O B A M A D Ö N E M İ T Ü R K - A M E R İ K A N İ L İ Ş K İ L E R İ
seta Analiz.
S E T A | S i y a s e t , E k o n o m i v e T o p l u m A r a ş t ı r m a l a r ı V a k f ı | w w w . s e t a v . o r g | N i s a n 2 0 0 9
OBAMA DÖNEMİ TÜRK - AMERİKAN İLİŞKİLERİ
SETA SİyASET, EkoNomİ VE Toplum ArAşTırmAlArı VAkfı
SETA SİyASET, EkoNomİ VE Toplum ArAşTırmAlArı VAkfı
S ayı: 8 | N isan 2009
S E T A A N A L İ Z
OBAMA DÖNEMİ TÜRK - AMERİKAN İLİŞKİLERİ
2 0 0 9 © Y a y ı n h a k l a r ı m a h f u z d u r
seta Analiz.
İÇİNDEKİLER
ÖZET | 3
Gİrİş | 4
ABD - TÜrkİyE İlİşkİlErİ: BÖlGESEl Bİr pErSpEkTİfE DoĞru | 6
pkk İlE mÜCADElE | 7
ErmENİ loBİSİ VE TÜrkİyE - ErmENİSTAN İlİşkİlErİ | 8
TÜrk - AmErİkAN İlİşkİlErİNİ ÇEşİTlENDİrmEk | 9
ENErJİ İşBİrlİĞİ | 10
kıBrıS BArış SÜrECİ | 10
AmErİkA SoNrASı ırAk | 11
AfGANİSTAN: İmpArATorluklArıN mEZArlıĞı | 12
İrAN: NÜklEEr SoruNuN ÖTESİNE GEÇEBİlmEk | 13
pAkİSTAN | 13
21. yÜZyılDA yENİDEN AyAĞA kAlkAN ruSyA | 14
orTA DoĞu BArış SÜrECİ | 14
SoNuÇ | 16
CİH
AN
O B A M A D Ö N E M İ T Ü R K - A M E R İ K A N İ L İ Ş K İ L E R İ
3
ÖZET
Barack Hüseyin obama’nın Amerika Birleşik Devletleri’nin 44. başkanı olarak seçilmesi,
Amerika’nın sosyal ve siyasi tarihinde bir dönüm noktasıdır. kampanyasını değişime dayandıran
obama’nın “Evet, yapabiliriz” sözüne duyulan inanç, kendisine sadece seçimleri kazandırmamış,
aynı zamanda farklı bir vizyon ve yeni bir gelecek kurgulayabilmesi için ihtiyaç duyacağı desteği
de sağlamıştır. Amerika merkezli küresel finansal krizin ortasında seçim kazanan obama, ilk
anda, dış politikadan ziyade ekonomi ağırlıklı sorunlarla uğraşmayı planlıyordu. Ancak İsrail’in
Gazze saldırısında sessizliğini koruyarak, ilk uluslararası kamuoyu testinden olumsuz puan aldı.
Buna rağmen obama, dünya ile iletişim ve diyalog kanallarını açık tutacağını deklare ederek
pozitif bir adım da attı. Özellikle orta Doğu’da Bush döneminden farklı olarak izolasyondan yana
olmadığını ilan etmesi, barış ve istikrar umutlarını yeniden yeşertti. Bu noktada Türkiye-Amerika
ilişkileri yeni ve daha verimli bir başlangıcın işaretlerini vermektedir. Önce George mitchell ve
Hillary Clinton’ın Türkiye ziyaretleri, ardından obama’nın Türkiye’ye gelmesi, ilişkilerde daha
yoğun işbirliğinin önünün açıldığı şeklinde yorumlanmaktadır. Öte yandan, Türkiye özellikle
son dönemlerde izlediği çok boyutlu ve kuşatıcı dış politika ile bölgesinde çeşitli sorunların
çözümüne pozitif katkı sağlamayı başardı. yeni Amerikan yönetimi ise, Türkiye’nin bugüne
kadar başarılı olduğu bölgelerde ve ilişkilerde “yeni bir dönem” iddiasında bulunmaktadır. Bu
nedenlerle, obama’nın 6-7 Nisan 2009 tarihlerindeki Türkiye ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerinin
çok yönlü yapısını geliştirmek ve bölgesel istikrara katkı sunmak için önemli bir fırsat olarak
değerlendirilmelidir.
S E T A A N A L İ Z
GİRİŞ
Barack Hüseyin obama’nın Amerika Birleşik Devletleri’nin 44. Başkanı olarak
seçilmesi, Amerika’nın sosyal ve siyasi tarihinde bir dönüm noktasıdır. kampanyasını
değişime dayandıran obama’nın “Evet, yapabiliriz!” sözüne duyulan inanç, kendisine
sadece seçimleri kazandırmamış, aynı zamanda farklı bir vizyon ve yeni bir gelecek
kurgulayabilmesi için ihtiyaç duyacağı desteği de sağlamıştır. Sekiz yıllık neo-con
iktidarında yaşanan Afganistan ve ırak işgalleriyle ciddi bir imaj sarsılması yaşayan
ABD’nin yeni bir restorasyona duyduğu ihtiyaç, seçim kampanyasının temelini
oluşturmuştu. obama’nın dünya ile yeni iletişim kanalları açacağına dair verdiği söz,
obama yönetiminin farklı bir “Amerikan gücü” anlayışı benimseyeceğine ve mevcut
küresel güç yapısındaki kutuplaşmayı giderebileceğine dair bir umut taşımaktadır.
obama’nın başarısı sadece bir seçim başarısı olarak görülmemeli, daha geniş bir
bağlamda değerlendirilmelidir. Her şeyden önce Barack obama’yı başkanlığa taşıyan
süreç, Bush yönetiminin felaket mesabesindeki politikaları nedeniyle, tüm dünyada
küresel bir anlaşma zeminine duyulan ihtiyacın ve arayışın uzantısıdır. Genç ve
dönüşüm yanlısı bir lider olarak obama, dünyanın dört bir yanından milyonlarca insana
hitap etmektedir. Başkanlığı dünyanın çok farklı şehirlerinde, farklı din ve milliyete
mensup insanlar tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. modern dönem tarihine
baktığımızda, çok az liderin bu kadar sıcak bir şekilde karşılandığını ve böylesi bir
teveccühe mazhar olduğunu görürüz. Bu nedenle, obama yönetimi, kendi ülkesini ve
dünyanın geri kalanını barış, adalet ve eşitlik prensipleri etrafında birleştirmek adına
sadece siyasi değil, fakat aynı zamanda ahlaki bir yükümlülük de taşımaktadır.
