eg 132. sayı

40

Upload: ekim-gencligi

Post on 08-Mar-2016

223 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Ekim Gençliği 132. sayı / Yaz sayısı 2011

TRANSCRIPT

Genel seçimlerin sona ermesiyle birlikte siyasalanlamda yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz.Öncelikle belirtmek gerekir ki bu dönemieskisinden ayıran, yani onu “yeni” yapan siyasalgelişmelerin niteliği değildir tek başına. Açık kiönümüzdeki dönemin siyasal gelişmeleri de özüitibarıyla geçmiş döneminkilerle aynı olacaktır.Yine çürümüş sermaye düzeninin işçi sınıfına vegençliğe yönelik saldırıları devam edecek, sermayesınıfı adına bu saldırıların yürütücülüğünüüstlenenler kendi aralarındaki it dalaşınısürdüreceklerdir. Önümüzdeki dönemi “yeni”yapacak şey geçmişten bugüne süren tüm busaldırıların daha yoğunluklu bir biçimde ve artarakhayata geçirilecek olmasıdır.

Bu dönemde karşımıza çıkarılacak saldırılarıntümünün geçmişten beri süren saldırıların birdevamı niteliğinde olacağını söyledik. Seçimlerburada yine de özel bir öneme sahipti. Öyle ki,emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planladığısaldırıların düzenin hangi güçleri aracılığıylayürütüleceği seçim sonuçlarıyla daha açık halegelecekti.

Bu süreç boyunca ortaya konulacak kapsamlısaldırılar, aynı zamanda yeni dönemin mücadelebaşlıklarıdır. Bunun doğal bir gereği olarak busaldırıları bugünden tespit etmek, niteliğini vekapsamını anlayabilmek, dahası saldırılarkarşısında verilecek mücadelenin hazırlıklarınabugünden başlamak önemli bir yerde durmaktadır.

İşçi sınıfı ve emekçi katmanların çalışma veyaşam koşullarına yönelik olarak hayatageçirilecek kapsamlı saldırıları saklı tutarsak, yenidönemde gençliğin karşısına çıkacak olan ve azönce belirttiğimiz gibi onun mücadele başlıklarınıda oluşturan üç temel gündem tanımlayabiliriz.

Emperyalist planlar ve sermaye

devletinin sadık uşaklığı

Bir süredir dünyayı kasıp kavuran Avrupa’dakisınıf mücadeleleri ve Ortadoğu halklarınınayaklanmaları emperyalist efendilere korku salmışdurumda. Elbette ki korkuları boşuna değil.Avrupa’da defalarca hayata geçirilen genel grevlerve direnişler, Ortadoğu halklarının onlarca yıllıkdiktatörleri deviren görkemli başkaldırılarıdünyanın geleceğinin işçi sınıfı ve emekçi halklarınellerinde olduğunu gösterdi.

Bu korku emperyalizmi tüm silahlarınıkullanma yoluna götürdü. Emperyalist dünyadüzeninin tüm manipülasyon araçlarının yanındaaçık baskı ve terör bir kez daha devreye sokuldu.Hatta bu baskı ve terör kısa bir zamanda daha ileriboyutlara vardırılarak, Libya üzerinden görüldüğügibi, emperyalist savaş ve işgallere kadar vardırıldı.

Türkiye burjuvazisinin ve AKP’nin ise

emperyalizme hizmette sınır tanımadığı budönemde bir kez daha açığa çıktı. Seçimler içingerekli emperyalist desteğin alınabilmesininkoşullarından biri olmasından da kaynaklı olarak,emperyalizmle yapılan işbirliğinin boyutlarıseçimlerden önce olduğu gibi görüldü. İzmir’inNATO’nun kara harekatı üssü yapılmasıemperyalizme olan uşaklığın, bu kararın bir övünçkaynağı olarak gündeme taşınması da gerekliemperyalist desteğin alınabilmesi yönünde yapılanbir manevraydı. Bu, yeni dönemde ABD-AKPişbirliğinin içeriğini de tüm açıklığı ile ortayasermektedir. Bu işbirliğine göre ülke topraklarıNATO’nun dünya emekçi halklarına yöneliksaldırılarının harekat üssü, yani kanlı ve kirlisaldırıların merkezi olacaktır.

Tüm bunlar önümüzdeki dönemdeemperyalizme uşaklığın yeni boyutlarkazanacağının ifadesidir de aynı zamanda.Libya’ya yönelik olarak dillendirilen karaharekatının yanı sıra Suriye’ye yönelik operasyonihtimalinin güçlenmesi ve Türk devletinin de buoperasyonun içinde doğrudan yer alacağınıngündeme getirilmesi, Türkiye’ye biçilenemperyalizmin bölgesel karakolu, saldırı ve savaşüssü misyonunu bir anlamda somutlayacaktır.

Kısacası önümüzdeki dönem emperyalizmeuşaklığın daha da pekiştirileceği, onun adınayürütülecek aktif taşeronluğun daha ileriden yerinegetirileceği bir dönem olacaktır.

Emperyalizmin dünya ölçeğindeki saldırıları veTürk sermaye devletinin bu saldırılardaki uğursuzrolü gençliğin yeni dönem mücadelegündemlerinden birini de tanımlamış olmaktadır.Gençlik emperyalist savaş ve saldırganlığa, ülketopraklarının bu savaşın ileri bir karakolu halineçevrilmesine karşı mücadeleyiyükseltecektir/yükseltmelidir. Zira Türkiye işçi

Saldırılar yoğunlaşıyor, saflar sıklaştıralım!

Yeni dönem

mücadele başlıkları

3

Bir süredir dünyayı

kasıp kavuran

Avrupa’daki sınıf

mücadeleleri ve

Ortadoğu halklarının

ayaklanmaları

emperyalist efendilere

korku salmış durumda.

Elbette ki korkuları

boşuna değil. Avrupa’da

defalarca hayata

geçirilen genel grevler ve

direnişler, Ortadoğu

halklarının onlarca yıllık

diktatörleri deviren

görkemli başkaldırıları

dünyanın geleceğinin işçi

sınıfı ve emekçi halkların

ellerinde olduğunu

gösterdi.

sınıfının ve gençliğinin kurtuluşu, dünyanın tümezilen halklarının kurtuluşundan bağımsız elealınamaz. Sermaye adına sınırların kaldırıldığı birdünyada antiemperyalist mücadelenin sınırları dakalkmaktadır. Sözkonusu olan Türkiye gibiemperyalizme ileri karakolluk rolü üstlenen birülkeyse eğer, bu daha belirginleşmek zorundadır.

Gençlik hareketimizin tarihinin emperyalizmekarşı verilen mücadelede önemli birikimleritaşıdığını da burada hatırlatalım. Commer’inarabasının ateşi gençliğin bugünkü ant-iemperyalistmücadelesinde yürekleri ısıtacak, tarihselbelleğimize kazınan “6. Filo destanı” izlenmesigereken yolu gösterecektir. Yapılması gerekenemperyalistlere ve işbirlikçilerine 6. Filo’yu bir kezdaha hatırlatmaktır.Sermayenin pençesinde can çekişen

üniversiteler

Önümüzdeki dönemin bir diğer önemli saldırıalanı da üniversiteler olmaktadır. Bir süredir“Bologna süreci” eksenli saldırıların hedefiolan üniversiteler, yinebu sürecieksen alan,hatta bunundaha dasomutlanmışbiçiminiifade edensaldırılarınhayatageçirileceğiyerlerolacaktır.

Sözünüettiğimizsaldırının asılkapsamıüniversitelerinyenidenyapılandırılmasıolarak ifade edilebilir. Bu “yeniden yapılandırma”süreci esas olarak üniversitelerin idari ve maliişleyişinde değişiklikler yapılmasını öngörüyor.Bunlar öyle küçük değişiklikler değil, tersinekapsamlı ve üniversiteleri tümden dönüştürecekhamleler olmaktadır. Örneğin idari yapılanmadayapılacak değişiklik somut olarak mütevelliheyetlerinin hayata geçirilmesi demektir. Bilindiğigibi bu da üniversitelerin her şeyiylesermayedarların yönetimi ve denetimi altınasokulması anlamına gelmektedir.

Bunlara üniversitelerin ticarileştirilmesisaldırıları da eşlik etmektedir. Tüm budönüşümlerin bir parçası olarak üniversitelerinticarethaneye çevrilmesi süreci hızlandırılacak vebu uygulamada da daha açık biçimler alacaktır.

Sermayenin üniversiteler üzerinden kurguladığıyeniden yapılandırma sürecinin tüm ekseni 27-29Mayıs tarihleri arasında toplanan “UluslararasıYükseköğretim Kongresi"nde açıkça ifadeedilmiştir. Yani artık tüm bu süreç kapalı biçimlerile değil, sermayenin topyekun birlikteliğine eşlikeden daha açık biçimler altında işletilecektir.

Tüm kapsam ve uygulamalarıyla birlikteüniversitelerin yeniden yapılandırma süreci yenidönemde aynı kapsamda ve etkili bir mücadeleye

konu edilebilmelidir. Söz konusu olan genişgençlik kitlelerinin geleceğidir. Bu aynı zamandamücadelenin zeminin geniş bir kitleyedayanabileceğinin de ifadesidir.

Devletin baskı ve terörü artıyor

Dünya ölçeğinde yaşanan gelişmeler, artansaldırı ve savaşlar, işçi ve emekçilere dönüksaldırılar, sermayenin ihtiyaçları doğrultusundaüniversitelerin yeniden yapılandırılması gibi birdizi neden işbirlikçi Türk sermaye devletinin baskıve terörün dozunu arttırmasına da nedenolmuştur/olmaya devam edecektir. Çünkü bunlarınher biri emekçi halkların, sınıf kitlelerinin vegençliğin tepkileri ile karşılanacaktır. Tepkiyibastırabilmek de ülkeyi emperyalizm için dikensizgül bahçesine çevirebilmek için olmazsa olmazdır.Tek başına bu da değil, saldırılar karşısındaverilecek tepkilerin kendi varlığını tehdit edenboyutlara varabileceğini biliyor olması devletin bukonudaki “hassasiyetini” arttıracaktır.

Bunun somutörneklerine dahabugünden sahibizaslında.Dolmabahçeeyleminden Mayısayı sonundakiUYK eylemlerinedek yaşanan birdizi örnekdevletin bukonudaki“kararlılığını”göstermiştir.Bunun yalnızcagençliğeyönelik olarakdeğil toplumuntüm

kesimlerine yönelikolduğunu da görmüş olduk geride kalan

dönemde. Özellikle seçim sürecinde yaşananlarbunun en açık ifadeleridir. Kürt halkına yöneltilendizginsiz baskı ve terör, Metin Lokumcu’nunyaşamını yitirmesine neden olan “Hopa devletterörü” ve buna yönelik gerçekleştirilen protestoeylemlerinde kendini gösteren polis terörü vetutuklamalar gibi...

Yeni dönemde karşılaşacağımız bu kapsamıgenişletilmiş ve yoğunlaştırılmış sindirmeoperasyonlarıyla baş edebilmek için hazırlıklarabugünden başlanabilmelidir. Devlet terörünü vebaskılarını göğüsleyebilmenin yegane yolu örgütlümücadeleyi yükseltmektir. Yeni döneminhazırlıklarında adımlar bu yönde atılmalı, çetingeçecek bir mücadele dönemi örgütlü ve iradeli birgüçle karşılanabilmelidir.

Son olarak bu konudaki birikim vedeneyimimizi hatırlatmakla yetinelim. Açık devletterörü karşısında direnişten vazgeçmeyen ve hereylemiyle korku duvarlarını yıktığını tekrar tekrargösteren Kürt halkı örnek olmalıdır bize. YineMetin Lokumcu’nun ölümünün ardından arttırılansaldırılara rağmen sokakların eylem alanlarınaçevrilmeye devam edilmesi bir diğer örnektir.Bugünün görevi bu iradeyi daha güçlü bir biçimdekuşanarak çürümüş burjuva düzeninin karşısınaçıkabilmektir.4

Dünya ölçeğinde yaşanan

gelişmeler, artan saldırı ve

savaşlar, işçi ve emekçilere

dönük saldırılar,

sermayenin ihtiyaçları

doğrultusunda

üniversitelerin yeniden

yapılandırılması gibi bir dizi

neden işbirlikçi Türk

sermaye devletinin baskı ve

terörün dozunu

arttırmasına da neden

olmuştur/olmaya devam

edecektir. Çünkü bunların

her biri emekçi halkların,

sınıf kitlelerinin ve gençliğin

tepkileri ile karşılanacaktır.

Tepkiyi bastırabilmek de

ülkeyi emperyalizm için

dikensiz gül bahçesine

çevirebilmek için olmazsa

olmazdır. Tek başına bu da

değil, saldırılar karşısında

verilecek tepkilerin kendi

varlığını tehdit eden

boyutlara varabileceğini

biliyor olması devletin bu

konudaki “hassasiyetini”

arttıracaktır.

5

2011 1 Mayısı'nda yüzbinler alanlara çıktı.Liselerden ve üniversitelerden öğrenciler, işçilerve emekçiler, ezilen Kürt halkı alanlardayerlerini aldılar.

1 Mayıs'ta hemen herkesin gözüTaksim'deydi. Taksim 1 Mayıs'ı dünyadaki enkitlesel 1 Mayıslar arasında yerini aldı.Taksim'deki görkemli 1 Mayıs, işçileri, beyazyakalıları, Kürt emekçileri, aydınları, kadınları,çevrecileri ve gençliği buluşturdu.

İşçi sınıfı alandaki politik ağırlığına rağmen,kollektif bir güç olarak maddi ağırlığınıkoyamamıştır. Sendika ağalarının icazet sınırlarıaşılamamış işçiler taban örgütlerine dayanarakalanlara çıkamamışlardır. Bununla birliktedirenişçi işçilerin 1 Mayıs'ın sınıfsal ruhuna vemücadele özüne yaraşan çıkışları da oldukçaanlamlıydı.

Bu yıl 2010'dan farklı olarak ise sendikaağalarının kürsüyü yalanları için kullanmakkonusunda temkinli olmalarıydı. İşçilerinöfkesinden çekinen bürokratlar kürsüyü devrimcimücadelede simgeleşmiş müzik gruplarınabırakmışlardır. Devrimci marşların yanındakürsü programının Kürtçe de gerçekleştirilmesianlamlıydı.

Önceki yıl gerçekleşen kürsü işgalininardından sendika başkanları kürsüye çıkmaktançekinirken, ortak hazırlanan açılış metni Bericapve Casper işçileri ve bir sağlık emekçisitarafından okundu. Ancak ardından programındevamında direnişçi Konak işçileri kürsüyeçıkmak isteyince engellemeye maruz kaldılar.PTT ve Ontex direnişçileri ile kürsüye çıkanKonak direnişçileri bu sefer de tertip komitesinetakıldılar ve direnişçi işçilerin konuşmasıengellenmiş oldu, komite tarafından programhızla bitirilerek işçilerin kendilerini ifadeetmelerinin önüne geçildi. 1 Mayıs'ta esas sözişçilerin olmalıyken, bürokratların direnişçiişçilere dönük tutumu sınıf haini duruşlarını birkez daha gözler önüne serdi.

1 Mayıs aynasında gençlik

Hemen tüm 1 Mayıs alanlarında olduğu gibiTaksim 1 Mayısı'nda da öğrenci gençlik belli birkitlesellikle yerini aldı. Devrim ve sosyalimşiarlarının egemen olduğu gençlik kortejleri, yinede katılım bakımından daha güçlü ve nitelikliolabilirdi. Bunun nedeni açıktır:

Gençlik hareketi, 1 Mayıs'a giden ön süreçte,4 Aralık ile birlikte yaşanan kıpırdanmanın bahardönemine genel bir birikim taşıyamamıştır.İkinci dönem ilk dönemde yakalanan ivmedenyoksun bir biçimde başlamıştır. Dünya EmekçiKadınlar Günü, 12 ve 16 Mart katliamlarınınyıldönümü ve Newroz bu durumu değiştirmeye

yetmemiştir.Ancak 16 Mart'ta

başta Beyazıt olmaküzere diğer bazı illerdede gençliğin yakaladığıeylem birliktelikleri veetraflarında topladıklarıgüçler hareketin çeşitliimkanlarının veihtiyaçlarının da altınıçizdi. Tüm bunlar,hareketin genel birbirikimi taşımamaklabirlikte bir devinim içindede olduğunugöstermektedir. Henüzsomut ilerlemeler eldeedilemese de siyasalöncüler için değerlendirilebilecek olanaklarıişaret etmektedir.

1 Mayıs’ın

coşkusuyla

mücadeleyi

büyütelim!

1 Mayıs’ın ardındanişçiler, emekçiler,gençlik oyunuyla yüzyüze kaldı. Yaklaşıkbirbuçuk aylık zamandiliminde düzen partileritoplumu abluka altınaaldı. Yaz ve sonrasındakidönem gençliğin örgütlümücadeleye, devrimci birmücadele çizgisinekazanılması için etkinfaaliyet ve mücadele süreci olarakdeğerlendirilmelidir.

1 Mayısgösterilerine genelolarak yansıdığı üzere,bu yıl güncel taleplerinve özgün çalışmalarınalanlardayükselmemesi bireksiklikti. Dolayısıyla,sermayeninüniversitelere, eğitime vegençliğe dönüksaldırganlığına karşıyürütülecek etkin bir kitleçalışmasıylayükselttiğimiz taleplerle2012 1 Mayısı’nayürümeliyiz.

2011 1 Mayısı’nın kazanımları ile

mücadeleyi büyütelim!

Sosyal haklaragözlerini dikenkapitalistler, biryandan işçi sınıfıüzerindeki sömürüşartlarınıağırlaştırırken diğertaraftan ise eğitim vesağlık gibi kamusalalanları özelleştiriyor.27-29 Mayıs tarihlerindeİstanbul Swissotel’detoplanan “UluslararasıYükseköğretim Kongresi”de sermayenin üniversitelere ve eğitim sürecineyönelik “yeni yönelişlerinin”, yani yenisaldırılarının tartışıldığı bir zemin oldu.Geleceğimizin ve üniversitelerimizin masayayatırıldığı kongre, aynı zamanda gençliğin birikenöfkesini de sokaklara taşıdı. Üç gün süren kongreboyunca gençlik alanlardaydı. 27-29 Mayıs sürecinden yansıyanlar...

Öncelikle belirtmek gereklidir ki, UluslararasıYükseköğretim Kongresi (UYK) gençlikörgütlerinin dolayısıyla öğrenci gençliğingündemine son derece geç girmiştir. Sonuç ise sonderece dar bir hazırlık süreci olmuş ve üç günlükeylemlilik genel olarak mevcut güçlere sıkışmıştır.

UYK gündemi tarafımızdan gençlik örgütlerinebahar döneminin başlarında açılmış olmasınarağmen ilgi görmemiştir. Yakın bir tarihe kadar -sürece merkezi olarak müdahale eden YDG biryana- birçok unsur çağrımıza oldukça geç yanıtvermiştir. Kendi adımıza da sınırlı bir çalışmayakonu edilebilen bu süreçte, toplam gençlikhareketinin bir hazırlık sürecinden tamamenyoksun olması önemli bir eksiklik olmuştur.

UYK’yadair ortak tartışma zemininin

oluşması ve hazırlıklar Mayıs’ın başına kalmıştır.Toplantıların sonucunda DAF, DGH, DÖG,Kaldıraç, ÖEP, PDG, Söz Dergisi, TÜM-İGD veYDG ile bir ortaklık sağlanmıştır.

Genç-Sen UYK sürecinde de “kendi eylemini”yapmayı tercih etmiştir. Yinelemek gerekir ki,“kendimizi göstermek” olarak ifade edilenkaygının tek sonucu kendi başına eylem değildir.Hareket adına kaygı taşıyanların birincil amacıhareketin sorunlarını omuzlamak, bunun için deöncelikle tartışmak ve bir araya gelmek olmalıdır.Genç-Sen MYK’sı bu noktada İstanbul İlMeclisi’nin aksine tutum aldığı gibi, içindebulunduğumuz ve Genç-Sen’in de davet edildiğitoplantı, açıkça sağlıksız aktarımlar sonucundasendika adına boşa düşürülmüştür.

TKP’li Öğrenciler ve Gençlik Muhalefetisadece bir toplantıda gözlemci olarakbulunmuşlardır. Öğrenci Kolektifleri ise çağrılarahiçbir geri dönüşte bulunmamışlardır. Keza ortakbir eksende yol yürüyen bu üçlü bu sürecin ilkgününe ortak bir çağrı yapmışlardır.

Eğitim Sen, üniversitelere ve eğitime dairkapsamlı bir saldırı tartışılırken, saldırıdan en çoketkilenecek kesimlerden biri olan üniversiteöğrencileri ile yan yana gelmemeye özengöstermiştir.

Üniversitelere ve gençliğin geleceğine dairsaldırıların boyutlandırılacağı kongrede, gençlikhareketinin parçalı tablosunun yansıdığı birprotesto süreci gerçekleşmiştir. 27 Mayıs Cumagünü geldiğinde sokağa çıkan ve Swissotel’e doğruyönelen tüm gençlik güçleri Eğitim-Sen ile birliktefiili olarak yan yana gelmiştir.

Kongrenin ilk gününden itibaren bir önhazırlığa dayanmadan alanda olmanındezavantajları kendisini açıkça göstermiştir.Katılımın dar bir biçimde örgütlü güçleredayandığı üç gün süresince genel gençlik kitlesiyaşananları burjuva medyadan takip ettiği gibi,kongrenin içeriği konusunda da aynı kanallardanbilgilenmiştir.

Açıktır ki, geleceğimize dönük saldırının bu

“Bologna Süreci”ne de devlet terörüne de teslim olmayacağız!

Geleceğimiz için mücadeleyi

büyütmeliyiz!

6

Uluslararası

Yükseköğretim Kongresi,

Bologna Süreci’nin

önemli bir toplantısıydı.

Konuşmacıların bir kısmı

Türkiye adına Bologna

Süreci’nin toplantılarını

takip eden isimlerdi.

Kongrenin tartışma

başlıkları Bologna Süreci

kapsamında Türkiye’de

atılması gereken adımlar

çerçevesinde

belirlenmişti. Kongrede

tartışılan, karara

bağlanan konular

sermayenin acil

ihtiyaçlarına göre

seçimlerden sonra

hayata geçirilmeye

başlanacak.

denli yoğunlaştığı bir süreçte birleşik bir mücadelehattı özel bir anlam kazanmaktadır. Gençliğingeleceğine ve üniversitelere dönük saldırılar ve hakgaspları gençlik mücadelesinin gündemlerini vemücadele hattını belirlemektedir. Sermayeninsaldırılarına karşı birleşik ve militan bir mücadelehattı için çaba harcama sorumluluğunu herkesomuzlarında hissetmelidir.

Saldırılar karşısında kaybedecek

vakit yok!

27-29 Mayıs’ta gerçekleştirilen UYK’yasokakta nasıl bir yanıt üretildiği önemlidir elbette.UYK’ya nasıl hazırlanıldığını ve alanlara nasılçıkıldığını kısaca anlatmaya çalıştık. Geleceğimizeve üniversitelerimize sahip çıkmak için, UYK’dançıkan kararları püskürtmek ve haklarımıza sahipçıkmak için önümüzde duran görevlere çubukbükmek gerekiyor.

Uluslararası Yükseköğretim Kongresi, BolognaSüreci’nin önemli bir toplantısıydı.Konuşmacıların bir kısmı Türkiye adına BolognaSüreci’nin toplantılarını takip eden isimlerdi.Kongrenin tartışma başlıkları Bologna Sürecikapsamında Türkiye’de atılması gereken adımlarçerçevesinde belirlenmişti. Kongrede tartışılan,karara bağlanan konular sermayenin acilihtiyaçlarına göre seçimlerden sonra hayatageçirilmeye başlanacak.

Öncelikli hedefleri mütevelli heyetleri ileyönetimde yer almak olan kapitalistler bir yandanda kampüsleri ideolojik bir abluka altındatutabilmenin hesabını yapmaktadır. Sermaye bukapsamda YÖK’ü, ÖTK’ları ve rektörlüklerigüncel ihtiyaçlarını karşılayacak biçimleredönüştürme çabasındadır. Kongre süresince yapılanaçıklamalara bakıldığında, planlananların açıkçaeğitim masraflarının daha fazla sırtımıza yıkılması,yaşam boyu eğitim adı altında geleceğimizinkarartılması, üniversitelerin doğrudan şirketlerinaraştırma merkezlerine çevrilmesi ve sermayetemsilcilerinin üniversite yönetiminde yeralmasıdır.

Esasında tüm bu saldırılar yıllardıryürürlüktedir. Karşımızda akıp giden sürecin birdönemeci olarak görülmesi gereken bu kongre,gençliğin gelecek mücadelesinin de sadece birayağıdır. Açıktır ki, bu üç güne dair söylenebilecekher şey bu bütünlük içinde görülmelidir. Hareketinbiriktirdiği sorunlar da, olanaklar da bu kapsamdadeğerlendirilmelidir. Kongrenin sonuçları,dolayısıyla Bologna Süreci ekseninde yürütüleceksaldırılar önümüzdeki günlerin temel gündemidir.Yaz dönemi ve önümüzdeki eğitim dönemiBologna Süreci’nin sonuçları ile daha yakıcışekilde karşı karşıya kalacağız, bugündenhazırlıkları bu yönlü geliştirmek gereklidir. Militan mücadele ihtiyacı yakıcılaşıyor!

Gençlik uzunca bir dönemdir yoğun bir baskıve terör altında ezilmek istenmektedir. Sivilfaşistler, ulusalcı çeteler, polis saldırısı vetutuklama-soruşturma terörü gençliği hedefalmaktadır. 4 Aralık’ta Dolmabahçe’de ardındanODTÜ’de dizginlerinden boşanan polis terörü 27Mayıs’ta da gençliğe karşı azgınca uygulandı.Kongrenin hemen ertesinde bu sefer devletterörünün hedefi Hopa’da gerçekleşen protestolaroldu ve eli kanlı kolluk bir emekçiyi katletti.

Cinayetin protesto edildiği eylemler de polisterörünün hedefi oldu. Tüm bunlar devletinönümüzdeki günlerde şiddeti arttıracağını ayrıcadoğrulamaktadır. Bu ise, fiili-meşru militanmücadelede ısrarlı olmak gerektiğinigöstermektedir.

Ne var ki, her düşünce ifadesine saldırıldığı, herhak alma çabasının bastırıldığı bir ortamdamücadelenin militanlaşmasından doğal bir şeyolamaz. Ancak bu mücadele basit bir dinamizmsorunu değil, gençliğin mevcut dinamizmininaltının güçlü bir politik faaliyet ile doldurulması,devrimci şiddetin sınıfsal özünün kavranmasıanlamına gelir. Barikatları aşacak, sermayeningüçlerini dağıtacak sınıfın yıkıcı gücü, kitlehareketinin muazzam birikimidir. Gençliğindinamizmi ile bu güç büyütülmek isteniyor ise,kitleler ile öncüsü arasındaki ilişki doğrukurulmalı, politik faaliyetin kitle içindeki sarsıcıetkisi ve çok yönlü imkanları gençliğindinamizminin açığa çıkartılması vepolitikleştirilmesi doğrultusunda kullanılmalıdır.

Mücadeleyi büyütelim!

