fikhi dÜŞÜnce ve mezhepleŞme sÜrecinİn...
TRANSCRIPT
FIKHI DÜŞÜNCE VE MEZHEPLEŞME SÜRECiNİN HADİS . METİNLERİNE ETKİSİ .
The EHect of Juristic Thougbt and Denominationalism Tenn on the Hadith Texts
Hüseyin KAHRAMAN*
Özet
Bir ravl, bir ba§kasından aldığı hadisi, bu hadisle ilgili bir anlayış ve yorum geUştirdikten sonra nakleder. R.avlnin hadisle ilgili bu anlama ve yorumlama çabasını etkileyen vakıalardan biri -. de, sahip olduğu fıkhi düşünce ve aynca lll. asnn başlanndan itibaren gündeme gelmeye başlayan· mezhepleşme süreci ile bir mezhebe mensup olma keyfiyetidir. Bunun hem psikolojik hem de sosyal yönleri vardır. Özellikle arneli hayatla ilgili istikrar, çelişmezlik ve uygulama kolaylığı gibi düşünce.ler bu mezheplerden birine mensup olmayı fertler .ve toplumlar için bir ihtiyaç haline getirmiştir. Bu özelliği ile mezhep mensubiyeti, ferdin ve topluo mun hayalına §eki! veren en önemli değerlerden biridir. Ancak mensubiyet düşüncesi, zaman zaman toplumun en azından bazı kesimlerinde, mezhebin imamı ve önde gelen isimleri tarafından ortaya konan görü§ün "mutlak ve tek dçığru" ~ekUnde alg~anmasına neden olan aşın bir bağlılığa dönüşebilmektedir. Fıkhi düşünce ve mezhep mensubiyetinin zaman zaman İslam'ın temel kaynaklan olan ayet ve hadislerin iınıaşılıp yorumlanmasında önemU bir rol oynadığı görülmektedir. Bu makalede; iki hadisin farklı dönemlerde yazılmış hadis kitaplanndaki metinlerinin mukayesesinden hareketle fıkhi düşünce ve mezhep.leşme sürecinin hadis metinlerine etkisi araştırılmaktadır.
Anahtar Kelimeler
Mezhepleşme, Hadis rivayeti, metin değişikliği
1. GİRİŞ: isLAM TOPLUMUNDA FIKHI DÜŞÜNCENiN TEŞEKKÜLÜ VE MEZHEPLEŞME SÜRECi
A. Fıkhi Düşüncenin Teşekkülü
Hz. Peygamber döneminde müslürnanlar, günlük meselelerin hallinde ciddi bir sıkıntı yaşamamış, karşdaşdan problemler. nazil olan' bir ayet veya varid olan bir hadis sayesinde çözüme kavuşmuştur. Hz. Peygamber'in bulunmadığı ortarnlarda ise bu sorun kişiye tanınan idihad yetkisi ile aşdmıştır. Fetihlerle genişleyen İslam coğrafyasının hemen her köşesine giderek dinin tebliği ve doğru anlaşdması için çaba harcayan sahabe,
• Yard. Doç. Dr., Uludağ Üniversitesi iliilıiyat Fakültesi
Abstract
A hadith narrator narrates a ·hadith after than analyses cınd comments it in his opinion. One of facts that may impress the narrator's analyses and comments efforts, is his juristic thought, deneminationalism and to be member of a denemination that comes into view from the beginning of the lll. century. The tho· ught of stabilization, uncontradiction and practice easiness, espedally in practicalli ving, caused to be a necessity of the membeı:ship of a denomination. With its this property, the membership of denemination is one of merits that shapes to personal and social life. But, at least in some part of sodety, the membershiP. thought is transformed into extreme attachment that causes to be perce· ived the denemination leader's opinion as absolute and unique true. This fact may play a part sametimes in u nderstanding and comment of hadiths and verses. In this article, we investigated, in exemplifity of two hadiths, the effect of juristic thought and deneminationalism on had.iths texts.
KeyWords
Denomination, Hadith Narration, Text Variations
beraberinde bu çözüm tarzın~ da götürmüştür. Yani sahabiler kar:jılaşbklan meselelere Kur'an ve Sünnet'den .çözüm aramış, bunlarda bulamayınca ya kendi ictihadlanna baş vurmuş ya da güvendikleri birine sormuşlardır. Dolayısıyla bu dönemde müesseseleşmiş bir problem çözme ·mekanizması oluşmamıştır.
İslam ülkesinin çok kısa sürede geni§lemesine neden · olan fetihler, müslüman toplumun yapısında önemli değişikliklere neden oldu. ?ira hızla büyüyen İslam toplumu bir taraftan farklı kültürlerle kurulan temaslardan kaynaklanan diğer taraftan zamanın ilerlemesine ·bağlı
olarak kendi bünyesinde meydana gelen deği§imlerin neden olduğu yeni problemlerle kar§ılaşmaya ba§ladı. Gittikçe artan problemler, bunlann çözümünde kullanılan tekniklerin de zenginleşmesine neden oldu. Böyle-
İSLaMe ARAŞTIRMAlAR DERGISi. CİLT: 19. SAYI: 4, 2006. Sayfa: 583·597. ISSN 1300:0373, TEK·DAV
HÜSEYIN KAHRAMAN
ce Kitab, Sünnet ve sahabe kavli gibi temel kaynaklara ilaveten örf ve yerel uygulamalar, rey ve ictihad, ıstıslah (toplumsal ve ferdi menfaatler), sedd-i zerai' (kötülüğe sebep olan vasıtaları önleme) gibi ek bazı deliller1
de gündeme gelmeye başladı. Bu delillerden hangisine öncelik verileceği, bunlann birbirlerine karşı konumu gibi hususlar, aynı meselede değişik görüşlerin ve dolayısıyla bazı belirli isimler etrafında farklı gruplann ortaya çıkmasına neden oldu.
B. MEZHEPLEŞME SÜRECi
Bu farklılıklar tabun ve bilhassa tebe-i tabun döneminde sisternle§meye ba§ladı. Irak bölgesinde Ebu · Hanife (1SOn67) ve Hicaz'da Malik b. Enes (179n9S) ile ba§layıp 4nam Şafü (204/820) ve Ahmed b. Hanbel (241/855) ile devam eden ve özellikle bu isirrılerin öğrencileri tarafından sisternle§tirilen oluşurnlar, kısa sürede diğerlerine göre farklılık arzeden doktriner birer mezhep haline geldi. Bunlar dışında, teessüsünden bir süre sonra müntesibi kalmamakla birlikte Evzai (157n74); Süfyan es-Sevri (16ln78), Davud b. Ali ezzahiri (270/884) gibi alirrıler etrafında da buna benzer gruplaşmalar olu§tu.2 Bu farklıla§ma ve grupla§manın tabii neticesi olarak aynı probleme İslam ülkesinin farklı bölgelerinde farklı.çözürnler sunulmaya başladı.
Bu farklılık büyÜk oranda hadislerden kaynaklanıyordu.3 Zira herşeyden önce, ya§adıklan muh itin Hicaz' a uzaklığı sebebiyle bir mezhep imamına ulaşan hadis diğerine ula§mayabiliyordu. Aynca yaşanılan bölgenin siyasal, sosyal ve bunlara bağlı olarak değişiklik gösteren itikadi yapısı da ula§ılan hadisler arasında bir eleme yapılmasını gerekli kılıyordu. Böylece mezhepler arasında hadislerin sıhhat değerlendirmesi açısından önemli farklar ortaya çıkmaya b~§ladı. Zira bu durumda imarnlardan biri bir hadisi sahih kabul edip onunla hüküm verirken diğeri haberdar olmadığı veya sahih kabul etmediği için rey ve ictihada ba§vurabilmekteydi. Kaldı ki bu irnarrılar sahih kabul edilen bir hadisin anlaşılması ve yorumlanmasında da farklı esaslar takip ediyorlardı. Hadis ile ilgili bu tutumlar genel bir ifadeyle onun Kur' an, örf (toplumda veya en azından Medine gibi belli bir bölgede can uygulama} ve kı yas gibi diğer
ı Bu deliller hakkınd&,eeniş bilgi için bak. Seıahsi, Muhammed b. Ebi Se hi. el-UsCı/, İstanbul 1984, ll, 118, 140, 199. 223 ve!. Bu konuda aynca bak. Şa'ban. Zeki,yyüddin, İslam Hukük ilminin Esaslan (tre. lbrahlın Kafi Dönmez), Ankara 1990, s. 149 vd.; Karaman, Hayreddin, Anahaılarıyla Islam Hukuku ı, istanbul, ts., s. 124 vd.
2 Bu mezheplerden bazılannın isimleriiçin bak. Makdisi,Ahsenü't-Tekdsim fi Ma'ri/eli'I·Ekıllim, nşr. M.J. De Goeje, E.J. Brill 1906, s. 37-38.
3 Hadisin sebep oldu~ bu ibiilMMuhammed AvWıne tarafından Eseru'IHadisi'ş-Şerlf fi fhtildfl'I-Eimmeti'l.fukohd' isimli müs1akil çalı§mada ele alınml§ ve bu kitap Mehmet H. Kııb~lu tarafından •Jmdmlarm Fıkhi İhtildflannda Hadislerin Rolü~ ismiyle Türkçeye terceme edilmiştir (lkinci baskı: Istanbul 1988). ·
584
deliller karşısındaki konumu ile ilgili idi.4
Şüphesiz, mezhepler arasındaki "meselelere yaklaşım ve metod farklılığı" teorik planda kalmadı, hayata da aktanldı. Ancak bu durumun, aynı toplumda ya§ayan insanlara benzer olaylarla ilgili olarak farklı hükümler verilmesi şeklinde bir boyutu da ortaya çıktı. İşte özellikle bu son husus, toplum içinde önemli sorunlar doğurmaya ve hukuk karma§asına yol açmaya ba§ladı. Aynca bu çözüm farklılıklarının "dini hayatı değişken prensipler üzerine bina etme" şeklinde bir de kişisel boyutu vardı.5 Bu nedenle Abbas! halifesi Manso.r döneminde (136n54-158n7S), bu farklı hüküm ve uygulamaların, delilleri ile birlikte .derlenip bir kitap haline getirilmesi, sonra da bunlardan hareketle tüm toplumu kucaklayan bir kanun kitabı yazılması konusu gündeme geldi.6 Bu yönde teklif götürülen İmam
• Bu konuda mezhepler arasında ~anan iht!IAilann en önemlisi hadisin Kur'an karşısındaki konumu ile ilgili görünmektedir. Nitekim, mesela Hanefıyye sübOt açısından zan ifade eden !had haberin mütevatir yolla gelen Kur'an karşısında nesh, takyid, tahsis, tevü gibi yetkileri olmadı~ını savunur. Zira Hane6we'ye göre tahsis, takyid ve tevü; beyan-ı lağyir (asıl hükmGn" de!iişmesi) cinsinden işlemlerdir. Dolayısıyla tOm bunlar nesih makamındadır. Kur'an'·ı neshedeeek delilin ise silbOl açısından kendisi gibi matevatir veya en azından meşhiır olması gerekir. Haneli· !erin bu konudaki gö~leri için bak. Seıahsi, el-Usul, 1, 132-133, 364; ll, 69. Gerçi Hanefiler de, mesel! "kadının, halası veya teyıesi üıerine nikahlanamaması", "kalirin ve lditilin mir.istan mahrüın edilmesi" gibi bazı hususlarda Kur'an'uı umiım ifade eden ayetlerini hadise dayanarak tahsis etmişlerdir. Ancak bu konularda kullandıklan bazı hadisleri "meşh(lr" şekUnd e tal<dim etmiş ve böylece kendi prensipleriyle çelişkiye d~memeye çalı§mışla.rdır. Ancak bu hadislerden bir kısmı, rivayet l<iiidelerine göre zayıfbr. Nitekim bazı Haneli !~imler, tahsise delil teşkil eden hadislerin bir kısmını bizzat tenldd etmişler ve "böyle bir hadisin varlı!jını bilmiyoruz" dem~erdir. Bu konuda geniş bilgi ve bazı tenkid.ler için bak. !=>iJmeyni, Misfir b. Gurmulhih, Hadiste Metin Tenkidl Metodları (çev. llyas Çelebi, Adil Bebek, Alunet Yücel),lstanbul 1997, s. 267-264. imfun Şafıi de Hanefiler gibi Kur'an'ın alıad haberle neshini mümkiln görmez. Zira Imanı Şafü, hem Kur'an'ın hem de Sünnet'in ancak kendisi cinsinden bir delil ile neshedilebileceği gö~\indedir (bu görü~lerin açıklaması hususunda bak. er-Risdle, thk. Ahmed Muhammed Şakir, Beyrut, ts., s. 106 vd.). AncakŞiifıller Kur'an'ın ahad haberle tahsis. ıaı..yid ve tevilini cAiz görm~lerdir. ŞaJinerin bu konudaki gö~leri için bak. Gaza.ü, EbO Hamid Muhammed b. Muhammed, el-Mustıısfd min 'lımi'I-Usul, BOI!k 1322, ı. 382-383; ll, 185.
s Daha önce ortaya ablml§ bir ictiMda bağlanma ve mezheplere intisabın kişisel boyutu konusunda bak. Dönmez, lbrahlın Kafi, "lctihadın Ba!llayıcılı§ı Meselesi ve Fıluh Mezheplerine Ba§lanmanın Anlamı", Usw Dergisi, c. I, sy. 1, Ocak-Haziran 2004, s. 45.