4
OBAMA DÖNEMİ TÜRK - AMERİKAN İLİŞKİLERİ
O B A M A D Ö N E M İ T Ü R K - A M E R İ K A N İ L İ Ş K İ L E R İ
Önceki yönetimden Başkan obama’ya, uzun ve zorlu bir problemler listesi miras
kalmıştır. Ekonomik kriz başta olmak üzere, dünyanın pek çok yerinde çözüm bekleyen
sorunlara ilişkin izlenecek politikalar ve obama’nın başkanlığını ne şekilde yürüteceği,
bu dönemin karakteristiğini belirleyecektir. Öte yandan, böylesine karmaşık ve pek çok
aktörün dâhil olduğu meseleler karşında yeni başkana duyulan güven ve beklentilerin
yüksek olması, kendi içinde birtakım tehlikeler de barındırmaktadır. yüksek beklentileri
karşılayabilme arzusu, obama’yı üzerinde dikkatle durulması gereken konularda
aceleyle karar vermeye ve sorunu köklü biçimde çözmeyecek fakat çabuk sonuca
ulaşacak seçeneklere yönelmeye itebilir.
obama’nın listesinde orta Doğu coğrafyasındaki ülkeleri ve tüm İslam dünyasını içine
alan meseleler oldukça geniş yer tutmaktadır. obama yönetimi, dünyanın en istikrarsız
bölgelerinde pek çok problemle karşı karşıya kalacağı gerçeğini bilerek hareket
etmelidir. Bush yönetimi politikalarının, Afganistan’ın ve ırak’ın işgaliyle neden olduğu
derin hasarın onarılması uzun zaman alacaktır. Bu iki savaşla, çok fazla güvensizlik
yaratılmış ve bölgede pek çok yaralar açılmıştır. Bu nedenle, İslam dünyası ile ABD
arasındaki ilişkileri onarmak ve geliştirmek zaman, cesaret, sabır ve siyasi sermaye
gerektirmektedir. ABD’nin müslüman dünyanın zihnini ve kalbini fethetmek için yeni
bir halkla ilişkiler kampanyası başlatmaktan daha fazlasını yapması gerektiği açıktır.
Guantanamo’yu kapatmak, başlangıç için iyi bir adım olabilir ancak ciddi alt yapısı
olan sağlam politikaların bunu izlemesi gerekmektedir. Özetle, obama yönetiminin
Amerikan dış politikasının ana eksenine ilişkin köklü bir değişim başlatması
gerekmektedir.
Bush yönetiminin neo-con yandaşları tarafından tanımlandığı ve icra edildiği şekli ile
“terörle küresel mücadele” bir grup Amerikalı entelektüel, stratejist ve politikacının
güç ve aç gözlülükle yürüttükleri emperyalist tasarımlarını sembolize eder hale
gelmiştir. 2002’den beri, ABD iki müslüman ülkeyi işgal etmiş, yüz binlerce insanın
ölümüne, milyonlarcasının yaralanmasına, binlerce insanın hukuk dışı yöntemlerle
tutuklanmasına yol açmış ve bu süreçte milyarlarca dolar ekonomik maliyet ortaya
çıkmıştır. Bush’un başarısız politikalarının insani ve siyasi sonuçları çok açıktır. Bunu
görmek için Afganistan’daki içler acısı durumu, sadece ırak’ta bir milyona yakın
insanın hayatını kaybettiğini ve Ebu Gureyb ve Guantanamo felaketlerini hatırlamak
yeterlidir. Bush’un teröre karşı savaşı, el-kaide tehdidini ortadan kaldırmamış, aksine
bu savaş, el-kaide’ye, müslüman halkların şikâyetlerinden faydalanmak ve silahlı
kanadını genişletmek için koz vermiştir.
Teröre karşı savaş, yarattığı şüphe, öfke ve kırgınlık ile ABD’yi dünyanın geri kalanına
yabancılaştırmıştır. 11 Eylül günü yaşanan saldırılarda Amerikan halkının yanında
ABD’nin müslüman dünyanın zihnini ve kalbini fethetmek için yeni bir halkla ilişkiler kampanyası başlatmaktan daha fazlasını yapması gerektiği açıktır. obama yönetiminin Amerikan dış politikasının ana eksenine ilişkin köklü bir değişim başlatması gerekmektedir.
5
S E T A A N A L İ Z
duran dünya, Bush yönetimi politikalarının karşısında yer almıştır. obama yönetimi
devraldığı bu göreve, Bush’un teröre karşı savaşından farklı bir şekilde yaklaşmalı ve
terörizmle mücadelede yeni bir söylem ve yöntem izlemelidir. Bush’un mirasını geride
bırakıp araya bir çizgi çekmek için tüm dünya, yeni yönetimden bir işaret beklemektedir.
Bunun için obama’nın Amerikan dış politikasında yeni bir sayfa açma iradesini
söylemsel düzeyden uygulama aşamasına geçirmesi gerekmektedir. Barack obama,
siyasi bir sağduyu ile hareket ederek anlamsız ve maliyetli imparatorluk maceralarından
vazgeçmeli ve yayılmacı politikaların neden olduğu maliyetleri azaltmak için küresel
boyutta adaleti sağlama çabası içine girmelidir.
ABD - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ: BÖLGESEL BİR PERSPEKTİFE DOĞRU
Son altmış yıl içinde, çalkantı ve belirsizliklere rağmen, Türkiye–Amerika ilişkileri, her
zaman stratejik önemini korumuştur. Bunun temel nedeni, iki ülke arasındaki ilişkilerin
çoğu zaman ikili meselelerin ötesine geçerek; orta Doğu, Balkanlar, kafkasya ve orta
Asya’da yaşanan kilit bölgesel meselelere kadar uzanmasıdır. pek çok kıtayı birbirine
bağlayan ve medeniyetlerin geçiş noktasında yer alan Türkiye, eşsiz bir jeopolitik
konuma sahiptir. osmanlı İmparatorluğu’nun zengin mirasının varisi, dinamik ve
modern bir cumhuriyet olarak Türkiye’nin Doğu ve Batı, Avrupa ve orta Doğu, İslam
dünyası ve Batı arasında özel bir konumu vardır. kafkasya’daki meselelerden orta
Doğu siyasetine, bölgesel çatışmalardan, enerji güvenliğine kadar pek çok konuda Türk-
Amerikan ilişkileri, bölgesel istikrar ve küresel güç dengesi için hayati öneme sahiptir.
obama yönetiminin özelde orta Doğu, genelde ise kafkasya’yı da içine alan daha geniş
bölgeye yönelik dış politikada yeni bir başlangıç yapma isteği, Türkiye’nin kilit bölgesel
konuların içine daha fazla dâhil olmasını da gerektirmektedir. Bunun için obama
yönetimi, öncelikle Türkiye–Amerika ilişkilerinde bölgesel perspektife dayanan daha
derin bir söylem geliştirmeli ve iki ülke arasındaki stratejik ortaklığı güçlendirmelidir.
