fasikul19

8
işçiokulu FASİKÜL 19: Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı? 1 1. Temel Tanımlar Milliyetçilik Milliyetçilik en kaba haliyle, ulus ölçeğinde mevcut toplumsal yapı içindeki farklı sınıfsal konumlarda olan bireylerin, bu ulusa denk düşen siyasi yapı olan ulus- devlet idealine bağlılıklarını ifade eden ideoloji biçiminde tanımlanabilir. Öte yandan milliyetçilik, yalnızca bir ideoloji değil, bu ideolojinin işlerlik kazanmasını sağlayan siyasal pratiğin de adıdır. Milliyetçiliğin kendine dayanak edindiği yaklaşım şudur: İnsanlık etnik kimliklere bölünmüştür ve bu bölünme doğaldır. Bu nedenle ulusal kimlikler öncesiz, ezeli kimlik- lerdir. Bu yüzden “dış dünya” tamamen bu “ulusal kimlik” üzerinden anlamlandırılır. Ulusal/etnik kimlikler arası çatışma/mücadele ise bu nedenle kaçınılmazdır. Bu yaklaşım ulus içindeki çelişkileri tümüyle görmezden gelir. Ulus-içi ilişkilerin dayanışmacı, barışçıl ve düzenli olduğunu öngörür. Aynı ulusun bireylerinin tamamının çıkarlarının ortak olduğunu varsayar. Kapitalist sınıf, kendi çıkarlarını “tüm toplumun çıkarları” gibi sunmak amacıyla ulusu ortaya çıkarmış; milliyetçilik, bu ihtiyacı karşılamak üzere büyük oranda kurmaca olan tarihsel referanslar ve homojenlik vurgusuyla beslenen bir söylemi oluşturmuştur. Ulusalcılık Ulusalcılığın ayırt edici yanı, “ülke çıkarı” kavramını milli- yetçi bir çerçeveye oturtmasıdır. Tarihte, siyasi iktidara yerleşmeye ve bu iktidarı pekiştir- meye çalışan burjuvazi, toplumdaki sınıfları kesen, ayrı sınıfları ortak zeminde buluşturan “ulusal çıkarlar” ya da “ülke çıkarları”nın varlığından söz etmiştir. Bu söylem, farklı coğrafyalarda değişik motiflerle bezen- miştir. “Ülke çıkarı” örneğin Büyük Britanya gibi kapita- listleşme sürecini daha önce yaşayan ülkelerde “dünya egemenliğinin korunması”, ABD gibi eski İngiliz sömür- gelerinde “bağımsızlık”, Fransa gibi burjuva devriminin siyasal planda radikal uçlara yöneldiği ülkelerde “özgür- lük ve eşitlik”, Almanya ve Çarlık Rusyası gibi görece geç kapitalistleşen ülkelerde ise “hızla ilerde olana yetişme” kavramları ile anlamlandırılmaya çalışılmıştır.

Upload: tkpnin-sesi

Post on 26-Mar-2016

216 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

gibi sunmak amacıyla ulusu ortaya çıkarmış; milliyetçilik, bu ihtiyacı karşılamak üzere büyük oranda kurmaca olan tarihsel referanslar ve homojenlik vurgusuyla beslenen bir söylemi oluşturmuştur. 1. Temel Tanımlar 1

TRANSCRIPT

işçiokulu FASİKÜL 19: Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

1

1. Temel Tanımlar

MilliyetçilikMilliyetçilik en kaba haliyle, ulus ölçeğinde mevcut toplumsal yapı içindeki farklı sınıfsal konumlarda olan bireylerin, bu ulusa denk düşen siyasi yapı olan ulus-devlet idealine bağlılıklarını ifade eden ideoloji biçiminde tanımlanabilir.Öte yandan milliyetçilik, yalnızca bir ideoloji değil, bu ideolojinin işlerlik kazanmasını sağlayan siyasal pratiğin de adıdır.Milliyetçiliğin kendine dayanak edindiği yaklaşım şudur: İnsanlık etnik kimliklere bölünmüştür ve bu bölünme doğaldır. Bu nedenle ulusal kimlikler öncesiz, ezeli kimlik-lerdir. Bu yüzden “dış dünya” tamamen bu “ulusal kimlik” üzerinden anlamlandırılır. Ulusal/etnik kimlikler arası çatışma/mücadele ise bu nedenle kaçınılmazdır. Bu yaklaşım ulus içindeki çelişkileri tümüyle görmezden gelir. Ulus-içi ilişkilerin dayanışmacı, barışçıl ve düzenli olduğunu öngörür. Aynı ulusun bireylerinin tamamının çıkarlarının ortak olduğunu varsayar.Kapitalist sınıf, kendi çıkarlarını “tüm toplumun çıkarları”

