emeĞİn sanati e-dergİ 155. sayi

82

Upload: emeginsanatidergisi

Post on 16-Mar-2016

263 views

Category:

Documents


10 download

DESCRIPTION

01 NİSAN 2014 Sosyalist Sanat ve Edebiyat Dergisi

TRANSCRIPT

Page 1: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI
Page 2: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

EMEK VERENLER / İÇİNDEKİLER

SunuEMEĞİN SANATI

3

Bu Sayının SavsözüDEVRİMCİ YOL DERGİSİ

4

NisanTAN DOĞAN

ŞİİR5

Hayır Hayır Hayır!...ADNAN DURMAZ

ŞİİR6

TünelALİ ZİYA ÇAMUR

ŞİİR10

Peralı Güzele GazelSERKAN ENGİN

ŞİİR11

Aşk Sosyalisttir-3BÜLENT AYDINEL

ŞİİR13

Aşk Ateş ve SuADİL OKAY

ÖYKÜ16

ÇocukHAMZA İNCE

ŞİİR18

KeşkeNİSA LEYLAŞİİR19

Ölüler Yas TutmazASIM GÖNENŞİİR20

Onlarla BuradayızTEMEL DEMİRERDENEME23

Haber SalınNECİP TIRPANŞİİR29

Kar DavasıSEVDA ZEYNEP KARADAĞ ŞİİR30

USTAERCAN CENGİZŞİİR31

HaykırışBURCU TÜRKERŞİİR32

Acı EsintilerNECMETTİN YALÇINKAYAÖYKÜ33

Hiçbir Şeyi Olmayanın AradığıMERİÇ AYDINŞİİR36

HesapsızÖZER GENÇ

ŞİİR40

Orantısız İktidar İlişkileri LÜTFİYE BOZDAĞ

MAKALE41

Kusura Kaya DüşmesinSEMA LALE

ŞİİR43

Şair AldatmasıNEDİM ELÇİ

ŞİİR43

Hoşça Kal KüllerimYAŞAR DOĞAN / Lolan

ŞİİR44

Kayıp MasalMURAT ÖZGÖL

ŞİİR45

Ey CanHIDIR KARAKUŞ

ŞİİR46

Ey Kadınlar ve Erkekler!... VİLDAN SEVİL

MAKALE47

Ateş Söndü Külü KaldıBEKİR KOÇAK

ŞİİR50

Mülteci Yürüyüşünden Tanıklıklar-xxıvTURGAY ULUANI-RÖPORTAJ51

SanıTEMEL KURTŞİİR57

Che ve ÜmidimHALDUN HAKMANŞİİR58

Umuda YolculukABDULLAH ORALŞİİR59

Dizelerde “Şiir ve Şair”A.Z.ÇAMURSEÇKİ60

Yaşam ve SanattaBİR AYIN İZDÜŞÜMÜHABERLER/ANMALAR61

ŞiirPAUL ZECHŞİİR79

SanatALEKSANDR BLOKŞİİR80

ABDULLAH ORALADİL OKAYADNAN DURMAZASIM GÖNENBEKİR KOÇAKBURCU TÜRKER

BÜLENT AYDINELERCAN CENGİZHALDUN HAKMANHAMZA İNCEHIDIR KARAKUŞLÜTFİYE BOZDAĞ

MERİÇ AYDINMURAT ÖZGÖLNECİP TIRPANN.YALÇINKAYANEDİM ELÇİNİSA LEYLA

ÖZER GENÇSEMA LALESERKAN ENGİNS.ZEYNEPKARADAĞ TAN DOĞAN

TEMEL DEMİRERTEMEL KURTTURGAY ULUVİLDAN SEVİLYAŞAR DOĞANALİ ZİYA ÇAMUR

Page 3: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

EMEĞİN SANATI’NDAN 155. MERHABAMerhaba,Bir yolsuzluk, hırsızlık, yalan, nefret, tape, kase ve cinayet fırtınası içinde ve savaş kışkırtıcılığı ile birlikte seçimleregidiyoruz... Berkin’imizi kaybettik... Silvan’da 10 yaşındaki Mehmet de bu nefret rüzgârı altında ölümden döndü...

Bu manzara içinde, seçimler de o kadar önem taşımıyor artık... Hâlâ “ya şundadır ya bunda” tekerlemesiyleseçimlere devrimci alternatif olmadan girildi... Çünkü hâlâ herkes kendi kafasından ses çıkarma sevdasında.Kitleselleşme dertleri yok.. Solun güçlü olduğu yerlerde üçü beşi ayrı ayrı aday çıkarma derdindeydi... Burjuvazininsofrasından küçük küçük paylar koparma telaşındaki particikleri bir yana bırakırsak, BDP’nin, dolayısıyla Kürthareketinin omuz desteğiyle yola çıkan HDP, bir alternatif olarak sunuldu ama bir sonuç alamadı.. Tüm sosyalistlerinbirliğiyle oluşacak güçlü bir hareket olmadan alternatif oluşturmak olanaksızdı elbette. Bunu onlar da biliyordu amahepsi küçük burjuva ideolojisinin genel görüntüsü olarak “Benim dediğim doğrudur” dogmasının arkasına sarılmayameraklı göründü.17 Aralıktan darbe alan AKP ve giderek karikatürize olan liderleri, yolsuzluk ve hırsızlıklarınınüstünü kapatabilme telaşındaydı. Ama tartışmalı ve sandığa kolluğun müdahalesiyle gelişen seçimlerde yine zaferleçıkabildi.... CHP; elitistlerle, derleme - toplamalarla Büyük kentlerde çok az farkla kaybetse de rüştünü ispatçabasında zayıf kaldı.... MHP de onlardan düşen payın telaşındaydı. BDP Kürdistan’da kürt halkının nabzını iyiyakalayarak seçimlerde gene büyük başarı gösterdi. 12 Eylülde ağır işkence gören genç bir kız bugün DiyarbakırBelediye Başkanı olmayı başardı... BDP’nin başarısı bu açıdan da önem taşıyordu...

Şimdi sosyalistler için, şapkayı öne koyup halkın nabzını yakalayabilmenin, birlikte yenilmez bir güç oluşturabilmeninyollarını yeniden düşünme zamanıdır! Artık birbirimizle teori yarıştırmayı bırakıp, “az olsun benim olsun” tavrını terkedip sosyalist solun güç birliğini oluşturmayı koşullar ve halk dayatıyor bizlere...

Bu gidişat içinde dergimizin 155. sayısını yayına verdik.. Elbet, Berkin’imizin acısını yansıtan ürünlere de yer verdik...Dolu dolu bir dergi sunmaya çalıştık. Elbette eksikliklerimiz de vardır. Ama eksikliklerimizin temel nedeni EmeğinSanatı’na verilen emeğin okurlarca geriye dönüşünün, yorum ve eleştirinin olmayışıdır... Dileriz giderek bu engeli debirlikte aşılır.

Seçim vaatlerine baktığımızda, sağından soluna, ne sanattan söz eden var, ne edebiyattan... Anlıyoruz ki, burjuvasiyasetinde, burjuva belediyeciliğinde sanat sadece bir süs olarak algılanıyor... Sözlerinin arasına birkaç şiir kırıntısıkatmaktan çekinmeyenlerin belediyeciliğinde ne sanat var, ne edebiyat var, ne şiir...

Halbuki, edebiyat bir ülke için ciddî bir sorundur. Çünkü sonuç olarak, edebiyat o ülkenin yüzüdür, vitrinidir. Edebiyat,herhangi bir şeyin estetik yoluyla farkına varmak, farkına varılan boyutlarını da estetik yoluylaevrenselleştirebilmektir. Edebiyat, insanın yaşamla yüzleşme biçimlerinden biri değil midir? Halkın, doğanın, bilincin,uğraşın sesidir edebiyat... Halikarnas Balıkçısı’nın deyişiyle “Edebiyat demek, birleşmek demektir.”

Ulusları ulus yapan öğelerin başında sanatla edebiyat gelir. Büyük halk kitleleri edebiyat yapıtlarının ışığı altındadünyayı daha aydınlık, daha yaşanmağa değer bulurlar. Edebiyat çeşitli organlarıyla, bağlı bulunduğu toplumuaydınlığa çıkartabilir; uygarlığın temel yapısını kurabilir. Halkı uyandıran tohumlar, edebiyat toprağından filizlenip boyatabilir. Namık Kemal’in vurguladığı gibi, “Edebiyatsız millet, dilsiz insan kabilindendir.”

Yaşadığımız bunca sorunun kökünde siyaset adamlarının yetersizliğinin, kısırlığının, ileri görüşlü olmayışlarının,halkın söz ve özlemlerine uzak kalışlarının kökeninde bu olgu vardır işte...Son sözü Nermi Uygur’a verelim: “Tok daolsa karın, güdüktür edebiyatsız insan.”

EMEĞİN SANATI

Page 4: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Dünü bugünle ilişkilendirebilmek, yarını bugüne izdüşürebilmek, düşünceyle yaşam arasındaki kopmaz bağıestetiğe konu etmek, olsa olsa derinlik ve kalite sebebidir; ne sanata ne de izleyene bir zararı vardır.Bundan ancak, gelişmeyi, ilericiliği, düşünsel derinliği kendine tehdit olarak gören egemenler rahatsızlıkduymalıdır.

Egemen ideoloji, sınıflı toplumlarda, devletin ideolojik aygıtlarıyla beraber yaşama öylesine içerilmişdurumda olur ki, bilinçli bir fikri itirazla örülmemiş hemen her adım, egemen ideolojinin içinde kalır ve onahizmet eder. Bu nedenle, tarafsızlık, niyetten bağımsız olarak, var olana (egemen olana) taraf olmaktır. Vetam da bu nedenle, alternatif sanat, sisteme (onun fikri ve ideolojik hegemonyasına) bir başkaldırıdır. Bubağlamda, sanat ve edebiyat alanındaki hemen her ürünün, egemenlerin ideolojik hegemonyasına katkıkoyan veya ket vuran yanları olduğunu söyleyebiliriz. İşte, sanatçının tarafsızlığı/bağımsızlığı tartışmaları bugerçekliğin bilincinde yapılmadığı sürece, yanılgıya açık sonuçlar/kanaatler doğurabilir.

“Ben ideolojik düşünmüyorum, ideolojik yaşamıyorum; her türlü ‘izm’e karşıyım.”, diyen bir insanın fikri ve fiilitercihleri vardır; davranışlarından giyimine, estetik algı aralıklarından tercihlerine ve hatta hoşlanmaölçülerine kadar bir bütün halinde yansıttığı duruş (öyle iddia edip öyle zannetse de) ideolojiktir. Hatta, birmahkeme tutanağı, bir polis zaptı veya bir bebeğin doğumunu anlatan biyoloji metninin sanatolamayacağı/sayılmayacağı nasıl doğruysa, o tutanak ve metinlerden hareketle, çok güzel sanateserlerinin üretilebileceği de doğrudur. Sanatta öğreticilik de sorun değildir. Aksine,ağlatarak/sarsarak/göstererek öğretmek daha da uygundur. Sorun, o mahkeme tutanağını veya biyolojimetnini salt öğretici olduğu için doğrudan kullanmaktır. Bu elbette doğru değildir; sanatta değildir. Yoksasanatın öğretmesi de yol göstermesi de, gerçekleri işaret edip motive etmesi de, (bırakalım sorun olmayı) birgerekliliktir. Biçime de öze de kalite arttırımı yapacak olgulardır bunlar. Ne var ki sanatın doğruyuöğretmesi gibi yanlışı öğretmesi, direnişe yöneltmesi gibi edilgenliğe, milliyetçilik veya teslimiyete yöneltmeside mümkündür. Bu bağlamda “Kimin sanatı?”, “Kim için sanat?” soruları, doğruyu yanlıştan ayırmanınanahtarlarıdır.

Elbette her konuda sanat yapmak mümkündür. Şiirin kavgaya motivasyon katması, sevdayı güçlendirmesigibi kavga ve sevda şiirlerinin daha çok ilgi görmesi de anlaşılabilir bir durumdur. Kısacası araç-amaçdiyalektiği özellikle sınıflı toplumlarda sanat için geniş bir yelpazede varlıkgösterir.

Devrimci sanatçı, müdahil olduğu değerleri yaşamına içererek hayatını sürdürürken, aynı zamandageleceğe tırmanma basamaklarında ve öngörülerin merdivenini “imkansız”a dayayan üretimlerde rol alır.Bilinir ki her anı, her karesi artan oranda kapitalizmi kalıcılaştıran, devlet biçiminde örgütlenmiş bir iradetarafından yönlendirilen bir yaşamda yerinde saymak, geri gitmektir; edilgenlik, var olanın devamınarızadır. Bu nedenle, itiraz kadar, alternatif bir dünyanın taşlarını döşeyen iradi süreçleri estetiğinimkanlarıyla halka sunmak, sanatçı kimliğin reddi değil, gereği olarak görülmelidir. Bu bağlamda,“ideolojisiz, tarafsız sanat” yönlendirmesi; sermayenin maddi ve ruhsal egemenliğine imkan tanıyan, düzenezararı dokunmayan, “tatlı su sanatçılığı”nı koşullayan, iktidar kökenli iradi bir müdahaledir. Ve sanıldığınınaksine, üreticiye özgür bir zemin sunmaz. Tersine, sansürden yönlendirmeye, imkan çalmaktan daraltıcızihni operasyonlara kadar pek çok yöntem ve araçla üretimin çeşitliliğini de ufkunu da sınırlar. Halbuki,gerek dayatılan sınırları reddetmenin kazandırdığı özgürlük, gerekse sahip olunan perspektifin kapsayıcılığısebebiyle, devrimci sanatçının üretim ve kalitenin sınırlarını zorlama şansı daha fazladır.

DEVRİMCİ YOL Dergisi Sayı: Sayı 34 (Ekim - Aralık2011)

BU SAYININ SAVSÖZÜEmeğin Sanatı 155. Sayı

Page 5: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

tan doğan

n i s a n

‘mavimartım’a…

güneşialnımın ortasına kazıdı

kızıl

gülüşü yaktı gül

kumlarsevişirken rüzgarla

sessiz ve yapraksız bir kuytudakoptu çığlık

bir n i s a n g e c e s iyüreğimin ortasında

güvercin güvercin

ölüşü tuttu dil

Sayfa 5

Page 6: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

HAYIR HAYIR HAYIR!... / Adnan DURMAZ“El üstünde tutulmak için,illa tabuta mı girmek gerekir…” BERKİN ELVAN

BU BOZKIR ISSIZINDAYABANIL KARANLIKTABİR BAŞIMAAĞLAYACAĞIM DAHA…AĞLAYACAĞIMİSYAN OLSUNKİMSENİN HABERİ OLMASINGÖZYAŞLARIMKATLEDİLEN ÇOCUKLARIN TOPRAKLARINDAFİDAN OLSUN…

AÇ YÜZÜNÜ ÇOCUKNAZIMIN BOYUN ATKISINA BENZERO KIRMIZI POŞİN VAR YABENDE KALSINKOKLARIM ÜLKEMİN GİTMİŞ TÜM ÇOCUKLARI İÇİNDERİM - BU SON KIRIK KARANFİLBU SON HİCRAN OLSUN

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 7: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

CAN DEDİĞİN SERÇE KUŞUELCAĞIZ BİR ÇOCUK CANIBİR KIVILCIM OLUP PARLARTUTUŞTURUR ORMANLARIİSYANLARIM GÖZYAŞIMA KARIŞMIŞÖFKEM YANGIN SELİ DAĞLARI AŞMIŞELİ KANLI KATİLLER HÜKÜMRAN OLMUŞHÜZNÜM ZULMUN KALESİNEŞİVAN OLSUN

SEN UYUDUN DİYEBÜYÜMEYİ DURDURDU BAŞAKYAĞMUR DEHŞETLE İNDİUYUDU BERKİN ÇOCUKHANÇER AĞZI POYRAZ DİNDİÖFKENİN SAĞANAĞIVE DENİZ VE YUSUF VE HÜSEYİNMAHİR- ULAŞ – ERDAL ABİNKİ DAHA NİCELERİSANA UZATTI ELLERİNİO ÇOK BİLDİK ZEHİR ACITOPRAKTA KARA SAĞANAKİLİKLERİMİZE SİNDİÖNÜMÜZ DE İNCEBAHARİSYAN OLSUN İSYAN OLSUN

DUDAK KIYILARINDA ÇİÇEKLER KIRILDI BU GÜNYANAKLARIMIZDAN SÜZÜLEN SELLERONARAMADI ONLARIHER ANA ÇOCUĞUNASEN DİYE DAHA BİR SARILDI BU GÜNSEN UYUDUN DİYEHER BİRİMİZBİRER YATAK YAPTIKYÜREĞİMİZİN BAŞKÖŞESİNEAY GELMEDİ GÖKYÜZÜNE-YILDIZLAR DARILDI BU GÜN

Sayfa 7

Page 8: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

MAZLUM BİR GÜVERCİN ÇATIK KAŞLARISÜZÜLDÜ DÜŞLENEN BİR GÖĞÜN KUCAĞINAANA SICAKLIĞINA DOYMAMIŞ DAHADAHA NE ÇOK ŞEY VARDI YAŞAYACAĞISEVECEĞİ KIZLAR VARDIKİTAPLAR VARDI OKUYACAĞIDÜŞLER VARDI KURACAĞIBİR TAŞ OLAYDIN BE KALBİMBERKİN'İN ELİNDEDÜŞERKEN CELLADINA FIRLATACAĞI...

ISLATTI TOPRAĞINI GÖZYAŞI SULARISESSİZCE BIRAKTIK YÜREĞİMİZİYANA YANAÖFKE SELİ OLDU AKTIÜLKENİN TÜM SOKAKLARISENİN KÖRPE YÜZÜN ŞİMDİSEVDAMIZIN BAYRAKLARICELLATLARINI ARIYORUZMİLYONLARCAYIZKALK YERİNDEN BERKİN ÇOCUKUYUMAKATIL SAFLARIMIZAORTALIK CEHENNEM OLSAÜŞÜR ÇOCUK MEZARLARI

HAYIR HAYIR HAYIRTOPRAĞA GÖMÜLMEZ VAKİTSİZ ÇOCUKLARMİLYONLARCA YÜREK YANARSOM IŞIKTANDIRLARHALKLARIN YÜREK YAŞLARINDATUTUŞUR İVECEN BAHARÖZGÜRLÜK SÖKE SÖKE ALINASIYANAZIM'IN İŞÇİ TULUMLARIYLASOKAKLARDA DOLAŞASIYA KADARHAYIR HAYIR HAYIRERKENCİ ÇOCUKLAR ZAMANSIZ UYKULARDAMİLYONLARCA ANANIN YÜREĞİNDE UYURLAR

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 9: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

ONLARIN GÖZLERİNDEPÜR AYDINLIK UYKULARIIŞIL IŞIL ÜLKENİN YARINLARIDÜŞLERCE ÇOĞALIR SONSUZKÜÇÜMENCİK ELERİNDEİNSAN EN ÇOK YAVRUSUNA SARILIRTÜM YÜREĞİYLE SIMSIKIİNCE BOYUNLARINDAKOKAR KOSKOCA BİR ÜLKEDÜNYA AĞITLARA SIĞDIRAMADI SENİVE ÜLKEN KUCAĞINDA TAŞIDI SONSUZLUĞAGÜLE GÜLE BERKİN ÇOCUKŞİMDİ DOĞACAK KAÇ KARDEŞ SANAADI BERKİN OLSUNELVAN OLSUN

UYKULARIMIZ YARALIKANIYOR CÜMLE SOKAKLARYAĞMURLAR KIT YAĞDI BU YILAMA NEDİR BU SAĞANAKLARSANKİ İÇİM DENİZ DERYAGÖZYAŞIMA SÖZ GEÇMİYORGECE GÜNDÜZ KESİLMİYORYÜREĞİMDE KAŞLARININ GÜVERCİN KANATLARIKAN İÇİNDE ÇIRPINIYORBAKIŞLARIM KAÇ ZAMANDIR YARALIACI ÇAKILDI İÇİMEGÜVERCİNİM SONSUZLUĞA UÇMUŞ OLMALIBİR ÜLKE BASIYOR SENİ BAĞRINAEN ÇOCUK DEVRİMCİEN BÜYÜK ÇARESİZLKHOŞÇA KAL BERKİN ÇOCUKGÜLE GÜLE KARA BONCUK“YÜREĞİMİZ KURUSUN UNUTURSAK”ÖLÜMSÜZLÜK SANA TAZE CAN OLSUN

ADNAN DURMAZ14 MART 2014

Sayfa 9

Page 10: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

TÜNEL

Gecede korku salıyor sokaklar yosunlu köşelerdeAksak güvercinin kanat vuruşu çınlıyorYekpare rüzgâr akıtıyor gölgemin terlerini gövdemeDertleşecek ağaç mı bıraktılar bu kıraç coğrafyada

Yanık orman kokusu sinmiş beton duvarlaraDenesem de çıkmayı rengârenk yokuşlara birkaç kez,Yollarıma dikiliyor karanlığın paslı baltasıKorkuluklar, açmış iki yana suskunlukları.Uyutulmuş sokaklarda fol-fobi ayak sesleriLambaların titrek gölgesinde ürkek bir kuru yığın

Başımda kasketimle sürgün bir sokaktayımİçimde boyuna beni kaşıyor umudun durmaz eliAğzımdan masmavi yankıyor ormanlara sesimAklım düşlerimin akıntısına takılı kalmışken tam,Güneş kalkıyor ayağa kara gür kaşlarından çocuğun

Ey Andre Gide, sür git böyle akmaz elbet!“Açılmamış kanatların bilinir mi büyüklüğü”*Tuu deyip avuçlarına, kalkarlarsa hele bir,

Restlerini çekmezler mi camdan kulelere!Boşanır çökmüş ilişkilerden hırçın istifra,Bozgunların gücü çıkar rayından aydınlığa,Geçilecek bu tünelden kansız ve tarçınsız bir çağa

*Andre Gide

ALİ ZİYA ÇAMUR

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 11: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Peralı Güzele Gazel

şimdi Aşk yırtılan bir kağıt deniz mavisi eksiksormuyorum nereden tutuşur bir çift ela göz silemediğin

gök yıkılır ömrümüze üstümüze ince harfler bulaşırkanar durur aksak kuşlar sol anahtarına yalnızlığın

şimdi dirim yıkık bir duvar düşlerime usturayla çizdiğimkim susar bunca hayal kırıklığını bilemediğim

lâl ömrüme teyellediğim flu şiirler aklar beni ancakne kadar dönsem de çevremde kekeler tarumar günlerim

şimdi tenim kafiyesiz bir dize ellerin olmayıncasormuyorum nereden tutuşur bir çift ela göz silemediğin

Serkan Engin

Sayfa 11

Page 12: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Ji Bedewa Peralé Re Xezel

