emekçi hareket 8. sayı

8
Halkın umudu olma- ya devam İllerde 41 ilde örgütlen- me çalışmasını güçlendir- me kararlılığını gösteren ve bir ili örgütlemeyi önüne hedef koyan yoldaşlarımız sayesinde, partimizin ör- gütlenme çalışmaları belli bir noktaya geldi. Bursa’da, Çorum’da, Samsun’da, Çanakkale,’de, Kocaeli’de, Adıyaman’da, Bolu’da çalış- malarımız başladı ve bu il- ler 41 ilde örgütlenme ça- lışmasını arttırmak için dallanan bir ağaç gibi parti faaliyetlerini diğer illere taşımayı önlerine hedef koydular. Çalışmalar daha da hızlanacak Partimizin ve geleneği- mizin Yıldız Yumruk’unu seçimlerde göstermek, halklarımıza umut ol- mak ve ülke sathına poli- tik hattımızı yaymak için önümüzdeki aylarda bir çok ilde ve ilçede parti- mizi kurmaya devam ede- ceğiz. Yoldaşlarımızdan ve parti dostlarımızdan beklediğimiz bu çalış- malara omuz vermek, güç katmaktır. Yeni il- lerde ve ilçelerde par- ti çalışmalarını başla- tacak arkadaşlarımızı teşvik etmeyi, parti ör- gütlenme komitesi ile ilişkilendirmeyi dev- rimci bir görev olarak bilmeliyiz. >>7 “Şimdilik çalışıyoruz” Biz de, rakamlardaki bu iniş çıkışların büyük kentte yaşayan emekçilerin gündelik yaşamlarına nasıl yansıdığını anlamak ve krizin halkın dilinde nasıl ifade bulduğunu duymak için sokağa çıktık. İşte sonuçlar. TÜİK hane halkı işgücü araştırmasının temmuz 2010 dönemi sonuçlarını açıkladı Şili’de hayat, bizde ağıt, Şili’de 5 Ağustos günü San Jose Madeni’nde meydana gelen çökme sonucu yerin 700 metre altında mahsur kalan 33 madenci 69 gün sonra kurtarılabildi. Zonguldak Karadon’da ise 3 madenci hala toprak altında. Tutuklu adalete devam, SDP’li ve TÖP’lülere karşı yapılan operasyon ve hukuki süreç hakkında Sultan Seçik ile görüştük. Tutuklanalı bir ay oldu fakat iddianameler için adım atılamadı ve somut olarak bir suçlama olmadı. Biz de Emekçi Hareket olarak kendisi ile görüşüp süreci anlatmasını istedik. Fransız emekçiler grevde, Geçtiğimiz günlerde Fransa’da milyonlarca emekçi hükümetin emeklilik reformuyla ilgili yasa tasarısına karşı sokaklara dökülmüştü. Sendikaların, emekçilerin, lise ve üniversite öğrencilerinin yoğun tepkisine rağmen Fransız senatosu tasarıyı kabul etti. 04 05 06 15 Günlük Gazete 26 Ekim 2010 50 Kr Sayı:8 > 2 > 4 İşsizlik sorunların en başında geliyor. Tarlabaşı-Dolapdere-Kurtuluş güzergâhı üzerindeki kahvehanelere uğrayarak, konunun muhatabına işsizlik ile ilgili fikirl- erini sorduk. İşsiz bulmamız ise hiç sorun olmadı. işsizler her sokakta sayısız kahvehanede iş bulacakları günü iple çekiyorlardı. Kadın cinayetlerine kar- şı mücadele edenler, ka- dın cinayetlerinde kay- bettiğimiz kadınların ya- kınlarıyla sokaklara dö- külüyor, katillerin caydı- rıcı cezalar almalarını ta- lep ediyorlar. >>8 Öznur son olsun Şerzan Kurt, Muğla’da üniversitede çıkan faşist saldırılarda Gültekin Şa- hin adlı bir polisin kur- şunu ile yaşamını yitir- mişti. Devletin, katili ko- rumak için Eskişehir’de görülmesine karar verdi- ği davanın ilk duruşması 15 Ekim’de yapıldı. >>2 Şerzan Kurt’un katili Eskişehir’de yargılandı Daima Hakan Öztürk Mantıken Sermaye sınıfı mono blok değildir. Emperyalizm de mono blok değildir. Sayfa 3 Öğrenci gençliğinin bütün sorunlarının temelini oluşturan YÖK’ ü dağıtmak için Öğrenci Gençlik Sendikası sağlam adım- larla ve kararlılıkla Ankara’ ya yürüyor. Geçim derdi, yaşam derdi derken şimdiler- de “Kentsel Dönüşüm Projesi” belası sar- mış durumda mahalle halkını. Yıllardır ağızlara dolanan yıkımlar konusu yine gün- deme gelmiş görünüyor. Genç-Sen mitinge hazırlanıyor Tozkoparan, kentsel dönüşüm istemiyor Yaz ayları sona ererken açıklanan rakamlar is- tatistiklerin ucu ucuna denk getirildiğini gözler önüne seriyor. Araştırma sonuçları ne derse desin. İş- sizlik tüm mahallelerde emekçilerin iliklerine kadar hissettikleri bir olgu olarak yaşanıyor. kahvehaneler iş- sizlerle dolup taşarken, zar zor iş bulanlar ise yarın iş- siz kalıp kalmayacağı korkusuyla akşam evine ekmek parası götürmeye çalışıyor. İşsizlik azalmadı Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) sonuçları kamuo- yuyla paylaşırken bir çok hileyi alenen uygulamak - tan kaçınmıyor. “İşsizlik düşüyor” diye duyurdukları ra- kamlarda “iş aramaktan umudunu kesmiş” olanlar, ev ka- dınları, işsiz esnaflar, yılın sadece üç ayı çalışan mevsimlik işçiler, ev kadınları, açıköğretim fakültesi öğrencileri ise iş- siz sayılmıyor. Tüm bunlara rağmen temmuz ayı rakamları işsizliğin boyutlarını gizlemeye yine de yetmiyor. TÜİK’in hileli terazisi Krizin teğet geçeceğini söyleyen başbakan işsizliğin de sanal sorun olduğunu ilan ediyor. Ama resmi ra- kamlarla bile yüzde 10’un üzerinde gözüken işsizlik başba- kanı yalanlar nitelikte. İşsizlere sorduk: Aklım bir şey al- mıyor ki dediklerinden. İnanmıyorum. Ben burada iki sene esnaflık yaptım. 5 yıl önce bu mahallede 62-63 tane esnaf vardı, şimdi 20 tane esnaf kaldı. İşsizlik so- runların en kralı. >>3 Başbakan: İşsizlik sanal sorun Yıldız Yumruk her yerde 41 ilde örgütlenme şiarıyla başladığımız örgütlenme çalışmasında yeni illerde ve ilçelerde Yıldız Yumruk’u dalgalandırmak partimizin çalışmalarına güçlü bir ivme kazandırdı. KCK davası başladı KCK davasında her türlü hukuksuzluk yapılıyor. Yaklaşık bir yıldır süren davada, tutuklu yargılanan siyasetçiler 18 Ekim 2010’da ilk duruşmalarına çıktılar. Sabah 08.00’da BDP il binasında Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Si- bel Uzun’un da aralarında bulunduğu si- yasi partilerin genel başkanları ve sözcü- leri toplu halde Adliye binasına giriş yap- tılar. Saat 09.00 sıralarında başlayan du- ruşmada, mahkeme heyeti, kimlik tespit- leri yapılan tanıkları dinledi. Davanın ilk gününde tutukluları yakla- şık 300 avukat savundu, avukatlar salonda bulunun sivil polislerin dışarı çıkarılması- nı istedi. 7578 sayfalık iddianamenin öze- tinin okunması istediler ancak tutuklular savunmalarını ana dilde yapmak isteyin- ce reddedildiler. Sanıklar sorulan sorulara Kürtçe yanıtlar verdi.12 Kasım’a kadar sü- recek olan duruşmanın ilk gününde avu- katların tahliye talebi kabul edilmedi. >>5

Upload: emekci-hareket-partisi-ehp

Post on 14-Mar-2016

236 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

Emekçi Hareket Gazetesi

TRANSCRIPT

Page 1: Emekçi Hareket 8. Sayı

Halkın umudu olma-ya devamİllerde 41 ilde örgütlen-

me çalışmasını güçlendir-me kararlılığını gösteren ve bir ili örgütlemeyi önüne hedef koyan yoldaşlarımız sayesinde, partimizin ör-gütlenme çalışmaları belli bir noktaya geldi. Bursa’da, Çorum’da, Samsun’da, Çanakkale,’de, Kocaeli’de, Adıyaman’da, Bolu’da çalış-malarımız başladı ve bu il-ler 41 ilde örgütlenme ça-lışmasını arttırmak için dallanan bir ağaç gibi parti faaliyetlerini diğer illere taşımayı önlerine hedef koydular.

Çalışmalar daha da hızlanacakPartimizin ve geleneği-

mizin Yıldız Yumruk’unu seçimlerde göstermek, halklarımıza umut ol-mak ve ülke sathına poli-tik hattımızı yaymak için önümüzdeki aylarda bir

çok ilde ve ilçede parti-mizi kurmaya devam ede-ceğiz. Yoldaşlarımızdan ve parti dostlarımızdan beklediğimiz bu çalış-malara omuz vermek, güç katmaktır. Yeni il-lerde ve ilçelerde par-

ti çalışmalarını başla-tacak arkadaşlarımızı teşvik etmeyi, parti ör-gütlenme komitesi ile ilişkilendirmeyi dev-rimci bir görev olarak bilmeliyiz. >>7

“Şimdilik çalışıyoruz”Biz de, rakamlardaki bu iniş çıkışların büyük kentte yaşayan emekçilerin gündelik yaşamlarına nasıl yansıdığını anlamak ve krizin halkın dilinde nasıl ifade bulduğunu duymak için sokağa çıktık. İşte sonuçlar.

TÜİK hane halkı işgücü araştırmasının temmuz 2010 dönemi sonuçlarını açıkladı

Şili’de hayat, bizde ağıt, Şili’de 5 Ağustos günü San Jose Madeni’nde meydana gelen çökme sonucu yerin 700 metre altında mahsur kalan 33 madenci 69 gün sonra kurtarılabildi. Zonguldak Karadon’da ise 3 madenci hala toprak altında.

Tutuklu adalete devam, SDP’li ve TÖP’lülere karşı yapılan operasyon ve hukuki süreç hakkında Sultan Seçik ile görüştük. Tutuklanalı bir ay oldu fakat iddianameler için adım atılamadı ve somut olarak bir suçlama olmadı. Biz de Emekçi Hareket olarak kendisi ile görüşüp süreci anlatmasını istedik.

Fransız emekçiler grevde, Geçtiğimiz günlerde Fransa’da milyonlarca emekçi hükümetin emeklilik reformuyla ilgili yasa tasarısına karşı sokaklara dökülmüştü. Sendikaların, emekçilerin, lise ve üniversite öğrencilerinin yoğun tepkisine rağmen Fransız senatosu tasarıyı kabul etti.

04

05

06

15 Günlük Gazete 26 Ekim 2010 50 Kr Sayı:8

>2 >4

İşsizlik sorunların en başında geliyor. Tarlabaşı-Dolapdere-Kurtuluş güzergâhı üzerindeki kahvehanelere uğrayarak, konunun muhatabına işsizlik ile ilgili fikirl-erini sorduk. İşsiz bulmamız ise hiç sorun olmadı. işsizler her sokakta sayısız kahvehanede iş bulacakları günü iple çekiyorlardı.

Kadın cinayetlerine kar-şı mücadele edenler, ka-dın cinayetlerinde kay-bettiğimiz kadınların ya-kınlarıyla sokaklara dö-külüyor, katillerin caydı-rıcı cezalar almalarını ta-lep ediyorlar. >>8

Öznur son olsun

Şerzan Kurt, Muğla’da üniversitede çıkan faşist saldırılarda Gültekin Şa-hin adlı bir polisin kur-şunu ile yaşamını yitir-mişti. Devletin, katili ko-rumak için Eskişehir’de görülmesine karar verdi-ği davanın ilk duruşması 15 Ekim’de yapıldı. >>2

Şerzan Kurt’un katili Eskişehir’de yargılandı

DaimaHakan Öztürk

Mantıken

Sermaye sınıfı mono blok değildir.Emperyalizm de mono blok değildir.

Sayfa 3

Öğrenci gençliğinin bütün sorunlarının temelini oluşturan YÖK’ ü dağıtmak için Öğrenci Gençlik Sendikası sağlam adım-larla ve kararlılıkla Ankara’ ya yürüyor.

Geçim derdi, yaşam derdi derken şimdiler-de “Kentsel Dönüşüm Projesi” belası sar-mış durumda mahalle halkını. Yıllardır ağızlara dolanan yıkımlar konusu yine gün-deme gelmiş görünüyor.

Genç-Sen mitinge hazırlanıyor Tozkoparan, kentsel dönüşüm istemiyor

Yaz ayları sona ererken açıklanan rakamlar is-tatistiklerin ucu ucuna denk getirildiğini gözler

önüne seriyor. Araştırma sonuçları ne derse desin. İş-sizlik tüm mahallelerde emekçilerin iliklerine kadar hissettikleri bir olgu olarak yaşanıyor. kahvehaneler iş-sizlerle dolup taşarken, zar zor iş bulanlar ise yarın iş-siz kalıp kalmayacağı korkusuyla akşam evine ekmek parası götürmeye çalışıyor.