Türk-Amerikan ilişkilerinin karakterini belirleyen, sadece iki ülkeye özgü koşullar
değildir; dünyanın pek çok bölgesinde yaşanan gelişmeler, bu ilişkilerin çerçevesini
belirlemede önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, ABD’nin söz konusu bölgelere
yönelik yeni politikası, iki ülke arasındaki ilişkileri de doğrudan etkileyecektir. ortak
bölgesel bir vizyon ve siyaset anlayışına dayalı güçlü bir Türk-Amerikan ortaklığı, ikili
ilişkilerin geliştirilmesinin ötesinde bir çabayı gerektirmektedir. İki ülke arasındaki
ortaklık, Balkanlar’dan orta Doğu’ya, kafkasya’dan orta Asya’ya kadar acil çözüm
bekleyen meselelere müdahil olan pek çok siyasi unsurun koordinasyonu açısından
da önem taşımaktadır. Bush yönetiminin tek taraflı ve kutuplaştırıcı politikalarının
Türk-Amerikan ilişkilerinin karakterini
belirleyen, sadece iki ülkeye özgü
koşullar değildir; dünyanın pek
çok bölgesinde yaşanan
gelişmeler, bu ilişkilerin çerçevesini
belirlemede önemli rol
oynamaktadır.
6
O B A M A D Ö N E M İ T Ü R K - A M E R İ K A N İ L İ Ş K İ L E R İ
da gösterdiği gibi, bölgedeki diğer ülkeler ve aktörler dâhil edilmeden ve izlenecek
politikanın birtakım temel prensipleri konusunda mutabakat sağlanmadan, ABD’nin
Türkiye ile başarılı ve verimli ilişkiler sürdürmesi mümkün değildir. mesela Türkiye’nin
pkk kaynaklı güvenlik kaygılarını, Türkiye’nin yakın komşularındaki diğer siyasi
meselelerden bağımsız ele almak, imkânsız denilebilecek ölçüde zordur. Türkiye’nin
İran ve rusya’ya enerji bağımlılığı göz önüne alındığında, bu iki ülkeye yönelik tek taraflı
ve düşmanca bir izolasyon politikası, sadece bölge genelinde gerilimi artırmayacak,
aynı zamanda Türk-Amerikan ilişkilerini de etkileyecektir. Benzer bir durum, Amerika
sonrası ırak, lübnan ve daha geniş olarak orta Doğu barış sürecinin geleceği açısından
da geçerlidir.
Çok taraflı başarılı bir politikanın anahtarı, bölgesel aktörler ile koşulsuz olarak ilişki
kurmaktır. Bu nedenle, söz konusu ülkelerle konuşmadan önce, onları belirli şartları
yerine getirmek için zorlamak yerine, kapsamlı bir şekilde konuları ele alabilmek için
bu ülkelerin de görüşmelerde yer alması sağlanmalıdır. Türkiye, bölgesel ilişkilerde iki
temel prensibi ısrarla dile getirmiş ve izolasyona karşı olduğunu ve seçim sonuçlarına
saygı duyulması gerektiğini her platformda vurgulamıştır. Türkiye’nin ırak, Suriye, İran,
lübnan ve filistin ile artan ilişkileri, ön koşullar olmadan yapılan görüşmelerin işe
yaradığını ve obama’nın sıklıkla vurguladığı ifadeyle, “dikkatlice dokunan diplomasi”
ile sonuç alınabileceğini ispatlamaktadır. Türkiye, bölgede istikrarın tesisi için
izolasyona karşı çıkarak, Suriye ve İran’ın yanı sıra, diğer devlet dışı aktörler ile de ilişki
kurulmasında ısrarcı olmuştur. Bu çabaların bir sonucu olarak Türkiye, Suriye-İsrail
görüşmelerinde arabuluculuk için yeni bir zemin oluşturabilmiştir. İsrail’in Gazze’ye
karşı açtığı savaş nedeniyle görüşmelerin şu anda askıya alınmış olması, bu başarının
önemini gölgelememelidir. İran ile görüşerek bu ülkenin tecrit edilmesini reddeden
Türkiye, bölgede provokatif ve kutuplaştırıcı politikalardan uzak durmaktadır. Türkiye,
rusya-Gürcistan savaşı sırasında ve sonrasında da ortak akıl arayışına giderek benzer
bir bakış açısını benimsemiştir. Bu politik çizgi, kafası karışık bir Avrupa Birliği ve ABD ile
meydan okuyan bir rusya arasındaki gerilimi kontrol altına almaya yardımcı olmuştur.
Özetle, Türkiye ile ABD arasındaki ikili ilişkilerin başarısı, ortak bir bölgesel vizyonun
oluşturulabilmesine ve kilit bölgesel konulara ilişkin gösterilen çabaların koordine
edilmesine bağlıdır.
PKK İLE MÜCADELE
Son yirmi yılda Ankara ile Washington arasındaki en tartışmalı konulardan birisi,
pkk ile mücadelede işbirliği eksikliği olmuştur. Gizli veya dolaylı olarak ABD’nin
pkk’ya destek verdiği yolundaki söylentiler, Türkiye’deki Amerikan karşıtı düşünceleri
Bush yönetiminin tek taraflı ve kutuplaştırıcı politikalarının da gösterdiği gibi, bölgedeki diğer ülkeler ve aktörler dâhil edilmeden ve izlenecek politikanın birtakım temel prensipleri konusunda mutabakat sağlanmadan, ABD’nin Türkiye ile başarılı ve verimli ilişkiler sürdürmesi mümkün değildir.
7
S E T A A N A L İ Z
körüklemiştir. 1991–1992 körfez Savaşından beri ABD’nin ırak ve çevresindeki bölgede
izlediği politika, Çekiç Güç, işgalle birlikte ırak’ta oluşan otorite boşluğu, Türkiye’nin
pkk ile mücadelesine verilen desteğin azalması olarak yorumlanmaktadır. Avrupa
ülkelerinin pkk ile mücadelede destek konusunda daha iyi bir sicile sahip olmadıkları
gerçeği de göz önüne alındığında, Türk yetkililer ve kamuoyu, kendi güvenlik
çıkarlarının geleneksel müttefiklerce dikkate alınmadığı hissine kapılmaktadırlar.
kuşkusuz kürt sorununa uzun vadeli bir çözüm bulmanın yükü, egemen bir devlet
olarak Türkiye’nin omuzlarındadır. Ancak gittikçe uluslararası bir konuya dönüşen pkk
ile mücadelede uluslararası işbirliği, olmazsa olmaz bir gereklilik haline gelmiştir. oysa
pkk mensupları, dünyanın çeşitli yerlerinde kendilerine barınak bulabilmektedirler.
Türkiye’deki Amerikan karşıtı ve Avrupa karşıtı düşüncelerin, Batı’nın, Türkiye’nin
güvenlik endişelerine cevap vermedeki başarısızlığının da bir sonucu olduğu
unutulmamalıdır.