Avrupa’nın birçok yerinde daha erken tarihlerdebaşlayan dönüşümlere karşı militan çıkışlarla yanıtverilmeye çalışılmaktadır. Neo-liberal dönüşümler,Bologna Süreci kapsamında Avrupa’da atılan /atılmaya çalışılan adımlar karşısında Avrupagençliğinin ortaya koyduğu deneyimler önümüzdedurmaktadır. Sermayenin saldırılarına karşıönümüzde duran bu deneyimlerin ışığında gençlikgeleceğine ve özgürlüğüne sahip çıkmalıdır.

En başından da belirttiğimiz gibi, bu kongretoplam saldırının sadece bir dönemeciydi. Bugünise gençliğin önünde mücadeleyi büyütmek görevidurmaktadır. Geleceksizleştirme karşısında güçlübir propaganda ile kitleler mücadeleyekazanılmalıdır. Şimdiden önümüzde uzanan süreçUYK’nın sonuçlarının teşhiri için önemlidir.Bununla birlikte süreç içerisinde oluşan birlikteliğideğerlendirmeli, gençliği düzenin boş vaatleri veikiyüzlü yalanları karşısında devrimci mücadeleyeçağırmalı, sokaklarda mücadeleyi kararlı biçimdebüyütmeliyiz.

Ekim Gençliği 7

Avrupa’nın birçok

yerinde daha erken

tarihlerde başlayan

dönüşümlere karşı

militan çıkışlarla yanıt

verilmeye

çalışılmaktadır. Neo-

liberal dönüşümler,

Bologna Süreci

kapsamında Avrupa’da

atılan / atılmaya

çalışılan adımlar

karşısında Avrupa

gençliğinin ortaya

koyduğu deneyimler

önümüzde

durmaktadır.

Sermayenin

saldırılarına karşı

önümüzde duran bu

deneyimlerin ışığında

gençlik geleceğine ve

özgürlüğüne sahip

çıkmalıdır.

Mayıs ayının sonundaİstanbul'da Swissotel'de toplanan“Uluslararası YükseköğretimKongresi” (UYK), beklediğimizgibi sermaye düzeniniönümüzdeki dönemdeüniversitelere yönelik saldırıpolitikalarını oluşturduğu, birsahne oldu. Kongre kararları,eğitimin daha fazlaticarileşmesi,üniversitelerimizde hak veözgürlüklerin daralmasıanlamına gelmektedir.Kongre günler öncesinden

ortaya koyduğumuz gibi, öğrenci ve eğitimdüşmanı görevini yerine getirmiş, sonuçları ilebirlikte üniversitelerde sermayenin tahakkümünübüyütmek, öğrenciler için eğitim hakkınıküçültmek ve öğrencileri ve akademisyenlerisindirmeye dönük baskı uygulamalarını geliştirmekiçin atılacak adımları tariflemiştir. Bu nedenle 27-29 Mayıs'ta alanlarda bu saldırıya karşı duranları,şimdi mücadelenin bir sonraki ayağıbeklemektedir. Aynı politik açıklık ve kararlılık,alınan kararların hayata geçirileceği önümüzdekidönemde de sürmelidir. Bu noktada yapılacaklargençlik hareketini ileri taşımak sorumluluğunuduyan herkesin mücadele eksenini belirleyecektir.Sermayenin mali boyunduruğuna karşı

her düzeyde parasız eğitim!

Kapitalistlerin yeni dönem politikalarınıntemelinde üniversitelerin mali özerkliğiyatmaktadır. Yıllardır özerk-demokratrik üniversitetalebine karşı zorbalıkla karşı koyduktan sonra,“özerlik” sözcüğünü alıp kendi çıkarları temelindeistismar etmektedirler. Onların özerkliği, sermayetarafından düzenlenen piyasa ortamındaüniversitelerin şirketlerin her türlü müdahalesineaçılmasıdır. Mali özerklik üniversitenin bir şirketgibi kaynaklarını oluşturması, yani pazara bilim vehizmet üretmesidir. Bunun üniversite bileşenlerineyansıması ise öğrencilerin ve akademisyenlerinçeşitli isimler altında pazara iş yapmaları,köleleştirilmesidir. Hem de şirket çalışanlarındanda farklı olarak ya ücretsiz ya da düşük ücretlere...

Üzerimize düşen bu mali özerkliğin sermayeninboyunduruğu olduğunu teşhir ederek emekçilerinçıkarları ile örtüşen bir biçimde, üniversiteninözerkliği için sermaye uşaklarının söylediğininaksine, kamu kaynaklarından eğitime yeterincebütçe ayrılmasını talep etmektir. Bu bütçenineğitimin ve toplumun ihtiyaçlarına göredeğerlendirilebilmesi için ise kontrolü üniversitebileşenlerinde olmalı, yani üniversite yönetimiöğrencilerin ve akademisyenlerin elinde olmalıdır.Sözün kısası önümüzdeki dönemde, herkese her

düzeyde parasız eğitim talep ederken, bu talebi,sermayenin saldırılarını da durduracak biçimdekamu kaynaklarından yeterince pay talep ederek,bütçe kontrolünü de üniversitenin özerk idariorganlarına verilmesi talebi ile tamamlamalıyız.Sermayenin tahakmününe hayır, özerk-

demokratik bir üniversite!

UYK ile sermaye uşaklarının üzerine eğildiğibir başka konu üniversitenin yönetimidir. Yukarıdaaltını çizdiğimiz gibi idari özerkliğe sahip olmasıüniversitelerin geleceği açısından belirleyicidir.Sermaye düzeni bu konuda mütevelli heyeti,danışma kurulları gibi üniversitelerimizdedenetimini güçlendireceği araçlar önermektedir. Bukurullarda ise, şirket yöneticilerinin, burjuvaideologlarının, emniyet görevlilerinin sermayesahiplerinin de yer alması gerektiğinivurgulamaktadır. Yani sermaye, üniversitebileşenleri dışında kendi ihtiyaçlarını temsil edecekkim varsa üniversite yönetimine onlarıönermektedir.

Açıktır ki onların özerkliği üniversitelerinşirketleştirilmesi, eğitimin ticarileştirilmesianlamına geliyor. Bunun karşısında bizlere düşengerçek özerkliğin sermaye tahakkümü karşısındaöğrencilerin ve emekçilerin oluşturduğu kurullarınyönettiği bir üniversite olmalıdır. Bunun anlamıüniversite özerkliğidir.Bu model özerk vedemokratik üniversiteyi ifade etmektedir. Özerklikancak bu tür bir demokratik işleyiş üzerindengerçek anlamına kavuşabilir. Üniversitelerintoplumun ve bilimin ihtiyaçlarını görmesinin tekyolu budur.

Önümüzdeki dönemde sermayenin yönetimorganlarına karşı üniversitelerin özerk vedemokratik bir üniversite talep etmeli, bunumücadele konusu haline getirebilmeliyiz.

Çitlerle çevrilen “özgür alanlar” ve

kırıntı haklar değil,

sınırsız söz, yayın ve toplantı özgürlüğü!

Geçtiğimiz dönem devlet tarafından pazarlanan“özgür alan” projeleri makyajlanarak UYK'da dakamuoyuna sunulmuştur.

Oysa “Katılım esaslı yönetim” ambalajı ilekurulacak yönetim organlarında sözdeyetkilendirilen öğrencilere ve akademisyenlerebugüne kadar bir karar hakkı tanınmadı. Bunundevamı olarak üniversitenin bir köşesine kurulacakyalıtılmış alanlara, öğrencilerin siyasal talepleri vehak mücadeleleri hapsedilmek istenmektedir. Bualanlarda herkese söz hakkı vaat eden demogoglar,“tabii ki de suç teşkil etmediği sürece” diyeekleyerek kırmızı çizgilerini de çizmektedirler.Onların “suç” saydıkları şeyleri ise biliyoruz:“İdeolojik” halay çekmek, IMF'yi protesto etmek,8

Üniversite Yükseköğretim Kongresi ardından gençliği bekleyen görevler...

Ciddi ve kararlı bir hazırlıkla mücadeleyi

büyütmeliyiz!

Kapitalistlerin yeni

dönem politikalarının

temelinde üniversitelerin

mali özerkliği

yatmaktadır. Yıllardır

özerk-demokratrik

üniversite talebine karşı

zorbalıkla karşı

koyduktan sonra,

“özerlik” sözcüğünü alıp

kendi çıkarları temelinde

istismar etmektedirler.

Onların özerkliği,

sermaye tarafından

düzenlenen piyasa

ortamında üniversitelerin

şirketlerin her türlü

müdahalesine

açılmasıdır.

Yükseköğretim Kongresi

protesto edildi!27 Mayıs'ta başlayan kongre öncesinde sabah

erken saatlerde Beşiktaş'ta toplanan ilerici vedevrimci gençlik örgütleri kurdukları öğrencikürsüsüyle nasıl bir üniversite ve eğitim istediklerinianlattılar.

DAF, DGH, DÖG, Ekim Gençliği, Kaldıraç,ÖEP, Söz Dergisi, PDG, Tüm-İGD ve YDGtarafından örgütlenen bu etkinliğin ardındanöğrenciler “Sermaye elini üniversitemden,geleceğimden çek” pankartı arkasında kongreninyapıldığı otele yürüdüler.

Sabah saatlerinde Kabataş'ta toplanan ÖğrenciGençlik Sendikası (Genç Sen) üyeleri de “Lüksotellerde yapılan paralı kongrenizi kabul etmiyoruz!Üniversitelerde söz hakkı sermayenin değilöğrencilerindir” pankartı arkasında Swissotel'eyürüdü.

Eğitim Sen İstanbul 6 Nolu Üniversiteler Şubesiüyesi eğitim emekçileri, TKP'i Öğrenciler, ÖğrenciKolektifleri ve Gençlik Muhalefeti degerçekleştirdikleri yürüyüşün ardından polis barikatıönüne geldi. Beşiktaş'tan yürüyüşe geçen ilerici vedevrimci gençlik örgütleri de polis barikatı önündebekleyen kitleyle buluştu.

Polis barikatı önünde Eğitim Sen ÜniversitelerŞubesi yapılan basın açıklamasının ardından ÖğrenciKolektifleri, TKP'li Öğrenciler ve GençlikMuhalefeti adına bir açıklama daha yapıldı. Sonolarak da Beşiktaş'tan yürüyen ilerici ve devrimciöğrenciler basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Açıklamaların ardından Eğitim Sen, TKP'liÖğrenciler ve Gençlik Muhalefeti tekrarDolmabahçe'ye yürümeyi tercih etti. Aralarında EkimGençliği, YDG ve Tüm-İGD'nin de bulunduğu ilericive devrimci gençlik örgütleri ile Öğrenci Kolektiflerive Genç Sen'in polis barikatına yüklenerek yürümekararlılığı polis terörüyle karşılandı. Barikatayüklenen kitleye polis azgınca saldırdı.

Polis gözaltı yapmak için Beşiktaş ve Tophane'yekadar gruplar halinde sürek avı başlattı. Saldırısırasında 13 öğrenci gözaltına alındı. Polis terörü17.30'da Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirilenoturma eylemi ile protesto edildi. Genç-Sen de ayrıbir eylemle polis terörünü kınadı.

Kongrenin ikinci gününde, öğrenciler saat09.30'da Harbiye'deki Askeri Müze önündetoplanarak kongrenin yapıldığı Swiss Otel'e doğruyürüyüşe geçtiler. Eyleme BDSP ve GençlikCephesi de destek verdi.

Otele yaklaşık 40 metre mesafede polisbarikatıyla karşılaşan öğrenciler oturmaeylemine başladılar. Öğrenciler sloganlarla,marşlarla oturma eylemini bir süre devamettirdikten sonra basın açıklamasıgerçekleştirdiler.

Basın açıklamasının ardından öğrencilerSultanamet Adliyesi önüne geldiler. Öğrencilerburada da bir basın açıklaması gerçekleştirdiler.Gözaltına alınan 13 öğrenci ise ifadeleri alındıktansonra serbest bırakıldı.

Genç-Sen üyesi 8 öğrenci de yaşanan polisterörünü ve kongreyi protesto etmek içinkendilerini Akaretler girişine zincirledi. 8öğrenci gözaltına alınırken polis öğrencileridarp etti.

“Uluslararası Yükseköğretim Kongresi”ninson gününde de devrimci ve ilerici gençlikgüçleri sokaklardaydı. DAF, DGH, DÖG, EkimGençliği, Kaldıraç, ÖEP, Söz Dergisi, ProleterDevrimci Gençlik PDG ve Tüm-İGD tarafındanörgütlenen eylem için Taksim TramvayDurağı'nda biraraya gelen gençlik güçleri,Galatasaray Lisesi önüne yürüyüş gerçekleştirdiler.

Yürüyüşün ardından Galatasaray Lisesi önündeyapılan basın açıklamasında, söz, yetki, karar hakkıisteyen öğrenci gençliğin geleceğine sahipçıktığı için baskılarla karşı karşıya kaldığıanlatıldı. Açıklamanın ardından, kongrenin ilkgününde gözaltına alınan öğrencilerden İlkinSarı söz alarak yaşanan polis terörünü anlattı.

Yükseköğretim Kongresi'ni protesto etmekiçin Beşiktaş'ta toplanarak Swiss Otel'e yürümekisteyen YDG üyesi öğrencilerse polisle çatıştı.YDG'liler eylemlerini YTÜ Beşiktaş kampüsüönünde sonlandırdılar. Öte yandan, MaçkaParkı'nda toplanarak Swiss Otel önündekibarikatların önüne gelen SGD ve LÖB üyesiöğreniciler ile polis arasında arbede yaşandı. 9

yemekhane boykotu, bildiri dağıtmak vb.vb...Güdük ÖTK gibi, “özgür alan” gibi aldatmacaların karşısında

önümüzdeki dönem fiili meşru mücadelenin açacağı gerçek özgüralanlar yaratma görevi duruyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünüelimizden alındığı bir dönemde geniş gençlik yığınlarına, sermayetahakkümünün sonuçları teşhir edilerek özgürlük mücadelesibüyütülmelidir.

İhtiyaç ciddi ve kararlı bir hazırlıktır!

Görüldüğü üzere UYK sermayenin üniversitelerde tahakkümünü

perçinlemek için attığı büyük bir adımdır. Saldırı esas olarak kongresonrasında, yeni hükümetin kurulmasının ardından yoğunlaşacaktır.Alınan kararların uygulanacağı bu dönemde üniversiteler önemli birmücadele zemini haline gelecektir.

Bu zeminde mücadele büyütülebildiği ve sınıf mücadelesiyleilişkilendirildiği ölçüde saldırıyı püskürtmenin olanakları artacaktır.Bu süreci karşılayacak hazırlıklara hemen başlamalıyız. Ciddi birhazırlık ile mücadelenin omuzlanması gençlik hareketini ileritaşıyacaktır.

Kararlı, iradeli ve soluklu bir mücadele hattını hep birlikte örelim.

10

Kurultay ihtiyacını ortaya

koyarken gençlik

mücadelesinin karşısında

bir saldırı ablukası

olduğunu, bu saldırıların

politik arka planını ve

mücadele yöntemlerini

tartışmak gerektiğini

söylemiştik. Gençlik

hareketi içerisindeki

öznelerin tartışmaktan,

yan yana gelmekten uzak

tablosuna dair

değerlendirmemizi

ortaya koyup

bulunduğumuz tüm

yerellerde tartışma

zeminlerini kurultaylar

vesilesi ile yaratmayı

önümüze koyduk.

Dönemin başında gençliğin gelecek veözgürlük talepleri ekseninde birkampanya örgütleme hedefi koyduk. Buçerçevede bir mücadele hattı oluşturmakhedefiyle kampanya sürecinde bir kurultaygerçekleştirmeyi planladık. Sene boyuncabu eksende bir çalışma yürüttük. Yürütülenortak çalışmalarda da bu ekseni gözettik.

Söze 2010-2011 eğitim sürecininüniversiteler ve öğrenci gençlik açısındanortaya koyduğu belirleyici bazı noktalarınaltını çizerek başlayalım.

Soruşturma ve uzaklaştırma saldırısı buyıl hemen hemen tüm üniversitelere nüfuzetti. Gözaltıları bir tutuklamafuryası izledi.Üniversiteleri karakola,kışlaya çeviren iktidarablukayı arttırdı. YÖKgenelgesi ile birlikte polisinüniversiteye konuşlanmasıresmileştirildi. İÜ’deyaşanan OHAL süreci bugenelgenin eseriydi.

Güvencesiz çalışmanınveya diplomalı işsizliğinbilançosu da ağırlaştı.Üniversite mezunu olmanın işbulmanıngarantisiolmaktançıktığıgözlegörünürhale geldi.Kriz sürecibu gerçeğitoplumaçısından suyüzüneçıkartmıştır.Üniversitemezunlarını işbulmalarıdurumunda dagüvencesiz, esnek çalışma koşullarıbeklemektedir.

İşte bu iki temel başlık gençliğin en temelsorunlarının “gelecek” ve “özgürlük” olduğunuortaya koymaktadır. Bu ölçüde de kampanyamızıbu iki talebe bağlarken, kurultayı da bu taleplerinkazanılması yolunda gençliğin ve üniversiteemekçilerinin güçlerini birleştirdiği bir mücadeleplatformu olarak kurguladık.

Kurultay ihtiyacını ortaya koyarken gençlikmücadelesinin karşısında bir saldırı ablukası

olduğunu, busaldırıların politikarka planını vemücadeleyöntemlerinitartışmakgerektiğinisöylemiştik.Gençlikhareketiiçerisindekiöznelerintartışmaktan,yan yanagelmektenuzaktablosunadair

değerlendirmemiziortaya koyup bulunduğumuztüm yerellerde tartışmazeminlerini kurultaylar vesilesiile yaratmayı önümüzekoyduk.

Sermayenin gelen vegelmekte olan saldırılarınakarşı birleşik bir güçoluşturabilmek için kurultayzeminleri yakıcı bir ihtiyaçtı–bu yakıcı ihtiyaç halakendini hissettirmektedir.

Bu anlayışla kurultayıtartışmaya açtığımız bir sırada, 4

Aralık'ta başbakanlık ofisinde gerekleşenbaşbakan ve rektörler görüşmesi ile bir süreçbaşladı. Bu sürecin, saldırının yenihedeflerini de birleşik tartışma vemücadelenin gerekliliğini de gösterdiğinidüşünüyoruz. Ki bu ihtiyacı gören reformistblok hızlı bir hamle ile üniversitekonferansını örgütledi.

Kurultay tartışmalarından

yansıyanlar…

Reformist blokla bu dönem içerisinde politiktemelde net bir politik ayrışma içerisinde olduk.Ama bunun bir tartışma zemininde bir arayagelmeyi engelleyebilecek bir durum olduğunudüşünmüyoruz. Sonuçta gençlik hareketininihtiyaçları doğrultusunda bakan bir yaklaşım,hareketin sorunlarını ve mücadele hattını ortayakoyan tartışmayı her zemine tartışmalıdır.

Anlaşılmaz olan gençlik hareketine devrimcibir eksende müdahale etme kaygısı taşıyanlardır.Bu kaygı 4 Aralık sonrası gençlik hareketinehakim olan yumurta çizgisinin ardından daha da

Kurultay sürecinin derslerinden

öğrenerek

eksikliklerimizi aşalım!

11

Önümüzdeki

dönem itibariyle

çalışmamızdaki tüm

yoldaşlar etkin bir

kitle faaliyeti örmek

üzere kendilerini

hazırlamalıdır. Çok

yönlü araçlarla

örülecek bir kitle

çalışması içerisinde

yoğrulmak ve etkin

bir çalışma içerisinde

kazanımlar elde

etmek, harekete

müdahalemizde de

önemli bir gelişme

ivmesi yaratacaktır.

arttı. Gençlik mücadelesine politik-pratikmüdahalenin ihtiyacı tartışmalarda öne çıkan,hemfikir olunan noktaydı. Bu ihtiyacın yakıcılığı,akan bir sürece müdahale ve sürekli bir çalışma ilehareketi ileri taşıyabilme sorumluluğu nedeniyle,açtığımız tartışma sınırında tutmayıp gelen tümönerilerle genişletmeye açıktık.

Harekete müdahalenin çok yönlü kanallarınıoluşturmak burada birincil kaygıdır. Ama aynıkaygıları duyduğunu dile getirenler bir süre sonrasüreçten ayrıldılar. Kurultayın yapılmasınıönemsediklerini belirtip bir kısmı hiçbir gerekçegöstermeden süreci takip etmemeyebaşlamışlardır, diğer bir kısmı ise yine ortaya birgerekçe koymadan örgütleyici değil katılımcıolacaklarını ifade ettiler. Birleşik bir zemindefarklı politik perspektiflerin tartışabilmesi,hareketin ihtiyaçlarını giderecek bir yol haritasınınçıkartılması açısından sorumlu davranılmadığınıbelirtmek gerekiyor.

Eksikliklerimiz,

yetersizliklerimiz...

Kurultay örgütleme sürecindekendi eksikliklerimize gelirsek.Sürecin ihtiyaçlarını görmek,gelişen sürece etkin müdahaleçabası içerisinde olmak noktasındaharcadığımız emeğin hakkınıvermeli, ama bu olumluluğunyanında ısrarda ve kendi gücünegüvenmedeki zaafın da üzerinegitmeliyiz.

Biz en geniş bileşenle oluşturulacakbir tartışma zemininin elbetteki ihtiyacıkarşılama noktasında daha işlevliolacağını belirttik. Bunun için de azamiçabayı harcadık. Bir yerden sonra beklemeci birtavır ile kurultay sürecinin geç başlaması hattabirçok yerde yapılmaması yoldaşlarımız açısındanda öneminin üzerinden atlandığını ve kendi politikgücüne güvende zayıflığı gösteriyor. Sonuçtakurultay vesilesi ile bir kitle çalışması yapmak, birtartışma zemini yaratmak vebunu kurultayataşımak iddiası ilebir çalışma pratiğiönümüze koymakdurumundaydık.Siyasal gençlikörgütleri ile birtartışma zeminiyaratmanın getireceğiolumlu sonuçlarınüzerinden atlamadan,devrimci bir önderlikiddiasıyla hedefimizingeniş gençlik kesimleriolduğunu unutmamamızgerektiğini belirtmekgerekiyor.

Kurultay sürecindekieksikliklerimiz vezayıflıklarmızıdeğerlendirmek gerekiyor.Bu süreci süzgeçtengeçirmek bundan sonrakifaaliyet, kampanya vb.süreçlerimizde daha güçlü davranmamızı

sağlayacaktır.Politik olarak

gençliğin sorunlarınıyakalama, buna uygunsöylem ve çalışma hattıoluşturmada bir düzeyitaşıdığımızısöyleyebiliyoruz. Bunoktada aksi birdüşünce yok ise,çalışma tarzımızıirdeleyelim.

Son birkaç yıldırkampanyasüreçlerimizpropaganda sınırınıaşamıyor. Etkin birkitle faaliyeti

örmek, esnek örgütlülükleroluşturmak, yerel yayınlar çıkartmak açısındanzayıfladığımızı söylemek gerekiyor. Bir kampanyaçalışmasının verimli olup olmadığını yürütülenpropaganda ve kitle çalışmasının örgütsel birsonuç yaratıp yaratmadığını, harekete müdahalesınırları üzerinden ele almak gerekiyor. Bu

kampanya-kurultay süreci bubakımlardan zayıfladığımızıbizlere gösterdi.

Bu eksiklikleri aşmak için yazdönemini verimli bir planlamaçerçevesindedeğerlendirmeliyiz. Geçmişdönemde yürüttüğümüzçalışmalar ile dışımızda dabugüne kadar yaratılmıştoplam bir birikim var. Kendiyayınlarımız süreçleri,kampanyaları değerlendirmeaçısından önemli bir verikaynağı olarak duruyor.

Önümüzdeki dönemitibariyle çalışmamızdakitüm yoldaşlar etkin bir kitlefaaliyeti örmek üzerekendilerini hazırlamalıdır.Çok yönlü araçlarlaörülecek bir kitle çalışmasıiçerisinde yoğrulmak ve

etkin bir çalışma içerisindekazanımlar elde etmek, harekete müdahalemizdede önemli bir gelişme ivmesi yaratacaktır.

Öğrenci Gençlik Sendikası Genç-Sen, gençlik hareketinin dağınık birseyir izlediği, devletin baskı ve terörüyle faaliyet iradesinin ciddi bir kırılmayaşadığı bir dönemde kuruldu. Hareket açısından her türden çaba vemüdahale bu koşulların çizdiği nesnel sınırlar içinde belirlenmek durumundakaldı. Hareket bu süreçte hem nitelik hem de nicelik bakımından güçsüzleşti.

Gençlik kitleleri içindeki dağınıklık, beraberinde güçlerin bir türlütoparlanamamasına, süreçlerin etkin bir biçimde göğüslenememesine vekaçınılmaz olarak mücadelenin kitleselleşememesine yol açtı. Irak işgalisüreci sonrasından başlayarak bu dönem 2009 harç zamları sürecine kadarkesintisiz sürdü. Yüksek harç zamları sırasında bir kıpırdanma yaşansa da,zamların geriletilmesine rağmen hareket bu süreçten de belli bir birikimyaratarak çıkamadı. Devletin baskı ve terörü ise artmaya devam etti. Hareketyaşadığı bu zayıflama süreci içinde karşılaştığı yoğun ve kitlesel soruşturma-ceza saldırılarını göğüsleyemedi ve sonuç olarak hemen her alanda mücadeleiradesi ve kararlılığı -her özne şahsında olmasa da- genel anlamda kırıldı.

Genç-Sen: “Pasosu olan herkese sendika!”

DİSK tarafından kurulmasına öncülük edilen Genç-Sen, mücadele içinher yönüyle elverişsiz böyle bir süreçte kuruldu. Ne var ki, daha baştanmücadele alanlarından taşınan bir iradenin değil masa başı hesapların birürünü olan sendika, çeşitli gençlik gruplarının desteği ile bürokratiklabirentlerin içine daldı. Alanlardan ve mücadeleden, dolaysız olarakkitlelerden uzak bir kurulma sürecinin bir sendika için anlaşılır bir yeriolmayacağı açıktır. Ne var ki, Genç-Sen yola bu şekilde çıktı ve uzunca birdönem gündemini tüzük tartışmaları kapladı.

Özellikle SGD, EHP, SDP ve TÖP tarafından tüzük en kaba biçimiylebürokratik bir kurallar manzumesi olarak ele alındı ve kendi içindeamaçlaştırılarak, mücadelenin ihtiyaçlarının hep önüne kondu. Uzunca birsüre toplantılar, yeter sayısı, üyelik durumu vs. gibi o gün için bir karşılığıolmayan tüzük maddeleri gerekçe gösterilerek iptal edilmek, alınan kararlargeçersiz sayılmak istendi. Ne var ki, aynı süreçte kapalı bir pazarlık, bayağıbir kulis kültürü sendika içinde hakim oldu. Hareketin ihtiyaçlarına göreşekillenmeyen, dolayısıyla ancak harekete ayak bağı olabilecek böylesi birtüzüğe körü körüne bağlılık neyse ki, zaman içinde biraz olsun kırılabildi.Harç zamları gibi süreçler sendikanın biraz olsun taban ile buluşması içinzemin oldu.

Kitle çalışması ve demokratik organlar yerine ayak

oyunları ve liberal-reformist bloklaşma

Tüzüğü işine geldiği gibi değerlendiren liberal-reformist blok, her türdenfikir ayrılıklarına rağmen, MYK, ÜYK ve TM gibi kurumları blokçatutmakta sakınca görmediler ve her seçime bu anlayışla yaklaştılar. Masabaşında kurulan Genç-Sen'in kitlelerden yalıtık durumu kendigerçekliklerine uygun bu blok için tepeden inmeci; tüzük tarafındançarpıtılan, MYK tarafından dikte edilen, TM'de ayak oyunları iletamamlanan bir biçimde yürümesinde bir sakınca da görülmedi. Esas olarakise blokun dar ihtiyaçları temel alındı. Haliyle de, kitlelere böylesi birişleyişte yer kalmadı. Yürütülen kitle çalışmasıyla kazanılan her güç ise buyoz işleyiş içinde heba edilmekten öte gitmedi.