İşsizlik azalmadı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) sonuçları kamuo-yuyla paylaşırken bir çok hileyi alenen uygulamak-

tan kaçınmıyor. “İşsizlik düşüyor” diye duyurdukları ra-kamlarda “iş aramaktan umudunu kesmiş” olanlar, ev ka-dınları, işsiz esnaflar, yılın sadece üç ayı çalışan mevsimlik işçiler, ev kadınları, açıköğretim fakültesi öğrencileri ise iş-siz sayılmıyor. Tüm bunlara rağmen temmuz ayı rakamları işsizliğin boyutlarını gizlemeye yine de yetmiyor.

TÜİK’in hileli terazisi

Krizin teğet geçeceğini söyleyen başbakan işsizliğin de sanal sorun olduğunu ilan ediyor. Ama resmi ra-

kamlarla bile yüzde 10’un üzerinde gözüken işsizlik başba-kanı yalanlar nitelikte. İşsizlere sorduk: Aklım bir şey al-mıyor ki dediklerinden. İnanmıyorum. Ben burada iki sene esnaflık yaptım. 5 yıl önce bu mahallede 62-63 tane esnaf vardı, şimdi 20 tane esnaf kaldı. İşsizlik so-runların en kralı. >>3

Başbakan: İşsizlik sanal sorun

Yıldız Yumruk her yerde41 ilde örgütlenme şiarıyla başladığımız örgütlenme çalışmasında yeni illerde ve ilçelerde Yıldız Yumruk’u dalgalandırmak partimizin çalışmalarına güçlü bir ivme kazandırdı.

KCK davası başladıKCK davasında her türlü hukuksuzluk yapılıyor. Yaklaşık bir yıldır süren davada, tutuklu yargılanan siyasetçiler 18 Ekim 2010’da ilk duruşmalarına çıktılar.

Sabah 08.00’da BDP il binasında Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Si-bel Uzun’un da aralarında bulunduğu si-yasi partilerin genel başkanları ve sözcü-leri toplu halde Adliye binasına giriş yap-tılar. Saat 09.00 sıralarında başlayan du-ruşmada, mahkeme heyeti, kimlik tespit-leri yapılan tanıkları dinledi.

Davanın ilk gününde tutukluları yakla-şık 300 avukat savundu, avukatlar salonda bulunun sivil polislerin dışarı çıkarılması-nı istedi. 7578 sayfalık iddianamenin öze-tinin okunması istediler ancak tutuklular savunmalarını ana dilde yapmak isteyin-ce reddedildiler. Sanıklar sorulan sorulara Kürtçe yanıtlar verdi.12 Kasım’a kadar sü-recek olan duruşmanın ilk gününde avu-katların tahliye talebi kabul edilmedi. >>5

Page 2: Emekçi Hareket 8. Sayı

25 Ekim 20102

Genç-Sen mitinge hazırlanıyorGenç-Sen üniversiteleri sermayenin eline bırakan, binlerce öğrenciyi ve öğretim görevlisini okullardan uzaklaştıran, bilimsel eğitimin kökünü kazıyan YÖK’ü kaldırmak için 6 Kasım’da Ankara’ya yürüyor.

12 Eylül darbesiyle mü-cadelenin dinamik kana-

dı olan gençliği baskı altına al-maya çalışanlar üniversitele-rin örgütlü bir güç oluşturma-sından fazlasıyla rahatsız ol-dular. Üniversite gençliğinin söz hakkının olmasına, öğren-ci gençliğin “Üniversiteler Bi-zimdir” diye hep bir ağızdan haykırmasına tahammülü ede-meyen darbeci zihniyet ilk ola-rak 6 Kasım 1981’ de gençliğin dinamizmini baskılamak için YÖK denen darbe kurumunu yerleştirdi. O günden bu güne derinleşen krizin etkisi ile bir-likte de üniversitelerin kapısı-nı emekçi çocuklarına kapattı.

Öğrenci gençliğinin bütün sorunlarının temelini oluştu-ran YÖK’ ü dağıtmak için Öğ-renci Gençlik Sendikası sağlam adımlarla ve kararlılıkla Anka-ra’ ya yürüyor. Öğrenci gençlik Genç-Sen’le hız kesmeden yo-luna devam ederken bu zama-na kadar öğrenci yerine karar verenleri titretiyor. Darbe son-rası memleketin tamamına ol-duğu gibi üniversitelerin üze-rine çöken karanlığı, üniversi-telerin asıl sahipleri öğrenciler silmeye, kendi taleplerini hay-kırmaya geliyor.

Sürekli eylemlerle mücadele büyüyor

Okulların açılmasıyla bir-likte öğrenciler ve aileler üni-versitelerdeki çürümüşlüğü birebir yaşadılar. Nerede ba-rınacağını, kayıt-harç parala-

rını nasıl bulacağını kara kara düşünmeye başlayan öğrenci-ler, ilk haftalardan itibaren ez-berci eğitim sistemi yüzlerine tokat gibi çarpınca, okulların kapısında bekleyen; gün aşırı üniversitelere giren çevik kuv-vetle karşılaşınca YÖK’ün üni-versitelerini tanımış oldular. Genç-Sen’le birlikte ilk günden itibaren tüm bunların karşı-sında örgütlü güç oluşturmaya başlayan öğrenciler 6 Kasım’da “Sınavlar Kalkacak YÖK Dağıtı-lacak” diyerek Ankara’ya ge-lirken her hafta üniversiteler-de, sokaklarda YÖK’ü kaldır-maya bir adım daha yaklaşı-

yor. Öğrenci Gençlik Sendikası, üniversitelerin hukukunu öğ-rencilerin, akademik persone-lin ve üniversite çalışanlarının belirlediği özerk, demokratik üniversite isteğini her hafta birçok ilde haykırıyor.

Harç zamlarını yaptırmayanlar YÖK’ e korku salıyor

Geçtiğimiz yaz harçlara % 500 zam yapacağını açıkla-yan YÖK, öğrencilere ve aile-lere “Herkes okumak zorun-da değil” dedi. Tüm Türkiye’de sokaklara çıkan Genç-Senliler bu harç zamlarını yaptırma-

yacaklarını haykırdı. Bakanlar Kurulu’nda harçlara zam kara-rını alacak olanlar, dışarıda öğ-rencilerin örgütlülüğünü gö-rünce bir kez daha düşünmek zorunda kaldılar ve harçlara %8 oranında zam yapabildi-ler. Deneyimlerimiz gösteriyor ki geçtiğimiz senenin ardından bu sene de harçlara zam ya-pamayanlar gençliğin örgütlü gücü Genç-Sen karşısında yıla-cak ve 12 Eylül darbesinin ürü-nü YÖK tarihin çöp-lüğüne karışacaktır.

Adımlar hızlanıyor

Baskıcı, anti-demokratik uygulama-ların yanısıra piyasacı ve ezberci eği-

tim sisteminin hakim olduğu üniversiteler-de öğrenci gençlik geleceğine sahip çıkmak için günden güne örgütlenerek güçleniyor. Önüne YÖK’ün dağıtılmasını ve sınavların kaldırılmasını koyan Genç-Sen 6 Kasım’da yapacağı öğrenci mitingini güçlü örmesi bü-yük bir önem teşkil ediyor. Zira hükümetin ve yandaşlarının “YÖK’ü kaldıracağız” çı-ğırtkanlığında bulunmaları öğrenci genç-liğe tarihsel bir fırsat olanağı tanıyor. Gün-den güne çürüyen kurumlarıyla yalpala-yan YÖK’ün kalkması mümkün görünmek-

le birlikte bunu öğrenci gençliğin sırtla-ması daha etkili olacaktır. Öğrenci gençli-ğin öncülüğünü üstlenen Genç-Sen aldığı tarihsel yükü sonuna kadar taşımak için önünde YÖK engeli var.6 Kasım öğrenci mitingine kitleleri çek-meye çalışan Genç-Sen sayılı günler kala üniversitelerdeki çalışmasını hız-landırıyor. Gerek kampüslerde yaptığı haftalık eylemlerle gerekse yeni çıkar-dığı Kampüs gazetesiyle mitinge çağ-rı yapan Genç-Sen politik önderliğini sonuna kadar sürmekte kararlı.

Ayşen Kavas

Öğrenci Gençlik Sendikası,

öğrenci gençliği 6 Kasım’da Ankara’da

mitinge çağırıyor.

Bu savı çürütmek için, denetim, yön-lendirme ve disiplinin, bir örgütün dışında da mümkün olabileceğini ve “kaosun öğeleri”ne parti üyesi unvanını vermenin gerekli olduğunu gösterme zorunluluğu vardır.

Yoldaş Martov’un metnini destekley-enler, bunlardan hiç birini göstermemişler, gösterememişlerdir.

Yoldaş Akselrod, “kendisini sosyalist gören ve böyle ilân eden bir profesör”ü örnek verdi.

Bu örnekteki düşünceyi tamamlayabilm-esi için yoldaş Akselrod’un, bu profesöre örgütlü sosyalistlerin, bir sosyalist gözüyle bakıp bakmadıklarını da söylemesi gerekirdi.

Bu soruyu ortaya atamadığı içindir ki, yoldaş Akselrod, kendi savını yarım bırakmıştır.

Ya o, ya bu. Ya örgütlü sosyalistler, söz konusu

profesörü bir sosyalist olarak görürler ki bu durumda onu sosyalist örgütlerden birine neden üye yazmasınlar? Tabii böylece üye yazılacak profesörün kendini sosyalist “ilân etmesi” (profesörce açıklamalarda sık sık olduğu gibi) boş bir söz olarak kalmayacak ve onun eylemlerine uygun düşecekse, neden onu üye yazmasınlar?

Ya da örgütlü sosyalistler, o profesörü bir sosyalist saymazlar ki bu durumda da onurlu ve sorumluluğu bulunan parti üyeliği unvanını taşıma hakkını ona vermek saçma, anlamsız ve zararlı olur.

Görüldüğü gibi, sorun iki seçenekten bir-ine gelip dayanıyor.

Ya örgüt ilkesinin tutarlı biçimde uygulanması, ya da dağınıklık ve anarşinin kutsallaştırılması.

Biz, partiyi, örneğin parti kongresini ortaya çıkarabilen ve her türlü parti örgüt-lerini genişletip çoğaltması gereken za-ten biçimlenmiş ve birleşmiş sosyalist çekirdeği üzerinde mi kuracağız, yoksa yardımcı olan herkes parti üyesidir gibi yatıştırıcı sözlerle mi yetineceğiz?

[Sayfa: 75]

“Eğer Lenin’in metnini kabul edersek” diye devam etti yoldaş Akselrod, “bir örgüte doğrudan doğruya alınamamış olsalar bile yine de parti üyesi olanların bir bölümünü bordadan denize atmış olacağız.”

Yoldaş Akselrod, beni kavramları karıştırmakla suçlarken, burada aynı karışıklık onun kendi sözlerinde apaçık ortadadır.

Yoldaş Martov, bütün yardım edenlerin parti üyesi olduklarını mutlaka öyledir diye kabul ediyor, oysa bütün tartışma burada ve bizim karşıtlarımız, böyle bir yorumun gereğini ve değerini kanıtlamak zorundalar.

İlk bakışta ürkünç görünen, “bordadan denize atma” sözünün anlamı nedir?

Yalnızca parti örgütü olarak kabul edilen örgütlerin üyeleri parti üyesi sayıldığı zaman bile, herhangi bir parti örgütüne “doğrudan doğruya” katılamayan kişiler, partiye ait olmayan, ancak onunla ilişkisi bulunan bir örgüt içinde yine çalışabilirler.

Bu durum karşısında, kişileri harekete katılmaktan, o hareket için çalışmaktan alıkoyma anlamında, hiç kimsenin bordadan denize atılması söz konusu edilemez.

Tam tersine, parti örgütlerimiz, gerçek sosyalistleri bünyesinde toplayarak daha güçlü hale geldikçe, parti içinde yalpalama ve istikrarsızlık daha az olacak, partiyi çevreleyen ve parti tarafından yönlendirilen işçi sınıfı yığınlarının öğeleri üzerinde partinin etkisi daha geniş, daha çeşitli, daha zengin ve daha verimli hale gelecektir.

[Sayfa: 76]

Viladimir İliç Lenin, Bir Adım İleri İki Adım Geri, Sol Yayınları, Haziran 1992

Akıntıya Karsı

Yardımcı Olmak ve Üye Olmak

Viladimir Iliç Lenin..

Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen) özerk ve demokratik bir üniversite kapısını açmak için YÖK’ün kalkması gerektiğini vurgulayan Genç-Sen, kararlı bir sürece girdi.

Şerzan Kurt’un katili Eskişehir’de yargılandıŞerzan Kurt, Muğla’da üniver-sitede çıkan faşist saldırılarda

Gültekin Şahin adlı bir polisin kur-şunu ile yaşamını yitirmişti. Devle-tin, katili korumak için Eskişehir’de görülmesine karar verdiği davanın ilk duruşması 15 Ekim’de yapıldı.

BDP, EHP, EMEP, ESP, Halkevleri, ÖDP, SDP, TKP ve TÖP gibi sosyalist örgütlerin ve Eskişehir, Muğla, İzmir Genç-Sen’lilerin katıldığı basın açık-lamasında devletin gençleri katletti-ğinin ve katilleri koruduğunun vur-gusu yapılarak katillerin hak ettiği cezanın verilmesi talep edildi.

Katiller cezalanana kadar davanın takipçisiyiz

Mahkemeye geçilmeden önce açıklama yapan BDP Diyarbakır mil-letvekili Akın Birdal: ‘’Ne yazık ki bu olay, sorunların demokratik, barış-çıl çözümü için bir kültür oluşturu-lamamasının trajik bir sonucudur. Şerzan Kurt’u unutturmayacağız ve adaletin gerçekleşmesi yönün-

de çaba göstereceğiz. Bu davanın ta-kipçisi olacağız.” dedi.