Evin kaxizeki çiriyayi niha şinahiya behré,ya kémNapirsim ji ku ve pédikeve cotek çaven hingivin én nepaqişkiri

Ezman dihilveşi li emré me tipén zirav li ser me té digereXwe li datiné u radiwesté çuken kulek,li tenehiya nifta çepé

Niha zindiya min diwareki hilweşiyayi a bi duzane min xézi xewné xwe kiriyiKi ye bédeng bimine ji xiyalé wisa şikesti re é min nedizani

Helbestén lihevketi é bi emré xweyi bédeng deribandi encax mi ji pak bikeÇikasi çerx bibim ji rojen min i belawela li dora min lal dibe

Niha termé min ristek béqafiyeyi ku destén te tunebeNapirsim ji ku ve pédikeve cotek çaven hingivin en nepaqişriki

Serkan Engin

Wergér: Berken Kaya & Adıyaman Kurdî Komel

NOT: “Peralı Güzele Gazel” in ilk yayınlandığı dergi ve tarihi:Afrodisyas Sanat/ Kasım-Aralık 2007

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 13: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

AŞK SOSYALİSTTİR-III / Bülent AYDINEL

AŞK SOSYALİSTTİR - 16

Önüne geçilemez bir akış olarakGüzellik kendi kurallarıyla gelecektirGüneşin her sabah doğması gibiVe senin yüzünü aydınlatıp bana sunması gibiAcılara ve yıkımlara rağmen elbet yürünecektirÇünkü bir çağlayandır bizim düşlerimizi yıkadığımız şiirKayalardan döküle döküle arınıp türkülenecektirVe dünyanın bütün türküleri yıkılamaz birer dikittirO anıtın önünde duruyorum şu an ve görüyorum kiAşk sosyalisttir

Sayfa 13

Page 14: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

AŞK SOSYALİSTTİR - 17

Karanfillerin ortasında kurulan bir şehirseUmudun ve sevdanın cumhuriyetiHer yazdığın sözcük bir bayrakVe o bayrağın burcu o şehirdirO yüzden dalgalanır fırtınalara inatBin bir yürekle renklerimizO yüzden her yürek bir cumhuriyetHer cumhuriyet bir özgürlüktürVe özgürlük aşktırÖzgürlük sosyalistAşk sosyalisttir

AŞK SOSYALİSTTİR - 18

Vietnamda Hoşiminhtir aşkKübada CastroSovyetlerde StalinisttirGonca her yerde aynı açar kendiniAşk her yerde sosyalisttir

AŞK SOSYALİSTTİR - 19

Durulmayacağı belli bir suKendi mecrasında akar giderBir sarı kuş dillenirBir kızBir adama seni seviyorum der

Hüzün var yaDünkü çocukÖlüm var yaMasal artıkBiz bu kanatlarıYeni doğmuş bir çocuğun dudaklarından alıpO iki insanın gözlerine taktıkEl ele tutuştukları anlardanKaranfil ritminde barikatlar yaptık

Siz nereden duydunuzBir öpüşün teslim olduğunuHangi muhasebeciniz yazarSevdaların artı değer yasasınıHangi borsanız işleme koyarKara gözlere düş düşürmenin piyasasını

Aşk dediğin şeyİki damladan bir umman yaratmak kadar basittirYüreğinde okyanuslar taşır düşlerimizAşk o nedenle sosyalisttir

AŞK SOSYALİSTTİR - 20

Kirli ışıklar sönerİşgalci sular çekilirKirpikleri teslim olmamış duygularlaUçsuz okyanuslar gelir

Bir kırlangıç mevsim sorar inatçı bir kayadanYüreğinin ormanlarından çıkar sesinde çağlayan şiir

Erir zulümGül çoğalır

Gül çoğalırZulüm erir

Ve ülken ki en büyük sevdandır seninAçar kollarını boynuna sarılıverir

Aşk sosyalisttir

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 15: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

AŞK SOSYALİSTTİR - 21

Duvarları delik deşik bir okuldur KızıldereÇatıda bilge bir öğretmendir MahirÖyle sessiz sedasız falan da değilBir evrenin nasıl sevilebileceğiniGümbür gümbür öğretir

Ve yazar zamanın tahtasınaGülün en saf rengiyleİnsan ancak sevdiği için sevişirSevdiği için dövüşüpSevdiği için ölebilir

Aşk sosyalisttir

AŞK SOSYALİSTTİR - 22

Umudu susuz sancılara sürer günDört yanın duvarGök yüzün demir

Düşünün okyanusları vakur ve ağır yükselirTam türküye duracaksındır yalnızlığınlaDağ başında bir gül açarYan hücreden bir yoldaşın seslenirYüreği avucunda bir bulutCamda beliriverir

Aşk sosyalisttir

AŞK SOSYALİSTTİR - 23

Yüzüne duru sular birikirZaman maviye çalarCeylan suyla sevişir

Zulüm yetmez sevdanı bitirmeyeGözlerinden yüreğine karışır nehir

Kınasından büyürüz bir bakışınBir bakışın rengindedir bayrak dediğimizYarınlar telli duvaklı gelindir

Öpüşürken deDövüşürken deAynı suyla yıkanır şair dediğin

Çünkü her sevda bir bedeldirVe her bedeli taşıyan bilir

Aşk sosyalisttir

AŞK SOSYALİSTTİR 24

Gözlerin bir haziran gecesiGözlerin her gece ateşe hazır ufuklar gibidirTemmuzda gelin olurMayısı hatırlayınca ışıkDirenişi türküyle çağa yatırmakHangi yiğit yüreğin kaçıncı yüz yılı

Bir çağ kapanırSeni seviyorum dediğindeAşkı zalimden kurtardığındaBir çağ açılır

Durakların tümü çiçeğe indirir yolcularınıBu yol ki bir uzun serüvendirGüllerle bilenir yaşamın rengiHer mevsim buna şahittir

Aşk sosyalisttir

Sayfa 15

BÜLENT AYDINEL

Page 16: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

AŞK ATEŞ VE SU / ADİL OKAY

Suları kirlenmiş nehirler dökülüyor, mavi entarisini soyunmuş deryalara. Gök kubbe kapatıyorzifiri elleriyle yıldızları. Ay, ışıktan saçlarını saklıyor korkuyla. Yakamozlar başka diyarlara göçediyor. Susuyor radyoaktif sarhoşu rüzgar. Ne bir serçe, ne karga, ne de yumurtadan yeni çıkıp,telaşlı adımlarla suyu arayan karetta karettaların ayak sesi duyuluyor kıyıda. Yarasalar zaferçığlıklarıyla son mevzilerini bombalıyor insanoğlunun.

Sahilde aşıklar yok. Aşk yok. Mehtap ve serenatlar tarih olmuş, tarih delik deşik. Makineler kirlisarı ışıklarını salıyor gömütlükler üzerine. Gözetleme kulesinde ölüm mangaları dikiyorprojektörlerini henüz robotlaşmayan insanlara. Deryalar, bir zamanlar adına türkü yakılangörkemli renklerini yitirmiş; kocaman bir bataklık, içinde canlı yaşatmayan. Daha kaynağındaırzına geçiliyor nehirlerin. Akarsular tatlı sularını karıştıramıyor tuzlu suya, sevişemiyor doyasıyadenizle. Tükeniyor aşk iksiri. Gözyaşı ya da zevk suyu yerine, asit dalgaları vuruyor sahile.Yağmur yerine çamur yağıyor üstümüze. Dünya yıldızsız bir gezegene dönüşüyor. İnsansız,çiçeksiz, hayvansız.

Ve sen gidiyorsun, bırakıp beni orta yaşın son arifesinde.

***

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 17: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Oysa daha vakit vardı. Belki birlikte güneşe giden bir yol bulabilirdik. Deryaların el değmemişmavi noktasına sobe diyebilir, savaş uçaklarının ulaşamadığı tepelere aşk yazabilirdik büyükharflerle. Ki aşk aklayacaktı dünyayı. Ve biz aşkı birlikte aramaya ant içmiştik. Ve daha yolun yoknoktasındaydık. Yıkılan yolları yürüyerek yapacaktık. Akan kanları durduracak, yaralarısaracaktık. Ki darağacında cellatların yüreğine korku salan o gencecik çocuklar da birerprometeus’tü, aşkı, ateşi ve suyu arayan. Ki biz de onların izini sürecektik. Eğilip toplayacaktıksahipsiz kalmış sloganları. Dudaklarımızın ucuna konacaktı yasak marşlar. Ki hakkımızda devletde kesse fermanı, karanlığı aşkımızla aydınlatacak, suyu kaynağından içecek, yıkanacak,arınacaktık. Ki savaş tamtamlarını serenatlarımızla susturacaktık. Ki aşk, dostluk ve barışsözcükleri daha sözlükten düşmemişti. Ve fısıldayacaktık yol üzerinde gördüğümüz tümcanlıların kulağına: Her yenilgi bir yengiyle sonuçlanabilir, insanoğlu yıktığını yapabilirdi.

Yapabilir miydi? İşte bu soruydu bizi kahreden. Yol kaldı mı, yollar yeniden yapılabilir misorusu...

***

Yorgun gecelerin bitmeyen karanlığı, sabahlarımıza uzanan. Gündüzlerin gece olduğu, geceninkaranlığının iyice katmerleştiği, karamsarlığın iyimserliğe baskın geldiği aşksız günleryaşadığımız. İğneyle kuyu kazıyoruz sanki. Kurtardığımızda kirlenmekten küçük bir gölet’i,çölleşmekten bir karış toprak parçasını, seviniyoruz. Ama illa da çocuk çığlıklarını duymayadayanamıyor, ağlıyoruz. Sonra da ağlayabildiğimiz, gözyaşı pınarlarımız kurumadığı ve yüreğimizkararmadığı için seviniyoruz. Mayın tarlalarında, parçalanmış cesetler arasında bir çocuk görürüzdiye korkuyor ama yine de umutla yaralı arıyoruz yaşatmak için. Bir insan, bir insan dahakurtaralım diyerek.

Ama her yeni katliam haberi çaldığında kapımızı, yeniden düşüyoruz karamsarlık dehlizlerine.Yok bu gecenin sabahı diyoruz. Ne güneş var, ne ay, ne yıldızlar. Nafile uğraşıyoruz balçığınısilmeye yeryüzünün. Durdu dünya. Dönmüyor. Ve batıyor kirlenerek. Korkuyoruz alışmaktan.Teslim olup sürüye katılmaktan. İnsan kanıyla beslenen bu düzene köle olarak adımızıyazdırmaktan korkuyoruz. Uzaklarda bir yerlerde, bizim gibi, iktidar denilen canavara direneninsanlar olduğunu, uçaklardan atılan ‘aranıyor-ölü veya diri’ başlıklı afişlerden öğreniyor vesınırları zorluyoruz onlarla buluşmak için.

***

Ve sen dönüyorsun, azık çantanda iki kişilik umutla. ‘Hadi gel’ diyorsun, ‘ışığı gördümdüşlerimde. Daha vakit var, haklısın. İnsanoğlu yıktığını yapabilirmiş.’ Tutuyorsun ellerimden. Veütopyalar ülkesine doğru yollar yapmaya başlıyoruz. Yeniden... Yeniden...

Yürüdükçe yolunu kaybeden insanlar çıkıyor karşımıza. Yol soruyorlar. Var mı, kaldı mı diyemerhem soruyorlar. Heyecanlanıyoruz hâlâ soran, arayan insanların varlığını keşfettiğimiz için.Gelin diyoruz, bizimle gelin, birlikte arayalım insanoğlunun yitirdiği renkleri, mavi gök kubbeyi,feri sönmemiş yıldızları, kaynağı pak nehirleri. Yol bitmez. Yollar yeniden yapılır yürüdükçe.

***

Sayfa 17

Page 18: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Ve ütopya: Suyu apak nehirler dökülüyor, yeşil entarisini giyinmiş deryalara. Gök kubbe açıyormavi ellerini, kucaklıyor yıldızları. Ay, aşıklara uzatıyor ışıktan saçlarını. Yakamozlar serenatlaraeşlik ediyor. Keman çalıyor aşk sarhoşu rüzgar. Yumurtadan yeni çıkıp, telaşlı adımlarla suyuarayan karetta karettaların ayak sesi duyuluyor kıyıda. Elma yanaklı çocuklar sevinçle çiçektopluyorlar kırlarda. Kucaklarında demet demet nergis, şakayık ve muştuyla koşuyorlar bizedoğru...

ADİL [email protected]

Ne tatlı şeysin sen çocukGülümsemelerin anımsatıyorAnımsatıyor çocukluğumuEllerimden tutup omzuma sıçrayışınÖylesine pak yalınNe varsa sende çocuk

Ne tatlı şeysin sen çocukBir kuşun uçuşu kadar çevikHalkının türküsü kadar yürekVe sende ne varsa çocukGülmelerine dönmekAçlığıdır günlerimin çocuk

ÇOCUK

HAMZA İNCE

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 19: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

KEŞKE…

sevdim harf besleyici tanrılarıbir ulvi söz yetermişçölümü gülümsetmeyekeşke havva’nın utancıiliklerime işlemeseydi

tenimle birleştirdiğim gibicoğrafyaların tenini rengarenksözcüklerime dikebilseydimdaha az incinirdim belki.tırtıl kurabiyesi ikram ederdim,yaprağımda beslenen sevgilime.içim tarım ve hayvancılıkdışım yaldızlı teknolojisadece ormanlarda seyretmeseydimözgürlüğün ifadesini.

eziliyor insan, teninden dolayıve dilinden. halbuki ne kadar siyahsa üzümo kadar lezzetli.mavi pencerelerde seyirten serçelerleekim de pekala mayısı müjdeleyebilirdiekvatordan uzak kalmazdı kutuplar

ve keşke havva’nın utancıhâlâ içimde gezinmeseydi.

NİSA LEYLA

Sayfa 19

Page 20: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

ÖLÜLER YAS TUTMAZ / ASIM GÖNEN

geceyi ve dumanıtırnaklarımla kazıdığımtaştan bir mezara gömebilseydimaşk ateşindeki canlayakabilseydim zifiri karanlıklarıen saf ayardaki gülüşünüçıkarıp da yüreğimle öperdimgüneşin şavkıdığı altın kubbelerdekigöznuruyla oyardım gözlerimi bütün ülkelerin kapısındanbir dostun bağına girer gibi girerdimve bütün ülkelerin canlarıbir dostun bağına girer gibi girerdiler kapımdanvay be vay be vayne ölüm korkusu ne yalnızlık duygusudünya balla dolu bir kovan olurdukovan arıyla dolu bir insanne zenginlik ne yoksullukalabildiğine mutluluk

alabildiğine yaşam bealabildiğine yaşam

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 21: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

insandaki ateşive ateşteki insanısalhaneden ürkmüş bir çığlıklavurabilseydim tahtına zebanilerinaradıkça kaybolanın ahıylaayrılığın binasınıyıkabilseydim temelindengömülüp avurtlarına açlığınbir lokma ekmeğin kokusuylaçıkıp gelirdim gayya kuyularındanbu yeryüzü bu denizlerbu sınır taşlarını sevmez bu muhabbet diyebilseydimkavuşsun diye dağlar nehirler kavuşsun diyeyedi iklim dört bucağaçıkarıp da gözlerimi yedirirdimısınsın diye çırılçıplak titremesi bir deri bir kemiğinvay ben öleydim paramparça akışı nehirleringöklerin parsellenmiş boşluğuölülerin bile birbirine düşman edildiğimezar taşları ayrıcalığınhallac ki tanrıydıtanrı ki hallacve dünya kimsenin emek vermediğihava su ve topraktıgökyüzünde ayışığısuda yakamozlarekmeği yalanla tartanların tacındanparlaktı be

parlaktı

kime gidebilirim bu geceyüreğim kör bir kuyukuzgunlar yiyor gözlerimigelin de çocuğunun ölüsü üzerine kapanmışölüsünü görün bir babanıngelin de gözyaşlarının selindeboğun beni boğunsokak lambasına asılmış bir şairim iştekimin omuzlarında yer varoyulmuş gözleriminsilebilmek için kanınızehirli kollarını

Sayfa 21

Page 22: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

boynuma engerek gibi dolayanbu gecedekimin kapısını çalabilirimsokaklardan irin gibi akarken bu insan selive grevlerin kırığındankan emerken sürek avcısıkime sığınabilirimbaksanakanserli bir ur gibi girmişler ruhuna çağınve pörsümüş bir balık ölüsü gibimezar taşları dikiliyor dörtbir yana ve paranın döllediğivebalı bir hasta gibi titriyor yıldızlarcanını azrailin ayaklarına kırmızı bir halı gibi sermişbunca ölüm artığı hastane kuyruklarındave en kara bulutlarıbir şimşek gibi yırtanzafer işareti idam sehpalarındave sazın telindekimim var kime gidem kardeşilaç mı hasta içinhasta mı ilaç için ey çapuley yüzündehırsızlık elmaları parlayan kapitalsen olmadan önce vardı bu dünyabu gökyüzü bu denizlersen olmadan önce vardıemdikçe dolan bir inek memesi gibisenin hünerin değildi bu ummanların sütüsenin hünerin değildi

ASIM GÖNEN

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 23: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

ONLARLA BURADAYIZ; ONLARLA DÜNYAYI DEĞİŞTİRECEĞİZ![1]

TEMEL DEMİRER

Gerçeği haykırıp, çoğaltarak maddi güce dönüştürmek için buradayken; hepimizi yanyanagetiren ilk şey acıdır.Acılıyız! Kolay mı? Kardeşlerimizi katlettiler… Ali İsmail Korkmaz’ı, Ahmet Atakan’ı, AbdullahCömert’i, Mehmet Ayvalıtaş’ı, Ethem Sarısülük’ü, Medeni Yıldırım’ı, Hasan Ferit Gedik’i bizdenkoparıp aldılar…Gözümüzü çıkardılar; yaraladılar; zehirlediler halkı; Elvan Berkin ise hâlâ derin uykularda…Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) Gezi Parkı olaylarına ilişkin 13 Haziran 2013 tarihli raporunagöre, 63’ü ağır, 5 bine yakın kişi yaralandı, 12 kişi gözünü kaybetti, 35 kişi ise kafatası kırığı vebeyin travması sonucu hastanelerde yoğun bakıma alındı.21 Haziran 2013 tarihinde Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı bilançoya göre: “Maliyeti 100 trilyonuaştı.”İstanbul’da 1 ölüm, 21’i ağır 4 bin 477 yaralı var, 4 kişinin hayati tehlikesi sürüyor, 1’i henüz 14yaşında çocuk, 6 kişinin kafatası kırıldı, 6 kişi gözünü kaybetti, 35 kişinin kol veya bacağı kırıldı,40 kişide TOMA suyundan yanıklar var, biber gazından 15 astım krizi yaşandı.

Sayfa 23

Page 24: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Ankara’da 1 ölüm, 1.350 yaralı var, 21’i ağır durumda, 4 kişi gözünü kaybetti, 7 kişinin kafatasıkırıldı, 1 kişi kalp krizinden öldü, maruz kaldığı yoğun gaz yüzünden olup olmadığı inceleniyor.İzmir’de 2’si ağır 800 yaralı var.Adana’da 1 ölüm, 6’sı ağır 162 yaralı var, 10 yaşındaki çocuğun kalçası kırıldı.Antakya’da 1 ölüm, 3’ü ağır 161 yaralı var, gaz bombası fişeğiyle yakın mesafeden vurulan 1kişinin dalağı gitti.Eskişehir’de 1 ölüm, 300 yaralı var, 3 kişinin kafatası kırığından hayati tehlikesi sürüyor, el-kolkırığı 20’nin üstünde.Muğla’da 1’i ağır 50 yaralı var.Mersin’de 1’i ağır 17 yaralı var.Balıkesir’de 155 yaralı, Bursa’da 2 yaralı, Kocaeli’nde 10 yaralı, Antalya’da 1’i ağır 150 yaralı var,1 kişi gözünü kaybetti, Rize’de 8 yaralı var.[3]Sadece bu kadar mı? Dahası var ‘Hayvan Hakları Federasyonu’ (HAYTAP) Temsilcisi Timur Uganda, “Taksim Gezi direnişi sırasında biber gazı, Avrupa’daki tüm stoklardan fazla miktardazalimce kullanıldı, sayısız hayvanın ölümüne, hastalanmasına, sakat kalmasına yol açtı. Hayvanhakları savunucularının müdahalesiyle kurtarılabilenlerin durumu ise içler acısı,” diyeekliyordu…Evet acılıyız ve acımızı güce dönüştürmekten başka seçeneğimizin olmadığını da biliyoruz…Biliyoruz: Zulüm yeni acılara gebedir.İnsanın içini kaplayan, kanatan acı, egemenlerin biz(ler)e dayattığı “hayat” dedikleri zulmün birparçasıdır.Can(lar)ın yanması, yıkılmasıdır; hayatı(ımızı)n ızdırap hâline dönüşmesidir acı...Doğrudur; evet acı var; bu gerçek.Ama acı çekme, yaşamı(mızı)n önkoşulu değil.Acı çekmeyi, acının nedenlerini ortadan kaldırarak önleyebiliriz.Acıyı dindirebiliriz.Toplumsal acıyı dindirebiliriz.Ayrıca asla unutmuyoruz: Acı ve bedeli göze almak özgürlüğün ilk adımıdır.Yeni dünyayı acılarımızı unutmadan yaratacağız.Acı çekmek, insan(lığ)ı daha derinleştirir.Acı çekmeyenler, başkalarının acı çekebileceğini akıllarını bile getirmezler çoğunluk.İnsanı, insanlaştırır acı çekmek. Hissetmeyen insandan korkulur.Çünkü acı çekmek, insanı duyarlı bir varlığa dönüştürür; yaratıcı, dürtücü güçtür acı çekmek…Acı çekmek, hâlâ hissedebildiğinizin göstergesiyken; o her şey gibi bir süreç işidir. Öyle ya daböyle bir sonu vardır. Acıyı çekerken, bir gün elbet biteceğini bilmek ve buna sarılmak, güce veöfkeye dönüştürmek gerekir…

* * * *Bu nedenle sadece güce dönüştürdüğümüz acılarımızla öfkeliyiz…Evet, evet “hırs”, “gazap”, “hiddet”, “kızgınlık”tır öfke…Bambaşka bir ruh hâlidir; keskin, ve vazgeçilemez, bastırılamaz ve engellenemez… Bir yerdenpatlayan…

Sabrın en son raddesine kadar kullanıldıktan sonra taşma anında ortaya çıkandır. O ana kadarsabredilir. Ne olursa olsun özenli davranılır, saygıdan ödün verilmemeye çalışılır. Ama öfke ortaya

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 25: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