ABD Başkanı Bush ve Başbakan Erdoğan arasında 5 Ekim 2007’de Beyaz
Saray’da gerçekleştirilen toplantı, pkk konusunda Türk - Amerikan ilişkilerinin
güçlendirilmesinde önemli bir dönüm noktasıdır. Anlık istihbarat paylaşımı ve daha
fazla işbirliğine ilişkin iki ülke arasında yapılan anlaşma ve Bush’un pkk’yı “terörist
örgüt” ilan etmesi, ciddi bir taahhüt olarak kabul edilmiş ve Türkiye kamuoyunda
memnuniyet yaratmıştır. kuzey ırak’taki pkk faaliyetlerine ilişkin istihbarat
paylaşımının kapsamı ve başarısı tartışılmakla birlikte, bu anlaşma, mart 2003’te
TBmm’nin ırak’ın işgalinde Amerikan askerlerinin Türkiye topraklarını kullanmasına
izin vermemesi ile gerilen ilişkilerin düzelmesi için yeni bir zemin sağlamıştır.
ERMENİ LOBİSİ VE TÜRKİYE - ERMENİSTANİLİŞKİLERİ
Türk - Amerikan ilişkileri, Ermeni soykırımı iddialarına indirgenemeyecek kadar
önemlidir. Tarihe ait ihtilaflı bir meselenin, Ermeni lobi gruplarının ve diasporasının
baskısı altında çözülemeyeceği göz ardı edilmemelidir. ABD’deki ve Avrupa’daki
Ermeni lobi gruplarının Türkiye karşıtı düşmanca tutumu, Türklerle Ermenilerin
birbirlerine yaklaşmalarını engellemektedir. Ermeni lobisi uzlaşmaz bir tutumla tüm
teklifleri geri çevirirken, Türkiye, görüşme sürecini başlatmak için pek çok iyi niyet
gösterisinde bulunmuş ve 1915–1916 olaylarının araştırılması için tarihçilerden
oluşan bir komite kurulmasını önermiştir.
Türkler ve Ermeniler sadece birlikte barış içinde yaşadıkları uzun bir tarihi geçmişi
değil, aynı zamanda müzikten mimariye, siyasetten diplomasiye ortak bir kültürü de
kuşkusuz kürt sorununa uzun
vadeli bir çözüm bulmanın yükü,
egemen bir devlet olarak Türkiye’nin
omuzlarındadır. Ancak gittikçe
uluslararası bir konuya
dönüşen pkk ile mücadelede
uluslararası işbirliği, olmazsa
olmaz bir gereklilik haline
gelmiştir.
8
O B A M A D Ö N E M İ T Ü R K - A M E R İ K A N İ L İ Ş K İ L E R İ
paylaşmaktadırlar. Bugün Türk–Ermeni ilişkilerine yön vermesi gereken ilke, karşıtlık
üzerine kurulu kimliklerden ziyade, jeopolitik gerçekler ve bölgesel zorunluluklar
olmalıdır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Eylül 2008’de Erivan’ı ziyareti ile başlayan
süreç, bir ilk olması bakımından önemlidir ve ihtilaflı tarihin yarattığı mevcut çıkmazı,
ortak bir geleceğe dönüştürmek için önemli bir fırsat sunmaktadır. şimdiye kadar,
Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında gerçekleştirilen üçlü görüşmeler, bu üç
ülke arasındaki gerilimin azaltılmasına önemli katkılar sağlamıştır. “Ermeni soykırımı”
iddialarını siyasi sürecin merkezine taşımaya yönelik herhangi bir çaba, kesinlikle
Türkiye ile obama yönetimi arasındaki ilişkileri bozacak ve Ankara ile Erivan arasındaki
uzlaşma sürecini de engelleyecektir. Jeopolitik açıdan meseleye yaklaştığımızda,
soykırım iddialarının dar gündeminin siyasi arenada baskın hale gelmesi, her iki tarafa
da zarar vermektedir. Bunun önlenmesi ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin
gelişmesi, bütün tarafların çıkarınadır. Bu nedenle, Ankara ve Erivan’ın meseleyi kendi
aralarında halletmelerine öncelik verilmeli ve obama yönetimi bu yakınlaşma sürecini
desteklemelidir.
TÜRK - AMERİKAN İLİŞKİLERİNİÇEŞİTLENDİRMEK
Stratejik önemine karşın, Türk-Amerikan ilişkileri, çeşitlilikten yoksun olmanın sıkıntısını
yaşamaktadır. İki ülke arasındaki ilişkilerin boyutunu ve biçimini, genellikle ABD’nin
bölgedeki çıkarları belirlemekte ve ilişkilerde diğer alanlara çok az yer ayrılmaktadır. İki
ülke arasında yüzyıldır devam eden iyi ilişkiler, ticaret, eğitim ve kültür gibi alanlarda
işbirliğine ve ortaklıklara vesile olmamıştır. kasım 2008’de Washington’a G–20
zirvesi için yaptığı son ziyarette Başbakan Erdoğan, Türk-Amerikan ticaret hacminin
küçüklüğünden şikâyet etmiş ve bunu artırmak için çağrıda bulunmuştur. pek çok Türk
öğrenci, Amerikan yüksek eğitim kurumlarında öğrenim görmekte fakat işbirliğinin
mevcut seviyesi, iki ülkenin gerçek ortaklık potansiyelini yansıtmamaktadır. Çok sayıda
Amerikan yetkilisinin ve Türkiye’yi yakından takip eden Amerikan vatandaşlarının
çağrılarına karşın benzer bir durum, kültür alanında da mevcuttur. oysa Türk - Amerikan
ilişkilerini çeşitlendirmek ve dış politika haricinde diğer alanlarda yeterli sosyal sermaye
oluşturmak, kriz zamanlarında sürdürülebilir bir ilişki için atılması gereken önemli
adımlardır.
“Ermeni soykırımı” iddialarını siyasi sürecin merkezine taşımaya yönelik herhangi bir çaba, kesinlikle Türkiye ile obama yönetimi arasındaki ilişkileri bozacak ve Ankara ile Erivan arasındaki uzlaşma sürecini de engelleyecektir.
9
S E T A A N A L İ Z
ENERJİ İŞBİRLİĞİ
İki ülke arasındaki ilişkilerin en az gelişmiş olduğu alan enerji sektörüdür. Türkiye
enerji bağımlısı bir ülke olmasına karşın, orta Asya ve orta Doğu’dan Avrupa’ya
uzanan enerji koridorlarının üzerinde yer almaktadır. Hâlihazırda Türkiye üzerinden
geçen önemli enerji koridorları vardır ve daha fazlasının inşa edilmesi beklenmektedir.
NABuCCo projesinin hayata geçmesi halinde, kafkasya havzasından ve orta
Asya’dan alınan gaz, Türkiye toprakları üzerinden geçerek Batı’ya taşınacaktır.