Basın açıklamasında devletin, Şerzan’ın davasının daha önce de Mardin’ de katledilen Uğur Kaymaz davasında olduğu gibi Eskişehir’e alınarak katillerin aklanmaya çalış-tığının üzerinde duruldu.

Provokasyonlara sloganlarla tepki gösterildi

Eylem sırasında bekleyen toplu-luk saldırı girişimi ve provokasyon-larla karşılaştı. Emekli albay oldu-ğu öğrenilen bir provokatörün Türk bayrağı asarak “Türkiye Türk’tür, Türklerindir.” sözlerine “Yaşasın Halkların Kardeşliği”, “Biz Şerzan’a Adalet İçin Buradayız.” sloganlarıy-la karşılık verdi.

Dava 8 Kasım’a ertelenerek sona erdi. topluluk Şerzan’ın tüm duruşma-larında yine “Adalet İçin” olacaklarını belirterek ayrıldılar.

Eskişehir Merve Demir

Page 3: Emekçi Hareket 8. Sayı

25 Ekim 2010 3

Türkiye İstatistik Kuru-mu (TÜİK) hane halkı

İşgücü Araştırmasının, 2010 Temmuz Dönemi Sonuçları-nı (Haziran, Temmuz, Ağus-tos 2010) açıkladı. Buna göre, Türkiye’de Temmuz dönemin-de işsizlik oranı, geçen yılın aynı döneminde yüzde 12,8 se-viyesindeyken, 2,2 puan düşe-rek yüzde 10,6 oldu. Ülke gene-linde işsiz sayısı bir önceki yıla oranla 485 bin kişi azalarak, 2 milyon 782 bin kişiye düştü. İs-tihdam 22 milyon 213 binden, 23 milyon 478’e çıktı. Tarım dışı işsizlik yüzde 13,6 olur-ken, genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 19,5 oldu.

Aynı dönemler için yapılan kı-yaslamalara göre, erkekler-de işgücüne katılma oranı 0,1 puanlık artışla yüzde 71,9, ka-dınlarda ise 1,2 puanlık artış-la yüzde 28,8 oldu. Öte yan-dan istihdam edilenlerin yüz-de 60,4’ünü lise altı eğitim-

liler, yüzde 60,2’sini ücretli, maaşlı veya yevmiyeli, yüzde 24,7’sini kendi hesabına veya işveren, yüzde 15,1’ini ise üc-retsiz aile işçileri oluşturdu. Yaptığı işten ötürü herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşu-na kayıtlı olmadan çalışanla-rın oranı ise, 1,3 puanlık aza-lışla 45,1 olarak gerçekleşti.

Mevsim etkilerinden arındı-rılmış işgücü göstergelerine bakıldığında, 2010 yılı Tem-muz döneminde mevsim et-kilerinden arındırılmış istih-dam edilenlerin sayısında, bir önceki döneme göre 71 bin kişilik, işsiz sayısında ise 6 bin kişilik azalış oldu. Mev-sim etkilerinden arındırılmış işgücüne katılma oranı bir önceki döneme göre 0,2 pu-anlık azalış ile yüzde 48,7, is-tihdam oranı 0,2 puanlık aza-lış ile yüzde 43, işsizlik oranı ise değişmeyerek yüzde 11,7 olarak gerçekleşti.

Araştırma sonuçlarının kamu-oyuna açıklanmasının hemen ardından, TÜİK’in verilerinin yanlı ve yanlış olduğu tartış-ması yeniden gündeme geldi. Biz de, rakamlardaki bu iniş çı-kışların, büyük kentte yaşayan işçilerin ve emekçilerin günde-lik yaşamlarına nasıl yansıdı-ğını anlamak ve sistemin kri-zinin, yeni liberal iktisadi po-

litikaların kıskacındaki halkın dilinde nasıl ifade bulduğu-nu duymak için sokağa çıktık. Tarlabaşı-Dolapdere-Kurtuluş güzergâhı üzerindeki kahve-hanelere uğrayarak, konunun muhatabına işsizlik ile ilgili fi-kirlerini sorduk.

Başbakan Tayyip Erdoğan‘’İşsizlik yapısal değil, sanal bir sorundur.’’

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan“Ülkemizde 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz ile birlikte yüzde 10’lar seviyesine çıkan işsizlik oranı 2002–2008 yılları arasındaki yük-sek büyüme performansına rağmen 2001 krizinden önceki seviyelerine çekilememiştir. Bu durumun temel nedenleri olarak; 2001 krizi sonra-sında işverenlerin yeni istihdam ko-nusunda daha ihtiyatlı davranmala-rı, verimlilik artışı ve tarım istihda-mının toplam istihdam içindeki pa-yındaki azalma sayılabilir.”

Maliye Bakanı Mehmet ŞimşekTürkiye’nin bütçe açığı milli gelire oranla yüzde 2,8 olacak Avrupa’da Maastricht kriterlerini tutturan nadir ülkelerden biri Türkiye ola-cak. Dünya ekonomisi yavaşlaya-bilir, çünkü devletler büyük borç batağındalar. Vatandaşın durumu da gelişmiş ülkelerde borçları çok yüksek olduğundan vatandaşın tü-ketim talebini de düşürecektir. En önemli sorun, ekonomide toparlan-ma olmasına rağmen dünya geneli işsizlik düşmek bilmiyor bu durum ABD’de ve Avrupa’da da yaşanıyor. ..Avrupa Birliğinde işsizlik yüzde 10’a çıktı orda kaldı. ABD’de işsiz-lik yüzde 10’a çıktı şuan 9,6 civa-rında. Eğer bu krizden güçlü bir şe-kilde çıkacaksak işsizliği muhakkak aşağıya çekmek gerekiyor. ABD’de 1930’dan sonra en kötü dönem ya-şanıyor. Yaklaşık 8,5 milyon ABD’li işini kaybetti. Türkiye bu nedenle dünyadan ayrışıyor.”

İşte kriz, işte işsizlik

Onlar ne diyor?

Kapitalizmin boğuştuğu ekonomik krizler beraberinde işsizliği de getiriyor. Her üç kişiden birinin işsiz olduğu Türkiye’de krizin teğet geçtiğine dair söylemlerin yerini, artık gerçekçi ve somut analizler alıyor.

Mehmet Ulusan (24), DolapdereÇalışıyor musunuz, nerede?Evet, çanta imalatı.Kaç senedir bu iştesiniz?6 sene.Daha önce ne iş yapardınız?Tamirciydim.Ailede başka çalışan var mı?Kardeşim demir işinde çalışıyor.Çalışam şartları nasıl? Yaşadığı sorunlardan?Hayır ama sorun yaşıyordur. Şimdi-lik çalışıyor işte.Başbakan bir demecinde, 2 milyon kişi için iş yarattık bu Avrupa’da bir rekordur demiş, sizce?Azalmadı işsizlik. Ben de 1 ay boş-taydım, yeni başladım çalışmaya. En büyük sorun, çalışıp alacağımızın kalması.İşsizliğin azaltılması için ne yapılmalı?Herkesin en azından geçinebilme-sini sağlamak lazım. Bir de, çalışı-yorsunuz, ya paranız içerde kalıyor ya da ilerisi belli değil.

Erkan Hoşer (29), KurtuluşÇalışıyor musunuz, nerede?Evet, kombi servisi.Aynı iş kolunda mıydınız?Yok, önceden ben araba sektörün-deydim, yani motor. Endüstri mes-lek mezunuyum zaten. İşte, sonra işsizlik sebebiyle bir arkadaştan bu işi öğrenip çalışmaya başladım.Başbakan bir demecinde, 2 milyon kişi için iş yarattık bu Avrupa’da bir rekordur demiş, sizce?Yok, bizim çevremizde çoğalma oldu. Genelde yetkili servisler hep eleman çıkartıyorlar. Herkes öze-le dönüyor. İşte yani kendi başına bir şey yapmaya çalışan çok kombi-ci var. Reklâmla stickerla başka iş-ler yapmaya çalışıyorlar. Ama başka sektörleri bilmiyorum.

İşsizliğin hâlâ önemli bir sorun olmasının sebebi nedir?Patronlar.Patronlar derken kastınız?Kuruluşlar yani, devletin bir yerde ku-ruluşlara yaptığı baskı. Aslında sorun şöyle, genelde çok az maaşa eleman çalıştırıyorlar. Bizim sektörde 600 li-raya eleman bulabiliyorsun ama bun-ların hepsi 17–18 yaşında genç nüfus. Ben sektöre girdiğimde de maaş 600 liraydı, şimdi de 600 lira. Yani her sene aynı fiyata eleman bulunabiliyor. Zam yapmadan çıkarıp, yerine aynı paraya eleman bulunur.Metroda yürürken iki üniversiteli ar-kadaşın konuşmasına şahit oldum. Biri diyor ki, “bir iş buldum, maaş 500 lira ama yol parası ve yemek de dahil.” Bu şekilde sevinmesi beni çok üzmüştür. Çıraklıktan dayak yiye yiye başladığım için, evimizi geçindirebi-liyoruz ama okuyanlara hiç iş yok.İşsizlik önümüzdeki yıllarda azalacak mı?Çoğalacak.Nasıl azalabilir?Sabit işçiye sahip olmak isteyen patron sayısı az zaten. Mesela bu çevrede tüm iş kollarında zenciler çalışıyor. Moğollara günde 20 lira verip sabahtan akşama kadar lağım açtırtabilirsin. Ben de Kürdüm, ama Kürtlerin buraya yoğun olarak yer-leşmesinden sonra bu çevrede işsiz-lik arttı. Ben mesela 100 lira alıyo-rum, iki sene sonra belli bir artışla 180 lira alacağım. Ama Doğu’dan gelen birisi çırak olarak giriyor, işi biz öğretiyoruz. O 100 lirayla yeti-nebileceği için çalışıyor.

Cevat Çiftçi (27), İşsiz, Tarlabaşıİşsizlikle ilgili çıkan haberleri ta-kip ediyor musunuz?Takip ediyorum.Başbakanın açıklamalarından aklınızda kalanlar var mı?Aklım bir şey almıyor ki dediklerin-den. İnanmıyorum. Ben burada iki sene esnaflık yaptım. 5 yıl önce bu

mahallede 62-63 tane esnaf vardı, şimdi 20 tane esnaf kaldı.Yani işsizlik hâlâ önemli bir top-lumsal sorun mu?İşsizlik sorunların en kralı.Sebep?Zenginin zaten cebi dolu, yatırım yapmıyor, yatırımı dışarıya yapıyor. Yani sektör yok, inşaat sektörü yok, başka iş alanları yok. Devlet bu sorunu çözmede ne gibi adımlar atabilir sizce?Beklentimiz yok bizim devletten. Bir kefenimizi versin çekip gidelim, yeter yani.

Mehmet Özdilek (55), Seyyar sigara satıcısı, DolapdereSizce Türkiye’deki işsizliğin en önemli sebebi nedir?Çin’den malı getirirsen, buradaki sanatkârlar ölür. Türkmenistan’dan işçi getirirsen, iş bulamaz insanlar. Bence en birinci sorun bu.

İşsizlik rakamları en çok kahvelerdeki kalabalıkların artışından gözlenebilir.

Sermaye sınıfı mono blok değildir.

Emperyalizm de mono blok değildir.

Osmanlı’da oyun seçenekleri çoktur, emperyalizm de de. Dünya ya da Türkiye’deki sermaye sınıflarının tek bir tane siyaseti yoktur.

12 Eylül günü Kenan Evren sermaye sınıfının isteklerinin bir tezahürüdür ama Süleyman Demirel de sermaye sınıfının isteklerinin bir tezahürüydü. Süleyman Demirel daha sonraki zamanlarda sermaye tarafından başka şekillerde de kullanıldı.

Ne var ki bizler 12 Eylül’e hep karşı çıktık.

Süleyman Demirel hükümeti de burjuvaydı zaten demedik.

12 Eylül darbesine karşı mantıken parlamento işleyişini savunuyor olduk. Anayasanın lağvedilmesine karşı çıkıp mevcut anayasayı savunduk.

Eğer parlamento ve anayasa ortadan kaldırılıyorsa, benim için fark etmez diye bir davranış söz konusu olamaz.

Fark eder. Zira fark ettiğini sonraki rejimde epeyce tecrübe ettik.

Parlamento ve anayasa ortadan kaldırılıyorken tablo nasıl oluşur? İki seçenek olur parlamento ve anayasa veyahut darbe. Eğer darbe tehlikesi varsa ya da darbe olmuşsa bu çok büyük bir olaydır. Neredeyse sadece darbeye karşı mücadele edersiniz. Bu da sizi ne olursanız olun üçüncü taraf gibi değil, birinci taraf yani parlamento ve anayasanın tarafı gibi gösterir.

İşte bu esnada üçüncü taraf olmaz maalesef.

Birinci taraf savunulmadan üçüncü taraf savunulamaz. Parlamento savunulamadan, demokrasi savunulamadan daha ileri olan idealler savunulamaz.

Darbe parlamentoya saldırıyorken vurdumduymaz bir ıslık tutturmak bize yeni bir fırsat yaratmaz.

Oyun reset olmaz, kartlar bizim istediğimiz gibi dağıtılmaz.

Darbenin parlamentoyu yeme ihtimali varsa bu bizi ilgilendirir.

Bunları sadece mantıken söylüyorum. Doğruya söylemek gerekirse bu mantıki ilişkiye aslında solcular itiraz edemez.

Bu mantık silsilesinden çıkıp yeni bir kurgudan konuşulmak istenirse bazı başlangıç yolları bulunmalıdır.

Denilebilir ki, bu parlamento ve mevcut hükümet o kadar kötü ki, darbe yapılsa bile bizim için sorun teşkil etmez.

