ekim 2013

16
Çalışma Meclisi patronların kârı için toplandı İşçi sendikalarıyla sermaye örgütlerinin temsilcileri, akademisyenler ve bakanlık bürokratlarının içinde yer aldığı Çalışma Meclisi "kıdem tazminatı", "alt işverenlik" ve "özel istihdam büroları aracılığı ile geçici iş ilişkisi" konularını gündemine aldı. Toplantı sonunda hazırlanan sonuç bildirisine konfederasyonlar imza koymadı. Sermaye örgütlerinin temsilcileri ve hükümet tarafı bildiriyi imzaladı. Bildiriye yansıyan görüşler, bakanlığın Ekim ayının sonunda açıklayacağını duyurduğu “paket”in taslağını oluşturacak. Çalışma Meclisinin gündemine aldığı üç konu (kıdem tazminatı, taşeron sistemi, özel istihdam büroları), işçi sınıfının çalışma koşullarını iyileştirmek üzere değil, sermayenin kârlarını güvence altına almaya yönelik tartışıldı. Seyfi ADALI > 11 İşçilerin söz ve karar zamanı geldi Hava-İş genel kurulu yaklaşırken, işçilerin gösterdiği ilgiye paralel olarak, çirkinlikler de artıyor. THY yönetiminin aday gruplardan biri lehine seçimlere müdahalesi elle tutulur gözle görülür bir hale gelmiştir. Basın karşısında gösterilen sahte demokrat şirinliklerin ardındaki gerçek budur. THY yönetimi, yetki alanının tümüyle dışında, sadece işçilere ait bir sürece dahil olarak, seçilme hakkına müdahale etmektedir. Ve bunu adaylara mobbing uygulayarak, işten atmakla tehdit ederek pervasızca yapıyor. Bahadır ALTAN > 12 AKP demokrasiyi bedavaya getirmeye çalışıyor Pakette “işçi” yok İşçilerin Sesi Despot iktidarın demokrasi pake- tinden “muhafazakârlaşma” çıktı. Çar- şaf, türban serbest kaldı; yetmedi, bir de bunlara karışanlara 1 ile 3 yıl arasında hapis cezası geldi. 12 Eylül askeri dar- besinin yasaklarından olan yüzde 10 seçim barajına dokunulmadı; tartışmaya açıldı. BBP, Saadet Partisi ile BDP ha- zine yardımına ortak yapıldı. İşçilere, işsizlere, kadınlara, yok- sullara pakette yer bile verilmedi. Çarşaf giyene karışana hapis cezası getiren paket, Anayasal hakkı olduğu halde sendikaya üye olan işçiyi çıkartan iş- verene hiçbir ceza yaptırım getirmiyor. Pakette açlık sınırının altında kalan as- gari ücretliyi vergi yükünden kurtarmaya yönelik küçük bir adım yok. Şimdi; “demokrasi paketi” altında su- nulan bu ucubeyi, “elleri patlayana ka- dar” alkışlayanlar olacaktır. “Yetmez ama evet”çiler, her zaman ki bel ke- miksizlikleriyle, hükümetin yağcılığına soyunarak, kitleleri AKP’nin peşine takmaya çalışacaktır. Demokrasi des- potlardan beklenmez, mücadeleyle ka- zanılır. > 2-3 İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır Geri çekilme süreci durdu “Çözüm” yolunda bir adım atılmıyor. Çünkü hükümetin bir çözüm planı yok. Daha da ötesinde, ona göre “çözülecek” bir sorun da yok. Aykut ÖZER > 4 Suriye politikası iflas etti Hem bölge hem Suriye politikası çöken AKP’de, son yaşananlar sahte zafer nidalarıyla örtülemeyecek kadar derin gedikler açtı. Mustafa EKER > 5 ISSN: 2147-1568 Ekim 2013 / Sayı 19 Fiyatı: 1.5 TL Başbakan Erdoğan demokrasi paketini açıklarken, Feniş Alüminyum fabrikasının 520 işçisi, aylardır alamadıkları ücretleri ve kıdem tazminatları için eylemlerini sürdürüyordu. Türbana karışana bile hapis cezası getiren paketten, işçi hakkını gaspeden patronlar için bir tek cezai yaptırım bile çıkmadı.

Upload: iscilerin-sesi

Post on 27-Mar-2016

226 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

İşçilerin Sesi gazetesinin Ekim 2013 sayısı

TRANSCRIPT

Çalışma Meclisipatronların kârıiçin toplandıİşçi sendikalarıyla sermayeörgütlerinin temsilcileri,akademisyenler ve bakanlıkbürokratlarının içinde yer aldığıÇalışma Meclisi "kıdemtazminatı", "alt işverenlik" ve"özel istihdam büroları aracılığıile geçici iş ilişkisi" konularınıgündemine aldı. Toplantı sonundahazırlanan sonuç bildirisinekonfederasyonlar imza koymadı.Sermaye örgütlerinin temsilcilerive hükümet tarafı bildiriyiimzaladı. Bildiriye yansıyangörüşler, bakanlığın Ekim ayınınsonunda açıklayacağınıduyurduğu “paket”in taslağınıoluşturacak. Çalışma Meclisiningündemine aldığı üç konu (kıdemtazminatı, taşeron sistemi, özelistihdam büroları), işçi sınıfınınçalışma koşullarını iyileştirmeküzere değil, sermayenin kârlarınıgüvence altına almaya yöneliktartışıldı. Seyfi ADALI > 11

İşçilerin söz ve kararzamanı geldiHava-İş genel kuruluyaklaşırken, işçilerin gösterdiğiilgiye paralel olarak, çirkinliklerde artıyor. THY yönetiminin adaygruplardan biri lehine seçimleremüdahalesi elle tutulur gözlegörülür bir hale gelmiştir. Basın karşısında gösterilen sahte demokrat şirinliklerinardındaki gerçek budur. THY yönetimi, yetki alanınıntümüyle dışında, sadece işçilere ait bir sürece dahil olarak, seçilme hakkına müdahale etmektedir. Ve bunuadaylara mobbing uygulayarak,işten atmakla tehdit ederekpervasızca yapıyor. Bahadır ALTAN > 12

AKP demokrasiyi bedavaya getirmeye çalışıyor

Pakette “işçi” yok

İşçilerin Sesi

Despot iktidarın demokrasi pake-tinden “muhafazakârlaşma” çıktı. Çar-şaf, türban serbest kaldı; yetmedi, birde bunlara karışanlara 1 ile 3 yıl arasındahapis cezası geldi. 12 Eylül askeri dar-besinin yasaklarından olan yüzde 10seçim barajına dokunulmadı; tartışmayaaçıldı. BBP, Saadet Partisi ile BDP ha-zine yardımına ortak yapıldı.

İşçilere, işsizlere, kadınlara, yok-sullara pakette yer bile verilmedi. Çarşafgiyene karışana hapis cezası getirenpaket, Anayasal hakkı olduğu haldesendikaya üye olan işçiyi çıkartan iş-verene hiçbir ceza yaptırım getirmiyor.Pakette açlık sınırının altında kalan as-gari ücretliyi vergi yükünden kurtarmayayönelik küçük bir adım yok.

Şimdi; “demokrasi paketi” altında su-nulan bu ucubeyi, “elleri patlayana ka-dar” alkışlayanlar olacaktır. “Yetmezama evet”çiler, her zaman ki bel ke-miksizlikleriyle, hükümetin yağcılığınasoyunarak, kitleleri AKP’nin peşinetakmaya çalışacaktır. Demokrasi des-potlardan beklenmez, mücadeleyle ka-zanılır. > 2-3

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Geri çekilme süreci durdu“Çözüm” yolunda bir adım atılmıyor. Çünkühükümetin bir çözüm planı yok. Daha da ötesinde,ona göre “çözülecek” bir sorun da yok. Aykut ÖZER > 4

Suriye politikası iflas ettiHem bölge hem Suriye politikası çöken AKP’de, son yaşananlar sahte zafer nidalarıyla örtülemeyecekkadar derin gedikler açtı. Mustafa EKER > 5

ISSN: 2147-1568

Ekim 2013 / Sayı 19

Fiyatı: 1.5 TL

Başbakan Erdoğan demokrasi paketini açıklarken, Feniş Alüminyum fabrikasının 520 işçisi, aylardır alamadıklarıücretleri ve kıdem tazminatları için eylemlerini sürdürüyordu. Türbana karışana bile hapis cezası getiren paketten,işçi hakkını gaspeden patronlar için bir tek cezai yaptırım bile çıkmadı.

AKP demokrasiyibedavaya getirmeyeçalışıyor: Paketteişçiye yer yok!

Başbakan Tayyip Erdoğan,Demokrasi Paketi’ni açıkladı. Çokönemli gelişmeler olacak, balonuyayıldı. Türkiye ve Dünyamedyasına büyük sürprizlerin

içinde yer alacağı söylenen paketten ciddi birşey çıkmadı. Çıkmayacağı, paketin gelişindenbelliydi. Paketin içeriği AKP milletvekillerindenbile saklandı. Toplum ve medya açıklamanınyapılacağı saate kilitlendi. Başbakan 45dakika giriş konuşması yaptı, paketin izahı 15dakika sürdü: Hepsi bu!

Paketten “muhafazakârlaşma” çıktı. Çarşaf,türban serbest kaldı; yetmedi, bir de bunlarakarışanlara 1 ile 3 yıl arasında hapis cezasıgeldi. Vakıf ve derneklere hakim olan siyasalİslamcıların istedikleri gibi kurban derisi vemakbuzla para toplaması serbest bırakıldı. 12 Eylül askeri darbesinin yasaklarından olanyüzde 10 seçim barajına dokunulmadı;tartışmaya açıldı. BBP, Saadet Partisi ile BDPhazine yardımına ortak yapıldı. Kamuda siyasikararlarla kadrolaşan AKP, memurların siyasiparti üyesi olmasına olanak verdi. Kamudakiyetkisiyle siyaseti birleştirdi, AKP’yigüçlendirdi.

Paket, hükümetin kamuoyuna verdiğimesajlarda yer alan Kürtlere, Alevilere hakverilecek beklentisini karşılamadı. İşçilere,işsizlere, kadınlara, yoksullara ise paketteyer bile verilmedi.

Pakette, çarşaf giyene karışana 1 ile 3 yılarasında hapis cezası var; yasal ve Anayasalhakkı olduğu halde sendikaya üye olan işçiyiçıkartan işverene hiçbir ceza yaptırımı yok!

Pakette açlık sınırının altında kalan asgariücretliyi vergi yükünden kurtarmaya yönelikküçük bir adım yok, hazine yardımının sus

payı olarak partilere dağıtılması var. Kârları için işçileri haftada 45 saatin üstündeçalışmaya zorlayanlara, çalışma haftasını 60saate, 72 saate çıkartan patronlara karşıhiçbir yasal yaptırım yok.

Ücretli kölelik düzeni olan taşeron sisteminedur diyen, iş güvenceli, kadrolu çalışmayaolanak veren hiçbir düzenleme yok!İşçinin sigorta primini ödemeyen işvereneyaptırım yok!

Böyle bir demokratikleşme paketi olabilir mi?

Pakette, Alevilere bir hak yok. Cemeviibadethane sayılmadı.

Kürtlere bir hak yok. Zaten kısmenuygulamada olan şeyler, yasal oldu. Türkçedışındaki dillerde seçim propagandasıyapılıyordu, köy isimleri eski adıylakullanılıyordu; Q, W, X harfleri zatenkullanımdaydı. Yeni olan, dershanedeki dileğitimi, parası olanlar için özel okullardaTürkçe dışında, ana dillerinde eğitimin serbestolması.

Yargıda demokratikleşme yok: Şiddetebulaşmayan Kürt siyasi tutuklulara, seçilmişmilletvekillerine, belediye başkanlarına, partiüyelerine ya da 4 bine yakın 16 yaşındanküçük çocuk tutukluya, ciddi hastalığı olanmahkûmlara adil yargılama ve serbestlik yok. Paket, AKP hükümetinin her zaman yaptığıgibi, özgürlük ve demokrasi adına göstermelikkimi düzenlemelerle ya da Hacı Bektaş Veliisminin Nevşehir Üniversitesine verilmesi gibi,demokrasiyi “bedavaya” getirmeye çalışmış.İşçiler için en küçük demokratik bir haktanınmamış. Göz boyamaya karnımız tok.

Özgürlük işçilerle gelecek!

İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi EseriOlacaktır İşçilerin SesiAylık Süreli Siyasi YayınTarih: Ekim 2013 Sayı: 19Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad.Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366Topkapı - İstanbul Tel: 0212 544 66 34Sahibi: KCS Yayınevi Kemal C. SarıoğluSorumlu Müdür: Songül Yarar DedeAdres: Söğütlüçeşme Cad. TulumbacıAsım Sok. Korular İş Hanı No: 48/2Kadıköy - İstanbulWeb: iscilerinsesi.org e-mail: [email protected]

Biz kimiz? Ne istiyoruz?Ne için mücadeleediyoruz?Bugün dünyaya egemen olan anlayışsömürücü, ırkçı, gerici, baskıcı vecinsiyetçi zorbalığa dayanıyor. Kapitalizminsanlık için son çıkış yolu olamaz.İnsanlığın kurtuluşu, sömürü ve baskıdan;ayrımcılıktan uzak yeni bir toplum olmalı,bu da komünizmdir.

Rusya'da 1917 Ekim İşçi Devriminden kısabir süre sonra, Doğu Avrupa, Çin veKüba'da daha en başından itibaren "işçisınıfı" ve "komünizm" adına yaşananlar,işçi sınıfının çıkarlarından uzak,bürokratik ve yozlaşmış rejim deneyimleriolmuştur. Bu rejimlerle "işçidemokrasisinin" ve "komünizmin"doğrudan ilgisi yoktur. Komünizm, işçisınıfı ideolojisidir; onun tarafından vedünya seviyesinde inşa edilebilir.

İşçilerin Sesi Gazetesi, insanlığınkurtuluşu olan komünizmi, kadın veerkeklerin her türlü sömürü, ezme-ezilmeilişkisinden; ayrımcı uygulamadan,yabancılaşmadan kurtuluşu olarak anlar.Kürt ulusunun kendi kaderlerini tayinhakkını savunur.

İşçilerin Sesi Gazetesi, kapitalistlerin kârıuğruna işçilerin sömürülmesine hizmeteden tüm kurumlara burjuva devlete,meclise, mahkemelere, orduya ve polisekarşı tutum alır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, sendikalarındevletten ve sermayeden bağımsız,demokratik, şeffaf olmalarını savunur.İşçilere ihanet eden sendika bürokratlarınakarşı mücadele eder. Sendikaların yenidenve tabandan gelişecek işçi hareketi eliylebirer işçilerin öz örgütü haline gelmesi içinçalışır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, işçi sınıfınınekonomik ve demokratik hakları gibi,siyasi hakları ve iktidarı için demücadeleyi zorunlu sayar. Tüm işçilerin,emekçilerin, yoksulların öz çıkarlarınısavunacak Enternasyonalist Komünist birişçi partisinin inşasını amaçlar. Bu aynızamanda uluslararası işçi sınıfının partisiolacak olan yeni bir KomünistEnternasyonalin inşası demektir.

İşçilerin Sesi Gazetesi’nin savunduğugörüşler bunlardır. Bu amacı paylaşan tektek işçi ve aydınlarla; devrimci örgütlerlebirlikten yanadır. Bu gazeteyi savunanlarMarks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki’ningeleneğine bağlıdır; EnternasyonalistKomünisttir.

2 İŞÇİLERİN SÖZÜ İşçilerin Sesi Ekim 2013/19

Despot bir iktidardandemokrasi beklenemez

DEMOKRASİ PAKETİ 3Ekim 2013/19 İşçilerin Sesi

Despot iktidarın demokrasi perspektifi “harfleri özgürleştirmekle” sınırlıdır. Şimdi “demokrasi paketi”altında sunulan bu ucubeyi, “elleri patlayana kadar” alkışlayanlar olacaktır.

Halen AKP Adıyaman mil-letvekili olarak görev yapan,İslamcı-Kürt siyasetçi Meh-met Metiner’in, muhtemelen

HADEP yöneticisi olduğu dönemlerde,söylediği sözleri içeren bant kayıtlarıkamuoyuna deşifre edildiğinde büyükgürültü koparmıştı. Metiner, RecepTayyip Erdoğan’ı kastederek “ben onunbeyninin kıvrımlarını biliyorum; oradademokrasinin zerresine bile yer yoktur”demişti. Erdoğan’ın 11 yıllık iktidarıbu sözlerin gerçekliğini defalarca ka-nıtladı. İşte demokrasiye bu denli uzakbir siyasi şahsiyet, medyatik bir şovla,sözde demokratikleşme paketini ka-muoyuna açıkladı. Doğal olarak pakettedemokrasi adına ciddi hiçbir şey yoktu. Ülkeyi polis devletiyle yöneten totaliteriktidardan demokrasi beklemek, ölününgözünden yaş beklemek kadar anlam-sızdı. İktidarın gerçek yüzü, Gezi Di-renişinde binlerce kişiye yönelttiği vahşisaldırılarda, Uludere’de Kürt köylülerinbombalanıp öldürülmesinde, her türlümuhalif gösterinin şiddet kullanılarakbastırılmasında, çeşitli kesimlerden mu-haliflerin hapiste çürütülmeye çalışıl-masında gizlidir. Bu yüz despotizminyüzüdür.