çıktığı anda her şey boşa gider. Artık kulaklar duymaz olur, dilin de zabtı mümkün değildir.Bazen çığlık atmak istetir bazen hayatta söylenmemiş küfürleri ağızdan dökmeye çalışır. Öfketehlikeli olsa da bazen muhatabı feci şekilde hakeder kendisinin getirdikleriyle karşılaşmayı.Konstrüktif değil destrüktiftir; bir tramplen gibidir, zıplasan üzerinde başın göğe eren;insan(lık)a “normal hayat”ta asla yapmayacağı şeyleri yaptıran; kontrol edebildiğiniz sürece bizibulunduğunuz yükseklikten daha yukarılara taşıyan, cesaret veren…Kolay mı? Alevlenen histir; kızgın demirden pençeleri vardır öfkenin.Kişiyi iki kişi yaparken; korkunun da panzehiridir öfke…Hak gözetirse, adilse, umursamaz ve kaygılarını aşmış ise öfke yaratıcıdır.Ve hakkında rivayet edilir ki, “öfke, öfkelendiğin şeyden daha tehlikelidir”İnsan(lık)ın en önemli savunma mekanizmalarındandır öfkelenme hâli.İnsanı güçlü kılar; dehşete, zulme başkaldırının getirisidir; başkaldırı ve özgürlüğe giden yolunilk adımıdır.Hakkını kimsenin vermesine, lütfetmesine “Evet” deme acizliğine teslim olmamaktır.İnsancadır; hayatı(mızı)n parçasıdır; çaresizlik dayatmalarının panzehirdir; dik tutar insan(lık)ı.Öfke, cesareti büyütür. Besler. Sokağa salar.Öfke doğru yönlendirildiğinde cesaret adlı çocuğu doğurur. Hiçbir şeyden korkmayan; hiçbirşeyden çekinmeyen çelik gibi bir bebek…Bu nedenle, “Umudun iki güzel kızı vardır: öfke ve cesaret. Öfke, olanlara dayanabilmek,cesaretse değiştirebilmek için,” denir…Potansiyel enerjidir haklı öfke, her an kinetiğe dönüşebilir. Üsluplu kullanılırsa çok şeyyapılabilir.Görüş ve etki alanını genişletir. Göz(ümüz)ü açar.Yani insanı “zorunlu olarak tanıyan ve zorunlu olarak tanınan bir varlık olarak” tanımlayanHegel’e göre, dışlanan kişi ve taraf, kendini tanımlamak ve tanıtmak için çeşitli yollar arar.Öfke/ şiddet bu yollardan biridir. Bu hiddet kuru ve kör bir terör değil, “kendisini (kimliğini)kurmak/inşa etmek değil, kendinin bilgisini kurmak inşa etmek yani tanımaktır.Hegel’e göre dışlanan veya saldırı altında olan özne, uğradığı fiziki zararın karşılığınıalmak/vermek üzere değil, aşağılanma, inkâr edilme ve yok sayılmaya mukabil bir tepkigösterir.İnkâr edilen ve aşağılanan özne, fiziki varlığını, bu inkâr ve aşağılanmayı aşmak için mücadelealanına sürer. İnsanî varlık, fiziksel varlığın önüne geçer. Ölüm-kalım mücadelesinde, kendifiziksel yok oluşu pahasına kendi insansal varlığını dayatır.Bu konuda şöyle de Daniel Bensaid: “Öfke başlangıçtır. Biri haksızlığa ve zulme uğrar, ayağakalkar ve ardından görür”…Zaptedilebildiğinde lehinize çevirebileceğiniz duygu, durum, ruh hâli olarak öfke, aptalınuyanışı; aptallığın nihayetidir.O düşmanı belirler, safları sıklaştırır. Çok etkin bir güçtür.Koruyucu bir zırhtır; yıkıcı yaratıcılıktır; kırmızıdır; karanlığın içinden parıldayıverir.Kaybetme, kabullenme, korku öfke ile aşılır.Çünkü mesafeyi kısaltan öfke, hoşnut olunmayan durumlara karşı verilen aslî tepkilerdenbirisidir.İnsan(lık)a yapmaya cesaret edemediği şeyleri yaptırır; mümkün kılar.Bunun için, “Öfke, ilk (en başta gelen) politik duygudur,” der Jean-Luc Nancy…Patlama yeteneğine haizdir. Harekete geçirir. Yeniler. Günceller. Faydalıdır. Salaklıkların,körlüklerin ortadan kalkmasına yardımcı olur.1

Sayfa 25

Page 26: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Öfkeyi, anketler ölçemez. Polis şiddeti yok edemez. Zorbalık bastıramaz. Yalancı özürlerdindiremez. Öfke, seçim sonuçlarında görünmez. Televizyonlar vermez. Kara propagandaöfkeyi gizleyemez. Öfke var ya öfke, öfke bir gün muhatabını bulur. Bulduğunda ise kaçacakdelik ararsınız. Ulrike Meinhof’un, “Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim...” deyişindekiüzere…Cesur olmayı sağlar. Sabretmeyi öğretir. Dikkatin dağılmasına engel olur. Olup bitenideğiştirmek için müthiş bir dirayet verir. Gerçekleri görmemizi sağlar.Örgütlenmiş en güzel hâli isyandır öfkenin…John Osborne’nun ‘Öfke’ başlıklı oyununda da işaret ettiği gibi, “Öfke yeni bir toplumsalbilinç”tir…Bu nedenle öfkeli olmak çaresiz olmaktan iyidir; hem de kardeşlerimizin katilleri karşısında…

* * * * *Evet, zulmün bizden koparıp aldığı kardeşlerimizin acısını öfkeye tahvil ederken “yeni birtoplumsal bilinç” edindik…Bunun da temelini onur oluşturmaktadır…Bazılarının zannettiği gibi, “onur” gibi kavramlar tarihin akışının kolaylıkla mahkûm edip çöpeatabileceği kavramlar, “değerler” değildir.Vicdan ile ilgisi, irtibatı olan; mağlup olsanız da saygı görmenizi sağlayan; insan(lık)a yaşadığınıhissettiren; yani insan olmak ve kalmak fiilinin aslî unsurlarından biri olan onur, aslakaybedilmemesi gerekendir.Kapitalizmin, neo-liberal AKP zulmünün ayaklar altına almak istediği insan(lık) onuru, biz(ler)eOnlardan miras kaldı…Şimdi biz, Onların yolunda bu sancağı yükseltiyoruz…Onların yoldaşı, çağdaşı olmaktan da gurur duyuyoruz…Onların Mustafa Suphi’lerin, Deniz Gezmiş’lerin, Mahir Çayan’ların, İbrahim Kaypakkaya’ların,Mazlum Doğan’ların bayrağını yükselten mücadelesi, artık biz(ler)e emanettir…Kazanmak isteyenlerin öğrenip, vazgeçmemesi gerekir bu emanetten; çünkü o, insan(lık)ıçoğaltıp, korkuyu aşarak özgürlüğü üretendir…

* * * *Korkunun egemenliğine karşı ezilenleri tarihin sahnesine çıkararak, hepimize “Korkusuolmamaktır insanî olan” gerçeğini anımsatan özgürleşme mücadelesine ilişkin olarak, “Sadeceahmaklar ve deliler korkusuzdur!” derlerse de inanmayın; ahmaklaştıran korku delirtir…Yunanca “Phobos” denilen korku iktidarın temeli; egemen(likler)in toplumu kontrol altındatutma mekanizmasıdır.İnsan(lar)ı bir şeyler yapamamaya, gerçekleştirememeye, boyun eğmeye, teslim olmaya iter.İnsan(lık)ı alçaltan, insan(lık) onuru alt üst edendir...Frelin’in, “Korku, arkamızda yanan bir mum alevinin duvarda oluşturduğu gölge gibidir. Ondankaçtıkça büyür, üzerine gittikçe küçülür,” diye tanımladığı korku nihayetinde daraltan, bunaltan,sıkan, yabancılaştırandır.Çoktur, çeşitlidir korku: “Ya giderse… Ya ölürse… Ya ölürsem… Ya öğrenirse… Yabaşaramazsam… Ya beni sevmezlerse… Ya tutturamazsam…”Ancak nihayetinde aklın, gerçeğin katilidir.Bu nedenledir ki, “Korku beyni felce uğratır. İlerleme cesaretten doğar. Korku inanır. Cesaretşüphe eder. Korku yere düşer ve dua eder. Cesaret ayakta durur ve düşünür. Korku kaçar,cesaret ilerler. Korku barbarlıktır, cesaret uygarlık. Korku tanrılara, şeytanlara, ruhlara inanır.Korku dindir. Cesaret bilim,” der Robert Ingersoll…

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 27: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Gidermedikçe, görmezden gelindikçe büyüyendir. Üzerine gidilmezse altında kalınan şeydir.İnsan(lık)ı kontrol etmede kullanılan en temel fenomendir korku; yeni doğmuş bir canlıdabulunmaz; öğretilir…İnsan(lar)ı kontrol etmek için egemen(lik)lerin sermayesidir korku. İnsan(lık)a kaybetmektenbaşka bir şey kazandırmaz; kaygının ötesidir ve kendi gardiyanlarımızı yaratır; tutsaklıktır.Kapitalizmde yaşantımızı korkular yönetiyorken; korkunun kökeninde kaybetmek duygusuyatar ya da kaybetmeme istenci…Bilinmeyen karşısındaki aczin dışa vurumu olarak korku; kalabalıkları sürüleştirerek gütmedeen etkili yöntemdir.Çok kolay satılan bir şeydir. O kadar kolaydır ki, satın alanlar da gönüllü olarak başkalarınasatarlar.Koku gibidir. Varlıkta hasıl olur, bütün varlığa sirayet eder. Sirayet ederken azalmaz.Yani kapitalizmde korku, insan hayatındaki yegâne gerçektir; kolektif bir baskıdır.Özgürlüğün baş düşmanlarındandır korku; özgürlüğün prangasıdır...Aslında insan(lar)ın korkularından başka düşmanları yoktur.Nihayet önemli olan korkular değil, onlara karşı aldığımız özgür olarak seçilen tavırdır.İnsan bilmediği şeyden korkar. Karanlığın herkes için korkutucu olması buradan gelir.Korkunun temel öğesi ise vazgeçememektir! Vazgeçmeyi becerdiğin anda korkukalmayacaktır.“Korkunun terk edilmesi, bütünlüğe, yani oluşun birliğine doğru atılan ilk adımdır. Çünkükorku üzerinde ne bir şey kurabilir ne de anlamanı geliştirebilirsin. Korkusuzluk bir savaşçınınilk kuralıdır.”[4]Nâzım Hikmet’in dizesiyle, “tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar”ken;egemen(lik)lerin en büyük silahıdır; en bulaşıcı hastalıktır korku.Flint Sky’ın, “Korku bir hastalıktır. Sürünerek onu kabul eden herkesin ruhuna girer!” diye tarifettiğidir.Tohumu karanlık olan fenomendir; Nâzım Hikmet’in, “Hiçbir korkuya benzemez/ halkınısatanın korkusu” dediğidir…Özetin özeti korkulması gereken ve cüretle, cesaretle aşılan tek şeydir korku.

* * * * *Evet hepimize korkmamayı, cesaret ve cüreti öğretti Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan,Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Medeni Yıldırım, Hasan Ferit Gedik…Sonra Taksim barikatlarındaki Ulaş Bayraktaroğlu, Doğukan Öci, Ceyhun Dönmez ve FurkanTombul…Umutla beslenir, korkuyla törpülenen cüret, cesaret… deyip geçmeyin: Meydan okumadırcüret etmek…Cesaret ise, korkmamak değildir; buna rağmen boyun eğmemektir.Riske atmaktır bir şeyleri ya da kendini. Yani zor bir işi başarmanın birincil koşuludur…Durduk yere, “Cesurlar bir kere, korkaklar her zaman ölür,” dememiştir W. Shakespeare…Ya da “Hiç bir şeye cesaret edemeyen, hiçbir şeye ümit beslemeyendir,” diye Schiller…Veya “Dünyada taklit edilemeyen tek şey cesarettir,” diye Napolyon…Ayrıca derler ki, “Cesaret bilgiden geliyorsa cesarettir, bilgisizlikten geliyorsa cehalettir.”Nihayetinde bir tercihtir cesaret...Cesaretin içinde zekâ, güç ve yaratıcılık vardır; insan olmak ve kalmak yolunda sahip olunmasıgereken aslî özelliklerden birisi…

Sayfa 27

Page 28: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Fransız devrimci Danton, “de l’audace! de l’audace! et encore de l’audace!/ cesaret! cesaret!daha fazla cesaret!” diye haykırırken; ‘Grup Yorum’un “cesaret cesaret daha fazla cesaret/kurtuluş mutlaka ellerimizde/ kır zincirleri kopar geleceği/ kurtuluş mutlaka ellerimizde,” diyehaykıran marşıdır.Tüm kapıları açan bir çeşit anahtar gibidir cesaret; aklı kaybetmeyi gerektirebilecek kararlılıktır.Bazen zorunluluktur; deli gibi korktuğun şeyin üzerine atlayabilme azmidir…“Deli cesareti” denildiğinde, aklıma şu özlü söz gelir: “Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli

derler”Cüretkâr, esaret denen kozayı yırtma gücüdür; sonucu asla esaret olmayan eylemdir.Hayattaki en gerçek katalizördür cüret; göze almaktır.

* * * * *Diyeceklerimi toparlıyorum:Dünya devrimci mücadelesine tanık olduğu en görkemli isyanlardan birisini sundu HaziranAyaklanması…Onu “Çapulcular”ımız, “Ayak Takımı”mız, “Baldırıçıplaklar”ımız, “Paryalar”ımız, “Ameleler”imiz,“Ümmiler”imiz, “Sefiller”miz, yani yeryüzünün lanetlileri, ötekileri ilan edilen biz emekçileryarattık…Yarattığımız o muhteşem şeyle ne kadar gurur duysak azdır…Ama burada durmayacağız, daha ilerilere daha büyük ve devrimci Haziran’lara yöneleceğiz…Elbette, Türkiye’de Gezi Parkı ile başlayan süreç henüz bir devrim değildir. Ancak yaşadığımızsürecin adını “Gezi Direnişi” olarak koymak yanlıştır. Çünkü toplumsal mücadelelerde, “direniş”bir savunma konumudur. Oysa Haziran günlerinde savunmada değildik, taarruzdaydık,savunmada olan Erdoğan’dı, hükümetiydi, polisiydi, mahkemeleriydi. Çünkü, bu bir halk isyanıidi!Gezi adını kullanmak kolay yol olabilir, ama isyanın İstanbul’a özgü olmadığını, Türkiyetarihinde ilk kez bütün ülke sathını kavramış olduğunu gözlerden gizler. Bu olayın tarihi bir olayolmasının bir boyutu da budur.Üçüncüsü, halkın isyanının esas nedenlerini gözden gizler. Gezi’nin ağaçları elbette önemlidir,ama halkı Türkiye çapında ayağa kaldıran sadece o değildir. O bir tetikleyici olmuştur. Patlayan,halkın öfkesini ortaya çıkartan, baskıdır. Tayyip Erdoğan’ın sofralara, mutfaklara, yatakodalarına kadar girmiş olmasıdır. Halkın ise böcekler gibi gazlanmadan sokaklara çıkamıyoroluşudur. Ekonomik sınıf saldırısıdır, neo-liberalizmdir öfkenin nedeni aynı zamanda. Gençleringelecek kaygısıdır, orta yaşın zor koşullarıdır, emeklilerin sürünmesidir…Büyük halk hareketlerinin gelişme eğrisini kesin biçimde öngörmek mümkün değildir. Kimsealdanmasın! İsyanın geri çekilmesi bitmesi demek değildir. İç ve dış bütün koşullar ve isyanınkendi dinamikleri, bu isyanın inişlerle çıkışlarla önümüzdeki yıllarda süreceğini muştuluyor.Çünkü 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Murat Yıldırım’ın, “Yaşadığımız deprem asıl depremdeğil. Bu daha öncü... Bu eylemlerde halk, demokrasinin sadece sandığa gitmek olmadığınıöğrendi. Halk gerçek bir demokrasi istiyor,” diye yorumladığı “Direnişin kökleri kapitalisttoplumdan gelmektedir.”[5]Bu bağlamda da “Yaşananlar ve sonuçları ne olursa olsun direniş eylemi başarıdır: Taksimsadece Taksim değildir, gelecektir!”[6]Özetle TOMA’ların, ilaçlı tazyikli suların ellerinde olduğu bir karanlığın sonuna doğru gidiyoruz.“Terörist”in kim olduğunu belirlemeye kalkıp, halkı biber gazına boğanlardan…Neyin ne kadar yasaklanacağına karar verip, “Benim polisim, benim valim, benim ordum,benim yargım” diyen despotluktan…

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 29: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Zulmü protesto edenlere “çapulcu” diyen; Çarşı’dan “çete” çıkaran; biber gazıyla egzoz gazınıbir tutanlardan; “Gerekirse askeri bile çıkarırız sokağa” diyenlerden; okullara “Eylemlere katılanöğretmen ve öğrenciler tespit edilsin” diye genelgeler yollayanlardan…Kardeşlerimizi katledenlerden mutlaka hesap soracağız…Bundan dostunda, düşmanında şüphesi olmasın; çünkü biz Onların yoldaşlarıyız…Buradan bir kere daha ilan ediyoruz: Acılarla, bedellerle yaratılan büyük insanlığın hikâyesininsonu tatlıya bağlanacak…TOMA’lar, gazlar, coplar, katiller kaybedecek; halk kazanacak…Bundan dostunda, düşmanında şüphesi olmasın…

TEMEL DEMİRER

16 Ekim 2013 12:44:55, Ankara.

N O T L AR[1] Bir-Kar’ın 18 Ekim 2013’de Bielefeld’de, 20 Ekim 2013’de de Wuppertal’de “Gezi Direnişi: Öncesi, Sonrası ve Geleceği” başlığı ile düzenlenen panellerde yapılan konuşma… 2 Kasım 2013 tarihinde Almanya/Frankfurt’da düzenlenen “Avrupa Demokratik Gençlik Hareketi Kültür&Sanat Buluşması”na telefon bağlantısıyla yapılan konuşma… Güney, No:67, Ocak-Şubat-Mart 2014…[2] Ahmet Erhan.[3] Yılmaz Özdil, “Para’lel Bilanço”, Hürriyet, 21 Haziran 2013, s.3.[4] Stefano E. D’Anna, Tanrılar Okulu, Çev: Yelda Gürlek, GOA Yay., 2009.[5] Bill Van Auken, “Türkiye Yol Ayrımında”, Evrensel, 8 Haziran 2013, s.11.[6] Nazım Alpman, “Taksim Sadece Taksim Değildir!”, Birgün, 1 Haziran 2013, s.7.

HABER SALIN

Haber salın bağlara,bir üzüm tanesi dahadem'e durdu.Asma da salkımınhaberi var mı?

NECİP TIRPAN

Sayfa 29

Page 30: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

KAR DAVASI / SEVDA ZEYNEP KARADAĞ

çıkıp gelmişiz pusudan hepimiz ağacız o vakit çam çınar söğüdüz salkımsız yürüdük azalan orman değil bir parça zaman avuçlarımızda bir parçacık ar

gelmeler gitmeler usulca eksilen kelimeler tarifsiz içimi burkan sona yanmalar hem herkesin dilinde bir telaş yüzümüz foyası dökülen duvar

canhıraş boşlukta çırayız her şey oyuna dahil kusursuz ve asırlardır oynanan eski bir temmuz ayazı isli bir şehirden dönüyor kandan adam yapan çocuklar yeni bir sevda kazımalı şimdi her sokak başına beyaz

külün bildiğidir yüzün kızardığı

hayat dediğin ikircikli tavırmış ne tuhaf ölümden öte köymüş mühür bozulsun belki bir şiir daha üşür dağılıp tutuşmuş mevsiminden eski kitaplar arasında tütsüdür belki rengini böyle düşürür gül başlar yaz ortasında korkak bir kar davası elinde çakmak piyondur tekbir dizeler yarıya çekilir

katil evin kedisidir hepimizin bildiği şimdi bütün gemileri tek tek...

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 31: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

sen bir duvar ustası, ben bir amelesen kurduğun iskelenin üstündebense altındayımsen marifetini nakışla işlersinçatısını attığın evlerin köşe taşınabense taş duvarın içindegöze gelmeyen küçük bir taş parçası

ikimiz de biliriz be ustabiliriz ki elimizin değdiği yapılardabirbirimizi besleriz

senin işin, bir ömür duvar örersinçekiç sesleri altında bir ömüryapının içinde gider gelirsinbeş para sana verirler, üç para da bana

ikimiz de biliriz be ustane sen oturursun o evlerde, ne de benölürsün bir gün, ben de, ölürüm kisen ustasın, yapı ustasısenin ismin kazınır mermer taşınabenimse toprağım kapılır yağmur suyunaişte böyle bir dünyadayız be ustakara derili atalarımızdan sonrabize kalan acınılası bir dünya

to ostayê düyarîyay, ez jü ameleto îşqelo oqê wiraşt î serayez binideroto marîfetê xo neqîsa danay cêbinê çatüdê kemera qoşîyînê serez wertê düyarî dêçimora dür jü kemera pungulê

ma hürmona aqî zanimê ostazanîmê qê, düyaro qê deste ma ginocêkemerî peşt dane jübînî

kar-gure to, jü emr düyar berc qenaybine wenge çeqocê dê jü emrserrona werte bono dê sonay enayponç qurîso dane to, dî qurîso qî mire

ma hürmîna qî zanînê mê ostanê to nîsenayîro î bono dênê qî ezroje ena mirenay, ez qî, mironê qêto ostayay, ostayî bononame to eno kemera mermeri seremê isa, hera serê mi kunna sillî werwatena mê a aqi, dîna a dê nanênîderîmê ostapîye-qhale mara natna dînaaqê marê mendagunîya îsonî pe ena

USTAYA OSTAYRE

ERCAN CENGİZ

Sayfa 31

FOTO:A.Z.ÇAMUR

Page 32: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

HAYKIRIŞ

Bilir misiniz?Bir Şairin Haykırışıdır Sevda...

Karanfillerin açtığı yerde baharı sunsam sanaTaşır getirir misin soluğunuYakışmıyor gözden uzaklıkDerin bir sessizlik yayılıyor etrafaHasretin dakikaları vuruyor yüreklere...Sahip çıkıp gözlerimizleBuluşalım yağmur ertesinde...

***

Hey uçsuz bucaksız yollarHey şafak yıldızıAkşam ve bizSusma sakınBir akşam getirelim çocuklaraYüreğinde meşâle meşâleSevdaGecede saklı bir zamanGözlerini değdir sancının sesineÇevir gülüşlerini yüzümeYetim kalmasın canAşk pınarı coşkun aksınSevda sokağında..

BURCU TÜRKER

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 33: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

ACI ESİNTİLER / Necmettin YALÇINKAYA

İzmir 1 Nolu Sıkıyönetim Komutanlığında süren davamız nihayet bir karara bağlandı. Hakkımdaistenilen 5 yıllık ceza da onaylanmış oldu. Ama avukatlarımız temyize başvurdular.“Sonuçlanması birkaç yıl sürer…” dediler.

