dr. nur yaparnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir...

54
1

Upload: others

Post on 18-Jan-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

1

Page 2: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

2

Değerli meslektaĢlarım;

Günümüzde tıp alanında meydana gelen ilerlemeler ve geliĢen teknolojiler sayesinde

pek çok hastalığa çare bulunmakta ve insan ömrü her geçen gün uzamaktadır. Ancak her

geliĢme beraberinde bir takım olumsuzlukları da getirmektedir. GeliĢen kanser tedavileri, organ

nakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı

baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana gelen fırsatçı infeksiyonlar da

doğal olarak klasik infeksiyonlardan farklı ve üstesinden gelinmesi de oldukça güç problemler

olarak karĢımıza çıkmaktadır. BağıĢıklığı baskılanmıĢ grupta sıklığı artan ve her geçen gün

önemi daha da anlaĢılan infeksiyonların baĢında invazif mikozlar gelmektedir. Batı Anadolu

Mantar ÇalıĢma Grubu (BAMCAG), bu fırsatçı infeksiyonlara yaklaĢım konusunda

deneyimlerini paylaĢmak isteyen bir grup genç Ġnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji

uzmanı tarafından 2006 yılında kurulmuĢtur. BaĢlangıçta Adnan Menderes, Dokuz Eylül,

Pamukkale ve Süleyman Demirel Üniversiteleri ile Ġzmir Bozyaka Eğitim ve AraĢtırma

Hastanesi olmak üzere beĢ merkezden uzmanların katılımıyla oluĢan grup daha sonra sırasıyla

Celal Bayar, Ege ve Akdeniz Üniversitelerinin katılımıyla geniĢlemiĢtir. Tamamen bağımsız ve

gönüllülük esasına göre çalıĢmalarını yürüten bu grupta sayılan merkezlerden Ġnfeksiyon

Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanlarının yanı sıra, Mikrobiyoloji ve Klinik

Mikrobiyoloji, Ġç Hastalıkları ve Göğüs Hastalıkları uzmanları da bulunmaktadır.

KuruluĢundan bugüne çeĢitli bilimsel araĢtırma ve eserlere imza atan BAMÇAG 2009 yılında,

bu tarihe kadar kendi içinde yürüttüğü toplantılarda tartıĢılan konuları siz değerli

meslektaĢlarımızla paylaĢmak ve birlikte tartıĢmak amacıyla bu bilimsel toplantıyı planlamıĢtır.

Bu bilimsel toplantının sizlerin katkılarıyla daha bir anlam ve değer kazanacağını düĢünüyor,

sizlerle 12-13 Aralık 2009 tarihlerinde ÇeĢme‟de buluĢmayı dört gözle bekliyoruz.

Sevgi ve saygılarımla

Dr. Nur Yapar

Batı Anadolu Mantar ÇalıĢma Grubu BaĢkanı

Page 3: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

3

Simpozyum Başkanı

Dr. Nur YAPAR

Simpozyum Sekreterleri

Dr.M. Bülent ERTUĞRUL

Dr.Hüsnü PULLUKÇU

Düzenleme Kurulu

Dr.Meltem AVCI Dr.Selda Sayın KUTLU

Dr.Sema ALP ÇAVUġ Dr.GülĢen MERMUT

Dr.Çiğdem Banu ÇETĠN Dr.Vildan AVKAN OĞUZ

Dr.Onur KAYA Dr.Suzan SAÇAR

Bilimsel Kurul

Dr.Meltem AVCI Dr.Onur KAYA

Dr. Emel CEYLAN Dr.Selda Sayın KUTLU

Dr.Çiğdem Banu ÇETĠN Dr.GülĢen MERMUT

Dr.Sema ALP ÇAVUġ Dr. Dilek METĠN

Dr. Nil ÇULHACI Dr.Vildan AVKAN OĞUZ

Dr.Yelda Özsunar DAYANIR Dr.Hüsnü PULLUKÇU

Dr.Çağrı ERGĠN Dr.Güray SAYDAM

Dr.M. Bülent ERTUĞRUL Dr.Özge TURHAN

Dr.Münire GÖKIRMAK Dr.Emel TÜMBAY

Dr.Can Zafer KARAMAN Dr.Nur YAPAR

Page 4: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

4

İÇİNDEKİLER

I-Toplantı Programı 4-5

II-Konuşma Metinleri 6-53

Birinci Oturum: Invaziv Fungal İnfeksiyonların Epidemiyolojisi

-Maya Epidemiyolojisi: Nur YAPAR 26-8

-Küf Epidemiyolojisi: Özge TURHAN 9-12

-Ege Bölgesinde Fungal Etkenlerin Doğal Dağılımı: Çağrı ERGĠN 13

İkinci Oturum: İnvaziv Fungal İnfeksiyonlara Klinik Yaklaşım

-Nötropenik Hastada IFI‟a Klinik YaklaĢım: Güray SAYDAM 14-20

-Nötropenik Olmayan Hastada Akciğerde Klinik YaklaĢım: Emel CEYLAN 21-26

-Nötropenik Olmayan Hastada Akciğer DıĢında Klinik YaklaĢım: Banu ÇETĠN

Üçüncü Oturum Fungal İnfeksiyonlarda Tanısal Yaklaşım

-Mikrobiyolojik Tanı: Dilek METĠN 27-29

-Santral Sinir Sistemi Ġnfeksiyonlarında Radyolojik Bulgular: Yelda Ö.DAYANIR 30

-Akciğer Ġnfeksiyonlarında Radyolojik Bulgular: Can Zafer KARAMAN 31-33

-Ġnvaziv Fungal Ġnfeksiyonlarda Patolojik Bulgular: Nil ÇULHACI 34

Dördüncü Oturum: Antifungal Ajanlar

-Polien Grubu Antifungaller: GülĢen MERMUT 35-36

-Azol Grubu Antifungaller: Selda SAYIN-KUTLU 37-38

-Ekinokandin Grubu Antifungaller: Onur KAYA 39-42

Beşinci Oturum: Sık Rastlanan Fungal İnfeksiyonlarda Uluslar arası Tedavi Kılavuzları

-Kandidiyaz: Hüsnü PULLUKÇU 43-48

-Kriptokokoz: Meltem AVCI 49-53

Page 5: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

5

Batı Anadolu Mantar Çalışma Grubu (BAMÇAG) 2009

12-13 Aralık 2009

Altın Yunus /Çeşme

Cumartesi

12.00-13.00 ÖĞLE YEMEĞĠ

13.00-13.15 AçılıĢ KonuĢması: Nur YAPAR

13.15-14.00: AçılıĢ Konferansı:

Türkiye‟de Mikolojinin Tarihi: Emel TÜMBAY

14.00-15.00 Birinci Oturum: Invaziv Fungal Ġnfeksiyonların Epidemiyolojisi

Maya Epidemiyolojisi: Nur YAPAR

Küf Epidemiyolojisi: Özge TURHAN

Ege Bölgesinde Fungal Etkenlerin Doğal Dağılımı: Çağrı ERGĠN

15.00-15.30 KAHVE ARASI

15.30-16.30 Ġkinci Oturum: Ġnvaziv Fungal Ġnfeksiyonlara Klinik YaklaĢım

Nötropenik Hastada IFI‟a Klinik YaklaĢım: Güray SAYDAM

Nötropenik Olmayan Hastada Akciğerde Klinik YaklaĢım: Emel CEYLAN

Nötropenik Olmayan Hastada Akciğer DıĢında Klinik YaklaĢım: Banu ÇETĠN

16.30-17.00 KAHVE ARASI

17.00- 18.30 Üçüncü Oturum Fungal Ġnfeksiyonlarda Tanısal YaklaĢım

Mikrobiyolojik Tanı: Dilek METĠN

Santral Sinir Sistemi Ġnfeksiyonlarında Radyolojik Bulgular: Yelda Ö.DAYANIR

Akciğer Ġnfeksiyonlarında Radyolojik Bulgular: Can Zafer KARAMAN

Page 6: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

6

Ġnvaziv Fungal Ġnfeksiyonlarda Patolojik Bulgular: Nil ÇULHACI

18.30-19.15 UYDU SĠMPOZYUM

20.00: AKġAM YEMEĞĠ

Pazar

09.00-10.15: Dördüncü Oturum: Antifungal Ajanlar

Polien Grubu Antifungaller: GülĢen MERMUT

Azol Grubu Antifungaller: Selda SAYIN-KUTLU

Ekinokandin Grubu Antifungaller: Onur KAYA

10.15-11.30: BeĢinci Oturum: Sık Rastlanan Fungal Ġnfeksiyonlarda Uluslar arası Tedavi

Kılavuzları

Kandidiyaz: Hüsnü PULLUKÇU

Kriptokokoz: Meltem AVCI

11.30-12.00: KAHVE ARASI

12.00-13.15: Altıncı Oturum: Olgularla TartıĢalım

Kandidüri: Vildan AVKAN-OĞUZ

Ġnvaziv Pulmoner Aspergilloz: Münire GÖKIRMAK

Mukormikoz: Sema ALP-ÇAVUġ

13.15: KAPANIġ OTURUMU

Page 7: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

7

Kandida Epidemiyolojisi

Doç. Dr. Nur Yapar

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi

Ġnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Ġzmir

[email protected]

Kandidemiden endoftalmite kadar pek çok ciddi klinik tabloyu içeren invazif

kandidiyaz özellikle altta yatan ciddi hastalığı olan bireylerde giderek artan sıklıkta ortaya

çıkmaktadır. Tüm invazif fungal infeksiyonlar gibi kandida infeksiyonları da önemli mortalite

ve morbidite nedenidir. Kandidaya bağlı kan dolaĢımı infeksiyonları ABD‟de tüm kan

dolaĢımı infeksiyonları arasında 4. sırada bildirilmekte olup, bu klinik tabloda atfedilen

mortalite % 47, her bir epizodun ek maliyeti 40.000 dolar olarak bildirilmektedir.

Candida cinsi funguslar; 4-6 m boyunda, ince duvarlı, tomurcuklanarak üreyen küçük

mayalardır. Kandidalar, insanda deri, gastrointestinal kanal ve genitoüriner sistem gibi

bölgelerde flora üyesi olarak bulunurlar. Ayrıca dıĢ ortamda da cansız yüzeylerde

saptanabilirler. Ġnsandaki infeksiyonlar ise genellikle endojen kaynaklıdır. BoyanmamıĢ

preparatlarında tomurcuklanan maya hücreleri hifler veya yalancı hifler görülebilir. Rutinde

kullanılan besiyerlerinde krem renkli düzgün koloniler Ģeklinde ürerler. Candida‟ların yaklaĢık

150‟den fazla türü olmasına rağmen 15 tanesi insanda patojendir: Candida albicans, Candida

glabrata, Candida tropicalis, Candida parapsilosis, Candida krusei, Candida guilliermondii,

Candida lusitaniae, Candida dubliniensis, Candida pelliculosa, Candida kefyr, Candida

lipolytica, Candida famata, Candida inconspicua, Candida rugosa, Candida norvegenis.

Ġnsanda en sık etken C. albicans‟tır.

Gerek Avrupa gerekse Amerika‟da yapılan çalıĢmalarda, invazif kandidiyaz

insidansının 1970‟lerin baĢından 1990‟lara kadar giderek arttığı bildirilmiĢtir. European

Confederation of Medical Mycology (ECMM) tarafından 1997-1999 yılları arasında

tamamlanan çok merkezli bir çalıĢmada insidans 0.20-0.38/1000 hastaneye baĢvuru ve 0.31-

044/10.000 hasta günü olarak bildirilmiĢtir. Bu hızlar yaklaĢık olarak aynı tarihlerde ABD‟de

yapılan çalıĢmalarda daha yüksek (1.9-2.0/1000 hastaneye baĢvuru) bildirilmiĢtir. 1990‟ların

baĢına kadar bağıĢıklığı baskılanmıĢ bireylerde en sık invazif fungal infeksiyon etkeni

Page 8: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

8

kandidalar olarak bildirilmiĢtir. Bu tarihten sonra aspergilloz sıklığında artıĢla birlikte etken

spektrumunda aspergillus lehine bir değiĢiklik olmuĢtur.

Ülkemizde kandida infeksiyonlarının insidansının bildirildiği ulusal bazda herhangi bir

çalıĢma bulunmamaktadır. Ancak 2000-2003 yılları arasında kendi hastanemizde yaptığımız bir

çalıĢmada kandidaların etken olduğu kan dolaĢımı infeksiyonu insidansı 0.56/1000 hastaneye

baĢvuru olarak bulunmuĢtur. Yıllar içinde insidansın istatistiksel olarak anlamlı artıĢ gösterdiği

de aynı çalıĢmada saptanmıĢtır.

Tür dağılımına bakıldığında infeksiyonların yarıdan fazlasını yine C. albicans

oluĢturmakla beraber hasta grubuna göre değiĢen sıklıklarda albicans dıĢı etkenler artma

eğilimindedir. Albicans dıĢı grup özellikle hematolojik maligniteli grupta artıĢ göstermektedir.

EORTC tarafından planlanan çok merkezli bir çalıĢmada solid tümörlü hastalarda C. albicans

olguların %70‟inden sorumluyken, hematolojik maligniteli hastalarda bu oran % 36 olarak

bulunmuĢtur. Etken spektrumunda altta yatan hastalık yanı sıra yaĢ da etkili bir faktör olarak

bildirilmekte olup C. parapsilosis sıklığı yaĢla birlikte azalmakta ve C. glabrata sıklığı

artmaktadır.

Hastanemizde 2000-2003 yılları arasındaki çalıĢmada etken dağılımına bakarsak,

olguların % 57.7‟sinde C. albicans kalanında ise sırasıyla; C. tropicalis (% 20.2), C.

parapsilosis (% 12.5), C. guilliermondii (% 3.8), C. glabrata (% 3.8) etken olarak saptanmıĢtır.

ÇalıĢma grubumuzun 2008-2009 yıllarında yaptığı çalıĢmada da etkenler sırasıyla; C.

albicans (% 45.8), C. tropicalis (% 24.1), C. parapsilosis (%14.5). C. glabrata (%4.8) olarak

bulunmuĢtur.

Kaynaklar

1. Bouza E, Munoz P. Epidemiology of candidemia in intensive care units. Int J

Antimicrob Agents 2008; 32(Suppl 2): S87-S91.

2. Cömert F, Külah C, AkraĢ E, Eroğlu O, Özlü N. Identification of Candida species

isolated from patients in intensive care unit and in vitro susceptibility to fluconazole for

a 3-year period. Mycoses 2006; 50: 52-7.

3. Guery PB, Arendrup MC, Auzinger G, et al. Management of invazive candidiasis and

candidemia in adult non-neutropenic intensive care patients: Part I. Epidemiology and

diagnosis. Intensive Care Med 2009; 35; 55-62.

4. Lass Flörl C. The changing face of epidemiology of invasive fungal disease in Europe.

Mycoses 2008; 52: 197-205.

Page 9: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

9

5. Ostorsky-Zeichner L, Pappas PG. Invasive candidiasis in the intensive care unit. Crit

Care Med 2006; 34(3): 857-63.

6. Pappas PG. Invasive Candidiasis. Infect Dis Clin N Am 2006; 20: 485-506.

7. Pfaller MA, Diekema DJ. Epidemiology of invasive candidiasis: a persistent public

health problem. Clin Microbiol Rev 2007; 20(1): 133-63.

8. Yapar N, Uysal U, Yucesoy M, Cakir N, Yuce A. Nosocomial bloodstream infections

associated with Candida species in a Turkish University hospital. Mycoses 2006; 49:

134-8.

9. Yapar N, Pullukcu H, Avkan-Oğuz V, Sayın-Kutlu S, Ertugrul B, Sacar S, Cetin B,

Kaya O. Evaluation of species disrtibution and risk factors of candidemia: a multicenter

case-control study. Mycoses 2009; 52(Suppl 1): 61-2.

Page 10: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

10

Küf Türlerinin Epidemiyolojisi

Yrd. Doç. Dr. Özge Turhan

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi

Ġnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD

Tüm dünyada, özellikle immünsüpresif hastalarda invaziv fungal infeksiyonların

epidemiyolojisinde önemli değiĢiklikler meydana gelmiĢtir. Bu değiĢiklikler hem insidansta

artma hem de spektrumda değiĢiklik Ģeklinde karĢımıza çıkmaktadır. Özellikle invaziv küf

mantarı infeksiyonlarının insidansında artıĢ olduğu birçok çalıĢmada bildirilmiĢtir. ABD‟ de

1980 yılında invaziv fungal infeksiyonlar, 828 ölüm ile fatal infeksiyonlar arasında 10. sırada

yer alırken; 1997 yılında bu infeksiyonlar 2370 ölüm ile 7. sıraya yükselmiĢtir.

ASPERGİLLUS TÜRLERİNİN EPİDEMİYOLOJİSİ

Aspergillus türleri tüm dünyada, toprakta, suda, havada, yiyeceklerde ve özellikle

çürümüĢ bitkilerde yaygın olarak bulunmaktadır. Dünya genelinde havadaki sporların %0.1-22‟

sini oluĢtururlar. Genellikle solunum yoluyla alveollere ulaĢacak kadar küçük (2.5-3 µm) olan

konidyumlar alınır. Deri ve kornea diğer giriĢ kapılarını oluĢturabilir.

Doğada yaygın olarak bulunan, konidyumlarına hava yoluyla ya da biber vd. yiyecekler

yoluyla günlük olarak sıkça maruz kalınan Aspergillus türleri, bağıĢıklık sistemi sağlam

kiĢilerde çok nadiren infeksiyon etkeni olarak karĢımıza çıkmaktadır. Oysa immunsüprese

kiĢilerde etkene karĢı duyarlılıkta artıĢ ve infeksiyonlar görülmektedir. Uzayan ve derin

nötropenik (<100 nötrofil/µl) hastalar invaziv aspergillozis açısından yüksek risk

taĢımaktadırlar. Organ ve kemik iliği nakli yapılan hastalar, kortikosteroid ve TNF-α

antagonistleri dâhil immunsüpresif tedavi alan hastalar, invaziv aspergillozis açısından diğer

risk gruplarını oluĢturmaktadır. Avrupa ülkelerinde hematolojik malignitesi olan, hematopoetik

kök hücre/kemik iliği nakli yapılan ya da yoğun bakımda kalan hastalarda aspergillozis

insidansı %0.4-23 arasında bildirilmiĢtir. Aspergillus fumigatus aspergillozisde en sık etken

olarak karĢımıza çıkmaktayken son yıllarda Aspergillus flavus ve Aspergillus terreus gibi

fumigatus dıĢı türlerde artıĢ olduğu görülmektedir.