Siyasi iktidar imaj düzeltme peşindeİşte siyasi iktidar, büyük ölçüde deşifreolmuş bu despot yüzünü, antidemokratikkarakterini, son açıkladığı paketle birölçüde gizlemeye, imajını düzeltmeyeçalışıyor. Bugün Avrupa’da R.TayyipErdoğan’ın adı, Macaristan BaşbakanıUrban ve Rusya lideri Putin ile birlikteanılıyor. Yani despot siyasetçiler arasındasınıflandırılıyor. Gezi’de sergilediğipolis vahşetinin batılı ülkelerde yarattığıtravmanın etkileri sürüyor. Bugünlerdehazırlanacak Avrupa Birliği İlerlemeRaporunun bu travmayı yansıtması ka-çınılmaz görünüyor. İşte bu paketinaçıklanmasının gerçek nedeni ve zam-anlamasını bu çerçevede okumak ge-rekiyor.İkinci olarak, geçmiş on yıllık pratiğigöstermiştir ki, AKP iktidarı sözde“de-mokratik açılım” ya da “reform paketi”yoluyla, demokrasi ve özgürlükleri ge-liştirmek yerine, kendi siyasi ajandasınıuygulayarak iktidarını sağlamlaştırıyor.Bu paketler gerçek amacını gizleyecek

şekilde tuzaklar içeriyor. 2010 yılında,12 Eylül Anayasasının izlerini silmekadına yaptığı anayasa değişiklikleri,esas olarak, yargıyı denetimine almayayönelikti ve bunda da başarılı oldu.AKP iktidarı değişikliklerin arasına,işçilerin birden fazla sendikaya üyeolma hakkını da koymuştu. İşçilerinbir sendikaya üye olma girişimlerininbile işten atılmayla sonuçlandığı, sendikaüyesi işçilerin oranının 1940 lar düze-yine gerilediği bir dönemde, bu “ol-mayacak duaya âmin demekti.” Bugünde, son pakete, türbanın kamusal alandaözgürce kullanılmasını sokarak, hükü-met, siyasi ajandasında yer alan birbaşka uygulamayı daha hayata geçirmişve seçimler öncesinde kitle tabanınagöz kırpmış oldu. Kürtçe dili ve Aleviinancı kamusal alana sokulmazken, tür-banın yolu açıldı.

Paketle “klavyeye özgürlük” geliyorBu paketin boş olduğunu ve başta Kürtlerolmak üzere, toplumun birçok kesimitarafından tepkiyle karşılanacağını, Baş-bakan da biliyordu. O nedenle, “bizi iz-lemeye devam edin”, “arkası reklam-lardan sonra” kabilinden, bu “reformla-

rın” daha başlangıç olduğunu, arkasınıngeleceğini duyurdu. Böylece demokrasiisteyen kesimlerin siyasi iktidardan bek-lentilerinin sürmesi hedefleniyor, kitleleraldatılmaya çalışılıyordu.Demokrasi açısından boş olan pakettebirçok “yok” var. Birinci olarak, paketteAleviler yok; bu inanç kesiminin hiçbirtalebi karşılanmamış. Kürtlerin ise adıbile yok. İkinci olarak, her kesimdenmuhalifi hapiste çürütmeye olanak sağ-layan Türk Ceza Kanunu ve TerörleMücadele Kanunundaki muğlâk ve gericihükümlerde en ufak bir değişiklik ön-görülmüyor. Başta KCK tutukluları, seçilmişler, ay-dınlar ve siyasetçiler hapiste yatmayadevam edecek; gerektiğinde bunlarayenileri eklenecek. Üçüncü olarak, dün-yada başka hiçbir ülkede görülmeyenyüksek seçim barajı içeren antidemo-kratik Seçim Kanununa dokunulmuyor,buna karşı geliştirilen alternatif öneri-lerle, siyasi temsil daha da adaletsizhale getiriliyor. AKP, gelecek seçimlerinasıl kurtaracağının hesabını yapıyor. Pakette var olanlar dikkate alındığında,İngilizlerin tabiriyle “çok az ve çokgeç” tanımlaması uygun düşüyor. BaştaKürtçe olmak üzere, anadil öğrenimi

kamusal alana dâhil edilmiyor; ancaközel okullarda serbest bırakılıyor. Özeldershanelerde ana dil öğreniminin yıllarönce serbest bırakıldığı dikkate alındı-ğında, bu adımın hiçbir anlamı olmadığıgörülüyor. Parası olana anadil öğrenimianlayışı sürüyor. Kürtçe köy isimlerinindeğiştirilmesi, ancak İçişleri Bakanlı-ğının onayı ile mümkün oluyor. Bu dafiili durumun resmileşmesinden öte biranlam taşımıyor. İlkokullardan da, “An-dımız”, yani Kürt çocuklarını, “NeMutlu Türküm Diyene” şeklinde ba-ğırtma ilkelliği ve ayıbı kalkıyor. Veklavyeye özgürlük geliyor! Artık, Türkçealfabede yer almayan x,q,w gibi harflerkullanılabilecek. Despot iktidarın de-mokrasi perspektifi “harfleri özgürleş-tirmekle” sınırlıdır. Şimdi “demokrasipaketi” altında sunulan bu ucubeyi,“elleri patlayana kadar” alkışlayanlarolacaktır. “Yetmez ama evet”çiler, herzaman ki bel kemiksizlikleriyle, hükü-metin yağcılığına soyunarak, kitleleriAKP’nin peşine takmaya çalışacaktır.Sözümüz, demokrasiye gerçekten ihti-yacı olan emekçilere ve ezilenleredir.Demokrasi despotlardan beklenmez,mücadeleyle kazanılır. qNecdet SEÇER

4 ÇÖZÜM SÜRECİ İşçilerin Sesi Ekim 2013/19

“Çözüm süreci” tıkandıgeri çekilme durduS

üreç, Kürtlerin ve Kürt siyaset-çilerin, son 8–9 ayda, herhaldeen çok kullandığı sözcüktür. Busözcük ile Kürt sorununa barışçı

çözümü hedefleyen bir diyalog ve mü-zakere süreci kastediliyor. Böyle bir sü-recin varlığının belirtileri ise, Öcalan’ındevlet yetkilileri ile zaman zaman gör-üştüğü bilgisinin kamuoyuna yansımasıve Öcalan’ın bu yöndeki açıklamaları-dır.Yine “süreç” kapsamında değerlendiri-lebilecek en önemli gelişmeleri, PKKile Türkiye ordusu arasında gerçekleşenfiili ateşkes, PKK’nin silahlı güçleriniülke dışına çekmeye başlaması ve “KCKOperasyonları”nın durdurulması şeklindesıralayabiliriz. Ancak bu olgular, Kürtlerin “süreç” söz-cüğüne atfettiği, “Çözüm için bir Müza-kere Sürecinin” varlığını kanıtlamıyor.Ortada Kürt sorununa çözüm için yürüyenbir müzakere süreci yok. Hatta bizzatÖcalan’ın da ifade ettiği gibi, devlet yada hükümet ile Öcalan arasında bir mü-zakere de yok. Sadece diyalog var. YaniÖcalan ile devlet yetkilileri zaman zamanbir araya geliyorlar; görüş alışverişindebulunuyorlar. Burada ifade edilen görüşlerkayıt altına alınıyor ve bir biçimde Ankarave Kandil’e iletiliyor. Yapılan bir tür

“fikir jimnastiği”! Hal böyle olunca, “çö-züm” yolunda bir adım atılmıyor. Çünkühükümetin bir çözüm planı yok. Dahada ötesinde, ona göre “çözülecek” birsorun da yok. Daha doğrusu, sorun terörsorunu. Silahlar susunca, kan dökülmesidurunca, bir de üzerine PKK silahlı güç-lerini ülke dışına çekince, bu sorun dabüyük ölçüde “çözülmüş” oluyor!

“Yumuşama süreciHükümet meseleye böyle bakınca, ortadabir çözüm sürecinin varlığından bahset-mek abes oluyor. Dolayısıyla olmayanbir “sürecin” tıkanmasından söz etmekde temelsiz oluyor. Mesele “sürecin tı-

kanması” değil, Kürtlerin kafalarındacanlandırdıkları gibi bir sürecin gerçekteolmadığının, Kürt siyasetçilerce bilinceçıkarılmasıdır. Eğer mutlaka bir “sürecin”varlığından söz edilecekse, o zaman Kürtsorunu bağlamında bir “yumuşama sü-recinin” gerçekliğini vurgulamak dahadoğru olacaktır. Aslında bu da başlıbaşına olumlu bir gelişmedir. Artık silahlarkonuşmuyor, insanlar ölmüyor, kitleseltutuklamalar yaşanmıyor. Kürt ve Türktoplumu arasındaki olumsuz ön yargılarkırılıyor. Ayrıca böylesi bir çatışmasızlıkortamı, yasal, barışçı siyasetin önünüaşıyor. Gereğince değerlendirilebilirse,Kürt siyasetinin kitleselleşebilme ve ku-

rumsallaşmasına hizmet ediyor. Ortaya çıkan koşullardan yararlanmakbir şey, halkta çözüm doğrultusundasahte bir beklenti ve umut yaratmakbaşka bir şeydir. Biri ilerletir, geliştirir,diğeri pasifleştirir, teslimiyetçiliğe sürükler.Son olarak büyük tantanalarla ilan edilen“Demokratikleşme Paketi”nin de Kürtlerinbeklentilerini hiçbir şekilde karşılamaması,onların bu yöndeki umut kırıntılarınında yok olmasına ve bu hükümetten birşey beklenemeyeceğini görmelerine yolaçacaktır.Başta Kürtler olmak üzere, tüm demokrasigüçleri, hükümetin bölgesel gelişmelerve gelecek bir-iki yıldaki politik ajandasınıdikkate alarak, Kürt sorununda yumuşamapolitikasını tercih ettiğini görmelidir. Si-yasi iktidarın derdinin, bu süreci kitletabanını genişletmek için kullanmak ol-duğunu anlamalıdır. Bu çerçevede, Kürt-lere dönük olarak, “bu sorunu ben çöze-rim”, Türk halkına ise “terör sorununuçözdüm” mesajı vermeyi hedeflediğiaçıktır.Kürtler ve tüm demokrasi güçleri, birleşikbir demokrasi ve talepler mücadelesi yü-rüterek hükümetin oyunu bozmalı, tümülkede demokratik gelişmenin, dolayısıylaKürt sorununda halkçı çözümün yolunuaçmalıdır. p Aykut ÖZER

Kürdistan’ın dört parçasından çok sayıdaparti ve kurum temsilcisi ile önde gelensiyasi şahsiyetlerin katılımıyla gerçek-leştirilmesi planlanan Kürt Ulusal Kon-gresi, bir kez daha ertelendi. Daha öncehazırlıkların tamamlanamaması nede-niyle ertelenen kongrenin, bu defaki er-telenme gerekçesi olarak, Irak Kürdis-tan’ındaki milletvekili seçimleri gösterildi.Oysa kamuoyuna sızan bilgilere göre,delege sayıları konusunda Kürt partileriarasında ortaya çıkan anlaşmazlık, Kon-grenin asıl ertelenme nedeni. Yeni birerteleme olmazsa, Kongrenin Kasımayının ikinci yarısında toplanması bek-leniyor.

KDP-PKK siyasi rekabeti büyüyor Özellikle KCK(PKK) ile KDP arasındakiideolojik ve siyasi farklılıkların ve bununsonucu olarak ortaya çıkan siyasi reka-betin, Ulusal Kongre sürecine sekte vur-duğu söylenebilir. Daha önce, PKK’ninTürkiye devletine karşı silahlı mücadeleyürütmesi, KDP ile arasındaki siyasi an-laşmazlığın başlıca nedeni iken, ateşkes

uygulaması, silahlı güçlerin sınır dışınaçekilmesi ile bu sorun büyük ölçüde gi-derildi. Ancak siyasi ayrışma ve rekabet,Suriye Kürdistan’ına (Rojava) ilişkin po-litik yaklaşım farklılıkları üzerinden sü-rüyor. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminielinde bulunduran KDP, ideolojik olarakPKK ile aynı çizgide bulunan ve Suriye’de,batılı güçlerin desteklediği rejim karşıtımuhalefet cephesine eklemlenmeyip,bağımsız bir politika izleyen PYD’nin,Suriye Kürtleri arasında, en etkin politikve askeri güç olarak öne çıkmasını haz-medemiyor. Çünkü bu gelişme, PKK’ninpolitik çizgisinin, Suriye Kürdistan’ındaegemen olması anlamına geliyor. O ne-denle KDP, PYD ve Suriye’de süren Kürtmücadelesini “terbiye edip”, kendi çiz-gisine çekebilmek için sınırı kapatıyor;Suriye Kürtlerinin mücadelesini destek-lemek şöyle dursun, Suriye Kürdistan’ınaambargo uyguluyor. KDP ile PKK arasındaki siyasi anlaşmazlıkve rekabetin esas nedeni sınıfsal, dola-yısıyla ideolojik. PKK, esas olarak, halksınıflarına dayanan, sol ve sosyalizmden

etkilenmiş bir politik yapı olarak, gerekbölgesel gerekse küresel güçlerden ba-ğımsız, kendi öz gücüne dayanan birmücadele yürütmeye çalışıyor, politikaizliyor. Bunun sonucu olarak, Kürtlerinbölgedeki demokratik güçlerle ”üçüncücepheyi” oluşturmasını stratejik hedefolarak önüne koymuş bulunuyor. Bustrateji, onun mücadelesini Kürdi ve de-mokratik kılıyor. KDP ise aşiret tabanınadayanan bir egemen sınıf partisi. Buözelliği onu ilkel milliyetçi ve uzlaşmacıyapıyor. Bir yandan batılı emperyalistlerinsiyasi iradesini koşulsuz olarak kabul-lenirken diğer yandan bölge dengelerinigözeterek, bölge devletleriyle tam biruzlaşma politikası izliyor. Kendisiyle öz-deşleştirdiği devletsel yapının (Irak Kür-distan Federe Devleti) çıkarlarını herşeyin önüne koyuyor. Buna bağlı olarak,çoğu zaman diğer parçalardaki Kürtlerintalep ve mücadelelerine kayıtsız kalıyor.Onları, küresel güçlerin politikalarınaeklemlenmeye zorluyor. Kürtlere, ken-dilerini ezen ya da varlıklarını tanımayanbölge güçleriyle geri temelde uzlaşmayı

öneriyor. KDP, politik önderliğinin vepolitik yaklaşımının, kendi ev sahipliğindetoplanacak Kürt Ulusal Kongresinde hâ-kim olmasını isteyecektir. Bunu yapar-ken, Irak’ın bir parçası olsa da, uluslararası düzeyde tanınmış biricik Kürt dev-letinin temsilcisi olma konumunu ve sonseçimlerden birinci parti olarak çıkmışolmanın prestijini kullanacaktır. KDP’ninşahsında Irak Kürdistan Yönetimi ikilibir politika izlemeye çalışmaktadır. Biryandan Kürtlerin çıkarlarını savunur gö-rünürken diğer yandan küresel ve böl-gesel egemenlerle uyum için olmak. An-cak bu, sürdürülebilir bir politika değildir.O nedenle Kürtler, bir yandan RojavaDevriminin yarattığı motivasyonu vetoplanabilmesi bile başarı sayılacak Ulu-sal Kongreyi, birliklerini ve mücadelelerinigüçlendirmek için değerlendirirken, diğertaraftan, hedeflerine ulaşmalarının yo-lunun bölgedeki demokrasi güçleriyleişbirliğinden geçtiğini akıldan çıkarma-malı, politikalarını bu temelde inşa et-melidirler. qAykut ÖZER

Ulusal birlik mi siyasi rekabet mi?