O süre içinde yurtdışına kaçma planları yapmaya başladık. İlk grubun içinde ben de vardım.Ama ekildim. İbo ekti beni. Dede, “İbo istemedi seni” dedi. Yıllar sonra İbo’yla buluştuğumdasordum: “Dede istemedi seni” dedi. İkisine de inanmadım.

Babam: “Askere git oğlum o zaman, kendini unutturursun “ dedi, “sap gibi ortalıktagözükmezsin hem” Arkadaşlara kızgınlığımdan hemen gidip askerlik şubesine başvurdum.Başvurum bir haftada neticelendi. Bahriyeli olmuştum. İskenderun’a çıkmıştı acemi birliğim.Annem ve babamla İzmir Otogarında vedalaştık. “Adana’da amcan ve halanda bir iki gün kalır,oradan askeri birliğine teslim olursun” dedi babam. Annem de başıyla onayladı onu.

Otobüs hareket etti, el salladık birbirimize. Annem ağlamaya başladı, acısını içine akıttı babam.Gözlerini kaçırdı benden, başını yere eğdi. Otobüs sessizce terminalden çıktı, hızlandı birden.Derin düşüncelere batıp batıp çıkıyordum. Otobüs uzaklaşırken, gençliğim, anılarım, sevinçlerim,hayallerim ardımda, İzmir’de kalıyordu. Yapraklarını dökmüş bir ağaç gibiydim, yapayalnız.

Sayfa 33

RESİM: Wolfgang Mattheuer

Page 34: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Konya Karaman’da verilen molanın ardından tekrar hareket etti otobüs. Başımı çaresizce camadayamış, uzakları gözlüyordum. Otobüs yavaş yavaş yol alıyordu dağ yolunda, aşağıda Göksunazlı nazlı akıyordu. Silifke’de mola verdi... Silifke’nin türkülere konu olan o meşhur yoğurdunubeğenmedim nedense. Çok yavan geldi, belki de ağzımın tadı yoktu. Muavinin bağırtısıylaotobüsteki yerimi aldım. Nihayet on bir saatin ardından Adana Otogarında son bulduyolculuğum. Yavuzlara giden belediye otobüsüne bindim. Şoför beni demir bir köprünün başındaindirdi. “Köprüden karşıya geç, soldaki ilk sokak” dedi.

Köprüyü geçtim, hemen bitiminde, yerde boş zeytin kasaları üst üste dizilmiş, sarı boyalı birevin önünde tahta kanepeye ve yere kadınlı erkekli bir grup oturmuş çay içiyorlardı. Bir kadıngörünce beni ayağa fırladı birden. Kapısı ardına kadar açık olan koridora doğru bağırdı:

“Hüseyin, Hüseyin, bu gelen Hasan Abimin oğlu” dedi, “ ama hangisidir bilemiyorum”

Ben o güne kadar yengemi görmüş değildim, ama o beni babama benzetmiş ve hementanımıştı. Amcam uykulu gözlerle, üzerinde çizgili pijama takımıyla sokağa fırladı. Bana doğruseğirtti. Sarıldı bana, bir güreşçi gibi belimden tutup havaya kaldırdı. Neredeyse düşecektim.Yanaklarımdan defalarca öptü. Yengem koştu, arkasından kuzenlerim. Sarıldık, bir sevgi yumağıoluşturduk oracıkta.

Tahta kanepede yer açtılar bana. Bir tepsinin üzerinde yeni pişirilmiş, arasına yeşil taze soğanve peynir konulmuş dürüm ekmek ve çay elime tutuşturuldu. Amcakızları koşarak geldileryanıma, sağlı sollu boynuma sarıldılar. Sevgiyle ışıldıyordu gözleri. Bir sokak ötede oturanhalama haber salınmış. Halam ağlayarak geldi. Sarıldı bana, öptü de öptü. “Ben sana kurbanolurum” diyordu. Arkasından halamın çocukları damladı. Bir anda kapı önü panayıra döndüsanki. Yoluna giden arabalar yavaşlıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.

“Askerlik için geldim” dedim, “İskenderun’a gideceğim” Amcaoğlu Kemal, “Ha ben orayıbiliyorum” dedi, “birlikte gideriz.” Sonra yüzüme bakarak “Ne zaman teslim olacaksın?” dedi.

“İki gün sonra”

“İyi iyi o zaman, Adana’yı bir güzel gezdiririm seni”

Sohbetimiz gece yarısını geçmişti. Sabaha karşı uyuyabildik ancak. Erkenden kalktık, sabahkahvaltısının ardından çıktık evden. Kanal boyu yürümeye başladık. Ardından taksi dolmuşabinip şehir merkezinde bir yerde indik. Amcaoğlu, “Burası Küçük saat, şurası Büyük Saat, orası…“ diyordu.

Seyyar bir satıcının önünde durduk. Amcaoğlu Kemal bana ayna, jilet, cımbız, tırnak keseceği…satın alarak hediye etti. Kabul etmedim önce. “Sen de bana alırsın” dedi, neşeyle, gevrekgevrek güldü. Hayır diyemedim.

Küçük bir köfteci dükkânına girip Adana kebabı yedik, bol bol şalgam suyu içtik. Nehrinkıyısından yürüyerek, baraja gittik. Asma bir köprüden karşıya geçtik. Orada Cici Bici yedik. Gü-

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 35: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

zeldi Adana ama havası çok basıktı, ter içinde kalmıştım. Ayakkabı ve çoraplarımızı çıkarıp suyasoktuk ayaklarımızı. Başımızı da suya daldırmadık değil. Serinlemiştik. Birbirimizden ayrı geçenyirmi bir yılın acısını birkaç saatte çıkarmaya çalışıyorduk. Akşama eve vardığımızda “Anos halandavet etti seni” dedi yengem.

Gittik gece yarısı döndük. Sabaha kadar konuştuk neredeyse. Ancak bir iki saat kestirebildim.Sabah kahvaltısının ardından ev halkıyla vedalaşıp tuttuk İskenderun’un yolunu. Bir iki saatsonra İskenderun’a vardık. İzmir’e benziyordu; manzarası, havası, suyu, sahili…

Bir berbere götürdü amcaoğlu beni. Berber anlamıştı. Önce saçımı arkadan kesmeye başladı.İşini bitirdikten sonra, ayna tuttu yüzüme. Kendimi görünce tanıyamadım. Başka biri olupçıkmıştım sanki. Yüzümdeki keder aynaya vurmuştu.

Bir faytona binip 1. Deniz Er Eğitim Komutanlığına gittik. Kapıda teslim edildim. Tek sıra halindedizildik, bir depoya alındık, elimize ayakkabı, iç çamaşırı, elbise ve kep tutuşturdular. Kimimizinbedenine küçük, kimimizin bedenine büyük geliyordu elbiseler. Kendi aramızda değişiyorduk.Yalnızca ayakkabı numaralarımız bir numara büyük verilmişti. Nedeni ise; eğitim sonra ayaklarınşişerek büyümesi.

Koğuşlara verildik sonra. Yattığım yeri beğenmiştim. Soluksuz yatmıştım. Ayrı bir dünyadayaşıyor gibiydim sanki. Aynı mahalleden iki arkadaşımı, aynı koğuş içinde olmamıza rağmenancak beş gün sonra görebilmiştim. On beş günlük bir eğitimin ve yemin töreninin ardından,çarşı iznine çıktık. Ben bir otobüse atladığım gibi kendimi Adana’da amcamlarda buldum. On beşgündür yıkanmamıştım. Üzerimdeki beyaz fanilanın rengi grileşmişti. Çoraplarımı ayağımdançıkarıp attım kapı önündeki çöp tenekesine. Yengem termosu yaktı hemen. Banyoyu hazırladı.Utanmama karşın beni bir güzel lifleyerek yıkadı. Fanilamı kaynattığı suda yıkadı. İpe asarken“Kusura bakma yeğen” dedi yengem, “herhalde çamaşır suyunu fazla kattım, fanilaların rengiaçıldı”

“Önemli değil yenge” dedim, “kim görecek içimdeki fanilanın rengini”

İçim acıdı birden. Mahzunlaştım. Sevdiklerim geldi aklıma. Fanilanın rengi açılmışken içimdekirenkler bir bir karardı.

NECMETTİN YALÇINKAYA

Sayfa 35

Page 36: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

HİÇBİR ŞEYİ OLMAYANIN ARADIĞIMeriç AYDIN

Her şey aranır biliyorsunSenin böyle duruşun bile kimine göre bir kayıpAma derin soluk alışında bir hiçlik varZaten bizde hep hiçlik varSen söyleyince doğru olanBen konuşunca yanlışsaSenin gülerek tuttuğun gülBen dokununca solgunsaAy ve güneş senin olsunGülmek için sebep mi var?Yanında olanı pek görmez insan Hep olmayanı arar görüyorsunAma hiç olmayan pek aranmazŞayet aradığın bensem, neden içinde sen yoksun?

Aradığım bir şeydi ama bulamadımŞu karşımda ki uzaklığın kendi içinde bir uzaklığı var mı ki?Varsa onun içinde olmasın aradığımYa da şu birbirinden kafa ütüleyici kitapların Hayatın olur olmaz yerine sürükleme anı beniE sen de yoksan ben neyi eskitiyorum kiElimi attığım her şey de karşıma çıkarır seniBen eksilirken seni çoğaltan neydi?

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 37: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

İç sesİnsanın aradığı bulduğu değil, kaybettiğidir çoğu zamanHer ne bulduysak kaybettik, hiç kazanmadık o kadar.

Aradığım bir şeydi ama bulamadımBir ara avucum da sandım, orda da yoktu bulamadımSahi o çocukken yaptığımız şaka mıydı neydi?Masanın altına mı baksam, ağacın kesildiği ormana mı?Yoksa hırsını alamadığımız, ömrümüzün kırılan dalı mı?Üstüme dünya mı ne düştü, bu ne ağırlık?Gözüme deniz mi kaçmış, bu ne derinlik?Dünyanın ortası mı burası, bu ne uzaklık? Ne kadar cüsseli bir giz bu, sahi denizin ortası neydi?Biz bilmiyoruz ya hiç öteki tarafıKi, öteki taraf, öteki yüzümüz olmasınumduğumuz cennetinHer an bir gerçeğe yalan yere gülüp geçtiğimiz cehenneminMesela sana sorsam, senin bur da olmadığınıBilmeyen sana, sen bulabilir misin?Senden önce de olmayan şeyiAma doğru ya sen burdasın, sesin bur daBurdayım diyeceksin inatla, pe ki orda ki neydi?O halde sende burdaysan, içimde dolaşan neydi?İçimiz, dışımız bir diyemem sana zatenKi,içi-dışı bir değiliz zatenSıkılmış olamaz mıyız, dışımızın iç halinde ki sesindenE o zaman, sende olan içimin, dışında ki yankısı neydi?

Aradığım bir şeydi ama neydi bulamadım?Ellerimi çizdim bir kopyasını elleriminParmaklarımı saydım elimin parmaklarınıTutup gözlerine koydum inanması için temiz olduklarınaBir elim var sanıyordum ellerini tutanEllerine sorsana, o da başka ellereAradığım şeyin elden ele gitmediği ne malumAradığım ellerinin kiri miydi?

Koro

Ney olacak ellerinBir ellerin var senin ellerinBir ellerin yok mu ki senin?Bir gözlerin var, gözlerinBir gözlerin yok mu ki senin?Elleri olan ne yapsın ellerini, elleri yanmıyorsaGözleri olan nasıl görsün, gözleri bakmıyorsa

Sayfa 37

Page 38: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Aradığım bir şeydi ama neydi?Az önce ellerimle kendi yüzümü çizdimBir kopyasını çizdiğim ellerimle yüzümünSonra kaderimi çizdi ellerim, bir benzerini kaderiminKaderimi ellerimde aradım, hangi tenin kaderiydi ellerimAradığım kaderim miydi anlamadım?Unutup yitmemek için kim olduğumuzu Hatırlatmadan bize kim olduğumuzu birileriBirileri unuturken bir yerde birilerini Kendini hatırlatırken durmadan birileriHadi bulalım kaybetmeden ellerimiziYapabileceklerimi bir daha yapamayacağımıza göreGördüklerimizi bir daha göremeyeceğimize göreBildiklerimizi, söyleyeceklerimizi ve yazabileceklerimiziHatta konuşabileceklerimizi bir daha konuşamayacağımıza göre

Koro

Ölüm varsa ölüm gelsin, savaş varsa savaş çıksınBarış varsa barış olsun, umut varsa şimdi doğsunÇünkü yarın özgürlük gelecek. Ve o gün kimse ölmeyecek

Bir yüreğin varsa koy ortaya yüreğiniBir yüreğin yoksa unut gitsin her şeyiniBir yüreğin olduğunu anladığın günİşte o gün ölmek yasak

İç sesÖlüm nedir bilmek için, onu her gün anmak içinHayat nedir yaşam için, onla her an savaş güzel

Koro

Ney olacak ellerimBir ellerim var benim ellerimBir ellerim yok mu ki?Bir gözlerim var benim gözlerimBir gözlerim yok mu ki?Elleri olan ne yapsın ellerini, elleri yanmıyorsaGözleri olan nasıl görsün, gözleri bakmıyorsa?

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 39: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Sen bir şey duymamış olBen bir şey söylememiş olayımUnutalım aradığımız şeyin ne olduğunuKimsenin narı kimseye geçmiyorsaNarına yandığımın bunca şiir neydi?Kimde olmalı ki bunun sol anahtarıNedir bu kendini aratanın saltanatıElimi kalbime koydum bulamadımAradığım kırık bir kalbin kilidi miydi?Aşk diyordun ya? Aşk kül oldu, bittiBen ve sen masalı yok oldu gittiBu ellerimin tükendiği gözlerinseGözlerimin göremediği neydi?

İç ses

Gideceğim diyorum gideceğimBir ses daha diyor gideceğimBir şeyler söylemek için kendimeİki kişi olup geleceğim

Aradığım bir şey vardı, ama neydi? BulamadımHayalime sordum, çok bilen çok yanılır dedi:Hayalim benimahvetti utandımDüşüme sordum, düşüm dedi düşünmeÖncesine bak her şeyin, sonunu düşünme Düşümün gözünden düştüm bulamadımAyna mıydı ne? Dedim: bir o kaldıYüzüm mü? Yüzüm aynaya baka kaldıAyna dedim sen söyle bariAynada ki gökyüzü müydü sahi, gökyüzünü ayna sandımÜstümü soydum aynaya, sonra küstüm dünyayaİşte aradığım bu dedim: gözüm seğirdi toprağaToprak düştü aklıma, sen söyle dedim toprak anaAnnem dedi: yılan bana.

Toprak dedim: bu sen misin?Ben aynayım dedi: sende kimsinDedim: ayna mıydı ne? Bir o kaldıOna sordum dondu kaldıBen toprağın aynasıyım dedi:Dedim:herkesin aynası mı var?Suya bak anlarsın dedi:Suyu dövdüm su ışımadı

Sayfa 39

Page 40: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Dağa çattım dağ konuşmadıDeniz olmasın dedim: biraz da su?Aradığın benim dedi:, denizdir biraz da suAramadığım yer kalmadı dedim: seni su?Denize sor dedi: biraz da denizdir suDedim: deniz değil derdim sensin suBenim dedi:içim denizdir, aslım da suİçim, dışım neydi? İçime düşen deniz miydi?Ben dedim: asılsızım, içime duyarsızımSen dedi: deniz ol, deniz gibi olunmalıDeniz gibi olunmalı, deniz gibi olunmalı…

MERİÇ AYDIN 2013

Tek YasakÖzgürlüğün geldiği günO gün ölmek yasak!

Cemal Süreya

HESAPSIZ

düşündün mü hiçneden beş parasız günlerindedaha mutlusunduröteki zamanlardançünkü üç on para öderkensadece işgücünü almazlar insandan

çay simit saltanatı romantik değildir aslaarayanı azalmış hesapsız şair

kuşbakışı okurken yaşamın ayrıntısınıonlar ezdikçe daha güzel kokmaktır marifetyüreğinin titreşimisol major beste

yaz ki gönülden gönüle yayılsın öfkesoranları azalmış kitapsız şair

ÖZER GENÇ

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 41: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

ORANTISIZ İKTİDAR İLİŞKİLERİ ve AÇIK KAMUSAL ALANLAR

Lütfiye BOZDAĞ

Kamusal alan, eşitlikçi bir mevcudiyet alanı değildir. Orantısız iktidar ilişkilerinin gizli bazen dealenen sergilendiği bir ortamdır, aynı zamanda sınıf, toplumsal cinsiyet gibi tahakkümün vedirenişin izlerini taşıyan kültürel/ideolojik bir inşa alanıdır. Aynı çerçevede sanat ile hayatınkesiştiği yer olan açık kamusal alanların yönetilmesi ve kullanılması ile ilgili yaşanan sorunlar vesorulması gereken sorular vardır.

Kamusal alan nedir?

Kamusal alan kimindir?

Kamusal alanda egemen olan kimdir?

Her dönemin egemenleri, kendi politik kamusal alan tasarruflarını, tahayyüllerine uygun olarakkamusal mekânları biçimlendiriyorlar. Bugün kamusal alanda mekân düzenlemeleri, yerelyönetimler tarafından yapıldığı için mekanın kamusal alan olabilme özelliğini belirleyen de bele-

Sayfa 41

Page 42: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

diyelerdir. Belediyeler, gelir elde etmek için kamusal alanları çeşitli sermaye kuruluşlarına vesiyasi kuruluşlara sunmaktadırlar. Bu kuruluşlar, kamusal mekânları kiralamakta ve böylecekamusal alanlarda kamuya ait olan yerler; meydanlar, park ve bahçeler, sokaklar, duvarlar,gökyüzü bile sermayesi olan tarafından biçimlendirilmektedir.

Açık kamusal alanlar; farklı kamuların ya da bireylerin birbirleriyle iletişime ve etkileşimegeçebildikleri yerler olma özelliğine sahiptir. Ancak; açık kamusal alanlar, dahil olduklarıyerel yönetimlerin işletmeciliğinde, çoğu zaman tek yönlü dayatma ile yürütülmektedir.Kamuya açık bir alanda yürürken ya da metro durağında beklerken bir billboard gözünüzüve kulağınızı işgal edebilir yada gökyüzünde bir zeplin, bir şirketin reklamını içeren birgörselle zorunlu iletişim kurmanıza neden olabilir.Belediyeler tarafından yapılan mekân düzenlemelerinde, siyasi iktidar nasıl bir kamusal alantahayyül ediyorsa, kamusal mekanlar, o şekilde düzenleniyor. Modernizm ile birlikte kamusalalanları düzenleme işi, şehir planlamacılığı uzmanlık alanı olarak belirlenmiştir. Şehirplanlamacıları, yerel yönetimlerin yaptırımı karşısında kenti, kamu yararına değil, iktidaryararına planlamaktadırlar. Elbette buna karşı oluşturulan sivil toplum dernekleri ve meslekodaları vardır. Örneğin; 1954 yılında kurulan “Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği(TMMOB) gibi. Ancak 2013 Temmuz ayında, Taksim Gezi Direnişi sonrasında çıkarılan birkanunla, siyasi iktidar TMMOB’un vize ve onay yetkilerini kısıtlamış, işlevsiz hale getirmiştir.

Siyasi iktidarın kamusal alanları, kamu yararını gözetmeksizin düzenlemesi, biçimlendirmesikarşısında direnme odakları da oluşmaktadır. Taksim Gezi Parkı Dayanışması gibi birçok STKvardır. Bu karmaşık mekansal ilişkiler yumağında; direnme odakları oluşturabilmek ve budirenme odaklarında kavramların ve modellerin sorunsallaştırılma yöntemini belirlemekönemlidir. Bu soruları şöyle sıralayabiliriz.

Kamusal alan, kimler tarafından, nasıl paylaşılmalı, katılım süreçleri ne olmalıdır?

Farklı kamular arasındaki eşitlikleri hatta ittifakları nasıl kurabiliriz?

Farklı kamusal alanların, birlikte kurgulanma imkanı var mıdır?

Küreselleşme politikaları altında kentleri yeniden dizayn etme “kentsel dönüşüm” ile ortayaçıkan kamusal alanların talan edilmesi ve siyasi iktidarın tasarrufunda biçimlendirilmesibirçok aydın ve sanatçıyı rahatsız etmiş, bu durum beraberinde bazı sorgulamaları gündemegetirmiştir. “Taksim Gezi Parkı Direnişi” siyasi iktidarın yaptığı kentsel ve toplumsalmühendisliğe bir başkaldırı olarak ortaya çıkmıştır. Elbette mesele üç beş ağaçtır. Ağaçlarınve doğal çevrenin tahrip edilmesiyle sağlıklı yaşam alanlarının yok edilmesine, beraberindegeleceğe konan ipoteğin kaldırılması için bir direnmedir.