MYK'ya sınırsız ve keyfi karar yetkisi tanındı, TM yerellerde sürentartışmaların dışında, -hatta tamamen aksi yönde iradenin taşındığı- liberal-reformist blokun pazarlık zemini haline geldi, yerel işleyişlerde ise toplantıtarihleri ve kararlar tamamen dar grupçu ihtiyaçlara göre ve özellikle deayak oyunları ile belirlendi. Bunların herbirine dair örnekler vermekgereksizdir, zira esas olan üyelerin ve özellikle bir köşede yer tutma şansını

yakalamış üyelerin kendi tercihlerini bürokrasiye dayanarakayak oyunları ile hayata geçiriyor olmalarıdır. Kısaca sözünüettiğimiz kırılmanın yaşandığı dönemde kitlelere yönelmek,

kitlelerin demokratik temsiliyeti ve siyasal faaliyette ısrar iken, yönetimitutan blok bundan özenle uzak durmuştur.Demokratik bir işleyişe sahip olma iddiası dahi artık terk

ediliyor!

Öğrenci Gençlik Sendikası masa başında kurulduğu günden bu yanakendini var etmeye önce tüzük üretmekle başlamıştır. Ortada olmayan birörgüt ve faaliyet için tüzük yaratmaya çalışan zihniyet aradan geçen tümzamanda da müdahalelerini hep MYK düzleminden başlatma ihtiyacı duydu.Bu elbette hareket-örgüt diyalektiğini tepetaklak edenler için anlaşılabilir birdurum. MYK göreve başladığı ilk günden bu yana, sendikanın yetkiliyönetim organı olarak iş görmekte ısrar etti. Bundandır ki, liberal-reformistblok açısında MYK düzleminden başlayan bir müdahale, sendikapolitikalarının temeline yerleşti. Bu bağlamda sırasıyla genel kurulagetirilecek 'oy' sayısı, Temsilciler Meclisi'ne temsilci gidebilmek vekampüslerde ÜYK olabilmek bu blokun öncelikleri oldu.

Öğrenci gençliğin kitle örgütü olabilme iddiasını özellikle dillendiren bublokun, kitle iradesini kendi politik önceliklerinin ardında tutmaları da birbaşka tutarsızlıktır. Bu dizi içinde şube ve il meclisleri onlar içinanlamsızdır. Zira kendilerini MYK üzerinden varetmeye kilitleyen liberal-reformist blok için tabanın konuşacağı organlardan kaçmak, oralardaalınacak kararları TM veya MYK gibi tekellerinde tutmaya çalıştıklarıköşelerden gelecek direktiflerin ardına atmak doğal bir sonuçtur.

Demokratik temsiliyet için 'Nispi seçim'(!)

Sendika işleyişi içinde her dönem MYK seçimine odaklananreformizmin demokratik işleyiş adına nispi seçim önermesine gelince;demokratik organların MYK düzleminden başlanarak oluşturulmasıanlaşılabilirdir. Ancak bu algı artık sendika içinden sökülüp atılmalıdır. Zirademokratik işleyiş için gereken birçok organa Genç-Sen sahiptir. Şubemeclisleri aracılığıyla her üye bulunduğu üniversiteden doğru il meclislerineve temsilciler meclisine iradesini aktarabilme imkanına sahiptir. MYK ise buiradeye tabii olarak yürütme organı olarak çalışacaktır. Ne var ki, bu ilişkiyitersten kuran liberal-reformist blok esasen iç demokrasiyi ve sendikaişleyişini yozlaştırmaktadır.

Buraya kadar ortaya serilen çarpıklık sendikanın kurtulamadığı birçocukluk hastalığıdır. Bunun gerçek anlamda atlatılması sendika organlarınışubelerden başlayarak işletilmesi ile mümkün olacaktır. “Her politikanıntabanı oranında temsil edilmesi” meselesine gelecek olursak, öncelikle buacil ihtiyacın cereyan edeceği yerin MYK olmaması gerektiği yeterinceaçıktır. Bu temsiliyet meclislerin sorunudur. MYK meclislerin çözümünetabii olmalıdır. Yani temsiliyet meclislerin meselesidir, MYK seçim biçimiüzerinden ortaya konacak her düzenleme sonuç olarak temsiliyet sorunagetirilecek çözümün ancak bir parçasını oluşturabilir.

Nispi seçim modeline gelecek olursak; Devrimci Genç-Senliler'in deancak genel kurul günü önerge sunumundan yaklaşık bir saat önce eksiksizbiçimde görebildiği model, olabilecek en elverişsiz modellerden biridir.Nispi seçim içine, blok listelerin yerleştirilmesi ile bugün adayların seçilmeolasılığı listelerinin aldıkları toplam oy miktarı ile orantılı artmakta veazalmaktadır. Ancak bu oran bire bir değildir. Yani toplam oy sayısındabirinci olan listenin aldığı her oy ikinciden daha değerlidir, ikinciden sonragelenlerde ise bu makas daha da açılmakta ve sonuncu en elverişsizkoşullarda kendini ifade etmeye mahkum edilmektedir. Bu modelde salondaçoğunluğun oyları artık diğerlerininkinden daha değerlidir. Çok sayıdasandalye ile kongreye katılanlar için geriye kalanların iradesini çiğnemekartık daha kolay olacaktır.

Genel kurul salonunda SGD çevresi tarafından önergeye ilişkin12

Genç-Sen 4. Genel Kurulu'nda bir kez daha ayak oyunları...

Liberal-reformist blok Genç-Sen'de

bürokrasiyi perçinledi

13

Bugün gençlik

hareketi derinleşen

sorunlar içinde giderek

erozyona

uğramaktadır. Bunun

karşısında yapılması

gereken hareketin

sorunlarını tartışmak

ve bir mücadele hattı

çıkarmaktır. Genç-Sen

4. Genel Kurulu bunun

bir imkanına

dönüştürülüp toplam

gençlik hareketinin

ihtiyaçları için

değerlendirilebilecekken

, liberal-reformist

blokun dar çıkarlarının

pazarlığına dönmüştür.

Bunun özünde kimseye

yarayacak bir tarafı

yoktur. Kafa yorulan bu

küçük hesapların onlara

getirecekleri,

hareketten götürdükleri

yanında devede kulak

kalır.

eleştirilerin odağında önergenin yerellerdetartışılmaması vardı. Fakat önergenin oy adaletsizliğiyaratacak olması kimsenin umurunda değildi. Önemliolan MYK ve ÜYK seçiminde kimin avantajlıolacağıdır. Devrimci Genç-Senliler'in işleyişe daireleştirileri ise salondan cevap bulmadı. Zira hemenhemen kimse düzmece temsilciler meclislerindenrahatsız olmamaktadır. Devrimci Genç-Senliler ne kadardemokratik işleyişin meclislerden geçtiğini gösterselerde önerge oylamasına ve dolaysız olarak koltukpaylaşımına yoğunlaşan liberal-reformizm veetkisindeki salon bu eleştiriye kulaklarını tıkadı. YDGise işleyişin tüm zaaflarını ortaya koyup tabaninisiyatifine işaret etse ve sözkonusu önergeyi talibulduğunu ifade etse de, önerge için olumlu oy kullandı. Delege sistemi: Sendika demokrasinin

sakatlanmasında son nokta!

Tüzüğe ilişkin SGD tarafından getirilen “Delegesistemi” ise nispi seçim ile birlikte kitleleri dışlamanıntamamlayıcı adımı oldu. 5 üyeye düşecek 1 delege ilesonraki kongrenin toplanması ve artık sendikanın delegeusulü ile işlemesi önerisi bugün kulislerin ve ayakoyunlarının artmasından başka bir işe yaramayacak,taban işleyişe giderek daha fazla yabancılaşacaktır.

Liberal-reformizm zaten taban inisiyatifinin açığaçıkarılması sorununu kendi çevrelerine indirgemektedir.Başka bir deyişle tabanlarına dayanarak kendipolitikalarını sendikanın işleyişlerine dayatmakta hiçbirzaman sakınca görmemişlerdir. İç demokrasiden ayakoyununu anlayan liberal-reformist blok için böylesikonularda fikir ayrılıkları sadece çıkar çatışmalarındanileri gelmektedir. Öncesinde de meclislere rağmenişlerine gelen kararları MYK düzleminden hayatageçirenler için anlaşılabilir bir önerge olan delegedüzenlemesi düzmece temsilciler meclisi toplayanlarınelinde kendi kararlarını dayatmanın bir aracı olacak,tabanın temsiliyetini azaltacaktır. Bu sendikaldemokrasinin sakatlanmasında varılan son noktadır.Sendika içerisinde dar grupçulukta ısrar

Genel Kurul ardından alanlarda belirgin bir sessizlikkendisini hissettirmektedir. Kurul salonuna getirilenyüzlerce üyenin alanlara taşınması sorunu, oy sayısınaodaklananlar açısından ortada bırakılmıştır. Bununyanında ise genel kurulda altı defalarca çizilenbirlikteliklerden kaçınılmıştır. Genel Kurul günü divanınayak oyunları ile bunun aksi yönündeki önergeleri boşadüşürmesi ardından Genç-Sen bugün birlikteliklerdenuzak durmaktadır. Bunun yanında ise çelişkili birbiçimde özellikle Emek Gençliği, Gençlik Muhalefeti,Öğrenci Kolektifleri ve TKP'li Öğrenciler tarafındanoluşturulan birlik veya onun bir kısmı ile bir arayagelme noktasında ilgi korunmaktadır. Sendikabirlikteliği sayısal bir durum, kamuoyunun odağınagelebilme aracı olarak gördüğü sürece zaten bu bizimiçin de hemfikir olacağımız bir konu değildir. Birleşiklikancak kendi bağımsız faaliyet kapasitesine güvenen vehareketin bütününü kavrama fikrine sahip bir örgüt içinanlam taşıyabilir. Bu 27-29 Mayıs tartışmalarına daaşağı yukarı bu biçimde yansımıştır. Genç-Sen çağrısınıyaptığımız toplantıda, birlikteliğin içinde olacaklarınıbunun için de beklemeye devam edeceklerini ifadeetmiştir. Bu en kaba biçimiyle “biz diğerlerinin de nedediğini bakıp işimize geleni tercih edeceğiz” demektir.Diğerlerine gelecek olursak dörtlü blok için zatenbunları kendi dışlarında tartışmak gereksizdir, Genç-Sen'in böylesi bir birlikteliğin arkasından bakması isegereksizdir.Liberal-reformizm bürokrasiyi perçinledi

Kurulduğu günden bu yana taban iradesinde kaçanliberal-reformizm sendikanın her demokratik organıkarşısında MYK ve ÜYK ile çıktı. Bu da yetmediğiyerde temsilciler meclisini istismar ederek politikalarınıdayattı. Kitle tabanına rağmen dahi demokratik araçlarbir kez dahi olsa kullanılmadı. Ancak çıkarlarıörtüşmediği durumlarda taraflaşan liberal-reformizm 4.Genel Kurul'da da bu huyunu bozmadı ve politik hat vesendikada bürokratik köşelerin tutulması oyunundataktik bir takım hamleler dışında uyumunu bozmadı.Hep birlikte bürokrasiyi ağırlaştırmış oldular. Delegeönergesi ile bunları tartışmaya dahi tahammüledemeyenler sendikanın tüm işleyişini kapalı kapılarardına alarak uzun süredir arzuladıkları 'sorgusuzsualsiz' işleyişe bir adım daha yaklaştılar.

Açıktır ki Genç-Sen içerisinde bürokrasi, gençliğindinamizmi üzerinde çürütücü etkilerde bulunacaktır. Bu'kapalı kapılar ardında işletilecek organlar' sadecetabanın yönetime katılımını engelleyerek sendikanıniçindeki kısır tartışmaların çözümsüzlüğünü besleyecek,kazanılan güçleri günbegün yozlaştıracaktır. Bugüngençlik hareketi derinleşen sorunlar içinde giderekerozyona uğramaktadır. Bunun karşısında yapılmasıgereken hareketin sorunlarını tartışmak ve bir mücadelehattı çıkarmaktır. Genç-Sen 4. Genel Kurulu bunun birimkanına dönüştürülüp toplam gençlik hareketininihtiyaçları için değerlendirilebilecekken, liberal-reformist blokun dar çıkarlarının pazarlığına dönmüştür.Bunun özünde kimseye yarayacak bir tarafı yoktur. Kafayorulan bu küçük hesapların onlara getirecekleri,hareketten götürdükleri yanında devede kulak kalır.

Sendikanın liberal-reformizmin bürokratikcenderesinden kurtarılması, tabanı bu gerici etki alanıdışında genişletmek ve iradesini açığa çıkarmaklamümkün olacaktır. Sözünü ettiğimiz onca gereksizyükten kurtulan bir Genç-Sen hareket için bir kazanımolacaktır. Aynı bağlamda sendika içinde, bu yoldaatacağımız hiçbir adım boşa gitmeyecektir. Sendikaiçinde bürokratik cendere karşısındaki kararlı tutum aynızamanda gençliği liberal-reformizmin gerici bataklığıkarşısında gerçek sorunlarını irdelemeye, mücadeleetmeye çağıracaktır. Bu da sendika içinde yaşamaktaolduğumuz sorunların aşılmasının önemini bizegöstermektedir. Her yerelde sendikaya daha niteliklimüdahale edebilmeli, sendikaya ilişkin tutumumuzukavratabilmeliyiz.

Bürokratik engellere takılmadan, gençliği bu cenderekarşısında taban inisiyatifini açığa çıkarmaya çağıraraketkimizi genişletebilmeli ve derinleştirebilmeliyiz.

14

Sponsorlu üniversite şenlikleri kuşkusuz bugünsermayenin üniversitelere dönük saldırılarının sacayaklarından biridir. Burjuvazi bir taraftanpiyasalaştırma, baskı ve denetim politikalarıylaüniversitelerde kendine uygun kafalar üretmeyeçalışırken, bir taraftan da sponsorlu şenliklerle kendiyoz kültürünü, eğlence anlayışını gençliğedayatmaktadır.

Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği ise,düzenlenmeye başladığı ilk günden günümüze kadardüzenin üniversitelere ve gençliğe dönük her türdensaldırılarına karşı örgütlenmiştir. İTÜ Öğrenci Şenliğibu kapsamda bizlere dayatılan bireyciliğe, bencilliğe,yozlaşmaya ve geleceksizliğe karşı kolektif, toplumcuve özgür bir yaşamı savunan öğrencilerin şenliğiolmuştur ve olacaktır da.

Ancak Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği sonyıllarda gözle görünen bir daralma içerisine girmişti.Her ne kadar bu darlığı aşma noktasında çeşitliadımlar atılmaya çalışılsa da bu yıl da bu daralmakırılamadı. Elbette içerisinde bulunduğumuz durumgenel gençlik hareketinin sorunlarından bağımsızdeğildir. Bu sene toplantı çağrısı üzerine geçtiğimizyıllarda şenliğin örgütlenmesinde emek sarf etmişörgütsüz öğrenciler geldi. Nisan ayının başındatoplantılarımız başlamış oldu. Toplantıların açık çağrıile yapılması, yemekhane önünde şenlik masasınınaçılması atılan ileri adımlar olarakdeğerlendirilebiliriz. Toplantılara Ekim Gençliği,Öğrenci Kolektifleri, Gençlik Muhalefeti, EmekGençliği, +İvme Dergisi, MMO Öğrenci Komisyonu,Sinema Kulübü, Felsefe Kulübü, yurtsever öğrencilerve örgütsüz birçok öğrenci düzenli olarak katıldı veşenliği örgütledi.

Bu sene yapılan ilk toplantıya, 24. Geleneksel İTÜÖğrenci Şenliği’nin değerlendirilmesi yapılmadığıiçin, geçtiğimiz seneki hatalara düşülmemesi içineleştirel ve özeleştirel bir tartışma ile başlandı.Şenliğin bir sonraki toplantısında ise şenliğin içeriğinedair öneriler yapıldı.

Bizler Ekim Gençliği olarak Bologna Süreci baştaolmak üzere son süreçte üniversitelerde yaşanandeğişim ve dönüşüm saldırıları ile Ortadoğu ve K.Afrika’da yaşanan halk isyanlarına ilişkin panel, iştenatılma saldırısına karşı direnen işçilerin mücadelesüreçleri üzerine tartışabileceğimiz bir söyleşi, İTÜ’degençlik mücadelesini ve değişen öğrenci profilinitartışacağımız bir forum önerdik. Bu tartışmabaşlıklarının yanısıra çeşitli yarışmalar ve turnuvalarönerdik. Bu önerilerin dışında HES ve nükleer enerji,basın özgürlüğü ve demokratik özerklik ile ilgili panelönerileri gelmişti.

“Direnenler ve kazananlar” paneli önerisinekarşı, Öğrenci Kolektifleri tarafından mahallelerdekihak alma mücadelesinden insanların da katılması vedeneyimlerini paylaşması düşüncesiyle birlikte destek

çıkıldı. Bu öneri ise toplantı bileşenleri tarafındanolumlu karşılandı. Ancak “Özgürlük Günü” üzerineyapılan toplantıda ve ardından gerçekleşen şenliktoplantısında Öğrenci Kolektifleri “Direnenler vekazananlar” panelinin tam olarak net bir biçimdekonuşulamadığı ve diğer toplantıda bu panelitekrardan gündeme alacaklarını belirttiler. “ÖzgürlükGünü”nün tartışıldığı toplantıda, yurtseveröğrencilerin önerdiği “Demokratik Özgürlük”panelinin “Kürt sorunu” başlığı altında Kürt sorununtarihsel sürecinin ve bugününün ele alınacağı bir panelolması kararlaştırıldı. Yurtsever öğrencilerin katılımcıolarak önerdikleri isimlere de öncelik verildi. ÖğrenciKolektifleri panelist olarak Halkevleri Genel Başkanıİlknur Birol’un çağrılabileceği önerisini getirdi.Bunun üzerine biz de şenliği örgütleyen tüm örgütlerinKürt sorununa yaklaşımını belirtecek birer panelistçağırmasını önerdik. Öğrenci Kolektifleri bizimyapmış olduğumuz bu öneriyi kabul etmedi. Bizler deaynı tartışmaların geçen sene yapıldığını belirttik.Bunun üzerine Öğrenci Kolektifleri İlknur Birolönerisini geri çekerek bu sefer sendika.org yazarıFerda Koç’u önerdi. Sonrasında yapılan tartışmalarlabirlikte bu önerisini de geri çekerek “Direnenler vekazananlar” paneline ilişkin direnişçi işçilerin (PTT,Ontex, Casper) BDSP’li, yüz günü aşan direnişsürecinde kazanan Türkan Albayrak’ın Halk Cepheliolduğu gerekçesiyle bu panelin yapılmasına karşıolduklarını söylediler. Toplantıda ÖğrenciKolektifleri'nin dışında bulunan herkes “Direnenler vekazananlar” panelini sahiplendi. Sonraki toplantılardaise açık bir biçimde karşı olduklarını ifade etmedenpanel sayısı çok fazla, zaman çok kısa, programdakoyacak yer yok vb. söylemlerle panelin yapılmamasıiçin ellerinden geleni son ana kadar yaptılar. Panelinyapılmasının kararlaştırıldığı toplantıda ise ÖğrenciKolektifleri bu etkinliğe tutum alarakkatılmayacaklarını açıkladılar.

Panele ilişkin getirilen başka bir gerekçe ise geçensene yapılan aynı kapsamdaki panel oldu. Geçen seneaynı adla yapılan panele katılan İSKİ, İtfaiye veTEKEL işçilerinin İşçi Filmleri Festivali'nde festivaliprotesto ettiğini ve bu işçilerin bile bile bu etkinliğeçağrıldığı, bu etkinliğe katılan Dev-Sağlık İş BaşkanıArzu Çerkezoğlu'nun panelde sunum yapmakistememesi vb. gibi açıklamalarda bulundular.Tersinden ise TEKEL direnişini bitiren, “İşçilerbenden izinsiz tuvalete bile gidemez” diyen Tek-Gıdaİş Başkanı Mustafa Türkel’in İşçi FilmleriFestivali'nde ne işi olduğunu, işçilerin festivali nedenprotesto ettiğini belirtmediler. Bunları devrimci vesosyalist kamuoyu çok iyi biliyor, bunları bir kez dahaburada dillendirmeye gerek duymuyoruz. ÖğrenciKolektifleri bir kez daha ilkelerden yoksun veomurgasız duruşunu bu panel tartışmaları vesilesiyletüm şenlik bileşenine göstermiş oldu.

Toplantılarda son ana kadar -hatta şenlik günü-karara bağlanmayan bir diğer konu ise şenlikte

25. Geleneksel

İTÜ Öğrenci Şenliği üzerine...

İTÜ Öğrenci Şenliği 25

yıllık tarihiyle

İstanbul’da gençlik

hareketi için ellerden

düşürülmeyen bir

bayrak, bir olanaktır.

Bizlerin hayatın her

alanında olduğu gibi

kültür ve sanat

alanında

ürettiklerimizi,

sermayenin ideolojik

saldırılarını kırmanın

bir aracı olarak

kullanabilmeyiz. Bu

düzen boşluk

tanımıyor, bıraktığımız

her boşluk düzen

tarafından bir şekilde

dolduruluyor.

kulüplerden öğrenci komisyonlarına ve siyasi gençlik örgütlerine kadarherkesin kendisini ifade edebileceği masaların açılıp açılmamasıydı.Bizler masa açma konusunda tavrımızın net olduğunu, bu türetkinliklerde örgütlerin ve kulüplerin kendisini ifade edebileceğinivurguladık. Öğrenci Kolektifleri hariç diğer tüm bileşen masa açılmasınoktasında hemfikir oldu. Ancak bazı kaygılardan kaynaklı isteyenherkesin yayınının, materyalinin bulunduğu ortak bir masa açılmasınakarar verildi. Kolektifler bu şekilde bile masa açılmasının kendileri içinkabul edilecek bir durum olmadığını vurguladı ve çeşitli kaygılarını dilegetirdi. Ancak örgütsüz öğrenciler bile bu kaygıların yersiz olduğunu,masa açılmasının bir problem oluşturmayacağını söylediler, hattabazıları bunun ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Uzun bir zamandır İTÜÖğrenci Şenlikleri’nde bazı siyasi öznelerin geri tutumlarından kaynaklımasa açılamıyordu, bu sene bu durum kırılmış oldu. Özellikle örgütsüzöğrencilerin bu noktada belli siyasetlerden daha ileri sayılacak tutumlaralmasıyla ileri bir adım atılmış oldu.

Kolektifler bu mutabakata rağmen uzun toplantılar silsilesi boyuncakendini dayatan ve bu tartışmanın üzerinden atlayan bir tavır sergiledi.Şenliği örgütleyen bileşenler ise, toplam bir irade ortaya koyabilmekkaygısıyla ancak konser etkinliğinin gerçekleştiği gün masa açılmasıkararı aldı. Şenlikte Ekim Gençliği, +İvme Dergisi ve konser etkinliğinekatılan Önder Babat Kültür Merkezi ve Devrimci Hareket’inyayınlarının konulduğu bir masaaçılmış oldu.

Şenlik ön toplantılarındanbaşlayarak şenlik günlerine kadar sürenbu tartışmanın ekseni elbette kaba birmasa açıp açmama mevzusu değildi.Burada tartıştırılmaya çalışılanzihinlerin arkasında yatan o gerialgıydı. Bu zihinler, örgütsüz, apolitiköğrencilerin devrimcilerin çıkarmışolduğu sosyalist yayınlardan veya açtığımasadan korkacağını, şenliğe katılımındüşük olacağını veya şenlikte bir birlikbütünlük olgusunun oluşamayacağınıdüşünüyorlar. Ancak kitlelere malettikleri bu algının aslında kendi geri,çarpık algılarından başka bir şeyolmadığı aşikârdır. Aslında yapılan şey tam da kendi korkularınıtoplamın korkusuymuş gibi göstermekten öte bir şey değildir.

Şenlik değerlendirmesinden yansıyanlar...

Şenlikten bir hafta sonra değerlendirme toplantısı gerçekleştirildi.Yapılan toplantıya yurtsever öğrenciler hariç herkes katıldı. İlkdeğerlendirme şenliğin ön sürecinin geç başlamış olmasına dairdi.Duyurunun, ön çalışmaların eksikliğinden kaynaklı şenliğin İTÜ’nüngündemine getirilememesine değinildi. Panel sayısının fazla olması daeleştirilen bir diğer nokta idi. Hemen hemen herkes bu noktalardahemfikirdi. Bir dahaki şenlik çalışmalarına daha erken başlanılması vepanellere boğulmayan bir şenlik planlaması yapılması konuşuldu. Dahagenel planda bir değerlendirme yapan +İvme dergisinden bir arkadaş iseşenliğe ve etkinliklere katılım, iletişim eksikliği, teknik aksamalar vb.sorunlara değinildi. Bu değerlendirmenin ardından biz söz alarakdeğerlendirmemizi yaptık. Şenliği örgütleyen unsurların çevrelerinikatmasını geçtik, kendilerinin dahi birçok etkinliğe katılmamasınınanlaşılır bir yanı olmadığını belirterek söze başladık. Bu noktadaKolektifler’in “Direnenler ve kazananlar” etkinliğine tutum alarakgelmemesi yaşanan en belirgin örnektir. İlk gün gerçekleştirilen Kürtsorunu panelinin üniversite yönetimi tarafından yasaklanması ve kapıönünde yapılması ile birlikte miting havasında geçmesi, gelenkonukların oy istemesi, panelin içeriğine dair konuşmalaryapılmamasının sonucunda ortaklaşılan kapsamdan uzaklaşıldığınıbelirttik. Teknik olarak afişte yaşanan sorun üzerine afişi düzeltmek içinKolektifler’den istememize rağmen gönderilmemesi, afişte Kürtçe yazılıkısımlarının düzeltilmemesi, afişteki yanlış yazım nedeniyle kendilerininhazırladıkları afişin şenliğin bütünlüğünü yansıtmaması, Kolektifler’inkonserlerin olduğu gün sadece Marsis müzik gurubunun konserineçağıran el ilanları dağıtması, konser anında inisiyatif dışı sloganlaratılması da eleştirdiğimiz diğer noktalardı.

Kolektifler, afiş sorunun iletişimsizlikle ilgili bir sorun olduğunubelirtti. Afişin neden ulaştırılmadığına veya grupta paylaşılmadığına dairbir şey söylenmedi. Diğer bir yandan ise sadece Marsis müzikgurubunun el ilanın dağıtılmasını ise konserler başladığında katılımsayısının az olduğu, Marsis’in İTÜ öğrencilerine hitap ettiği bundankaynaklı sadece Marsis’in el ilanını dağıttıklarını anlattılar. Ortadakieksikliklere ve hatalara dair özeleştirel tek bir cümle sarf etmediler.