Tamamlandığı zaman, dünyanın en büyük enerji boru hattı olacak bu proje, hem
AB ülkeleri için hem de Türkiye için enerji arzı güvenliğini artıracaktır. NABuCCo,
aynı zamanda Türkiye’nin stratejik konumunu da güçlendirecektir.
İran gazı, uluslararası işbirliği için başka bir potansiyel alandır. İran, rusya’dan sonra
dünyanın en büyük doğal gaz rezervlerine sahiptir. Bu rezervlere sahip olmak,
İran’ın genel anlamda Batı ile özelde ise AB ülkeleri ile yakınlaşmak için kullanacağı
en önemli araçlardan biridir. obama yönetiminin daha aktif bir Avrasya enerji
politikası izleyeceği beklenmektedir. yeni yönetimin bölgedeki dost ülkelerin enerji
bağımlılığını azaltmaya yardımcı olmak amacıyla, bir yandan enerji çeşitliliğini
desteklerken, bir yandan da bu ülkelerle daha yoğun bir işbirliği içine girmesi
muhtemeldir. Bush yönetimi tarafından desteklenen Türkmen ve ırak gazının
Türkiye aracılığı ile Avrupa’ya taşınması fikrine, obama yönetimi tarafından da
destek verileceği düşünülmektedir. Önerilen taşıma planı, Türkiye’nin bölgedeki
zengin enerji kaynaklarını, dünya pazarlarına taşıyarak bir enerji dağıtım merkezi
olma hedefini gerçekleştirmede önemli bir adım olacaktır.
KIBRIS BARIŞ SÜRECİ
obama yönetimi, kıbrıslı Türkler ve rumlar arasında şu anda yürütülmekte olan
görüşmeleri desteklemelidir. konuyla ilgili Joe Biden’ın geçmişte yapmış olduğu
açıklamalar nedeniyle, kısmi ve tek taraflı bir Amerikan yaklaşımı bekleyenlere karşın,
Başkan yardımcısı olarak Biden, büyük ihtimalle hem Türkiye hem de yunanistan
ile iyi ilişkileri devam ettirmek için realist bir politika izleyecektir. yeni yönetim,
kıbrıslı Türklerin, adayı birleştirmek için 2004’te Annan planı’na tam destek verdiğini
unutmamalıdır. ABD, adanın iki halkı arasında uzlaşıya yönelik yapıcı bir adım olarak
kıbrıslı Türkler üzerindeki izolasyonu sona erdirme çabalarını desteklemelidir.
Türk - Amerikan ilişkilerini
çeşitlendirmek ve dış politika
haricinde diğer alanlarda yeterli sosyal sermaye
oluşturmak, kriz zamanlarında
sürdürülebilir bir ilişki için atılması gereken önemli
adımlardır.
10
O B A M A D Ö N E M İ T Ü R K - A M E R İ K A N İ L İ Ş K İ L E R İ
AMERİKA SONRASI IRAK
obama seçim kampanyası sırasında ve sonrasında, ırak’taki savaşa karşı olmuş ve
Amerikan askerlerini, başkanlığının ilk 16 ayında ırak’tan çekeceğini taahhüt etmiştir.
ırak ile ABD arasında 2008’in sonunda imzalanan kuvvetler Statüsü Anlaşması,
Amerikan kuvvetlerinin 2011’e kadar çekilmesini öngörmektedir. katı bir takvime
ilişkin tek taraflı taahhütler altına girmek belirli riskler içerse de, ıraklıların kendi
kendilerini yönetmelerine ve ülkelerini uluslararası toplumun yardımları ile yeniden
inşa etmelerine izin vermek için Amerika’nın geri çekilmesi nihai bir gerekliliktir.
obama’nın geri çekilme planının detayları üzerinde hala çalışılmaktadır. Bu planın
başarılı olması için, dört ana ayak üzerine oturtulması gerekmektedir. İlk adım olarak,
ırak’ın asker ve polis kuvvetleri ırak’ın güvenliğini devralmalıdır. Bu kuvvetlerin
gerekli eğitimi almaları ve durumlarının iyileştirilmesi, NATo ile yapılacak bir işbirliği
çerçevesinde sağlanabilir. ABD’nin, NATo’nun konuya daha fazla müdahil olmasına
yönelik çağrıları, Avrupalı müttefiklerce sıcak karşılanmamış olsa da, obama’nın,
Amerika çekilme planını uygulamaya koyduğunda, NATo’nun ve uluslararası
toplumun desteklerini artıracağını beklediği anlaşılmaktadır.
Amerika’nın mevcut stratejisinin ikinci ayağı, Bağdat’taki merkezi hükümeti
güçlendirmek ve Amerika sonrası dönemde iç savaşı ve kaosu önleyecek, işlevsel
bir siyasi ve ekonomik sistem yaratmak olmalıdır. ırak içerisindeki bölgesel dengeleri
birbirinin maliyetine zayıflatmaktan veya güçlendirmekten uzak bir geri çekilme
planı hayata geçirilmelidir. ırak toplumundaki her kesimi temsil edecek merkezi
bir hükümet için siyasi çerçeve oluşturulmalı, ırak’ın bölgesel hükümetleri ile Bağdat
arasındaki ilişkiler doğru tanımlanmalıdır. merkezi hükümet ıraklıların hayatını
normalleştirmek için sosyal hizmetlerde etkinliğini artırmalıdır. Bu süreç, aynı
zamanda, ırak toplumunu oluşturan farklı etnik, dini ve mezhebi gruplar arasında
uyumu sağlayacak önlemleri de içermelidir.
Üçüncü ayak, Amerika’nın geri çekilmesi sonrasında, ırak’ta güvenlik ve istikrarı tesis
etmek için komşu ülkelerden ve uluslararası toplumdan destek arayışı içine girmek
olmalıdır. Amerika’nın tek taraflı politikalarına son vereceği yönündeki sözüne uygun
olarak obama, güvenlikten ekonomiye kadar ırak’ın acil sorunları ile ilgilenmek üzere,
bölgedeki tüm ülkelerle işbirliği yolları aramalıdır. Türkiye, ırak’a komşu Ülkeler
Girişimi başlatıldığından beri bölgesel işbirliği için önemli bir platform görevi
görmektedir. Bu girişim, Amerika-sonrası ırak’a yardım etmek için desteklenmeli ve
güçlendirilmelidir. Bu sürecin önemli bir unsuru, ırak’ta kalmaya devam edecek olan
Amerikan askerlerinin, İran ve Türkiye’nin de dâhil olduğu komşu ülkeler tarafından
bir tehdit olarak algılanmamalarını garanti altına almaktır. Örneğin, gelecekte kuzey
ırak içerisindeki bölgesel dengeleri birbirinin maliyetine zayıflatmaktan veya güçlendirmekten uzak bir geri çekilme planı hayata geçirilmelidir. ırak toplumundaki her kesimi temsil edecek merkezi bir hükümet için siyasi çerçeve oluşturulmalı, ırak’ın bölgesel hükümetleri ile Bağdat arasındaki ilişkiler doğru tanımlanmalıdır.