gibi sunmak amacıyla ulusu ortaya çıkarmış; milliyetçilik, bu ihtiyacı karşılamak üzere büyük oranda kurmaca olan tarihsel referanslar ve homojenlik vurgusuyla beslenen bir söylemi oluşturmuştur.

UlusalcılıkUlusalcılığın ayırt edici yanı, “ülke çıkarı” kavramını milli-yetçi bir çerçeveye oturtmasıdır.Tarihte, siyasi iktidara yerleşmeye ve bu iktidarı pekiştir-meye çalışan burjuvazi, toplumdaki sınıfları kesen, ayrı sınıfları ortak zeminde buluşturan “ulusal çıkarlar” ya da “ülke çıkarları”nın varlığından söz etmiştir. Bu söylem, farklı coğrafyalarda değişik motiflerle bezen-miştir. “Ülke çıkarı” örneğin Büyük Britanya gibi kapita-listleşme sürecini daha önce yaşayan ülkelerde “dünya egemenliğinin korunması”, ABD gibi eski İngiliz sömür-gelerinde “bağımsızlık”, Fransa gibi burjuva devriminin siyasal planda radikal uçlara yöneldiği ülkelerde “özgür-lük ve eşitlik”, Almanya ve Çarlık Rusyası gibi görece geç kapitalistleşen ülkelerde ise “hızla ilerde olana yetişme” kavramları ile anlamlandırılmaya çalışılmıştır.

işçiokulu FASİKÜL 19: Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

2

Bu açıdan bakıldığında milliyetçi bir çerçeveye oturan “ulusalcılık”, “ülke çıkarları” ya da “ulusal çıkarlar” söyle-mi, burjuvazinin egemenliğini pekiştirmesi için gereksin-diği toplumsal meşruiyetin dayanağı olmuştur.Genç burjuvazi, büyük ölçüde bu kavramlar sayesinde, kendi çıkarlarını tüm toplumun çıkarları olarak sunma-yı başarmış, en azından meşruiyet alanını ciddi ölçüde genişletmiştir.

FaşizmFaşizm, bir kapitalist devlet biçimidir. Burjuvazinin top-lumsal tahakkümünün kendini yeniden üretmesini sağla-yan devlet aygıtında baskıcı karakterin güçlendirilmesi ve açığa çıkartılmasıyla ortaya çıkan rejimdir.Başlangıç haliyle 1920’lerde İtalya’da aynı anda güçlenen milliyetçilik ve otoriter-devletçi sendikacılık hareketinin senteziyle ortaya çıkmış, yerel örgütlenmelere dayanan militarist bir siyasi akım olmuştur.“Faşist” adlandırması, daha çok muhalefet tarafından hakaretane bir içerikle kullanılmış, zamanla daha geniş bir dizi ortak özelliklere sahip baskı rejimine başta sol hareketler tarafından verilen isim haline gelmiştir.Faşizm, dünya sosyalist hareketinin tarihinden bağımsız

ele alınamaz. Faşizm en açık karakterini, dışarda SSCB’nin sermaye sınıfını en çok korkuttuğu dönemde, içerde de devrimci kalkışmaların ve işçi sınıfı siyasetinin geri çekilme dönemine girdiğinden emin olunduğu dönemlerde kazan-mıştır. Ünlü Alman komünisti Clara Zetkin’in özlü tanımla-ması ile söylecek olursak “faşizm, devrimini gerçekleştire-memiş işçi sınıfının çekmeye mahkum olduğu cezadır”.