6 Aslında bu konu daha Emevi halifesi Öm~r b. Abdilaziz (10ln20) döneminde gündeme gelmişti. "insanlan tek bir hüküm altında toplaması" teklif edilen halife, "ihli!M olmamasının güzel bir şey olmadı!itnı" ifade etmiş, daha sonra da ey3Jetlere bir mektup yazarak "her bölge halkının, oradaki fakihlerin üzerinde birle!jtiği çözümlere göre davranmasını" istemiştir (bak. Darimi, Sanen, Mukaddinıe, 52). 132/750 yıfında yıkılan Em evi hanedan ın m yerine iktidara gelen Abbasner, Bizans idari 'teşkilatından etkilenen selefierinin aksine. kendilerini iktidara ~ıyan iran asıUı Horasanlılann etkisiyle 5a.sani kültürünü benimsediler. Bu nedenle İran b unsurlar halifelere kolaylıkla tesir eder hale geldi. Abbasilerin ikinci halifesi Mansiır döneminde, Musul, Basra, Kirman ve Nişabur gibi eyaJetlerde kaliplik yapan ve önceleri Mec:Usi inancına sahip iken daha sonra müslüman olan AbduUah b. ei-Mukaffa', idareye sunduğu bir raporda "ülkenin farklı bölgelerinde.ki farklı hukuki uygulamalann halk arasında ciddi problemlere neden olduğunu, bunu önlemek için standart bir hukuk kilabına ihtiyaç olduğunu" bildirmiştir. Bak. Abdullah b. ei-Mukaifa', el-Edebü's-Sa~ir, Beyruıts., s. 316-317. lbnü'I-Mukaffa'ın diŞinceleri
FIKH! DÜŞÜNCE VE MEZHEPLEŞME SÜRECiNIN HADIS METINLERINE ETKISI
Malik, "kendisinin bilmediği bazı ha~slere ba§kasınll) muttali olabileceği ve fıkhın geli§mesini önleyeceği" gerekçesiyle . buna yana§madı. Fakat Harun e_r-Re§ld (193/809}, bu yönde artan problemlere çözüm bulmak amacıyla, EbO. Hanife'nin önde gelen talebelerinden olan EbO. YO.Sufu "kfıdı'l-kudat"7 olarak atadı ve ülkenin tüm eyaJetlerinde görev yapan kadılan ona bağladı. Böylece Abbasüer, Ebu Ha~ife tarafından kurulan fıkhi sistemi resmüeştirmi§ oluyorlardı.8
Olu§um ve sistematikle§me dönemlerinde daha ziyade entelektüel çevrelere hitap eden mezhepler, siyasi idarenin bu gibi uygulamalan neticesinde, özellikle TIL asnn sonlan ile N. asnn ba§lanndan itibaren halkın yoğun yönelimi ile karşı karşıya kaldı. Toplumun tercihinde bazı mezhepterin devlet tarafından desteklen
mesf kadar, ürettikleri fikirlerio bulunduklan muhitin
hakkında toplu bilgi ve kaynaklar için bak. KuUuer, ilhan, "ibnü'I·Mukaffa'", DlA, XXI, 134-137.
7 ilk keı Ebü YO.suf ıaıafından icra edilen bu görevin yetki alanı haklanda bak. ibn Hamı, Ebii Muhammed Ali b. Ahmed, el·İhkiun, Eleyrut 1983, IV, 230; el-Habb eJ-Bağdadi, Ebu Bekir Ahmed b. Ali, Tilrihu Bo§ddd, Beyrut, ts., X. 239. Kadı'I-kudaı haklanda toplu bilgi ve kaynaldan için liak. ÖZen, Şükrll, "Kadılkudat", DlA, XXIV, 77-82. ·
8 Ebu Hanife, etrafında olışın otuzalb kişilik grubu adeta bir akademisyen anlay~ı içerisinde yetişlimıiş ve "müctehid" vasfıyla topluma kazandırm~br (bak. Hamidullah, Muhammed, Islam Hukuk Etüdleri, Istanbul 1984, s. 188-189). Bu öğrencilerinden albsı kadı'l-kudatl.ık, yirrnisekizi kadılık, ikisi ise ictihad seviyeyesine ulaşımşbr. ictihad seviyesine ulaşan bu iki kişinin Ebü Yusuf ve Züfer olduğu belirtilir (bak. Muhammed Ebü Zehrci. Ebıi Hanife, tre_ Osman Keskloglu,lstanbu11981, s. 229). Aynca ~ili kaynaklar onun !ale belerinden pekçoğunun Abbasi halifesi HMın er-~id döneminden itibaren kadılık yapbllına ılikkat c;ekmektedir. Söz gelimi Zufer b. Huzeyl (158!775) Basıa, Esed b. Amr ei-BeceU (190/806) Vasıt kadılıl!ı ve Ebü Yusurtan sonıa Balidaı'ta kadı'l-kudaUık, Hafs b. Gıyas (194/810) Klife, Hasan b. Ziyad (2041819) da yine Küfe kad~ı§ı görevinde bulunmuştur (bak. lbnü'n-Nedirn, eJ;fihnst, ~r. lbrahirn Ramazan, Beyrut 1415/1995, s. 251-258. Aynca bak. öz.eı, Ahmet, Hanefi Fıkıh Alim/eri, Ankaıa 1990, s. 19-25). ·
• Meseıa Ebu Yüsufun Abbeisi halifesi Hanln er-Reşid döneminde kadı'Ikudal atanması ile dini ve hukuki alanda resmi manada söz sahibi olan Hanelilik, ülke genelinde tanınma ve yayılma avanlajına sahip olmuştur. Nitekim Harun er-~id ile birlikte Hoiasan bölgesine giden Muhammed b. Hasan eş..Şeybani (189/805) Rey'de, yine Nüh b. Ebi Meryem (173n89) Merv'de, Ebu Mutı~ el-Belhi (199/IÜ4) ise Belh'de kadılık yapm~tır (bak. ibnü'n-Nedirn, o.g.e., s. 253; Ebu Muzaffer el-lsferayini, et-Tabsir ft'd.<fin, Beyrut 1403/1983, s. 184; Özel, Ahmet, o.g.e., s. 25). Bu resmi görevler Hanefiliğin Horasan ve Maveraünnehir bölgesinde geniş bir halk tabanı ile buluşmasına vesile olmuş1ur. Hanelilik, Islam toplumu içinde kazandığı bu konumu uzun sO re devam devam ettirmiştir Nilekim Mal<disi (380/990), VJ.JX_ asııda başta Irak bölgesi olmak üzere, kadı ve faklhlerin çoğunluğunun Hanefryye'ye mensup olduğunu ifade eder (bak. Mal<disi, Ahsenii't-Tekôsim s. 167). Ancak özellikle lll. asnn başlanndan itibaren meydana gelen bazı gelişmeler Haneliliğin aleyhine oldu. Abbas! halifesi Me'mun'un başlatb§ı ve Mu'tezili inanç esaslannın halka benimsetilmesi §eklinde cereyan eden mihne uygulaması, bu mez.hebin nefretle karş~masına sebep oldu. Mutezile'nin gördüllü bu lepklden Hanefiyye de nasibini alm~ görünmektedir. Zira özellikle Irak ve Horasan bölgelerinde Halıefılillin Mu'tezile ile birllk!e düşünülmesi ve Mu'tezile alimlerinin usul ve arneli noldada Haneli çizgisinde olması, Ebıl Hanife mezhebinin toplum nezdinde gözden düşmesine ve ailematili Ötan ŞaıiU§in gilç kazanmasına neden oldu [bak Özen. Şükrü, EbU Mansur ei-Matüridi'nin Fıkıh Usüliinil Yeniden İnşcısı (yayınlanmamış doçenUik çalışması),lstanbul2001, s. 177-186). Halk nezdindeki bu itibar kaybı idan ve siyasi alana da yansıdı. Nilekim Mu'tezile karşı b bir mihne uygulaması başlatan Abbasi halifesi !<Adir Billah (381-422/991-1031),
sosyal, siyasi, ekonomik yapısına ve kültürüne uyumu da dikkate alınmı§ olmalıdır. V. asra gelindiğinde yukanda zikri geçen 9ört fıkıh mezhebi, sünni müslümanlar arasında artık tamamen yerle§mi§ durumda idi.10
C. Mezhep Mensubiyeti ve Kazandığı Boyut
IL yüzy~ın sonlan ile III. asrın ba§larına kadar geçen süreç içerisinde fıkhi problemierin çözümü konusunda bir merci ve makarn kısıtlaması bulunmuyor, ehliyetine güvenilen herhangi bir alimin göıü§leri ile yetiniliyordu. Ancak bu tarihlerden sonra mezheplerin gerek usül ve gerekse fürıl ile ilgili göıü§lerinin tedvin edilmesi ve bunlann toplum hayatına iyice yerle§mesi, zaman içinde "fıkhi uygulamalann yegane kaynağının bunlar olduğu" kanaatinin yaygınla§masına neden oldu. Özellilde mezhebin usO.l ile ilgili göıü§lerinin derlenmesi, daha sonra ortaya çıkacak her problemin çözümü konusundaki temel ilkelerin belirlenmiş olduğu §eklinde yorumlandı. Dolayısıyla bilhassa N. yüzy~ın ba§lanndan itibaren "bir mesele hakkında fetva vermek ancak önceki imamlann selahiyetindedir" göıü§ü topluma yerl~meye ba§ladı. Bu durum toplumun bazı kesimleri tarafından "ictihad kapısının kapandığı" ve "halk için taklitten ba§ka çare olmadığı" §eklinde yorumlanmaya ba§ladı.11
Aslında fıkhın tedvini ve belli bir göıü§ün/mezhebin toplumda hakim kılınması yönündeki çabalcrr; gerek ferdi gerekse ictimru alanı ilgilendiren uygula~alarda çelişki ve tutarsızlıklann ortadan kaldınlması, böylece toplumda güvenlik, birlik ve istikrarının sağlanması, temel İslami prensipierin yorumlanmasında keyf'~iğin ve §ahsi çıkar anlayı§ının engellenmesi ve pratik açıdan kolaylık elde e.tme amacına yönelik idi. Ancak bu dü§Ünce tarzı halkta ve hatta ulema sınıfına mensup bazı ki§ilerde "ilmi yetersizlik" duygusunun oiU§masına da neden oldu. Bu kanaat sahipleri bir konu ile ilgili ayet ve hadisleri değil, mezhebin ilk ve önde gelen imamlarının bu nassları nasıl anladığını soru§turmaya ba§lad~ar. Zira
. bunlara göre, dini doğrudan doğruya asli kaynakların
dan bizzat öğrenmek hiçbir kimse için caiz değildir. Çü'nkü müctehid imamlardan başka hiçbir kimse Kur'an'ı anlayamaz. Öyleyse onların göıü§leri, Kur'an'a muhalif bile olsa, alınıp amel edilmesi gereken deliller konu-
bu gelişmelerden sonıa Haneliiilii takibe alm~. Mu'tezill fihlrlerden döndiiklerine, tevbe eıtiklerine ve bu fıkirleri yaymayacakianna dair güvence istemiş, sözlerinde durmadıklan takdirde c:ezAJandınlacaklan tehdidinde bulunmuştur (bu konuda geniş bilgi için bak. üzen, o.g.e., 186-192). Tüm bu ge.lişmeler, bu tarihten sonıa gelen halifelerin Hanelilik yerine Şafiiliği benimsemesine sebep olmuştur.
10 Bu konuda bak. f<araman, HayreHin, İsicim Hukuk Tarihi, istanbull974, s. 62.
11 Bu konuda geniş bilgi içirı bak. ı-:.aıaman, Hayrettin, İsicim Hukıisunda lcühcid, Ankaıa 1975, s. 180 vd.
585
HÜSEYtN KAHRAMAN
munçiadır. Bazı müelliflere göre bu keyfiyet nasslann geri plana atılmasına neden olmuş, bunlann yerini daha öncekiler tarafından ortaya atılan ve bağlayıcı kabul edilen görüş ve fetvalar almıştır. 12 Yukanda da zikredildiğ\ üzere, tarihi süreç içerisinde belirli bir görüşe/mezhebe bağlanmayı ihtiyaç haline getiren pek çok arnilin ortaya çıkbğı ve mensubiyet hissinin belirli bir tarihten sonra ferdi ve toplumsal hayatın vazgeçilmez bir değeri haline geldiği bir gerçektir. Ancak, bu düşüncenin toplumda yaydınaya başlamasından sonra, en azından bazı insanlar için "mezhep mensubiyeti"nin, "mezhep taassubuna" dönüşmeye başladığı da bir vaktadır. Nitekim bu aşırı bağldık hissi, farklı mezheplere mensup olanların birbirleriyle evlenmemeleri, birbirlerinin arkasında namaz kdmamalan gibi bazı muamelat problemleri yanında kavga ve çatışma gibi sosyal huzuru bozacak şiddet hareketlerine de sebep olmuştur.13
Hatta bazı araştıncdara göre, çeşitli dönemlerde İslam toplumunun topyekün maruz kaldığı bazı problemierin kaynağı da yine bu mezhep taassubudur.ı4
Mezhep menst1biyetinin aldığı bu şeklin en önemli ve menfı yansımaları ilmi ve fikri hayatta görüldü. İctihad kapısının kapandığı yönündeki iddialar, insanlardaki "araştırma ve üretme" kabiliyetinin köretmesine neden oldu. Bunun neticesinde, hayatın çeşitli yönlerine ışık tutan temel prensipler olan ayet ve hadislerin anlaşdması, eski ulemanın konuyla ilgili yorumları lle sınırlandırıldı. O döneme hakim olmaya başlayan bu anlayışın ulaştığı boyutlara daha sonra da hep vurgu yapılmıştır. Mesela M. Reşid Rıza (1935) bu bu hususta şöyle demehiedir:
" ..• Müctehid imamları peygamberler 'kadar yükselttiler. Hatta bu kadarla da kalmayarak Hz. Peygamber'in hadisi ile çelişen bir n:ıüctehidin sözünü hadise te rcih ve o müctehidin sözü ile
11 Bak.ibnHazm,eJ./hlaim, Vl,142,146; lbn Kayyımei-Cevziyye, l'ldmu'l· MuoakJd'in, Kahire 1955, ll. 263. Bu konuda ayrıca bak. M. Re.şid Rıza, İslöm'do Birlik ue Fıkıh Mezheplerl, Mezdhibin Tel/iki ue Is/dm'ın Bir Noktoyo Cem'l (tre. Alunet Harndi Akseki, noılarekleyereksadele.ştiren: Hayretlin Karaman), Ankara 1974. s. 82; Apaydın, H. Yunus, "ictihad", DİA, XXI. 43.
u Mezhep taassubunun sebep olduğu toplumsal hareketler ve bu n !ann ne· ticeleri konusunda bazı örnekler için bak. ibn Asakir, Ebiı'I-Kasım All b. el-Hasan, Teyinü Kezibi'I.Müfwi, Beyrut 1984, s. 280: ibnü'I·Esir, İzzilddin Ali b. Ebi'I-Kerem, el-Kamil fi't-Tô.rih, Beyrut 1966, VIII, 213; X, 33; Xl, 614; Sübki, Tacuddin Abdülvehhab b. Ali, Tolxık6tu'ş-Şôfiiyyeli'I·Kübr6', Kalüre 1992, lll, 390-393; ibn Kesir, isınail b. ömer, eJ. Bidôye ue'n-Nih6ye, Beyrut 1966, Xl, 162; Suyilti, CelaJUddiıı Abdirrahman b. Ebi Bekir, T6rihu'f.Hulefö, Kalüre 1969, s. 384. Bu konuda başka bazı örnekler ve kaynaklan hakkında bak. Karaman, Hayrettin, "islam Tarihinde Mezhep Kavgaları", Islam'ın Tşığındo Günan Meseleleri, lstanbull996, ll, 340-344.
