayan köklü bir Tür!< geleneğidir.
Gel in i çadırda ayakta tutar, türkü söyleyip, ağ latırlar. K ına gecesinde de , k ına yakı l ı rken, türkü söylenir ve gelin ağ latı l ı r. Si l ifke Alevi Türkmenle rinde, k ına gecesi türkülerinden bir i şöyledir:
1 82 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Cattılar ocak daşını Vurdular düğün aşını Cağırın oğlan gardaşını Gız anam kınan gutlu ossun lolsunl Duyduğun diller datlı ossun Gırat lkır ati gelmiş gemini gever Gonur [duman ile kahverengi renkl daylak
ldevel çanını döver Gız anam kınan gutlu ossun Duyduğun diller datlı ossun Anası besler el gönenir.
Gerdek gecesin in ertesi günü Barak Türkmen kadınlar ı , geline eziyet etti d iye güveyi tartaklarlar [Ömer Özbaş, Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Bara klar, Gaziantep, 1 958] .
Kısaca el a ld ığ ımız Türk düğün gelenekleri bun lard ır . Türk seciyesin i aksettiren bu kültür unsurla · rı , kısmen zamanın tahribine uğramış, kısmen de devam etmekte bulunmuş ve bulunmaktadı r.
TÜRK DİLİ VE MİLLİ KÜL TÜRÜMÜZ
Şu dünyada bir kişiye
Yanar gözüm köynür özüm
Yiğit iken ölenlere Gök ekini biçmiş gibİ
Miskin adem oğlanını
Benzetmişler ekinciğe
Kimi biter kimi yiter
Yere tohum saçmış gibi ..
Yunus Emre
Türk d i l i perişan, Türk d i l i hasta. Zevksiz bi lg i siz, gafi l ve maksatl ı kimseler onu amel iyat masasına yatı rmışlar, amel iyat ediyorlar. Sağ çı kacağını Al lah b i l i r . . . Basiret l i gözler bunu görüyor. Vicdanl ı insanlar bu durumdan feryôd ediyor. E lbir l iğ iyle ona kıyıVoruz.
Türk d i l in in bu hal in i bir makale çerçevesi iç inde zaman ve mekôn bakımından , tarihi ve sosyoloj i k yönden ele alacağız. Hep bi l iyoruz k i , Selçuk lu saraylarında farsça hôkimiyet kurmuştu. Bundan müteessir olan Aşı k Paşa şöyle şi kôyet ediyordu :
184 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Türk diline kimesne bakmaz idi Türklere hergiz gönül akmaz idi Türk dahi bilmez idi ol dilleri, İnce yolı, ol ulu menzilleri.
Kaiıramanoğlu Mehmet Beyin meşhur ferman ıyla türkçenin itibarı yerine geld i . Osman l ı İmpara torluğu saray çevrelerinde çöreklenen b i r devşirme zümresin in tesiriyle i l . Murad'dan sonra türkçe tek rar hakir görü lmeğe, aşağı lanmağa başlandı . Türkceniıı itibarl ı bir d i l olmasına engel olundu. Dahi l bul unduğumuz İslôm cômiasından d ini kültür kanal iyle a ktarı lan zaruri ve faydal ı kel i me ve ıstı la hlar, bu niyet ve gayrete f ı rsat oldu, imkôn oldu. Sonund'J Türkmenlerin , Yörüklerin , yani Türk halk ın ın konuşmadığı sun't bir edebi di l doğdu ve halktan kopmu� ona yabancı bir münevver s ın ıf türedi .
Türkmenler, Yörükler saf türkçeyi konuştu; münevverler sun'i l isanların ı tekel lüm ett i . N ihayet geçen asrın sonları nda Türk münevverleri arasında doğmaya başlıyan Türkçü f ik ir d i l in sôdeleşmesi cereyan ın ı yaratt ı . Bu cereyan ın başında Ziya Gökalp' ler, Ömer Seyfeddin ' ler, Veled Çelebi' ler, Necib Asım'lar vard ı . Bu yüzden i lmil i kten uzaklaşmadı , çığrından çıkmadı. Gökalp meseleyi i lmi olara k ele aldı . «Bir dil in başka d i l lerden eş an lamda olmamak şartiyle kel imeler alabileceğin i ; fakat gramer şekl i (siyga) alamayacağın ı bel i rten Göka lp, d i l imizde kul lanı lan a rapca ve farsça kelimelerden siyga môhiyetinde olan ların derhal atı lmasın ı , öbürlerin in eğer halk d i l inde karş ı l ı kları yoksa, kabul ed i lmelerini söylüyor. Bir kelimen i n cemi şekli de sıyga sayıldığı iç in , cemtler kul lanı l mayacal<tır. Fakat siyga rnôhiyetini kaybetmiş, kl işe leşmiş olan ahlôk, edebiyat, talebe, evlôd, amele gibi
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 185
kelimeler muhafaza edi lecektir . . . Başka bir d i lden siyga ve ek gibi terkipler ( isim ve sıfat tamlamaları ) da a l ınamıyacağından Gökalp, arapça ve farsça terkiple, re hiçbir lüzum olmadığ ın ı , esasen türkçe'de terkiplerin her cinsi bulunduğunu açıklamaktadı r.» ( 1 )
Göka lp fazla müdahale etmeden, d i l in tabii sey ri içinde sadeleşeceğin i ifade ediyordu. Fakat mi l li mücadele ruhunun getird iği Türklük sevgisi , d i l bah . sinde yavaş yavaş bizi ifrata götürdü . Halka mal ol duğu köylerde bi le konuşulduğu halde, gözünün ya · ş ına bakı lmaksızın Arap ve Fars ası l l ı her kel ime atıl ıp yerine, nesebi sahih olmıyan «Sözcükı> ler uydu ruımağa başl".1ndı .
M i l li kü ltürümüzün ôk ıbetin i düşünen istanbı..: I M ual l imler Birl iğ i , 1948 senesinde bir Di l Kongresi toplad ı . Kıymetl i i l im ve fikir adamları raporlar ver d i ler. Prof. Fı ndıkoğlu , Prof. Hal ide Edip Adıvar' ın tebl iğ leri i lg i çekiciyd i . Hal ide Edib Hanım şöyle di yordu: «Di l imize g i ren ve türkçeleşen Arap menşel i kelimeleri bir Arap hôkimiyeti g ibi görmek yan l ıştır. Nası l k i , Garp mi l letleri, bugün kendilerine n isbeten siyasi b ir kuvvet ifade etmiyen Yunan l ı la rı n hars ını. ortadan kalkmış olan Roma' l ı lardan Lôtin a lfabesi r ı ; ve ı stı lah la rın ı a lmış oldukları n ı söylerken, şerefler: ne halel geld iğ in i hiç hatırlarına getirmezler.» (2)
Bu kongrenin hayli faydası oldu. Bugün böyle kongrelere, hattô d i l ve mi l li kültür seferberl iğine muhtacız. Çünkü bir yandan samimi olarak türkçe-
(1) Doç. Dr. Faruk Kadri Timurtaş. Dil Davası ve Zi
ya Gökalp, İstanbul, 1965, Saf. 33-34.
(2) Prof. Halide Edib Adıvar, İngiliz Dilinin Tekamülü
ve Türkçe, kongreye sunduğu rapordan, (Birinci
Dil Kongresi, İst. 949 Saf. 13) .
1 86 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yi arıtmak isteyen iyi n iyetli vatandaşlarımız, d iğe;yandan solcu lar a labi ld iğ ine Türk d i l iyle uğraşıyorlar. Samimi olanlara yazımızı n sonunda birkaç sözümüz var. Diğerlerine gel ince: Türk'ün hiçbir şeyini , d in , örf - ödet, ah lôk, san 'at, müzik vs. n i sevmiyen komün istleri n Türk d i l ine olan aşırı sevq i lerinin ( ! ) fart-ı muhabbetlerin in ( ! ) sebebin i araştırmak lôzı m . Niçin bunlar böyle türkçenin üzerine titriyorlar? Meseleye önce tarih içinden baka l ım, Kırım Türklerinden Gaspı ra ' l ı İsmai l Bey, 10 Nisan 1 883'te Kırım'da Tercüman Gazetesin i ç ıkard ı . Gazetesinde, Rusya'daki Müslüman halk lar ın kültür bir l iği için, (d i l bir l iğ i , ü lkü birl iğ i , faa l iyet birl iğ i ) n i zaruri görüyor, müslüman mektepleri nde ve basın ı nda Osman l ı türkçesin in ( İstanbul ha l k d l l i kastedi l iyor) ortak edebi d i l olarak ku l lan ı lmasın ı tavsiye ediyordu. Azerbay can 'da Ağaoğ lu Ahmed Bey ve Hüseyinzade bu fi kri benimseyip, desteklediler. 1 906 Ağustosunda N izhnı Novgorod'da toplanan (Üçüncü isıam Kongresinde) Rusya Müslümanları için tek bir islôml edebi dil iht1.vacı olduğuna, bunun da Osmanl ı türkçesi olabi leceğ ine, Müslüma n mekteplerinde (gayr-ı Türk müslü· man mektepleri dôhi l ) tatbik ed i lmesine ve yeni nesl i n mi l li bir ruh içinde yetiştir i lmesine karar veri ld i . (3)
Bu yazı lar ve kararlar Rusya Türklerin i , Müslümanların ı y ı l larca canl ı , d iri tuttu . Carl ı k Rusya'sı bu ha lden gocunuyordu . Ne zaman k i komünist ejder: pençesin i Türk el lerin in can evine geçird i , herşey g i bi Türk d i l i de kara gün lerin i yaşamağa başladı . Türk men. Özbek. Uygur. Kırgız. Kazak. Tatar' ı n Türk kav-
(3) Serge A. Zenkovsky, Pan-Türkism and İslam in Rus
sia, Harvard Üniversity Press, 1960, pp. 30-49.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 187
m ın ın kolları, aşiretleri olduğunu biraz tarih, coğrafya kültürü olanlar b i l i r. Komünist Rusya Türk kavm ini tarihten si lmek için Rusya Türklerin i Türkmen is · tan, Özbekistan, Kazakistan , Kırgızistan g ib i yalancı cumhuriyetlere ayı rd ı . Güya burada ayrı kültürden, ayrı soyda insanlar yaşıyordu . Kaynaşmayı ön lemek, uçurumu iyice açmak, mil li kültürü ba ltalamak için Türkmen, Uygur, Özbek, Kırg ız, Kazak, Tatar lehçeleri arasındaki ufak tefek farkları başka başka yazı ve gramer tatb iki sureti le artt ır ıp, ayrı d i l ler hal ine getirmeğe çal ışt ı lar ve bugün de bütün güçleri i le bu işe devam ediyorlar .
Bu gayrete bizim yerl i kızı l lar seyirci m i kalsın , kızı l imana sığar mı bu? Onlarla temasımızı ve ma · ziyle i lg imiz i kesmek için ne lôzımsa yapıyorlar. Aksi halde bütün Türk dünyası bizi an l ıyacak, bel ki yarınk i kuvvetl i radyo yayın ımızı d in l iyecek, derg i ve gazetelerimizi okuyacaklar. Müşterek ve büyük bir Türk kü ltürü doğacak. Onlar ın biz i , bizim onları rahatça an l ıyabileceğimize dair işte üç misal (Türkistan'dan . Azerbaycan'dan, l rak'tan , Kerkük'ten) : Sta l in tarafından öldürülen Türkistan mi l li şairi Çolpan, Türkistan ' ın esareti için şöyle d iyordu :
Güzel Türkistan senge ne boldu (Sana ne oldu?\ Sebep vakitsiz güllerin soldu, ah, güllerin soldu Bilmem ne için kuşlar ötmez bahçelerinde, ah,
bahçelerinde
Kırk sene önce Rus isti lôsı karşısı nda Azerbay candan şu feryat yüksel iyordu :
Yuvası dağılmış, ocaklar tütmez Virandır vatanım bülbüller ötmez, Bu zulmü bizlere kimseler etmez,
188 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Ağla vatan ağla, nerde istiklôl? Salibin zulmüyle sönsün mü Hilôl?
Azerbaycan ili, Türk'ün öz yurdu Oğuz Han yurdunu bu ilde kurdu Cihan sarsmışdı muzaffer ordu
Ağla Azerbaycan, ordun ne oldu? Söyle Azerbaycan, yurdun ne oldu?
Bağrında düşmanlar gezsin mi her an, Esir yetimleri kessin mi her an Yadlara mı kalsın bu aziz vatan,
Ağla Azerbaycan, kanlar çağlıyor, Bu hale Türkistan, Turan ağlıyor.
Bugün Bağdat'ta Türkmen Kardeşl ik Kulübü · nün ç ıkardığı (Al- lhva-Kardeşl ik} Dergisin in 1 964 temmuz ve 1 965 n isan nüshalarından ald ığ ımız bir kaç örnek:
Yetimlere yoksullara dayak ol (destek dayanak) Yetimlere yohsullara dayak ol Sahavete, yahşiliğe ortak ol Gadir bile yahşiliği anar hey
Bir Horyat Gül onun Bülbül onun gül onun Bağda bir bülbül ölmüş Kanlısıdır gül onun
Bir Atasözü «Yüz aklın varsa, bir akıllıya daha danış.»
Bu üç misal gösteriyor ki, bütün Türk dünyası , Türklüğün son kalesi Türkiye'den yükselen sesi du-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 189
yup, anl ıyabi lecek. Bunu önlemek, ortak d i l i yok etmek kızı l ların (yabancısı yerl isi ) en büyük vazifesi d ir. Türk di l ine sarı lmanın arıtmanın, yozlaştı rmanın işte en mühim sebebi . Ne yaz ık ki muvaffak olmağa başlad ı lar bi le. Değ i l d ış Türkler, iç Türkler bi le radyonun, gazetelerin , derg i lerin d i l i n i anlamaz oldu Eski eserler ise bir muamma hal ine geld i . İk i sene önce Dinar Türkmenleri, Toros Yörükleri, Edremit' i r. Alevi Türkmenleri radyonun d i l inden anlamaz oldu k . larından yakınıyor, ş i kôyet ed iyorlard ı . Bu ne mene türkçedir ki, onu Yörük an lamaz, Türkmen an lamaz. Alevi Türkmen anlamaz? . . Hü lôsa, nesil ler arasında ve Türk e l leri arasında kültür uçurumları yaratıl ıyor, mazimizi unutmağa mahkum edi l iyoruz. Yarı nki nesi l ler deği l dünü biz i b i le an l ıyamıyacaklar. Türk mi l l i kültür sarayının yıkı lmasına çal ışan baykuşlar onun harabelerinde tünemek için bekl iyor . . .
Şimdi samimi, içi Türk lük sevg isi i le dolu olan münevverlere sesleniyoruz. Şimdiye kadar söyle d iklerimizden anlaşı l ıyor k i . biz öztürkçenin değ i l , uydurma türkçenin aleyhindeyiz. Yunus' un, Dadal -oğ lu'nun, Karacaoğlan' ın, Aşık Veysel ' in d i l indeki tü rkçelerin başımızın üzerinde yeri vard ı r. Biz demek istiyoruz ki, dil bahsinde muhafazakôr olal ım; uydurmacı l ığ ı b ırakal ım, türkçede karşı l ığ ı bulunan frenkçe kelimeleri almıya l ım. , d i l imizin üzerinde t it · reyel im, gerekl i değişik l iğ i yarın ın kudretl i (Di l Akademisi )ne bıraka l ım. Daha iyis in i Gökalp söylemiş, şimdi l i k onu takip edel im, Di l imiz kendi akışı içinde .yatağını bulacak, büyük Türk edebi d i l i ve kü ltürü doğacaktır. Gelin ş imdi olanı biteni yakından göre · l im. Batıya g ümrük d uvarlarını açmışız, hergün izinsiz, ruhsatsız yüzlerce kelime gel iyor ve siz öztürkçec i ler onları rahatça kul lanıyorsunuz. Bunlar, i lmi
1 90 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ıstı lôh, tekn ik tôbir olmayıp, d i l imizde karşı l ı k ları olan gün lük konuşmada gecen kel imelerd ir. Misal mi işte: lônse etmek (ortaya çı karmak, neşretmek yerine kul lan ıyorsunuz), empoze etmek, (tesir etmek, kabul etmek yerine kul lan ıyorsunuz), anons vermek, anons yapmak, ( i lôn etmek, yaymak) . problem (me sele) . amblem (alômet, işaret, rumuz, bel i rt i ) mansiyon (tesel li mükôfatı ) etap (konak, merhale) brifing (bir karara varmak için yapılan toplantı . Toplantı de mek de kati . Yedek subayl ığ ımızda Türk askerin in bu kel imeyi safiyetle, bir ik inti olarak kul land ığ ın ı gördük) , deklerasyon (beyanname, bi ld iri ) . kostüm (elb:se v.s. ) Türkçe adına uydurma kelime yaratmağa da son veriniz. B ırakın ız bu işi yarın ın Dil Akademisin in Al i Şir Nevfü' leri, Kaşgar' l ı Mahmud' ları dev i l im lerile hal letsi n ler, bu iş cücelerin işi değ i ld ir. işte size «sala b indiri l ip, sele veri len zava l l ı türkceye» musal lat olan birçok kel imeden birkaçı : (parantezin dış ındaki uydurmacası , iç indeki halk ımız ın kul land ı · ğ ı hakikisid i r.)
Anı (hatı ra yerine uydurulmuş) . Atanma (tayin etme, b ir yere verme, atı lma, fı rlatı lma gibi birşey) . Aşama (manôsını tam b i lmiyoruz) . Tekômü! , <merhale demek olsa gelse gerek.) Bi l inçl i (şuurlu yerine kullanı l ıyor) . Birey (fert) . Denetlemek (Teftiş etmek,) Denetçi fmüfettiş. Bir zamanlar espektör id i ) . Düzey (seviye yerine kul lan ı l ıyor. Yatay' ın yatı k şekl inde d i key' in d i kine şekl i nde söylenmesi gerektiği g ibi . buradaki düzey ae yanl ıştır. Belk i düzlük denebi l i r amma, o da seviye demek olmaz, muşahhas bir
. mana ifade eder) . doğal (tabii yerine) . eğit im (terbi ve etme, yetişt irme yerine. Bu vaziyette artık terbiyeli köfteye, lokantacı lar eğ itiml i köfte demel id:rler) eleştirme (tenkit yerine kul lan ı l ıyor. Elekle _eleme g i -
TtıRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 191
b i . . . ) Etki (tesir) . Genel, (umumi, İngi l izce ve Fransızca General 'den a l ı nsa gerek) . Görev (vazife, h izmet, iş) . içtenl ik le (samimi olarak) i l işki ( i lg i a lôkaGüzel im türkçede i lg i duruken, uydurma i l işki 'ye can mı dayan ı r? . . . ) . i lg inç (i lgi çekic i ) . inan ( iman, inanç) . kapsamak ( ihtiva etmek, şumulü içine a lmak, sar · mak) . kesin (kat'i) . kural (ka;de) . kurum (müessese, baca kurumu değ i l ) , koşul (şart) . kutsal (Dede Korkurt'un bi le kul landığı kutlu kelimesin i öztürkçeci l i l< adına bırakıp, kutsa l ' ı uyduran lara bugün Anadolu'da Yörük ve Türkmenlerin Alevi Türkmenlerin kutlu kel imesin i kul landığ ın ı hatı rlat ır ım. Meselô kına gecesinde söylenen: «Gız anam kınan gutlu ossun» veya «Gutlu olsun d iyen in ôkibeti hayrolsun» g ib i ) . n itelemek (vasıflandırmak) özerk (muhtar, müstak i l ) . özgürlük (hürriyet, istiklô l ) , örneğ in (meselô) . ödev (vazife, iş, h izmet) . özel (hususi) . öngörmek (derpiş etmek kararlaştırmak, gözönüne almak) . o lumld (müsbet) . ol umsuz (menfi) . onay (tasdik etmek) . mevsimsel (mevsiml ik) , neden (sebep) . sorun, (sormak f i i l i nden yapı lan sorun kel imesinin mesele'n irı yerin i tutmıyacağı meydandadır . ) , Sakı nca (mahzur, engel, sak ın ı lacak şey) . süre (vade, zaman, vakit müddet, ecel . Görü ldüğü g ibi farkl ı mônalar taşıyan 5-6 kel ime b i r uydurma süre kel imesiyle ifade ed i lmek isteniyor. Böylece d i l imizi iyice fakirleştirecek ler, kültürümüzü kısırlaştı racaklar. Sürmek f i i l inden, fransızca du ree'ya benzeterek süre kelimes in i uydurmuşlar.) . Toplum (cem iyet, cemaat) . Tepki (ak si tesir) . zorunlu (zaruri ) . Yarar (fayda, menfaat iyil ik , istifade) . Yöntem (usul metod) . Yükümlü (müke l lef, vazifel i ) Yarışmacı (Yarışçı yerine kul lan ıyorlar. Güreşçi 'n in güreşmeci , koşucu'nun koşmacı olama -yışı g ibi yarışçı da yarışmacı olamaz. Müsabık yeri ·
1 92 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ne belk i yarışçıyı ku llanabil i riz . ) , uygulamak (tatbil< etmek) . uygarl ı k (medeniyet). Yaşantı (hayat. ömür) , Yönetim kurulu ( idare mecl is i ) , Yönetici ( idareci ) . Tutuk lu (mevkuf; tutul muş, yakalanmış k imse manô·· s ına kullan ı l ıyor. Tutuk kelimesi yakalanmış k imse mevkuf manôsına geldiğ ine göre, «tutuk» lu demek yan l ıştı r. Tutuklanmış yerine, «yakalanmıştı r» , «tu tulmuştur» dense, türkçe olmaz mı? Tatlı su frengi ağzıyla konuşmak mı türkçeci l ikti r? Bu ne taassup ve maksatl ı ktır? .:)
Değ inmek (temas etmek dokunmak, değmek manasında ku l lan ıyorla r. Türkçemizde «değinmekı> f i i l i yoktur «değmek» f i i l i vard ı r. «Konuya temas ett ik» arapça oluyorsa « konuya dokundw> veya « konuya değdi» denir. « Konuya değ indi» demek, bir kitabı gö . ren kimse için «kitabı görü ndü» denmesi kadar aca . ip, sakat, Türk d i l kaidelerine aykı rı ol ur. Bunu an la · mak iç iiı g ramer bi lg isine de ihtiyaç yok. Gidip bir Türk köylüsüne sormal ı ! . . )
işte di l imiz böyle fakirleşiyor, kültürümüz bu türlü zava l l ı laşıyor. Balkan Türkl üğü, Orta Asya Türklüğü i le dil bağımız, kültür bağımız kopuyor. Eski kü l tür hazinemizden habersiz, köksüz ve s ığ bir nesil ye . tişiyor. Bunun vebal inden samimi öztürkçeciler sakınsın lar. Şuurla, maksatla bu d i l i bozma iş in i Üzerlerine alan lara sözümüz yok. Onlar o yolun yolcusudurlar; g itmeden olmazlar, etmeden olmazlar, yı kma · dan durmazlar . . .
TRT'NİN HİMMETİYLE «MİLLET»DEN «ULUS»A
1 960'dan önce i ktidarlar, koyu bir partizan l ı k yapması , Vatan Cephesi i lôn ları yayın laması şartiy-1�. radyonun kültür siyaseti ne seyirci kalmışlard ı . 1 960'dan önce solun eline d üşen TRT, gayet sistem
li b ir şekilde hedefine doğru yürümeğe başladı. B ir yandan Türk d i l in i , yabancı kel imeler almak, uydurmalarla beslemek suretiyle yı kmağa çal ışı rken; d in i ve mi l li duygu ları sarsıcı her tür lü programa yer veriyor, Türk musikisin i baltal ıyordu; d iğer yandan, Türk Mi l letin in, halk' lardan oluştuğunu i leri sürüyor, etn i k çatışmalar, s ın ıf mücadeleleri yaratmaya gay ret ed iyordu. Türk Ordusu 1 2 Mart'ta bu g id işe son verd i . Fakat Ordunun dışındaki hemen hemen bütün organize güçlerin gayretiyle, iş ç ığ ırı ndan c ıkarı ld : , mi l l i güçler yıpratı ld ı ; dehşetl i b i r iç ve dış propagan da kampanyası yard ımıyla seçimlere g id i ld i ve tal ih . düzeni değiştireceklerin i söyleyen lere güldü. Ve TRT'nin başına eski hata ve açı klardan ders a lmasın ı bi len İsmai l Cem İpekçi ve ekibi get ir i ld i .
Yen i TRT ekibi , televizyonu bütün vatan sath ıno yayarken, bu büyük si lôhtan istifade etmesin i son derece iyi b i l iyor ve fı rsatları son noktasına kadur değerlendi rebi l iyor. Televizyonda her vesi le i le acık oturumlar tertipl iyor, buralara solcu ları ç ıkarıyor.
F: 13
1 94 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
Halka bunların b i lg in kişi ler olduğu ve askeri mahkemelerde haksızl ığa uğradıkları f ikri verilmeye ça . l ış ı l ıyor; arkasından , onların Marxist - Lenin ist f iki rlerin in tel k in i gelecek. Sanat ve edebiyat programla. rında, mi l li edebiyat yerine, solcu ve kozmopolit b i ; edebiyat, Truva, Efes, D id im, Aspendos festival leri i le, Türklüğü, Hal ikarnas'a, Fri kyal ı lara , Lidyal ı lara bağlamak isteyen hain v·e Türk düşman ı bir sana: anlayışı işlen iyor. Bu an layışd ı r k i , radyo ve televizyonda, Nevşehir - Ürgüp bölgesinden, « Kapadokya Bölgesi» d iye bahsetmek cesaretin i gösterd iler. is tanbul Festiva l i ve modal müzik velvelesi de çok ib· ret vericidir . Buradaki maksat ve oyunun iç yüzü Or ta Doğu Gazetesi'nde çıkan birkaç makale i le , ger · çekten güzel şekilde açıkland ı . Gene san'at bahsin de, Türk'ün öz müziği , TRT indinde üvey evlôttır: t ıp kı Devlet Konservatuarına Türk müziğ in i sokmayan zihn iyet gibi . Fakat burada bu kadarı mümkün değ i l . M i l letin uyanması iht imal i var. Onun için hesaplı olmalı , damla damla idare etmeli «Türkçe sözlü ha fit şarkı lar» adı alt ında biraz müzik bi lgisi olan bir f i · se öğrencisin in bestel iyebi leceğ i seviyede, basit, zevksiz, sanattan uzak ve pek çoğu da türkülerimiz den aşırı lmış «aranjman'a tôbi tutu lmuş» olan parçalara , kıymetl i bestekôr Avn i Anı l ' ın deyimiyle mon · taj müziğine ve montajcı lara bol bol yer veren prog-. romlar. Yabancı sözlü caz - baz müziğ in i tutturamayınca böylece, Truva Atı g ibi , kale içeriden fethedilecek. Onun dışında, Türk müziğ in in yeri, halk ın öfkesin i kabartmıyacak, d i kkat in i üzerlerine çekmeye cek bir dozda olacak. Birinci Kıbrıs Harekôtı sırasında, bu ölçü, mi l li kültür lehine, Türklük leh ine bozu l muştu. Mehterler, klôsik ve ha lk musikileri, mevlidler, Türk askerin in kahramanl ığ ın ı gösteren, Kıbrıs'-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 95
tan savaş sahneleri. Fakat İ kinci Kıbrıs Harekatında tedbirl i hareket ederek ik i gecenin ik i üç saatini dolduran , seviyesiz ve manösız b ir acık oturumla, yasak savdı lar, iş i geçişt ird i ler.
TRT TÜRK DİLİNİ BOZUYOR
TRT'n in başına geçip oturmuş bulunan İsmai l Cem İpekçi TRT'n in bu siyasetine, «ön yargı lardan kurtularak kamuoyunun serbestçe oluşturulması» d iyor. «Ön yarg ı lan> dediğ i , mi l li ve d ini değerlerimiz. m i l li kültür varl ığ ımız olma l ı . Onları kurban veren bir z ihn iyet, b ir «ön yarg ı » i le hareket etmiş olmuyor mu? Mi l li kü ltüre, ön yargı demek cür'et ve cesare t in i nereden al ıyor? Kamuoyu, ha lk ın düşüncesi, «serbestçe» nası l o luşturulacak? «Zurnada peşrev olmaz, ne çı karsa bahtı na» d iyen bir an layışla mı? Öyle ise, bu bir kargaşal ı k ve keşmekeşe, anarşiye yol açacak demektir. Fakat, yukarıda kısaca dokunduğumuz tatbi kata bak ı l ınca, kamuoyunun «serbestçe» değ i l , b i r plôn ve program dah i l inde ve kendi lerince bel l i ve bizim de sezdiğimiz prensiplere göre oluştu ru lmaya çal ış ı ld ığ ı anlaşı l ıyor. Prof. Dr. Muharrem Erg in ' in , İsmail Cem İpekçi'ye h itaben, Orta Doğu ' . da yazdığ ı açı k mektupta, bu hususlar del i l l i isbat! ı gösteri lm iştir Fakat, ad ı geçen, büyük b i r vurdum duymazl ık iç inde hedefine doğru yürüyerek, bu yazı lara «cevap lüzumunu h issetmed iğ in i» söylemişti.
TRT'n in en köklü icraatı , Türk d i l i üzerinde olLı· yor. TRT, Türk d i l in i bozuyor, yozlaştı rıyor, kısırlaş · tı rıyor. Türk Di l Kurumunun, kırk yı ldır yapamadığ ın ı yapıyor, iş in i beceriyor. Hergün yeni yeni , Fransızca ve İngi l izce kel imeler kul lan ıyor ve d i le sokuyor. Bunları n Türkçemizde karşı l ı kları vard ı r ve i lmi terim
196 TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
deği ld irler, tekni k eşya ismi de deği ld irler. Bunları a lmaya h iç lüzum yoktur. Meselô , «otomobil yarış•» yerine «otomobi l ra l l is i» , <<yumuşama» yerine ccde , tant» , «bi ld irmek, tebl iğ etmek, açıklamak, i lôn etmek bel i rtmek» yerine, «anons etmek», «tan ıştı rmak, takdi m etmek, ortaya ç ıkarmak» yerine, cc lônse etmek» , «tel k in etmek, kabul etti rmeye çal ışmak» ye . rine «empoze etmek» g ib i , yüzlerce kel ime. Diğer taraftan, öztürkçe d iyerek uydurdu kları yüzlerce ke . l imeyi , b in senedi r Türkçeye yerleşmiş, ha lkımızın ben imsemiş olduğu Arapça, Farsça ası l l ı kel imeler yerine koymak. Bin lerce Lôtince ve Grekçe kel im� · n in , İng i l izce ve Fransızca asl ından değ i ld ir d iye, İ ng i l izce'n in ve Fransızca'n ın bünyesinden atı lmasın ın gerektiğ i şek l inde b ir düşünce, h içbir İng i l i z ve Frans ız münevverin in a kl ından geçmez i ken, bizim ak ı l l ı lar bu yola gid iyor ve çok yarı ayd ın ı da inandırıyorlar. İmkôn, mümkün, iht imal , itibar, tespit etmek kel imeler in i b i lmeyen mi var? TRT bu, durur mu? Bun . lar ın yerine, «olanak, olanak l ı , olanaksız, olası l ı k. saygın ve saptamak» kel imelerin i «hayat, yaşayış» yerine «yaşam, yaşantı»yı bu lup çı karıyor. her Allah'ın günü, üç beş öğün halkın kafasına sokmaya ça-· ! ışıyor. « İtibar» yerine «saygım> ı duyup «bayg ın» dü şenlere: cc iht imôl» yerine, ccolası l ı k » ı duyup, « kara yere g ires i» , «Cehennem olası» d iyen lere; « imkôn» ye rine, «olanak» sözünü duyup, Aydın Yörüklerin in deyişiyle bir «dokanak!» çekenlere hak vermemek müm . kün mü?
RADYONUN D İ Lİ N DEN BİR ŞEY ANLAMIYORUZ
Bu Frenkçe ve uydurmaca çorbasının art ık Türkçe ile i lg isi kalmış mıdır? On ik i y ı l önce, Anadolu'-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 97
nun çeşitl i yerlerinde ziyaret ettiğ im iz Yörükler ve Türkmenler, «Şu radyonun di l inden biz b irşey anlamıyoruz» d iye bize dert yanmışlard ı . Şimdi ne halded irler bi lmem? Ya büsbütün çı lg ına dönerler, ya da kuş d i l ine a l ışk ın uysal i nsanlar olarak, «yaşantı la · r ın ı sürdürürler» . Tıpkı uydurmacı lar ın , «Yaşamları · nı sayg ın l ı kla sürdürmeleri» g ib i . . . TRT'n in d i l inden yaln ız iç Türkler deği l , dış Türkler de birşey anlamıyor. 1967 Yı l ında, Türkiye'den Rus Azerbaycan' ı na g iden bir Türk parlamento heyeti, Bakü'da, üçyüzbi n Türk'ün gözyaşları v e çiçek yağmuru a lt ında karşılanmışt ı . Gece veri len ziyafette, çok samimi sohbetler ed i l m işti. Yemeğ i n ve sohbetin en tatl ı a nında. Azerbaycan Türklerinden b ir bakan, Türkiye Türkleri heyetine şu sua l i yöneltmişt i : «Sabahtan beri aramızda ne yahşı danışıyoruz (ne güzel konuşuyo. ruz.) Fakat radyonuzun di l i nden h içbir şey anlam ıyo . ruz-» Bu acı sitem karşısında, Türkiye heyetinden bakan, şu cevabı vermişti : «H iç üzülmeyin ekselöns. Onun d i l inden biz de birşey anlamıyoruz.»
Nesi l lerin birbir ini anlamaması, dedeyle torunun d i l in in bcrşka oluşu, dış Türklerin , Türkiye Radyola · rı ndan b irşey an layamayışlar ı , Türk kü ltürüne yapı labi lecek, en büyük kötü lüktür. Ruslar, 1 937'de Bakü'da, « İmla ve Terim Konferansrn topladı lar. Bu top·· lantıda, kültürü Sovyetleşti rme, Ruslaştırma, sosyal i stleştirme, proleterleştirme görüşünde olan larla, onun mi l li karakterin i muhafaza etme taraftarı olanlar arasında çok çetin bir mücadele oldu. Bir inci ler. Arapça, Farsça, Osmanl ıca ası l l ı kelimelerin atı la rak, yerine Rusçaları 'n ın a l ınmasın ı , d iğer Türk leh çelerinden kel ime a l ınmamasın ı , Rusça terimlerin aynen benimsenmesin i istiyorlardı . M il li kültürü muhafaza etmek isteyenler buna karşı çıkt ı . Neticede.
t98 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yüzkı rkbin Türk münevveri öldürüldü ve Sibirya'ya sürüldü. Bu ibret verici misalden acaba bizimki lerin haberi var mı?
Rus Marxistlerinden Plehanov, «her muhteva (öz) , kendisine uygun bir şekil ta lep eder» diyerek, proleter kültürü, sosyal ist kü ltürü verebi lmek için . ona yakışan bir kal ıb ın , uygun bir şekl in gerekl i l iğ in . den bahsed iyordu . Sosyal ist kültür, m il l i ka l ıp lar içinde verilemezdi . D i l i yozlaştırmadan birşey yapı lamazdı . Mi l li kültürün mühim bir kolu olan mi l ll d i l sosyal ist kültüre vasıta l ı k yapamazdı . Maziyle, bütün mi l li kıymetlerle bağı koparmanın gaye olduğu bi; «eylem» de, mi l li d i l i n yeri olamazdı . Onun ic in o da . s0syal ist kü ltüre uygun bir kal ı p hal ine getir i lmeliydi Sosyal istlerin Türk d i l in i «arıtma» (!) gayretlerin in sebebi budur. İyin iyetl i ler ise, yaptıkları kötü lüğün farkında deği l lerd i r.
«ULUS» MİLLET DEMEK DEGİLDİR
TRT'n in Türk di l i üzerindeki marifetlerinden eı ı flıüh imi , «mi l let» , «mi l li» ve «mi l l iyetç i l ik» kelimele rini yok edip, yerlerine, «u lus» , «u lusal » , «u lusçu luk>; sözlerin i koymaya çalışmasıdır. Çünkü mi l l iyetçi l ik düşmanıd ır. M i l let yerine u lus'u koydu mu, bu tehl i · keden kend isin i kurtarmış ol ur. Kötü niyetin olduğu kadar, bi lg isizl iğ in de eserid i r. «U lus» , «mi l let» demek deği ld ir. Türk içtimai teşki latı içinde «u l us» , Türk mi l let in i meydana getiren büyuk içtimai zümre . lerden biridir. Türk mi l leti, Oğuz, Karl uk, Kıpçak, Ağa · çeri, Çiğ i l , Kang l ı , Peçenek, Hazar, Uygur, Kırgız . Kazak, Avar g ibi u luslardan ibarettir. Bunda ısrar et mek, erişilen m i l ll bir l iğ i , m i l let seviyesin i arzu etme· yip, tekrar kabile şuuruna dönmek, m il l i şuuru ter ..
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 1 99
ketmek demek olur. Göktürkler arasında <mlus» ; «boy» veya «uruk» çapında heyetlerin «hal.k» ın ı ifa · de ediyordu . Kaş,garl ı Mahmud'un yazdığ ına göre. «u lus» , Çiğ il Türklerinde «köy» , Argu Türklerinde «şehir» manôsına gel iyordu. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Bey, bir mektubunda, «Akkoyunlu Bo · ywı ndan, «Bayındır Ulusuıı ndan olduğunu yazıyordu . Altı nordu Hakanl ığ ında, «u lusbeyi» , «beyterbeyi» demekti. Osmanl ı imparatorluğunda da, boy beylerine «U lus beyi» denird i . Gene Osmanl ı lar devrinde, Türkmenler arasında, «Boz - Ulus» , «Kara - Ulus» adını a lon, boyların birleşmesi i le meydana gelen teşekküller vard ı . Bütün bu tarihi ve i lmi del i l ler karşısında ısrar etmek, bi lg isizl iğ in veya kötü n iyetin eserid i r.
Mi l letimiz, «mi l let» kel imesin i bi l iyor ve kul lan.yor. «U lus» u bi len pek yok. Mi l let, mi l li kültüP'ün ortaya çıkardığ ı bir mahsuldür; u lus ise, kabile çapındaki bir kültürün mahsulüdür. Bütün i lmi ve edebi eserlerim izde, «mi l let» kel imesi vard ır. Namık Kemal' ler, Yahya Kemal' ler, Mehmet Akifler ve pek çok şai r ve edibimiz, «mi l let» kelimesi ile, mi l lete ve mi lli kültüre büyük mahsul ler hediye etmişlerd i r. Atatürk'ün Kars'a i lk g idişinde, Kars'l ı lar, Azeri oğzıy!.1 bir türkü yakmışlard ı . Bin dalkavuğun şi irinden b in defa güzel ve içten o lan bu türküde, «u lus»tan deği � «mi l let»den bahsedi l iyordu :
«Yaşa Mustafa Kemdi Paşa yaşa Askerin, milletin, bayrağınla bin yaşa»
Bütün bu fikri ve edebi mahsulleri , el imiz in tP-rsiyle itersek, mazisiz bir mi l let hai ine, daha doğrusu proleter kültürü verilmeye namzet bir «u l us» ha l ine gel iriz. «Mi l l iyetçi l ik» kalk ıp «u lusçuluk» bunun yerini a l ı nca, boş bir kal ıptan başka birşey olmaz. Mi l l i -
200 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yetçi l i k mefhumu etrafındaki f ikri, h issi, m i l li canla . n ış yerine, «Suculuk» kadar sudan b ir tavır kalır. is tenen de b u olsa gerek .
TRT'n in şaşmaz ısrarın ın neticesi kötüdür. İk in · ci Kıbrıs Harekatından ve zaferinden sonra, TRT'n in i ki numaralı adamı Mehmet Barlas, Genel Kurmay Başkan ımız Orgeneral Semih Sancar' la bir mülôkat yapmış ve bu konuşma radyo ve televizyonda veri lmişti. Barlas soruyor: <<Efendim, acaba u lusa söyle ceğin iz b i r şey var mı?» , Sayın Sancar' ı n cevabı : «Zafer büyük Türk M i l letin indir .» Bu cevaba rağmen, haberlerin başında ve sonu nda veri len «özet» lerde, Sayın Sancar· ın , «Türk uıusu·na mesa j 1 »ndan söz edi l d i . Paşan ın kendi sesiyle söyled iğ i «mi l leti » , ccu lus»a çevirmişler. Demek Paşa doğrusun u b i lmiyor. Barlas onu doğru hale getiriyordu.
Bütün bunlar, solun, Türk mi l l iyetç i l iğ inden korkusundan ötürü olsa gerek . N itekim, 26 Temmuz 1 974 Cuma günü i l k Kıbrıs zaferinden b irkaç gün sonra, televizyonda, «Faşizm ve Mussol in i» is iml i programda, mi l l iyetç i l i k ve askerl i kten «umacııı g ib i bah seden şu cümlelere yer veri lm iştir:
«Mi l l iyetç i l i k belôsı na uğrayan İtalya» . «Rus ve Alman askerleri , cephedE! kardeşçe ku
caklaşıyordu.» «Yediden yetmişe bütün İta lyanlara . savaş ruhu
ve askerl i k duygusu aşı lanıyordu.»
TRT, «mi l letıı i «u lusıı yapıp, «mi l l iyetçi l i kıı i . «u lusçuluk» hal ine getirerek sulandıracağın ı düşünü yorsa aldan ıyor. Çünkü, Türk m i l l iyetçi l iğ in i ü lkli edinmiş ve gönüllerine bayrak yapmış b in lerce, onb inİerce Türk genci, Türk münevveri yetişiyor.
TÜRKİSTAN'DAN KIBRIS'A TEK KÜLTÜR
Kıbrıs Türkleri 'n in kültürüne baktığımızda, çevreden gelen ufak tefek tesirleri bir yana bırakı rsa k, Türkiye Türklüğü, Balkan Türklüğü, Azerbaycan ve Orta Asya Türklüğü ile hemen hemen aynı husus i yetlere sah ip olduğunu görürüz. Gerçekten, Kıbrıs Türkleri çokluğu itibarile, Ayd ın' la Adana arasında yaşıyan Yörüklerin, oymaklar hal inde Kıbrıs Adasına yerleştiri lenlerin in torunlarıd ı r. Yan i , Anadolu YörCıkleri'n in Türkmenleri 'n in torunlar ıdırlar. Bu bakımdan , aynı m i l l i kültüre sah ip bulunmalarında şaşı lacak birşey yoktur. Rumeli Türkleri 'n in , Kerkük Türkleri 'n in . Azerbaycan , Kır ım, Kafkas, Türkistan Türkler i 'n ir. de aynı kültüre sah ip oluşları g ib i . Çünkü aynı soydan gelmektedirler, coşkun aka n aynı mi l li kültür pınarından içmişlerdir. O yüzdend ir k i , Türk Müziği sanatçısı Emel Sayın, Moskova ve Bakü'da verd iğ i konserde çı lg ınca a lkışland ı . TRT televizyonu'nun açiklamaması ve seyircileri göstermemesi yüzünden öğrenemediğimiz, fakat Moskova'da oturdukların ı veya yakın yerden geldiklerin i tahmiri ett iğimiz çok kalabal ı k Türk olan d in leyici ler salonu doldurmuştu. Çok manal ı şarkı lar isted iler ve sanatçımız, büyük biı mi l li heyecanla onları okudu. Çiçekler gönderdiler. Sanatçımızın etrafın ı sarmışlar, gözyaşları dökmüşler, boynuna sarı lmışlar. Bunun ne demek olduğunu
202 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Emel Sayın iyi an lamış. Fakat aynı yerlere g iden Ay · la Algan an l ıyamamış. TRT'n in televizyonu'nda, «ha . f if şarkı lar» söylemezden önce, kendisine soru lan bir soru üzerine bunu ortaya koydu . BakCı'da şarkı söylerken, salondan bir ses yükselmiş: «Men seni sevirem» . Ayla Algan, bunu, mônaı ı manal ı gü lerek. «söz aramızda» diye nakletti . Bu sevgin in , b i r kadına duyulan sevgi olduğunu sanmış; kendisinin şahsında, Türkiye Türklüğüne, dünya Türklüğüne duyulan sevgi ve gönderilen selam olduğunu gal iba an layamamış. Gene aynı şarkıc ı , Taşkent'te Özbek Türklerinden büyük sevgi görmüş. İhtiyarı genci etraf ın ı sarmış . «Repertuarı mda - dağarcığ ı mda diyemiyor hep Batı müziğ ine ait eserler vard ı . Fakat Taşkentli Özbekler, benden hep alaturka - Türk müziği diyemiyor - şarkı lar istedi ler. Türkiye'yi çok yakından bi . l iyorlar. Çanakkale içinde vurdular beni , indim yarın bahçesine ve daha neler neler. Bir buçuk saat sürdü» dedi.
Bu iki örneği, çok yeni olduğu, çok şey ifade ettiğ i ve Türk kültürünün, bütün Türk dünyası üzerinde, ortak bir atalar mirası olduğunu gösterebi l mek iç in verd ik. Bu h ususta sayısız örnek vard ır ve bunlar, i lmi eserlerin konusunu teşki l etmektediL Pek az mi l lete iıasip o lan bu kültür bir l iğ i . büyük b ir coğrafya parçası üzerinde, b in yı l l ı k mekan ayrı l ığ ı na rağmen, sarsı lmadan yürüyebilmiştir. Çeşit l i iç ve dış düşmanları n , onu yıkmak için sarf ett ikleri bü . tün gayretlere rağmen, yeniden yen iye canlanmak .. tad ır. İ lerideki gün ler, onun ihtişaml ı devirlerine şa ·
h it olacaktır. Bu g i rişten sonra, büyük Türk lük ve onun kü ltürü iç inde, Kıbrıs Türk kültürünün yerine kısaca baka l ım .
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 203
FETİHTEN GÜNÜMÜZE KADAR KIBRIS
1 571 'de Türk ordusunun Kıbrıs'a g i rmesinden sonra, bir Türk vatan ı ha l ine gelen Kıbrıs'a ard ı ard ı na Türk cemaatleri gelerek yerleşmiştir. Bir asırdan fazla devam eden bu Türk göçü, bozan gönü l lü , ba . zan cebri olmuş, ,Türk göçebeleri adaya yerleştir i lm işti r. Adan ın Türkleşti r i lmesinde büyük rol oynayan Yörükler, Türkmenler, Türk kültürünü adaya taş ımış oldular. Art ık buralarda, Aydın , İçel, Çukurova Yörüklerin in ağzıyla Türkçe konuşuluyordu. Adan ın 1 878'de f i i len el imizden çı kması, Türkiye i l e olan kül tür bağ ın ı birazcı k zedelemişti.
Ayastefanos Andlaşmasın ın çok ağır hükümleri, Osmanl ı imparatorluğunu Rusya'n ın tehdidi a ltına sokmuştu. Bunu, çı karlarına aykır ı bulan İngi ltere, teşebbüse geçt i . «Rusya neticede, büyük devletler arasında Berl in 'de b ir kongre akdin i kabul etmiş ve Londra'daki Büyük Elçisi Şovolof i le, Lord Sal isbury arasında 30 Mayıs 1878'de bu kongreni n esasla · r ın ı teşkil edecek b ir muhtı ra i le bi lhassa Türkiye'n in şark vi !ôyetleri hakkında, Rusya'n ın ele geçird iğ i imtiyazların kend isine dahi veri lmesi keyfiyetin i h ü küm alt ına a ld ırmış bu lunuyordu .» İ ng i l iz Dışişleri Bakan ı Lord Sal isbury, yaptığ ı gizli görüşmelerden sonra, 30 Mayıs 1 878'de İstanbul 'daki İ ng i l iz Büyükelçisi Si r Layard'a bir telgraf çekerek şunları b i ld irm işt i :
« İng i ltere ve Rusya devletleri arasında yapı lan g iz l i müzakereler i lerlemiştir. Ayastefanos Andlaşmasın ın Osmanl ı , Avrupasına dair olan maddelerin in Avrupa ve bi lhassa İng i ltere menfaatlerine muvafı k surette tôd i l i muhtemel görülüyor . . . İng i ltere'n in it-
204 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
tifak taahhüdünü yerine getirebilmesi ıç ın , küçük Asya ve Suriye sahi l leri civarında bir mevkie mal ik olması lôzımdır. Kıbrıs Adası , İng i ltere nazarında bu maksada köfi görülmektedir. İng i ltere, Osmanl ı Devletinden mülk a lmak arzusunda bulunmadığ ından Adanın kemakön Osmanl ı Devleti aksamından kalmasını ve sadece idare ve zapt ve raptı n ın İngi ltere'yo a it buulnmasını kôfi addetmektedir .» İng i l izler, Kıbn3 Adasındaki heveslerine kavuştu lar ve Ada kend ileri ne verild i . Osmanl ı Devleti sı kış ık durumda id i . Başka çare kalmamıştı . «Kıbrıs an laşması iki madde hal inde, 4 Haziran 1 878'de Sadrazam Saffet Paşa i la İngi l iz sefiri Layard tarafından imzalanmışt ı . İ kinci Abdülhamit, andlaşmanın üstüne» «hukuk-ı şökône me asla halel gelmemek şartıyla muahedenômeyi tasdik ederim.}} ibaresin i yazmışt ı . Hükümdarın İng il iz Sefiri Layard'dan aldığı senet de şöyleydi :
Tarabya, 15 Temmuz 1878 - Haşmetlu Kraliçe Hazretlerinin Sefiri, Zat-ı Hazret-i Pôdişahi'nin 1 5 Temmuz 1878 tarihli ittifak tedafüi ahidnômesinin tasdiki ile murad buyurdukları veçhile hukuk-ı şahanelerine asla halel getirilmemeye sô'yedileceğini beyan eder» deniyordu.
Ada geçici olarak İngi l izlere terk edilmişti . Vekil ler Heyeti yaptığı toplantıda adan ın geçici olarak terki yan ında şu kararları da almıştı : Adada yaşıyan Türkler' in miras, . evlenme davô ları 'n ın şer'i mahkemelerde görü lmesi; cami, mektep, tekke, hayrat, err • . lôk ve arazin in gel i rlerin i toplamak üzere, Evkafın Kıbrıs'ta bir memur bulundurması ; Adada miri'ye a i t emlôk ve arazin in Osmanl ı Devleti tarafından gere - •
kirse satı lması; Adan ın Türkiye'ye geri veri lmesinde,
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 205
ing i ltere'n in yol v.s . yapımında harcadığı parayı i stememesi ( 1 ) .
Veki l ler Heyet in in a ld ığ ı bu kararlara karşı l ı k. yirmi otuz y ı l iç inde Kıbrıs Türk cemaati kend i hal i · n e terked i lmişt i . Gayet teşki latl ı olan Elen Ki l isesi ve mi l ll meseleleri de iç ine a lan d ini faal iyetleri; İng i l !z idaresi, misyoner faal iyetleri , Batı medeniyet in i t�msil ett iğ ine i nan ı lan İng i l iz kü ltürü yan ında, Türkler sah ipsiz hale gelmişlerd i . Merhum Ramazanoğh� N iyazi Beyden duyduğumuza göre, Adaya Türkiye' den d in ve mektep hocası gönderi lmiyordu . Bu yüz. den, Türklerin akl ı eren ve i leri gelenleri Osman l ı Devlet ine başvurarak, çocukları n ın İngi l iz ve Rum te
sir i alt ında d ini ve mi l ll terbiyelerinden çok şey kaybetmekte olduklarından yakınarak, çok acele olarak hoca ve öğretici gönderi lmesini rica ed iyorlard ı . Merhum N iyazi Bey, buna dair olan vesikaları , Arşivde görmüş. Bu arzunun nası l karşı landığı , yerine getir i l ip geti r i lmediğ i , neticelerin in ne olduğu, araştır ıcı lar tarafı ndan i ncelenmeğe değer.
Sevr Anlaşmasın ın 1 15. Maddesi i le, Kıbrıs' ın İn · g i l tere tarafı ndan i lhôkı Türkiye'ye kabul ett ir i l iyor ve 1 16. Madde i le de Türkiye'n in «Kıbrıs Aciası üzerin . de veya Kıbrıs Adasına dair b i lumum hukuk ve müs ten idatından feragat» ett iğ i bel i rt i l iyordu . Lozan Andlaşması 'n ın 20'nci Maddesi, Sevr' i n 1 5'nci Maddesi'n i n ayn ıd ır. Buna rağmen, Kıbrıs üzerindeki haklar: mızdan vazgeçt iğ imize, feragat ettiğ imize dair bir taahhüde g i rmemiş olmamıza, feragatname verme-
(1) Halıik Y. Şensuvaroğlu, «Kıbrıs'ın İngiliz İdaresini'
Geçişi», İş ve Düşünce S. 246, Haziran 1964, Sf. 3-7.
206 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
mize rağmen, adı geçen 20. Madde yüzünden, 1 924' de Ada , huku ken de el imizden cı kmış sayı ldı . (2)
1960 Londra ve Zürih an laşmaları i le, Kıbrıs Türklüğü i le hukuki bağımız yeniden kurulmuş oldu .
KIBRIS TÜRKLERİ 'N İN KÜL TÜRÜNE DAiR BAZI İ PUÇLAR! :
Hukuken de, f i i len de, e l im izden cıkmış olsa da. Ada Türklüğü i le Türkiye Türklüğü'nün bağı tamamen kesi lmedi . Kıbrıs' l ı Türklerin gözleri kulaklar ı . Türkiye'de oldu . . Tahsile, gezmeğe geldi ier, b i r kısmı iş bulup burada yerleşti .