SURİYE 5Ekim 2013/19 İşçilerin Sesi

AKP’nin Suriye’ye örtülüsavaş politikası iflas etti

Suriye’de, ABD liderliğinde yü-rütülen örtülü savaşa baştanberi taraf olan ve her türlü lo-jistik desteği sunan AKP, hep

bu ülkeye askeri müdahaleden yanaoldu. Bu tutumunu, önceleri müdahalekonusunda Türkiye’yi cesaretlendiren,ancak daha sonra müdahale yerine mü-zakere noktasına geri çekilen ABD’yerağmen, inatla sürdürdü. ABD’nin Rusya ile anlaşması ile Suriyepolitikası açığa düşen ve ABD’nin çiz-diği sınırları zorlamaya yöneldiği hernoktada uyarılan AKP, bu tutumunu21 Ağustostan sonra da sürdürdü. Esadrejimini devirmekte başarısız olan ta-şeron örgütlerin, “kimyasal silah kırmızıçizgimizdir” diyen, ABD’yi savaşıniçine çekmek istedikleri noktada da,müdahale için aşırı istekli davrandı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konse-yinden, Rusya ve Çin’in vetosu nedeniylemüdahale kararı çıkmayınca, “elindenoyuncağı alınmış çocuk gibi” sinirlendi;BM ve Güvenlik Konseyine sert eleşti-riler yöneltti. “Müdahale için her türlükoalisyona hazırız” denilerek, ABD ce-saretlendirilmeye ve teşvik edilmeye

çalışıldı. Suriye’ye sınırlı bir hava ope-rasyonu ve füze saldırısı konusunda is-tekli olan Obama’nın, hem Batılı müt-tefiklerinin kendisini yalnız bırakmasıhem de kendi ülkesinde ciddi bir mu-halefetle karşılaşması üzerine, operas-yondan vazgeçmesi ve Ruslarla yaptığıanlaşma Davutoğlu tarafından eleştirildi. Davutoğlu’nun bu girişimi ‘kozmetik’olarak değerlendirmesini, ABD Dışİşleri Bakanlığı sözcüsü Marie Harf,

ABD politikasını, ‘bölgesel istikrar içinuzun vadede en iyi şey askeri harekâtdüzenlemek değil’ diyerek cevapladı.Harf’in bu açıklamasının ardından Da-vutoğlu, ‘Türkiye’nin hiçbir zaman sa-vaş çağrısı yapmadığını’ iddia ederek,kendini yeni duruma ve ABD politika-larına uyarlamak zorunda kaldı.Türkiye hükümeti, daha düne kadargücünü abartıp bölgede oyun kurucuhale geldiklerini anlatırken, bugün,

“BM’nin daimi üyeleri ipe un seriyor.Güçlü olanlar burada adım atmıyorlar;biz ne yapabiliriz?” noktasına geri çe-kildi. AKP’nin hem bölge hem Suriyepolitikası çöktü. Angajman kurallarınıihlal ettiği gerekçesiyle, silahsız Suriyehelikopteri düşürüldü. “Türkiye’nin çı-karları söz konusu olunca dünyayı daevreni de ayağa kaldırırız” denilerek,hamaset edebiyatı yapıldı. Suriye ba-şarısızlığı, AKP’de, sahte zafer nida-larıyla örtülemeyecek kadar derin ge-dikler açtı. Rüzgâr eken fırtına biçer. Önümüzdekidönemde, AKP’nin desteklediği veKürtlere karşı taşeron olarak kullandığıEl-Kaideci gruplar, bunları tehdit olarakgören ABD ve müttefiklerinin yeterlidesteğini alamadıkları noktada, silah-larını sahiplerine çevirecekler. Bundanda en çok zararı, başta Türkiye olmaküzere, bölge ülkeleri görecektir. KimseTürkiye’nin, Kenya’da ki gibi, El-Kai-deci grupların saldırılarına hedef ol-masını istemez. AKP, Suriye’de, El-Kaideci örgütleri desteklemekten veSuriye’nin iç işlerine karışmaktan vaz-geçmelidir. q Mustafa EKER

21 Ağustos’da Şam’da gerçekleşenve 1500 dolayında insanın ölümüile sonuçlanan kimyasal saldırının

daha rejim güçlerinin işi olup olmadığıbelli olmadan, Suriye’ye saldırmayahazırlanan ABD emperyalizmi, sonanda Esad’ın elindeki kimyasal silahlarındenetim altına alınması ve tasfiyesikonusunda Rusya ile anlaşarak, saldırıplanını rafa kaldırdı.ABD’nin son kararında, Suriye’ye yö-nelik bir müdahaleye ülke içinden yük-selen tepkiler ve Batı ittifakının kendiiçinde çözülmesi etkili oldu. İngilte-re’nin ilk defa, bir savaş olasılığı kar-şısında, ABD’den kopması ve onuyalnız bırakması, Almanya’nın başındanitibaren müdahaleye katılmayacağınıaçıklaması, ‘Suriye muhalefeti’ denilenörgütlerin çok parçalı yapısı ve Rus-ya’nın kararlı duruşu, ABD’nin kararıüzerinde etkili oldu. Suriye muhalefetineegemen olan radikal unsurların, ABDtarafından sorun olarak görülmeye baş-lanması, bu konuda Rusya ile aynı kay-gıları paylaşmaları ve Suriye’nin Af-ganistanlaşması endişesi, onu Rusya

ile işbirliğine zorlamıştır. İngiltere’nin ABD’yi terk etmesi, Trans-Atlantik ittifakının yara aldığını, çeşitlikoalisyonlarla da olsa, imparatorlukprojesinin devam etme imkânının or-tadan kalktığını gösteriyor. ABD yal-nızlaşmaya ve güç kaybetmeye devamediyor. ABD’nin yerini dolduracak yenibir hegemonik gücün yokluğu, sistemi

Suriye’de ciddi bir siyasi krizle yüzyüze bırakıyor. Suriye’de yaklaşık 2,5yıldır süren savaşa diplomatik çözümbulma ve tarafları Cenevre–2 Konfe-ransına zorlama konusunda ABD veRusya’nın birlikte çalışmaya karar ver-mesinin ardından, Suriye’deki kimyasalsilahların 2014 ortasına kadar imhasıkonusunda, ABD ve Rusya’nın hazırladığıkarar tasarısı, BMGK’dan oybirliği ilegeçirildi. Bu karar, tüm bölgeye yayılmaihtimali ve eğilimi taşıyan çatışmanınkontrol altına alınması konusunda, em-peryalistler arasında bir mutabakata va-rıldığını gösteriyor.Kimyasal silah kullanımı konusundaABD, Esad güçlerini sorumlu tutarken,Rusya, bunun muhalif güçlerin bir pro-vokasyonu olduğunu ve bu silahı bölgeülkelerinden sağladıklarına ilişkin el-lerinde çok ciddi ve yeterli kanıt oldu-ğunu söylüyor. Güvenlik Konseyindeoybirliği ile kabul edilen karar metninde,kimyasal silah kullanımı kınanmasınakarşın, saldırının faili konusunda hiçbirtarafa işaret edilmiyor. Suriye’den stok-larını denetime açması, Kimyasal Si-

lahların Yasaklanması Örgütünün(OPCW) alacağı tüm kararlara uymasıisteniyor. Uymadığında, askeri bir mü-dahalenin gerçekleşmesine izin vermi-yor. Bunun için BMGK’dan ikinci veyeni bir karar çıkarılması gerekiyor.ABD-Rusya işbirliği ve varılan anlaşma,kısa vadede savaş ihtimalini ortadankaldırsa da, yeni provokasyonların ol-mayacağı, bölgenin durulacağı, Suri-ye’ye yakın zamanda barış ve istikrarıngeleceği anlamı taşımıyor. Düşük yo-ğunluklu savaş hala devam ediyor. Em-peryalistler, bölge üzerinden bir hege-monya mücadelesi sürdürüyor. Çıkar-larına bağlı olarak, kendi çıkardıklarıyangının üzerine, bazen su bazen debenzin döküyorlar.Suriye’ye barış ve demokrasi, emper-yalistlerin vesayeti ile değil, emperya-listler bölgeden kovulduğu zaman ge-lecek. Savaşın ve yıkımın sorumlusuolan emperyalistler ve onlar adına ve-sayet savaşı sürdüren işbirlikçileri barışıgetiremez. Suriye’de barışın öznesi,işçi sınıfı ve Kürt muhalefetidir. q

Mustafa EKER

Suriye’ye askeri müdahale rafa kalktı

Yunan işçi sınıfı “AltınŞafak” faşizmine isyan etti

6 YUNANİSTAN İşçilerin Sesi Ekim 2013/19

Atina’da 18 Eylül’de, antifaşist

kimliği ile tanınan rap şarkıcısı

Pavlos Fyssas, faşist parti Al-

tın Şafak üyelerinden birisi

tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. Pav-

los’un öldürülmesi üzerine, Yunan solu ve

işçi sınıfı adeta isyan etti. Cinayetin işlendiği

Atina’nın bir işçi mahallesi olan Keratsini’de

başlayan protesto gösterileri, önce Atina’ya

oradan da tüm ülkeye yayıldı.

Yunan hükümetinin, binlerce kamu ça-lışanının işten çıkarma planını protestoetmek amacıyla grevde olan kamu ça-lışanlarının ve sendikaların da eylemlerekatılmasıyla, gösteriler hızla kitleselleşti.Faşist partinin kapatılmasını, sorum-luların cezalandırılmasını isteyen vehükümeti bu partiye destek olmaklaeleştiren göstericilere, polis biber gazıve ses bombaları ile saldırdı. Polisin faşist parti şeflerini ve üyelerinitutuklamak yerine, antifaşist güçleresaldırması ve bu saldırılarda Altın Şafaküyelerinin de polise eşlik etmesi, tepkiyidaha da büyüttü. Gösteriler sokak ça-tışmalarına dönüştü.

Burjuva medya, Altın Şafak’ı teşhireden haberler vermeye başladı.Faşist saldırılara karşı yükselen tepki-lerin çığ gibi büyümesi üzerine, o günekadar Altın Şafak üyelerini şov prog-ramlarında ağırlayan burjuva medya,Türkiye’deki gibi “penguen” görüntüleriyayınlamak yerine, antifaşist gösterilereve taleplere, Altın Şafak’ı teşhir edenhaberlere yer vermeye başladı.Faşist partiye karşı tavır alınmazsa hal-kın tepkisinin kendisine yöneleceğininanlayan egemen sınıflar ve hükümet,bu neo-nazi partiye verdiği doğrudanve dolaylı desteği geri çekmeye başladı. Altın Şafak Partisi lideri ile aralarındamilletvekillerinin de olduğu bazı yö-neticiler tutuklandı. Kamu Düzeni Ba-kanı, savcıların harekete geçmesi için,Altın Şafak’ın gerçekleştirdiği saldırı-

larla ilgili savcılıklara bilgi ve belgeaktarmaya başladı. Polis teşkilatıylabu parti arasındaki ilişkinin incelenmesiiçin emir verdi. Emniyette Altın Şafakoperasyonu gerçekleştirildi. Üst düzey8 emniyet müdürü açığa alındı.Savunma Bakanı da, askerlerle AltınŞafak arasındaki ilişkiyi incelemek içinharekete geçti. Altın Şafak’ı kapatmakiçin yasal hazırlıklar yapıldığı söyle-niyor. Altın Şafak’ın suç dosyası oldukça ka-barık. Altın Şafak üyelerinin karıştığısaldırılar sonucu, sadece son bir yılda800 yabancı uyruklu kişinin yaralandığıve en az 5 kişinin öldüğü bildiriliyor.Tüm bunlar bilinmesine rağmen, bugüne kadar gündeme getirilmemesinin,sorun edilmemesinin nedenini, Yunankapitalizminin içine düştüğü kriz vekriz içinde olan burjuvazinin faşist par-tiye olan ihtiyacında aramak gerekir. Son yıllarda Avrupa’da yaşanan kapi-talist krizin en çok etkilediği ülkelerinbaşında Yunanistan gelmektedir. Fa-şistler, yaşanan krizin sorumlusununişçi örgütleri ve sol, sosyalist partilerolduğunu, yabancıların Yunanlılarınişini elinden aldığını, onlar olmasa iş-sizlik olmayacağını, ücretlerin düşme-

yeceğini söyleye geldiler. Yabancı düş-manlığı, ırkçılık ve işçi düşmanlığıüzerinden antidemokratik, anti sosyalist,otoriter bir dil ve retorik kullanarak,burjuva hükümetlerin ve güvenlik güç-lerinin yardımı ve desteğiyle hızla ör-gütlendiler. Krizden zarar gören ortasınıf ve lümpen proletarya içinde ken-dilerine taraftar edinmeye başladılar.Yabancılara ve işçi gösterilerine saldı-rarak, polisin yanında yer alarak vepolisin yetmediği yerde onun işlevleriniüstlenerek, hızla büyüdüler. Son se-çimlerde % 7 civarında oy aldılar, 18milletvekili çıkardılar.Uygulanan neo-liberal politikalara vekemer sıkma programlarına karşı ayağakalkan, sokağa çıkan işçi sınıfı örgüt-lerinin geriletilmesi ve mücadelesininönünün kesilmesi, krizin sermaye lehineaşılması için paramiliter güçlerini bur-juvazinin hizmetine sundular. İşçi sınıfıhareketi ve örgütlerinin kapitalizme veburjuva iktidarın egemenlik aygıtlarınayönelen tepkisini ve öfkesini kendiüzerlerine çekerek, sistemi ve burju-vaziyi rahatlattılar. Kemer sıkma prog-ramlarının hayata geçirilmesi için yar-dımcı oldular. Faşist çeteler, grev ve direnişlere, gösteri

ve yürüyüşlere saldırarak, burjuvaziyegüven vermeye çalıştılar. Devletin yanıbaşında ve ondan görece bağımsız,hem sermaye hem de güvenlik güçleritarafından korunan ve kollanan önemlibir güç haline geldiler. Faşist terörütemel bir mücadele yöntemi olarak be-nimsediler. Pavlos’un öldürülmesi bardağı taşırandamla oldu. Yunan işçi sınıfı, faşistörgüt Altın Şafak’a sonunda isyan etti.İsyanın kendi üzerlerine gelmesindenkorkan siyaset ve sermaye sınıfı, “ko-lunu vererek gövdesini kurtarmaya”,Altın Şafak’ı feda ederek, isyan halin-deki kitlelerin tepki ve öfkesini üze-rinden uzak tutmaya çalışıyor. AltınŞafak’ı kapatırsa, bunu istediği içindeğil, soldan ve işçi sınıfı tarafındanyükseltilen antifaşist mücadelenin ba-sıncı nedeniyle, zorunlu kaldığı içinyapacak.Faşist partinin kapattırılması, eğer ba-şarılabilirse, solun ve demokrasi güç-lerinin sayesinde olacaktır. Dolayısıylabundan en fazla kazançlı çıkan burjuvamerkez sağ siyaset değil, işçi sınıfı veörgütleri, sol-sosyalist partiler olacaktır.q

Mustafa EKER

Faşist partiye karşı tavıralınmazsa halkıntepkisinin kendisineyöneleceğinin anlayanegemen sınıflar vehükümet, bu neo-nazipartiye verdiği doğrudanve dolaylı desteği geriçekmeye başladı.

DÜNYADAN 7Ekim 2013/19 İşçilerin Sesi

Kenya: ElŞebab’ınkanlısaldırısıK

enya’nın başşehri Nairo-bi’de bir alışveriş merke-zine baskın düzenleyen İs-lamcı grup El Şebab (el

Şebab el Mücahidin- Mücahit GençlikHareketi) bir çok insanı rehin tutarakgünler süren bir saldırı gerçekleştirdi.Bilanço ağır oldu, 200’ün üzerindeyaraı, 68 ölü.TheWestgate isimli lüks dükkânlarınyer aldığı alışveriş merkezi hedef olarakseçilmişti. 12-13 kadar militan el bom-balarıyla binaya saldırmış ve kalabalığaateş açmışlardı. Somalili örgüt saldırıyı,Kenya’nın Somali’deki operasyonlarınamisilleme olarak yaptığını açıkladı.2012’den beri beş bin Kenyalı askerSomali’de orduya destek veren AfrikaBirliği Gücünde görevli.El Kaide ile iyi ilişkiler içinde olan ElŞebab örgütünün esasa mücadele yön-temlerinden biri, basının geniş yer ve-receği sivil halka yönelik şiddet ey-lemleri, intihar eylemleri. Örgüt, 2010yılında Uganda’nın başkenti Kampa-

la’da televizyondan Dünya Kupası’nıizleyen kişileri hedef alan ve 76 kişininölümüne neden olan çifte intihar saldı-rısının da sorumlusu görülüyor.Batılı emperyalist güçler ve özellikleABD geçmişte Afrika’nın bu bölgesinde,İslamcı terörist örgütlerin serpilip bü-yümesi için yardımcı oldular. Bugünbu örgütler karşılarına bombalı güçolarak çıkıyor. 1977’de ABD, Somalive Etiyopya (Afrika’da komşu iki ülke)arasında yaşanan savaşta, Somali’yekarşı Etiyopya’yı desteklemişti. SovyetlerBirliği de Somali’ye karşı tavır almıştı. Somali neredeyse son yirmi yılını ül-kenin önemli bir bölümünü içine alansavaşla geçirdi ve ulusal bir hükümetiolmadı.El Şebab kurulduğu yıllarda aldığı des-teği (ki bunun önemli bir nedeni halka“güvenlik” sözü vermesiydi) 2011’deyaşanan kuraklık ve kıtlık sırasındaBatı’dan yardımı kabul etmemesi üze-rine giderek kaybetti. El Şebab örgütünün amacı ne olursa

olsun terör ve şiddete dayalı yöntemlerikabul edilemez. Diğer yandan etnik,dinsel ya da klana dayalı farklılıklarüzerinden yağma ve yıkım siyaseti gü-den emperyalist güçlerin de oynadığırolü görmek gerek.Siyasal İslamcıların katliamları heryerde El Şebab’ın saldırısının yaşandığıhafta içinde iki önemli katliam dahagerçekleşti. Biri Pakistan'ın Peşaverşehrinde bir kiliseye düzenlenen intiharsaldırısında 78 kişi öldü 130 kişi deyaralandı. Saldırganların iki kişi olduğuöğrenildi. Bir çok çocuk hayatını kay-betti. Saldırıyı üstlenen bir örgüt olmasada, siyasal İslamcıların bir eylemi ol-duğuna dair kanaatler güçlü. Diğeri ise, Nijerya’nın Gujba bölge-sindeki bir devlet okulunun yurdunayönelik gerçekleştirilen saldırı. Kimliğibelirsiz kişilerce basılıp ateşe verilenerkek öğrenci yurdunda 50’ye yakınkişi hayatını kaybetti. Güvenlik kay-nakları 18 yaralı olduğunu duyurdu.Saldırının arkasında ülkede benzeri

terör eylemleri gerçekleştiren BokoHaram (şeriat yanlısı radikal İslamcıörgüt) olduğu sanılıyor.Suriye’de Özgür Suriye Ordusu’nun,Irak’ta ise, siyasal İslamcı silahlı çete-lerin yürüttükleri silahlı saldırılar, buülkelerin rejimlerinin istikrarsız olduğukoşullarda, yoksul halk üzerinde terörestirerek siyasi iktidar üzerinde baskıkurmayı ve sonuç olarak şeriat rejim-lerini kurmayı amaçlıyor.Terör yoluyla kitlelere korku salan busilahlı İslamcı gruplar Afrika, Ortadoğuve Güney Asya’da geçmiş yıllara göreçok daha aktif ve etkili örgütlere dön-üştüler. Yoksullar kapitalizmin yol açtığı sefa-letin üstüne, bir de siyasi olarak gericive şeriatçı silahlı örgütlerin baskısı al-tında eziliyorlar. Demokrasiyi temsilettiği iddiasındaki Batılı büyük devletlerise, El Kaide başta olmak üzere bu ör-gütlerin oluşmasında küçümsenmeyecekbir paya sahip. qBanu PAKER