" Nitekim, mezheplerin felfilü konusundaki fikirleri ile tanınan M. Re.şid Rıza'ya göre "islam'ın devlet ve hakimiyelini en fazla saısınbya uğratan M~ol istilasının başlıca sebebi Şafıilerle Hanemer arasındaki mezhep taassubudur". Bak. M. Re.şid Rıza, a.g.e., s. 95.
586
amel edip senedinin sahih olduğuna inandıklan hadisi bıraktılar. Bu davranışlarıyla imamlarını Peygamberin de üze rine çıkarmış oluyorlardı. Sonra yaphklarında kendilerini mazur göster· mek için şöyle diyorlardı: 'müctehldin ictihadına ayrıkı olan bu hadisin neshedilmiş olması veya imamımızın nezdinde bu hadise aykırı başka bir hadisin bulunması muhtemeldir".15
Nitekim Hanefi ulemanın önde gelen isimlerinden Ebu'I-Hasan el-Kerhl'nin (340/952) şu ifadeleri bu durumu çok net bir şekilde yansıtmaktadır:
"Mezhebimizin hükmüne uymayan her ayet ya tevil edilmiştir veya mensuhtur, muhalif ha· disler de böyledir: ya tevil edilmiş, zahiri manasıyla alınmamıştır, ya da mensuhtur"}6
Bu makalede iki örnekten hareketle el-Kerhi'nin yukandaki beyanında ifadesini bulan yaklaşımın hadislere ilgili boyutu üzerinde durulacakbr. Daha açık
bir ifade lle bu yazı, sahip olunan fikhi düşüncenin ve İslam toplumunun belli bir dönemden sonra girdiği mezhepleşme sürecine bağlı olarak gelişen mensCıbiyet hissinin hadis metinleri üzerindeki etkilerini araşbrma · amacı taşımaktadır. Şüphesiz bu durumun çok sayıda hadis üzerinde yapdacak incelemelerden ve somut örneklerden hareketle ortaya konması gerekir. Ancak bir makale boyutlarına sahip bu çalışmada sadece iki hadis ele alınacak ve fıkhi ayrınhlardan ziyade metinlerio ön plana çıkarılmasına gayret edilecektir. Çalışma; bu iki hadisin H. III. asırda yazılan meşhur eserlerle daha sonraki dönemlerde kaleme alınan bazı kitaplardaki rivayetlerinin mukayesesİ esasına dayanmaktadır. Bu tarih, belli .Qir_ ~stern dahilinde ortaya konulan fıkhi düşüncelerin mezhepleşme sürecine girmesi açısından önemlidir. Bu mukayese hadislerin, farklı dönemlerde yazılan eserlerde metin deği§ikliklerine uğrayıp uğramadığını tespite yöneliktir .. Aynca bir sahabi veya tabiiye ait (mevkCıf veya maktO.) lfadelerin Hz. Peygamber' e izafe edilmesi (merft1) şeklinde ortaya çıkan ve dolayısıyla senedin yapısını ilgilendiren değişikliklere
de yeri geldikçe işaret edilecektir. Tespit edilecek metin değişikliklerinin raVı değişiklikleri ile ilgisi kurularak bu ravilerin hadis 'rivayet ehliyetleri ve ilmi/mesleki durumları hakkında da bilgi verilecektir.
Örneklere geçmeden önce, bu konuda özellikle Bablı ilim adamlan tarafından yap~ml§ çalışmaların hatırlanmasında fayda vardır. Genel çerçevesiyle Oryantalistler, başta fıkıh ve itikad olmak üzere Müslü-
15 M. Re.şid Rıza, islam'da Birlik ue Fıkıh Mezhepleri, s. 82. 16 Bak. Kerhi, er-Risôle,lstanbul, ts., s. 84. Bu ifadenin de!lerlendirmesi için
bak. Apaydın, H. Yunus "Kerhi", DİA, XIII, 286.
FIKHf DÜŞÜNCE VE MEZHEPLEŞME SÜRECiNIN HADIS METINLERiNE ETKlSI
manlar arasında çeşitli alanlarda, farklı görüş ve gruplar arasında yaşanan tartışmaların IMI. asrın sonları ile U!VIII. asrın başlanndan itibaren hadisleştiği kanaatindedir. Batıli ilim adamları üzerinde büyük bir tesir icra eden Goldziher'in (ö. 1921) şu ifadeleri, Oryantalistlerin hadis metinlerine bakış tarzını çok iyi yansıtır durumdadır: "Rivayetleri, fikir akımları ve birbirleriyle çatışan gruplarla ilgi kurarak inceledim ve gördüm ki bunlar, çatışmalardan doğmuşlardır. Bu, benim hadis ile ilgili çalışmalarımın esasını teşkil etmektedir" .17
islôm Ansiklopedisi'ne "Hadis" maddesini yazan Theodor. W. Juynboll'a göre "muha ddisler, Peygamberin kavil ve fıillerini yeni zamanın düşüncelerine uygun şekle soktular ve bu suretle ortaya, istihdaf edilen gayeye uygun bir çok hadisler çıkarıldı; bunlarda o zamanlar hangi türlü hareket veya tefekkür tarzı şahsi olarak uygun görülüyorsa, o, Peygamberin fıil veya kavli imiş gibi gösteriliyordu" . T. W. Juynboll'a göre ahkam, muaşeret ve adab, akaid, ahiret ve ahlak gibi hemen bütün konularda böyle bir yola başvurulmuştur}8 T.W. Juynbotl'un tarunu G.H.A. Juynbotl'un da bu konuda benzer iddiaları vardır.19 İslam'da fıkhi düşünce ve mezhepleşme sürecinin hadis ilmi ile ilişkisi noktasında en ayrıntılı çalışmalar ise Joseph Schacht · (ö. 1969) tarafından yapılmıştır. Schacht, hadislerin tarihlendirilmesi20 yani bir hadisin ortaya çıktığı tarihin tespiti konusunda yaptığı isnad merkezli çalışmalarla tanınmıştır. Schacht, bu konuda geliştirilen müşterek ravi (common link) teorisinin sistemazitesine önemli
" Bkz. Hatiboğlu, İbrahim, "Goldziher ve Kullandığı Metodun Hadise Yakla.şımına Etkisi", Oryanıolisılerln Gözüyle ls/dm (istanbul 2003) içinde. s. 47'den naklen Goldziher, Tagebuch. Leiden 1978. s. 123.
ıs Juyıiboll, Theodor W., "Hadis", iA, Vf1, 48.
" Hadislerin tarihlendirilmesi konusunda önemli ı;alışmalan bulunan müs· teşril;lerden G.H.A Juynboll'un beş makalesi Mustafa Ertürk tarafından derlenip terceme edilmiş ve Oryontalistik Hadis Araştırma/an, Mokı'i· /eler (Ankara 2001) ismiyle yayınlanmıştır. Onun, özellilile "ilk Devir Islam Toplumunun isnad Kullanma Yöntemleri" isimli makalesinde (Oryantolistik Hadis Araştırnıoları, Maköteler içinde, Ankara 2001, s. 11-120) konuyla ilgili önemli bazı iddialar ortaya attığı görülür. G.H.A. Juynboll'un hadis!sünnet ile ilgili mülalıazalan için aynca bkz. Hadis Tarihinin Yeniden Inşası (çev. Salih Özer, Ankara 2002).
20 OryantalisUerin hadislerin tarihlendirilmesi konusunda başvurduidan yöntemleri. metin ve isnad esaslı incelemeler olmak ii2ere iJd temel gruba ayırmak mOmJ..'Ündür. Metin merkezli incelemeler genel olarak, hadisin erken dönemlerde meydana gelen tartışmalarda kullanılıp J..'Ullanılmadı~ını araştırma esasına dayanır. Bu yöntemin en önde gelen ismi lgnaz Goldziher'dir. İsnad merkezli ara~tırmalar ise müşterek ravi teorisi ile bir isnadın zamanın ilerlemesine göre gelişme kaydedip tam ve mükemmel bir §elde ulaşb~ı şeklinde temel iki varsayımdan oluşmaJ..1adır. lsnad merkezli incelemelerin önde gelen ismi ise Joseph Schacht'dır (ö. 1969). Bu iki temel yaklaşıma ilaveten. ismid ve metni aynı ·anda inceleyen ayrıca hadisi yer aldı~ ı ilk kaynağa göre tarihlendiren metodlar da vardır. Oryantalistlerin hadislerin tarihlendirilmesi ile ilgili gör(lşleri hakkıı;ıda geniş bilgi için bkz. Öz.can Hıdır, "Şarl;iyatçılann Hadisi Tarihlenlliı'rne'Metodlan", Hadis Tetl..ikleri Dergisi, lll, 2003, s. 97-115; Özer, Salih, "G. H. A. Juynboll ve is n ad Analiz Yöntemleri", lsnad Analiz Yiinıem/eri içinde, Ankara 2005, s. 11-17; Kızıl, Fatıııa, Oryanıolistlerin Hadis/erin Menşelni Tespite Yönelik Yöntemleri, basılmamış Yüksek Usans tezi, Bursa 2005. s. 17-75.
katkılarda bulunmuştur. Ona göre bir senedin kilit noktası, isoadın kendisinden itibaren birçok tarike aynidığı ravidir. Kronolojik açıdan bu ravlden öncesi uydurma, sonrası ise gerçek/tarihidir. Yani Schacht'a göre müşterek ravi, kendisi ile senedin ilk ismi arasındaki zinciri uydurmuştur. Eğer bu kısım için yeni tankler bulunursa, bunlar daha sonraki dönemlerin eklemesi kabul edilir.21
Bu teoriyi sık sık kullanan Schacht'a göre, öncelikle Kufeli fıkıh ulemasından Hammad b. Ebi Süleyman (120/738), o devirde Küfe'de genel kabul gören görüşleri önce hocası İbrahim en-Neha'i'ye (95/714) isnad etmiş, daha sonra da onun, bu düşünceleri İbn Mesud'un (32/652) ashabından aldığını iddia etmiştir. Ancak isnacl işlemi burada son bulmamış ve bu görüşler İbn Mesud'un bizzat kendisine atfedilmiş ve son adım olarak da bunların Hz. Peygamber'in sünneti olduğu söylenmiştir. KOfeliler tarafından başiablan "görüşlerin
- selefe isnadı" faaliyeti, daha sonra Medine gibi diğer ekollerce de taklid edilmeye başlayınca22 başta İmam Şafii (204/819) olmak üzere e hi-i hadis, fıkhi prensipierin Hz. Peygamber'e nispetedilen hadisiere dayandırılması gerektiğini savunmaya başlamıştır. Böylece hadisçiler ortaya attıklan teorilerini uydurduklan metinler ve güvenilir isimlerden oluşturdukları senedler vasıtasıyla Hz. Peygamber'e dayandırmışlardır. Bu şekilde Hz. Peygamber'in otoritesine dayandıklarını iddia eden hadisçilerin, fıkıhçılara karşı açtıkları savaşta galip gelecekleri muhakkaktı. Bu durumda fıkıhçdann yapabilecekleri en güzel şey ya tevil/yorum yoluyla hadislerin etkisini kırmak ya da kendi prensiplerini peygambere nispet ettikleri hadislerin içine yerleştirmel<ti.23 Böylece mezhebi münakaşalarda kullanılmak üzere Iraklılar, "İbrahim en-Nehai - Hammad b. Ebi Süleyman .:.. Ebü Hanife" arasında kalan süreçde pekçok hadis uydurdular.24 Schacht'a göre böylece önceleri mevcut bulunmayan25 pekçok hadis ortaya çıktı. Bu sebeple ona göre "fıhki hadislerden herhangi birisinin peygambere nispetini sahih kabul etmek oldukça zordur" .26
2' Bkz.Schacht. TheOriginsofMuhammadonJurisprudence, Oxford 1975, s. 1 71; Juynboll, Hadis Tarihinin Yeniden i~ı. s. 256-266; a .mll., "ilk Devir islam Toplumunun isnad Kullanma Yöntemleri", Oryonıolistik Hadis Araştırmaları, Mokô.le/er içinde, s. 102-109. Müşterek ra vi teorisi· ni benimseyip ge~ren veya farklı §ekillerde kullanan müsteşrikler için bkz. Kızıl, Oryanıo/isılerin Hadislerin Men§eini T espire Yönelik Yöntemleri, s. 20-32.