Şimdi kısa · b ir şeki lde, Kıbrıs Türkleri 'n in kültü rüne dair bazı nokta ları bel i rteceğ iz. (3)
DOGON ADETLERİ: Vaktiyle Kıbrıs'ta, evlenme. yuva kurma işinde, Türkiye'de olduğu g ibi «görücü lük» usulü vard ı . «Görücüler» , « kız görmeye» g ide;lerd i . Kızı beğendikleri taktirde, «dünürcülüğe» g id! l i rdi . «Al lah ın emri , peygamberin gavliyle, g ız ın ızı oğ lumuza isterig » deni l i rd i . Kız evi nazl ı olduğunda!", bu isteme b irkaç defa olur ve sonuncusuna «büyük dünürcülük» denird i . Dünürcüler şu ş i i r i okurdu:
(2) Ramazanoğlu Niyazi, «Kıbrıs Adası'nın Mukadde ..
ratı ile Çok Yakından Alakadarız,» İş ve Düşünce,
Sayı: 246, Haziran 1964, Sf. 10
(3) Öğrencilerimizden Kıbrıs'Iı Şirin Hayrettin ve Nec
mi Mebmet'e hazıı:Iattığımız öğrenci vazifesinden
faydalanıyoruz.
TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 207
Uzun uzun gozlar (cevizler) Yeter oldu sözler İşte geldig bizler Ne dersiniz sizler
Havlımızda (avlu, evin bahçesi) vardır padem Size getirdig oğur gadem Sizden bir cevahır isterig Verecen yoksa ne den (ne dersin?}
Bu ş i i rden sonra, «Fahr- ı ôlem Efendim izin buy. ruğu şeriat üzerine gızınızı isterig» derler. Kızın ana sı cevap olarak şöyle söyler:
Tencerede bişen oddur Şimdi yedig gamımız togdur Alem mehel (4) görduysa Bizim deyeceğimiz yogdur
Bu tatlı çekişmeden sonra, söz kesi l i r ve «ağırl ık» adı veri len başl ık parası tesbit edi l i rd i . Bu başl ı k parası , Türkiye'de ve Orta Asya'da vard ı r. En esk i Türk metinlerinde «Kal ıng» d iye geçer. Düğün, ay nen Anadolu'daki g ibi , b i r hafta sürerd i . Pazartesi düğün başla rdı . Çarşamba gecesi, Kına Gecesid i r. Gel ine k ına yakı l ı r. kadın lar kendi a ralarında oyunlar oynarlar. Çalgı lar çal ın ır . Oyun esnasında uğur get irs in d iye bir testi k ırı l ı rdı . N ikôh ın imam n i kôh ı olduğunu da bel i rtel im. Günümüzde, Türkiye'ye bağl ı
(4) Aydın ili v e çevresinde, «mehel», «münasip, uy
gun» yerine balen kullanılır. Kıbrıs'ta da aynı ma
naya geldiği anlaşılıyor.
208 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
olarak değişmiştir. Perşembe günü, gel in a lma günüdür. Çalg ı lar ça lar, oyunlar oynanır. Önce kızın babası, e l indeki kuşağı üç defa kızın ın bel ine bağlar ve çözerdi . Buna «Kuşatma» denir . Türk iye köy dü · ğünlerinde, bunun benzeri vard ı r. Sonra kızına bir mücevher takard ı . Sonra, annesi, kardeşleri ve ya . k ın akrabaları «kuşatma» ve ziynet tokmağa başlardı. Bu merasim bittikten sonra , gel in ata bindir i l ir ve oğlan evine doğru yola çı kard ı . Eski düğünler iht i şamlı olurmuş. Misafirlere veri len yemekler arasın da «mantı» ve «herse» de vardı . Herse, buğday ve etten yapılan ve Anadolu Yörükleri 'n in «keşkek» a
dını verdi kleri yemek olsa gerek. Bazı Yörükler, «herse» yerine «helise» sözünü, bir tat l ı adı olarak kul lan ı rlar.
Gel in , oğ lan evine geldikten itibaren, bir hafta «mübarek» adı veri len tebr ik ziyôfetleri olur ve eğlenceler yapı l ı r. Yak ın a kraba, kardeş çocukları ara · sında evlenme pek yoktur. Bunu sağlığa zararlı görürler. Orta Asya Türkleri de, yedi veya dokuz göbeğe kadar akraba ile evlenmezler. Türkiye Yörük ve Türkmenleri, nası l o lupda kardeş çocukları i le evlerımeğe başlamış? Bu ne zaman ödet hal ine gelmiş, incelenmeğe değer. Çok kad ın la evlenme, seyrek olarak görü lürdü. Bugün bu usul lerin çoğu terkedi lmiş tek kad ın a l ınmağa başlanmışt ır. Bazı köyler müstesna, Kıbrıs' ın her tarafında düğünler, bir günde oluo bitiri l iyor. Türkiye'deki sosyal ve kültü rel değişmelere ayak uydurularak, değişmeler oldu. Bugün, gel ine para takı l ıyor. Londra'da ki Kıbrıs' l ı Türkler bu ôdeti devam ettiriyorlar. Böylece, yeni evl i lere, maddi yardım yapı lmış oluyor. Bu ödet, Azerilerin, evlenme dolayısiyle, yen i çiftlere yaptı kları ve «Şabaş» adın ı verd ikleri yardıma çok benziyor.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 209
DOGUM ADETLERİ : Türkiye ve Orta . Asya'da hôlô can l ı ha lde yaşıyan ve menşei Şamanizme ulaşan, «k ırkı çı kma» ve «albastrn inancı , Kıbrıs'ta da mevcuttur. Lohusa, k ırk ı ç ıkı ncaya kadar yalnız bı . rakı lmaz. Çocuk sarı l ı k olmasın d iye, kırkına kadar eve sıcak ekmek sokulmazdı . Bu tedbirlerle, lohusa, «a lbast ı» denilen felôketten korunurdu .
Çocuğu yaşamayanlar, çocukların ı farazi olarak satarlardı . Buna «çocu k satma» denird i . Çocu k tartı l ı r, ağır l ığ ı nca para veren, çocuğu satın a l ı rdı . Sonunda çocuk kendi babasına veri l i r, parayı verer parasını geri a ı ı rd ı . Eğer satın a l ınan kız çocuğu ise, sat ın a lan, çocuğun düğününde ona güzel bir bakır tencere hediye aderdi . Böylece, ölümünün önünün a l ınmış olduğuna inanı l ı rd ı . Bu inanış, Türkiye ve Orta Asya'da da vardır. Çocukların ı kötü ruhların şerrinden korumak iç in , Orta Asya'da onlara çok kötü is imler veri l i rd i. Böylece kötü ruhun artı k o çocuğa musallat olmıyacağına inan ı l ı rd ı . Vamberi ve Prof. Abdülkadir l nan' ın Orta Asya'ya dair verd iğ i , m isôller bunu acı kça gösteriyor.
Türkiye'de de, islômiyet in tesiri i le olsa gerek, bu gelenek yumuşatı lmış ve kötü isimler yerine, « Dursun, Durmuş, Duran, Satı lmış» g ib i is imler veri lmeğe başlanmıştı r. Trabzon, Of tarafları nda ise, «Dur Al i , Dursun Al i» isimleri verilerek, bu i nanç yaşatı l ı r.
SÜNNET ADETLERİ : Sünnet düğün leri, Türkiye'deki g ib i muhteşem olurdu. ıVlerasime, cuma günü başlan ır, pazar günü son bulurdu . Sünnet olacak çocuk ve sünnet olmuş arkadaşları ndan seçi lmiş «sağdıc» ları , fesler g iyerlerdi . Feslerinde kıymetl i taşlar
F: 14
2 1 0 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
bulunur, Cumartesi yemek ver i l i r, pazar günü sünnet olurdu. Ogüne kadar. çalg ı lar çalar, eğleni l ird i . Oyunları , zeybek ve Si l i fke oyunları n ı n hemen hemen ayn ısıdır. Bazı yerlerde, davul, S i l i fke'de olduğu gibi , elle ve kucakta çal ın ı r.
Pazar günü , çocuklar, cemaatle camiye g iderler ve ôyinlerle dönerlerdi . Sünnet yaln ız erkeklerin bul unduğu mecl iste yapı l ı r. Çocuğun ağzına lokum ver i l i rd i . Sünnetten sonra. hediyeler, paralar veri l ir , a kşam kadın lar eğlenird i . Bütün bu törenler, Türkiye'de yapılandan farksızd ır.
ÖLÜM ADETLERİ : Ölüm hal inde, son nefesin i vermekte olan ın başında Kur'an okunur ve ağzına zemzem damlatı l ı rd ı . Gece ölüm vaki olmuşsa, cenazenin üzerine beyaz çarşaf örtü lür ve üzerine, kad ınsa makas, erkekse siyah saplı bıçak konurdu. Mezarl ıktan dönenlere, ölü evinde yemek veri l i rd i. Bu ôdet, Baf'ın Aydın Köyünde ve Magosa'n ın Livatya Köyünde yaşıyordu . Fakat a'rtı k, Aydı n Köyünde, ö lü evinde yemek veri lemiyecek. Çünkü, her ev ölü evi . Evlerde canl ı kalanlar ise. asrımızın barbarları olan Rumlar.
Lokma ve helva da dağıtı l ırdı (cami ve mekteplerde) . Helva, her yerde bugün de dağıtı lmaktad ı r. Üçüncü ve Kırkıncı günler mevlld okutu lurdu . İ l k üç gün ve yedi cumartesi , şafaktan önce mezara okunmuş su dökülürdü . Bunlar, İslôml renge bürünmüş. Şamanizme ait ôdetlerd i r. Ölünün ç ıktığı odada, üç gece ış ık yak ı l ı r {halen, Adan ın her yerinde) . Ölünün elbiseleri fakirlere dağıtı l ı r.
MADDi KÜL TÜR : Bazı köylerde halen çok yaşl ı lar, siyah «dizl ik» g iyerlermiş. Bu zeybek k ı l ığ ı olacak. Londra Camiinde, yetmiş ik i mi l let arasında, el-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 21 1
l i yaşlarında ve a ltmış yaşlarında ik i Şahsın, Kıbrıs Türk'ü olduğunu hemen anlamıştım . Orta yaşlısın ı n bel inde kı rmızı kuşak vard ı ve cepkenle, yelek arası bir şey giymiş. Tavır ve hareketlerinde, zeybekl ik , dadaşl ık , yiğitl i k sezi l iyordu. Tereddütsüz Türkçe h itap ettim ve tatl ı Türkçe cevap aldım. Bu d izl i k adı veri .. len k ı l ığ ın , son zamanda ald ığ ı şekil böyle olacak.
Baf'ta pastı rma yapı lmaktadır. «Hel l im» adı veri len peynir in, eşi yoktur. Tadına doyulmaz.
Keçi boynuzuna, İçel Yörükleri g ib i , «harnup)> derler.
Bazı gü nlerin uğursuzluğuna inan ı l ı r ve yapı lan iş in ters g ideceği san ı l ı r. Cuma günü y ıka nan çamaş ırı n suyu ölü lerin üzerine g ideceği inancı g ibi .
Bir mülkün «tapu»suna « koçan» adın ı verirler. Batı Anadolu Yörükleri de, tapuya kocan derler. Kocan aynı zamanda, mısır ın yen i lmeyen ic kısmına da denir. Mısır ' ı İng i l izlere kaptırdığımızda, Şair Eşref, Mısı r' ın kocan ı 'n ın (tapusunun ve yeni lmeyen kısmının) e l imizde kaldığ ın ı . söyleyerek, Padişah ı h icvediyordu .
Cok kısa şekilde bel i rtmeğe çal ıştığ ımız, Kıbrıs Türklerin in kültürü, Türk kültürünün bir parçasıdı r.
KIBRIS, TÜRKLÜGÜN BİR PARCASIDIR
16 Ağustos 1 974 Cuma günü, kahraman Türk Ordusu, şanl ı atası «Atillannın ismin i . vererek plônladığ ı «Atilla Hattı»n ı , Yunanlı 'n ın ve Rumun an ladığı d ' I olan s i lôh la çizerek, Kıbrıs' ın kuzeyini a ld ı . Veni b ir zafer daha kazandı ve Kıbr ıs Türklerin i kurtard ı . 1 571 y ı l ında Magosa'ya g i ren Türk kumandan ı , «Lala Mustafa Paşa» olmuştu. 1974 yı l ında Magosa'ya g i ren Türk kumandanı , «Osman Fazıl Polat Paşa» olmuştur. Dörtyüz yı l sonra Türk askeri Magosa'ya g irerken, eskisinden farkl ı olarak, Magosa Kalesi'nde b i r aydır mahsur durumda kalan, yiyecek i kmal i yapmaktan mahrum, fakat kendis in i yiğ itçe savunan 1 3.000 Kıbrıs Türk'ünün sevinç gözyaşları içinde karşı landı. Kale duvarlarından Türk bayrakları sa l lan ıyor, Türk askerin in üzerine ç içek yağıyordu . Kıbrıs' ı n kuzeyi i ki nc i defa fethedi lm işti .
B irinci fetihte, Türkiye'den Türk cemaatler in in getiri l ip, Kıbrıs'a yerleştir i lmesi söz konusu id i . Bu sefer, esasen Kıbrıs'ta oturan Türk'leri Atilla Hattı'n ın kuzeyinde kalan yerleşme bölgelerine bir plôn dah i l inde, ak ı l l ıca yerleşt irmek gerekiyor. Magosa, Serdarl ı Sancağı , Lefkoşe, Girne, Lefke Türkleri, zaten yerli yerinde kalacaklar. Lôrnaka, Limasol ve Baf Türklerin i de buralara geti rmek, i ktisadi hayatı canlandırmak ve Türk cemciatine refah ve mutlu luk ge t irmek, bu iskôn siyasetin in gayesin i teşk i l edecek-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 213
tir. Bunun da başarı lacağından emin bulunuyoruz. B iz bu makalemizde, dört asır önceki Kıbrıs feth inden sonra takip edi len iskôn siyasetinden bahsedeceğ iz.
1 571 'DEN SONRA KIBRIS'A TÜRKLERİN YERLEŞTİRİLMESİ
Osmanl ı Türk Devleti, çok yüksek bir iskôn siyaseti takip EUJ1liş, fethett iği yerlere Türk nüfusu sevkederek, oraları Türkleşt irm iştir. Rumel i'de; yolların . geçitlerin , derbentlerin emniyet in i sağlamak, yeni köyler kasabalar kurulmasını temin etmek, a l ı nan yeni toprakları şenlendirmek, ordunun arkadan vurulmasıhı ön lemek gibi düşüncelerle, Anadolu 'dan çok kalaba l ı k sayıda Yörük - Türkmen oymakları geti ril i p, yerleştir i ldi . Bu sayede, Rumel i , Türk d iyarı olmuştu. Ayn ı iskôn siyôset in i Kıbrıs'ta da tatb ik eden Os manl ı Devleti, oraya da Türk göçebelerin i gönderiyordu. Böylece bir taşla iki kuş vurulmuş oluyordu . B ir yandan, yerleşi k ha lka huzur vermeyen Yörüklerden kurtu lunmuş oluyor, diğer yandan bu Yörükler, Kıbrıs'ı Türk yapıyorlard ı . Türk askerlerinden başka, çadırları ve sürü leri i le buralara sürülen göçebe Türkler, Kıbrıs' ın çehresin i değ iştirmişlerd i . Çoğu göçebel iğ i bırakı p, köyler, kasabalar kuruyorlardı . Kıbrıs' ın birçok yeri, taşıyla toprağıyla Türk olmuştu .
Bu sürgünlerden b iri , 1 708 yı l ı nda olmuştur. İçel, Antalya taraflarındaki köyler ha lk ın ı , ekin ler in i . ağaçların ı , koyun ve keçi leri i le harap ettikleri ve zararlara ve kavgalara sebep oldukları iç in, b i rçok Yörük oymağın ın Kıbrıs'a sürü lmelerine ferman çıkmış, emre itaatsizl i k ettikleri takdirde, «katillerinin cöiz
214 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
olduğuna» dair, Şeyhü l is löm Abdul lah Efendi 'den bir de fetva a l ınmıştır . Adı geçen fetvada, «Taifei mez bureyi ahiz ve şerlerini def' ve Kıbrıs ceziresine is· kôna me'mur olan Zeyd Vali taifei mezbureyi ahz ve Kıbrıs ceziresine iskôn murad itdikde mezburlar şer'i şerife ve emri sultaniye itaat itmeyüb muharebe sa · dedinde olsalar emri veliyyül emr ile taifei mezburı:ı ile mukatele idüb şerlerini def' içün katletmek caiz» olduğu bel i rt i l iyordu . Bunun üzerine Yörükler, Antalya 'dan gemi lere bindiri ld i . Yolda, bir kısmı gem! kaptanları nı öldürüp kaçt ı lar. Bir kısmı da, adaya geldikten sonra , Aydın, Menteşe, Saruhan ve Kütah . ya taraflarına kaçarak ora lara dağ ı ld ı lar. İ ki y ı l son · ra, 1 71 0 da, çeşitli baskı ve tehditlerden sonra, ziraat ve hayvancı l ıkla uğraşmak, kendi hal lerinde oturmak şartiyle affolundular. Bir kısmı iskanı kabul ede rek, köyler kurdu ve ziraate başladı , b i r kısmı da göçebel iğe devam ederek hayvancı l ı k ve dağlarda odun kesmekle uğraştı lar (1 ) . Hayvancıl ı kla uğraşan lara, gene «Yörük», odunculukla uğraşanlara «Tahtacı» deni ldi . Ege ve Akdeniz dağ eteklerinde bugün bi le aynı mesleği yürüten «Tahtacılar», Kızı lbaş Türkmenlerd ir. Demek ki , Türk göçebelerin in bir kolu böylece Kıbrıs'a g id ip yerleşmiş, diğer kolu Türkiye'de kalmıştır. Bu iskan ve sürgün hareket in in , diğer bir misa l in i Si l ifke Limanı'ndan (Taşucu'ndan) yapılan sefer teşkil etmektedi r (2) . Osmanl ı arşiv vesikalarında, bu iskôn faa l iyetine dair pek çok vesika ol-
(1) Ahmet Refik, Anadolu'da Türk Aşiretleri, İstanbul,
1930, sf. IX ve 145.
(2) Prof. Ö. L. Barkan, «Osmanlı İmparatorluğunda . . . >ı ,
İktisat Fakültesi Mecmuası, c. 11, sf. 551-52.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 215
duğu bi l inmektedir. Yukarıdaki bir ik i misô l , bu konuda bir f ik ir vermek için nakled i lmiştir.
KIBRIS'T A VER ADLARI (3)
Yer adları, iskônla, yerleşme ile sıkı sı kıya i lg i l i d ir. Bir toprağa yerleşen i nsanlar, kültürlerine göre, ora ları isimlendiri rler. Bu hususta Türkler çok hassas ve i lerid ir. En ufak bir arazi parçasını bi le, bir coğraf yacı, bir haritacı g ib i bel l i eder ve adland ırı rlar. Köy ve kent isimlerinden başka, dağ, tepe, yayla, geı;it, bel, belen, dere, ı rmak, göl ve d iğer arazi parçaları . Türklerin hafızasında şifahi b i r harita g ib i bel i rt i lmiş ve kaydedi lmiştir, Atalarımızın bu meziyet ve titizl iği bizde yok. Bizler, idarecilerimiz el iyle, bu g üzel im isimleri birer birer kurban ediyor, köy adlarını rastgele değiştiriyoruz. Bunu çeşitl i yazı larımızda, misal leri i le açıklad ık, yakındık . Kimsenin duyduğu yok.
Kıbrıs'a yerleşen Türkler de, kurdukları köylere ve bulundukları yerlere, Türk geleneğine göre isim verdiler. Türk geleneğinde yer adı, şu kaidelere göre konur: 1 - Orta Asya, Azerbaycan'daki b ir yer adı -n ın , Anadolu ve Rumeli 'deki bir yere konması, 2 -Ulus, uruk, boy ve oymak adın ın , yerleşi len köyün adı olarak kabul edi lmesi , 3 - Bir totem (ongun, töz) adın ın , yer adı olarak kabulü , 4 - Yerleşme sırasındnki b ir vak'anın, b ir oluşun, köy adına tesir i , 5 - Yerleş i len arazi şekl ine göre is im verme.
Kıbrıs'ta bu kaidelere uygun şekilde yer ve köy
(3) Öğrencilerimizden Kıbrıs'lı Şirin Hayrettin ve Nec
mi Mehmet'in hazırladığı vazifeden ve büyük biı
Kıbrıs haritasından faydalanıyoruz.
216 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
adların ın a l ı nmış olduğunu, vereceğimiz bazı misa:lerle gösterel im. Aydın ' la Mersin a rasından sürülen Yörükler, buradaki yer adlarını ve kendi oymak adlarını . adadaki köy ve arazi parçalarına verd i ler. Bunlardan bazı ların ı şöylece sıralayıp, açıklayabi l i riz.
Beşparmak Dağları : Aydın' la Muğla a rasınc!•J uzanan çok sarp dağlara, Beşparma k Dağları denir Buraları çete savaşı için çok elverişl idir. Cakırcal ı 'n ın ve diğer zeybeklerin y ı l larca barındığ ı yerler bura ları id i . Son y ı l la rda, «Kır gerilldcılarrn ndan «Şafak Grubu» na mensup olanlar da bura larda saklanmıştı . S:kı bir komando harekatı i le ele geçiri ld i ler ve bugün «Affı Şahane»ye mazhar oldular. Kıbrıs'a g iden Türkler, Türkiye'deki Beşparmak Dağları 'na çok benzeyen dağlara da aynı adı verd i ler. Son zamanlarda Rum çetecilerinin üssü olmuştu. Gene, yiğit komandolarımızın sıkı bir askeri harekôtı neticesinde, Türklerin el ine geçt i .
Kızılbaş Bölgesi: TÖRE derg isinde geçen yı l ve . ya daha önceki y ı l yazd ığ ımız bir makalede, Türkleı -de baş g iyimine uyularak, oymak ve boy ismi al ındığ ın ı göstermiştik. Kazaklar arasında «Kızı lbörklü», «Konurbörklü» oymakları vard ı . Ayrıca, Afganistan' da, i ran'da ve Türkiye'de «Akbaş» ve «Kızılbaş» ismi a lan oymak ve boylar olduğu bi l inmektedir. Sonradan, Kızı lbaş adı Alevi Türkmenlere veri lm iştir. Kıb · rıs'taki bu Kızı lbaş Bölgesi, bu isimdeki Yörük oymağ ın ın yerleşmesinden ötürü konulmuş olabi leceği g i b i , Kızı lbaş Türkmen oymakların ın yerleşmesinden de a l ınmış olabi l i r. Kızı lbaş ismi Türkiye'de mônôsız b i r korku havası yaratı r, üzerinde konuşulması adetô ta budur. Bunu başko makalelerimizde açık l ığa kavuş . turmağa çalışacağız.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 217
Lefkoşe'ye Bağlı Köyler;
Camlıköy. Caml ık b ir arazide kurulmuş olmal ıd ır. Burada verdiğ imiz köy adları eski isimlerd i r. (Rumco ası l l ı o lup sonradan Türkçeleştiri len köy isimlerini buraya a lmıyoruz.)
Küçükkaymaklı. Türkiye'de «Kaymak, peynir, yağ, yün, ayran, süt» le anı lan pek çok köy ve kent ismi vard ı r: Ayrancı lar, Sütçü ler, Yoğurtçular, Yağcılar, Peynirci ler g ib i . Adı geçen Yörük oymağın ın ihtisaslaştığ ı konuyu gösterse gerektir ve ona göre oymak isim a lmıştır. Oymak yerleşince. köye de aynı is im veri l iyor. Burada da öyle olmuş. Ayrıca, Büyükkaymakl ı da olacak.
Dizdarköy, «Dizdar», Farsça «Kale muhafızı» de . mek imiş. Doğu Anadolu'da, Sultan Alparslan devri . ne soyların ı ç ıkarak «Dizdaroğullarrn vardır.Bu köyde de böyle b ir gelenek bulunsa gerektir .
Beyköy. Anadolu'da, göçebel iğ i terkedince veya yarı göçebe hal ine gel ince, boy (aşiret) beylerin in oturduğu köye, «Beyköy» deni l iyor. D inar Türkmenle ri arasında gezerken. böyle bir bey köyüne rastladık . Onlar da aynı şeyi söyledi ler. Kıbrıs'tak i «Beyköy»e de aynı şekilde yerleş i lmiş demektir .
Gönyeli . (Yeni adı : Gönenl i ) . Softalar (Yeni ad ı · Düzova) . Hamitmandralar (Hamitköy) . Bunlarda da bir oymak adı, .bir oymak beyin in adı, köy adı olar�k a l ınmıştır.
Lefke'ye Bağlı Köyler :
Alevkaya. Arazi şekliyle i lg i l id ir. Gaziviran. «Ören» veya «Viran, veran», bir yerde
ki eski eserleri, y ık ık yerleri ifade eder. Böyle b i r yerde köy kurulunca, köyün adı bu kel imelerle meydana
2 1 8 TÜRK KD'-LTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
gel ir: Karacaören, Kızı lcaören, Akören, Akviran, Be lören , vs. g ib i . Adı gecen köyde de aynı geleneğ i bul u yoruz. Buradaki «Gazi» ismi . b i r savaşla i lg i l i olabileceği g ib i , Gazi is iml i b i r şahsın adı i le i lg i l i olabi l i r.
Magosa'ya Bağlı Köyler:
Bcıhçalar, Kaleburnu, Kukla (Yeni adı : Köprü ) . Sandallar. B u köy adları d a , arazin in şekl ine v e oymak isimlerine göre a l ınmış olmalı .
Gömeç. Yörükler, bal ı n peteğine «Gömeç» derler. Petek l i bal yerine de gömeçli bal derler. Bu köyün adı da, bu h ususla i l g i l i olab i l ir .
Sinde (Yeni adı : İnönü ) . «Sinde», «Sindel»in bozulmuş şekli olmal ı . «Sindel», bir Türkmen oymağ ın ın adıdır . Kayseri 'n in Pazarören Kazasında yerleşen Avşarlar'ın bir oymağın ın adı «Sinde!» idi ve «Sindelhöyük Köyü»nü kurdular. Biz bu köye gittik . Bergama'nın, Yörük köylerinden bir in in adı da «Sindel» dir B i r araştırmaya konu olmuş. fakat araştı rıcı ismin nereden olduğunu b i lmeksizin konuyu işlemiş. Yörül< oymağın ın adı olduğunu an layamamıştı r. Gal iba Fehmi Aksu'nun <dsparta İl i Yer Adlan» is iml i kıymetli eserinde · . Yörük-Türkmen oymakları arasında, «Sin · deh> de sayı lmaktad ı r. Bu bakımdan bu köy adın ın değiştiri lmesi iyi o lmamış. Kıbrıs Türkleri , bunu belk i de Rumca bir is im zannederek değ işt irmişler. Türkiye'deki idareciler ise, bundan misl i misl i i htiyatsız. Arayıp sormadan yüzlerce ismi değ işti riveriyorlar. Burdur'daki «Oğuzhan» ismin i «Bucak» yapıveriyorlar. Burada saymağa imkan olmayan n ice güzen�n isimleri yok ediyorlar.
Baf'a Bağlı Köyler :
Yalya (Yayla ) , Kukla (Sakarya) köyleri .
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 219
Kurtaka (Kurtağa) . l kib in yı l önceki Orta Asya Türkleri, büyüğe, babaya «Aka» derlerdi . «Kurt» is iml i b ir oymak beyin in bu köyü kurmuş olması muhtemeldir.
Lôrnaka'ya Bağlı Köyler :
Tatlısu, Terazi, Bohçalar, Mormenekşe köyler: . Bu köylerin adı da, a raz in in şekl ine, toprağın biçim i . ne, a karsulara göre a l ınmıştı r.
Girne'ye Bağlı Köyler :
Ağıda (Ağıdağ). Kambilli (Hisarköy) , Kömürcü, «Kam» , eski Türklerde, Şamanizmde, d in adamlarınn veri len ad idi . Buradaki köyün adın ın onunla i lg isi olup olmadığını b i lmiyoruz.
limasol'a Bağlı Köyler :
Aytuna (Mersin l i ) . Gilôn (Ceylôn) . Muttakaya (Mutlukaya) köyleri.
Son olarak üç köy üzerinde duracağız. Lefke civarındaki «Doğancı» Köyü, doğan kuşu i le i lg i l id ir. Bu isimde pekçok Türkmen, Yörük oymağı b i l in iyor .
Arapköy. Lefkoşe i le Magosa arasında bir köydür. Arap ırkı i le i lg is i yoktur. Türk köyüdür. Türkler, yağız çehrel i insanlara «Arap» derler. Takma ad olarak pek çok kimseye veri l i r. Bu isimle anı lan şahısların oymak beyi olması ha l inde, Türk geleneğine göre ,oymak aynı adı a l ı r. Tarihi vesika larda, bu isme rastl ıyoruz. Bal ı kesir c ivarında oturan pekçok «Arapl ı » yörüğü vard ı . Birinci M urad ve Yı ldırı m devrinde Rumel i 'n in iskônı sırasında bu Arapl ı ' ların rolü büyük oldu. Aşı kpaşazôde Tarihi ve d iğer Osmanl ı tarihleri , bohur-buğur (çift hörgüçlü damızl ı k erkek deve, Türkistan'daki adı : Buğra) besleyen Arapl ı Yörük-
220 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
!erin in , zorla kafi leler ha l inde Rumel i 'ye götürüldüklerinden ve Selôn ik tarafları i le, Bulgaristan'da Fi l i be taraflarına yerleşt ir i ld ikler inden bahsederler. Arapl ı Yörüklerin in bir kolu Ege'de kalmıştı . Bugün Ayd ın İ l i nde, on kadar «Araplı» köyü vardır k i , is imleri değ işti ri lm iştir. Tarihi vesi kalarda, bu oymaklara mensup şahısların, çok eski Türkçe is imler almış oldukların ı görüyoruz. Adı geçen boy veya oymağı n b ir kolunun Kıbrıs'a yerleşmiş olduğu an laşı l ıyor. Merhum Prof. Z. V. Togan, Özbekler a rasında da b ir «Araplı'> oymağın ın olduğunu kaydeder.
Çerkez. Limasol'a bağl ıd ır. «Cerkes», bir Türk boyunun adidır. Kıpçak Türklerin in Küçük Yüz (K iç i cüz) koluna bağl ı Bayulu (Bayoğ lu )na tôbi boylardan bir in in adı, «Cerkes»tir. (4) . Gerçekten , Kıpçak Türklerinden olan Kırım Tatarların ın , Kırım'da, Bahçesaray'da kurmuş oldukları köylerden b irin in adı da «Cer . kez»dir. Türkçe konuşan Kuman - Kıpçak, Peçenek Türkleri tarafı ndan kurulmuştur. Anadolu' da da, «Cer . kez» is iml i Türk köyleri vard ır. Vamberi, Batı Türkistan'da, Yomut Türkmenleri 'nin beyi olan «Kolçak Hamım kardeş in in adın ın «Cerkes Bey» olduğunu söy ler (5) . Demek ki. Batı Anadolu'da bulunan Türkmen oymakları arasında bir oymağın adı «Cerkes» id i ve Kıbrıs'ta b ir köy kurdu.
Kıbrıs'ta, Türklerin oturduğu bölgelerde, dağ dere, ırmak, göl g ib i arazi parçalarına veri len isimler d ikkatle tesbit edi lmiş olsa, çok d i kkat çekici neticeler a l ın ı r. Bu da art ık bundan sonra · mümkün olabi l i r .
(4) Prof. Abdülkadir İnan, . Makaleler ve İncelemeler ,
Ankara, 1968, sf. 4-5.
(5) Vambery, Travels in Central Asia, London, 1864, sf.
79.
AFGANiST AN'DA TÜRK AŞİRETLERİ
Son Arap - İsra i l çatışmasından sonra, Orta-Doğu buhran ın ı sulh yolu ile hal letmek ve Araplarla Yrı · hudi lerin arasını bulmak üzere, Birleşmiş Mi l letler Genel Sekreteri Utant, Gunnar Jarri ng ' i töyin ett i . Gal iba isveç'i n Moskova Büyükelçisi olan bu kıymetl i diplomat, aynı zamanda kıymetli b i r Türkiyatçıd ır da. Türkolo j i üzerinde tatbi ki ve nazari araştırma yapabilecek derecede Türkçeye ve Rusçaya hökimdir. Biz bu kısa makalemizde, kıymetli araştırıcın ın Afgan istan Türkleri hakkındaki eserinden* faydalanarak, Türkiye'deki Türkmen aşiretleri i le Afganistan'daki Türkmen aşiretleri arasında bir mukayese yapacağız, Makalenin çerçevesi, d iğer Türk boyları i le mukayeseye imkön vermiyor.
Afganistan'da Türk kavmin in kol ları , dal ları olan Türkmen, Kazak, Kırgız, Özbek, Kıpçak, Karluk, Ka-
( * ) Gunnar .Tarrin:g, The Distribution of Turk Tribes
in Afganistan, Lund, 1939. Türkoloji Ue ilgili eser
leri :
G . .Tarring, Some Notes on Central Asian Turkish Pla
ce Names, The Bulletin of the Geological Institu
tions of The University of Uppsala, Vol. XL. Up
psala, .Tune 1961 ve.
G . .Tarring, Uzbek Texts from Afghan Turkestan.
222 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
kalpak Türkleri mevcut bulunmakta ve Afganistan' ı . b ir k ısmı i le Türk ü lkesi ha l inde muhafaza etmekted i rler.
TÜRKMENLER :
G. Jarring, Tumanovich'i n Türkmenleri beş gruba ayırd ığ ın ı söyleyerek, onun tasn ifin i şöyle nakled iyor:
1 - Bu guruba mensup aşiretler doğrudan doğruya Salur-Kazan' ın torunu Salur-Ogurcik ' in nesl inden gel i rler. Salur-Ogurc ik ' in soyunrlan gelenler beş aşiret teşki l ederler:
a - Salur . 1 - Karaman 2 - Yelovaç (Yalavaç) 3 - Kiçi-aga.
Bu üç gurubun herbiri tekrar 6-7 kola ayrı l ı r . Herb i ri , tekrar kendi araları nda 2 ilô 1 0 bölüme ayrı l ı r Böylece Salur'ların aşiret sisteminde 1 10 aşiret ismi mevcuttur.
b - Sarık : A - Alaşa:
1 - Aln ış 2 - Alnah 3 - Usta 4 - Heci Nazara.
B - Pulat-Şah :
1 - Sapı 2 - Bai rach (Bayıraç) 3 - Horasan l ı 4 - Gerzeki 5 - Arhaki , vs.
Keza bunun da birçok kollmı vardır . c - Teke :
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 223
A - Takhtamish (Tohtamış) : 1 - Vekil 2 - Bek.
B - Otamish (Otamış) : 1 - Bahşi 2 - Sıçmaz.
Teke'lerin de birçok bölümleri vard ır. d - Yomud:
A - Oara-cheqa (Kara-çeke) veya Kutlu Temir : 1 - Ceni-Atabay: 1 0 küçük kola ay
r ı l ı r. 2 - Şerif-Cafarbay: Önce 3 kola ay
rı l ı r. Bu üç kol da ayrıca 2-3 ko la ayrı l ı r.
B - Bayram-Coli veya Utli-Temir: 1 - Orsuqchi (Orsukçı) 2 - Okuz (Öküz) 3 - Salakh (Salah) .
Herbiri 2-3 kola ayrı l ı r. C - Ushaq (Uşak):
önce 7 kola ayrı l ı r. Bu yedi kol da . kendi ara larında 2-3 kola ayrı l ı r.
Yomud' lar ın 1 40 kadar aşiret kolu vardır . 2 - İ kinci gurup, doğrudan doğruya Oğuz Han'
ın torun larıdır : a - Choudar veya Djaudor (Çavdar} :
A - Abdal (Anadolu'daki Abdal' larla i lg i si yoktur. Anadolu Abdal ların ın Türklükle i lgisi şüphel id i r. F. Köprü l ü kısmi bir i lgi görüyorsa da, pek ihtimal dah i l inde değ i ld i r. )
224 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
B - Maşrı k C - l kdir ( Iğdır) C - Kara
·
D - Bazachi (Bozacı) E - Buruncuk.
Cavdar'lar 50 kola ayrı l ı r . b - Göklen :
A - Kai (Kay) : Üç kola ayrı l ı r. Osman' l ı ların « Kay» lara mensup olduğu isbatlansa bile, Moğol' l ukla i lg i l i olmadı kları buradan anlaşı l ıyor.
B - Duberga (Dodurga olabi l i r) : İ k i kola Göklen 'ler 78 kola ayrı l ı r. c - Khatab d - Mukri -Bunlar, Göklen'lerle
i lg i l id i rler. Khatab (hatap) devenin havudu (semeri) üzerindeki b ir çift ağaca Yörükler tarafından veri len isimdir. İ ran ' -da Mukri Kürtleri olduğu malumdur. Mükri'lerin Göklen Türkmenlerinden olması i lgi çekicid ir.
e - Oara-dashl i (Karadaşl ı-Karadeşl i ) : Müel l it «Yazı r aşiret in in yeni adıd ır» d iyor. A - Gendel ial i : Üç kola ayrı l ı r . B - Jalal i (Calal i ) : Dört kola ayrı l ı r. C - Göklen-çak l ı : Altı kola ayrı l ı r.
f - Karkın : Birkaç kola ayrı l ı r. g - Ersan :
A - Uluq (U luk) B - Güneş C - Kara-aul C - Bek-aul .
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 225
h - Beiat (Bayat) i - Ager i - Ogurcal i . 3 - Üçüncü gurup, Türkmenleşmiş olan lar:
a - Ata b - Şıh c - Hoca c - Said e - Mahtum
A - Nur-Mahtum B - Kal l i-Mahtum.
Bu guruptakiler 55 Kola ayrı l ırlar. 4 - Dördüncü gurup:
a - Suncı b - Nuhurl ı c - Anau l ı c - M urca.
5 - Beşinci gurup: Oğuz menşeinden olmayan. yeni teşekkül etmiş aşiretlerd ir : a - Al i - i l i b - Hızır (veya Kutlar) c - Hızr- i l i. Salur' lar, şu şeki lde tasn if ed i l iyordu : 1 - Yalavac, 2 - Karaman, 3 - Anabölegi ,
Gecen ası rda Anadolu'da «Yalavac» aşireti vard ı . Halen lsparta 'n ın «Yalavac» kazasın ı kurmuşlard ı r. Ayn ı aşiret tarafından kurulmuş birçok «Yalavaç)> is iml i köyümüz de vardır.
F: 15
226 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
«Karamanlm> lar Türkiye tarih inde mühim rol ler oynamışlardır. Bu aşiret tarafından kurulmuş bir kaza ve 20-30 köyümüz vard ı r.
«Teke» aşiretin i n kol ları olan Tohtamış, Otamış, Bahşi ve Sıcmaz'a gel ince:
Anadolu'nun birkaç yerinde «Tohtamış» köyü mevcuttur. Otamış, Ödemiş şekl ine dönmüştür. Ödemiş aşireti, lzmir' in Ödemiş kazasın ı teşki l etmiştir. Ege bölgesinde yarı göçebe hayatı yaşayan Kara-Tekeli Yörükleri n in b ir «obm> ların ın adı «Sıcmazl ı »d i r k i , aynen Afganistan'daki Teke aşiret in in aşiret tec,>ki lôtına ve ismine uymaktadı r. «Bahşi>> ler, Türkiye'de «Bahşiş» adın ı a lmışlard ı r. Mersin' in köylerinde kışlar, Balgusan -Balasagun'dan bozulma- ve Barcın yaylalarında yaylarlar.
Anadolu'nun her yerinde «Cavdar» is iml i köy ve
nahiyeler bolcadır. Bunlar «Cavdarlu» aşireti tarafı ı ıdan kurulmuştur. Bir vi lôyetimizin adı da « Uşak»tı r. Adı gecen aşiretle i lg i l id ir. Iğdır, Kars' ı n kazasıd ır. Anadolu'nun birçok yerinde bu is imle an ı lan 50 kadar köy vard ı r. Oğuz' lar ın bel l i başl ı bir boyudur.
Kısa bir makale çerçevesi içinde daha fazla derine inmeğe, muhtel if kaynaklara atıflar yaparak, te· ferruatlı neticeler çı karmağa imkônımız yoktur. Fakat şu kısa yazı bi le gösteriyor k i , Anadolu'daki , Aiganistan'daki Türk aşiretleri bir kaynaktan doğmuş, müşterek bir kültürden gelmiş, uzak coğrafi sahalarn ak ıp g itmişlerd i r. Anavatan Türkistan , hepsin in kutlu ocağı , mukaddes menşeid ir. Coğrafi engeller, mi l li kü ltürümüzü kat'iyen yı kamıyor.
KAŞGARLI MAHMUD VE ANADOLU YÖRÜKLERİ
i lm iye s ın ıf ına, asil bir soya mensup bulunan Kaşgar' l ı Mahmud, bize büyük bir miras,'büyük bir ôbide olarak b ırakt ığ ı eserini , yalnız kitôbiyat plônında, şe hir muh itlerinde, saray çevrelerinde hazı rlamam19· Türk el lerini , yayla lar ın ı , k ış la ları n ı , göçebe Kırgız. Kazak, Uygur v.s. çad ı rları n ı gezmiş, onlarla haşır neş ir olmuş, deyeseklerin i , atasözlerin i zaptetm :ş. kel imelerin i kaydetmiş, yaşayışlarını i ncelemişd ir . Bu yüzden, onu okurken sanki bugünkü Anadolu'nun Yörükleri ve Türkmenleri arasında dolaşıyor g:bi oluyoruz. İ l kbaharın binbir renk l i çiçeklerin in mis kokular saçtığ ı yaylalara doğru, ağ ı r ağ ı r i lerl iyen Yörüklerin göçüne katı lmış g ibiyiz sank i . Uzerlerine en güzel k;
l im ve ha l ı lar ın atı ld ığ ı yük lü develerin en önünde, yeni elbiselerin i g iymiş on beşin sunasın ı n el indeki k irmenini çevire çevire, yününü eğ ire eğire g iderken, göz ucuyla (Karacaoğlan) ı na bakış ın ı , Kaşgar' l ı görüverm iş. Konalgalarında, konak yerlerinde onlarla evleşmiş, çad ırlarında yatmış, ocak başında odunla ·ı ölçere ölçere, közleri karıştı ra karıştıra, o yı l ı n gidiş inden, mal lar ın bereketinden, tokluklar ın . oğ laklar ın. erkeçlerin fıatı ndan konuşmuş, dertleşmiş . Divan' ın yüzlerce bin lerce kel imesinden anladığ ımız bu ünsiyeti, kısa zamanın içinde a ncak 1 0- 15 kelimeyle izn ha ça l ışacağız. Vakt imiz olsa, kel imeler meşheri . ça-
228 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
d ı rları 'nın önünde, bişşekle yayık yayan Yörük kadınlar ın ın musikisiyle bir kat daha mônôlanı rd ı . Biz tez elden kelimelere geçelim, b i r Divôn'dakine bakal ım , b ir de Yörükler ve Türkmenler arasındaki mukabi l in i arıyal ım, büyük ve müşterek Türk kültürünü biraz ol . sun tadal ım.
Ala : H ile, insan ın iç indeki şey. «K iş i alası içtin . yı lk ı alası taştın = yani insanın alası içinde, hayvanm alası dışında.» Yörükler de, insan oğlunun g iz l i n iyetini anlamanın imkônsız olduğunu bel i rtmek için aynı şeyi söylerler.
Alaçu : Yörükler, Türkmenıer'de (Alaçuk, a ıaçığ) şekl inde söylenir. Birkaç çal ı çırpı, eski çul ve ki l imle yapı lan derme çatma ku lübeciğe bu is im veri ld iğ i gibi , vaktile Alevi Türkmenlerin kul landığı , şimdi Toroslar'da, Barcın ve Balgusan Yayla ları'nda yaylıyan Bayazıd' l ı , Murad' l ı , lş ık ' l ı , Köserel i , Keşefl i , Bahşiş aşiretlerin in içinde oturduğu, tren vagonu biçimindeki keçe çadırlara da bu ad ver i l i r.
Basan veya Yoğ Basan : Ölü gömüldükten sonra üç yahut yedi güne kadar veri len yemek. «01 ö lüğge yogladı = o, ölü iç in yemek verdi .» demektir. Kaşgar' l ı , «Türklerin geleneği böyledir» d iyor. Yörükler ve bi lhassa Alevi Türkmenler yediri len bu yemeğe (üçüncü, yedinci, k ı rkıncı günü ve yı l ında veri ld iği iç in) Üç Hayrı, Yedi Hayrı, Kırk Hayrı, Yıl Hayrı derle,·. Davar keserek, bulgur pi lôvı pişiri lerek yapı l ı r. Orta Asya Şamanizm i'nde de aynı şeyi görüyoruz. (Bk. Ab . dü l kadir inan, Şamanizm, Ankara, 1 954 ve Türkiye Alevileri ile Orta Asya Şamanizmin i mukayese eden ve yakında çıkacak olan broşürümüz) .
Bay ve Boyut : Zengin ve zengin etmek mônôla. rına gel ir. «Tenğri men i bayıttı = Tanrı beni zengin·
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 229
letti» g ibi . Kırgız, Kazak, Uygur, Tatar, Oğuz g ibi bütün Türk lehçelerinde bu kel ime (Zengin ) demek oluyor. Toroslar'da, Iş ık l ı Aşiretinde (Bayıtmak = zeng in etmek) şekl inde kul lanı l ıyor. Farsça'ya da Türk çeden geçmiş olsa gerek. (Bu tesir iç in bk. Fuad Köprülü, Yeni Fôrlside Türk Unsurları, Türkiyat Mac. Vl l Vl l l , sf. 1 -1 6) .
Zengin demek olan (Bay) , bugün (Beğ) kel imesi yerine geçiyor. Buna biz (Züğürt tesel l isi ) d iyor, (Ba · yan) kel imesi için bir izah tarzı bulamıyoruz.
Bozlamak : Devenin bağırması . D ivôn'da «01 bo tunı bozlattı» den iyor_ O. deve yavrusunu. dorumu nu bağ ırttı , demektir. Yörükler de devenin bağırmasını aynı (Bozlama, bozulama) kelimesiyle ifade ederler. Hatta , deve cinslerin i n ç ıkard ıkları seslere göre, bu kel imeyi daha zenginleştiri r, genişletirler : Deve Bozular, Lök Öter, Kirinci Tırlar, Beserek Guğurur gibi . Dede Korkut h ikôyelerinde de (Bunlatmak) şeklirıde görüyoruz: « İv in i çözd i , kaytaban ın buzlatd ı , ka ra koçın kişnetdi, dün katdı , .köçdi .» ( Doç. Dr. M uharrem Ergin , Dede Korkut Kitabı , Ankara. 1 964, sf. 75\
Yani, «Cadır rn ı çözdü , devesini , kara koçunu bağırttı , dün göçüp g itti» demektir.
Börk : Başl ık, külôh demektir. Bekdik Aşiretinde, ve bugün Kayseri, Adana, Maraş arasında 1 00 - 1 50 köy teşki l eden Avşar'larda örme başl ığ ın adı (Börk) tür. Avşarlar'da (Börküne bi lmem ne ederim) d iye bir de küfür vard ır. Türk Alevilerine, Kızı lbaş denmesi vaktile kırmızı renkl i , keçeden mamul börk g iymele rinden ötürüdür. Esasen tarihi kaynaklarda da, bütün Türkmen aşiretleri, «Siyah l ibasl ı , kızı l börklü ayakları çarı k l ı » olarak tavsif olunur. {Prof. Dr . F. Köprülü, Osmanl ı Devletin in Kuru luşu, İst. 959, sf. 4P
230 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
ve aynı müel l if in Anadolu Beyli kleri Tarih ine Ait Notlar, Türkiyat Mec. i l , sf. 2 1 )
El : Memleket, ü l ke , sulh , yabancı mônôlarına gelen bu kel ime, bütün Ar.adolu'da hemen aynı mônôlarda yaşıyor. Sulh mônôsına gelen (E l )den (Elçı) kel imesi doğmuş.
Em : i lôç. « Erkeç eti em bolur = erkeç eti i lôç olur demektir.» Yörükler de bunu i lôç mônôsında ku l lan ıyorlar. Bir de deyesekleri var: « Kel in emi olsa, örıce kendi başına sürer.»
Etük : Yumuşak meşin çizme demektir. Ata binmek için gayet iyidir. Yörükler «edik» der. Kadınlar sarı renkl is in i g iyer. Vaktile «edik»siz gel i n olmazmış. Iş ık l ı , Köserel i aşiretleri halen kul lan ıyor.
ilenç : Beddua demektir k i , aynen Türkiye'de d� kul lan ı l ı r.
Kargış : Divan'da lônet manôsına gel iyor. Sünni Dinar Türkmenlerinde (Yas, matem) demek oluyor.
Kımız : Kısrak sütünün mayalandır ı lması i le yapı lan bu şifa l ı mi l ll Türk içkisi , Anadolu'da unutulmuştur. Bugün Rusya'da, sırf k ımızla verem tedavisi yapan prevantoryumlar, sanatoryumlar mevcuttur. Yal·· n ız Dinar Türkmenleri, Horzumlula r, Bekd ikler inek ve koyundan, doğumu müteakip ald ı kları ve adına (Ağız) dedikleri sütle, diğer sütü karıştı rı r lar, meyda na gelen kıvaml ı süte (Kımız) derler.
Kutluğ : Mukaddes demektir. « Kışka etin kelse kal ı kutluğ yay = kutlu yaz geldiğinde kış için hazı,:� lan» deyiminde görü lür. Bütün Yörükler bu kelimeyi kul lanır : (Evin kutlu olsun, çadır ın kutl u olsun, çocuğun kutlu o lsun, s i lôhın kutlu o lsun g ib i ) . Edremit Alevi Türkmenleri , düğün başlarken yapı lan bayrak duasında bu kelimeyi şöyle kul lanırlar: «Peygambere. salôvat. Seyyid ina Muhammed, Kutlu olsun d iyenin ,
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 231
ak ıbeti hayrolsun ! . » Dede Korkut h ikayelerinde de bu kel imenin s ık sık geçt iğ in i b i l iyoruz. O halde öztürkçe adına d i l imize yapışan (Kutsa l ) «sözcüğü» ne oluyor?
Oğulcuk : Ana rahmi , oğulduruk demektir. Ayd ın ' ın Bozdoğan kazası c ivarındaki Yörük, Türkmenler kardeş torunlar ına (Oğulduruk) derler.
Ok : Paylar ve toprak hisseleri üzerine üleşmek için atı lan ok, çekilen kur'a, mirasta düşen pay demektir. «Anga bir ok tegdi = ona mirastan bir pay düştü» manasına gel ir. Anlaşı l ıyor ki , Kaşgarlı 'nın yaşadığ ı devirde ve hatta daha önceleri Türk içtimaı muhitinde, örfe dayanan hukuk, mirasç ı lar ın mirası
paylaşmaları için (Ok atmaların ı ) gerektiriyordu. En azı ndan b in senel i k zaman farkı na ve Türkistan' la Ege sahi l leri arasındaki korkunç mekan engeline rağmen mirasın bölüşülmesinde cari olan bu (Ok atma) adeti , bugün halen Edremit Alevi Türkmenlerinde tatbik edi lmektedir. On lar da bu ameliyeye, bu geleneğe (Ok atma) derler. Kadın , erkek ayı rmaksızı n , miraa kalan menkul ve gayrimenkul mal ları müsavi parça · lora ayı rı rlar. Faraza dört mirasçı olsun . (Ok) adı verilen dört tane ağaç kazı k hazırlan ı r, herbirin in üzeriııe bu dört mirasç ın ın ismi yazı l ı r veya işareti, a lameti konur. Yabancı, tarafsız b ir ihtiyar bu dört (Ok) u bakmadan a l ı r. ik i avucunun içinde tutar ve el lerin i arka sına kavuşturur. Görmeksizin, okları birer b irer menkul ve gayrimenkul hisselere bırakı r . Herkes kaderine �azı olur. Olmıyan Edremit'e iner, mahkemeye baş vurur. Fakat bu hal vaki deği ld i r. Bunları söylerken, masa başında araştı rma yapan hukukçularımıza, h uzurunuzda bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Türk mi l letin in içine g irsin ler, ört-adetlerin i i ncelesin le'.". Yeni kodifikasyonlar. hukuki tedvin ler böyle vucüde
232 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
gel i r. Hazır elbise m isal i tercüme kan unlar ve bambaşka içtimai v icdan ların bel i rt isi hukuki metinler ya. n ında, biraz da kendimize dönel im . . .
Eski Türklerde (ok) aynı zamanda bir dôvet sembolüydü. Hun, Göktürk ve d iğer Türk devletleri hakanları , kabi lelerin i harp veya başka b ir sebeple h i r yere toplamak istedi klerinde, onlara (ok) gönderirler . d i . Bu, dôvet manasına gel i rd i . Gök Türk kitôbelerinde B ilge Kağan'ın 714 senesindeki Beş-Ba l ı k seferinden bahsolunurken (Okığl ı kelti , yan i okunmuş, ok gönderi lmiş olan lar, çağrı lan imdat kuvvetleri geld i ) den i lmektedi r. (Dr. Osman Turan, Eski Türklerde Okun Hukuki Bir Sembol Olarak Kullanılması, Belleten, sa
yı: 35, sf. 308) Dlvôn-ı LOgati 't-Türk'te de (Okumak) dôvet etmek manôsına gel iyor. Anadolu'da Yörük, Türkmen ve bütün köylüler düğüne, sünnet düğünü� ne dôveti {Okumak) kel imesi i le ifade ediyorlar. (Falan okundu-falon dôvet ed i ld i ) demektir. Kendisine, (Oku) denen, bir mendi l , çevre, yazma, poşu, yağ l ık gönderi len k imse, (Okunmuş). yan i düğüne dôvet ed i l miş demektir. Zamanla (Ok) . (Oku) kel imesine dönmüş.