LÜTFİYE BOZDAĞ

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 43: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

KUSURA KAYA DÜŞMESİN

Portakal çiçeği gelincik ayrıkotuTebessümlü ama mevsimsiz papatyalarPapatya olmak onların en zor işi

Hani sevda diyoruz özgürlük diyoruzGözler çayıra kesiyorSesler panjursuz pencerenizdeBahar her an baharSevdalanacak yoksulluklarımız gene

Bir yanın insan bir yanın gazete haberleriBir yanın sevda bir yanında vahşetin dişi

-Şimdi şu dizelerin kusuruna kaya düşmesin aman-

Bir aşık olmayı deneyin dünyayaDeğiştiriverirsiniz bu gidişi

SEMA LALE

ŞAİR ALDATMASI

Bir kağıt duruyorduMasanın üzerindeBembeyaz teniyleÇırılçıplak

Bir yarin çıplaklığıHelaldir deyipÖrttüm üstüneBir bir kelimeleri

Bir şiir duruyor şimdiMasanın üzerindeVe ben karşısındaÇırılçıplak

NEDİM ELÇİ

Sayfa 43

Page 44: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

HOŞÇA KAL KÜLLERİM

Kelimelerin bittiği yerdeAldım koynuma kendimiEküm dolu gözlerimleTutuğum eller kofmuş meğerKopup gittiler ansızınBencilliğin kıran kıranaİçildiği son köprüdeKırılıp kaldı buruk imgeleriIpıslak irislerimde

Bir yarım dünyadanÖtekine dinliyorum şimdiAzap senfonisini ıssızlığımdaKirpiklerimin kemanındaParamparça manzaralarınTürettiği günlerin akşamındaGözyaşlarım gibi sildimBaktığımız günbatımlarını

Öyle boşum ki şimdiSanki hiç yaşamdımBoynumda Denizlerin ilmiğiDoğumumu gören topraklardaTiranların sınırsız iğrençliğiİçimde özlemini çektiğimGünlerin kabzasız hançeriGözlerim kapalı ellerimYüzsüzlüğe inat kanatÖpüyorum uçan her kelebeği

YAŞAR DOĞAN / Lolan

26/03/2014

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 45: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

KAYIP MASAL

Gecenin çıplaklığıyla buluştu ellerimYıldızlar dil çıkarıyor şiirimeHaylaz bir çocuk gibi…

Ay suskun siyahın içindeDokunurken hüznün kalbineAteş böcekleriyle sevişiyor dizeler…

Her yer yangınAteşe dokunanlar donuyorVe ömrünü ellerine almışKayıp masallar geçiyorGözlerinde dünyanın…

O kayıp masallar daFırtınalar koptu serçe yüreğindeArdın da yıkık kentlerİpler de aydınlık düşüncelerVe sıcak düşler bıraktı…

Kırıldı kalemi hayatınKendine küstü şiirÖmür ağladıÇığlın da çocukların…

Sokaklar kabuğuna çekildiYeri ve göğü sallayan sloganlarİşaret dilinde konuşuyor şimdiLal bir çocuğunKim susturdu sözcükleriYa dilini mürekkebin…

Duraksama zamanı değilBir bir kayıp giderken kuşlarSimsiyah bir örtü gibi serilen göğümüz de…

Kalk ve hayat ver…Hayatı çalınanlara…Ey suskun zaman…

MURAT ÖZGÖLMURAT ÖZGÖL

Sayfa 45

Page 46: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

ey can;can dayanır mı bunaruhum ile yüreğimçarpışan fay hattımkaç şiddetinde çarpıştıölçüsü var mı

bırakınkendi depremimin altında kalayımyıkıntılarımın tozları altındagelecekte fosil olurum belkio zaman merakla incelersinizşimdi dokunmayınbırakınyıkıntılarımın altında fosil olayım

ayrılıklar biter bir günhasretler bitergöçenler döner belkikaçanlar döner bir günbeklemeye umut varkavuşmak için hayal,düşkaç yıl yatsan ne çıkarelini tutabilirsingözlerinden öpebilirsinsözcükleri nakış nakış işleyipdemet demet verebilirsinya ölümçaresi var mıbir teselli bula bilir misin

kendimi kandıramamahirette kavuşuruz diyeteselli istemembırakın,avazım dağlarda yankılansınsessizlik istememardçı depremlerimi sürdüreyimdağ dağın üzerine çıksınben altında fosil olayım

EY CAN

HIDIR KARAKUŞ

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 47: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Ey Kadınlar ve Erkekler!... Ne Zaman Bulacaksınız Diğer Yarınızı?...

Vildan SEVİL

(Kadın ve erkeğin, birgün birbirlerini tümleyeceği umudu ve özlemiyle 8 Mart kutlu olsun!)

Binlerce binlerce binlerce yıl önce…Onlar, saf su gibi dupduru iken… Onlar, hava kadar salt özgürlük, toprak kadar salt bereket iken…Binlerce binlerce binlerce yıl önce…Kadın, salt gerçek kadın iken… Erkek, salt gerçek erkek iken…Mutlulukla mutsuzluğun adları konmamış iken… Onlar, salt mutluluk ve mutsuzluluğun sarmaşıklığında, öylesine… Yani işte öylece… Naif su damlacığı, zarif kum taneciği, havanın görünmez bilinmez zerreciğinin de zerreciğiyken… Kadın salt İNSAN, erkek salt İNSAN iken…Kadın, “kadın” sözcüğünü, erkek, “erkek” sözcüğünü bilmez iken…Onlar, sarmaşıkça sarmaş dolaş yükselirken göğe, birdenbire, kocaman, yemyeşil bir incir yaprağı düştü ellerine. Göklerin görünmezliğinden, bilinmezliğinden bir buyruk geldi sonra: ÖRT!...Örtülecek yeri imledi görünmez bilinmez bir korku. ÖRTTÜLER!... Örttüler, hayata hayat katanı. Örttüler, yerden alıp göğe çıkaranı. Örttüler ateşi, örttüler dinginliğin ve yorgunluğun doyumsuz güzelliğini.Ah bilemediler, bilemediler, bilemediler… Ahhh!...

Sayfa 47

Page 48: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

İncir yaprağının salt o kadarla yetinmeyeceğini bilemediler.Büyüdü, çoğaldı incir yaprağı. Ruhları örttü, aklı örttü, bedenleri örttü.En çok da kadına düşmandı incir yaprağı. Erkeğe daha hoşgörülü davranıp müttefiki yaptı.Güçsüz ve zavallı erkek, kandı incir yaprağına.Diğer yarısıyla tamamlayacağına gücünü, rakip bildi, karşısına aldı kendi yarısını.Çok güçlü ve doğurgan olmasına karşın kadının her hücresini soluksuz, savunmasız veyapayalnız bıraktılar elbirliğiyle.Kadının gücünden, kendi güçsüzlüklerinden korktular. Çok korktular…O kırmızı elma, bir daha asla eşit bölüşülemedi. Eşitlikten korktular. Çok korktular…Eşitsizlik temelinde, birlikte yarattıkları servetleri, rahatı yitirmekten korktular. Çok korktular…İkisi pek mutlu oluruz, sandılar.Gün oldu ateşlere attılar kadını. Gün oldu kılıçlarla kestiler, kamalar sapladılar, bıçaklarladoğradılar.Gün oldu, kara kurşunlarla deliş deşik ettiler.Gün geldi ne erkek hatırladı incir yaprağını ne de kadın. Oysa tüm acıların kaynağından biri, tümsilahların kabzasını tutan ellerden biriydi incir yaprağı ve müttefiki erkek. Unuttular…Unuttular, birbirlerini nasıl tümlediklerini. Unuttular…Ve ikisinin muhteşem gücü, yok olup gitti böylece, tükendi.Geldik bugünlere…Geldik, bir ucu doğuya, bir ucu batıya uzanan güzeller güzeli coğrafyaya. Geldik talanlarınyağmaların ülkesine, ülkemize.Vardık ülkemiz kadınının yanına. Bir de ne gördük?...Duralım bakalım hele bir, neler gördük, neler……………………………………….Mülkiyet-zenginlik-üleşim açısından dünyada kadınların durumunu vurgulayıp ülkemizdekivahamete gelelim.Dünyadaki özel mülkiyetin yalnızca %1’ i kadınların elinde.Çocuk ve Anne ölüm oranları sıralamasındaTürkiye dünyada 189 ülke arasında 108.sırada.Kadın erkek eşitliği sıralamasında 135 ülke arasında Türkiye 126. sırada.Dünya Ekonomik Forumu'nun (DEF) yayımladığı 2013 cinsiyet ayrımcılığı raporuna göre,Türkiye’ye dair bazı çarpıcı veriler ise şöyle:

Kadınlar arasında işsizlik oranı %11 (erkeklerde 9)Kadınlar arasında yarım gün çalışma oranı %24 (erkeklerde 9)Tarım dışı istihdamda kadın işgücü oranı %23Banka hesabı olan kadınların oranı %33 (erkeklerde 82)İşletmelerde liderlik konumuna yükselebilen kadın oranı %4Kadına yönelik şiddete gelince…Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfıise Adalet Bakanlığı verilerilerine göre, 2002 yılından 2009 yılına kadar kadıncinayetlerinin yüzde 1400 arttığını açıkladı.Bianet.org’un kadına yönelik şiddeti saptamak için tuttuğu çeteledeki kadına yönelik cinayetrakamlarına bakalım şimdi de:

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 49: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Erkekler 2013'te 214 Kadın ÖldürdüErkekler 2012'de 165 Kadın ÖldürdüErkekler 2011’de 257 Kadın ÖldürdüErkekler 2010'da 217 Kadın ÖldürdüErkekler 2009'da 139 Kadın ÖldürdüTaciz, tecavüz ve bilinmezlik içindeki sayısız ensest olayları hariç rakamlar böyle.Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün yaptığı araştırmanın ise çarpıcı sonuçları şöyle:

- Aile içi şiddetin yüzde 87'si, kadınlara karşı işleniyor. Şiddetin yüzde 34'ü fiziksel, yüzde 53'ü sözlü olarak gerçekleşiyor. Bu oran gecekondu semtlerinde yüzde 97'lere çıkıyor.

- Kadınların yüzde 20'si okur-yazar değil.

- Lise ve daha üstü eğitimli 15-24 yaş grubunda bulunan kadınların yüzde 39.6'sı işsiz.

- Kadınların yüzde 40'ı görücü usulüyle evleniyor, yüzde 20'si ise nikahsız yaşıyor.

- Kadınların yüzde 55'i doğum kontrolü uygularken, yüzde 64'ü hamilelik döneminde doktora gitmiyor.

- Yılda 2 bin 500 kadın anne olmak isterken yaşamını yitiriyor.

- Kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 27'lerde bulunuyor

- Türkiye'de 850 kaymakamın sadece 17'sini kadınlar oluşturuyor.

- Hakim ve cumhuriyet savcısı sayısı içindeki kadın oranı ise yüzde 18

- Meclis'teki 550 milletvekilinin 24'ü kadın. Belediye başkanlarının ise sadece binde 5'i kadınlardan oluşuyor.

- Türkiye'de kadınların yüzde 35.6'sı bazen, yüzde 16.3'ü sık sık aile içi tecavüze uğruyor.

Ey kadınlar ve erkekler!... Ne zaman bulacaksınız diğer yarınızı?...İncir yaprağı nerede?... Onu nasıl bulmalı?... Ne yapmalı?...

VİLDAN SEVİLO5.03.2014

Sayfa 49

Page 50: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

ATEŞ SÖNDÜ KÜLÜ KALDI

yasaklarneyi saklarhiçbir güzelliğini saklamayan doğabelli ki güvenmiyor insanaçirkinlik ve riyavatansıza sığıntıyasöz söyleme hakkını verebiliyorsademek ki tek yönlü yasainsanı düşünden ederağacı dalındanbunca olayın vebalındankurtulmak kurtulabilmekhak ve hukuk yönündeçaba ister çaba

kır zinciri kırhaykırolanlar göz önündene saklanacak hal varne de sırelin dilinde ki türküacıya boğdu mülkütemel sarsıldıaldı alacağını yabansöndürdü ateşimizikülü kaldı

BEKİR KOÇAK

Görsel Çalışma:ADNAN DURMAZ

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 51: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

WÜRZBURG — BERLİNMÜLTECİ / GÖÇMEN

YÜRÜYÜŞÜNDEN TANIKLIKLAR-XXIVTURGAY ULU

FREİBURG'TA 3.ENTERNASYONAL KONFERANSI

Avrupa'da mültecilere ve diğer ezilen kesimlere uygulanan izolasyon yasalarını kırıpdeğiştirmek için yıllardır Almanya sokaklarında sürdürdüğümüz direnişi, Avrupa'nın genelineyaymak için başlattığımız girişim devam ediyor. Şimdiye kadar, ilki Brüksel ve ikincisi deRoma'da olmak üzere iki enternasyonal konferans gerçekletirmiştik. Bu konferanslardanüçüncüsünü de Almanya'nın Freiburg kentinde gerçekleştirdik. Freiburg'u seçmemizin amacı,diğer Avrupa ülkelerinden gelecek olan delegelerin daha kolay ulaşmasını sağlamaktı.

Üçüncü enternasyonal konferansımıza Avrupa'nın değişik ülkelerinden, farklı örgütleri temsiletmek üzere elli kişilik delege katıldı. İkinci konferansta ortak taleplerimizi içeren bir metinkaleme almış, bu metni değişik dillere çevirerek diğer örgütlere sunmuştuk.

Üçüncü konferansımıza ilk defa katılan örgütler oldu. Yeni katılan örgütler, bundan sonrakiçalışmaları birlikte yürütme kararı aldılar.

Üçüncü konferansımız iki tam gün sürdü. İlk gün biraz tartışmalı geçti. Daha öncekikonferanslarda önerdiğimiz Brüksel yürüğüşünü, içinde bulunduğumuz 2024 yılının Mayısayında yapılacak olan Avrupa seçimlerinin arefesinde yapmayı planlamıştık. Ancak, Fransa'dankatılan Sam Papir örgütü ve İtalya ile Belçika'dan katılan örgütler bu tarihi erken buldular.İçinde bulunduğumuz yılın Haziran ayında Avrupa'nın içişleri bakanlarının düzenleyeceğitoplantı arefesinde yapma önerisi yapmışlardı. Daha önceki konferanslarda tarih konusundatam bir uzlaşmaya varamamıştık. Üçüncü koferansın ilk günü tamamen bu tartışmayla geçti.

Sayfa 51

Page 52: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Uzun tartışmalar sonucunda, birliğimizin bozulmamasını esas alarak yürüyüşümüzü Haziran'dayapılacak olan içişleri bakanlıkları toplantısı arefesinde yapmak yönünde ortak bir kararabağladık. Ancak biz Almanya'dan katılan direnişçiler olarak yürüyüşü zaten Mayıs ayındabaşlatmak zorundayız. Brüksel'e en yakın olan Almanya şehrinden bile başlamış olsak epey biryol yürümemiz gerekecek. Avrupa parlementosu seçimleri olduğu zaman biz yürüyüş kolundaolacağız ve böylece seçim gündemini de direnişle karşılamış olacağız.

Üçüncü enternasyonal konferansımızda, büyük Avrupa yürüyüşü için bir slogan ve bir sembolönerdik. Sembol olarak Avrupa sınırını çiğneyen ayak izi sembolü ve slogan olarakta; „özgürlükiçin yürü, sistemle savaş“ sloganı ya da; „sınırlara ve milliyetçiliğe hayır“ sloganı en çokbeğenilenler oldu.

Brüksel yürüyüşü için belirlediğimiz ortak güzergah şöyle oluştu: Önce değişk ülkelerden yolaçıkarak uluslararası sınır ve yasakları çiğneyeceğiz, Strazburgta buluşarak hep birlikte Brükseleyürüyeceğiz. Brüksel'e varacağımız tarih olarak 21 Haziran'ı belirledik. 26 Haziran'da içişleribakanlıkları toplantısı olacak ve biz bir hafta öncesinden Brüksel'de olacağız, bir haftayıkampanya ve eylemlerle geçireceğiz. Üçüncü konferansa katılan delegeler yürüyüş konusundadeğişik deneyimlere sahipler. Sam Papir grubu geçtiğimiz yıl bir yürüyüş yapmıştı. Biz degeçtiğimiz yıl uzun bir yürüyüş gerçekleştirmiştik.

Biz Almanya'da bulunan mültecilerin eyalet dışına çıkmaları yasak olduğu için, hem Almanya vehem de Almanya dışına yaptığımız seyahatlar için risk almak durumundayız. İkinci enternasyonalkonferansa giderken bir arkadaşımız Münschen kentinde tutuklanmıştı ve bizlere de eyalet dışınaçıkma yasağını çiğnediğimiz için ceza vemişlerdi. Üçüncü eternasyonal konferans için Freiburg'agiderken de polis kontrolü oldu ve bir arkadaşımızın cezası olduğu için tutuklamak istediler ancakFreiburg'ta bulunan bir dernek bu parayı ödeyerek arkadaşımızın tutuklanmasını önledi.

Münschende tutuklanan El Mütena yoldaşımız, gerçekleştirdiğimiz enternasyonal kampanya veeylemler sayesinde serbest bırakıldı. Dördüncü enternasyonal toplantımızı Amsterdam'da, Şubatayının başında ya da ortasında gerçekleştirme kararı aldık. Cezası olduğu için Hollanda dışınaçıkamayan El Mütena arkadaşımız da böylece bu konferansımıza katılmış olacak. Onu özledik.Selam olsun risk alarak kavgaya atılanlara.

HAMBURG'TAKİ ÜÇ SEMT TEHLİKELİ BÖLGE İLAN EDİLDİ

Geçtiğimiz günlerde Hamburg'ta işgal apartmanı olan Rota Flora'nın yıkılmak istenmesini vemültecilere uygulanan baskıları protesto etmek için büyük bir eylem gerçekleştirmiştik. Bugösteriye polis sert bir biçimde saldırmıştı. Yürüyüşü yasadışı ilan etmişti. Yaşanan sokakçatışmalarında polisten ve göstericilerden yaralananlar olmuştu. Bu eylem sonrasındaHamburg'ta bir karakola saldırı oldu, polislerden bazıları atılan metal ve şişe darbeleriyleyaralandılar. Bunun ardından polis sokaklarda terör estirmeye başladı. Karakola saldırı yapanlarıihbar edenlere ödül sözü verdi. Diğer yandan üç bölgeyi tehlikeli bölge ilan ederek sürekli gözaltıve kontroller yapmaya başladı.

Hamburg'taki polis kontrollerine karşı insanlar tehlikeli bölge ilan edilen semtlerde gösterileryapmaya devam ediyorlar. Alman polisi ve devleti bu gösterilerin genele yayılmasındankorkuyorlar. Sosyal haklarda yapılan kısıtlamalara karşı tepkilerin gelişmesinden korkuyorlar.

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 53: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Sosyal haklarda yapılan kısıtlamalara karşı tepkilerin gelişmesinden korkuyorlar. Devlet biryandan kitlelerin hassas noktalarına dokunmaktan çekinirken diğer yandan isyanların başlamasınıönlemek için dizginsiz bir baskı ve şiddet politikası izliyor.

ORANİENPLATZ'DAKİ DİRENİŞ ÇADIRLARIMIZ İÇİN SALDIRI KARARI ALAMADILAR

İçişleri bakanı Henkel'in direniş alanımızı yıkmak için verdiği son süre dolmasına rağmen bir polissaldırısı şimdiye kadar olmadı. Bugün yaptıkları basın toplantısında da yıkma yönünde bir kararçıkmadı. Yitkililer, direniş alanımızın yıkılması için mahkeme kararını bekleyeceklerini açıklamaklayetindiler. Berlin gibi bir şehirde kampsamlı bir polis saldırısını şimdilik tercih etmiyorlar. Hamburgşehrinde gerçekleşen kitle tepkisinin burda da tezahür edeceğinden endişeleniyorlar.

Berlinde de zaman zaman etkili eylemler gerçekleştiriyoruz. Ancak henüz Hamburg'taki kadarradikal ve kitlesel değil. Türkiye'de gerçekleşen yolsuzluk olaylarını protesto etmek için ve değişikgündemlerle ilgili olarak Berlin'de küçüklü büyüklü eylemler gerçekleştiriyoruz.

….....İsrail'deki mülteciler 30 bin kişilik bir eylem gerçekleştirdiler. Önümüzdeki günlerde Avrupa'nınsokakları mülteci eylemleriyle daha da ısınacak. Haksız savaşlar ve etnik çatışmalar devam ediyor.Bu durum Avrupa'ya mülteci akışını devam ettiriyor. Bu akışa karşı Avrupa ülkeleri yeni sınırlayıcıyasalar çıkartıyorlar. Bulgaristan ve Romanyalıların Avrupa'da çalışma, dolaşma hakkı için gerekliolan beş yıllık süre doldu. Bu durumdan başta Almanya ve Fransa olmak üzere endişe duyuyorlar.Almanya'da yapılan tartışmalarda kurallara uymayanların hemen iade edilmesi için tedbirleralmak istediklerini beyan ediyorlar.

…....Eylem ve etkinliklerimizi planladığımız biçimiyle hayata geçirmeye devam ediyoruz. Almanya'nınher yerinde yapılan etkinliklere artık bizim devrimci mülteci hareketimizden mutlaka bir katılımoluyor.

Önümüzdeki günlerde, devrim kartalı Rosa Lüxemburg'la ilgili etkinlik ve eylemlere davetliyiz.Yarın akşam bu konu ile ilgili bir tartışma programına katılacağız. Ayrıca Rosa Lüxemburgkonferansına çadır ve materyallerimizle katılacağız. İşgal okulu ile ilgili olarak bir grup sanatokulu öğrencileriyle birlikte yapmış olduğumuz film tamamlandı. „Kacanacağız“ adlı filmimizi ilkolarak bir dernekte gösterdik. Film sonrasında değerlendirme ve tartışmalar gerçekleştirdik.Böylece işgal okuluyla ilgili olarak ilk 11 dakikalık filmimizi yapmış olduk.

Değişik dergi, site gibi yerlerde yazılarımız yayınlanmaya devam ediyor. Radyo ve televizyonlarlayaptığımız röportajlar devam ediyor. „Almanyada Bir Mülteci Direnişi Deneyimi“ başlığıylayazdığımız kolektif Almanca kitap, Alisolomon üniversitesinde ders olrak okutuluyor. Eylemiyapanların kendi teorilerini de oluşturabileceğini kanıtlamış oluyoruz. Yeni teori ve örgütlenmemodelleri bu pratik direnişlerin içinden çıkacak. Dışardan gazel okuyonlar boşuna kendileriniyormasınlar. Gelsinler sokaklara dalsınlar, onlara önerimizdir. Sokak komünleri kendi önünüaçarak ilerlemeye devam ediyor.Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz.7.1.2014

TURGAY ULUBerlin

Sayfa 53

Page 54: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

İŞGAL OKULUNA İKİNCİ BÜYÜK POLİS OPERASYONU

Devrimci Mülteci Hareketi'nin Berlin grevi devam ediyor. Bu direniş çerçevesi içinde değişikeylem modellerini denemeye devam ediyoruz. Direniş metodlarından biri de işgalyöntemidir. İşgal etmiş olduğumuz eski bir okul binasını bir yıdır kullanıyoruz. Daha önce buokula karşı bir büyük polis operasyonu gerçekleştirilmişti. Geçtiğimiz hafta tekrar işgalokuluna karşı büyük bir polis operasyonu oldu. Polis operasyonu, saat 23'de başlayıp gecesaat 3'e kadar sürdü.

Polis, operasyon gerekçesi olarak bir kavgayı göstermişti. Dışardan bir kişi, okulda yaşayanbiriyle kavga etmiş ve okulda yaşayan bir mülteci bıçakla hafif bir biçimde yaralanmıştı.Ancak bu olay operasyonun esasa nedeni değildi. Devlet ve polis işgal okulundayaşayanların kimliklerini ve statülerini öğrenmek istiyorlardı. Uzun süre bu bilgileri bizdenistediler ancak bu bilgileri biz vermeyeceğimizi söyledik kendilerine. Polis, bu kavga olayınıbahane ederek bu isteklerini zorla yerine getirmiş oldu.Özel anti terör timleri, kar maskelerive büyük silahlarıyla girdiler okula. Odalarda bulunan herkesi koridorlara çıkardılar.Kimliklerini kontrol ettiler ve herkesin fotoğraflarını çektiler. Özellikle siyahi mülteciarkadaşları fişlediler.

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 55: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

İşgal okulunda bulunan x'ler bizi sakladılar ve polis bulamadı. Polise burada kimsenin olmadığınısöylediler. Böylece biz fişlenmekten kurtulmuş olduk. Bu olay, İstanbul'da polisin korkudangiremediği eski devrimci mahallelerini hatırlattı. Bu mahallelerde yaşayan kadınlar, bizdevrimcileri polis operasyonlarından korumak için saklarlardı ve polisler bizi bulamazlardı.