2. Faşizmi Tanıyalım

Faşizm, kapitalizmin öz evladıdırBizlere tarih kitaplarında ya da medyada öğretilenlerde faşizm, Hitler ve Mussolini gibi “psikopat”ların iktidarı bir şekilde ele geçirdiği aykırı bir düzen olarak anlatılır. Oysa faşizm, kapitalizme karşı farklı bir toplumsal düzen değildir. Kapitalist düzenin kendine has özellikleri olan bir iktidar pratiği, bir devlet biçimidir.Burjuvazinin ideolojik hegemonyasının zayıfladığı, siyasi iktidarın eskisi gibi yönetemediği, kitlelerin ise eskisi gibi yönetilmek istemediği dönemlerde faşizm, iktidarın baskı ve zor mekanizmalarının da yardımıyla tekleştirilmesi hedefini temsil eder. Bunu yaparken kitle desteğini de arkasına alır.

işçiokulu FASİKÜL 19: Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

3

İtalya’da faşizmin gelişimi, faşizmin ne derece kapitaliz-me ait bir rejim olduğunu gösterir. İtalya’da milliyetçili-ğin sendikaları teslim aldığı dönem, devrimci işçi hareke-tinin geri çekilme dönemiyle örtüşür. Baskıcı ve güçlü bir devlet anlayışı ortaya çıkar. Güçlü ordunun finansmanı, patronların vergilendirilen aşırı kârlarından gelir. Kar-şılığında sendikalar işçiye, patron için değil, devlet için çalıştıklarını vaaz eder. Büyük devlet siparişleri ve artan sömürü, ilk başta fedakarlığa davet edilen patronlara eks-tra kâr olarak geri döner. Kapitalizm yine işler, ama işçi devletin yüce amaçları için sömürülür, patron yine aynı yüce amaç için kâr eder.

Faşizm tarih sahnesine nasıl çıktı?Faşizm tarih sahnesine, emperyalist zincirin o dönem zayıflayan halkaları olan iki ülkede, Almanya ve İtalya’da çıktı. Birinci Emperyalist Savaş’ın mağlubu bu iki ülkede savaş sonrası burjuvazi, hegemonyasını adım adım faşiz-me giderek kurdu. Bir diğer mağlup ülke olan Rusya’da ise tam tersi yaşandı. İşçi sınıfı devrimci bir iktidarın kurulu-şu için büyük bir adım attı.Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Almanya’nın dış ülkelerdeki sermayesinin büyük bir çoğunluğunu kaybet-mesi ve ağır bir borç yükü altına girmesi; savaş sonrasın-da üretimin büyük oranda düşmesine, işsizliğin artmasına ve toplumsal yapıdaki çatlakların daha da büyümesine neden oldu. 1929 dünya ekonomik bunalımı gelip çattı-ğında, Alman ekonomisi bizzat sermaye birikim sürecinin getirdiği zaaflarla maluldü. Büyük sermayenin içerisinde bulunduğu krizden çıkış için tercihi, emek sömürüsünü daha da artırmak ve emperyalist yönelim içerisine girmek oldu. Faşist hareket yükseldi.İşçi sınıfı hareketi ise, faşist hareketin yükselişe geçtiği dö-nemin arefesinde yenilgiye uğra(tıl)mıştı. Alman Komünist Partisi’nin 1920’li yıllarda gerçekleştirdiği devrimci kalkış-maların başarısızlıkla sonuçlanması ve sermayenin Alman Komünist Partisi’ne fiziki saldırıları sonucunda partinin zayıf düşmesi bu yenilgiyi hazırlayan etmenler arasındaydı. Alman sosyalist hareketinin bu yenilgisi, 1929 dünya buna-lımında, sosyalist hareketin kitleler nezdinde önemli bir güç olmasını olanaksızlaştırdı. Faşizmin iktidara gelişinde işçi sınıfı hareketinin bu yenilgisi önemli bir rol oynadı.Faşist parti 1930’da 6 milyon, 1932’de 14 milyon oy desteğine ulaştı. 1933’de Hitler başbakan oldu. Naziler kurdukları azınlık hükümetiyle tüm devlet organlarını ele geçirdiler. Katolik ve muhafazakârların desteğini alan

Hitler bir sonraki seçimlerde oyların %44’ünü aldı. Ardın-dan muhalefetin ortadan kaldırılması için terör kullanıldı. Yargısız tutuklamamar kurumsallaştırıldı. Sendikalar ka-patıldı. Partiler lağvedildi. Toplama kampları açıldı. Tüm dünya İkinci Savaş ile büyük bir felakete sürüklendi.