Pışmak, bişmek : (Er kımız pışdı) demek, (Pişbek, pişkek, bişek, bişşek) den i len değnekle k ımız dövdü demektir. Saba deni len kocaman tulumda kımız biş i ld iğ i g ib i , yağ ç ıkarmak iç in süt de biş i l i r. (Abdul lah Taymas, Divôn- ı Lugati't-Türk Tercemesi, Türkiyat Mecmuası , Vll - Vll, sf. 239) Yağ çı karmağa yarıyan, b ir, bir buçuk metre uzunluğunda olup, ucurıda da ire şekl inde del ik l i b i r parçası bulunan bu ağaçtan mamul ôlete Yörükler, Türkmenler (Bişşek, bişek, fişek, f işşek) derler ki, (bişmek) f i i l inden gelmedir . Fa . kat bu f i i l terkedi lm iştir. Orta Asya'dak i (Saba) denilen büyük tulumun yerin i de, keçi derisinden tuluk
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 233
olarak ç ıkar ı lan (Yayık-Yann ık ) a lmıştı r . Yerleşme ile, deri ağaç şekl ine istihsal eder. Bu maksat için test! de kul lanan köyler vard ı r.
Tutmaç : Kaşgar' l ı (Tutmaç) iç in şöyle d iyor: «Türklerin tan ınmış bir yemeği. Bu yemek Zülkarneyn' in yaptığı azıklardandır; şöyle yapı lmıştır: Zülkarneyn , karan l ı ktan çıktı ktan sonra azıkları azal mış; Zülkarneyne açl ıktan yakınmışlar, ona (bizi ac tutma) demek olan (bizni tutma aç) d iyerek (Yolumuzu aç, biz yurtlarımıza g idel im) g ibi sözler söylemişler. Zül karneyn, bi lg in lerle konuşmuş, bu yemeği çıkarmışlar, işbu yemek, bedeni kuvvetlendi rir , yüze k ı rmızı l ı k verir, kolayl ı kla sindir i lmez. Tutmaç yendi kten sonra suyundan da iç i l ir. Türkler bu yemeğ i gördükten sonra, (Tutmaç) demişler. Aslı (Tutma aç)tını ( 1 , 452) .
Yumurtal ı hamurdan yapı lmış yufka, et, tereyağı i le yapı lan güzel b ir yemektir . Bu lgar Dağlarında yayl ıyan bütün Yörükler, Bekd ik aşiretleri halen yapıyorlar. Bekd ik Aşiretinde analar, çocuklarına «Ata bin ip, atın sağrısın ı sa l landırsın » , yan i kuvvetl i olsun d iye tutmaç yedirir . Büyük Türk Hakanı Tuğrul Beğ de Türkmen aşiretleri arasında yediği (Tutmaç) ı çok beğenmiş. Mevlônô'n ın Mesnevisinde «Senin için böyle g üzel tutmaç p işirdim. Sen kibir leniyor, yemiyor sun . . . Tutmacın hamurunu istemezsen, suyunu ye, kendine gıda et» deniyor. ( M . Zeki Oral , Selçuk Devri Yemekleri, Türk Etnoğrafya Derg isi , i l , sf. 31 ) .
Ülüş ve Ü leşmek : Kaşgar' l ı bu kel imelere şu manôyı veriyor: (pay, halk arasınd:::ı taksim, paylaşmak) «Olar i kki tawarın ü leşdi = onlar i kisi mal lar ın ı ü leş · t i ler» demek oluyor. «Oğuz boylar ın ın (Türkmenle r in) ananesine göre içtimalarda her boyun, oturacak (işgôl edeceğ i) yeri, (Damga)sı , (Ongun)u ve hatta
234 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
z iyafet iç in kesi lecek hayvanın etinden alacaklan (Pay) lar, (Ü lüş) ler de (Gün Han) tarafı ndan tayin ed i l mişti .» Pay, müçe de deni len bu (Ü lüş) an 'anesi Ana dolu'da uzun müddet yaşamıştı r. «Ala'ad-din Keykubôd devrinde ise bu an'anen in bir kanun (Oğuz töresi) sıfatı i le tatbik ed i ld iğ i o zamanda rivayet olunmuştur. (Tevarih-i Al-i Selçuk, Houtsman. 3, 21 4-2l7)» (Aldül kad i r, Orun ve Ülüş Meselesi, l;ürk Hukuk ve i ktisat Tar ih i Mecmuası, İstanbul , 1931 , sf . 121 , 131 )
İ kinci Kı l ıç Arslan da Türk töres ince. ü lkesin ı (Ü lüş) usulüne göre oğul ları arasında taksim etmişti . (Prof. Dr. Z. V. Togan, Umumi Türk Tarih i ne G i riş, lstanbul, 1946, sf. 194)
Bugünkü Anadolu Yörüklerinde (ü leşmek) f i i l ı yaşıyor. Si l ifke ve Edremit Alevi Türkmenlerinde ise (ü leşmek) f i i l i n in yanında (Ü lüş) geleneğ i , müessesesi de canl ı l ığ ın ı muhafaza ed iyor. Cuma akşamlan her Türkmen pişird iğ i yemekten en az üç komşusuna gönderir. Onlar da aynı şekilde mukabele ederle;· . Buna (Ü lüş) den i r k i , Kaşgarl ı 'n ın ve diğer kaynaklar ın bahsett iğ i Türk töresine tıpatıp uyar. İmdi (Ü lüş) ün ihtiva ett iğ i yüksek yard ım şuuru, tesanüd ruhu, komşu bağ ı , Türklü k sevg is in in i lhamiyle sosyal ada letçi oldukların ı iddia eden ve bunu temin iç in dışarıdan sistem get irmek istiyen i ktisatçı lara şunu demek isteriz. Türk mi l letin in ruh cevherin i , geleneklerin i , müesseselerin i tan ımadan, b i lmeden, i ncelemeden bir mi l li i ktisat s istemi yaratı lamaz. sosyal adalet kurulamaz. Dışarıdan ödünç a l ınan sistemler, iğretid i r buhranla r, felôketler geti rir. Onu biz yaratacağız. Bi r yandan kıymetlerimizi , müesseselerimizi topl ıyacak, d iğer yandan i l imle mücehhez olacak, sonra ikis ini yuğurarak Türklüğün bekled iğ i m i l li sistemi yaratacağız.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 235
Türklük ve i l im muhabbetin in sevgisiyle, Kaşgarl ı Mahmud'un mekôn ın ın cennet olmasın ı Al lahtan ni yaz eder, i l im şubelerin in her da l ında aran ızdan birçok, Kaşgarl ı ' n ın cıkmasını d i lerim.
ERTUGRUL GAZİ İHTİFALİ
Birkaç gün önce, 1 3 Eylü l Pazar günü Söğüt ka sobasında Ertuğrul Gôzi i htifô l i yapı ld ı . Osmanl ı Devleti 'n in büyük atası ve kurucusu an ı ld ı . Burada sözleri yürekten, ciğerden değ i l , gırt laktan gelenlerin yapmacık ve kl işeleşmiş nutukları d in lenmed i , fakat a ltıyüz yı l l ı k gelenek canlandırı ld ı . Biz bu makalemizde, tarih şurundan mahrum yetişti ri len gene nesil lere, bahsi gecen geleneği an latmağa çal ışacak, gene ruh ve d imağlar ın g iz l i köşelerinde kül lenmiş közleri parlatmağa, alevlendirmeğe gayret edeceğiz.
- 1 -
Büyük Türk Hakanı Alparslan' ın 1071 yı l ı nda Malazg i rt Meydan Savaşı'nda Bizansl ı ları .yenmesiyl0 Anadolu kapı ları Türklere açı lmış, yüzbin lerce çadı r ha l inde, sayısız Türkmen (Oğuz) aşiret ve oymağı Anadolu'yu Türkleştirmiş ;taşıyla toprağı i le Türk diyarı haline getirm işti. Ovalar, yaylalar, köyler, şeh i rler Türkmen aşiretlerin in yurdu olmuştu. Merhuırı Prof. Fuat Köprü lü 'nün «Osmanl ı Devleti 'nin Kuruluşu» isiml i eserinde bahsettiğine göre 1 3. asırda Ar.adolu'yu dolaşan bir Arap coğrafyacısı Antalya i le Ayd ın arasında yüzbin Türkmen çadırı saymıştı . Bu rakam Anadolu'nun nası l Türkleştiğ i n i göstermektedir.
Anado!u'ya gelen Oğuz boyları ndan «Kayı Bo yu» nun «Boybeği » Ertuğrul Gazi id i . «Orhan Gazi 'n in
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 237
imamı ishak Fakih ' in oğlu Yahşi Fak ih i le Şeyh Edebal i 'n in oğlu Mahmut Paşa'n ın ağız rivayetlerine dayanarak Osmanl ı Devleti 'n in i l k zamanlarına a it» had iseleri toplayan Aşıkpaşazôde ( 1 ) Ertuğrul Gôzi'den «Erdungrı l » d iye bahseder ve Süleyman Şah' ın oğlu olarak gösterir (2) .
Şü krul lah da «Behcetüttevarih » isim l i eserinde Ertuğrul Bey' in babasın ı n «Süleyman Şah» olduğunu, Fı rat Nehrine atın ı sürüp boğulduktan sonra bu gün Suriye topraklarında bulunan Caber Kalesi'ne gö müldüğünü kaydeder (3) . « Düsturname-i Enver! sahib i i le Fatih' in son ve şehid Sadrazamı Karamanl ı
Nişancı Mehmet Paşa; tarafımızdan Türkçeye çevrilen Arapça Tevarih-i Al-i Osman' ında, Ertuğrul 'un babasın ın adın ın Gündüzalp olduğunu yazar.» (4)
Ertuğrul Gazi muhtel if kaynakların kaydettiğ ine göre doksan , doksanbeş yı l yaşamış, Bizansl ı l.arla savaşmış, civardaki bütün Türkmen aşiretlerine kendisini sevdirmişti . Oğlu Osman Gazi de ayni cengaverl i k ruhu ve Türklüğe has tevazu, merhamet ve faz i leti i le büyük bir Türk i mparatorluğunun temel in i atmıştı. Osman Gazi ve oğlu Orhan Gazi Türklük şuuruna sah ip idi ler. Aşıkpaşazôde, Osman Bey Karacahisan a l ıp cuma namazı k ı ldırmak için Selçuk sultan ından izin a l ınacağ ın ı söyleyenlere karş ı onun ağzın-
(1) İbrahim Hakkı Konyalı, Söğüt'de Ertuğrul Gazi
Türbesi ve İhtifali, İstanbul, 1959, Sf. 4.
(2) Aşıkpaşaoğlu Tarihi, İstanbul, 1970, Sf. 6-7 (Bin Te
mel Eser)
(3) Osmanlı Tarihleri, Atsız Neşri, Türkiye Yayınevi.
(4) İbrahim Hakkı Konyalı aynı eser Sf. 4.
238 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
dan dedelerin in Anadolu'ya Selçuklu lar'dan evvel g i rd ikleri n i şöyle yazar: «Bu şehri hut kendi k ı l ıc ımla a ld ım. Sultan ın bunda ne dahl i varkim ondan iz in alam? Ona Sultan l ı k veren bana dah i Han l ı k verdi . ded i . Eğer minneti şu sancağsa ben h ut kendi sancağıla getirup uğraştım ve eğer iderse ki, ben ôl-i Selçukurn derse ben hut Gök Alp nesl iyim. Eğer bu vi lôyete ben önce geld im derse Süleyman Şah hut önden geldi .» (5)
Ertuğrul Gazi, oğ lu Osman Gazi ve torunu Or · han Gazi zamanındaki bu «Oğuzluk şuuruı> na, «Türk'cülük şuuruna» Pau l Wittek, «Mi l li Romanti!m» adı
n ı verir (6) . Bu şuur, Oğuz boylarından «K ın ık Boyw, nun kurduğu Selçuklu Devleti'nden sonra gene Oğuz boylarından «Kayı Boyuı> nun kurduğu ve a ltıyüz yıl sürecek olan, muhteşem Osman l ı imparatorl uğunLın doğmasına sebep olmuştur. Bu şeref Ertuğrul Gazi'ye ve bi lhassa oğlu ve torununa a ittir.
işte ö lüm yı ldönümü yôded i len Ertuğrul Gm:i böyle bir Türkmen beyidir. Tarihi kayıt bulunmamak la , beraber, oğul lar ı gününden, yan i a ltıyüz senederı beri her yıl bu i ht i fô l yap ı lmaktad ı r.
- il -
Ertuğrul Gazi İ htifô l i hakkında, merhum Al i Rıza Valg ın ' ın «Cekiköy» is iml i makalesinde (U ludağ, 1 941
42 sayı 42-43) ve d iğer yazı ları nda geniş bi lgi vard ı r Şakir Ü l kütaşır' ın «Ü lkü» mecmuasında çıkan t. u
husustaki makalesi de kıymet l id ir. İbrah im Hakkı
(5) Aynı eser, Sf. 5
(6) Prof. Dr. Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) , An ·
kara, 1967, Sf. 166.
TURK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 239
Konyal ı 'n ın adı geçen kitabında geniş tarihi b i lg i vard ı r.
Vaktiyle bu ihtifô l , martı n dokuzuna rastlaycm Nevruz günü yapı l ı rmış, sonradan eylü l ayı n ın ik inci haftasın ın pazarı na a l ınmış. Vaktiyle Karakeçi l i Aş: reti reisi, onbeşgün önceden bütün yörükleri ihtifôie davet edermiş. Şimdi bu işi, «Söğüt Eski Eserler Kurumu ve Ertuğrul Gazi Gününü Anma Cemiyeti» yapıyor. Türbe önünde yenen etl i bulgur pi lôv ın ın masraf ın ı ve d iğer masrafları onlar karşı l ıyor.
Vaktile ihtifôl çok debdebeli ve heyecan verici o lurmuş. «Yörük Alayı » adı verilen bir kaç bin kiş i l ih at l ı yörük kafilesi, muayyen konak yerinde buluştuktan, bir araya geldikten sonra, önde sancaktar ve k i l ıc l ı muhafızı olduğu halde, zeybek kıyafetleri i le Söğüt'e doğru yürüyüşe geçerlerd i . Tabii, gün lük kıy:::ıfetleri esasen zeybek kıyafeti idi - Sadece en yen i elbiselerin i g iyerek merasime katı l ı rlard ı . Bugün kadır.lar kıyafetlerin i aynen muhafaza etmekte, fakat erkekler biraz daha değiştirmiş durumdadı rlar. Ertuğrul Gazi'n in i l k çadı rın ı kurduğuna inandıklar ı . Türbe'n i n karşısındaki «Yurt Yeri» deni len tepeye çad ı rların ı kurarlard ı . Türben in etrafı nda döner, ziyaret ede ... dualar okurlard ı . Sonra kurbanlar kesi l i r, aşlar p:şer, davul lar döğülür, peh l ivanlar güreşir, yiğitler ci rit oynard ı . Bu merasim üç gün sürerd i . Bu gelenek h içbir resmi makamın zorlaması i le yap ı lmıyordu. Öyle olsrı zaten bu şekilde güzel , canlı ve içten olmazd ı . Bunu yaptıran Türkmen töresi id i . « Kavmi şuura sah ip olan i l . Abdülhamid Karakeçil i ler in bu ziyaretine resmi bir mahiyet verdi rd i ; öz oymağı saydığ ı Karakeçi l i genelerin bulunduğu bir a lay meydana getirdi ve ona Ertuğrul Alayı adın ı verdi . Ayrıca yine onun devrinde veya daha sonra: «Ertuğrul 'un ocağında uyandın. şe-
240 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
h itlerin kanlarıyla boyandınıı beyti i le başlayan bir marş bestelendi . Abdülhamid, Karakeçi l i oymağı mensuplar ın ı Alman imparatoruna, kendi akrabaları olarak tanıtmıştı .» (7)
Biz sekiz sene önce bu i htifa l i görmek üzere git mişti k. i htifale üç aşiret katı lmıştı : Karakeçel i, Kara keçili ve Karatekeli aşiretleri . Ayrıca Samsun'u n Bafra ve Çarşamba kazas ın ın «Yörükler Köyü»nden Kara� tekeli Aşireti halkından 30-40 kişi b ir otobüs tutarak Söğüt'e gelmişlerd i . Yörük'ler arasında merasime katı larak, kendileri i le bol bol konuşma fı rsatı buldum. Kend i l erine İzmir, Ayd ı n , Antalya, Mersin v e Adana
havalisi yörüklerinden bi lgi verd iğ imde hayret etmiş·· lerdi . Bir Yörüğün Ertuğrul Gazi Günü'ne kat ı lmayış:na ak ı l ları ermiyor; bu işi havsalaları a lmıyordu . Halbuki bahsett iğ imiz yerlerin Yörükler in in böyle b ir günden haberleri yoktu.
Gittiğ imiz yı l dehşetli yağmur yağmış. adamakı l l ı ıs lanmıştı k. Merasim yarım kalmış. c i rit oyununu d·J seyredememiştik. Bizim g ittiğ imiz sene Yörük süvari . lerin in arkasına, merakl ı b ir şehir l i , atına b in ip katı lmışt ı . İnsan bu durumu yadırgıyordu . Duyduğumuza göre, son yı l larda a ltı yüz y ı l l ı k gelenek soysuzlaştınl mağa başlanıyormuş.
İhtifa l , Yörüklerin anlattığ ına göre 37 yıl yapı lmamış , 37 yı l türbe kapal ı ka lmış. Gal iba i kinci meşrut;yet y ı l larında kapatı lmış . 1946 yı l ında, Yörük Çolav İ brahim Cavuş'un öncülüğünde, Kızıltepe, Yörükyaylo, ve Vörükçetmi köylerinde 35 atl ı , geleneği yenideıı canlandı rıyorlar. Söğütlülerin de teşvik in in tesiri oluyor. Söğüt panayırı esnasında 35 atl ı Eskişehir yolurı ·
(7) Prof. Dr. Faruk Sümer, aynı eser, Sf. 219.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 241
do, Çoto lçeşmelerde otlarından i n iyorlar. İhtiyarların ta l imatı i le abdest a l ıyorlar. Bu abdestle türbeyi ziyaret edecekleri kendi lerine tenbih ed i l iyor. «Doruktan aşarken» Söğütlü atl ı lar karşı l ıyor. Söğütlü atl ıların sayısı 1 20 d ir. Sonuncu atl ı tek kalmasın diye Sakarya köylerinden bir ihtiyar handan katırı çekiyor ve 1 56'yo iblôğ ediyor.
Söğütlüler gözyaşları dökerek, çı lg ınca a lkışl ıyorla r. Üzerl i k otu serpiyor ve yak ıp tütsülüyorlar. Süvariler, otlarıyla üç defo türbenin etrafında dönüp, ziyarette bulunuyorlar. ,
Fazla kalmaktan çekinerek Söğüt'e dönüyorlar. Sı raca l ı Hacı Hol i l ' in han ına gel ip oturduklarında, çok ihtiyar bir Söğütl ü , «Al loh'o çok şükür bu günleri de gördük. 37 sene kopal ı kaldı , 38'nci sene açı ld ı» d iye kambur bel in i doğrultmaya çal ışarak , ok sakal ına dolan gözyaşlarını silmeye çal ışmış. Bugünden cesaret o lan atl ı lar. ertesi günü türbeye tekrar g itmişler. Şükrü Soraçoğlu'nun o lôkosı görü lmüş. Soraçoğlu : «Ber. evvelô Söğüt'e, sonra Kôbe'ye g iderim. Bu dedemi n mal !» demiş.
Bu kafilede en ihtiyar Ertuğrul Alayında süvari çavuşluğu yapan Bozalan köyünden İsmai l Çavuş imiş . Yiğ itbaşı do, Bozolon' l ı Koro Mustafa:
Yunan l ı lar Ertuğrul Gozi'n in sandukasın ı do toh · rip etmişler, Sultan Homid' in hediye ettiği şal vs. yi Birinci Mahmud'un türbeye hediye ettiği kıymetl i « Kur'ôn-ı Kerim» i de çalmışlard ı r.
Ertuğrul Gazi böyle büyük bir zat ve u lu otamızd ı r. O'nun gününü yaşatmak, mi l li şuur sahibi her Türk'ün borcudur.
F: 16
GİRİŞ :
BİR «KÜRT» MİLLİYETİNDEN BAHSEDİLEBİLİR Mİ?
Töre'nin 38. sayısında i l k bölümünü yazdığ ımız bu yazı d izisinde, iç ve dış düşmanları n iddia ettikler in in aksine olarak, bir Kürt mi l l iyeti , hatta kavm i olmadığ ın ı göstermeğe çal ışıyoruz. Del i l olarak da, çok· luğu itibari le, iç ve d ış düşmanları n dayanak yaptı k. lan, s ık ı sıkıya sarı ldı kları kaynaklara dayanıyoruz. Onları kendi del i l leri ile çürütmek istiyoruz. Burada takip ettiğimiz usül şahıs isimleri, kabile ve aşiret ad lan, yer adları üzerinde durmak, örf-ödetleri ele almaktır. Pek uzatmamak, okuyucuyu sı kmamak şartiyle, bi rkaç makale içinde konuyu incel iyeceğ iz.
Gecen yazımızda da bel irttiğ imiz g ibi , tarihte ve zamanımızda bir Kürt kavmi mevcut olmamıştı r ve yoktur. Gerçi, Göktürkler zamanında, Orta Asya'd:ı bir Kürt Uruğu vard ı ; fakat adı geçen uruk. Türklüğün bir parçası , bir uruğ u idi. Elegeş Yazıtında ismı gecen bu uruk, Karadeniz' in kuzeyinden Macaristan ve Cekoslavakya'ya kadar uzanmıştı r. Belki de Hun Türkleri arasında bulunarak oralara gitmişlerd ir Macar bi lg in leri de bunu kabul etmekte ve halen Maca ristan'da, Macarca konuşan otuz kadar Kürt köyün den söz etmekted irler. İ ran ve Türkiye'ye gelen güney kolu ise , Farsça ve Arapçan ın tes iri a ltında kalmış ve Türkçe, Arapça ve Farsçan ın karış ımından
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 243
ibaret b ir d i l konuşmağa başlamışlardır. Buralarda Kürt adı i le an ı lan toplu luk iç inde, Göktürkler arasındaki «Kürt» uruğu bulunduğu gibi; Kanglı, Ciğil , Kalaç, Kıpçak, Avar, Alan, Ağaçeri, Oğuz ulusları , urukları mevcut olmuştur. Hun, Uygur, Hazar, Peçenek u lusların ın da bu «Kürt» adı veri len potaya katı lmı� olmaları çok muhtemeld i r. Oğuz boylarından , oymak . !arından pekçokların ın da böylece erid ikleri an laşı l ı yor. Yani hangi ul us, uruk, boy ve oymak olursa olsun, «Kürt» adı verilen cemaatleri tarih boyunca Türkler beslemiş, bu içtimai heyetin kadrosunu onlar doldurmuştur.
Doğu Anadolu'da yerleşen Kürtlerin, daha Oğuz Türkleri gelmeden önce, çok önce, d i l lerin i çeşitl i tarihi ve içtimai şartlar ın tesiriyle unutmuş oldukları n ı i leri sürmek mümkündür. Macar Türkologları , Kürtler in konuştuğu d i l ler içinde, pek çok eski Türkçe kei imenin ve bi l hassa eski Bulgar Türklerin in (Slavlaş- · mamış olan Bulgar Türkleri) d i l lerindeki kel imeleri n bulunabi leceği kanaatindedi rler. Gerçekten yapı laca!<" sistem l i araştı rmalar bunu ortaya koyabi l i r. Tabii bu b ir iht isas iş idir. Biz sahamız olmadığ ı halde, Göktürk Yazıtlarında bulunan çok eski Türkçe kel imenin bazı ların ı , Kürt oymakları arasında tesbit ettik ve yazd•k . Hatta Hun' lara dayanan bir ik i kelime b i le bulduk (peynir suyu demek olan « Lor» kel imesi gibi ) . Adet ler, kabile, şahıs ve yer adları ise, konuya büyük nisbette ışık tutmaktadır . Onun için o yönde yürümeğP devam edeceğiz.
1 - KÜRTLERDE ŞAHIS İSİMLERİ : Bundan ör.ceki makalemizi okuyanlar ın da kabul edecekleri g • b i , Kürt aşiretlerinde şahıs isimleri (beylerin, i leri g e · !enlerin) o kadar eski ve saf Türkçedi r k i , onlara , Anı.ldolu Selçukluları ve Osman lı la r devri Türk aşiret bey -
244 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
lerinde bi le rastlamak biraz güçtür. Şerefnôme birkaç isim müstesna, sadece erkek isimlerini vermiş, kadı n adlar ın ı vermemiş. Eğer el imizde kadın isimleri de olsa, çok güzel neticeler ç ıkarı labi l i rd i . Bahsed i len b irkaç kadı n adı bi le, i p uçları veriyor. Kaynağında , eski devirlerinde Türklük olmayan şahıslar ve aşiretler bu Türk adlar ın ı h iç a l ı rlar mıyd ı? Sadece bu isimleri bile, onların Türk ası l l ı oldukları n ı gösterir. Şimdi bu is imleri görmeğe devam edel im. Şunu tekrar bel i r· tel im k i , islôml olan isimlerde bile, Atabey, Aka, Bey, Hatun, Han kelimeleri bulunmaktadır.
H izan beylerinden Sultan Ahmed Bey' in beş er kek çocuğu vard ı : Emir Muhammed, Yusuf Bey, Me · lik Halil, Melik Han ve Han Mahmud. (Şerefname, St 241 ) .
Müks beylerinden Emir Ebdal ve torunu Ebdaı Bey (Sf. 245) . «Ebdal» , «Abda l» ın bozulmuş şekl id ır. «Abdal » , «sülôlen in» (Ehl- i Beyt' in ) kulu» mônôsına gelmekted ir. Merhum Köprülüzade Fuad Beyin, Abdal lar hakkında çok güzel bir makalesi vard ı r. Türkiye'de Abda l cemaatlerin i n bulunduğu da b i l inmekted i r. Buradaki «Abdal» ismi , Horasan Türkmenleri arasında bulunan «Abdal» isimli Türk oymağında görülen isim a lma geleneğine uygun olarak a l ınmış olmal ı . Ehl- i Beyt' in kulu demek olan «Abdal» ı , Kaygusuz Abdal , Abdal Musa ve Pir Sultan Abdal'da görüyoruz
İsbayerd beylerinden Muhammed Bey' in oğlu Mir Şeref ik i erkek çocuk bırakmıştı : Bahaddin Bey, Örkmez Bey. (Sf . 247-248) .
Şerefnôme, Türkçeyi h iç bir zaman unutmamış olan ve Türkmenliğe, Türkmen töresine bağl ı bulunan Ki l is beyleri , Hakkari ve i mad iye beylerin in amca çocukları olara k gösteriyor. Şemseddin , Bahaddi n ve Menteşa isiml i üç kardeşin soyundan gelmişler. Hak-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 245
kôri beyleri soyundan geldi kleri için, onlara «ŞemOı> deniyormuş; imadiye beylerine, Bahaddin' in çocukları oldukları için « Behdin» denirmiş. Ki l is beylerine de, Menteşa'nı n soyundan geldikleri için «Mend» den i rmiş. Menteşa'dan sonra yerine «Arab Bey» geçmiş. Arab Bey' in torunu olan Ahmet Bey'in torununun adı , «Canpolat Bey» idi . (Sf. 248-253) . Türk geleneğinde, kara yağız olan kimselere «Arap» derler. Bu adı oları pek çok şahıs olduğu gibi , oymak ve köy adı da vard ı r. «Arap» «Arapl ı» adları n ı a lmış olan, köyler Batı Anadolu'da pek çoktur. Kıbrıs'ta, Lefkoşe i le Magosa arasındaki bir Türk köyünün adı da «Arapköy»dür Orta Asya'da. Özbekler arasındaki bir oymağ ın adı da «Arap»t ır. Orhan Gazi, Murad Han ve Yı ld ır ım Han zamanları nda Rumel i 'n in iskônı için gönderi len, sürü · len Yörükler arasında, Bal ı kesir civar ın ın Arapl ı Yö rükleri büyük bir nüfus teşki l ediyordu. Tarih vesikolarında, arşiv kayıtlarında bunu görmekteyiz. Bütün bu şahıs, oymak ve köy isimleri, yukarıda açıkladığ! mız gibi , Türk menşel idir.
Şirvan beylerinden Mir Hasan' ın oğlu Mir Şah Muharnmed'in oğul larından birin in adı, «Mir Ebdah> idi . Oğlu Mir Şah Muhammed, Kızı lbaş kıyafeti g iyd i . ğ i için, Şah İsmai l taraf ından itibar görmüş ve onlarla kaynaşmıştı . Dört oğlu vard ı : Muhammed Bey, Ebdal Bey, Ali Bey, izzeddin Bey. Ebdal Bey'i n torunu da Ebdal Bey idi (Sf. 259-265) .Kurne beylerinden birinin adı da «Mir Ebdalndır (Sf: 266) .
Derzin! beylerinden Emir Gazi 'n in torunu Emir Hamza'nın oğlu Muhammed Beyin dört oğlu vard ! : Al i Bey, Şah Kuli Bey, Yakub Bey, Cihanşah Bey (267-268) . Yakub Bey' in oğlu «Duman Bey» idi . Dumun Bey' in iki oğ lunun adı , Muhammed Bey ve Ali Bey'd ir. (Sf. 269-270) .
246 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Lice beylerinden Ahmed Bey' in oğlunun adı, <<Şahım Bey» id i . (Sf. 274-275) .
Tercıl beylerinden bir in in adı , «Buduk Bey» idL Daha sonraki nesi l lerde bir torunu da aynı adı taşı makta idi . (Sf. 280-28 1 ) .
Sıvedi beylerinden birin in adı d a «Ebdal Bey» id i . (Sf. 286) .
Kulp beylerinden Şah Beled Bey' in a ltı çocuğu vard ı : Ali Bey, Mir Diyadin, Veli Han, Cihangir, Emir Yusuf, Emir Süleyman. Al i Bey'in iki oğ lu vard ı : Sultan Hüseyin Bey, Veli Han Bey. Sultan Hüseyin Beyin oğul la rı ndan birin in ad ı : «Kılıç Bey» idi (Sf. 297-299) .
Ad ilcevaz beylerinden Emir Hen Bey, Cihangii Bey ve oğl u Aksak İbrahim Bey (Sf. 300-302) .
Sohran beylerinden i lk i , «Kelos» dur. Şerefnôme onu, Arap bedevilerine dayandı rmaktadır. Bize göre bu, «Keles Bey» olacaktır. Çünkü, Yörükler arasınd<ı , «Keles» is iml i şah ıslar ve oymaklar vardı . Ayrıca, «Ke · leş» ismi de vardır. Fakat buradaki , « Keleş» değ i l «Keles» le i lg i l id i r. Fatih devri vesikalarında, konar göçer, Yörük oymakları arasında bulunan bir «Keles Cemaati»nden bahsedi l ir . Bu oymak, Bursa"da Kele ·3 Kazasını meydana getirmiştir. izmir' in Ödemiş kazas ın ın bir Keles Nahiyesi vard ı ; fakat idarecilerin el iyle kurban g itti ve «Kiraz» oldu. Yukarıda adı geçen Kelos'un üç oğlu vard ı : İsa, İbrahim, Şeyh Üveys. İsa' nın oğlu: Şah Ali Bey, Şah Ali Bey'in dört oğl u vard ı : İsa, Pir Budak, Mir Hasan, Mir Seydi. P ir Budak' ın ik i oğ lu : Emir Seyfeddin ve Emir Hüseyin. Emir Hüseyin'in yedi oğlunun bir i müstesna (Emir Seyfeddin) isim.· leri veri lmemiş. Amca çocuklarından birirı in adı : Kulı Bey. Onun da oğlu «Budak Bey» . Budak Bey' in amca oğ lu «Kubad Bey» (Sf. 303-312) .
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 247
Baban beylerinden «Mir Ebdal», oğlu «Pir Bu· dak», yeğen i «Budak». Yerlerine «Bayramoğlu Pir Nazar» ve «Hacı Şeyh» geçti . Sonuncusunun ik i oğ lu , «Budak» ve ,«Sarım» adların ı taşıyordu (Sf. 312-320) .
Mekri beylerinden«Mekri»n in oğlu «Sarım» ve «Baba Ömer». Baba Ömer' in üç oğlu : Şeyh Haydar, Mir Nazar, Mir Hıdır. Mir Nazar' ı n oğlunun adı : «Bay· ram» id i . M i r Hıdır ' ın oğul ların ın ad ı : «Uluğ Bey» ve «Mir Hasan»d ı . Şeyh Haydar'ı n oğul lar ı : Emire ve HÜ· seyin. Birincis i ı ı i n dört oğlundan bir in in adı : «Budak Bey» idi (Sf. 321 -329) .
Somay beylerinden Gazi Kıran oğ lu Şah Muhammed Bey ve oğ lu «Bucak Bey» (331 -333).
Terkever beylerinden Nasır Bey' i n sekiz oğlu : Sir Bey, Yusuf Bey, Karahan, Saruhan, Sah Muham· .:ned, Timurhan, Hüsey�i ve Haydar (Sf. 333-335) .
Mahmudiyan beylerinden ivaz Bey' in beş oğlunun adı : Hüseyin Kuli Bey, Şah Ali Bey, Hamza, Hasan ve Budak. Hüseyin Kuli Bey'i n oğ lunun adı ise: «Bayındır Bey» idi (Sf. 335-337) .
Dınbı li beylerinden Şeyh Behlül'ün yedi çocuğu vard ı : Cimşid Bey, Muhammed Bey, Halikverdi Bey, Hacı Bey, Ahmed Bey, İsmail Bey, Cafer Bey. Muhammed Beyin oğlu olan Mansur Beyin ik i oğ lunun adı : «Veli Bey» ve «Kılıç Bey» id i . Hacı Beyin oğlunun adı da «Hacı Bey» id i . Yörük geleneğinde böyledir, bazı babalar çocuklarına kendi isimlerin i veı ·i rler. C imşid Bey' in oğ lu Sultan Al i Bey'in üç oğlu vard ı : Nazar Bey, Kılıç Bey, Hasan Bey (Sf. 345-353) .
Hi lvan beylerinden «Sohrab Bey» ve torunu «KU· bad Bey» (Sf. 356-357) .
Bane beylerinden Mir Muhammed Bey'in oğl u Mirza Bey, Erdelan beyi Beyke (Böke?) Bey'i n kızkar ·
248 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
deşi i le evlendi . Beyl ik için Sultan Ali Bey ve Kardeşi «Katınmış Bey»le mücadele ett i . Beş oğlunun adları şöyledir : Budak Bey, Süleyman Bey, Gazı Han, Mir Muhammed ve Uğurlu. (Sf. 358-360) .
Gelbaği beylerinden Beyke Bey'in h izmetine, Ustaçlu Aşiretlerinden Abbas Aka girmişti. Rengeroj Kabilesi Reisi «İlyas Aka>rn ın kızıyla evlendi . Sulak b i r toprak bağışlandı . Orada üzüm yetiştiriyor ve gelen geçene yediriyordu . Yoldan geçenlere, «gel bağa» derdi . Bu kelime sonradan bozuldu ve «Gelbaği» hal ine ve Abbas Aka'n ın lôkabı hal ine geldi . Ara bozucular, beyle olan iyi münasebetin i bozdular. Rengeroj Kabilesinden olan kızkardeşin in oğ lu «Yarullah Aka-i Rengeroji» ye ve kendisine tuzak hazırlad ığ ın ı haber a l ıp , yeğeni i le birl i kte kaçtı . Ustaçlu' la� Bayındır' l ı lardan, Akkoyunlu ' lardandır. «Beyke Bey, onların nadir rastlanan cesaretlerin i bi ld iği iç in yerinden k ıp ırdamadı . » Gitt ikleri yerde, Lek ve Kelur aşiretleri i le dost luk kurdu lar. Abbas Aka'n ın oğlu «Ali Aka», «Gelbaği» Aşireti Reisi oldu . İ ki oğ lu vard ı : Haydar Bey, Kah Bey. Haydar Beyin oğlu «Surhab Bey» . Yarul lah Aka'n ın oğlunun adı ise: Muhammed Keli id i . (Sf. 360-366) .
Bitl is d in bi lg in lerinden Mevlônô Hıdır Bibi'n in
adı d ikkat çekicidir. «Bibi» Yörüklerde, «hala» mônôsına gelmektedir. Orta Asya'da, «Bibi» isiml i bir hôtun olduğunu okumuştuk (Sf. 399) .
1 2 kola ayrı lan «Bi lbasi>> Aşiret in in Reisi «Kalen . der Aka» dır . (Sf. 41 1 - 416) . Kerkük çevresi Bayat Türkmenlerinde, Kalender is iml i şahıslar ve bir oymak vard ır. Anadolu Türkmenlerinde de bu isim vard ı . DL ğer bir beyin adı , Mühürdar Şah Hüseyin Aka'd ı r (Sf. 4 17 ) .
Bitl is beyi Emir Şeref'in karıs ı , Hasankeyf beyin irı
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 249
kızı , «Şahım Hatun»dur. (Sf. 440 - 441 ) . Başka bir bey , İmad Ağa Bayki (Bayı k?) (Sf. 468) .
Şah ismai l ' in kumandan ı «Capan Sultan Ustaç · lu», Bid l is Kalesin i aldı ve muhafız olarak, «Kürd Bey Şarkluvi Ustaçlu»yu bıraktı (Sf. 468 - 69, 468) . Prof. Faruk Sümer'den duyduğumuza göre, Şah ismai l ' i ı ı kumandanları ndan b i r in in adı , «Cayan Sultan» id i . Bu i kisi ayn ı şah ıs mıd ı r b i l inmez. Diğer şahsın ism indeki « Kürd» , yukarıda bahsettiğ imiz, Göktürkler arasındak i Kürt oymağı veya uruğunun bakiyesini gösteri r V<J
Ustaclu' lar iç inde de vard ı r demektir. Rozkan Kabi les in in ileri gelen lerinden bir in in ad: ,
«Kara Vadigôr» id i . (Sf. 481 ) . Bitl is beyi Şeref Han' ı n karıs ı , Sasonlu Al i Bey'i n
kızı «Şahbeygi Hôtun» i d i (Sf. 502) . Yukarıda Şerefname'ye dayanarak verdiğimiz
b i lg i «Kürt» adıyla an ı lan cemaatleri n Türklüklerine bir deli l teşki l eder. «Bayındır, Menteşe, Saruhan» ke l imeleri üzerinde durmağa lüzum yok. Gene de kısaca bel i rtel im : «Bayındır» , 24 Oğuz boyundan bir idir va Akkoyun lu Uzun Hasan Bey, bu boya mensuptu:-. Menteşoğul lar ı , Saruhanoğul ları , Türkmendirler ve Türkmen beyl i kleri kurmuşlard ır. «Uluğ Beğ» ise T i mur'un torunudur. Başka Kaynaklarda, kürt beyleri nin a ld ığ ı isimler «Beg» d iye geçer.
Son olarak , is im bahsinde şunu kaydedel im: Es . ki Van Mi l letveki l lerinden İbrahim Arvas, bu konu i le i lg i l i b ir hatırasın ı şöyle aç ıklar: «Aslı nda Türk olup da l isanın ı değişti ren bu muazzam kütleye kötü birşey etfetmek günôh ve vebôldir. Bendeniz Şemdinan Kaymakamı i ken Gerdi Aşireti Reisi Oğuz Bey'e sordum: «Bu ad Türk adıd ır. Sana nereden gelm iş?» Ce vaben: «Bendeniz yirmibirinci Oğuz'um. Bizdeki an'ane, baba kendi evlôdına kend i babasın ın ismin i ver : r
250 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
ve böylece müteselsi len devam eder. . . » « Maalesef Oğuz kabilesinden olan Oğuz Bey ise bir kel ime Türkçe bi lmiyordu. Amcası Kı l ıç Bey de öyle. Ve Koc beyi Kabilesinin Reisi Mehmet Emin Bey de öyle id i . . » ( 1 ) .
*
Bu diziyi tamamlamayı düşündüğümüz aşağıdaki makalemizde Kürt kabile is imleri ve yer adları üzerinde duracak, örf-ôdetlere kısaca dokunacak ve bir neticeye varacağız.
Birkaç sayı sürecek olan bu yazı d izimizde, «Kürt» adı a lt ında an ı lan toplu luklar ın etn ik menşeine ış ık tutucu bazı vesikalar vermek ve bunları yorumlamak düşüncesindeyiz. Birbirinden tamamen avrı dört d i l konuşan cemaatlere, «kavim» veya «di l zümresi» denemiyeceği açıktı r. Çok sayıdaki lehçeyi ise söylemeğe lüzum yoktur. I rak hôkimiyetleri a lt !nda iken İngi l izler, «Kurmançcmıya dayanan bir a lfabe meydana getirdi ler ve diğer üç d i l zümresin i , bu di l etrafında bi rleştirerek, sun' i b i r kavim ve bir mi l l i yet yaratmağa çal ıştı lar. Acaba gerçekten böyle b i r mi l l iyet var mıdır? Makalelerimiz in konusunu bu teşkil edecektir.
Kürt adı alt ında birleştiri lmek istenen cemaatler den biri, i ran ' ın güneydoğusunda yaşayan « Kalhunı !ard ı r ve « Kalhurca» konuşurlar. Mütehassısların ded iklerine göre, bu d i l i d iğerlerin in an lamasına imkan yoktur, İ ran ve Afgan ası l l ı aşiretlerden meydana gel -miş olsalar gerektir . Lur Güran (Zaza) . Kurmanç a-::! ı
(1 ) Kadir Mısıroğu, «Lozan Zafer mi, Hezimet mi? C : il,
İstanbul 1973, sh. 113. (İ Arvas, «Tarihi Hakikatler,
Ankara 1969, sh. 25 - 26'ya atıf.)
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 251
a lan aşiret ve kabilelerin , b i rbirlerin in d i l in i hiç bir şeki lde an lamadı kları da b i l inmekted ir. Türkiye'l i b : ıKürdolog, « Kurmanç» ın , « Kürtmamıdan çı ktığ ın ı , tü rediğ in i iddia ediyor. Güya, Farslar ve Araplar, Türklere nası l «Türkmen» demişlerse, Kürt denilen bu aşiretlere de «Kürtman» demişler ve oradan «Kurmanç,ı şekl ine gelmiş. Türkçe'de «Kurmanç» kel imesi yoksa da, « Kurman» kel imesi vard ır ve Kaşgarl ı Mahmud'un açı klamasına göre, «yay kabı» manôsına gel ir. Rasorı y i 'n in bel i rttiğ ine göre, Balkanlara kadar i nmiş olan Kuman Türkleri arasında bir boy veya oymağ ın adı , «Kurman»dır. «Kürt» kel imesinin asl ı ise Türkçedir · adı geçen dört d i lde « Kürt» d iye bir kel ime yoktur. Orhun Yazıtları ndan olan Elegeş Yazıtında, «Kürt Eli ' nin hanı Alp Urungu» dan bahsedi l i r . Göktürkler arasında bulunan bu Kürt' lerin , Hun Türkleri arasında da bulunduğu ve onlarla birl i kte Macaristan ve Cekoslovakya'ya kadar g ittikleri a n laşı l ıyor. Çeşitl i makale ve broşürlerimizde, kaynaklarını en açık şekilde gös terd iğ imiz g ibi , bu Kürtler iki koldan Batı'ya akmış . lardı r. Karadeniz' in kuzeyinden g idenler, Macar d i l i n i öğrenerek erimişlerd i r. Bugün Macaristan'da 30 ka . dar «Kürt» köyünün mevcut olduğunu Macar Türkologlarından bizzat d in led i k ve kendi leriyle bu konu 1u konuştuk. Onlar ın da kanaati ayn ıd ı r ve Kurmanç ve Zaza d i l lerinde birçok Bulgar (Proto - Bulgar) Türkler in in lehçesine ait kel imelerin bulunabi leceğin i tahmin etmektedirler. Buradaki Bulgar, tabii bugünkü Bulgaristan'da Slavlaşmış olan Bulgar Türkleri i le alôkal ı değ i ldir. Slavlaşmadan önceki Bulgar Türkle r ini ifade etmektedir. Karadeniz' in güneyinden gelen «Kürt» ler de, Farsça 'n ın tesirinde kalarak, Türkçeyi unutmuşlard ı r. Fakat gene de çok eski kelimeleri bi l mektedi rler. Biz bu kel imeleri n bazısını tesbit ett ik ve
252 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yazdık . Bu kelimeler en az binbe_şyüz sene öncesi Türklüğünün kelimeleridir. Güneyden gelenlerin i li< kafilesin in , Kırzıoğlu 'nun sürdüğü gibi , Saka Türkler i i le gelmiş olması muhtemeldir. Ondan sonra dalga dalga çeşitl i Türk u lus ve urug ları bu isim a ltında ta n ınmıştır. Doğu Anadolu'ya gelen ve bugün Kürt denen Türkler arasında, . «Hun» lor. «Ciğil» ler, «Kanglrn lor, «Kalaç» lar «Peçenek» ler, «Kıpçak» lor ve diğer Türk uruk ve u lusları o lduğu g ib i , Oğuz u l usunun çeşitl i boyları (Avşar, Beğdi l i , Büğdüz, Salur v.s.) vardır. Gerek tarihY kaynakları sisteml i bir şekilde tarama, gerek sosyoloj ik saha araştırmaları bu gerçeği ortaya çıkaracaktır. Bu, mümkün olursa. Türkiye'n in iç ve dış düşmanları hüsrana uğrayacaktı r. B iz bu birkaç makalemizde, iç ve dış Kürtçü lerin , Kürt ideolog -!arın ın bel bağladığı , «Şerefname» g ibi eserlere ve yabancı lar ın bu yoldaki eserleri ne dayanarak, kendi d i l leriyle, meselen in asl ın ı ortaya kaymağa çal ışacağ ız.
1 - Kürtlerde Şahıs İsimleri.
Bu bahiste esas itibari le, «Şerefnôme»ye dayan ıyoruz. Yeri geldikçe başka kaynaklara da baş vura cağız. Selçuklu, i lhanl ı , Osmanl ı , Safevi, Akkoyun lu ve diğer Türk devletlerine tôbi olmuş o lan Kürt emi(l ik ve beyl iklerinde hüküm süren Kürt beylerin in isimlerin i şöylece sıra layabi l ir iz. Burada, tamamen Türkçe olan isimler yanında, «Atabeg», «Han», «Bey:>, «Ağa», «Hatun» ünvanları i le an ı lan ları da vereceğ iz.
Nureddin Mahmud 1 1 74'de ölünce, Salahaddin, Mısır'a hôkirn oldu ve Şam' ı da a ld ı . Kardeşin in oğlu «Karakuş» u büyük bir orduyla Trablusgarb'ın feth iM gönderd i (Şerefnôme, sf. 77) .
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 253
Eyyubllerden Necmeddin Eyyub'un altı oğlundan . üçünün adları şöyledir: «Turan Şah», «Tuğrultekin {veya Tuğtekin)», «Buri» . Bu son isim, eski yazıda «U» sesi de, «Ö» sesi de veren bir harfle yazı ldığı için böyle okunmuştur. Asl ın ın Orta Asya Türkçesinde «kurt» mônôsına gelen «Böri» olması muhtemeldir. (Şerefname, sf. 76) .
«Atabey Sungur»un el iyle d iki lmiş b ir fidan olan Ebu Tahir, Loristan'da duruma tam hakim oldu . 1 161 ' . de öldü. Beş erkek çocuk b ıra kt ı . Hezar - Esb (B in atl ı ) . Behmen, İmadeddin Pehlivan, Nasrüddevle İlva goş, Kızıl Atabey (sf. 38)
Loristan emirlerinden izzeddin Kı rşasef' in karısı · n ın adı «Melike Hôtun»dur (sf. 53) . 1317'de ölen Loristan emiri lzzeddin M uhammed' in karısı n ın adı , «Devlet Hôtun» dur {sf. 59) . İ ran Türklerinden Şah Abbas'ı n kendisine h i l 'atler g iydird iğ i Loristan emirler inden bir inin adı da «Şahverdi» dir (sf. 69 - 71 ) .
«Uğur», Şah Rüstem' in e n büyük ve e n a kı l l ı oğluydu. Babasın ın tialefi olarak yönetimi el ine ald · . Sonra, Ubeydul lah Han Özbek'in sa ld ırısın ı püskürt mek üzere, 940 (1 534) yı l ı nda Horasan' ın üzerine yiirüyen Şah Tahmasp' ın maiyetine g i rd i . Emir Uğur, bu seferi boyunca kendisi ne vekôlet etmesi için kav-· mi ve aşireti arasında küçük kardeşi Cihangir'i bıra!r -mıştı (Şerefname, sf. 6 1 ) .
Salgur {Salur) Hanedanından Atabey Sungur'un h izmetine g i ren Ebu Tahi r'e, Sungur Bey «Dağ Atabeyi» ünvanın ı vermişti . Loristan' ı a ldı , kendisine vo çocuklarına hep «Atabey» deni ldi (sf. 37) .
Hezar - Esh' i n (Bin Atl ı 'n ın) i kı oğl u vard ı : Atabey Tekle (Tekeli olobi l ir ) , Alp Ergun. Atabey Tekle, önce Hülôgu emrinde çal ıştı . Tebriz'de öldürülünce, adam-
254 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
lan cesedin i Loristan'a kaçırd ı lar ve Zerde Köyüne gömdüler (sf. 40) . Alp Ergun, ana tarafından «Salgurluı> a i lesine mensuptu. Oğlunun adı «Atabey Yusuf Şah»tır. (sf. 39 - 41 ) .
Alp Ergun'un oğ lu Atabey Yusuf Şah, i k i oğul bırakarak 1 286 yı l ında Loristan'da öldü. Oğul larından bir in in adı : Efrasiyab'd ı r. Efrasiyab, İ ran şa i ri F irdevsl'n in Şehname'sinde bahsettiğ i İ ran-Turan savaşlarında ünü yücelen efsanevi Türk kahramanı «Alp Ertunga»n ın Farslar d i l indeki adıd ır. Burada, Alp-Ergun'un torunu olan Efrasiyab, bu gelenekten a l ınmış b ir is im olsa gerektir. Veya «Alp Ertunga» idi de. belk i L:amanla Farsçası kabul ed i ld i . Çünkü, Alp Ergun'un torununun, Atabey Yusuf Şah'ın oğlunun ad ın ın «Alp Ertunga» olmasında şaşılacak b i rşey yoktur. Ayn ı soydan, Timur zamanında da b i r Efrasiyab yaşamışt ır. Efrasiyab' ın amcasın ın oğlu ve Yusuf Şah' ın yeğen in in adı «Valid Kızıl» d ı r. (sf. 42-44) .
Küçük Lor beylerin in ,Cengrevi ve Salguri kolundan oldukları da, Şerefnôme'de kayıtl ıd ır. (sf . 46) .
Erdelan emirleri , Baba Erdelan soyundandır. Torunlarından bir in in adı «Kubad Bey»dir. Aynı soydan b i r de «Beyke Bey» vard ı r. Kardeşi «Surhab Bey»in emir l iğ i 67 yı l sürmüştür. 1 1 erkek çocuğu bıraktı . Bunlardan üçü: Besat, Asrlmış, Saru'dur . Dede Korkut h i kôyelerinde adı geçen, «Tepegöz» denen canavardan , Oğuz Türkleri n i kurtaran Oğuz yiğid in in adın ın «Basat» olduğu b i l inmektedi r. Buradaki «Besat» «Basat» ı n bozulmuş bir şekl i veya yanl ış okunuş neticesi olsa gerekt ir (sf. 1 00-1 03) . «Besat Bey» in kardeş in in oğlunun adı : «Teymur Han»dır . Teymur Han' ın annesi Sultan Ustaclu'nun kızkardeşi «Menteşa» (Menteşe olmal ı ) Hatundur. Teymur Han' ın oğul lar ın-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 255
dan bir in in adı «Budak Bey»dir. Osmanl ı Devlet in in h izmetine g i ren Teymur Han, 1 581 ' 1erde, Sultan Murad Han (Üçüncü) zamanında, «Teymur Paşa» ünvan ın ı kazandı ve beylerbeyi oldu. Teymur Han ölünce yerine «HilCı Han» geçti . (sf. 1 04-1 05) .
Hakkôri beylerinden «Melek Bey» in çocukların ın adları , «Bayındır Bey» ve «Budak Bey» ve Zeynel Bey'dir . Zeynel Beyin dört oğlundan birin in adı , «Seydi Han Bey» dir (sf. 1 1 4, 1 20) . ,
imadiye beylerinden Emir Hasan' ın yedi oğ lunun isimleri şöyled ir: Murad Han, Pir Budak, Mirza Muhammed, Han Ahmed, Sultan Hüseyin, Seydi Kasım, Süleyman, Seydi Kasım' ın Ali Han adında bir oğ lu oldu. Han Ahmed' in oğlu , «Şah Yusuf»tur. Gene bu sülôleden olan Seyfeddin ' in oğlunun adı , «Bayrık Bey» dir . Sultan Hüseyin' in beş erkek çocuğu oldu: Kubad Bey, Bayram Bey, Rüstem Bey, Han İsmail ve Sultan Ebu Said'dir . (sf. 1 28-1 29) « Kubad Beyin oğlu Seydi Han Bey Sultan Murad Han' ın eşiğine vardı . . . » (sf. 1 32) .
Aziziye veya Cezire beylerinden birin in adı , «Ebdal Bey»dir. Vamberi 'nin kaydettiğ ine göre, Göklen veya Tekke Türkmenleri arasında bir oymağ ın adı, «Abdal» idi . Ondan sonra da, Ebdal Bey is iml i şahıslar vard ır. Akkoyunlu Türkmen leri Türkmen olan «Celabi Bey» i , Cezire beyi olarak tôyin etti ler. Şerefname'n in yazdığ ına göre, bunun torun larına Türkmen'ler «Celebi Lo» dermiş. (sf. 1 4 1 - 1 44)
Hazzo (Kozluk i lçesi ) beyi, «Saruhan Bey» ve Zırkanl ı beyi «Duman Bey»dir (sf. 152) .