11
S E T A A N A L İ Z
ırak’taki geniş Amerikan askeri varlığı, Türkiye için bir endişe ve gerilim kaynağı
olacaktır.
Dördüncü olarak, ABD’nin çekilmesiyle beraber tartışılan askeri üs veya üslerle ilgili
politikalar, bölge ülkeleriyle işbirliği ve koordinasyon içerisinde hayata geçirilmelidir.
Bölgede, Amerika’nın geçmişte işgal sonrası hayata geçirdiği üs politikaları, genelde
büyük maliyetler üretmiş, işgalin ve iç çatışmanın farklı bir düzeyde devam etmesine
sebep olmuştur. Benzer bir risk, ırak için de geçerlidir. Amerikan askeri varlığı devam
ettiği sürece, ırak’ta işgalin, iç savaşın ve bölgesel gerilimlerin bitmesi gecikecektir.
Son olarak, kerkük meselesinde hem ırak içindeki grupları hem de bölgesel güçleri
tatmin etmeyecek her çözüm veya çözümsüzlük, orta vadede ırak’ta başka bir çatışma
alanı yaratacaktır. ırak orta Doğu’nun, kerkük ise ırak’ın prototipi gibidir. Bu nedenle,
kerkük’te bütün tarafları tatmin edecek adil bir çözüm arayışı, ırak’ın uzun vadeli
istikrarının da en önemli adımlarından biri olarak görülmelidir.
AFGANİSTAN: İMPARATORLUKLARINMEZARLIĞI
Başkan obama, Afganistan’daki asker sayısını artırma ve bu ülkedeki durumla başa
çıkabilmek için daha fazla NATo ve müttefik desteği sağlama fikrini desteklemektedir.
yeni yönetim, Afganistan’daki Amerikan askeri sayısını arttırmıştır. Afganistan’da
istikrarı sağlamak amacıyla daha aktif bir katılımı hedefleyen obama, Avrupa
başkentlerinde bu amaçla temaslara başlamıştır. NATo-ıSAf kuvvetleri, muhtemelen
yeni dönemde daha fazla destek alacaktır. Türkiye, işgalin, savaş baronlarının ve zayıf
hükümetin neden olduğu güçlüklerle baş etmede yerel halka yardımcı olmak amacıyla
Afganistan’a asker göndermiş durumdadır.
yeni yönetim için Afganistan’a öncelik vermek doğru bir adım olacaktır. Bununla
birlikte, obama’nın, Afganistan’daki sorunları çözmek için Taliban’ı da içine alan, bütün
tarafları bir araya getiren yeni bir ulusal uzlaşı sürecini başlatması gerekmektedir.
Taliban’ın ve Afganistan’daki diğer savaşan grupların içinde, siyasi sürecin parçası olmak
isteyen unsurlar bulunmaktadır ve bunlara izin verilmelidir. Sadece yabancı askerlerin
varlığının bile huzursuzluk ve güvensizlik kaynağı olduğu Afganistan gibi geleneksel
bir toplumda, bütün Afgan gruplarını sürece dâhil ederek Afganistan’ı yeniden inşa
etmek gerekmektedir. Türkiye’nin Afgan halkı nezdinde sahip olduğu itibar, bu süreçte
önemli bir siyasi sermayedir. Ayrıca, Afganistan’da düzeni tesis etmek ve makul bir çıkış
stratejisi geliştirmek için, obama yönetiminin pakistan ve İran ile de yakın bir işbirliği
geliştirmesi gerekecektir.
obama’nın, Afganistan’daki
sorunları çözmek için Taliban’ı
da içine alan, bütün tarafları
bir araya getiren yeni bir ulusal uzlaşı sürecini
başlatması gerekmektedir.
12
O B A M A D Ö N E M İ T Ü R K - A M E R İ K A N İ L İ Ş K İ L E R İ
İRAN: NÜKLEER SORUNUN ÖTESİNEGEÇEBİLMEK
obama, İran’ın nükleer silaha sahip olmasının kabul edilemez olduğunu açıkça
belirtmiştir. Bölgedeki diğer ülkeler gibi Türkiye de aynı görüşü paylaşmakla birlikte,
İran’ın barışçıl amaçlarla nükleer enerji teknolojisini geliştirmesini desteklemektedir.
Öte yandan obama, Tahran ile doğrudan ve ön şartsız diyalog başlatma ihtimaline
yeşil ışık yakmıştır.
İranlıların yıllardır yaşadığı izolasyon ve güvensizlik duygusunu ortadan kaldırmak
adına, kapsamlı adımların atılması gerekmektedir. Türkiye-İran ilişkilerinin mevcut
durumu, İran nükleer sorununun çözümünde etkili olabileceği gibi, ırak, Afganistan,
lübnan ve filistin’deki istikrara da katkı sağlayacaktır. Washington’daki G–20
toplantısına katılmadan önce Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin Tahran ve Washington
arasındaki görüşmelerde arabuluculuk yapmak istediğini açıklamıştır. İran’ın
desteklediği anlaşılan bu açılım, iyi niyetle değerlendirilmeli ve doğrudan ve dolaylı
görüşmeler süreci başlatılmalıdır. Beyaz Saray, Türkiye’nin komşu bir ülke olarak İran
ile uzun yıllara dayanan tecrübesini göz önüne alarak, İran’a ilişkin konularda Türkiye
ile yakın temas halinde olmalıdır. kaldı ki, Bm Güvenlik konseyi üyeliği görevinin
başlaması nedeniyle Türkiye, İran nükleer dosyasının kapsamlı ve yapıcı bir yaklaşımla
ele alınması konusunda doğrudan bir muhatap haline gelmiştir.
PAKİSTAN
pakistan, obama’nın kampanyası boyunca dış politikanın merkezinde yer almıştır.
obama, pakistan’ın uluslararası terörün kaynağı olduğunu ifade etmiş ve pakistanlı
grupları Afganistan’daki Amerikan operasyonlarını sabote etmekle suçlamıştır.
pakistan’daki durumun bölgesel ve uluslararası siyaset için tehlikeli olduğu ortadadır.
kırılgan ve kutuplaşmış bir siyasi sisteme sahip pakistan’daki durum, sosyal bir iç
çatışmaya dönüşebilir ve son derece kırılgan olan bölgesel istikrarı büsbütün ortadan
kaldırabilir.
pakistan yönetiminin pakistan’daki nükleer silahları kontrol edebilme yeteneğine
ilişkin endişelere neden olan bu durum, aynı zamanda uluslararası güvenliği de tehdit
etmektedir. 26 kasım’da Hindistan’ın mumbai kentinde düzenlenen terörist saldırı
ve Hindistan’ın bundan pakistan’ı sorumlu tutması, durumu daha da tehlikeli hale
getirmiştir. Türkiye’nin pakistan ile iyi ilişkileri ve tarihi bağları göz önüne alındığında,
bir yandan pakistan ile Hindistan diğer yandan pakistan ile Afganistan arasındaki
Beyaz Saray, Türkiye’nin komşu bir ülke olarak İran ile uzun yıllara dayanan tecrübesini göz önüne alarak, İran’a ilişkin konularda Türkiye ile yakın temas halinde olmalıdır.