Türkiye’de faşist hareketTürkiye’de faşist hareket, solun güçlenmekte olduğu 1960’lı yıllarda merkezi bir yapıya kavuştu. Sermaye sınıfının 1960’lardan sonra kapitalist sistem içinde ayrı bir faşist partiye ihtiyaç duymasının temel nedeni budur. 1960 öncesinde sola karşı anti-komünizm misyonuyla hareket ettirilen milliyetçilik de böylece siyasal olarak daha tanımlı bir yere oturmuş oldu.Bahsedilen dönemde Türkiye solu ve işçi sınıfı hareketi toplumsal düzlemde meşru-legal olarak yükselmekteydi. 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi, seçimlerden büyük başa-rıyla çıkmış ve Meclis’te sosyalistler gündem belirlemeye başlamıştı. Öğrenciler, Kasım 1967’de özel yüksek öğreni-me karşı ülkeyi sarsacak kampanyalar düzenliyordu. Ame-rikan karşıtı gençlik eylemleri artıyordu. Temmuz 1968’de İstanbul’a demirleyen ABD’nin 6.Filosu’na karşı büyük gös-teriler düzenleniyordu. Mayıs 1968’de “NATO’ya Hayır” kampanyası yürütülüyordu. 13 Şubat 1967’de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu kurulmuştu.Burjuvazi bu yükselişi barışçıl, yasal, bir başka deyişle bur-juva demokrasisi içinde durduramayacağını görüyordu. Bu süreçte faşist hareket, yükselen solun, gençlik ve işçi sınıfı hareketlerinin önünü almak için devreye sokuldu.

işçiokulu FASİKÜL 19: Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

4

1965 yılında Alpaslan Türkeş ve arkadaşları Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne katıldı. Türkeş aynı yıl partinin genel başkanı seçildi ve kısa bir süre sonra partinin adını MHP olarak değiştirdi. Böylece faşist parti Türkiye siyasetinde sola ve işçi hareketine karşı doğrudan yedeklendi. Bunun yanında faşist hareket silahlandırıldı. Paramiliter bir sağ ör-gütlenme başlatıldı. Ülkücü Gençlik Derneği, Genç Ülkücü-ler Derneği, Ülkü Ocakları doğrudan bu güçlerin karargah-karakolu oldu. 1968 yılından itibaren komando kamplarının kurulduğu Alpaslan Türkeş’in ifadelerinde yer alır.Özellikle 1970’lerin sonlarında mücadele içindeki sosyalist ve işçilere yönelen şiddette faşist hareket, devletle iç içe geçmiş örgütlülükleriyle burjuvazinin “sivil kolluk gücü” oldu. Aynı yıllar Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleri için-de yer alarak iktidarı paylaşan MHP ile devletin güvenlik aygıtları arasındaki ilişki çok daha sistematik bir hal aldı.Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de faşist hareket en temelde “devletli” bir akım olmuştur. Faşist hareket, her ne kadar siyasi temsiliyete zaman zaman iktidar ortağı olduysa da, ayrı bir iktidar alternatifi olamadı. 1980’e kadar burjuva egemenliğinin anti-komünizm histerisine merhem olmuş, 12 Eylül sonrası ise başta Kürt sorunu ol-mak üzere, düzenin istikrarını bozucu başlıklarda sahaya sürülmüş, bunun yanında düzenin kirli işlerini üstlenmiş-tir. 1980 faşist darbesi ile burjuvazi “zor” aygıtını doğru-dan üstlenmiş, faşizan uygulamaları faşist partiye teslim etmeden kendisi hayata geçirmiştir.