Öğrenci Kolektifleri’nin “sınıf”tan kaçışı “Direnenler ve kazananlar” paneline tutum almalarına ve

katılmamalarına dair yaptığımız eleştiriye verdikleri cevaplar da insanıdehşete düşürecek kadar apolitikti. Kolektifler, konser gününün yoğunolacağını öngördüklerinden kaynaklı panelin verimsiz geçeceğinidüşünmüşler. Aslında bundan kaynaklı panelin yapılmamasını istemişler.Gerçekleşen panele de katılmamışlar çünkü aynı zaman dilimi içerisindeekmek arası sandviç hazırlamışlar. Muazzam öngörü yeteneğine sahip buarkadaşların tahminleri de zaten doğru çıkmış. Bu sözler elbette kisınıftan kaçışın gülünecek birer göstergesinden başka bir şey değildir.Tartışmalar ilerledikçe bu tutumun ideolojik arka planı gün yüzüneçıkmış oldu ve kendi sözleriyle bu panelin İTÜ öğrencilerinin gündemiolmadığı, az sayıda kişinin katılmasının nedenin de bu olduğu ifadeedildi. Bu ifadeler de aslında işçi direnişlerinin, gündemlerinde ekmekarası kadar bile bir yeri olmadığını görmüş olduk.

Kolektifler’den arkadaşlara İTÜöğrencisinin gündeminin ne olduğununsorulması üzerine tek bir somut örnekverilememesi ve daha popüler işleryapılmasını vurgulamaları popülizmin veilkelerden yoksunluğun geldiği sonnoktayı gözler önüne sermiş oldu.Kolektifler, şenliğin başından itibaren“Direnenler ve kazanalar” panelininyapılmasına karşıydılar. Ama bu karşıduruşu direk söylemektense bu tür yol veyöntemler ile gerekçelendirmeye vepaneli iptal ettirmeye çalıştılar. Ensonunda ise bu etkinliği İTÜöğrencilerinin gündemi olamayan birpanel olarak isimlendirerekkatılmamalarını haklı göstermek istediler.

Kolektifler’in ürettiği söylemlere karşı örgütsüz arkadaşların vermişolduğu yanıt bizce yeterlidir. Bu arkadaşlar yapılan bu etkinliğin şenliğinen verimli kısımlarından biri olduğunu belirttiler. Etkinliğin kapsamınında tam da öğrencilerin ve okulun gündemi olduğu söylenerek “Aslındagündem olması gerekenler bu direnişler, bizler bu gündemlerigörmezden geliyoruz veya bu gündemleri kaçırıyoruz, bizler de mezunolunca bir yerlerde aynı koşullara maruz kalacağız” denmesiKolektifler’e verilen en anlamlı cevaptır.

Toplantı daha bitmeden Kolektifler’den arkadaşlar bir dahaki seneyebu şenliği örgütlemeyeceklerini şenliğin biçim ve içerik olarak hatalıolduğunu söyleyip toplantıdan ayrıldılar.

Daha güçlü bir politik içerik için daha fazla emek

İTÜ Öğrenci Şenliği 25 yıllık tarihiyle İstanbul’da gençlik hareketiiçin ellerden düşürülmeyen bir bayrak, bir olanaktır. Bizlerin hayatın heralanında olduğu gibi kültür ve sanat alanında ürettiklerimizi, sermayeninideolojik saldırılarını kırmanın bir aracı olarak kullanabilmeyiz. Budüzen boşluk tanımıyor, bıraktığımız her boşluk düzen tarafından birşekilde dolduruluyor.

Alternatif öğrenci şenlikleri kendinden menkul bir öğrenci şenliğitarzında örgütlenemez. Gençlik içerisinde derin etkileri olan burjuvaideolojiler ancak güçlü ve planlı bir politik müdahale ile kırılabilir veyok edilebilir. Bu bilinçle hareket etmeli, her türlü pratiğimiz ile gençliğipolitikleştirmek için etkin bir çaba ortaya koymalıyız. Bu noktadaözellikle siyasal öznelere büyük bir görev ve sorumluluk düşmektedir.Bu noktada bizlere düşen ise daha fazla emek sarf etmektir.

İTÜ Ekim Gençliği15

18-25 yaş grubu 2359 kişiye gelecek planları veülkeye bakışları soruldu. Gelen yanıtlar şöyle:

- Yüzde 46’sı işsizlikten korkuyor,- Yüzde 56,2’si başka bir ülkede yaşamak

istiyor, - Yüzde 48,5’i iyi bir işin kapısını etkili

tanıdıkların açtığına inanıyor,- Yüzde 56,8’i gelecekten umutsuz.(Kaynak: Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Merkezi)Anket sonuçlarının şu tabloyu yansıttığını

söylemek yanlış olmayacaktır: Kapitalizmin iyice azgınlaştığı ve vahşileştiği

günümüzde, Türkiye'de işsizlik sorunu küçük birazınlığın sorunu olmaktan çıkmış, toplumun genişkesimlerini içine alan ağır bir sorun haline gelmiştir.Elbette kapitalizm var oldukça işsizlik her zaman varolacaktır. Çünük kapitalistler her zaman az işçiyledaha fazla kar elde etmek eğilimindedirler.

DİSK-AR'ın Ocak 2011 dönemi İstihdamRaporu'nda Türkiye’de gerçek işsiz sayısının 5milyon 230 bin kişi olduğu belirtilmektedir. İşsizliksorunu ile sadece mavi yakalıların karşı karşıyaolmadığı ise açıktır. Başta yeni üniversite mezunlarıolmak üzere pek çok beyaz yakalı da işsizlik sorunuile yüz yüze kalmaktadır. Nitekim rapordaöğrenimine devam eden veya yeni mezun işsizlerinsayısının 304 bin olduğu belirtilmektedir.

Başta işsizlik biçiminde olmak üzere gençlikyakıcı olarak geleceksizlik sorununu yaşamaktadır.Ancak bu büyük sorun karşısında öfkesini bileyipmücadele edeceğine, farklı arayışlara kapılmakta,daha çok da umutsuzluğun pençesinedüşmektedir. Anket sonuçlarında dagörüleceği üzere, geleceğindenumutsuzluk, iyi bir iş içintorpil bulmaya duyulaninanç, yurtdışına gitmeisteği yaygındır.

İyi bir işin kapısınıetkili tanıdıklarınaçacağını düşünmeninnedenleri malumdur.Zira başbakanınoğlunun daha çocukyaşta gemi sahibiolduğu, devlet dairesindeişe girmenin KPSSsonucu ve mezuniyetderecesinden nüfuslutanıdıklara bağlı olduğubir ülkede yaşıyoruz.Başka bir ülkedeyaşama isteği iseaslında çoktan

tükenmiş olan yurtdışı üzerine kurulan bir rüyadanbaşka bir şey değildir. Avrupa gençliğininmücadeleleri ortadadır. Başta Avrupa ülkeleri olmaküzere gelişmiş ülkelerde yakın dönemde deneoliberal politikalar kapsamında kapitalist krizinfaturası işçi ve emekçilere kesilmeye çalışılmakta,kazanılmış haklar tırpanlanmaktadır. Şu durumdaözenilecek bir taraf varsa o da yurtdışında yaşamahayali değil başta Fransa, Yunanistan, İspanya veOrtadoğu halkları olmak üzere tüm bu yıkımsaldırıları karşısında ortaya konan meşru militanmücadele pratikleri olmalıdır.

Türkiye'de “kapsamlı bir proje”nin ürünü olantoplumsal umutsuzluk ve bunalım hali azgınneoliberal sömürü koşulları altında kapitalist sistemibeslemekten başka bir işe yaramamaktadır. İşsizlik,güvencesiz çalışma, hayat pahalılığı gibi kapitalistsistemin yarattığı sorunlar hayatın doğal akışı gibigösterilmekte, bu doğal (!) akış içerisinde de güçlüolanın kazanacağı söylenmektedir. Zaten insan dadoğası gereği bencildir(!). Şu durumda öncelikleherkes kendini düşünmeli ve kurtarmalıdır. Güçlüolanın kazanacağı bu sistemde çocuklar daha ilkokulsırasında rekabete itilmektedir. Bu sahte yarışıniçinde güçlü olmayı başarıp kazanların ise her zamanküçük bir azınlık olduğu açıktır.

Güçlü olanın kazandığı bu yarışta unutulmayanen önemli kavramlardan ikisi de “çalışmak” ve“dürüst” olma kavramlarıdır. “Çalışmak” ve “dürüstolmak” bu sistemde yüceltilen erdemlerdir. Ancakburjuva aileleri ve çocukları için bu erdemlerin birgeçerliliği yoktur. Çünkü “Çalışkan” ve “dürüst”

olmak bir çocuğun eğitimini yarıdabırakmasına, dershaneparasının bulunamamasına,bir işçinin gece gündüz

çalışsa da emeğinin karşılığınıalamamasına, bunlar bir yanainsanların aç yatmasına engel

olamamaktadır. Kapitalist sistemin

bizlere dayattığıgeleceksizlik karşısında

yapılması gereken acilenumutsuzluk ve bunalım

halinden sıyrılıpgeleceğimiz için mücadele

etmek olmalıdır. Gençliğingeleceği hiçbir zaman

“torpiller”de, “kapağı yurtdışınaatmak”ta olmayacaktır. Gençliğinve tüm insanlığın geleceği

mücadelededir. Gençlik ne zaman kigerçek kurtuluş yolu olan sosyalizm için işçi

sınıfı saflarında mücadele etmeye başlarsa o zamankendisini çevreleyen umutsuzluk duvarlarınıparçalayabilecektir.

İşsizlik, gelecek korkusu, umutsuzluk...

Gençliğin geleceği mücadelede!

16

Kapitalist sistemin

bizlere dayattığı

geleceksizlik

karşısında yapılması

gereken acilen

umutsuzluk ve

bunalım halinden

sıyrılıp geleceğimiz

için mücadele etmek

olmalıdır. Gençliğin

geleceği hiçbir

zaman “torpiller”de,

“kapağı yurtdışına

atmak”ta

olmayacaktır.

Gençliğin ve tüm

insanlığın geleceği

mücadelededir.

17

Eğitim herkesin eşit bir şekilde ulaşacağı temelbir haktır. İlköğretimden başlayarak üniversiteyekadar toplumun tüm kesimlerinin eğitime eşit birbiçimde ve para ödemeksizin ulaşabilmesi gerekir.Elbette bu durum ancak eğitimin kamusal bir görevolduğunu düşünen bireyler ve devletler için geçerlibakış açısıdır. Bugün yaşadığımız dünyada bununne kadar altının boşaltıldığı, iliklerimize kadarişleyen paralı eğitim uygulamasıyla görülmektedir.

Eğitimin ilk adımdan sonuna kadar paralıolduğu bir durumda elbette ki eşit bir eğitimden debahsedilemez. Eşitlikherkesin aynıkoşullarda eğitim veöğretim görmesi ilemümkündür. Budurum bir de elemeusulü sınav sistemiylebirleşince karşımızageleceksizlik yaratanbir eğitim süreciçıkar. Her seferindeparası olanın daha iyiokullara, dershaneleregittiği, daha iyihocalardan özeldersler aldığı bu toplumsal düzlemde nasıl bir adileğitim sisteminden bahsedilebilir. Bu denli çarpıkolan bir eğitim sisteminde bir de gençliğin büyükumutlar bağlayarak girdiği sınavların şaibeli bir halalması bardağı taşıran son damladır.

Şifre skandalı ve “yalan rüzgârları”

Uzun zamandır ÖSYM’nin gerçekleştirdiğisınavlar şaibeli bir hal almıştı. KPSS sınavındakikopya gerçekliğinin basına yansıması ve ÖSYMBaşkanı’nın istifası insanların belleklerinde derinbir güven kırılması ve sınava girenler içinse yıkımyaratmıştı. Daha bu kopya skandalı hafızalardansilinmeden YGS’de yaşanan şifre olgusuonbinlerce liselinin tepkisini çekmiş ve sokaklarıbu sefer liseliler ısıtmıştır. Liseliler geleceği içintaleplerini sokaklarda haykırmıştır. Eylemlerin engenel talebi olan “Parasız eğitim, sınavsızüniversite” bu süreçte gençliğin mücadelesininortak paydası olmuştur. Okullar boykot edilmiş,gerçekleştirilen eylemlerde düzenin çarpık yüzüsergilenmiştir. Tüm yasaklamalara, soruşturma veceza tehdidine rağmen geleceğine sahip çıkanliseliler bir çok ilde kitlesel eylemliklergerçekleştirmişlerdir.

Gençlik cephesinden bunlar yaşanırken düzenve hükümet cephesinden ise ilk başta şifreolmadığına dair yalanlama geldi. Sonrasında ise,“istenilmeyerek şifrelendi, ÖSYM’nin açıklamasıbizi tatmin etti vb.” söylemler kullanılmıştır.Toplumun büyük bir kesiminin inanmadığı busahte söylemler gençliğin ne öfkesini dindirmiş ne

de sokakların ısınmasına engel olabilmiştir. Eylemyapan öğrencilere “provakatör”, “biz istersekkarşılarına 10.000 genç çıkarırız.” söylemleri isegençliğin öfkesinden ne kadar korktuklarınıgöstermiştir.Şifreli, şifresiz paralı ve elemeci eğitime

hayır !

Şifreli veya şifresiz sınav olsun zaten bugünkükoşullarda kimse eşit bir yarıştan bahsedemez.Kaldı ki bunun bir yarış olması da başlı başına bir

sorundur.Öğrencilerin enyakınındakiarkadaşını dahigeçebilmesi içinönüne konulan setleribirer birer aşmayaçalıştığı bir eğitimsistemine karşı,bizler toplumunihtiyaçlarıgözetilerekplanlanmış, kolektifbir öğrenme sürecinihedeflemeliyiz.Yanımızdaki

arkadaşımızı rakip olarak değil bilgilerimizipaylaşabileceğimiz ve paylaştıkça daha fazlasınıöğrenebileceğimiz bireyler olarak görebilmeliyiz.

Kopya veya şifre skandalı ortaya çıkmadanönce sınav sistemi çok mu adildi, elbette ki hayır.Öğrencilerin eşit koşullarda eğitim alamadığı, işçi-emekçilerin çocuklarını kıt kanaat zorlaokutabildiği bir toplumsal sistemde ne eşit biryarıştan söz edebiliriz ne de adil bir eğitimsisteminden. Bizler yarışın kendisine karşı olmalı,herkesin eğitim alabileceği bir toplumsal düzenistemeliyiz.

Gelecek ellerimizde!

Milyonlarca gencin ilköğretimden başlayaraksınavlara bağladığı umut ve gelecek özlemi bugünreddilemez bir gerçekliktir. Ancak bu gerçekliklebirlikte ne bu eğitim sistemi ne de bu düzeninkendisi gençliğe gelecek sunamamıştır vesunamayacak da. Yüzde otuza yaklaşan diplomalıgenç işsiz oranı bunun en somut göstergesidir.Bununla birlikte düşük ücretler, esnek vegüvencesiz çalıştırma ise diğer bir boyutudur.Sınavlarda yaşanan skandallar ise bu düzeningençliğin gelecek talebine yanıt üretemeyeceğinive çarpıklığını bir kez daha göstermiştir.

Gelecek parasız ve eşit bir eğitimdedir, gelecekeleme sistemine dayalı her türden sınav sistemininreddindedir, gelecek bu taleplerin gerçek ve kalıcıçözümü olan sosyalizmdedir, yani gelecek kendiellerimizdedir.

Şifreleri

gelecek ve özgürlük

mücadelesi çözecek

Kopya veya şifre

skandalı ortaya

çıkmadan önce sınav

sistemi çok mu adildi,

elbette ki hayır.

Öğrencilerin eşit

koşullarda eğitim

alamadığı, işçi-

emekçilerin çocuklarını

kıt kanaat zorla

okutabildiği bir

toplumsal sistemde ne

eşit bir yarıştan söz

edebiliriz ne de adil bir

eğitim sisteminden.

Bizler yarışın kendisine

karşı olmalı, herkesin

eğitim alabileceği bir

toplumsal düzen

istemeliyiz.

18

Sermaye düzenin

demokrasi oyunu

sonlanmış oldu.

Şimdiyse gündemde

işçi ve emekçilere,

gençliğe yönelik

kapsamlı saldırı

paketleri var. Buna

göre işçi sınıfı ve

emekçilerin köleliği

pekiştirilecek, gençliğin

eğitim hakkı elinden

alınacak ve geleceği

sermaye baronlarının

ellerine bırakılacak.

Bir seçim sürecini daha geride bıraktık.Sermayenin yazıp yönettiği, aktörleri olarakortalığa saldığı uşaklarının oynadığı bir oyun dahasona erdi. Düzenin seçim oyunu bitti!

Düzen partileri istedikleri düzeni

kuramadı

Geride kalan seçim dönemi hemen her seçimdöneminde olduğu gibi, çürümüş düzenin kendisiniişçi sınıfına ve gençliğe bir kez daha onaylatabilmeamacı etrafında şekillendi. Elbette ki bunu düzeninefendileri adına görev üstlenen düzen partileri veonlara bağlı güçler yaptı.

Her ne kadar sonucu önden belli olsa da sayısalolarak tam sonuçlar da açıklanmış bulunuyor. Bunagöre dizginsiz bir teröre eşlik eden aldatmacalarladolu bir seçim kampanyası yürüten AKP yüzde50’ye ulaşan bir oy oranı ve 325 milletvekili ile ipigöğüsledi ve üçüncü kez hükümet kurma şansınıyakaladı.

AKP bu ezici çoğunluğuna rağmen istediğinielde edebilmiş değil gerçekte. Bilindiği gibiAKP’nin hedefi anayasayı değiştirmede elinikolaylaştıracak sayıda milletvekiline sahipolabilmekti. Ancak, seçim sonuçlarından anlaşıldığıüzere, buna ulaşamadı. Yönetimi altında bulunanburjuva devlet aygıtının tüm olanaklarınıkullanmasına ve seçim kampanyası için seferberetmesine rağmen istediği başarıyı sağlayamadı.

Diğer yandan, AKP’nin karşısında güçlü birmuhalefet odağı olabilmesi ve böylece AKP’yidengeleyebilmesi hesaplanarak son dönemde iyiceparlatılan CHP, oylarını arttırmış olsa da seçimöncesi yarattığı havanın meyvelerini toplayamadı.Mecliste istediği ve beklediği sayıda koltuk eldeedemedi. Diğer muhalefet partisi MHP ise barajıaştı ama, oylarında ve milletvekili sayısında büyükbir düşüş yaşadı.

Balkon safsatası

Seçim sonuçlarının açıklanmasıyla beraber birkez daha TC Başbakanlık koltuğunu kapan AKPşefi Tayyip Erdoğan meşhur balkonkonuşmalarından bir yenisini daha yaptı. Sondönemde artan ve seçim sürecinde iyice kendiniaçığa vuran devlet terörünün baş sorumlularındanbiri olan ve her fırsatta kudurmuş bir faşizanlıklasaldırarak ağzından salyalar akıtan emperyalizminbu sadık uşağı, yeni anayasa yapılacağı “müjdesi”nivererek “demokrasi” masalları okumaya başladı.

Bunun yanında “aktif dış politika” konusuüzerinde özellikle durdu. Bu, yeni dönemde

demokratikleşme yalanlarına eşlik eden emperyalistuşaklığın daha ileri boyutlar kazanacağının ifadesisayılabilir. Yakın zamanda ABD’nin Libyasaldırılarına verilen destek ve daha da ileri gidilerekİzmir’in NATO’nun kara harekatının merkezihaline getirilmesi, sözünü ettiği “aktif dışpolitika”nın içeriğini göz önüne sermektedir.

Kürt halkı iradesine sahip çıktı

Seçimlerin en önemli sonuçlarından biri de Kürthalkının ortaya koyduğu irade oldu. Kürthareketinin kurduğu Emek, Demokrasi ve ÖzgürlükBloğu, seçim sürecindeki tüm baskı ve terörerağmen önemli bir başarı sergiledi. BlokKürdistan’ın birçok ilinde yüksek oylar aldı.Diyarbakır ve Hakkari’de gösterdiği adayların tümüseçildi. Yargıtay’ın veto ettiği ve KCK davasındantutuklu bulunan Hatip Dicle’nin en çok oyu aldığıBlok adaylarından 36’sı milletvekilliğine hakkazandı.

Bu sonuç Kürt halkının özgürlük talebinde vemeşru haklarını sahiplenmesinde ne kadar kararlıolduğunu da göstermiş oldu. Öyle ki sermayedevletinin tüm oyunlarına, açık baskı ve terörünerağmen Kürt halkı sarıldığı ulusal eşitlik veözgürlük talebinden kopmadı. Tüm burjuvakliklerin dahi kabul ettiği üzere, seçimleringaliplerinden bir tanesi de Kürt halkı ve onunadayları oldu.

Saldırılar katlanarak sürecek

Sermaye düzenin demokrasi oyunu sonlanmışoldu. Şimdiyse gündemde işçi ve emekçilere,gençliğe yönelik kapsamlı saldırı paketleri var.Buna göre işçi sınıfı ve emekçilerin köleliğipekiştirilecek, gençliğin eğitim hakkı elindenalınacak ve geleceği sermaye baronlarının ellerinebırakılacak.

Tüm bunların hazırlıkları çoktan yapılmıştıaslında. Üniversitelerdeki eğitim bedelininkatlanması, yönetim ve denetimin içerisindesermaye kodamanlarının da bulunduğu (fakatöğrencilerin bulunmadığı) kurumlara bırakılmasıyönündeki hazırlıklar uzun bir süredir yapılıyordu.Seçimlerin araya girmesi nedeniyle de saldırılarınen can alıcı noktaları ve uygulamaları ertelenmişti.Ancak şimdi seçimler bitti ve düzen saldırılarıhızlıca hayata geçireceğini duyurmuş oldu.

Gençlik sermayenin saldırıları karşısındagereken yanıtı vermeli, geleceğine ve özgürlüğünesahip çıkmalıdır. Bunun tek yolunun da sokaklarıısıtmak olduğu seçimler vesilesiyle bir kez dahakendisini doğrulamıştır.

Seçim oyunu bitti, kavga sürüyor!

19

Sınıfın partisi olma ve

bu coğrafyanın devrimci

geleceğini kucaklama

iddiası ile yol yürüyoruz.

Bu yolu yürürken geride

bıraktığımız yıllar

içerisinde iddialarımızı

ileriye taşıdık. Bugüne

kadar açık bir

yüreklilikle,

eksikliklerimizi,

zaaflarımızı, almamız

gereken mesafeyi

ortaya koyduk.

Eksikliklerimizle her

karşılaştığımızda

Marksizm-Leninizm'den

aldığımız güç ile

kendimizi yenilemeye

çabaladık.

Yaz dönemi biz genç komünistlere sınıfçalışmasında eşsiz deneyimler kazanma imkanısunmaktadır. Fabrikalarda, sanayi havzalarında,işçi mahallelerinde yürüteceğimiz çalışmalar,gençlik hareketi içerisinde sınıf devrimciliğinin tektemsilcisi olan bizler açısından işçi sınıfıyla veemekçilerle doğrudan bağ kurma imkanınıdoğuracaktır.Bu imkan sınıfdevrimciliğiçizgimizi pratikiçerisinde dahaiyi biçimdekavramamızısağlayacaktır.

EkimGençliği’nin2010 yazsayısında“Gençlik işçisınıfının çelikdisiplini ilekavgaalanlarında,fabrikahavzalarındasınanmalıdır!”demiştik. Geçtiğimiz yaz bulunduğumuz alanlardaoldukça zengin ve anlamlı deneyimler yaşadık. Budeneyimler hem yoldaşların her biri hem deçalışmamızın toplamı açısından büyük katkılarsağladı. Fabrika çalışması, direnişler süreci bubirikimin parçalarını oluşturdu.

2011 yaz dönemini de sınıf içerisinde çalışmadeneyimlerimizi ve birikimlerimizi artırdığımız birsürece dönüştürülmeliyiz. Yaz planlamamızın anahedefine ise partinin birikimleri ile kendibirikimimiz arasındaki açı farkını kapatmak olarakkoymalıyız. Fabrikalarda, atölyelerde üretiminiçerisinde bulunurken de, fabrikalara, sanayihavzalarına, işçi-emekçi mahallelerine sesimizitaşırken de, eğitim planlamasını hayata geçirirkende, bu temel hedefi bir an olsun gözdenkaçırmamalıyız.

Parti mücadele sahnesine çıktığından beriiddialı, ısrarlı ve iradeli bir çalışma yürütmüştür.Sosyalizm davasının, sınıf mücadelesininihtiyaçları doğrultusunda hareket etmekten bir anolsun geri durmamıştır. En zayıf olduğu, devletinsaldırısı sonucunda büyük darbeler aldığıdönemlerde dahi tereddüt etmeden yoluna devametmiştir. Bugün de iddialı bir şekilde buyürüyüşünü sürdürüyor.

“Parti, sınıf, devrim, sosyalizm!” çizgimizi,hareket noktamızı özlü şekilde anlatan bir şiardır.Bu şiardaki “sınıf” vurgusu, ısrar ve iradeyle, enzor zamanlarda bile inatla yüzümüzü dönmemizgereken rotayı vurgulamaktadır. Eğer ki devrimdiyorsak, eğer ki sosyalizm diyorsak yani budüzeni yıkmaktan bahsediyorsak düzeni yıkacak

güce sahip olan,tek devrimcisınıf olan işçisınıfınıörgütlemektenbaşka birçaremiz yokdemektir.

“Sınıfeksenli partiyegeçiş”önümüzde durantemelhedeflerimizdenbiri. Bu hedefeulaşmak için tekbaşına ideolojik-politik bir hattasahip olmakyeterli değildir,

bu hattı hayata geçirecek kadrolara sahip olupolmamak belirleyicidir. Partinin ideolojik-politikbirikimi ile aramızdaki açığı kapatmak ve partininihtiyaç duyduğu kadrolar olabilmeliyiz. Bu kendinidayatan, yakıcılığını hissettiren bir ihtiyaç olarakgiderilmeyi bekliyor. Bu ihtiyaçları göz önünealarak bir değişim-dönüşüm içerisinde olmalıyız.Kadro ihtiyacına yanıt verebilmeliyiz.

İşte yaz çalışmamızda gözönünde tutmamızgereken temel hedeflerimizden biri de bu olacaktır.

Sınıfın partisi olma ve bu coğrafyanın devrimcigeleceğini kucaklama iddiası ile yol yürüyoruz. Buyolu yürürken geride bıraktığımız yıllar içerisindeiddialarımızı ileriye taşıdık. Bugüne kadar açık biryüreklilikle, eksikliklerimizi, zaaflarımızı, almamızgereken mesafeyi ortaya koyduk. Eksikliklerimizleher karşılaştığımızda Marksizm-Leninizm'denaldığımız güç ile kendimizi yenilemeye çabaladık.

Bugün baktığımızda da birçok noktadaeksikliklerimiz ile karşılaşıyoruz. Bu eksikliklerigörmek üzerimize düşen sorumluluğu anlamamızınvesilesi olmalıdır. Bu eksikliklerle heryüzleştiğimizde kendimize bir ayna tutalım. Herbirimiz, iddialarımızı büyüttüğümüzde partininiddiasını da büyütmüş olacağını bir an olsununutmayalım.

Yaz dönemini kazanalım!

İrademizi güçlendirelim, bilinçte ve

eylemde çelikleşelim!Z. İnanç

İşçi sınıfının güvencesizleştirilmesi

kapsamında gençliğin gündemine

açılan en büyük saldırı alanı

geleceksizlikte ifade

edilebilmektedir. Bu adımın

üniversiteler için temel yönü

mali ve idari dönüşümlerdir.

Kapitalistlerin üniversite

yönetiminde daha dolaysız

müdahale etmek

istedikleri bu dönemde

üniversitelerin mali

yapısı pazara daha

doğrudan bağlanmak

istenmektedir. Bu

süreçte koçbaşı

dönüşüm

paketleridir.