ABD: 1 milyon kamu emekçisinesüresiz ücretsiz izin!ABD’deki iç siyasi rekabet, faturayıkamu emekçilerine kesti. YetersizliğiTelafi Yasası (Anti-deficiency Act) uya-rınca 1 Ekim 2013 tarihinden itibaren"zorunlu olmayan" kamu hizmetleriaskıya alındı. Demokratların deneti-minde olan Senato ve Cumhuriyetçilerindenetimindeki Temsilciler Meclisi ara-sındaki siyasi çekişme, sağlık reformuüzerinde odaklanmıştı. Yasanın yürür-lüğe girme günü olan 1 Ekim aynı za-manda mali yılının ilk günü. Anlaş-mazlık sebebiyle kamu harcamalarınınyasal olarak yapılması mümkün olmu-yor. Burjuvazi arasındaki anlaşmazlık“ücretsiz izin” olarak emekçilere yan-sıtılıyor. Benzer bir durum 1995 - 1996yılında yaşandı. 1 Ekim'de başlayan süresiz ücretsizizin yaklaşık 1 milyon kamu çalışanınıkapsıyor. Bakanlıklar fiilen çalışma-

yacak. Kamu hizmeti verilmeyecek.Beyaz Saray bir haftalık kepenk indir-menin Amerikan ekonomisine maliyeti10 milyar dolar olarak açıklarken, kamuemekçileri bir haftalık ücretsiz izin ne-deniyle ekonomik krizden daha çoketkilenecek. Sermayenin politikası iseher yerde aynı, krizin yükünü emekçilerekesmek.

Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacakolan Katar’da tinşaatı devam eden yenistadyumlar, oteller, AVM’ler ve met-roların inşaatı için 62 milyar dolarlıkbir bütçe ayrıldı. Bu büyük bütçeli ya-pıları inşa eden işçiler ise ölümle burunburuna insanlık dışı çalışma koşullarındaçalışıyor. Katar’daki 1.2 milyon göçmenişçi “modern kölelik” koşullarında ça-lıştırılıyor. Haftada 12 göçmen işçininyaşamını yitirirken, sadece 4 Haziran-8 Ağustos tarihleri arasında 44 Nepalligöçmen işçinin kötü çalışma koşullarınabağlı olarak hayatını kaybetti.Çoğu Nepal ve Hindistan kökenli göç-men işçiler 50 derece sıcak altında ça-lıştırılıyor. Maaşları aylarca ödenmeyenişçilerin pasaportlarına zorla el konu-luyor. Bazı işçiler mola vermeden 24saatten fazla çalıştırılıyor. Kalabalıkkoğuşlarda yaşamak zorunda bırakılan

işçilerin açlık çektiklerini ve ücretsiziçme suyundan bile mahrum bırakıldığıbelirtiliyor..Katar’daki Hindistan Büyükelçiliği’ninaçıklamasına göre, bu yılın ilk 5 ayında82 Hintli işçi yaşamını yitirdi. Bin 460işçi ise kötü çalışma koşulları ve başkaproblemler nedeniyle Büyükelçiliğebaşvurdu.Göçmen işçilerin çalışma koşullarınındüzeltilmesi için FIFA ve Katar hükü-metini göreve çağıran Belçika merkezliUluslararası İşçi Sendikaları Konfede-rasyonu (ITUC), 1.2 milyon göçmenişçinin mevcut koşullarda çalıştırılmasıhalinde, 2022 Dünya Kupası’nın baş-lamasına kadar 4 bin işçinin yaşamınıyitireceği uyarısında bulundu. AyrıcaITUC, bu kadar fazla ölüme rağmenKatarlı yetkililerin hiçbir önlem alma-masını da eleştirdi.

Katar: Her hafta 12 işçi DünyaKupası için hayatını kaybediyor

Gezi direnişi ve isyanS

el gider kum kalır deyiminisıkça hatırladığımız bugünlerdeseli ve kumu tarif edebilmek,dünü ve bugünü siyaseten ifade

edebilmek anlamına geliyor. Farklı si-yasi tahlillerimizin önem ve anlamı,‘ne yapmalı’ ve ‘nasıl yapmalı’ gibiyöneliş ve mücadele tarzımızın altya-pılarını oluşturmasında yatıyor. 1 Mayıs 2013’te AKP Hükümeti tara-fından İstanbul’da ilan edilen TaksimMeydanı’nda gösteri yasağı koskocabir kenti sıkıyönetim cenderesine sok-muştu. Polis ablukası altına alınan İs-tanbul işgal görünümü sunarken butehdit ve sindirme harekâtına elbetteki sessiz kalınmadı. Sınıfın öncü un-surları ve devrimciler sokağa çıktı vetepkilerini gösterdi. AKP Hükümeti’ninniyet ve amacını açığa çıkartan da 1Mayıs 2013 direnişi oldu. O gün sıcağısıcağına bu durumu “Sermayenin veHükümetinin Karşıdevrim Provası”diye vurgulamış ve “Korkuyorlar, Kor-kacaklar, Korksunlar!” demiştik. Baş-bakan Erdoğan eliyle uygulanan 10yıllık neo-liberal politikaların baskı vesindirme yöntemleri, gelmekte olan is-yan dalgasının göstergelerini de sun-muştu. 27 Mayıs 2013 günü Gezi Par-kı’nda AKP Hükümeti’ne karşı başlayanekolojik direniş, 31 Mayıs 2013 saba-hına kadar iki kez şiddetli polis ope-rasyonlarına maruz kaldı. BaşbakanErdoğan’a göre polis şiddeti ve devletterörü her türden muhalefeti sindirmenintek yoluydu. Evdeki hesap çarşıya uymadı ve 27 -31 Mayıs 2013 tarihleri arasında eko-lojik mücadele sınırlarında kalan GeziDirenişi, 31 Mayıs 2013’te sabaha karşı4.45’te gerçekleştirilen polis saldırısıylaTürkiye’nin tüm ilerine yayılan birbaşkaldırı ve isyan hareketine dönüştü.

İçişleri Bakanlığı tarafından yapılanaçıklamalarda (Bayburt hariç) bütünillerde Gezi eylemlerinin gerçekleşti-rildiği itiraf edildi. “Sermayenin veHükümetinin Karşıdevrim Provası” tes-pitimizin daha mürekkebi kurumadangerçeği sahnelendi. Gezi süreci kimi-mize göre DİRENİŞ, kimimize göreBAŞKALDIRI, kimimize göre AYAK-LANMA, kimimiz için de İSYAN de-ğerlendirmeleriyle ele alınıyor. Hepi-mizin ortak noktası ise ‘artık hiç birşeyin eskisi gibi olmayacağı’ tespitidir.1 Haziran 2013’te Taksim Meydanı’nıve Gezi Parkı’nı alarak polis güçlerinidışarı atan isyan, 15 Haziran 2013 ta-rihine kadar el yordamıyla ve bütünacemilikleriyle kendi düzenini kurduve hukukunu oluşturdu. Kendiliğindenhareket bütün devrimci dinamiklerineve isyancı ruh haline karşın örgütsüzve önderliksizdi. Başta ‘beyaz yakalılar’olmak üzere, işsizlerden öğrencilerekadar uzanan ezilenlerin geniş yelpa-

zesinin ağırlığını oluşturan işçi sınıfıydı.İşçi sınıfı, sınıf talepleriyle değilse de“özgürlük ve demokrasi” şiarlarıylabaşkaldırdı. 15 Haziran 2013’te devletgüçlerince Gezi Parkı’nı yeniden elegeçirme harekâtı başlatıldı. 15-16 Ha-ziran günleri sokak çatışmaları vebarikat savaşlarına sahne oldu. 27 Ma-yıs’la 16 Haziran tarihleri arasında 20günlük bir direniş, isyan ve geri çekilmesüreci yaşandı. 16 Haziran’dan sonrası,inişli çıkışlı eylemliliklere rağmen ha-reketin geri çekilme sürecidir.İsyanın mirası -tıpkı sürecin tanımı gi-bi- herkes tarafından farklı tanımlanıyor.Gezi Direnişi’nden yaklaşık 1,5 yılönce kurulan Taksim Dayanışması hiçbeklemediği ve öngörmediği bir süreçlekarşı karşıya kaldı. Konumu gereği de-süreç içinde eklemlenen sosyalist ku-rumlara karşın- isyanı yönetmek yerineyürütmekle sınırlı kaldı. Başlangıçta,kendini “örgütsüz” olarak tanımlayanve isyanın gerçek özneleri olan gençler

8 GEZİ DİRENİŞİ İşçilerin Sesi Ekim 2013/19

Aleviler: YolcümledenUludur!

Kuzey Ormanları Savunması tara-

fından 28 Eylül 2013 tarihinde

Galatasaray Lisesi önünde basın

açıklaması gerçekleştirildi ve özetle şunlara

yer verildi:

“Çığırından çıkmış bir çağ bu! Vahşidişli makinalar konuşup, insanlar sus-tukça biliyoruz ki,pek anlaşılmayacaktabiata olan aşkımız. Oysa biz öyle bi-liriz ki yaşamak; berrak bir gökte ço-cuklar aşkına, ormanlar aşkına savaş-maktır. Ve biliriz ki dünyadaki her şeydoğal bir dengeyle birbirine bağlıdır.Ve insan tabiattan uzaklaştıkça ruhuhastalanır, kalbi katılaşır…

İnsan! Bir kentin kalbine dikebilir hırsbürümüş gözlerini! Şimdi o hırçın göz-ler; son verimli toprak, son temiz su,son nefes alanları, İstanbul’un kalbiolan son ormanların üzerinde!..İstanbul’un Kuzey ormanları yapılaş-maya açılıyor! Emlak rantı için mede-niyet adı altında doğa tahrip ediliyor!Kuzey ormanları direniyor! Yaşam yerine betondan bir yok edişzihniyeti yerleştirilmeye çalışılıyor. Ya-şam direniyor! Doğa direniyor! İnsanlık,bindiği dalı kesenlere dur diyor. Yan-lışlara ses çıkarıyor. Kendi yaşamını,yaşam kaynağını, doğasını savunuyor.

Vicdan direniyor!İstanbul’un ormanları yapılaşmaya açıl-mak isteniyor, köprüye ihtiyaç var de-niyor. YALAN! Trafiği çözecek deniyor,YALAN! Havalimanı için kapasite yet-miyor deniyor, YALAN! Tek dert var:RANT ve TALAN!Fakat son ağaç kesildiğinde, son nehirkuruduğunda, son balık avlandığında,işte o zaman paranın yenmediğini an-layacak insan…Şu gerçeği iyi biliyoruz; kalan son or-manlarımızı koruyabilirsek temiz havaalabileceğiz. Su havzalarımızı koruya-bilirsek temiz su içebileceğiz. Kuzeydeki

Kuzey ormanlarını savunmaya

Alevi kurumları bir araya gelerek“Cami-Cemevi İç İçe Projesi”ni protestoettiler ve bildirge yayımladılar. Hacı Bektaş Veli Dergâhı PostnişiniVeliyettin Hürrem Ulusoy, Alevi BektaşiFederasyonu’na bağlı 34 dernek, AleviKültür Dernekleri’ne bağlı 106 şube, PirSultan Abdal Kültür Dernekleri’ne bağlı75 şube, Avrupa Alevi BirlikleriKonfederasyonu’na bağlı 12 federasyon,250 Alevi Kültür Merkezi, Hacı BektaşiVeli Anadolu Kültür Vakfı’na bağlı 43şube, İngiltere Alevi Kültür Derneği,Avustralya Alevi Kültür Derneği,Şahkulu Sultan Vakfı, Garip DedeDergâhı, Hubyar Sultan Alevi KültürDerneği, Sultan Gazi Pir Sultan AbdalCemevi ve Pir Sultan Abdal 2 TemmuzVakfı tarafından açıklanan bildirgedeözetle şunlar yer aldı: “Alevileriniçinden çıkan iktidarlarla / Devletleişbirliği yapan ve ne yaptığını bilmeyenkişi ve kurumlar Aleviliğin asimileedilmesine hizmet etmiştir. ‘CamiCemevi İç, İçe Projesi’ asimilasyonyoluyla toplumları, inançları kirletmek,onlara saygısızlık yapmak, nasılinanmaları gerektiğini toplummühendisliği yoluyla yeniden inşaetmektir. Cem Vakfı’nın üstlendiğimisyon bu hükümetin sahte açılımlarla,çalıştaylarla başta Aleviler olmak üzeretoplumun her kesimini hızla tektipleştirme çalışmasıdır. Her iki inançaçısından da bu projenin bir meşruiyetive hakkaniyeti yoktur… Alevi sorunubüyük bir siyasi sorundur. Yapaytartışmalarla, anti demokratikyöntemlerle çözülemez. AKP Hükümetisorunun çözümü için samimi biryaklaşım içinde değildir. Alevitoplumunun sorunlarını anayasal veyasal düzlemde çözmek yerine, kendinegöre bir Alevilik tanımı yaparakAleviliği bitirmek istiyor. AKPHükümetinin “Demokrasi paketi”Türkiye’nin demokratikleşme ihtiyacınıkarşılayacak kadar gerçekçi ve açıkdeğildir. Hükümetin demokrasipaketinden bizim için hak veözgürlükler, adalet ve toplumsal barışçıkmaz, ancak bizim için yine demokrasimücadelesi çıkar… AKP Hükümetitoplumumuzun haklı beklentilerinikarşılamak yerine etnik, inançsal vekültürel asimilasyon çalışması yapıyor.Alevilerin anayasadan beklentileriaçıktır. AKP Hükümetinin bu taleplerikarşılamaktan kaçındığı ve demokratikçözüm bulmak istemediği ortadadır… Alevi toplumunu Laik, DemokratikTürkiye için eşit ve özgür koşullarda birarada yaşama uğruna demokrasimücadelesine ve yolumuza sahipçıkmaya çağırıyoruz… Yol cümleden uludur. Yol için birliktarihi sorumluluktur.” qİşçilerin Sesi - Haber

nının mirası

köyleri koruyabilirsek oradaki köylüleryaşamaya devam edebilecek. Tarımalanlarımızı koruyabilirsek sebze, mey-ve üretimi devam edebilecek. Yaşamalanlarını koruyabilirsek oradaki hay-vanlar yaşamaya devam edebilecek.Göç yollarını koruyabilirsek kuşlar uç-maya - üremeye devam edebilecek.Kuzey ormanlarını savunabilirsek ço-cuklara yaşanacak bir kent bırakabilirizancak!Henüz beton ve asfaltla yok edilme-mişken, Kuzey Ormanlarını hala kur-tarma şansımız var. Doğanın koruyucuiradesi olabiliriz.