Özellikle hematopoetik kök hücre ya da kemik iliği nakli yapılan hastalarda

infeksiyonların epidemiyolojisinde değiĢiklik ve invaziv aspergillozis insidansında artıĢ tespit

edilmiĢtir. Transplantasyon sonrası 100 gün invaziv aspergillozis açısından risk

oluĢturmaktayken, nakil sonrası erken dönemde (<20 gün) insidansta belirgin bir artıĢ

Page 11: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

11

görülmektedir. Bir kanser merkezinde hematopoetik kök hücre nakli alıcılarında yapılan

çalıĢmada, 1992 yılında %7.3 olan invaziv aspergillozis insidansının giderek artarak 1998

yılında %16.9‟ a ulaĢtığı bildirilmiĢtir. Ġnvaziv aspergillozis riskinin düĢük olduğu bilinen

otolog transplant alıcılarında da %1.1‟ den %5.3‟ e varan bir artıĢ olduğu tespit edilmiĢtir.

Ġnvaziv küf mantarı infeksiyonlarındaki artıĢın nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Ancak

erken posttransplant dönemdeki sağkalımda artıĢın, hazırlayıcı kemoterapi Ģemalarının,

sitomegalovirus infeksiyonunun önlenmesine yönelik stratejilerin ve kök hücre için farklı

kaynakların kullanılmasının bu artıĢta rol oynamıĢ olabileceği düĢünülmektedir. DeğiĢen

epidemiyolojiye bu hasta grubuna uygulanan non-miyeloablatif prosedürler, -akut ya da kronik

graft-versus-host tedavisinde yüksek doz kortikosteroid kullanımı sonucu geliĢen nötropeni

nedeniyle- katkıda bulunmuĢtur.

Solid organ transplantasyonu yapılan hastalarda da benzer eğilimler gözlenmektedir.

Daha önceleri invaziv küf mantarı infeksiyonlarının hemen hepsi Aspergillus türleriyle

oluĢurken son zamanlarda organ transplant alıcılarında Aspergillus türleri dıĢındaki mantarların,

küf mantarı infeksiyonlarının %37‟ sinden sorumlu olduğu ve mortalitenin daha yüksek olduğu

tespit edilmiĢtir. Ayrıca günümüzde küf mantarı infeksiyonlarının nakil sonrası daha geç

dönemlerde görülme sıklığı artmıĢtır. Solid organ transplantasyonu yapılan hastalarda invaziv

pulmoner aspergillozis insidansı nakil yapılan organa göre değiĢmektedir. Bir çalıĢmada

böbrek nakli sonrası invaziv pulmoner aspergillozis insidansı %0.7 iken, akciğer nakli sonrası

bu oran %8.4 olarak bildirilmiĢtir.

Aspergillus türleri hastane infeksiyonları etkeni olarak da karĢımıza çıkmaktadır.

Dünyada ve ülkemizde hastane kaynaklı küf mantarı infeksiyonlarında Aspergillus türleri en

çok izole edilen etkenlerdir.

ZYGOMYCETES TÜRLERİNİN EPİDEMİYOLOJİSİ

Yüksek mortalite oranlarına sahip Zygomycetes türleri, invaziv fungal infeksiyon

etkenleri arasında artan oranlarda yerini almaktadır. Zygomycetes türleri, Mucorales,

Mortierellales ve Entomophthorales takımlarından oluĢur. Mucorales takımının elemanları olan

Rhizopus, Absidia, Mucor ve Rhizomucor geniĢ bir coğrafi dağılıma sahiptir. En fazla toprakta,

çürümüĢ meyve ve sebzelerde ve küflenmiĢ ekmekte bulunurlar.

Doğada yaygın olarak bulunmalarına rağmen, düĢük virulansa sahip olmaları ve

üremeleri için uygun ortama ihtiyaç duymaları nedeniyle hazırlayıcı faktörler varlığında

infeksiyonlara neden olurlar. Hematolojik maligniteli hastalarda, HIV pozitif hastalarda, kemik

iliği nakli yapılan ya da kortikosteroid tedavisi alan nötropenik ve immunsüpresif hastalarda

Page 12: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

12

zigomikozis riski artmıĢtır. Diyabetik ketoasidoz, kontrolsüz diyabet, kronik metabolik asidoz

gibi metabolik durumlar; deferoksamin tedavisi; yanık, cerrahi, travma gibi deri-yumuĢak doku

bütünlüğünü bozan durumlar; vorikonazol profilaksisi diğer risk faktörleri arasında yer

almaktadır. Hazırlayıcı faktörlerin düzeltilmediği, risk faktörü bulunan hastalarda mortalite

oldukça yüksektir. Hematolojik maligniteli hastaların dâhil olduğu bir çalıĢmada zigomikozis

iliĢkili mortalite %64 oranında bildirilmiĢtir. DeğiĢik çalıĢmalarda hematolojik maligniteli

hastalarda ve kemik iliği nakli yapılan hastalarda mukormikoz insidansı %1-4 arasında

değiĢmektedir.

Zigomikozis epidemiyolojisi geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkeler arasında farklılık

göstermektedir. GeliĢmiĢ ülkelerde hala nadir görülmekteyken ve daha çok hematolojik

malignite, transplantasyon, kemoterapi vb. risk gruplarında ön plandayken; geliĢmekte olan

ülkelerde -özellikle Hindistan‟ da- insidans giderek artmakta ve kontrolsüz diyabetli hastalar en

önemli risk gruplarını oluĢturmaktadırlar.

DİĞER KÜF MANTARLARININ EPİDEMİYOLOJİSİ

Fusarium türleri, tüm dünyada toprak, bitki artıkları ve benzer organik maddelerin

üzerinde bulunan küf mantarlarıdır. Nötropenik hastalarda giderek artan oranda görülen

fusariyozis daha çok deri lezyonları, sinobronĢial infeksiyon, beyin apsesi, peritonit ve

dissemine form olarak karĢımıza çıkmaktadır. Çoğunluğunu AML hastalarının oluĢturduğu bir

çalıĢmada Fusarium türlerinin, infeksiyonların %0.1‟ den sorumlu olduğu tespit edilmiĢtir.

Ondört hematoloji merkezinin katıldığı baĢka bir çalıĢmada ise mikrobiyolojik olarak % 1.7

oranında Fusarium infeksiyonu dökümente edilmiĢtir. Fusarium infeksiyonlarında

hematopoetik kök hücre ya da solid organ nakli, hematolojik kanserler, yanık, kortikosteroid

kullanımı, nötropeni, ciddi immunsupresyon ve graft-versus-host hastalığı risk faktörleri olarak

yer almaktadır. Fusarium infeksiyonlarında immunkompromize hastalarda %50-90 mortalite

oranları bildirilmektedir.

Scedosporium türleri ise hem immunkompetan hem de immunkompromize hastalarda

lokal ve dissemine infeksiyonlara neden olabilen, toprak, gübre, çürümüĢ sebze ve diğer doğal

ortamlarda bulunan küf mantarlarıdır. Scedosporium apiospermum ve Scedosporium

prolificans tıbbi öneme sahiptir. Özellikle hematolojik kanserli hastalarda ve transplant

alıcılarında dissemine infeksiyonlar bildirilmektedir.

Sonuç olarak dünyanın pek çok ülkesinde invaziv fungal infeksiyonların

epidemiyolojisinde bir kayma söz konusudur. Ġnvaziv küf mantarı infeksiyonlarının önemi ve

Page 13: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

13

görülme sıklığı giderek artmakta; ayrıca sık görülen mantarların dıĢında küf mantarları etken

olarak karĢımıza çıkmaktadır.

KAYNAKLAR

1. Erjavec Z, Nelemans HK, Verweij PE. Trends in invasive fungal infections, with

emphasis on invasive aspergillosis. Clin Microbiol Infect. 2009;15(7): 625-33.

2. Jantunen E, Nihtinen A, Anttila VJ. Changing landscape of invasive aspergillosis in

allogeneic stem cell transplant recipients. Transpl Infect Dis. 2008;10(3):156-61.

3. KuĢtimur S. Aspergillus, Fusarium türleri ve diğer küf mantarları. Topçu Willke A,

Söyletir G, Doğanay M (editörler). Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi. 3. Baskı.

Ġstanbul: Nobel Tıp Kitapevi, 2008:2458-68.

4. Lass-Flörl C. The changing face of epidemiology of invasive fungal disease in Europe.

Mycoses. 2009;52(3):197-205.

5. Maschmeyer G. The changing epidemiology of invasive fungal infections: new threats.

Int J Antimicrob Agents. 2006;27 Suppl 1:3-6.

6. Meis JF, Chakrabarti A. Changing epidemiology of an emerging infection:

zygomycosis. Clin Microbiol Infect. 2009; 15 Suppl 5:10-4.

7. Uzun Ö. Ġnvaziv fungal infeksiyonların değiĢen epidemiyolojisi. In: Önemli ve Sorunlu

Fungal Ġnfeksiyonlar. Ulusoy S, Arman D, Uzun Ö (editörler). Ankara: Bilimsel Tıp

Yayınevi, 2006: 21-6.

8. Zilberberg MD, Shorr AF. Fungal Infections in the ICU. Infect Dis Clin N Am. 2009;

23: 625–42.

Page 14: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

14

Ege Bölgesinde Fungal Etkenlerin Doğal Dağılımı

Dr. Çağrı ERGĠN

Pamukkale ÜTF Mikrobiyoloji AD, Denizli

[email protected]

Ġnsanın konak olduğu mantar hastalıkları çoğunlukla çevresel kaynaklıdır. Ġnvaziv

mantar infeksiyonlarının sayısındaki hızlı artıĢ, etkenin ekolojisi ve bulaĢ zinciri hakkında daha

fazla bilgi ihtiyacını ön plana çıkarmıĢtır. Patojen mantarların ekolojisi, etkenin yaĢam döngüsü

ve insana bulaĢma özellikleri hakkındaki veriler özellikle koruyucu hekimlik açısından

önemlidir. Teknolojik imkanların ilerlemesi ve nüfusun artması, insanların daha önceden

bulunmadıkları veya az bulundukları ortamlarda daha sık yaĢamalarına ve patojenlerle daha sık

karĢılaĢmalarına yol açmaktadır. Ülkemizde bu konudaki örnekler özellikle turistik aktivitelerin

artmasıyla gündeme gelmektedir. Ziyarete yeni açılan mağaralar, daha büyük turistik tesis

imkanlarına kavuĢan kaplıcalar, arkeolojik kazı alanlarına medya ve sponsor desteğinin

arttırılması ile düzenlenen turlar ve yüksek rakımlardaki yayla turizmi ülkemiz için çok farklı

ortamlarda, çevresel patojen mantarların varlığının aranmasını gerekli hale getirmektedir. Ege

Bölgesi; insan hareketliliğinin yoğun olduğu, farklı coğrafik yapılanmalara sahip, çeĢitli

çevresel faktörün fungal patojenlerin kolonizasyonuna uygun ortam sağladığı, heterojen bir

yapıya sahiptir. Ülkemizde ve Ege Bölgesi‟nde yaklaĢık 70 yıldır doğadan insan patojeni

fungal etkenler ile ilgili taramalar yürütülmektedir. Bu konuda yapılan çalıĢmalar çoğunlukla

Cryptococcus neoformans, Coccidioides immitis, Histoplasma capsulatum ve Exophiala

dermatitidis‟in kolonize olduğu ortamların saptanması, risk bölgelerinde keratinofilik ve alerjik

küflerin dağılımlarının belirlenmesi, ortamı etkileyen jeolojik ve klimatolojik özellikler üzerine

yoğunlaĢmıĢtır.

Simpozyum sunumunda; Ege bölgesinde sahadan yapılan insan-patojeni mantar

taramaları, ekolojik yatkınlığı oluĢturan güncel hipotezler ıĢığında tartıĢılacaktır.

Page 15: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

15

İnvazif Fungal İnfeksiyonlara Klinik Yaklaşım

Nötropenik Hastada Klinik Yaklaşım

Doç.Dr. Güray Saydam

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ġç Hastalıkları Hematoloji Bilim Dalı

[email protected]

I.GİRİŞ

Kanser hastalarında ve özellikle allojeneik kök hücre nakillerinin uygulandığı akut lösemi baĢta

olmak üzere hematolojik maliniteli hastaların tedavisini takiben invazif fungal enfeksiyonların

(IFE) sıklığında ciddi bir artıĢ söz konusudur. Bu artıĢta, daha yoğun kemoterapi rejimlerinin

kullanımı, akraba dıĢı donör nakillerinin daha yoğun kullanılması, HLA tam uyumlu olmayan

(haplo-identik) nakillerin yaygınlaĢması, T hücre azaltılmıĢ nakil uygulamaları gibi pek çok

faktörün rolünün olduğunu söylemek mümkündür.

IFE varlığı, tek baĢına ciddi bir mortalite sebebi olabildiği gibi, hastanın yaĢamı için gerekli

olan kemoterapinin ertelenmesi ya da tamamen iptaline yol açarak da mortaliteye katkıda

bulunabilmektedir. Güncel klinik pratikte pek çok yeni antifungal ajanın var olmasına rağmen,

klinik açıdan bu hastaların takibi güçtür ve tanı zaman almakta ve her zaman da baĢarılı

olamamaktadır. Hastayı takip eden klinisyenler her zaman kültür sonuçlarını bekleyecek kadar

sabırlı olamamakta, ya da hastanın genel durumu buna izin verememektedir. Bu da, hedefe

yönelik spesifik tedaviden öncelikli olarak ampirik yada proflaktik uygulamaların tercih

edilmesine ve son zamanlarda gündemde olan, radyolojik ve serolojik dökümantasyona dayalı

preemptif yaklaĢımın uygulanmasına yol açmaktadır.

Hematolojik maliniteli hastalarda Candida ve Aspergillus türleri, en önemli IFE sebebi olarak

sayılabilir. Ancak, antifungal proflaksinin yaygın uygulanmaya baĢlamasıyla, AML ya da ALL

tanısıyla kök hücre nakli uygulanan hastalarda invazif kandidiyazis oranları %5‟in altına

düĢerken, Fusarium ya da Zygomycetes gibi nadir görülen ajanlarla oluĢan enfeksiyonlarda bir

artıĢ saptanmıĢtır.

Candida albicans, invazif kandidiyaz (IC)ın en önemli sebebidir. Ancak kandida türlerinden

özellikle antifungal direnci olan tiplerle de karĢılaĢılabilir. Hatta bazı çalıĢmalarda C.

glabrata %31, C. kruzei %24 oranında saptanmıĢtır. Amerika kökenli bazı yayınlarda, özellikle

transplant merkezlerinde C. glabrata, C. albicans‟dan daha fazla rapor edilmektedir. Bunun

nedeni de azol türevlerinin proflakside kullanımı ve febril nötropenide artan antifungal

kullanımıdır. Hatta ekinokandin dirençli C. albicans bildiren yayınlar da vardır.

Page 16: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

16

Ġnvaziv aspergilloz (IA), allojeneik kök hücre alıcılarında %10-20, AML hastalarında %10,

ALL hastalarında %5 ve otolog kök hücre nakli uygulanan hastalarda %2 oranında

bildirilmektedir. Vorikonazolün klinik kullanıma girmesini takiben, Aspergilloz vakalarında

belirgin bir azalma olmakla birlikte, zigomikozlar artmıĢtır.

Hematopoietik kök hücre nakli (HKHN) yapılan hastalarda IA enfeksiyonu bimodal bir seyir

göstermektedir. Erken dönemde (pre-engrafman, transplanttan ortalama 16 gün sonra) ve geç

(post-engrafman, transplanttan ortalama 96 gün sonra) IA saptamak mümkündür. Geç dönemde,

hastalar genelde taburcu olmuĢ olur ve hastanenin korunaklı ortamından uzaktır ve oral

antifungal profaksiye uyumun düĢüklüğü bunda önemli rol oynar. IA varlığında lösemi ve

lenfoma hastalarında mortalite %50, transplant hastalarında %87‟lere ulaĢmaktadır. Ancak

daha etkin antifungallerin kullanıma girmesiyle bu oranlarda belirgin bir düĢüĢ sağlansa da,

non-fumigatus Aspergillozlarda bir artıĢ da izlenmektedir. Ayrıca, Fusarium ve Scedosporium

türleri de daha sık ve daha yüksek mortalite oranlarıyla karĢımıza çıkmaktadır. Hatta,

Scedosporium ile mortalite %100 olarak bildirilmektedir.

II. RİSK FAKTÖRLERİ

Genel anlamda, IFE için önemli risk faktörleri hastanın immun sisteminin durumu, organ

hasarının varlığı ve derecesi (mukozit ve GVHD gibi), mikrobiyal maruziyet (kolonizasyon,

çevresel faktörler, önceden enfekte olma) olarak özetlenebilir.

II.1. Nötropeni: Özellikle remisyon indüksiyon veya HKHN hastalarında erken pre-engrafman

döneminde en önemli risk faktörü nötropenidir. Nötropeninin süresi ve Ģiddeti IFE için önemli

bir belirleyicidir. Üç haftadan daha kısa süren nötrofil sayısının 100–500/mm3 olduğu

durumlarda orta derecede bir riskten bahsedilebilir. Absolü nötrofil sayısının 500‟ün altında

geçtiği süre 5 hafta ve üzerindeyse bu durum yüksek risk olarak kabul edilebilir. Nötropeniye

ilave olarak, kullanılan kemoterapi rejimi (yüksek doz Ara-C gibi) ve altta yatan hastalığın tipi

de (AML ve özellikle AML M0), ek risk faktörleri olarak sayılabilir.

II.2. Hematopoietik kök hücre nakli: Allojeneik kök hücre nakli yapılan hastalarda, otolog

kök hücre nakline oranla IFE riski daha yüksektir. Bunun nedeni de, allojeneik kök hücre nakli

yapılan hastalarda immunsupresyonun daha ağır ve uzun süreli olmasıdır. Allo-HKHN yapılan

hastalarda zamana bağımlı olarak değiĢen immün bozuklukla alakalı olarak görülen patojenler

de değiĢkendir. Erken dönemde, en önemli sorun hazırlama rejimine bağlı olarak ortaya çıkan

ciddi ve derin nötropenidir. Allo-HKHN hastalarının çoğunda, aspergillus enfeksiyonları

özellikle nötrofil sayısının düzeldiği ve graft-versus-host disease‟in (GVHD) önlenmesi

amacıyla immünsüpresan tedavinin uygulanmaya baĢladığı döneme rastlar. Bu dönemde

yatkınlığın artmasının en önemli sebepleri; (1) transplant için yüksek miktarda öncül hücre

Page 17: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

17

kullanılması ve koloni uyarıcı faktörlerin bunlara eklenmesi, (2)akraba dıĢı ve HLA-mismatch

donör uygulamalarının artması, (3)erken dönemi sağ olarak atlatan hasta sayılarında belirgin

artıĢ olması olarak sayılabilir. Engrafman sonrası dönemde IA için risk belirgin olarak artmıĢtır.