13
S E T A A N A L İ Z
gerilimi azaltmak amacıyla gerçekleştirilecek bir girişime Türkiye’nin dâhil edilmesi,
önemli bir katkı sağlayacaktır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Afganistan Devlet Başkanı
Hamid karzai ve pakistan Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari arasında gerçekleştirilen
üçlü görüşmelerin ikinci turu, 6 Aralık 2008’de Türkiye’de yapılmıştır. Bir diğer önemli
buluşma ise, Ankara’da 1 Nisan 2009 günü gerçekleşmiştir. pakistan-Afganistan
ilişkilerine Türkiye’nin artan şekilde müdahil olması, tüm taraflar ve ABD yönetimi
tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır. Bu yüzden de, obama yönetimi, başarılı
bir politika oluşturmak için, Türkiye’nin pakistan ve Afganistan ile olan iyi ilişkilerinden
istifade etmeyi düşünecektir, düşünmelidir.
21. YÜZYILDA YENİDEN AYAĞA KALKAN RUSYA
obama, rusya’ya yönelik politikasının bütün kapsamını ve detaylarını kamuoyuna
henüz açıklamadığı halde, rusya’ya karşı sözde realist bir politika izlemekle
eleştirilmiştir. Buna karşın obama, rusya konusunda değerlere dayalı bir politika
izleyeceğini söylemiştir. Geçen yılki rusya-Gürcistan savaşından sonra rusya’nın
‘Batı’nın kuşatma politikası’ olarak gördüğü yaklaşıma karşı meydan okuyan bir duruş
sergileyeceği açıkça belli olmuştur. rusya, Türkiye’nin yakın komşu çevresinde
önemli bir oyuncudur ve aynı zamanda Türkiye’nin en büyük ticari ortaklarından
biridir. yukarıda tartışılan bölgesel perspektif, sadece Türkiye-rusya ilişkileri için
geçerli değildir. Bu yaklaşım, rusya ve ABD arasındaki ilişkilerde de güven, ortaklık
ve etkin bir diplomasi çerçevesi sağlayabilir. rusya-Gürcistan krizinin ardından
Türkiye, kafkasya ülkeleri arasındaki bölgesel diyalogu arttırmak için “kafkasya
İstikrar platformu”nun kurulmasını önermiştir. şimdiye kadar Türkiye’nin çabaları,
kafkasya’da daha büyük bir çatışmanın ortaya çıkmasını engellemeye yardımcı
olmuştur. Türkiye’nin rusya ve bölgedeki diğer ülkelerle iyi ilişkileri, yeni Amerikan
yönetimi tarafından önemli bir fırsat olarak görülmeli ve desteklenmelidir.
ORTA DOĞU BARIŞ SÜRECİ
obama yönetimi, orta Doğu’daki bütün problemlerin birbirleriyle bağlantılı olduğunu
açık bir şekilde görmelidir. Arap-İsrail barış sürecinde, İran’ın tecrit edilmesi sorunu ve
ırak’ın kırılgan yapısı hesaba katılmadan bir ilerleme sağlanmasını beklemek gerçekçi
değildir. Diplomasi sanatı, her şeyden önce, ortak çıkarları ve sorunları tanımlamak
için ilgili bütün tarafları bir araya getirme çabasıdır. obama yönetiminin 1991 madrid
Zirvesi’ne benzer uluslararası bir konferans ile orta Doğu barış sürecine yeni bir ivme
kazandırması gerekmektedir. madrid’de yapılan en büyük hata, İran’ın dışlanması
Türkiye’nin rusya ve bölgedeki
diğer ülkelerle iyi ilişkileri,
yeni Amerikan yönetimi
tarafından önemli bir fırsat olarak
görülmeli ve desteklenmelidir.
14
O B A M A D Ö N E M İ T Ü R K - A M E R İ K A N İ L İ Ş K İ L E R İ
olmuştur. Bu sefer, bu yeni uluslararası zirvede, AB, rusya, Bm ve ABD’den oluşan orta
Doğu Dörtlüsü’nün yanında, Türkiye ve İran da dâhil olmak üzere, bölgedeki bütün
büyük aktörler bir araya getirilmelidir.
İstanbul yeni bir orta Doğu zirvesi için uygun bir platform sunmaktadır ve orta Doğu
siyasetinin önemli adreslerinden biri haline gelen Türkiye, böyle bir zirveye ev sahipliği
yapabilecek kapasiteye sahiptir. Türk diplomasisi, İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk
anlamında önemli girişimler gerçekleştirmiş ve Hükümet, İran ile ABD arasında
arabuluculuk yapma konusunda istekli olduğunu belirtmiştir. orta Doğu’daki yeni
diplomasi ve işbirliği süreci, “İstanbul Barış Süreci” adı altında bir zirve ile İstanbul’da
başlatılabilir. Böyle bir çaba, sadece iki ülke arasındaki stratejik işbirliğinin daha da
gelişmesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda obama yönetiminin orta
Doğu’da barış için çok taraflı gerçek bir platform oluşturma isteğinde samimi
olduğunu da ispatlayacaktır.
obama, orta Doğu barış sürecine öncelik vereceğini göstermiştir. filistin sorunu
çözülmedikçe ve kudüs konusunda kalıcı ve adil bir çözüm bulunmadıkça, ABD ile
müslüman dünya arasında kalıcı bir barış sağlanamayacağı açıktır. Buna karşılık,
İsrail lobisi, barış sürecine dar ve çarpık bir bakış açısı ile yaklaşmaya ve Arapları
isteksiz ve İsrail ile barış yapması imkânsız taraf olarak sunmaya devam etmektedir.
Benjamin Netenyahu başkanlığında kurulan yeni İsrail hükümeti, barış süreci için
çok ciddi tehditler içermektedir. Zira Netenyahu, iki devletli çözüm modeline ve
bağımsız bir filistin devletine karşı olduğunu açıkça ifade etmektedir. Öte yandan,
obama’nın İsrail yanlısı isimlere ekibinde yer vermesi, filistin sorununa yaklaşımında
konuyu adil bir şekilde ele alıp almayacağı konusunda soru işaretlerine neden
olmuştur. Amerikan ulusal Güvenlik Ajansının başına getirilen Chass freeman’ın
İsrail lobisinin baskıları sonucunda görevinden istifa etmesi ve obama’nın bu istifayı
kabul etmesi, filistin konusundaki yeni açılım umutlarına gölge düşürmüştür. Buna
rağmen, obama orta Doğu barış sürecini başlatmalı ve Başkan Bush’un bu konuda
yaptığı ölümcül hatalardan kaçınmalıdır. Bu bağlamda, öncelikle filistin’deki seçim
sonuçlarına ve aktörlere saygı duyarak işe başlanmalıdır. Çünkü ABD yönetiminin,
İsrail’in söyleminden ve bakış açısından farklı bir vizyon ve yaklaşım sergilemesi,
filistinlilerin ve bölge ülkelerinin üzerinde pozitif bir etki uyandırabilir. Bu amaçla,
yeni yönetimin Arap Barış Girişimini ciddiye alarak, Hamas’ı görüşmelere dâhil
edecek süreci başlatması yerinde olacaktır. Hamas çözümün bir parçası olmadıkça,
filistin için kalıcı bir çözümün olmayacağı açıktır. Nitekim bölgeyi yakından tanıyan
Türkiye bu gerçeği kabul etmiş ve filistin’deki bütün taraflarla iyi ilişkiler kurmuştur.