Emperyalistlerin ve kapitalist sistemin ihtiyaçları doğrultusundasaldırılarına ara vermedikleri bir dönemde üniversiteler “sivil polis” ve

başörtüsü genelgeleri ile açıldı. Başörtüsünü her seferinde ikiyüzlüözgürlükler yalanına dolayan düzen bekçileri bu esnada sivil polislere ilişkin

düzenlemelerini ortaya sererek üniversitelerde fiilen “OHAL”e geçtiler. Tekbaşına bu bile gençliği bekleyen tehlikenin boyutunu açıkça

gösterebilmektedir. Her dersliğe bir polis, her üniversite yönetiminde bir elikanlı katil, her kampüste bir karakol isteyenler açıktır ki, hayata geçirmek

istedikleri saldırıların karşısında öğrencilerin sessiz kalmayacağını biliyor. Gençlik baskı ve terör karşısında başkaldırıyor:

Gelecek ve özgürlük istiyoruz!

Sivil polis çıkarması ardından demokrasi sosuna sarılan düzen güçleri rektörlerlegörüşmelere giriştiler. Uşaklarını karşısına dizen AKP şefi, sözde ÖTK temsilcilerini

de unutmadı. Bu görüntü gençliğin militan eylemleri ile dağıtıldı. Gençlik talepleri vebaşkaldırışı ile gündeme oturdu.

Yılların biriktirdiği sorunlar altında hareket kapasitesi daralmış, niteliği zayıflamışgüçler tüm bu olumsuzluklar altında başladıkları dönemde karşılarına çıkan mevzilerde

çeşitli güçlüklerle karşılaşsalar da, militan bir mücadele çizgisi çizmeye çalıştılar ve yıllarınbaskı ve terörü karşısında teslim alınamayacaklarını dosta düşmana göstermiş oldular.

Henüz bir kazanım elde etmekten ve birikim oluşturmaktan yoksun olan gençlik hareketiyıl içinde arkası kesilmeyen saldırılar karşısında yine de mevzide direnme iradesini

gösterebildi.İşçi sınıfı ait olduğu mücadele mevzisine gelecektir!

Kapitalist krizin ağırlaştırdığı koşullar altında ezilen işçi ve emekçiler için son yıllar güvencesizçalışma ve yaşamanın yaygınlaştığı ve ücretlerin düştüğü bir süreç içinde geçmektedir. Bu dönemin

en vahşi saldırılarından biri torba yasası karşısında sokağa çıkan emekçilere azgınca saldıran polisonlarca insanı plastik mermileri ve gaz bombaları ile yaraladı. İşçi sınıfını ve emekçileri köleleştiren bu

yasa tasarısı önümüzdeki sürecin sertleşeceğine dair de somut bir örnek oldu.Bunların karşısında ise sınıfın bağrında yeşeren, işçi direnişlerinde somutlanan örgütlenme ve

mücadele azmi bu korkuyu kamçılarken, düzenin bekçilerini vahşileştirmektedir. Ne var ki, son iki yılgöstermiştir ki, rüzgar eken fırtına biçecektir. Şimdilik tekil direnişler ve çok sınırlı mevzi direnişleri sınırında

da kalsa, işçi sınıfı devlet terörü karşısına her seferinde bilenerek çıkmaktadır. Tehditlere karşı PTT, Konak,Ontex işçileri mücadeleden vazgeçmemektedirler.

Dönemin sonunda gençlik yine barikatlardaydı

İşçi sınıfının güvencesizleştirilmesi kapsamında gençliğin gündemine açılan en büyük saldırı alanı geleceksizlikteifade edilebilmektedir. Bu adımın üniversiteler için temel yönü mali ve idari dönüşümlerdir. Kapitalistlerin üniversite

yönetiminde daha dolaysız müdahale etmek istedikleri bu dönemde üniversitelerin mali yapısı pazara daha doğrudanbağlanmak istenmektedir. Bu süreçte koçbaşı dönüşüm paketleridir.Bu paketleri tartışmaya açan sermaye uşakları 27-29 Mayıs’ta Uluslararası Yükseköğretim Kongresi'ni toplayarak önemli bir

adım attılar. Bu adımı sokakta karşılayan gençlik saldırının boyutlarını yarattığı öfke ile yoğun polis terörüne direnerek önümüzdekisüreçte geleceksizleştirme karşısında kararlı duruşunu haber vermiştir. Dönemin bu biçimde bitmesi anlamlıdır. Bu süreçte gençliğihedef alan polis ve yargı terörü saldırının önümüzdeki dönemde boyutlanacağının açık ifadesidir. Zira sadece 27 Mayıs'taöğrencileri hedef alan polis, Hopa'da can almıştır. Açıktır ki, önümüzde mücadelenin her iki yönden de sertleşeceği bir dönemvardır.

Seçim aldatmacası gençliğin taleplerine yanıt olamayacaktır

Düzen açıktır ki, bir dizi açıdan zorlanmaktadır. İşçi sınıfı ve emekçilerin sosyal istemlerine yanıt verememektedir, Kürt20

Geçen bir dönemin dersleriyle yeni

döneme çok yönlü hazırlık!

21

sorununu çözme yeteneğinden yoksundur, gençliğebir gelecek sunamamaktadır. Böylesi birdönemeçte gelen seçim süreci beklendiği gibiAKP'nin üstünlüğü ile tamamlanmıştır.

Türkiye'nin dört bir yanında isyan ateşleriyakılmışken burjuvazi açısından 2011 seçimlerininanlamı büyüktü. Şüphesiz ki, asalak takımı içinkabus ezilenlerin burjuva yönetim araçlarını birkenara bırakmaları ve yüzlerini mücadelealanlarına dönmeleridir. Fakat seçim oyunututmuştur. Büyük oranda bir katılım ile gerçekleşenseçimlerde kitleler düzenin diktatörlüğü altındakalmaya razı oldular.

Bu koşullarda emperyalistlerin bölge planlarıTC'ye vahşi lejyonerlik görevleri dayatırken,içeride de emekçileri ve gençliği ağır bir sömürü vefaşist terör rejimi beklemektedir. Seçim yalanlarıile geçen birkaç ay ardından bugün sermayeninuşakları sorunlarımızı çözmek için yapabileceklerihiçbir şey olmadığı için gemi azıya alacaklardır.Düzenin karşısına güçlü ve militan bir

gençlik hareketi ile çıkmak için...

Geride bıraktığımız dönem açıktır ki, mücadeleaçısından hareketli bir seyir izledi. Gençlik kitleleriiçinden mücadeleye bir yönelim oldu. Şüphesiz buyönelik kararlı ve örgütlü bir düzeyden uzaktır.Ancak bu ilgi sözü edilen nitel ve nicel sınırlılığınaşılması açısından da bugün elimizdeki önemli birimkandır. Öyleyse her yıla bir düşüş içinde girengençlik hareketi için bu yıl oluşan dinamizm umutvermiştir. Önemli olan bu umudu büyütmektir.

Yani siyasi, örgütsel ve politik kazanımlar eldeetmek, bunları gelecek için garanti altına alabilmekbugün gençlik hareketinin temel sorunudur.Sözgelimi, UYK gibi bir süreç üretilen söylemleriile, etrafında topladığı güçler ile ve yarattığı etki ileharekette bir kazanıma dönüşmeli, önümüzdekidönemde gençlik hareketinin ideolojik, örgüsel vepolitik bakımdan güçlendirilmesi içindeğerlendirilebilmelidir.

Genç komünistler açısından da, bu yöndesergilenecek çaba son derece önemlidir. Zira genelgençlik hareketi hakim dar grupçu anlayış eldekiimkanları ne görmekte ne de değerlendirmek içinkılını kıpırdatmaktadır. Aksine mevcut hareketihantallaştırmakta ve kısırlaştırmaktadır. Gençkomünistler bunu kıracak adımlar atarken açıktırki, kendi sınırlarını da aşarak mesafe katedebilirler.

Yerel örgütlerin niteliğinin yükseltilmesi

oldukça yakıcıdır. Doğru bir politik hat oluşturmakşüphesiz ki, bu hattın doğru kavranması ve hayatageçirilebilmesi ile anlamını bulacaktır. Bu yönüylede yerel örgütlerin niteliğinin yükseltilmesiönümüzde durmaktadır. Yanı sıra ise nicel olarakörgütlü güçlerin çalışmanın sürekliliğinisağlayacak bir seviyeye ulaşması ve etrafında dahageniş bir çeper yaratabilmesi politik hattınyürünmesinde imkanlarımızı arttıracak ve etkimizigeliştirecektir.

Çünkü tüm değerlendirmelerimiziözetlediğimizde karşımıza çıkan, hoşnutsuzluğubiriken kitleleri mücadeleye kazanmak ise, bunubaşarabilecek, kıpırdanmaya başlayan kitlelerinenerjisini kazanarak onları arkasına alabilecek birgençlik örgütüdür. Genç komünistler bu ihtiyacıkarşılamakla yükümlüdürler. Bu sınıfın öncüsüolma iddiasını taşıyan bir partinin çizgisiningençlik alanındaki yansımasıdır, bunugerçekleştirmekten geri durulacak her an devrimingereklerinden uzak durmak demektir.

Korku duvarları yıkılırken devrimci

örgütü güçlendirelim!

Geride bıraktığımız öğrenim dönemi kitlehareketlerinin militanlaştığı, mücadeleyi seçenmilyonların meydanları doldurduğu bir sürecetanıklık etti. Neredeyse istisnasız bir biçimdeulusal ve uluslararası gündem mücadele haberleriile doldu. Farklı coğrafyalardan milyonlarca insanbenzer taleperle mücadele alanlarında buluştu.Böyelikle dönem emperyalist-kapitalist düzeninezdiği milyonların öfkesinin patladığı bir dönem

Geçen bir dönemin dersleriyle yeni

döneme çok yönlü hazırlık!

Geride bıraktığımız

dönem açıktır ki,

mücadele açısından

hareketli bir seyir izledi.

Gençlik kitleleri içinden

mücadeleye bir yönelim

oldu. Şüphesiz bu yönelik

kararlı ve örgütlü bir

düzeyden uzaktır. Ancak

bu ilgi sözü edilen nitel ve

nicel sınırlılığın aşılması

açısından da bugün

elimizdeki önemli bir

imkandır. Öyleyse her yıla

bir düşüş içinde giren

gençlik hareketi için bu yıl

oluşan dinamizm umut

vermiştir. Önemli olan bu

umudu büyütmektir.

22

oldu. Elbette bupatlamaonyılları bulanyılgınlıkların,bozgunların vebaşarısızlıklarınüzerine geldi.Ne var ki, çeşitlicoğrafyalardaezilenlerüzerilerindekiölü toprağınıatıp

kapitalistlerin korkularını kabusa çevirdiler.Dünya çapında, işçi ve emekçilerin genç

kuşaklarıyla öğrenci gençliğin merkezinde olduğukitle hareketleri büyük imkanlar yaratmaktadır. Buhareketin en önemli özelliği ise korku duvarlarınınaşılmış olmasıdır. İşkence ve katliamlara artıkyeter diyerek isyanı seçinler, düzen güçlerininkabusu olmuşlardır. Türkiye'de de düzenin baskı veterörüne rağmen sokaklar terkedilmemektedir.Sınırsız baskı ve zor bir noktadan sonra sahibinivurmaktadır.

Gençlik içerisinde de bu yönde ciddi belirtilervardır. Halihazırda bu belirtiler, politik faaliyetteısrar, siyasal kimlikte sarsılmaz bir duruş ve elbetteterör aygıtları karşısında kesin ve tok bir güçtür.

Bununla birlikte dünya deneyimi gösteriyor ki,devrimci bir örgütün eksikliğinde tüm bu imkanlarileriye taşınamamakta, tüm sonuçlarınaulaştırılamamaktadır. Zira tüm bu imkanlarıdeğerlendirecek, gücü örgütleyecek ve düzeninüzerinde yıkıcı bir güce dönüştürecek ancakdevrimci partinin harcıdır. Bu açıdan da gençkomünistler de devrimci örgütü tüm yönleriylegüçlendirmelidir.Daha nitelikli bir gençlik örgütü için...

Güçlü yerel örgütler etkili ve sürekli bir faaliyetiçin şarttır. Bu eksiğimizi ortaya koyduktan sonraönemli birkaç noktaya vurgu yapmak gereklidir.

Öncelikle ideolojik eğitim güçlerimizinkendilerini donatabilmeleri için sürekli ve sistemlihale getirilmelidir. Böylece yerel örgütlerinihtiyaçlarını omuzlayacak kadroların gelişebilmesiiçin verimli ideolojik bir zemin elde edilecektir.Burada her düzeyde ilişkinin ve yoldaşınihtiyaçları doğru belirlenebilmeli ve sürecingereklerine uyan bir esneklikte olmalıdır. Doğru vehedefli bir eğitim bu biçimde olabilir.

Yerel örgütlerin geliştirilmesi ve politik gençlikyayınımızın arasındaki ilişki gözönüne alındığındasürekliliği ve sistematikliği yakalamak yanındayayının niteliğinin de geliştirilmesi gerekmektedir.Bu yeni yazarların yayına kazanılabilmesi veyayının içerik bakımından da zenginleşmesianlamına gelmektedir. Bunun yanında ise yayınındaha etkin biçimde kullanımı üzerine düşülmesi degerekiyor. Geride bıraktığımız döneme bakacakolursak hem yayının niteliğinde ve kullanımındayaşanan sorunlar çalışmamızda ciddi sorunlara yolaçabilmiştir.

Geride kalan dönemde karşımıza çıkan birbaşka sorun da genel politik faaliyette yaşananaksamalardır. Alanlarda sistemli ve hedefli birfaaliyet örmek hedeflerimizi gerçekleştirmeninyolunu açacaktır. Öncelikle genç komünistlerbelirlenen hedeflere ulaşabilmek için tüm güç veimkanlarını ihtiyaçları karşılayabilecek biçimdeharekete geçirebilmelidirler. Belirlenen hedeflerdoğrultusunda yerel güçlerin kendi imkanları veözgün ihtiyaçlarına göre farklılaşan bir faaliyetörmeleri önemlidir. Bu özel bir yetenek olarakgörülmek bir yana yerel güçlerin kendi alanlarınauygun çalışma yürütebilmelerinin başlıca gereğidir.Başka bir yanıyla da her yerel merkezipolitikalardan ve materyallerden bağımsız olarakda kendi faaliyet kapasitesini geliştirebilmelidir.

Yaşadığımız sorunların aşılabilmesi için birçokimkan mevcuttur. Önümüzdeki dönemde gençkomünistler bu imkanlara odaklanmalı, hareketinve örgütün ihtiyaçlarını karşılamak için hedefli birbiçimde imkanların üzerine giderek, doğrubelirlenmiş politikalarla gelecek dönemikazanmalıdırlar.

Sınıf hareketinde yaşanan tüm sorunlararağmen, uzun yıllara yayılmış bozgun ve yıkımdönemlerine rağmen gençlik dinamizmi ile yenisüreci karşılamaktadır. Düzenin karşısında tümbaskı ve terörüne rağmen teslim alamadığı birhareket durmaktadır. Sirkülasyonun yoğun olduğubu dönemde gençliği mücadeleye kazanabilmeninyolunu açabilmeli ve toplumun genelinde esenhoşnutsuzluk rüzgarını arkamıza alabilmeliyiz.Genç komünistler buna yapabilecek ve kendilerinibir adım ileriye taşıyabilecek ideolojik arka planasahiptirler. Önlerinde ise politik müdahaleleri enetkili biçimde yapacak, kitle çalışmasını hedefli birhatta oturtacak ve örgütlülüğü genişletecek birdonanım kazanarak alanlara çıkmak sorumluluğudurmaktadır. Yaz süreci de her yönüyle bu hedeflerdoğrultusunda değerlendirilmelidir.

Sınıf hareketinde

yaşanan tüm

sorunlara rağmen,

uzun yıllara yayılmış

bozgun ve yıkım

dönemlerine rağmen

gençlik dinamizmi ile

yeni süreci

karşılamaktadır.

Düzenin karşısında

tüm baskı ve terörüne

rağmen teslim

alamadığı bir hareket

durmaktadır.

Sirkülasyonun yoğun

olduğu bu dönemde

gençliği mücadeleye

kazanabilmenin yolunu

açabilmeli ve toplumun

genelinde esen

hoşnutsuzluk rüzgarını

arkamıza alabilmeliyiz.

Genç komünistler

buna yapabilecek ve

kendilerini

birÖnlerinde ise politik

müdahaleleri en etkili

biçimde yapacak, kitle

çalışmasını hedefli bir

hatta oturtacak ve

örgütlülüğü

genişletecek bir

donanım kazanarak

alanlara çıkmak

sorumluluğu

durmaktadır. .

Sermaye devletine

karşı büyüyen öfke 20

Nisan'da YSK vetosunu

protesto eden lise

öğrencisi İbrahim

Oruç'un polis kurşunu ile

öldürülmesi ve 12-14

Mayıs'ta da 12 HPG

gerillasının

katledilmesinin ardından

doruğa çıkmıştır. Kürt

halkı haklı öfkesini, Arap

halklarının isyanlarından

örnek alarak başlattığı

“sivil itaatsizlik”

eylemleri, bunu izleyen

YSK veto protestoları,

yüzlerce kişi ile sınırın

aşılarak gerilla

cenazelerinin getirilmesi

gibi eylemlerle ortaya

koymaktadır.

23

Kürt sorunu, sermaye devleti ve onun sözcüsüAKP hükümetinin sözde çözüm için ortayakoyduğu “Kürt açılımı” aldatmacasının iflası ilefarklı bir noktaya gelmiş durumda.

Başta ABD olmak üzere emperyalistlerin vebüyük burjuvazinin Türk devletine biçtiği“Ortadoğuda istikrarı sağlama” rolü, Kürt sorununçözümü için belli konularda tavizler vermeyigerektiriyordu. Emperyalistlerin kendisine biçilenher rolü en ileriden sahiplenen AKP hükümetiaçısından bu süreç, “ileri demokrasi” söylemlerieşliğinde “Kürt açılımı” olarak ortaya kondu.Sermaye devletinin “Kürt açılımı” başta Kürthareketi ve toplumun büyük bir kesimi tarafındanilgiyle karşılanırken, gelinen noktada iflas ettiği vehareketi tasfiye etme ve tahhakküm altına almaprojesinin bir parçası olduğu görülmüştür.

Bu süreçte Kürt hareketinin,“tutarsızlığı, biryandan düzenle barışma çizgisi izlerken, öteyandan gerçekte ancak o aynı düzenin aşılması ileelde edilebilecek bir ulusal istemler bütünüylehareket etmesindedir. Bu halen Kürt hareketininakıl almaz çelişkisidir. Devrimle elde edilebilirolanı kurulu düzenle pazarlıkların ürünü anayasalreformlarla elde edebileceğini sanmak, hamhayallerle oyalanmaktır. Kürt hareketi tutarlı olmakistiyorsa iki şeyden birini seçmek zorundadır. Yaulusal eşitliğe dayalı siyasal istemlerdenvazgeçmeli, ya da bunun gerici burjuva düzeni ilepazarlıklarla, dolayısıyla anayasal reformlarla eldeedilebileceği hayalinden. İkisinden devazgeçmemek, bir çıkmaza saplanıp kalmakla aynıanlama gelmektedir.” (Devletin Kürt Açılımı,Ekim, sayı: 259, Ekim 2009)

Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük talepleridüzen sınırlarını aşarken, Kürt hareketinin çözümübir takım pazarlıklarla anayasal reformlarasıkıştırması bir çelişki yaratmaktadır. Diğer yandanKürt halkının yıllardır verdiği mücadele karşısındaTürk devletinin uyguladığı “imha, inkar veasimilasyon” politikasının emperyalistler veburjuvazi için yarattığı pürüzü ortadan kaldırmaiddiasındaki Kürt açılımı, bu sınırlılıkta bile adımatmakta aciz olduğunu göstermiştir. Referandum veseçimler süreci ile ise bu acizlik bariz bir halalmıştır.

Kürt halkı meşru talepleri ile militan mücadeleyibüyütürken bir kez daha yoğun devlet terörü vetutuklamalarla sindirilmeye çalışılmaktadır. 28Nisan’da Cumhurbaşkanı, hükümet temsilcileri,ordu üst kademesi ile bazı bürokratların katılımıylagerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu (MGK)toplantısında Kürt hareketinin gerçekleştirdiği ‘sivilitaatsizlik’ kampanyası “insan hakları kisvesialtında yürütülen yıkıcı faaliyet” olaraknitelendirilirken, AKP şefi Tayyip Erdoğan da“Kürt sorunu yoktur” türünden açıklamalar

yapmaktadır. Bunlarla birlikte ordununoperasyonlarının yanında gözaltı ve tutuklamaterörü de yaygınlaşmaktadır.

Tüm bu saldırıların temel sebebi ise açıktır:Kürt halkının meşru militan mücadelesi. Sermayedevletine karşı büyüyen öfke 20 Nisan'da YSKvetosunu protesto eden lise öğrencisi İbrahimOruç'un polis kurşunu ile öldürülmesi ve 12-14Mayıs'ta da 12 HPG gerillasının katledilmesininardından doruğa çıkmıştır. Kürt halkı haklı öfkesini,Arap halklarının isyanlarından örnek alarakbaşlattığı “sivil itaatsizlik” eylemleri, bunu izleyenYSK veto protestoları, yüzlerce kişi ile sınırınaşılarak gerilla cenazelerinin getirilmesi gibieylemlerle ortaya koymaktadır.

Gelinen aşamada Kürt hareketinin kritik birnoktada durduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.Öcalan ateşkesin bitim tarihi olan 15 Haziran için“15 Haziran'dan sonra ya müzakere, ya kıyamet!”açıklaması yaparken, Demokratik Toplum Kongresiyayınladığı sonuç bildirgesinde “Kongremizhalkımızın direnişinin her türlü tasfiye ve yönelimiboşa çıkaracağını ve halkımızı özgürleştireceğinideğerlendirmiştir. Bu kararlaşma düzeyinisahiplenen kongremiz kardeş Türkiye halklarınamuhataplık çağrısını yinelemektedir. Muhataplığınıyitiren AKP ile geliştirilecek bir sürecin olmadığıbilinciyle Türkiye halklarından kendi muhatabınıgeliştirme noktasında tarihsel rolünü oynamaçağrısı yapmaktadır” denilmektedir.

Tüm bu açıklamalarla birlikte Kürt halkınıngerçek kurtuluşunu sağlayacak mücadeleperspektifi ise ancak Kürt, Türk ve ötekimilliyetlerden işçilerin, emekçilerin ve gençlerindevrim ve sosyalizm için mücadelesiniyükseltmesinden geçmektedir. Kürt halkının gerçekve kalıcı kurtuluşu ancak bu yolla gerçekleşecektir.

Kürt halkı

meşru militan mücadeleyle

kazanacak!

Son süreçte kapsamlı bir saldırı paketiyle işçive emekçilerin elindeki sonhakları gaspetmeye,emperyalistler için uşaklıktayeni roller üstlenmeyehazırlanan sermaye iktidarı,oluşacak olan muhalefetişimdiden baskı ve terör yoluylaezmeye çalışıyor. Seçimler dahibuna engel olmamış, aksinefaşist devlet terörü almışyürümüştür. Hopa’da yaşananlarise bu bakımdan bir eşikolmuştur.

Hopa’da neler yaşandı?

Seçimler vesilesiyle işçi veemekçilerin bilinçlerinibulandırma yarışına giren sermayepartileri ardı ardına mitingler düzenlediler,vaatler sıraladılar. Artvin’in Hopa ilçesinde iseAKP tarafından düzenlenen miting, ilçedekiilerici ve devrimci güçler tarafından protestoedildi. En ufak bir protestoya dahi tahammülübulunmayan sermaye devleti buradakiprotestoya kolluk güçleri eliyle azgıncasaldırmış ve Metin Lokumcu adlı öğretmeninölümüne neden olmuştur.

Yoğun gaz bombasından etkilenerek kalpkrizi geçiren Metin Hoca’nın ölümü Ankara veİstanbul’da gerçekleştirilen eylemlerle protestoedildi. Ancak kolluk güçleri bu eylemlere deazgınca saldırdı. Ankara’da 53 İstanbul’da 22ilerici ve devrimci gözaltına alındı. Çoğututuklandı. Yine Hopa’da olağanüstü hal ilanedilerek bir sürek avı başlatıldı. Gözaltınaalınanlar saatler süren bir işkenceye maruzkaldılar. Küfür, taciz, kaba dayak, kelepçeliolarak karanlıkta ve ayakta bekletme gibi birçokişkence yöntemini kullanan polis Dilşat Aktaşadlı bir kadını da linç ederek kalça kemiğinikırdı. Yalnızca bu yaşananlar bilemevcut

durumun özü ve özetidir. Mücadelenin ve öfkenin yükseldiği

dönemlerde bu kadar pervasızlaşan sermayedevleti yeri geldiğinde demokrasi havarisikesilerek özgürlüklerden dem vurmaktadır.Ancak bu ülkede işçi ve emekçilerin sahipolduğu tek özgürlük köle gibi çalışma veyaşama özgürlüğüdür. Bu ülkede gençlerinsahip olduğu tek özgürlük susma ve başınıönüne eğme özgürlüğüdür. Ankara’da polisinişkencesine maruz kaldığı yetmezmiş gibitutuklanarak F tipi hapishaneye kapatılan 5 kişibunun apaçık örneğidir. Hopa’da arkadaşlarının/hocalarının katledilmesine göz yummadıklarıiçin tutuklanan 6 kişi bunun apaçık örneğidir.Polisiyle, savcısıyla, mahkemesiyle bir baskı veişkence aygıtı olan devlet, kan ve kıyımlabeslenmektedir.

Fakat bu türden bir baskı ve terör rejimininher şeye muktedir olmadığını bize Mısır veTunus'taki kardeşlerimiz gösteriyor. Emekçilerayağa kalktığında Türkiye'dekinden aşağı

kalmayan faşist devlet aygıtının nasılda işe yaramadığını biliyoruz. Hiçkuşku yok ki bu Hopa ve sonrasındaestirilen devet terörü eceli gelenlereözgü bir zorbalık örneğidir.

İşte bunun için haykırıyoruz,haykıracağız: Zorbalığınızsökmedi, sökmeyecek!Döktüğünüz kanın her damlasınınhesabını soracak, düzenini yerlebir edeceğiz.

Son olarak belirtelim:Sokağa, eyleme,

özgürleşmeye!Ekim Gençliği / Ankara

24

Hopa’da ve her yerde devlet terörüne karşı direniş!

Baskılar sökmedi,

sökmeyecek!

Seçimler vesilesiyle işçi

ve emekçilerin

bilinçlerini bulandırma

yarışına giren

sermaye partileri ardı

ardına mitingler

düzenlediler, vaatler

sıraladılar. Artvin’in

Hopa ilçesinde ise AKP

tarafından düzenlenen

miting, ilçedeki ilerici

ve devrimci güçler

tarafından protesto

edildi. En ufak bir

protestoya dahi

tahammülü

bulunmayan sermaye

devleti buradaki

protestoya kolluk

güçleri eliyle azgınca

saldırmış ve Metin

Lokumcu adlı

öğretmenin ölümüne

neden olmuştur.

Emperyalistlerin şefi ABD, dünya halklarıüzerindeki egemenliğini sürdürürken, buegemenliği işbirlikçi hükümetler ve onlararacılığıyla kurduğu bölgesel karakollarlasağlamlaştırmaya çalışıyor. Bu işbirlikçihükümetler ve devletler de kendi halklarına karşıbir suç şebekesi olarak çalışıyorlar. Bu işbirlikçidevletlerden biri de TC devleti ve onun AKPhükümetidir.