Burada da; özellikle T hücre ayıklanmıĢ ürün kullanımı, CD34 seleksiyonu yapılması, steroid

kullanımı, nötropeni, lenfopeni, GVHD, CMV enfeksiyonu varlığı gibi faktörler önemli rol

oynar. Steroidler nötrofil fonksiyonunu doğrudan etkilediği gibi, in vitro olarak A.fumigatus

üremesini de uyarmaktadırlar. Yapılan çalıĢmalarda, steroid kullanımının IFE riskini iki kat

arttırdığı gösterilmiĢtir. IA için diğer önemli bir risk faktörü de kullanılan steroid dozudur. Bu

doz 2 mg/kgdan 3 mg/kga çıktığı zaman risk de 2 kat artmaktadır. IC enfeksiyonu içinse en

önemli risk faktörü, kemoterapi, radyoterapi, GIS GVHD, katater varlığı ya da önceden

uygulanan cerrahi gibi nedenlerle mukozal bütünlüğün bozulmasıdır.

II.3. Diğer risk grupları: Primer hematolojik nedenlerle nötropeni sorunu yaĢayan hastalar

dıĢında da belirli gruplarda IFE ciddi bir problemdir. Bunların baĢında solid organ nakli yapılan

hastalar gelmektedir. Özellikle akciğer nakli yapılan hastalarda IA riski belirgin artmıĢtır.

Allograft rejeksiyonunu engellemek için steroid kullanımı, bu hastalarda IFE yatkınlığını

arttırmaktadır.

Organ nakli dıĢında, özellikle romatolojik hastalıklarda olduğu gibi, uzun süreli ve yüksek doz

steroid kullanımı da bu grup hastalarda IFE yatkınlığını arttırmaktadır. Yine benzer Ģekilde,

diğer immünsüpresiflerin kullanımı, kalsinörin inhibitörleri ve antilenfosit globulin kullanımı

durumunda da yatkınlık artmaktadır. ,

Özellikle CD4+ lenfosit oranı 100 /microL altında olduğu AIDS hastalarında da IA riski

artmaktadır. Ancak etkin antiretroviral tedavi kullanımı ile IA oranlarında azalma olduğunu

bildiren yayınlar vardır.

Kronik granülomatöz hastalık ve bazı immün yetmezlik sendromlarında da IFE riski artmıĢtır.

III. NÖTROPENİK HASTALARDA İNVAZİV FUNGAL ENFEKSİYONLARDA

TANISAL YAKLAŞIM

III.1.İnvaziv aspergilloz: Teorik olarak, nötropenik bir hastada aspergilloz tüm organları

tutabilmekle birlikte, sinopulmoner hastalık en sık görülenidir. Nötropenik hastalarda, invaziv

aspergilloz seyrinde, hiflerin angioinvazyonu neticesinde vasküler tromboz ve doku infarktı ve

akabinde koagulative nekroz karakteristik bulgu olmakla birlikte, bazen nonnötropenik GVHD

hastalığının seyrinde geliĢen IA olgularında da aynı tablo görülebilir. Ġmmunsupresyonun derin

ve uzun olduğu hastalarda IA‟ un erken tanısı zorlu bir süreçtir. Bronkoalveolar lavaj (BAL)

sıvı kültürlerinde aspergilloz saptanma sensitivitesi fokal pulmoner lezyonlarda %50‟den fazla

değildir. Çoğunlukla kesin tanı için torakokopik biyopsi gibi invaziv iĢlemler

Page 18: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

18

gerekebilmektedir. Balgam ya da BAL örneklerinde Aspergillus türlerinin izolasyonu tanı için

oldukça değerlidir. Nötropenik hastada IA tanısı için kullanılabilecek tanısal algoritma Ģekil

1‟de özetlenmiĢtir.

ġekil 1: Nötropenik hastalarda invaziv aspergilloz tanısı için kullanılabilecek algoritma

Nötropenik ve/veya HKHN yapılan hastalarda, klasik akciğer röntgeninde bir özellik

olmamasına rağmen, akciğer BT‟de bir ya da daha fazla nodül varlığının saptanması, invaziv

pulmoner aspergilloz (IPA)un en sık görülen bulgusudur. Özellikle nodül ya da infiltratın

etrafında tipik “halo” iĢaretinin görülmesi, uzamıĢ nötropenisi olan hastalarda angioinvaziv

aspergilloz tanısını destekleyen en önemli bulgudur. ġekil 2‟de IPA tanısı alan bir hastada tipik

akciğer BT bulguları izlenmektedir. Yapılan çalıĢmalarda, nötropenik dönemde ısrarcı ateĢ

yüksekliği olan hastalarda akciğer BT ile yapılan erken tanısal sürecin antifungal tedavinin

erken baĢlamasını ve sonuçların daha iyi olmasını sağladığı gösterilmiĢtir.

Nötropenik hastalarda ardıĢık BT çekimleri yapıldığı zaman, tipik halo iĢaretinin tanının erken

dönemlerinde saptandığı ve zamanla hava kresent bulgusunun daha belirgin olduğu

görülmüĢtür. Doğru ve zamanında antifungal tedavi baĢlansa bile, ilk hafta akciğer lezyonu

büyümeye devam edebilir ve ikinci hafta sabit kalabilir. Bu durum, tedavinin baĢarısız

Page 19: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

19

olduğunun ve sonuçların kötü olacağının bir göstergesi değildir. Dolayısıyla tedavi değiĢikliği

içine en az 7 gün kadar beklemek faydalı olabilir.

Nadir olmakla birlikte aspergilloza bağlı sinüzit tablosu da görülebilir ve özellikle etmoid

sinüsleri sevdiği için kavernöz sinüslere yayılımı kolay olacağından dikkatli olunmalıdır.

Tomografik olarak görüntüleme dıĢında, laboratuar olarak da; tanısal amaçlı, klinik olarak

aĢikar hastalık olmadan erken tanı için sürveyans amaçlı ve tedaviye yanıtı izlemek amaçlı

olarak bazı yöntemler kullanılabilir. Bunlar içinde en çok bilineni, fungal hücre duvarında

bulunan galaktomannanın ELISA yöntemi ile saptanmasıdır ve bu metod FDA tarafından da

kabul görmektedir. Klinik olarak hastanın risk faktörlerinin olması (nötropeni gibi), radyolojik

bulguların varlığı (nodül gibi) ve ardıĢık iki pozitif galactomannan testi elde olunduğu

durumlar “propable invaziv aspergilloz” kabul edilmeli ve ona göre davrnaılmalıdır. Yani

yüksek ihtimalle IPA varlığına delalet eder. Ancak eĢ zamanlı antifungal kullanımı durumunda

testin duyarlılığı ve hassasiyeti azalmakta ve Pip/Tazo kullanımı durumunda yanlıĢ pozitif

sonuçlar alınabilmektedir.

Galaktomannan testinin surveyans değeri ise tartıĢmalıdır. En iyi ihtimalle, özellikle allojeneik

HKHN yapılan hastalarda seri galactomannan takibinin, IFE için pozitif ve negatif prediktif

değeri %94 ve %98‟dir. Bu oaranların %10-60 arasında olduğu pek çok çalıĢma da mevcuttur.

Burada sorunun, laboratuarların cut-off değerlerinin farklı olması, çalıĢmalarda değerlendirilen

hasta gruplarının farklılığı ve kuvvetle muhtemel antifungal proflaksi yapılması olduğu

söylenmektedir.

Mantar duvarında varolan ve FDA tarafından da onaylanan diğer bir test B-glukan tayinidir.

Özellikle AML ve MDS hastalarında yapılan çalıĢmalarda, kandidiazis, fusoriazis,

trichosporonosis ve aspergillus varlığının erken saptanmasında oldukça etkin bulunmuĢtur.

Ancak nonnötropenik hastalarda kullanımı ile ilgili daha fazla çalıĢma gereklidir.

Aspergillozun, kan örneklerinde PCR metodu ile saptanması ise son zamanlarda güncel olmaya

baĢlayan bir metoddur. Ancak PCR‟ın bu amaçla kullanılmasının standardizasyonu ve

validasyonu gereklidir.

III.2. İnvazif kandidiyazis

Yüzeyel kandida enfeksiyonlarının varlığına hematoljen yayılımı düĢünmekle birlikte, en doğru

tanı kültürde candida üremesidir. Ayrıca candida türlerinin ayrıĢtırılması da bu yolla

yapılabilecektir.

IV. TEDAVİ YAKLAŞIMLARI

Genel yaklaĢım stratejileri 4 ana baĢlıkta toplanabilir.

1. Patojenin doğrudan tanımlanmasını gerektiren “directed therapy”

Page 20: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

20

2. Yüksek riskli hastalarda hastanın semptom, bulgu ve laboratuar testlerine dayanarak

“preemptive therapy”

3. Yüksek riskli hasta gruplarında (örn derin nötropenik)geniĢ spektrumlu anibakteriyal

tedaviye rağmen düĢmeyen ateĢ varlığında “empiric therapy”

4. Yüksek risk grubunda fungal enfeksiyonların önlenmesine yönelik “prophylaxis”

Klinisyenler için, hastaya ait test sonuçlarının beklenmesi pek mümkün olmadığı için genelde

directed therapy, diğer tedaviler baĢlandıktan sonra gündeme gelmektedir. Proflaksi özellikle

uzamıĢ nötropeni beklenen ya da HKHN yapılan hastalarda uygulanmaktadır. Empiric tedavide

ise, gerçekte IFE olmayan hastaların antifungal tedavi alma riski mevcuttur. Bu nedenle

günümüzde en güncel yaklaĢım preemptive tedavi yaklaĢımı gibi durmaktadır. Bu tedavi

yaklaĢımlarının hepsinden ayrıntılı olarak bahsedilmeyecek, bundan sonraki bölümde

kullanılabilecek ilaçlar özetlenecektir.

Amphotericin B, 1950‟li yıllarda kullanıma girmiĢ ve uzun süre antifungal tedavide en etkili ve

en kuvvetli ilaç olarak kullanılagelmiĢtir. Bugün için de IA dahil, pek çok fungal enfeksiyonda

esas tedavi ilacı olarak kullanılagelmektedir. Amphotericin B ile ilgili ayrıntılı bilgilere

literatürde ulaĢmak mümkündür. Bilindiği üzere, nefrotoksisitesi ciddi bir sorundur ve bu

amaçla lipid formulasyonları geliĢtirilmiĢtir. Yapılan çalıĢmalarda Lipozomal fromulasyonla,

lipid compleks formulasyon arasında nefrotoksisite açısından ciddi bir fark olmadığı ortaya

konmuĢtur.

Azoller de benzer Ģekilde 1950‟li yıllarda kullanıma girmiĢtir. Flukonazolün, antikandidiyal

etkinliği bilinmekte ve hem proflaksi hem de tedavide etkin kullanılagelmektedir. Itrakonazol,

daha sonra geliĢtirilmiĢ olup, 1990‟lı yıllarda kullanıma girmiĢtir. IA için de kullanılabilse de,

çok fazla ilaç etkileĢimi olması kullanımını zorlaĢtırmaktadır.

IA tedavisinde kullanılabilecek ilaçlarla ilgili pek çok yeni geliĢme olmuĢtur. Günümüz

pratiğinde bu anlamda kullanılabilecek ilaçlar arasında en etkili olanı vorikonazole isimli ilaçtır.

Vorikonazolün, amphoterisin B ile karĢılaĢtırıldığı bir çalıĢmada, yaĢam süreleri arasında %20

gibi vorikonazol lehine ciddi bir fark bulunmuĢtur. Hatta HKHN uygulanan ve santral sinir

sistemi aspergillozu olan vakalarda bile %34 gibi bir baĢarı bildirilmiĢtir ki, normal Ģartlarda bu

hastalar için mortalite %100 kabul edilmektedir. DeğiĢik çalıĢmalarda vorikonazolün

çocuklarda kullanımı da güvenli ve etkili bulunmuĢtur. Ayrıca, amphoterisin B‟ye dirençli olan

Aspergillus terreus gibi bazı türlere karĢı da etkinliği vardır. Ancak, zygomikozda etkinliği

yoktur ve kullanımı esnasında ölümcül breakthrouh olabileceği unutulmamalıdır.

Page 21: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

21

Ekinokandin grubunun en çok bilinen üyesi kaspofungindir ve 2001 yılında FDA tarafından

kabul edilmiĢtir. Mantar duvarında bulunan B-1,3-D-glukan sentaz enzim kompleksini bloke

eder. Kandida türlerinin pek çoğu için fungusidal, Aspergillus grubu küflerin çoğu için de

fungustatikdir. Dolayısıyla IA için kombinasyon halinde kullanımı önerilmektedir. IC için ise,

özellikle kanser hastaları ve HKHN yapılan hastalarda etkinliği randomize kontrollü

çalıĢmalarda gösterilmiĢtir. Toksisite profilleri kabul edilebilir düzeydedir.

Posakonazol, oral olarak kullanılabilen bir azol türevidir ve 2006 yılında FDA tarafından kabul

edilmiĢtir. Itrakonazol oranla ilaç etkileĢimi çok daha azdır.

Antifungal tedavi baĢlamada, her ne kadar kanıta dayalı yaklaĢım çok önemli olsa da, hastanın

genel durumunun saatler içinde bozulabileceği ve exitus olabileceği unutulmamalı, klinisyen ve

laboratuar arasında yüksek düzeyde bir iĢ birliği sağlanmalı, hızlı olunmalı ve hasta yakın takip

edilmelidir.

Kaynaklar

1. Maschmayer G. The changing epidemiology of invasive fungal infections: new threats.

Int J Antimicrobila Agents 2006;27S:S3-6

2. Hachem R, et al. Clinical and radiologic predictors of invasive pulmonary aspergillosis

in cancer patients. Cancer 2006;106:1581-6

3. Sanguinetti M, et al. Comparison of real-time PCR, conventional PCR, and

galactomannan antigen detection by Enzyme-Linked Immunosorbent Assay using

Bronchoalveolar lavage fluid samples from hematology patients for diagnosis of

invasive pulmonary aspergillosis. J Clin Microbiol 2003;41(8):3922-25

4. Böhme A, et al. Treatment of invasive fungal infections in cancer patients-

recommendations of the infectious diseases working party (AGIHO) of the German

Society of Hematology and Oncology (DGHO). Ann Hematol 2009;88:97-110

5. Michallet M and Ito JI. Approaches to the management of invasive fungal infections in

hematologic malignancy and hematopoietic cell transplantation. JCO

2009;27(20):3398-3409

6. Segal BH and Walsh TJ. Current approaches to diagnosis and treatment of invasive

aspergillosis. Am J Resp Crit Care Med 2006;173: 707-717

7. Pullukçu H. Ġnvaziv mantar enfeksiyonları (seminer).2009

Page 22: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

22

Nötropenik Olmayan Hastada Akciğerde Klinik Yaklaşım

Yard. Doç. Dr. Emel Ceylan

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD, Aydın

Doğada yaygın olarak bulunan fungusların insanlarda patojen olması son yıllarda önemi

gittikçe artan bir konudur. Fungal infeksiyon geliĢimine yol açan funguslara ait nedenler;

fungus sporları ile bulaĢmıĢ hava, su ve besinlere yoğun maruz kalınması ve fungusun

virülansıdır. Konakçıya ait nedenler ise konakçının immun durumu, altta yatan hastalıklar ve

konakçının almıĢ olduğu immünosupresif tedavilerdir. Ġmmünkompromize hastalarda baĢlıca

etkenler, Aspergillus ve Candida türleri ile Cryptococcus ve Pneumocystis jiroveciye bağlı

oluĢan infeksiyonlardır. Bu etkenlerin büyük çoğunluğu insanda fırsatçı infeksiyonlar Ģeklinde

görülür.

Son 20 yılda invazif fungal infeksiyonların(ĠFĠ) insidansının artması, baĢlıca hematoloji ve

onkolojide daha agresif tedavi rejimlerinin kullanılması, hematolojik malignitesi olan ya da

kemik iliği transplantasyonu yapılan ya da organ transplantasyonu yapılan hasta sayısının

artıĢına bağlanmıĢtır. Günümüzde kanser, steroid kullanımı, kemoterapi uygulamaları veya

AIDS hastalığı gibi nedenlerle bağıĢıklığı baskılanmıĢ konak sayısı artarken, patojen fungus

tiplerinin ve bunlarla geliĢen infeksiyonların sıklığında da artıĢ gözlenmektedir. Kronik

Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) ve ağır karaciğer sirozu gibi hastalıklar, otoimmün

hastalıklar ve bunların tedavisi sonucu geliĢen immünosupresyon da ĠFĠ‟lar için predispozan

faktörler olarak son yıllarda dikkati çekmektedir.

Yukarıda saydığımız nedenlerle immünitesi bozulmuĢ konakçıda, olasılıkla solunum yolunun

bu patojenler için en önemli giriĢ yolu olması nedeniyle pnömoni en sık görülen infeksiyon

hastalığıdır. Solunum yolu infeksiyonları aynı zamanda bu hastalarda görülen mortalitenin de

en önemli nedenidir. Bu olgularda pnömoni tanısı ve etken patojenin saptanması, sıklıkla

güçtür çünkü gerek klinik gerekse radyolojik bulgular, immünitesi yeterli olgularınkinden

oldukça farklıdır.

Aspergilluslar toprak, su ve çürüyen bitkiler yanında hastane ortamında, yer döĢemeleri,

havalandırma sistemlerinden, yemeklerden ve süs bitkilerinden alınan örneklerde de yaygın

bulunurlar. Pulmoner aspergillozun klinik spektrumunda kaviter akciğer hastalıkları içerisinde

saprofit olarak yerleĢmiĢ asemptomatik fungus topu geliĢimi yanında aspergillus antijenlerine

yoğun maruziyetle geliĢen hipersensitivite pnömonitisi gibi kendi kendini sınırlayabilen

durumlar yer alır. Ancak immünsuprese hastalarda invaziv aspergilloz ya da altta yatan kronik

Page 23: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

23

akciğer hastalığı ya da hafif immünsupresyonu olan hastalarda kronik nekrotizan aspergilloz

olarak tanımlanan akciğer hastalıkları geliĢebilir.