Hasankeyf beylerinden , Başıbüyük Beyki (Bayık olmal ı . Daha önce de bu isimde biri vard ı . )
Cemişkezek beylerin in , Sultan Mel ikşah ' ın soyundan geld iklerin i yazan Şerefname, bu yüzden on-
256 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
lara «Melikiş» dendiğ in i söylüyor (sf. 1 89) . Meşhurlarından biri «Yalman Bey»dir. (sf. 1 90) .
Mıcıngerd Beylerinden Pilten Bey'i n dört oğlu. «Cihangir» ve «Kel Ahmed Bey», Al i Bey, Osman Beyl i, Beyin üç erkek çocuğu oldu: Haydar Bey, Allahverdi Bey, Pilten Bey (sf. 1 96-197)
Pertek beylerinden Rüstem Beyin üç oğl u vard ı : Baysungur, Muhammed ve Ali. Şerefname, Baysung ur'un . Kürdistan beyleri arasında eşi bulunmayan bir insan, d i ray€tl i , akı l l ı . politikacı bir bey olduğunu söylüyor. (sf. 1 97)
Sakaman (Cemişkezek'te) beylerinden Ali Han Bey, Yalman Bey, Vaybe Sultan, Oruç Bey (sf. 201 )
Eği l 'veya Buldukani beylerinden, Emir Bulduk «Buldukani» kelimesi Şerefname'n in kaydettiğine göre Türkçe, «çok şükür Hüdô'ya, istediğimizi bulduk» şeklindeki bir konuşmadan ve bir hôdiseden kalma imiş (sf. 204-205) . Emir Bulduk'un torunu Emir Muhammed' in üç oğlu vard ı : Emir İsa, Emir Timurtaş, Emir Hüseyin . Emir isa 'n ın oğlu, «Devletşah Bey» dir (sf. 206-207) .
Pa la beyleri de, Emir Bulduk'un torunlarından olan Emir Timurtaş' ın soyundandı rlar. Timurtaş Bey, iy i l ik, cömertl ik yiğit l ik, cesaret, ô l icenapl ı k timsa l i imiş. Bir tek oğl u olmuş. Mir Hamza Bey. Mir Hamza Beyin dört oğlu oldu : Hüseyin Bey, Yağmur Bey, Ali Bey ve Rüstem. Rüstem Beyin oğlu Cimşid Beyin beş erkek çocuğu olmuş: Hüseyin Han Bey, Hasan Bey, Hamza, Timurtaş ve Devletşah. Timurtaş Beyin iki oğlu oluyor, adları : «Allahverdi» ve «Asıl» (sf. 209-214) .
Cermok beyleri. Emir Timurtaş'ı n amca oğul ları im iş. Bunlardan Emir Seyfeddin ' in oğl u Şah Yusuf'un
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 257
oğ lu Velat Bey imiş. Velat Beyin oğl u Şah Ali Bey. Ondan sonra beyl ik, Bayındır Bey'e geçti . (sf. 2 16-217)
Hazzo veya Sason beylerinden Muhammed Bey, 17 yı l beyl ikte kald ı ktan sonra. öldü ve altı erkek evlôdı bırakt ı : Süleyman Bey, Bahadır Bey, Saruhan Bey, Han Budak Bey, Hüseyin Bey, Ali Bey. Saruhan Beyin oğlunun cdı , Muhammed Bey'dir. Yeğenin in ad ı ise. Hasan Han'dı r. Hasan Han' ın oğlunun adı , Han Gazan'dır . (sf.21 7-227) .
KÜRT KAVMİ DEGİL, KÜRT KABİLESİ
Siyasi ve ideolo j ik maksatlarla, «Kürt» adı ve m ill iyeti altında birleşti ri lmek istenen kabileler, asl ında dört büyük kola ayrı lmaktadır : Kurmanç'lar, LOr' lar, Kalhur' lar ve Guran'lar: Bu dört kabile zümresi, b irb i r inin konuştuğunu anlamamakta, dört ayrı d i l konuşmaktadı rlar: Kurmanca, Lürca, Kalhurca, Güranca.
Bu hususu tesbit ettikten sonra. şimdi de « Kürt» kelimesi üzerinde dural ım. «Kürt» adı , bir kavmin, bir m i l l iyetin deği l , b ir kabi lenin adıd ı r. « Kürt» ismi verilen bu kabilenin aslı Türk'tür. Çünkü, bundan 1200 yı l önce Ort'l Asya'da, Orhun Nehri kıyı larında, Türk hakanları adına diki len abidelerde, k itôbelerde (Elegeş Yazıtı 'nda) . «Kürt elinin hanı Alp Urungu»dan veya «Kürt ilhanı Alp Urungu>idan bahsedi l iyordu . D iğer kavimlerle karıçmazdan önce Hun Türk' lerine mensup olan eski Macar' lar arasında da « Kürt» adıyla anı lan kabileler olduğunu bi l iyoruz. «Macar ô l imleri eski Macar kabi lelerinden Kürt-Gyarmat kabilesinin ismini , buradaki (Eleğeş Kitôbesi 'ndeki) Kürt kabile adıyla birleştirmektedirler. Hatta bu Macar kabilesi-
F: 17
258 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
nin içinde Yenisey hava l is indeki bu Kürt kabilesinin bulunduğunu dahi kabul eylemektedi rler» ( 1 )
Rasonyi de Kuman Türkleri arasında b i r kabilenin ismin in «Kurman» olduğunu söylemektedi r ki , bu ismin Macaristan'daki Kürt kabi lesi i le ve «Kurmanc» kelimesi i le yakından i lg is i olması akla çok yakın gel iyor. Kaşgarl ı Mahmud da, «Kurman» kel imesin in Türkçe olduğunu, «ok ve yay konan kap» mônôsına geld iğ in i söyleyerek, bu tahmin i kuvvetlendiriyor; Ne maksada h izmet ett iğ i bel l i olmayan bir Kürt ideoloğ unun, «Kurmanç» ı «Kürdmanı> ' ın bozulmuş b ir şekli olarak göstermeğe çal ışması , çok gülünçtür.
Bugün Urfa bölgesinde «Badıllrn adıyla an ı lan ve Türkçe, Farsça, Arapça karışığı b i r d i l konuşan , kend i lerine «Kürt» a iye bir kavmiyet izafe eden kabi leler, Kanuni devrinde Oğuz boylarına mensuptu lar ve 40 oymakl ı k «Beydili» kabi lesini teşki l ediyorlard ı . Bu kırk oymaktan bir i , 204 nüfuslu « Kürtler» oymağ ı id i (2) .
Bozulus Türkmenlerine mensup, «Kürt Mihmatlu» oymağ ı , i ki asır kadar önce Aydın ' ın , Kuşadası kazasına yerleşmişti (3) . Bugün Kuşadası 'nda Türkmen Mahallesi deni ien mahal leyi Kürt M ihmatlu oymağı . kurmuştu. Aynı «M ihmadlu Kürtleri» n i , Afyon - D inar haval isine iskôn edi len Danişmend Türkmenleri ara-
(1) Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, İstan
bul, 19-10, Cilt 3 Sf. 180-1
(2) Prof. Dr. F?.ruk Sümer, Bozoklu Oğuz Boylarına Da
ir, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakülteleri Dergisi, Cilt
XI, Sayı 1, Sf. 80.
(3) Çağatay Uluçay, Saruhan'da Eşkiyalık ve Halk Hare
ketleri, Istanbul, 1945, Sf. 384 - 5.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 259
sı nda da görüyoruz (4) . Urfa i le Maraş arasında oturan ve başka bir dil konuşan «Kı l ıç l ı Kürtleri» tarihi vesikalarda Türkmen aşireti olarak kayded i lmekted i r (5) . Meşhur Şerefname, «Kürt Döğer» is iml i bir Kürt kabilesinden bahseder. Halbuki , Döğer veya Döğerlü boyu, 24 Oğuz boyundan bir idir (6) .
Döğer boyunun asl ı n ı nası l kaybettiğine dair şu vesika da d ikkat çekicid ir:
«976 ( 1 568) tarih l i Ruha (Urfa) sancağı defterinde bu kabi le, Cemaat-ı Ekrôd-ı Döğerl ü (Döğerl ü Kürtleri Cemaatı ) suretinde zikred i lmektedir. Kabi len i n verg iye tôbi şahısları arasında; Bayram, Gündoğmuş, Budak, Yağmur, Kaya, Sarı, Tanrıverdi, Durmuş, Dündar ve Satılmış gibi Türkçe adlar taşıyanlar görülmekte ve hatta Karkın gibi bazı Oğuz boyları adı a lmış kimselere bi le tesadüf olunmaktadır. Bu Döğerlü (oradaki ha lk arasında telaffuzu Düğerlü) kabi lesinin Urfa'n ın şimal doğusunda bulunan yurdu, son zamanlara kadar kendi adıyla an ı lmakta idi» (7) .
Azerbaycan'daki «Şahseven» is iml i Türk aşiretleri arasında da «Kürt» adı veri len bir Türkmen aşireti vard ır ve Türkçe'den başka d i l bi lmez. Anadolu 'nun muhtelif yerlerinde «Kürt» adıyla an ı lan b:rçok Türk köyü vard ır. Adana'n ın Kozan kazasına bağ l ı beş tane köyde meskun ahal iye «Kürtler» denir. Türkçe'den
(4) Dr. Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatoruğu'nda Aşi
retleri İskan Teşebbüsü, İstanbul, 1963, Sf 69.
(5) Ahmet Refik, Anadolu'da Türk Aşiretleri, İstanbul,
1 930, Sf. 86 96, 107, 191.
(6) Prof. Dr. Faruk Sümer, Döğerlere Dair, Türkiyat
Türkiyat Mecmuası, Cilt X, Sf. 153.
(7 ) Aynı makale, Sf. 152.
260 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
başka di l bi lmediklerini gördük. Kendi lerine «Horasan Kürdü» diyen bu köylüler, ha l is Türkmen idi ler. Toros dağlarında, Akseki ve Hadim kazaları arasında, «Tanrı Dağ ı» 'n ın etel< lerinde «Kürt» denilen Yörüklere rastlad ık ki, Türkçe konuşuyorlardı ve Türkmen idi ler.
Maraş havalisinde ası l la rın ı unutan «Kızkapanlrn' l o r, 1 6. asırda Adana havalisindeki Farsak Türkmenlerin in bir oymağı idi ler. Asl ın ı kaybetmemiş bir Kızkapanlı köyünü Trakya'da buluyoruz.
Bütün bu vesika ve del i l ler gösteriyor ki; «Kürt» isimli kabileler. Türk aslından gelmed i r ve Oğuzlar arasında olduğu gibi , diğer Türk zümreleri arasında da görü lebilmektedir. Kürt isminin Türk'ten başka kabi lelere de alem olması, belk i şöyle izah edi lebi l ir : Kürt kel imesi. Yörük kel imesi g ib i , göçebe Oğuz boyların ı ifade ederı bir isimdir. Nitekim, yak ın bir a rkadaşımızın annesin in an lattığına göre, e l l i sene önce Cankırı 'n ın Çerkeş kazasında I lgaz Dağı eteklerine gel ip yaylayan Yörükler için ora hal k ı : «Yörükler geldi , Kürtler geld i» der ve onlardan yağ , peyni r a l ı rlarmış. Türkçe konuşan göçebelere ha lk, ' «Yörük» veya « Kürt» dem�yi tabii bu lmakta. bu ik i kelimeyi aynı mônôda kul lanmakta imiş.
Demek ki, çoğu Türk asl ından gelme kabileler, sun'i bir kavmiyet içinde, «Kürt» ismi a ltı nda, bir mi l l iyet olara k ortaya çıkar ı lmak istenmektedir. Vaktiyle bu işi ingi l iz'ler yapıyordu; şimdi Ruslar ve diğer mi l letler de bu gayrete kat ı ld ı . 1 1 Ara l ı k 1919 da Amiral Sir F. de Robeck, Lord Curzon'a, Kürt meselesi hakkında şunları yazıyordu :
«Kürtler bütün ümitlerin i İngi l iz Hükumetine bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal g ittikçe teh l ikel i olmaya başl ıyor. Kuvvetler, Kürtleri Mustafa
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 261
Kemal'e karşı kul lanmak iç in her parayı ödemeğe hazırlard ı r . . . » (8)
26 Ara l ık 1 91 9 tarihinde İ ng i l iz ve Fransız'lar ın Türk meselesine dair yaptı kları üçüncü toplantıda şu karar a l ınd ı :
« . . . Kürt kabileleri İ ng i l iz ve Fransız hakimiyetine konacak, Kürd istan 'da hiçbir şeki lde Türk bırak ı lmıyacak. Bir tek Kürt devleti mi, yoksa b irçok küçük Kürt devletleri mi kuru lacağı d üşünülecek. Ermenilere Amerika' l ı lar kanal ıyla s i lôh temin edi lecek . . . » (9) .
İng i l izler Lozan'dan sonra l rak' ı hükümran l ı kları a ltına a l ınca aynı meseleyi gene kurcaladılar v e Kur
mançca'yı edebi b ir d i l ha l ine geti rip, diğer üç d i l zümresin i , bunun içinde eritmeğe ve bir Kürt mi l l iyeti yaratmağa çal ıştı lar.
Ruslar bu meseleye sıkı s ık ıya sarı lmış durumdalar. Bir Kürdoloi i Enstitüsü kurmuşlar, bozguncu yayım yapıyorlar. Radyo neşriyatı da daha yıkıcı . Meseleyi ideolo j ik bakımdan ele a l ıyor, Marksizmle birleşt i riyorlar. Bizim gafi l basın ı mız da Doğu ve Batın ın istediğ i istikametle gafletle i lerlemekte.
Mi l ll kültür fukaral ığ ım ızı ve zava l l ı ha l imiz i ; merh um Ziya Gökalp' in şu sat ı rlarında takip edip, ibret almal ıyız. Aksi halde hepimize yazık olacak. Göka lp şöyle diyor:
« İstanbul ' lu lar, kendilerine (şehri) namını veriyor, taşral ı lara ise, coğrafi karabete göre, Arnavut, Arap,
(8 ) Erol Ulııbe1en, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye İs
tanbul, 1967, Sf. 217.
(9) Aynı kitap, Sf. 218.
262 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Kürt, Laz d iyorlard ı . Rumeli ahal is i , umumiyetle Arnovuttu, Karadeniz sah i l i yaln ız Lazlarla, Şarki Anadolu yalnız Kürtlerle meskOndu . Böyle b ir coğrafi kavmiyet ünvan ı bulamayanlar da, mefahir in i daha parlak gördüğü kavimlerden b i rine gönül lü yazı l ıyordu. Bu suretle aslen Türk olan b i rçok gençler Arnavutl uk la , yahut Kürtlükle ift ihar ediyorlard ı . Türklükle mübahat eden tek bir fert yoktu. (Türk) kel imesini ayıp l ı ünvanlar g ibi , k imse üzerine a lmıyordu. (Türk) Şarkl Anadolu'da (Kızı lbaş) . istanbul 'da (Kaba ve Köylü ) manalarına ;di . Naim Beyin en hararetl i arkadaşlarından i kisi n isbeten Türk oğl u Türk'tü . Bunların telk in i le Türk olduklarına asla şüphe olmıyan bazı Diyarbakır ' l ı ve Harput' lu doktorlar da kendi ler ini Kürt sanıyorlard ı .
Tarihte bu acıkl ı ha le b i r i kinci misa ı gösteri lemez.» ( 10 ) .
(10) Ziya Gökalp, Türkleşmek, İslamlaşmak, :Muassırlaş
mak (H. z. Ülken, Ziya Gökalp kitabı, Sf. 88 - 9) .
ÇEŞİTLİ İDEOLOJİLER KARŞISINDA TÜRK
MİLLİYETCİLİGİ VE İSLAMİYET
Bu konuyu iki makale hal inde sunacağız. i l k makalemizde din a leyhindeki sisteml i fi kirleri ele a lacağız. ik inci makatemizde, islômiyeti yı kmak isteyen çeşitl i f ikir ve cereyanlar karşısında, mi l l iyetçi l iğ imizin ve dini hayatımızın meselelerin i gözden geç ireceğiz. Şimdi i lk makalemizin konusuna g i rel im :
- 1 -
Totemizmden, vahye dayanan semavi dinlere kadar, bütün dinler, cemiyet hayatında vazgeçilmez bir gerçek olmaları bakımından, içtimai hadisedirler. Din , iptidai düşünceden modern düşünceye kadar, bütün ferdi kol lektif şuurların sıkı sı kıya bağlandığı b ir real ited ir. Durkheim ve Levy-Bruhl, din in iptidai hayatta bi le oynadığı role işaret etmişlerd ir. Max Weber, i lerlemiş bir Batı dünyasında, Protestan l ığ ın , nası l kapitalizmi hazırlad ığ ın ı del i l leriyle gösterm iştir. H ind istan'da dini düşüncenin içtimai bünye üzerindeki büyük tesir ini , sosyal ve kültürel değişmelerin d in in , içtimai ve ruhi hayattaki yerin i sarsmadığ ın ı bilmekte-yiz.
Ferdi ve içtimai plandaki bütün buhranlı hallerde, fert ve cemiyetler, davayı onda bulmuşlardır. Bu durum, d in in , sosyal kontrol vasıtası o lması kadar, insan ruhunun derin l i klerinde yata n bir güç ol.arak bu-
264 TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
l unması i le izah edilebi l i r. Bu bal<ımdan her ruhi hem de içtimai yönü vard ır. İ ptidai ve semavi din lerde veya Toynbee'n in deyimi ile, « iptidai», «nüve hal indeki» «yüksek ve i kinci derecede yüksek» d inlerde aynı seciyeyi buluruz. Böylece din, tabii, içtimai ve ruhi hadiseler karşısında, insana vergi yüksek ruhi ve içtimai kabi l iyetlerin bir yaratması olduğu g ib i , bir peygambere gönderilen İ lôhi haber ve emirler manzumesi de olabilmektedir.
Her cemiyette kudret sahibi olan bu müesseseye karşı , asırlar boyu hoşnutsuzluklar da gösteri lmiştir. Aleyhteki f ikirlerin bir kısmı maksatlı iken, bir kısmı da vakıa ları obwktif tahl i le tôbi tutma iddiasın ın eserid i r. İ lmi hareket etmek ve düşünmek endişesi, bazı fikir adamların ı , din a leyhinde düşünceler beyan etmeğe sevketmiştir. Bunlardan biri olan A. Comte, insanl ığ ın tek yönl ü bir tekômül çizgisi üzerinde, üç içtimai tekômül merhalesinden geçtiğini bel irtir. Bu merhaleler, «Üç. Hal Kanunwı nda ifade edilen, «Teoloj i k» , «Metafizik» ve «Pozitif» devirlerd ir. Cok tenkid edilen bu felsefi düşünceye göre, din müessesesi, devrini tamamlamış ve pozitif düşünceye yerin i b ırakm ıştır. Pozitivizm veya müsbet düşünce deni len bu telôkki gereğince, i lôhi d in in yerini , pozitif i lme dayanan bir insan l ı k d in i alacaktır. Bu f ik ir Avrupa'da d in a ieyh inde yeni yen i fikirlerin gel işmesine yol açtığı g ibi , Tanzimat'tan scnra Türk düşünce hayatına g i rerek, bazı münevver çevrelerde tesir bırakmıştı r. Ahmet Rıza Bey de gal iba bu düşüncede idi. Comte'un görüşlerin i bu bakımdan benimseyen Feuerbach, dinlerin zamanlarını tamamlamış oldukların ı ve yerlerin i bir insan l ık dinine b ırakacakların ı söyler. Marx ve Engels'i n din hakkındaki düşüncelerinde, bahsettiğ imiz f ik ir cereyanların ın tesiri vardır. Comte'un tesiri 'alt ın-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 265
da kalan sosyal antropologlardan Sir James Frazer, insan l ığ ın gel işme merhalelerin i , «s ihri» , «dini» ve « i lmi» devrelere ayırmaktadı r. Bu tesirlere kapı lan b ir çok düşünce adamı , d ini inançlara s ıkı s ıkıya bağl ı bir çok i l im adamın ın bu lunuşundan yakınmış, bunu teori lerin i çürüten canl ı bir hadise olarak görmüşlerd i r.
Daha başka cereyan la rdan bahsetmek mümkünse de bunların iç inde en keskini ve en şiddetl isi olan Marxist-Len inist teoriyi kısaca incelemek, bütün d in a leyhtarı f ik irler hakkında bi lg i edinmemize imkôn sağlar . Komünist Beyannamesi'nde dinin istismarı gizlemek üzere burjuvazi tarafından uydurulmuş bir hayal olduğu söylenir. Feuerbach, Allah' ı i nsanların yarattığ ın ı söylüyordu . Marx ve Engels, b i r ad ım daha i leri g itmiş ve onun, burjuvazin in eseri olduğunu iddia etmişlerd i . Marx, <<The Poverty of Phi losopy» isiml i eserinde, Proudhon'un felsefi ve i ktisadi f ik irler in i ağ ı r b i r d i l le tenkit ederken, onun d ine ve k i l iseye hücumların ı da takdi rden geri kalmaz. Moskova'da Marx ve Engels' in din hakkındaki f ik irlerin in toplanması i le meydana getir i len «On Relig iomı isimli eserde, Marx' ın , d in i , ha lk ı aldatan , uyuşturan b ir «afyon» olarak kabul eden satı r lar ın ı bu luruz (sf. 4'2) . Lenin'de «SociOl ism cınd Relig iornı isiml i eserinde dini, «ruhi baskı şekillerinden biri», halkı istismar etmenin bir vasıtası, bir «ofyon» olarak görüyordu. Aynı eserden öğreniyoruz ki , Lenin , parti programlarına açı kça ateist (dinsız) olduklar ın ı yazamayışların ın , k itlelerin halô o a ldatıcı haya l lere bağl ı bu lunuşlarından ötürü olduğunu söyler. Lenin, d insizl i k propagandası iç in kitlelere, sorı derece bol ve çeşitl i malzeme sunulması yı lmadan çal ışı lması gerektiğ in i söyler. 1 955 Eylü l 'ünde Sovyetler Bir l iğ i 'n i ziyaret eden Fransız Parlômento Heyetine, «din in , k itlelerin afyonu» olduğu
266 TÜ'RK KÜL TüRÜ ARAŞTIRMALARI
görüşünün halô muhafaza edi ld iğ i b i ld iri lm işti r. Len in , sonradan Bolşevik (Komünist) Partisi ad ın ı alacak olan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi nde, Hır istiyanl ı kla sosyal izmi bağdaştırmaya uğraşan Bogdanov ve Lunacerskiy i le mücadele etmiştir. Diğer yandan, meşhur takti kler i i le, Carl ı k rej imine karşı Rusya'daki çeşitl i m i l l iyetlerle ittifak yoluna g itmişti r. Rahmetl i Zeki Velidi Togan'dan d in led iğ imize göre, Len in , Togan'a sosya l izmlE. d in in bağdaşabileceğin i söylemiştir . Gerçek düşüncelerin i ise, yukarıda kısaca verdik . Bu hususta Bolşevik nazariyeci lerinden Buharin daha açıktı r. D in le komünizmi bağdaştıracağ ın ı sanan zayıf komünistlerden bahsederek, «D in ben im bir komün ist oluşuma men i deği ld ir . Hem Al lah 'a , hem komün izme inan ırım Al lah'a imanım, proletarya iht i lô l i uğruna dövüşmekten ben i a l ı koyamaz» düşüncesin in kökünden sakat olduğunu, çünkü, lldin!e, komünizmin hem nazari, hem ameli bakımdan birbirine zıt» olduğunu, ik i büyük öğretic in in tarihi materyal izmine bağlı olarak , d in i bir hayôl , bir afyon olarak kabul etmen in icap ettiği n i bel i rt ir. Ona göre din le mücadelen i n i k i yolu vard ı r. Birincisi , d ini f ikirlerin yayıcısı olan d in teşki lôtları i le, i k incisi ha lk ın kafasındaki «yanl ış fik irlerle» .
Sovyetler Birl iğ inde, bu dünya görüşü i le, bütün d in lerle ve bi lhassa is lômiyetle o kadar mücadele edi lmiştir ki , buna a it bi lg i ler in nakl i bir kitabı kaplar. Burada çok kısa olarak, bir iki h ususu bel i rt ip, makaleye son verel im. Ateist dernekleri i le bütün Rusya'da d in a leyh ine büyük propagandaya g i rişi l i rken, 1 930 yı l ı nda, bütün ki l ise, cami , ibadet yerleri, depo ve eğlence kulübü hal ine getir i lmiştir. 1 953 de, Büyük Sovyet Ansikloped isin in ik inci baskısı nda, İslômiyet iç in şöyle deniyor: «Da ima bir i rtica rolü oynamış olan is-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 267
lômiyet, istismarcı sınıf ların e l i nde emekçileri manen ezen bir a let olup, yabancı sömürgeci ler tarafından Doğu halkları n ı esaret alt ına almak iç in kul lan ı lmaktad ır.» 23 Mayıs 1 953 tar ih l i Kızı l Özbekistan Gazetesinde «İslômiyeti tam manasiyle yı kmadan. komün izmi kurmanın imkônı yoktur» deniyordu. 1 956 da Stal inabad'da toplanan Orta Asya Arkeologlar ve Etnografla r İk inci Kongresinde, ha lk ın v icdan ından islômiyet in sökü lüp atı lamamış olduğu it iraf ed i ld i . 21 Ağustos 1959 tarih l i Pravda'da, din in, işçi ler in menfaatine aykırı olduğu bel i rt i l iyordu. 21 Temmuz 1 959 tarih l i , «Pravda Vostokm>da Hz. Muhammed ve Kur'ôn hakkında şu ağır sözler sarfedi l iyor: «Kendi şahsi şölıreti ve köle sah iplerin in ç ıkarları iç in yeni b i r d in ( İs lôm d in i) yaratan kurnaz bir dolandır ıc ıdır. » «Kur'an ve islômiyet. kölel iğ i , hususi mülk iyeti , sosyal adaletsizl iğ i ve saldırgan savaşları savunan eserlerd ir .»
Hıristiyanlıkla da, diğer dinlerle de mücadeleleri vardır. Fakat vicdanlardaki din duygusunu söküp atamamış, yaşayan bir sosyal müessese olarak dini yıkamamışlardır. Din i , bir yandan hayôl sayarken, d iğer yandan onun muazzam gücünü kabul zorunda kalmışlard ır. Marx, b ir üstyapı müessesesi saydığı d in in , istihsal tekniğine tabi olarak değişip sosyal izmle ortadan kalkacağın ı söylemişti . Bu kehaneti de, Sovyetler B irl iğ i 'ndeki içtimai gerçekler ya lanlamıştı r. Bottomore'un çok güzel şekilde bel i rttiği g ib i Marx, b i r yandan d in in lıôdise karşısında duyulan korku ve heyecan ın eseri olduğunu ve zamanla kaybolacağ ın ı söylemekle, d iğer yandan çeşitl i cemiyetlerde d ini doktorinler in rolünü , ideoloj i ler g ib i saymakla, tenakuza düşmüştü.
D in in , bi lhassa islôm Din in in , içt imai hayattaki yapıcı rolünü ve m i l l iyetçil i kle s ıkı bağ ın ı , gelecek ya-
268 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
z ımızda göstermeye çalışacağız. D in a leyh indeki tutum ve tavırları . fikir çerçevesinde kalan cereyanlar da zararl ı olmakla beraber, dine karşı aktif ve yıkıcı bir mücadele veren Marxizm-Leninizm, en tehlikelisidir. Tarih in akışı d iyalekti k kanunların determin ist seyri iç inde n izomın değ iş ip, yeni merhalelere geçileceğ in i kat'i şekilde söyleyen ve bu yen i düzende din in ortadan kalkacağın ı müjdeleyen komünist «Ütopya» rüyalar ın tahakkukuna engel gördüğ ü «d in» le. determin izme uymayan « i radeci» bir hamle i le mücadele etmektedir. Böylece, zamanla ortada n kalkacağ ın ı · umdukları bir hayôl olan d in , aynı zamanda en korktukları gerçek de olmaktadır. Dini ve mi l li hayatımıza , b i lhassa bu ideoloj iyi de göz önüne alara k bakmak gerekir.
Bunu da gelecek makaleye bıraka l ım . Gecen yazımızda, en i ptidai cemiyetlerden en
medeni mi l letlere kadar cemiyet plônında; en i ptidai z ihn iyetten en i lmi düşünceye kadar fert p lôn ında, dinin oynadığı müh im rolü ve onu yıkmak iç in çal ışan bazı mühim ideoloj i ve f ik irleri kısaca bel i rtmeğe çal ışmıştı k . Bu yazımızda, Türkiye'n in durumunu, d ine karşı olan cereyanlar ı , is lômiyet' in mi l li kültürümüzdeki yerin i göstermeğe gayret edeceğiz.
Sovyetler Birl iğ i 'nde çeşit l i baskı lara rağmen, di.n in canl ı l ığ ın ı devam ettir işi yan ında, Türkiye'de serbestl iğe rağmen bir a ra l ı k d ini hayatta bir sarsıntı meydana gelmişti ve halen arôzları ve sarsıntı ları devam etmektedir. Sosyal değişme ve değişti rmelerden, kültür değiş ikl iklerinden çok, sisteml i propaganda, telk in ve eğit im usul leri bu yıkıntıyı hazı rlayıcı olmuştur. Gazete, derg i , k itap, radyo, s inema, tiyatro ve kitlelere tesir edici d iğer vasıtalar, bu yı kı ntın ı n hazırlanmasında pay sah ibidir ler. « Kabahat Müslü-
TÜRK KÜI.TÜRÜ ARAŞTffiMALARI 269
manl ıkta Değ i l , Müslümanlardadı r>> is iml i kitabı n hat ır lattığ ı g ib i , b i lhassa d in adamlar ın ın tutum, davran ış ve tavırları ve hepsinden mühimi bi lg i seviyeleri, bu yıkı ntın ı n hczırlanmasına yardımcı olmuştur. Zekôt gibi çok mühim bir farzın d ikkate a l ınmadığı bir zamanda, sakal sünneti g ibi teferruata bağlanara k. gene nesi l lere l� lômiyet'i kara sakal l ı ve kara çarşaflı olarak sunmak, a kl ın , imanın, izan ın , d in gayret in in işi olamaz. Bunıorda misyoner ruhunun zerresi b i le yok. Bu tutum ve davranış, yukarda bahsett iğimiz propaganda ve telk in in de h immetiyle, genç nesil leri ya dinden imandan ediyor veya müesseseni n kuvveti yüzünden gençlerde ik i l i bir şahsiyet doğuyor. Müessese çok kuvvetl i olduğu için , Ramazan ve Kurban bayramları na katı l ıyor; tebri kleşmelerde bulunuyor; kandi l s imidi a l ıp ev ine götürüyor; bazı hallerde bayram namazına bi le katı l ıyor, fakat diğer taraftan «din afyondur» d iyebi l iyor. Alevi cemaatlerinde ise, daha dün «Muhammed-Ali 'n in yolunda:> olduğunu söyleyen gene, bugün Marx-Lenin ve Mao'nun yoluna düşmüştür. Bunda, b ir taraftan dedelerin cahi l l iğ i ; hocalar ın cami lere gelen Alevlleri itişi - (Alevin in önce M usevi. sonra Hıristiyan olması gerektiği g ibi ahmakça ve haince bir iddia i le)- , diğer taraftan Marxist-Lenin ist propagandanın bütün gençler gibi , Alevi gençlerine de el atışı rol oynamaktadı r.
İyi el lerde, d in büyük h izmetler görür. Hele İslôm dini gibi çok yüksek bir din, mi l li hayatımıza bereket getirir . Gaspıra l ı İsmai l Bey, Hüseyinzôde Ali Bey ve Ziya Gökalp, modern i lml z ihniyetle d in i bağdaştı rmağa çal ışmışlard ı . Bu sayede İslômiyet bize çok şeyler kazandı r ı r. Genç nesil ler o zaman ona sah ip ç ıkabi l i r. İ lm i teşvik eden prensipleri , İslômiyetin devirlere uygun bir hayatiyet taşıd ığ ın ı gösterir. Hele varl ı kl ı lar ın
270 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
pek dem vurmadığ ı , bahsetmediğ i zekat, modern sosyal güvenl iğe örrıek olacak kudrette ve fonksiyon _taşıyıcı l ı k kabil iyetindedi r. Hac üstüne hac tazeliyen, cennet garantici lerine, önce zekat farz ın ın yerine getir i lmesi gerektiği ve zekat veremiyecek durumda olanlara hac düşmiyeceğin i hatı rlatabilecek, ihtar edebilecek cesôrette hoca lar olmuş olsaydı , mahal les in in fakirleri yakacak odun bulamaz, çoluğu çocuğu i le soğukta titrerken, İslômiyet adına hacı beyler yen i yeni masraflara g irmezler, komünizme fı rsat hazırlamaz, biçare insanları dermansız b ırakmazlard ı . Avrupa'ya g idenler din adına g itmiyor; bunu emsôl göstermek yanl ıştı r. Hac, ancak varl ık l ı o lup, zekôt ın ı veren, fakir babası olcn !ara yaraşı r. Bu, din in de, örfün de, mi l ll vicdan ın du emri olsa gerektir. Din i tanıtan sesler, i l imden nasip almış olmal ıd ır. İ l kokul seviyesin i aşamamış bir hocan ın önüne, ka lp kapı ların ı açıp, cuma namazına koşup gelmiş insan lara , o hoca bi lmem ne kıssaları anlatırsa, yı kıcı cereyanlar önünde sarsılan d in in değ i l , d indarları n bunda günahı büyüktür. Bu d in akı l d in id ir, i l im d in id i r. Onu cah i l in , mutaassıbın el inden kurtarmak lôzımdır. Ziya Gökalp' in açı kladığ ı g ibi , islôm dini , rea l ite (şe'n iyet) hükümlerinden bahseden i lmint- «Kelôm» , kıymet hükümlerinden bahseden i lmine «Fı kıh» adın ı vermişti r. Kelôm' ın esası, bir iti kat meselesinde ak ı l ile naki l arasında bir uyuşmazl ık doğduğu takdirde, nakl in (Ayet, hadis) akla göre yorumlanacağıdır . Demek ki İslômiyet itikatlarda, yan i rea l ite hükümlerinde akl ı hak im sayı yor. Fıkıh'da imam Ebu Yusuf: «Örfden mütevel l it naslarda itibar örfed in> diyor.
ı ran 'da Türk hakimiyeti varken, Afşar hanları ndan Nadir Şah istanbul 'a, Osman l ı sarayına bir d in ve i l lm heyeti göndermiş, Sünni-alevi ayrı l ığ ın ı n ka ldı-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 271
r ı lması, islôm d in in in bir bütün hal ine getiri lmesi iç in onları memur etmiştir. Ziya Göka lp' in , Türkçülüğün Esasları'nda , Koca Rag ıp Paşa'n ı n bir kitabına dayanarak bel i rttiği g ib i , Nadir Şah' ın yol ladığı heyet, Osmanl ı «Ü lema-i Rüsum» u ( resmi bi lgi nleri) ile, onların rütbe, mertebe ve şatafatları yüzünden görüşme imkön ı bulup görüşemedi ve netice alamadan döndüler. Bu hadiseden, Zeki Vel id! Togan da bahseder. Azeri şa ir i Ali Ekber Sabir de bu ik i l ikten yakın ı r. İs lôm d in in in kuvvetlenmesi ve mi l ll bünyemizin sağlamlaşması iç in , bu ayrı l ığ ın ka ld ı rı lması gereki r. Fakat her iki mezhep içinde, bu işi tahakkuk ettirecek yürekl i , imanl ı , mütebahhir, misyoner din adamların ı nası l bu lma l ı . . .
Gökalp, lslôm dinini, Türk mill iyetinin temel unsuru sayıyordu Gerçekten, d in imizle mi l l iyetimiz birbirinden ayrı lmaz şeylerd i r. Çadı rından, hal ısı ndan, g iyim kuşa ın ına kadar pek çok unsurunu kaybettiğimiz maddi kültürümüz, son derece değişikl iğe uğram ıştı r.• M i l li kültürümüzün maddi olmıyan sahasında da büyük ka yıplar var. Di l imiz perişan halde. Geleneklerimiz , örf-ôdetlerimiz, düğün usul lerimiz yer yer kaybolmakta. Bu şortlar alt ında, ls lôm d in i , mi l li kültürümüzü yaşatmakta büyük h izmet görecektir. Müslüman olmıyan Türk uruklarınm nasıl eridiğini, Slavlaştığmı, Cermenleştiğini, Grekleştiğini (Peçenek, Kuman, Bulgar, Hun uruk ve ulusları gibi) tarih göstermiştir. Yarım asır önce, Konya ve Ege'de bazı Hıristiyan Türk cemaatlerin in , Elen leşti rme siyaseti a lt ında eriyip g ittikleri b i l inmektedir . Şeh i rlerin erit ici havası, mi l l l kültürü yıkmağa ça l ışan türlü cereyanlar karşısında, bir şahıs eğer d ini terbiye almamışsa, d ini inancı zayıfsa, erimeğe mahkumdur. Kendisi deği lse çocuğu kaybolacaktı r. Bugünkü şartlar içinde, İslômi-
272 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yet olmadan, sadece Türk mi l li kü ltürü i le, inancın ı devam ettirmek belk i mi l li kültür araştırıcı ları iç in m ümkü n olur. O da bu vasf ın ı çocuğuna zor geçirebil i r. Bu sözlerimizle, Türk kültürünün zayıf olduğu g i bi b i r iddiada bulunuyor deği l iz. Türk töresin in canl ı olduğu köy ve oymak çevrelerinde yaşamıyan , kitabi kaynaklardan da bunu alma imkônın ı tam bulamıyan -h iç deği lse son y ı l lardaki şartlar içinde- şehi r çocukların ın , mi l li kültürlerin i ancak islôm d in in in yard ımı i le koruyabi leceklerin i söylüyoruz. Bunun daha etrafl ı şekilde açıklcnması, uzun yer a l ı r. Fert olarak da, cemiyet olarak da d in imiz b ize çok şey verir. Türkler de Kaşgarl ı Mahmud'un dediğ i g ib i , sanki İslôm d inine h izmet için yaratı lmışlard ı r. Onun k ı l ıc ı ve kalemi olmuşlard ı r. Bunu, Kazan Türklerinden, büyük din b i lg in i Musa Carul lah'ı n 1 921 yı l ında Türkiye Büyük Mi l let Mecl isi 'ne gönderdiğ i Beyannôme'den de an l ı yoruz. Bu beyannômaden bir ik i cümleyi aktararak, bunu gösterel im: «Şark milletleri Bolşevik'lerin lôflarıncan, vahşetlerinden, bütün proletaryanın her biri mahrumiyetten, esôretten bezdi, tamam usandı . Her fertte, her millette necat arzuları gayet büyüktür. (Onların} esaretten halôsı yalnız sizin elinizde olabiliyor ... Türk'ün kuvvetli eliyle, İslômiyet'in altın kalemiyle yeni hayatın, yeni bahtın kanunlarını, siz necip Türk milleti, medeniyet sahifelerine yazınız! . . . Bütün Türkistan, bütün Turan müslümanlarına sadık bir tercüman olmak şerefiyle ben şu risalemi, Büyük Millet Meclisi' -ne tebliğ ediyorum. Türkiye Türkleri'ne, bütün Turan Türkleri'nin ihlôslı dualarını, hürmetli selômlarını, büyük ihtiramlarını , hôlis muhabbetlerini, takdirlerini, teşekkürlerini emanetli, sadakatli bir lisanla Büyük Millet Meclisi'ne arzediyorum. Türkiye Türklerinden,
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 273
bütün Turan Türkleri'nin ümitleri gayet büyüktür.» (1) Yetişmiş, i l imden nasib in i a lmış, mutaassıp olmı
yan din adamların ın e l inde parlayacak bir islôm din in i bekleyel im ve ümit edel im. Birleştirici kaynaştır ıcı , yükselt ici , i leri götürücü olacak olan, d in im iz, m i l l iyetim izle, mi l l iyetçi l iğ imizle, i l im hayatımızla çatışmadan, tam bir ahenk içinde g idecekti r. Birbirini tamamlayacaktı r. Bu islômiyet, sosyal adalet için sosyal izme muhtaç olmayacaktır. Türkçülüğümüz, mi l l iyetçi l i ğ imiz Türkiye'nin ka lkınması için sosyal ist «yöntemlere» (usullere) el açmayacaktır. Kalk ınma, sosyal adalet meselelerimizi, kendi d ini ve mi l li kaynakları mızda bulacak, onları hummalı bir i lmi faa l iyetle nurlanan mi l l iyetçi beyinlerin çal ışmalarına havale ederek, dertlerim ize devôlar bulacağız. M i l l iyetimizi, d in imizden ayı rma!< isteyenlerin ası l n iyetlerine di kkat etmek gerekir.
(1) Musa Carullah, «Türkiye Türklerine Beyanname»,
İş Mec., sayı : 82, 1948, sf. 137-8.
F: 1 8
BÜYÜK SOSYOLOGUMUZ ZİYA GÖKALP
Ölümünün e l l inci y ı l ında büyük sosyoloğumuz, büyük f ik ir adamımız Ziya Gökalp' i , sağ cephe olarak, mi l l iyetçi csvre olarak , gerektiğ i şekilde anamadik. Güzel makaleler yazmadık; acık oturumlar, seminerler, konferanslar tertiplemedik . Prof. F ındıkoğlu 'nun hasta l ığ ı olmasa idi , sağ cephede büyük bir anma haftası düzenlenir, Ziya Gökalp hakkında kuvvet l i f ik irlerden örü lü düşünce örgüleri ortaya çıkarı l ı rd ı . Kendimizi iyice suçlu h issediyoruz. Biraz olsun rahatlamak ve vicdan huzuru duymak için, cephemizde görünen birkac makaleye biz de ufak bir katı kda bulunmak istiyoruz. Ankara ve istanbul'da ül kücülerin yaptığı toplantı ları anmamak ise haksızl ı k o lur.
Sol cepheye gel ince, i ki haftadı r Ziya Göka lp' le haş ır neşir. Altmış y ı ld ı r Türk düşüncesine hükmeden ve i leride de hükmedeceğ i anlaşı lan Ziya Göka lp' in karşısına ç ıkmak yerine, onu istedikleri şekilde yorumlamayı uygun gördükleri anlaşı l ıyor. Zaten yı l lar önce bu adımı Niyazi Berkes att ı ; yen i ler de arkasından g id iyor. Açık oturumlar tertipledi ler, yazdı lar, konuştular. Solcu gazetelerde bol bol bu konu işlendi : «Hayır söylemez» ( 1 ) , her ?'.aman k i ağzı . edôsı ve bo-
(1) Antalya'nın Söbüce Yaylası'nda yaylayan Yenlos
manlı Yörüklerinden olan Mustulu (Mustafa) Heki
moğlu'ilan dinlemiş olduğumuz şu çok düşündürü-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 275
zuk Türkçesi ilP söyled i . Gökalp'e «eylemci» dediler: övmeler arasında içlerindeki h ı rs ve nefreti yenemeyip, «düşseh> (hayalci demek olsa gerek) f ik irleri olduğunu bazı düşüncelerin in «çel işik» bulunduğunu; cemiyetteki «çotışmm»yı ele a lmaktan kaçınmış olduğunu yazdı lar. Düşlerine g i rip, uykuların ı kaçıran «Turamı konusunu, umacı g ibi gösterip, sahibin i «düşsel» led i ler. İ ktisadi fik irlerini kendi lerine göre açıkladı lar. Di l bahsini istedikleri gibi ele a ld ı lar. Mi l li kültüre dair olan görüşlerinden gocunduklarını iyice bel l i ettiler. Şimdi biz bu birkaç nokta üzerinde durarak, hem Gökalp' in bu konudaki görüşlerin i açık!amış olacak. hem de çarp ı k f i k i rl erin genç d i ma ğ l a rda kötü iz bırakmasın ı önlemeye çalışacağız.
1 - GÖKALP'İN İKTİSADI FİKİRLERİ
Gökalp, l ibüral ist deği ld i . O yüzden, Selôn i k dönmelerinden olup Atatürk tarafı ndan astı rı lan Möl iye
cü Yörük fıkrası, okuyucularımıza Hayırsöylemez'in
kim olduğunu açıklar sanırız. Bir tarihte Hicaz'a
giden bir Yöıük, hac dönüşünde yeni yerleşmiş bu
lunduğu köyün dışında, Hayırsöylemez tarafından
karşılanır. Yörük hacı heyecanla, Hayn-söylemez'e
sormu;; : «Hayırsöylemez, ne var ne yok? Bir hacı
poşusu (baş örtüsü, yağlık) vereceğim, bana hayır
söyle.)> Hayırsöylemez'in cevabı şöyle olmuş: «Sizin
gara köpek öldü » «Neden öldü?» «Sizin gara lök
(bi.r deve cinsi) öldü de, onun dabanını geverken öl
dü.» «Gara lök de mi öldü'?» «Babanın kabir taşını
getirirken göbeği düşmüş, ondan öldü.» «Vay anam,
bizim kapı kapandı desene.» «Hayn· kapınız kapan
madı. On lira borcunuz varmış. Alacaklı kapıyı sö
küp gitti.»
276 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Veki l i Cavit Bey'le uyuşamıyordu . CaviCBey, beynelmi lel kapital izmin Türkiye temsilcisi g ib i , h imayecil iğ in a leyhtar ı , tam bir i ktisadi serbest l ik taraftarı id i . Gökalp, sosyal izmden de nefret ediyordu. Onun içtimai (sosyal ) adaletçi f ikir lerin i , sosyal izm g ibi göstermek isteyenler doğruyu söylemiyorlar. Bu, i kis in in a rasında, karma ekonomiyi benimsiyordu. Amerika' l ı sosyoloji profesörü Zimmerman' ın söylediği g ibi , Gökalp, Atatürk'ün f ik ir babası olmuş inki lôpların yarat ı lmasında ve yapı lmasında büyük rol oynamışt ır. Mi l letlerarası kapita l izmin desteklediği Yunan işgal kuvvetleri, Anadolu'yu yıkara k, zaten fakir olan vatan ı mız ı büsbütün perişan hale getirmişti. Bu sırada, Bolşevik Hükumeti bize yard ım el in i uzatıyordu. Bu, Orta Asya Türkleri 'n in , Buhara Cumhuriyeti başkanı merhum Osman Hocan ın Türkiye'ye ulaştırmak üzere topladığı alt ın ların . Lenin tarafından si lah olarak gönderi lmesinden başka birşey deği ld ir. Lenin' in buna vasıtal ı k etmesinin sebebi aç ıktır . 1 920 de, Moskova'da, Üçüncü Beynelmi lel ' in (Komintern ' in ) ikinci kongresi toplanmıştı . Burada, az gel işmiş ü l kelerin sömürgeci kapital ist ü lkeiere karşı açacakları mi l li kurtuluş savaşlarında, her vasıtayla desteklenmelerine karar ver i lmişti. Bu karar gereğince, mi l li kurtu luş savaşın ın başındaki mi l l iyetçi l iderler yerine, sosyal ist l iderler getiri lmesine çal ış ı lacak, savaşın mil li reng i , sosyal ist renge büründürütecekti . Türk istiklôl (Kurtul uş) Savaşı'nda da böyle bir ümide kapı lmışlard ı . Bu yard ım ın psikoloj i k tesiri büyüktü. Gökalp' in büyük f ikri , şahsiyeti, kuvayı mi l l iye ruhu, Atatürk ve arkadaşların ı n mi l l iyetçi görüşleri, Türk Ocağı etrafında ha lka lanan mi l l iyetçi münevverler olmasa, bugünkü Asya ve Afri ka 'n ın ezi lmiş- birçok devletinde olduğu g ibi, yen i Türk Devletinde de ideoloj ik sapmalar ve korkunç
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 277.
yanl ış adımlar cıtı labi l i rd i . Çünkü kapital izmden ağzımız yanmıştı ve önümüzde taze bir misöl vard ı : Bolşev ik tecrübesi vardı ve bize yard ım elini uzatmışt ı . Aidanabi l i rd ik . Fakat, 3 - 4 yı l önce, 1918 de Göka lp , Komünist İht i lô l i 'n in arkasından Yeni Mecmua'da . «Kızı l Teh l ike»den bahsetmişti . Ayn ı Tarihte, ayni dergide, «Rusyo'daki Türkler Ne Yapmal ı?» başl ığ ın ı taşıyan makalesinde, Rus teh l ikesine işaret ediyor ve Rusya Türklerin in kabile şuurunu b ırakarak, mi l li şuur iç inde birleşmelerinin fayda ve zaruret inden söz ediyordu . işte bu fikri hazı rl ı k ve yol gösterici düşünceler, Türkiye Cumhuriyeti Devlet in in selômete ç ıkmasın ı mümkürı k ı lmıştır.
«Türkçülüğün Esasları» isiml i eserinde, yukarıdaki ve diğer makalelerinde, mi l li bir i kti.sadın esasları hakkındaki düşüncelerini ortaya koyuyordu . « İktisadi Türkçülük» fikri, i lhamın ı m i l li kaynaklarımızdan, Türk Töresinden alan bir karma ekonomi idi . H imayeci l ik ve tesanütçülüğe (dayan ışmacı l ığa) dayan ıyordu. Durkheim' ın , içtimai (sosyal ) ve mesleki tesanüt düşüncelerin i , mi l ll bünyemize uydurmuştu. Türk Töresinden gelen bu tesanütçül ü k metod bakımından Batı sosyoloj isinden yardım görüyordu. Türk Medeniyeti Tarih inde ve Türk Töre'sinde verdiği misallerle, esk i Türk cemiyetindeki dayan ışmayı göstermişti . Burada sınıf çatışması yoktu. Cemiyetin her tabakasındaki her fert. şölenlere katı l ıyor, yağmal ı toydan nasibini al ıyor, aynı sofraya oturuyor, «ü lüş»ten geleneğe göre kendisine düşen payı a l ıyordu. Bunun izleri lialô Türkiye'nin çeşitl i yerlerinde bulunur. Yörüklerde, Türkmenlerde, yanaşmalar, s ığ ırtmaçlar. çobanlar, bedel ler, kantarcı lar, ağa i le aynı sofrada yemek yerler. Bazı yerlerde zulüm örnekleri, haksız l ık lar olması, kü l li (üniversel) b ir sınıf çatışması ka idesi çı karmamı-
278 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
zı gerektirmez Bu bakımdan , Gökalp'te «çatışma» f ikrin in olmayışın ı , i lmi b ir eksikl i k, sosyoloj ik bir noksan gibi göstermek isteyenlerin, bir takım emellerle yüklü oldukları anlaşı l ıyor. M i rza Bala veya Mehmet Emin ResCılzôde, bir makalesinde, Azerbaycan Türklerin in , a i le g rupları , h ısım zümreleri, obalar ve oymaklar olarak, gerek sevinçte ve gerekse tasada kaynaşmış, dayanışma içinde bulunan bir kitle olarak yaşaya geld iğ in i , emekçileri ağa zulmünden kurtarma iddia�ın ın , Bolşevik'lerin Azerbaycan' ı işgal lerinin bir gerekçesi , b ir maskesi olduğunu bel i rtiyordu. Gerçekten de Türk dünyası iç in aynı şeyi söyleyebi l iriz. Sanayileşmenin ve şehirleşmenin yarattığı yeni problemleri yen i meseleleri de sınıf çatışmasına yer bırakmadan hal letmek mümkündür. Sonra çatışmanın sadece s ınıf lar arasında olacağı fikri de sakattır. Keynes'in bel i rttiğ i enflôsyonun son haddine vard ığ ı devrelerde sermaye sah ipleri i le işçiler, sabit gel irl i ler a leyhine olarak birleşirler. Çeşit l i zümreler a rasında, çeşitl i menfaat ayrı l ı kları görü lebi l i r. D in , mezhep, ı rk, devlet çatışmaları da olab i l i r. Fakat «çatışma»yı , sosyal değişmenin hareket ettirici gücü saymak, sosyal ist ( komünist) cemiyette yerini dayan ışmaya bırakacağın ı iddia etmek, i lmi düşünceye aykı rıd ı r. Türk cemiyeti hakkında, tarihi kayıtlardan i lmi araştırmalardan edin i lm iş f ikirleriyle Z iya Gökalp , elbette bundan başkasını söyleyemezdi . «Eşrafçı l ı k» ı n olmayacağın ı söylemesi, l i beral zihniyete aykırı düşündüğünü gösterir; tesanüt f ikrinden vazgeçtiğ in i , çatışmaya yer verd iğ in i deği l . Bunu mülkiyet görüşünden de anlarız.