AKP’nin suçları saymakla bitmez!

Bilindiği gibi AKP, 2002 yılında ABD’nin tamdesteğiyle (hatta ABD’de yapılan planlarınsonucunda) hükümete geldi. Hükümette kaldığı 9yıl boyunca ABD’ye borcunu ödedi, yani ona tambir uşaklık yaptı. ABD’nin her türlü isteğini yerinegetirdi veya getirmeye çalıştı.

Son bir yılda ise bu uşaklık zirveye ulaşmışdurumda. Füze Kalkanı Projesi’nde füzelerinTürkiye’de kurulması, Tayyip Erdoğan’ın"NATO’nun ne işi var Libya’da?" demesindensonra meclis oylamasına bile gerek duymadan birgecede savaş gemilerini Libya’ya göndermesi,İzmir’i NATO’nun harekat merkezi halinegetirmesi, Arap halklarının isyanları sırasında ABDpolitikasının takipçisi olması vb. Tüm bunlar suçortaklığının ve taşeronluğun boyutlarını ortayakoyuyor.

Taşeonlukta son nokta!

Kısa bir zaman önce ise bu uşaklık vetaşeronluk çizgisinde tüm sınırları aştılar. İzmir'dekiNATO üssünü kara harekatları için merkez halinegetirilmesinden söz ediyoruz.

Altına imza konulan bu suçun ayrıntalarıMilliyet gazetesinin 6 Haziran tarihli sayısındaşöyle yer aldı: "NATO komutanlığının korunacakolması Türkiye’nin İttifak içindeki siyasi,operasyonel ve taktik alandaki ağırlığını göstermesiaçısından önem taşıyor. İzmir’le ilgili yenigörevlendirme İttifak’ın yeni vizyonuyla uyumlu biradım olma özelliğine de sahip. Halen İspanya’daolan Kara Unsur Komutanlığı’nın batıdan doğuyakaydırılması NATO’nun görev aldığı yeni bölgelerdikkate alındığında daha anlamlı hale geliyor.Türkiye başından bu yana önceliğini İzmir’dekikomutanlığın niteliğinden çok operasyonelkalmasına ve NATO’nun bayrak göstermeye devametmesine verdi. Eski ve yeni yapı arasında askerianlamda seviye farkı olmaması, NATO içindeağırlıklı bir görev üstlenilmiş olması ve bazıülkelerin komutanlıkları kaybettiği bir ortamdaİzmir’in korunması Ankara’yı tatmin edenunsurları oluşturuyor. NATO’nun nihai kararıvermesinin ardından transformasyonun 12-18 ayalabileceği belirtiliyor."

Tüm bunlardan çıkarılacak sonuçlar açıktır:Türk devleti ülke topraklarını emperyalistlerin ileri

savaş üssü haline getiriyor. Böylelikle kardeşhalklarına yönelik kıyımlar ülke topraklarındanörgütlenecek ve yönetilecektir. Bundan büyükonursuzluk, bundan büyük suç mu olur?

AKP bu uşaklığın karşılığını seçimlerde ABDdesteği olarak aldı elbette. Diğer yandan düzenpartileri olan CHP ve MHP’nin de bu büyük suçabir itirazları yoktur. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nunLibya tezkeresine AKP’den önce onay vermesibunu doğruladı ve Amerikancılık konusundaAKP’den bir farkı olmadığını ortaya koydu.Yılların Amerikancısı, ABD’nin beslemesi olanMHP’den bahsetmek gereksiz zaten.

Mücadele acildir!

Bunların hepsi TC’nin NATO bünyesindekimisyonunun arttığına, ülkemizin artık daha fazlaNATO’nun bir parçası olduğunun, ilerleyengünlerdeki bölge halklarına karşı gerçekleştirileceksaldırıların -Libya örneğinde olduğu gibi- ülkemizüzerinden yapılacak olmasının işaretleridir.

Unutmamak gerekir ki, dışardaki bu uşaklığı veaktif taşeronluğu ise içerde artacak olan baskı veterör tamamlayacaktır.

Olaylar bu bütünlükle düşünülürse ülkemizin birparçasının daha NATO toprağı olmasına daha fazlasessiz kalmamalıyız. Geleceğimizi ipotek altınaalan, ülkemiziemperyalistpolitikaların uzantısıhaline getiren işbirlikçiburjuvaziye, sermayedevletine ve onunuşaklarına karşımücadeleyiyükseltmeliyiz.

Derhal başta İzmirolmak üzereülkemizdekiemperyalistlere açılmıştüm üsler kapatılmalıve emperyalist aktiftaşeronluk son bulmalı,işbirlikçiler hesapvermelidir.

Bu perspektifle anti-emperyalist mücadeleyibüyütmeliyiz.Denizler'in mücadeleruhunu kuşanarakemperyalistlerin veişbirlikçilerininkarşısına çıkmalıyız.Onlara 6. Filoyuunutturmamalıyız.

Emperyalizme taşeronlukta yeni dönem...

Emperyalistler, işbirlikçiler

6. Filoyu unutmayın!

2525

Geleceğimizi ipotek

altına alan, ülkemizi

emperyalist politikaların

uzantısı haline getiren

işbirlikçi burjuvaziye,

sermaye devletine ve

onun uşaklarına karşı

mücadeleyi

yükseltmeliyiz.

Kahire’den Madrid’e, Madrid’ten Atina’ya yüzbinler alanlarıdolduruyor. Rejimin biçimi, neo-liberal yıkım saldırılarının sonuçlarınıpek değiştirmiyor. Her durumda işsizlik, yoksulluk, sosyal haklarıngaspı, özelleştirme, yolsuzluk, rüşvet, çürüme ve kokuşma… Neo-liberal saldırı küreseldi, sonuçları da öyle oldu. Zorbalıksa, sınıflarmücadelesinin keskinleştiği yerde, kapitalist devletlerin alamet-ifarikasıdır. Yunanistan’da askeri darbe olasılığından söz edilmesiboşuna değil…

Kuzeyden güneye/güneyden kuzeye…

Genel grevler önce Akdeniz’in kuzeyinde başladı, güneyinesıçradığında ise halk isyanları şeklini aldı. Diktatörler devrildi etkileşimtersine döndü. Dalga Akdeniz’in güneyinden kuzeyine geri geldi.Güneyin deneyimleri kuzeyde yankı buldu. Bu sefer genel grevlere,yüzbinlerin kent meydanlarındaki alanları işgal etmesi de eklendi.

İspanya’da başlayan meydan işgali Yunanistan’a sıçradı. 12 günboyunca gece başkent Atina’daki Sintagma Meydanı’nda eylemleryapan işçiler, emekçiler, işsizler ve gençler Pazar günü yüzbinlerinkatılımıyla dev bir gösteri gerçekleştirdiler. Modern Yunanistantarihinin en kitlesel eylemini gerçekleştiren işçi ve emekçiler, tıpkıTunus, Kahire, Al Manama, Sana gibi Arap başkentlerinde olduğu gibiilklere imza attılar.

Sintagma meydanını özgürleştiren gençlerle işçi ve emekçilerhukuk, sağlık, basın, temizlik, gıda vb. konularda komiteler oluşturarakkolektif yaşamı inşa ediyorlar. Her akşam tüm eylemcilerle yapılantoplantılarda alınan kararlar halka sunularak onaylanıyor.

İki haftalık bir mücadele sürecinde meydanlarda özyönetimorganlarını kuran emekçiler, kapitalizmin bireyciliğine karşı anlamlı biryanıt veriyorlar. Sınıflar mücadelesinin sarsıcı ortamı işçiler, emekçiler,kapitalizmin geleceksizliğe mahkum etmek istediği gençler ve işsizleriçin hayatta kalmak ve kazanmak için dayanışma ve omuz omuzamücadele dışında bir yolun bulunmadığını öğretiyor.

Farkı ülkelerde, faklı kültürlere mensup, farklı kıtalarda meydanlarıişgal eden işçi ve emekçilerle gençlerin kısa sürede kolektif yaşamıkurması bir tesadüf değil. Zira sömürü ve baskı altında bulunan sınıflariçin dayanışma ve birleşik mücadele, evrensel bir kuraldır. Sınıfmücadeleleri tarihi sayısız kez bu olguyu kanıtlamış, devam eden sınıfmücadeleleri de bunu döne döne kanıtlamaktadır.

Genel grevle kitle direnişi aynı anda…

Yunanistan’daki kitlesel hareketin Arap dünyasındaki isyanlardanfarkı, işçi sınıfının ilk günden itibaren genel grev silahıyla sahne alması,dahası merkezinde olmasıdır. Bu olgu hareketin en güçlü yanıdır. Zirasadece emekçilerin isyanı veya genel grevle baş etmek egemenler içinmümkün olabilir. Ama aynı anda hem genel grev hem yüzbinlerindirenişiyle baş etmek hiç de kolay değil. Yakın geleceğin mücadelebiçimi olacağı anlaşılan birleşik direniş, şimdiden kapitalist/emperyalistsistemin efendilerini endişelendirmeye başladı. Zira kapitalizminyapısal krizi aşılamıyor, dolayısıyla işçi ve emekçilerle gençlerin öfkeside hızla yayılıyor. Başka bir ifadeyle birleşik direnişler evrenselleşmeaşamasında…

Arap dünyasındaki halk isyanlarının sadece diktatörlere karşı değil,aynı zamanda neo-liberal saldırı ve kapitalizmin küresel krizinin yıkıcısonuçlarına karşı biriken öfke sonucu patlak verdiğini gizlemeye çalışan

gerici güçlerin foyası, tüm çirkinliğiyle ortaya çıkmışbulunuyor. Zira Yunanistan’da liberal takımının “kutsal”

addettiği burjuva demokrasisi şimdilik işbaşındadır. Hal böyleyken“Tahrir tipi direniş”in Sintagma’ya taşınması, esas sorunun kapitalizminyapısal krizinin yıkıcı sonuçları olduğunu gözler önüne seriyor.

Yunanistan’da mücadele henüz Tunus, Mısır ve Yemen’de olduğugibi halk isyanı düzeyine sıçramadı. Ancak bunun potansiyellerinitaşıdığı, gelinen yerde kimse için bir sır değil. Pazar günü Atina’dameclisin bulunduğu Sintagma meydanındaki eyleme katılanyüzbinlerin, hükümet istifa etmedikçe, IMF ve AB kararları yürürlüktenkaldırılmadıkça eylemlere son vermeyeceklerini ilan etmeleri,Yunanistan burjuvazisi ve AB emperyalistlerine tam bir meydanokumadır. Alanları işgal eden yüzbinlerin egemenleri ve onlarındüzenini hırsız ilan edip, bu düzenin yıkılması gerektiğini dilegetirmeleri, kapitalizme karşı biriken öfkenin boyutları hakkında fikirvermektedir.

Vurgulamak gerekiyor ki, Yunanistan gibi işçi sınıfının yaygın veörgütlü, devrimci/Marksist birikimin güçlü olduğu bir ülkede olaylarınayaklanma boyutuna sıçraması, anti-kapitalist bir devrimin koşullarınınoluşması anlamına gelir ki, Avrupa’da sınıflar mücadelesinin bu düzeyegelmesinin yaratacağı sarsıntının muazzam olacağı aşikâr.

Çöküşün eşiğindeki sistem sınıf çatışmalarını

körüklüyor

Hem uçurumun kıyısında dolanan Yunanistan burjuvazisi hem onukurtarmaya çalışan AB emperyalistleri, tam bir açmaz içindeler. Zirasistemi kurtarmak için IMF reçetelerinin uygulanması kaçınılmaz, buise, rejimi tehdit eden sınıf ve kitle hareketinin daha yaygın dahakitlesel daha militan bir düzeye sıçraması anlamına gelir ki, bu dakapitalist/emperyalist sistemin tümü için ciddi bir risktir.

Hal böyleyken IMF ile AB şefleri, “vaat edilen kredi dilimini almakistiyorsan ‘kemer sıkma’ politikasını uygulamak zorundasın” diye“sosyalist” Papandreau hükümetine ültimatom veriyorlar. Bu tutum,emperyalistlerin pervasızlığını gözler önüne seriyor. Zira Yunanistan’daolup bitenler onları ilgilendirmiyor. Onlara göre baldırı çıplaklar isyanediyorsa, ordu ve polis ne güne duruyor…

Şimdiden partisinde çatlaklar oluşan Papandreu ise, IMF-ABemirlerini yerine getirmeye kararlı olduğunu söylüyor. Görünen o ki,başka çıkış yolu da yok; sistemi iflastan kurtarmanın tek yolu IMF-ABkredileri ve bunun şartı olarak dayatılan kemer sıkma politikalarınıuygulanmak... Bu ise, işçi sınıfı ve emekçilerle gençleri açıktan kavgayadavet etmek demektir.

Genel grev silahını kuşanıp meydanları işgal eden yüzbinler,“Kavgaya davet ettiniz, davetiniz kabulümüzdür!” mesajını vermişbulunuyor.

Tüm veriler Yunanistan’da sınıflar mücadelesinin şimdiden hesapedilemeyecek bir evreye doğru ilerlediğine işaret ediyor. Ne burjuvazive onun arkasındaki emperyalistler saldırıdan kolay vazgeçecek ne işçisınıfı ile emekçiler bu pervasızlığa kolay boyun eğecek. İki sınıf, iki zıtdünya iradesini ortaya koyarak çatışmaya hazırlanıyor.

Bu çatışmanın tek gerçek çözümü işçi sınıfıyla emekçimüttefiklerinin kapitalizmi yıkıp sosyalist işçi emekçi cumhuriyetinikurmaları olacaktır. İşçi sınıfı devrimci önderliğini yaratıp etrafındakenetlendiğinde ne burjuvazi ne de emperyalistler bu gücün karşısındadurabilecektir.

(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, Sayı: 2011/22, 10Haziran 2011)26

Yunanistan’da iki dünya

karşı karşıya!

Arap dünyasındaki isyanlar İsrail’i doğrudan hedef almasa da, bugelişmelerden en çok rahatsız olan kuşkusuz ki, Tel Aviv’deki ırkçı-siyonist rejim oldu. Zira isyanlar, ABD uşağı/İsrail işbirlikçisirejimleri sarsmakla kalmadı, Filistin halkı ve Filistinli örgütlerüzerinde de sarsıcı etkiler yarattı. Filistin halkının basıncı altındakalan Hamas-El Fetih ikilisi parçalanmaya son verecek anlaşmayıimzalamak zorunda kalırken, Nakba’nın yıldönümünde İsrailsınırlarına dayanarak “dönüş hakkı” uğruna fiili mücadeleyi başlatanbinlerce genç, bellek ve iradenin kazandığını dosta düşmanagösterdiler.

İsyan ederek onurunu kazanan halklar, korku duvarını parçalamış,değiştirme gücü ve iradesinin farkına varmış bulunuyor. Bu yenidurum, ağır bedeller ödemesine rağmen son yıllarda dinci Hamas ileteslimiyetçi El Fetih arasında sıkışan Filistin halkının da yeniarayışlara girmesini tetikledi.

Hal böyleyken, Arap başkentlerini saran meşru/militan/kitleseldirenişlerin Filistin direnişine de yeni boyutlar kazandırmasıkaçınılmazdı. “Halk parçalanmanın son bulmasını istiyor!” şiarıylaGazze ve Batı Şeria’da sokaklara dökülen onbinler, bunun ilkişaretlerini verdiler. Dört koldan İsrail sınırlarına dayanarakbaşlatılan “Filistin’e dönüş” eylemleri ise, bir başka direniş biçimiolarak gündeme geldi.

İsrail’in emperyalist güçlerin desteği ile Arap devletlerine karşıgiriştiği Haziran 1967 savaşının yıldönümünde de yüzlerce Filistinlive Suriyeli genç, işgal altındaki Golan Tepeleri’ne doğru yürüyüşegeçerek, İsrail sınırına dayandılar. Vahşi bir şekilde gençlere saldıranİsrail savaş aygıtı 23 kişiyi katlederken 350 kişiyi de yaraladı.

Soğukkanlı katiller sürüsünden oluşan İsrail ordusununaskerlerine karşı göğsünü siper ederek sınıra dayanan yüzlerce genç,hayatlarında görmedikleri işgal altındaki vatanlarına dönüşhakkından vazgeçmediklerini bir kez daha dünyaya gösterdiler. Bumücadele biçiminin yeni boyutlar kazanarak devam etmesikaçınılmaz görünüyor. Bu ise siyonist şeflerin halk isyanlarıylabaşlayan kabusunu daha da uzatıyor.

Belirtmek gerekiyor ki, tepeden tırnağa katliamcı zihniyetle malulolan siyonist rejim, onbinler İsrail sınırına dayandığında, sadecevahşi katliamlarla bu kuşatmadan kurtulamayacağının farkındadır.Beyaz Saray ve Pentagon’daki savaş baronlarından aldığı sınırsızdesteğe dayanarak saldırılarında sınır tanımayan İsrail’in, bu yollagiderek daralan kuşatmadan kurtulması artık olası değil.

Irkçı-siyonist rejimin yakın gelecekte daha da saldırganlaşmaihtimali yüksektir. Nitekim Obama’nın Filistin sorununun “çözümü”için çaba sarf ettiği günlerde İsrail başbakanı Netanyahu, Yahudiyerleşimlerinde bin 500 yeni bina inşa edileceğini ve “birleşikKudüs”ün İsrail’in “ebedi başkenti” olacağını vaaz ediyordu.Amerikan Kongresi’nde konuşan siyonist şefin, 40 dakikalıkkonuşması boyunca 29 kez alkışlandıktan sonra, Obama da “1967sınırlarında Filistin devletinin kurulması gerektiği” yönündekisözlerini iki gün içinde yutmak zorunda kaldı. Netanyahu önündeeğilen Obama’yı utanç verici bir duruma düşüren bu gelişmeler,siyonist şefleri kısmen rahatlatsa da, İsrail etrafında daralan kıskacıgenişletmeye yetmiyor.

Bu arada Arap dünyasındaki halk isyanlarının sarsıcı etkisindekalan İsrail’deki barış savunucusu güçler de, siyonist ordunun 1967sınırlarına çekilmesini ve başkenti doğu Kudüs olan bir Filistin

devletinin kurulması gerektiğini savundular. İsrail’de barıştan yana güçlerin son yıllarda zayıfladığı göz önüne

alındığında, Tel Aviv’de 5 bin kişilik bir eylem gerçekleştirmeleri, buörgütlerin güçlenme süreci içinde olduğuna işaret ediyor. Bu gelişmeönemlidir. Zira İsrail’deki Yahudi işçi ve emekçilerin de siyonizminvahşetinin farkına varıp buna karşı tavır almalarının büyük bir önemivar. Kolay olmasa bile, ırkçı-siyonizmin Yahudi emekçiler dahil,Ortadoğu halkları için bir tehdit oluşturduğu gerçeğinin İsrail’de deanlaşılması, bu kokuşmuş zorba rejimin yıkılmasında kritik bir roloynayacaktır. Arap dünyasındaki halk isyanları ve bu sürecinFilistin’e yansımalarının, bu süreci başlatması olası görünüyor.

Siyonist rejimin gayr-ı meşru konumu daha yaygın bir kabulgörürken, Filistin halkının davasının haklı ve meşru olduğunu ABDemperyalizmi dışında açıktan reddeden kimse kalmadı. Obama’nınbile (iki gün sonra bu sözlerini yutsa da) 1967 sınırlarında bir Filistindevletinin kurulmasından söz etmek zorunda kalması, Filistindirenişinin kritik öneminden kaynaklanıyor.

Filistin davasının Arap dünyasında kritik bir rol oynaması, halkisyanlarıyla kabuk değiştiren Ortadoğu’da çıkarı olan emperyalistgüçleri de sorunla daha yakından ilgilenmeye zorluyor. Zira Filistinhalkına karşı ırkçı-siyonist rejime destek verenlerin Arap dünyasındahiçbir saygınlıklarının kalmayacağını emperyalistler de biliyor.Nitekim Obama’nın çırpınıp durması da bundandır. Bu olgu Rusyave Fransa’nın da soruna “yakın ilgi” göstermelerine yol açıyor. Farklıhesaplarla gündeme geldiği açık olan bu “ilgi”, İsrail’i rahatsızetmeye başladı bile.

Siyonist rejimin 60 yıldır devam eden küstah saldırganlıktankolay vazgeçmesi beklenmiyor, ama bu saldırganlığın İsrail devletietrafındaki kıskacın daha da daralmasına yol açması, gelinen yerdekaçınılmazdır.

Halk isyanları dalgasının siyonist işgale karşı direnişi güçlendiricietkisine rağmen, Filistin halkının zayıf noktası devrimci önderliktenyoksunluktur. Dinci Hamas veya teslimiyetçi El Fetih gibi güçlerlesiyonizmin yenilgiye uğratılması olası değil. Hamas-El Fetih ikilisi,halen Filistin’deki en güçlü örgütlerdir. Buna karşın Batı Şeria veGazze’yi birbirinden ayıran, bu iki akımın çizgileri, birleşik birdireniş örmek bir yana, bunun önünde engeldir. Nitekimparçalanmaya son veren anlaşmaya imza atmalarına rağmen, her ikitaraf da bazı konularda somut adım atabilmiş değil.

Buna karşın son yıllarda “örgütsüz” Filistinlilerin sayısında büyükbir artış olduğu da gözleniyor. Bu açmazın aşılması, ancak var olandevrimci akımların güçlenmesi veya yeni kurulacak devrimci birakımın Filistin’de etkin olması ile mümkün olabilir.

Güçlü bir devrimci akımın olmadığı yerde, direnişi zafereulaştırmak için şart olan birleşik direnişin örülebilmesi mümkündeğil. El Fetih ve Hamas deneyimleri bu olguyu doğrulayanörneklerle doludur. Örgütsüz kesimlerle var olan örgütlerdekidirenişçi damarı birleştiren bir devrimci önderlik, Filistin davası içinhayati önemdedir. Elbette böyle bir önderlik oluşana kadar Filistindirenişi devam edecek; bu arada belli kazanımlar elde etmesi deolasıdır. Buna karşın devrimci önderlik, nihai çözüm için tek çıkışyoludur.

(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, Sayı: 2011/22, 10Haziran 2011)

2727

Ortadoğu’daki isyan ruhu

siyonistleri zorluyor

Şili'de öğrenciler sokaktaŞili'de binlerce lise ve üniversite

öğrencisi eğitim sistemininticarileştirilmesine ve neoliberalpolitikalara karşı sokağa çıktı. Bakırmadenlerinin yenidenkamulaştırılmasını ve daha iyi işkoşulları talep eden maden işçileri deöğrencilerin gösterilerine destek verdi.

Protestocular Pinochet diktatörlüğüdöneminden (1973-1990) kalmaanayasanın da değiştirilmesini talepediyorlar. Göstericiler ayrıca laik eğitim veözellikle de 2010 Şubat depreminde hasargören eğitim kurumlarının altyapılarınıngüçlendirilmesi taleplerinde bulundular.

Emekçiler hükümeti salladı!Yunanistan'da gerçekleştirdikleri genel grevle birlikte meclisi

kuşatan emekçiler hükümeti sallıyor. Baskı ve terörün kıramadığıemekçilerin büyük öfkesi karşısında Başbakan Papendreu, çareyikabinesini yenilemekte buldu.

Yunanistan'da işçi ve emekçiler bir yıl içerisindeki 15. genelgrevi 15 Haziran'da gerçekleştirdiler. Yaşamın durduğu ülkedeemekçilerin öfkesi sokaklara taştı. Eylemin merkezi durumundakiAtina Sytagma Meydanı'nda gerilim doruğa çıkarken, parlamentoyagirmek isteyen emekçilerle polis arasında çatışmalar yaşandı.

"Kendinizi de borçlarınızı da alıp gidin'' sloganının öne çıktığıalanda, emekçiler yıkım programını görüşecek olan parlamentoyamilletvekillerinin giriş çıkışlarını durdurmayaçalıştılar. Öfkeli kitle polise vekamu araçlarına taşlarla saldırdı.Polisin göz yaşartıcı gaz ve tazyiklisu ile dağıtmaya çalıştığı kitlekararlıca eylemini sürdürdü.Meydanda toplananların sayısı 20 binibuldu.

Barcelona’dagöstericiler

parlamentoyu kuşattıİspanya’nın Barcelona kentinde sistem karşıtı gruplar

Katalan parlamentosunun etrafını kuşattı. 15 Haziran akşamından bu yana parlamentoyu saran

eylemciler, Katalonya özerk yönetiminin, sağlık ve sosyalalanlarda kesinti yapılmasını öngören 2012 bütçesiyle ilgili

bugün başlatacağı görüşmeleri protesto etti. İki bine yakın eylemci, park etrafında

sabahlayan göstericilerle birleşerek sabahsaatlerinden itibaren Katalanmilletvekillerinin parlamento binasınagirmesini önlemek için girişte toplandı.

Polisin güvenlik koridoru oluşturarakeylemcileri durdurma çabasına rağmen,parlamentoya gelen milletvekilleriyuhalandı, itildi ve bazılarının üzerinespreyle kırmızı boya sıkıldı.

Honduras’taöğretmenler

açlık grevinde 5 öğretmen; Yanina

Parada, Valentín Canales,Juan Carlos Cálix, LuisSosa ve Wilmer Moreno;40 gündür HondurasKongre Merkez Binasıönünde açlık greviyapıyor ve sağlıkdurumlarına rağmensonuna kadar

mücadelelerini sürdüreceklerini söylüyorlar.Açlık grevi yapan öğretmenler, Mart'taki eylemlere katıldıkları için

işten çıkarılan ve tüm hakları gasbedilen 303 öğretmenin işlerininiadesini ve eğitim sistemi ile ilgili temel sorunların acil çözümünütalep ediyor.

Tayvan'da işçi haklarını ihlaledenler ifşa edilecek

Tayvan Emek İlişkileri Konseyi, işçi haklarınıihlal eden işverenlerin isimlerini açıklamayahazırlanıyor. İşçileri aşırı uzun saatler boyuncaçalıştıran, fazla mesai ödemesi yapmayan ve izinkullanmalarına izin vermeyen işyerlerinin isimleriinternet ya da gazeteler aracılığıyla kamuyla

paylaşılacak. Böylece imajınızedelemek istemeyen şirketleringerçekleştirdiği ihlalleri azaltacağıumuluyor. Bu çerçevede, paracezaları da azami 10 bin dolarakadar yükseltilecek.

İşçilerin, herhangi birtazminat ya da ek ödemeolmaksızın, çok uzun mesaileryaptığı Tayvan'da, geçen yıl 19işçinin fazla çalışmadankaynaklanan nedenlerleöldüğü açıklandı.28

İşçi sınıfı, emekçiler ve gençlik sokaklarda

Dünyadan haberler

Referandumdan “hayır” çıktıİtalya'da nükleer enerji santrallerinin yeniden açılması, suyun

özelleştirilmesi, başbakan ile bakanlara kısmidokunulmazlık sağlanması başlıklarındagerçekleştirilen iki günlük referandum 14 Haziran'dasona erdi. Sandıktan nükleere, suyun özelleştirilmesineve dokunulmazlıklara yüzde 95'e yakın bir oranla“hayır” çıktı.

Başbakan Berlusconi %50 katılım gerektirenreferandumun geçersiz sayılması için sandığa gitmemeçağrısı yapmıştı. Fakat yaklaşık 47 milyon seçmeninyüzde 57'si referanduma katıldı.