Nötropeni ve steroid kullanımı, Invazif Aspergilloz için baĢlıca risk yaratan iki durumdur. Altta

yatan KOAH, astım ve interstisyel akciğer hastalığı olan ve glukokortikoidlerin yüksek

dozlarda kullanımı dıĢında baĢka bir risk taĢımayan hafif immünokompromize ya da

immunitesi sağlam olan olgularda Aspergillus fırsatçı bir infeksiyon etkeni olarak

bildirilmektedir. Ancak hastalık tanısının ortalama 20 gün kadar gecikilerek konulması ve

tedaviye geç baĢlanması nedeniyle, bildirilen olgularda infeksiyonların seyri kötü ve mortalite

yüksek olmuĢtur. Akciğerlerin doğal immünitesinde alveoler makrofajlar ve granülositler,

fırsatçı patojenler ve bakterilere karĢı son derece önemli etkiler sergiler. Kortikosteroidler,

nötrofil ve makrofaj fonksiyonlarını bozarak kompleks immün fonksiyon bozukluğuna ve

ayrıca da A.fumigatus’un büyüme hızında artıĢa neden olurlar. KOAH‟lı hastaların

alevlenmelerinde steroidlerin uzun süreli ve yoğun kullanımı mantar hastalıkları ile ilgili

sorunun boyutunu arttırabilir. Aynı Ģekilde septik Ģok için kullanılan adrenal yetmezliğinde

hidrokortizonun artan oranlarda kullanımı, benzer riskler taĢıyabilir. Kanser, solid organ

transplant alıcıları, hematolojik hastalıklar ve çeĢitli vaskülitlerde de glukokortikoidlerin bu

yoğun kullanımı ile invazif fungal infeksiyonlar için riskler söz konusudur.

KOAH‟lı hastalarda, sigara içenlerde ve hatta sağlıklı kiĢilerde dokuda invazyon

bulunmaksızın Aspergillus havayolu kolonizasyonu Ģeklinde görülebilir. Konakçının immün

durumunda değiĢiklikler oldukça kolonizasyon invazif hastalık geliĢimine neden olabilir.

TrakeobronĢ ağacında Aspergillus spp. bronkoskopi ile görülebilen yüzeyel invazyon, ülseratif

lezyonlar ve psödomembranların oluĢumu ile karakterize trakeobronĢite neden olabilir. Klinik

olarak bronĢ spazmı görülebilir ve havayollarındaki tıkaçlar nedeniyle yavaĢ yavaĢ akut

solunum yetmezliğine ilerleyebilir. Bu tablo ağır immünyetmezliği olan hastalarda, AIDS

hastalığı sırasında ve influenza infeksiyonlarından sonra tanımlanmıĢtır.

Solid organ transplant alıcılarında Candida spp ve Aspergillus spp en sık saptanan fungal

patojenlerdir. Akciğer transplantasyonu yapılan olgularda özellikle anastomoz bölgesinde

geliĢen trakeobronĢit etiyolojisinde Candida ve Aspergillus, invazyon göstermeksizin yüzeyel

ülserlerle karakterize infeksiyonlara ve solunum yetmezliğine ilerleyebilen kritik tabloya neden

olabilir.

Son yıllarda yoğun bakım biriminde yatan kritik hastalarda Aspergillus türleri için % 0.3- 5.8

fungal infeksiyon riski ve %80‟e ulaĢan mortalite ile kötü prognoz bildirilmektedir. Klinik

bulgular diğer hasta gruplarından çok farklı olabilir. Ağır solunum yetmezliği olan ve klinik

durumu kritik olan bu hasta grubunda invazif tanısal giriĢimlerin gerçekleĢtirilmesi güçtür. Bu

Page 24: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

24

nedenle solunum sekresyonlarından elde edilen pozitif bir fungal üreme sonucu göz ardı

edilmemelidir.

Hastanelerde yoğun bakım, cerrahi, hematoloji, onkoloji gibi infeksiyon geliĢimi için yüksek

riskli hastaların bulunduğu birimlerde mikozların %10-25‟inden sorumlu olduğu bildirilen

Candida‟lar hastanede geliĢen infeksiyonlarda saptanan baĢlıca fungal patojendir. %38-75‟lere

varan mortalite oranları ile hastanede geliĢen infeksiyon etkenleri arasında önemlidir. Özellikle

yoğun bakım hastalarında geliĢen sistemik fungemilerin en sık nedeni kandida infeksiyonlarıdır.

Kandida infeksiyonlarına bağlı geliĢen sağlık problemleri, tıptaki ilerlemelere paralel olarak

ortaya çıkmıĢtır. Nötropeni ve antibiyotiklerin yaygın Ģekilde ve kontrolsüz kullanımı, insanda

kandida kolonizasyonu için önemli nedenlerdir. Gastrointestinal kanalda bakterilerle olan

rekabetin, geniĢ spektrumlu antibiyotiklerin kullanımı ile kandida lehine azalmasının

kandidaların o bölgeyi istila etmesi için en önemli risk faktörü olduğu defalarca gösterilmiĢtir.

Sitotoksik ve immünosupresif tedavi, kortikosteroidler, açık cerrahi yaralar, major travma ve

diğer immünsupresif durumlar, infeksiyonun invazyonunu kolaylaĢtırıcı nedenlerdir. YBÜ‟de

tıp öğrencileri ve özellikle doktorlar kandida infeksiyonu için önemli rezervuarlardır.

Dissemine Candida infeksiyonları, tanıda gecikmelere ve altta yatan immünosupresyona bağlı

olarak prognozu kötüdür. Kan, doku ya da idrar örneklerinin kültürlerinde üreme

saptanmayabilir ve bu nedenle infeksiyon yaygın olmasına rağmen tanıda güçlükler ortaya

çıkabilir.

Pulmoner kriptokok infeksiyonları, esas olarak HIV infeksiyonunun gerektiği ölçüde kontrol

edilmediği hastalardaki infeksiyonlardan sorumludur. Kriptokok aerosol yolu ile akciğere

girdikten sonra, ilk olarak lenf nodu kompleksini infekste eder ve sonra sistemik dolaĢıma

yayılarak dissemine olur. Bu yayılım sırasında beyin en duyarlı organdır ancak diğer tüm

organlar da tutulabilir. HIV hastasında CD4 < 100 cells/ml olması durumunda derin

immünosupresyon söz konusudur ve kriptokoklar bu olgularda daha yaygın ve dissemine

hastalık tablolarına yol açar. CD4>100 olanlarda ise daha lokalize hastalık tablolarına neden

olur. Akciğer klinik olarak en sık etkilenen ikinci organdır. Çoğu asemptomatik olmakla

birlikte öksürük, ateĢ, ve dispne gibi subakut semptomlar da görülebilir. Solunum semptomları

genellikle nonspesifik olmasına rağmen ciddi solunum yetmezliğine yol açan tablolar da rapor

edilmiĢtir. AIDS hastasında görülen kriptokok infeksiyonu, tüberküloz, pnömosistis jirovecii

ve diğer solunumsal patojenlerle daha sık birliktelik gösterir. Ġmmünsupresyonu olmayan

kiĢilerde kriptokok infeksiyonu kendi kendine gerileyen akciğer nodüllerine yol açabilir.

Nadiren ciddi infeksiyonlar oluĢturduğu da rapor edilmiĢtir.

Page 25: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

25

Steroid tedavisinin nötrofillerin fagositoz kapasitesini ve bakterisidal aktivitesini bozması gibi

diabet, üremi ve malign tümörü olanlarda da aynı mekanizma ile nötrofil sayısı normal olsa da

nötrofil disfonksiyonu bulunabilir. Antikanser tedavide nötropeniye ek olarak hücresel

immünsüpresyon (ağır lenfopeni)da sık görülür. Bu nedenle bu olgu grubunda antibakteriyel

tedaviye yanıtsız olgularda P. jirovecii infeksiyonu ya da CMV‟ler de ayırıcı tanıda yer

almalıdır. P. jirovecii infeksiyonu riski transplantasyon yapılması sonrası ilk 6 aylık dönemde

ve immünsupresyonun yoğunlaĢtığı dönemde en yüksektir. Ġnfeksiyonun aerosol yolu ile

akciğerlere ulaĢtığı kabul edilmektedir.

HIV infeksiyonu olan hastalarda, renal transplant alıcılarında ve hematolojik malignitesi olan

hastalarda P. jirovecii infeksiyonu ile iliĢkili birçok olgu serileri raporlanmıĢtır. Profilaksi

yapılmayan hastalarda P. jirovecii infeksiyonunun görülmesi, CMV infeksiyonu ile oldukça

iliĢkilidir. Çünkü CMV‟lerin alveoler makrofajlar ve T-lenfosit fonksiyonları üzerine inhibitör

etkileri vardır. Kronik kortikosteroid kullanımının neden olduğu immünosupresyon da P.

jirovecii infeksiyonu geliĢmesi riskini arttırır. Ek olarak bolus kortikosteroid ve siklosporin

uygulamaları bu riski ve bu infeksiyonlara bağlı mortaliteyi daha da arttırır.

HIV ile infekte hastalarda akciğer en sık tutulan organdır. Klinik bulgular ile birlikte ya da

olmadan akciğer grafisinde infiltrasyon Ģeklinde görülebilen tutulumun en sık nedeni

pnömokok pnömonisidir. P. jirovecii pnömonisi en sık görülen ikinci nedendir. HIV pozitif

hastalarda görülen akciğer sorunlarında infeksiyonlar en sık görülen nedendir; ancak

noninfeksiyöz hastalıklar da pulmoner infiltrasyonların ayırıcı tanısında yer almalıdır.

P. jirovecii‟ye bağlı geliĢen akciğer infeksiyonlarında, fizik muayene ve radyolojik bulguların

eĢlik etmediği belirgin hipoksemi, dispne ve öksürük gibi semptomlar vardır. Transplant

alıcılarında P. jirovecii‟ye bağlı pnömoni, genel olarak akut-subakut infeksiyon tablosu

Ģeklindedir. Akciğer transplantasyonu yapılan hastalarda P. jirovecii, asemptomatik olarak

olguların 2/3‟ünde saptanabilir. Bunların yarıya yakınında tedavi edilmezlerse semptomatik

hastalık geliĢmesi beklenir. HIV infeksiyonu olmayan diğer immünsuprese hastaların profilaksi

almayanlarında %5-12‟sinde P. jirovecii infeksiyonu geliĢeceği öngörülmüĢtür. Son yıllarda

AIDS hastalarında etkin antiretroviral tedavi kullanılması ile P. jirovecii infeksiyonu sıklığı

oldukça azalmıĢtır. Steroid tedavinin 15-20 mg/gün prednizona eĢdeğer dozda ve 3 haftadan

daha uzun süre kullanımının özellikle P. jirovecii infeksiyonu için risk oluĢturduğu öteden beri

kabul bilinmektedir. EĢzamanlı olarak steroid kurtarıcı tedaviler, sirolimus, antikor

tedavilerinin kullanımı infeksiyöz komplikasyonlara yol açar. Anti-TNF antikorların kullanımı

latent tüberküloz infeksiyonunda aktivasyona yol açtığı gibi Cryptococcus ve Aspergillus

infeksiyonlarında da aktivasyona yol açmaktadır.

Page 26: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

26

Mukormikoz en sık diabeti olan ve desferrioksamin tedavisi alan hastalarda enfeksiyon etkeni

olarak tespit edilmiĢtir. Hematolojik malignitesi olan hastalarda Azol grubu ilaçların yaygın

kullanımının da bu patojenle infeksiyon oranlarını arttırdığına inanılmaktadır.

Akciğerin invazif fungal hastalıklarının klinik tanısı, nonspesifik olup diğer infeksiyöz ve

noninfeksiyöz durumlarla örtüĢmektedir. Bir çalıĢmada hastaların %41‟i solunumsal semptom

tanımlamamıĢtır. Dispne, ateĢ, mükopürülan balgamla birlikte öksürük, göğüs ağrısı, ve

hemoptizi görülebilir. Ancak hastalar afebril olabilirler ya da uygun immün yanıt yetersizliği

nedeniyle subfebril bir ateĢ söz konusu olabilir. Klinik ve radyolojik bulguların silik oluĢu

nedeniyle spesifik tanı sıklıkla gecikmektedir.

Ayrıca, immünosupresyon ağır olduğunda radyolojik değiĢiklikler belirgin olmayabilir.

Kemoterapiyi takiben nötropeni geliĢen bir hastada ortaya çıkan pnömonide, baĢlangıçta

radyolojik bulgu vermeyen bir infeksiyon alanı, nötrofiller düzeldiğinde belirgin hale gelip

ciddi pnömoni görünümüne yol açabilir. Ġmmünosuprese hastalarda pnömoni kuĢkusunda

bilgisayarlı tomografinin (BT) erken dönemde yapılması, olası etkenler için tipik görünümlerin

saptanması ve örnekleme için uygun alanın belirlenmesine yardımcı olabilir. Toraks BT‟de

halo bulgusu, fungal infeksiyonların erken döneminde görülürken; geç dönemde hilal

görünümü görülebilir.

Olguların çoğu balgam çıkartmadığı ya da çok az çıkarttığı için balgam direkt bakısı tanıda

yardımcı olmayabilir. Nötropenik hastalarda az sayıdaki nötrofillerin balgamda saptanması da

güç olur ve örneğin değerini azaltır. Ġmmünokompromize hastada empirik ya da profilaktik

antifungallerin kullanımı etkenin kültürde üretilememesine ya da dirençli bir patojenle

infeksiyon geliĢimine neden olabilir. Bu hasta grubunda, primer hastalıkla iliĢkili non-

infeksiyöz pnömonitis ya da tedavilerle iliĢkili akciğer görünümleri ayırıcı tanıda mutlaka yer

almalıdır.

Kaynaklar:

1. Yao Z, Liao W. Fungal respiratory disease. Curr Opin Pulm Med (2006) 12(3):222-7.

2. Trof RJ, Beishuizen A, Debets-Ossenkopp YJ, Girbes ARJ, Groeneveld ABJ. Management

of invasive pulmonary aspergillosis in non-neutropenic critically ill patients. Intensive Care

Med (2007) 33:1694–1703.

3. Meersseman W, Vandecasteele SJ, Wilmer A, Verbeken E, Peetermans WE, Van WE

Invasive aspergillosis in critically ill patients without malignancy. Am J Respir Crit Care Med

(2004) 170:621–625.

4. Corti M, Palmero D, Eiguchi K. Respiratory infections in immunocompromised patients.

Curr Opin Pulm Med (2009) 15:209-217.

Page 27: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

27

5. Fishman JA. Common pulmonary infections in immunocompromised patients.

UpToDate.www.uptodate.com.

6. Shahid H. Unique characteristics of fungal infections in lung transplant recipients. Clin

Chest Med (2009) 30: 307-313.

7. Segal BH, Walsh TJ. Current approaches to diagnosis and treatment of invasive aspergillosis

Am J Respir Crit Care Med (2006) 173: 707-717.

8. Ceylan E, Ertuğrul MB. Hematolojik malignitesi olmayan hasta grubunda akciğerin mantar

infeksiyonlarına klinik yaklaĢım. Klimik Dergisi (2008) 21(Suppl 2): 11-22.

9. Benito N, Moreno-Camacho A, Torres A. Pulmonary infiltrate in HIV patients in the Highly

Active Antiretroviral Therapy era. Clin Pulm Med (2008) 15:313-324.

10. Dimopoulos G, Karampela I. Pulmonary Aspergillosis: Different disease for the same

pathogen. Review. Clin Pulm Med (2009) 16: 68-73.

11. D‟Avignon LC, Schofield CM, Hospenthal DR. Pneumocystis Pneumonia. Semin Respir

Crit Care Med (2008) 29:132-140.

12. Agusti C, Rano A, Aldabo I, Torres A. Fungal pneumonia, chronic respiratory diseases and

glucocorticoids. Medical Mycology (2006) 44: S207-S211.

13. Jarvis JN, Harrison TS. Pulmonary Cryptococcosis. Semin Respir Crit Care Med (2008)

29:141-150.

Page 28: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

28

Mikrobiyolojik Tanı

Doç.Dr. Dilek YeĢim Metin

Ege ÜTF Tıbbi Mikrobiyoloji AD, Ġzmir

Son yıllarda bağıĢıklık sistemi baskılanmıĢ hastaların sayısındaki artıĢa paralel olarak sistemik

mantar enfeksiyonlarının görülme sıklığında da artıĢ meydana gelmiĢtir. Ġnvazif mantar

enfeksiyonları, hemato-onkoloji hastalarında yüksek morbidite ve mortalitesi nedeniyle en

önemli enfeksiyöz tablo olarak tanımlanmaktadır. Bu enfeksiyonlarda en sık etken olan

mantarlar Candida ve Aspergillus türleri ise de son yıllarda non-albicans Candida türleri,

Fusarium, Trichospsoron ve Scedosporium gibi daha nadir görülen mantar cinsleri ve türleri de

giderek artan sıklıkta etken olmaktadır. BağıĢıklığı baskılanmıĢ konakta, doğada bulunan

hemen her mantar enfeksiyon oluĢturabilmektedir.

Erken tanı hayat kurtarıcı olmasına rağmen fırsatçı mantar enfeksiyonlarının tanısı hala zor ve

sorunludur. Bu enfeksiyonlardaki klinik bulgular etkene özgül değildir ve kolonizasyonun

invazif hastalıktan ayırt edilmesi kolay olmamaktadır. Altta yatan hastalıklar nedeni ile biyopsi

gibi derin örneklerin alınması her zaman olanaklı değildir. Histopatolojik ve radyolojik

bulgular tanıya yönelik önemli bilgiler verse de, kesin tanı mikrobiyolojik yöntemlerle

konmaktadır. Konvansiyonel mikrobiyolojik yöntemler direkt mikroskobik inceleme ve kültürü

kapsamaktadır.

Direkt mikroskobik inceleme ile örnekte mantar elemanlarının görülmesi ile hızlı ön tanı Ģansı

elde edilir. Kültür sonucunun değerlendirilmesine yardımcı olup, tanıyı destekler. Ayrıca,

antifungal tedavi altındaki bir hastanın örneğinde, büyük olasılıkla ölü ya da baskılanmıĢ

mantarın kültürde üremesi zor olacağı için, mikroskobik olarak mantar elemanlarının görülmesi

tanı için avantaj sağlamaktadır. Ancak örneğin yetersiz olduğu durumlarda, direkt mikroskobik

incelemenin duyarlılığı düĢüktür ve kültüre öncelik verilmelidir. Kültür, kesin tanı için hala

altın standarttır. Cins ve tür düzeyinde tanımlamaya olanak vermesi, üreyen kökene göre direnç

tahminini sağlaması ve etken olan köken için antifungal duyarlılık testlerinin yapılmasına

olanak sağlaması en önemli avantajlarıdır. Hem direkt mikroskobik inceleme, hem de kültür

için uygun klinik örneğin seçilmesi, örneğin enfeksiyonu temsil edecek bölgeden alınarak

uygun koĢullarda laboratuvara gönderilmesi tanıdaki baĢarıyı etkileyen önemli faktörlerdir.