Asırlarca kapitü lôsyonları n pençesi alt ında in lemiş olan Türkiye için himayeci l iğ i sa l ık veriyordu. Sanayileşme, i ktisadi kalk ınma iç in böylesi lôzımdı . Tam
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 279
bir iktisadi serbestiyi savunan David Ricardo, JB. Say'ın görüşler :r.den deği l , Frederick List' in f ikirlerinden i lham ald ığ ı söylenebil ir. Böyle bir karma ekonomi, karma bir mülkiyet anlayışı da getirmektedir. Ferdi cemiyete. cemiyeti ferde feda etmemekte, birbirine ezdirmemektedir. Eski Türklerde de böyle idi . CHP organı durumuna gelmiş olan gazetede yapı lan acık oturumda, sevip saydığ ımız mi l l iyetçi bi� hocamızın, «Gökalp eski Türklerde mülkiyetin kamuya, umuma ait olduğunu söylüyordu.» demesine şaşt ık ve üzüldük. Gökalp, karma mülkiyetten bahseder ve bütün vesikalar da bunu gösterir. Göktürk' lerden ve Uygurlar'dan bahseden Çin vesikalarında; Kaşgarl ı Mahmud'un büyük eserinde, Radloff ve Borthold'un araştırmalarında; Zeki Vel idi, Sadri Maksudi ve Abdülkadir inan' ın eserlerinde de bu böyledir. Hayvan sürüleri, çadırlar, taşın ı r eşya ve kışlaklar. ai lenin ferdi mülküdür, yayla lar, oymağ ın veya boyun ortak mal ıd ı r. Uygurlar'da miras lıu kuku gel işmiştir, ölüme bağl ı tasarruflar vard ı r. Sosyal izmin her çeşidi eninde sonunda ferdi mülkiyeti ortadan kaldırmayı hedef a l ı r. ister demokratik sol olsun, ister ihti lô lci sol olsun, komünizmde birleşirler. Yaln ız oraya doğru yürürken, b iri seçimi ; demokrasiyi ister ( işin garantisi bakımdan) . d iğeri ise ihti lal metodunu benimser. Yolları ayrı, hedefleri birdir. İ kisi de ü retim ister insanl ı ğ ın kol lektifleştir i lmesini ister. i nsanl ığ ın i lk devirlerinde mülkiyetin kol lektif olduğunu iddia eder ve son merhalede de tekrar kollektifleşt iri leceğini söylerler. Bu iddia sosyoloj ik ve sosyal antropolojik a raştı rmaların ortaya koyduğu del i l lerle çürütülmüştür.
Fakat gene de, sosyal izmin oturduğ u bir koç temelden biri bu kollektif mülkiyet meselesidi r. Gökalp' i anarken . onun adına Türk mülk iyet sisteminin
280 TURK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
kollektif olduğunu söylemek, sosyal izme veri lecek en büyük tôviz olur ve genç mi l l iyetçi lerin z ih in lerini bulandırı r. d üşüncelerin i karartı r.
Ziya Gökal p, Türklerin hürriyet ve ist ik lô l i sevd ikleri ic in . iştirakçi (komünist) olamıyacakların ı , fakat eşitl i k ve yard ımlaşmayı sevdi kleri iç in de ferd iyetçi oıamıyacaklarını söylüyordu . Bu ne kaipta l izm. ne sosyalizm demektir. Ara yol , karma e konomi , müdahaleci l i k, h imayecil i k dayanışmacı l ı k demektir. Bu anlayışa göre, kamunun menfaatine h izmet ett iğ i ölçüde, cemiyete hayır l ı olduğu takdi rde, ferdi mülkiyet meşrudur. Gökalp'e göre, ferd in çalışmasın ın ,
gayret in in eseri olmaksız ın elde ett iğ i «fazla kôr» lor (p lus val ue) cemiyete a it olmal ıd ır. Ancak, şah ısların çal ışmaların ın , helôl kazançların ın neticesi onlarınd ı r. Buradaki «Fazla kôr»' ı (Plus value)yü, Marxist kıymet teorisindeki «fazla k ıymet»e (plus value)ye benzetmek i steyenler vard ı r. Buradaki kasıt bambaşkadı r. Gökalp, Marx' ı n yaptığ ı g ib i , bedeni emeği kıymetin b iric ik yaratıcısı sayacak, sermaye ve teşebbüs ve toprağın payın ı hesaba katmayacak ve mal larda b ir fetiŞ" karakteri görecek derecede mistik b ir inanış ve ideoloj i k b ir bağlanış iç inde deği ld i . İ lmi düşünceden ve z ihn iyetten ayrı lamazd ı . Komünizmden, « kız ı l tehl i ke» olara k bahsetmesi de bunun en açı k del i l id i r. Onun ifadesindeki «fazla kôrn . sosyal adaleti , sosyal istlere kaptı rmayan, karma .ekonomi ve karma mülk iyet anlayış ın ı getiren ve bugün için bi le yüksek değer taşıya n bir mefhumdur.
Gökalp' in i ktisadi Türkçülük hakkında verdiği b i l g i , üzerinde durulacak h ususlar getirmişt i r. Büyük sanayi, send ikalaşma, kooperatifleşme ,şi rketlerin a i le ortakl ığ ı ha l inden ç ıkarı larak bütün halka mal edi l -
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 281
mesi meselelerin i a ltmış yı l önce düşünmüştü . Günümüz Türkiye's in in en müh im meseleleri arasında bunlar da vardır.
2 - ZİYA GÖKALP'E GÖRE KÜLTÜR VE MEDENİYET
Gökalp, he:- mi l letin kü ltürüne, «hars» (mi l li kültür) adın ı veriyordu . Hars, bir mi l leti n kend i mal ı olan di l i , d in i , ödetleri, hukuku, ah lök ı , bediiyatı (estet iğ i ) felsefesi ve iktisadından ibaret m i l li b ir bütündür. Bu maddi olmayan bir kültürdür. Medeniyet ise. mi l letlerin ortak mal ıd ı r. İçine, o meden iyet zümresine g i ren mi l letleri n maddi olmayan kültür unsurları g i rmişse de, daha çok i l im ve teknikten ibaret. maddi kültürü ifade eder. Gerçi bunlar da, çeşitl i m i l letlerin manevi mahsul leridir. Fakat mi l letlerarası ve maddi olma vasıfları ağır basar . Kültürün mi l li oluşu ve o mi l leti d i ğerlerinden ayıran acık vasıflar kazandırışı bak ımından, müşterek olan medeniyetten çok farkl ıd ı r. M il li kültürü kurban etmeden, medeniyetin ortak n imetlerinden faydalanmak lözımdır. M i l l i kültürü, asl iyetin i , saf l ığ ın ı bozmadan işlemek ve medeniyetin yardımıyla beslemek, gel iştirmek (tehzip) yarayışl ı olur. Gökalp' ın kültür ve medeniyet hakkındaki görüşleri, bugün sosyoloj i ve sosyal antropoloj in in söyled iklerinden farksızd ı r.
Böyle keskin çizg i lerle kültürün medeniyetten ayrı l ış ı , m il li b ir sı n ı r çizi l işi , çağdaşlaşmayı, Avrupa'yı ve Amerika'yı l<örü körüne takl it etmek manasında an l ıyanlar için hiç hoşa g idecek bir şey değ i ldir. Onlara göre, büyük kültür değişmeleri ve sosyal değiş" meler, kültürün ve cemiyetin ml l l1 l ik vasf ın ı ortadan irnldı rmakta. g itti kçe beynelmi lel renk yaratmakta-
282 TURK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
d ı r. Yı lbaşı eğlencelerinin , yaş günü toplantı ların ın , moda cereyanları n ı n, ôdetlerdeki değişik l ikleri n bunu hızlandırd ığ ın ı söylerler. D i l i bozmak için yapı lan gayretler de buna eklenebi l i r. Fakat. içtimai hôdiselerin fert i radelerine rağmen gerçekleşebi leceklerin i gösterdikleri bir vôkıad ı r. Sosyal ve kültürel değ işme bir vôkıa olsa bi le . m i l letin kültür değerleri, içtimai müesseseleri de bir gerçektir; ergeç varl ığ ın ı gösterecektir . Batı'yı körü körüne tak l it etmenin en güzel m isal in i , kırk yı l öncesi Türkiye'sinde meydana gelmiş bir hôdise çok güzel ortaya koyuyor. Hal ide Nusret Hanımefendi 'den d in lediğ imize göre. gal iba Antalya'da, ilk defa emir üzerine bir ba lo tertiplenmiş. Val i Saffet Arı kan, baloya gelen memu r ve eşrafa, «Hanımların ızla edep dairesinde dans oynayacaksınız» emrin i vermiş ve meden iyet in n ur lu yüzü, Antalya ufukların da görünmüş.
Gökalp ' in �-üıtür ve medeniyeti, bir sentez içine al ış ı , birbirinden kesin sın ı rlarla ayı rmayışı da, sosyal real iteyi çok iyi b i l iş in in işaretidir. Türklüğü, Müslümanl ığ ı ve çağdaş medeniyeti iç ine alan bu üçlü, «Türk mi l letindenim, is lôm ümmetindenim, Garp (çağdaş) medeniyetindenimıı formü lü i le açıklanıyordu . Tanzimat'tarı beri gelen (müsbetçi l iğ i ) körü körüne takl it eden, Batı hayranl ığ ı şekl i nde görülen bu düşünceler, Abdul lah Cevdet'te diğer bir temsi lci buldu, bugüne ulaştı . 1-!epsin in de bu sentezden, bu tertipten bu folmülden hoşlanmıyacakları meydandadır. Buna rağmen, Gökalp' in klôsik Türk musıklsin i (sanat musıklsin i ) yanl ış an layışına sarı l ıp, Türk musıkisin i y ıkma gayretin i de gösterirler. Gökalp, bunda mazurdu . Türk musıkis in in nazariyatı n ı ve tarihçesin i e le a l ıp inceleyen bir Hüseyin Sadettin Arel . Dr. Suphi Ezgi ve Rauf Yekta beyler henüz yoktu. Farabl'n in m usıki-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 283
sın ı , Bizans'tan a lmış olacağı şekl indeki inanc ın ın yanl ış l ığ ın ı gösterecek fikri çal ışmalar yoktu. Köprülü 'nün Bizans müesseseleri hakkındaki makalesi yaz ı lmamıştı . Orta Asya Türklerin in . ha lk (boy oymakların ın ) musıklsin in de. Türk sanat musıkisinden farksız olduğu görülüp, anlaşı lamamıştı . Gökalp de, bu i lmi aktüel çal�şrrıaları görse ve müşahede etse, Türk sanat musikisin in de, Türk halk müziğin in de bizim öz malımız 'JldLığu hak ikatini tesl im ederdi . Onu sevmeyenler, onun bu açığından faydalan ıp, onun adına, Türk kültürüne vurmak istiyorlar.
3 - GOKALP' İN DİLDE TÜRKÇÜLÜGÜ
Gökalp, Ti.irkçenin zengin leşmesini , ıayı k olduğu yere oturtu lmasını istiyordu . Bunun iç in d i lde Türkçülüğü gel işti rmişti . Türk d i l in in yabancı d i l ka idelerinden, sigalarından (kiplerinden) edatlarından, terkiblerinden (tamlamalarından) kurtulmasını istediğinden ötürü «fesôhatçi lenı e (Arapça ve Farsçanın hôkimiyeti alt ında bir d i l isteyenler) karşı olduğu g ibi , «tasfiyecilerııe (P.rı Türkçe adı alt ında Türkçeyi yozlaştı rmağa çalışan di l devrimcilerine)de karşı idi . İ k isinin de aşı rı l ık la r ın ı , yanl ış düşüncelerin i göstererek, konuşulan, tabii Türkçeyi benimsiyordu. «Türk halk ın ın bi ld iği ve tanıdığ ı her kel ime mi l lid i r» diyordu . Yabancı d i l kaidelerin in b i r d i l i n özünü bozacağın ı , d i ğer yandan, taBfiyecil i kle, zorlama ve ölü eklerle kel imeier yaratı lmasının zararlı olduğunu söylüyordu . Türkçe asl ından. Türk kökünden geld iği san ı larak a l ı nan ve hergün konuşulmakta o lan karşı l ığ ı at ı lan bu kel imen in , sonunda Moğolcaya, Tunguzca'ya çıkmayacağın ı kimse temin edemezdi . Canlı varl ı k ha l indeki d i l in uzviyet lnden kopmuş, fosll leşmiş parçalar ın , tek-
284 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
rar bu organizmaya takı lmak istenmesi, vücudu sakatlayabi l i rd i . Arap ve Fars aslından gelm iş kel ime de, Türk asl ından gelmiş kel ime de, bazen türediğ i kel imedeki mônasından farkl ı manôda kul lan ı labi l mektedi r (dikkat, i l tifat, yabancı, kahve altı g ib i ) .
Göka lp' in d i lde Türkçü lüğünün esasları çok açık olmasına rağmen, di l i bozmak isteyenler, di l devrimc i ler i , Türkçe adına Göka lp adına, Gökalp'e sarı l ı r ve Türkçeye vururlar. Di l Kurumu bunu yapıyor, bazı gazete ve derg i ler bunu yapıyor, tiyatrolar ve f i lmler bunu yapıyor, bazı kuruluşlar ve şah ıslar bunu yapıyor ve Havırsöylemez hep öyle konuşuyor.
4 - GÖKALP' İ N TURANCILIGI
Devrimbazlorın , solcular ın en çok gocundukları budur. Gökalp'ten en çok bu noktada ürkerler. Onlara göre bu b ir felöketti r, b i r hayôld ir. Türkiye'yi maceraya atmaktır. Onun için Gökalp' i «düşsel» görürler. K ıbrıs iş in in de b ir «Turan» konusu olduğunu, batı Trakya Türkleri ile i lg i lenmenin de aynı şey olduğunu unutur veya öyle görünürler. Bu , b ir «mefkuredir» (ü lküdür, ideald ir ) . İmparatorluğu dağılan, aşağ ı l ı k duygusuna kapı lmak, çözülmek üzere olan b ir m i l lete veri len büyük bir hedef ve hayat hamlesidir. Önce. mi l li, Türkiye çapında bir devleti hedef al ıyordu. Sonraki hedef Oğuz itt ihadı (Türkiye çevresi ndeki Türklerin birleşmesi ) . Daha sonra, bütün Türk u l usları n ın b irleşmesi . Tabii ki önce kültür birl iğ i olacak. Turan önce kültür sahasında gerçekleşecekti . O yüzden, Türk d i l in i arıtı p yozlaştırmağa çal ışanlara kızıyordu . Bun ların Türk dünyasın ın kültür b irl iğ in i bozacağın ı söylüyordu . İstanbul hanımlar ın ın konuştuğu d i l i n bütün Türk dünyasın ın edebi d i l i hal ine gelmesi , kül-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 285
tür Turanı 'n ı gerçekleştirebil i rd i . İ leride gerçek birleşme olurdu. Gaspıralı İsmail Beyin de gayesi budur. Bugün, Türkistan'da, komünist re j imin baskısı alt ında bi le Türk i l im adamları ayni şeyi söylüyor ve büyük Türk kültüründen, ortak bir yazı d i l inden bahsed iyor, eski Türk yazıt ları n ı , Kaşgarl ı Mahmud'u misal veriyorlar. Yahudi 'n in ik i bin y ı l l ık rüyösı. gerçek olmadı mı? Bizimki çok daha gerçek. Yanyana, aynı kü ltüre sah ip yüz küsur mi lyon Türk ve hedefleri olan « Kızı lelma » . Bursa'nın Mustafa Kemal Paşa'sın ın dağ köylerinden bir in in adı « Eskikızı lelma»dır. Buraya yerleşen Yörüklerde mi «düşsel>ıd i , eylemci idi? Erdemli civarı yörü klerine «eylemci» denilebil ir . Çünkü crada tuluk olara k bütün ç ıkarı lan oğlak derisin i tokatlama işine, «eylemek» deniyor.
«Eylem»ci l ik b i r nevi debbağl ık (tabakl ık) demek oluyor. Gökalp, bir «eylemci» deği l , büyük bir ü lkü, f ik ir ve hareket adamı idi . Ölümünün el l inc i y ı l ında kendisini minne1 ve rahmetle an ıyoruz.
TÜRKÇÜLÜK ÜLKÜSÜ
Türklüğün kültür değerlerin i ; f ik ir ve duyguyla benimseyip, ya�.amak ve onların yard ımı i le, Türk Mi l letin i maddi ve manevi a landa yüceltmek ü l küsü ( idea l i ) demek olan Türkçülüğün tarihçesin i çok eskilere çıka rabi l i riz. Göktürk hakanların ın , bugünkü kadar acık ve gelişmiş olmamakla beraber, gene de takd irle an ı lacak bir Tür klük sevg isine ve duygusuna sah ip bulunduklarını b i l iyoruz. Daha sonraki çeşitli Türk devletlerind;; ve toplu lukları nda mi l ll kültür, hayatı n ın bütün canl ı l ığ ı i l e varl ığ ın ı devam etti rd iği , bi l inen bir gerçektir. Kaşgarl ı Mahmud, Al i Şlr Nevôi, Aşıkpaşazôde, Kemalpaşazôde ve d iğer Türk bi lg in ve şairleri Türkçülük ·ruhuna sahip id� ler. Hele geçen Yüzyı l ın sonlarında, Osman l ı Türkleri arasında yetişen Ahmet Vefik Paşa ve Süleyman Paşa g ibi tarih ve edebiyat bi lg in leri ; Kırım'da yetişen Gaspıra l ı İsma i l Bey gib i değerl i bir düşünür ve yazar, Türkçülük idea l in in , s isteml i şekilde işlen ip gel iştiri lmesine yard ımcı oldular. İki paşa, Türklüğü bir bütün olarak ele a l ıp, Türk d i l i , edebiyatı ve tarih i üzerinde değerl i ça l ışmalar yapar, eserler veri rken; Kırım'da İsmail Bey, Türkçülüğün fik i r temellerini at ıyordu. Gaspıral ı İsmail Bey, Türklüğün içine düşmüş olduğu buhrandan, yeni bir ruh i le kurtulabi leceğin i an lamıştı . Bu ruh, Türk Dünyasın ı , f ik i r ve iş (aksiyon, eylem) olarak birleştirecek olan Türkı;ü lük ruhu idi . Bütün Türklerin düşünce ve işbi r-
TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 287
l iğ i yapması, herşeyden önce d i l b irl iğ ine bağl ıydı . Boğaziç,l 'n in sandalcısından, Kaşgar' ın devecisine kadar bütün Türkler, aynı ağızla konuşmalıydı lar. Bu ortak Türk şivesi, «cok sadeleştirilmiş İstanbul Türkçesi» olacaktı . ( 1 ) Dil bir l iği , f ikir birl iğ in i temin edecek. Böylece, aynı düşünce i le işbirl iğine g idi lecekti . Bu görüşleri anlatan «Üç umde» (prensip} : «Dilde, fikirde, iş'de birlik» idi . Yüz yıl önce ç ıkardığı ve Türk Dünyasın ın her yerinde aranıp okunan Tercüman Gazetes in in başında bu prensipler yer a l ıyordu. Yen i l ik getirici bu öğretici ve yazara göre, i l im ve öğretimde köhne medrese metodları b ırakı lmal ı , yen i metoalar { « Usul-ü cedit» ) benimsenmeli idi . Bu yeni metod, i l im ve teknikte i lerlemeyi, Batıya ulaşmayı sağlayacaktı . Ancak, bunu yaparken, m i l li şahsiyeti yitirmemeli , Türklük ve Müslüman l ıktan asla ayrı lmamal ı id i . Türklük ve Müslümanl ı kla, Batı medeniyetin i bağdaştı rma l ı idi . Batı 'dan sadece metod a l ınmal ı , i l im ve tekniğinden faydalanı lmal ı id i . Yoksa. Batı Meden iyetine fazla bel bağlamamalı id i . Çünkü, Fourier, Saint-Simon ve Marx' ı n yaymağa çal ıştığ ı sosyalizm, içtimai eşitsizl iklerin kuvvetl i olduğu Avrupa'yı tehdit etmektedir. Avrupa bu hal i ile, c:;osyal izm önünde tu+unamıyacaktır. Gaspıra i ı İsmail Bey, 1 884 te sosya;izm hakkında, yüz yıl i lerisi n i görerek şu hükmü veriyor: «Avrupa medeniyeti sosyal izm denizinde garkolacaktır. Fakat sosyal istler de sudan kaçarak ate-9e g iren insanlard ı r. Sosyal izmin tesis etmek istediği k ış la hayatı ve teşebbüs-i şahsin in öldürü lmesi, Av-
(1) Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, İsmail Gaspıralı, İstan
bu (Kırım Türk Kültür ve Yardımlaşma Derneği
Neşriyatından) , sf. 13.
288 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
rupayı fakir (edecek) , zaruret ve sefalete sürükl iyecek ve iflôs ettirecektir. İçtimai müsavatsızl ığ ı ancak uygun ah lôki prensiplerin (yaygın laşt ırı lması ve yayı lması i le) ortaaan kaldırmak mümkündür.». İslamiyet ve onun koyduğu zekôt g ib i müesseseler ve ahlôk prensipleri en iyi yoldur (2) .
Gaspıralı İsmai l Bey, Türkçülüğün esasları n ı get iri rken, içtimai ve i kt isadi doktr in ler karşısında, Türk. çülüğün ekonomi k görüşlerin i n temeller in i , çok ileriyi görerek, akı l l ıca atıyordu. Bu düşüncelerin yankısı . Kırım'da, Kazan çevresinde, Azerbaycan ve Kafkasya'da, Türkistan'da ve Türkiye'de büyük olmuştu. Kır ım' l ı , Kazan' I ı ve Azerbaycan' l ı m i l l iyetçi aydın lar, İsmai l Beyin düşünceleri i le dolu olarak Türkiyeye kaçt ı lar. Bunlar ın başında, Hüseyinzôde Ali Bey, Ağaoğlu Ahmet Bey, Akcuraoğl u Yusuf Bey ve sonra Zeki Vel idi Bey g ibi ler i vardı . Türk Ocağı ve Türk Yurdu çevresinde toplanan bu mi l l iyetçi aydınlar, Türkçülüğün büyük siması Ziya Gökalp' in yetişmesine yardımcı olacak olan, içtimai ve f ikri bir çevre hazırlamışlard ı . Bu ruh , Türk ıst iklôl Savaşında, Atatürk ve arkadaşlarında, Kuvayı Mi l l iye Ruhu olarak, son mertebesine varacaktır.
İsmai l Beyin düşünceler in i Hüseyinzôde Al i Bey vasıtasiyle iyice öğrenen Ziya Gökalp, onları daha s isteml i hale getirdi ve «Türkleşmek, İslômlaşmak, Muassırlaşmak (Çağdaşlaşmak)» ve «Türk mi l letindenim, is lôm ümmetindenim, Garp meden iyetinden im» prensipler; i le açıkladı . Bu prensiplere uygun olarak, mi l l iyetimizin esasın ı , Türklük ve müslüman l ık
(2) Prof. Zeki Velidi Togan, Türkili (Türkistan) Tarihi,
İstanbul, 1S47 sf. 559-561.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 289
oluşturacakt ı . Türkçülüğün i ktisadi görüşlerini açıklarken orta bir yol tutuyor, l iberal zihn iyet l i kapital izme de, sosyal izme de, Türk'lerin yabancı olduğunu söylüyor ve Türk'lerin dayanışmacı b ir dünya görüşüne sah ip bulur.duklarını an latıyordu . Türkler, ferdi mülkiyeti ka ld ırmaksızın, onu cemiyet üzerine oturtab i l i r, karma hüviyet l i bir g id işe sah ip bulunabi l i rd i . 1918 de, Yeni Mecmua'da, « Kızıl ve Kara Tehl ike» is iml i b ir makalesi cı kt ı . Burada, d inde cehôlet ve taassubun , Türk cemiyeti iç in arzett iğ i tehl ikeye işaret ediyor ve bi lhassa sosyal ist teh l ike üzerinde duruyordu . Türkçülüğün iki büyük şahsiyeti ( İsmail Bey ve Ziya Gökalp) 32 yıl a ra i le, aynı hassasiyeti gösteriyor ve Türklüğü uyarıyordu . Bu uyarma, Bolşevik model in in b ir örnek olarak a l ınması teh l ikesin i önlemiştir.
Prof. Zeki Vel idi Togan , Ziya Gökalp' i , Türkçülüğün manevi rehberi olarak kabul etmeliyiz, d iyor ve yanlışları , eksikleri varsa tamamlanmalı d iye belirt iyor ki (3) . bunda çok hakl ıd ı r. Bu türkçülük hareketi, tamamen bir mi l ll kültür hareketidir . Fakat Türk'lerin siyasi bir l iğinden kaygı duyanlar, ona bir «Pan» sıfat ın ı eklemişler, «Panturanizm» , «Pantürkizm» adını vermişlerd ir. Panturan izm, Panslavizm ve Pancermen izm karşısında ürken Macarlar tarafı ndan ortaya atı lmıştı r. Orta Asya'da Rus'ların i lerlemesine karşıl ık, İng i l izler Vambery vasıtası ile Pantürkizm cereyan ın ı yaymışlar, fakat aynı cereyan ın , Bir inci Dünya Harbi s ırasındu Almanlar tarafından teşvik edi lmesi
(3) Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Türklüğün Mukadderatı
Üzerine, İstanbul, 1970, sf. 85-86.
F: 19
290 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ihtimal inden çok korkmuşlard ı r. İng i l iz Genel Kurmayın ın bu konudaki raporunda şöyle den iyordu : «Türkiye, Kafkasya, Türkistan ve Edi l sahalarındaki müslüman Türklerin birleşmesi de d ini, medeni ve coğrafi nokta lardan mümkün görü lü r ise de, mi l li şuur itibariyle geri kalmış, siyasetten gafil ve zevksiz olduklarından, en faô! zümrelerinden olan Anadolu Türkleri de gittikçe azald ığ ından bir teh l ike teşki l etmez. Fakat bu hareket, Kafkasya 'da olduğu gibi. Almanların el iyle teşkil edilecek olursa, keza Türk kavimlerin i n beşte birini teşki l eden cesur ve cengôver İ ran Türkleri kendi lerin in Kafkasya'daki kardeşleriyle birleşip ve propaganda sayesinde Osmanl ı larla da sıkı münasebet tesis edebil irlerse. Türklerin böyle bir birl iğ i Hindistan İ ng i l iz hôkimiyeti iç in teh l i ke teşki l edebil i r.» (4) .
Günümüzde Türkçül ü k, Rumeli 'den Doğu Türkistan'a kadar bütün Türk'lerin gönlünü ve kafasını tutuşturan bir ü l küdür. Bu ü l küyü yok etmek isteyenlerin başında komün istler gel i r. Len in ondan dehşet duyuyor ve Üçüncü Enternasyonal ' in İkinci Kongresinde (Moskova, i920) . «Pantürkizm» diyerek damgaladığı Türkçülüğe şidaetle çatıyordu. Ru kongreye, sömürgeler ve mi l l iyetler meselesi hakkında sunduğu tezleri kabul ettirmiş ve Türk kültür birl iğ in i yıkmanın i lk hazırl ı klarına g i r işmişlerd i . Türkçülük fi kri y ık ı lacak, uruğ (kabile) şuurları canlandırı lacak, edebi di l ler baltalanarak, «halk d i l i » gel iştiri lec'3k, Türk lehçeleri arasındaki farklar arttır ı lacak, Türkleri bi rleştiren ortak kelimeler atı !arak, yerine uydurmalar veya Rusça kel imeler getirilecekti . Bu f ik irler. Plehanov'un düşüncelerine de uygundu . 1 936 da BakQ'da yapı lan d i l kong-
(4) Togan, Türkistan Tarihi, sf. 562-5631 .
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 291
resinde bu yolda i leri adımlar atı ld ı . Türk'lere Kiri l (Rus) a lfabesi kabul etti ri ld i . Bunun yan ında, «Etnojenez» adı veri len bir nazariye gel iştiri ld i . Buna göre, Türkmenler, Özbekler. Kazaklar, Tatarlar, Azerbaycanl ı lar, Türk menşeine deği l . çoğrafyaya, bel i rsiz köklere bağlanacaktı . Bunu o zamandan beri uygulad ı lar, fakat pek az hainden başkasına benimsettiremedi ler. Rus ve Cin esiri Türkler, Türkçülük ruhunu, tarih in hiç bir devrinde görü lmeyen şekilde yaşatmaktadırlar. Bütün baskı lara rağmen bu ruh söndürülememiştir.
Türkiye'de de dil üzerinde oynanan oyunlar herkesçe bi l in iyor. Bunu yapanları n pek azı samimidir . Çoğu , yukarıda an latı lan amaçla bu işe sarı lmıştı r. Türklüğün h içlı ir şeyini sevmeyen, onun var l ığ ından nefret edenlerı n . Türk d i l in i arıtmak hevesi nereden gel iyor acaba? Di l birl iğ i kalmayınca. çeşitl i Türk toplu lukları birbir in i anlamaz hale gel ince ve dede ile torun arasırda d i l bak ımından uçurumlar yaratıl ınca ,ml l ll kültürün yık ı lması kolaylaşacaktır. Bundan başka. Etnojenez Nazariyesi i le de mil li ü l kı"iyü yok etmek isteğin i taşıyorlar. Arkeoloj i , sanat tarihi ve turizm alanlarında. Anadolu 'nun eski kavimleri ile bugünkü Türkler crasında bağ kurulmağa çal ış ı l ıyor. Bunun örnekleri pek çok. Böylece, Türklükten, Orta Asya Türklüğünden koparı l ı p kökü, asl ı bel i rsiz halk yığınları hal ine getiri leceğiz. Bunu, d iğer kozmopol it ve beynelmiieıc; cereyanlar tamamlamağa çalış ıyor. Türk mi l l iyetçi l iğ ı , Türkçülük ül küsü yık ı lmağa çal ışıl ıyor.
Orta Asya'da yapı ldığı g ibi , Türkiye'de de kabi le şuurları d i ri l t i lrrıE·k, mezhep ayrı l ı k ları körüklenmek. bölgeci l ik canlandır ı lmak suretiyle, son Türk Devleti yıkı lmak. TürkçL!ük ve Türklük yok edi lmek isteniyor.
292 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Yüzbin lerce gencin ruhunda ateş olarak yanan bu ü l kü, hiçbir ideoloj i ve yabancı güç karşısında sönmeyecektir. 1944 ve 1 953'teki darbelerden sonra, budanan ağaç g ibi f ışkıran bu güç, Türk Dünyasın ın ümididir. Şehid ler verd ikçe güçlenecek, Büyük Türkiye' -yi yaratacaktır. Türk'ü Türk'e kırdırmak isteyen yabancı ideoloj i lere karşı birleşince, yıkı lmaz bir mi l let ve devlet ha l ine geleceğiz. Alevi Türk'lerin de mezhep taassubunu bırakarak, Türkçülüğe sarı lmaları . Türk Mi l letin i bütünleştirecektir . Türkçülüğün ü lküsü budur.
•
ikinci, Dölüm
SOSYALİZME
DAİR
KIRK BEŞİNCİ KURULUŞ VILINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ
Dev kapita l ist ve komünist i ktisadi ve içtimai sistemleri arasında, Japon mucizesinden daha manal ı b ir ka lkınma modeli göstermeğe namzet bir devlet ve onun memleket şartları na göre meydana çıkard ığ ı karma ekonomi sistemi , k ı rk beş yaşına bastı . Kırk beş yı l önce kapita l izmin ve komünizmin müstemlekesi ve yarı müstemlekesi durumunda olan geri kalmış ve az gel işmiş ü l kelere, siyasi ist iklôl ve hürriyetin en güzel örneğin i verdik . Sosyal demokrasiden biraz daha müteessi•· o lur, sosyal adalet prensiplerine biraz daha di kkat eder, i ktisadiyatımıza mi l l iyetç i l iğ i-· mizin kanatların ı gerer, sanayide Avrupa' l ı larla boy ölçüşebi lecek hole gelmeden Ortak Pazar'a g i rmek g ibi yeni bir kapitülôsyon tecrübesin i cür'et etmeden, ihti lôl maceralarına maruz kalmadan üç - dört plôn devresi daha atlatabi l i rsek, i ktisadi ve mali ist lklô l in de en güzel örneğini vermiş olacağız. B u hal , mi l li ve içtimai bünyenin sars ı lmamasına bağl ıd ır. Bir mi l li kültür siyasetiyle dil ve kültür farkları g ideri l i r. Sünni - Alevi ihti latı Türklük ruhuyla halled i l i r ve mi l li temsi l ve entegrasyona ulaşı l ı rsa, mi l l1 bünye i ktisadi kalkınma için sağlam bir esas teşki l eder. Fakir kitlelerin, işçi ve köylülerin, dar gel ir l i vatandaşların refaha kavuşturulma·sı , t ıbb ın sosyal leştiri lmesi, bütün mi l leti içine alacak umumi bir sağl ık sigortasın ın kurulması, vatandaşların
296 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
hasta l ık, işsizl ik. yaşl ı l ı k hal lerinde istikbal leri nden emin olmaları , içtimai bünyeyi sarsı lmaz hale get irecek ve komünizm propag_andasmı tesirsiz kı lacaktır. Bu hususta n iktı in iz. Yanmış yak ı lmış bir Anadolu devralmamıza. dünyada başka misal i olmayan şekilde anavatan ın ı istismar ettiren, idareci s ın ıf ı imparatorl u k kurucusu mi l letten olmayan (Onbeşinci asırdan sonra) b ir impcrotorlu k bakiyesi devralmamıza, kapital ist dünyasının taarruzuna uğramamıza, komünist dünyasın ın yutmak için fı rsat kollamasına rağmen. şanl ı b i r maziyı:ı sah ip bu lunan, imparatorlu k ve devlet tecrübesi olan, köklü bir mi l li kültür içinde yuğrulm uş bir soya mensup oluşumuz ve Türkiye'mizin jeopol it ik vaziyeti dolayisiyle her badireyi atlattık .
Kapital ist devletler Anadolu'yu isti lô etmişt i . Kap ital izme karşı ç ık ıp; sol bir ihti lôlle komünizmi kuran Sovyet Rusya mi l li mücadelemize yardımda bulunuyordu. ( 1 ) Önümüzde taze b i r misô l vard ı . «Papaza kızıp oruç yer» , kapitalizme gücenip komünist olabil i rd ik. Hissi sebepler vardı . Yerli komünistler buna çal ışıyorla rdı . Fakat Mustafa Kemal ' in mi l l iyetçi şahsi-
(l> Bu yardım aslında Orta Asya Türk'lerinin yardımı
idi. Buhara Cumhuriyetinde Cumhurbaşkanı Osman
Hoca ve Başbakan Feyzullah Hoca eliyle toplanan
milyonlarca altun, Türkiye milli mücadelesine yar
dım için Lenin'e gönderilmişti. Bu altunlar Moskova darphanesinde Rus sikkesine çevrilip, Türkiye' -
ye sevkedilmişti. Osman Hoca Ağustos 1968'de dok
san yaşında İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuş
muştur, Türkistan'ının istiklalini göremeden göç
müştür. Gönderilen altunlar için bk. Dr. A. N. Ök
tem, Osman Kocaoğlu'nun Ardından, Türk Kültü
rü Eylül 1968, sayı 71.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 297
yeti ve onun etrafında ha lka lanan Türk Ocağı mensupları, daha 19 17'de. Rus ihti lô l in in hemen akabinde «Küçük Mecmum sında, «Kızı l Tehl i ke»ye işaret etmiş bulunan Ziya Gökalp, Ağaoğl u Ahmet. Sadri Maksud!, Yusuf Akcura, Zeki Velid!, Hamdul lah Suphi ' ler. ve o yı l lar ın Ancıdolu'suna hakim bulunan kuvayı mi l l iye ruhu bunu önledi. Mazlum mi l letlere b i r ış ık , b i r rehber olarak ayrı bir yol . orta b ir yol tuttuk .
Rusya o yı l larda kapital izmden mağdur o lan mi l letleri komün is: yapıp, hakimiyeti alt ına alabi lmek için- büyük gayretler sarfediyordu. Üçüncü Komünist Beynelmi le l ' in in i kinci Kongresinde Len in bu hususta şöyle d iyordu : « . . . Geri kalmış memleketlerde nüfusun kahir ekseriyeti , burjuva-kapital ist münasebetleri gösteren köylü lerden ibaret olduğu iç in , herhang i b i r mi l li hareketin sadece bir burjuva-demokratik hareketi olabi leceği şüpheden uzaktı r. Bu geri kalmış memleketlerde. köylü hareketi i le bel ir l i münasebetler kurmadan ve ona tesirl i yard ımda bulunmadan, proleter parti ler inin komünist taktiklerin i yürütebi leceklerine ve bir komünist politi kası takip edebi leceklerine inanmak ham hayôl olacaktır. Ezi len memleketlerin bur juvazisi mi l li hareketi tamamiyle desteklerken, ekseriya emperyal ist burj uvazi ile tam ahenk hal indedir. Yan • , bütün ihti lôlci hareketlere ve ihti lôlci s ın ıf lara karş ı onunla işbirl iği eder . . . Bu farkı d ikkat nazarına (a larak) . «burj uva-demokratik» tôbiri yerine, «mi l ll- ihti lôlci» terimin i i kôme etmenin yegane doğru davranış olacağına karar verdik . Bu değişmenin ehemmiyeti şudur: komünistler olarak biz. müstemlekeleraeki burjuva-kurtuluş hareketler ine. sadece samimı şeki lde ihti lôlci oldukları ve hareket in temsilci leri köylü ve istismar ed ilen kitleleri ihtilfüci b ir ruhla yetiştirme ve teşki latlandı rma işimize
298 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
môni olmadıkları takdirde yardım etmeliyiz ve yardım edeceğiz. Bu şortlar mevcut değ ilse, bu memleketlerdeki komün istler, İkinci Beynelmi le l ' in kahramanların ı n da dahil bulunduğu reformcu burjuvazi i le savaşmal ıd ırlar. Müstemlekelerde mevcut bulunan reformcu parti ler ve bazı hal lerde onların sözcüleri kendilerine Sosval-Demokrat derler.»
Bu sözler mi l li mücadelemizin kızıştığ ı bir sırada, 26 Temmuz 1920'de söylen iyordu. Lenin , mi l ll mücadeleleri n kazan ı l ıp, komünist ihti lôle çevri lmesini istiyordu . Önce ycıbancı kapita l ist burjuvaziye karşı savaş, sonra iç s ın ıf kavgası ve yerli burjuvazi i le savaş. Bunu temin edebi ldikleri takdirde o memleketin miUi mücadelesine yardım edeceklerdi . Anadolu'ya da yardım bu maksatla yapı l ıyordu. Lenin . komünist faal i yetler in i önleyen reformcu, sosyal demokrat parti lere bu yüzden yüklen iyordu. Sosyal demokratların hakimiyeti a lt ına g iren İ kinci Beynelmi lel'e çatıyor, mensupları i le i kinci Beynelmi lel ' in Kahramanları diye alay ed iyordu. Lenin ayn ı konuşmasında, bu geri kalmış ve müstemleke durumundaki ül kelere, Üçüncü Beynelmi le l ' in Sovyet hükumetlerin in , i leri ü l keler komünist parti lerin in ve proleteryası n ın yapacağı yard ımlarla, bu memleketlerin, i ktisadi gel işmenin kapital ist safhasından geçmeğe ihtiyaç duymaksız ın , sosyal izm ve komün izme ulaşacaklarını söylüyor ve Marksizmi revi;::yona tôbi tutmuş oluyordu. Bunun için iht i lô lci proletarya sistematik b ir propaganda yürütecek. işçi ve köylü ler teşkilôtlandırı lacaktır. (2) Aynı
(2 ) V . 1. Lenin, Report of The Commission On The Na
tional And Colonial Questions in On The Unity of
The International Communist Movement, Progress
Publishers, Moscow, 1966, pp. 224-9.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 299
kongrede geri kalmış memleketlerde toprak sahiplerine ve feodal iteye karşı köylü hareketlerin i , ihtilôlci hareketleri des1ekleme kararı a l ınd ı . Kolon i lerde hemen komünist iht i lôl i yapmak ve komün ist prensiplerine uygun olarak zirai meseleyi hal letmek mümkün deği ldi . İ l k önce kapitalizme karşı savaş açılacak, küçük burj uva reformları , mesela toprak reformu tatbik edilecek, i l k ağa-köylü ihti latı yaratı lacak, adım adım ik inci merhaleye yaklaşı lacaktı . (3)
Rusya Türk mi l li mücadelesine, Üçüncü Komün ist Beynelmi lel ' i n in kararları sebebiyle yard ım ediyor, mi l li iht i lô l in sonunda komünist ihtilô l ine döneceğ in i umuyordu .Aynı yıl BakQ'da toplanan «Şark Mi l letleri Kurultayl>l nda, Rusya'n ın dört numaralı adamı Z inovyev bu hususta şunları söylüyordu : « Komün istler şuna inanmışlardır ki, mi l li uyanış safhasına gelen Türkiye'nin emekçi kitleleri, kaçın ı lmaz bir surette sosyal uyanışa gel ip duracak, yalnız yabancı burjuvazin in deği l , belki Türkiye burj uvazisin in de devri l mesini , günün meselesi hal ine koyacaktır . . . Türkiye' -deki harp mi l l iyetçil i k parolası alt ında yapı lmaktadır . . Burada, bittabi komünizm kokusu yoktur. Bununla beraber komünistler. İng i ltere ve Fransa'ya karş ı olan mücadelelerinde Kema l istleri destekliyor ve bundan sonra da desteklemeğe devam edeceklerdir .» (4) Zinovyev Türkiye hakkındaki Rus emellerin i yukarıdaki sat ırlarla en açık şeki lde bel i rtmiş oluyordu . Yaln ız kuvayı mi l l iyeci ler Türkiye burjuvazisinin devri lmesini sağlayabi lmiş olsalard ı , solcu bir harekette deği l , mi l -
( 3 ) Sidney Hook, World Commnnism, Princeton, N . J.,
1962, pp. 187-9.
(4) Dr. G. Von Stackelberg, Baku'dan Bandung'a kadar,
DERGİ No. 2. 1955. s. 4 .
300 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
il bir harekette bulunmuş olacaklard ı . Zira o zamanki Türkiye burjuvazisi, kapitülôsyonların ve Avrupa kap ita l izminin temsilcisi d urumunda olan gayrimüsl im azın l ı kt ı .
Daha sonra Trabzon'da öldürülen Türk iye Komün istlerinden Muı::tafa Suphi o yı l larda Len in ve Zinovyev'in f ik irlerir i aynen paylaşıyordu . M i l ll mücadelemiz için onun da görüşü aynıyd ı . Şöyle söylüyordu : « . . . Türkiye ve Şark memleketlerindeki kıyamlar mi l l i müdafaa şiôrı i le başlasa bi le, dünyayı saran ve zulüm i le çarpıştıkça, mağdur amele ve rençber sınıflar ın ın gönül ler ın i fetheden inkı lôp hareketlerin in az zamanda beynelmilel vasata geçmesi bir zarurett i r . . » (5) .
Mi l li mücadele şanla, şerefle kazanı ld ı . Cumhuriyet kuruldu. Yunan sürü lerin in yakıp yıktığı dertl i Anadolu 'nun yaralarını sarmak için merhem aranmağa başlandı . 1924-25'te Musul meselesinden İngi l izlerle aramız açı l ınca Rus' lara yaklaşı ldı . 1 7 Ara l ık 1 925'te Rus-Türk dostl uk an laşması imzalandı . Bu an laşma ideoloj ik tesirler getirmedi . Bi lôkis, 1922'de komünist propagandasını yasaklayan Rauf Orbay h ükumetin in kararların ı 1 925'te komünistler a leyhine a l ınan sert kararlar tak ip etti . Rusya bunları yutmağa çal ışıyordu . Komintern ideologları Mustafa Kemal' in anti-komün ist olmasına rağmen, i lerici ve hattô ihti lôlci sayı labi leceğin i düşünüyorlard ı . Çünkü feodal izmin ka l ı ntı ları n ı y ıkıyor, l iberal zirai siyaset takip ed iyor, sanayi kalk ınmasına başlıyor, kapital ist Batı ' n ın tecavüzlerine mukavemet ediyord u . 1 928-29'da
(5) Dr Fethi Tevetoğlu, Türkiye'de Sosyalist ve Komü
nist Faaliyetler, Ankara, 1967, s. 218.
TlRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 301
Moskova Türkiye'den umduğunu bulamadı ve Mustafa Kemal 'den ümidin i kesti. Moskova f ik ir değ işt ird i . Mustafa Kemal i hti lö lci b ir kahramanl ıktan çıkarı ld ı , gerici ve müstebit olarak vasıf landırı ldı ve kendisi iç in « Faşist» deni ld i . 1 929 yazında Sovyet basın ı Türk hükümetin in faal iyetlerin i ve iktisadi siyasetin i sert bir d i l le takbih etti . Türk basını da buna çok sert cevaplar verdi. 1 929 sonunda ve 1 930'da tekrar münasebetler gel işti . Batın ın iktisadi buhran içinde bunaldığı bir s ırada, Ruslar i kt isadi yard ım teklif etti ler. Sekiz m i l yon dolarl ı k istikraz iç in a n laşmaya varı ld ı . Bunun coğu dokuma sanayi in in gel işmesi iç in kul lan ı ld ı .
Kemal ist devletçi l iğin komünizmle i lg isi yoktu. Bu devletçi l ik sermaye terakümünün imken dahi l inde bulunmadığı bir ü lken in şartlarına uygun bir ka lkınma model i id i . Mustafa Kemal ve hükumet mensupları , 1 932-33'1erde, sosya l ist olmadıkların ı , ekonomiyi kol lektifleştirmek veya devlet inh isarları tesis etmek n iyetinde olmadıkların ı , ziraate h iç dokunmayacakların ı , sanayi ve ticaretten hususi teşebbüsü kal d ırmak arzusunu taşımadıkları n ı acı kça beyan ettiler. (6) Bu şuurlu bir hareket, g idecekleri yolu bilenlerin gayreti idi . Yoksa bugünün sosyal istler in in itham etti kleri g ib i , «bu zümrenin kendine özgü bir devrimc i ideoloi is inn olmayışı» onları memleket menfaatlerine aykı rı bir harekete götürmüş değ i ldir. Bu zihn iyette olanlar korkunç f ik irlerin i şöyle bel irtiyorlar: « . . . N i-
(6) Bernard Lewis, The Enıergence of Modern Turkey,
Oxford Üniversity Press Second Edition, 1968, pp.
284-6. Ve ayrıca takip edilen iktisadi siyaset için
bk. Prof. Dr. Z. Fahri Fındıkoğlu, Türkiye'de Orta
Sınıf Meselesi, 1965.
302 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
tekim zor günlerde gerekirse Sosyal ist Devrim safiarına katı lmanın sözünü eden adamlar, pek kısa bir süre sonra, askeri zaferin sonucu, emperyal istlerden tavizler koparınca 1 924 İzmir İktisat kongresinde. l i bera l izm yolunu, kap ital ist gel işme yolunu seçeceklerd i r .Bu da söz konusu zümrenin kendine özgü yerleşmiş b ir dünya görüşünün olmayış ın ın b ir başka kan ıt ıdır . . . Türkiye'n in meselelerin i kesin olarak çözüme bağlayacak olan akım elbettek i ne kadar iyi n iyetl i olursa olsun küçük burj uva rad ika l izmi deği ld i r. Sosyal ist akımdır. Ama gerçek sosyalizm, emekçi sosyal izmdi r» (7) . Ayn ı görüş Siyasal Bi lg i ler Fakültesinin Sosyal ist Fikir Kulübü taraf ından da paylaşı l maktadı r. Biraz hoca üslubu taşıyan ifadelerde şunlar bel i rt i l iyor: « . . . Yakın geçmiş imiz in kutsal sayı lan değer yargı ları ndan sıyrı lm ış bir görünümü henüz çiz i lememiştir. Bu yüzden incelememizde Mustafa Kemal ve çevresindekilerin k iş i l iğ i üzerinde durulmamış, Mustafa Kemal hareketi , sadece maddi sonuçlan açısından değerlendir i lmiştir. Anadolu'daki sıcak savaşın bitimi olan 1 923'ten sonraki ve Türkiye'n in açıkça sömürgeleşme yoluna g i rd iğ i yı l olan 1947'den önce . . . Anadolu, 1920'1erde, sosyal izmin kurulacağı, sınıf kavgasın ın keskin bir bicimde ortaya çı ktığı b i r bölge deği ld i r. Görünür kavga, sadece emperyal izme karşıdır . . Rus halkı , iki yı l önce. yüzyı l lard ı r i l iğ in i kurutan Carl ı k rej im in i ve hök im sınıfı a ltetmiş, i ktidara kendisi geçmiş, Bolşevik Partisi yönet iminde Sovyet sistemin i kurmuştu. Bu genç sosyal ist devlet, Anadolu iht i lô l ine sempati i le bakıyordu. İki i ht i lô l in , Batı emperyalizmine karşı tutumları aynıyd ı . Sovyetler Bir-
(7) Türk Solu gazetesi, 15 Aralık 1967, sayı 5, Başmaka
le.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 303
l iğ i , Anadolu iht i lô l ine s i lôh yard ımı da yapmıştı . 'Yani Anadolu ihti lô l in in sosyal ist olmasın ı kolaylaştı racak bir etken ortaya çıkmıştı . . . Kapital ist sistem kendis in i y ıkacak bir devrime tahammül edemiyor, kuyruğuna bası lmış köpekler g ibi saldırıyordu. Anadolu ihti lô l i de aynı teh l ike i le karşı karşıyaydı . Yan i gene b ir sosyal ist komşunun varl ığ ına rağmen, dünyadaki ortamın da Anadolu ihti lô l in in sosyal ist olmasını hazı rlayıcı bir etken olduğu söylenemez. Türkiye'de de ü lke mi l ll ihti lôlci gel işme biçimi i le başlayıp, sosyal ist üretim i l işki ler'ine ağır l ık verdiği. yo.ni ekonomin in düzen lenmesin i merkezi plônlama bir imine b ıraktığı ölçüde başarı şansı vard ı r- Fa kat bu re j ime sosyalizm d iyebi lmek için, bir şartın daha yerine gelmesi gerekmektedi r: işçi-köylü sı n ıfla rın ın i ktidarın ın gerçekleşmesi . . . » (8)
Cumhuriyetin kırk beşinci kuruluş y ı l ında, iktisadi ve mali kurtuluş ve kal kı nmanın eşiğ inde, m i l ll devletimizin üzerinde ihtimamla titremel i , onu sosyalizmin tasal lutundan, kapital izmin iştah ından korumal ıyız.
(8) Sosyalizm ve Türkiye, FKF Siyasal Bilgiler Fakülte
si Sosyalist Fikir Kulübü Yayınları sayı : 2, Ankara
Aralık 1967, sf. 3-15.
ORTA DOGU VE PETROL
İk i as ırd ı r gerek Rusya'n ın , gerek Batı ' l ı devletlerin , stratej ik ehemmiyetlerinden, jeopol itik durumlarından ötürü Orta Doğu ve bi lhassa Türkiye üzerinde, büyük arzu. n iyet ve düşünceleri vardır. Bu tasavvurları , petrol meselesi, son haddine ç ıkarmışt ı r.
Büyük Petro'dan beri Car hükumetler in in Şark siyaseti şu üç büyük prensibe dayanmışt ı r:
« 1 - Paleologue'ların mirasına konmak iç in , Osmanl ı imparatorluğunu parçalamak, Ortodoks din in i müdafaa etmek, Akden iz'e ç ıkmak;
2 - Basra Körfezine ve Hint Okyanusu'na inmek; ·
3 - İran, H indistan ve Orta Asya ticaret in i Rusya'ya doğru çekmek.
Bu geniş h ı rs ıcah lar, XIX. asırda İng i ltere i le Rusya arasında s ık s ık diplomasi ihti latları tevlit etmişti r . Çünkü Rusya'n ın bu emelleri , Büyük Britanya'n ın asaslı menfaatleri i le çarpışıyorlard ı : Boğazlarda Küçük Asya'da. i ran 'da Basra Körfez inde ve Türkistan i le Afganistan'da Rus ve İngi l iz menfoatleri birbir ine zıt idi ler. » ( 1 )
(1) Jean Pichon, Cihan Harbinin Şarka ait Kaynakla
rı, Çeviren: Hüseyin Cabit Yalçın, İstanbul, 1939,
sf. 94-5.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 305
1900 tari hinden it ibaren bu rekabetin içine, petrol de g i rd i . «Yak ın Şarktaki petrol tabakaları keşfed i l i r edilmez, ingi ltere'n in , Almanya'n ın ve Rusya'n ı n h ı rs ve tamahın ı tahrik edeceklerdi . İ k i büyük şirket teşekkül ett i . Bu rakip kudretler, h isse senetlerin i ele geçirmeğe ça l ıştı lar . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 91 3'te, İng i ltere Bahriye Nezareti, Amira l Slade'ı, Anglo-Persian Company'n ın idaresine hükümetin iştiraki imkönların ı mahal l inde tetkik eylemeğe memur eyledi . İng i l iz'ler, o zaman bir harp takd irinde, donanmaların ın şüphesiz Akdenize hakim olacağın ı ve İ ran petrolünün nakl in i temin edebileceğin i düşünüyorlard ı . Çünkü, Süveyş tari ki le nakl iyat muvakkat bir zaman için sekteye uğrasa bi le, onlara o Büyük Okyanus yolu her zaman acık bulunuyordu . 19 14'te, Slade Heyetin i n tetk ikatı neticesinde, Londra kabinesi Anglo-Persian' ın ôdi tahvi lôtından el l i m ilyonun ve beş mi lyon obligasyon u n iştirası iç in 2 .000.000 l i ra tahsis etti ve biraz son-ra bu miktar 5.000.000'a çı karı ldı . . . . . . . . . . . .
Büyük Britanya hükümetin in İ ran petrollerin i işletme işine müessir ve faik bir surette işti raki Petersburg hükumetin in protestosunu davet ediyordu. Çünkü Karun petrol damarları , 1907 ihti lôfı n ı n tesbit ettiği bitaraf mınt ıkada bu lunuyorlard ı . Fakat, Ruslar petrol h ususunda gayet zeng in oldukları iç in, Tibet ve Afganistan hudutlarında bazı tavizata mukabi l , bitaraf mınt ıkan ın bu kısmın ı lngi ltere'ye b ırakmağa hazı r idi ler. » (2)
1 . Dünya Savaşından sonra, Türkiye'yi isti lô ve işgal eden İng i l izler sun'i devletler kurmağa çal ışıyor-
(2) Aynı eser, sf. 168-70.