:ız Bkz. An lnlTodudion lo lslamic Law. Oxford 1982, s. 33 23 Bkz. An lntrodudion to Jslamic Law, s. 34-36. isnad !-:ullanımı konusunda
benzer kanaaUer için aynca bkz. The Orlgins of Muhamıııodon Jurisprudence, s. 163. Benzer kanaaUer için bkz. Juynbol, T.W .. "Hadis", iA, V/1. 48
ı< Bkz. The Origlns, s. 141-142. Başta Hammad b. Ebi Süleyman olmak üzere Küfetilerin bu konudaki tavırlan ile ilgili bazı iddialar için bkz. a.g.e., s. 237-242. ·
25 Bkz. The Origins, s. 3 26 Bkz. An Introdudion lo ls/amic Law, s. 34.
587
HÜSEYIN KAHRAMAN
Özetle belirtmek gerekiise bu göıii§e göre hadisler; toplum ya§amının sosyal, klıltürel, hukUki ve benzeri çe§itli yönlerini yansıtan ve diniiiiahi boyutu bulunmayan metinlerdir. Fıkhi/ameli açıdan bakılacak olursa toplumda veya en azından belli bir kesiminde can bir uygulama Hz. Peygambere izafe ile hadisle§miş ve tarih içinde geli§en ihtiyaçlara göre yeni versiyonlar ortaya çıkmı§br. Bu noktada, yukanda bu makalenin amacı olarak ortaya koyduğumuz ara§tırma metodu ile ba§ta J. Schacht olmak üzere bazı müste§riklerin iddialan arasında ilk bakı§ta bir paralellik kurulabilir. Zira bizim bu makaledeki amacımız da, fıkhi ve mezhebi millahazaların bir hadis metni üzerinde sebep olduğu deği§ikliklerin tespitidir. Ancak müste§rikler tarafından ortaya atılan bu iddialar ile bizim amacımız arasında çok önemli bir fark vardır. Çe§itli Müslüman ara§brıcılann yoğun itiraz ve tenkidleri27 ile kar§ıla§an müste§rik iddiaları, temel olarak hadislerin yani Hz. Peygamber' e izfıfe edilen metinlerio te§ekkül ve ortaya çıkma süreci yani zaman itibariyle IWII. asnn ba§lart ile ilgilidir. Halbuki bizim burada söz konusu edeceğimiz mesele, IIlJIX. asnn ba§lanndan itibaren literatüre geçmi§ hadislerin, IV /X. asır ve sonrasında yani fıkhi mezheplerin toplumda ayntedici birer değer olarak kabul edilmeye ba§ladığı dönemden itibaren, bu dܧünce doğrultusunda maruz kaldıklan metin değişikliklerinin tespitine yöneliktir. Yani birincisi, hadislerin ortaya çıkma süreci ve bunun sebeplerine yönelik iddiaları; ikincisi ise zaten ortada olan ve hatta kitaplara geçmi§ bulunan hadislerin, takip eden bir-iki asırlık zaman zarfında uğradığı deği§iklikleri tespit ve değerlendirme çabasını içermektedir.
Il. FIKHİ DÜŞÜNCE VE MEZHEPLEŞMENİN HADİS METİNLERİNE ETKİSİ
Ebu'I-Hasan el-Kerhi'nin (340/952) yukanda naklettiğimiz beyanında ifadesini bulan ve toplumun büyük bir kesimi tarafından benimsendiği anla§ılan "mezhep görü§lerine uymayan hadisler" kar§ısında takınılan ·tavır, daha ziyade anlama ve yorumlama yani muhteva ile ilgili bir keyfiyeti yansıbyor görünmektedir. Ancak bu durumun, hadislerin metnini etkileyip etkilemediği de ara§bnlmaya değer bir konudur. Zira Hz. Osman'ın
71 Milslüman alimler tararından Milsteşriklere yönelttikleri itirazlan içeren pekçok makale ve kllap kaleme alınm~lır. M. Zübeyr Sıddiktnin Hadith Literature, M.M. Azamj'nin Studies ln Early Hadith Literature ve On Schacht's Orlsfns of Muhammadan Jurlsprudence isimli eserleri, Aluned Hasan'ın The Early Development of Islam/c Ju· risprudence isimli çalışması ~la Schacht'ın d~celeri olmak üzere Oryanlalistik yaklaşıma yöneltilen önemli itinülan içennektedir. Aynca bu iki müeUife ait bazı makaleieler de Mehmet Emin Öz:cı4ar laralından, Oryantalist Yaklaşıma İtirazlar, Bir Sünnet Savunusu Ya da Sünnete İçeriden Bakış (Ankara 1999) adı altında bir araya getirll· miştir. Bu ~ma ÖzafŞar'ın "Batı Bilinı;altı ve OryantalistMesii" isimli bir makalesini de içennektedlr.
588
§ehadetini takip eden süreç içerisinde hadislerin, bazı grupların elinde hasmı uzam amacıyla kullanılan bir malzeme halini aldığı bilinen bir husustur. Bu amaçla çok miktarda hadis uydurulmu§, bazılan da sahih ~lsa bile yine aynı niyetle müdaheleye uğramı§br.28 Şüphesiz bunlar kötü niyetle yapılan tasarruflardır. Ancak kötü niyet ta§ımaksızın, ei-Kerhl'nin ifadelerinde de yer aldığı üzere, hadisin mezhep görü§leri doğrultusunda anla§ılması yönündeki çabaların metne yansıdığı da görülmektedir. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere bu hususun ara§tırılması bağlamında iki hadis seçilmi§tir:
1. Oruçlunun Unutarak Omeunu Bozacak Bir Fiil İşlemesi İle İlgili Hadis
Oruçlunun unutarak orucunu bozacak yeme, içme, cinsi münasebette bulunma gibi bir fiil i§lemesi durumunda ne yapması gerektiği konusunda farklı görü§ler ileri sürülmü§tür. Başta Ebu Hanife ve İmam Şafii olmak üzere ulemanın çoğunluğuna göre bu durumda ki§iye ne kaza ne de keffaret gerekir.29 Kazaya ve keffarete gerek olmadığını savunanlann bu konudaki temel delilleri Ebu Hureyre' den rivayet edilen bir hadistir. ~u hadisin hüküm ifadesi açısından en kısa rivayeti Ebu Davud (275/888) tarafından nakledilmiş olup §u §ekildedir:
, 1 .. ... ..,.,. ,.._. -- -·-- · - - "" ıı: ..... ır - .,,.,.., ... ,. ._..ıı • .us ı J~ı 4 :JW ..,.ı....._,~ ..UI ~ ~1 ._..ıı okı $4-
!~ur, ~13 .;.;~; ~
"Bir adam Hz. Peygamber'e geldi ve 'Yô Rasulallahl Oruçlu iken unutarak yiyip içtim' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber.!Seni Allah·yedirip içirmiştlr' buyurdu." Hadis, "Hz. Peygamber -+ Ebu Hureyre -+ İbn Sirin -+ Hişam b. Hassan 1 Habib b. e§-Şehid 1 EyyQb b. Ebi Teınlme -+ Hammad b. Selerne -+ Musa b. İsmail -+ Ebu Davud" isoadıyla nakledilmi§tir.30
Hadis, H. m. asrın diğer me§hfır müellifleri tarafından da nakledilmi§tir.31 Bu rivayetler; aynı manaya gelen deği§ik kelimelerin kullanılması ve takdirn-tehir gibi
2.\ Bu konudageniş bilgi, ömeklerve kaynaklariçin bak.l<andemir,M. Yaşar, Meınii Hadisler, Tanımı, M~ ve Tanıma Yollon, Ankara 1991, s. 23 vd.
29 Hanerderio ~u konudaki gö~leri için bak Serahsi, Muhammed b. Ebi Sehl, ei·MebsOt, Beyrut, ls., lU, 65. Şafıilerin konu ile ilgili görü§leri için bak. Şafii, Ebu Abdillah Muhammed b. ldris, ei.Ümm, Beyrut 1393, ll, 97.
30 Bak EM Dduud, Savm, 39. 31 Bak. Buhdri, "Savm", 26; ·~yman ve'n·nuzur", 15; Milsllm, "SiyAm",
171; Timıizi, "Sa~·. 26; lbn Mfıce, Sıyam, 15; Dôrimi, Savrn, 23; Ahmed b. Hanbel, ll, 395, 425. 491. 493, 489.
FIKHt DÜŞÜNCE VE MEZHEPLEŞME SÜRECiNiN HADIS METINLERiNE ETKISI
mana ile rivayetten32 kaynaklanan bazı küçük farklar gösterse de, hüküm ifaqesi açısından aynı muhtevaya sahiptir, Ancak bu rivayetlerin Ebu Davud'un naklettiği metne göre iki önemli farklılığı vardır. Öncelikle bu rivayetlerde sebeb-i vüriida dair cümle yani "bir adamın gelip soru sorması" ile ilgili bölüm yoktur. Dolayısıyla bu rivayetlerde Hz. Peygamber'in cevabı, soruyu soran kişiye has bir cevap olmaktan gkmı§ genel bir hüküm halini almıştır. Ayrıca bu rivayetler "orucun tamamlanması" veya "bozulmaması" yönünde bir hüküm de içermektedir. Mesela bu konudaki Buhan metni §U §ekildedir:
"Kim oruçlu iken unutarak yerse orucunu tamamlasın. Zira onu Allah yedirip içirmiştirn.33
Çoğunluk tarafından nakledilen bazı rivayetlerde hadisin "~;..:;, ~;~ii" (orucunu tamamlasın) kısmı "Sı:i •. ~· (orucunu bozmasın) ibaresi ile nakledilmiştir.34
Ancak her iki ibare de aynı .sonucu ifade etmekte, hadisten çıkanlacak hükmü etkilememektedir. Hadisin bu kaynaklardaki rivayetleri bir araya toplandığında ortaya §öyle bir isnad §eması çıkmaktadır:
"Orucun tamamlanması" yönünde bir ibare bu-
3Z Mana üe rivayet, "hadisi ya la.saltarak ya da hadis m emindeki kelimelerin milteradillerini kullanarak fakat her hal o kaıda hadisin asıl manasını bozmadan yapılan rivayet" §eldiııde tarif edilir. (bak. Koçyiğit, Talat, Hadis lstıldlılan, Ankara 1985, s. 372. Aynca bak. Aydmlı, Abdullah, Hadis /stıldlılan Sözlüğü, istanbul1987, s. 130). Hadislerin bu §'!kil· de rivayetinin cev.lzı konusunda ulema arasında ihtilaf olmakla birlikte çoğunluk beUi şartlarla caiz oldu1ju görilş(iııdedir (bak. el-Habö eiBağdadi, el-Kifôye, s: 198-199; ibnO's..saıatı, Osman b. Abdirrahman, 'Uiumu'I-Had'ıs, Dunaşk 1986, s. 213-214; Suyüti, Tedribu'r-Rôuf, ll, 102). Manaile rivayete cevaz vermeyenierin bu konuda ilerisOrdOğO en önemli gerekçelerden biri de, herkesin hadisten ayn bir mana çıkarlabileceği hususudur. Bu görüşe göre, eı)er hadismanaile rivayet edilirse birkaç asır sonra Hz. Peygamber'in kasdettlği §eYCien eser kalmayacak-
• bİ {bu değerlendirme için bak. Cezairi, Tahir b. salih, Tevcihu'n-Nazar i/d Usıili'I-Eser, Beyrut, ts., s. 299, 340).
33 Bu rivayet için bak. Buhdri, "Eyrnan ve'n-nuzur". 15. 34 Bu rivayet için mesela bak. Tinnlz1, "Savm", 26.
lunsun veya bulunmasın, hadisin bütün bu tarikler:den gelen metinlerinde, zikredilen fiillerin i§lenmesi durumunda kaza veya ketfaretin gerekeceğine ya da gerekmeyeceğine dair sarih bir işaret yoktur. Bundan hareketle hadis; "oruç sahihtir, bozulmarru§tır ve her hangi bir §ekilde onu telafi etmeye gerek yoktur" şeklinde yorumlanabileceği gibi, "ki§inin o günü oruçlu geçirmesi ve sonra da kaza etmesi gerektiği" tarzında da anla§ılabilir.35 Ancak büyük çoğunluk birinci yorum tarzını benimsemekte ve "böyle bir fiil kaza ve keffaret gerektirmez" görüşünü savunmaktadır. Zira hadisin zahirinde bunun aksine delalet edecek bir mana yoktur.36
Nitekini hadisi eserlerine alan müelliflerin kanaati de bu yöndedir.37 Ancak, "lınutarak yiyip içme durumunda kaza gerekmez" diyenierin delil aldığı bu hadise çe§itli itirazlar yöneltildiği görülmektedir. Bu itirazlar ana hatlanyla iki hususta yoğunlaşmaktadır:
a) Hadisin zahirinden "böyle bir durumda kazaya gerek olmadığı" sonucu çıkmamaktadır. Bu nedenle hadis ancak "unutmadan dolayı kişiye herhangi bir sorumluluk terettüb etmeyeceğine" delalet edebilir.
b) Hadiste zikri geçen orucun Ramazan orucu mu yoksa nafıle oruç mu olduğu tasrih edilmemi§tir. Bu nedenle hadisten "Ramazan'da unutarak yiyip içen kişi orucunu kaza etmez" sonucunun çıkanlması uygun olmaz.38
Evzai (157n74), Leys b. Sa'd (1 75n91) ve İmam Malik (1 79n9s) gibi ulemaya göre unutarak yiyilip içilmesi durumunda orucun kaza edilmesi gerekir.39 Mesela İmam Malik' e göre oruç; yeme, içme gibi fiilieri terkten ibarettir. Bu rükün ortadan kalkarsa oruç, oruç
35 Hadisin heriki§eldldedeyorurrılanabUece1Jiııe dair bak. Dümeyııi, Misfır b. Gurmullah, Hadlste Metin Tenkidi Metodlan {çev.: iıyas Çelebi, Adil Bebek. AhmetYilcel),lstanbull997, s. 389.