Örnekler genel mikrobiyoloji prensiplerine uygun olarak antifungal tedavi öncesi alınmalı ve

laboratuvara göndermede mantarlar için taĢıma besiyerleri kullanılmalıdır. Steril bölgelerden

alınan örnekler, invazif mantar hastalıklarının tanısı için önemlidir. Ancak bağıĢık baskılı

Page 29: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

29

hastalardan uygun ve steril örneklerin alınması, her zaman mümkün olamamakta, örnekteki

mantar miktarının azlığı ve steril olmayan bölgelerden alınan örneklerde kolonizasyon ve

kontaminasyonu değerlendirmedeki zorluklar, konvansiyonel yöntemlerin tanıdaki duyarlılığını

düĢürebilmektedir.

Küf mantarlarına bağlı geliĢen enfeksiyonlarda kültürün uzun inkübasyon süresi gerektirmesi

ve erken tanıya yardımcı olamaması konvansiyonel tanı yöntemleri ile ilgili en önemli

dezavantajları oluĢturmaktadır. Dezavantajlarına rağmen, konvansiyonel tanı yöntemleri,

invazif fırsatçı mikozların kesin tanısındaki yerini korumaktadır ve günümüzde bazı serolojik

testler ve moleküler tanı testlerinin erken tanıya yardımcı olarak rutinde kullanılması

önerilmektedir. Serolojik testlerden Cryptococcus neoformans kapsül antijen testi,

galaktomannan testi, (1,3)-β-D-glukan testi en yaygın kulanılanlardandır.

Cryptococcus neoformans kapsül antijen testi, kriptokoksik menenjit tanısında BOS ve

serumda C. neoformans‟ın kapsüler polisakkaritini saptayan ve rutinde yaygın olarak kullanılan

bir testtir. Ayrıca kriptokok menenjitinde titirimetrik olarak tedaviye yanıtın izlenmesine de

yardımcıdır.

Galaktomannan testi, dolaĢımdaki Aspergillus‟a ait galaktomannan antijenini saptamaya

yarayan ve 2003 de FDA tarafından onay alan antijen testidir. Sonuçlar galaktomannan indeksi

ile belirtilir ve 0.5 ve üzeri değerler pozitif kabul edilir.

Birçok mantarın hücre duvarında bulunan (1,3)-β-D-glukan yapısını araĢtıran (1,3)-β-D-glukan

testi, etkene özgün bir tanı testi olmayıp, hücre duvarında bu yapıyı taĢıyan tüm mantarları

saptayabilir.

Moleküler tanı testleri, ümit vericidir ancak standardizasyona gerek duymaları ve

kolonizasyonla enfeksiyonun ayırt edilememesi nedeniyle tek baĢına tanı testi olarak

kullanılmaları önerilmemektedir.

Kaynaklar:

1. Sutton DA (Çeviren Hilmioğlu S). “Örneklerin alınması, Taşınması ve İşlenmesi:

Mikoloji Murray PR, Baron EJ, Jorgensen JH, Landry ML, Pfaller MA (eds): Manual of

Clinical Microbiology (Klinik Mikrobiyoloji), 9ncu baskı” kitabında s. 1728-1736,

Atlas Kitapçılık, Ankara (2009)

2. Barnes RA. Early diagnosis of fungal infection in immunocompromised patients. J

Antimicrob Chemother 2008; 61 (suppl): i3-i6.

3. Perlroth J, Choi B, Spellberg B. Nosocomial fungal infections: epidemiology, diagnosis,

and treatment. Med Mycol 2007; 45: 321-346.

Page 30: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

30

4. Patterson TF. Advances and challenges in management of invasive mycoses. The

Lancet 2005; 366: 1013-1025.

5. Hope WW, Walsh TJ, Denning DW. Laboratory diagnosis of invasive aspergillosis.

The Lancet 2005; 5: 609-622.

6. Xavier MO, Oliveira FM, Severo LC. Chapter 1-Laboratory diagnosis of pulmonary

mycoses. J Bras Pneumol. 2009; 35: 907-919.

7. Arendrup MC, Fisher BT, Zaoutis TE. Invasive fungal infections in the paediatric and

neonatal population: diagnostics and management issues. Clin Microbiol Infect 2009;

15: 613-624.

Page 31: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

31

Fungal Santral Sinir Sistemi İnfeksiyonlarında Radyolojik Bulgular

Prof. Dr. Yelda Özsunar

Adnan Menderes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Radyoloji ABD, Aydın

Santral sinir sisteminin fungal enfeksiyonları, akut veya kronik ilerleyebilen, nadir

görülen enfeksiyöz hastalıklardır. Mantar enfeksiyonlarının konvansiyonel Manyetik Rezonans

Görüntüleme ve Bilgisayarlı Tomografi özellikleri tüberküloza benzer. MRG fungal

enfeksiyonlarda daha sensitif olmasına rağmen sıklıkla fungal enfeksiyonların türlerini

birbirinden ayırt edemez. Birçok ortak özellik farklı mantar türlerinde görülür. Özellikle beyin

abselerini, orbita ve nazal sinüslerdeki lezyonları gösterebilir. Genel olarak, santral sinir

sisteminin diğer enfekisyöz patolojilerine benzer konvansiyonel radyolojik özellikleri olsa da,

özellikle yeni geliĢen görüntüleme yöntemlerinin de eklenmesi ile, fungal enfeksiyonların

radyolojik tanısı ve takibi kolaylaĢmaktadır. Bu yeni yöntemlerden olan Diffüzyon Ağırlıklı

Görüntüleme ve Manyetik Rezonans Spektroskopi, santral sinir sisteminin rutin

görüntülenmesinde hem niceliksel hem de niteliksel verileri ile birlikte Ģimdiden rutin

görüntülemenin bir parçası olmuĢtur. Bu konuĢmada, fungal enfeksiyonları diğer enfeksiyonlar

ve patolojilerden ayırmada kullanılacak bu yöntemler ve tanıda yararlı bulgular, ana hatları ile

tartıĢılacaktır.

Page 32: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

32

Akciğer İnfeksiyonlarında Radyolojik Bulgular

Dr. Can Zafer Karaman

Adnan Menderes ÜTF Radyoloji AD, Aydın

Mantarlar çeĢitli ve değiĢken klinik durumlarda ve birkaç mekanizma ile akciğerde

hastalığa yol açabilir. BağıĢıklık sistemi sorunu olanlarda yada olmayanlarda akciğerde mantar

infeksiyonları geliĢebilir. BağıĢıklık sistemi tam olanlarda akciğerdeki mantar infeksiyonları

sınırlı infeksiyon tabloları oluĢtururken, nadiren ağır pnömonilere yada kronik akciğer

infeksiyonlarına neden olurlar. Öteyandan aspergillus yada kandida benzeri fırsatçıl olanları,

bağıĢıklık sistem bozukluğu veya kronik akciğer hastalığı olan hastalarda görülür. Bunun

dıĢında yine aspergillozis örneğinde olduğu gibi, infeksiyon oluĢturmaksızın yalnızca aĢırı

duyarlılık reaksiyonları ile hastalıklar da oluĢabilir.

Aspergillus akciğerde değiĢik infeksiyon tablolarında yol açmaktadır. Ġnfeksiyon tipini

belirleyen, bireyin bağıĢıklık sisteminin durumu yada önceden geçirilmiĢ veya mevcut akciğer

hastalığı olup olmamasıdır.

BağıĢıklık sistemi tam olan hastalarda görülen asperjilloz formu saprofitik olanıdır.

Kavite, bronĢiektazi vb akciğerdeki patolojik boĢluklar içerisinde mantar hifleri, fibrin, mukus

ve hücre debrisinden oluĢmuĢ kitlesel yapı Ģeklinde oluĢur.

“Saprofitik asperjilloz”un radyolojik görünümü oldukça tanısaldır. Kavite içerisinde

hareketli kitle, hava içeren süngerimsi görünüm; bunlar olmaksızın kavite duvarında bölgesel

kalınlaĢma Ģeklinde görülebilir. Kitle varlığında “hilal bulgusu” dikkat çekicidir.

“Alerjik bronkopulmoner asperjilloz”, çoğunlukla astmalı hastalarda görülen nadir bir

formdur. Radyolojik bulgularını, santral ve kistik görünümde segmental bronĢiektazi, mukus

tıkaçları, atelektazi, periferik konsolidasyon yada buzlu cam yoğunlukları, mozaik perfüzyon

ve hava hapsi oluĢturu. Bulguların üst akciğer alanlarını tercihi dikkat çekicidir.

“Anjioinvazif asperjilloz” hemen daima bağıĢıklık sistemi baskılanmıĢ, nötropenik

hastalarda görülür. Patolojik olarak orta ve küçük çaplı pulmoner arterlerin fungus hifleriyle

invasyonu ve oklüzyonu ile karakterizedir. Radyolojik bulgularının baĢında, çapları 1-3 cm

arasında değiĢen periferik nodüller gelmektedir. Bilgisayarlı tomografide nodül çevresinde

buzlu cam haresi görülebilir. “Hare (halo) bulgusu” baĢka infeksiyonlarda ve klinik durumda

görülebilse de uygun klinik koĢullar altında, anjioinvazif asperjilloz için oldukça tipiktir.

Nodüller birleĢerek büyük kitleler yada konsolidasyon alanları oluĢturabilir. Nodül yada

kitleler kaviteleĢebilir; bu durumda “hava kresenti bulgusu” oluĢur. Hava kresenti bulgusu

Page 33: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

33

genellikle sağaltımı izleyen 2-3. haftalarda, nötropeninin düzelmesiyle, immün yanıtın yeniden

oluĢması sonucunda görülür ve iyi prognozun iĢareti olarak kabul edilir.

Görüntülemede saptanabilen diğer bulgular, plevrada sıvı ve büyümüĢ lenf düğümleridir.

Göğüs duvarı yada mediasten invasyonu görülebilir.

Anjioinvazif asperjillozda ek olarak, yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografide daha

çok peribronĢial dağılımlı yamalı konsolidasyonlar, buzlu cam infiltrasyonları görülebilir.

Sağaltıma altında, ilk 2-3. haftada, lezyonlarda büyüme, sayıca artıĢ yada yapısal

değiĢiklikler görülebilir. Bu durum antifungal sağaltıma yanıtın olumlu olduğu yönünde

yorumlanmalıdır. Nodüllerde hava kresenti bulgusunun ve kavite geliĢiminin iyi prognoz

göstergesi olduğuna inanılmaktadır.

Ġnvazif asperjillozun bir diğer formu “hava yolu invazif asperjillozu”dur. Akut

trakeobronĢit, bronĢiolit yada bronkopnömoni klinik tabloyu oluĢturur. BronĢiolit yüksek

çözünürlüklük bilgisayarlı tomografide, bu hastalığa özgü olmasa da dallanan çizgisel/noktasal

infiltrasyonlar, “tomurcuklanan ağaç” Ģeklinde görülebilir. Yamalı tutulum bir diğer özelliktir.

Aspergillus bronkopnömonisi ise diğer etkenlerle oluĢanlardan farksız, peribronĢial

konsolidasyonlara yol açar.

“Yarı invazif asperjilloz” için derin bir bağıĢıklık sistemi bozukluğuna ihtiyaç yoktur.

Diabet ve benzeri kronik hastalık, alkolizm, uzun süreli düĢük doz kortikosteroid sağaltımı gibi

sebeplerle geliĢen bağıĢıklık yetersizliklerinde, tüberküloza çok benzeyen görüntüleme

bulgularına yol açar. Bronkopnömoni bulguları, konsolidasyon; kavite ve içerisinde

aspergilloma görülebilir.

Pnömosistis jirovecii pnömonisi (PCP) daha çok bağıĢıklık sistemi baskılanmıĢ

hastalarda görülmektedir. Hastaların %90‟ında göğüs grafisi bulguları bulunur; olguların %10-

15‟inde göğüs grafisinin normal oluĢu tanıyı dıĢlamamaktadır. Göğüs grafilerinde; tipik olarak

bilateral, santral-perihiler bölgede yoğunlaĢan retiküler/nodüler infiltrasyonlar görülür; 3-5 gün

içerisinde, güçlükle tanımlanabilen, bulutsu konsolidasyonlar eklenebilir. Bilgisayarlı

tomografide en sık rastlanan bulgu, santral kesimlerde yoğunlaĢan, yamalı, jeografik dağılımlı,

buzlu cam infiltrasyonlarıdır. Jeografik dağılım, buzlu cam dansitelerinin yanında normal

akciğer alanlarının oluĢturduğu mozaik desen oldukça uyarıcıdır. Zaman içerisinde buzlu cam

dansitelerine retiküler örnek eĢlik edebilir. Böylelikle “Arnavut kaldırımı” görünümü oluĢabilir.

PCP‟li olguların 1/3‟ünde kistler görülebilir. Kistler boyut, Ģekil, duvar kalınlığı

açısından değiĢkendir. Sıklıkla üst lopları tercih eden kistler, kompleks yapıda, Ģekilsiz yada

grup oluĢturmuĢ olabilirler.

Page 34: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

34

Kandida pnömonisi bağıĢıklık sistemi baskılanmıĢ olan hastalarda giderek artan sıklıkla

görülmektedir. Solunum yolu florasında bulunuĢu ve kontaminasyon olasılığı sebebiyle oluĢan

pnömoni tablolarının ne kadarında sorumlu tutulabileceği bilinmemektedir.

Kandida pnömonisinin hastalığa özegü radyolojik bulguları bulunmamaktadır.

Karaciğer ve dalakta abse/mikroabse bulguları varlığında radyolojik bulgular kandida

pnömonisi lehine anlamlı olabilir. Radyolojik bulgular arasında nodüller ve tek/çift taraflı

yamalı konsolidasyonlar, buzlu cam infiltrasyonları bulunur. Lezyonların çevresinde kanamaya

bağlı buzlu cam hareleri görülebilir.

BaĢlangıçta da belirtildiği gibi akciğerin mantar infeksiyonları, daha çok bağıĢıklık

sistemi bozuk olan hastalarda görülmektedir. Bu hastaların, baĢta virüs infeksiyonları olmak

üzere, diğer infeksiyonlara ve bunun da ötesinde, pek çok infeksiyon dıĢı hastalığa da açık

oldukları gerçektir. Bu durum radyolojik ayırıcı tanıyı daha da güç kılmaktadır. Doğru klinik

çözümleme ve laboratuar bulguları, radyolojik bulgular ile birlikte yorumlandığında, ayırıcı

tanı listelerini daraltmak, olası yada yakın tanılara ulaĢmak mümkün olabilir.

Page 35: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

35

İnvaziv Fungal İnfeksiyonlarda Patolojik Bulgular

Doç. Dr. Nil Çulhacı

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji AD, Aydın

Funguslar, kalın kitin içeren hücre duvarları, ergosterol içeren hücre membranları olan

ökaryotik mikroorganizmalardır. Maya veya filamentöz hif formunda büyürler. Bazı funguslar

ise hem maya hem hif formuna sahip olup dimorfik özellik taĢırlar. Fungusların neden olduğu

hastalıklar yani mikotik infeksiyonlar tuttukları bölgeye göre; yüzeyel, kutanöz, subkutanöz

veya sistemik mikozlar olarak sınıflandırılırlar. Ancak dokuda oluĢturduğu histopatolojik

değiĢiklikler fungal hastalıklar için tümüyle patognomonik değildir. Görülen bazı değiĢiklikler

arasında, süpüratif inflamasyon, makrofaj ve dev hücrelerin varlığı, nekroz, granulom yapısı,

fibrozis sayılabilir. Bu nedenle, bu sayılan histopatolojik değiĢiklikler yanı sıra fungal etkenin

doku kesitlerinde saptanması mikoz tanısı için gereklidir. Funguslar doku kesitlerinde maya ya

da hif formuna izlenebilir. Özellikle hif formu çok sayıda ise rutin hematoksilen eozin boyalı

preparatlarda gözlenebilirler. Ancak fungusların dokuda gösterilebilmesi için özel

histokimyasal yöntemler tanıda oldukça yararlıdır. Bu yöntemler arasında Periodic acid schiff

(PAS), Grocott methenamine silver (GMS), Mucicarmine, Alcian blue, Masson-Fontana

sayılabilir. Özellikle PAS ve GMS mikoz tanısında en çok kullanılan histokimyasal boyalardır.

PAS boyası ile funguslar kırmızı-mor renkte, GMS ile koyu siyah renkte boyanır. Mucicarmine

boyası ile Kriptokokkus neoformans kapsülü kırmızı renkte, Alcian blue boyası ile mavi renkte

boyanır. Fungusların çeĢitli özellikleriyle dokuda saptanması yanı sıra histopatolojik

incelemenin bir avantajı da daha hızlı sonuç vermesi ve çevre doku reaksiyonunu da

göstermesidir.

Page 36: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

36

Polyen Grubu Antifungaller

SB Ġzmir Bozyaka Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Ġzmir

Mantar infeksiyonları 1980‟li yıllardan beri giderek artan sıklıkta görülmektedir.

Mantar hücre duvarının kitin içermesi ve hücre zarında kolesterol yerine ergosterol bulunması,

mantarı diğer hücrelerden ayıran önemli özelliklerdir. Hücre duvarı yapısında bulunan

karbonhidratlar (mannan, glukan, galaktan, kitin polimerleri ve selüloz) hem patogenezde hem

de hastalık tanısında rol almaktadır. Gerek tıp alanındaki geliĢmelerle hastalara uygulanan

invaziv iĢlemlerin artması, gerekse konak özelliklerindeki değiĢiklikler fırsatçı mantar

infeksiyonlarının görülme sıklığını arttırmıĢtır.

Mantar infeksiyonu tedavisinde sıklıkla kullanılan antifungal ilaçlar; polyenler, azoller,

primidinler ve ekinokandinlerdir. Polyen grubu antifungaller; nistatin, amfoterisin B ve

pimarisindir (natamisin). Polyenler fungal hücre membranında bulunan ergosterole bağlanarak

etki eder. Bu bağlanma hücre içeriğinin sızmasına ve hücre ölümüne sebep olur.1955 yılında

Streptomyces nodosus suĢundan elde edilen Amfoterisin B, sistemik antifungal tedavide

kullanılan en eski ve en geniĢ spektrumlu antifungal ilaçtır. Birçok maya, küf ve dimorfik

mantara fungisidal etkilidir. Bazı kandida ve aspergillus suĢlarında Amfoterisin B‟ye direnç ya

da azalmıĢ duyarlılık saptanmıĢtır;C.lusitaniae, C.krusei, C.guillermondii, C.glabrata,

C.rugosa, A.terreus, A.untus, A.lentilus .Amfoterisin B‟ye duyarlılığı değiĢken diğer mantarlar;

Fusarium, Pseudallesheria boydii, Sporothrix schenckii ve Malassezia furfur‟dur. Amfoterisin

B deoksikolat ve 3 lipid formülasyonu ( lipid kompleks, kolloidal dispersiyon ve lipozomal

amfoterisin B) sistemik fungal infeksiyonlarda intravenöz yolla uygulanmaktadır.