Saygı duyarız ama bu insanı üçüncü tarafçı yapmaz. Bilakis birinci değil ama ikinci tarafçı yapar. Bu da bizi aslında birinci tarafa yamanmak dışında hiçbir özelliği olmayan liberaller gibi yapar. Ama ikinci tarafı yani darbe yapacak olanları savunmak liberallerden de beterdir.

Bu arada ne olmuştur da askeri cezaevlerinde anamızı ağlatan askeriye bu kadar sevilen bir seçenek haline gelmiştir onu anlayamıyorum.

Bunu niye yazıyorum? Darbe yapanlar daha iyidir diyenler için.

Bizim askerler bir yana, gerçekten “çok iyi kalpli” bir ekibin darbe yapma metodu doğru mudur?

Lenin buna “aferin iyi yapmışsınız” der miydi? Hiç zannetmiyorum.

De ki böyle bir darbe iyidir, bu darbeyi sadece desteklemekle yetinmiş olan solcular onu yapmış sayılabilir mi?

Desteklemekle darbe yapılmaz.

Darbe yapmayı uygun buluyorsanız onu Blanqui gibi kalkıp kendiniz yaparsınız.

Siparişle darbecilik olmaz.

Hayatta Blanqui gibi darbe yapmaya cesaret etmekle, tam bir sünepe gibi TSK’nın yapacağı darbeden medet ummak arasında dağlar kadar fark vardır.

Yine denilebilir ki, aslında darbe tehlikesi falan yoktur.

Bu artık bence işi sulandırmak değil iyice cıvıtmak olur.

İnsanın bunu söylemesi için Türkiyeli değil Belçikalı olması gerekir.

Türkiye’deki sermaye sınıfı şu an Kenan Evren’e ihtiyaç duymuyor olabilir ama bu ihtiyaç duymayacağı anlamına gelmez.

Daima

Mantıken

Hakan Öztürk

1980 sonrasında dünyada ortaya çıkan yeni işbölümünün bir parçası olarak, tüm çevre ülkeler ile birlikte Türkiye de iktisadi-siyasi olarak ba-ğımlılaştırılmış, böylece kapitaliz-min krizine dahil edilmiştir.

Türkiye koşullarında krizin hal-kı doğrudan etkilediği boyut işsizlik sorunudur. İşsizlik, 2008 krizinden beri %15 seviyesinde seyrediyor gibi gösterilmektedir ama bu rakam gerçeği yansıtmamaktadır. Sosyal patlamayı, toplumsal muhalefetin güçlenmesini ve sınıfsal saflaşmayı engellemek amacıyla resmi istatis-tiklerle oynanmaktadır. Hükümet, iktisadi verileri üreten araştırma kurumlarını kamuoyunu manipüle etmenin bir aracı olarak kullanmak-tadır. Yapılan istatistik oyunlarıyla işsizlik, kağıt üzerinde yarı yarıya indirilmektedir. Gerçek işsizlik ora-nı %30 civarındadır ve 10 milyona dayanmıştır. Her üç insandan biri işsizdir. (EHP programından)

İşçilere sorduk

EHP ne diyor?

Vural Arlıer Burcu Gürgan Hüseyin Kuda

Page 4: Emekçi Hareket 8. Sayı

25 Ekim 20104

Önceleri Sosyal Mesken-ler sonra Bloklar en so-

nunda da Tozkoparan adını alan bu mahallenin geçmişi ‘50’lere dayanıyor. Adnan Menderes’in başında olduğu Demokrat Par-ti iktidarında yoğunlaşan ve gelişen kırdan kente göçle boş araziler üzerine inşa edilen ev-ler oluşmaya başladı. Patron-lar için ucuz emek gücü idi göç eden halk. Bu nedenle kaçak ya-pılanma denilen “gecekondula-ra” göz yumuyordu dönemin ik-tidar sahipleri.

İstanbul’un Güngören İlçesi’ne bağlı olan Tozkoparan Mahallesi de 1960’larda yerle-şim bölgesi haline gelmeye baş-lıyor. Daha sonra, mevcut gece-kondulaşmayı önlemek üzere çıkarılan 775 sayılı kanuna göre sosyal konut bölgesi haline ge-liyor. Mahallede kişi başına 10 metrekarelik yeşil alan düşüyor. Geniş sokaklar, çocukların oyun oynayabileceği geniş alanlara sahip olan Tozkoparan Mahal-lesi; mimari yapısının farklılık göstermediği, birbirinin aynı ol-duğu binalarda yaşamaya baş-layan mahalleliler, daha önce yaşadıkları yerlerin yıkım ala-nı olarak belirlenmesinden kay-naklı buraya yerleştiriliyor. Alt yapısının, suyun olmadığı, yol-larının, kaldırımlarının, bahçe-lerinin olmadığı; benzer sebep-lerle buralara gönderilmiş, ben-zer yoksullukları, yoksunlukları yaşayan bu insanlar için itildik-leri bu yeri güzelleştirmeye ça-lışmaktan başka yol yoktu. On-lar da bunu yapmışlar.

Tozkoparan’ın değişen yüzüYoksul bir halkı bağrında ba-

rındıran Tozkoparan için 1980 darbesi öncesinde var olan sos-yal, kültürel ve siyasal alan, dar-be sonrası tamamen değişiyor. ‘Kurtarılmış’ bölge olarak gö-rülen Küba Mahallesi dikkat-leri çekiyor. Alevilerin ve Kürt-lerin çoğunlukta olduğu Küba Mahallesi’ne değil yabancı biri-leri, polis dahi giremiyor.

“Uyuşturucu dendiğinde akla ilk gelen yer Tozkoparan-dır” diyor mahallenin esnaf-larından biri. “Belalılar sem-ti” olarak anılan mahallede “İyi yetiştirmezsen, çocuğuna sahip çıkmaz, başıboş bırakırsan her şey olur” diyor Nevruz Abla. Bir anne olarak “çocuklarımı koru-

mak zorundayım” diyor. Sem-tin esnaflarından Hasan Ağabey ise gençlerin uyuşturucuya, hır-sızlığa alıştırılmasının esasın-da devlet politikası olduğunu söylüyor. “Hakları için mücade-le eden insanların mücadelesini bastırmanın bir yoludur” diyor.

Yoksulluğun, işsizliğin cirit attığı mahalle

Nevruz Abla ise mahallede yaşanan hırsızlık olaylarından, kadınların rahatça sokakta yü-rüyememelerinden ve de genç-lerin gruplaşmalar içinde öldü-rülmelerinden bahsediyor. Bu hepimizin sorunu diyerek ken-dini ayrıştırmıyor hiç. Mahal-le içerisinde geniş ve yemyeşil alanlar dikkatleri çekiyor. An-cak gençlerin zamanlarını geçi-rebilecekleri herhangi bir sos-yal tesis yok. Çoğunlukla me-mur ve işçilerin olduğu semtte yoksulluk ve dolayısıyla işsizlik karabasan gibi çökmüş durum-da. İşsizliğin olduğu yerde her şey olur diyor Hasan Ağabey.

M a h a l l e n i n gençlerinden Ali ise çok çocuklu bir ailenin en büyüğü. Kar-deşlerini oku-tabilmek için kendi hak-kından feragat eden Ali, kendi yaşıtları okula gi-derken o işe gitmeye başlamış. Tozkoparan’da otur-dukları bu ev için çok çalışmış ailesiyle birlikte. Evine giderken polisin kendisine sürekli GBT yapmasını Kürt olmasına bağ-lıyor Ali. Uyuşturucunun dön-düğü ilk sırada yer alır bura; bunu polisler de çok iyi bilirler diye de ekliyor Ali. “Mahallede-ki gençlerle iyi geçinmek zorun-dasın diyor; yoksa yaşayamaz-sın.” Tanıdığı pek çok mahalle-li gencin çeteleşme yüzünden, uyuşturucu yüzünden öldürül-düğünü söylüyor ve devrimci-lerle yan yana olmaktan mutlu olduğunu ekliyor.

Kentsel ‘Yıkım’ ProjesiGeçim derdi, yaşam der-

di derken şimdilerde “Kentsel Dönüşüm Projesi” belası sar-mış durumda mahalle halkını. Yıllardır ağızlara dolanan yı-kımlar konusu yine gündeme

gelmiş görünüyor. Güngören Belediyesi’nin TOKİ’yle anlaş-tığı, Belediye’nin internet site-sinden “müjde” diye duyurma-sıyla ortaya çıktı. Bir zamanlar şehrin dışında olan Tozkopa-ran, artık ulaşımın çok kolay ol-duğu, geniş yeşil alanlara sahip, Yıldız Teknik Üniversitesi’nin hemen arkasında, havalimanı-na yakın, E5’e cepheli bir yer halini aldı. Güngören Beledi-ye Başkanı Yücel Karaman 10 Aralık 2007’de yaptığı açıkla-mada Tozkoparan’ın ne gibi bir proje kapsamında olacağı-nı Ataköy’le karşılaştırarak ifa-de etmiştir. Bu ne demektir? Bu Tozkoparan’da oturan yok-sul halkın tapulu olan evlerini boşaltması ve yerine üst gelir-lilere bırakması demektir.

2007’den beri yıkımların olacağı dile getirilen mahalle-de, mahalle halkı “ha geldi ge-lecekler, bizi Alibeyköy’e gön-derecekler, buradan ev verirler mi diye diye insanların midesi-ni bulandırdılar, kafalarını ka-rıştırdılar” diyor çocukluğun-dan beri bu mahallede oturan beş çocuk annesi bir kadın. Do-zerlerle bugün gelseler ne ya-parsın diye sorduğumuzda: “Ta-puyu almadan, elime anahtarı vermeden, beş çocuğumla hiç-bir yere gitmiyorum; gelsinler çıkarsınlar bakalım” diyor. “Bizi köhne yerlere, mağara insanla-rı gibi evlere tıkmasınlar” diyor.

Evlerini yıktırmak istemeyen ve bunun için mücadele etmek iste-yen Tozkoparanlılarla omuz omuza olacağız.

Tozkoparan, kentsel dönüşüm istemiyor

Melike Çınar

“Kentsel Dönüşüm Projesi”yle tekrar gündeme oturan Tozkoparan’da mahalle halkı evlerinden olmak istemediğini ve evlerini yıkmak isteyenlere karşı direneceklerini ifade ettiler.

Cumhuriyetin derin cinayetler tarihinde birilerinin siluetleri hep göze çarpmıştır. Devletin karanlık ve çok derin olan yerinde bu siluet sahipleri çıkıp halka bir dizi açıklama yapıp yine karanlık inlerine dönerek yeni kontra faaliyetlerin planlayıcısı oluverirler.

Devlet adına açıklama yapmakta kendilerini muktedir gören bu kişiler toplumun bir kesimi tarafından “kahraman” olarak görülürler. Bu ağızlarca yapılan her açıklamayı mutlak doğru olarak görüp sorgulamazlar. Sorgulayanlar da derin devlet ağına takılarak yok etmenin planları içine girerler.

Derin devletin en derin yerinde vatanın “bölünmez” bütünlüğüne yönelik her düşünceyi ve bunun sahiplerini fişleyerek devletin “bekası” adına bertaraf etmek için mahşerin karanlık dehlizlerinden çıkıp gelen atlılar olarak görevlerini “ifa” ederek dönerler, karanlık diyarlarına.

Bu kişiler devlet nerde isterse orda “kutsal görevlerini” yapan mahşerin karanlık yüzlü kişileridir. Kim olduklarını ve devlet babanın karanlık yüreğinde neler yaptıklarını çoğunlukla bilmeyiz. Ama “ifa” ettikleri görevlerinin sonuçlarını toplumun vicdan kesimi olarak hayatlarımızın bir bütününde yaşar ve buna karşı mücadele ederiz.

Devletin büyük bir kin ve nefretle karanlık yüreğinde büyütüp görev “ifa” ettirdiği bu kişilerin mağduru durumundaki insanlar sessiz bir ÇIĞLIK olarak her hafta Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda oturarak ellerinde tuttukları kendilerinden bir parça olan resimlerin eski ve yenileriyle bir tarihe ışık tutmak için çırpınıp dururlar. Siyah beyaz ve daha yeni dönemde çekilmiş yakınlarının resimlerinde saklı bir çığlık olarak karşımızda durmaktalar.

Evet, bu çığlığın sahibi olanlar Cumartesi Anneleri’dir. Her birinin insan güzeli ana -eş yüreklerinde bir hikâye durmakta ve o resimlerdeki kahramanların hikâyesiyle iç içe geçmiş bir toplumsallık taşımaktadır. Ellerinde tuttukları resimlerin bize umut ve hüzünle bakan gözlerinde geleceğe dair bir sevinç taşırlar. İşkencede katledilmiş olmaları ya da gözaltında kaybedilmiş olmaları onların değerinden bir şey kaybettirmiyor, öyle ki her biri vazgeçilmez birer kahraman halinde meydanlarda haykırmaya devam ediyor.

Gözaltında kaybedilmiş yakınlarının bir mezar taşlarının olmasını isteyen Cumartesi Anneleri’nin çığlığına kulak tıkayanlar devletin karanlık ve ceberut yüzünü gizlemek için çalışmaktadırlar. Bu çığlığın sebebi olanlar arada çıkıp siluetlerini gösterip ve devletin karanlık ve derin yüreği adına açıklama yapıp ortadan kayboluverirler. Ancak bunu her zaman başaramayabilirler, bunlardan biri de Hanefi Avcı’dır.

Hanefi Avcı, 34 yıllık kâh orda kâh burada ifa ettiği kontrgerilla şefliğinden dolayı işkence yaptığı, gözaltında kaybettiği, yargısız infazlarla katlettiği binlerce insanin ölüm emirlerini vermiş devrimci katilidir. 34 yıllık kanlı bir geçmişin sahibi olarak karşımızda durmakta. İnsanlığa karşı islediği suçlardan dolayı kendini “geçmişte hatalar yaptım, ama bakın artık ne kadar temiz, dürüst ve iyi bir insanım” diye kendini aklama uğraşı içine girmesi ise tam bir şerefsizliktir. Hanefi Avcı bir halk düşmanı ve işkenceci katildir. Bunu unutmayacağız.