İşgal okuluna yapılan polis operasyonu sırasında, olay yerine gelen parlementerler de içeriğealınmadılar. Avukatlar da içeriye alınmadılar. Biz içerden sloganlar attık. Dışardan bizidesteklemeye gelen aktivistler de dışardan, biz içerdekileri desteklemek için sloganlar attılar.Uzun süre polis içerde terör estirmeye devam etti.

Burası Almanya, her ne kadar demokrasiyi dillerinden düşürmüyorlarsa da burası gerçek birpolis devletidir. Polis her şeyi kafasına göre yapıyor. Yazılı kanunları bile uygulamıyorlar.Avukatlar, parlementerler etkisiz kalıyor polisin uygulamaları karşısında.

Gece boyunca süren polis operasyonu sona erdikten sonra, bizi desteklemeye gelen aktivistlerlebirlikte bir spontan eylem yapma kararı aldık ve ana caddeye çıkarak yürümeye başladık. Eylemizinsiz olduğu için bir süre sonra polisler önümüzü kesti. Uzun tartışmalardan sonra, sloganlareşliğinde, direniş yerimiz olan Oranienplatz'a kadar yürüyerek eylemi sonlandırdık. Polisoperasyonuna karşı, gecenin geç saatlerinde de olsa bir tepki örgütlemek önemliydi. Polissaldırılarına karşı sessiz kalmak bu operasyonları meşrulaştırıyor.

İşgal okulu ile ilgili olarak polis operasyonundan sonra, belediye yetkilisi bir güvenlik birimikurulmasını önerdi. Bu güvenlik biriminin devlet ya da özel bir firmadan olmasını önerdi ancakbiz bunu kabul etmedik. Güvenlik birimini kendimiz oluşturma kararı aldık, kendi içimizden birliste verdik. Böylece direnişimizin bağımsız yapısını bozma girişimlerinin önünü kesmiş olduk.

HENKEL'İN OFİSİNİN ÖNÜNDE SABAHLADIK.

Direniş yerimiz olan Oranienplatz'ın boşaltılması için ultimatom veren Henkel'in bu kararının gerialıması için bir eylem gerçekleştirdik. Direniş yerimizden Henkel'in ofisinin önüne kadaryürüdük. Eyleme yaklaşık olarak üçbin kişi katıldı. Ofisin önünde sabahlama kararı aldık.Yaklaşık ozuz kişilik bir grup olarak ofisin önünde sabaha kadar sloganlarla bekledik. Hava çoksoğuk olmasına rağmen aldığımız kararı uyguladık. Birçoğumuz soğuk nedeniyle hastalandıkama bu önemli değil. Ertesi gün asilmonolog tiyatro oyunu sergilendi. Gece boyunca dacaddeye kurduğumuz panodan filmlerimizi sergiledik. Elimize geçirdiğimiz şişe ve bidonlardanmüzik aleti yaparak sabaha kadar müzik yaptık ve soğuktan korunmanın bir yöntemi olarakdans ettik.

HAMBURG BARİKATLARI

Hamburg'ta 25 yıllık bir işgal binası var. Rotaflora denilen bu işgal binası şimdi polis tarafından boşaltılmak isteniyor. Gene Hamburg'ta bulunan diğer bir işgal mekanı da boşaltılmak isteniyor. Buna karşı bir eylem gerçekleştirdik.

Sayfa 55

Page 56: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Berlin'den bir otobüs ve iki küçük araçla birlikte Hamburg'taki eyleme katıldık. Hamburg'takieylemler oldukça radikal geçiyor. Bu eylem de öğle oldu. Eyleme katılım yüksekti. Tabii ki poliskatılımı aşırı düzeydeydi. Kitle Rotaflora'nın önünde toplandı ancak polis yürümemizi engellemekiçin bir süre sonra eylemin bittiğini anons etti. Caddenin iki yanınıdan polis kuşatması altındakaldık. Çok sayıda panzer ve su sıkma araçları vardı. Karanlıkta ışıklarını sonuna kadar açankocaman polis araçları, korkutucu bir görünüm veriyordu. Önümüze yığılan polis barikatlarınıyaramadık. Biz de bir süre sonra araçtan konuşmalar yaparak ara sokaklara dağılma kararı aldık.Ara sokaklara dağılan kitleyi polis kontrol edemedi. Kitleler geçtikleri her sokağa küçükberikatlar kurdular, bazı barikatlar ateşe verildi. Kitlenin üstüne tazikli su sıkıldı. Polis vegöstericilerden yaralananlar oldu.

Hamburg'taki eylem sabah saatlerine kadar sürdü. Başka şehirlerden de eyleme katılım oldu.Eylem yerine gelen bir esnaf, eğer polis saldırı olursa mültecilerin kendisinin yakın olan işyerinegelebileceklerini söyledi. Halk desteği yüksekti.

****

Henkel'in Oranienplatz'daki direniş çadıdırlarının yıkılması için verdiği süre doldu. Henüz bir polismüdehalesi olmadı. Tepkiler yüksek olunca bu kararı hemen yürürlüğe koymayı tercih etmediler.Diğer yandan, şu anda Almanya'da yılbaşı için tatil günleri başlıyor ve buranın havası biraz farklı.Tahminimize göre yılbaşından önce direniş yerimize bir operasyon olmayacak. Sonrası için dedirenmeye hazırız biz. Onların ne yapacaklarını da bekleyip göreceğiz.

Biz, önümüzdeki yıl için eylem ve etkinliklerimizi planlayarak hayata geçirmeye devam ediyoruz.Brüksel yürüyüşü için gelecek toplantımız dört Ocak'ta olacak. Buraya katılımı yükseltmek içinbir davetiye yazdık. Yunanistan ve diğer Avrupa ülkelerinden yeni kontaklar kurduk. Brükselyürüyüşü planına katılımın daha da genişleyeceğini düşünüyoruz.

Tüm bu eylem hazırlıkları içinde, bizim dışımızdaki organizasyonların da etkinliklerine davetediliyoruz. Mesela Erns Thelman parkının yıkılması için devlet harekete geçti ve buradaki solcugruplar bu parkın yıkımına karşı bir kampanya başlattı. Erns Thalman parkındaki etkinliğe biz dekonuşmacı olarak katıldık. Kapitalist emperyalist sistemin tüm devrimci simgeleri ve direnişmevzilerini yıkmak isteğinin nedenleri üzerine ve Thalman'ın militan mücadelesi üzerine birkonuşma yaptık.

Bu etkinlikler içinde ilginç bir etkiniğe daha katıldık. 1973 yılında Köln şehrinde gerçekleşmişolan Ford grevini anlatan bir film etkinliğiydi bu. Filmin yönetmeni vardı etkinlikte. Önce filmiizleyip ardından film üzerine bir tartışma gerçekleştirdik. Ford grevi petrol krizinin yaşandığı birsüreçte oldu. Beşyüz işçi bu fabrikada işten atılmıştı ve ücretler enflasyon dolayısıyla düşmüştü.İşçiler, atılanların geri alınması ve ücretlerine bir euro zam yapılması için greve başladılaır. Greveonikibin Türkiyeli işçi katıldı. Almanyalı işçilerin greve katılımı yok denecek kadar azdı. Diğeryandan İg Metal sendikası da bu direnişe destek vermedi. Devlet ve basın bu grevi illegal ilanetti. Ford grevini, „Türklerin terör grevi“ olarak lanse ettiler. Direnişe önderlik eden Türkiyelikomünistler aleyhine propaganda yaptılar.

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 57: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Filmin Alman yönetmeniyle, filmi izledikten sonra yaptığımız tartışmalarda ilginç diyaloglar geçti.Biz yönetmene Ford grevine Alman işçilerin katılmamasının, sendikanın grev karşıtı bir tutumiçine girmesinin Avrupa merkezcilik ve kolonyalizmle nasıl bir bağıntısı olduğunu sorduk.

Alman yönetmen, bu grevin politik bir içerik taşımadığından söz etti. Ona göre Ford fabrikasındaçalışan Türkiyeli işçiler genellikle köylerden gelmiş olan işçilerdi dolayısıyla köylüler politikadananlamazlardı. Biz de yönetmene söz konusu tarihte (1970-1980) Türkiye'de kitlelerin oldukçapolitik olduğundan söz ettik. 15-16 Haziran direnişinden söz ettik. Fatsa'da köylülerin nasılkomün deneyimleri gerçekleştirdiğinden söz ettik. Yönetmen bu sorular ve konuşmalardolayısıyla biraz sıkıştı. Zira politik olarak görülen Alman toplumundan işçilerin böyle birdirenişte yer almamasını açıklayamadı. Nedir politik olmak ya da politik olmamak, bunu izahetmekte zorlandı. Alman yönetmende de Avrupamerkezci bakış açısının izleri belirgindi.

Bugün de aslında buralarda benzer bir atmosfer var. Avrupa'ya gelen bizler buralarda alışıkolunmayan direnişler örgütlüyoruz. Buranın devleti, sendikası, muhalefet hareketi bizleri „aşırı“olarak tanımlıyorlar. Aslında aşırı olan onlardır. Eğer bir işyerinde grev varsa buna onbinlerceinsan katılıyorsa ve Alman işçiler buna katılmıyorsa ya da Alman sendikalar buna katılmıyorsaburada aşırı olanlar bu direnişleri örgütleyenler değil tam tersine bu direnişte yer almayanlardır.Bu gün de devrimci mülteci direnişini örgütleyen bizleri basın, parlemento „aşırı“ olaraktanımlayıp marjinelize etmeye çalışıyorlar. Hep aynı taktik. Ama bu ablukayı kıracağız.

22-12013

Turgay UluBerlin TURGAY ULU

Sayfa 57

SANI

Köprücük kemiğinin çukurunu neden yuva sanar bi serçe?yoksa karlı kış gecelerinde kömür sobası mıdır iyilerin yüreği?ah bizim uzak sabrımızah şiiri besleyen ışığı ümidinsabret az dahaben güneşle konuştumsallayacak salıncağını

TEMEL KURTFOTO: A.Z.ÇAMUR

Page 58: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

I.uzun erimli vadiler ve düşler ekerdim topraklarımaorman yosunlarını ağaç diplerine denizlerden toplarçiftleştirirdim balıklarla ve getirip yerleştirirdim...

bazen okyanusları bacaklarımla sıçrayarak aşardımkıtalararası savaşım için...ümitliydim ve her şey yapılabilirdi...yapamamak(?)...bu sözcük yoktu ağzımda, hep şarkı gibiydi kelimelerim...

II.ümitliydim Moncado çıkarmasında yiten yoldaşlardan sonra daSierra Maestra`ya çıkan Granma* adlı gemiyi deellerimle uğraşarak yapmıştım Tuxpan`da...**

ümitliydim Karaip adalarının incisini yiyen Batistakovulduğunda Küba`dan...

Che Kongo`da iki sene savaşırken ümitliydive Küba`dan sonra giderken orayave tüm yetkilerini ardında bırakarak:"iki üç daha fazla Vietnam" diyordu...

Kongo`dan Küba`ya döndürmedi onu Che`nin onuru...Bolivya`ya Latin Amerika devrimi için gittiğinde de ümitliydim...oysa bütün telsizleri kapalıydı Fidel`in Che`yeve tüm telefonları açıktı Sovyetler Birliği Başkanı`na...

Hangisi Devrimci Marxist idi, Che mi Fidel mi?Che Bolivya`da ölürken bir kaç yoldaşıyla...gene de ümitliydimsürekli devrimin yoldaşlarından...

III.ümitliyim genebirileri tarih bilincine varıptarihin hakkını verecek diye...11111

CHE VE ÜMİDİM

HALDUN HAKMAN

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 59: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

UMUDA YOLCULUK

O son vapur da kalktı limandanRotamızın adını umuda yolculuk koyduk!..Güvertede elimden simiti çalarken martılarYakamoızlardan sekerek köpüklere karışır bakışlarım...

Yarına yüklü mutluluğun resmi vardı ellerimizde!Ondandır yarı ağlamaklı bakışlarla olsam da!Daha duyguları tazecik bir çocuğun,O sıcak gülüşleri asılı kalmıştı yanaklarımda!Biz iki bedende bir canm gibi yelken açmıştık umuda..

ABDULLAH ORAL

Sayfa 59

Page 60: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

DİZELERDE “ŞİİR VE ŞAİR”şiir uzundur amasöz kısa olmalı ışık gibi

dil bilge ve pişkino ki sözün çuhasıtarlanın başağıdırkanyonlar açar anlamlarına

HİDAYET KARAKUŞ

Gerçeğe eşit olmalı şiir:Gerçeğin kendisi değil.

ARCHİBALD MACLEISHÇEV. C. ÇAPAN

Peki şiirYa şiir nerdedirO muHergelenin biridir o, Yıldızlar, çiçekler ve kelebekYüreğine üşüşürkenYetmez deEmeğin doğasını arar o,bu yüzden halkın ekmeğindeVe bir de hapislerdedir

Hain!”SEYYİT NEZİR

“Sonsuz karlar yağan bir ülkedir şiir yazmakSonsuz ağustoslarla nişanlı”

HALİM UĞURLU

Kelimelerin altındaYüzer asıl anlamı

Görünmez derinlerdedirAysberge benzer şiir

İSMAİL UYAROĞLU

“ Havalanan bir şey olmalı mısraDeli bir gönülden çıkıp gitmeliBaşka göklere, başka sevdalara

PAUL VERLAİNE(ÇEV.:S. EYÜBOĞLU/M. C. ANDAY)

“Hayatı bir gürültünün içinde tekrar yaratmaktır şiirVe söz demlemek değildir mutluluğun kanatlarında.”

AZER YARAN

Tartar ozanGerçeğin tohumlarınıŞiirin tartacında...Eker özgür bir toprağaÇoğaltır ışığın boyutlarınıDizeler uzatır dağdan dağaÇağını sırtında taşır oÇatlasa da yokuşlar.

ALİ YÜCE

Devrimcilik gibi Şairlik deİnen darbeyi duyabilmektir.Kaslarının liflerindeİster copların darbesi olsunİster bilincin....

CAN YÜCEL

DERLEYEN:A.Z.ÇAMUR

Oğul, oğul, sağlam tabuta koy sözünü,Çürümesin diye toprakta.”

SAİT MADEN

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 61: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

YAŞAM VE SANATTA

1 AYIN İZDÜŞÜMÜ

27 MART 2014 DÜNYA TİYATRO GÜNÜ KUTLAN/A/MIYOR!..

Sanatçılar Girişimi, Tiyatro Platformu, TürkiyeTiyatrolar Birliği, UPSD, TEB, Özerk Sanat Konseyi,TOMEB İst. ŞUBE katılımından oluşan sanatörgütlerinin ortak kararı ile bu yıl dünya tiyatrolargünü alternatif bildirisi Yücel Erten tarafından yazıldı:

“Bugün “Dünya Tiyatro Günü”. Yeryüzünün dörtbir bucağında şenliklerle kutlanıyor. Bu yurdunsanatçıları olan bizler ise, şenlik düzenlemek biryana,kaygı ve isyan duygusu içindeyiz.İktidara hakim zihniyet, ülkemizde sanatatopyekûn savaş açmış görünüyor. Gün geçmiyorki sanat alanlarımız, gerici bir zihniyetin alelaceleçırpıştırdığı yıkımcı buyruklarla karşılaşmasın.Gözdağı, baskı, tehdit, sansür, rant ve yıkım,sanat alanlarımızın ve kurumlarımızın Alikı-ranbaşkesenioldu.

Dans beldenaşağı, heykel ucube, resim müstehcen, edebiyat sakıncalı, opera lüks,orkestra zulüm, sinema ayıp, tiyatro tehlikeli, kitaplar bomba sayılıyor.İnsanlığın ortak mirası olan kültürel ve tarihi dokular,saygısız bir talan furyası ile karşıkarşıya.Sanat eğitimi gecekonduya sıkıştırıldı.Sanat üretilen ve sunulan yapılar ya alışveriş merkezine ya da karakola dönüştürüldü.Sansür gündelik olay halini aldı.Sokak sanatçılarına karşı baskı ve taciz, aldı başını yürüdü.Özel tiyatrolar, koşullu sadakaya bağlandı. Destek fonuna kabul edilemez,çağgerisibir‘ahlaki ve milli değerler’ kapanı kuruldu.Yerel yönetim tiyatroları belediye memurlarının meşrebine mahkûm edildi.Adına TÜSAK denilen bir fetva ile cumhuriyetin gözbebeği sanat kurumları için idamfermanı düzenlendi.Dozerler, TOMAlar, gaz fişekleri, akrepler ve çıyanlar, özgür düşüncenin, bilimin vesanatın kapısında nümayiş halinde...

Sayfa 61

Page 62: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Bütün bunlar karşısında,yandaş medya kör ve sağır. Üniversitelerin tiyatro bölümlerikıpırtısız. Kültür Bakanlığı uzman, memur ve danışmanları önünü ilikliyor. UluslararasıTiyatro Enstitüsü’nün Türkiye Milli Merkezi de tabuttaymışçasına suskun…Sanat kurumlarımız zaman içinde aşınmış ve yıpranmış olabilir.Buna yol açan, çağın isterlerine yanıt veremeyen eskimiş yasalar, siyasilerin veyöneticilerin ihmalleri, orantısız derecede düşük bütçe ve yatırımlar, moral bozucu çiftestandard uygulamaları ile asılsız ve orantısız suçlamalardır.Çok iyi biliyoruz ki, mevcut durumdan sanatçılar da hoşnut değildir. Ve çözüm üretmekiçin çalışmaktan geri durmamış, emek vermiş, öneriler ortaya koymuşlardır.Ne var ki iktidardaki zihniyet, bu birikime kulaklarını tıkamıştır. Kurumları onaracak,iyileştirip geliştirecek rasyonel tedbirleri almak yerine, yıkımcılık yolunu; halkın sanatihtiyacını uygun şekilde karşılamak yerine de, kâr ve rant yolunu seçmiştir.Biz sanatçılar, ustalarımızdan el aldık.Sanatımızı öğrenirken, insanı görmeyi, insanısevmeyi öğrendik.Siyasal rant oyunlarını değil, oyun sevinciyle gönülleri fethetmeyi öğrendik.Dansederken;yerçekimine meydan okumayı, insanların bedenine ve ruhuna kanattakmayı öğrendik.Biz bedenimize çelik bir disiplin kazandırmak için parmakucunaçıkarken, sıçrarken; toplumu yüceltmenin, sıçratmanın düşünü paylaştık.Çoksesli şarkılarımızı söylerken;kulaklardaki ve zihinlerdeki duvarları yıkmayıöğrendik.Arşe çekmeyi, üflemeyiöğrenirken;insanların yüreğine su serpmeyi, zihnine ışıktutmayıöğrendik.Biz fırçamızla renkleri türküye ve halaya dönüştürmeyi; ağaç, toprak, taş ve tunca Kybeleanamızla Nasreddin babamızıkoymayı öğrendik.Sesimizi, diaframımızı, kulağımızı, ellerimizi, bedenimizi eğitirken;insanlığın doğrularınısavunmak için sesimizi gürleştirmeyi de öğrendik.Sadece ezber yapmayı öğrenmedik; darkafalı siyasetçilerin, sömürgenlerin, aymazlarınve çıkarcıların ezberini bozmayı da öğrendik.Orkestralarımız uyum içindeki çoksesliliğin simgesidir.Sahnelerimiz insanlığın kendisiyle yüzleştiği, tarihiyle ve geleceği ile hesaplaştığı, iyi ilekötüyü ayırdettiği, önyargılarla savaştığı, aydınlığa ulaşmaya çalıştığı şenlik alanlarıdır.Sessizliğin içindeki çığlığı, heyecanın barındırdığı dönüşümü, gözyaşının arındırıcıhızını, kahkahanın devrimci gücünü; avuçlarımızda su taşırcasına seyircimizle paylaşırız.Ama biz sanatçılar yalnızca duygular dünyasının ve ilhamın değil; aynı zamanda aklın,bilginin, bilincin, vicdanın ve emeğin kuracağı, yeni ve güzel bir dünyanın neferleriyiz.Daha uygar bir dünya, kardeşçe ve daha iyi bir yaşam ve daha duyarlı, daha birikimli birtoplum; biz sanatçıların vazgeçilmez düşüdür. Bu yüzden sonunda, divan kurup yasayapmayı da öğrendik.Bu bağlamda: Sanat kurumlarımızın yokedilmesi girişimine sonuna kadar karşıçıkacağız! Susmayacağız, çünkü sanatçı son sözü karanlığa bırakmaz!Şunu söylemek ve savunmak, büyük savaşçı ve büyük sanatkâr Mustafa Kemal’e,cumhuriyetin kurucularına, yurdumuzun sanat öncülerine, bizleri yetiştiren azizöğretmenlerimize, halkımıza ve tarihe karşı borcumuzdur:Er ya da geç, yurdumuzda bilim ve sanat özgür, kurumları özerk olacaktır!...”

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 63: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

DÜNYA ŞİİR GÜNÜNDEPEN ŞİİR ÖDÜLÜ REFİK DURBAŞ’A!..

21 Mart Dünya Şiir Günü nedeniyle PEN ŞiirÖdülü’ne bu yıl Refik Durbaş layık görüldü. PENtarafından yapılan açıklamada, “Hayatını emeğinözgürleşmesine adayan ve geniş Türkçeyelpazesiyle özgün bir şiir oluşturan Refik Durbaş’a21 Mart Dünya Şiir Günü bağlamında bir şükranifadesi olarak PEN Şiir Ödülü’nü sunmaktan kıvançduyuyoruz,” denildi.

Bu yılın bildirisini PEN Şiir Ödülü'nü kazanan usta şair Refik Durbaş kaleme aldı:

BİLDİRİ

Kendisi de dahil hayata itirazdır.Kendisine de karşıdır, itirazına da…Savaşa karşı, ama kavganın yanında.Barışa, özgürlüğe, vicdana taraftır.

Yolsuzluk, rüşvet yoktur defterinde.Var oluşu baş eğmeyi reddinde.Montaj, dublaj, kumpas bilmez.Yazıldığı gibi yaşar anadilinde.

Edebiyatın isyankâr edepsizi,Dünya halklarının ortak sesidir.Düş ve gerçek, aşk ve karasevdaBir de kendisi dışında her şeydir.

Şiir, şiirden başka bir şey değildir.