Amfoterisin B Deoksikolat (Fungisone®): 50 mg amfoterisin B, 41 mg Na deoksalat ve 25.2

mg Na fosfat buffer içerir. Günlük doz 0,5-1.5 mg/kg‟dır. Akut infüzyona bağlı reaksiyonlar,

nefrotoksisite ve kronik toksik yan etkilere sebep olabilir. Amfoterisin B uygulanan

hastaların % 20‟sinde ateĢ, hipotansiyon, taĢikardi ve takipneden oluĢan akut infüzyona bağlı

reaksiyon geliĢir. Nedeni tam bilinmemekle beraber sitokin salınımına bağlı olduğu

düĢünülmektedir. Hastaların % 30-50‟sinde nefrotoksik yan etki görülür. Afferent renal

arteriyol üzerine direkt vazokonsrüktif etkiyle glomerüler ve tubuler kan akımında azalmaya

sebep olur. Böbrekler üzerine diğer etkileri potasyum, magnezyum , bikarbonat kaybı ve

eritropoetin üretiminde azalmadır. Renal fonksiyon kaybı doz ile iliĢkilidir. Hasta baĢka

nefrotoksik ilaçlar

Page 37: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

37

(aminoglikozidler, vankomisin, sisplastin, siklosporin, takrolimus) kullanıyorsa, amfoterisin

B‟nin nefrotoksik yan etkileri artar. Yine hastada renal transplantasyon, renal hastalık,

hipotansiyon ve intravasküler volüm açığı olması, amfoterisin B‟nin nefrotoksik yan etkilerini

arttırır. Böbrek yetmezliğinde amfoterisin B dozu tartıĢmalıdır.

Kreatinin düzeyi 2- 3 mg/ dL‟i geçince amfoterisin B kullanımına ara verilmelidir. Kreatinin

düzeyi 3 mg/dL‟nin altına inince ilk dozun % 50- 75‟ i ile tedaviye devam edilebilir.

Amfoterisin B‟nin kronik toksik yan etkileri bulantı, kusma, iĢtahsızlık, flebit, anemi, lökopeni,

trombositopeni, aritmi, koagülopati, hemorajik enterit, kulak çınlaması, vertigo, ensefalopati ve

konvülzyondur.

Amfoterisin B Lipid Kompleks( Abelcet®): Amfoterisin B‟nin dimiristoylfosfatidilkolin ve

dimiristoylfosfatidil gliserol ile Ģeritler Ģeklinde kompleks oluĢturan formudur. Ġnvaziv fungal

infeksiyonda 5 mg/ kg dozunda ruhsatlandırılmıĢtır. Amfoterisin B deoksikolat ile klinik

etkinliğini karĢılaĢtıran çalıĢmalarda klinik yanıt oranları benzer ancak nefrotoksik ve

infüzyona bağlı yan etkiler amfoterisin B deoksikolattan anlamlı Ģekilde düĢüktür.

Amfoterisin B Kolloidal Dispersiyon( Amphocil®, Amphotec®): Amfoterisin B‟nin kolesterol

sülfat ile disk benzeri kompleksidir. Kandidiyaz tedavisinde 3 mg/kg, aspergillozda 4-6 mg/ kg

uygulanır. Nefrotoksisite amtoterisin B deoksikolata göre daha az görülmekle beraber

infüzyona bağlı ciddi yan etkiler kullanımını kısıtlamıĢtır.

Lipozomal Amfoterisin B( AmBisome®): Amfoterisin B‟nin soy fosfatidilkolin ve distearoyl

fosfatidilkolin ile birleĢiminden oluĢan uniform ve sferik formudur. Küçük partiküler yapısı

nedeniyle uzun süre dolaĢımda kalabilmektedir. Febril nötropeni ampirik tedavisinde 3 mg/kg;

aspergilloz, kandidoz ve kriptokokkozda 3-5 mg/kg; HĠV infekte hastalarda görülen kriptokok

menenjiti tedavisinde 6 mg/kg ve visseral layĢmanyaz tedavisinde 3-4 mg/kg dozda kullanımı

ruhsatlandırılmıĢtır. Ġnfüzyona bağlı yan etkiler, nefrotoksisite ve hipokalemi amfoterisin B

deoksikolattan belirgin olarak düĢüktür

Kombinasyon Tedavisi: Kriptokok menenjiti tedavisinde 1970‟lerde amfoterisin B ve flusitozin

kombinasyonu kullanılmıĢ ve baĢarılı bulunmuĢtur. Günümüzde özellikle hematolojik

maligniteli hastalar ve kemik iliği alıcılarında monoterapi ile bildirilen yanıtsızlık oranlarındaki

yükseklik amfoterisin B‟nin diğer antifungallerle kombinasyonunu gündeme getirmiĢtir.

Polyenler fungisidal etkili olup lipozomal amfoterisin B güvenlik ve tolerabilite

açısından diğer amfoterisin B formülasyonlardan üstündür.

Page 38: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

38

Azol Grubu Antifungaller

Dr. Selda Sayın Kutlu

Pamukkale ÜTF Ġnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Denizli

Transplantasyon, kanser ve diğer tıbbi durumlarda daha etkin immün baskılayıcı tedavi

uygulamalarının, AIDS vakalarının ve santral venöz kateter, geniĢ spektrumlu antibiyotiklerin

kullanımı gibi ek risk faktörü bulunan hasta sayısının artması, son yıllarda ciddi mantar

infeksiyonların daha sık görülmesine neden olmaktadır.

Azoller en sık kullanılan antifungal ilaçlardır. Bu ilaçlar, mantar hücre membranındaki

ergosterol sentezini inhibe ederek etki göstermektedirler. Klinik kullanımda imidazol ve triazol

olmak üzere iki grup azol bulunmaktadır. Triazoller, memeli P-450 hücre membranından daha

çok mantar hücresine etki etmesi nedeniyle, imidazollerden daha güvenilir ilaçlardır.

Ġmidazollerin kullanımı yüzeyel mantar infeksiyonlar ile sınırlı iken, triazoller hem yüzeyel

hem de invaziv mantar infeksiyonların tedavisinde kullanılmaktadır. Ġlk kullanıma giren birinci

jenerasyon triazol grubunda flukonazol ve itrakanozol bulunmaktadır. Flukonazol, Candida

türlerine ve Cryptococcus neofarmans’a karĢı etki göstermektedir. Ancak C. krusei ve bazı C.

glabrata gibi non-albicans Candida türlerinde dirençle karĢılaĢılmaktadır. Ġtrakanozol, maya ve

Aspergillus türlerinin de bulunduğu bazı küflere etki etmekte birlikte, biyoyararlanımının

değiĢkenlik göstermesi ve hoĢ olmayan tadı dezavantaj oluĢturmaktadır. Ġkinci jenerasyon

azollerden vorikonazol ve posakonazol, mayalar, C. neofarmans ve Aspergillus, Scedosporium

ve Fusarium türlerinin bulunduğu küflere etkinlik göstererek geniĢ etki spektrumuna sahiptirler.

Vorikanozol, flukonazol dirençli Candida türlerine etki gösterebilmesine rağmen, çapraz direnç

de görülebilmektedir. Posakonazolde ise, flukonazol ile çapraz direnç nadiren gözlenmektedir.

Aynı zamanda bu ilaç, Zygomycetes türlerine de etki göstermektedir.

Triazol grubunda klinik öncesi ve klinik çalıĢmalarının devam ettiği yeni ilaçlar bulunmaktadır.

Bunlardan isavukanozol ve ravukonazol, geniĢ etki spektrumları, uzun yarı ömürleri, dokulara

geniĢ dağılımı ve invaziv aspergilloz ve kandidiyaza etkinliklerinin iyi olması gibi benzer

özelliklere sahiptirler. Diğer bir ilaç albacanozolün de, Candida, Cryptococcus ve Aspergillus

türlerine etkinliğinin iyi olduğu gösterilmiĢtir.

ÇalıĢmaların devam ettiği ilaçların da bulunduğu Ġkinci jenarasyon triazollerin, invaziv mantar

infeksiyonlarının tedavi ve proflaksisinde kullanımı giderek artmaktadır.

Page 39: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

39

Kaynaklar:

1. De Sarro A, La Camera E, Fera MT. New and investigational triazole agents for the

treatment of invasive fungal infections. J Chemother 2008;20:661-71.

2. Chen SC, Sorrell TC. Antifungal agents. Med J Aust 2007;187:404-9.

3. Pasqualotto AC, Denning DW. New and emerging treatments for fungal infections. J

Antimicrob Chemother 2008;61:i19-30.

4. Nagappan V, Deresinski S. Reviews of anti-infective agents: posaconazole: a broad-

spectrum triazole antifungal agent. Clin Infect Dis 2007;45:1610-7.

5. Girmenia C. New generation azole antifungals in clinical investigation. Expert Opin

Investig Drugs 2009;18:1279-95.

Page 40: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

40

Ekinokandin Grubu Antifungaller

Yrd.Doç.Dr. Onur KAYA

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Isparta

Son yıllarda modern tıptaki ilerlemeler sonucunda hastanede tedavi gören, fırsatçı

enfeksiyonlar açısından yüksek riskli gruba giren, immunsupresyonlu hasta grubunda belirgin

bir artıĢ olmuĢtur. Bu hasta grubunda görülen fırsatçı enfeksiyonlar arasında da fungal

enfeksiyonlar önemli bir yer tutmaktadır. Öyle ki kandida türleri nozokomiyal kan dolaĢımı

enfeksiyon etkenleri arasında 4. sırada yer almaktadır (1). Ayrıca görülme sıklığı artan invaziv

fungal enfeksiyonlar önemli morbidite ve mortalite nedeni oluĢturmaktadır. Bu tedavisi güç

olan enfeksiyonlar için polyen ve azol grubu ilaçlar yanında ekinokandin grubu ilaçlar da

kullanılmaktadır.

Ekinokandinler semisentetik lipopeptid yapıda moleküllerdir. Bunlardan kaspofungin Glarea

lozoyensis mantarından elde edilen bir fermantasyon ürünü olan „pneumocandin B0‟ ın,

mikafungin Coleophoma empedra‟nın, anidulafungin ise A.nidulans’ın ürününden sentez edilir

(2).

Ekinokandinler FKS1 ve FKS 2 genlerince kodlanan 1.3-ß- glukan sentaz enzimlerini

nonkompetetif olarak inhibe eder ve glukan yapımını engellerler. Glukan tüm fungal hücre

duvarlarının bir esensiyal karbonhidrat komponentidir, Candida ve Saccharomyces türlerinin

hücre duvarlarının %30-60‟ını oluĢturur. 1.3-ß- glukan Aspergillus türlerinin hücre

duvarlarında bulunmaktayken Zygomycetes türlerinde bulunmamaktadır (2).

Ekinokandinlerin oral biyoyararlanımları düĢük olduğundan (<%10) intravenöz yolla

verilmeleri gerekmektedir (3). Kaspofungin 70 mg yükleme dozunu takiben idame tedavisinde

50 mg verilmektedir. Yapılan bir çalıĢmada daha yüksek dozda (150 mg/gün) kaspofungin

vermekle standart tedavi dozuna göre tedavi yanıtı arasında farklılık saptanmamıĢtır (4).

Mikafungin ve kaspofungin anidulafungine göre plazmadan proteinlere daha yüksek oranlarda

bağlanmaktadırlar (sırasıyla %99.5, %96.5, %80). Bu üç ilaç vücutta birçok dokuda kolaylıkla

dağılabilmekte ancak kan beyin bariyerini geçememektedir (5). Yarılanma ömürlerine

bakıldığında anidulafunginin kaspofungin ve mikafungine göre daha uzun yarıömürlü olduğu

görülmektedir (sırasıyla 25.6 saat, 10 saat, 13 saat). Kaspofungin ve mikafungin sitokrom P450

bağlı yolla metabolize olmaktayken anidulafungin karaciğerde metabolize olmamaktadır.

ÇeĢitli düzeylerdeki renal fonksiyon bozukluklarından farmakokinetikleri etkilenmemekte, bu

Page 41: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

41

nedenle standart tedavi dozları önerilmektedir. Orta düzeydeki hepatik fonksiyon

bozukluklarında (Child Pugh 7-9) kaspofunginin 35 mg/gün dozunda verildiğinde eğri altı

alana ulaĢması (AUC) mümkün olmaktadır (5).

Anidulafungin sitokrom P450‟nin substratı değildir, herhangi bir ilaçla etkileĢimi

görülmemiĢtir. Mikafunginin ise sirolimus, nifedipin, itrakonazol ile verildiklerinde AUC ve

Cmax‟ın arttığı görülmektedir. Kaspofungin sitokrom P450‟nin substratı olduğundan rifampin

ile birlikte kullanıldığında serum seviyesinin azaldığından bahsedilmektedir. Kaspofunginin

siklosporinle birlikte kullanımında AUC yaklaĢık olarak %35 oranında artmaktadır (5).

Ekinokandinler iyi tolere edilebilen ilaçlardır. Kaspofunginde daha sık olmak üzere serum

transaminazlarında 5 katını geçmeyen geçici yükselmeler görülebilmektedir. Ayrıca yine

kaspofunginde daha fazla olmak üzere (% 3.5-%18) flebit/tromboflebit gibi yan etkiler

görülebilmektedir (2,5)

2009 IDSA rehberinde ekinokandinler çoğu nötropenik kandidemili olgularında

(C.parapsilosis „in neden olduğu kandidemi olguları hariç) lipozomal amfoterisin B ile birlikte,

nötropenik olmayıp orta-ağır seyirli kandidemili olgularda ilk olarak tercih edilmesi tavsiye

edilen ilaçlardır. Kardiyovaskuler sistem, sss, üriner sistem, vulvovajinal bölge, osteoartikuler

enf, endoftalmit, mukokutanöz kandidiyaz tedavisinde tavsiye edilmektedir. Ġnvaziv kandidiyaz

tedavisinde kaspofunginin etkinliğinin araĢtırıldığı ilk prospektif randomize kontrollü

çalıĢmada kaspofungin konvansiyonel amfoterisin B ile karĢılaĢtırılmıĢ ve benzer etkinlik

bulunmuĢ, yan etkiler kaspofungin kolunda daha az görülmüĢtür (6).

Ġnvaziv kandidiyazlı olguların tedaviye yanıtlarının değerlendirildiği uluslar arası çok merkezli

prospektif, randomize, çift kör bir çalıĢmada kaspofungin ile mikafungin tedavileri

karĢılaĢtırılmıĢtır. Kaspofungin 70 mg yükleme dozunu takiben 50 mg idame verilmiĢ, çalıĢma

sonunda tedavi baĢarı oranları benzer bulunmuĢtur. Kandida türlerine göre tedaviye yanıt

oranları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır (7).

Ġnvaziv kandidiyazlı olgularda anidulafunginin flukonazol tedavisi ile karĢılaĢtırıldığı bir

çalıĢmada anidulafungin tedavisi ile iyileĢme oranının daha yüksek olduğu (%75.6-%60.2), yan

etki oranlarının benzer olduğu (%23-%31) görülmüĢtür (8). Ġnvaziv kandidiyazlı olgularda

anidulafungin 200 mg yükleme dozunu takiben 100 mg/gün, mikafungin ise 100 mg/gün

dozlarında verilmektedir (5).

Kaspofungin invaziv aspergilloz tedavisinde de aynı dozda kullanılmaktadır. Diğer antifungal

ilaçlara refrakter veya intoleran invaziv aspergillozisli hastalarda monoterapide %45

düzeylerinde baĢarıdan sözedilmektedir (9).

Page 42: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

42

Febril nötropenik hastalarda ampirik tedavide lipozomal amfoterisin B (3mg/kg/gün) ile

kaspofungin tedavileri karĢılaĢtırılmıĢ, benzer baĢarı oranları (sırasıyla %33.7, %33.9)

bulunmuĢtur (10).

Ekinokandinler farklı etki mekanizmaları, düĢük yan etki riskleri, ilaç etkileĢimlerinin sık

görülmediği, pek çok Candida türüne karĢı etkinliği iyi olan bir ilaç grubudur.

Tablo: Ekinokandin grubu ilaçların karĢılaĢtırılması (2 numaralı kaynaktan alınmıĢtır)

Kaynaklar

1) Wisplinghoff H, Bischoff T, Tallent SM, Seifert H, Wenzel RP, Edmond MB.

Nosocomial bloodstream infections in US hospitals: analysis of 24,179 cases from a

prospective nationwide surveillance study. Clin Infect Dis. 2004 Aug 1;39(3):309-

17.

2) Eschenauer G, Depestel DD, Carver PL. Comparison of echinocandin antifungals.

Ther Clin Risk Manag. 2007 Mar;3(1):71-97. Ther Clin Risk Manag. 2007

Mar;3(1):71-97.

Kaspofungin Mikafungin Anidulafungin

Cmax (mg/l) 7.64 4.95 2.07-3.5

Yarılanma ömrü (saat) 9-11 11-17 24-26

Proteine bağlanma (%) 96-97 99.8 84

Eliminasyon %35 feçes, %41 idrar %40 feçes, <%15 idrar Çoğu feçesle

Beyin omurilik sıvısına

geçiĢ

DüĢük? DüĢük? <%0.1

Renal yetmezlikde doz

ayarlama

- - -

Hepatik yetmelikde doz

ayarlama

Child-Pugh 7-9 ise 35

mg/gün

Child-Pugh 7-9 ise AUC

azalmakta

-

AUC (mg*s/L) 87.9-114.8 111.3 44.4-53

Page 43: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

43

3) REx JH. Stevens DA. Echinocandin antifungal agents. In: Mandell GL, Bennett JE,

Dolin R, eds. Principles and Practıce of Infectious Diseases 6. Philadelphia: Elsevier, 2005;

510-511.

4) Betts RF, Nucci M, Talwar D, Gareca M, Queiroz-Telles F, Bedimo RJ, Herbrecht

R, Ruiz-Palacios G, Young JA, Baddley JW, Strohmaier KM, Tucker KA, Taylor

AF, Kartsonis NA; Caspofungin High-Dose Study Group. A Multicenter, double-

blind trial of a high-dose caspofungin treatment regimen versus a standard

caspofungin treatment regimen for adult patients with invasive candidiasis. Clin

Infect Dis. 2009 Jun 15;48(12):1676-84.

5) Cleary JD. Echinocandins: pharmacokinetic and therapeutic issues. Curr Med Res

Opin. 2009 Jul;25(7):1741-50.

6) Mora-Duarte J, Betts R, Rotstein C et al. Comparison of caspofungin and

amphotericin B for invasive candidiasis. N Engl J Med. 2002 Dec 19;347(25):2020-

9.