F: 20
306 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
!ardı . l ra k'taki ve Basra körfezindeki petrol menfaatleri. Türkiye'n in parçalanmasına bağl ıyd ı . Dört ayrı dil konuşan, ayrı kültüre mensub olan ve içinde cok sayıda Türk aşireti bulunan kabileleri, Kürt adı altında birleştirmeye çalıştı lar. Halbuki «Kürt» kel imesi Orta Asya'da Orhun Nehri kıyısındaki bir Türk boyunun adı id i . (3) . Şimdi bu husustaki gayret ve faal i yetlerin i , gerıe kendi vesika larından, İng i l iz kaynaklarından tak ip edel im:
« . . . Arap meselesi.yle ilgili 12 Aralık 1919 tarihli yazıda. Fransızlar da Kürt ve Mezopotamya petrolünden hisse istiyorlar . . . »
21 Temmuz 1 91 9, Mr. Hohler'den Sir F. Til ley'e: « . . . Mezapotamya şimdi bizim olacağına göre,
ona (Albay Noel'e) bir Kürt Devleti kurdurup, kuzey dağlarını böylece koruyabiliriz . . . ,>
1 9 Ağustos 1919, Amira l Webb'den Lord Cur-zon'a:
« . . . Amerika Trabzon ve Erzurum'u içine alan bir Ermenistan'ı himdye edecek. Geri kalan dört vilayeti de bir Kürt Devleti olarak lngilizlerin himayesine bırakıyor . . . »
27 Ağustos 1 91 9, M r. Hohler'den Mr. C. Kerr'e: « . . . Kürtlerin ve Ermenilerin durumu beni hiç il
gilendirmez. Kürt meselesine verdiğimiz ehemmiyet Mezapotamya bakımındandır. Diğer taraftan Wilson beni korkutuyor, a janları devamlı hatalar yapıyor-lar . . . »
İ ng i l iz Yüksek komisyonunun raporu: « . . . Kürt meselesi Mezapotamya'da tatmikôr bir
sınır içindir. Şerif Paşa'nm konferansa gelip, Kürtleri temsil etmek arzusu ciddiye alınamaz . . . »
(3) Bu konudaki makalelerimize bakınız.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 307
28 Kasım 1 919, Mr. Kitson'dan Sir E. Crowe'a: « . . . Kürtlere her ne kadar inanmazsak da, onla
rı kullanmamız menfaatimiz icabıdır. Doğu vilôyetlerine gelince, Türklerle harp etmeden o bölgeleri Ermenistan ve Kürdistan diye bölemeyiz. Cok korkarım ki, geçen Haziran�a aldığımız kararları Türklere kabul ettiremiyeceğiz, keşke aksini düşünebilseydim.»
4 Ara l ık 1 919, Mr. Ryan' ın raporu : « . . . Gerçi Majeste'nin hükümetinin Kürt mesele
sinde büyük menfaati olduğu doğrudur. Fakat bu sadece Mezopotamya ile ilgilidir ve sırf orayı korumak içindir-»
9 Ara l ık 1 9 1 9, Amira l Sir F. de Robeck'ten Lord Curzon'a:
«Kuvvetler (İngiliz, Fransız), Kürtleri Mustafa Kemal'e karşı kullanmak için her parayı ödemeğe hazırlardır . . . »
26 Ara l ı k 1919, Türk meselesinde üçüncü toplan-t ı :
« . . . Kürt kabileleri, İngiliz ve Fransız hakimiyetine konacak, Kürdistanda hiçbir şekilde Türk bırakrlm·yacak. Bir tek Kürt devleti mi, yoksa bir çok küçük Kürt devletleri mi kurulacaö,ı düşünül�cek Ermenilere Amerikalılar kanalıyla silôh temin edilecek . . . »
25 Ara l ık 1919, Mr. Ryan' ın raporu: « . . . Bizim şimdiki gayemiz bölmek, arkadaş gibi
oavramp kazanmak ve sonra Jıükmetmek olmalıaır . . . »
13 Ara l ık 1919 : « . . . İngiliz petrol şirketleri kendilerini, Amerikan
petrol şirketlerinden kurtarmak istiyor!arsa Batum, -:-iflis, Baku'den başka yeni kurulacak Ermeni devletindeki petrol işini de üstlerine alır. Bundan başka Musul, Kerkük ve Mezapotamya'daki petroller İngiliz-
308 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
lerin tesirinde olacaktır. Mezapotamya'daki Türk petrol şirketinden Fransızlara verilecek hak Türk hükumetinin hissesinden verilmelidir . . . »
1 8-26 N isan 1920, San Remo Konferansı : « . . . Mezopotamya ve Filistin, İngiliz, Suriye, Fran
sız mandasına girecek. Mr. Lloyd George, Amerikan standart petrol şirketinin işieri karıştırmasından ve Fransızların petrolden yüzde elli hisse istemelerinden hoşlanıyor . . . »
1 9 Nisan 1920. San Remo Konferansı : « . . . Kürdistan meselesine gelince: Lord Curzon,
bunun çok mühim bir soru olduğunu, İstanbul'dan Bağdat'a kadar bütün bölgelerde yaptığı incelemede Kürtleri temsil edecek hiç bir kimseye rastlayamadığını, Şerif Paşa'nın kendisini Kürt temsilcisi gibi göstermesine rağmen bundan emin olmadığını, esasen Kürtlerin Türklerle beraber yaşamağa alışmış olduğunu, Türklerle Kürtleri birbirinden ayırmanın çok zor olduğunu, ancak İngiliz ve Fransızların manda yoluyla bu işi başarabileceklerini, Musul'da yaşayan Kürtlerin İngiliz mandasına girdiğini söyledi . . . » (4)
Vesikaların ibretle gösterd iği g ibi , İngi l izler, d i ğer müttefi klerin yardımı i le , Türkiye'yi parçalamak, Ermen istan ve Kürd istan kurmak istiyorlard ı . Fakat a rzuları tahakkuk etmiyordu. Kazım Karabekir Paşa idaresindeki ordu bir l iklerimiz Doğu'da Ermeni lere ağı r bir darbe vurmuştu. Batı'da ise Mustafa Kemal Paşa idaresindeki mi l l1 kuvvetler, Yunanl ı lara ağır ağır darbe indirmeğe başl ıyordu. İşgal kuvvetleri bu-
(4) İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İnceleme: Erol
Ulubelen, İstanbul sf. 198, 203, 205, 206, 216, 217, 218,
220, 224, 238, 241.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞrm.MALARI 309
n u üzüntüyle seyrediyordu. Bu sıra larda Azeri Türkleri ,Bolşevik ihti lôl inden f ırsat bularak Rusya'dan ayrı l ıp, M il li b i r devlet kurmuşlardı . Bu devletin felsefesi büyük Türk düşünürü Ziya Gökalp ve Hüseyinzôde Al i 'n in fik irlerine dayanıyordu. Anadoluda şafak g ib i doğmakta olan mi l li Türk devletine ümitle bakıyor, el lerinden gelen yard ıma hazırlanıyorlard ı .
Gene İng i l i z vesikaların ı takibe devam edel im : 1 5 Mart 1920, Amira l Sir F.de Robeck'ten Lord
Curzon'a: « . . . Azerbaycan Hükumetiyle, Türk milliyetçileri
temas halindedir. Azerbaycan'a silôh vermiyelim . . . » Aynı tarihte Türkiye'deki Genel Durum hakkında
General lerin Gizl i Bi ld irisinde, Azeriler «Türklere sempati duyuyorlar. Ermenilere çok teşekkür edilir ki, bunların (Azeri Türkleri) ve Tatar'ların (Kırım, Kazan. Türkistan Türkleri kastedi liyor•M. E.) Türklerle (Anadolu Türkleri) birleşmesini önlüyorlar,» den iyordu .
6 Kasım 1 920, Albay Stokos'tan Lord Curzon'a: « . . . Türklerin Ermenistanı muvaffakiyetle işgali,
Orta Doğu'nun çehresini değiştirmiştir. Türkler şimdi Azerbaycanı da kontrol etmek istiyeceklerdir. Ve bu durumda Bolşevikler'le de çalışmaları kaçınılmaz hale gelecektir. Biz bunların ikisine de düşmanız, fakat hiç biriyle savaşmayacağız. Bir fırsat anında, biriyle birleşip diğerine karşı olalım . . . . . . . . . . . .
Sünniler ile Şiiler arasındaki zıtlık büyüktür, biz bu zıtl ığı daha da geliştirebiliriz. Mustafa Kemal ile Tiflis'ten temas kurabiliriz, emrinizi bekliyorum . . » (5)
Bu İngi l iz tutumu, Bolşevik' lere imkôn ve cesaret verd i . Kızı lordu bir l ikleri , 27 N isan 1920'de Bakü-
(5) Aynı eser, sf. 253, 262, 282-83.
310 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yu işgal etti ler. Len in'e çektikleri telgrafta , mi l l i Azerbaycan Türk Devletin i yıktı kların ı şöyle an latıyorlard ı :
« . . . İ ktidardan çekilmesiyle petrol hazinelerin i de mahvetmek isteyen burj uvazin in bu cehennemi f ikrinin gerçekleşmesi akim b ı rakı lmıştır. Bu başarı b iz im 1 Mayıs hediyemizd ir . Beynelmi lel burjuvaz in in el inden al ınan mi lyonlarca ton petrol stoku, proletarya-n ın h izmetine arzedi lmiş oluyor . . . . . . » (6) .
Beynelmi lel proletaryanın el ine geçtiği söylenen µötrol ler, Rusya'ya akmağa başladı ve Rusya'n ın bütün petrol ihtiyacın ın üçte i kis in i yaln ız başına Azerbay..:an karşı l ıyordu.
Bundan sonra, Batı'lı güçlerle birlikte, hatta onlardan daha sıkı şekilde olmak üzere, Ermeni ve Kürt meselesini Rusya eline aldı. Bunu bir «halklar meselesi» bir «Bağımsızlık meselesi» haline getirdi ve sosyalizmle bir arada yürütmeğe başladı. 1946 yılında iran'ın batısında, Savuç Bulak'da (Mahabad'da) Rus ve İngiliz gayretiyle kukla bir hükumet kurduruldu. Bu hükumete, içinde birçok Türk aşireti bulunan LUR'lar, Türk aslından olmaları muhtemel olan İLHANiZADE kabileleri. KARAPAPAK Türkleri (Türk asıllı ve Türkçe konuşur) destek oluyordu. Kırmızı, beyaz ve yeşil renkli, üzerinde buğday başağı bulunan bir bayrak kabul eden bu hükumetin, milli marşından bir kaç mısra şöyledir:
«Baba Gurgur (Kerkük) b i l i r, Sert (Türkiye)den Kirmanşah'a kadar, Petrolümüz hayat suyudur, Musul 'da da ona sahibiz .»
(6) Süleyman Tekiner, «Ekim İhtilali ve Sovyet Doğusu
Halkları» DERGİ, (Münib) , No. 47, sf, 23-24.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 31 1
Rus ve İngiliz menfaatlerinin uyuşmaması sonunda, 'bu kukla hükumeti İran ordusu ezip yok etti.
1956 yı l ında Orta Doğunun toplam petrol ist ihsal i 1 72 milyon ton kadardı (Sovyetler · Birl iğ i dışında, bütün dünya istihsal in in % 20'sinden fazlası ) . 1965'te dünya ihtiyaçları iç in Orta Doğu'nun 400 mi lyon ton istihsal etmesi gerekiyordu (o yı lk i hür dünya istihsa l in in % 35 kadarı ) . 1 975'e doğru hür dünya petrol talebi, 1 .600 mi lyon ton civarında olacak. ve bunun yarıs ın ın , Orta Doğu'dan istihsa l i gerekecektir-» (7)
Süveyş kanal ın ın . kapatı lmasından sonra . Türkiye'n in ehemmiyeti bir kat daha artmışt ır. Petrol boru hatları i le, İran, I rak ve Suudi Arabistan petrol leri , Akden ize akıtı lmağa çal ışı lacaktır. Bunun için an laşmalar yapı lmış, İskenderun'a doğru boru döşenmeğe başlanmıştır.
A.B.D. de mühim petrol a lıc ı ları arasına g i rmişt ir. «AB.O. de istih lôk edilen umum enerj in in % 28.7 si kömürden, % 41 . 1 ' i petrolden, % 26.7'si tabii gazdan % 3.4'ü hidroelektrik santra l lerinden gelmekted ir. 1 980 için yapı lan tahmin lere göre, atomdan elde edi lecek enerj in in n ispeti sadece % 8.7 olacaktır. Petrol 1 980'de de yüzde 41 .5 i le hissesin i muhafaza edecektir. Bu da demektir k i 1980 ve daha i leri yı l larda Amerika, ihtiyacı olan petrolü imkôn nispetinde dahi lden ve daha fazla dış memleketlerden tedarik etmek mecburiyetinde kalacaktır.
Atomun ticari bir kıymet kazan ıp petrolün yerin i /
alması iç in daha bir hayli beklemek lôzım geleceğe benzemektedir. Daha uzun yı l lar petrolün Dünya eko-
(7 ) Sir Reader Bullard (ed. ) , The Middle East, London,
1961, sf. 57.
31 2 TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
nomisinde oynamakta olduğu mühim role devam edeceği söylenebi l i r.» (8)
Gerek Doğu, gerek Batı güçlerinin, diğer düşünce ve ihtiyaçları yanında, genişleyen petrol ihtiyaçları, gözlerin Orta Doğu'ya dikilmesine sebep olmuştur. Bu, önümüzdeki yıllarda, buradaki ülkelerde, birçok ihtilôl ve anarşi hareketleri olacağı ve kukla hükumetler, devletçikler kurdurulmağa çalışılacağı anlamına gelir.
(8) Dr. Fazlı Ayverdi, «Dünyada Petrol», İktisat ve Ma
liye Mecmuası, 15 Ekim 1958, cilt. V,. sayı: 7, sf. 354
DİN VE SOSYALİZM
Son senelerde Sovyetler'in Or
ta Doğu'da propaganda ettikleri
«İslami Sosyalizm», taktik icabı
kullanılan bir yalandan ibarettir. Komünizm gerek nazariyesinde,
gerekse uygulamasında dine kesin -
likle karşıdır ve dinin yok edilme
sini hedef alır. Bu gerçeği komü
nizmin doğuşundan bu yana ya
yımlanan nazari yazılara ve giri
şilen uygulamaya dayanarak is
patlayalım:
Bir asırd ı r cemiyetleri yıkıcı , düzenleri değiştirici bir tesire sahip bulunan sosyal izmin, din karşısı ndaki tutumunu da hôd iseler pek güzel göstermiştir. Esasen sosyal ist teoride, d ine nası l bakı ld ığ ı erbabınca b i l inmekted ir. Fakat kitlelerin i stenen yöne götürü lmesi için, sosyal istlerin gerçek n iyetlerin i çok zaman saklayıp, kuzu postuna büründükleri çok olmuştur. Bu oyun bi lhassa bugün Müslüman memleketlerinde oynanmaktadır. Bunu, tarihi kaynaklardan alacağımız misôl lerle göstermeğe çal ışacak, sosyal ist teorideki yeri ile a raları nda münasebet kurmağa ve yurdumuz için ibret dersleri çı karmağa gayret edece-ğ iz.
·
314 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
SOSYALİZM (KOMÜNİZM) VE SOSYAL ADALET :
Ondokuzuncu asrın şeh irleşme ve sanayileşmesi ile birl i kte ortaya ç ıkan içt imai buhran ve sosyal meselelere çare bulma gayret ve endişesi, içtimai meseleyi doğurmuştur. O zamanlar, bu içtimai meseleye, cemiyet endişesine, ccsosyalizm» adı veri lmiştir. Bu endişeyi duyanlar arasında, vicdan sah ib i düşünürler. din adamları , Sismondi gibi i ktidatçı ve sosyolog lar vard ı . Onları n gayesi, cemiyette sosyal adaleti temin etmek. insanların ızd ırabını gidererek, refah temin etmekti . Bunun için birçok sosyal adalet ve sosyal siyaset tedbirleri a l ınd ı . Fakat gene bu sı rada, l ibera l ist-kapita l izmin doymak b i lmez iştah ve merhametsiz tutumu yüzünden ezi len işçi kitlelerin in sefa letin i istismar ederek, kafalarındaki d üzeni kurmanın f ı rsatın ı arayan ideolog lar yetişti . Bunlar, yaşl ı l ı k yı llarında fikirlerin in birer hayôl olduğunu anlayıp bunu itiraf eden Efldtun'dan ve ömrünün çoğunu zindanlarda geçirip, güneşl i ü l keler hayôl eden Campanella'dan i lhamın ı alan, hayôlci (ütopist) düşünceler zincir ini gel iştirerek, yen i ütopyalar i lôvesi i le, yen i f ik ir manzumeleri ortaya çı kardı lar. Kurucusu Marks "ve Engels olan bu yen i doktrin, tarihi ve d iyalektik materyalizmle, bütün tabii, içtimai ve ruhi had iseleri izah ettiğ in i iddia ediyor ve sistemlerinin adının sosyal izm olduğunu söylüyordu. Sosyal izmin olgunlaşması i le komünizme geçi lecekti.
Böylece, Ondokuzuncu Asr ın içtimai meselesi; cemiyet endişes in in mahsul ü olan, sosyal adalet manôsına gelen sosyalizm, yen i sah ip bulmuş, môna değ iştirmiş oldu. Yeni görüş sah ipleri, sosyal adalet in ancak düzeni değiştirmekle mümkün olacağı nı söy-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 315
lüyordu. Bu düzen değişikl iğ i , yerine göre ihti lôl le, yerine göre sulh yoluyla olacakt ı . Fakat her ikisinde de s ın ıf mücadelesi esast ı . i nsanlar b irbirine düşürülecek. cem iyetler sarsı lacaktı . Ferdi mülk iyet Kald ırı lacak, herşey kollektifleştiri lecekti. Piyasa mekan izması yok edi lecek, bütün fertler merkezi bir otoriten in el ine bakan esirler olacaktı . Sosyalizm ve komünizm bu id i . Ferdi mülkiyeti kald ırmadan , insan ın , tasarruf, çalışma, i leriyi görme ve kabi l iyeti n in eseri olan , çocukları na devredi lebi len ve insan haysiyetin in ve h ü rriyet in in teminatı olan, cemiyetin hayrına çal ışan bir ferdi mü lkiyete dokunmaksızın , sosyal
adalet kurulamaz imiş g ib i bir hükümle hareket ediyorlard ı . En iptidai cemiyette bile bulunan serbest mübadeleyi yok ederek, insan ları saadete kavuşturacakları ütopyası içinde id i ler. Buna ya inan ıyor veya inanır görünerek, kitleleri inandırmağa çal ışıyorlard ı . Art ık sosyal izm, sosyal adalet demek. sosyal adalet demek. sosyal izm demek olmuş , eş manôlı hale gelm işlerd i . Kapital izm zaten vurdumduymazdı ve sosyal izme anal ık ediyordu. Sosyal adaleti, sosyal izmin el inden kurtarmak gerekti. Yirminci asrın iktisadi ve içtimai sistemleri, kapita l izm ve sosyal izmin dışı nda kalarak sosyal adalete sah ip çıkmal ıydı . Yoksa, ihtilôlci olsun, su lhçu olsun bütün sosyal izrn!er, sonunda sosyal adaleti boğacak, insan l ığ ı ve onun kıymetlerini felôkete maruz bırakacakt ı . Çünkü bütün sosyal izmler, s ın ıf mücadelesini esas a l ıyor, ferdi mülkiyetin ka ldırı lmasını gaye ediniyor ve komünist bir cemiyette i nsanları esir kamplarına tıkmayı istiyordu. Bu doktrin lerin içindeki safla r ne olursa olsun, doktri n in yaratıcıları ve tatbikçiler in in n iyeti budur. Sosyalizmlerin en hafifi sayılan, sosyal demokraside b i le bu vasıflar vardır . Vaktiyle, Rusya sosyal demokratları,
316 TÜRK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Marksist id i ler; sonunda, «Bolşevik», daha sonra «Komünist» adın ı a ld ı lar. Rosa Lüksemburg ve Hilferding'in yön verd ikleri Alman ve Avusturya Sosyal Demokrat parti leri , Marksist id i ler. Sosyal demokrat olan İngi l iz İşçi Partisinin l ideri Wilson, 1 966 yı l ında, Brighton'da yapı lan part i kongresinde, partisinin Marksistlerin isti lôsına uğrayışından yakınıyordu. Sosyal izmlerin en muted i l i olan Hı ristiyan Sosyal izmi b i le. sosyal izmin prensiplerini ( istihsal vasıtaların ın sosyal leştir i lmesi, s ın ıf kavgası, beynelmi lelci l i k) kabul etmiştir ( 1 ) . Arap sosyal istleri de, «İslam Sosyalizmi» ütopyası iç inde, sosyal adaleti el yordamı ile a ramakta, karan l ıkta bi l inmeyen yönlere doğru i lerlemektedirler. Düşünmemektedirler ki, sosyal izmle d in , sosyal izmle mi l l iyetçi l ik , barışmaz düşmanlard ı r. Bir inin olduğu yerde diğeri barınamaz: Mikropla i lôç gibi .
Yirminci Asrı n mi l li doktrinleri, sosyal adaleti sosyal izmde değ i l . kendi d ini ve mi l li kaynaklarında aramak zorundadırlar. Mevcut düzeni sarsmadan, a ksakl ı k ve kötülükleri ıs lah ederek modern şartlara göre bir sistem yarat ı lmal ıd ır. Bu g irişten, açı klamalardan sonra, sosya l izmin dine bakışını ve tarihi ibret sayfalarını öz ha l inde açabil ir iz.
SOSYALİZMİN DİNE BAKIŞI :
Komünist Beyannômesi'nde, d in in , istismarı g izlemek üzere burjuvazi tarafından uydurulmuş bir hayôl olduğu söylenir. Lenin, dini . «ruhi baskı şekillerinden biri», halk ı istismar etmenin bir vasıtası sayı-
(1) C Gide - C. Rist. A. History Of Economic Doctrines,
London, 1943 sf. 540.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 317
yor, b i r «Afyon» olarak vasıflandı rıyordu (2) . Lenin, Rusya Sosyal Demokrat işci Partisi'nde, H ı ristiyanl ı kla sosyal izmi bağdaştırmaya uğraşan Bogdanov ve Lunaçerskiy i le mücadele etmiş, d iğer taraftan meşhur ya lan ve takti kleri ile, merhum Prof. Zeki Velidi Togan ve arkadaşlarına, sosyal izmle d in in bağdaşabi leceğin i söylemiştir.
Daha acık olan, Bolşevik nazariyeci lerinden Buharin, d inle sosyal izmi (komünizm) bağdaştı racağın ı sanan zayıf sosyal istlerden bahsederek, «Din benim bir komünist oiuşuma mani değiidir. Hem Allah'a, hem komünizme inanırım. Allah'a inancım proleterya ihtilôli uğruna dövüşmekten beni alıkoyamaz» düşüncesinin kökünden sakat olduğunu, çün kü «Dinle, komünizmin, hem nazari hem ameli bakımdan birbirine zıt» olduğunu, i ki büyük öğretic in in tarihi materyal izmine bağl ı olarak, d in i b ir hayôl , bir kuruntu, b ir afyon olarak kabul etmen in icap ett iğini bel i rtir. Ona göre d inle mücadelenin iki yolu vard ı r. Birincisi d ini fik irlerin yayıcısı olan d in teşki latları ile, ik incisi halk ın kafasındaki «Yanlış fikirlerle» (3) .
Marks ve Engels'ten, Buharin'e kadar bütün sosyal ist nazariyeci ler, d ine afyon demekte, i lmi gerçekleri inkôr etmektedirler. Sosyoloji ve sosyal antropoloj i i l im leri gösteriyor ki , içtimai, ruhi ve İ lôhl bir müessese olan d in , h içbir sosyal farklı laşma ve tabakalaşmanın ve burj uvazin in bulunmadığı iptidai kabi leler, klonlarda bile var olmuştur ve insanl ı k kadar eskidir. Bunu bile bile inkôr etmişler, ona bazen cep-
(2) Lenin, Socialism and Religion, Moscow.
(3) N. Bukharin, The ABC Of Cummunism, Michigan,
1966 sf., 247-53.
318 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
tıeden , bozan vasıta l ı şekilde hücum ederek, ortadan kaldırmaya çal ışmış lard ı r. Sovyet tatbikatı, sosyal istlerin bu bahiste ne kadar sinsi ve dünyan ın en şaşırtıcı metodların ı kul landıkların ın isbatçısıdır. Şimdi biraz da onu görel im.
DİN VE SOVVET TATBİKAT! :
Ekim 1 91 7 de Bolşevikler, Rusya'n ın idaresini ele geçird i kten çok kısa bir müddet sonra, 24 Kasım 19 17 de, Lenin ve Stalin'in imzaları i le, «Rusya'nın ve Şark'ın Bütün Müslüman işcileri»ne h itaben. kudretli ve heyecanl ı b ir uslüp içinde, b ir beyannôme yayınladılar. Bu beyannômenin, Orta Asya, Kırım , İdi l -Ura l , Azerbaycdn , Kafkasya Türkleri'ne h itap eden kısmında, din hakkında şu müjdeler veri l iyordu : «Cami ve mescitleri, dini inanç ve ôdetleri, Rusya'nın carları ve müstebitleri tarafından tahrip edilen ve çiğnenen herkes! inançlarınız ve adetleriniz, bundan böyle serbesttir ve onlara dokunulamaz. Milli hayatınızı tam hürriyet içinde kurunuz. Bu sizin hakkınızdır. Biliniz ki, haklarınız, Rusya'nm bütün halklarının hakları g!bi, İhtilôlin ve onun organları olan İşçi, Asker ve Köylü Sovyetleri'nin kudretli himayesi altındadır. Bu ihtilôle ve onun hükumetine destek olunuz» (4) . Bu beyannômedeki vaadlerin nasıl büyük birer yalan olduğunu sonraki yı l la r gösterecekti . Bolşevikler, rej im oturuncaya, hasımları'nı yok edinceye · kadar, TürkMüslüman dünyasın ı kazanmak, gönül lerin i almak, zaman kazanmak düşüncesinde id i ler.
İht i lô l arefesinde de böyle olmuştu. 1917 yı l ı nda Türk dünyası istiklôl ve hürriyet içinde şahlanmıştı .
(4) E. H. Carr, The Bolshevik Revolution, London, 1966,
c 1. sf. 323.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 319
Türk dünyasında, Gaspıralı İsmail Bey' i n f ik irlerin i n tesirinde ka larak yetişen münevverler, bu ateşi yakıyordu. İsmai l Bey, Kırım'da kurduğu mektepte, Türklük ve Müslümanl ı k' la, Batı i l im ve tekn iğin i bağdaşt ı ran yen i b ir .öğretim metod ve zihniyeti getirmişt i . Buna «Usulü cedid» (yeni metod) adı veri lm iştir. Bu usulü benimseyen lere de, «Cedidilern denmiştir . Usulü cedid ya lnız eğitimi değ i l , içtimai ve siyasi hayatın her safhasını hedef a lan bir dünya görüşü id i. Bu fikrin karşısına ç ıkan muhafazakôrlara da «Kadimi» deniyordu. lsma il Bey, 1 883 te. Bahçesaray'da, «Tercüman» Gazetesini çıkard ı . «Dilde, �ikirde, işde birlik» şiarını işleyen ve İstanbul Türkçesini edebi dil
olarak kabul eden gazete, Türk dünyasında (Türkiye dahi l ) büyük rağbet gördü. İsmai l Bey, Türkçülüğü işl iyor ve bütün Türklerin kurtu lmasın ı , kültür bir l iğ in i hedef a l ıyordu. Hüseyinzôde Ali Bey, Ağaoğıu Ahmet, Sadri Maksudi, Zeki Velidi, Mehmet Emin ResUlzôde. Alihan Bökeyhan, Çolpan, Elbek, Maocan hep onun manevi talebesi sayı labi l ir. İşte bu «Cedidiler», Türk mi l l iyetçi l iğ ine gönül vermiş bulunan bu Türk münevverleri, 1917 de Orta Asya'n ın çeşitl i yerlerinde gazeteler çı kararak mi l li bayrağı açmışlard ı . Bu gazetelerden «Uluğ Türkistan», «Birlik Tuvı (Tuğu) » , «Turan», «El Bayrağı», «Türk Söz», «Sada-i Türkistan», «Hürriyet» gib i leri meşhurdur.
Türkler mi l li b ir f ik ir etrafında toplan ıyor. bir l iğe doğru gidiyordu. İdi l-Ural . Kır ım, Başkurt . Azerbaycan , Türkistan Türkleri «Milli ŞCira» lar kurmuşlar, parti ve h iz ip çekişmelerinden uzaklaşır olmuşlard ı . Fakat. bu birl iğ i bozan iki güç vard ı : Mi l leti ayırmağa çal ışan ik i zümre vard ı : Bir i , ulema (d in adamları) i le işbirl iği eden monarşistlerle, Kadetler ( konstitüsyonel demokratlar) .
320 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Bu ulema ve onlara bakan köhneperestler (kadimiler}, «Car ve Şeriat» istiyorlard ı . D iğer ayırıcı zümre ise, Sosyal Demokrat ve Bolşeviklerden ibaret sosyal istlerd i . D in adamları , «Cemiyet-i Ulema» is iml i b ir siyasi parti kurdular. Monarşist ve Kadetler kenc:'i lerine yardım ediyordu. Taşkent Belediye seçimlerine katı ld ı lar. Türk mi l l iyetçileri 1 1 üyel ik kazan ı rken, din adamların ın partisi, 65 üyel ik kazanmıştı . Çar l ık zamanın ın val i muavinlerinden Likoşin'i belediye reisi seçti ler. 1 1 Eylü l 'de, Taşkent Belediye Meclisi pek gürültülü bir toplantı yapt ı . «0 gün, çok dindar sanılan ulema ve kadılar, en mütaassıp Rus mill iyetçileri ve papazları i le» bir olup, Türk Mi l l iyetçi lerine. Ced idilere karşı mücadele ett i ler. Mi l l iyetçi ler bundan son derece müteessir olmuşlard ı . Bir kısmı: papaza kızıp oruç yiyen, Ameri kaya kızıp, Rusya'ya sarı lan Arap sosyal istleri gibi , sosyal izme bel bağladı . Bolsevikler bu durumdan faydalanmasın ı b i ld i ler. Taşkent Amele ve Asker Şurası (Sovyeti) i leri gelenleri. Türk münevverlerin in kafasına ve gönlüne g irmeğe çal ışt ı . «Genç Buharalılar» Cemiyetin i kuranlar ın . b i rçoğu, bu şekilde küstürülen gençlerdi . 1 920 yı l ında, Rus' ların harekôtı na si lôhla yardım ederek, Buhara Emirl iğ in i ortadan kaldırd ı lar. Bombardımanda tarihi Türk şehri Buhara mahvolmuş, binlerce ci lt l ik kitapl ı k da yanmıştı . Rus tarih bi lgin i Barthold, ist i lôdan birkaç gün sonra Buhara'ya gelmiş ve yanan kitapları üzüntü i le seyretmişti . Sayfaları n üzerindeki yazı lar henüz okunuyor fakat el le tutulunca kül olup, ufalan ıyordu. Dini taassup, ona küsen gene aydınların sosyal istlerle işbirl iği ve yakı lan Buhara . . . (5) .
(5) Bk. Prof. Dr. Z. Velidi Togan, Türkili Türkistan Ta
rihi, İst. 1947, sf. 354-64,
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 321
Azerbaycan'da da, Şii din adamların ın (Ahundların ) . Fars taraftarı olması ve Fars kültürüne meyi l leri, b i rçok münevveri küstürmüş, b ir kısmı sosyal ist olurken, bir kısmı da Batı hayranı olmuştur.
Bolşeviklerin , İhti lôlden sonra, Türklere d ini h ürriyet vaad eden bir beyanname yayımladıkların ı yukarıda söylemiştik. Bu beyann�meden kısa b i r müddet sonra. 12 Ara l ık 1 917 de, Halk Komiserleri Hey'eti, Hz. Osman' ın Kur'ôn ı 'n ın , Petrograd Mi lli Kütüphanesi'nden, İslôm Kongresi'ne nakl in i kararlaşt ırd ı . Kısa bir müddet sonra, son Kazan kral içesi cSüyüm - Bike» Hatun tarafından yaptırı lmış o'lan Süyüm - Bike Kulesi'ni , Kazan Sosyal ist Komitesi'n in emrine verd i . Mi l l iyetler Halk Komiseri Sta l in , Petrograd Mi l li Şura başkanı Ahmet Bey Calıkoğlu'na, Müslümanların yeni rej im i le işbirl iğ i etmesin in sayısız faydalarından bahsetti. Cal ıkoğlu , tekl ifi Ufa'da toplanan «Milli Meclis»e götürdü . Türkler bu teklifi kabul etmedi (6) . Bu misôlde olduğu gib i , Rusların gerçek niyetlerin in farkı na varı ld ığ ı hal ler olmuşsa da. onları n samimiyetine inanan Türkler de çok olmuştur. Nitekim, Kır ım ve Kazan'da mol lalar ikiye ayrı l mıştı : 1 - Ak Molla!ar (rej ime düşman olanlar) . 2 -Kızıl Mollalar (rej imi destekleyenler) . Sonunda hepsi ayı ldı amma, iş işten geçmişti .
Sovyet re j imi d in i ortadan kald ırmakta kararl ı idi ; müsait zaman koll uyordu. Kazan Türkleri arasında çıkmış bulunan Marksist Sultan Galiyev, 14 ve 23 Ara l ık 1921 tarih inde, «Zhizn, Natsional'nostey» Derg isinde, «Müslümanlar Arasında Din Aleyhtarı Pro-
(6) Bk. A. Bennigsen C. Lemerciler-Quelquejay, Islam
in the Soviet Ünion, London, 967
F: 21
322 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
paganda Metodlarrn başl ık l ı b i r makale yayınlamışt ı . Bu uzun makale, 1 922 yı l ında Moskova'da kitap hal inde bası lmıştır. Bu makalesinde Sultan Galiyev, sosyalizmin inşası yolunda, diğer d inler gibi , b i r engel teşki l eden islômiyetle mücadele etmenin zaruretinden bahsediyordu. Fakat bu mücadelede ihtiyatlı olmak lôzımdı. Çünkü İslôm d ini, Hıristiyanl ı ktan daha «Canlı», daha «Demokratik» ve içtimai hayatı n her sahasına g irmiş bir d ind i . O sebepten, Sultan Gal iyev'e göre, Türk urukların ın kültür seviyelerine ve d ini teşki lôtların ın kuvvetine göre bir mücadele metodu secmek gerekiyordu . «Cedidiler» le «Kadimi» ler
rin çatışması , mollaların i kiye ayrı lmış olması , d in le mücadele iç in iy i bir vasat hazı rlamıştı .
Bu tavsiye üzerine Sovyetler 1925'e kadar din müesseselerine epeyce h ürriyet tanıd ı lar. 1925'ten itibaren, hücuma geçild i . D in mektepleri kapatı ld ı , dini ibôdetler yasakland ı . Din müesseselerin in i ktisadi kaynakları el lerinden a l ınd ı . «Allahsızlar», «Dinsizler», «Hudas!zlar» cemiyetleri üyeleri büyük bir din aleyhtarı propagandaya g i riştiler. Bunların üyelerin in çoğu Rus id i. Yayl ım ateşi 1 941 'e kadar devam etti . 1941 de Alman' lar önünde bocalayan Ruslar, d inden medet umdular. Bu arada Müslümanları kazanmak ic;:in, d ine yeni serbestl i k verdi ler. Ufa Müftüsü Resulivev, Almanlar'a çattı . 1 0 Haziran 1941 de Bütün Rusya Müslüman Kongresi Ufa'da toplandı ve dünya müslümanlar ın ı faşizme karşı savaşa çağ ırdı . (7)
Harpten sonra din a leyhtarı propagar:ıdaya, eskisi kadar olmasa da g ir i ld i . 1 955 Eylülü 'nde Sovyetler Bir l iğ in i ziyaret eden Fransız Parlômento Heyetine, «Dinin, kitlelerin afyonu» olduğu görüşünün halô
(7) Aynı eser, sf. 142-52.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 323
muhafaza edi ldiği b i ld ir i lm işti . 1953 de, Büyük Sovyet Ansiklopedisinin i kinci baskısı nda, islömiyet iç in şöyle den iyor: «Daima bir irtica rolü oynamış olan İslômiyet, istismarcı sınıfların elinde, emekçileri mônen ezen bir ôlet olup, yabancı sömürgeciler tarafından doğu halklarını esaret altına almak için kullanılmaktadır» . (8) . 29 Ekim-4 Kasım 1956 da Stal i nabad'da toplanan, «Orta Asya İkinci Arkeologlar ve Etnograflar Kongresi»nde. İslômi inanç ve geleneklerin devam etmekte bulunduğu, İslômiyet'le kôfi derecede mücadele edi lememiş olunduğu itiraf ed i ld i . Sovyet etnoğraflar ına, i lmi ve tatbiki Al lahsızl ı k propaganda metodların ın hazırlanması hakkında ta l imat veri ld i . (9)
Ağustos 1959 tarih l i Pravda'da, din in ,«İşcilerin menfaatlerine düşman» olduğu. sosyal izmin kurulmasını önlediği ifade edi l iyordu. ( 10)
Bunlar, bin lerce ibretli m isôldan birkaçıd ı r. Şunu da hemen beli rtel im k i , Sovyetlere, dini yıkmasın ın yol ların ı öğretmeğe ça l ışan Sultan Galiyev bile makbul tutulmamış, o yazıs ından sekiz yı l sonra . <<Burjuva milliyetçiliği» yapmakla suçlanarak vok edi lmiştir.
NETİCE :
Sosyal izm, sosya l ada let demek deği ld ir. Mukaddes kitabımız Kur'an , s ın ıf mücadelesin i kabul etmez.
(8) Prof. A. Kunta, «Sovyetler Birliğinde Müslümanlı
ğın Gerçek Durumu, DERGİ, Nu. 35-6, 1964, sf. 34.
(9) Dr G. A. von Stackelberg, «Current Soviet Policy
Towarcl Islam», Religion in the USSR, Munich, 1960,
sf. 150-51.
(10) N. Teodorovich, «A Fresh Campaing Against Islam
in the USSR», Religion in the USSR, Munich, 1960,
sf. 227.
324 TüRK KÜLTüRÜ' ARAŞTIRMALARI
Vatan ı iç in ölmeyi , «şehit»l i kle müjdeler; mi l let in i sevmenin herşeyden önce geldiğ in i söyler. Böylece beynelmilelci l iğe karşıd ı r. M i l let real itesin i , ôyet ve hôdislerin ış ığ ında görmek mümkündür.
islôm d in in in tarihi materyal izmle bağdaşması yersiz bir düşüncedir . Böyle olduğu halde, İslômi sosya l izmden bahsetmek, b i lg isizl iğ in veya kötü n iyetin eseridi r. İslôm'da sosyal izm aramak başka, İslômiyetin prensiplerinden, müesseselerinden faydalanarak. sosyal adaleti sağlamağa çal ışmak başka şeylerd ir. D in imiz ve mi l l iyetimizin pek g üzel müessese ve gelenekleri vard ı r k i , günümüzün modern mi lli' i ktisat ve sosyal adalet sistemi n i kurmada, rehber ve yardımcı olabil i r.
Dini taassup ve ona küserek başka yol lara g itmek fe!ôketler geti r ir. D in a leyhi nde usta propagandalar yapanlara d ikkat etmek lôzımdır. Böyle bir i htiyatın ne derece lüzumlu olduğunu şu misôl ortaya koyc:ır:
1 1 1 . Beynelmi le l ' in (Komintern ) . i l . Kongresinde, 1920 y ı l ı nda şu karar a l ınd ı : Türkiye, İ ran, Afganistan ve Arap ü lkeleri g ib i kapital ist gel işmesin i tamamiamamış memleketlerde sınıf mücadelesi yerine, mezhep, tarikat mücadeleleri n i k ışkırtmal ı , b ir avuç münevveri f i kren bölmel idir. Türkiye'de «Yeşil Orclm> bu d i rektife uyularak kuru lmuştu. ing i l izler'de de aynı gayret görü lmüştür. 6 Kasım 1920 de. Albay Stoks'tan , Lord Curzon'a gönderilen resmi yazıda, Azerbaycan 'da «Sünnilerle Şiiler arasındaki zıtl ık büyüktür, biz bu zıtlığı daha da geliştirebiliriz» deniyordu (1 1 ) .
(11) İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İnceleme : Erol
mubelen, sf. 283.
MİLLİYETCİLİGlMİZİN «TOPLUMCULUGU» NE İFADE EDER?
Mi l l iyetçi - toplumculuğumuz, kasıtl ı şekilde yorumlanmakta ve zaman zaman çeşitl i f ik ir, doktrin ve hareketlerle aynı şeymiş g ib i gösteri lmek istenmektedir. Bozan ona sosyal izm damgasın ı vuranlar ç ıktığı g ibi , onu nazizim ve faşizmle bir tutanlar do çıkmaktadı r. Biz bu yazımızda, rürk mi l li kaynağından i lhamın ı alan mi l l iyetçi toplumculuğun, sosyal izmden, nazizim ve faşizmden farkl ı . bambaşka mahiyette olduğunu göstermeğe çal ışacağız.
KOMÜNİZM, SOSYALİZM VE SOSYAL DEMOKRASİ KARŞISIN DA TOPLUMCULUGUMUZ
Sombart, sosyal izm kel imesin in i l k defa «içtimai mesele» an lamında İta lya'da kul lan ı ld ığ ın ı söyler. Bu i l k şekl i ile kul lan ı lan sosyal izm, cem iyet endişesi manôsına gelerek, bir «toplumcu» vosıf gösterebi l i r. � 847 de sosyal izm in bu türlüsünden bahseden Engels, bunun bir «burjuva» hareketi olduğunu, ancak « komünizmin, işçi s ınıf ı hareketi» olduğunu söyler. Marx, her iki terimi de kul lanmış. kendisinden önceki sosyal istlere «ütopist = hayalci» demiş ve kendi sosyal izmine i lml (bizimki lerin deyimi i le «bi l imsel» ) sıfat ın ı yakışt ırmıştır. 1 872 i le 1917 y ı l ları arasında komünizm ve sosyalizm aynı manôya gelmeye başlad ı . Hatta ko-
326 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
münizm kel imesi kaybolarak , yerin i «sosyal izmııe bıraktı . 19 17'de Bolşevizmin Rusya'da i ktidarı a lmasıyla iki terim arasındaki eski fark yeniden ortaya çı kt ı .
i lmi sosyal izm adı veri len, sonunda komünist bir düzen kurmayı hedef alan Marxist sosyal izm (Marxizm) . sosyal istlerin i l k vazifesin in ferdi mülkiyeti yıkmak. mülk iyet düzen in i tahrip etmek olduğunu. Komün ist Beyannamesinde ve d iğer eserlerde ortaya koyar. Marx, Engels ve Lenin ' in , « Ütopisti> adın ı verd iği sosyal istler de bu hususta Marxist'lerle b irleşir ve ferdi mülk iyetin kald ırı lmasını isterler. Hattô içlerinde Eflôtun ve Campanel la g ibi leri, a i le müessesesine bile düşman idi ler. Eflôtun. ömrünün sonunda bu f ikrinden dönmüştür. D iğer sosyal istler de. ferdi mülkiyeti ortadan kaldırmada Marx'tan farkl ı düşünmüyorlard ı . Farkları , kol lektif mü lk iyete, su lh yolu i le veya ihti lôl metodu i le varma düşüncesindeki ayrı l ı ktan ibaretti . Marxizmin tarihi ve d iyalektik materyalizm in in hepsinde müşterek f ik ir olmayışı , d iğer farkı teşki l eder. Bunun dışında, revizyonistler, çeşitl i sosyal ist doktrinler ve bazı demokratlar ara3ında birçok hususta f ik ir birl iğ i görülür. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi sonradan «Bolşevik», daha sonra da «komünist» adın ı a lmıştı r. Alman Sosyal Demokratların ın Len in'den akı l danıştıkları ve tal imat aldı kları b i l inmektedir. Gerçi isveç Sosyal Demokrasisi, MarxizmL.enin izmin tesirinden uzak, orta bir yol tak ip etmektedi r. Fakat öte yandan, sosyal demokrat olduğu bil lnen İ ng i l iz İşçi Partisin in gel işme seyri düşündürücüdür. İngi l iz İşçi Partisi, Bir inci Dünya Harbi sonuna kadar, «Sosyal ist» lôfın ı ağzına a lmamıştı r . Bu arada safları na sosyal istleri a lmakta da tereddüt etmemiştir. 1 91 8 de kabul ed ilen yen i tüzükte «istihsal vasıtalarının müşterek mülkiyeti esasına dayanan» bir sis-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 327
teme taraftar oldukları açı klanmıştır. « İstihsal vasıtaları n ın müşterek mülkiyeti» fi kri, sosyal izmin en müh im unsuru olmasına rağmen, işçi Partis i kendisine halô «sosyal ist parti» demekten d ikkatle kaçınıyordu. Ancak 1 932 den sonra İşçi Partisi , n ihai gayesin in sosyalizm olduğunu söylemeğe başlad ı . 1 945 secim beyannamesinde sosyal izm ve sulhten bahsedi l iyor, «Büyük Britanya M il letler Camiasında, . . . i l erici, demokratik, hür, ha lka dayanan» bir sosyal izm kurulacağı vaadedi l iyor ve bu sosyal izmin «bir hafta son u ihti lô l in in mahsulü olarak bir gecede gelemiyeceği» bel i rt i l iyordu. Bu müphem ifadede. r ihai gaye sosyal izm olmakla beraber, secimden vazgeci lmeyeceği söyleniyordu. Ayrıca, halk ın siyasi, i ktisadi ve sosyal bakımdan kurtuluşunu sağ lamaktan başka, doktriner bir gayeleri olmadığ ı ifade edi l iyordu. Fakat, İşçi Partisi , 1948 yı l ı nda, Komünist Beyannômesi'n in yüzüncü yı l hôtı rası olarak çı kard ığ ı eserde, Marxist Sosyal izme (komünizme) bağ l ı l ığ ın i resmen gösterd i . Kitabın başına İşçi Partisi adına yazı lan önsözde şu ibare vardır : «İşçi Partisi, bütün işçi sınıfı hareketine ilham veren insanlardan ikisi olan Marx ve Engels'e şükran borcunu kabul eder.» Devamla: <<İngiliz İşçi Partisinin kökü İngiliz tarihindedir . . . Fakat. İngiliz sosyalistleri kendilerini Avrupa kıt'asındaki arkadaşlarından asla tecrit etmemişlerdir. Bizim fikirlerimiz, doğrudan doğruya Marx'tan filizlenen Avrupa sosyalizminin fikirlerinden farklı olmuştur, fakat biz de, Avrupa düşünür ve savaşçılarından ve bilhassa Manifesto'nun müelliflerinden yüz türlü tesir almış bulunuyoruz.»
Bu önsözde, Manifesto'ya uyarak, toprak üzerindeki ferdi mülkiyetin ka ld ırı lmasın ın , İşçi hareket in in isteği olduğu, çok ağır müterakki ge l i r verg i lerin i n
328 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
sosyal adalet vasıtası sayı ld ığı , haberleşme vasıtaların ı n geniş ölçüde mi l lileştir i ldiği , kredi ve diğer istihsôl vasıtaların ın da devletleşti ri lmesine çal ış ı ld ığ ı , ya- . n i adım adım kollektif mülk iyet düzenine g idi ld iği ifade edi lmiş oluyordu. ( 1 ) .
İng i l iz işçi Partis in in 1 966 Ekim' inde Brighton'da yapı lan Kurultayında. Başbakan ve Parti Başkanı M r. \J\Ti lson, Parti içinde Marxist düşünceyi hakim k ı lmak için ça l ışanları . «İngiltere'nin iktisadi ve içtimai meseieierine Highgate Mezarlığında ( Marx'ın gömülü olduğu mezarl ık ) çare aramakla», «fosilleşmiş fikirlere sahip olmakla» itham etti (2) . B irkaç gün sonra Moskova Radyosu«Marxizm ve sosyalizm fikirlerini Highgate Mezarlığına gömmeğe çalışıyorlar» (3) . diyerek, Mr. Wilson'a çatt ı .
İng i l iz İşçi Partisi ne kadar sosyal demokrat olursa olsun, içindeki Marxistler bu sosyal demokrasiyi birgün sosyal izme çevirebi l irler. Yerl i yersiz, aşırı şeki lde başvurulan devletleştirmelerin , kamulaştı rmalar ın gayesi de, eninde sonunda ferdi mülkiyetin ortadan ka ldırı lmasıd ır. Esasen. iktisat ve sosyolo j i edebiyatında da «sosyalizm»den « istihsal vasıtaların ın kollektifleştir i ldiği b ir sistem» diye bahsedi l ir . Bu gayen in ihti lôl le tahakkuk ettiri l ip ettiri lmemesi. sosyal izmleri b i rb irinden ayırır. Sosyal izmin bir basamak atesi komün izmdir ki , burada ist ih lôk vasıta ları da kollektifleşti ril i r ve insan ların yiyecek, içecek, g iyecek ve diğer ihtiyaçları bir «tayın» sistemine bağlanır. İn-
(1) Ivor Thomas, The Socialist Tragedy, London, 1949,
sf. 106-11.
(2) Evening Standard, 4 Ekim 1966.
(3) Tlıe Daily Telegraph, 7 Ekim 1966.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 329
sanlar ın iştah larına, zevklerine, istek ve arzularına böylece gem vurulduktan sonra, düşüncelerine de yön veri l i r ve nasıl düşünmeleri gerektiği, komünist idareciler tarafından öğreti l i r. Bütün insani, d ini, mi lli ve manevi değerler y ık ı lmağa çal ış ı larak, mi l l iyetsiz, d insiz, maneviyatsız, yı kıcı proleterler yarat ı lmaya çal ış ı l ır . Beyinler böylece yı kanmak, vicdanlara mühür bağlatı lmak, insan l ık sona erd iri lmek istenir. M i l li şerefler ( «Ulusal Onur» deği l ) ayaklar alt ına a l ı n ı r, mi l letler yı k ı l ı r, istik lôl ler ve hürriyetler sona erer. Bunların burj uva kal ı ntısı olduğunu söyleyerek, insanlar ın isyan ın ı bastırmağa çal ış ırlar. Bu hal . i nsan l ığ ın karşı karşıya bulunduğu büyük b ir teh l ikedir.
Ferdi mülk iyet, insaf ölçüleri içinde kal ındığ ı takd irde, insanların şahsiyet, hürriyet ve şereflerin in teminatıd ı r. Dağların , ormanların, göllerin devlete ait elması gerektiğ i g ib i , umumun faydalanacağı yerlerde de kamu mülkiyeti insan l ık hayrı nadı r. İstanbul Boğaziçi 's in in ik i yakasın ın parsel lenip, fertler tarafından gasbed i lmesi, cennet gibi yerlerin kelleştir i lmesi, umumun zararınadı r ve ferdi mülk iyet burada zararl ıd ır. Ziya Göka lp' in dediği g ibi , «Ferdi mülk iyet umumun faydasına hizmet ettiği takdirde meşrudur)> . Bu manôda anlaşı lan mülk iyet düzeni , insanl ığ ın vazgecemiyeceği büyük bir hakkıd ır. Ya ln ız b ir iktisadi sistem olmayıp, topyekun bir dünya görüşü olan Marxizm-Lenin izm, i ktisadi d üzeni , mülkiyet sistemini y ıkmakla ka lmıyor, insan l ığ ın neyi var, neyi yoksa hepsini ortadan ka ld ırıyor. Sosyal izm bunlardan sadece hirincisin i (mülkiyet düzen in i ) sulh yoluyla , uzun vadede yı kmağa ça l ış ırsa, komün izmden az mı teh l ikel id i r ve komünizme basamak teşk i l etmez mi?
İ ktisadi bakımdan zayıf olan s ın ıf ve tabakalar için , yaşama teminatı ve sosyal güvenl ik imkônları ge-
830 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
tiren Batı Avrupa sosyal adalet telôkki leri, sosyal izm ve komün izmle gerek terim, gerek muhteva bakımından birçok hususlarda içice. yan ı ltıcı , şaşırtıcı bir görünüşte bulunduğundan , b i lhassa az gel işmiş ü lkelerin. kapita l izmin pençesinden kurtulur ve i ktisadi kalk ınmaların ı tahakkuk ettir irken ve vatandaşlarına insanca yaşama imkôn ları tem in etmeye çal ışı rken. takip etti kleri i ktisadi ve içtimai sistemlerine «sosyalizm» adın ı vermekten, yukarıda sıralad ığımız sebeplerden ötürü , şiddetle sakınmaları lôzımdır. B izim bu i ktisadi ve içtimai sisteme verdiğ im iz isim, «Toplumculuk�tur. Toplumculuğun, komünizmle, sosyal izmle. sosyal demokrasi ile i lgisi bu lunmadığ ın ı bel i rttikten sonra ,onun faşizm ve nazizmle olan farkın ı görel im.
FAŞİZM VE TOPLUMCULUK
İta lyan Faşizmin in öncüleri, Hegel Felsefesin i biraz değiştirerek kabul eden ve Hegel ' in. devlet in yeryüzünde Al lah ' ın en yüksek tezahürü o lduğu hakkındaki f ikrin i ben imseyen bir grup aydındı . Roma İmparatorl uğu ve Rönesans çağ ında olduğu gibi, medeni dünyaya ış ık vermek g ib i şanl ı bir vazifeye sah ip bulundukların ı iddia ediyorlard ı. Şiarları «Fert için hiç bir şey, İtalya için herşey» idi . Liberal izmi, demokrasiyi, savaş aleyhtarı f ik irleri lônetl iyor ve harbi «dünyan ın bir icik sağ l ık koruyucusu» olarak yüceltiyorlard ı . Onlar için savaş, m i l leti tekrar canl ı hale geti rmen in zaruri bir vasıtası id i .