Vergi kaçırma, görevini kötüye kullanma ve küçükyaşta bir kızla fuhuş yapmak davalarından yargılananBerlusconi'yi darbe indirildiği belirtilirken, referandumsonuçlarının açıklanmasıyla kutlamalaryapıldı.

Bin Ali 'gıyaben'yargılanacak

Tunus'taki halk isyanı sonucu ülkeyi terketmek zorunda kalan Zeynel Abidin BinAli'nin yargılanmasına 20 Haziran’dabaşlanacak.

Bin Ali'nin yargılanmak üzere Tunus'aiade edilmesi için temasa geçilen Suudiyetkililerden olumlu yanıt alınmaması nedeniyle hem askeri hem desivil mahkemelerdeki duruşmalar "gıyaben" gerçekleşecek.

Bin Ali'nin öncelikli olarak yargılanacağı suçlamalar ise başkanlıksarayında ele geçirilen uyuşturucu, silahlar ve ciddi miktarda para ileilgili olacak.

İspanya'da görkemli dönüşİspanya'da işsizlik ve geleceksizliğe karşı uzun süre meydanları

işgal eden gençler 13 Mayıs'ta eylemlerini bu biçimiyle sürdürm-eye son vermeleri ardından 19 Haziran'da duyurdukları gibi alan-lara geri döndüler. Onbinlerce kişinin katıldığı görkemli eylemlerİspanya sokakları sosyal yıkım saldırılarına karşı yenide doldu.

Madrid'de başkentin 6 ayrı mahallesinden yola çıkan gösteri-ciler meclisin 200 metre yanındaa Neptuno Meydanı'nda toplandıl-lar. Gençlerin, işçilerin, emekçilerin, işsizlerin ve göçmenlerin yeraldığı eylemde siyasi ve ekonomik sistem teşhir edildi. Yürüyüşsırasında politikacılar aleyhine “Bizi temsil etmiyorlar!” sloganınyanısıra "Avrupa duy sesimizi İspanya krize karşı mücadelede!","Bu krizin faturasın biz ödemeyeceğiz!", “Birlik olan halkparçalanamaz!” sloganları da atıldı. Pankartlarda da "Demokrasi,neredesin", “Kamu sektörlerininözelleştirmesinehayır", "Birleşen halkasla kaybetmeyecek"gibi şiarlar yer aldı.

İspanya'nın 60kentinde yapılaneylemlerde kemersıkma politikalarınakarşı genel grev talebiyükseltildi. AralarındaYunanistan, İtalya,Türkiye gibi ülkelerindeyer aldığı 98 ülkede İs-panya'da destek eylemleri

örgütlendi.Cammu Keşmir'de Genel Grev

Hindistan'ın Müslümanlarınçoğunlukta olduğu Cammu Keşmireyaletinde, Hindistan yönetiminekarşı üç yazdır yapılan protestogösterilerinde ölenleri anmak içingenel grev yapılıyor.

Eyaletin en büyük kentiŞrinagar'da iş yerlerinin,mağazaların çoğunun veokulların kapalı olduğu, topluulaşımın ise çalışmadığıbelirtildi.

Cammu Keşmir'de üç yazdır düzenlenenprotesto gösterilerinde 180 dolayında kişiyaşamını yitirmişti. Eyalette 10'dan fazla ayrılıkçıörgüt bağımsızlık ya da Pakistan'la birleşmek içinYeni Delhi hükümetine karşı 1989'dan bu yanamücadele ediyor. O tarihten bu yana çıkan şiddetolaylarında 68 binden fazla kişi öldü.

Bir günde grev, işgal,direniş ve 439 tutuklu...

Brezilya’nın en tanınan, kalabalık ve büyükkentlerinden Rio da Janeiro’da en önemli gündem itfaiyeciler. Ülkedeen düşük maaşı alan ve grev hakkı tanınmayan itfaiyeciler Mayıs ayıboyunca çeşitli eylemliliklerde bulunmuş, ay sonunda Rio Eyaletiyetkilileri ile yapılan görüşmeler sonuçsuz kalmıştı. Bunun üzerinegreve başlayan itfaiyeciler, 3 Haziran Cuma günü saat 18.00 sularındaRio de Janeiro Eyalet Meclisi (ALERJ) önünde bir araya gelerekaileleriyle birlikte büyük bir protesto eylemi düzenledikten sonrakışlalarına doğru yürüyüşe geçtiler. Saat 20.00’da hala çalışmayadevam eden itfaiyecilerin grev kırıcılığına engel olmak için kışlalarınıişgal eden itfaiyecilere polis saldırdı ve 439 itfaiyeciyi tutukladı.Kentte itfaiyecilere destek kampanyaları devam ederken, PM (PoliciaMilitar – Polis Gücü) tarafından yapılan açıklamada itfaiyecilerin 10yıla kadar ceza alabilecekleri ifade edildi.

Hollanda'da grevHollanda'da kemer sıkma politikalarına karşı Haziran’ın 7’sinde

Amsterdam, 8’inde Den Haag, 9’unda ise Rotterdam’da toplu taşımaişçileri 24 saatliğine greve gitti. Ayrıca grev, Amsterdam veRotterdam’da mitinglerle desteklendi.

Uzun süredir çeşitli dönemlerde iş bırakarak taleplerini dile getirentaşıma işçileri, sendikadan daha uzun süreli birgrev talep ediyorlar. Yeni bir grevin en az 1 haftasürmesini istiyorlar. Ancak Hollanda kanunlarıgrev hakkını çeşitli kanun maddeleriylesınırladığından dolayı toplu taşımada uzunvadeli grevlere izin verilmiyor. Bir sonraki grevise 29 Haziran'da gerçekleştirilecek. Bu 3şehirde eş zamanlı örgütlenecek olan grevgünün yoğun saatleri dışındagerçekleştirilecek. Ayrıca sabah ve akşamyolcular bedava taşınacaklar.

Uzun mesafeli taşımacılıkta da toplusözleşme görüşmelerinde anlaşmasağlanamadı. Enflasyonu bile telafi etmeyenbir ücret artışı (düşüşü) teklif edilirkenşimdiden eylem hazırlıklarıbaşladı. 29

Cumartesi yürüyüşünde faşist-polis provokasyonu

Hakları ve gelecekleri için direnen işçiler, Taksimeylemlerinin 15. haftasında bir kez daha İstiklal Cad-desi’ndeydiler. Ontex’in de sahibi olan GoldmanSachs Capital Partners ve Texas Pacific Groupbünyesindeki Burger King Burger King önüne yürüyenKubatoğlu, PTT ve Ontex/Canbebe direnişçileri mü-cadele kararlılıklarını dile getirdiler.

Galatasaray Lisesi önünde toplanan direnişçi işçilerve destekçi güçler Taksim TramvayDurağı’ndaki Burger King önüneyürüdüler. Sloganların atıldığıyürüyüşte, kitlenin İstiklal Caddesiüzerindeki Demirören AVM önündengeçişi sırasında faşistler provokasyongirişiminde bulundu. Faşistlerin pro-vokasyon girişimini fırsat bilen polise“Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganıylakarşılık verildi.

Coşkulu sloganlarla devam edenyürüyüş Burger King önünde yapılankonuşmalar ve oturma eylemiyle sürdü.Ontex işçisi Mustafa Bozkurt, geçtiğimizhafta direnişlerdeki tüm işçilerin katılımıyla gerçekleştirdikleri kitleselyürüyüşü hatırlattı. Direnen işçiler olarak mücadelelerini birleştirmeyeçalıştıklarını söyledi. Önümüzdeki hafta gerçekleştirecekleri 16. haftaeylemini Ontex’in Yenibosna’daki fabrikası önünde yapacakları bil-gisini veren Bozkurt, direnişin 130. gününe denk gelecek olan bugünde direniş alanında şenlik yapacaklarını duyurdu.

Nakliyat-İş'ten Ontex ziyaretiŞanlı 15-16 Haziran direnişinin 41. yılında direnişçi işçileri

yalnız bırakmayan DİSK Nakliyat-İş Sendikası ve ambar işçi-leri, Ontex/Canbebe işçilerini ziyaret ederek sınıf dayanışmasıörneği sergilediler.

Nakliyat-İş Sendikası adına konuşma yapan Ali RızaKüçükosmanoğlu 15-16 Haziran ruhunun bu direnişlerdeyaşatılacağını, direnişlerin küçüğü, büyüğü olmadığını vurguladı.Küçükosmanoğlu Ontex patronuna seslenerek “Sanmasın kiOntex işçileri yalnızdır, arkasında milyonlarca işçivardır” dedi.

Direnişçi işçilerden Gamze Kayhan ziyaretegelenleri selamladığı konuşmasında; Kavelleri,Sungurları, uzun yürüyüşleri yaratan, sendikalarınasahip çıkan ve fabrika fabrika, barikat barikatsokaklarda direniş ateşini yakan işçilerin mücadeledeneyimine, mirasına sahip çıkılacağına söz verdi.

100’e yakın işçinin katıldığı ziyarethatıra fotoğrafının çekilmesi ardından sonbuldu.

Taksim'de direnişlerinve mücadelenin

kürsüsü kuruldu...Karşılaştıkları işten atma

saldırısına karşı direniş bayrağını yük-selten direnişçi Ontex/Canbebe vePTT taşeron işçileri, Cumartesieylemlerinin 14. haftasında bir kez

daha kavga kararlılıklarını Taksim'etaşıdılar.

Kubatoğlu/Fıratpen, Polyplex, Legrand, Kampanadirenişçilerinin yanısıra Belediye-İş 2 Nolu Şube üyesitaşeron işçilerin, Enerji-Sen üyesi BEDAŞ taşeron işçi-lerinin ve Tez-Koop-İş üyesi Burger King ÇağrıMerkezi çalışanlarının da katılım gösterdiği eylemdirenişlerin ve mücadelenin kürsüsüne dönüştü.Sendikal bürokrasinin sınıf mücadelesi açısından oy-nadığı uğursuz rolün de Ontex ve Legrand direnişleriüzerinden somut örneklerle teşhir edildiği eylemde,kazanmak için örgütlenmenin ve mücadele etmenintek çıkar yol olduğu vurgulandı.

Direnişçi işçilerin seçim arifesinde gerçekleştirdiği kitlesel vecoşkulu eylem, aynı zamanda düzenin seçim oyununun teşhir edildiğietkin bir araca da dönüştü. Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu'nun“Çözüm ne seçimde ne mecliste! Çözüm devrimde, kurtuluş sosyal-izmde!” pankartıyla katılım gösterdiği eylemde, direnişçi işçileri vedevrimci güçler 'düzen partilerine oy vermeme, hesap sorma' çağrısınıyükselttiler.

DİSK'ten 15-16Haziraneylemleri İstanbul

DİSK'in “Sendikal hak-larımız hemen şimdi” kam-panyası çerçevesindegerçekleştirilen eylemlerin

İstanbul ayağında Unkapanı'ndaki BölgeÇalışma Müdürlüğü önüne yüründü.

Katılımın ağırlığını DİSK'e bağlısendikalardan Genel-İş, Birleşik Metal-İş,Nakliyat-İş ile direnişçi MAS-DAF veCasper işçilerinin oluşturduğu yürüyüşboyunca 15-16 Haziran direnişi selam-landı.

Devrimci İşçi Komiteleri, MücadeleBirliği, Tüm İGD'nin de içerisinde bu-lunduğu çeşitli ilerici ve devrimci güç-lerin de katılım sağladığı eylem Bölge

Grevlerden, direnişlerden, sokaklardan...

Sınıf haberleri

30

Müdürlüğü önünde yapılan basın açıklamasıyladevam etti. Açıklamanın ardından, EnerjiSen'in BEDAŞ önünde başlatacağıdirenişe destek çağrısında bulunuldu.

Ankara

Ankara Abdi İpekçi Parkı'nda basınaçıklaması gerçekleştirildi. “15-16 Hazirandirenişimiz yolumuzu aydınlatıyor” şiarlıozalitin açıldığı eylem DİSK tarafındanörgütlendi. DİSK Ankara Bölge TemsilcisiKani Beko basın açıklamasını okudu. Açıkla-mada, 15 16 Haziran direnişi tarihsel olaraközetlendikten sonra örgütlülük ve mücadelevurgusu yapıldı.

Bursa

Çalışma ve Sosyal Güven-lik Bakanlığı Bölge Müdür-lüğü önünde gerçekleşen basınaçıklamasını DİSK Bölge Tem-silcisi ve Birleşik Metal-İşSendikası Bursa Şube BaşkanıAyhan Ekinci gerçekleştirdi.

Basın açıklamasına SCM veAsemat işçileri ve Prismian veAsil Çelik fabrika temsilcilerikatıldı. Eğitim Sen, ÖDP, EMEP,İşçi Hakları Derneğinin destek verdiği basın açıklamasına 40 kişikatıldı.

Adana

15-16 Haziran direnişi Genel-İş'in yaptığı eylemle selamlandı.İnönü Parkı'nda toplanan kitle “15-16 Haziran direnişini selamlıyoruz!Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!/DİSK” ozalitini açarakbasın açıklaması gerçekleştirdi.

Eyleme BDSP, ESP, DHF, TÜMTİS, Eğitim-Sen, Emekli-Sen,EMEP, İHD destek verdi.

İzmir

SGK İzmir İl Müdürlüğü önünde 15-16 Haziran Büyük İşçiDirenişi’ni selamladı. Eylemde “Yaşasın 15-16 Haziran direnişimiz /DİSK Ege Bölge Temsilciliği” pankartı açıldı.

Direnişçi işçiler'den 15-16 Haziran eylemi

İstanbul'da kitlesel bir yürüyüş gerçek-leştiren sendikalar, demokratik kitle örgütleri,ilerici ve devrimci güçler büyük direnişi selam-ladı, 15-16 Haziran şehitlerini andı.

16 Haziran'da Galatasaray Lisesi önünde bu-luşan yüzlerce emekçi Taksim Tramvay Du-rağı'na yürüdü. Türk-İş'e bağlı sendikalardanBelediye-İş, Tez-Koop-İş, TÜMTİS, Petrol-İş,Yol-İş, Deri-İş, Haber-İş'in; DİSK'e bağlısendikalardan Dev Sağlık-İş veEnerji Sen'in katıldığı yürüyüşteKESK'e bağlı çeşitli sendikalarda yer aldı.

Aralarında BDSP, Kaldıraç,DİK, Halkevleri, UİD-DER veDDSB'nin de bulunduğu ilerici vedevrimci güçlerin katıldığıyürüyüşte direnişçi işçilerin mü-cadele coşkusu öne çıktı.

Deri-İş üyesi Kampana işçileri,

Selüloz-İş üyesi Ontex/Canbebe işçileri, PTTtaşeron işçileri, Birleşik Metal-İş üyesi Legrandişçileri, Enerji Sen üyesi BEDAŞ işçileri, Tez-Koop-İş üyesi Burger King Çağrı Merkezi çalışan-ları ve Kubatoğlu/Fıratpen direnişçisi CaferTimtik'in yer aldığı yürüyüş boyunca direnişçiişçilerle dayanışma sloganları yükseldi.

Sloganlar eşliğinde gerçekleştirilen yürüyüşsırasında Burger King ve DESA'daki işçi düş-manlığı protesto edildi. DESA'nın İstiklal Cad-desi üzerindeki mağazası önünde bir süre durankitle Deri-İş Sendikası ve üyelerine yönelik

baskıları protesto etti. Ontex/Canbebe ve Burger King ÇağrıMerkezi çalışanlarının karşı karşıya kaldığı işçi düşmanlığı iseBurger King önünde protesto edildi.

Tramvay Durağı'na gelindiğinde ilk olarak direniştekiişçiler söz aldı. Direnişçi işçilerin konuşmalarının ardından,15-16 Haziran şehitleri anısına saygı duruşunda bulunuldu.

Eylemde ortak açıklamayı ise Belediye-İş İstanbul 2 No'luŞube Başkanı Hasan Gülüm gerçekleştirdi. Eylem, Adalılar'ınsöylediği devrimci türkü ve marşlar eşliğinde çekilen halay-larla son buldu.

Eğitim Sen Gebze Şubesi’nden 15-16 Haziran etkinliği

Eğitim-Sen Gebze Şubesi’nde 17 Haziran akşamı, 15-16 Haziranetkinliği yapıldı. Etkinlik açılış konuşması ve sinevizyon gösterimi ilebaşladı.

Yapılan ilk sunumda 15-16 Haziran İşçi Direnişi’nin yaşandığıdönem Türkiye’deki sosyal olaylar ve tarihsel süreç aktarıldı. Ardın-dan Şube Örgütlenme Sekreteri Serdar Dikkatli 15-16 Haziran’ınTürkiye işçi sınıfı açısından önemine ve sürece dair bir sunum gerçek-leştirdi. Ayrıca Gebze’de yaşanan ÇEL-MER, Legrand direnişleri ileOntex ve PTT işçilerinin direnişlerine vurgu yapıldı.

Sunumlardan sonra serbert kürsüye geçildi. Bu bölümde kamuemekçilerinin ve sendikaların Türkiye sınıf hareketi için taşıdığı so-rumluluklar tartışıldı. Etkinliğe yaklaşık 25 emekçi katıldı.

BEDAŞ işçileri işbaşı yaptıYaklaşık altı hafta boyunca kadrolu

çalışma talebiyle mücadele eden Enerji- Senüyesi BEDAŞ( Boğaziçi Elektrik DağıtımA.Ş) işçileri 17 Haziran'da kendi taşeron-larında işbaşı yaptılar.

BEDAŞ işçileri 10 Haziran günü iştençıkartılmış, bunun üzerine 15 Haziran günüBEDAŞ'ın Beyoğlu Talimhane'de bulunanGenel Müdürlük binası önünde direnişbaşlatmışlardı. Direnişe başladıkları gün,

BEDAŞ tarafından işe alındıklarına dair bir kağıt alanişçiler direnişlerini sonlandırmışlardı. Ancak, başka birtaşeron firma bünyesinde çalışacaklarını öğrenen işçiler budurumu kabul etmeyerek direnişlerini tekrar başlatacaklarınıduyurmuşlardı.

İşçilerin tekrar direnişlerine başlayacaklarını duyur-malarının ardından geri adım atan BEDAŞ daha önceçalışmış oldukları taşeron firmada tekrar işbaşı yapacak-larını açıkladı. Böylelikle işe geri dönme taleplerini kabulettiren işçiler, mücadelelerinin ana talebi olan kadroluçalışma taleplerini 20 Haziran Pazartesi sendikalarıylabirlikte BEDAŞ yetkilileriyle görüşecek-lerini duyurdular. 31

İşçiler sakal bıraktıİzmir'de DİSK/Genel-İş Sendikası

üyesi otobüs şoförleri, toplu sözleşmegörüşmelerinde anlaşma sağlanamamasıüzerine eylemlere başladı. 16 Haziran'danitibaren sakal bırakma eylemi başlatanİZELMAN işçileri daha fazla ses getirecekeylemlere hazırlık yapıyorlar. İşçiler, me-sailere kalmama ve iş bırakma gibi farklıeylemlerle mücadeleyi sürdürecekler. İşçiler,günde 7 saat olan normal çalışma sürelerinitamamlamalarının ardından ek mesai görev-lerine çıkmıyorlar.

Sendika yöneticileri, toplu sözleşmesürecinde alınan eylem kararlarıyla ilgili yap-tıkları bilgilendirmede, ileriki günlerde işbırakma eylemleri gerçekleştireceklerini belir-tiyorlar. Genel-İş Sendikası, 6 bin 500 işçiyikapsayan toplu sürecinde yüzde 25 zam talepederken belediye yönetimi ise yüzde 3+2 enflasyon oranında zamöneriyor.

Legrand işçileri direniyor(16.06.11) – Sendikalarına sahip

çıktıkları için işten atılanDİSK/Birleşik Metal-İşüyesi Legrand işçilerinindirenişi sürüyor. Gebze Or-ganize Sanayi Bölgesi'ndekurulu fabrika önündedirenişlerine devam eden ikikadın işçi, kendilerine sahipçıkmayan sendika yönetici-lerinin tutumlarını her fırsattateşhir ediyorlar. Sendikaların,işçilerin mücadele örgütleri ol-ması gerektiğini dile getiriyor-lar.

400 işçinin çalıştığı fab-rikada, sabah işe giriş saatindefabrika giriş kapısı önüne gelenişçiler iş çıkış saatine kadar bek-liyorlar. Patron tarafından keyfi gerekçelerle işten atılan ve sendikalarıBirleşik Metal-İş tarafından ortada bırakılan kadın işçiler“sendikalarına sahip çıkmanın bedelini ödediklerini” söylüyorlar.Dövizleri, tişörtleri, yanlarında getirdikleri termos ve oturaklarıyla günboyu direniş alanına gelen ziyaretçileri karşılayan kadın işçiler baştaBirleşik Metal-İş üyesi işçiler olmak üzeretüm emek dostlarının desteğiniistiyorlar.

İSDEMİR'demiting

İskenderun Demirçelik Fab-rikaları'nda (İSDEMİR) tıkanantoplu sözleşme sürecinin ardındanalınan grev kararı üzerine, işçilereylemlerini sürdürüyorlar. İşçiler16 Haziran'da grev kararlılıklarınıgöstermek için miting düzenlediler.İşçilerin eşleri ve çocuklarıyla

katıldığı mitinge coşku vekararlılık hakimdi.

Mitingde İSDEMİR'deörgütlü Çelik-İş Sendikası'nınİskenderun Şube Başkanı Cen-giz Gül bir konuşma yaptı. Gül,“Biz grev sevdalısı değiliz.Ama önümüze gelen tablo 'bizkazanalım, siz kaybedin'tablosu. Asla buna imza at-mayız” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında İSDEMİRyönetiminden gelecek tek-lifleri işçilerin oyunasunacaklarını ve işilerinonay vermesi halinde sö-zleşmeyi imzalayacaklarınısöyleyen Gül, böyleliklesatışın işaretini verdi.

Ayrıca işyerinde işçilerin bütünlüğünübozmaya yönelik iftiralara başvurulduğunu, bu tür yaklaşımlaramüsaade etmeyeceklerini söyledi.

Konuşmasında '89 grevine de atıf yapan Gül, MESS'in yenidensahnede olduğunu vurgulayarak gerekirse grev gömleğini ilk olarakkendisinin giyeceğini iddia etti.

İSDEMİR site alanı içinde 1 No’lu Çarşı önündeyapılan mitinge yaklaşık 3 bin kişi katıldı.

Karabük'te eylem sona erdi!Türk Metal ile Çelik-İş arasındaki yetki mücade-

lesi nedeniyle işten çıkarılan 307 Kardemir işçisi,oturma eylemini sonlandırdı.

İşçiler adına yapılan açıklamada, 2 Haziran günübaşlattıkları eyleme 11 Haziran günü seçim yasak-ları nedeniyle ara verildiği, 13 Haziran günüitibariyle de Türk Metal'in “eylemsizlik kararı”nauyarak bitirildiği belirtildi.

Mücadelelerine bundan böyle de devam ede-ceklerini belirten işçiler, Türk Metal'in alacağıeylem kararlarına uyacaklarını da ifade ettiler.

Batıgül Tunç kazandıİzmir Buca Belediyesi’nde taşeron çalışmaya karşı çıktıkları ve

sendikalaşma çalışması yürüttükleri gerekçesiyle işten çıkarılan işçil-erden biri olan Batıgül Tunç, önceBuca Belediyesi önünde daha sonra daCHP İzmir İl Başkanlığı binası önün-deki geceli gündüzlü direnişini 4Haziran'da kazanımla sonuçlandırdı.

84 gün boyunca birçok eylemyapan, polisin ve zabıtalarınsaldırısına uğrayan Tunç son olarakAnkara’ya gitmiş, CHP GenelMerkezi önüne yürümüştü. Polisinazgın saldırısına maruz kalanTunç, Ankara dönüşünde BalçovaBelediyesi tarafından kadroluolarak işe alındı.

84 günlük direnişinikazanımla bitiren Tunç’un,önümüzdeki hafta iş başı yap-ması bekleniyor.

32

Sermaye dünyaya egemen olalı beri, proletaryada sayısız şanlı direnişe imza atmıştır. Benzersizkahramanlıkların, fedakarlıkların ve özverilerinyaşandığı, başarılı-başarısız tüm sonuçlarıylabirlikte yazılan proletaryanın direniş örneklerini,dikkatle incelemek ve bunlardan dersler, görevler,ödevler çıkarmak gerekir. Türkiye işçi sınıfınınşanlı 15-16 Haziran direnişi de bu bakımdan apayrıbir önem taşıyor.

60’lı yıllarda giderek palazlanan sermayeninyoğun sömürüsüne karşı işçi sınıfı da mücadelesahnesine çıktı. 60’ların ortasından itibarentabandan örgütlenen bir dizidireniş gerçekleştirildi. '65 Zonguldak ve Kozlumaden işçilerinin direnişi, '66 Paşabahçe işçilerinindirenişi gibi... İşçi sınıfının bu yoğunlaşan vedüzeni zorlayan hareketini dizginlemenintürlü yollarını arayan sermayenin en büyük silahıTürk-İş'teki ihanet çetesiydi. Fakat gürül gürülgelen işçi hareketi bu çeteyi de aşacaktı. Türk-İş’ebağlı 6 sendika ve onları destekleyen işçi bölükleri'67 yılında Türk-İş’in gerici tutumunu mahkumederek DİSK’i kurdular. Kazanılan bu sendikalmevziyle birlikte işçi sınıfı mücadelesini, büyüttü.(Derby, Singer, Alpagut vs.)

Büyüyen tehkikenin bilincinde olan sermayedevleti tam bir telaşla bu mevziyi yoketmeyeyöneldi. Bu amaçla hazırlanan yasa teklifinimecliste gündemine aldı. Sendikal örgütlenmeninönüne engeller koyan bu yasa, özelde DİSK’i hedefalıyordu. Fakat işçi sınıfı bu saldırıya boyuneğmeyecekti.

Saldırı yasasına karşı DİSK’in çağrısıylayapılmak istenen miting devlet tarafındanyasaklanınca işçilerin öfkesi sokaklara taştı. 15Haziran 1970günü mücadeledoruğa ulaştı.Fiili meşru birşekilde üretimidurdurarakfabrikalardançıkan işçilermeydanları zaptettiler. İzmit'tenTopkapı'yakadar işçiler birsel gibiçoğalarakİstanbul'unmerkezineaktılar.

Devletin vesermayeninkoyduğuengeleri aşarakilerlediler.

Gençlik de işçisınıfının yanındadirenişiniçerisindeydi.

Devlet ise 16Haziran günü dahagüçlü birdayanışma vekararlılıkla alanlarıdolduran işçileremermilerlesaldırdı. Baskı vezorbalığa boyuneğmeyenonbinlerce işçiyiğitçe çatışarakTürkiye işçi sınıfıtarihinin engörkemli direnişinigerçekleştirdiler. 4 işçinin yaşamını yitirdiği 15-16Haziran direnişi kızıl bir direniş sayfası olarak işçisınıfı tarihindeki yerini aldı.

İki gün süren direniş sonucunda devrimci birönderliğe sahip olamayan yanısıra uğrunamücadele ettikleri DİSK'in yöneticilerinin dekendilerine sırt çevirmesiyle sınırlarına dayandı.İzleyen günlerde devletin baskı araçları devreyegirdi ve onlarca insan tutuklama, işten çıkarılmasaldırılarına maruz kaldı.