Bu kontracı katilin adının karıştığı sayısız katliam ve işkence davaları olduğunu biliyoruz. Galatasaray Meydanı’nda yükselen Cumartesi Anneleri’nin çığlığının merkezinde duran kişilerden biridir Hanefi Avcı. Adına ̀ `görev`` dediği katliamlar yapan devlet ve onun derin yüreğindeki kin ve nefretin büyüttüğü Hanefi Avcı’lardır.

Mersin Emniyeti de DEVRİMCİ YOL masası sorumlusu olarak görevini ifa eden bu çok dürüst, namuslu ve çalışkan işkenceci, ALİ UYGUR yoldaşımızı işkencede katletmiş olan bir katildir. Ali UYGUR’un ailesi ve yoldaşlarının çabaları sonucu başka bir adla gömüldüğü kimsesizler mezarlığından çıkarılıp Ali UYGUR olarak bir mezara sahip olabilmiştir. Peki, mezar taşı olmayanların sayısı hakkında bir fikre sahip misiniz Avcı severler...

Oligarşinin kendi içinde yasadığı it dalaşında 28 Eylül’de gözaltına alınarak tutuklanan kontrgerilla şefi Hanefi Avcı kendini AKP mağduru olarak gündemde tutarak tartıştırıyor. Yazdığı kitapla “aydın” muamelesi görme isteği onun işkenceci ve katil olma gerçeğini değiştirmeyecek.

Ancak Hanefi Avcı, Nil tutuklanması olayına kimi köşe yazarları, aydın, sanatçılar ve bazı eski CHP’li politikacıları, bu duruma hayli üzülmüş olmalılar ki , Nil tahliyesini isteyen bir gösteri bile yapmış oldular.

Bir katilin böylesine sahiplenilmesi, köşe yazarlarının köşelerinde ona methiyeler düzmeleri “Avcı’ya hukuk, herkese hukuk” pankartı açanların “hukuk” gerekçesiyle açıklanmayacak kadar su kaldırır bir meseledir. Aydın kimliği asla bir işkenceci ve kontracı bir katili savunmak olmamalı. Toplumun geniş kesimlerini mağdur etmiş ve acılar yaşatmış birine methiyeler düzmek aydınların işi olamaz. Bunu yapmakta ısrar ederseniz Cumartesi Anneleri’nin ve devletin gadrine uğramış olanların yüzüne bakamazsınız.

“Anne kafamda bit var” kitabının yazarı Tarık Akan, Nil kitabında konu ettiği şeyleri Hanefi Avcı ve arkadaşları yıllardır devrimcilere fazlasıyla yapıyor olduklarını unutmuş olamaz. İşkencenin küçük bir bölümüne tanıklık etmiş olan Akan, Nil için yaptığı şeyi bir daha düşünmesini öneririz.

Bundan dolayı Hanefi Avcı 34 yıl boyunca yaptığı devlet adamlığı görevi boyunca işlemiş olduğu insanlık suçlarının hesabini vermek zorundadır. Bu nedenle katilleri ve işkencecileri savunamazsınız.

YönKatilleri ve

İşkencecileri Savunamazsınız

Veysel Aktas

Şili’de hayat, bizde ağıtBu kurtarılma medyada mucizevî olarak yer alırken ma-

dencilerin mahsur kalma sebeplerine hiç inilmedi ve sektörün gerçek yüzü gölgede bırakılmaya çalışıldı. Şilili ma-denciler göçük meydana gelmeden önce çok şiddetli bir gürültü duyduk-larını, yetkilileri bu konuya dair uyar-dıklarını fakat patronlarının çalışma-ya devam etmelerini söylediklerini be-lirttiler. Maden saatler öncesinden bü-yük felaketin sinyallerini vermişti fa-kat hiçbir yetkili bunu dikkate alma-mış ve kaza riskine karşı madeni terk etmeyi önermemişti.

“Şili’deki bizde olsaydı üç günde çıkarırdık”Şili’deki 33 madencinin göçükten

sağ salim çıkarılması, Karadon göçü-ğünde mahsur kalan iki işçinin cese-dine dahi ulaşılmaması isyan ettiriyor. Türkiye’de iş cinayetlerinin yoğun ol-duğu maden ocaklarında halen önlem alınmayadursun, Şili’deki kurtarılma mucizevi bir olay gibi gündemi uzun süre meşgul ediyor. Yapılan açıklama-lar devletin cinayetlere göz yumduğu ve suç ortağı olduğunu kanıtlıyor.

17 Mayıs 2010’da yaşanan toplu işçi katliamının ardından yaşamını yi-tiren madenciler için “güzel öldüler”

ifadelerini kullanan Çalışma ve Sos-yal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in “Şili’deki göçük bizde olsa 3 günde çı-karırdık” demesi madencileri geri ge-tirmiyor.

Madenlerde iş güvenliği YokŞili’deki maden kazasındaki işçi-

ler kurtarılmış olsa da, dünya çapında madencilik sektöründe yaşanan iş ka-zalarında yılda on ila yirmi bin kişi ha-yatını kaybediyor. Küresel emek gücü-nün %1 ‘ni istihdam eden madencilik sektörü ölümle sonuçlanan iş kazala-rının %8’ine sahne oluyor.

Şili’de madencilik temel gelir kay-naklarından biridir ve ülkenin %40’nı bu sektör oluşturuyor.

Peki, bu sektör işçilerin gelir kay-nağı mı yoksa ölüm nedeni mi?

Şili’de maden şirketinin “moderni-ze edilmesi gerektiği” söylenildiğinde hiçbir yetkili bunu dikkate almamış-tı. Şili hükümeti ve maden işverenle-ri madenlerin güvenliğini sağlamak için yeterli çabayı göstermediler. Ma-denleri kazaya karşı koruma önlemle-riyle kazmak pahalı olabiliyor. Oysaki dünya ucuz bakır istiyor, şirketler kar istiyor ve hükümet vergi istiyor. Dün-ya toprağın altında sıkışıp kaldıkların-

da işçilerin derdine düşüyor, fakat gün doğmadan her gün yüzlerce metre de-rine inerken, elleri kanayana dek çalı-şırken, kömür tozuyla dolu ciğerlerle çıkarken dönüp bakmıyor, hiçbir sağ-lık önlemi almıyor ve yapılan uyarılara önem vermiyor.

Maden kazaları önlenebilir kazalardırİşçilerin can güvenliğinin aslın-

da Şili hükümetinin de şirketlerinde umurunda değildi. Kazanın ardından maden sahibi San Esteban şirketinin işçilerin kurtarılması operasyonunun tahmini maliyetini karşılayamayaca-ğını ve elinden bir şey gelmeyeceğini beyan ederken, Şili hükümeti de, kaza-

nın trajik yönüyle tüm dünyanın gün-demine düşünce prestij kazanmak için konunun üzerine gitti. Oysaki işçilerin kurtarılması maliyet hesabı nedeniyle bir tarafa bırakılacaktı. Kazanın med-yatik olması işçilerin kurtarılmasını sağlamış oldu. Bu durum da medyatik olmayan diğer kazalarda ölen işçi sayı-sına bakılınca apaçık görülebiliyor.

Maden ocaklarında meydana gelen kazaların başlıca nedenleri alt yapı ve teknoloji ile ilgili önlenebilir sorunlar-dan kaynaklanmasına rağmen iş sağ-lığı ve güvenliği ile ilgili eksik uygula-malar hala tüm dünyada devam etmektedir.

Emine Özen

Şili’de 5 Ağustos günü San Jose Madeni’nde meydana gelen çökme sonucu yerin 700 metre altında mahsur kalan 33 madenci 69 gün sonra kurtarılabildi. Türkiye’de ise Karadon maden ocağında göçük altında kalan iki işçinin cesetlerine aylardır ulaşılamıyor.

Page 5: Emekçi Hareket 8. Sayı

25 Ekim 2010 5

1,5 yıl içerisinde beş bin-den fazla gözaltı, bin yedi

yüze yakın tutuklama. Çoğu ye-rel seçimlerde veya kurumla-rında seçilmiş yöneticiler.

BDP’li arkadaşlarımızın mahkemenin ilk günü dağıttı-ğı “Demokratik Siyaset ve De-mokratik Toplum Savunması” kitapçıklarında baskı, zulüm, inkâr tarihini bir kez daha oku-yoruz. Yüzyıllara dayanan Kürt halkının yok edilen haklarını, hayatlarını olabilecek en açık bir dille anlatıyor. Bir kez daha öfkelenmemek elde değil. Bir kez daha anlıyoruz ki binlerce insanın canına mal olan şiddet ve kıyım siyasetinin gücünü al-dığı ana kaynak emperyalizm. Sadece Türkiye’deki değil, dün-yanın halklarının başının bela-sı. Kıyımları, katliamları bitmek bilmeyen emperyalizm.

İsrail, Amerika söz konusu olduğunda bıçak gibi antiem-peryalist olanlar, Kürt halkı baskı ve zulüm altındayken, tüm dünya bu konuya karşı çı-karken durumu yine ikiyüzlü bir suskunlukla karşılıyorlar. Gözünün önündeki bu baskı ve şiddete hayır diyenler ne yazık ki şu aşamada büyük çoğunluk durumunda değil. Bu nedenle tutuklanan arkadaşlarımız bil-diğimiz fotoğraftaki plastik ke-lepçelerle karşımıza dikiliyor. O plastik kelepçeleri halkın seç-miş olduğu başkanlara, vekil-lere, avukatlara, sendikacılara takanlar bilmem kaç sene, bil-mem ne düzeyde bunun hesa-bını verebilecekler? Egemenlik elinde iken zalimlikte sınır tanı-

mıyanların bakalım hesap ver-me anı gelince hali ne olacak. Irak halkının Amerika’ya verdi-ği cevaptan da mı hiç korkunuz yok? Irak topraklarından hangi köşeden, görünmeden, nasıl çı-kacağını, bilemeyen Amerika’yı diyoruz! Bu mahkemeyi ku-ranlar, iddianamesini yazanlar, plastik kelepçeleri takanlar gün gelince hangi köşeden sıvışma-ya bakacak acaba?

Gerçekle ve hukuksal tutar-lılıkla ilgisi olmayan binlerce sayfa iddianame ve medya des-teği ile siyasal alanın temsilcisi arkadaşlarımız tutuklanıyor, yargılanıyor. Bugünün zalim Dehak’ları, ezmeye, inkâra yüz-yıllar öncesindeki kendi soyu-nun siyasetine devam ediyor. Ezilenlerin öfkesi zorda olsa De-mirci Kawa gibi, Dehak’ı eninde sonunda yerle yeksan edecek.

Ergenekon’da bulunan bom-balar yıllar öncesinden bilini-yordu, gerçekti, bulunmuştu. Toplumun bir çok kesimini teh-dit eden bir plan ve organizas-yon ortaya çıktı. Fakat gelinen aşamada statükocu güçler ve egemenler tarafından silahlar, bombalar sanki halklardaymış gibi bir senaryo çığırtkanlığı örülmeye çalışılıyor. Kendi suç-larını halklara, Kürtlere, sosya-listlere yamayarak ört bas etme, geçiştirme siyasetinin bir başka yöntemi uygulanıyor.

Sözüm ona yargı ile hükü-metin alakası olmazmış. Ama AKP biliyoruz ki kendi oyunu, parasını etkileyebilecek ister yargı, ister hukuk, ister militer güç olsun karışmamazlık etmi-yor, edemiyor. Yıllardır başör-

tüsü sorununu çözmeyen AKP, birden bire yaklaşan seçimler için çözüm kralı kesildi başı-mıza. İşine gelmeyen savcıya yargıca her türlü müdahaleyi yapabiliyor mesela. Bu nedenle sosyalistlerin tutuklamaların-daki tablonun ve devam eden mahkemenin baş sorumlusu AKP’dir. Çözümsüzlüğün baş temsilciliğini yürütmektedir.

Bir diğer önemli gelişme ana dil konusu oldu. Kürt halkının, tutuklu arkadaşlarımızın karar-lılılığı ana dil hakkını daha meş-ru bir zemine taşıdı. Kürtlersiz kürtçe kullanımının ne kadar büyük bir inkâr, aldatmaca ol-duğunu bir kez daha gösterdi.

Davayı izlemek üzere ilk günden itibaren iyi bir daya-nışma örneği gösterdik. Avu-katlar, örgütler, siyasi partiler, yurtdışı örgütleri, sendikacılar, BDP’li milletvekilleri, yanyana, omuz omuza. Olası tutuklama-

lara ve baskılara karşı birleşik mücadele eskisinden daha fazla görevimiz artık. İki yüz ellinin üzerindeki avukatın tutuklu ar-kadaşlarımız için hukuksal ve siyasal olarak yaptıkları hazırlık ve savunma hepimizi yüreklen-dirdi. Taksim’deki eylemlerde buluşamayanlar Diyarbakır’da Kürt halkı için, arkadaşlarımız için bir araya geldi. Bu duru-mun kendisini alanlarda sürekli tarzda yaratabilseydik arkadaş-larımız yanımızda olabilirdi. Mahkeme bariyerleri ve jan-darma koridorunun arkasından değil toplantılarda, eylemlerde selamlaşıyor olabilirdik.

Tutuklu arkadaşlarımızı ara-mıza, alanlarımıza, toplantılarımı-za kavuşturmak için mücadeleye aralıksız ve büyüterek devam.

Kaderini tayin hakkı ilelebet olacak

“KCK Operasyonları” adı altında yapılan tutuklamalar, bugünün egemenlerinin Kürt halkına karşı yürüttüğü baskı, şiddet, sömürü siyasetinin bir parçası olma özelliğini taşıyor.

Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı

Sibel Uzun

Şimdi siz, size hiç sıra gelmeyecek sanıyorsunuz.

Hep ezilenler ve ömrünü ezilenler için yaşayanlar baskı görecek değil mi?

Ölüm kokan maden ocakları, tersaneler,İşkence kokan emniyet müdürlükleri,

cezaevleri,Yalan kokan, kara çalma kokan adliyeler,Cehennem gibi hastaneler, okullar hep bize

düşecek, siz hep saraylarda kalacaksınız öyle mi?Dünya hep böyle dönecek sanıyorsunuz.Aldanıyorsunuz.Kapitalizmin haklı çıktığını sandığı bu

havalarda aldanmanız kolay. Her yaptığınıza alkış tutanlar, “yetmese de evet” diyenler de aldanmanıza yardımcı oluyor.

Şimdi biz, gerçeği ararken parçalanmış yüzlerimizle, size gerçeği açıklıyoruz; sıra asıl size gelecek.

Kulübelerle barışıp, saraylarla savaş ede ede gelenler, bu yolda hayatları ve yüzleri değişenler, sizin o saraylarınızı zapt edeceğiz.

Ve o zaman biz, sizi gerçekten ait olduğunuz örgüt davalarıyla yargılayacağız.

Ömrünü bir davaya bağlayan her devrimci, kendi davasıyla yargılanmak ister ve bununla onur duyar. Siz şimdi, sıra size geldiğinde, sizde bulunmayacak olanı; bu onurumuzu kıskanıyorsunuz. Devrimcilerden onuru almaya çalışıyor, bu kadar alçalıyorsunuz.

BDP’li, SDP’li, TÖP’lü yoldaşlarımızı, cezaevlerindeki Türk ve Kürt devrimcileri onurundan ayıramazsınız.

Çaresizsiniz.Alçaksınız ve sizin alçaklık listeniz, insanlık

suçlarınız giderek kabarıyor.Senelerdir hükümet eden AKP, hele senin

verilecek hesabın gün be gün artıyor. Darbe tehditlerinin kendine yönelen kadarını savuşturmak dışında, halklarımıza karşı sürekli suçlusun.

Ve bizim, sizin gibi düzmece iddianamelere hiç ihtiyacımız yok. Sadece bir bir sayacağız; Tuzla’yı, Karadon madenini, işsizliği, yoksulluğu, kadınların öldürüldüğü sokakları, evleri, devrimcilerin can verdiği cezaevlerini, Diyarbakır’ı, Hakkari’yi, oyun oynarken ölen çocuk bedenlerini sayacağız.

İşsiz sayısı kadar yükselmiş olan güvencesiz çalışanların sayısını da sayacağız, Kürt halkının her gün kaldırdığı cenazeleri de. Sizi o sayı kadar yargılayacağız. Adil olacağız yani. Sizin gibi yapmayacağız.

Siz bizi korkutamazsınız. Sıra size gelene kadar, doğru bildiğimizi yapmaktan bir an bile tereddüt etmeyeceğiz. Siz şimdi bizim üzerimizde yeni planlar yapadurun.

Sıra asıl size gelecek.Çünkü tarihteki Spartaküs biziz. Ve bizim

geleneğimiz sizin topunuzun tarihinden daha köklü.

Sıra Size de

Gelecek

KızıldenizGülsüm Kav

Tutuklu adalete devamTutuklanmaların başla-dığı günden bugüne ge-

linen süreci ve bununla ilgi-li yürüttüğünüz mücadeleyi anlatır mısınız?

Gözaltına alınalı bir ay oldu. Bir ay uzun bir tarih. Bir ay bo-yunca aslında uzun yıllardan beri yapamadığımız bir şeyi yaptığımızı düşünüyorum. Bu süre zarfında her şeyden önce ‘sıra kimde’ başlığıyla bir inisi-yatif gelişti. Bu inisiyatif özellik-le tam da referandum sürecinde çok parçaya bölünmüş Türkiye sosyalist hareketi başta olmak üzere Kürt hareketi temsilcile-rini bir araya toplama bir araya getirme becerisi gösterebildi. Bu yanıyla aslında saldırı hakikaten sadece Sosyalist Demokrasi Par-tisi ve TÖP özgününde değer-lendirmediğiz, genel olarak sos-yalistlere dönük bir saldırı diye tartıştığımız bir süreçti. Gördük ki dostlarımız bu süreci hakika-ten çok doğru biçimde yorumla-mış ve kavrayabilmiş. Nasıl bir tutum alacaklarsa o tutumu al-dılar. Bu bizi mutlu ediyor. Biraz da moral veriyor, güçlendiğimi-zi hissediyoruz. Şu çok iyi! TKP, ÖDP, Halkevleri, EMEP, DİP gi-rişimi ve birçok sosyalist örgüt sürecin doğrudan örgütleyici-si gibi oldular ve bunun önemli bir şey olduğunu düşünüyoruz. SDP’li yöneticiler de TÖP’lü yö-netici arkadaşlarımız da temsil-ci arkadaşlarımız da asıl hiçbir şekilde ilişkileri olmayan doğru-dan suçlanamayacakları ve hak-larında hiçbir delilin olmadığı

bambaşka dava süreciyle kar-şı karşıyalar. Bu gösteriyor ki bu komplocu tarz bu dönemin ka-rakteristik özelliklerinden bir tanesi. Eskiden nasıl yapıyorlar-dı? Bizi gözaltına aldıklarında, örneğin ya bir itirafçının ifadesi üzerinden yargılıyorlardı ya çok ağır bazen ölüme varabilecek kadar ciddi işkence süreçlerinde zorlayarak size zorla bir şeyle-ri kabul ettirmeye çalışıyorlardı ya da somut bir delil varsa eğer elinde bunun üzerinden suçu ta-nımlıyorlardı ve yargılıyorlardı.

Bunların ışığında, bunlar mahkeme aşamasına nasıl yansıyor?Şöyle bir haksızlık var bir

defa ; avukatlarınız sizi gözal-tı sürecinde savunamıyor. Çün-kü neyle suçlandığımızı bilmi-yor. İfade vermediğimiz için em-niyette avukatlarımız sorgu tu-tanaklarını şerh düştükleri için bize sorulan soruları dahi ala-mıyorlar. Savunma hakkınız eli-mizden alınıyor, savcılığa çıkarı-lıyorsunuz; önlerinde kocaman bir dosya hiçbirinden avukatla-rın ve sizin haberiniz yok.

Hâkim karşısın çıktığınızda, bel-li ki karar çok önceden verilmiş, size soru sorma gereği duymuyor. Örneğin, duruşma sabah 06.30’a kadar bekletilmesini çok bilinçli bir tutum olduğunu düşünüyorum.

Mahkemede net suçlama yok mu?Somut olarak bir Devrimci

Karargâh’la ilgili suç isnat edil-medi bize sorulan tek soru Or-

han Yılmazkaya’yı tanır mısın? Anmasına katıldın mı? Kendi-si Bostancı’da öldürüldü. Daha sonra on beş tane kurum, sendi-ka, demokratik kitle örgütü par-ti bir araya gelerek basın açıkla-ması yaptılar: “Yaşam hakkı en temel insan hakkıdır yargılama-dan infaz etmek yerine, yakala-yıp yargılamak daha insani yön-temdir bunu yapmak gerekir” diye bir metindi. Yarın bir baş-ka insan aynı durumla öldürü-lürse ben ona da katılırım. Bunu

önümüze getirdiler suç diye? O zaman o anmaya katılan herkes hakkında dava açılmalıydı ma-dem suçsa?

Son olarak söylemek istediğiniz nedir?

Açıkçası hem gözaltına alın-mış ve yargılanmakta olan benim ve partimizin tutuklanan yoldaş-larımızı mutlu etti bizimle konuş-ma isteğiniz. Gazeteniz aracılığıy-la söylemekte fayda var. Özellikle Genel Başkanımız Rıdvan Turan

bizden; partinizin Genel Başkanı Sibel Uzun’a ve bir önceki Genel Başkanı Hakan Öztürk’e teşek-kür etmemizi istedi. Çünkü süre-cin başından beri EHP hakikaten özel bir duruş sergiliyor. Sadece bir dayanışma değil, kendi yol-daşları alınmışçasına destekleri-ni sonuna kadar sağladılar.

SDP’li ve TÖP’lülere karşı yapılan operasyon ve hukuki süreç hakkında Sultan Seçik ile görüştük. Tutuklanalı bir ay oldu fakat iddianameler için adım atılamadı ve somut olarak suçlama olmadığından, gözaltı süresi devam ettiğinden avukatlar savunma yapamıyor biz de Emekçi Hareket olarak kendisi ile görüşüp süreci anlatmasını istedik.

Hüseyin Kuda

Page 6: Emekçi Hareket 8. Sayı

25 Ekim 20106

Başörtüsü “sorun” olduÜniversitelerdeki başörtüsü yasağı çözülmeyen bir sorun olarak hala güncel ve ortada. Bir taraftan başörtülü gençler kılık kıyafetlerine karışılmaksızın eğitim almak için derslere girmek istiyor, diğer taraftan bu yasak farklı gerekçelerle bir türlü çözülmüyor.

CHP’den bekle-nen açıklama gel-

di; “Dokunulmazlığı, se-çim barajını, YÖK’ü kaldır öyle görüşelim”

CHP’nin başörtüsü soru-nu ile ilgili olarak son yaptığı açıklama sonucunda CHP’nin bu sorunun çözümünde kısa vade de bir adım atmayaca-ğını gösteriyor. Öne sürülen talepler güncel ve önemli de olsalar, başörtülü öğrenciler bazı üniversitelerde hala ka-pıda kalıyorlar. Derslere gi-rebildikleri yerde ise günde-min çözümsüzlüğü sonucu oluşan sosyal baskı öğrenci-lerin bir kat daha mağdur ol-malarını sağlıyor.

Başörtüsü sorunu nereden tutulur? Genelde benzer görüşler

savunan kesimler dahi konu başörtüsü olduğunda çok farklı çözümlerde bulunabi-liyor, apayrı noktalardan bu sorunu açıklamaya girişebi-

liyorlar. Hal böyleyken orta-da bir gerçek var ki bazı öğ-renciler öyle ya da böyle ak-ranları gibi kendi istedikle-ri giyimleriyle derslere gire-miyorlar. Birçok üniversite de halen daha eğitim görebil-melerinin ön koşulu inançla-rı gereği başörtüsü takmala-rı gerektiğini düşünmelerine rağmen başlarını açmaları.

YÖK’ün yazısına uyan üniversitelerdeki durum ise daha karmaşık. Yaratılan at-mosfer sonucu başörtülü öğ-renciler bir tür sosyal baskı-ya maruz kalabiliyorlar. İlk defa derse başörtülü halde girebilen öğrenci diğer ar-kadaşları ve hocaları tara-fından adeta göz hapsine alı-nıyor ve sistem partilerinin toplumda yarattıkları geri-limden ancak öğrenciler et-kileniyor.

İnançları gereği başları-nı kapatan öğrencilerin mağ-duriyeti açıkken hükümetin bunu bir şekilde çözmesi za-

ten olması gereken bir po-litika. Ancak kendini muha-lefet olarak adlandıran ke-simler genel bir muhalefet-ten öteye başörtülü öğrenci-

lerin inanç özgürlüğü, kadın özgürlüğü, giyim özgürlüğü adına bu sorunun öğrenciler lehine çözülmek için uğraş-malıdır. Yani bu tartışmalar-

da konuyu ortada bırakanlar, çözüm için eğitim haklarının iadesi için uğraş vermelilerdir.

Can Çoksöyler

Fransa’da hükümetin emeklilik reformuna tepkiler Fransa’nın dört bir yanını sarıyor. Gencinden yaşlısına kadar herkes sokaklara çıkıp tasarıyı protesto etti.

Fransız emekçiler grevdeAvrupa’da hükümet-lerin kriz bahanesiyle

kemer sıkma politikalarına karşı çalışanların isyanı dal-ga dalga büyüyor. Fransa’da başlayan protestolar diğer Avrupa ülkelerine de sıçradı.

Sendikaların büyük tep-kisini çeken yasa tasarısı emeklilik yaşının 60’tan 62’ye çıkartılmasını ve tam emeklilik maaşı alma hak-kının kazanılmasının 65’ten 67’ye yükseltilmesini öngö-rüyor. Sözü geçen tasarıya gerekçe olarak sosyal sis-temin çökeceği tehlikesi ve finansal krizin büyüyeceği gösterildi.

Krize çare tükenmiyor!Ekonomik krizle boğu-

şan Avrupa giderek yaşlanı-yor. Emeklilik yaşının orta-lama 60 olduğu Avrupa’da ortalama yaşam süresi de gittikçe uzuyor. Krizler-le boğuşan Avrupa’yı bu kez de ‘emeklilik korkusu’ sardı. Gelecek yıllarda nü-fusun büyük çoğunluğu-nun emekli olması tehlike-si, ciddi ekonomik ve sosyal krizlere patlak vermesi ka-çınılmaz görünüyor.

Başta Fransa olmak üzere çoğu Avrupa ülkesi emeklilik yaşını yükselte-cek tasarılara imza atma-ya başladı. Fransa hüküme-ti, bütçe açıklarını gerek-çe göstererek tasarının ha-yata geçmesini istiyor. Hü-kümet, gelecek 20 yıl için-de sosyal güvenlik sistemi-nin iflas etmemesi için, 70 milyar avro tutarında kay-nak yaratılması gerektiğini belirtiyor.