Dışarı çık, alışveriş merkezi, beton,asfalt kuşatmalarından kurtul. Ver eliniyeşile, bırak kendini doğaya. Engelsizakan suyun akışına tanık ol. Bir ağacatürdeş bir ruhla dokun. Ormanlarıncanlı korosunu dinle. İşte o zaman ye-niden farkına varacaksın, ne kıymetlişey yaşamak!Yaşama, doğaya, kentimize sahip çık-mak için 6 Ekim pazar günü KuzeyOrmanlarını savunmaya gidiyoruz. Bukatliamı hep birlikte durdurmak içinsesimize ses ver, ÇOĞALALIM!” qİşçilerin Sesi - Haber

GEZİ DİRENİŞİ 9Ekim 2013/19 İşçilerin Sesi

a gidiyoruz

Taksim Dayanışması toplantılarını dol-durdular ve kendi sözlerini söylediler.Önce Gezi Parkı’nda, sonra da diğerparklarda forumlar oluşturarak öz ör-gütlenme dinamikleri üzerinden ken-dilerini ifade edebilecekleri doğrudantemsil organlarını kurdular. Akıp gidenselin gerisinde kalan ve elle tutulurcinsten olan kum, park forumları oldu.“Örgütsüz” gençler Taksim Dayanışmasıtoplantılarından çekilip forumları mes-ken tuttular. Taksim Dayanışması’naçöküp kalan kum ise sol - sosyalistkurumlar oldu. Sivil toplum örgütlerive mesleki kurumlar onların partnerioldu. Bu partnerlik ise aşk içinde geç-miyor.Öz örgütlenmelerin önemi isyanın ilkgünlerinden, Gezi Parkı forumlarınınörgütlenmesi sürecinden itibaren ısrarlavurguladığımız nokta oldu ve TaksimDayanışması içinde sıkça dile getirdik.Bugün kilitlenen ve iki aydır tartışılıpyeniden başa dönülen nokta ise TaksimDayanışması’nın işlerliğidir. Kimilerinegöre (SYKP gibi) “sekretarya siyasikurumlarla genişletilmelidir”, kimilerinegöre (M. Birliği gibi) “sekretarya mecliskararlarını revize etmemelidir”, kimi-lerine göre (BDSP gibi) “sekretaryanıngörevlerini kurum temsilcilerinin oluş-turduğu koordinasyon almalıdır.” Bizimve bazı kurumların belirttiği ise: “Mev-cut meclis toplantıları eğilim kararlarınınalındığı tek yer olmalıdır ve sekretaryasadece yürütme görevini üstlenmelidir.”Hatırlatmakta fayda var: Taksim Da-yanışması’nın ne hiyerarşik örgütselbir yapısı, ne de oylama yöntemiylekarar alacak bir organı var.Bu yaklaşım iki aylık tartışmaların so-nucunda ortaklaşılan nokta olmaklabirlikte, “sekretarya takıntıları” üze-rinden süren siyasi iktidar savaşlarının

tekrarına hala tanık oluyoruz. Tek başınabu durum bile selin ardında kalan eskisiyasi tortunun “Gezi Ruhu” algısınıaçığa çıkarmaya yetiyor. En açık ifadeise yine Halk Cephesi temsilcisine aitolsa gerek; “Gezi Direnişi, öncesindeyürüttüğümüz 1 Mayıs direnişlerimizinbirikiminin bir ürünüdür. Onlar olmasaGezi Direnişi de olmazdı.” Yaklaşmakta olan yerel seçimler TaksimDayanışması’nı kilitleyen diğer konu-lardan: EHP gibi, “yerel seçimlerdeortak adaylar çıkaralım ve Gezi süre-cinin topladığı gücü seçim sonuçlarınayansıtalım” diyen siyasi kurumlar var.Birbirinden farklı onca siyasi kurumunyer aldığı Taksim Dayanışması’na buve benzeri önermeleri dayatmanın tı-kayıcı ve dağıtıcı olacağı vurgulanıp,herkes kendi işini yapsın diye uyarmakyeterli olmuyor. Siyasi kurumların mü-cadele arenasına dönüşen Taksim Da-yanışması’nın geldiğimiz noktadakiklasik sorunu; siyasi parti ve örgütlerinkendi program ve kampanyalarını da-yatması ve ‘önderlik’ rekabetlerine sap-lanmalarıdır.Artçı sarsıntılar sürse de isyan dalgasıgeri çekilmiştir. Ayaklanma ve isyansüreçleri devrimci Marksistleri kaçı-nılmaz olarak göreve çağırır. Aslolaneylemdir. Önderlik sorununu ve sınıfkarakterini ortaya koymak kadar, ken-diliğinden hareketin sınırlarını ve so-nuçlarını öngörebilmek de görevlerimizarasındadır. İsyanın olağanüstü şartlarıaltında görevler üstlenen sınıf devrim-cileri asli görevlerini asla unutmama-lıdır: Gezi direnişinin devrimci baş-kaldırı mirasını fabrikalarımıza ve iş-yerlerimize taşıyalım! Enternasyonalistson kavgamıza işçilerle birlikte hazır-lanalım! qN. CEMAL

Ramazan bayramı arifesindeuyuşturucu çetelerinin saldırı-larına sahne olan Gülsuyu, İs-

tanbul’a tepeden bakan adalar ve Mar-mara manzaralı bir yerleşim merkezi.“Kentsel Dönüşüm” adlı azgınlaştırılmışrant sürecinde bu güzelim manzaralımahallenin yoksul işçi ve emekçile-rinden oluşan sakinlerine dışarı atılmasıgereken ‘safra’ gözüyle bakılıyor. AKP Hükümeti’nin ranta endeksli po-litikaları, ‘her yol mübahtır’ kabilinden,bu temeldeki bütün alan boşaltma vetasfiye girişimlerine itici güç oluyor.Devletin kolluk güçleri ve paramiliterbeslemeler tasfiye süreçlerinin vurucugücü oluyor. Gülsuyu halkı ranta dayalı talan alanıolarak seçilen mahallelerinden öylekolayca tasfiye edilip bir kenara atılacaknesne olmadıklarını gösterdiler. Bilin-çliler ve direniyorlar. Direnci kırmak için sıkça kullanılanklasik yöntemlerden birisi daha, malummuktedirlerin eliyle Gülsuyu’nda sah-neye koyuluyor: Uyuşturucu taciri maf-ya çetelerine ‘pazar özgürlüğü’ tanınıyor. Silahlı uyuşturucu çeteleri ellerini kol-larını sallayarak uyuşturucu satışı ya-parken, kendilerine biçilen misyon ge-reği direnişçi Gülsuyu halkına da herfırsatta saldırıyorlar. Meşru direnişalanlarında sıkça görmeye alıştığımızpolis orduları ise Gülsuyu’ndaki uyuş-turucu çetelerinin silahlı saldırılarınıve “pazar özgürlüğünü” izlemekle ye-tiniyor. Beklenen; uyuşturucu mafyaçetelerinin işçi-işsiz genç emekçileri‘madde bağımlısı’ yaparak pasifize et-mesi, geri kalanların ise sindirilerektasfiye edilmesidir.Gülsuyu’nun genç emekçileri Gezi Di-renişi’nin ruhuyla aşılandılar ve 7 Ağus-tos 2013 Çarşamba günü silahlı saldırıdüzenleyen uyuşturucu çetelerine karşıdirenip, geri püskürttüler. Bu saldırıda

6 direnişçi genç yaralandı. AKP’nin “Kentsel Dönüşüm” adlı rantpolitikalarıyla uyuşturucu mafya çete-lerinin kâr yolu bir kez daha “Kazan -Kazan” kavşağında karşılaşarak kesişmişoldu. Aynı gün içinde gerçekleştirilenüç silahlı saldırıda yaralananların sayısı9’a çıktı. Devam eden haftalar içindeise yaralı sayısı 15’e ulaştı. Gülsuyu’ndaneler oluyor sorusunun cevabı ve ge-lişmelerin özeti böyle.

Gezi Direnişçisi Hasan Ferit Gedik Öldürüldü!Gülsuyu’nda uyuşturucu çetelerininsaldırısı hala sürüyor. 29 Eylül 2013Pazar akşamı mafya çetelerini protestoeden bir yürüyüş gerçekleştirildi. Pro-testo yürüyüşünün sonuna doğru kitleyihedef alan silahlı bir saldırı düzenlendi.Hedef gözetilerek gerçekleştirilen silahlısaldırı sonucunda 5 kişi vuruldu. Has-taneye kaldırılan yaralılardan 2’sinindurumu ağırdı. Gezi Direnişi gençlerinden birisi olanHasan Ferit Gedik’in kafasına 4 boy-nuna da 1 kurşun isabet etmişti. HasanFerit Gedik kurtarılamadı ve sabahakarşı hayatını kaybetti. Başından vurulanGökhan Aktaş ise yoğun bakımda uyu-tuluyor. Hasan Ferit Gedik 21 yaşındaydı veoturduğu Küçükarmutlu’dan kalkıp Gül-suyu direnişçilerine destek için gitmişti.Halk Cephesi üyesiydi. Etiler Park Fo-rumu’na katkılar sunana enerjik ve sem-patik bir gençti. Gezi Direnişi’nin genç-lerinden birisi olan Hasan Ferit Gedik,Park Forumları’nın oluşturduğu “KentselDönüşümle Mücadele ÇalışmaGrubu”nun da katılımcıları arasındaydı.Muktedirlerin kâbusu olmaya devameden Gezi Direnişi’nin isyancı ruhu birheyula gibi çoğalarak dolaşmaya devamedecek: Bu Daha Başlangıç MücadeleyeDevam! q N. CEMAL

Gülsuyu’ndaneler oluyor?

10 KENTSEL DÖNÜŞÜM İşçilerin Sesi Ekim 2013/19

Van, barınma hakkı için açlık grevinde

Van’da 23 Ekim ile 9 Kasım2011 tarihlerinde meydana ge-len depremlerin ardından, Van

ve Erciş’te depremzedelerin geçici ola-rak barınmaları için 34 konteyner kentkurulmuştu.AKP geçtiğimiz yıl Ekim ayında “Van’ıyeniden kurduk” ilanlarıyla TOKİ ev-lerinin açılışını yapmıştı. Ancak VanValiliği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığıile TOKİ tarafından yürütülen projekapsamında kiracılar, TOKİ konutlarınayerleştirilecek kişiler arasına alınmamıştı. Yaklaşık 500 aile konteynerlerde bir yıldaha yaşamaya devam ettiler. Ancak bu-nun da bir süresi varmış! Nereye gide-cekleri belli olmayan ve sürekli sokaktakalma baskısı gören bu ailelerin yaşa-dıkları konteynerlerin elektrikleri kesildi.Konut sorunu çözülmeyen konteynerkentte, 27 Ağustos'ta açlık grevi başladı.

Afetten doğan rant yasasıVan’daki depremin üzerinden geçen 4ay içinde deprem odaklı kentsel dönü-

şüm yasası olarak bilinen 6306 sayılı“Afet Riski Altındaki Alanların Dön-üştürülmesi Hakkında Kanun” hazır-lanmış, 7 ay içinde de yürürlüğe girmişti. Bu yasa, insanların evlerini ellerindenalmak, mahallelerinden zorla tahliyeetmek, üzerine borçlandırmak ve bununyöntemleri üzerine kurulu bir yasadır.Van’da meydana gelen depremi fırsataçeviren AKP, deprem odaklı kentseldönüşüm yasası ile İstanbul birinci sı-rada olmak üzere, her yerden kentseldönüşüm rantını yemeye devam edi-yor.Deprem odaklı kentsel dönüşüm yasasıyıktığı ev için sahibini yıkım, enkazkaldırma, tahliye, yeni yapılacak TOKİbloklarının taksitlerini ödeme gibi birsürü borç içine sokuyor. Hiç bir koşuldaevi yıkılana aynı koşullarda ev veril-miyor, yeni evler için ucuz kredi, kirayardımı gibi yöntemlerle insanlara yenibir ekonomik yük getiriliyor.Yasanın hükümleri incelendiğinde, karşıkarşıya olduğumuz afet risklerine yö-

nelik hiçbir bilimsel tedbirin yer alma-dığını görüyoruz. Yasa, sadece depremiafet olarak görüyor, sel ve toprak kay-ması gibi afetlere karşı tedbirler içer-miyor, deprem sonrasında toplanaca-ğımız alanları tariflemiyor, herkesinkendi mahallesinde depreme dayanıklıevlerde yaşamasını güvence altına al-mıyor, proje bütünlüğü gerekçesiyledepreme dayanıklı yapılar da yıkılabilirdiyor.

Van’ın talebi: Barınma hakkıVanlı depremzedelerin, deprem sonrasıyaşadıkları sorunlar devam ediyor, açlıkgrevleri de öyle… Konteyner kentlerde yaşayanlar, depremöncesinde gecekondularda yaşıyorlardı.Deprem sonrasında artan işsizlik ve kirafiyatları, konteyner kentte yaşayanlarınkoşullarını daha da zorlaştırdı.Okulların açılmış olmasına karşın ço-cukların hiçbiri okula devam edemiyor.Çünkü çevredeki okullar, depremze-delerin kaldıkları konteyner kenti kalıcı

ikametgâh olarak görmüyor ve bundandolayı kayıt yapmıyor.Vanlı depremzedeler, Aile ve SosyalPolitikalar Bakanlığı’na bağlı SosyalYardımlaşma Vakfı’nın hibe ettiği 1+1konutlardan kendilerine verilmesini,konutların hibe edilme koşullarının ha-fifletilmesini (boşanmış kadınlara, üççocuk sahibi olmayanlara, üç çocuktanbirisi engelli olmayanlara ev yok),konut yardımı yapılmazsa da kendile-rinin konut edinebilmesinin önünü aça-cak istihdam garantisi sağlanmasını,deprem sonrası konteyner yaşantısı veaçlık grevine bağlı olarak oluşan sağlıksorunlarının çözülmesini ve özelliklepsikolojik desteğin sağlanmasını isti-yorlar.Van konteyner kentin talebi, en temelinsan hakkı olan barınma hakkını temelalıyor. Van’daki depremin ardından ha-zırlanan deprem odaklı kentsel dönüşümyasasının, yoksulların barınma hakkınıgözetmediği ortadadır. qAysun KOCA

Kırk Haramiler şehre indiE

mekevler, 28 Ağustos Çar-şamba günü, 2500 polis ve400 çevik kuvvet ile basılmış,insanların evlerinden eşyala-

rını almalarına dahi izin verilmeden,evleri başlarına yıkılmıştır. Polis ma-hallenin girişini kapatmış, içeriye gi-rişlere izin vermemiştir. Mahalleningirişinde bulunan İETT durağında oto-büslerin durmasına izin verilmemiş,basın mensuplarının yıkım alanına gir-işlerine müsaade edilmemiştir. 2500polis, 400 çevik kuvveti getirmeyi akıledenler, yıkım kararı getirmeyi düşü-nememişler. Emekevler yasal bildirimyapılmadan, yasal bir yıkım kararı bu-lunmadan yıkılmıştır.Emekevler, 70’lerde kurulmuş bir ma-halledir. Her biri müstakil, bahçeli ev-lerle kurulmuş, alabildiğine meyveağaçlarıyla kaplı bir mahalleydi. Yıkımekipleri, meyve ağaçlarına sarılan, kü-mesteki tavuklarını kurtarmaya çalışaninsanların feryatlarını dinlemeden, tümmahalleyi yerle bir etti. Mahalledeayakta kalmayı başaran tek bina Eme-kevler Camisi’dir.Mahalle, İMES Sanayi Sitesi gibi, ci-vardaki fabrikalarda çalışan birçokişçiyi barındırıyordu. Anadolu’nun bir-çok şehrinden göçmüş, Alevi ve Sün-nilerin bir arada olduğu, sayısı nispetenaz olsa da Romanların da yaşadığı birmahalleydi.