15-16 Haziran direnişi Türkiye devrimmücadelesini bir adım daha ileriye taşırken, işçisınıfının devrimin ideolojik ve pratik öncüsüolduğunu kanıtlamıştır. Fakat devrimci birönderliğe sahip olamadığı durumda işçi sınıfınınsonuca varmasının mümkün olmadığı da, yine bu

büyük direnişingösterdiği bir diğergerçek olmuştur.

Sermayeninağır ve kapsamlısaldırılarıyla yüzyüze olduğumuzbu günlerde hemişçi sınıfının vehem de gençliğinyeni 15-16Haziranlar'aihtiyacı var. Bununiçin bu büyük işçidirenişini gençlikyığınlarınaanlatalım,öğretelim,direnişin ruhunumücadelemizdeyaşatalım.

33

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi 41. Yılında…

Yolumuza ışık tutuyor!

15-16 Haziran

direnişi Türkiye

devrim mücadelesini

bir adım daha ileriye

taşırken, işçi sınıfının

devrimin ideolojik ve

pratik öncüsü

olduğunu

kanıtlamıştır. Fakat

devrimci bir önderliğe

sahip olamadığı

durumda işçi sınıfının

sonuca varmasının

mümkün olmadığı da,

yine bu büyük

direnişin gösterdiği

bir diğer gerçek

olmuştur.

17 Ağustos '99'tamerkez üssü Gölcük olan7.5 şiddetinde gerçekleşendepremin sonucundaonbinlerce kişi hayatınıkaybetmişti. Resmimakamların ölü sayısını 17bin 480 olarak açıklarken,

gerçek rakamın 40 binin üzerindeolduğu biliniyor. Beraberindeonbinlerce insan yaralandı, 600 binkişi evsiz kaldı. Sadece kar hırsıylamalzemeden çalan mütahitler değilbuna göz yuman yerel ve merkeziyönetim organları da felaketinsorumlularıydılar. Kısacasıyaşananlar açık bir şekildegösterdi ki Gölcük depremindegerçekleşen felaket doğanın değilkapitalizmin vahşetiydi.

Ağırlıklı olarak işçi veemekçilerin yaşadığı İzmit veSakarya'da, pek çok işçi veemekçi barınma sorunlarınıkendi imkanlarıyla yaptıklarıderme çatma gecekondularlaçözmüştü. Yasal ruhsatı olanbinalarda ise mütahitler ucuzolsun diye kolondan demirdençalmış, daha ucuz olan ancakmukavemeti düşüren deniz kumukullanmışlardı. Bina yapımyönetmeliklerine tamamen aykırıolan bu uygulamalara iseyönetimler göz yummuştu. 17Ağustos depremi gösterdi kikapitalizmin kar hırsı insanlarıcanlı canlı tabuta koymuştu.

Aradan 12 yıl geçmesinerağmen verilen hiçbir söztutulmadı, felakete yolaçannedenler ortadan kaldırılmadı.Yüzbinlerce insan canlı canlıgirdikleri tabutlarındayaşamlarını sürdürüyorlar. Ta

ki beklenen

deprem gerçekleşene kadar... Olası İstanbul depreminde 70 ila 90 bin kişinin

hayatını kaybedeceği bilinmesine rağmenkayıpları azaltacak hiçbir ciddi önlem alınmadı.Göstermelik olarak yapılan güçlendirmeçalışmaları artık tamamen unutulmuş durumda.Elbette deprem yönetmeliklerine uygun binayapılmıyor değil. Ancak lüks konut statüsündeolan bu binarlarda yüksek meblağlarıkarşılayabilenler oturuyor.

Olası bir depremin ardından çadırkent olarakkullanılması düşünülen arazilerin akibeti isekapitalizmin vahşiliğini tüm çıplaklığı ilegöstermekte. Bayındırlık Bakanlığı Gölcükdepreminin ardından İstanbul'da depremde riskliilçelerde hazine arazileri, şahıs arazileri veparklarda 480 çadırkent alanı belirlemişti. Ancakkapitalistler bu alanları talan ettiler. 2010 yılınagelindiğinde belirlenen arazilerden 240'ınınüzerinde lüks konutların inşa edildiği anlaşıldı.İçimizi rahatlatacaksa bu lüks konutların depremedayanıklı inşa edildiğini söylemekte fayda var.

Bunun yanında güncel bir örnek daha verirsek,depremin mi kapitalizmin mi öldürdüğü sorusununyanıtı kendiliğinden ortaya çıkar.

7 Mayıs'ta Kütahya’daki Eti Gümüş AŞ’ye aitsiyanür havuzundaki barajın setlerinden biri ihmalsonucu çökmüş ve siyanür sızıntısı tehlikesibaşlamıştı. 19 Mayıs'ta yine aynı ilde gerçekleşen5.9 şiddetinde gerçekleşen deprem riski daha daarttırdı. Fakat devlet bu riski ortadan kaldırmakyerine onu hasıraltı etmeye çalıştı. Öyle ki, ÇevreMühendisleri Odası'nın tesiste inceleme yapmaisteği reddedildi. Çünkü Çevre MühendisleriOdası yaptığı açıklamada olası felaketinboyutlarını şöyle tarif etmekteydi: “Siyanür gittiğiher yere ölümü, sefaleti ve felaketi götürmüştür.Geçtiğimiz iki hafta boyunca da Kütahya'dayaşanan şey tek kelime ile felakettir. Bir an evvelsiyanür ile madencilik faaliyetlerine son verilmesigerekmektedir.”

Kapitalist sistem insanlığa sömürü ve yıkımdanbaşka bir şey vermiyor. Kölece çalışmalarınarağmen açlık ve sefalete mahkum edilenemekçiler, her an ölümü bekleyerek yaşıyorlar.

Ölüm ya fabrikalarda, atölyelerde,inşaatlarda alınmayan iş güvenliği önlemlerinedeniyle geliyor. Kimi zaman Kübra bebekve nicelerinin açlıktan ölmesiyle... Kimizaman kağıt gibi çöken evleriyle... Kimizamansa yavaş yavaş siyanürle zehirlenerek...

İnsanlık ve doğa için “ölüm” anlamnagelen bu sistemin tek alternatifi sosyalizmkurulmadıkça, insanlığın ve doğanın bufelaketlerden kurtulması mümkünolmayacaktır.34

Ölümün adı

kapitalizm!

Kapitalistler kendilerine kar sağlayacak nevarsa gözlerini dikmiş durumda. Ormanları,dereleri, insanları sadece daha fazla kar içinyağmalıyorlar, bu yağmanın engelsizce sürmesiiçin ise baskı ve terörde sınır tanımıyorlar.Böylelikle doğal hayatın geri dönüşü imkansız birbiçimde tüketildiği, işçilerin öldüresiyeçalıştırıldığı, böylesi bir yaşama mahkum olmakistemeyenlerin ise vahşice katledildiği birdünyada yaşıyoruz. Sermaye düzeni canımızı,kimliğimizi ve doğal çevreyi yokediyor. Kapitalizm insanı ve çevreyi adım adım

yok ediyor!

Doğayı yaşamını sürdürebilmek için kullananinsan, ihtiyaçlarını doğadaki kaynaklardankarşılar. Kapitalizmde insan ihtiyaçlarınkarşılanması meta üretiminin kör yasalarınabağlanırken, doğal kaynakların tüketilmesi veçevrenin kirletilmesi korkunç boyutlar kazandı.Sayısız canlı yok oldu, birçok doğal yaşam alanıtahrip edildi, çevre kirliliği kimi yerlerde yaşamıimkansızlaştıracak boyutlara vardı.

Meta üretiminde artı değer sömürüsü ve pazarkapitalistin başını döndürürken, gerisinin hiçbirönemi yoktur. Somut ifadesi ile basit bir önleminalınması onun kar oranlarını etkilemeyebilir,ancak bu ister iş güvenliği ister çevre koruması ileilgili olsun, onun algı dünyasının dışındakalmaktadır. Bu nedenle birçok örnekte görürüzki, işçilere koruyucu ekipmanlar vermek,fabrikalar için çeşitli filtreleme elemanlarıedinmek hiçbir geçerli engel bulunmazken ihmaledilmektedir.

Doğayı yok etmekten çekinmeyen sermayeinsanı öldüresiye sömürmektedir. Geridebıraktığımız yılda da, madenlerde, sanayisitelerinde ve tersanelerde onlarca işçi katledildi.Sadece son günlerde onlarca işçi hayatını kaybetti.

Siyanür havuzları kar biriktiriyor

zehir ve sefalet saçıyor!

Günümüzde sanayinin sayısız çevre felaketiyarattığı açıktır. Gerek atıkların yarattığı kirlilik,gerek tüketilen kaynakların bozduğu doğal denge,gerekse çeşitli kazaların ortaya çıkardığı felaketlerbirçok yeri yaşanmaz hale getirmektedir. Eldeedecekleri kardan ve pazarda yakalayacaklarıimkanlardan başka bir şeyi düşünmeyenkapitalistler yaratacakları felaketiumursamamaktadırlar.

Böylesi felaketleri göz göre göre yaşatankapitalistlerin son icraatı Kütahya'da gerçekleşti.ETİ Gümüş AŞ'ye ait tesiste siyanür havuzundameydana gelen göçük gösterdi ki, bir kaza olsunolmasın, bu düzende kapitalistler yaşamı zerrekadar umursamamaktadırlar.

Madencilikte kullanılan siyanür havuzlarımadencilik ruhsatına tabiidir. Oysa metalürjietkinliği için kullanılan bu havuzlar ayrı birdenetleme gerektirmektedir. Birçok ülkede ilgiliyönetmelikler doğrultusunda çevreden izoleedilmiş havuzlar demektir bu. Yani sermaye sahibiiçin biraz daha yatırım... Kütahya'da ise ETİGümüş AŞ üstü açık, toprak havuzlarıkullanmaktadır. Yatırımdan kısarak karını arttıranETİ, zehir saçmaktadır. Havuz duvarlarındagerçekleşen bir göçük zehrin doğrudan çevreyekarışmasına yol açarken, yaşlı bir köylününişletme görevlilerine sitemi her şeyi özetlemiştir:“3 kişi ekmek yiyecek diye 3000 kişiyizehirliyorsunuz!”

Bu yaşam bizimdir, kapitalistlerin

ipoteğine son vereceğiz!

Çevre felaketleri, iş cinayetleri ve faşist terör...Tüm bunlar kapitalist sömürü düzenininkendisidir. Doğayı, yaşamlarımızı ve kimliğimizibu şekilde ipotek altına alan kapitalistler dünyayıyağmalıyorlar. Açıktır ki, bu böyle gittikçe dahafazla canlı türü tükenecek, daha fazla yaşamsönecek, dünya üzerinde hayat her geçen günzarar görecek, baskı ve terör ile zihinler esiredilecektir. Öyleyse karşımızda tek bir alternatifduruyor: Bu düzene son vermek!

Kapitalist düzene son verme mücadelesi,insanlığın ve dünyanın geleceği için tek kurtuluşyoludur. İnsanca bir yaşam ve doğal hayatınsürebilmesi için, insanlık onurunun ayaklar altınaalınmasına bir son verilmesi için çözüm devrim,kurtuluş sosyalizmdir.

Doğa ve insan kapitalistlerin

ipoteği altında!

35

Günümüzde sanayinin

sayısız çevre felaketi

yarattığı açıktır. Gerek

atıkların yarattığı kirlilik,

gerek tüketilen

kaynakların bozduğu

doğal denge, gerekse

çeşitli kazaların ortaya

çıkardığı felaketler birçok

yeri yaşanmaz hale

getirmektedir. Elde

edecekleri kardan ve

pazarda yakalayacakları

imkanlardan başka bir

şeyi düşünmeyen

kapitalistler yaratacakları

felaketi

umursamamaktadırlar.

36

Geçmişin eleştirel bir

değerlendirmesini

yapmak ve devrimci

mirasını işçi sınıfının

ideolojisi ve programı ile

sahiplenmek bugün için

yakıcıdır. Düzenin

devrimci değerlerimizin

içini boşaltmaya çalıştığı

ve büyüyen öfkeyi

düzenin sınırlarına

hapsetmek istediği bir

dönemde onları anlatmak

ve onların mücadelelerini

büyütmek görevi biz genç

komünistlerin

omuzlarındadır.

Bu topraklar devrim toprağıdır. Nicekatliamlara, nice direnişlere, nice yiğitlikleretanıklık etmiştir. 15'lerden Denizler'e, Kızıldere'denUlucanlar'a nice yiğit evladını bağrına basmıştır.Anaları düşenlerin adını vermiştir yeni doğanlarına.Her seferinde küllerinden yeniden doğan bir ankakuşu gibi dikilmiştir halk zalimlerin karşısına.Katliamları sorulacak hesap olarak kazımıştırbeynine. Öfkesini akıtmıştır türkülerine. Sonrahaykırmıştır doruklara doğru; “Böyle kalır sanmadevran, yola devam eder kervan. Öldü Sinandoğdu Sinan omuzladı silahını…”

Mayıs ayı öfkenin bilendiği, hesap sormabilincinin yükseldiği bir aydır. Mayıs ayı Nurhakdağlarında, darağaçlarında, işkencehanelerdeölümüne direnmenin, devrime adanmışlığın, serverip sır vermemenin ayıdır. Mayıs ayı Sinan,Kadir, Alpaslan, Deniz, Yusuf, Hüseyin ve İbo olupkavgaya atılmanın, fedakârlığın ve militanlığınayıdır.

Onlar 68'de yükselen öğrenci ve işçieylemlerinin, kitle mücadelelerinin yarattığıdevrimci önderlerdir. Burjuva reformizmindendevrimci temelde bir kopuşuntemsilcileridirler. TİP reformizmindenkoparak THKO, THKP-C veTKP/ML’yi kurmuşlar ve her şeyigöze alarak “düzeni yıkmak”iddiasıyla yola çıkmışlardır. Budurum sermaye düzenini fazlasıylakorkutmuştur ve devlet, ordu eliyle12 Mart cuntasını gerçekleştirilerekhareketi ezme yoluna gitmiştir.Sermaye devleti kapitalist barbarlıkdüzeninin bekası uğruna onlarcadevrimciyi katletmiş, yüzlercesiniişkencelerden geçirmiş,binlercesini ise zindanlarakapatmıştır.

Ancakyanılmıştır.Devrimci mücadelebitmek bir yanaçelikleşmiştir.Devirmeyen darbegüçlendirmiştir.Denizler'den,Mahirler'den,İbrahimler'dendevralınan bayrak dahabüyük bir inançlataşınmıştır. Ve bugünkomünistlerin ellerindedalgalanmaktadır.

“Partimizinkuruluşu, on yıllardırbu topraklarda devrim

ve sosyalizm davası uğruna kavga vermiş, emekharcamış, acı çekmiş, büyük yiğitlik örneklerisergilemiş dünün ve bugünün devrimci kuşaklarınınyarattığı birikimin güvenceye alınmasıdır. TürkiyeKomünist İşçi Partisi dünyada ve Türkiye’de zaferve yenilgilerden oluşan zengin bir devrimci mirasınüzerinde yükselmektedir. Partimiz bu mirasıkararlılıkla savunmakta, kendisini onun bugünkütemsilcisi ve yarınlara taşıyıcısı saymaktadır...Fakat öte yandan partimiz bizzat bu aynı devrimcigeçmişin çok yönlü bir eleştirel değerlendirmesininürünü olmuştur. Zayıf, eksik ve kusurlu olan hernoktada bu geçmişi devrimci eleştiriye tabi tutmuş,ondan gelecekteki mücadeleler için gerekli derslerive sonuçları çıkarmaya çalışmış, bu temel üzerindedevrimci bir yenilenmenin ifadesi olmuştur.Dünyada ve Türkiye’de yıkıcı yenilgilerlesonuçlanan bir tarihi dönemle devrimcihesaplaşmanın ürünü olan Türkiye Komünist İşçiPartisi, bu konumu ve kimliği ile yeni dönemikucaklama iddiasındadır.” (TKİP Kuruluş Bildirisi)

Geçmişin eleştirel bir değerlendirmesini yapmakve devrimci mirasını işçi sınıfının ideolojisi veprogramı ile sahiplenmek bugün için yakıcıdır.

Düzenin devrimci değerlerimizin içiniboşaltmaya çalıştığı ve büyüyenöfkeyi düzenin sınırlarınahapsetmek istediği bir dönemdeonları anlatmak ve onlarınmücadelelerini büyütmek görevi bizgenç komünistlerin omuzlarındadır.

Bugün mayıs şehitlerini anmakdevrim ve sosyalizm davasını ileriyetaşımakla mümkündür. Fabrikadasokakta, okulda, derste, sırada ısrarlasosyalizmi anlatmak ve hayatını

devrim davasınaadayabilmeklemümkündür.Çürümüş kapitalistdüzenin karşısında“sınıfa karşı sınıf,düzene karşıdevrim,kapitalizme karşısosyalizm!”

şiarınıhaykırmaklamümkündür. ÜmitAltıntaş'tan öğrenerekHabipler'in,Haticeler'in,Hüseyinler'in,Alaattinler'in kavgasınasarılmakla mümkündür.Gençlik partiye, de-vrime, sosyalizme!

Mayıs şehitleri ve devrimci kimlik üzerine…

Kavgamızda Yaşıyorlar!

37

2 Temmuz 1993... Sivas’tan bir ateş yükseldi,bir can pazarı kuruldu. Sermaye devleti dinci-gericigüruhlar eliyle 35 insanımızı katletti.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin 1978’denberi düzenlemekte olduğu Banaz Pir Sultan AbdalŞenlikleri’nin daha kalıcı, daha etkin olması için1993 yılında sıkı bir hazırlık yürütülmüştü.Gerçekleştirilecek olan etkinlik için kitleörgütlerine ve Alevi çevrelere birlik sağlanmasıadına çağrılar yapılmıştı. Sivas’ın merkezindegerçekleştirilmesi düşünülen bu etkinliğe tanınmışyazarlar, sanatçılar davet edilmişti. Etkinliğin birşenlik havasında geçmesi düşüncesi hakimdi. Fakatbu kimilerini rahatsızedecekti.

1 Temmuz sabahı şenliklerbaşlamıştı. Bu süre zarfındaprovakasyon hazırlıkları dabaşlamıştı. Mahallelerdebildiriler dağıtılıyor,Aziz Nesin hedefgösterilerek cihat çağrılarıyapılıyordu. Tarih 2Temmuz’u gösterdiğinde iseCuma namazından çıkankalabalık, provakatörlerinkışkırtmasıyla harekete geçti.Önce etkinliklerin yapıldığı KültürMerkezi’ne yürüdü gerici güruh.Daha sonra da katliamınsahneleneceği Madımak Otelikuşatıldı. 8 saat boyunca sürenbu zulümde insanlar, boş yeregüvenlik güçlerindenyardım istediler.Çünkü polis veasker zatenoyununbirparçasıolduğundansesleriduymuyorlardı.Öyle ki döneminbaşbakanı Tansu Çillerarsızca “haber aldık otelinönündeki vatandaşların sağlığı yerinde”diyebilmişti.

Böylelikle karanlığı hakim halegetirmek, toplumsal mücadeleye gözdağıvermek istemişlerdi. Fakat Sivas’tayanan 35 cana karşı milyonlaralanlara çıkarak hedefe devletiçaktı.Oyun bozulmuş, katiller

suçüstü yakalanmışlardı.Sivas ilk değildi. Devlet 12 Eylül öncesinden

başlamıştı bu zulümlere. Maraş’ta, Çorum’da vedaha birçok yerde kan dökmüştü... Katliamgeleneği sürüyordu...

Zorba ve baskıcı sermaye devletinin amacı,toplumun ilerici-aydın birikimini yoketmek, işçi veemekçileri birbirine düşürerek saltanatınısürdürmekti.

Himayesi altında beslediği yobaz sürülerininyaptıklarını görmezden gelen, hatta onlarıkışkırtarak oradaki halkı da kullanan faşist devlet,

yapılanplanın istediğigibi gittiğindenemin olunca timsah

gözyaşlarıyla olayısavuşturmaya çalıştı. Dökülen ogözyaşları yakılan ateşi

söndürememiş, aksine halkınyüreğindeki külleri daha daalevlendirmiştir. Kimse söylenenyalanlara, oynanan oyunlara,kurulan tuzaklara kanmamış vekanmayacaktır.

Madımak katliamınınsorumluluğunu taşıyanlar, “Alevi

açılımı” safsatasıyla halkın gözünüboyamaya çalışıyorlar. Fakat devrimcive ilerici güçler buna izinvermeyecektir.

Yakan da yaktıran da devlettir. Ogün Madımak’ta ilerici aydınlarımızıhedefleyen katliam ile bugünülkenin çeşitli noktalarında yapılankatliamlar arasında özünde birfarklılık yoktur. Kontra devletayakta kalabilmek için örgütlüyorbu katliamları.

Kurdukları kirli çarkın herdişlisinde ezilen ve ezilmekte olanhalkların kanları bulunmaktadır.Çeşitli kodlamalarla kutuplaştırılanbu halklar tek bir şeyin farkındaolmalıdır. Bu sistemin tümçarpıklıklarını, pisliklerini vealçaklıklarını temizleyecek olan

işçi sınıfı önderliğinde gerçekleşecek olandevrimdir.

Son olarak hep birlikte haykıralım:Kurtuluş yok tek başına ya hepberaber ya hiçbirimiz!

Sivas’ta yakan da

yaktıran da devlettir!

Yakan da yaktıran

da devlettir. O gün

Madımak’ta ilerici

aydınlarımızı

hedefleyen katliam ile

bugün ülkenin çeşitli

noktalarında yapılan

katliamlar arasında

özünde bir farklılık

yoktur. Kontra devlet

ayakta kalabilmek için

örgütlüyor bu

katliamları.

Haziran’da yitirdiğimiz devrimci yazar veşairlerimiz, Ahmed Arif, Nazım Hikmet ve OrhanKemal'i anıyoruz. Onlar her bir dizeleri, her birsatırları ile işçilerin, ezilenlerin sorunlarını dilegetirdiler. Yaşamlarıyla ve eylemleriyleemekçilerin kavgasına ortak oldular.

İşçi sınıfının içinden biriydi Orhan Kemal.Matbaada, çırçır fabrikasında işçilik, hamallık,kâtiplik, amelelik yaptı. Kitaplarında sanayiişçilerinin, gençlerin, mevsimlik tarım işçilerininve kadınların yaşam mücadelelerini gerçekçi birdille işledi. Romanlarına emekçilere has bir yalınve duru bir anlatım vardır. İçerisinden geldiğiinsanların yaşamlarındaki, davranışbiçimlerindeki, dünya görüşlerindeki yalınlıkkaleminde dile gelmiştir.

Adana’da işçilik yaptığı sırada, tanıştığıörgütlü işçilerin etkisiyle okumaya başlar.Askerlik yaptığı sırada Nazım Hikmet veMaksim Gorki’nin kitaplarını okuduğu ihbarıüzerine yargılanır ve 5 yıla mahkûm olur.Bursa Cezaevi’nde Nazım ile tanışır. OndanFransızca, felsefe ve siyaset dersleri alır.Hapishane onun için bir okul olur. Burada

Nazım’ın önerisi ile en başarılı eserlerinivereceği öykü ve romana yönelir. OrhanKemal hem işçi sınıfından her anlamdaetkilenir, hem de yazdıklarıyla onlarıetkiler.

7 Mart 1966’da iki arkadaşıylaberaber, “Hücre çalışması ve komünizmpropagandası” yaptıkları gerekçesiyletevkif edilerek Sultanahmet Cezaevinegönderilir. Grev adlı öyküsü ve diğereserleri komünizm propagandasınakanıt olarak gösterilir. Yaşamıboyunca çektiği zorlukların yanısıra,düşündükleri, savunduklarınedeniyle birçok kez yargılandı,yıllarca hapis yatar. Ancak hayatı

boyunca fikirlerine uygun yaşar. OrhanKemal “Nereden, nasıl öğrendiğin,diploman, hatta neler bildiğin de önemlideğil. Ne yaptığın önemlidir” derken tamda bunu anlatmaktadır.

***Haziran'da yitirdiğimiz

mücadelemizin bir diğer değerli şairiise Ahmed Arif'tir. Diyarbakır’dadünyaya geldi. Üniversiteyi AnkaraÜniversitesi Dil, Tarih, CoğrafyaFakültesi’nin Felsefe bölümündeokudu. Şiirleri Beraber, İnkılâpçıGençlik, Meydan, Militan, Kaynak,Yeni Ufuklar, Yeryüzü gibidergilerde yayınlandı. Ahmed Arif,

öğrencilik yıllarında TCK 141-142’den (yasadışıörgüt kurma iddiasıyla) iki kez tutuklandı,yargılandı, 2 yıl hüküm giydi. Sayısız işkencelergördü.

1968'de tek kitabı olan "Hasretinden PrangalarEskittim" yayınlanınca, çok büyük bir yankıuyandırdı. Kitap yayınlanmasından sonraki 12yılda 18 baskı yaptı. Şiirlerinde Kürt halkının vetüm ezilenlerin acılarını anlattı. Şiirleri ve yaşamıhalen daha devrimcilere içerde ve dışarıda direnmegücü veriyor, umut aşılıyor.

***Ve Nazım Hikmet… Şiirlerinde kavgayı,

sevdayı, hasreti anlattı. Pek çok kuşağı devrimcifikirlerle tanıştıran o oldu. Bu nedenle idamlayargılandı, hapse atıldı, eziyet gördü. Ve bunedenle vatandaşlıktan çıkartılıp “hain” ilan edildi.

Birçok devrimcinin ve özellikle devrimcisanatçının başına gelen ölümünden sonra Nazım’ında başına geldi. Lenin’in Devlet ve devriminbirinci bölümünde anlattığı gibi; "Egemen sınıflar,sağlıklarında büyük devrimcileri ardı arkasıgelmez kıyıcılıklarla ödüllendirirler; öğretilerini,en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın yalan vekara çalma kampanyalarıyla karşılarlar.Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsızikonlar durumuna getirmeye, söz uygun düşerse,azizleştirmeye, ezilen sınıfları "teselli etmek" veonları aldatmak için adlarını bir ayla (hâle) ilesüslemeye çalışırlar. Böylelikle, devrimci öğretileriiçeriğinden yoksunlaştırılır, değerden düşürülür vedevrimci keskinliği giderilir."

Yıllardır Nazım Hikmet’in bir “aşk şairi”,“zararsız bir romantik” ya da değeri zamanındaanlaşılamamış “koyu bir milliyetçi” olduğunayemin billâh ederek inandırmaya çalışıyorlar bizi.Bugün meclis tarafından vatandaşlığa (ne büyükbir onur!) geri alınması da özel yaşamının magazinprogramı tadında didik didik edilmesi de bundan.

Oysa Nazım yaşamı boyunca devletin ağırzulmüne uğramış, idamla yargılanmış, 12 yılparmaklıkların ardına hapsedilmiş, çeşitli eziyetlergörmüştü. Bunca baskı ve zulüm, bu bozukdüzenle barışık biri olduğu için değildi. Bilakis,insanın insana kulluğunun bitmesine, sömürüsüzbir dünyaya özlem duyan bir komünist olduğuiçindi.

***Bu üç devrimci sanatçımız işçi sınıfının ve

ezilenlerin sesidir. Bu devrimci değerimize sonunakadar sahip çıkacağız. Onları tüm ötekiler ilebirlikte, insanlık tarafından devrim ve sosyalizmeolan katkıları ile hatırlanacaklar.

Ayhan Z. Tozkoparan

Ahmed Arif, Nazım Hikmet ve Orhan Kemal…

Devrim ve sosyalizm kavgasında

yaşıyorlar!

38