Paris sokaklarında isyan ateşi büyüyorFransa’da emeklilik re-

formuna karşı protestolar gün geçtikçe artıyor. Memur-lar ve işçiler iki ayda yedinci kez genel greve gitti. Emek-lilik yaşını 60’dan 62’ye çı-karan reforma karşı grevler toplu ulaşım ve eğitim sektö-rünü sekteye uğrattı.

Başta sendikalar olmak üzere her yaştan insanın akın ettiği sokaklarda pro-testolar bitmiyor.

Grev, ülkede demiryolu ve hava ulaşımını felce uğ-rattı. Fransa’daki iç uçuşla-rın yüzde 50’den fazlası ip-tal edildi. Nantes kentin-

de yakıt sıkıntısı yüzünden uçak seferlerinin ciddi bö-lümü yapılamıyor. Fransa İçişleri Bakanı Brice Horte-feux, yakıt depolarını açma-ya kararlı olduklarını söyle-di: “Batı Fransa, ciddi bir ya-kıt sıkıntısı tehdidiyle karşı karşıya. Tekrar açılan üç ya-kıt deposu hayati öneme sa-hip. Bu depolar, faaliyetle-rine kaldığı yerden devam edecek.” Emeklilik reformu-nu protesto eden petrol ra-finerisi işçilerinin başlattığı grevler, ülkede yakıt sıkın-tısını giderek artırırken, de-miryolları işçilerinin grevle-ri, ulaşımın önemli ölçüde aksamasına yol açtı.

Yaklaşık 65 milyon nüfu-su bulunan Fransa’da 16 mil-yon emekli bulunuyor. Bu sa-yının 2020’de 18 milyona, 2050’de 23 milyona çıkma-sı bekleniyor. Hükümet, re-form yapmaması halinde, şu anda 32 milyar avro olan açı-ğın, 2020’de 50 milyar avro-ya, 2050 yılındaysa 100 mil-yar avroya çıka-cağı görüşünü dile getiriyor.

Geçtiğimiz günlerde Fransa’da milyonlarca emekçi hükümetin emeklilik reformuyla ilgili yasa tasarısına karşı sokaklara dökülmüştü. Sendikaların, emekçilerin, lise ve üniversite öğrencilerinin yoğun tepkisine rağmen Fransız senatosu tasarıyı kabul etti.

Rıfat Çapar

25 Ekim 1917Büyük Ekim DevrimiV. İ. Lenin önderliğindeki Bolşevikler 24- 25 Ekim günlerinde geçici hükümete karşı ayaklanmaya başlamışlar ve sosyalizm Rusya’da resmen ikti-dara taşınmıştır.

29 Ekim 1929Kapitalizmin 1. Bunalım DönemiAmerika’da New York Borsası çöktü. Bu çökü-şün ardından Amerikan ekonomisiyle birlikte tüm dünyada ciddi bir ekonomik kriz baş gösterdi.

3 Kasım 1996Susurluk KazasıKazayla birlikte devlet-polis-mafya ilişkileri orta-ya döküldü. Toplumun büyük bir bölümü yaşanan-ların ardından Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık ey-lemleriyle tepkisini dile getirdi.

6 Kasım 1981Darbe ürünü YÖK kuruldu Kurulduğu günden bugüne kadar üniversite öğ-rencileri tarafından “eşit, parasız, bilimsel ve anadilde eğitim” talebiyle yoğun bir şekilde pro-testo edilmeye devam ediyor.

7 Kasım 1917 Sovyetler Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) kurulduEkim Devrimi’nin ardından Lenin önderliğinde, 15 ülkenin içinde bulunduğu SSCB resmen kurul-du. “Ekmek, Barış, Toprak” talebiyle “Tüm İktidar Sovyetlere” diyerek yola çıkan Bolşevikler böylece bilimsel sosyalizmi hayata geçirdiler.

Hazırlayan: Halil Altunpolat

Günlerin Getirdiği

Anketler, devlet başkanı Sarkozy’nin her zamankinden daha az popüler olduğunu göstermekte. Fransız Kamuoyu Araştırma Enstitüsü(IFOP)’nün haftalık JDD (Journal Du Dimanche)gazete-sinde yayınlanan anketine göre, Sarkozy’ye halk tarafından veri-len destek ve onay ilk defa, %30 oranında azalmış durumda.

Fransız basınından: Binler-ce aile sömestr tatiline çıkmaya hazırla-nırken hükümet emeklilik yasasına son formal onayı vermeye hazırlanıyor. Nico-las Sarkozy, toplu gösterilerin Perşembe günü sona ereceğini umuyor.

Nicolas Sarkozy’nin danışmanı Raymond Soubie, Fransız Europe 1 radyosuna 24 Ekim’de verdiği röportajda, ‘’Her dört benzin istasyonundan birine yakıt ulaşmıyor. Bu du-rum kötüye mi gidecek? Hayır. Durumda bir iyileşme olacak mı? Evet, fakat yavaş yavaş, adım adım, çünkü petrolün çıkarıldığı yer-den ihtiyaç olan yere ulaştırılması için büyük lojistik çabalar gerekmekte’’ dedi.

Sarkozy’nin sağcı parlamento üyele-rinden Jean-Francois Cope, Le Parisien gazetesinde yayınlanan bir beyanında,

“Fransa’da başka bir yüzyıldan kalma bir tür ayini yaşamaktayız. Grevler, protesto-lar, tamam fakat ekonominin askıya alın-ması tolere edilemez. Tüm ülke bir avuç aşırıcının yaptıkları sebebiyle felce uğra-dı. Herkes, başka seçeneğimizin olmadığı-nı anlamalı, ‘’ diyerek şikâyette bulundu.

Diğer taraftan Fransız Komünist Partisi sözcülerinden Patrice Bessac, reform kararı-nın senatodan geçirilmesinin önemli olmadı-ğını vurgulayarak, ‘’ Kanun onandı, ancak ar-kasındaki siyasi akım değil. Bay Sarkozy’nin tek bir seçeneği var; söz konusu karara Fran-sız z halkının çoğunluğunun muhalefetine kulak vermek ve kanunu geri çekmek. Sayın Sarkozy, halkınızı dinleyin, Fransız halkınız dinleyin, sizin yasanızı istemiyorlar. Kararı geri çekmek zorundasınız, ” dedi.

Page 7: Emekçi Hareket 8. Sayı

25 Ekim 2010 7

Ankara, İstanbul, Eskişehir, Muğla, Ada-na… Kadın cinayetleri her geçen gün

her ilde artarak devam ederken, Emekçi Hare-ket Partili Kadınlar’ın da bileşeni olduğu plat-formlar, kadın cinayetlerine karşı mücadele edenler artık kaybettiğimiz kız kardeşlerimi-zin yakınlarıyla sokaklara dökülüyor.

İstanbul: “Mücadele Edilmeli” Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platfor-

mu, en başından beri Emekçi Hareket Par-tisi Genel Başkanı Sibel Uzun’un da katıldı-ğı ısrarlı eylemlerinin 11. sini gerçekleştir-di. Her Cuma günü 18. 45’te Taksim Tramvay Durağı’nda buluşup Galatasaray Meydanı’na yürüyen kadınların eylemlerinin sonuncusu-na Ankara’da otobüs durağında beklerken, kı-zının eski sevgilisi tarafından defalarca bıçak-lanarak öldürülen BES üyesi Necla Yıldız’ın kuzeni Duygu Yıldız da katıldı. Duygu Yıldız “Necla Yıldız’ın örgütlü mücadele eden bir ka-dın olduğunu vurguladı ve artık katledilen ka-dınları gazetenin 3. sayfalarında haber olarak görmek istemediğini söyledi.

Ankara: Örgütlü Kadınların Sesi Necla Yıldız İçin Yükseldi Ankara Kadın Platformu, 20 Ekim tarihin-

de kızının eski sevgilisi tarafından otobüs du-

rağında 17 yerinden bıçaklanarak öldürülen örgütlü kız kardeşimiz Necla Yıldız için yapılan basın açıklamasında Necla Yıldız’ın daha önce savcılığa suç duyurusunda bulunmasına rağ-men hiçbir önlemin alınmaması ve devletin ka-tillere izin verdiği vurgulandı. BES üyesi örgüt-lü bir kız kardeşimiz olan Necla Yıldız’ın onlar-ca bıçak darbesi ile öldürülmesine göz yuman-ların cezalarını çekecekleri ifade edildi.

Eskişehir: Öznur’un Annesi’yle Birlikte Mücadele Büyüyor Eskişehir Demokratik Kadın Platformu ka-

dın cinayetlerine karşı gerçekleştirdiği iki haf-talık Cumartesi eylemlerinin 8. sinde Öznur Uluişden’in hesabını bir kez daha sordu.

Kadınlar, 14 Temmuz günü Eskişehir Çan-kaya Mahallesi’nde Ali Haydar Körmeçli’ nin katlettiği 11 yaşındaki kız çocuğu Öznur için saat 14. 00’da İl Sağlık Müdürlüğü önünden Adalar’a yürüdü. Son iki haftada Öznur’un an-nesi kız kardeşi ve yakınlarıyla da birlikte alan-larda kader ortaklığı yapıldı. Katilin tek olma-dığının, Eskişehir Emniyet Müdürü, Valiliği, Belediye Başkanı ve tramvay görevlisine kadar herkesin suçlu olduğunun ve devle-tin caydırıcı ceza vermeyerek katil-leri cesaretlendirdiğinin altı çizildi.

Necla ve Öznur davalarının peşindeyiz!Kadınların, kadın cinayetlerini durdurmak ve devletin katillere caydırıcı ceza uygulamasını sağlamak amacıyla başlattıkları mücadele ekseninde gerçekleştirilen eylemler sürekli ve birleşik halde devam ediyor.

Merve Demir

Ankara - MamakMamak’ta yaşayan yoldaş-

larımızın doğru bir devrimci ta-vır olarak büromuzu tutma çaba-ları ile Mamak ilçemizde faaliye-timiz başladı. Nisan ayında yaptı-ğımız güçlü bir açılışın ardından Mamak’ta düzenli üye toplantı-ları yapmaya başladık. 2 Tem-muz Sivas Katliamı’nın yıldönü-münde diğer devrimci örgütlerle birlikte Mamak’ta büyük bir mi-ting yaptık. İlçenin kendi siyasal gündemini takip etmek, örgüt-lenmemizi arttırdı. Emekçi Ha-reket Gazetesi’nin dağıtımı da Mamak’ta örgütlenmemizin önü-nü açtı. Önümüzdeki süreçte de siyasal gündem ve ilçe üye top-lantıları ile gücümüze güç katma-ya devam edeceğiz.

Ankara - KeçiörenKeçiören’de çok bilinen yer-

lerin dışında, daha unutulmuş bir yer ve gecekondu mahalle-si olan, emekçi halkımızın yo-ğun olarak yaşadığı Yükseltepe Mahallesi’nde örgütlenme çalış-malarını başlattık. Yükseltepe’de gazetemizin dağıtımı ile başla-dığımız çalışmalarda, Yükselte-pe halkına kendimizi daha faz-la tanıtmak, politik fikrimizi an-latmak için büyük bir açılış orga-nize ettik. Mahalleden 500 civarı kişinin katılımı ile yaptığımız açı-lış, yapacağımız çalışmalara ma-halle halkının katılımını ve görev almasını arttırdı.

İstanbul - KadıköyKadıköy’de ilçe örgütümü-

zü açtıktan sonra ilçe yönetimin-de bulunan yoldaşlarımızın, Ka-dıköy Belediye İşçileri’nin direni-şine omuz vermemiz Kadıköy ça-lışmasında önümüzü açan olum-lu bir etken oldu. Parti dostlarımı-za ve onların çevresine gazetemi-

zi ulaştırmamız, kurduğumuz po-litik ilişkinin daha da gelişmesini sağladı. Düzenli üye toplantılarıy-la Kadıköy ilçe örgütümüzü güç-lendirmeye devam ediyoruz.

Eskişehir - OdunpazarıEskişehir’de 41 ilde örgüt-

lenme politik hattımız kapsa-mında çalışmalarına başladığı-mız ilk ilçe Odunpazarı. Gazete-mizi sokak sokak gezip hanele-re dağıtarak başladık çalışmamı-za ve herkese politikamızı, umu-dumuzu ve inançlarımızı anlat-tık. Daha öncede devrimci mü-cadelenin güçlü olduğu Gültepe Mahallesi’nde sistem baskıları-nın, işsizliğin ve yoksulluğun ha-kim olduğu mahallede devrime olan inancımızla yürüttüğümüz faaliyetler umut olmayı başardı. Başta umudunu kaybetmiş ve ol-maz diyen mahalle halkı, her tür-lü zorluğa rağmen ilçe binamı-zı açmamız ve büyük kararlılık-la mücadelemizi gördüklerinde bazı şeylerin değişebileceğini ve değiştiğini gördü. İlçe binamız-da yaptığımız film gösterimleri, söyleşi ve sunumlara katılan halk mücadelemizin hepimizin müca-delesi olduğunun farkında olup devrime atılan adımları bizimle birlikte büyütüyor.

Halkın umudu olmaya devamİllerde 41 ilde örgütlenme ça-

lışmasını güçlendirme kararlılığını gösteren ve bir ili örgütlemeyi önüne hedef koyan yoldaşlarımız sayesin-de, partimizin örgütlenme çalışma-ları belli bir noktaya geldi. Bursa’da, Çorum’da, Samsun’da, Çanakkale,’de, Kocaeli’de, Adıyaman’da, Bolu’da ça-lışmalarımız başladı ve bu iller 41 ilde örgütlenme çalışmasını art-tırmak için dallanan bir ağaç gibi parti faaliyetlerini diğer illere ta-şımayı önlerine hedef koydular.