Mahalleli, İstanbul’daki birçok mahallegibi, Anap zamanında tapu tahsis bel-gelerini almış, bunun için tapu belgesibedeli ödemişler. 3 imar affı yaşamışmahalleli, Emekevler 2006’da 775 Sa-yılı Gecekondu Kanunu’na dayanılarakimara açıldığı halde tapularına kavu-şamamış. Buna rağmen, Ataşehir’debu durumda olan diğer mahallelerdetapular verilmiş. Mahallelilerin açmışolduğu tapu tescil davalarının mahkemesüreci devam etmekte, davaları ka-zansalar bile mahalle tamamen yıkıl-mış, etrafı demir çitlerle çevrilmiş du-

rumda. Sulukule’de, Fatih Belediyesive AKP Kayseri Milletvekili NiyaziÖzcan’ın sahibi olduğu Özkar İnşaat’ınprojesine, “kamu yararına uygun değil”gerekçesiyle yürütmeyi durdurma ka-rarı verildi. Buna rağmen inşaat devametti. Mevzu para kazanmaksa, AKP’ninhak hukuk tanıdığı yok.Emekevler, CHP’li Ataşehir Belediyesive Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ündamadı Mehmet Sarımermer’in büyükortağı olduğu, K Yapı Gayrimenkul ta-rafından yıkılmıştır. Sarımermer, internetsitesi işlerini bırakıp, Kentsel Dönüşüm

yıldızlarından birisi olma yolunda sırtınıdevlete dayamıştır. Abdullah Gül, kızınındüğününde, Adile Sultan Sarayı'ndaverdiği yemekte çat diye cebinden 40bin Lira çıkarmış, damadından bir ma-halleyi mi esirgeyecek.AKP hükümetinin kentsel dönüşümuygulamaları, hiçbir sınır tanımadanmahallelere saldırısını sürdürüyor. Ata-şehir Belediyesi’nin K Yapı’ya verdiğiihalenin usulsüz olduğuna dair açılandava, idare mahkemesinde sürmektedir.Mülkiye Müfettişi’nin 31.01.2013 tarihliÖn İnceleme Raporu’nda K Yapı’nınihaleyi usulsüz bir şekilde aldığı bildi-rilmiştir. Anlaşılan kanunlar sevgili da-madımıza işlememekte, barınma hakkıgibi kavramlar Sarımermer’e uğrama-maktadır. AKP, kentsel dönüşüm adı altına, AfetYasası kılıfıyla sınırsız yetkiler kazandı.İstanbul’da 200 kadar mahalle kentseldönüşüm tehdidi altındadır. Mahallelininyerinden edilmediği, kültürel ve sosyalyapının bozulmadığı, mülk sahiplerininve kiracıların haklarının gasp edilmediğibir örnek uygulama henüz görülme-miştir. İnşaat bezirganlarının hak ve hukuktanımadığı bir ortamda, iyi bir örneğinvar olması mümkün değildir. KentselDönüşüm adıyla bilinen Afet Yasasıtoptan çöpe atılmalıdır. qCem AVCI

ÇALIŞMA YAŞAMI 11Ekim 2013/19 İşçilerin Sesi

Tazminat hak, taşeron veesnek çalışma haksızlıktır

Torba Yasa dönemi devam eder-ken, şimdi “Paket” dönemibaşladı. Demokrasi Paketiaçıklandı, Ekim ayının so-

nunda çalışma yaşamını ilgilendiren birpaketin hükümete teklif edileceğinin,Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı9 yıl aradan sonra 10. Çalışma MeclisiToplantısında açıklandı. 26/27 Eylül’deAnkara Bilkent Otel'de toplanan Meclisinyasal bir bağlayıcılığı olmasa da, sonuçbildirisinde ifade edilen görüşler çalışmahayatına yansıyacak ve bir paket olarakkarşımıza çıkacak. İşçi sendikalarıyla sermaye örgütlerinintemsilcileri, akademisyenler ve bakanlıkbürokratlarının içinde yer aldığı ÇalışmaMeclisi "kıdem tazminatı", "alt işve-renlik" ve "özel istihdam büroları ara-cılığı ile geçici iş ilişkisi" konularınıgündemine aldı. Toplantı sonunda ha-zırlanan sonuç bildirisine konfederas-yonlar imza koymadı. Sermaye örgüt-lerinin temsilcileri ve hükümet tarafıbildiriyi imzaladı. Bildiriye yansıyangörüşler, bakanlığın Ekim ayının so-nunda açıklayacağını duyurduğu “pa-ket”in taslağını oluşturacak. Çalışma Meclisinin gündemine aldığıüç konu (kıdem tazminatı, taşeron sis-temi, özel istihdam büroları), işçi sını-fının çalışma koşullarını iyileştirmeküzere değil, sermayenin kârlarını gü-vence altına almaya yönelik tartışıldı.

Kıdem tazminatındanvazgeçemeyizİşçi sınıfının bir kazanımı olan "kıdemtazminatı" hakkının, sermayeyi rahatsızettiğini, kıdem tazminatlarının yaygınbiçimde eksik ödenmesi sebebiyle bi-liyoruz. Hiçbir işveren çıkarttığı işçiye,kıdem tazminatı hakkını tam ödemekistemiyor. İş Mahkemelerinde onbinlercedosya bu konuyla ilgili.Kıdem tazminatını ödemeyen ve sorunçıkartan taraf sermaye kesimi olmasınarağmen, AKP hükümeti “hak yiyen”tarafı haksız uygulamaya son vermeküzere davranmaya zorlamak yerine,konuyu “karşılıklı bir sorun” varmışgibi ele alıyor. Sendikal örgütlülüğünyüzde 5’lere gerilediği koşullarda dahakkını alamayan işçilere “hiç yoktaniyidir” kabilinden bir çözüm önerisigetiriyor: “Kıdem tazminatı fonu” uy-gulamasını dayatıyor. İşçi sınıfının en örgütsüz ve parçalanmışkesimi olan taşeron işçiler, kıdem taz-

minatı hakkına en zor ulaşan kesimolarak, fon uygulamasının başlangıçzemini yapılıyor. Oysaki en büyük sa-yıda taşeron işçi çalıştıran ve kıdemtazminatı hakkının çalınmasına göz yu-man işveren devlettir. Hükümet, sorunun bir parçası olmasınarağmen, taşeron işçilerin bu hakka ula-şamamasını gerekçe göstererek yenibir düzenlemeye gitmek istiyor. “Ta-şeron işçisi kıdem tazminatı alacak”sloganını arkasına sığınarak, hazırlananfon taslağını işçi kamuoyuna ve sendi-kalara kabul ettirmek istiyor. Hak-İşbu öneriyi tartışmayı kabul etti. İşve-renler ve hükümet de önerinin sahibi.Çalışma Meclisi’nin sonuç bildirisindeişçilerin “kıdem tazminatına her koşuldaulaşamadığı, bunun da sosyal devletve eşitlik düşüncesinde sıkıntıya yolaçtığı görülmektedir” denildikten sonra“Alt işveren işçilerinin sistem içindeciddi mağduriyet yaşadıkları” ifadeedilerek taşeron işçilerden başlamaküzere, kıdem tazminatı fonu uygula-masının başlaması gündeme getirili-yor.

Güvencesiz çalışmakistemiyoruzİkinci olarak, taşeron çalışma sistemi(hukuki ifadesiyle “alt işverenlik”) ser-maye, hükümet ve Hak-İş tarafındanaçıkça “çalışma hayatının bir gerçeği”olarak kabul ediliyor. Sisteme karşı çı-kılması söz konusu değil. Özel sektörde

normal işlerin bile taşeron çalışma sis-temi gibi işlediği ortada ve bu konudabir düzenleme öngörülmüyor. Nitekimbildiride yalnızca “Kamu kesimindealt işverenlik uygulamaları, 94 sayılıILO Sözleşmesi esas alınarak ıslahedilmelidir” denildi. Bunun nedeni de“kesinleşen yargı kararları”dır. Yaniyasal zorunluluk gereği bazı düzenle-meler yapılacak, gerçek bir “ıslah” ça-lışması yok.Üçüncü olarak, "Özel istihdam bürolaraaracılığıyla geçici iş ilişkisi" konusuüzerinde anlaşma sağlanamasa da, yinede konuyu gündemde tutma çabası ol-duğu apaçık. Sermaye cephesi, “işgücüpiyasasını genişletmek, dezavantajlıgruplara istihdam fırsatı yaratmak”tansöz ederken, hükümet ve Hak-İş tarafı“istihdam bürolarının yetkilendirilmesiciddi bir prosedüre tabi olmalı ve sigortaprimi, vergi gibi mali yükümlülükleriniyerine getirmiş ve getirme yeteneğinesahip firmalara bu yetki tanınmalıdır”demektedir. 10. Çalışma Meclisi, AKP hükümetininsermaye ile işbirliğini bir kez dahaaçıkça gözler önüne serdiği gibi, kıdemtazminatı başta olmak üzere işçi sınıfınınkazanılmış haklarını elinden almak, ta-şeron çalışma ile esnek çalışmanın“esas çalışma” biçimine dönüşmesi,yasal güvencelere alınması için kafayorduklarını göstermiştir.Sendikalar cephesinde Türk-İş, yenigenel başkanına rağmen Mustafa Kum-

lu’dan farklı bir profil çizmemiş, hiçsesi çıkmamış, DİSK birkaç itirazınötesinde bir varlık gösterememiştir.Hak-İş fon konusunu tartışılabilir bul-muştur. Sermaye ve AKP hükümeti,işçi sınıfının örgütsüz, sendikasız vedağınık olmasından yararlanarak işçidüşmanı politikaları çok açık ifade etsede, bu politikaları kolayca uygulaya-mayacaklarını biliyorlar, sendikalarıyanlarına çekerek işe başlamak istiyorlar.İş Kanunu hazırlanırken yaptıkları gibi,ortak bir uzmanlar kurulu oluşturup,onların hazırlayacağı taslağı kabul ede-bilirler. Bakanlıkça Ekim ayının sonundaaçıklanacağı duyurulan “çalışma hayatıpaketi”, işçi sınıfı için “hak kaybı paketi”olacak. Demokrasi Paketi nasıl AKP’yigüçlendirmeye dönük düzenlendiyse,çalışma yaşamıyla ilgili paket de ser-mayenin güçlendirilmesi için düzenle-necek. Sermayenin ve AKP’nin işçi sınıfınave tüm ezilenlere yönelik dayatmalarınıyırtıp atacak mücadelelere hazırlanma-lıyız. İşçi sınıfı içinde her seviyede ör-gütlenmiş olmak, bugün ve yarın içinbu nedenle gereklidir. Gezi İsyanıngösterdiği gibi, bütün işçi kesimleriayaklandığında, yönlerini bulmaya yar-dımcı olacak pusulaya ihtiyaç duya-caktır. Enternasyonalist komünistler bupusulanın bir parçası olmak istiyorlarsa,tüm güçleriyle işyerleri ve fabrikalartemelinde çalışmalıdırlar. qSeyfi ADALI

12 ÇALIŞMA YAŞAMI İşçilerin Sesi Ekim 2013/19

“Kâr bizim, zarar işçininolsun” istiyorlarİ

zmit’te kurulu bulunan Feniş Alü-minyum fabrikasının 520 işçisi, buyazı yazıldığında 58 gündür mücadele

ediyorlardı. Şirketin, iflas nedeniyle ka-panma kararı alması, işçilerin alacaklarınıalabilmelerinin önünü de tıkıyor. Gerçekmanada bir iflas da olmadığı için deücret garanti fonu ya da işsizlik fonundanişçiler yararlanamıyor. Hileli iflas yoluyla birçok şirketin işçialacaklarını ödemeyerek krizlerini atlattığıbiliyoruz. Bu konuda sorumluluk sendi-kada. Hak-İş’e bağlı Çelik-İş sendikasınaüye olan işçiler, şirketin iflasa giden sü-recini sendikanın gerektiği gibi takip et-mediğini bu yüzünden bu duruma düş-tüklerini söylüyorlar. Sendika işçilerinbüyük mağduriyeti ve tepkileri sebebiyleişçilerin yanında mücadele ediyor görü-nüyor. İşçiler, 25 Eylül günü patronları eskimilletvekili Sedat Aloğlu'nun sahibi ol-duğu Aloğlu Holding'in Mecidiyeköy'dekiofisinin önünde Zingcirlikuyu Taksimyönündeki trafiği 15 dakikalığına kesmişve "Her yer Feniş her yer direniş," "Bu,daha başlangıç mücadeleye devam" slo-ganlarını atmıştı. Yolu kesen işçilerin önüne hazır bek-

leyen iki İETT körüklü otobüsü dolusuçevik kuvvet polisi derhal barikat kurdu.Bir kaç küçük arbedenin ardından işçilerbir araya gelerek polisin yüzüne yüzüne"İşçiye değil hırsızlara barikat" sloganıattı. Polis işçilerin sert duruşu karşısındabarikatı kaldırdı ve Aloğlu Holding'inbulunduğu bina önüne giderek binayıkorumaya aldı. Hak -İş yöneticileriaraya girerek, işçileri Aloğlu Holding'inçaprazındaki kaldırıma çektiler. 200kadar işçinin gücü polis barikatını aş-maya yetmedi ama boyun da eğmediler. 30 Eylül’de Blok milletvekili Levent

Tüzel aracılığıyla Meclis’te de bir basıntoplantısı yapan işçilerden işyeri temsilcisive şube sekreteri Fırat Güneş, 26 yıldırçalıştığı bu fabrikada aylardır ceplerinebir kuruşun bile girmediğini söyledi.“Hepimiz travma yaşıyoruz” dedi. Ga-zetecilere ve Meclis’e “bizi duyun” diyeseslendi.İşçi Erol Çelik ise, 16 yıllık işçi olduğunuve 25-26 gündür her şeyini kaybettiğinisöyledi. Ailesine, çocuklarına karşı so-rumluluklarını yerine getiremediklerinibelirten Çelik, “haklarımızı çalanlar artıkbu memlekette ellerini kollarını sallayarak

dolaşmasınlar” dedi.Çelik “Sosyal hukuk devleti isek sorun-larımızın çözümü için adımları atın. Artıkbu memlekette bizim haklarımızı çalanlarellerini kollarını sallayanlar böyle rahatrahat dolaşmasınlar” dedi.Çelik-İş Şube Başkanı Şerafettin Koç,“30 yıldan bu yana Feniş Alüminyum’daçalışıyoruz. 638 çalışanın, ücret, kıdem,ihbar tazminatı toplam 19 milyon alacağıvar. İşverenden ve hükümetten bir güvencegöremedik. 26 gündür kendimizi fabrikayakapattık. Yasada sözde işçi için güvencevar. Ama tahsil etme imkânımız yok.Çünkü devlet alacakları, banka ipotekleriderken bizim alacaklarımız en altta kalıyor.Bize sıra gelmiyor. Bu sistem bizi açlıklaterbiye etmeye çalışıyor” diyor.Feniş örneğinde olduğu gibi, işçilerinişyerlerinde sendikaları denetleyeceklerive patronların hileli yollarla işçi alacak-larını gasp etmelerini önlemeye yönelikmücadeleleri örgütleyecek örgütlenmelerigereklidir. Eğer işçiler patrondan ve sen-dika bürokrasisinden bağımsız bir ör-gütlenmeye sahip değilse, hileli iflaslarınveya diğer gasp yollarının faturasınıödemek zorunda kalacaklarını bilmelidir. İşçilerin Sesi Haber

Sendika uzmanı aday oldu işten atıldı

Tez Koop-İş Sendikası Bursa Şu-besinde uzman olarak görev ya-pan Hüseyin Veysi Ercan Genel

Merkez’in “Aday olma işten atılırsın”tehditine boyun eğmediği için iştenatıldığını iddia etti. Evrensel gazetesindeyer alan habere göre Ercan’ın iddialarıarasında şube başkanlığı için kendisinidestekleyenlerin tehdit edilmesi de var.İddiaları sorduğumuz Eski Genel başkanOsman Gürsu iddiaları doğrulayarakişten atmayı savundu.Eski Genel Başkan Osman Gürsu’nun6 Eylül’de Bursa Şube Kongresi içinBursa’ya geldiği zaman kendisini şubebinasına çağırdığını ve aday olduğuiçin şube başkanları ve merkez yöneti-cilerinin içinde azarlamaya çalıştığınıifade eden Ercan Gürsu’nun kendisiniişten çıkarılma ile tehdit ettiğini iddiaetti. Görüşmede Osman Gürsu’ya adayolmamasını hangi sıfatla istediğini sor-duğunu belirten Ercan, diğer yöneticiler,diğer adaylar gibi kendisinin de sendi-kaya aday olma hakkının olduğunu ve

bundan da vazgeçmeyeceğim söyleye-diğini belirtti. Yaşananların bunlarlada kalmadığını söyleyen Ercan iddialarınşöyle devam ettirdi. “Sendika yöneti-cileri ve uzmanları Bursa Şubesinebağlı olan Migros, Kipa, Carrefour gibiişyerlerinde beni destekleyen temsilcive işçilerle görüşerek ya da telefonlaarayarak mevcut olan şube başkanınıdesteklemelerini yoksa kendileri içiniyi olmayacağını söyledi. Kimi işyer-lerinde ise bölge müdürleri devreyegirdi.” Yasa dışı bir biçimde uydurmadisiplin kurulu kararıyla beklediği gibitazminatsız olarak işten atıldığını söy-leyen Hüseyin Veysi Ercan, bunun mü-

cadele etmelerine engel olamayacağınısöyledi. “Ok yaydan çıktı bir kereBursa Şubesinde ve genel merkezdesendikal anlayışın değişmesi kaçınıl-maz” diyen Ercan bunu sadece kendi-sinin değil birçok işçinin de istediğinivurguladı. Sendikal Güç Birliği Plat-formunun da olup biteni sessizliklerinikoruyarak izlediğini söyleyen Ercan,“Türk-İş’in sendikal anlayışını eleşti-renler önce kendi kapısının önündekipisliği temizlesinler. Bizim istediğimizyalnızca sendikal demokrasi. Her işçitemsilciliğe, delegeliğe ve sendikalarıntüm kurumlarına aday olabilsinler. Bu-nun sendika tüzüklerinde güvence altınaalınmasını istiyoruz. Eğer sendikal güçbirliği demokratik bir sendikacılığı sa-vunuyorsa bizim sendikamızda olupbiteni izlemekten vazgeçsin müdahilolsun” diye konuştu.Tez Koop-İş Sendikasında çalışan tümsendika çalışanları ve uzmanlar büro işkolu olduğu için aynı zamanda kendisendikalarında üye olabiliyorlar. Sendi-

kalarında genel başkanlık dahil tüm ku-rullarına aday olabiliyorlar. Son genelkurulda genel başkan olan Osman Gürsu,Tez Koop-İş İstanbul 4. No’lu şubesineuzman olarak işe alındıktan iki ay sonrailk genel kurulda hiçbir görevi olmadığıhalde genel başkan seçilmişti.Eski genel başkan ve halen danışmanlıkgörevini sürdüren Osman Gürsu iddialarıdoğrulayarak: “Hüseyin Veysi Ercanbizim örgütlenme uzmanımızdır. Çokbeğendiğimiz, sevdiğimiz bir kişi. Bir-çok işyerinde başarılı örgütlenme ça-lışması yürüten birisidir. Kendisi çalıştığıBursa Şubesinde sendika şube başkan-lığına aday olmak istediğini söyledi,biz de ‘yapma etme’ dedik. ‘Herkeskendi kafasına göre aday olursa bu ol-maz’ dedik, aday olmakta ısrar edincebizde işten attık. Bizim birçok uzma-nımız var, onları işyerlerine örgütlemeyegönderiyoruz her şube başkanının kar-şısına bir uzman başkan adayı çıkarsaolur mu?” diyerek işten çıkarmayı sa-vundu.