İtalyan Faş izmin in tanınmış f i lozoflarından i lk i , Pisa Üniversitesinde felsefe, Roma Üniversitesinde tarih felsefesi profesörl üğü yapan Giovanni Genti le ( 1 875 - 1 944) d ir. 1 923 yı l ında Mussolin i tarafından fa-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 331
şist devlet in in eğitim programın ı gözden geçirmekle vazifelendiri lmiştir. Daha sonra Faşist Kültürü Enstitüsünün müdürü oldu. Hegel ' in yolundan yürüyerek, üstadın ın idea l izmin i , hemen hemen mistisizm noktasına kadar götürdü . Medeni kültürün i lmi pozitivisit temayülünü ve son derece spiritüel olarak vasıf land ı rd ığ ı Eflôtun felsefesin i tenkit etti. Ona göre. devlet mukaddestir ve fertle devlet arasında tezat olamaz.
Faşist felsefesin in inkişafına hizmet eden ikinci yazar, Giuseppe Prezzolini'dir. 1 882 de Perug ia'da doğmuştur. Kültürlü bir a i leye mensup olup, çok okuyan ve zeng in bir bilgi hazinesine sah ip olan bir insanct ı . Fakat 1903 yı l ında büyük ideal ist ve romantik şair Giovanni Papini 'ye rastlayı ncaya kadar, bir ideal rnhibi deği ld ı . 1 903- 1907 arasında Floransa'da, beraberce Leonardo isiml i edebi bir tenk it dergisi ç ıkardı lar. Prezzolini, 1908-1916 arasında La Voce (ses} un yazı işleri müdürü oldu ve bütün gayretini İtalyan Mil l iyetçil iğini caniandırmağa hasretti . Harpten sonra, siyasete faal şekilde katı lmaktan vaz geçti . Prezzolini de Gontile gib i Hegelci ideal istti ve devleti. ferd in üzerinde kutlu b ir varl ı k sayıyor, parlômento müesseselerin i hakir görüyor ve ondokuzuncu asrın l i beral demokrat ik geleneğ in i . mi l let gücüne karşı bir tehdit vasıtası olmakla itham ediyordu. Prezzolini, Faşizmi, İtalyan «Vatanperverl ik ruhunun en yüksek kavramı» olarak vasıf landırmıştı r. 1922 Roma Yürüyüşünü arzu edi l ir buluyor ve kaçın ı lmaz olarak görüyordu. Onun nazarında eski l iderler kifayetsiz, rüşvet yiyici ve soysuzlaşmış idi ler. İta lya hiçbir zaman Anglo-Sakson anayasası i le, hiçbir zaman sanayileşmiş kapital ist bir ü l ke hal ine gelemezdi . Sosyal izm, send ikacı l ı k ve Bolşevizm gibi yabancı radikal i thalôt
332 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
İtalyanlar için birer teh l ike idi . B ir sın ıfı d iğerine karşı çıkarmışlar, kanunsuzluğu teşvik etmişler, ayaklanma ve grevler yüzünden büyük kayıplara sebep olmuşlard ı . Bu kötülü kler karşısı nda parlômento hükumeti pasif kal ıyordu.
işte bu f ik irlerin hôkim olmağa başladığı b ir içtimai muhit içinde çabucak sivrilen Benito Mussolini, tarihteki yerin i , İtalyan Faşist hareketin in kurucusu ve demagoj ik ağzı olarak kazandı . Faşizm teorisine hk�bir şey getirmediğin i d üşünmek hata olur. İtalyan düş:Jncesindeki mühim temayül leri kavrayacak kadar idrak sahibi ve bu düşüncelere bel iğ bir ifade verecek kadar kabi l iyetl i id i .
Mussolini l ider olduktan sonra. sendikacı l ı ktan a l ınma bir iktisadi teşkilat tarzı getird i . Bu bünyeye korporatif devlet adın ı verd i . Sermaye i le emek arasındaki bütün mücadeleyi ortadan kaldıracak şekilde, lıer ik i taraf ın temsi lci lerini sendika ve korporasyonlarda, devlet kontrolu alt ına almayı hedef tutuyordu. Barış taraftarları n ı kötü led i . Harp, insan oğlunu yükseltir ve asi l leştirirdi . O vasıtayla mil let büyür ve imparatorl uk hal ine gel ird i . Emperya l izm. hayatiyetin esaslı b i r tezahürü id i . Onun reddedi lmesi zayıfl ı k ve ölüm alômeti idi . Fert için hayat, vazife, mücadele ve fetihten ibaretti . (4)
M ussol in i , 19�4'te sosyal ist derg i Avanti'n in yazı iş leri müdürlüğünden, f ik i rleri değiştiğ inden ötürü uzaklaştı r ı ld ı . Popolo d'italia'yı kurdu ve Fasci di Combattimanto'yu tesis etti . Bundan Faşist hareketi ge-
(4) E. Mc Nail Burns, Ideas in Conflict, London, 1963,
sf. 217-22.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 333
l işti . Mütecaviz b ir mi l l iyetçi l i k görüşüne sah ipdi . Korporatif devlet f i kri Sorel'den mülhem ve tatbikatta tam başarı sağ layamamıştı r. (5)
NAZİZM (NASYONAL SOSYALİZM) VE TOPLUMCULUK
İtalyan Faşizmin in aksine, Alman Nazizmi. doğrudan doğruya felsefi öncülere sah ip deği ld i r. Mussolini, Makyavel ve Sorel' i iht irasla okuyan bir kimse olduğu halde, Hitler, Yahud i düşmanların ın ve ·d iğer ı rkçı lar ın eserleri d ış ında pek az şey okuyordu . İta l yan Faşizmin in , devlet i , insan tekômülünün zaruri b ir vasıtası olarak yücelten Hegel idea l izmi i le s ık ı b i r bağı vard ı . Hegel felsefes in in Alman menşeine rağ. men, Nazizm üzerinde tesir i hemen hemen yok g ibid ir. H itler, devlet f ikrin i , onu sadece bir cihaz. bir mekanizma sayarak, aşağı bir seviyede tutuyordu. Onun yerine millet'i veya Volk'u yüceltt i .
Nazizmin temel lerin i Nice'de bulan lar yanı l ı r. Çünkü N ice mi l l iyetç i l i k, savaşçı l ı k a leyhtarı id i ve Prusyal ı askerlerden nefret ediyor ve Yahudileri , Avrupa'n ın en yüksek soyu olarak görüyordu. Naziler nazarı nda, Alman mi l letin i 19 18 de arkadan hancerl iyenler Yahudi lerd ir. 1 923 eflôsyonunda, mi l let zararına spekülasyona g irişmiş ve mi lyonlar vurmuşlard ı . Weimar Cumhuriyet in in zayıfl ı k ve başarısız l ığ ı ndan mes'ul id i ler.
Alman Nazizmin in en ori j ina l ideoloğu Cari Schmit'tir . Muhtel if üniversitelerde hukuk' profesörlüğü
(5) G.D.H. Cole, Communism And Social Democracy,
London, 1961, sf. 367-68, 401-3.
334 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yapmıştır. Eserinde, mi l letler a rasındaki mücadeleyi bir hayat kanunu olarak kabul ed iyordu .
Diğeri Alfred Rosenberg 'dir. Alman ası l l ı olarak Moskova Ü niversitesinden mezun oldu . Bolşevik ihtilôl i üzerine Almanya'ya kaçtı . Yahudilere karşı düşmanlığı i le tan ınd ı . Sarış ın Nord ik ı rk ın , ata ların ı n yolunda zaferler ve şerefler kazanacağına inanıyordu . H itler. kendisine müh im bir mevki verd i . Ona göre /\ iman halk ı Hı ristiyan l ık yerine, Nordisizmi din olarak kabul etmel iyd i . Yahudi leri , kültür y ık ı l ış ın ın canl ı varlıkları olarak görüyordu . Onlar ı , Almanlar ın Nordic ırkı safl ığın.:ı karşı ç ıkan su ikastciler sayıyordu. Yahud i mali faal iyeti i le b ir tuttuğu, verimsiz kapital izme hücum ediyordu.
Hitler, Mein Kampf is iml i eseri i le, mi l l iyetçi l i k, tührerl ik , ırkçı l ı k (Rosenberg' in Nordic' i yerine Aryan) , Yahudi a leyhtarl ığ ı . Lebensraum (mi l let iç in a ktif canl ı mekôn , müstemlekeci l ik fi kri) ve yayı lma fik irlerin i getird i .
Faşizmle benzerl iği , otoriter, mi l l iyetçi, mi l itarist ve seçkin ler iderasi taraftarı oluşudur (6) .
Nazizmin vasıfları kısaca Pan - Cermen anti- semitik (yahudi düşman ı ) . otoriter ve küçük burjuva taraftarı o luşudur.
Nazi Partisi Programın ın 24. maddesi. Part in in herhangi bir mezhep ve imana r:leğ i l , pozitif H ıristivanl ığa bağl ı , olduğunu söyler (7) .
Kısaca açıklamağa çal ıştığ ımız Nazizm de. görüldüğü g ib i toplumculuktan bambaşka şeydir .
(6) E. McNall Burns, aynı eser, sf. 223-39
(7) G H D. Cole, Socialism And Fascism, London, 1961,
sf. 35-40.
TÜRK KULTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 335
Türkçülük toplumculuğu ne demektir? Türk toplumculuğu, Türk ve İslam kaynağından gelme bir zihn iyet ve dünya görüşüdür. Ziya Göka lp, Türklerin hürriyeti ve yard ımlaşmayı sevdiklerinden ötürü, hem ferdiyetçi ( l iberal ist - kapita l ist) . hem de iştirakçi (komün ist - kollektivist) olamıyacakların ı , Türklerin «Dayanışmacı - Tesanütçü» olduklar ın ı söyler. Gerçekten, Hunlar, Göktürk ve Uygur'lardan, Selçuklu, Osmanl ı ve günümüz Türklüğüne kadar. bütün Türk uruk ve boyları, ferdi mülkiyetle, kamu mülkiyet in i öyle güzel bağdaştırmış, yaylakları , mer'a ları bütün boyun istifadesine sunarken, kıŞlakları ferdi mü lkiyet konusu yapmıştır. Şölenler, toylar, yağmal ı , toylar, ü lüş' ler, başak' lar, imece'lerle. gel ir dağ ı l ım ın ın adi l o lmasına çal ış ır, içtimai yard ım şuurunu kuvvetlendi ri rken , İslamı kaynaktan gelen «Zekat ve sadaka» rrıüesseseleri i le bu ruhu asrımıza b i le örnek olacak hale getirebi lmiştir. Mesele bu ruhu tekrar d iri ltmek, Türk'ün bu «Toplumcu» vasıf ve an layış ın ı i hya etmektir. Kanunların , toplumcu zihn iyetin kazandıracağı hukuki mevzuatın ortaya koyacağı, sosyal sigorta lar, sosyal güvenl ik tedbirleri, fertlerin hukuki mükel lefiyetlerid i r. Bunları n yerine getiri lmesi cemiyeti elbette refaha erd irecektir. Hayı rl ı hususi teşebbüsle bir arada çal ışan ve ihracat ın ve ithalatın çoğunu yapan kooperatifler ve kend i istihsal in i kendisi ihraç eden devlet kesimi , kendi yatırı m ihtiyaçları n ı kendi s! ithal eden devlet sektörünün örnek olduğu «Toplumcu» mi l l iyetçi i ktisat düzeni de, sosyal güvenl i k tedbirlerine a i t mevzuat da «Toplumculuk» u tam ifade edemez. Toplumculuk bunları da bünyesinde taşıd ığ ı g ibi . Türk ve İslam kaynakları ndan rln"n"' nP'�nekleri de ihtiva etmektedir. Varl ı kl ı kimselerin , hukuki vecibelerin in ötesinde yapacakları yard ımlar, sı-
336 TÜRK KÜL TÜRÜ ARAŞTIRMALARI
nıf ahengi yaratacaktır. Zekat. sadaka, ü lüş, başak, doğum, düğün , d ini g ünler ve ölüm hal lerinde veri len :ziyafetler, lokmalar hayı rlar; diş k ira ları . Türk «Topl umculuk»unun unsurlarıd ır. Hayatı n manasını hasis menfaatlerin i tatminde, hudutsuz bir kôr h ı rsında görmeyen, mi l li kültürün verdiğ i b ir toplumcu - dayanışmacı ruhla hareket edenler iç in, bu d i ri lt i lm iş b ir Türk dünya görüşü olacaktır.
ıToplumculuk» u, dokuz ş iarı ndan b iri olarak ele a lan büyük bir mi l l iyetçi l ider, onu üç başl ı k alt ında şöyle ele almaktadı r: «1 - özel Teşebbüs: Burada özel teşebbüsün destekleneceğ i , işverenle ışc ın ın hakların ın karş ı l ık l ı olarak korunacağı ve « İk i tarafın münasebetlerin in mi l let in zararına olmayacak şekilde kontrol, tanzim ve nezaret altında bulundurulması » nın şart olduğu kayded i l iyor» . « i l - Küçük Sermayeler in B i rleşmesi : «Ayrı ayrı k imselerin el i nde bulunan küçük tasarruflar, mesela on bin kişin in . y irm i bin kişin in katı l ı p birleşmesiyle büyük sermaye hal ine gel i r ve bu sermaye büyük tesislerin kurulmasın ı sağ lar . . . Halkı buna teşvi k etmek, a l ıştı rmak. cesaretlendirmek ve organ ize etmek, önayak olmak devlet in görevleri arasında olacaktır. Bundan gayri olarak yapı lması icabeden birçok büyük işlerin ayrıca yine devlet el iyle b izzat ele a l ı narak başarı lmas ı gerekir . . . Atom, füze araştırmaları ve i lmi araştırmalar g ib i büyük organ izasyon isteyen , büyük masraflar isteyen ( işler) tamamiyle devletçe ele a l ın ıp plan lanması ve sür'atle başarı lması esasını iç ine a lan b i r görüşü tutuyoruz.» « 1 1 1 - Sosyal Yardım ve Güvenl i k Teşki lat ı : Bu da, Türk mi l leti n i içine alacak bir sosyal yardımlaşma ve g üvenl i k teşk ilatı meydana getirmek görüşüdür . Türk mi l leti bugün sosyal bakımdan organize edi lmemiş, dağ ın ık b ir durumdadı r.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 33�
Eskiden onun b ir takım sosyal bağları , sosyal kuruluşları vard ı . Bunlar, dağı ldı , yıkı ld ı . Mesela eskiden vakıflar vard ı , mahal le heyetleri vard ı . O günün şartlarına göre zamana uygun düşecek b ir takım sosyal ve ekonomik organizasyonlar vard ı . Loncalar vardı , loncaların da ayn ı zamanda sosyal fonksiyonları vard ı . Bunlar zamanla yok oldu lar, kalktı lar.
Bugün mil leti tekrar organize etmek lôzım geliyor. Bunların en başında gelen , işlerden b iris i de bütün halkı iç ine alacak b ir sosyal yard ımlaşma ve sosyal güvenl ik teşki latı kurmaktır. Yan i Türkiye içerisinde hiç kimse sahipsiz, yard ımsız. h imayesiz, desteks iz, işsiz ka lmamal ı , kalmak korkusuna düşmemel id ir. Bir a i lenin reisi m i öldü, çocukları, a i lesi m utlaka b u teşk i lat tarafı ndan derhal h imaye edi lmel id i r . . . Böyle b ir organizasyon olmaksızın , cemiyette büyük haksız l ıklar meydana gel ir, büyük fôcialar meydana gel ir ve böyle bir durum mi l leti s ıhhatl i olmaktan çıkarır . . . Ayrıca sağl ık ve adalet güvenl iğ i sağ lanmal ıd ı r. (8)
Görülüyor ki , bizim sosyalizm ve komünizmden sosyal adalet ve insan l ık d i lenmeğe ihtiyacımız yoktur. Bin lerce yıl önce biz bunu b i l iyor ve yapıyorduk. Bizim «Toplumculuğumuz» en yüksek dayanışmayı, en yüksek sosyal adaleti temin edebi lecek bir anlayıştı r.
(8) Alparslan Türkeş, Milli Doktrin · Dokuz Işık, İstan
bul, 1972, Ergenekon Yayınları, sf. 21-25.
F: 22
HALK VE MİLLET
Cok hal lerde birbir ini tamamlayan, bozan b i rbirine aykırı düşen bu iki mefhum etrafında, f ikir ideoloj i ve hareketler doğmakta, f ı rtınalar kopmaktadır. Günümüzde ise sosyal meselelerin en mühimlerinden olma yoluna g i rmişlerdir. Henüz m i l let hal ine gelmemiş halk toplulukların ın , kendilerin i diğer cemaatlerden ayırışına ve onları yabancı ve düşman görüşüne ait duygu ve düşünceler, insanl ık kadar eskidir. Orta çağ ın büyü'< tarih felsefecisi İbn Haldun, bu manaya yakın b i r kabi le şuurundan ( «asabiyet>> ) i nden bahsec'iyordu. İhtimal bu şuur, sonraki m i lli şuurun gel işmesinde ve meydana çıkmasında rol oynamıştır. Fakat 1 300 yıl öncesinin Türklüğünde, bu aşiret düşüncesini aşan b ir mi l li duygunun varl ığ ına, Orhun Yazıtları ve diğer kitabeler şahitl i k etmektedir. Bununla beraber, gerçek manasiyle «Mi l let» hal ine gel iş, b izde ve bütün dünyada, son ası rla rı n işidir. Bu vetire, elbette tarihi maddeci leri n iddia ettikleri g ibi , kapita l izmin eseri. burjuvazin i n yaratması değ i ldir. İçtimai i l imlerin gel işmesi, mekteplerin yayg ın laşması , mi l li kültürü yayan haberleşme ve ulaştı rma vasıta ları n ın artması ve tekômülü , mil li devletlerin kurulması , halk toplulukların ın , aynı mi l lete mensup bulundukları an layışı içine g i rmele ri; bu mi l li şuurun, tarihten gelen bi lg i ile (tarih şuuru ile) beslenmesi, mi l letleri meydana get irm iştir. Fransız İht i lô l i , m i l li uyanışta büyük rol oynamış, mll ll şuurları canlandırmıştı r. Yüz-
'!'ÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 339
yı l ımız ın başında. mi l l iyetç i l ik cereyanları , m i l letlerin şahlanışı , z irvesine ulaşmıştır. Amerika' l ı sosyolog Zimmerman' ın deyişiyle, haşmetl i mazilerine karşı l ı k, kendi perişan hal lerine bakan halk lar, «devlerin omuzhm üzerinde duran cüceler oldukların rn h issederek, mi l let hal ine gelmek, i lerlemek, iktisadi ve sosyal bakımdan kalk ınmak ihtirasına kapı lmışlard ır. Birinci Dünya Harbinden sonra, mi l let hal ine gelmek imkônın ın hukuki resmi vesikası, ABD Cumhurbaşkan ı Wi l son'un «Prensipleri» olmuştur.
Bu prensiplere göre. i nsanların hakkı , demokrati k bir hürriyete sah i p olma kt ı ; halklar mi l ll kaderlerini istedikleri g ib i tayin edebi l i rlerd i . Bu prensipler. Türkiye'de, Türklüğün a leyh ine, Türk mi l let in in ve vatan ın ın parçalanması yönüne işleti lmiş ve götürülmüştür.
İçtimai ve kültürel bütünlüğe kavuşmuş, mi l li kü ltürünü yaşayan halklar, «mi l let» hal ine gelmiş demektir. Mi l leti n dayandığı nüfus varl ığ ı ise, «halk»t ır. Mi l let ve halk, birbirinden ayrı lması güç mefhumlar ve gerçeklerd i r. Bunun yan ında, mi l let hal ine gelememiş cemiyetlere de, « ha lk» denir. Bu toplu luk ıar, henüz kabi le seviyesin i aşamamış, mi l li kültür bütünlüğü içine g irememişlerd i r. M i lli b i r şekil alamadı kları ndan bir nevi yığın karakteri gösterirler. O yüzden, böyle toplu l uklara Marxistler, «sürü» , «yığ ın» inônasında olmak üzere, «halk» adın ı verirler. Sadec:::e bunlara deği l . mi l letlere de «halk» derler. Bunun sebebini biraz aşağıda açı klayacağız.
Mi l letin , maddi ve manevi sahada yükselmesi Ci lküsünü ifade eden mi l l iyetçi l iğ in düşmanları , kozmopolit ik, ümanizm { İnsan l ı k sevg isi idd iası) ve komünizmdir. Marxizm-Lenin inzm adı da veri len komürıizm, mi l l iyetçi l iğ in amansız düşman ıd ı r. Lenin «pro-
340 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
leterler, her türlü mi l l iyetç i l iğe muhal ifti rler» der. Gene Lenin' in ifadesiyle, komünistlerin vazifesi «mi 1 11 kü ltür» leri kafa lardan sürmek ve onun yerine, madceci bir kültür olan <{proleter kültürÜ>ınü yerleştirmektir. Marx ve Engels, «Komünist Beyan nômesi»nde, mi l l iyetçi l iğe karş ı olan büyük nefretlerin i satırlara dökmüşler; mi l let ve vatan gerçeğin i inkar etmişler; yeryüzündeki mi l letler, « buriuvalar» ve «proleterler» d iye i kiye ayı rmışlar; işçilerin vatan ı bulunmadığ ın ı idd ia etmişlerd i r. Marx, İtalyan d üşünürü Mazzini 'n in mi l l iyetçi l i k hakkındaki f ik irleri i le mücadele etmiştir. Diğer taraftan bugün tesiri görü len i rlônda mi l ll nareketinden büyük ümide kapı lmış, onu sol renge büründürmek için çalışmıştır. Kendi ihtilôl şemalarının birinci basamağı olan ve «Buriuva ihti lô l i » adın ı verd ikleri, mi l li ihti lô l hareketlerine de, mi l letleri parçalama yönünde olduğu için sempati beslemişlerd ir. Avrupada bu biçimde hareketlerden, Marx ve Engels, sevgi ve ümitle bahseder. Marx, dünya komünist iht i lô l in i yaptı rmak için kurduğu «Bir inci Beynelmi lel» in toplantısında, «Mi l let» yerine «memleket» demeyi terc ih etmiştir. Bu konuşmada, Rusya'dak i azl ık ların lehinde, Rusların a leyh inde konuşmuştur. Daha son- · ra bir Amerikan gazetesinde (New York Times) yayınladığı makalelerinde, Rus şöven l iğ in in hakkından Osman l ı Devlet in in geleceğin i söylüyordu. Bu yazılar, Ahmet Emin Yalman tarafından Türkçeye çevril i nce, bazı iyi n iyetli Türk münevverleri, Marx' ın Türkleri sevdiği inancına kapı ld ı lar. Halbuki Marx, Türkleri sevdiğ inden değ i l , sınıf izahından ötede, mi l li bir izahla, Rus meselesine baktığ ı ndan ötürü böyle davranıyordu. Bu davranış ve izah Lenin'de çok bel i rg in hale gelecektir.
Alman sosyal demokrasi hareketinin öncüsü, Po-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 341
lonya' l ı Marxist Rosa Luxemburg, 1 901 Paris Kongresinde, Güney Afrika'daki savaşla i lg i l i olarak, «mi l itarizm» ve «müstemlekeci l ik» i kötüleyen karar ald ı rmıştı . Halbuki , Güney Afrika'da koloni meselesi yan ında, mi l li mesele de vard ı r. 1 905 Rus iht i lö l i 'nden ve 1 908 Türk İht i lô l inden ( i l . Meşrutiyet) sonra gözler Afr ika'dan Asya'ya çevri lm işti . « Büyük Rusla r. Rusya'da ezen bir mi l lettin> d iyen Len in Marxist teoriyi, mi l l iyet meselesi i le bağdaştı rmağa çal ışıyordu. Bunun iç in herhangi b ir mi l li talebi, b i r mi l li ayrı lmayı , mi l li kaderi tôyin etme hakkını . işçi s ınıf ın ı n mücadelesi açısından değerlendi rd i klerin i söyler. Troçki, ayn ı görüşten hareket ederek. kapita l izme karşı çevri lm iş, mi l li kurtuluş hareketlerin i , mi l li kaderi tôyin etme isteklerin i an layışla karşı layacaklarını ve destekleyeceklerin i söylüyordu. Fakat bu si lôh sosyal izme karş ı çevri ldiğinde. b i r « karş ı iht i lôl» hal in i a ld ığ ı nda derhal ezilmeliyd i . Len in , 1 91 0' 1arda. ısviçre'den, yoldaşı Şaumyan'a yazd ığ ı bir mektupta. Rusya, Kafkasya, İ ran ve Türkiye'n in mi l l iyet istatistik rakamlarını istiyordu. Ve yoldaşı bu bi lg iyi kendisine temin edip göndermişti . Bu b i l g in in ışığı nda, Len in, mi l l iyet tezlerin i gel iştird i .
Len in , başta Rusya o lmak üzere, çeşitl i ü lkelerdeki mi l li azlı kların , mi l let i parçalama yönündeki hareketlerinden çok şey bekl iyordu. Bu görüşlerin i , Bolşevik Partisine kabul ettirmişt i . Azl ıkların, mi l li kaderlerin i serbestçe tayin edebi leceklerin i bel i rtiyordu . Fakat bu tôyin işinde, sosyal ist rengin kaybolmamasına d ikkJt ed ilecekti . N itekim, Len in tarafından kurulmuş olan « Üçüncü Beynelmi lel» in , 1 920 yı l ında Moskova'da yapı lan İk inci Kongresinde, mi l l i mesele ve müstemleke meselesi hakkında Lenin' in tezleri doğrultusunda kararlar a l ınd ı . Bu kararlara göre, ko-
342 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
!ani lerde ve az gel işmiş ü lkelerde, Batı Emperyal izmine karşı ycpı lan «mi l li kurtu luş savaşları» maddi ve manevi şekilde desteklenecek; bu m i l li hareket, en kısa zamanda sosyal ist b ir renge büründürülecekti. Bunun için l iderl iğ i , m i l l iyetçi l iderlerin e l inden a l mal ı id i . Bu noktada, daha önceleri Lenin i le Rosa Luxemburg orasında münakaşalar olmuştu. Lenin , «ayrı lma hakkın ı desteklediğimiz iç in b ize, ezilen mi lletlerin burjuva mi l l iyetçi l iğ in i destekl iyorsunuz denil iyor. Rosa Luxemburg'un söylediğ i budum d iyordu. Asl ı nda Len in bu mi l l iyetçi l iğ i , kendi kontrolu a lt ında b ir yere kadar kul lan ıyor, onu istediğ i şeki lde azd ı rıyordu. Sonunda onu tepeleyecekti. Önce mi l let b ir yıkı lsı n, ötesi kolayd ı . Sonradan bu görüşle, azlı kların mi l li duyguları canlandırı l ı rken, fren vazifesi görmek üzere, onlardan «mi l let» yerine «halk» diye bahsedilecektir. 1 2 Mart öncesinde «Türkiye Halkları »ndan bahsedenler, buradan i lham al ıyorlard ı .
1 91 0 yı l ında kurulan Osmanl ı Sosyal ist Fırkası , mi l li azl ık lar tarafından ve Len in ist prensiplere uygun biçimde kurulmuştu. Mustafa Suphi, mi l li hareketi , sosyal ist renge çevirmek için, Lenin tarafından gönderi lmişti. Türkiye'de, i kinci b ir kurtuluş savaşından bahsedenler, bunları demek istemektedirler.
Len in ve Bolşevi kler, sanayileşmiş Avrupa ile ziraatçi Doğu arasında, çifte vazife yüklemek, ik i l i görüşe sah ip o!mak zorunda kalmışlard ı . Bu iki görüş « ihti lôlci» ve «mi l ll» , stratej i lerden ibarettir. Gelişmiş sanayi ül kelerinde, mi l li i ht i lô l tamamlanmış. burjuva demokrasi leri kurulmuş olduğundan. sosyal ist ihti lôl iç in, «sın ıf mücadelesi» ne h ız veri lecekt i . Asya ve Afrika ü lkeleri iç in , iç m utlakiyet idareleri, Avrupa kolonya l izmi ve feodal ka l ı ntı lar yı k ı lma l ıydı . Bunun mônôsı , mi l li karakterli b i r burjuva iht i lô l i id i . Len in
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 343
sonradan b ir adı daha i leri g iderek, böyle geri ve müstemleke ourumda olan ü l kelerin , Rusya ve Avrupa proletaryasın ın yard ımı i le, kapital ist merhaleye u laşmaksızı n, doğrudan doğruya feodal izmden sosyalizme geçebileceklerin i müjdel iyordu. Bu ü l kelerde. mi l l iyetçi ayaklanmalara derhal sosyal ist bir hava veri lerek, bu gaye gerçekleştiri lecekti . Böyle b ir görüş ve stratej i insan l ık tarih in in , sın ıf mücadeleleri tarih inden ibaret olduğunu söyleyen ve beş sosyal tekamül merhalesin i , « i lmi» d iye gururla i lô n eden tarihi maddeci l iğ i bir kenara itmek demektir. ( 1 ) Gayeye
(1) «Milliyet»in fıkra yazarı 14 Mayıs 1974 tarihU yazısında; «!!ağ 'millet' kavramını kendisine bayrak
yapmış, sul da 'halk' kavramını» diyor ve «millet»
«milli» «milliyetçilik», kelimelerinin çok kullanılma
sından ;)akmıyor. Milliyetçiliğin bazı hallerde, «ile
ri götürücü», bazı hallerde ise «geriletici» olduğu
nu söyliyen yazar, buna dair misaller veriyor. Di
yor ki, Fransız İhtilalinden sonra, «İnanç ve bilinç
birliğine dayanan topluluklar, milliyetçilik akımı
sayesinde yabancı boyunduruğuna karşı ayaklanı
yor, kendi kaderlerini kendileri çizerek bağımsız bi
rer devlet oluyorlardı. Ayrıca, demokrasiye gidiş
bakımından da olumlu bir "rolü oldu milliyetçiliğin».
Fakat yazara göre, sonraki asırlarda, bazı ülkeler
de, milliyetçilik, «olumsuz ve geriletici olmuştur».
Türkiyede de böyle olduğunu söyleyen yazar, delil
siz iddialarda bulunuyor; Milliyetçiliğin, «Irkçılık
ve hayalci bir turancılığa» döndüğünü «ekonomik
ve sosyal yapıyı değiştirmeğe yönelmiş her hareke
tin karşısına çıkarılmış olduğunu iddia ediyor. Bun
lar, burada cevaplandırılması mümkün olmayan, bü
yük yanlışlar ve insafsız iddialardır.
244 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ulaşmak iç in her vasıtayı meşru gören b ir doktrin için, bunu da kitabına uydurmak zor deği ld ir.
Sadece i kt iSadi menfaat iht i latları i le mi l letleri bölüp, yıkamıyacağın ı b i len komün izm, m i l li meseleye ve mezhep kanun larına el atmış bulunmaktadı r . Cekoslavakya'yı , Çek ve Slovak d iye ayı rarak yuttular. Almanya, Vietnam, Kore, Pakistan'ı bu şekilde böldüler. isparıya'da, «Bask» mi l li ayrı l ı ş hareketin i gene on lar yarattı İr lônda'daki tedh iş hareketlerin in arkasında onlar var. Yugoslavya'ya böyle sah ip olmuşlard ı .
önce tahri k ederek faydalandıkları , m i l l i azl ı k hareketleri, şimdi başlarına belô oldu. Başta H ı rvat olmak üzere çeşit l i etn i k unsurlar mi l li i st iklôl peşindeler. Şimdi l ik Tito'n,un otoritesi, ayrı lmayı , bölünmeyi önlüyor. Onun ölümünden sonra, Yugoslavya'n ın ece l i yakınd ır.
Mi l l i Kültürlerin kuvvetlenmesi ve mi l let hal ine gel iş in hızlanması . komün izmin h iç hoşlanmıyacağı b i r şeydir . Onun için b ir yandan mi lH kültürleri yıkmağa, kültür i ht i lô l i yapmağa çal ışı rken, d iğer yandan sun'i m i l l iyetler yaratarak, ona mi l li şuur kazandırmağa, sosyal ist hareketin kontrolu altında ondan fayda-
(2) «Millet->ı, «ulus» yapanlar; «milli»yi, «Ulusal»a çe
virerek sulandıranlar, şimdi de folklorumuza el
uzattılar. Önce halk türkülerimizi, «anırajman»a
uğratırken, son zamanlarda milli oyunlarımızı da
bozınağa başladılar. Türk'ün yiğitlik ve mertlik
sembol.i olan, .Ankara Zeybeği, kendi milli kılığı ve
kendi musikisi ile oynanır. Blzim bildiğimiz budur.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 345
lanmağa gayret ederler. Türkiye'de de s ık sı k sozu edilen , « iç sömürü» , «dış sömürü» lôfları, i lhamın ı budüşünceden olmaktadır. Türkiye'de yaratı lmak istenen sun'i mi l l iyetler karşısında, mi l li kültürümüzü kuvvetlend i rmek zorundayız (2) . Bu konuyu başka b i r yazıda e le a ic l ım .
Onun mayo ve anırajman havası ile de oynanabile
ceğini, bu yılki 19 Mayıs şenliklerinde gördük. Gazi
Terbiyeli kızlar jimna&tik grubunu bu işe sevkeden
ler, milli kültürle oynadıklarının farkındalar mı?
Hoş, Bursa kılıç-kalkan oyunlarında, zeybek «ca
şır»ı yerine, mayoya benzer bir kılığa bürünülebil
dikten sonra, bu gidişi pek yadırgamağa da hakkı
mız yok demektir.
FİKİR HÜRRİYETİNE DAİR BAZI FİKİRLER
Komünistler dünyanın her ye
rinde, muhalefetteyken fikir hür
riyetinin bir numaralı savunucu
ları, iktidara geldikleri zamansa baş düşmanı olmuşlardır.
Fikir veva düşünce hürriyeti, yahut uydurmacası i le «özgürlüğü» hakkında söylenecek şeylerin, i leri sürü lecek f ık irlerin, ifade edi len düşünce ve «İŞ» hal ine gelen, «aksiyon» şekl ine bürünen, «eyleme dönüşen» f ik i rler için söz konusu olduğunu herkes kabul eder. Belirti lmemiş, açığa vurulmamış düşünceler, ancak Al fah'a malumdur ve açıklanmadığı müddetçe düşünce sahib in in s ırrı olarak kalmakta devam eder. Açıklanan. aksiyona geçen. fakat gerek açıklanması , gerek aksiyon hal ine gelmesi, cemiyet hayatı nda gözle görü lür ve tesi r yaratmayan sarsıcı b i r netice doğurmayan düşüncenin , hürr iyetten faydalan ıp faydalanmayacağı hususundan pek söz edi lmez. Kısacası. kafa lardaki «sını lar ; veya sır olmaktan ç ıkt ığı , açı klandığı halde, cemiyetin mevcut n izamı i le çatışma hal ine gelmeyen, veya öyle görünen f ikr in , hürriyeti hürriyetsizl iğ i d iye birşey yoktur. Hürriyetten faydalandı rı l ı p, faydalandı rı lmaması istenen f ik irler. sosyal değişme yaratıcı olan f ik irlerin, cemiyeti sarsıcı
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 347
olan düşüncelerin mevcut d üzenle çatışma hal ine gelen leri ve aksiyon, «eylem» yaratıcı olanlarıdır .
Fi kirler ve kaynağı f ik ir olan ideoloj i ler, tarih boyunca insan cemiyetlerindeki d inamizmin motor gücü vaz;fesin i görmüşlerd ir. Tarihi maddeciler bu muharrik gücün «madde» olduğunu, «istihsal tekniği» olduğunu söyleye dursunlar, cemiyetleri a ltüst eden, devletler y ıkan tesirleri i le kendi ideoloj i leri bunu yalanlamaktadır. Bu bakımdan. f ik ir ve ideoloj i ler tarih in a kış ın ı değ iştirmişler, ona yön vermişlerd ir. O yüzdend i r ki. mevcut cemiyeti koruma endişesi i le baskı a lt ına a l ınmışlar, hürriyetten mahrum edi lmiş lerd ir. Tarih içinde görülen sayısız f ik ir, ideoloj i ve hareketlere hürriyet tan ın ıp tan ınmaması konusu, sah ip olunan f ik ir ve ideoloj iye göre şeki l a lmaktadır. Tarihe yön veren f ikir ve ideoloj i lerin, hürriyeti üzerinde durmak gerekir.
DÜŞÜNCE HÜRRİYETİN İN S IN IRLARI
Yukarıda açıklanan manası ile düşüncenin hürriyetinden ne anlamak ıazımdır? Bu hürriyet s ın ırsız mıdır? Değilse, hudutları nereye kadar dayanır? Burada bu sual lere cevap arıya l ım.
Mutlak b ir tarife varmak, bütün zaman ve mekanlar iç in benimsenebi lecek bir f ik ir hürriyetinden bahsetmek mümkün değ i ld ir. Hürriyetin her zaman , mutlak değ i l . şartl ı olduğunu, izafi olduğunu bi len her zümre, onu içinde bulunulan şartlara elveriş l i olacak şekilde yorumlamaktadır . Mesela muhalefette olan bir siyasi parti, muhalefette iken onu başka türl ü an l ıyor; i ktidarda bulunurken başka. Bir menfaat grubu, bir din ve ideoloi i zümresi, bu hürriyeti farkl ı
348 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
zaman ve şartlarda, farklı şeki lde kabul lenmekted i r. Meselô, Roma' l ı lar i l k H ıristiyanları d ini inançla. r ından ötürü cldürmüşlerd i . O devrin mazlum Hıristiya n ların ın çocukları . sonraki asırlarda, H ıristiyanl ı ktan saptığ ı na inandıkları d indaşları n ı Eng izisyon mahkemeler!ne sevketmişlerd i . Protestanlar, katol ik kardeşleri tarafından boğazlanmışt ı . öte yanda Türk'lerin d ini müsamahası ise pek meşhurdur.
Rus Çar' ların ın zulmüne karş ı , ezi len insanları ve mi l l iyetleri h ürriyet ve istiklale kavuşturma vaad i i l e propagandaların ı yürüten hapisdeki , sürgündeki ve cemiyet içindeki Rus sosyal istleri (Bolşevikler) , i ktidara geçince değişivermişlerd i . Artık «Proletarya iktidarı» kurulmuş olduğundan, kendi iktidarlarına karşı f ikir hürriyetinden bahsetmenin manôsız l ığ ından söz ediyorlard ı . Önceki yı l ların bu düşünce <lÖZ· gürlüğü» havarileri , 1 91 8 i le 1 956 y ı l lar ı arası nda Sov. yetler Birl iğ inde, düşüncelerinden ötü rü altmış mi l yon insan ın canına kıymışlard ı . Bu gerçek, bu yazın ın yazı ld ığ ı bu günlerde, Sovyet yazarı Alexander Soljenitzin tarafından açıklanmıştır . Vugoslavya'n ın ik i numaral ı adamı Milovan Ci!as, teorideki ya lan lara karş ı l ık, tatbikattaki maskara l ığ ı del i l leriylEl ortaya koymuştu.
Meselen in i nsaf l ı bir çözüm şekl i ne olabi l i r? Memleket şartlarım ızı da göz önüne a larak, buna cevap bulmağa çal ışa l ım .
Batı l ı b ir kaynakta << i lmi hürriyet» . ik i yan l ı olarak ele a l ın ır: Bunun «bir parçası (gelenekçi) görüşleri yeniden dile getirip savunmak hakkı ise. diğer parçası da yerleşmiş felsefi veya siyasi görüşlerden ayr ı labi lmek hakkıdır .» Fakat «yerleşmiş felsefi ve si -
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 349
vasi düşünceierden ayrı labi lme hakkı , fesat tertip etme hakkı olarak tefsir edi lmemel id ir. » ( 1 )
Fik ir h ürriyet in in aşığ ı J . J Rousseau bi le, ha lkı aldatmaya çalışma iş in in , f ik ir hürriyeti i le i lg is i bul unmadığ ın ı şöyle a nlatır : « İnsan daima kendi iyi l iğ i n i ister; fakat bunu her zaman göremez; ha lk kat'iyen ifsat edi lemez; fakat ekseriya a ldatı l ı r, ve işte yaln ız o zamandır ki fena olan şeyi ister görünür .» (2)
Halk ın aldatı l masına engel olmak, f ikr i öldürmek deği l , yaşamasına imkôn sağlamaktır. Bunu Hegel'in a nladığı rnanôdaki, kudretli milli devlet yapabi l i r.
Ülkemizde, her f ikri ve içtimai hareketi «Atatürk m i l l iyetç i ! iğ i »ne, «Atatürk devrimleri» ne oturtan , onu «mutlak başlangıç», «kat'! hareket noktası» sayanlar, Atatürk'ün tenkit ed i lmesine, «Atatürk'ü koruma kcnunuı>nun kaldırı lmasına, Atatürk «devrimlerin in» ( İ nkı lôpların ın ) zedelenmesine razı olacaklar mı? 1 63.
maddenin ka ldırı l ıp, din ve mezhep esasına dayanan siyasi parti kurulması iç in imkôn hazırlanmasına, din in istismarına göz yumacaklar mı? Razı olmayacak göz yummayacaklarsa -ki bundan şüphemiz yokfikir hürriyetin in . ü l kenin kurulu düzeni i le şartlı bulunduğunu görüyor ve ben imsiyorlar demekt ir. Ayn ı k imselerin b i r başka bah iste, bütün içtimai n izamı sarsacak bir konuda, d üşünce «özgürlüğü»nden yana oldukların ı bel irtmeleri, i nsan ı samimiyetleri hakkı nda şüpheye düşürüyor. Memleketi düşünerek, ba-
(1) Sidney Hook, Akademik Hürriyet ve Akademik
Anarşi. Çev. Prof. Sencer Tonguç, Ankara, 1973, sf.
30-1.
(2) 6 Kitabile . Birlikte Ruso (Rousseau) İstanbul,
1945, kitabı içinde «İçtimai Mukavele» bahsi, sf. 181,
Çev. Selmin Evrim-1\iebmet Evrim.
350 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
zı konularda f ik ir hürriyeti olamayacağın ı kabul edenler, bir bakıyorsunuz, Türk Ceza Kanunu'nun 1 4 1 . maddesin in suç saydığı komünizmle i lg i l i f ik i r ve hareketlerin savunucusu kesi l iyorlar. Diyorlar ki , «örnek ald ığ ımız Batı dünyasında Marxist-Len in lst edebiyat serbestçe yayın lan ır ve en ufak kasabalarda bi le serbestçe sat ı l ı r. »
Başka hususları bel i rtmeden önce, Anayasamızın buna cevaz vermediğ in i bel irte l im. Anayasa Hukuku otoritesi Prof. Kuba l ı , bakın ız ne d iyor: «Anayasamızın 4 . ve 57. maddelerin in tereddüt ve tartışmaya asla yer vermeyen açık l ığ ına ve genel esprisine rağmen, i leri sürülen her aşırı solcu, yani Marxçı , Len inci veya Moocu fikri . Anayasamıza aykırı deği lmiş gib i savunmak, Anayasayı tahrif e�mektir ve her aşırı 8olcu eylem ise anayasan ın çizd iğ i meşru luk s ın ırlarına tecavüz etmektir .» (3)
Komünizm, f ik ir hürriyetinden faydalanmal ı mıd ı r? Komün izm, komünist f ik ir l i lerin onu gözler önünden kaçırmak için i leri sürdükleri şekilde, asl ı nda mevcut bulunmayıp, şişiri lm iş , «umacrn ha l ine getiri lm iş bir nesne deği ld ir. O, ismiyle, cismiyle. teori ve tatbikatıyla mevcuttur. Tohumları çok eski olmakla beraber, bir buçuk asra yaklaşan bir teorisi, 67 yı l l ı k b i r tatbikatı vard ır . Bu f ikrin teorisine Marxizm-Leninizm deni lmektedir. Teori, dünya üzeri nde MarxizmLenin izm'den başka tabii ve içtimai i l im kabul etmemekte, «diyalekti k materyal izmı>den başka i l im metodu olmadığ ın ı , diğer metodların «metafizik» olduğunu söylemektedir.
Marx ve Engels, Komünist Beyannômesi'nde, ko-
(3) Prof. N. Nail Kubalı, Anayasa Hukuku Dersleri, İstanbul, 1971, sf. 51.2.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 351
münizmin, kapita l izmin rahminde gel işeceğin i söylüyorlard ı . Gerçekten de öyle oluyor. Kapita l izm, b ir yandan korkunç b ir kôr h ı rsıyla kitlelerin sefôletini hazırlar, fakirl iğe göz yumar. bunun çaresin i arayıp bulma gayreti göstermezken; diğer yandan bu sefô let i komün izm hesabına istismar edecek komünistlere, geniş b ir f ik ir hürriyeti tan ıyarak çifte günah işlemektedir. Onun :çin Marx ve Engels, kapital izmi yıkmağa çal ışan komünistlere, «kapitalizmin mezar kazıcıları» adın ı veriyor. Arada yanan, kapital istle;den de, komünistlerden de yana olmayan, kendilerin i ha lka anlatamamış :::ı lan f ik i r sah ipleri i le a ldatı l m ı ş hal kt ı r. Bu mi l l iyetçi f i ki r sahip leri boşuna bağırıyorlar; kapita l izm, bir kozmopolit zi hn iyettir, ayrı bir dünya görüşüdür. O, serbest piyasa düzeni demek deği ld i r. «Özel» (hususi) teşebbüs, serbest p iyasa düzeni insanl ık kadar eskid ir. Kapita l izmin felôketin i yok etmek üzere, gene onun taraf ından veri lmiş f ik ir hürriyetinden faydalanarak harekete geçen ve b ir komün ist düzen kurmağa çal ışan komün istlere inanmamal ı , dediklerine itibar etmemel idir. İki kutupta da felôket vard ı r.
Fakat bu i kazları ha lka duyuracak vasıtalar yoktur. Halk a ldatı lmaktad ı r. Bütün yayın organları , kapita l istlerle komünistlerin el indedir. Can düşmanı olan bu ik i zihn iyet ve zümre, hareket nokta larında birçok yerde birleşirler. Feodal izmi, aristokrasiyi, mutlôkiyet idarelerin i yı kı p, demokrati k rej im i kurma işinde, Avrupa'da , Rusya'da, dünyan ın her yerinde kapital ist burjuvalarla, komünist proleterler işbirl iğ i etmişlerd ir. E-sasen, teoride «proleter» , «sanayi işçisi» demek olduğu halde, tatbikatta komün ist f ik ir l i burjuva ve küçük burjuvalar da «proleter» adını alm!ştır. O bakımdan kapita l ist burjuva i le proleterler
352 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
içindeki burj uva menşel i proleterler arasında, ıç ınden cı kt ık lan sosyal s ınıf bakım ından ayniyet vard ır. İ kisi de sefa let in devamından yanadır. Kurdukları demokrasi rej imin in işlemeğe başlamasından sonra ayrı l ı rlar. Komünistler bu demokrasiyi son noktasına kadar sömürür, hürriyetlerden son noktasına kadar istifade �der, anayasa kuruluşları n ı iyice kul lanır. Ne için? Hürriyet, «özgürlük» adına, sonunda hürriyeti boğmak iç in .
Komünist, Marx ve Engels' in öğrettiklerine uyarak, «2» harfine gel ince ne yapı lacağın ı , daha «A» harf in i yazarken bi lmektedir. Demokrasi bayrağı açılacak , ideolo j ik grevler, genel grevler yayg ın laştı rı lacak, komünist neşriyat ve fik irler basın, radyo, tiyatro, s inema ile kitlelere yayı lacak, s ın ıf mücadelesi kızıştırı lacak, arada kazôra mahkum olan olursa. «düşünce özgürlüğü» yaygarası koparı lacak, şart lar olgunlaşmaya başlayınca, istiföde edi lmiş olan demokrasiden, «burjuva demokrasis i » , «biçimsel (şekli) demokrasi» d iye bahsedi lecek. bir s ın ıf devleti olduğu söylenen devlet kötü lenecek, anarşi yaratı lacak ve i kinci merhale olan «proleter» (sosya l ist) devrim ( iht i lô l ) aşaması (sathosı )» nda, b ir sosyal ist iht i lô l i i le , devlet ve düzen y ıkı lacaktır.
işte mezar kazıcı ların ın , müstakbel ölü leri i le b irl i kte geçe�ı uzun serüvenleri . Avrupa ve Ameri ka, ölümünü bi le bile, öldürücüsüne göz yumuyor. Önce onunla işbir l iği ediyor, sonra onun g ittikçe kuvvetlenerek kafa tutmasına, tôviz koparmasına ses ç ıkarmıyor. Mezar kazıcı . kôh hürriyet istiyor; kôh sertleşerek. tabiat (doğa) kanunu'nun geçer olduğunu söyıüyor, Darwin' in «hayat mücadelesi» kanununu cemiyete tatbik ederek «sınıf mücadelesi» ne çeviriyor. Yarın ın ölüsü: sefi l kitleleri doyurup, onların gönlü-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 353
nü kazan ıp; mezar kazıc ın ın bel ine kazmayı vuramıyor. Gönlü bL:na razı deği l , ruhuna şer sinmiş; ölecek, fakat «halkı ondurmayacak» .
Türkiye buna razı olamaz, Avrupa g ib i kuvvetl i b ir orta sın ıf ımız yok. Mi l li gel ir imiz düşük. Mi lyonlarca g izl i ve açık işsizimiz var. İ lmi z ihn iyet yerleşmemiş, geniş bir münevverler zümresi yok. Mi l li sesi boğan yayın organları son derece bol . Hal k «dünya cenneti» vaadi ile a ldatı labi l i r. Böyle bir hürriyeti; ne anayasamız kabul eder ne de Türk Mi l let i .
Fik ir hürriyetin i arzu eden şahıs ve zümrelerin Descartes'in ahlöki davranış ından ibret a lmaları gerek ir. OrtaçaıJ Hı ristiyan skolöstisizmine karş ı ç ıkıp, Rönesansı getirenlerin başında bulunan Descartes, tak ip ett iği düşünce ahlôk ın ı şöyle açıklar: «Birincisi , Tanrın ın çocukluğumdanberi içinde yetişmeme IGtuf ve inayet buyurduğu d ine sağlamca bağl ı kalarak, memleketimin kanun ve ödetlerine itaat etmek, başka her şeyde de kendimi bir l ikte yaşıyacağım kimseleri n en ak ı l l ı ları tarafı ndan umumiyetle amel olunan ölçülü ve aşırı l ı ktan en uzak kanaatlere göre idare etmekti . . . Üçüncü düsturum. daima tal ihten ziyade kend imi yenmeğe ve dünyanın düzeninden çok kendi arzularımı değişti rmeğe . . . çal ışmaktı» (4) .
Haklar vczifeleri gerekt iri r. Yaln ız istemek, birşey vermemek, yı kmak insafla bağdaşamaz. Fik irler elbette muhteremdir. Fakat diğer f ikirlere, mi l l i kültüre. hukuk düzen ine saygı l ı olmak şarti le. Fikr in, düşüncenin hürriyeti, haysiyet l i b i r tutuma, ah lök l ı b ir davranışa bağ l ı olmal ıd ı r.
(4) Descartes, Metod Üzerine Konuşma, Çev. M. Kara
san, Ankara ,1962 sf. 30-2.
F: 23
«KARŞI DEVRİM» VE «KONTR GERİLLA»
Şu ik i mefhumun, on onbeş yı ldır sol çevrelerde, i l im ve siyaset çevrelerinde, en yetki l i ağızlar tarafından b i le kul lanı ld ığ ı görü lmekted ir. Gazetelere geçmiş, kitaplara geçmiş, radyo ve televizyonda söylen ir olmuştur. En f ırt ınal ı konularda, çatışmalı meselelerde sık s ık ortaya ç ıkan bu ik i deyimin , içyüzü ile açıklanması , makalemizin mevzuunu teşki l edecektir.
«Karşı devrim» acaba, Atatürk devrim lerine karş· oıuşu mu ifade ediyor? Yerli b ir buluş mudur? Bunlarla h iç b ir i lg is i yoktur; fak:::ıt, o intiba veri lmek istenir. Karsı - devrim'den önce, «devrim» üzerinde durarak , meseleyi aydın l ığa kavuştura l ım . İ ng i l iz ve Fransız di l lerinde «Revolution» , « İht i lö l ve inkı lôp» demek oluyo"'. Birbirinden çok farkl ı ik i manöya sah ip olan bu kelime, Marxist-Lenin ist edebiyatta çok ustaca ve rahatl ı kla kul lan ı lmış, çok işler başarmıştır. Kendi mensupları iç in , « ihti lô l , s i lôhl ı ayaklanma» işaret in i verirken, kendi lerinden olmayanlara karş ı , yumuşak bir « inkı lôp» hareketi iç in çalıştıkları kanaatini uyandırmaktadı r. Türkiye Solu tarafından da, «devrim» kelimesi bu maksat için kul lan ı l ı r. Kendi leri için « iht i lô l» i ifade eder, kend ilerinden olmayanlara «Atatürk inkı lôpların 1 >> an latı r . Şimdi , tarihi köklerine inerek, meseleye daha yakından baka l ım . Dünyan ın a lt ın ı ü�tüne getirmek, cem iyetleri yık ıp, bir ko-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 355
münist düzen kurmak isteyen Marx ve Engels, «Sosyal ihti lô l » i b ı r ıc ik vasıta olarak düşünmüşlerd i . Komünist Beyannamesi'nde bunu acıkça i fade etti ler ve silôh l ı ayaklanma manasına geld iğ in i çekinmeden söylediler. Kuil1ünist olmayan ha lk k itleleri demek olan «burjuvazin in» , bu sosyal ihtilôl önünde «titremesi gerektiğ in i» söyledl ier. 1 850'de Marx Komünist Bir l iğ i 'nde yaptığ ı konuşmada aynı şeyleri bel i rtti . Proudhon'u tenkit ett iği , Felsefen in Sefôleti isimli eserinde de «Ya ihti lôl , ya ölüm» d iyordu. Bu « revolutionı> . bu «devrim» ik i kademeli , i k i safhal ı olacaktır. Birinci kademede, ist i bdat idareleri yıkı lacak, meşrutiyet veya cumhuriyet idareleri kurulacak , demokrasiye geçi lecektir; anayasa kabul ed i lecektir. Bu birinci kademe emperyal izme toprak asi l leri ne, feodal ite ve istibdada karş ı , cemiyetin bütün s ın ıf ların ın işbir l iğ i i le kazanı lacaktır . Methedi lerek ulaşılan bu siyasi rej ime. «burjuva demokrasisi» adın ı verirler. Bu düzene. «burjuva demokrat:k ihti lôl safhası» da. den ir ve ona, «burjuva demokrat ik iht i lôl i» i le ulaşıl ı r. Yerl i Marxistlerin d i l inde bunlar ın tam karş ı l ığ ı şöyledi r: «burjuva demokratik devrim aşaması» ve «burjuva demokratik devrim i » .