Partimizin ve geleneğimi-zin Yıldız Yumruk’unu seçimler-de göstermek, halklarımıza umut olmak ve ülke sathına politik hat-tımızı yaymak için önümüzde-ki aylarda bir çok ilde ve ilçede partimizi kurmaya devam ede-ceğiz. Yoldaşlarımızdan ve par-ti dostlarımızdan beklediği-miz bu çalışmalara omuz ver-mek, güç katmaktır. Yeni iller-de ve ilçelerde parti çalışma-larını başlatacak arkadaşları-mızı teşvik etmeyi, parti örgüt-lenme komitesi ile ilişkilendir-meyi devrimci bir görev olarak bilmeliyiz.

Ülkenin içinde bulunduğu ko-şulların analizini doğru yapa-rak, devrimci görevlerimizi sap-

tamak, örgütlenmemizi arttırıcı yöntemler geliştirmek bizim eli-mizdedir. Tüm yoldaşlarımızın konuyu bu çerçevede ele alma-sı önemlidir. İl ve İlçe faaliyetle-rinde de gördüğümüz gibi yeni il-lerin ve ilçelerin kurulmasında yapmamız gereken şeyler, parti-mizin politik hattı çerçevesinde, kararlılıkla örgütlenmenin önü-nü açıcı faaliyetler belirlemek-tir. İşçi direnişlerine omuz ver-mek, mahalle halkıyla bütün-lüklü bir çalışma yürütmek, gazetemizi mümkün olduğu kadar çok kişiye ulaştırmak 41 ilde örgütlenmeyi tamamla-mamızı sağlayacaktır.

Yıldız Yumruk her yerde 41 ilde örgütlenme şiarıyla başladığımız örgütlenme çalışmasında yeni illerde ve ilçelerde Yıldız Yumruk’u dalgalandırmak partimizin çalışmalarına güçlü bir ivme kazandırdı. Geldiğimiz noktada ise 20 ilde 10 ilçede yoldaşlarımız faaliyetlere başladılar. Bu illerde, ilçelerde neler etkili oldu ve bunu nasıl başardık? Diğer illere bu çalışmaları nasıl sıçratabiliriz?

Gökhan Asan

Page 8: Emekçi Hareket 8. Sayı

Emekçi Hareket Partisi’ne ka-tılmış yeni bir birey olarak ve

devrimci olarak şunları söylemek is-tiyorum. Yıllarca ‘sosyalist’lik bize kötü öğretildi. Komünizm kötü ör-nek gösterildi. Bunların korkusuy-la bu mücadeleden, direnişten uzak kaldık, mücadeleye yaklaşamadık. Sosyalistliği kötüleyen insanlara bu-radan seslenmek istiyorum. Nele-rin mücadelesini verdiğimizi duydu-nuz veya gördünüz mü? Kadın hak-ları, kadın cinayetleri, işsizlik, öğ-renci hakları ve bunun gibi sayama-dığım birçok mücadeleyi vermekte-yiz. Şu anda kadın hakları ve özgür-

lük adı altında kadınlar için sadece baş örtüsü tartışılmakta. Oysa Eylül ayında 17 kadın katledildi. Başör-tüsü yerine bu tartışılması gerek-mez mi? Başörtüsü bile çözülemez-ken ölen kadınlarımız sadece öldü-rülmekle kalıyor. Bunun yanında Tekel’de direnişte olan arkadaşları-mızı da yazmadan geçemeyeceğim. Bunların mücadelesi içerisindeyiz, ama eğer gerçekten bunlar kötü ise evet ben kötüyüm ben sosyalistim. Böyle oldukça da direnişte olmaya devam edeceğim.

Tek Gıda-İş sendikasının süre-ci Anayasa Mahkemesine bırak-

ması sonucu aldıkları iş kaybı tazmi-natlarının kesilmesi üzerine başlayan Taksim Direnişi’nin 14. gününde yü-rüyüş gerçekleştirdiler.

Galatasaray Meydanı’ndan Taksim’e gerçekleşen yürüyüşe sendikalar, de-mokratik kitle örgütleri ve siyasi par-

tiler katıldı.“Gün Gelecek Devran Dö-necek Hainler İşçiye Hesap Verecek” , “Tekel’in Ateşi Hükümeti Yakacak” , “Her Yer Tekel Her Yer Direniş” slogan-larının atıldığı eylemde topluluk Tekel işçilerinin yalnız olmadığını gösterdi.

Galatasaray Meydanı’ndan Taksim’e gerçekleşen yürüyüşün ardından otur-ma eylemine geçildi. 3 hafta önce, Tek

Gıda-İş sendikasının önün-de görüşme talep eden işçi-ler sendikadan bir cevap ala-mamıştı. Sendikanın kendile-rini yarı yolda bıraktığını ifa-de eden Tekel işçileri yaptık-ları basın açıklamasında; gü-venceli iş, güvenceli gelecek ve insanca yaşama hakkı iste-diklerini hükümetin ve sen-dikanın ise hala 4/C uygula-masından vazgeçmediklerini ve işçileri köleliğe mahkûm ettiklerinin altını çizdi. Otur-ma eyleminde Paşabahçe di-renişçisi Türkan Albayrak, bazı aydınlar, Limter-İş Sen-

dikası Genel Sekreterinin yaptıkları konuşmada Tekel işçilerinin direnişle-rine ortak olmak gerekildiğinin vurgu-su yapıldı.

Emekçi Hareket 15 Günlük Gazete İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Fadik Temizyürek - Bozkurt Mah. Türkbeyi Sk. No:79-81 Şişli/İstanbul Basıldığı Yer: Ezgi Matbaası - Sanayi Cad. Altay Sk. No:10 Yenibosna/İstanbul Türü: Yaygın Süreli Yayın Genel Yayın Yönetmeni: Emre Öztürk, Görsel Tasarım: Gürkan Köse Haber Koordinatörü: Rıfat Çapar İstanbul: Hüseyin Kuda Eskişehir: Merve Demir Ankara: Yaşar Türk Sayfa Sekreterleri: Pınar Atalar, Emine Özen, Burcu Gürgan, Özge Uçar Dağıtım: Fatma Aslan [email protected]

New York Üniversitesi öğretim üyesi ekonomist Nouriel Roubini

..

‘‘

Yeni Bir Kriz KapıdaNouriel Roubini küresel ekonomiyi gelecek 10 yılda 2 yeni krizin beklediğini kaydetti. Mali reformların doğru yönde ilerlemediğini ve atılan adımları yeterli bulmadığını söyleyen Roubini “Dünya ekonomisi çift dipli durgunluk yaşamasa da etkilerini hissedecek” diye konuştu.

‘‘

ı lISTE KRIZÖznur son olsun

Kadın cinayetlerine karşı mücadele edenler, kadın cinayetlerinde kaybettiğimiz kadınların yakınlarıyla sokaklara dökülüyor, katillerin caydırıcı cezalar almalarını talep ediyorlar.

ADANAADIYAMANAFYONANKARA

MAMAK

ANTALYA

AYDINBARTINBOLUBURSAÇANAKKALEÇORUM

ODUNPAZARI

GÜNGÖREN

KÜÇÜKÇEKMECEKADIKÖY

KARABÜK

MALATYA

ORDUSAMSUN

TRABZON

HATAY

TELEFON

0505 244 11 650506 828 78 660506 724 64 47

0507 995 81 26

0312 418 94 57

0222 221 20 780222 229 36 03

0506 976 61 440232 484 80 59

0507 707 20 03

0555 839 86 52

0553 740 67 190212 297 93 61

0212 424 28 150216 330 84 56

ADRES

Natoyolu Cad. 596. Sokak No: 63 24/A MamakYükseltepe Mah. 1666. Cad. 1945. Sk. No: 1 Keçiören

Yasa Cad. Yasa Han No: 24 Kat: 3 D:31

Tepecik Mah. Çeltik Geçidi Sk. Seymen Apt. No: 2 D: 5

MAIL

[email protected]

w w w. e h p. o r g. t r a d re s i n d e n g a ze te m i ze a b o n e o l a b i l i r s i n i z

Son yıllarda yaptırdığı yapay deniz, yapay denizin içindeki

Aşk Adası, her sokak başına diktirdiği heykeller, itinayla düzenlediği parklar bahçelerle ulusal gündeme oturarak sorunların üstünü örtmeye çalışanlar artık bunu yapamıyorlar. Eskişehir, artık Ağustos ayı başından beri Eskişehir’de katledilen 4 kadınla gün-demde.

Kadın cinayetlerine karşı mü-cadele edenler, kadın cinayet-lerinde kaybettiğimiz kadınların yakınlarıyla sokaklara dökülüyor. 10 yıldır mücadele eden, Emekçi Hareket Partili kadınların da bileşeni olduğu Eskişehir Demokratik Kadın Platformu’yla kadın cinayetlerini durdurmak için iki haftada bir sokaklardayız.

Öznur 11 yaşında katledildi! Eskişehir’de katledilen Nev-

in Ertürk, Mediha Baştürk, Fatma Bozdağ, Öznur Uluişden hepimizin kız kardeşidir. Haftalardır yaptığımız ey-lemler sonucunda, Öznur Uluişden’in

annesi, ablası, yengesi başta olmak üzere Öznur’un yakını olan pek çok kadın bizlerle kaderlerini, acılarını birleştirdi ve mücadele ortağımız oldu. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Eskişehir Valiliği, Eskişehir il Emniyet Müdürlüğü, daha 11 yaşındaki Öznur Uluişden’in hiç tanımadığı bir erkek tarafından kaçırılıp öldürülmesinin vebalini taşıyor. Hiçbir açıklama yap-mayan devlet kurumlarına cevabımızı, her defasında güçlenen eylemlerimi-zle ve Öznur Uluişden davasını takip ederek vereceğiz.

“Katiller Hak Ettikleri Cezayı Alacak”

Öznur’un yakınları olan kadınlarla haykırıyoruz “Öznur’un Hesabını Soracağız” diye. Öznur’un annesi, Döndü Uluişden “Onu ben bu devlete ait okulun antrenmanına yolladım, onun nasıl kaybolduğunu bilmeyen, onun güvenliğini almayan bu devlet-ten; onu bu ilde korumayan Eskişehir Valiliği’nden, Eskişehir İl Emniyet Müdürlüğü’nden hesap soruyo-rum. Kızımı öldüren Ali Haydar

Körmeçli’nin hak ettiği cezayı almasına hiçbir güç engel olamayacak. Benim kızım öldürüldü. Benim acımı kızını kaybeden Nagihan Hanım anlar. Ben onunla omuz omuzayım. Öldürülen çok kadın var. Biz hepimiz birlikte ol-unca güçlü olacağız. Başka Öznurların olmasını engelleyeceğiz” diyor ve bütün kadınları sokaklara çağırıyor.

Fatma Aslan

Derviş Köse

Emekçi Hareket Partisi, Marksizm-Leninizm Oku-

maları dizisine bu dönemde yeni eserlerin okunmasıyla de-vam ediyor. Okumaların ilk otu-rumu Lenin’in ‘Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi’ eseriyle yapıldı.

Geçtiğimiz haftalarda Emek-çi Hareket Partisi Genel Baş-kan Yardımcısı Emre Öztürk’ün sunumuyla yapılan okumalar-da geçen yıla nazaran daha çok ilin katılımı göze çarptı. Önüne 41 ilde örgütlenme hedefini ko-yan Emekçi Hareket Partisi te-orik okumalarından geri kalmı-yor, yakın dönemde gelişen olay-ları analiz ederek, güncel konu-lara politik yorumlarda bulunu-yor. Okumaların daha sürekli ve yaygın hale gelmesi, politikamı-zın aktarılmasında tarihsel bir nitelik taşıyor.

Çarşamba günleri saat 19.00’da yapılacak olan okuma-lara bu hafta Lenin’in ‘Proleter

Devrim ve Dönek Kaustky’ adlı eseriyle devam edilecek.

“www.ehp.org.tr” adresinden canlı olarak bağlanabilme olana-ğı sağlayan EHP, bu sayede geniş katılım sağlanmasını ve fikirlerin daha çok kişilerce tartıştırılması-na olanak sağlıyor.

Marksizm-Leninizm okumaları devam ediyor

TEKEL’in ateşi hükümeti Taksim’de yakıyorAnkara’nın soğuğunda 78 gün boyunca çadırlarda emeklerinin mücadelesini veren Tekel işçileri Taksim’de 2. Tekel direnişini başlattı.

Mücadeleden kaçamazsınız!

ç

Mehtap Alçı / EHP Odunpazarı İlçe Başkanı

1) En sevdiğiniz erdem - Üretkenlik2) Başlıca özelliğiniz - Samimi ve aktif olmak3) Mutluluk nedir - Paylaşım ve birliktelik4) Mutsuzluk nedir - Umutsuzluk5) En kolay hoşgördüğünüz kötü huy - Beyaz yalanlar6) En nefret ettiğiniz kötü huy - Tembel-lik, yalancılık, iradesizlik7) En sevmediğiniz şey - Şiddet ve ihanet8) En sevmediğiniz kişiler - Bencil insanlar9) En sevdiğiniz iş - Resim yapmak, el sanatları ve elektrikli alet tamiri10) En sevdiğiniz şair - Cemal Süreyya, Nazım Hikmet, Bertolt Brecht11) En sevdiğiniz yazar - Karl Marks, Lenin, Sevgi Soysal12) Kahramanınız - Küçüklüğümdeki Gülümser teyzem13) Kadın kahramanınız - Mahir, Hüseyin, Ulaş14) En sevdiğiniz çiçek - Gül, kuşkonmaz15) En sevdiğiniz renk - Mor, kırmızı 16) En sevdiğiniz yemek - Musakka, köfte 17) En sevdiğiniz düstur - Karanlığa küfredeceğine kalk bir mumda sen yak, 18) En sevdiğiniz söz - Hedefi olmayan yelkene hiç bir rüzgar yardım edemez.

18 So

ru

Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.