REFİK DURBAŞ

Sayfa 63

Page 64: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

CEYHUN ATUF KANSU ŞİİR ÖDÜ...LÜ, CEVAHİR BEDEL'E VERİLDİ

Şair Ceyhun Atuf Kansu anısına verilenCeyhun Kansu Şiir Ödülü bu sene, "ÇayırıSayıklamak" adlı eseriyle Cevahir Bedel'everildi.Adnan Binyazar, Müslüm Çelik, RefikDurbaş, Şükrü Erbaş, Bahar Gökler, EminÖzdemir ve Sevgi Özel’den oluşan CeyhunAtuf Kansu Şiir Ödülü Seçici Kurulu, 2014yılı için Cevahir Bedel'in "Çayırı Sayıklamak"adlı yapıtını oyçokluğu ile ödüle değer gördü.Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü'nü ilk olarak1986 yılında Behçet Aysan "Eylül" adlıeseriyle kazanmıştı. Birçok ünlü şaire verilen

ödül son olarak 2013'te "Avluda Kuş Sesleri" adlı yapıtıyla Halim Yazıcı'ya verilmişti.İlk şiir kitabı "Cevher Kapısı"nı 2010'da okurun beğenisine sunan Cevahir Bedel, 2011'deyayımlanan "Gece Yanığı" adlı yapıtı Momeros Arif Damar jüri özel ödülünü kazandı. ÇayırıSayıklamak, şairin üçüncü kitabı. Cevahir Bedel, Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü'nü, 11 Nisan'daAnkara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde düzenlenecek bir törenle alacak.

KEMÂL KÖK YENİ KİTABI ULUS VE DİN YAYINLANDI...

Şair Kemal Kök'ün yeni kitabı Nitelik Kitap tarafındanMart 2014'te yayınlandı. "Ulus Ve Din"de Burjuvaİdeolojisinin Tahakkümünün ele alınıp tarihsel derinliğiylebirlikte inceleniyor. Kitabın arka kapağında, kitabın içeriğive konu haritasıyla ilgili şu bilgi veriliyor:

“Coğrafyamızda burjuva ideolojisinin OsmanlıdanCumhuriyete tezahürü ve tahakkümünün ana damarları;II. Mahmut’un kapitalist Batı’nın askerî ve yönetseluygulamalarına benzemek amacıyla yaptığı müdahale ileilerleyen, Mustafa Kemal ve CHP tarafından sürdürülen“aydınlanmacı laik” etiketli damar ve Abdülhamit, DP, AP,ANAP ve AKP şahsında “İslâmi” ilişki ve kalıntılarınüzerinden beslenen “muhafazakâr demokrat” etiketlidamarla vuku bulmuştur. Burjuva ideolojisinin her ikidamarına da ulus-devlet ilişkilerini güçlendirmek,sermaye birikimini arttırmak ve emperyalizmlebütünleşmek için militarist, milliyetçi ve Türk-İslamcıdevlet geleneğince sürekli taze kan pompalanmıştır.”

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 65: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

ABBAS KARAKAYANIN YENİ ŞİİR KİTABI ÇIKTI: “GEZİ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI”

Çevirmen-Şair Abbas Karakaya, yeni şiir kitabında gezi direnişinekatılan, katledilen çocuklardan bir nefes sunuyor bize...

Mart 2014’te Kurgu Kültür Yayınlarınca yayınlanan şiir kitabınınarka kapağında kitap hakkında bizi fikir sahibi yapacak şu sözleryer almakta:

“Gündüz gökkuşağıyız göğün yüzünde, geceleri bir Samanyolu.ışıklar taşıyoruz aya tarihin birikmiş öfkesini, hayatı var edensuların öfkesini Hasan Ferit Gedik’in Spartaküs öfkesini ve ışığınıtaşıyoruz kadın erkek el ele...”

SUUDİ YETKİLİLER , MAHMUD DERVİŞ'İN KİTAPLARINI YASAKLADI

Suudi yetkililer, bir kitap fuarında ünlü Filistinli şair Mahmud Derviş'ineserleri de dahil olmak üzere krallığa karşı tehdit içerdiği gerekçesiyleyüzlerce kitabı yasakladı.

(soL - Dış Haberler) Suudi Arabistan'dan yayın yapan Okaz'ınhaberine göre, Riyad Uluslararası Kitap Fuarı'nda organizatörler sergisüresince, 420 kitabın 10.000'den fazla kopyasına el koydu.

Yerel haber sitesi Sabq.org, cuma günü sona eren fuarda krallığınmutavva polislerinin, ünlü Filistinli şair Mahmud Derviş'in, özellikle sondönem eserlerinde "dine küfreden bölümler" olduğu gerekçesiyleorganizatörleri Derviş'in tüm kitaplarını fuardan geri çekmeyezorladığını duyurdu.

Benzer bir operasyon Irak'ın ünlü modern şairi Bedir Şakir el-Sayyab ve bir diğer Iraklı şair AbdülVahab el-Bayati ile Filistinli şair Muin Bseiso'nun eserlerine karşı da yapılmıştı.

Organizatörler, 4 Mart'ta başlayacak kitap fuarında "islama karşı olan" veya "krallığın güvenliğinitehdit eden" herhangi bir kitaba el konulacağını önceden duyurmuştu.

Fuarın açılmasından birkaç gün sonra Suudi yetkililer islamcı yayıncı Navaf el-Kuadaimibaşkanlığında, Arap Araştırma ve Yayıncılık Ağı'nın tezgahını kapattı ve Krallığın güvenliğineyönelik bir tehdit oldukları gerekçesiyle bütün yayınlara el koydu.

Filistin ulusal mücadelesinin ve Arap dünyasının en büyük şairlerinden Mahmud Derviş, 2008yılında hayatını kaybetmişti.

Sayfa 65

Page 66: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

2014 CEVDET KUDRET EDEBİYAT ÖDÜLÜ BU YIL ‘ROMAN’ DALINDA VERİLİYOR!

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi veTÜYAP’ın işbirliğiyle, beş ayrı dalda dönüşümlüolarak verilmekte olan ‘Cevdet Kudret EdebiyatÖdülü bu yıl ‘roman’ dalında verilecek... Ödül’e, 1Eylül 2013 – 31 Ağustos 2014 tarihleri arasındabasılmış romanlar aday olabilecektir.

Hasan Ali Toptaş, Semih Gümüş, Handan İnci,Asuman Kafaoğlu Büke ve Burhan Sönmez’denoluşan Seçici Kurul’un kararıyla belirlenecek ödül,TÜYAP Kitap Fuarı’nda yapılacak bir törenleverilecek.

Aday kitapların en geç 31 Ağustos 2014 tarihine kadar 6 nüsha olarak, yazarın kısa özgeçmişive adaylık başvurularını belirten dilekçe ile birlikte “Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, MimarSinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,Cumhuriyet Mah. Silahşör Cad. No: 71 Bomonti-Şişli/İstanbul adresine gönderilmesigerekmekte.

İletişim: [email protected], www.cevdetkudretodulleri.comEDEBİYATHABER.NET

2014 MADENCİ EDEBİYATI ÖDÜLÜ DÜZENLENİYOR...

TMMOB Maden Mühendisleri Odası tarafından 2014yılında “Madenci Edebiyatı Ödülü-2014″ verilecektir.Yarışma, amatör ya da profesyonel tüm katılımcılaraaçıktır. Ödüle aday ürünler madenciler hakkındaolmalıdır. Konu sınırlaması yoktur.

Bu ürünler; şiir, öykü, masal, anı, günce,yaşamöyküsü, özyaşamöyküsü, röportaj ve benzeritürlerde olabilir. Ancak ödül dağıtımında, tür değil,yapıtın değeri göz önüne alınacaktır. Ödüle adayürünlerde, Türkçeyi kullanmadaki başarı, yazınsalduyarlık da aranacaktır. Ürünler daha önce yayımlan-mamış olmalıdır. Son başvuru tarihi 17 Ekim 2014‘dir.

Yarışmaya en çok üç ürünle aday olunabilir. Ürünler aynı türde ya da ayrı türlerde olabilir.Ürünlerde sayfa sınırlaması olmayıp bilgisayar ortamında yazılacaktır. Ödüller en çok üç ürüneverilir. Aralarında sıralama yapılmayacaktır. Ödül tutarları her bir ürün için 1.500 TL‘dir.Yarışmanın seçici kurulunda Nalan Barbarosoğlu, İnan Çetin, Arzu Demir, Engin Çetinbağ,Tekgül Arı yer almakta..

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 67: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Sonuçlar, gerekçeleriyle birlikte, aşağıda belirtilen Oda internet sitesinde 4 Aralık 2014günü açıklanır. Ödül töreni, Oda‘nın kuruluş yıldönümü olan 20 Aralık 2014 tarihindeyapılacaktır. Oda; ödül kazanan ürünlerle yayınlanmaya değer görülen ürünleri, her birine100 TL telif ücreti ödemek üzere kitap olarak yayımlayabilir, bu ürünleri diğer yayınaraçlarında da kullanabilir.

Ödüle aday ürünler; adres, telefon, özgeçmiş yazılı imzalı bir başvuru dilekçesiyle birlikteelektronik ortamda ve 5 adet basılı olarak aşağıdaki adrese taahhütlü gönderilecek ya daimza karşılığı elden teslim edilecektir.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası, Madenci Edebiyatı Ödülü-2014, Selanik Cad. 19/4,Kızılay-ANKARA

İletişim: 0312 / 425 10 80, [email protected], Bilgi: http://www.maden.org.tr/

FAŞİZME VE FAŞİSTLERE İNAT,ÜMİT KAFTANCIOĞLU YAPITLARIYLA YAŞIYOR...

Faşizmin katlettiği değerlerimizden biridir Ümit Kaftancıoğlu.Destansı okuma savaşımının izlerini daha sonra yapıtlarınadestansı üslubuyla yansıttı. Onun yüreğinde halk ve insansevgisinden daha üstün bir sevgi yoktur. Yapıtlarıincelendiğinde, Anadolu’dan ve halkından kopmadığı görülür.Dili halkın dilidir, yaşamı halkın yaşamıdır. O’nun gözündeinsansız bir ortamda yaşam yoktur, sönüktür: "Dünya'nınatmosferi, kabuğu, magması, ekvatoru insan bana göre. İnsanyığınları, toplum, topluluk... İnsansız, ıssız bir lokantada yemekyiyemedim, üç beş kişiyle sinema seyredemedim. Üst üsteağzına kadar dolu belediye otobüsü, korsan bir minibüs banayaşamı vurgulamıştır.“

Fakir Baykurt, Kaftancıoğlu' nu şöyle anlatmaktadır: "...Kaftancıoğlu'nun dikkati çeken başlıca özelliklerinden biri, dilin-

deki zenginliktir. Doğu Anadolu, bütün başka yoksunlukların tersine, bir kültür ve dil hazinesidir. Orada kat kat uygarlıklar, her uygarlığın zamanımıza kadar birikip gelen katılımları bir dil coşkunluğu, bugün doğu halkında renkli, sanatlı bir anlatımı adeta gelenek haline getirmiştir. Her türlü dil ve anlatım sanatını kendi kişiliğinde toplamış pek çok insan, her biri birer bilge gibi köylerin tozu toprağı içinde ömür sürmektedir. Ümit Kaftancıoğlu, bu kültürü çok iyi özümsemiş, kendine mal etmiş, üstelik gördüğü eğitim ve kendini yetiştirme çabasıyla aydınlanmış umut verici bir yazarımızdır."

Tehditler alıyordu faşist çevrelerden. Ölmeden önce çocuklarına seslendiği bant kaydında onlara şöyle sesleniyordu:

Sayfa 67

Page 68: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

"Ölüm hiç önemli değil / Yaşam var dağ gibi / Yaşam var, gökyüzü, deniz / O insanaşaşarım / Binbir meyva yüklü / Ağacın altında yere düşen / Sararmış bir yaprağaüzülsün / Selam olsun hepinize / Herkese, yaşama, yaşam sevincine / Selam..."

11 Nisan 1980’de evinin önünde faşistlerce katledildi. Yapıtları ve yaşamı, Anadolu’nunbağrından çıkacak Yiğit ve aydınlık düşünceli nice insanlara maya olacaktır.

İNSANLIK HALLERİNİN İNCE ŞAİRİ:ORHON MURAT ARIBURNU…

Çok yönlü bir sanat insanı olan Orhan Murat Arıburnu’nu 1 Nisan1989’da 71 yaşında sonsuzluğa uğurlamıştık. O, komple sanatçıdenilen türden bir insandı: şair, sinema ve tiyatro yönetmeni,oyuncu, senarist ve yapımcı…

Dilsel ya da kurumsal tuhaflığı çarpıcı bir biçimde yansıttığışiirleriyle ün kazanan Arıburnu’nun İlk şiiri 1936'da EdebiyatDergisi’nde yayınlandı. Ardından Gün, Varlık, Genç Nesil,Yeditepe, Küçük Dergi, Yenilik, Gelecek gibi dergilerde şiirleri çıktı.1947'de Türkiye'de ilk kez şiir sergisi açtı. Gündelik dille yazdığıgenellikle kısa şiirleri, şaşırtıcılığı, alay ve yergi öğelerine dayanır.

yergi öğelerinedayanır. Biçim denemeleriyle Garip Şiir'e, konularıyla toplumcu şiire yakındır.Toplumsal bozuklukları taşlayan şiirleri Gariple toplumcu şiirin bileşkesi görünümdedir.

Örgütçü yapısıyla öne çıkan Arıburnu, 1970 yılında üstlendiği Türk Sanatçılar Birliği genelbaşkanlığı ve Türkiye Edebiyatçılar Birliği genel sekreterliği görevlerini iki yıl yürüttükten sonraTürkiye Yazarlar Sendikası kurucu üyesi oldu. Ölümünden sonra adına sinema ve şiir konuluOrhon MuratArıburnu Ödülleri düzenlendi.

1946'da Şadan Kamil'in "Gençlik Günahı" filmiyle sinemaya girdi. 1951'de kendisinin oynayıpyönettiği ilk filmi "Yüzbaşı Tahsin"de Kurtuluş Savaşı'nı konu aldı. 1952'de çektiği "Sürgün"filminde yine Kurtuluş Savaşı'nda düşmanla işbirliği yapıp sürgüne gönderilenlerin öyküsünüanlattı. 1953'te çektiği "Kanlı Para" filmiyle 1'inci Türk Film Festivali'nde yönetmen, senaryoyazarı ve oyuncu olarak ödül aldı. 1954'te büyük ticari başarı kazanan "Beklenen Şarkı" filminiCahide Sonku ve Sami Ayanoğlu ile birlikte yönetti. 1959'daki "Tütün Zamanı" filminde YılmazGüney'e şans tanıyan yönetmenlerden biri oldu. Yaşamının son yıllarını Almanya Berlin’degeçirdi. 11 Nisan 1989’da Berlin’de yaşamını yitirdi.

Şiir kitapları: Kovan(1940), Bu Yürek Sizin(Almanya'da hazırladı, 1982) Buruk Dünyaşiirlerinden seçmeler, (1985) Oyun Kitabı: İnsan Gürültüye Gitmese (1972)

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 69: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

YETMEZ Mİ

Önce, Ozanlar ölsünSonra, hiç kimse.

Varsın Ozansız kalsın dünya

BarışıİnsanlığıSevgiyi

Yarattılar ya!

ORHAN MURAT ARIBURNU

EMEĞİN VE KAVGANIN UNUTTURULMAK İSTENEN ŞAİRİ:MUAMMER HACIOĞLU

Unutulmak kıskacına terk edilen, çağdaş edebiyatımızda adıbile anılmayan, insandan ve emekten yana şiirler dokuyanMuammer Hacıoğlu; altmış sekizlerden on iki eylüle geçensüreç içinde ve sonrasında dokuz şiir kitabı yayınlamış,kitaplarında kurtuluşun sosyalizmde olduğu görmüş, göstermişbir şairdi.

Muammer Hacıoğlu, şiirlerinde ağırlıklı olarak toplumsalsorunları, emekçileri, ülkemiz ve dünya halklarının yaşadığıtrajedileri ve sosyalizm umudunu işledi hep. Edebiyatımızıinceleyen kitaplarda adı geçmeyen, şiiri moda gibi tüketenlerinhaberleri bile olmayan protest bir şairdir O.

1980 öncesi ve sonrası iktidar karşıtı tavrından ötürü defalarca gözaltına alındı. Şiirlerindeburjuvaziyi kıyasıya eleştirdi ve bedelini ağır ödedi. “yüreğimin yangınından aklımın çengeliyleçıkardım” dediği basılmış basılmamış şiirlerini insanlığa miras bırakarak 4 Nisan 1992’dekanserden öldü. Yapıtları: Altın Mısralar(1969), Susun Ağlayacağım(1971), Beni SokaklarÇağırıyor(1972), Öfke Kında Durmaz(1973), Şafaklar Kana Bulandı(1975), Kelepçe(1976),Uğultu(1976), Bir Yumruk Büyüyor(1977), Ateş Benzin Emiyor(1979), Mayın Tarlasında BüyüyenÇiçek (1991), PK. 690 Beyoğlu (Bütün Şiirleri–2006)

“Bir şairin ölümü, eşittir bir ordunun dağılmışlığına” diyen Muammer Hacıoğlu’nun şiirlerindekisesi sokaklarda sloganlarımızda yankılanmaya devam ediyor:

Sayfa 69

Page 70: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

“açılsın artık kilitlenmiş ağzınızdünya halkları bağırın sesiniz bireralev gibi yansın boşlukta kopsun damarları gökyüzünün bağırın dünya halkları bağırın bağırın bağırın daha bağırdıkça sizdevrimin atları kalkıyor şaha”

SABAHATTİN ALİ, FAŞİZME İNAT HÂLÂ ARAMIZDA YAPITLARIYLA...

Sabahattin Ali, Türk Edebiyatında, Nâzım’ın şiir alanındaki başkaldırıcı sesini anlatıda sürdüren ilk yazarlarımızdandır. Kırk biryıllık yaşamına baktığımızda, 1928’lerde Mustafa Kemal’ieleştiren bir şiir yazabilen, doğru bildiğini anlatmaktan yılmayanbir insandır. Bu tavrı nedeniyle çeşitli defalar devletmemurluğundan alındı... Sonra tekrar göreve başlatıldı. İnönüdiktasının son dönemlerinde Hasan Ali Yücel’in görevdenalınmasıyla birlikte, gene ona yol göründü. 1945’ten ölümünedek, Aziz Nesin’le birlikte İnönü’nün döneminin baskıcı faşistpolitikalarına karşı daha sonra adı defalarca değişerek tekraryayınlanacak olan Marko Paşa mizah gazetesini çıkardılar.

2. Dünya Savaşı sonrası tırmanışa geçen faşizm, sosyalist

yazarlar, şairler, aydınlar üzerinde baskı fırtınası estiriyordu. Mahkemelerden, polisbaskısından bunalmıştı: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleridonsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikelimi olmalı idi?” Bu dönemde yurt dışına kaçmak isteyen Sabahattin Ali, 2 Nisan 1948 günükendisini kaçıracak olan kontrgerilla görevlisi Ali Ertekin tarafından katledildi.

Edebiyatımızda orta sınıfların, köylünün, yoksulların hayatlarını bize anlatan ilk yazarSabahattin Ali değildi. Ama bunu büyük bir ustalıkla, devrimci ve gerçekçi bir görüşle yapan ilkhikâyecimiz, romancımız O’dur. Sabahattin Ali’nin Resimli Ay'da yayımlanan (30 Eylül 1930) ilköyküsü "Bir Orman Hikâyesi”ni Nazım Hikmet, şu sözlerle okurlara sunmuştur: "Bu yazı bizdeörneğine az tesadüf edilen cinsten bir eserdir. Köylü ruhiyatının bütün muhafazakâr ve ileritaraflarını, iptidaî sermaye terakümünü yapan sermayedarlığın inkişaf yolunda köylülüğü nasıldağıttığını ve en nihayet, tabiatın deniz kadar muazzam bir unsuru olan ormanın muğlak,ihtiraslı hayatını, kımıldanışların zeki bir aydınlık içinde görüyoruz.”

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 71: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Sabahattin Ali kişilik olarak da, olgun, bilinçli, sözünü esirgemez biriydi. Hatta döneminbaşbakanı Şükrü Saraçoğlu'nun da ağzının payını verdiği anlatılır: Başbakan ŞükrüSaraçoğlu'nun yanına giden Sabahattin Ali, ütülü pantolonu ceketi ve paltosuyla makamagirer. Saraçoğlu, “Bir proleter böyle mi giyinir Sayın Ali?” deyince Sabahattin Ali, taşıgediğine oturtur: “Bizim davamız tüm proletaryayı böyle giyindirmektir.”

Sabahattin Ali öyküleri kör cehaleti, saf şiddeti, gerçek kötülüğü anlatır. Sabahattin Ali,konuştuğu herkesin, gittiği her yerin, gördüğü her şeyin hikâyesini öğrenip yazmak tutkusutüm öykülerinde açıkça görülür. Zamanının ötesinde olacak olayları hikâyelemiş öngörülü biryazardır. Sabahattin Ali, birey-toplum, yurttaş-devlet, kır-kent, işçi-patron, kadın-erkekkarşıtlıklarına bakışı akılcılıktan öte bir tarih ve toplum bilincini öngörüyordu. Yazısına içkinolan bu bilinç, didaktik değil, anlatıda erimiş organik bir bilinçti. Romanın, öykünün doğuşnedeni olan "gerçeklik" kavramı ile organik bağını asla ihlal etmedi. Bireysel sanılanıntoplumsal yüzünü, toplumsalın içinde bireyin iradesini yansıttı. Bu açıdan Sabahattin Ali'yifarklı kılan işte bu köy ve kasaba yaşantısını ilk kez toplumcu bir anlayış içinde yorumlamışolmasıdır, yani yerel rengin ötesine geçişidir.

Şiirlerinde gözlem vardır onun, tecrübe edilmiş yalnızlıklar, kırlangıç tüyüne sarınmış hayaller,özlemler, gerçeği şiirler içselleştirmiş, yani ki kahvesine süt tozu katılmış kaynar sular vardıronun şiirinde. Onun şiiri; dopdolu, canlıdır, gerçekle örülü bir balıkçı ağıtıdır. Türkçeniniçindeki geleneksel çoban ateşini getirir. Türkçenin ocağından sözcüklerin korlu demiriniçıkaran bir geleneksel halk demircisi gibidir, şiirlerin işliğinde Sabahattin Ali.

RÜZGÂR şiirinden…

Bir dürbünün ters tarafı gibi bu dünyaEn büyük şey, en asil şey küçülür burda.Burda yalan para eden biricik iştir,Burda her şey bir yapmacık, bir gösteriştir.Kimi coşar din uğruna geberir, yalan!Kimi gider vatan için can verir, yalan!Bir filozof yetmiş eser yazar, yalandır;Bir kahraman istibdadı ezer, yalandır.Şairlerin büyük aşkı fani bir kızdır,Bu dünyada herkes sinsi, herkes cılızdır.Ne hakiki aşktan burda bir çakan vardır,Ne de onu görse dönüp bir bakan vardır,Her büyüklük cüzzam gibi dökülür burda,En muazzam ölüm bile küçülür burda.