Marxist i7aha göre , demokratik düzen in cari bul unduğu bu merhalede, i ktisadi düzen kap:ta l izmdir . Kapital izm, sistemin kaçın ı lmaz b i r icabı olarak kendi felôket tohumunu kendisi yaratacak, «mezar kazıcıları n ı )) , «rahmiPde büyütecektir» . Bu mezar kazıcı ları , «proletaryaıt adı veri len işçi s ın ıfıd ı r. İşçi s ın ıf ı , cemiyetin çok büyük b i r çokluğunu teşki l etmektedir . Cünkü . korkunç bir kôr h ı rsı ve '"ekabet içinde, bir kapltal ist d iğer kapital isti yok etmekte. orta sınıf ortadan kal kmakta, sefi l leşme artmakta, tarihi b ir misyon (sosyal i !ıt i lô l } iç in hazırlanan proletarya , kanl ı
356 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI
ihti lôl gününü beklemektedir . Marx ve Engels' i n ded iklerine göre işçi sın ıf ın ı n sefôleti dayanı lmaz hale geleceğ i için, kapita l izmi yıkmak için ayaklanacaklar ve onu devirip sosyal ist (komünist) düzen i kuracaklard ı r. Bu g id iş i h ızlandırmak için, işçi sınıf ına rehberl i k edecek b i r part i kurulacaktır. İ kinci merhaleye geçmek için, demokrasinin bütün n imetlerinden son noktasına kadar faydalanı lacaktır. Daha önce methetmiş o ldukları demokrasiyi, «bur juva demokrasisi» , b ir s ın ı f ın demokrasisi d iye kötüleyecek, «gerçek demokrasi » . «halk demokrasisi» iç in çalışacaklard ır. Yani bugünkü Batı demokrasi lerindeki rej imler yerine, Doğu Almanya'n ın , Rusya'nın , Cin' in ha lk demokrasileri (!) gaye olarak gösterilecektir. Anayasa ve Anayasa müesseseleri, «özgürlük» (hürriyet)ler son haddine kadar istismar edi lecektir. İşçi g revleri, siyasi ve ideoloj i k g revlere çevrilecek, «genel g rev» lerle memleketler a ltüst edi lecektir.
GERİLLA SAVAŞLARI
Ü lkelerin kendi, tarihi sosyal , tabii ve · i ktisad1 şartlarına göre, komünist stratej i ve taktiğ inde bazı değişmeler yapı lmakla beraber. ana stratej i ve taktik ayn ıd ı r ve devaml ıd ı r. Marx ve Engeis' in söyled iği g ibidir. Dünya Marxist - Len in ist nazariye ve tatbikatında, tamamen ona bağl ı ka l ın ı r. Kapita l ist iktisad1 d üzen ve burj uva demokratik rej imi adın ı verd ikleri cemiyet şeklinden, sosyal ist (komünist) re j ime geçmek iç in başvuracakları sosyal i hti lö l in adı , «proleter veya sosyal ist iht i löldir.» Adı geçen «devrim» { iht i lô l ) . burjuva2'iye karşı , kapital ist sınıf ın ezd iğ i proletarya tarafı ndan yapı lacaktır. Bu s ın ıf kavgasına, sefaletin çe!<i lmez hôl a lması h ız verecek, sonu i ht i -
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 357
lô l le b itecektir. Lenin , Rusya şartların ı d ikkate a larak, proletaryan ın yanına, köylü s ın ıf ın ı da ekledi. Burada, «proletarya» sözünden, komün ist ideoloj is in i ben imsemiş bütün s ın ıf mensupların ı a nlamak gerektiğ in i hemen bel i rtel im. Onun için de, işçi ve köylü ler azl ı k teşki l eder. Teoride ise tam tersine. Devrim ve memleketin şartlarına göre, bu ihti lô l stratej isine çeşitl i s ın ıf lar çekilebiir . M.ao ve Castro, iht i lô l i , geri l la savaşlarıyla başardı lar.
Demek l<i, komünistlerin «Amentü»sü, Marxizm ve onun ihtilôl şeması olmakla beraber tatbikatta ayrı l ık lar görüWr. Şartları yorumlama farkından doğan bu ayrı l ı k lar. komünist olmayanları yan ı ltab i l i r- Tü rkiye solcuları arasındaki fikir münakaşalan da böyle yanı lmaya yol açmıştı . B ir k ısmın ın Marxist olmadığ ına hükmedi lmişti . Halbuki çatışma, Türkiye'n in hang i gel işme t:osamağında bulunduğunun yorumlanmasından çı kıyordu. «Sosyal ist devrimciler proleter devrimciler» , Türkiye'nin, «mi l li demokratik devrimi n i» çoktan yapmış olduğunu, onun iç in «proleter-sosyal ist devrime» ( ihti lôle) hazır lanmak gerektiğ in i söylüyordu. Bu i l ı� i lô l i yapacak olanl�r. sadece proleterlerd i . Sloganları da «Sosyal ist Türkiye» olmalıyd ı . «M i l li demokratik devrimciler» ise Türkiye'de, b irinci merhalen in tıenüz aşı lmamış olduğunu, «devrim» iç in , «mi l ll ve geniş cephe»n in şart bulunduğunu, bu geniş cepheye s iv i l ve asker küçük-burjuvaların da dahi l edileceğin i söylüyorlard ı . O yüzden, slogan (şiar). «Bağımsız Türkiye» olmal ıyd ı . Birinci ler, «mi l li demokratik devrim» in , 27 Mayıs 1 960'da başarı lmış bulunduğunu söylüyordu.
SOLDAKİ BÖLÜNME
Şu anda TRT'n in başına geçip oturmuş bulunan
358 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
İsmai l Cem, soldaki bölünmeleri, «Türkiye gerçeklerinin yeterince b i l inmemesi >> ne, bağl ıyordu. İsmai l Cem, meseleyi şöyle açıklar: «Soldaki bölünmelerin bence i l k temel nedeni , , yeterli teorik çal ışma yapı lmadan, bu çal ışman ın yapı lmasına imkô n bu lunmadan sosyal ist eylemin başlamış olmasıdır . . . İşçi Partisi (hareketinde) . . . bu güçlük . . . parçalanmaya yol açmıştır. Örneğin , i lk çatışma part in in dar an lamdaki işçi sınıf ına mı , yoksa geniş anlamdaki işçi sınıf ına mı dayanması gerektiği meselesinden çıkmıştı. Oysa, bu sorunun teorik olarak parti kurulmazdan önce çözümlenmiş olması gerekird i . Aynı g üçlüğe, part i içi demokrasisi sorununda da rastlandı . Tü rkiye modeli
dendiğ inde de rastlandı. Teorik açıdan önceden çözümlenmesi gereken sorunlar, eylem sırasında sosyal istlerin karşısına çıktı . Bu durum ise hemen bölünmelere yol açtı Bence soldaki bölünmelerin i l k nedeni teoriyi kurmadan eylemin başlamasıdır ki, tabii bu kimsenin sucu deği ld i r. Türkiye'nin şartları eylemin böyle eksik bir şekilde doğması zorunlu luğunu yaratmıştır.
Gerekli cal ış.maların ve tartışmaların yapılmasına ne Atatürk dönemi , ne de Tek Parti ve DP. yönetimlerl imkôn b urakmadı» (1 ) .
Sabatay Sevi çocuklarından, Selôn ik dönmesi, Tan Gazetesi sah iplerinden Sabiha Sertel ise, Demokrat Parti hareket inden büyük şeyler bekliyor. 1945'lerde « Demokrat ik iht i lôl safhasına» geçilmekte olduğunu yazıyordu .
(1 ) Bu hususta bkz. Dr. Çetin Yetkin, «Türkiye'de Sol
daki Bölünmeler 1960 - 1970» İstanbul, 1971.
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 359
Prof. Sadun Aren ise, ayrı lmanın hatasın ı , «mi l li demokratik oevrimcilere» şöylece yükler: «Türk iye'de emperyalizm ile mücadeleyi Türkiye'n in kendi yerli hôkim sınıf ları ile ve diğer hakim s ınıflarla, toprak ağası g ib i sınıf larla, mücadeleden ayırmağa imkôn yoktur. Böyıe bir ayırıma kalkmak, sosyal ist mücadeleyi geriye itmek herhalde Türkiye'n in devrimci b ir başarı göstermesine imkôn vermez. Türkiye'deki devrimci mücadeleyi yozlaştı rı r. Bundan ötürü ben şahsen mi l li demokratik devrim düşüncesindeki arkadaşları, bu ak!mı , sosyal ist bir ak ım telôkki edemem. Sosyal izm i le h iç a lôkası o lan b ir ak ım değ i ld i r. Bu akım doğru da olmadığı iç in dejenere olmaya mahkumdur. Evvela bunu yapacağız. ondan sonra sosyal izmi yapacağız f ikri , dünyan ın bugünkü ortamında geçerli değ i ldir. Belk i , Sovyet devriminden evvel böyle b ir şey tartış ı labi l i rd i . Fakat bugün hem burjuvazi , hem de proletarya, . olaylar hakkında b i l i nçlenmiştir. Biz h iç kimseyi, hele burjuvaziyi kanaıramayız. Burjuvazin in kanacağın ı , b ir müddet işçi s ın ıfı i le bir l ikte kendi kuyusunu kazacağın ı sanmam, böyle devirler geçmişti r.» (2)
« DEVRj M» j N MANASI
Yukarıdaki münakaşalar devam edip g iderken, Türkiye uykuda idi . Kulak verenlerin çoğu da. «Atatürk devrimleri tartış ı l ıyor» sanıyorlard ı . Tô k i , si lôhlar patladı ; irısanlar öldürüldü ve kaçırı ld ı ; bankalar soyuldu; çeşitl i sabotaj lar yapı ld ı , «devrim»in ne de-
(2) Adı geçen esere bakınız.
360 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
mek olduğu o zaman anlaşı ld ı ve 1 2 Mart'a gel indi . Siyasilerin istismarı, organize g üçlerin yıpranması ve halk ın i lg isiz l iğ i yüzünden, 1 2 Mart hedefinden uzaklaştı ve zayıf kald ı . Avrupa ve Amerika'da ise durum başkayd ı . Komünist Beyannômasi'n in yayımından hemen sonra , «Revolution» un , « inkı lôp» mı , yoksa « iht i lô l» m i demek olduğu anlaşılmağa başlanmıştı . Bir dehşet havası esiyordu. D iğer yandan. sosyal güvenl i k tedbirleri a l inmış, sosyal mevzuat gel iştiri lm iş. sosyal adalet umumi efkôrın i lg i lendiği konu hal ine gelmişt i . İşçi sınıf ı n ın hayat seviyesi düzel iyordu . İş günü, 15-16 saatten, 8 saate inmişti . Tati l ler bayram günleri vard ı . Hele vasıf l ı işçilerin gel irleri daha da yüksekti . işç i s ın ı f ı , sefi l leşmenin son hadd inde can ından bezip iht i lôle hazı rlanmıyor, aksine o cemiyetin o mi l letin bir parçası olmanın hazzı içinde, hak ve vazifelerin i bi l iyordu. Bu şartlar, Marxistlerin ağız değiştirmesine yol açtı . Marx, 1 872 yı l ında. Beynelmilel 'e h itaben yaptığ ı konuşmada. kapita l izmin, barış yoluyla da yıkı labi leceğ in i ve sosyal izme böylece de geçilebi leceğ irı i açı klad ı . Marx' ın bu ihtiyat l ı l ığ ın ı , daha sonra, kitlelerin reyin i a lmak zorunda bulunan demokrat ik sol da paylaşt ı . Sosyal demokrasi hareketi böylece gelişt i . Sosyal izme ihti lôl le deği l , seçimle geçilecekt i . Engels, kendi lerine yüz vermez olan işçi leri , «bur juvazin in uşağı » d iyerek k ın ıyordu. D iğer taraftan, sefa letin artmakta ve proletarya ordusunun kabarmakta olduğu idd iası üzerinde gene ısrarla durd u. Buradan hareket ederek, « iht i lô l» mefhumundan, « ka rşı iht i lô l» mefhumuna geçti . Yerl i Marxistlerin deyimi i le, «devrim»den, «karşı devrim»e geçti . «Karşıdevrim» in esası şu idi: Marx'la b ir l ikte burjuvaziye karşı proletaryan ın «devrim» yaoacağın ı söylüyorlard ı . Şimdi ise, «devrim» yapma. sefalet yüzünden doğ-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 361
rudan doğruya proletaryan ın hareketi olarak meydana gelmiyecekt i . Proletaryan ın günden güne büyümesi karşısında dehşete kapı lan burjuvazi, « karşı-devrim» yapmaya teşebbüs edecekti . Engels' in ağzıyla , burjuvazi anayasayı ih lô l eden, «özgürlükleri» ortadan kaldırmaya çal ış ırsa, proletarya ona karşı «devrim» yapıp yapmamakta serbesttir. Yan i «devrim»e sebep o lan , <:karşı devrim»e hazırlanan burj uvazi id i . Günah varsa onundu.
« KÖREBE» OYUNU
Engels'in, bu « ka rşı-devrim» m ef h u m u son radan
çok kul lanı ld ı . 1 2 Mart'tan sonra. Türkiye'de de çok söylen ir oldu . Yeni solun fikir babası rolünde olan Marcuse, konuyu enine boyuna ele aldı ve sosyal izmi barındırmayan bütün sistemlere «faşizm damgasın ı bast ı .» « Karşı devrim»e misôl olarak, komünistleri •
temizleyen fndonezya'yı gösterd i . Ş i l i 'de, halkı vaadlerle a ldatıp, işbaşına gelen Marxist Ailende idaresi önce solcular tarafı ndan göklere çı karı ld ı . Sessiz sessiz icraata g irişen Ailende, bütün ferdi mülkiyeti ortadan ka ldırmak için tedbirlere g i rişince, ha lk ın gözü açı ld ı ve ard ı arkası gelmeyen grevler başladı . Sonunda ordu işe el attı ve s i lôhl ı mukavemete g irişen Ailende ve Marxist taifesin i imha ett i . Dünyada kıyametler koptu . Demokrasi havarileri , Ş i l i'yi lônetlemeğe başladı . 12 Martta Türkiye'ye de böyle hücumlar yönelti lmiş, Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nden atı lacağı tehd idi savru lmuştu. Bu kampanyayı açanların başında, Hol landal ı parlômenter Dankart gel iyor. Dankart geçenlerde de Türkiye'nin işlerine burnunu soktu . 141 ve 1 42. maddelerden mahkum olanları n af d ışı b ıra kı lmasın ın, Avrupa Konseyince hoş karşı lanmı-
862 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
yacağın ı söylE:d i . Bun ların durumunu «körebe» oyununa benzetmek mümkün. Ebe olan ın gözleri bağ lan ı r. Diğer çocuklar kaçıp saklanır. Birkaçı da serbest olarak bağ ı r: r : « Elma dersem çıkma, armut dersem çık» . Bu, yakalanmamaları için paroladır ve açık açık söylenir . Demokrasi havari lerin i n çığırtkanl ığ ı da ayn ı ; sosyal istlere birşey olmasın da, d ünyan ın a ltı üstüne gelsin.
«Kontr-geri l lföı ise, geri l lô savaşı i le «devrim» i yapmağa hazı rlanan Marxist-Len in istlere göz açtırmayan , ordu birl i klerin in , emn iyet kuvvetlerin in , jandarmanın ve mi l li emniyetin Marxistlerin d i l indeki adıdır. Ötesin i okuyucular düşünüp, anlasın . . .
«İŞCİ - KÖYLÜ İKTİDARl» . SLOGANl'NIN GERÇEK ANLAMI
On yı ld ır, secim konuşmalarında. yürüyüşlerde, mit inglerde, çeşit l i toplantı larda, propaganda yazılarında, i lml k isveye bürünmüş makalelerde, i ktidarı n kapital ist sınıf ın e l i nden a l ı n a rak, e mekçi sın ıf
larına devredileceği söylen ip durmuştur. Bu ş iar Lenin'in «Proletarya Diktatörlüğü» şiarın ın , kanunlarımıza, sosyal ve siyasi şartlarımıza uydurulmuş, çevr i lmiş. k ibar ve nazik b ir ifadesid ir. Bu gecen asırdan Komünist Beyannômesi'n in yazı l ış ından, beri sın ıf ları b irbirine düşürmek, m i l letleri y ıkmak, cemiyetleri tahrip etmek için p iyasaya sürülen, çok ustaca hazırlanmış b ir ya landır. Gaye, emekçilerin omuzlarına basarak, za l im b i r «Yeni sınıf» yaratmak, k i l i t noktalarını tutmuş olan Komünist Part i l i bu mutlu azın l ığ ın yard ım ı i le, b i r «Presidyum» un ve onun üzerindeki tek şahsın korkunç saltanatın ı kurmaktır. Marksizm-Len in izm. Marksist Sosyalizm, Komünizm ve Bolşevizm adı verilen doktrin in vaadleri ve tatbi kat, makalemizin konusunu teşki l edecektir .
MARKSİZM-LENİNİZMİN HEDEF VE TAKTİGİ :
Marks ve Engels tarafından ortaya at ı lan ve Len in tarafı ndan gel iştir i len komünist (Marksist sosya-
364 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
l ist) doktr in in hedefi , ik i safhal ı iht i lôl stratej isi ve çeşitl i taktiklerle, kapital ist ad ın ı verdi kleri kurulu düzen i yı karak, sosyal ist (ve olgunlaşı nca komünist) b i r düzen kurmaktı r. Birinci merhalede, s ın ıf mücadelesi yaratıcı , çok acele toprak reformları i le feoda l kal ınt ı ları ve istibdat idarelerin i yı karak «Burjuva Demokrasisin, «Şekli» {«Biçimsel» ) adını verd i kleri Batı Demokrasilerini kuracaklard ır . Buna «Demokratik İhtilôl Safhası» (Bi7im mahutların d i l iyle «Demokratik Devrim Aşamasrn) deni r. Bu merhale için, aristokrasiye ve istibdada karş ı cemiyet in bütün sın ıf ları geniş cephe hal inde mücadele edecektir. Bu Marksist ihti lôl şemasına aynen uydukları n ı , Sabiha Sertel, Hatırôlarında şöyle itiraf eder. «Biz Tan Gazetesinde i kinci b ir part in in kurulmasın ı , burjuva demokrati k devrimin i tamamlama yolunda atı lm ış b ir ad ım olarak övdük.»
Batı Demokrasisi kurulduktan sonra, b ir yandan bu demokrasi kötülen i rken, d iğer yandan onun n imetlerinden, anayasa kuruluşlarından son haddine kadar istifade edi lecek, Lenin ' in tö ı imatı gereğince «Genel grevlen>e g id i lecek, grev, ücretleri arttı rma k iç in , iş şartları n ı düzeltmek için deği l , devleti yıkmak, cemiyeti tahrip etmek için b ir vasıta sayı lacaktır. O yüzden Lenin , ideoloj ik gayesi olmıyan, gerekl i hallerde sadece . i ktisadi gayelerle g reve başvuranlara « İ ktisatçı» adın ı vermiştir. Köylüler kendi a raları nda bölünecek, subay ve sivil küçük burjuva bürokratlarından ve diğer küçük bur juvalardan yarı yola kadar. «Sosyal demokrasi» vaadleriyle istifade edi lecek, sonra onlar da terkedi lerek, bir avuç komün ist işçi, köylü, askerh'3 kanlı «Proleter veya Sosyalist İhtilôl Safhası» («Proleter-Sosyalist Devrim Aşaması») tamamlanacaktır. Mao. Castro. Guevera, Ho'dan sonra bu stratej iye, şehir ve k ır geri l lôcı l ığ ı eklenmiştir. 1 2
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 365
Mart'a kadar Türkiye, bu nazariyenin uygulama a lanı hal ine getir i lmişti r.
Geniş cephe takti kleri. sosyal adôlet vaadleri, emekçilerin iktidarı ya lanları i le hedeflerine ulaşan komünistler, insan hakların ı nasıl katlederler, Rusya'dan misôl vererek göstermeğe çal ışa l ım.
SOVYETLER BİRLİGİ TECRÜBESİ :
191 7 baharında Lenin , Rusya'n ın başındaki demokrati k hükumeti, kapita l istlerin adamı , emperyal istlerin uşağı clarak suçlarken, kendisi g izl ice, Rusya i le harp hal inde bulunan kapital ist Almanya'dan para yardımı a l ıyordu. Almanya'n ın işgal inden sonra bunun vesikaları müttefiklerin el ine geçmiştir. Ard ı a rkası kesi lmeyen ideoloj ik g revlerle ve kul landı kları toprakları derhal işgal etmeleri için, köylüleri kışkırtmalariyle Rusya'n ın sosyal , siyasi ve iktisadi bünyesi a ltüst oldu ve Marksist-Lenin ist ihti lôl programın ın uygulanması i le . 25 Ekim (7 Kasım) 1917 sabahın ın erken saatlerinde, iktidar komünistlerin el ine geçti . Bütün demokratik parti ve müesseseler, böyle b ir oldu bittiye karşı ç ıktı lar. Komünist l iderlerin i lk işlerinden biri , 19 17 Ara l ı k ayında, Ceka adı verilen bir komün ist tedhiş teşki lôtı kurmak oldu. Bu teşkilôt o zamandan beri GPU, N KVD, MVD, MGD adlarıyla faa l iyetlerine devam etti, halen devam etmektedir.
Komünist darbesinden üç hafta sonra, çeşitl i parti ve müesseselerin zorlaması i le, Bolşevikler. çok önceden kararlaşt ırı lmış olan seçimleri yapmak zorunda kald ı lar. Rusya Kurucu Mecl isi için yapı lan seçimde, ancak otuz a ltı m ilyon seçmen rey kul landı . Bolşevikler azl ı k hal ine düştüler. Lenin , Troçki, Sta l in ve arkadaşları, 19 Ocak 1918 de Kurucu Mec-
366 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTJRMALARl
l isi dağıtt ı lar. Rusv,an ın her yan ında, köylüler ve işçiler, işçi ve köylü i ktidarını kurduklarını iddia eden Bolşeviklere karşı ayaklandı . 23 Mart 1919 tar ih inde, Rusya Komünist Partisi Sekizinci Kongresinde Leninin yoldaşlar ına açıklad ığ ına göre, köylüler si lôha sarı lmışlard ı ve «Kahrolsun Kommuniya» ( Köylü ler komün izm demesin i beceremediklerin «Kommuniya» d iyorlard ı ) şiôriyle Bolşevik lerin Kızı l Ordu'suna kar!;il dövüşüyorlardı . Troçki 'n in idaresindeki Kızı l Ordu. isyanı bastı rd ı ve köylüleri büyük kitleler ha l inde öldürdü. İşçi ayaklanmaları da kan ve ateşle bastı r ı ld ı . Maksim Gorki bunu çok a-:: ı bir di l le k ınadı . 1921 y ı l ı başları nda Kronştad Den ız üssünde çıkan isyan da aynı şekilde bastı rı ld ı . Bolşevikler çaresiz ka larak, NEP adı veri len «Yeni İktisadi Siyaseti» (Bir nevi karma ekonomi) kabul etti ler ve birçok tavizler verdi ler. Troçki, bütün toprakların köylüler el inden a l ı narak, hemen kollektifleştiri lmesin i istiyordu . Fakat Len in ve Buharin, bunu mevsimsiz, erken ve teh l ike l i buldular.
Len in ' in hasta l ığ ı s ırasında üçlü b ir idare vardı . (Sta l in. Leo Kamenev, G. Z inoviev) . Len in ' in ölümünden sonra Sta l in , Zinoviev ve Kamenev'i «Sol Muha,P.�e·»>le suçlayarak Troçki 'n i n a kıbetine uğratt ı . 1928-29' 1arda N. Buharin , A. Rykov ve Sovyetler Birl iğ i İşçi Send ika ları başkanı M . Tomsky'i de «Sağ Muhalefet» le suçlayarak, bertaraf etti .
1 929-30 yı l ları , köylü toprakların ın kollektifleştir i lmesi ve acl ı'< yı l ları oldu . Kıtl ı ktan 5-1 0 milyon insan ölürken, Sta l in ' in «Bir Sınıf Olarak Ku'akların (ağaların) Tasfiyesi» şiarı altında on-on iki mi lyon köylü Sib irya'daki cebri iş kamplarına sürüldü. Alelôcele yapı lan barakalarda ka larak, korkunç ik l im şartları al-
TD'°RK KüLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 367
tında, sabahın erken saatlerinden gece karanl ığ ına kadar, boğaz tokluğuna çal ışmaya mecbur tutu lan bu biçare insanların çoğu, k ısa zamanda öldü ler. Kalanları , Sovyet mücizesin in dev eserleri olan elektrik santra l lerini , bara j lar ı , büyük tesisleri t ırnaklarıyla kazarak kurdu l ı1r. Bunlar, yirminci asrın modern serfleri ve hatta esi r leri idi .
Sta l in , kendisine muhal if olan komünist l iderlerinden S. Kytcv'u öldürttükten sonra, kitleleri tedhişe tabi tuttu. 1 936-38 yı l ları nda NKVD şefi N. Yezhov'un idaresinde bı.iyli k temizl i k hareketleri ne g i rişi ldi . Komünist l iderlerinden Kamenev, Zi noviev, Buharin ve
Rykov ve pek çok komünist i leri gelen i , Halk Mahkemeleri'ne ç ıkarı larak, suçları n ı itiraf etti ler ( ! ) ve öldürü ldüler. 1 948 de Zdanov'un ölümüyle, Devlet Plônlama Teşkilôtı Başkanı N. Veznesensky ve diğer taraftarları temizlendi.
Sta l in ' in ölümünden sonra , Kruşçev' in ve Malenkov'un dahi l bulunduğu b ir heyet işleri yürütüyordu. Parti sekreterl iğ in i e l ine geçiren Kruşçev. « 1957 yıl ı nda d iğerlerin i harcayarak tek l ider hal ine geldi . 1964'de Kruşçev' in i ktidardan düşürü lmesinden sonra, gene ortak l iderl ik başladı . Halen öyle görünmekle beraber, Bre jnev tek l ider olma yolundadır. Brejnev, 1964 de aynı zamanda Politbüro üyesi olan dört kudretl i sekreterle (M.A. Suslov, A.P. Krylenko, N.V. Porlaorni, A.N. Şelepin) mücadele etmek zorunda kalmıştı. 1 965 sonunda Podgorn i 'yi sekreterli kten uzaklaştı rmayı başardı . 1967 de Şelepin'i uzaklaşt ırd ı ve adamların ı k i l it nokta lardan attı . Krylenko i le Suslov sekreterl ikte kalmakla beraber, onları kendi tarafına çekti . Daha sonra, «Birinci Sekreter» ünvanı yerine, «Genel Sekreter» ünvan ın ı a ld ı . Brej nev, 1 5 kişi l i k Pol itbüro'daki rakiplerin i tasfiye için f ırsat kol-
368 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
lamaktad ı r. Çekindi kleri Podgorn i 'n in yerin i devlet başkanl ığ ına (Yüksek Sovyet Presidyum Başkanl ı g ına) yükselterek. kurtulabi l i r. İ kisi a rasında keskin ve s insi bir mücadele devam etmekted ir.
Kruşcev gecen yı l öldü ve gayet sönük bir şekilde, s ıradan bir Sovyet vatandaşı gibi gömüldü. İnsanl ığ ın , hü :-,.iyetlerin ve faziletlerin yeri olmıyan bir rej imde bundan fazlası nı beklemek hatadı r. Birbir in i boğazlayan insanlar diyarına hala <ıyaşasın» çekenlerin ve orada cennet umanların ya safl ığ ına-bönlüğüne, ya beyin ve vicdanların ın karartı lmış, söndürülmüş olduğuna, yahut hain l ik lerine hükmetmek lôzımd ır. Başka türlü düşünmeğe imken yok. İşçilerin e l inden grev hakkı a l ınmış, sendika idarecileri Komünist Partisi tarafından tayinle getiri l iyor. Toplu sözleşme yok. İşçi lere, « kime karşı çı kıyorsun? İşte senin i ktidarın, işte senin devletin» d iye gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar. Komünist İhti lcl i 'n in yı ldönümlerinden, Parti Kongrelerinden bir ik i ay önce, «Bu Gün ler Şerefine» işçi yarışmaları , istihsôl i arttırma kampanyaları düzenl iyorlar. Stahanov'cu işçi leri teşvik ederek bir işçi Aristokrasisi yaratt ı lar. Kapital izmde tenkit ettiklerin in çok fazlasın ı , işçiye bir pay ayırmadan, fazla kıymet'i ( «art ık değer» ) işçiden söküp a larak , mutili azın l ığ ın kesesine si lchlanmaya, hür ü lkelerde propaganda masraflarına ve oran ın komün istlerin in si lchlandırı lmasına harcıyorlar. Sovyet Birl iğ i Anayasası 'n ın 1 26'ncı maddesine göre Sovyet vatandaşları i kiye ayrı lmıştır. Bir tarafta «Sovyetler Birliği Komünist Partisine dahil, daha aktif ve şuurlu vatandaşlar» ycın i mutlu azın l ık , d iğer tarafta «yeteri kadar aktif ve şuurlu olmıyan», yan i Komünist Partisine g irmemiş olan. ona a l ınmıyan vatandaşlar. Bu, insanl ığa saadet vaad ederek, emekçilere i ktidar müj-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 369
del iyerek gelen bir beladır. insanl ığ ın yarısı bu felôketin pençesi alt ına düşmüştür. Kalan yarısın ı n çok uyan ık olması gerekir. Kapita l ist devletler ve müesseseler, kôr h ı rs ın ı b iraz azaltarak, i nsafa dönsünler. M il l i devletler, mi l l i doktrin ler, her ü lken in tarihi ve sosyal şartların ın çok farkl ı olduğunu, Marks ve Engels' in kafalarındaki şemalardan bambaşka bu lunduğunu, icraatları i le ispat ederek. sosyal g üven l ik yolunda iy i adımlar atmal ıd ı rlar. İşçilerin ve diğer vatandaşları n da sah ip bu lundukları n imetin kıymetin i takdir etmelerj ve onu korumaları gerekir. Yolsuzluklar. hatalar düzelti leb i l i r, memleket y ık ı l ı rsa, b ir daha düzeltmek mümkün değ i ldir· İnsaflı , kararında bir
«Mü lkiyet Müessesesi » insa n haysiyet ve hürriyet in in teminatıd ır. Küçücük bağ ve bahçelerin i , tarlalarını , kooperatifçi l iğ in yardımı i le, fenni şeki lde işleyen köylü lerin , küçük atölye ve işletme sah iplerin in ocakları tüttükçe, m i l letler yıkı lmaz. Z iya Gökalp' in sözleriyle Türkler mutedi l bir ferdi mülk iyet an layışına sahip bulunmuşlard ı r. Komünist ve l ibera l ist a nlCJyış onlara hiç uyrr•az. Türkler dayanışmacıdır. Birçok sosyal ist ve bazı sosyal demokrat parti lerin in . su lh yolu i le de olsa. ferdi mülk iyeti öldürmeğe çalışmaları, son unda komünizmin ekmeğine yağ sürecektir.
Sosyal izmle kapital izm arasında, mi l l i olan ın ı , kendimize has olan tarihi ve sosyal şartlarım ıza uygun bulunanı seçmel iyiz. Sadece şu kadarın ı söyleyelim ki, Susurl uk Şeker Fabrikası'nda, sendika başkanlar ın ın atı lganl ığ ı ve çal ışkanl ığı i le, işçilerin kooperatif kuroiOk, profesörlerin bile sah ip bulunmadığ ı bahçel i evlere sah ip olmaları . çok ümit vericidir. İ leride, kooperatifçi l i k, hususi teşebbüs ve kamu kesi-
F: 24
370 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
minin, mi l li bir ruh ve a nlayış içinde büyük hamleler yapabi leceğin in işaretid i r. Sosyal adaleti de, kalkınma yol larını da kendimizde arayacağız. Marks'ta, Len in 'de veya l ibera l istlerde değ i l . Bunu yapmadığımız ta l<di rde, komünist i ktidarın ın pençesi a lt ına düşmek mukadderdir. Böyle bir rej im de, köylü ve işçilerin i ktidarına deği l , kitlelerin sefôlet ve ızdırabına yol acar. ( 1 ) .
(1) B.I. Nieolaesky, «The Crimes 'lf The Stalin «Era»,
The New Leader, 1956. L. Schapiro, «Keynote
Compromise», Problems of Communism, Temmuz
Ağustos 1971, sf. 2-8.
M Rush, «Brezhnev and the Succession Issuev», aynı
dergi, sf. 9 - 15
Münih'te çıkan «Dergi»nin çeşitli sayıları ve Mark
sist-Leninist literatürün İngilizceleri ve bazı yerli
leri.
SOSYALİST ENTERNASYONAL
Halk Part is in in geçen ay yapı lan 23. Kurultayında ( 1 ) . CHP'n in Sosyal ist Enternasyonale üye olması tekl if i , müzakere bi le edi lmeden, 'J l kışlarla kabul ed i l di . Buna, Halk Partisi içinden en ufak bir itiraz olmadı : Fakat, diğer parti çevrelerinden esasl ı tenkitler yönelti ld i . «Düşünce özgürlüğü» sözünü d i l inden eksik etmeyen CHP'nin başkanı . bu tenkitleri, «çağ dışı bir davranış »olarak n itelendird i . M i l l iyet' in başyazarı ise, bu üyeliğe karş ı ç ıkmanın, «safsata ve cehôlet örneğ i » bir tutum ve davranış olduğunu söyledi . Bu fetvaya kendis in i bi le inandıramamış olacak ki , derhal ü lemanın fetvasına başvurdu. Pol iti kac ın ın ve gazetecin i n sözlerin in üzerinde durmağa değmez. Bizi üzen, i l im adamların ın , i l im adına söylediklerid ir. Bu durum karşısında Sosyalist Enternasyonal ' in ne olduğunu bir de biz açı klayal ım.
SOSYALİST ENTERNASYONAL' İN TARİHÇESİ :
Bugün ad 1ndan söz edilen Sosyal ist Enternasyonal . 1951 'de Frankfurtta kurulan Demokrati k Sosyal ist Enternasyonal ' id i r. Buna Beşinci Enternasyona l d iyenler olduğu g ibi , İ kinci Enternasyonal ' in devamı gözüyle bakanlar da vard ı r. 'Bu beynelmilel teşkilô-
(1) 27 Kasım 1977.
372 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
t ın, yirmibeş y ı l l ı k b i r maziye sah ip olduğu san ı lmamal ıd ı r. Onun mazisi, Birinci Enternasyonal 'e (Birinci Beynelmi lel 'e) dayan ı r. Kari Marx ( Kari Marks) tarafından kurulan Birinci Enternasyonal ( 1 864 - 1 876) . bunun dedesi sayı l ı r.
Marks, arkadaşı Engels i le birl i kte kurulu düzeni değiştirerek, sosyal ist b ir düzen kurmak için, profesyonel ihti lôlci lerin iştirakiyle Enternasyonal ' i teşk ilatlandırdı. Önce sosyal izme geçilecek, bu düzen olgunlaştı ktan sonra komünizme varı lacakt ı . Sosyalizmle komünizm arasında, kolayca aşı labi lecek olan basamaklar vard ı . Böyle bir düzene u laşman ın yolu, kan l ı b i r ihti lô l id i . Buna sosyal ist veya proleter iht i lô l i adın ı veriyorlard ı . Türkiye'de « iht i lô l» kelimesi, «devrim»e çevri lmiştir. Bu ihti lôl , işçiler kandırı larak, on lara dünya cenneti müjdesi verilerek yapı lacaktı . Bu Enternasyonal. beş kongre yaptı . Bakunin 'cilerle arası açı l ınca, Marx, teşki lôtı New York'a kaçırd ı . Teşki lat, 1 876'da dağı ld ı .
Avrupa'doki ve diğer ü lkelerdeki sosyal ist partileri ve grupları , 13 y-ı l dağın ık kaldı ktan sonra, güçlerini birleştirip, yeni bir teşki lôta kavuşmak maksadı i le, 1889'da Paris'te toplandı lar ve 1 Mayıs 1 889'da İ kinci Beynelmi lel ' i kurdular. Bu kuruluşun sevinci i le, 1 Mayıs'ı dünya sosyal ist bayram ı olarak kabul ettiler. 1900 y ı l ı nca merkezi, Brüksel'e a l ınd ı ve burada. bütün teşki latı idare edecek bir «Enternasyonal Sosyal ist Büros ı ı ı; kuruldu. Bunun başkanı E. Vandervolde, sekreteri C. Huymans idi . Bu teşki lôta üye olan parti lerin hemen tamamı Marxist (Marksist) idi ler. 1 900 y ı l ında, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partis i de buna üye oldu. Bu part i , b irkaç yı l sonra, Bolşevikler (çokluk grubu) Menşevikler (azl ı k grubu) olarak i kiye ayrı lacaktır. i kinci Enternasyonal , Avrupa'n ın çeşitl i
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTffiMALARI 373
şeh irlerinde yaptığı kongrelerde, sosyal ist düzeni kurmanın yol ların ı araştırarak, bu yolda kararlar a l ıyor ve üye sosyal ist parti ler, iç ve dış pol iti kaları n ı buna uyduruyordu. 1 91 4 y ı l ına kadar büyük hamleler yapt ı lar, fakat bu sırada çı kan Dünya Savaşı, işlerin i bozdu. Dağ ın ıkl ık , harpten sonra da devam ett i .
1 91 7'de Rusya'da, Bolşevik i ht i lôl i o lmuş, düzen değişmişti . Lenin , 1 919 yı l ı nda Moskova'da Üçüncü Enternasyonal ' i {Komünist Enternasyonal ' i ) kurdu. Bazı sosyal ist parti ler buna katı l ı rken, b irçoğu başka bir teşki lôt kurma gayreti içinde bulundu. Çoğu Marksist olmakla beraber, Marx· ın orensiplerini günün şartlarına uydurmanın gerekl i l iğ in i çok iy i görüyorlard ı . Avrupa değ işmiş ve uyanmıştı . Proletarya ihtilô l i ,teh l i kelerle dolu id i ve kanunlar karşısında barınamazd ı . Uygulamada, prati kte. sosyal izme erişmenin yol larında, ihti lôlden ayrı lmak gerekiyordu . Bernstein g ibi leri çoktan bunun öncü lüğünü yapmışt ı . Teoride Marxist olmakla beraber� orati kte ondan ayrı l mal ı , demokratik ve parlômenter yoldan, ha lkı n reyin i a la ala, ona «yavrum, kuzum» d iye, d iye i ktidara gelmeli id i . Bu düşüncelerle, 1923'te Dördüncü Beynelmi lel ' i kurdular. Bu teşki lôt, 1 930 i ktisadi krizinden sonra dağı ld ı ve n ihayet Beşinci Beynelmilel , 1951 'de kuruldu. Şimdi bu teşki lôtların görüş ve prensiplerini kısaca inceleyel im.
1 - BEYNELMİLELCİLİK
Enternasyona l , sosyal izmin beynelmilel oluşunun en açık ifadesidir. Marx ve arkadaşları , mi l let ve mi ll iyet gerçeğın i i nkôr ederek, beynelmi lelci l ikten söz ediyorlard ı . İ kinci ve Üçüncü Beynelmi le l ' in görüşü
37 4 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
de budur. i kinci Beynelmilel ' in (Enternasyonal ' in) 1 904 Amsterdam Kongresinde, beynelmi lelci l i k göklere ç ıkarı l ıp . övüldü. Burjuvazin in mi l li marşlar söylediğ i proletaryanın ise beynelmi lel marşlar söylediğ i bel i rti ld i . Bu sonuncular, «devlete karşı, öç ve öfke duygusu ile dolu olan proletaryanın savaş şarkı ları» imiş. 1 896 Londra Kongresinde, sosyal ist parti lerin, genç nesl i , m i l itarizme karşı · d iş ve tırnakları ile savaşacak şekilde yetişti ri lmeleri istend i . Parlamentclann sosyal ist üyeleri, kara ve deniz kuvvetleri iç in, hükumetleri tarafı ndan istenen tahsisler a leyh indo rey vermel i id i ler. Gerektiği nde, merkez bürosu, bütün ü l kelerde aynı anda, mi l itarizme karşı protestolar düzenlenmesi ta l imatın ı verecekti. 1907 Stutgartt Kor.gresinde, Alman Sosyal ist Demokratları n ın i leri gelenlerinden Bebel , «savaş sırasında geniş halk tabakaların ın aşır ı coşkunluğunun, mil li savunmaya karşı durmayı pek g üçleştirmesinden» yakındı . Bu kongrede, Lenin. Rosa Luxemburg, Martov ve Bebel ' in hazı rladığ ı karar taslağı , Kongre tarafından benimsendi . Bu kararda. «mi l itarizm» adı ait ında, mi l li düşünce ve askerl iğe çatıl ıyordu. Sın ıf şuurunu ve enternasyonal dayanışmayı önleyen, «mi l li peşin hükümler» lönetlen iyor ve bu türlü mi l li düşünce hareketleriyle mücadele edilmesi isteniyordu. «Halk Demok.rasisi »n in ancak, böyle bir dayanışma sonunda, Proletarya Diktatörlüğü i le kurulabi leceğin i Lenin müjdel iyordu . Bu kongre, daha önceki kongrelerde mi l itarizm a leyhinde a l ınan kararları ben imsediğ in i , onlara bağ l ı olduğunu açı ki ıyordu . Teşkilatl ı kara ve deniz bir l ik lerine karşı, işçi sınıf ın ı demokrati k yol lardan hazırlamal ı , m i l itarizme karşımücadele etmel i , mi l l i fark l ı l ı klar kald ırı lmal ı , mi l l i peşin hükümler yok edi lme! iyd i . Enternasyona l Büro,
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 375
savaşın çı kmasın ı önlemeli , ön leyemediğ i taktirde savaş sonu ekonomik, siyasi ve sosyal güçlükleri sömürerek, i ktidara gelmeli id i . Bu kararlara aynen uyan Alman Sosyal Demokratları, her yıl bütçe müzakerelerinde, kara ve deniz bir l iklerine ayrı lan tahsisat a leyh ine rey kul lanmışlard ı . 1 940'ta Japonya i le Rusya savaş hal inde idi ler. Bu sırada İkinci Beynelmi lel ' in Amsterdam Kongresi toplandı . Burada , Rus delegesi Plehanov i l e Japon delegesi Katayama, sarı l ı p öpüştüler. Kongre üyeleri onları çı lg ınca a l kışladı lar; bunu, barış ın ve beynelmilelci l iğ in en bel i rg in sembolü olara k selômıodı lar. Kendi vatan ına, kendi mi l letine en büyük ihanet demek olan böyle bir davranış, sosyal istlerin gözünde en büyük 'Tleziyet sayı lmaktadı r. Sosyal istlerin , s ın ıf ve beynelmi lele olan sıkı bağl ı l ı kları n ı n sebebi, m i l let, m i l l iyet ve mi l l iyetç i l iğe olan amansız düşmanl ıklarıd ır. Tahammül edemedi kleri şey, mi l l iyetçi l i ktir. Onu zaman zaman şövenistl i kle'. mi l itarizmle, faşizmle n itelendirmiş, eş mônôda tutmağa çal ışmı� lard ır. M i l l iyetç i l iğe yapt ığ ı hücumlarla tan ınmış olan, Alman Sosyal Demokratlarından Dr. E. David, mi l l iyetçi l iğe karşı duyduğu amansız k in ve nefreti gizlememekted ir. Ne garip tezattır k i , her türlü mi l l iyetçi l iğe düşman olan bu sosyal ist, küçük etn ik grupları n , mi l li azl ık lar ın mi l l iyetçi l iğ ine sempati duymakta, on ları teşvik etmektedi r. Bu tutum ve davran ış sadece ona mahsus deği ld ir. Sosyal istlerin babası Marx da öyle yazmış, bu yolda faal iyet göstermişti. Len in ir-:e mi l l iyet meselesin i en ince noktasına kadar ele a lan ve kendi lehlerine olmak üzere sömüren bir sosyal isttir. İşin asl ı n ı arıyacak olursak, ekonomik çehrel i ve sosyal adalet maskel i görünen sosyal ist hareket, birçok ü l kede, küçük etni k grupların, azl ı k lar ın hareketi olmuştur. Rusya Sosyal Demokrasi-
376 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
si 'n in belkemiği , Yahudi ler ve Ermeniler id i . Alman, Avusturya sosyal demokrasilerinde, Hollanda, Fransa, İsveç sosyal izmlerinde az çok bu korakter göze çarpar. Böyle bir azın l ık şuuru i ledir ki Marx, mi l li kültürlere saldırıyor, bunların birer burjuva uydurması olduğunu söylüyor ve işçilerin vatanı olmadığ ın ı iddia edebi l iyordu. Burjuva adı veri len, ticaret ve sanayi kapital istlerinin ortaya çıkmasından yüzlerce yı l önce, Türk turih i bakım ından binlerce yı l önce, m i l ll kü ltürler doğmağa başlamıştı . üstel ik, 1 8. ve 19 . Yüzyı l larda, Fransa ve d iğer Batı Avrupa ü lkelerinde, moda hal ine gelen maddeci l ik , sadece zengin taba kalar, burjuvalar arasında yayı l ı rken. fakir ve orta tabakalar, d in lerine. m ill1 kültürlerine s ık ı s ıkıya sarı lmış halde idi ler. Marxizme ve ondan çeşitli derecelerde şerbet içmiş olan sosyal izmlere gösteri len sempatin in , daha çok burjuva çevrelerinden gelmiş olması da, mi l li kültürlerin , burjuva kültürü i le en küçük bir i lg is i olmadığ ın ı gösterir. Mi l l i kültürler, mi l letlerin öz varl ığ ından, şah damarından hayat kaynağı a l ı rlar. Bu ölümsüzlük suyundan içerek, m il let sevgis in in sarhoşluğuna erenler, damarlarında dolaşan böyle b ir ateşin sıcakl ığ ı i le hayatlarını mut lu k ı lanlar, maddi menfaatlerin esiri olmayan , burjuva saltanatının sosyetik batakl ığ ına saplanmıyanlard ı r. Marxizm, bunu pek ô lô bi l iyor, fakat s ın ıf çatışması ve ekonomik kavga perdesi arkasında g izlemeğe çalışıyordu . Marxizmdeki kadar ac ık olmasa da , dünyanın çeşitl i yerlerindeki sosyal izmlerde de, bu mi l li kültür düşmanl ığ ı s ırıtmaktad ır.
Kısa bir makôle çerçevesi içinde anlatı lması güç olan pek çok nokta vard ı r. Fakat kısaca söylenecek olan odur ki, ne türlüsünden olursa olsun, sosyal izm, beynelm ilelcidir, maddecidir .
TÜRK KÜL TÜRÜ ARAŞTIRMALARI 377
· 2 - DİN
Marx ve Engels'in diyalekt ik ve tarihi maddecil iğ ine göre, d in , burjuvazin in sömürü aracı olarak kullandığı bir afyondur. Yukarıda kısaca bel i rttiğ imiz gibi, burj uvaziden bin lerce yı l önce, d in müessesesi ( kurumu) . totemizmle bir l ikte doğmuştur. Hiç farkl ı -laşmamış b ir toplu luk olan klonda doğan böyle b i r d in , üretim n ıünasebetlerin in , sömürme i htiyacın ın eseri deği l , insanlar ın kendi lerin i yaratan ı bulma yolunda harcadıkları psi koloj i k, mist ik ve sosyoloj ik gayret in eseridir. Marxizmde ve ondan g ıda alan sosyalizmlerde, d in in yeri yoktur. İ kinci Enternasyonal kongrelerinde, Protestan l ığ ın Katol i kle birleşme gayretlerin in yaratacağı teh l ike üzerinde durulmuştur. Sosyal izme ihti lôl yolu i le varan ü l kelerde, d ine karşı ne gibi tedbirler a l ındığ ı b i l inen bir gerçektir ve ci ltlerce kitabın konusu olmuştur. Mi l li kültür yerine, proleter kültürü getirmek isteyen Marxizme, İ kinci Enternasyonal , teori k plônda tam manôsiyle bağ l ı id i . Bu husus, çeşitl i kongrelerinde tesbit ed i ldiği g ib i , Alman Sosyal Demokratları 'n ın 1 891 Erfurt Programında açı kça bel i rti lm iştir. Dördüncü ve Beşinci Enternasyonal ' ler b ir çok şeyden ders aldı kları iç in, bu konuda çok hesapl ıd ırlar. Dolaylı yol lardan neticeler çı karmak mümkün olabi l ir . Mesela, İ ng i l iz İşçi Partisi, Komün ist Beyannômesi 'n in yazı l ışın ı n Yüzüncü Yı l ı münasebetiyle 1 948 yı l ı nda çı kardığı kitapta, üstadları olan Marx ve Engels'e, E"evgi, saygı ve bağ l ı l ı kları n ı h iç bir zaman kaybetmediklerin i ift iharla açı kl ıyorlardı . Avusturya Sosyal Demokratları n ı n ideoloj isin in Marxizm olduğu iyice b i l inmektedir; bu sebepten ötürü, bir «Avusturya Marxizmi» nden bahsedi l i r. Alman Sosyal Demokratları , Marxizmde en i leridirler. Kari Kautsky,
378 TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
Rosa Luxemburg, Bebe!, Liebecht. Eduard David meşh urdurlar. Bunların i hti lôlci l iğ ine karşı . Bernstein, revizyonizmi temsi l ed iyordu . O, Marxizme bağ l ı kal ınmakla beraber, prati kte değişik l ik yapı lmasın ı n faydaları ndan bahsedi l iyordu . Takt ik ve stratej i değişmel i id i . İ ht i lô lci yolun tehl i kelerine g itmektense, parlômenter yoldan, barış içinde, sosyal izme ulaşmalı idi . Anayasan ın ve kanunların çizgisinden çı kmamalı id i . Bu görüş. Dördüncü ve Beşinci Enternasyonal' -!erin titizl ikle üzerinde durduğu nokta olmuştur, denebi l i r.
3 - MÜLKİYET
Marx ve Engels, sosyal izm cenneti adı veri len mezbahaya insanları t ıkt ıktan sonra, onları boğazlı yabi lmenin mühim vasıta larından bir in in, mülkiyet müessesesi olduğunu çok iy i b i l iyorlard ı . Kişi lerin el inde bulunan mal ve mülkü , devleiin el ine tesl im ederek, terör re j imleri , istibdat idareleri kolayca kurulabi l i rd i . İ nsan şahsiyet in in ve haysiyetin in teminatı olan ferdi mülkiyeti kaldı rma arzu ların ın . geniş halk kitlelerinde yaratacağ ı dehşeti hesaba katarak. buna bir formü l buldular : Ortadan kald ı racakları mülkiyet, burjuva mülkiyeti id i ; orta tabakalar, orta sınıf lar, küçük bur juvalar, rekabet önünde s i l inecek, proleter olacaklard ı . Onun için ortadan kald ıracakları mü lk, cemiyetin sadece çok küçük b ir azl ığ ın ın mülkiyeti id i . Fakat, ekonomik ve sosyal gel işme ile b irl i kte, pek çok ü lkeae, orta sınıf lar çoğaldı , karma ekonomi ve mi l li bir anıayışla. k itlelerin refah seviyesi yükselt i ld i , mülkiyet ha lka yayı ld ı . Roma Hukuku'ndaki mutlak mülk iyet an layışından uzaklaşarak, Türk Töresindeki mülk iyet müessesesi g ib i mülk iyet şekli yayıld ık-
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI 379
ça, bütün cemiyetlerin her zümre ve ferd i , bu imkôndan faydalanır hale gelecektir. O zaman, değişti ri lecek düzen, bütün insanların faydaland ığ ı mal ve mülkün zorla gasbedi lmesi olacaktır. Bu konuda, Birinci Enternasyonal pervasızd ı ve bütün üretim, bölüşüm, müb.:ıdele vasıtaların ın sosya lleşti ri lmesini . kol lektifleştir i lmesin i , devletleştiri lmesin i kararlaştı rd ı . İ kinci Beynelmilel , biraz daha ihtiyatlı olarak, aynı kararları a ld ı : Önce topraktan. başlamak üzere, kamu mülkiyetı ne geçeceklerdi . Bu ruh lad ı r ki, İ ngi l iz İşçi Partisi , 1918 Programına, ferdi mülkiyetin yavaş yavaş ortadan kald ı rı lması prensibini dahi l etmişti . Alman ve ısveç Sosyal Demokratların ın da programlarında aynı hükümler görü lür. isveç'te tam bir karma ekonomi hüküm sürüyordu; i ktidarda uzun y ı l lar ka lan ve geçenlerde uzaklaştı rı lan İsveç Sosyal Demokratları, i ktisadi. içtimai, siyasi şartlar ın henüz olgunlaşmaması yüzünden, gayelerin i gerçekleştiremed i ler, mülkiyeti , kamuya mal edemediler.
Ş imdiki Sosyal ist Enternasyonal , Birinci Enternasyonal ' in torunudur. Dedesi g ib i pervasız deği ld ir. Cok şeyden cers a lmıştı r. İhti lôle ihtiyacı yoktur; sosyal izme, parlômenter yoldan ulaşı labileceğin i b i lmektedir.
---0·---