ÇALIŞMA YAŞAMI 13Ekim 2013/19 İşçilerin Sesi

Hükümet tarafından Kasım ayın-da yasa haline getirileceği söy-lenen kadın istihdamı ve çocuk

teşvikini kapsayan paket, kadınlar açı-sından büyük bir kazanımmış gibi su-nuluyor. Oysa hükümetin gerçekleştir-mek istediği kadınları esnek, güvencesizçalışmaya mecbur bırakmak. Bir yandanda paketin ana hatları AKP’nin bugünekadar izlediği “aileyi güçlendirme” po-litikasının bir devamını içeriyor. Diğeryandan paket kadınları evli-bekar, ço-cuklu-çocuksuz, az çocuklu-çok çocukluolarak tasnif ediyor.Hükümetin reklamını yaptığı ve bazıbasın organlarının desteklediği gibi ka-dınlar doğumdan sonra hem maaş alıphem de esnek çalışacak mı?Hükümet, çalışan kadınların doğum iz-nini 6 aya çıkarılacağını duyurmuş veancak kadınları çalışmaktan caydıra-bilecek düşüncesiyle, paket yasalaşırsadoğum izni 16 haftadan 18 haftaya çı-karılmış yani iki hafta uzatılmış olacak.Ayrıca doğum borçlanması hakkı 2 ço-cuktan 3’e yükseltilecek. 0-1 yaş arasında çocuğu olan annegece çalıştırılmayacak. Doğum iznininardından kadın işçiler, ilk çocuk için2 ay, ikinci çocuk için 4 ay, 3 ve üzeriçocuk için 6 ay yarı zamanlı çalışabi-lecek. Yani üç çocuk yapan bir kadıntoplamda bir yıl yarı zamanlı çalışacak.Çalışan annelere işe dönüş garantisiverilecek. Ancak bu uygulama sigortalıve düzenli işe sahip kadınları kapsı-yor.

Doğuma teşvikDoğuma teşvik paketinin amacı ise,nüfusun genç kalması ve gelecektekiucuz işgücünün garanti altına alınması.

Aile ve Sosyal Politikalardan SorumluBakan Fatma Şahin yasayı eleştirenASO ve İSO başkanlarına “Başkanlarbuna itiraz ederlerse ileride çocuklarıçalıştıracak erkek bile bulamaz” diyecevap verdi. Cevap verdi de, gerçekte

öyle mi olacak? Patronlar sürekli hamilekalan, doğuran, doğum ve emzirmeizni uzayan, gece çalışmayan, gecemesaisi yasak olan, kadınları işe alırmı? Üstelik pakete göre yarı zamanlı çalışan

kadın işçinin ücreti tam zamanlı ücretüzerinden ödenecek. Patronlar kadınişçinin böylece yükselen maliyetindenhiç hoşnut olmadılar. Aslında hükümetbu noktada da sermayeye arka çıkıyorve patronlar yarı zamanlı çalışan ka-dınların ücretlerini yalnızca çalıştır-dıkları saat üzerinden ödüyor. Ücretingeri kalanı ise işsizlik sigortası fonundankarşılanıyor. Demek ki patronlar yarızamanlı çalışmadan yeterince kar eldeedemeyeceklerini düşünüyorlar.Sonuç olarak bu paket kadınlara “iyilik”yapmak yerine bakım yükünü sırtlarınadaha da bindiriyor. Doğumdan sonraevine gönderilen kadın, yarının ucuzişgücünü yetiştirmek üzere çalışacak.Bir yandan da bu sırada geçen süredeemeğini ucuz işgücü olarak sermayeyeverecek.Eşlerin ikisi de çalışıyorsa yarı zamanlıistihdam biri tarafından kullanılabilecek.Kimin esnek çalışacağına ise eşler kararverecek. Devredilemeyen ebeveyn iznihakkı olmadan çocuk bakımının ka-dınların asıl işi görülmesi nedeniyle,erkekler çalışacak, kadınlar çocuk ba-kacak! Kadınlar her çocuk için 2 sene olmakşartıyla borçlanabilecek ve bu borçlanmaiçin doğumun ilk sigorta tescilindensonra olması şartı aranmayacak. 5 ço-cuğu olan kadın yalnızca doğum borç-lanması yoluyla yaşı geldiğinde yaşlılıkaylığından yararlanabilecek. Eğer buhaliyle yasalaşırsa, çocuk ilkokula baş-layana kadar kadınlar yarı zamanlı ça-lışacak.Hükümet yine kadınların bedenlerine,doğurup doğurmamalarına karışmaklakalmıyor erken evlilik ve annelik özen-diriliyor. q Banu PAKER

Kadın istihdamı: Esnekgüvencesiz kuluçkalar!

Biz ne istiyoruz? l Çalışma saatlerinin kısaltılması:

Çalışma saatlerinin ücretlerdeğişmeden hem kadınlar hemde erkekler için kısaltılmalı

l Çalışmak istiyoruz ama esnekdeğil: Bu yasayla esnekçalışmanın kural halinegetirilmesine itiraz ediyoruz:Esnek değil, yarı zamanlı değil;güvenceli, eşdeğer işe eşit ücretödenen işlerde çalışmak istiyoruz.

l Annelik izni değil ebeveyn izni:Doğum izni dışında tümdüzenlemeler erkeklerin debakım sorumluluğu almasıüzerinden yapılmalı.

Devredilemez babalık izni olmalıve izinlerin tamamı ücretli olmalı.

l Kadın çalışan değil kadın-erkekçalışan: Kreş ve emzirme odalarıaçılmasına ilişkin yasaların kadınsayısı üzerinden değil, erkekçalışan üzerindendüzenlenmesini istiyoruz.

l Ulaşılabilir, ücretsiz, anadilinde24 saat açık kreşler: İşyerikreşleri, mahalle kreşleri,Organize Sanayi Bölgesi (OSB)kreşleri gibi birçok kreş modelivar olmalı, çocuklarını nasıl birkreşe gönderecekleri kararıebeveyne bırakılmalı.

3 çocuktan, evlilik kredisine…

AKP hükümetinin evliliği teşviketmek üzere sürekli kafa yor-duğu her halinden belli oluyor.

3 çocuk yapılmasının teşvik edilmesi,doğum izinlerinin uzatılması ve doğumsüresince ödenmeyen sigorta primlerininödenmesi kolaylığı gibi düzenlemelerle,kadınların anne olması, anne olmakiçin de evlenmesi teşvik ediliyor. GelirVergisi Yasası’nda 3. çocuk için vergiindirimi oranı yüzde 5’ten yüzde 10’a

çıkarılmıştı.Lise çağındaki öğrencilerin de evlen-meleri kolaylaştırıldı. Örgün eğitimkapsamında (liselerde) evliliği mümkünkılan bir düzenlemeyle, lise çağındaevlenen öğrencilerin eğitim hayatınadevam etmesi mümkün hale getirildi.Öğrenci örgün eğitimden ayrılsa daaçık lise ile eğitimine devam edecek.Bu kolaylık, lise çağındaki gençlerinokuldan alınıp evlendirilmesi kolay-

laştırıyor. Hükümet bir adım daha ileri giderek,‘erken evliliği’ teşvik etmek için kredivereceğini açıkladı. Başbakanlık bün-yesinde yürütülen çalışmaya göre, maddizorluk çeken 25 yaşın altındaki çiftlere10 bin lira faizsiz düğün kredisi veri-lecek. Ödemeler ise 2 yıl sonra başla-yacak ve makul taksitlere bölünecek. AKP hükümetin aile için özel bir ba-kanlığa sahip ve bütün planlama ka-

dınların erken yaşta evlendirilmesine,çocuk yapmasına ve eve, kocasına do-layısıyla sisteme mahkum edilmesinedayanıyor. Erken evlenmeye, çocukyapmaya ve kadınları eve kapatılmayazorlanan hükümet politikaları, kadınlaraiyilik yapmış olmuyor. Tam aksine,kadınların isyanına ve kadın cinayet-lerinin artmasına yol açan koşullarıdoğuruyor. qİşçilerin Sesi Haber

14 İŞYERLERİNDEN İşçilerin Sesi Ekim 2013/19

İşçiler seslerini yükseltmeli!

Uzun zamandan beri yürüttüğü-müz sendika çalışmaları devamediyor. Patron her türlü baskıyı

yapıyor. İşçiler arasında bölünme ya-ratıyor. Bazı işçilere elden para biledağıtıyor. Vardiya amiri tek tek işçileridolaşarak “burada sendika olmaz patronkapatır” diyor. Patron cephesinde bunlaryaşanırken işçiler arasında bazı sorunlaryaşanıyor. Fabrikada şu anda iki buçuk eğilimgözüküyor. İlki işçiler arasında örgüt-lenme ve eğitim yapmadan işçileri sen-dikaya üye yapmaya sürükleyenler; iş-çilerin önce işyeri örgütlenmesini, ko-mitesini oluşturup, daha sonra sendi-kalaşmaya girişilmesini önerenler (bizimeğilimiz bu yönde). Bir de her ikisininarasında gidip gelenler. İki buçuk eği-limin tamamı da Petrol-İş sendikasıylagörüşüyor. Sendikanın seçilmesi sürecinde biz

dâhil değildik. Bizim bilgimiz olmadanbir grup işçi sendikayla görüşmüş, bizde ikilem olmaması için başka sendi-kayla görüşmedik. Bizce önemli olanhangi sendika değil işçilerin bağımsızbir şekilde örgütlü olup olmaması. İşçilerin bu şekilde bölünmesinin so-rumluluğu bir an önceye sendikayaüye olunması konusunda ısrar edengruba aittir. Öyle ki, bizim görüştüğü-müz işçilere bile “onları bırakın bizimlegörüşün” diyorlar. Bizler onlarla görüşenişçilere, “fark etmez nasıl olsa aynısendikaya örgütleniyoruz” diyoruz. Bi-zimle ol diye ısrar etmiyoruz ama onlarısrarla bunu yapıyorlar. Üstelik bu grup, işçilerin bölünmesinisavunuyor da: Kazanılmış bir işçiyeonları bırakın bizimle görüşün demeyi,ahlaklı bulduklarını ve etik saydıklarınıaçıkladılar. Bizce bu davranış çok yanlış. Bu ayrılık durumunu ortadan kaldırmak

için bir öneri yaptık: İşçilerden oluşansendikal örgütlenme için fabrika ko-mitesi kuralım dedik. Bu öneriyi dekabul etmediler. Kendi siyasi grup ça-lışmalarını işçilerin örgütlenmesininönünde tuttular. Bu yanlış tutum karşı-sında, bağımsız duran işçiler onlarınbu davranışını doğru bulmayarak, on-larla tekrar konuşarak ortak komiteyeikna etmeye çalışacaklar.Tüm bu çekişmelerin arasında patronsürekli işçi alıyor, belli ki hazırlık ya-pıyor. Yanlış bir şekilde sendikalı işçi-lerin sayısının 300 olduğu bilgisi yayıldıve patron tarafı da bunu biliyor. Sendikayönetiminin “yılbaşında bu işi bitiririz”sözü dolaşıyor. Nitekim 50-100 kişilikbir toplantı örgütlemek istediler. Butoplantının güvenli olmayacağını dü-şündüğümüzden buna karşı çıktık. Sen-dika bize güvenmiyor ki, sendikayaüye yapmadan o kadar işçiyi bir araya

toplamak istedi. Bu güvenli bir örgüt-lenme yolu değil.Ayrıca çalışma saatlerinin uzun olmasıyetmiyormuş gibi bayrama 1 ay kala,bayramda çalışma olacağı söylendi.Fabrika yönetimi zam ayını son anakadar açıklamayı uygun bulmayarakçalışan kesime ne kadar değer verdiğinide ortaya koymuştu. Yöneticiler, ken-dilerine yapılan zamla işçilerin almışolduğu zammı dile getirerek biz deaynı zammı alıyoruz, diye söyleniyorlar.Sanki günde 12 saat vardiyalı çalışı-yorlar! Bizimle kendileri arasında çokfark var. İşçiler olarak hem düzene karşı keskinbir duruş gösterip hem de işçi arasındaörgütlenmeyi ortaya koymalıyız. Bizpasif kaldıkça, her geçen gün yönetimeve patrona cesaret gelir. İşçiler sesiniyükseltmedikçe patronlar asla çalışanıönemsemeyecek. (N.Uzun)

İşçilerin söz ve karar zamanıH

ava-İş genel kurulu yaklaşırken,işçilerin gösterdiği ilgiye paralelolarak, çirkinlikler de artıyor.

THY yönetiminin aday gruplardan birilehine seçimlere müdahalesi elle tutulurgözle görülür bir hale gelmiştir. Basınkarşısında gösterilen sahte demokrat şi-rinliklerin ardındaki gerçek budur. THYyönetimi, yetki alanının tümüyle dışında,sadece işçilere ait bir sürece dahil olarak,seçilme hakkına müdahale etmektedir.Ve bunu adaylara mobbing uygulayarak,işten atmakla tehdit ederek pervasızcayapıyor…TCK “Sendikal hakların kullanılmasınınengellenmesi” başlığı altında aynenşöyle diyor:Madde 118/1: “Bir kimseye karşı birsendikaya üye olmaya veya olmamaya,sendikanın faaliyetlerine katılmaya veyakatılmamaya, sendikadan veya sendi-kadaki görevinden ayrılmaya zorlamakamacıyla cebir veya TEHDİT kullanankişi 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıylacezalandırılır.”Sendikaların yönetimini sadece ve sadeceişçiler belirler. Bu yapılanlar suçtur veemin olunmalıdır ki işveren vekilleride dahil hiç kimsenin yanına kâr kal-mayacaktır.Hayat kimi durumlarda kişilerin somutetkinlikleri ile şekillense de Gökkuşağıhareketinin ilkeleri ve iddiaları, kişileriveya kişilerin tercihlerini aşar. Hareke-timizin ve topluluğumuzun Genel Kurulgibi bir süreci hedeflemesi ve bu yoldabaşkan adayı olarak şahsımın belirlen-

mesinin anlamı, Genel Kurulu kazanmayıtek amaç olarak görenlerin ve bu amacagiden her yolu mubah sayanların anlamakapasitelerini elbette aşıyor. Zira hare-ketimizin ilkelerine, “başkanlık” gibibir statüden çok daha fazla inandığımiçin daha önce aday olmadığımı arka-daşlarım bilir.Geçen Genel Kurul’un da ve şimdi adayolduğumuz önümüzdeki Genel Kurulunda anlamı ve önemi bizler için değiş-memiştir. Özetle koparılmaya çalışılanfırtına bu gemiyi etkilemeye yetmez.İktidarın cazibesine kapılan kimi kişive gruplar da, THY yönetiminin deste-ğiyle sendika yönetimine geleceğini

umuyor! Oysa Hak-İş ile birlikte kotarılan vekısa süre önce HABOM’da yaptıklarıgibi sarı sendikaya geçiş, planın ikinciaşamasıdır. Hava-İş yönetimi de, sap-landığı batakta geçmişten taşıdığı kronikhastalıkları ve korkularıyla bunu göre-meyecek kadar kördür.Daha açık söylersek, THY yönetimiiçin ya kendi şekil verdikleri bir sendikayönetimi olmalı, ya da mevcut yönetimyine delege oyunlarıyla ve işçilere rağ-men yerinde kalmalıdır. O zaman buyönetimi istemeyen işçileri, kurduklarısarı sendikaya geçirme zemini doğacaktır.Bu “kırk katır, kırk satır” hesaplarınıbozacak tek olasılık ve aynı zamandaçekindikleri tek şey, Gökkuşağı Hare-ketinin bütün meslek gruplarını birleştirenve sendikal örgütlülüğü yeniden ayağakaldırma potansiyelidir. THY yönetimini telaşlandıran ve suçişlemeyi de göze alarak Gökkuşağı Ha-reketi’ne katılan işçileri tehdide yöneltenbudur. Burada ıskaladıkları bir şey var:Renk körlüğü havacıların geçmek zo-runda olduğu ilk fizyolojik testtir. Veteknisyeninden pilotuna kadar bizlerbeyaz ve sarıyı çok iyi ayırt ederiz…Sendika yönetiminin işçilerden umudutümüyle keserek, Tek Gıda-İş gibi sen-dikaların yaptığı gibi oyunlarla iktidardakalmayı uman çizgisi, işverene müdahaleiçin elverişli zemini sağlıyor. Delegesayıları ve seçim tarihleri, sendika yö-netiminin inisiyatifinde olduğu için iş-çilerden sır gibi saklanıyor. Kara taşı-

macılığından delege kaydırılıp iktidarhesapları yapılıyor. Hava-İş yöneticileri geçmişte de aynıyollarla korudukları iktidarlarının işçilereödettiği bedellere ve sendikal mücadeleyidüşürdükleri duruma bakmalı ve gerçekleyüzleşebilmelidir! Bunu hiç olmazsa “Başkan” kültü dı-şındakilerin artık görmesi şarttır. Aksitakdirde tarih acımasızca “tekerrür” ede-cektir. Ne işçilerin güven ve desteğiniyitiren bir anlayışla, ne de işvereninkontrolünde sendikacılık yapılamaz. Bukirli oyunların gölgesinde ne kadar adilbir seçim olacağı, işçilerin iradesininsandığa ve genel kurula nasıl yansıyacağıbelli değil; ancak bütün bu oyunları bo-zacak tek gücün sadece işçiler olduğukesindir. Birlik, birlik diye sürekli ilkesizbir “at pazarlığı” peşinde koşanlar, bununtepede değil ancak tabanda olacağınıartık anlamalıdır.Bizim için asıl olan, kazanma-kaybetmeoyunlarına bel bağlamadan, işçilerin yö-nettiği demokratik şeffaf temiz bir yapıyıkurmaya yönelen bir hayatı inşa etmektir.Evet! dün olduğu gibi bugün de böyledir.İşçiler buna karar verdiğinde, “GenelKurullar”, “Yönetimlerin tehditleri”,“adamları”, “makamları”, “araçları”,“pazarlıkları” hiçbir şey kar etmeyecektir.Bu da, ne Genel Kurula, ne şu adaya nebu adaya bağlıdır, bu güç ellerimizdedir.Tek, bir zaman vardır bizler için:“…onlar ağır ellerini toprağa basıp doğ-ruldukları zaman…” qBahadır ALTAN