Faşist hareket ve işçi sınıfıFaşist hareketin işçi sınıfı içindeki misyonu esas olarak sınıf hareketinin yükseliş dönemlerinde şekillenmektedir. İşçi sınıfının türlü eylem, direniş ve kalkışmasında açıktan

saldırgan bir tutum içinde olmuştur. Faşist hareketin kanlı sicilinde en fazla işçi önderi ve sendikacıların katli, birçok direniş ve greve doğrudan saldırı vardır. En bilindik örnek, DİSK’in ve Türkiye Maden-İş Sendikası’nın başkanı Kemal Türkler’in katledilmesidir.Faşist hareket sadece işçi sınıfının yürüyüşünün karşısına “kolluk gücü” olarak çıkmaz. Siyaset ve ideolojik olarak pa-lazlandığı dönemlerde işçi sınıfı safları içinde de önemsen-mesi gereken bir örgütlülük yakalayabildiği görülmektedir. Genelde orta sınıf ve lümpen proleterya kesimlerinden taban devşiren faşist hareket, işçi ve emekçileri de kapsa-yabilmiştir.12 Eylül öncesinin Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederas-yonu (MİSK), bu adımların sendikal örgütlenmeye kadar ilerletildiğinin göstergesi olmuştur. MİSK, sınıf olgusunu yadsıyan, Türkiye’de işçilerin sorunlarının MHP’nin prog-ramı doğrultusunda çözümlenebileceğini ileri süren ve “tektip sendikacılığı” savunan bir anlayışa sahipti. MİSK’in en fazla üyeye sahip olduğu sendika Türk-Yapı oldu. İnşaat işkolunda örgütlü olan bu sendikanın gelişiminde geçmiş-ten bugüne faşist harekete önemli maddi destek sağlayan faşist müteahhitler önemli roller oynamıştır.1980 sonrası doğrudan devlet eliyle ortaya çıkarılan ve temelde yükselen kamu emekçileri hareketi ve sendikal örgütü KESK’e karşı palazlandırılan Türk Kamu-Sen Kon-federasyonu da benzer şekilde dönemin milliyetçi kadro-ları ile yürütüldü. Türk Kamu-Sen bir dönem sonra kamu emekçilerinin en fazla üyeye sahip konfederasyonu haline geldi. 2000’li yıllarda ve özellikle AKP iktidarından itibaren ise bu işlevi Memur-Sen üstlendi. Bir anlamda “yandaş” sendikacılıkta el değiştirmiş oldu.

işçiokulu FASİKÜL 19: Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

5

3. Yurtseverlik Ve Milliyetçilik

Sömürü ve bağımlılık açısından yurtseverlik ve milliyetçilikBaşlarken tanımını yaptığımız milliyetçiliğin temel yak-laşım noktasının sınıf değil, etnik köken ve milli kimlik olduğunu ifade etmiştik. Emek ve sermaye arasında süregelen çelişki görmezden gelinerek her ikisinin çıka-rının ortaklaşabileceğini varsaymak, sermayenin emek sömürüsünün devamını öngörmek anlamına gelir. Bu açıdan bakıldığında milliyetçilik işçi sınıfının sömürüsü-nün devamını öngörür. İşçi sınıfının tarihsel çıkarı, sömürünün ortadan kaldırıl-masıdır. Sömürünün ortadan kaldırılması ise eşitlik ve özgürlüğün sağlandığı bir ülke, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya tasavvuru ile gerçekleşebilir. Bu açıdan değerlen-dirildiğinde milliyetçilik, sınıf kimliğini perdeleyen, bunu yaptığı oranda da işçi sınıfına düşman ideolojiler içinde yer alır. İşçi sınıfı yurtseverliğini milliyetçilikten ayıran en önemli özellik emek-sermaye çelişkisi ve emeğin sömü-rüsüne olan yaklaşımıdır.İşçi sınıfı yurtseverliği, eşitlik ve özgürlüğü de “sınıf” teme-linde ele alır. Aydınlanmanın, modernleşmenin, bağımsız-lığın emekçi halkların çıkarları doğrultusunda tanımlana-bileceğini söyler. Emperyalizmin hegemonyasının en üst düzeyde olduğu günümüzde, bağımsızlık ancak sınıfsal bir temelde ve yurtsever bir kimlikle karşılık bulabilir.