J6 Bu konuda bak. lbn Rüşd, Muhammed b. Ahmed b. Muhammed eiKurtubi, Blddyett'l'I-Müctehld ue Nlhdyetü'/-Mukıesıd, İstanbull985, 1, 212.
:n Mesela Butıari, bu hadisi naklettiği "Oruçlunun unutarakyemesi veya içmesi" babuıda, başlıktan hemen sonra ~ bilgiyi vermektedir. "Ata'ya göre ~i bumuna su verirken elinde olmadan boğazına su kaçırsa. bunda herhangi bir beis yoktur. Hasan 'a göre de e~r boğazına sinek kaçsa, !<işiye bir §eY gerekmez. Yıne Hasan ve MO~'e göre~ unularak ciımi. yapsa, bir ~ey gerekmez". Bak. Buhdri, "Savm", 26. Darimi de bu hadisi nal<lettikten sonra "Hic:aılılara göre böyle bir durumda ~i oruamu kaza eder. Bana göre ise kazaya gerek yoktur" demel-.1edir. Bak. Darimi, "Savm", 23. Tırmili'ye göre de "böyle durumlarda kaza gerekmeyeceğine dair gölܧ daha do1jrudur". Bak. Tirmizi, "Savm", 26. Ebü OavOd'un Sanen'ine yaıdığı ~erhte Hattabi de şöyle demektedir: "Hadiste geçen 'Seni Allah yedirmiş i9rmiştir' ifadesi, unutarak yiyip içen oruçluya kaz! gerekmediğjne delalet elmektedir. Çilnkil unulma, zarüret kabiliııdendir. Böyle fiiller ise kullara de1Jil Allah'a aittir". Bak. Ebü Dduüd, "Savm", 39 (1. dipnotlald Hattabi §erhi).
35 Bu ilinizlar hakkında geniş bilgi için bak. 'Ayni, Malunud b. Ahmed Bedrilddin, 'Umdeta'I-Kôri fi Şerh i Sahihi'/-Buhôıi, Beyrut, ts., IX. 18.
39 Bu isimler için bak. EbıJ Dduud, "Savm", 39 (dipnottald Hattaqi ~rhi). imam Malik'in bu görilş(l için bak. Muuaıuı', "Sıyam", 48.
589
HÜSEYIN KAHRAMAN
olma vasfını kaybeder. Nitekim sehven veya kasden terkedilen abdest, namaztn şartı olan temizliği iptal etmiş olur. Oruçlu iken yeme ve içmenin terki de namazdaki temizlik, rukfı ve secde gibidir. -:o
H. III. yüzyıldan sonra kaleme alınan eserlerde de yer alan bu hadisin, yukarıda zikredilen itirazlara verllebilecek cevaplan ihtiva eden metinlere sahip olduğu görülmektedir. Bu kaynaklar, H. III. asır eserlerinde olduğu gibi "Oruçlu unutarak yiyip içerse orucunu tamamlasın. Çünkü onu Allah yedinniş içirmiştir" şeklindeki rivayetlere41 yer vermekle birlikte, hadisin yukarıda nakledilen yorum ve itirazlara yer bırakmayacak kadar açık şekillerini de ihtiva etmektedir. Nitekim hadisin mesela İbn Hibban (354/965), Darekutnl (385/995) ve Hakim en-Nisabı1rl (405/1014) rivayetlerinde, "Ramazan orucu tutarken", "unutarak yiyip içen kişi" için "kazaya ve kefffuete gerek olmadığı", "orucunu tamamlaması gerektiği", "yedirip içirenin Allah olduğu" gibi hususlardan birkaçma veya tamamına yer veren şekilleri yer almak~dır:
"Ramazanda unutarak yiyip içene kaza ve kelfaret gerekmez"42,
"Oruçlu kimse unutarak yiyip içerse onu Allah yedinniş içinniştir, kaza gerekmez"43,
"Ramazanda unutarak yiyip içen orucuna devam etsin. Bu kişiye kaza (ve kelfaret) gerekmez"44,
"Oruçlu unutarak yiyip içerse orucunu tamamlasın. Kaza gerekmez. Zira onu Allah yedirip içinniştir."45
Yine bu kaynaklarda yer alan bazı rivayetlerden, olayı yaşayan kişinin EbCı Hureyre olduğu anlaşılmaktadır. Bu rivayetlere göre "Ebu Hureyre Ramazanın ilk günü oruçlu olduğunu unutarak yemek yemişti. Durumu Hz. Peygamber'e bildirince O
40 Imam Malik bu gibi fıUJerin ~lendiği orucun narıle veya faız oruç olu~ arasında fark gönnektedir. Nitekim İmam M.ilik "nafile oruç tutarken unularak yiyip içen kişi orurunu lamamlar, l<azaya gerek yoktuı" gö~dedir. Halbuki bu oruç, Ramazan orucu gibi farz hülanünde ise, meıkür f~rin ~lenmesi durumunda l<aza gerekir. Bak. Muvo!ta', "Siyam", 50. Imam Malik'in bu de~rlendinnesi için aynca bak. iııniİ'l'Arabi, Ebu Bekir Muhammed b. AbdUJalı el-Millikl, 'Aruaru'/.AJıvezi, Beyrut 1995.1ll, 247.
•ı Bu rivayeUer için bak. lbn Hibban, Sahih, V, 212 (3510 ve 3511 nolu hadisler). Aynı muhtevada başka bir hadis için bak. Darekutni, Sünen, ll, 180 (34 ve 35 nolu hadisler) .
cı Bak. lbn Hibban;a.g.e., V. 212 (3512 nolu hadis); Oarekutni. a.g.e.,ll, 178 (28 nolu hadis); Hlikim, Muhammed b. AbdUJah en-N'~bılıf, elMü.sıedrek, Beyrut, ts., 1, 430.
41 Bali. 0/irekutni, a.g.e., ll, 178 (27 nolu hadis) 41 Bak. 0/irel;utni, a.g.e., ll, 179 (30, 31 nolu hadisler). 45 Bak 0/irekutni, a.g.e., ll, 178 (29, 32 nolu hadisler).
590
da şöyle buyurdu: Orucunu tamamla. Zira seni Allah yedinniş 'içinniştir. Orucunu kaza etmen gerekmez".46
İbn Hibban, Darekutnl ve Hakim'in eserlerinde yer alan ve 'kaza ve kefffuet gerekmez' ifadesine yer veren rivayetler bir araya toplandığında şöyle bir rivayet şeması ortaya çıkmaktadır:
Görüldüğü gibi hadjsi Ebu Hureyre'den alb ravl ri-
vayet etmiştir. EbCı Selerne tariki ile İbn Sirin'den nak~ !eden Hişam tariki dışında kalan senedler zayıf ravüer nedeniyle illetlidir. Zira Darekutnl'nin Velid b. Abdirrahman ve 'Ata tarikinden naklettiği ve EbCı Hureyre'yi hadiseyi yaşayan kişi olarak yansıtan rivayetlerin ortak ravlsi olan el-Hakem b. Alıdillah el-Eyll, J:ladisçilerin ağır tenkirline uğramış bir isimdir. Zira bu ravl hakkında "hadisçiler kendisini terk etmiştir, sika değildir, bütün hadisleri mevzCıdur" ve ."kezzab" gibi değerlendirmeler yapdmıştır.47 Darekutnl'nin naklettiği48_ EbCı Rafi tarikinde yer alan Ebu Raft ve Katade isimleri aynı zamanda Ahmed b. Hanbel'in senedinde de yer almaktadır.49
Ancak Darekutnl rivayetinde Ahmed b. Hanbel'den farklı olarak "kaza gerekmez" ifadesi bulunmaktadır. Öyleyse bu iki metin arasındaki farkın Katade'nin ~avisinden kaynaklandığını düşünmek mümkündür. Darekutnl rivayetinde hadisi Katade'den nakleden Nasr b. Tarif hakkında; "hadisi yazılmaz, metrük, hadis uydurmakla tanınır" gibi tenkidler yapılrnıştır.50 Abdullah b. Said'in derlesinden gelen rivayette Abdullah b. Said; "değeri yok, sika değil, metrCık, münkeru'l-hacüs, hadis
... Bak. Darekutni, a.g.e., U, 179 (33 nolu hadis). 41 Başta Olirelduni'nin bizzat tenkid ettiği (bak. Sünen, ll, 179, 33 nolu
hadis) bu raifi hakkında geniş bilgi için bak. 'UI<ayli. Muhammed b. Anır, Kildbu'd.Du'ojöi'I·Kebir, Beyrut, ts., 1, 256; Zehebi, Şemsüddin' Muhammed b. Ahmed, Miz.önü'/./'üdô./ ft Nakdi'r-RiciJI, Beyrut, ·ts., ll, 337.
41 Bak.Sünen,ll, 179.
•t Bak. Musned, ll, 489. 50 Bu rnvi hakkında gen~ bilgi için bak. 'Ukayli, ed-Du'ajö, IV, 296-297.
Oarekutni de bu ravinin 'zayıf olduğunu söylemektedir. Bak. Sünen, 11,179.
FIKHİ DÜŞÜNCE VE MEZHEPLEŞME SÜRECININ HADIS METINLERiNE ETKISi
ilminde zayıfbr" şeklinde tanıblmıştır.51 Hadisi bu tarikte Abdullah b. Sa1d'den nakleden Yastn b. Muaz hakkındaki değerlendirmeler ise daha ilgi çekicidir. Zira "hadisinin değeri yoktur, münkeru'l-hadis, metrfık, mevzCı hadisler rivayet ederdi" şeklinde' tenkid edilmesine rağmen Yasin'in "KQfe fukaha ve müftilerinin büyüklerinden" olduğu da ifade edilmektedir.52 Abdullah b. Sa1d'in diğer bir revisi olan Mindel b. Ali de yin.e "gevşek" ve "zayıf' şeklinde tanıblmıştır.53 İbn Smn'in Mubarek b. Fudale tarikinde yer alan 'Ammar b. Matar hakkında ise "yalancı, hadisleri babldır, sika ravilerden münker hadisler nakleder, zayıf' gibi değerlendirmeler yapılmıştır.54 "Kaza ve keffaret gerekmez" ifadesine yer veren ve zayıf ravi problemi olmayan Ebu Selerne ve ayrıca İbn Sirin'den nakleden Hişam rivayetlerinin isnacl şeması şu şekildedir:
Görüldüğü üzere hadis bu şekliyle Ebıl Selerne ta-
~::±·~ '; 1 iho Hibblo 1 ["lliiıiGi]
rikinden Darekutrıl, İbn Hibban ve Hakim55; İbn Smn tarlkinden ise yine Darekumi tarafından 'nakledilrniştir.56 Ebu Selerne tarikinin en önemli ravlsi Muhammed b. Abdillah ei-Ensan'dir. Zira hadisi EbQ Selerne'den sadece Muhammed b. Amr; bu raviden de sadece Muhammed b. Abdillah nakletmişken Muhamı:ned b. Abdillah'ın üç ravisi vardır ve bu rivayetler ayn ayn Darekutni, İbn Hibban ve Hakim tarafından aktarılrnıştır. Dolayısıyla Muhammed b. Abdillah (214/819), bu üç rnüeUifın ortak revisidir. Hadis ri vayeti açısından ge-
51 Hakkında geniş bilgi için bak. 'Ukayli, ed·Du'o/6, ll. 258; Zehebi, M"ızön, IV.l08.
~ Yasin b. Muaz hakkında geniş bilgi için bak. 'Ukayli, ed-Du'o/6. IV, 464, Zehebl, Mizan, VII, 154 (9451).
53 Hakkındageniş bilgi için bak. 'Ukayli, ed-Du'ofd, IV, 266, Zehebi,Miron, VI, 513 (8764).
50 Hakkında geniş bilgi Için bak. 'Ukayli, ed·Du'afô, lll, 327; Zehebi, Miron, \{,""204 '(6010).
!lo Bak. Darekıııni, Sünen, ll, 178 (28 nolu hadis); lbn Hibban, Sahih, V, 212 (3512 nolu hadis); Haldm, ei-Müstedrek, l, 430.
56 Bak. Sünen. ll, 178 (27 nolu hadis).
nelde "sika" şeklinde değerlendirilen bu revinin biyografısinde; fakih olduğuna, Basra ve Bağdad'da kadılık yapbğına, rey ve fetva ile tanındığına ve fetvalarında Ebıl Hanife'nin görüşlerine uyduğuna dikkat çekilmektedir. Kendisine "peki hadisler ne olacak?" diye sorulunca "hadis rivayet edecek raviler zaten var!" cevabını vermiştir.57 Onun bu sözleri, metnin nakli ile anlaşılması ve yorumlanması arasında fark gördüğüne delalet etmesi açısından önemlidir.