Dolayısıyla 1967 sınırları, filistinli mülteciler ve kudüs’ün statüsü de dâhil olmak
üzere, filistin sorununun kilit noktaları, bölgesel bir çerçeve içinde konuşulmalı ve
obama yönetimi, filistin sorununa ilişkin yeni bir çerçeve sağlamalı ve adalet ve eşitlik prensiplerine dayalı iki devletli çözümü hayata geçirmek için vakit kaybetmeden harekete geçmelidir.
15
S E T A A N A L İ Z
bu toplantılara Arap ülkeleri, İran ve Türkiye davet edilmelidir. obama yönetimi, aynı
zamanda bölgesel siyasi sürece Suriye’nin dâhil edilmesini de desteklemelidir.
Ne var ki, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına karşı sessizliği, obama’nın İsrail-filistin
sorununa yeni bir bakış açısı getirebileceğine ve bu konudaki istekliliğine ilişkin
umutları sarsmıştır. İsrail’in Gazze’ye karşı ölümcül saldırılarında, çoğunu sivillerin,
kadın ve çocukların oluşturduğu 1.300’den fazla insan ölmüş ve yaklaşık beş bin filistinli
yaralanmıştır. şu anda İsrail, filistin konusunda adil ve kalıcı bir çözüme ilişkin bütün
olasılıkların altını oymaktadır. İsrail, Birleşmiş milletlere, komşu ülkelere ve uluslararası
toplumun geri kalanına kafa tutarak, bölgede herhangi bir taraf ile barış yapma
konusunda isteksiz olduğunu ispat etmiştir. Bu davranış İsrail’i daha çok izole ederken,
aynı zamanda uzun vadede İsrail vatandaşlarının güvenlik ve refahını da tehlikeye
atmaktadır. obama yönetimi, filistin sorununa ilişkin yeni bir çerçeve sağlamalı ve
adalet ve eşitlik prensiplerine dayalı iki devletli çözümü hayata geçirmek için vakit
kaybetmeden harekete geçmelidir.
SONUÇ
Amerika 11 Eylül sonrası Bush yönetiminin neo-con ekibinin eliyle uyguladığı
politikalar neticesinde dünya genelinde büyük bir tepki toplamıştır. George
Bush’un birinci başkanlık dönemine iki işgal sığdıran, filistin meselesinde açıkça
İsrail politikalarını destekleyen, İslam dünyasının şimşeklerini üzerine çekebilecek
müdahalelerden ve söylemlerden imtina etmeyen ABD, sadece imajını bozmakla
kalmamış, kırılgan uluslararası düzeni de adeta anlamsız kılmıştır. obama yönetimiyle
bir restorasyon dönemi başlatacağının işaretlerini veren ABD’nin, sadece söylem
düzeyinde uluslararası düzene, bölgesel sorunlara ve ikili ilişkilere katkı sunamayacağı
aşikârdır. yeni Amerikan yönetiminden beklenen, fiili politika düzeyinde bir restorasyon,
diyalog ve küresel işbirliğidir. Bu yeni dönemin en önemli aktörlerinin başında, bölgesel
bir güç olan Türkiye gelmektedir. yeni dönemde Türkiye-Amerika ilişkileri, stratejik
çıkarlar ve katılımcı işbirliği çerçevesinde şekillendiği sürece daha verimli bir noktaya
taşınabilir. Bu yüzden, ABD Başkanı obama’nın 6–7 Nisan 2009 tarihlerinde Türkiye’ye
yaptığı ziyaret, hem ikili ilişkilerin hem de bölgesel istikrar ve barışın önemini bir kez
daha teyid etmiştir.
16
O B A M A D Ö N E M İ T Ü R K - A M E R İ K A N İ L İ Ş K İ L E R İ
17
S E T A A N A L İ Z
Barack Hüseyin obama’nın Amerika Birleşik Devletleri’nin 44. başkanı olarak seçilmesi, Amerika’nın sosyal ve siyasi tarihinde bir dönüm noktasıdır. kampanyasını değişime dayandıran obama’nın “Evet, yapabiliriz” sözüne duyulan inanç, kendisine sadece seçimleri kazandırmamış, aynı zamanda farklı bir vizyon ve yeni bir gelecek kurgulayabilmesi için ihtiyaç duyacağı desteği de sağlamıştır. Amerika merkezli küresel finansal krizin ortasında seçim kazanan obama, ilk anda, dış politikadan ziyade ekonomi ağırlıklı sorunlarla uğraşmayı planlıyordu. Ancak İsrail’in Gazze saldırısında sessizliğini koruyarak, ilk uluslararası kamuoyu testinden olumsuz puan aldı. Buna rağmen obama, dünya ile iletişim ve diyalog kanallarını açık tutacağını deklare ederek pozitif bir adım da attı. Özellikle orta Doğu’da Bush döneminden farklı olarak izolasyondan yana olmadığını ilan etmesi, barış ve istikrar umutlarını yeniden yeşertti. Bu noktada Türkiye-Amerika ilişkileri yeni ve daha verimli bir başlangıcın işaretlerini vermektedir. Önce George mitchell ve Hillary Clinton’ın Türkiye ziyaretleri, ardından obama’nın Türkiye’ye gelmesi, ilişkilerde daha yoğun işbirliğinin önünün açıldığı şeklinde yorumlanmaktadır. Öte yandan, Türkiye özellikle son dönemlerde izlediği çok boyutlu ve kuşatıcı dış politika ile bölgesinde çeşitli sorunların çözümüne pozitif katkı sağlamayı başardı. yeni Amerikan yönetimi ise, Türkiye’nin bugüne kadar başarılı olduğu bölgelerde ve ilişkilerde “yeni bir dönem” iddiasında bulunmaktadır. Bu nedenlerle, obama’nın 6-7 Nisan 2009 tarihlerindeki Türkiye ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerinin çok yönlü yapısını geliştirmek ve bölgesel istikrara katkı sunmak için önemli bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
w w w . s e t a v . o r g