“Ülke çıkarına” yaklaşım açısından yurtseverlik ve milliyetçilikYurtseverlik ile milliyetçiliğin “ülkenin çıkarları”na yak-

laşımı da köklü bir şekilde farklılık gösterir. Bunu bir kaç örnekle açıklayabiliriz.Milliyetçilik, Türkiye’nin dünya kapitalist sistemiyle, kendisi açısından en elverişli koşullarda, uluslar arası rekabet gücünü koruyarak eklemlenmesini ister. Yurtse-verlik, dünya kapitalist sisteminin içinde kalarak elve-rişli bir uluslar arası pozisyona sahip olunamayacağını öngörür.Milliyetçilik açısından Türkiye’nin ulusal kaynakları, ülkeyi uluslararası planda daha güçlü kılacak biçimde kullanılmalı ve değerlendirilmelidir. Oysa yurtseverlik uluslar arası alanda güçlü bir Türkiye’nin aynı zamanda bağımsız, barış-çı ve adil olması gerektiği inancıyla hareket eder.Milliyetçilik açısından “sosyal taraflar” olarak işçi ve “iş-veren” kesimleri hep birlikte “ülke çıkarlarını gözetmeli, aralarındaki uyuşmazlıkları ülke ekonomisini zayıflatacak noktalara taşımamalıdırlar. Oysa yurtseverler ülke çıkar-ları adına işçilerden fedakarlık istemenin eski ama etkili bir demogoji olduğunu bilir.Milliyetçilik, ülke yönetiminde başat rolde bulunan em-peryalist projelerden kaçılamıyorsa, bu durumda “ülke çıkarları” açısından en fazla getirisi olan projelere itibar edilmesini savunur. Oysa yurtseverler emperyalist proje-lerin tümüne karşı durur, yalnız Türkiye halklarını değil, diğer halkları tehdit eden bütün açılımlara müdahale etmenin yolunu arar.

4. İkinci Cumhuriyet ve AKP Faşizmiİşçi sınıfının hakları ve işçi hareketi söz konusu olduğun-da AKP iktidarının faşizan yönelimleri, diğer faşist hare-ketleri aratmayacak düzeydedir. AKP’nin geride bıraktığı on yıllık iktidarında işçi sınıfının birçok hakkı elinden alındı. On yıllık süre zarfında yapılan yasal düzenlemeler, çıkarılan kanun hükmünde kararnameler bir bütün olarak işçi haklarına yöneldi. Bu dönem işçi sınıfı için “güven-cesizleştirilme” dönemi olarak yaşandı. Üçüncü dönem iktidarında ise kıdem tazminatının tasfiyesi, kiralık işçilik, bölgesel asgari ücret, esnek çalışmanın ve taşeron işçi çalıştırmanın önündeki engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik açıklanan programlar ile işçi sınıfını “geleceksiz-leştirme” politikaları gündemdedir.Diğer taraftan AKP, iktidarı boyunca işçilerin hak arama mücadelelerine çok sert tepki vermiştir. 2009 yılında Ankara’da Tekel işçilerinin, sonrasında Samsun BAT işçi-lerinin haklı mücadelesine yönelik polis şiddeti ve birçok işçi eylemine benzer müdahaleler iktidarın rutin tavrı haline gelmiştir.

işçiokulu FASİKÜL 19: Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

6

TARTIŞMA SORULARI1. Milliyetçilik, ulusalcılık ve faşizm kavramlarının kapitalizm ile nasıl bir ilişkisi vardır?2. Faşizm neden ve ne zaman işçi sınıfının karşısına çıkmaktadır?3. Türkiye’de faşist hareket ne zamandan itibaren ve nasıl oluşmaya başlamıştır? Günümüzde bu özellikleri taşıyan siyasi oluşumlar var mıdır?4. Milliyetçilik ve yurtseverliğin, sömürü ve bağımlılığa bakışları arasında ne gibi farklar vardır?5. İşçiler ülke çıkarlarına nasıl bakmalı?6. AKP’nin faşizan özellikler taşıyan bir parti olduğu söyleniyor. Bunu gösteren örnekler vermek mümkün müdür?

OKUMA ÖNERİLERİMarksist Leninist Araştırmalar Merkezi; Kavramlar sözlüğü http://mlam.tkp.org.tr/kavramlar/fasizm-nedir http://mlam.tkp.org.tr/kavramlar/milliyetcilik-nedir http://mlam.tkp.org.tr/kavramlar/ulus-nedir

işçiokulu FASİKÜL 19: Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

7

işçiokulu FASİKÜL 19: Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

8