Sahih senetle gelen rivayetlerden biri de Darekutnl'nin "Hz. Peygamber.._. Ebu Hureyre -+ İbn Sirin .._. Hişarn -+ İbn 'Uleyye -+ ... " senedi ile naklettiği hadistir.58 Bu sened aynı zamanda Müslirn'in de senedidir. Ancak Müslirn rivayetinde, Darekutni' de yer alan "kaza gerekmez" ifadesi bulunrnamaktadır.59 İbn 'Uieyye'nin ravtsi Müslim rivayetinde 'Amr b. Muhammed, Dare-
• kutn1 rivayetinde ise Muhammed b. İsa b. et-Tabba'd1r. Muhammed b. Ysa b. et-Tabba' (224/829) tanıbitrken "rnuhaddis" ve "hafız" gibi hadisçilik rnesleğine delalet eden vasıflar yanında "fakih" ve "rnuhaddisler arasında fıkıh bablannı ondan iyi bilen yoktur" gibi fıkhi bilgisine işaret eden lafızlar da kullanılrnışt:ır.60 Ayrıca Darekumi'nin hacası Ubeydullah b. Abdissarned'in (323/935) de, "Şafii fıkhını iyi bildiğine" dikkat çekilir.6ı
2. Boğazlanan Hayvanın Karnından Çıkan Yavrunun (Cenin)Yenip Yenerneyeceği İle İlgili Hadis
Boğazlanan bir hayvanın karnından çıkan ceninin yenilip yenilmeyeceği hususunda ~imler ihtilaf etmiştir. Hanefilere göre yavrunun ana karnından diri olarak çıkması ve kesilmesi gerekir. Ebu Hanife bu konuda "Ölü hayvanların , ... ve boğulmuş hayvanların .... etleri size hararn kılındı"62 ayetinin umCım ifadesi ile amel etrnektedir.63 Malikilere göre ise ceninin yenilebilmesi için organlannın tamamlanmış ve tü ylenmiş olması ge-
~ Muhammed b. Abdillah el-Ensari hakkında gen~ bilgi için bak. Zehebi, Mizan, lll, 6()().601; lbn Hacer, Tehzibu't·Tehzib, Haydarabad 1325, IX, 274-276.
sa Bak. Sanen, ll, 178 (27 nolu hadis).
" Bak.Müslim, "Siyam", 171.
toO Bu ravi hakkında geniş bilgi için bak. İbn Ebi Halim, Abdurrahman b. Muhammed b. ldris er-Razi, Kit.dbu'f.Cerh ue't-Ta'dil, Haydar.ibad 1956, Vlll. 38: İbn Hacer, Tehzib, IX, 393.
61 Bu ravi hakkmda geniş bilgi için bak el-Halib ei:Bağdadl, Tdrihu Boğddd, X.351.
61 Maide 513. ., Hanefılere görecenin canlı hülanOndedirve dolayısıyla yenilebilmesi için
onun da kesilmesi gerekir. Zira kesimden maksat kanın akıtılmasıdır. Anasının kesilmesi ile yavrunun kanı alanayacağı için, anasmm kamın· dan ölil olarak c;ıkan cenin ye nma. Zira bu ceninin, anasının kesilmesi ile mi yoksa orada hapsolup boğulduğu için mi öldilğil beUi deijildir. Hanefılerin bu konudaki görü§leri için bak. Serahsı ei-Mebsüt, XII, 6-7.
591
HÜSEYIN KAHRAMAN
rekir.64 Evzai, Süfyan es-Sevıi, imam Ebu Yusuf, imam Muhammed, imam Şafii ve Ahmed b. Hanbel gibi ulema ise, böyle bir durumda hiçbir şart ileri sünneden bu yavrunun da yenilebileceğini savunmuşlardır.65 Bu ulemanın delili Hz. Peygamber'den nakledilen "~ı ~LSi ~fiLSf' (Anasının boğazlanması, ceninin boğazlanması yerine de geçer) hadisidir. Hadis, tek cümleden ibaret bu şekliyle Hz. Ali, İbn MesGd, İbn Abbas, Ubeydullah b. Ömer, Ebu Eyy{ib, Ebu Hureyre, Ebu' d-Derda, EbCı Ümame, Bem b. Azib, Ebu Said el-Hudfı ve Cabir b. Abdiilah tarafından nakledilmiştir.66 Ancak sıklıkla müracaat edilen hadis kaynaklanndan oluşan Kütüb-i Sitte ile Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i ve Darimi'nin Sünen'indeki rivayetleri Ebu Said ve Cabir b. Abdiilah tarikinden gelmektedir. Bu kaynaklarda hadisin yukanda işaret edilen "Anasının boğazlanması, ceninin boğazlanması-yerine de geçer" şeklinde tek cümleden
ibaret rivayetleri67 olduğu gibi, ·çeşitli ayrıntılar ihtiva eden şekilleri68 de vardır. Hadisin tüm bu rivayetleri
61 Imam Malik'in bu konudaki göıüşleri için bak. Malik, Muıxıtto' (Imam Muhammed rivayeti), Beyrut, ts., s. 222; ZürkAnl, Muhammed b. Abdilb;lkl ei-M<lliki, Şerhu'l-Muıxıttol'l-lmiim Môlik, Mısır 1961,111,397.
ES Bu konuda bak. İm!m şam, el-Om m, ll, 234; Tlnnlzi, "Et'ime", 2; EbQ Döuud, "Edahi", 18 ( dipnotlardaki Haltlbi ~rhi). Aynca bak. Şa'ban, ZekiyyOdin, /siiim HukUk Ilminin Esasları; s. 325.
(6 Bu rivayetler ve teniddieri için bak. Beyhaki, Sünen, IX, 335; Zeyla'i, AbduUah b. Yusuf, Nosbu'r-Rôye li Ehôdisi'l-Hidıiye, R.iyad 1973, IV, 189.
ıı Hadisin bu nvayeti için bak. EbU Döuud, "Ed Alu-, 18, 2828 nolu hadis; Tlnnlzl, "Et'ime", 2; Dôrlmi, "Edahi", 17, Ahmed b. HanbeL Müsned, 111,39,45.
• 68 Nitekim bu hadisin "Hz. Peygamber' e ceninin neyapılacağınısorduk, 'isterseniz yeyin, zira anasının ~ması, onun boğazlanması yerine de ge~r· buyurdurlar" (bak. İbn Mıice, Zebruh, 15; Ebü Dduud, Edatü, 18, 2827 nolu hadis), "Hz. Peygamber' e deve ve sı!jır teninlerinin ne yapılacağını sorduk, 'isterseniz yeyin, zira anasının boğazlanması onun boğazlanması yerine de ge~· buyurdular" (bak. Ahmed b. Hanbel, Müsned, lll, 53), "Hz. Peygamber' e develerin, sı§ırlann veya koyunların karnindan çıl!an yavrulann ne yap~cağını sorduk, 'isterseniz yeyin, zira anasının boğazlanması onun boğazlanması yerine de ge~r' buyur-
592
birlikte değerlendirildiğinde şöyle bir sened yapısına sahip olduğu görülür:
Cabir tarikinde yer alan Ubeydullah b. Ebi Ziyad; "zayıf, hadiste güçlü değil, sika değil, hadisleri münkerdir" şeklinde69; Ubeydullah'ın ravisi 'Attab b. Beşir ise "hadiste güçlü değildir" ve "zayıf" şeklinde değerlendirilmiştir.70 Ebu Said'in 'Atiyye b. Sa'd ve Ebu'I-Veddak Cebr b. Nevf olmak üzere iki ravisi vardır. Atiyye tarikinde Atiyye'nin (110/728) kendisi münekkidler tarafından "zayıf' bulunmuştur.71 Atiyye'nin ravisi Abdurrahman b. Ebi Leyla (83/702) hakkındaki değerlendirmeler ise çelişkilidir ve "sika" diyenler yanında onu "gevşek" ve "orta halli (la be'se bih)" bulanlar da vardır.72 Hadis kaynaklannda, hadisinCabir ve aynca EbO. Said'in Atiyye tatikinden toplam üç rivayeti olmasına rağmen, Ebu Said'in Ebu'l-Veddak tarikinden (metin açısından birbirine göre bazı farklar içeren) yedi rivayeti vardır ve kaynaklann çoğu bu tatike yer verrni§tir. Bu tarikin isnad şeması şu şekildedir:
Bu tarikte ise Ebu'I-Veddak Cebr b. Nevf; "sika" ve "salih" yanında, "zayıf, hadisi azdır, hadiste güçlü değildir" gibi lafızlarla tenkld edilmiştir.73 Onun ravisi Mücalid b. Said (144n61) hakkında ise "gevşek, delil olmaz, hadiste zayıfbr, değeri yok, merfG olmayan
durlar" [bak. Ahmed b. Hanbel, Müsned, lll, 31), • 'Ya Rasülallahl deve kes iyoruz, sığır ve koyun bo1jazlıyoruz. Bunlardan çıkan yavruyu atalım mı yoksa yiyelim mi?' diye sorduk, 'isterseniz yiyin, zira anasının boğazlanması onun boğazlanması yerine de ge~r· buyurdular" (bak. Ebu Döuud, "Edahi", 18, 2827 nolu hadis) llE!klinde ri~yeUeri de vardır.
., U beydullah b. Ebi'z-Ziyıid hakkında geniş bilgi ve değerlendirmeler için bak. 'Ukayli, ed-Du'ofd, lll, 118; ibn Hacer, Tehzib, VII, 14-15.
10 Al~b b.Be§ir hakkında genij bUgi için bak. 'UkayU, ed-Du'afil, lll, 331, Zehebi, MizD.n, lll, 27; lbn Hacer, Tehzib, V, 95. ,
11 Atiyye b. Sad hakkında geniş bilgi ve değerlendirmeler için bak. 'Ukayli, ed-Du'afcl, lll, 359; Zehebi, MizD.n, lll, 79; ibn Hacer, Tehıib, VII, 225-226. .
n Abdurrahman b. EbiLeyla hakkındageniş bilgi ve kaynaklar için bak. Aydınlı, AbduUah, "ibn Ebi Leyla, Abdurrahman", DİA, XIX, 435-436.
13 Ebii'l-Veddiı.k Ce br b. Nevf hakkında geniş bilgi ve değerlendirmeler için bak. Zehebi, Mizôn, IV, 584; lbn Hacer, Tehzıö, ll, 60.
-. FIKHİ DÜŞÜNCE VE MEZHEPLEŞME SÜRECiNiN HADIS METINLERiNE ETKİSI
hadisleri merft1 gibi nakleder" gibi değerlendirmeler yapılmıştır.'4 •
Bu hadisin. sahih bir senedinin olmaması75 kadar, metinleri arasmdaki baiı farklar da (hadisten çıkart~an hükme delaleti açısından) dikkat çekicidir. Mesela Müca!id'in raifılerinden olan Abdulah b. el-Mübarek'ten, Ebu Davud'un ei-Kanebt, İbn Mace'nin ise Ebu Küreyb Muhammed b. 'Ala isimli hocaı"anndan naklettikleri metin
~ı :,ıs :Jill ~~ ~ ~; ~ :.tı ..,.1;, Jıı j~; wt:.:." "~f itSS ~LS~ ~jl ~ -!: W·
(Hz. Peygamber'e ceninin ne yapılacağını sorduk, <isterseniz yeyin, zira anasının boğazlanması, onun boğazlanmaSı yerine de geçer> buyurdular»)'6 §eklinde iken, İbnü'l-Mübarek'ten doğrudan nakleden Abdurrezzak'ın metni
~ı ~,ıs jill ~ı ~ ~; ~ :.tı .;;. ,tı J~; wı:.:." ";~:W·
(Hz. Peygainber'e cenınin ne yapılacağını sorduk, "isterseniz yeyin" buyurdular) §eklindedir.17 Yani Eblı Davud ve İbn Mace rivayetlerinde metnin sonunda yer alan ve hadisin temel cümlesi olan ~f ~ı.SS ~ı.S; ~~ kısmı, Abdurrezzak rivayetinde yer almamaktadır. Bu durumda, EbQ Davud ve İbn Mace'nin hocalannın, İbnü'l-Mübarek'ten aldığı metne bu son cümleyi idrac78
ettikleri dü§ünülebilir. Gerek Abdullah b. Mesleme eiKa'nebt (221/835)79 gerekse Ebu Küreyb Muhammed b. 'Ala (248/862)80 münekkidlerin övgülerine mazhar olmu§ "sika" ravüerdir. Ancak Müca!id b. Said'in diğer yedi ravisi bu cürrueyi naklettiklerine göre, her birinin
n MücaJid b."Said haklanda geniş bilgi ve d~erlendinneler için bak. 'Ukayıı, ed-Du'ofô, IV, 232; ibn Hacer, Tehzib, X. 3941.
15 Hadisin bütün senedierinin tenkid edildi§ine dair bak. Şekvan i, Muhammed b. Ali, NeyliJ 'I-Evtiır, Mısır, ts., IV, 163.
16 bak. İbn Môce, "ZA!baih", 15; Ebü Davud, "Edahi", 18, 2827 nolu hadis.
17 Bak. Abduırezzak b. Hemmam, el-Musannef, Beyrut 1972, IV, 502.lbnü'I·Mübarek'ıen nakledilen bu metin için aynca bak. Beyhaki, Sıine.n,
IX. 335.
" Kısaca "hadise, aslından olmayan bir ~ ilave edilmesi" şeklinde tarif edilen rivayet keyfiyeline hadis usülünde "iqrac• denmektedir. ldr.ic haklanda geniş bUgi için bak. ibnü's-Sa!Mı, 'Uiiımu'I-Hadis, s. 95-98. el-Habb el-Bağdadi ei.Fasl /i'I-Vosl el-Mudrec ft'n-Nakl isimli eserinde idtac konusunu mOsıakil olarak ele almaktadır. Bu eser, Muhammed b. Ma tar ez-Zehrani tarafından tahkik edilmiş ve 1997 yılında Riyad' da iki cil! halinde neşredilmiştir. idrac konusunda Türkiye'de de yapılmış ve yapılmakta olan bazı çalışmalar vardır. Nitekim idrac terimi Mehmet Y~maz tarcıfından hazırlanan MSahihayn'dakf Müdrec Hadisler ve Bunlann Genel Bir De§erlendirmesi" (Konya 1993) isimli tezde de incelenmiştir. idrac ve mOdrec konusu Musta.fa Aydın tarafından çalışmaları sürdü-
-rüleiı uel-Holib el-Bağdadi'nin el-Fas/ li'I-Vas/ Isimli Eseri Bağiamıneta Mıidrec Hadis ve Değeri" isimli tezde de ele alınmaktadır.