7) Pappas PG, Rotstein CM, Betts RF, Nucci M, Talwar D, De Waele JJ, Vazquez JA,

Dupont BF, Horn DL, Ostrosky-Zeichner L, Reboli AC, Suh B, Digumarti R, Wu C,

Kovanda LL, Arnold LJ, Buell DN. Micafungin versus caspofungin for treatment of

candidemia and other forms of invasive candidiasis. Clin Infect Dis. 2007 45: 883-

93.

8) Reboli AC, Rotstein C, Pappas PG, Chapman SW, Kett DH, Kumar D, Betts R,

Wible M, Goldstein BP, Schranz J, Krause DS, Walsh TJ; Anidulafungin Study

Group. Anidulafungin versus fluconazole for invasive candidiasis. N Engl J Med.

2007 Jun 14;356(24):2525-6.

9) Maertens J, Glasmacher A, Herbrecht R, Thiebaut A, Cordonnier C, Segal BH,

Killar J, Taylor A, Kartsonis N, Patterson TF, Aoun M, Caillot D, Sable C;

Caspofungin Combination Therapy Study Group. Multicenter, noncomparative

study of caspofungin in combination with other antifungals as salvage therapy in

adults with invasive aspergillosis. Cancer. 2006 Dec 15;107(12):2888-97.

10) Walsh TJ, Teppler H, Donowitz GR, Maertens JA, Baden LR, Dmoszynska A,

Cornely OA, Bourque MR, Lupinacci RJ, Sable CA, dePauw BE. Caspofungin

versus liposomal amphotericin B for empirical antifungal therapy in patients with

persistent fever and neutropenia. N Engl J Med. 2004 Sep 30;351(14):1391-402.

Page 44: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

44

Kandida Rehberleri

Doç.Dr.Hüsnü Pullukçu

Ege ÜTF Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Ġzmir

[email protected]

Kandida enfeksiyonları pamukçuk gibi basit mukoza tutulumundan hayatı tehdit eden ciddi

invazif kandidiyazise değiĢen bir dağılımda görülürler. Yeni antifungallerin kullanıma girmesi,

eski antifungallerin farklı üretim Ģekilleriyle yeniden kullanıma sunulması, yeni tanı

tekniklerinin ortaya çıkması tanı ve tedavi algoritmalarını yeniden gözden geçirmemizi

gerektirmektedir. Bu bölümde son rehberler ıĢığında, enfeksiyon odağına göre kandidoz

tanısının konulması, tedavisinin planlanması ve profilaksi uygulamaları gözden geçirilecektir.

Infectious Diseases Society of America (IDSA) 2009 kandida rehberi baz alınacak diğer

rehberlerin önerileri ek olarak tartıĢılacaktır. Kanıt derecelendirmesi yine aynı rehberden

alınmıĢtır.

1) Nötropenik olmayan hastada kandidemi tedavisi: Flukonazol [800 mg yükleme (12 mg/kg)

dozunu takiben 400 mg (6 mg/kg)/gün], Kaspofungin (70 mg yükleme dozunu takiben 50 mg),

Mikafungin (100 mg/gün), Anidulafungin (200 mg yükleme dozunu takiben 100 mg/gün).

Bu antifungal ilaçlar bir çok hastanın tedavisinde ilk sıralarda önerilmektedir (A-I). Durumu iyi,

enfeksiyonu ağır olmayan ve önceden azol almamıĢ olan hastalarda flukonazol, ancak orta-

ciddi enfeksiyonlarda kaspofungin kullanımı A-III düzeyinde önerilmektedir. Ekinokandin ile

tedaviye baĢlandıktan sonra flukonazole duyarlı olduğu bilinen bir köken izole edilirse (örneğin

kandida albikans) flukonazole geçilebilir (A-II). Candida glabrata ile oluĢan enfeksiyonlarda

kaspofungin tercih edilmelidir. Flukonazol ya da vorikonazole geçiĢ duyarlılık sonuçları

belirlenene dek önerilmez (B-III). Ancak bu iki ilacı kullanmakta olan hastalarda klinik stabil

ise ve kültürler negatifleĢmiĢ ise tedavinin devamı kabuledilebilir. Candida parapsilosis ile

oluĢan enfeksiyonlarda flukonazol önerilir (B-III).

Klasik amfoterisin B (KAMB) ve lipit formülasyonlar yukarıdaki antifungallere intoleransı

olan hastalarda tedavi alternatifidirler (A-I). Ġlk tedavide bu ilaçlar baĢlanmıĢ ve fukonazole

duyarlı bir etken saptanmıĢsa tedavi değiĢikliği yapılması mümkündür (A-I). Vorikonazol

kandidemide flukonazole oranla az bir avantaja sahip olmakla birlikte C. krusei ya da

vorikonazole duyarlı C. glabrata‟nın oral tedavisine geçiĢte kullanılabilir (B-III).

Page 45: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

45

Tedavi süresi kan kültüründe üreme olan hastalarda kültür negatifliği sağlandıktan sonra iki

hafta olmalıdır (A-III). Kandida enfeksiyonuna bağlı olduğu düĢünülen bulguların

kaybolmasına kadar tedavi de öneriler arasındadır (AIII).

Kateter enfeksiyonu olan hastalarda kateterin uzaklaĢtırılması kuvvetle önerilmektedir (A-II).

2) Nötropenik hastada kandidemi: Bir çok hastada ekinokandin [kaspofungin, mikafungin (A-

II) ya da anidulafungin(A-III)] ya da LAMB (A-II) ile tedavi önerilmektedir. Durumu iyi,

enfeksiyonu ağır olmayan ve önceden azol almamıĢ olan hastalarda flukonazol alternatif olarak

kabul edilebilir (B-III). Aspergillus gibi küf enfeksiyonlarının kapsanması da düĢünülüyorsa

vorikonazol kullanılabilir (B-III). C. glabrata ile geliĢen enfeksiyonlarda ekinokandinler tercih

edilmelidir (B-III). C. parapsilosis ile oluĢan enfeksiyonlarda flukonazol veya LAMB önerilir

(B-III). C. krusei için ise ekinokandin, LAMB ya da vorikonazol önerilir (B-III). Kateter

enfeksiyonlarında kateter uzaklaĢtırılmalıdır (B-III). Tedavi süresi kan kültürü negatifliği

sağlandıktan sonra iki hafta ya da kandidemiye bağlı bulgular kayboluncaya ve nötropeni

geçinceye kadar sürmelidir (A-III).

Avrupa rehberinde (kaynak 4) tür tayini yapılana kadar ağır olmayan hastalarda flukonazol (C-

III düzeyinde) dahil olmak üzere kaspofungin, anidulafungin, mikafungin, amfoterisin B

preparatları B-II düzeyinde önerilmektedir. Vorikonazol daha önce azol profilaksisi almayan

hastalarda kullanılabilir (A-I). Kandida türü saptandıktan sonra duyarlılığa göre tercih

yapılabilir. Hematolojik maligniteli hastalarda C. albicans, C. glabrata, C. krusei için sırasıyla

LAMB (B-II), KAMB (C-III), vorikonazol (C-III), ekinokandinler (B-II) düzeyinde

önerilmektedir. Kateter enfeksiyonu olanlarda kateterin uzaklaĢtırılması gereklidir.

3) Nötropenik olmayan hastada şüpheli invazif kandidyaz için empirik tedavi: Empirik

antifungal tedavi invazif kandida enfeksiyonu için risk faktörleri olan, ateĢ sebebi

belirlenemeyen kritik hastalarda klinik bulgulara, serolojik bulgulara ve/veya steril olmayan

bölgelerden elde edilen kültür sonuçlarına dayanılarak yapılabilir (B-III). Tedavi Ģekli kanıtlı

invazif kandida enfeksiyonlarında olduğu gibidir (B-III).

4) Nötropenik hastada şüpheli invazif kandidyaz için empirik tedavi: Tanı için ateĢ ve

hipotermi çok spesifik değildir (kaynak 3). Diğer klinik bulgular dikkatle takip edilmelidir.

Kültür ısrarla takip edilmeli, B-D glukan, kandidal enolaz testleri istenmelidir. Negatif kan

kültürü invazif kandidal enfeksiyonu dıĢlamaz (kaynak 3). LAMB, kaspofungin (A-I) veya

vorikonazol (B-I) önerilir. Flukonazol ve itrakonazol alternatif ilaçlardır (B-I). KAMB etkili bir

alternatif olmakla birlikte LAMB‟ye göre daha toksiktir (A-I). Azol profilaksisi alan hastalarda

azol ile empirik tedavi uygulanmamalıdır (B-II).

Page 46: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

46

5) Kronik dissemine kandidiyaziste tedavi: Klinik olarak stabil olan hastalarda flukonazol (6

mg/kg/gün), kliniği ağır veya refrakter hastalığı olanlarda LAMB/KAMB önerilmektedir (A-

III). Alternatif olarak anidulafungin (200 mg yükleme dozunu takiben 100 mg/gün),

mikafungin (100 mg/gün) ya da kaspofungin tedavi baĢlangıcında iki hafta süreyle verildikten

sonra (klinik stabilleĢtikten sonra) oral flukonazol ile idame tedavisine geçilebilir (B-III).

Toplam tedavi süresi haftalardan aylara kadar değiĢim gösterebilir. Ancak kalsifikasyon

görülene ya da lezyonlar kaybolana kadar tedaviye devam edilmelidir. Tedavinin erken

sonlandırılması enfeksiyonun tekrarlaması ile sonuçlanabilir (A-III). Kemoterapi alması

gereken hastalar ya da kemik iliği nakli yapılmakta olan hastalar relapsı önlemek amacıyla bu

periyot esnasında antifungal tedavi almaya devam etmelidirler (A-III).

6) Osteoartiküler kandida enfeksiyonlarında tedavi: -Osteomiyelit için 6-12 ay boyunca

flukonazol (6 mg/kg/gün) ya da iki hafta LAMB tedavisini takiben 6-12 ay boyunca flukonazol

ile idame tedavisi, seçilmiĢ olgularda debritman önerilmektedir (B-III).

-Septik artrit için aynı tedavi en az altı hafta süreyle uygulanmalıdır. Alternatif olarak

ekinokandin ya da KAMB ile iki haftalık tedaviyi takiben yine 6 mg/kg/gün flukonazol ile

kalan tedavi süresi tamamlanabilir (B-III). Cerrahi debritman tüm hastalarda gereklidir. Protez

enfeksiyonu sözkonusu ise bir çok olguda protezin uzaklaĢtırılması gerekir (A-III). Tedavi Ģekli

ve süresi septik artritte olduğu gibidir. Protez çıkarılamıyorsa flukonazol ile kronik süpresyon

tedavisi önerilir (B-III).

7) Santralsinir sistemi kandida enfeksiyonlarında tedavi: Bir kaç hafta boyunca LAMB (3-5

mg/kg/gün) kullanılmalıdır (B-III). Tedaviye günde 4 kez 25 mg/kg flusitozin eklenebilir.

Hasta tedaviye yanıt verdikten sonra bütün klinik, radyolojik ve BOS bulguları düzelene kadar

flukonazol 400-800 mg (6-12 mg/kg/gün) önerilmektedir (B-III). Enfekte ventriküler Ģant vb

kateterler uzaklaĢtırılmalıdır (A-III).

8) Kandida endoftalmitinde tedavi: Ağır enfeksiyonlarda altı hafta boyunca KAMB (0.7-1

mg/kg/gün) ve flusitozin (günde 4 kez 25 mg/kg) (A-III), daha az ağır enfeksiyonlarda

alternatif olarak flukonazol 400-800 mg (6-12 mg/kg/gün) kullanılabilir (B-III). Bu tedaviye

yanıt vermeyen olgularda ya da ilaca intoleransı olan hastalarda vorikonazol, ekinokandin veya

LAMB kullanılabilir(B-III). Tedavinin takibi, intraoküler antifungal tedavi kararı, cerrahi

endikasyonlar, kaynağı bilinmeyen kandida enfeksiyonlarında örnekleme yapmak için göz

hekimleri ile sürekli iĢbirliği içerisinde olmak gereklidir. Tüm kandidemili olgularda oftalmik

tutulumu değerlendirmek için en azından bir kez göz hastalıkları konsültasyonu istemek uygun

olacaktır (A-II).

Page 47: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

47

9) Kardiyovasküler sistem kandida enfeksiyonlarında tedavi: Bu enfeksiyonlarda tüm tedavi

önerileri B-III düzeyindedir.

-Doğal kapak endokarditinde flusitozin (günde 4 kez 25 mg/kg) ile beraber ya da flusitozinsiz

LAMB (3-5 mg/kg/gün) önerilmektedir. Alternatif olarak ekinokandinler (yüksek doz

gerekebilir; kaspofungin 50-150 mg/gün, mikafungin 100-150 mg/gün, anidulafungin 100-200

mg/gün) kullanılabilir. Flukonazole duyarlı kökenlerle oluĢan enfeksiyonlarda basamak

tedavisi olarak, kliniği stabil ve kandidemi sona ermiĢ ise flukonazol 400-800 mg/gün dozunda

uygulanabilir. Tedavi kapak replasmanından sonra altı hafta devam etmelidir. Perivalvüler abse

ve diğer komplikasyonlarda tedavi süresi daha uzun olmalıdır. Kapak replasmanı yapılamayan

hastalarda tedavi dozundaki flukonazol ile uzun süreli baskılama tedavisi verilmelidir.

-Prostetik kapak enfeksiyonlarında aynı tedavi önerileri geçerlidir. Kapak replasmanı

yapılamayan hastalarda baskılama tedavisi ömür boyu yapılmalıdır.

- Perikarditlerde perikardiyal pencere açılması ve ya perikardiyektomiyle beraber LAMB (3-5

mg/gün), KAMB (0.6-1 mg/gün), ekinokandin (yüksek dozlarda), flukonazol 6-12 mg/kg/gün

aylarca kullanılabilir. Amfotesin B ya da ekinokandinlerle kliniği düzelmiĢ olan hastalarda

basamak tedavisi olarak flukonazole geçilebilir.

-Miyokarditlerde tedavi endokarditlerde olduğu gibidir.

-Süpüratif tromboflebitlerde kateter varsa uzaklaĢtırılmalı ve drenaj sağlanmalıdır. Klasik veya

LAMB, ekinokandin, flukonazol yukarıda belirtilen dozlarda kandidemi sanlandıktan iki hafta

sonrasına dek kullanılmalıdır. Trombüsün rezolüsyonu da tedavi sonlandırılmasını destekleyen

bir bulgudur.

-Pace-maker veya implane edilmiĢ kardiyak defibrilatör gibi cihaz enfeksiyonlarında implante

edilmiĢ olan cihaz uzaklaĢtırılmalı ve endokardit tedavisi uygulanmalıdır. Sadece cihazın

yerleĢtirildiği bölgede enfeksiyon varsa yine cihaz uzaklaĢtırılır ve 4 hafta antifungal tedavi

önerilir. Cihazın kalp içerisine giden telleri enfekte ise cihaz uzaklaĢtırıldıktan sonra en az 6

hafta antifungal tedavi önerilir.

-Ventriküler pompa cihazlarının enfeksiyonu olan hastalarda tedavi endokarditlerde olduğu

gibidir. Hastanın kliniği düzeldikten sonra ya da kandidemi sona erdiğinde cihaz uzaklaĢtırılana

kadar flukonazolle baskılama tedavisi uygulanmalıdır.

10) Solunum örneklerinde kandida üremesi: Solunum örneklerinden izole edilen kandidalar

nadiren invazif enfeksiyon etkenidirler. Bu yüzden antifungal tedavi önerilmez.

11) Mukozal kandida enfeksiyonlarında tedavi (genital sistem hariç): Orofaringeal

kandidiyaziste, hafif mukozitlerde sistemik emilimi olmayan lokal tedaviler (nistatin,

klotrimazol/günde 4 kez/ 7-14 gün) uygulanmalıdır (B-II). Orta ve ağır mukozitlerde

Page 48: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

48

flukonazol 100-200 mg (3 mg/kg) 7-14 gün önerilmektedir (A-I). Flukonazole dirençli

olgularda itrakonazol 200 mg/gün ya da posakonazol 400 mg suspansiyon günde iki kez

(sonrasında günde 400 mg, 28 güne kadar) kullanılabilir (A-II). Bahsedilen tedavi uygulamaları

ile baĢarı sağlanamazsa vorikonazol 200 mg, 2x1 ya da 100 ml‟de 100 mg amfoterisin B içeren

solüsyon oral yoldan günde 4 kez 1 ml uygulanabilir (B-II). Yine refrakter hastalığı olanlarda

ekinokandinler veya KAMB (0.3 mg/kg/gün) kullanılabilir (B-II)

- Özefegeal kandidiyaziste sistemik antifungal tedavi her zaman gereklidir (A-II). Oral

flukonazol 200-400 mg 14-21 gün kullanılmalıdır (A-I). Ġntravenöz flukonazol 400 mg/gün (6

mg/kg), KAMB 0.3-0.7 mg/kg/gün ya da ekinokandinler oral tedavi alamayan hastalarda

uygulanabilir (B-II). Flukonazole dirençli olgularda itrakonazol 200 mg/gün, posakonazol 400

mg suspansiyon günde iki kez ya da günde iki kez vorikonazol 200 mg kullanılabilir (A-III).

Mikafungin (150 mg/gün), kaspofungin (50 mg/gün), anidulafungin (200 mg/gün) ve KAMB

(0.3-0.7 mg/kg/gün) diğer tedavi alternatifleridir (B-II). Rekürren enfeksiyolarda haftada 3 kez

100-200 mg flukonazol ile baskılama tedavisi önerilmektedir (A-I).

12) Kandida türleri ile oluşan üriner sistem enfeksiyonlarında tedavi: Asemptomatik

kandidürili hasta yüksek riskli hasta grubuna (nötropenik, ürolojik giriĢim yapılan) girmiyorsa

tedavi önerilmez (A-III). Yüksek risk grubundaki hastalara invazif kandidiyaziste olduğu gibi

yaklaĢılmalıdır. Ürolojik giriĢim yapılan hastalarda ise flukonazol (3-6 mg/kg/gün) ya da

KAMB (0.3-0.6 mg/kg/gün ) kullanılabilir (B-III).

- Semptomatik kandidürili hastalarda eğer sistemik invazyondan Ģüpheleniliyorsa invazif

kandidiyazis olarak tedavi edilir (A-III). Sistit düĢünülen hastalarda flukonazol 200 mg (oral 3

mg/kg) iki hafta süresince kullanılabilir (A-III). Flukonazole dirençli kökenler için klasik

amfoterisin B bir hafta süresince 0.3-0.6 mg/kg/gün önerilir (B-III). Mesanenin amfoterisin B

ile yıkanması genellikle önerilmez, ancak flukonazole dirençli kökenlerle oluĢan

enfeksiyonlarda uygulanabilir (B-III). Piyelonefritli hastalarda flukonazol dozu 200-400

mg/gün, tedavi süresi iki hafta olarak önerilmektedir. Flukonazole dirençli kökenler için iki

hafta boyunca KAMB 0.5-0.7 mg/kg/gün dozunda kullanılabilir (B-III).