İŞYERLERİNDEN 15Ekim 2013/19 İşçilerin Sesi

68 gün süren Darphane grevi birçok

alanda kazanımla sona erdi. Basın-İş sendikasına bağlı Darphane

işçileri 8 Temmuz 2013 tarihinde “iş-yerlerimizde sıkıntılarımız ve bu sı-kıntılarımızın giderilmesi adına haklıtaleplerimiz var” diyerek greve çık-mışlardı. İşçiler maaşlarının net 2 bin lira sevi-yesine getirilmesini ve sağlıksız çalışmakoşulları ile toplu sözleşmede yer alanama uygulanmayan haklarının veril-mesini talep etmişlerdi. Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in veDarphane yönetiminin medyada greviitibarsızlaştırmaya yönelik olumsuzbeyanatlarına rağmen işçiler kazandı.Grev sonrasında Çalışma Bakanı FarukÇelik "Darphane'de çalışanların endüşük ücreti 2372 lira olacak. Darp-hane'de çalışanlara verilecek en yüksekücret ise 3294 lira olacak" dedi.İşçilerin greve çıkarken ücret kadaracil olan diğer talepleri de dökümatölyelerinde zehirlenmelere nedenolan sağlıksız çalışma koşullarının de-

ğişmesiydi. Toplu iş sözleşmesindeyeni çıkan iş sağlığı ve iş güvenliğikanunu kapsamında düzenlemeler ya-pıldı, işyeri içindeki sağlık koşullarındadüzenlemeler yapılacağına dair anlaşmasağlandı. Yüzde 18 olan devam teşvik primi 3puan arttı, yüzde 21'e çıkarıldı. Fazla mesailerde kumanya verilmi-yordu, artık verilecek. İşçilerin greve çıkarken basın bildiri-lerinde de yazdıkları giriş çıkışlardaüst aramalarıyla “gereksiz ve aşırı gü-venlik önlemlerine maruz bırakılma”la-rı konusu da Toplu İş Sözleşmesindedüzenlendi.Darphane grevi son yıllardaki diğergrevlerin aksine işçilerin talep ettiklerive sendikayı da ikna ettikleri bir grev-dir. Darphane grevinin işverenlerintüm karalama kampanyalarına rağmenbaşarıyla sonuçlanmasının altında yatanneden, işçilerin haklı taleplerine sahipçıkmaları ve grevi kendilerinin örgüt-lemeleridir. q(E. Yasemin)

Darphane Grevikazanımla bitti

Hastane taşınıyor, belirsizlikişçileri mağdur ediyorTOKİ ile yapılan anlaşma gereği

inşaat sahasında kimsenin ol-mayacağı, fakülte kampüsünün

tamamen boşaltılması gerektiği söyle-nildi. Ortada kesin bir şey yok. Çevredekiboş hastane binaları inceleniyormuş.Söylentiler en çok işçileri mağdur ediyor.İdare hastaneyle ilgili planlarını en kısazamanda açıklamalıdır. Sorumsuzluk, dedikodu üretiyor:Hastanede yapılacak her değişiklik,her şeyden önce binlerce çalışanı ilgi-lendirir. Yönetim kesin bir karara var-madan önce her şeyi işçilerle paylaş-malıdır. Yönetimin çalışanlara sormadanherhangi bir taşınma kararı alması sa-dece işçileri değil, hocaları ve hizmetalan hastaları da rahatsız edecektir.Kaosa meydan vermeyin!Hastane yönetimi neyin peşinde? Yö-netim Temel Bilimlere Bağcılar DevletHastanesine taşınmayı kabul etmesiiçin baskı yapıyor. Hocalar bunu kabuletmese de henüz etkili değiller. Parça

parça yapılan taşınma işçiyi de öğretimüyesini dışlayarak yapılırsa, yönetimkavga istiyor demektir.İstifalar 100’e yaklaştı: Çalışma ko-şulları ağırlaştıkça, işyerinden istifa edenişçilerin sayısı da artıyor. İşveren debunu istiyor: İşçiler bezsin ve kendileriçekip gitsin! İşten ayrılmak çözüm değil,birleşip mücadele etmek tek çözüm.Hastane mi fabrika mı? Sanki tekstilatölyesindeyiz: Durmadan pedala basdiyerek baskı yapılıyor. Daha çok hastabakın baskısının bundan ne farkı var?Burası hastane: Para kazanmak değil,insan sağlığı ön planda olmalı. Parakazanacaksınız diye, hastaları başımız-dan mı savalım? Yeni sözleşme Üniversite ile yapılmalı:Sözleşmeler yıl sonuna kadar olmasınarağmen, Ekim ayında yenileneceği,hatta iyileştirileceği söylentileri sürüyor.Kadro vaadi gibi bu da boş. Söylentileredeğil, mücadele gücümüze, birliğimizeinanmalıyız.

Birlik olmadançözüm bulamayız!

İşyerinde işlerin yoğunluğundanütü paket, tasnif ve kesimhanebölümlerinde işçiler yoğun olarak

mesaiye kalıyor. Tasnif bölümde patronyeni işçi almak yerine yevmiyeci ça-lıştırmayı tercih ediyor. En kolay vekestirme yol. Patron açısından yevmiyeci çalıştırmakişine geliyor çünkü en başta sigortaprimi ödemek zorunda kalmıyor. So-rumluluk da olmadığı için işler azal-dığında işe çağırmıyorlar. Düzenliücret ödeme derdi yok. Bu bölüme işçi lazım ise, neden al-mıyor? Kesimhanede iş yoğunluğubakımından öteki bölümlerden farkıyok. Kesimhanede şefin gözdesi işçilerhaftada 3 gün sabahlamaya kalıyor.Gece 02.00’ye kadar çalışıyorlar. Yatıpsabah 08.00’de yeniden işbaşı yapı-yorlar. İşçiler saat 02.00’den sonraçalışmayıp işyerinde yattıkları haldebu sürenin mesaiden sayılmasına çokmemnunlar. Yüzde yüz mesai alıyorlaruykularını da aldıkları için ertesi gün

iş başı fazla yorucu olmuyor diye dü-şünüyorlar. Halbuki İşçilerin bu kadarçok mesai istemesinin sebebi ücretlerindüşük olması. İşçi şöyle düşünüyor: Mesaiye ka-lınmadığı zaman boş boş evde otu-rulmayacağına göre, dışarı çıkılacak;para harcanmış olacak. Herkesin birsürü kredi ve kredi kartı borcu olduğuiçin alınan maaşla geçinmek de zor.Fazla mesai ile ekonomilerini tut-turmaya çalışıyorlar. Sorunların böyle çözülmeyeceğininfarkındalar ama mücadele etmek işçiiçin işinden olmak anlamına geliyor.Bu yüzden de haklarını almak içindüşünecekleri en son şey mücadeleetmek oluyor. Bedenlerinden feda-kârlık yapmak en kolay yol olarakgörüyorlar.Kuşkusuz, bunun da bir sınırı var.Böyle bir çalışma düzeni sürdürüle-mez. Mücadelenin başlayacağı günekendimizi hazırlamamız gerekiyor.Güven kazanıp, hazırlık yapmakla işebaşlamalıyız. q (M.Araslı)

16 TARİH İşçilerin Sesi Ekim 2013/19

Fransa Haziran 36: İşçisınıfı devrimin kıyısındaJ

acques Danos ve Marcel Gibelin’ingeçtiğimiz ay yayınlanan “Haziran36” kitabı, Şubat 1934 ile 30 Kasım1938 Genel Grevine kadar geçen dö-

nemi ve özellikle de Haziran 1936 Grevlerinikonu ediniyor. Danos ve Gibelin, hem siyasaldönemi ve siyasal aktörlerin tutumlarını hemde işkolu ve işyeri ayrıntılarına kadar inenanlatımıyla grevleri ve işçi sınıfının duygularınıcanlı biçimde anlatıyor. İşçi sınıfı grevlerindekikararlılığı ve başarı sayesinde “ücretli izinhakkı, 40 saatlik çalışma haftası, çalışanlarınişyeri temsilcilerini seçme hakkı” kazanmıştı.

“Haziran 36” grevlerine giden yolWall Street Borsasının 24 Ekim 1929’daçöküşü, borsa kriziyle başlayıp hızladünya krizine dönüştü. Kitlesel sefaletgörüldü. Burjuva hükümetlerin krize karşıbuldukları tek çözüm, batan bankaları veborsayı kurtarmak için kolları sıvamakoldu. Bu öyle bir çözümdü ki, faşist re-jimlere ve 10 yıl sonra da (1939) İkinciDünya Savaşının çıkmasına yol açtı! Fransız işçi hareketinin yeniden yükselişi,faşizm tehlikesinin bilincine varılmasınabağlı olarak gelişti. Fransız işçileri, Al-manya ve Avusturya’da işçi sınıfınınezilmesini kendilerine yapılmış ciddi biruyarı olarak algıladılar. Şubat 1934’teeski askerlerden oluşan örgütler ve FaşistBirliği’nin Bourbon Sarayına yürüyüşleri,ortalığı kasıp kavuran eylemlerinin so-nucunda (15 kişi ölmüş ve çok sayıdayaralıya mal olmuştu), hükümetin dev-rilişi, işçi sınıfının harekete geçirdi.12 Şubat’ta yapılan grev çağrısına tamkatılım oldu. İşçiler işyerlerinden başla-yarak işçi milisleri kuruluyordu. İşçi ha-reketinin faşistlere verdiği sert yanıt,faşist hareketin diğer ülkelerdeki gelişi-mine benzer sonuçlar doğurmadı. Grev-lerde işçilerin taleplerinden biri de“birlik”ti. İşçilerin bu isteğini fırsat bilenSosyalist Parti (SFİO) ile Komünist Parti(FKP), iktidardan devrilen Radikal Partiile birlikte 1935 yılında Halk Cephesinikurdular. Öyle ki Radikal Partinin bucepheye katılımını isteyen FKP oldu veSFİO’nun taleplerinin bile gerisinde birprogramı kabul etmesi için sosyalistleriikna etti. Nitekim 1936 grevlerinin ta-lepleri bile programda yer almadı. FKP,faşizme karşı “orta sınıfları” da cepheyekatma taktiğini ileri sürmüştü.Nisan 1936’da yapılan milletvekili se-çimlerini kazanan sosyalist Leon Blumbaşkanlığındaki Halk Cephesi, grevlerineşliğinde iktidara gelecek güce ulaşmıştı.Grevler Halk Cephesini iktidara getirdi

ancak bu aynı zaman büyük bir sorum-luluk demekti. Radikal Parti’nin ve bur-juvazinin Halk Cephesinden beklentisigrevleri sona erdirmesiydi. Ancak işçilerdaha yeni başlamıştı.

Haziran 36 Grevleri ve fabrikaişgalleriMayıs ayı mücadelelerle geçti. 1 Mayısgösterilerine katıldığı için işten atılan iş-çilerin işe geri alınmalarını sağlayangrevlerin ardından, Paris Komünününyıldönümü ve 24 Mayıs 1971 katliamınınprotestosu gösterilerine 60 bine yakınişçi katıldı. Büyük bir moral kaynağıolan bu gösterinin ardından Renault fab-rikasında çalışan 30 bin işçi greve çıktı.Bu grev, fitili ateşledi ve peşinden ma-denlerde, kimya ve tekstilde; oradan ula-şım sektörüne, büyük mağazalara, büro-lara, kuaförlerden kahvehanelere, lokan-talara, meyve-sebze hallerine, kamyonşoförlerine aklınıza gelebilecek tüm iş-yerlerinde grevler sıra sıra başladı. Grevler çoğu zaman fabrika işgallerinedönüştü. Patronlar dehşete düştüler. İşçisınıfı sakin ve kendine güvenli biçimdefabrikalara, depolara, mağazalara, şanti-yelere hakim oldu ve hakimiyetini sakincikorudu. Sermaye örgütleri polisin işçileremüdahale etme önerisini geri çevirme-

sindeki neden ise, 19 yıl önce Rusya’dayaşanan Ekim Devrimiydi. Fransız pat-ronlar, böylesine hızla yayılan grevler veardından fabrika işgallerinin Rus Devri-mine benzer bir sonuca ulaşmasını önle-mek için, polis müdahalesine karşı çıktılar. Sosyalist avukat Leon Blum’un burjuvazitarafından keşfi işte bu sırada oldu. Pat-ronlar işyerlerinde sendikanın “s”sini bileduymak istemezken, sosyalist liderdenyardım istiyor, grevlerin bitmesi için adetayalvarıyordu. Öyle ki, hükümet kurmaçalışmalarının fazla uzamasını bekleme-den, Leon Blum’un sendikalarla görüş-mesini ve onları ikna etmesini istediler.

Halk Cephesi ve Matignon AnlaşmasıHalk Cephesi Hükümeti, sendikaları vepatronları 7 Haziran akşamı bir arayagetirdi. 8 Haziran’da Matignon Anlaşmasıadıyla bilinen bir anlaşma imzalandı.Patronlar fabrikaların boşaltılması kar-şılığında sendikal hakları tanıyacaklarınıaçıkladılar. Ücretlerin artırılmasını veücretli izin hakkını kabul ettiler. İmzalanan anlaşmanın ardından sosyalistve komünist yöneticiler, komünist partilisendikacılar işçileri ikna etmek üzerefabrikalara, işçileri “hizaya sokmaya”gittiler. Ancak işçiler fabrikaları terk et-meye razı değildi. FKP lideri Thorez 11Haziran tarihli günlük Humanite (İnsanlık)adlı parti gazetesinde “Bir grevi bitirmeyide bilmek gerekir” diyen bir yazı yazdı.İşçiler ikna olmuyordu. 12 Haziran’da“şuanda her şey mümkün değil” diyordu. FKP, Halk Cephesi politikasıyla “orta

burjuvazi”yi cepheye kattığı gibi, şimdide büyük sermaye için grevlerin sonaerdirilmesi için çaba veriyordu. Adımadım işçiler ikna edilerek her fabrikadaücret artışları ayarlanarak grevlere ve iş-gallere son verildi. Ve tabii ki bu geriadım, daha önceki işçi ayaklanmalarındaolduğu gibi, burjuvaziye gücünü yenidentoparlama ve saldırı anına hazırlanmaolanağı da vermiş oldu. Ekonomik kriz etkisini sürdürdüğü içinücret artışları aynı yılın sonuna doğrueridi. İki yıl içinde ise, 40 saatlik iş haftasıtartışmaya açıldı ve ücretlerin dondurul-ması kanunu meclisten geçti. Sonuçolarak, Halk Cephesi’nin politikası, 1936Grevleriyle yükselişe geçen işçi hareketininfrenlenmesine, durdurulmasına yol açtı. Haziran 36, işçi sınıfının mücadeleleriyletüm toplumun geleceğini ellerinde tut-tuğunu gösteren bir örnek oldu. Kapita-lizmi devirmeye yetenekli tek sınıf ol-duğunu gösterdi. Haziran 36 grevleri çok önemli haklarınkazanılmasını mümkün kılmış, ancak işçisınıfının siyasi örgütleri bu grevleri sonunakadar götürecek kararlılığı gösterememiştir.İşçi sınıfı iktidarın kıyısına kadar gelir.Geldiği bu kıyıda, onu siyasi iktidarı al-maya yöneltecek bir yol göstericiye, birpusulaya ihtiyacı vardır. Bu pusula ol-madığı için, mücadele daha da ileriye ta-şınamaz. Bu sonuç, sınıfsız ve sömürüsüzbir dünya arzulayan sınıf bilinçli işçilereve aydınlara neyin eksik olduğunu daifade ediyor: İşçi sınıfının güvenini ka-zanan devrimci bir önderliğin inşası. qSeyfi ADALI