,., Hakkında geniş bilgi için bak. ibn Hacer, Tehzib, VI, 31-32.
8) Hakkında geniş bilgi için bak. ibn Hacer, Tehzib, IX. ~85-386.
tek tek aynı ibareyi metne eklemi§ olmalan uzak bir ihtima!dir. O halde İbnü'I-Mübarek'in, hadisi Abdurr~'a bu cürrueyi ihtisfuSı ederek naklettiğini dü§Ünmek daha makul görünmektedir. Zira İbnü'I-Mübarek hadisin, daha sonra üzerinde· geni§ §ekilde durulacak bir ba§ka §eklini de rivayet etmektedir. Bu rivayete göre Hz. Peygamber " ~ (J ;r ;;..l.T ..;f &ı.S.i ~~ &ı.Sf' (Tüylenmi§ olsun veya olmasın, anasının boğazlanması ceninin boğazlanması yerine de geçer) buyurmaktadır.82 İbnü'I-Mübarek'in naklettiği bu iki rivayet birlikte dü§ünüldüğünde onun, anasının karnından çıkan yavrunun yenmesi hususunda her hangi bir §art aramadığı anla§~maktadır. Öyleyse İbnü'I-Mübarek birinci yani Müca!id b. Said'den naklettiği metni, anladığı manaya dela!~t açısından kafi gördüğü "~ ~ı ;,ıs" (isterseniz yeyin) kısmıyla nakletmeyi yeterli görrnܧ olmalıdır.
Hadisi bu §ekilde nakleden Abdullah b. el-Mübarek • (18ln97) hem otoriteler tarafından övgü ile an~an,
büyük hadis otoritelerine hocalık yapmı§ bir hadisçi hem de Ebu Hanife ve İmam Malik gibi mezhep imamlanndan fıkıh öğrenmi§ bir fakihtir.83
Hadisin yine Müca!id b. Said tarikinden gelen L
~~::::.ı,;ı:Jw ~'~.,..i~~ wı; J~ı.:ı.&. ~ .. "~H !.S .i ...lls' .U ~lı ı ..,..JL
(Hz. Peygamber'e karnından centn çıkan deve ve sığırların durumu sorulunca "besmele çekip kestiğiniz zaman, anasının kesilmesi onun kesilmesi yerine de geçer" buyurdular) §eklinde rivayetleri de vardır.84 Dikkat edileceği üzere bu rivayette de İbnü'l-Mübarek'in naklettiği "~~:ıl·.;!;~" kısmı yerine "~ı .,ı;.~~:~.~. t.i!"
cümlesi yer almaktadır. Bu rivayeti Müca!id b. Said'den Ebu Yusuf naklefrnektedir. Bilindiği üzere Ebu Yusuf Yakub b. İbrahim (182n98), Eblı Hanife'nin önde gelen talebesi, müctehid hukukçu ve ilk kadı'l-kudat'hr.85
Bu metinlerin ortak ravisi olan Müca!id b. Said'in hadisi, yukandaki isnad §emasında yer almayan Ebu Yusufun da ilavesi jle, dokuz ravlsine yedi farklı §ekilde nakletmi§ olması uzak bir ihtima!dir. Öyleyse metnin, bu dokuz ravt ile bunlardan nakleden alh ravl olmak üzere toplam on be§ isimde'bir takım deği§ikliklere
oı ihtisar, "hadisin anlatmak istediğini, manayı tam aktaracak~kilde kısaca ifade etmek", "~itli mOiaha.ıalarla manayı boı:madan, hadisin bir !usmını hazfederek diğer losmını rivayet etmek, hadisi kısaltmak" anlamına gelmektedir (bak. Aydınlı, a.g.e. , s. 73).
az Bu rivayet için bak. Abdurre.zzak. ei-Musannef, IV, 502.
&ı Hakkında geniş bilgi ve kaynaldar için bak. Küçük, Raşit, "Abdullah b. Mübarek", DlA, !, 122-124.
"' Bu nvayetler için bak. DArekutni, S ün en, IV, 273; Beyhaki, Sünen, IX, 335.
m Ebiı Yt1suf haklanda geniş bilgi için bak. Özel, Ahmet, Hanefi Fıkıh Alimleri, Ankara 1990, s. 20-21; Öğüt, Salim, "Ebıl Yüsur·. DlA, X, 260-265.
593
HÜSEYIN KAHRAMAN
uğradığını söylemek mümkündür. Muhtemelen metin ilk ağızdan, sebeb-i vünlduna da i§aret eden kısmıyla nakledilrni§ fakat bu böllirn, ihtisar amacıyla bütün ra- · vüer tarahndan rivayet edilmemi§tir.
Ba§ta Malikller ve Şafüler olmak üze~e bazı ulemaya göre bu farklılıklar içinde, hadisten çıkarılacak hükmü etkilernesi açısından en önemli metin
~~~ "' "!~ -- c ~ " J~; 4 WjJt
l:! ..... , .u w ı ;.UI
..!St ;.r g .9 i lT ~ı ~ .,-j ; ~~i iı...l.ıı; u ~f ii.Sj ~LS1 ZJ.i ;o~: Y· ~ ;,J.S :jtl J
("Ya RasGlallah! deve kesiyoruz, sığır ve koyun boğazlıyoruz. Bunlardan çıkan yavrulan atalım mı yoksa yiyelim mi?" Buyurdular ki: "isterseniz yiyin, zira anasının boğazlanması onun boğazlanması yerine de geçer") §eklindeki metindir. Ebu Davud>un86 naklettiği bu metinde "yavruyu atalım mı, yiyelim mi?" diye sorulmaktadır. Sadece bu tarikte yer alan mezkur ifade, hadisin diğer metinlerinde yer alan ".).;, J,ı J,_.:; wı:..:. ~ı~~;~ ~ı" ibaresinin bir açıklaması sadedindedir. Zira "cenini sorduk" cümlesi olsa olsa "ne yapılacağını s~rduk" manasma gelir. Hz. Peygamber'den gelen "isterseniz yeyin" cevabı da sorunun bu yönde olduğuna delalet eder. Bazı ulemaya g?re bu rivayet; centnin yenmesini, "anasının karnırıdan canlı olarak çıkması ve kesilmesi" §artma bağlayan Haneillerin gön1.§lerini87 iptal edecek kadar açıktır. Zira bu metinde Hz. Peygamber' e organlan tamamlanmı§, tüylenmi§, canlı bir yavrunun ne yapılacağı yönünde bir sorunun sorulmasına lüzum yoktur. Zira böyle canlı bir yavrunun kesilmeden yenmesinin mümkün ve helal olmadığı ortadadır. O halde Hz. Peygamber'e sorulan sorunun canlı çıkan yavru hakkında .olma ihtimali yoktur. Dolayısıyla, yenip yenmeyeceğinde terüddüt edilen §ey, kesilen hayvanın karnından ölü halde çıkan yavrudur. ݧte mezkfır metin de, bu ceninin yenmesi için herhangi bir §artın aranmayacağına i§Met etmektedir. Dolayısıyla bu metin hadisi, ikinci "zekat" kelimesinin nasbı ile "~f ii.S~ ~ı ~!Si" §eklinde okuyup "~f itSis ~ı ~I.S:i'' (ceninin boğazlanması anasının boğazlanması gibidir, anası gibi boğazlanması gerekir) manasma hamleden Henefilerin bu görü§lerini nakzetmektedir.88
Diğer taraftan "hiçbir ~artın aranmayacağını" vur-
86 Hadisin bu rivayeti için bak. Ebü Dôuud, ''Ed6hı-, 18, 2827 nolu hadis . ., Hanelileri bu konudaki gö~leri için bak. Serahsi, eJ-Mebsıit, XII, ~7.
Seıahsi'nin iradesine göre, gerçekten Hz. Peygamber anasının kesilmesini cenin için de yeterli görseydi, hadiste ceninin d~U annenin önce zikredilmesi gerekirdi. Haneiiierin bu göriiş(lhakkında ayrıca bak. EbO Döuud, "Edahi", 18 (3. dipnoıtaki Hattabi şerhl).
18 Bu yoium tanı için bak. Zürkani, Şerhu'I-Muuatta', lll, ~ll. Benzer yorumlar ayrıca bak. Şa'ban, Zekiyyüddin, Isiörn Hukuk /Iminin Escıslan, s.324.
594
gulaması açısından aynı metin, ceninin yenmesini "organlarının tamamlanmı§ ve tüylenmi§ olması" §artma bağlayan Malikilerin görü§lerini89 de iptal etmektedir. Gerçi Malikilerin bu görü§lerini destekleyecek ba§ka hadisler de vardır. Bu hadisler genelde, yukanda naklettiğimiz "~f ~LS"~ ~~ ~I.S:i'' hadisinin ";s..l.T ır!" (eğer tüylenmişse) ifadesi ile birlikte nakledildiği hadislerdir. Dolayısıyla metin bu rivayetlerde "ı.;ı ..;,r ~u-~ ~ı ~ı.s~ ;s..lıl" (Eğer tüylenmişse anasının boğazlanması ceninin bo~anması yerine de geçer) §eklindedir. Yani. ceninin yenebilmesi için herhangi bir §art aramayan alimler tarafından delil olarak kullan~an hadis, sonundaki "ı>J
· ~1" ifadesi nedeniyle Malikilerin delili haline gelmi§tir. Bu hadislerin isnad §eması ise §U §ekildedir:
Görülüdüğü üzere bu rivayetleri İbn Ebi Şeybe'-
nin (235/849) Musannefi ile Ebu Ya'Ja ei-MevsUi'nin (307/919) Müsned'inde yer almaktadır.90 Daha önce verilen rivayet §eması incelendiğinde İbn Ebi Şeybe'den gelen EbO Said rivayetinin, "Ebu Said - Ebu'lVeddak _.. Mücalid" isiriılerinde ortak olduğu görülür. Yine Ebu Ya'la'dan gelenCabir rivayetide bir önceki sened §eması ile kıyas1andığında Cabir ve EbQ'z-Zübeyr isimlerinde benzerlik arzettiği görülür. Dolayısıyla bu iki rivayette yer alan ";s..l.J ı>ı" ibaresi ile ilgili deği§ikliğin ikinci veya üçüncü ·ravilerde meydana geldiğini söylemek mümkün .görünmektedir. Bu rivayetl~rin yukandaki §emadan farklılık arzeden ravileri incelendiğinde İbn ~bi Şeybe>nin hocalan olan Abdurrahim b.
" imam Mcilik'in bu konudaki g<S~leri için bak. Muuaua' (imam Muhammed rivayeli), 222; Zürkanl, Şerhu'l-Muuaıta', lll, lll.
!PO Bak. İbn Ebi Şeybe, Ebu Bekir AbduUah b. Muhammed, eJ-Müsonnef, Riyad 1409, VII, 288; Ebu Ya'la, Ahmed b. Ali ei-Mevs~i. eJ-Müsned, D~k 1984, lll, 343. Ebu Va'l! ıil!iiyeli için ayrıca bak. He;ıseıni, Ali b. Ebi Bekir, Mearıe'u'z.zeuöJd ue menbe'u'l·/euöid, Beyrut 1982, IV, 35; Zeyla'i, Nasbu'r-Rdye,IV, 189.
·ı
FIKH! DÜŞÜNCE VE MEZHEPLEŞME SÜRECiNIN HADIS METINLERiNE ETKlSI
Süleyman ve Hafs b. Giyas hakkındaki değerlendirmeler çelişkilidir. Zira Abdunahim b. Süleyman (187 /803') hakkında ıısika» değerlendirmesi yapan münekkic!Jer olduğu gibi ·ııdelil olmayacağını» ifade edenler de olmuştur.9ı Bağdad'da kadılık görevinde bulunduğuna · dikkat Çekilen Hafs o. Gıyas (194/810) hakkında ise genelde müspet değerlendirmeler yapılmakla birlikte "hadis rivayetinde çok hata yapen biri olduğu" da söylenmiŞtir.92 Ebu Ya'la'mn senedinde yer alan Hammad b. Şu'ayb'ın (212/828) ise "zayıf, hadisi yazılmaz" ve "hadiste güçlü değildir" şeklinde değerlendirildiği gö-
. rYIYr?J Öyleyse İbn Ebi Şeybe ve Ebu Ya'Ia rivayetlerinde ";..;...i.T ı.( ibaresinin yer almasını, senec!Jerde ismi geçen bu ravilere bağlamak mümkün görünmektedir.
";.L.l.T ıs( ifadesi İbn Ömer'in Hz. Peygamber'den naklinde de yer almaktadır. Hakim'in naklettiği bu rivayete göre Hz. Peygamber
("füylenmişse ceriınin boğazlanması anasının boğazlanmasıdır. Ancak yine de kesilir, ki içindeki kan boşalsını buyurmaktadır.94 Ancak bu metnin merfCı rivayetinin hata olduğu söylenmiş, doğrusunun mevküf yani İbn Ömer'in kendi sözü şeklindeki rivayeti olduğuna dikkat çekilmiştir.95 Nitekim bazı kaynaklar bu metnin mevküf rivayetine de yer vermektedir.96 Ayrıca bazı kaynaklarda
(ancak içindeki kan boşalsın diye yine de kesilir) kısmı, seneddeki revllerden olan Ubeydullah b. Ebi Ömer'e izafe ile nakledilmektedir.97 Bu rivayete göre İbn Ömer'in Hz. Peygamber'e nispet ettiği metin iı.Si ..:.f ~!.Si ;.;_ll ısı~~ cümlesinden ibaret olmaktadır. Aynca bu metnin Ka'b b. M€ı.lik'in98 ve İbn Abbas'ın kendi sözleri99 (mevküO şeklindeki rivayetleri de vardır. Bu metin ayrıca tabiinden Mücahid ile Zühri'nin. yine ken-
91 Bak.lbn Hacer. Tehzib, VI, 274.
· w Bak. Zehebi. Mizdn, U, 286, 332.