13) Vulvovaginal kandidiyaziste tedavi: Bir çok topikal antifungal tedavide etkilidir ve açık

olarak üstünlüğü olan bir ajan yoktur(A-I). Komplike olmayan enfeksiyonlarda 150 mg tek doz

flukonazol önerilmektedir (A-I). Rekürren enfeksiyonlarda 10-14 gün oral ya da topikal

flukonazolü takiben altı ay boyunca haftada bir 150 mg tek doz flukonazol kullanılabilir (A-I).

Ketokonazol alternatif olarak önerilebilir (kaynak 2). Hamile kadınlarda lokal olarak imidazol

preparatları 7 gün boyunca kullanılabilir (kaynak 2).

Page 49: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

49

14) Antifungal profilaksi gereken durumlar: Karaciğer (A-I), pankreas (B-II) ve ince bağırsak

Solit organ transplantasyonu yapılacak yüksek riskli hastalara operasyon sonrası 7-14 gün

boyunca flukonazol (3-6 mg/kg) ya da LAMB (1-2 mg/kg) ile profilaksi önerilmektedir .

Yüksek oranda invazif kandidyazis görülen yoğun bakım ünitelerinde yüksek riskli hastalara

günde 3-6 mg/kg flukonazol profilaksisi verilebilir (B-I).

Ġndüksiyon kemoterapisi verilen hastalarda nötropeni süresince flukonazol 6 mg/kg/gün (A-I),

posakonazol 200 mg 3x1 (A-I), kaspofungin 50 mg/gün (B-II) önerilir. Oral itrakonazol 200

mg/gün alternatif olarak kullanılabilir (A-I).

Kök hücre transplantasyonu yapılan hastalarda riskli nötropeni dönemi boyunca flukonazol 6

mg/kg/gün, posakonazol 200 mg 3x1 ya da mikafungin 50 mg/gün dozunda önerilir (A-I).

Ġngiliz rehberinde allojenik kemik iliği naklinde itrakonazol ya da posakonazol ile profilaksi

önerilirken otolog kemik iliği nakli yapılanlara profilaksi önerilmemektedir (kaynak 3).

KAYNAKLAR

1) Clinical practice guidelines for the management of candidiazis: 2009 update by the

Infectious Diseases Society of America.

2) Vaginitis. American College of Obstetricians and Gynecologist ACOG), 2006 May. 12

p. (ACOG practice bulletin; no.72)

3) Guidelines on the management of invasive fungal infection during therapy for

haematological malignancy. British Committee for Standards in Haematology.

4) 2007 update of the ECIL-1 guidelines for antifungal therapy in leukemia patients.

5) Segal HB, Herbrecht R, Stevens DA et al. Defining responses to therapy and study

outcomes in clinical trials of invasive fungal diseases: Mycoses Study Group and

European Organization for research and treatment of cancer consensus criteria. CID

2008; 47:674-83.

6) De Pauw B, Walsh TJ, Donnelly JP et al. Revised definitions of invasive fungal disease

from the European Organization for Research and Treatment of Cancer/Invasive Fungal

Infections Cooperative Group and the National Institute of Allergy and Infectious

Diseases Mycoses Study Group (EORTC/MSG) Cosensus Group. CID 2008;46:1813-

21.

Page 50: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

50

Kriptokok Enfeksiyonlarında Tedavi

Uzm.Dr.Meltem AVCI

SB Ġzmir Bozyaka Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Ġzmir

[email protected]

Kriptokok enfeksiyonları, geniĢ kapsülü ile karakterize maya mantarı Cryptococcus türlerinin

etken olduğu enfeksiyonlardır. Etken, baĢta AIDS olmak üzere, bağıĢıklığı baskılanmıĢ

hastalarda enfeksiyon etkeni olmakla birlikte, normal sağlıklı insanlarda da hastalık

oluĢturmaktadır. Cryptococcus spp.‟nin vücuda giriĢ yeri sıklıkla solunum sistemidir. Ancak

etken, çoğunlukla santral sinir sistemi (SSS) enfeksiyonlarına yol açmaktadır. Menenjit veya

meningoensefalit en sık karĢılaĢılan ve en sık ölüme neden olan klinik tablolardır (1).

KRİPTOKOK MENİNGOENSEFALİT TEDAVİSİ

Yüksek mortalite ve kötü prognozu olan kriptokok menenjiti ve dissemine kriptokokkozda

seçilecek ajan amfoterisin-B deoksikolattır. Kriptokok menenjiti baĢlangıç tedavisinde

amfoterisin B ile flusitozin kombine edilir. Bu güçlü fungisidal rejim ile AIDS olmayan

olgularda tedavinin ikinci haftasında BOS kültürlerinde negatiflik sağlanmaktadır (1, 2).

HIV ile enfekte olgularda kriptokok meningoensefalit tedavisi : Ġndüksiyon/konsolidasyon

tedavisinde iki haftalık amfoterisin B > 0.7 mg/kg/gün iv ve flusitozin 100 mg/kg/gün po

kombinasyonunu takiben en az sekiz hafta 400 mg/gün dozunda flukonazol kullanımı

önerilmektedir. Ġdame veya supresyon tedavisinde, en az bir yıl 200 mg/gün flukonazol

kullanımı önerilmektedir. Tedaviyi tolere edemeyen veya yanıt vermeyen olgularda

vorikonazol, posakonazol ve itrakonazol gibi diğer azoller ve amfoterisin B kullanılmıĢtır.

Ancak flukonazol günümüzde idame tedavide rutin olarak kullanılan ve önerilen primer

azoldür. En az bir yıllık idame tedavi sonrası, HAART tedavisine cevap alındığında supresyon

tedavisine devam edilmeyebilir. HAART tedavisine cevap kriterleri CD4 sayısının 100

hücre/μL‟den fazla olması ve en az 3 ay süresince HIV RNA‟nın saptanmamasıdır (1, 3).

Transplantasyon yapılan olgularda kriptokok meningoensefalit tedavisi:

Ġndüksiyon/konsolidasyon tedavisinde iki haftalık lipozomal amfoterisin B 4 mg/kg/gün ya da

ABLC 5 mg/kg/gün ve flusitozin 100 mg/kg/gün kombinasyonunu takiben sekiz hafta

süresince 400-800 mg/gün dozunda flukonazol kullanımı önerilmektedir. Ġndüksiyon

Page 51: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

51

tedavisinde flusitozin kullanılamazsa poliyen tedavisi 3-4 hafta verilebilir. Transplant

alıcılarında idame tedavisi 6-12 ay boyunca flukonazol 200mg/gün‟dür (3).

HIV ile enfekte olmayan ve transplant alıcısı olmayan olgularda kriptokok

meningoensefalit tedavisi: Ġndüksiyon tedavisinde en az dört hafta amfoterisin-B < 0.7

mg/kg/gün + flusitozin 100 mg/kg/gün kullanımı önerilmektedir. Ġndüksiyon tedavisinden

sonra olgulara en az 6-12 ay süreyle flukonazol 200 mg/gün verilmelidir (3).

Persiste eden enfeksiyonlarda tedavi: Persiste eden enfeksiyon düĢünüldüğünde indüksiyon

tedavisi süresi en az 4-10 hafta olacak Ģekilde yeniden baĢlanmalıdır. Eğer daha önceki

indüksiyon tedavisinde amfoterisin B < 0.7 mg/kg/gün veya lipid formülasyonlu amfoterisin B

< 4 mg/kg/gün dozları uygulanılmıĢsa, doz artırımı düĢünülmelidir. Eğer olgu amfoterisin

B‟yi tolere edemiyorsa, flukonazol 800 mg/gün + flusitozin 100 mg/kg/gün verilmesi

düĢünülmelidir. Eğer olgu flusitozin‟i tolere edemiyorsa ise, amfoterisin-B 0.7 mg/kg/gün ĠV

+ flukonazol 800 mg/gün kullanılabilir. Ġntratekal ya da intraventriküler amfoterisin B

uygulanması çeĢitli komplikasyonlara yol açtığı için son çözüm olarak düĢünülmelidir. Ayrıca

persiste eden enfeksiyonlarda, standart indüksiyon tedaviyle birlikte rekombinant interferon

gama tedavisi 12 hafta süreyle haftada üç kez 100 µg dozunda verilebilir (3).

Relaps Tedavisi: Santral sinir sistemi kriptokokkozunda relaps saptandığında, persiste eden

enfeksiyonda olduğu gibi indüksiyon tedavisinin tekrar baĢlanılması ve relapslarda izole edilen

suĢ ile hastalığın baĢında elde edilen suĢun duyarlılık yönünden karĢılaĢtırılması

önerilmektedir.. Ġndüksiyon tedavisinden sonra in vitro duyarlılık test sonuçlarına göre

kurtarma tedavisinde 10-12 hafta flukonazol 800 mg/gün veya vorikonazol 200-400 mg 2x1 po

veya posakonazol 200-400 mg 2x1 po kullanılması düĢünülebilir (3).

Santral sinir sistemi kriptokokkoma tedavisi: Ġndüksiyon tedavisinde en az 6 haftalık

amfoterisin B 0.5-0.7 mg/kg/gün IV veya lipozomal amfoterisin B > 3 mg/kg/gün IV veya

ABLC 5 mg/kg/gün + flusitozin 100 mg/kg/gün kombinasyon tedavisini takiben en az 6 -18

ay süresince flukonazol 400 mg/gün kullanımı önerilmektedir. Kitle etkisi, lezyon çevresinde

ödem ve IRIS varlığında kortikosteroidler kullanılabilir. Kriptokokkoma saptanan olgularda

lezyon > 3 cm ise ve lezyonlarda büyüme IRIS ile açıklanamıyorsa ileri tanı amacıyla cerrahiye

baĢvurulabilir (3).

İmmun rekonstrüksiyon inflamatuvar sendromunda tedavi: Bu hastalarda HAART

tedavisine baĢlanıldıktan genellikle 1-2 ay sonra IRIS oluĢmaktadır. Beyin omurilik sıvısında

mantar yükünün yüksek olduğu olgularda indüksiyon tedavisi sırasında oluĢan artmıĢ

intrakraniyal basınç ve IRIS‟e bağlı oluĢabilecek komplikasyonları önlemek için antifungal

tedavi baĢlanılmasından 4-10 hafta sonra HAART tedavisine baĢlanılması önerilmektedir.

Page 52: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

52

Beyin omurilik sıvısı inflamasyonu, intrakraniyal basınç artıĢı gibi ağır IRIS bulguları

varlığında kortikosteroid kullanılması gerekli olabilir. Prednizon eĢdeğeri 0.5-1 mg/kg/gün

verilebilir. Ciddi SSS belirti ve bulguları olan olgularda yüksek dozlarda deksametazon

kullanılması düĢünülebilir (1, 3).

Artmış intrakraniyal basınç tedavisi: Antifungal tedavinin yanında artmıĢ intrakranial

basıncın tedavisi de aynı oranda önemlidir. ArtmıĢ intrakraniyal basınç tedavisinde önerilen

tedavi metodları; açılıĢ basıncı ve belirti/bulgular düzeldikten iki gün sonrasına dek günlük

olarak tekrarlayan LP yapılmasıdır. Üç ya da daha fazla yapılan LP‟na rağmen basınç

yüksekliği devam ederse perkutanöz lomber dren yerleĢtirilmesi ya da ventrikülostomi

yapılması düĢünülmelidir. Akut ya da kronik artmıĢ intrakraniyal basınç tedavisinde

ventriküloperitoneal Ģant yerleĢtirilmesi daha kalıcı bir çözümdür.(1,3) Bazı hastalarda baĢvuru

sırasında ya da tedavinin ilk 1-2 yılı içersinde baĢağrısı, konfüzyon, çeĢitli nörolojik belirtiler

gibi obstruktif hidrosefali bulguları geliĢebilir. Bu durumda hastaya uygun antifungal tedavi

altında kalıcı ventriküloperitoneal Ģant takılmalıdır (1).

PULMONER KRİPTOKOKKOZ TEDAVİSİ

İmmunsüprese konakta pulmoner kriptokokkoz tedavisi: Hafif-orta semptomları olan

olguda, diffüz infiltrat, yoğun immunsüpresyon ve disseminasyon yoksa, flukonazol 400

mg/gün, 6-12 ay boyunca kullanılmalıdır. Ciddi semptomları olan olguda, tedavi SSS

kriptokokkozu ile aynıdır. Ayrıca pnömoni ile iliĢkili SSS, kanıtlanmıĢ dissemine enfeksiyon

ve/veya ARDS varlığında da, tedavi SSS kriptokokkozunda olduğu gibidir. HAART tedavisi

almakta olan olguda CD4 hücre sayısı > 100/μL ve kriptokok antijen < 1:512 ise, idame

flukonazol tedavisi 12 ay sonra kesilebilir. Ġmmun rekonstrüksiyon inflamatuvar sendromuna

bağlı ARDS‟de anti-enflamatuar ajan verilebilir (3).

İmmunsüprese olmayan konakta pulmoner kriptokokkoz tedavisi: Hafif-orta semptomları

olan olguda, flukonazol 400 mg/gün, 6-12 ay boyunca kullanılmalıdır. Ciddi semptomları olan

olguda, tedavi SSS kriptokokkozu ile aynıdır. Flukonazolun kontrendike olduğu durumlarda,

alternatif seçenekler: itrakonazol 200-400 mg/gün po, ya da vorikonazol 200 mg 2x1 po ya da

posakonazol 400 mg 2x1 po‟dir. Cerrahiye tanı ve uygun antifungal tedaviye rağmen

radyolojik bozukluklar ve semptomlar ısrarla devam ediyorsa baĢvurulabilir (3).

Page 53: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

53

SSS VE PULMONER DIŞI KRİPTOKOK İNFEKSİYONLARINDA TEDAVİ

Santral sinir sistemi enfeksiyonu, fungemi yoksa ve tek bölge tutulumu mevcutsa, 6-12 ay

boyunca flukonazol 400 mg/gün, kullanımı önerilmektedir. Fungemi ya da disseminasyonu

olan olguda tedavi SSS kriptokokkozu ile aynıdır (3).

ÖZEL DURUMLARDA TEDAVİ

Kısıtlı kaynakları olan ülkelerde tedavi: Santral sinir sistemi kriptokokkozu ve dissemine

enfeksiyonda önerilen tedavi seçenekleri (3):

1) Flusitozinin bulunmadığı bölgelerde; 2 hafta amfoterisin B 1 mg/kg/gün tedavisini takiben 8

hafta flukonazol 800 mg/gün ve idamede flukonazol 200-400 mg/gün,

2) Poliyenlerin bulunmadığı bölgelerde; BOS kültüründe negatiflik oluĢana kadar veya 10 hafta

flukonazol 800 mg/gün ve idamede flukonazol 200-400 mg/gün,

3) Flusitozinin bulunduğu ancak poliyenlerin bulunmadığı bölgelerde: 2-10 hafta süresince

flukonazol 400-800 mg/gün + flusitozin 100 mg/kg/gün tedavisini takiben idamede flukonazol

200-400 mg/gündür.

Gebelerde SSS kriptokokkozu ve dissemine enfeksiyon tedavisi: Dissemine ve SSS

enfeksiyonunda, amfoterisin B ve/veya flusitozin kullanılması önerilmektedir. Ancak

flukonazol tedavisine doğumdan sonra baĢlanılmalıdır. Sınırlı ve stabil pulmoner kriptokok

enfeksiyonu olan olgu yakından takip edilmeli ve flukonazol doğumdan sonra baĢlanılmalıdır.

Postpartum dönemde olgu IRIS geliĢimi açısından takip edilmelidir (3).

Çocuklarda kriptokok enfeksiyonları tedavisi: Dissemine ve SSS enfeksiyonunda,

indüksiyon/konsolidasyon tedavisinde, iki haftalık amfoterisin B 1 mg/kg/gün ve flusitozin

100 mg/kg/gün po kombinasyonu, takiben sekiz hafta flukonazol 10-12 mg/kg/gün, ve idame

tedavide flukonazol (6 mg/kg/gün ) kullanımı önerilmektedir. HAART tedavisi almakta olan

çocuklarda idame tedavinin süresiyle ilgili yeterince çalıĢma yoktur. Ġdame tedavi süresi bireye

özgüdür. Poliyen toleransı olmayan olguda, lipozomal AmB 5 mg/kg/gün verilebilir.

Çocuklarda kriptokokkal pnömonide önerilen tedavi, 6-12 boyunca flukonazol (6 mg/kg/gün)

kullanımıdır (3).

C. gattii enfeksiyonları tedavisi: C. gattii öncelikle immünokompetan konakta saptanmaktadır.

C. gattii meninkslerden çok beyin parankiminde serebral kriptokokkoma veya hidrosefaliyle

sonlanan enfeksiyonlara yol açma eğilimindedir. Birlikte akçiğerde büyük kitlesel lezyonlar

bulunabilir.

- C. gattii’nin etken olduğu dissemine, SSS ve pulmoner enfeksiyon tedavisi, C. neoformans

tedavisi ile aynıdır.

Page 54: Dr. Nur YAPARnakli, bağ dokusu hastalıklarının tedavisi sonucu sayıları giderek artan bir bağıĢıklığı baskılanmıĢ insan grubu da ortaya çıkmıĢtır. Bu grupta meydana

54

-Akciğerlerde; tek ve küçük kriptokokkoma saptanırsa, flukonazol 400 mg/gün verilmelidir. --

Akciğerlerde, çok büyük ve multipl lezyonlarda, 4-6 haftalık kombinasyon tedavisini takiben,

cerrahi tedaviye bağlı olarak flukonazol tedavi süresi 6-18 ay arasında değiĢebilir. Vital

yapılarda bası, 4 haftalık tedavi sonrasında lezyonlarda küçülme olmazsa, cerrahi düĢünülebilir

(3).

Kaynaklar

1. Chayakulkeeree M, Perfect JR. Cryptococcosis. Infect Dis Clin North Am

2006;20(3):507–544.

2. Perfect JR. Cryptococcus . neoformans. In: Mandell GL, Bennett JE, Dolin R, eds.

Mandell, Douglas and Bennett's Principles and Practice of Infectious Diseases. 6th ed.

Philadelphia: Churchill Livingstone, 2005:2997- 3012.

3. Perfect JR. Clinical practice guidelines for the management of Cryptococcal disease

2008 update by the Infectious Disease Society of America. Focus 18 on fungal

infections, March 5-7, 2008, San Antonio, Texas, Final agenda, presentations, and

abstracts, p:134-138.