Sayfa 71

Page 72: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

SOSYALİZMİN BAĞLAMANIN BAĞRINDAN YANKILANANGÜR SESİ: ÂŞIK İHSANİ

68’lerden 78’lere sesi her devrimcinin nabzında atan Âşıkİhsani’yi, 77 yaşında, 21 Nisan 2009’da sonsuzluğa uğurlamıştık.Bir dönem, gökkubbeyi sosyalizm şiarıyla sarsan İhsani'nin sesieylemlerimizde çınlamaya devam ediyor.

Âşık İhsani, 1963 yılına kadar geleneksel halk türlülerini okumayıtercih etti. 1968"li yıllarla birlikte devrimci rüzgârdan etkilenenİhsani, Türkiye İşçi Partisi’ne üye oldu. Âşık İhsanı bu bilinci veinancı ile halk şiirine çok yenilikler kattı. En başta devlete ve

düzene hiçbir dönemde uşaklık etmedi. Ölümüne dek yoksuldu, yoksullardan yanaydı…

Her dönem de sazıyla, sözüyle, haksızlığa, baskı ve zulme baş kaldırdı, ona sus dendikçesusmayıp sesini daha da yükseltti. Sosyalist bir düzen özlemiyle yazdığı, bestelediği türkülerledevrimcilerin direnç ve sınıf bilincini pekiştirdi. Âşık İhsani'nin ilk yazdığı devrimci şiir"Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar Geliyoruz, geleceğiz, yakındır" şiiri oldu. Dönemingençlik hareketiyle birlikte birçok protesto gösterisine katılan Âşık İhsani, Türkiye ve ülkedışında birçok konser verdi. Âşık İhsanı'nın sosyalist bilinçle gürleyen şiirleri, binlerce yıllıkhalk şiirinin en modern, en güçlü sesi oldu.

İlhan Başgöz, “Âşık İhsani köy kültürünün soyut aşk şiiri temasından, kent kültürünün yazılı,eleştiri kültürüne geçişin en önemli ismidir. Âşık İhsani’nin şiiri ve hayat hikâyesi toplumun1940’lardan beri geçirdiği, iyili kötülü sosyal değişimin hikâyesidir ve öğreticidir” diye betimleronu. Temel Demirer’e göre de o bir filozoftur aynı zamanda: “Onun dizelerine baktığımızdaherhangi bir Anadolulu saz şairiyle değil, kelimenin tam anlamıyla bir filozofla karşı karşıyaolduğumuzu görürüz.”

Bir ara serbest ölçüyle de şiirler yazmayı denedi. Onun sesi ve sazından bütün Anadolu’dayankılanan “Mektup” şiiri 12 Mart’ın simgelerinden biri olmuştu. Mısralarını çuvallar dolusudertle dolduran, noktalarını birer mızrak başı gibi sert vuran İhsani’nin şiirleri kalıcı değildirdenildi. Şu şiiri bugünde hâlâ geçerli değil midir?

“Duydun mu bilmem?‘Etkin az’mış‘Senden bir şey olmaz’mış…Böyle diyor ‘sanatı sanat için’ yapanlar.YaniO kıç koklayıp yer kapanlar…Varsın desinler be!

Ne çıkar…

AmaYemin ederim ki senin adınaİnadınaBu deveyi bu diyarda güdeceğim.Yani benden önceki ustalarımınBıraktığı yerden

YoldanSeri

SomutVe soldan

Devam edeceğim.”

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 73: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

GERÇEKÇİ ŞİİRİMİZİN İNCE ŞAİRİ: YAZAR VE GAZETECİ RUŞEN HAKKI

Ruşen Hakkı’yı üç yıl önce 11 Nisan günü sonsuzluğauğurlamıştık. Ruşen Hakkı, 21 Temmuz 1936 günü Kütahya’dadoğdu. Kütahya Erkek Sanat Enstitüsü Demircilik Bölümünübitirene dek türlü işlerde çıraklık ve kalfalık yaptı. 1956–82yılları arasında kadastro teknisyeni ve fen memuru olarakçalışıp emekliye ayrıldı. 1964 yılından beri İzmit’te yaşıyor ve1971’de Işık gazetesinde “Günce” başlığı altında günlük yazılaryayınlıyordu.Emekçi kökenli sosyalist gerçekçi şairlerimizden olan RuşenHakkı, kendisinin de şiire, öyküye ustaların öncülüğündebaşlayıp yön verdiğini belirtti. Kocaeli Kitap Fuarı’ndaki söyleşi-

sinde yazılar yazmaya başlamadan önce sürekli okuduğunu ifade etmiş, günümüzdeçırakların, ustalarının üstüne çıktığını vurgulamış, çırak denilen şair ve yazarların, Türkedebiyatına emeği geçmiş kişileri okumadıklarını, bu nedenle yazarların iyi yazamadıklarını,topluma bir şeyler kazandıracak cümleler kuramadıklarını belirtmişti.

Sennur Sezer, ölümünden kısa bir süre önce Evrensel gazetesinden Ruşen Hakkı’ya yazdığımektup’ta, ona şöyle sesleniyordu: "Merhaba Ruşen, insan yaş aldıkça incinir oluyor, esenyelden, uçan kuştan. Zor hayatların bir armağanı bu elbet. Sonra arkadaşlara bir hoşça kaldiyemeden helallaşıveriyoruz dünyayla. Dostlar sıcacık anıyorlar bizi. Ne var ki duymuyoruz.Oysa ardımızdan söylenenleri hastayken duysak iyi gelirdi belki. Bu yüzden gençarkadaşlardan biri, Kadir İncesu hastalığını duyurduğu arkadaşlarımızdan selamlar datoplamış. Hepsini sıcak sıcak sana iletiyorum. Şifa niyetine. Dostluk yaşasın diyorum sonra.Çünkü senin yüzün dostluğun yüzüdür.”

Yazar Afşar Timuçin, ölümünün ardından şu değerlendirmeyi yaptı:“Ruşen Hakkı Türk şiirininönemli bir adıdır. O, hem bir halk adamıydı hem de derinlemesine düşünen bir aydındı. Gençinsanlar, onun şiirinden de kişiliğinden de çok şeyler öğrendiler ve öğrenecekler. Ölümü erkenoldu ama buna ölüm demek pek uygun düşmese gerek.”

Özkan Mert, ona yönelttiği şiirinde şöyle tanımlıyordu Ruşen Hakkı’yı: “Ruşen Hakkı ki, /gözünü kırpmadan yakmıştır kalbini / 45 / yıldır / sözcüklerin içinde. / ve / yıkamamıştırinsan yüzlerini / okyanuslarda. / bir köprü olmuştur şiirleri / bizi bize /ulaştıran.”

Şiirleri: Köprü (1962), Yuvarlak Masa Oturumu (1964), Hüznün Dalgın Kuşları (1968),Dağlama (1974), Çakmaktaşı Kav Kıvılcım (1980), Canevimden (1989), Üretimde Sevda(1993), Elini Hünerle-Kuşlara Yelek Giydir (1999). Hikâyeleri: Sokağın Ucu Deniz (1977),Irmak (1979), Kentin Konukları (1991), Sırtı Çil Çiçeği Bahçesi Kadın (1996), Benim SevgiliPapatyam (Çocuk hikâyesi, 2001). Romanı: Umudun Çiçeklendiği Günler (1991). Günlüğü: BirŞafaktan Bir Şafağa (1997).

Sayfa 73

Page 74: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

HÜZNÜN DALGIN KUŞLARI

Bir türküyü dinliyorum sırtımda duvar Adımlarından anlıyorum saçları panayırlı Geçip gidiyordu - Ardından güz çiçekleri.

Bir kumsalı akşamlıyorum sırtımda eli Duruşundan anlıyorum ucundayız sevişmenin Usulca uzanıyor - Gözleri menevişli.

Bir döşeği atıyorum gerildikçe kollarım Soluğundan anlıyorum tükendi tükenecek Köprü olsa - Altından ırmaklarım.

Ürkek ama hep ürkek Hüznün dalgın kuşları.

RUŞEN HAKKI

OKTAY RİFAT GERGEFÇE ÖRDÜĞÜ ŞİİRLERİYLE DALGALANDIRMAYA DEVAM EDİYOR HAYATIMIZI…

Şiirimizde değişimin değişmezliğe varan çizgisinde Garip şiirinden80’lere uzun yol kat eden şiirleriyle, romanlarıyla, tiyatro yapıtlarıylaedebiyatımıza damgasını vuran Oktay Rifat’ı 18 Nisan 1988’teyitirdik.

Sürekli akışkan bir şiir anlayışı içinde sürekli farklı deneyimlerlesürdürdü şiirini. Çıkış çizgisinde toplumcu eğilimler taşısa daçevrenin ve dönemin etkileri ile birlikte toplumcu bakışını kapalışiirin içine hapsetti. O dönemde hepsi sosyalist olan Fransızsürrealistlerinden etkilenir gibi olmuşsa da onlardan farklı olarakanlamı yoğunlaştırarak vermek yerine anlamı buharlaştırmayıyeğledi..

Şiire yalınlıkla başlamış ve sonlara doğru bir anlam kapalılığınagitmiştir. Bütün bunlara karşın, kendisi bir yazısında sanatla ilgili

şunları söyler:

"Edebiyatçı olarak uyanık, bilgili, hiç olmazsa bir politikacı kadar cesaretli olmak zorundayız.Sanat eserinin sürümüne, gelişimine set çeken kanunların kalkmasını sanat derneklerimizistemeli. İktidar hükümetlerinin milli eğitim politikası bizi en az bir şiir, bir roman kadarilgilendirmeli.”

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 75: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

BİZ VE ONLAR

İçlerinden geçenleri anlıyorduk, söyleyemediklerini.Yoksulsunuz, iğrençsiniz, diyorlardı,ne giysiniz var dolabınızda, ne iki türlü yemeğiniz, ne de paranız,sevginize karnımız tok, özgürlükse özgürlük bizim için,Sırıtmaya bile gerek duymadan arkalarını dönüyorlar soframıza.Oysa biz alın terimizi bölüşürüz, yağma ve harç bilmeyiz.Tütünü öküz için icat ettik, sürerken bir cıgara içimi dinlensin diye.Öküz bizsek, hani soluk alacak vakit nerde!Bu yüzden hor bakıyorlar bize, kanımızı içtiklerinden.Bencillik en büyük bereket onlara, beylikleriyseen büyük dolap.

OKTAY RİFAT

ŞİİRİMİZDE DERİNLİK VE YOĞUNLUĞUN USTASI:SABAHATTİN KUDRET AKSAL

19 Nisan 1993’te yitirdiğimiz Sabahattin Kudret Aksal, derinlikleyoğunluk arasında gidip gelen, biçimsel titizliği öne çıkaranşiirleriyle edebiyatımızda özgün bir yere sahip şairlerimizdendir.Başlangıçta Garip şiirinin etkisindeki şiiri, zamanla felsefi bir boyutkazanarak, İkinci Yeni şiirinden de yararlanarak, dile yeni olanaklarkazandırmayı düşünen, kentli sıradan insanın tutum vedavranışlarını, nesnelere ve doğaya bakışını irdeleyen, zamanısorgulayan, simge ve soyutlamalarla büyüleyici yalınlıkta ve biçimciilginçlikler de taşıyan bir yapıdadır.

Başlangıçta Garip akımının etkisinde, gündelik yaşamın bireyselsevinç

ve umutlarını dile getirdi; 1960'tan sonra, bir ölçüde gizemci, insanın, evrenin ve zamanınsorgulandığı, genellikle ölçülü ve uyaklı şiirler yazdı

Aksal, şiirlerinin yanı sıra öykü ve oyunlar da yazdı. Öykü ve oyunlarında, psikolojik öğeleri vebiçim arayışlarını öne çıkardı; "küçük insan"ların yaşamlarını, aile bireyleri arasındakiçatışmaları konu edindi.

Sayfa 75

Page 76: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

DELİ IRMAK

Anlat halini türküyeSöylesin kendi diliyleAydınlık olur daha bir

İlginçliği dünyamızınMutlu elbirliğiyledirÇizginin bir de boyanın

Kişinin aklı erdemiŞaşmaz yankısı zamanınSözün gücü değil mi ki

Doğruluğun alnından akSürer suya kor adımıAkıp giden deli ırmak

SABAHATTİN KUDRET AKSAL

KÖY ENSTİTÜLERİ GÜNEŞİ AYDINLATMAYA DEVAM EDİYOR

17 Nisan, yalnızca eğitim tarihine değil, toplumsal tarihimize dedamgasını vuran Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümünüdür.1940’dan bugüne, hakkında binlerce yazı, tez ve kitaplar yazılanköy enstitüleri, emekçi halk çocuklarının okuma, öğrenme vebilinçlenme sürecini başlattı.

Anadolu’nun dört bir yanında köylerden gelen çocuklar, dünyayıtüm boyutlarıyla öğrenmeye başladılar. İçlerinden geldikleriyoksul ya da orta gelirli köylüler için birer ışık kaynağı oldular.Böylece Köy Enstitüleri, yoksul halkın demokratik eğitimekavuşunca nasıl dinamik bir güç olacağını gösterdi. Enstitülerin

yaklaşık yirmi bin mezunu, gittikleri köylerde birer halk önderi oldular. Öğretmenörgütlenmesinin öncüsü oldular. Köyü incelemeye, dünya edebiyatının başyapıtlarını okumayagiriştiler. Ve kendileri de özgün yapıtlar vermeye başladılar.

Altı yılda Türk Edebiyatı Tarihine “Köy Enstitülü Yazarlar Kuşağı” diye damgasını vuran altmışıaşkın ozan, yazar ve bunların yanında araştırmacı, bilim adamı, müzisyen, ressam, yontucuyetiştiren Köy Enstitüleri, yalnızca eğitim tarihimizde değil, sanatsal ve toplumsal tarihimizde dehak ettiği yeri aldı:

“Yüzyıllarca çektin, bitmedi derdinGitmedi altından çamurlaşan terSesin duyulmadı, göğsünü gerdinYeter bugün artık çektiğin yeter”

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 77: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

SHAKESPEARE , İNSANLIĞA PERDE AÇMAYA DEVAM EDİYOR…

Dünya Edebiyatı’nın en önemli şair ve tiyatro yazarıShakespeare; 23 Nisan 1616’da sonsuzluğagöçtüğünden bu yana yapıtlarıyla insanoğlununimgelemindeki kin, nefret, acı, pişmanlık duygularınıyeniden biçimlendiriyor; insanoğlunun içsel gelişiminekatkı sunmaya devam ediyor.

Kendisinden sonra gelen şair, yazar, oyuncu,yönetmen, sinema yönetmeni gibi sanat adamlarınınher zaman harmanladığı bir hazine olduShakespeare’nin yapıtları. Shakespeare, tarih boyuncaen çok okunmuş yazar olma özelliğini hiç kaybetmedi.Eserleri 100'ü aşkın dile çevrildi. Sinemaya en çokuyarlanan oyunlar da yine Shakespeare'e ait.

Şiirleri ise 400 yıl öncesinden insanlığın umutlarını, aşklarını, kırıklıklarını ince ama zamanzaman ironik bir biçemle anlattı. İnsanlığın Bu Büyük Ustası, bugün de İnsanlığa seslenmeyisürdürmektedir. Günümüzün Makbethlerine ve diğer zalimlerine karşı koymanın yollarınıgöstermektedir…

66. SONE

Vazgeçtim bu dünyadanTek ölüm paklar beniDeğmez bu yangın yeriAvuç açmaya değmezDeğil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkiniDeğil mi ki yoksullar mutluluktan habersizEzilmiş hor görülmüş el emeği göz nuruÖdlekler gecmiş başa derken mertlik bozulmuşDeğil mi ki korkudan dili bağlı sanatınDeğil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzeneDoğruya doğru derken eğriye çıkmış adınDeğil mi ki kötüler kadı olmuş yemen'eVazgeçtim bu dünyadanDünyamdan geçtim amaSeni yalnız komak varO koyuyor adama...

SHAKESPEARE (Can Yücel Çevirisiyle)

Sayfa 77

Page 78: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

MAYAKOVSKİ’NİN ŞİİRİ ,DEVRİMİN ÖRSÜNDE ÇEKİÇTİR HÂLÂ!..

Büyük ekim devrimini örse çekiç indirir gibi yazan şairiMayakovski’yi 83. ölüm yıldönümünde saygıyla selamlıyoruz.

Mayakovski'nin yenilikçi şiirinde sözcük, dil, yapıt üzerindeçalışma deneyi Rus şiir dilinin gelişmesi için büyük önem taşır.Aynı zamanda onun şiir dili Rus edebiyatının zengin klasikmirasına, Rus dilinin kaynaklarına dayanıyor. Onun yenilikçiliği,şiirin gelişmesinde oynadığı rol ulusal ortamda sonraki şairkuşakları için kalıtının önemini belirliyor.

“Büyük kitlelerin iş, eğlence ve isyanının şarkısını söyleyeceğiz.Modern başkentlerde yükselen devrimin çok sesli ve çok renkli

dalgalanmasının şarkısını söyleyeceğiz: madeni seslerin ve gemi tezgâhlarında gecelerinsıcağını ve şiddetle açgözlü duman içen yılanlarıyla alev alev parlayan rıhtımların, dumanlarınınizlerinin kıvrılarak tehdit ettiği bulutlara asılı fabrikaların şarkısını söyleyeceğiz”diyerek dünyadasosyalist gerçekçi edebiyat akımının önemli isimlerinden birisi olan Mayakovski, ABDemperyalizmiyle kol kola girmiş gericilerin saflarında meclise giren yayınevi patronlarına onayveren platonik solcu edebiyatçıların aşık attığı bir ortamda dahi, Mayakovski ve temsil ettiğiedebiyat akımı devrimci şiir uğraşımıza ışık tutmaktadır:

MARŞIMIZ Şiirinden

İsyanın ayak sesi, alanları döv!Yukarı, gururlu başlar dizisi!Biz, ikinci Nuh tufanıylaYeniden yıkayacağız dünyanın tüm kentlerini.

Günlerin öküzü hantal,Yılların kağnısı ağır,Tanrımız koşudur bizimYüreğimizse davul.

Altınımızdan daha yücesi var mı?Kurşun vızıltısı mı bizi sindirir?Çınlayan sesimizdir o altın;Silahımızsa türkülerimizdir.

MAYAKOVSKİ

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 79: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

ŞİİR

Bu ıkınma sıkınmanın anlamı ne ki,biraz imge, biraz söz, biraz kurgu,içindeki ne, nerden bu itkisessiz yas tutan duygu?

Hiçten sana oluk oluk akan,tek tek ve bir karışımdır,ordan alırsan külü, yalımı ordan,serper söndürürsün ve sakınır.

Çevir çevrele, o yeşil çitle,bilirsin, elinde değil her şeyi kapsamak,umrunda olmasa da, onu bunu çevrele,kuşkularla kıskıvrak.

İşte böyle gece gündüz yok dur durak,Pazarları da kendini oyuşVe oyuğa gümüş kak,Sonra bırak odur işte: oluş.

PAUL ZECHÇEVİREN: YÜKSEL PAZARKAYA

Sayfa 79

Page 80: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Yaz sıcakları da geçer kış fırtınaları daGeçer şenlikleriniz matemleriniz geçerVe ben bastırmak için yüreğimdeki özlemiBilinmedik bir türkünün doğmasını beklerim.

Geçer şenlikleriniz matemleriniz geçerKapmak ve dondurmak ve belirlemek içinUmudumun katında ucu ucuna seçilenİnce bir iplik gibi uzanıyor şimdi

Deniz mi uğulduyor? Dallarda şarkı söyleyenBir su perisi mi var yoksa zaman mı durdu birden?Ya mayıatır aylardan, ve elma ağaçlarının çiçeğiniÖrten kar dökülüyor? Ya da gizlice bir melek geçti?

Sabırlı akışında saat ebediyeti taşır şimdi.Durmadan genişler aydınlık, sesler ve hareketler.Coşkuyla dolu geçmiş, geleceği seyreder...Şimdiki zaman ve tüm acımsayışlar çoktan uçup gitti.

Ve, yeni ruhla bilinmedik güçlerinKendi kendilerini yarattığı son uçtaMelûn bir gök gürültüsüdür kaplar tüm varlığımı;Yaratıcı düşünceyi zorlayıp devirmekteyim.

Soğuk bir kafese kapatır bu doğan küçük kuşuÇeker giderim işte, bu kuş hürriyet kuşu,Ölümü bizden uzaklaştırmak isteyen ve sadeceRuhu kurtarmak özlemiyle durmadan uçan kuş bu.

Ve işte kafes: Tunçtan ağır mı ağır;Altın kafes duygusunu uyandırır akşem güneşindeVe benim güzel kuşum keyfi geldiğinde,Bir oraya bir buraya türkü tutturur.

Kuşumun kanadı kesik; türküleri nakaratAma pencerenin altında kalakalırsınız işte böyle.Sevdiniz değil mi türkülerini? Bense yorgun bitik,Yeni bir kuş bekliyorum... yeni bir sıkıntının içinde

1913

SANAT

ALEKSANDR BLOKÇEVİREN: ATTİLA TOKATLI

Emeğin Sanatı 155. Sayı

Page 81: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

EMEĞİN SANATI E-DERGİAylık Sosyalist Kültür/Sanat E-Dergisi

Yıl: 8 Sayı: 155

Yayınlayan: Emeğin Sanatı Kolektifi© Dergide yayınlanan eserlerin her türlü hakkışair ve yazarlarına aittir.Kaynak gösterilmesi koşuluyla alıntı yapılabilir.Yayın, Tasarım, Düzenleme: Ali Ziya Çamur

Not: e-dergimize yapıt göndermek isteyen dostlar, [email protected] gönderebilirler. Facebook grup adresi: https://www.facebook.com/groups/emeginsanatidergisi/?ref=ts&fref=tsTwitter adresi:http://twitter.com/#!/emeginsanatiEmeğin Sanatı E-Kitaplığı: http://issuu.com/emeginsanati

ŞİİRYarısını yedim ekmeğiminOldum olabildiğimi.Ve başımın üzerindeKorkunç bir yazgı değil esen.Bir tek şey varKederlendiren beni;YapabileceğiminAnca yarısını yapabildimŞu dünya işlerinden

ANTAL HİDASÇEVİREN: ATAOL BEHRAMOĞLU

Page 82: EMEĞİN SANATI E-DERGİ 155. SAYI

Bir kuytu kıyıdan şöyle bir doğruldumBaktımSu ateş'e düşman

Çıktım dağlara bulutları araladımBaktımaGün gece'ye düşman

Düşündüm taşındımBu işte bir iş var dedimBaktımGerçek düş'e düşman

Bozuk dünyanın düzeni anlaşılan, yazıkBaktımÖlüm yaşam'a düşman

Döndüm dolaştım şaşkınDilimde korkunun tadı gözlerim kocamanBaktımİnsan insan'a düşman

DÜŞMAN

AYHAN KIRDAR

UNUTULMUŞ ŞAİRLERDEN UNUTULMAZ ŞİİRLER-84