ıo Bu ra vi hakkında gen~ bilgi için bak. 'Ukayli, e.d-Du'affı. 1, 311; Zehebi, Mizôn,l, 596.
90 Bak. Hakim, ei-Mustedrek, IV, 114.
.s Bak. Beyhaki, Sunen, IX, 335. Bu konuda aynca bak. Şevkani, Ney/a'l· Euldr, IV, 164.
" Bak. Imam Malik, Muuatta' (imam Muhammed rivayeti), 2.22: Abdurrez. zak, eJ-Musannef, IV, 501.
97 J3ak. Di!relruıni, Sunen, IV, 271.
· ~Bak Abdwrezzak, eJ-Musanne/, IV, 500. Ka'b b. Malik bu bu cümleyi "Hz. Peygamber'in as ha bı §Öyle derdi... • §eklinde tüm sahabeye nispel ebnektedir.
99 Bak. Beyhalü, Sanen, IX, 336.
di sözleri (maktO.) şeklinde de nakledilmiştir.100
Hakim'in naklettiği İbn Ömer rivayetinin merfCı şekli, sonundaki başka bir ibare ile bu kez yeniden
. · "cemnin yenmesi hususunda J1içbir şarbn aranma yacağını" ifade edenlere delil teşkil etmiştir. Darekutnl ve Beyhaki tarafından nakledilen bu rivayete göre Hz. Peygamber
(İster tüylenmiş olsun isterse tüylenmemi§, cenlnin boğazlanması anasının boğazlanmasıdır) buyurmaktadır.101 Metinlerinde böyle bir farklılık bulunan bu iki merflı rivayette de İbn Ömer ile Nafı ortak isimlerdir ve buhlann isnad şeması şu şekildedir:
Bu duruma göre, asıl metnin Nafı'den sonra müdaheleye uğradığını söylemek mümkündür. Hakim'in senedinde yer alan Muhammed b. İshak; "hadiste güçlü değil", "delll olmaz"102; Darekutnl ve Beyhaki'nin senec!Jerinde yer alan Mübarek b. Mücahid is~103 "zayıP' şeklinde değerlendirilmiştir. Senedindeki bu problem sebebiyle İmam Ma!ik'in, hadisin bu şeklini değil ~karıda naklettiğimiz ..:.f ~IS~ ~1 ı;ı ~~ ~ISi şeklini kabul ettiği, zira bu metnin İbn Ömer'den gelen mevküf rivayetlerle de desteklendiği ifade edilmektedir.104 Halbuki yukarıda da i~aret ettiğimiz üzere, ibarenin bu merfCı
un Bak. Abdwrezza.k, a.g.e., IV. 501.
ıoı Bak. Darelrubıt, Sunen, N, 127; Beyhaki, Sanen, IX. 335
'"'Bak. Zehebi, M'ı.zôn, lll, 468.
ım Bak. 'Ukayll, ed-Du'afô, IV. 225; Zehebi, MiziJn, lll, 432.
ı<>ı Bu konuda bak. Z!lrkani, Şerhu'/-Muuatuı ', lll, lll.
595
HÜSEYiN KAHRAMAN
rivayeti hatalı bulunmuş, doğru şeklinin mevkOf olduğu söylenmiştir.ı05
" ~ fJ ;T ;.s.lT 1,;! ~f ~ISi ~~ ~ISi" şeklindeki metnin tabiinden olan ·Abdurrahman b. Ebi Leyla'nın (83n02) doğrudan Hz. Peygamber'den f}akli şeklindeki rivayeti de vardır. Abdurrezzak'ın naklettiği bu hadisin senedi "Hz. Peygamber-+ Abdurrahman b. Ebi Leyla-+ İbn Ebi Leyla'nın kardeşi veya Hakem (buradaki tereddüt İbnü'l-Mübarek'ten kaynaklanmaktadır) -+ İbn Ebi Leyla -+ İbnü'l-Mübarek" şeklindedir.ı06 Bu · senedde ismi geçen Abdurrahman b. Ebi Leyla, Ahmed b. Hanbel'in daha önce zikredilen "~ISi ~~ ~ın ..;.r, rivayetinin senedinde de yer almaktadır. Ahmed b. Hanbel'in bu rivayetinde Abdurrahman, hadisi Atiyye b. Sa'd ve Ebu Sa1d aracılığı ile nakletmektedir.ı07 Sahabe ile görü§lliğü ihtilaflı olanı08 Abdurrahman, Abdurrezzak'ın zikrettiği bu rivayelin senedinde de, bir sahabi ile ondan nakleden bir raviyi düşürmüş olmaldır. Bu muhtevaya sahip metinlerio geldiği diğer senedler dikkate alınırsa, bu iki ismin İbn Ömer ve Nafi olduğu söyl~nebilir. Abdurrezzak'ın senedinde ismi geçen İbn Ebi Leyla, büyük ihtimaJ.le Abdurrahman b. Ebi Leyla'nın oğlu Muhammed olmalıdır. O da babası gibi "İbn Ebi Leyla" şeklinde anılmaktadır.ı09 Babasını küçük yaşta kaybettiği için ondan bizzat istifade imkanı bulamayan110 Muhammed b. Abdirrahman (148n65), hadisi kardeşinden (veya bir başkasından) nakletmektedir. Muhammed, döneminin meşhOr hadisçileönden hadis öğrenmiş bir ravi olduğu kadar, EbO Hanife ile münazarada bulunacak kadar derin fıkıh bilgisi sebebiyle KOfe kadılığına getirilmiş bir isim olarak da takdim edilir.111
SONUÇ VE DEGERLENDİRME
Fetihlerle genişleyen ve ciddi bir değişime uğrayan sosyal yapıda, am eli hayatla ilgili istikrar, çelişmezlik ve uygulama kolaylığı gibi düşünceler sebebiyle fertler ve hatta tüm toplum, belli fıkhi oluşumlardan birine mensup olma ihtiyacı hissetmeye başlamıştır. Bu oluşumlar III. asnn başlannçlan itibaren hatlan netleşmeye başlayan mezheplere dönüşmü§llir. Ancak zaman zaman mensubiyet düşüncesinin, toplumun en azından bazı kesimlerinde, mezhebin imamı ve önde gelen isimleri
105 Bu ko~uda bak. Beyhaki, Sünen, IX, 335. 106 Bu rivayet için bak. Abdurrez:zak, ei-MIJSanneJ, ıv, 502. 1111 Bu rivayetiçin bak. Ahmed b. Hanbel, Müsned, lll, 39, 45. 1011 Bu konuda bak. Ayduılı, Abdullah, "ibn ·Ebi Leyla, Abdurrahman",
DİA, XIX. 436. 109 Bu koiıuda bak. Ayduılı, "ibn Ebi Leyla, Abdurrahman", 435.
ııo Salfet, Köse, , "ibn Ebi Leyla, Muhammed b. Abdirrahman", DİA, XIX, 436-437.
ııı Hakkuıda geniş bilgi ve kaynaklar için bak. Köse, a.y., 436-437.
596
tarafından ortaya konan görüşün "mutlak ve tek doğru" şeklinde algılanmasına neden olan aşırı bir bağlılığa dönü§lliğü görülmektedir. İşte bu noktada mezhepleşme sürecinin hadis rivayetine etkisi konusu gündeme gelmektedir. Zira bir mezhebe bağlanıp bu bağlılıklannı hayati ve ayırt edici bir vasıf olarak algılayanlar, hadisleri kendi imamlannın görüşleri doğrultusunda anlamaya çalışmışlardır. Bu çaba, mensubiyet hissinin boyut ve derinliği ile doğru orantılıdır.
Hadisleri mezhep sistematiği içinde anlamaya Çalışan bazı raviler,· metinleri zihninde oluşan mtma çerçevesinde aktarabilmiştir. Ya da rivayet işleminden sonra, ravinin hadisten çıkardığı hükümlere getirdiği izahlar bazı öğrencileri tarafından metnin parçası zannedilerek nakledilebimi§lir (idrac). Bazen de belli bir sistem dahilinde ulaşılan · sonuçlan destekleyen bazı sahabi sözleri (mevkuO veya tabii değerlendirmeleri _ (maktt1), Hz. Peygamber' e ızafe edilerek (mevkCıO rivayet edilebilmişir. Dolayısıyla fıkhi düşünce ve mezhep mensubiyeti ile hadislerin rivayet keyfiyeti ve metinler üzeri~de meydana gelen bazı değişiklikler arasında bir ilişkinin varlığindan söz etmek mümkün görünmektedir. Şüphesiz burada metnin delalet yönünü değiştire- · cek değişikliklerden bahsedilmektedir.
Bu önemli konu ile ilgili verilerin, çok sayıda hadis üzerinde yapılacak ve daha sonra bir araya getirilecek müstakil incelemelerden sonra değerlendirilmesi, daha somut ve objektif neticelere ulaştıracaktır. İster itikadi isterse fıkhi alanda olsun, belli bir düşünce yapısının ve mezhepleşmenin, gerek metodoloji gerek anlama/yorumlama ve gerekse nakil açısından hadisiere etkisini konu alacak bÖyle bir çalı§ma, yüksek lisans hatta doktora tez konusu olacak çerçeve ve n:ıuhtevaya sahiptir. Bir makale boyutlanna. sahip bu çalışmada ise sadece iki hadis incelenmiştir.
İncelerneye çalıştığımız bu iki hadisin, III. ve IV. asır eserlerinde yer alan rivayetlerinin mukayesesinden hareketle;_metinler üzerinde meydana gelen değişikliklerin iki ravi tipi ile yakından ilgili olduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi, hadis rivayet ehliyeti açısından tenkide uğramış yani sika kabul edilmeyen rav11erdir. İkinci grup ise, hadisten ziyade fıkıh ilminde belli bir formasyana ulaşmış, bu yönüyle şöhret kazanmış ravilerden oluşmaktadır. Bu ikinci grup da kendi içinde hadis rivayet ehliyeti açısından güvenilir kabul edilenler ve edilmeyenler şeklinde iki kısma ayrılabili~.
Ravinin mesleki formasyon u ile ilgili bu durumu biraz da doğal karşılamak gerekir. Zira "hadisçi" kimliği ile ön plana çıkan a!imlerle, diğer ilim dallannda §öhret kazanmış ki§ilerin hadis rivayet keyfiyeti arasında belli bir fark bulunmaktadır. Hadisçinin öncelikli amacı, se-
FIKHt DÜŞÜNCE VE MEZHEPLEŞME SÜRECININ HADIS METINLERINE.ETKISI
ned ve metniyle bir bütün olarak ve en doğru ~ekliyle "hadisin" naklidir. Bu nedE?nle her bir ravinin ismi, vefat tarihi, nisbesi ve nereli olduğu, hocalan ve talebeleri, rivayet ehliyetine sahip olup olmadığı, senedin kopuk olup olmaması, metnin merffı mu yoksa mevkOf mu olduğu, lafzında deği§iklik bulunup bulunmadığı gibi pek çok husus hadisçi için önemlidir. Hadis usUlu kitaplan bu ve benzeri pekçok konuya tahsi6 edilmi§ ıstılahlarla doludur. Halbuki, diğer ilim dallannda yazılan eserlerde bir hadisin senedi ve metni ile ilgili hususiyetlere nadiren yer verilir. Hatta bu eserlerde hadişler genelde isnad.Jan hazfedilerek nakledilir. Zira ·bu alanlarda
çalı§anl~n öncelikli amacı, metnin delaleti ve içerdiği . hükümlerin yani "muhtevfuun" naklidir. Nitekim İbn Hibban (354/965) da "hadisçilerin, mesailerinin büyük çoğunluğunu metinlerden ziyade raıfılerin ve isoadiann öğrenilmesine hasrettiğini, buna kar§ın fıkıhç~arın metinler ve bunlardan çıkan hükürnlerle me§gul olup manaile rivayeti yeterli gördüğünü" ifade etmektedir.112
Bundan dolayı hadisçiler, hadislerin büyük oranda kayıt altına alındığı DI. asnn sonunu özellikle sahih metin- · !erin tespiti açısından sınır kabul etmi§lerdir. 113 Bu tarih aynı zamanda, fıkhi dü§ünce sistemlerinin mezheple§me sürecine girdiği dönemi de ifade etmektedir.
-.
112 Bak Sahih (eJ-İhsôn bl ıertı1ıl Sahihi İbn Hibbôn, lhk. Şuayb el-Arnavut), Beyrut 1997, ı, 159.
113 Bu larilıten sonra kaleme alınan riv.iyetü'ı-hadis çalışmalan ise, içerdikleri hadislerin sıhhatine göre yapılan dereoelendinnede Imam Malik'in Muuatta'ı ile Kıltüb-i Sltte'yi oluşturan kitaplardan sonra zikredilir. Bu konuda meselA bak. Dilılevi, Abdtilaziz Şah Vetiyyullıih, Hücceıulldhi'l· Bdliğa, Kahire, ts., ı, 280-285: Kasimi, Cems.lüddin, Kaudidu't.-Tahdis min Fünunl Musuıfahl'f-Hadis, Beyrut 1987, s. 247-251.
597