gÖĞÜs tÜpÜ Çikarma İŞlemİ Öncesİ uygulanan ...(7,1±2 - 5,4±2,1) daha düşük olduğu...
TRANSCRIPT
TC. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK ANA BİLİM DALI
GÖĞÜS TÜPÜ ÇIKARMA İŞLEMİ ÖNCESİ UYGULANAN PROGRESİF KAS GEVŞEME EGZERSİZİNİN AĞRI ÜZERİNE
ETKİSİ
Burcu ARIOĞLU
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMANI Doç Dr. Gürsel ÖZTUNÇ
ADANA- 2012
II
KABUL VE ONAY FORMU
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Hemşirelik Yüksek Lisans Programı çerçevesinde yürütülmüş olan “Göğüs Tüpü
Çıkarma İşlemi Öncesi Uygulanan Progresif Kas Gevşeme Egzersizinin Ağrı Üzerine
Etkisi” adlı çalışma, aşağıdaki jüri tarafından Yüksek Lisans Tezi olarak kabul
edilmiştir.
Tarih:
İmza
Doç. Dr. Gürsel ÖZTUNÇ
Çukurova Üniversitesi
Sağlık Yüksek Okulu
Başkan
İmza İmza
Prof. Dr. Cemal ÖZÇELİK Yrd. Doç. Dr. Sevban ARSLAN
Çukurova Üniversitesi Çukurova Üniversitesi
Tıp Fakültesi Sağlık Yüksek Okulu
Üye Üye
Yukarıdaki tez, Yönetim Kurulunun ....../…../…..…tarih ve ……..…sayılı kararı ile kabul
edilmiştir.
Prof. Dr. Halil KASAP
Sağlık Bilimleri Enstitü Müdürü
III
TEŞEKKÜR
Yüksek lisans öğrenimim boyunca bilgi, deneyim ve desteği ile her zaman
yanımda olan, tezimin planlaması ve gerçekleştirilmesi aşamasında özveri ve zamanını
esirgemeyen danışmanım Sayın Doç. Dr. Gürsel ÖZTUNÇ' a, tezimin hazırlık ve
istatistiksel analizler aşamasında rehberlik eden Sayın Dr. İlker ÜNAL’ a, öğrenim
hayatım boyunca her zaman yanımda olan ve destekleyen aileme, tüm hocalarıma ve
tüm arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Saygılarımla
BURCU ARIOĞLU
IV
İÇİNDEKİLER
KABUL VE ONAY FORMU II
TEŞEKKÜR III
İÇİNDEKİLER IV
ŞEKİLLER DİZİNİ VIII
ÇİZELGELER DİZİNİ IX
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ XI
ÖZET XII
1. GİRİŞ 1
2. GENEL BİLGİ 5
2.1. Plevra 5
2.1.1. Anatomi- Histoloji 5
2.1.2. Fizyoloji 6
2.2. Göğüs Tüpü Uygulaması 6
2.2.1. Göğüs Tüpü Uygulama Endikasyonları 7
2.2.2. Göğüs Tüpü Solunumun Hangi Fazında Çekilir 8
2.2.3. Göğüs Tüpünün Çıkarılması 10
2.3. Ağrı 11
2.3.1. Ağrının Tanımı 11
2.3.2. Ağrının Tarihçesi 12
2.3.3. Ağrının Nörofizyolojisi ve Nöroanatomisi 13
2.3.3.1. Nosisepsiyon 14
2.3.3.2. Nosiseptörler, Çevresi ve Primer Afferent Nöronlar 15
2.3.3.3. Nosisepsiyonun Başlatılması 16
2.3.4. Ağrı Teorileri 18
2.3.4.1. Kapı Kontrol Teorisi 18
2.3.4.2. Spesifik Teori 18
2.3.4.3. Pattern Teori 18
2.3.4.4. Endorfin Teorileri 18
V
2.3.4.5. Psikolojik Teoriler 19
2.3.5. Ağrının Sınıflandırılması 19
2.3.5.1. Kaynaklandığı Dokuya Göre 19
2.3.5.2. Duyum Şekline Göre 20
2.3.5.3. Etyopatojenezine Göre 20
2.3.5.4. Başlama Süresine Göre 20
2.3.5.5. Mekanizmalarına Göre Ağrılar 21
2.3.6. Ağrının Psikolojik Yönleri 22
2.3.6.1. Kültürel Belirleyiciler 24
2.3.6.2. Geçmiş Deneyimler 24
2.3.6.3. Ağrı Oluşturan Durumların Anlamı 24
2.3.6.4. Dikkat, Anksiyete ve Dikkati Başka Yöne Çekme 24
2.3.6.5. Plasebolar 25
2.3.7. Ağrı Yönetiminde Hemşirenin Rolü 25
2.3.8. Ağrı Değerlendirilmesinde Ölçek Kullanımı 26
2.3.8.1. Ağrı Ölçekleri 26
2.3.8.1.1. Tek Boyutlu Ölçekler 26
2.3.8.1.2. Çok Boyutlu Ölçekler 29
2.3.9. Ağrıda Tedavi 30
2.3.9.1. Farmakolojik Yöntemler 30
2.3.9.2. Nonfarmakolojik Yöntemler 30
3. MATERYAL VE METOT 40
3.1. Araştırmanın Tipi ve Amacı 40
3.2. Araştırmanın Yapıldığı Yer ve Özellikleri 40
3.3. Hipotezler 40
3.4. Araştırmanın Evreni 40
3.5. Araştırmanın Örneklemi 41
3.6. Veri Toplama Yöntemi 41
3.7. Veri Toplama Araçları 41
3.7.1. Bilgilendirilmiş Gönüllü Onam Formu: 41
3.7.2. Hasta Tanıtım Formu: 42
3.7.3. Visüel Analog Skala -VAS 42
VI
3.8. Verilerin Toplanması 42
3.9. İstatistiksel Analiz 43
3.10. Araştırmanın Etiği 43
4. BULGULAR 45
4.1. Hastaların sosyodemografik özellikleri, tanı ve ağrı ile başa çıkma yollarına
ilişkin özelliklerinin dağılımı 45
4.2. Hastaların demografik özelliklerinin deney ve kontrol gruplarına göre dağılımı
50
4.3. Hastaların ağrı (VAS) puanların incelenmesi 52
4.4. Hastaların hemodinamik ölçümlerine ilişkin bulgularının incelenmesi 55
4.4.1. Sistolik Kan Basıncı 55
4.4.2. Diyastolik Kan Basıncı 56
4.4.3. Kalp Atım Hızı 57
4.4.4. Vücut Isısı 58
5. TARTIŞMA 60
5.1. Hastaların Tanıtıcı Özelliklerinin İncelenmesi 60
5.2. Hastaların Ağrı Deneyimlerinin İncelenmesi 60
5.3. Hastaların Ağrı (VAS) Puan Ortalamalarının İncelenmesi 61
5.4. Hastaların Hemodinamik Değişkenlerine İlişkin Bulguların İncelenmesi 64
5.4.1. Diyastolik Kan Basıncı 64
5.4.2. Sistolik Kan Basıncı 64
5.4.3. Kalp Atım Hızı 65
5.4.4. Vücut Isısı 65
6. SONUÇ VE ÖNERİLER 66
6.1. Sonuçlar 66
6.2. Öneriler 67
KAYNAKLAR 69
EKLER 75
EK1 - Ek Çizelgeler 75
EK2 - Bilgilendirilmiş Gönüllü Onam Formu 91
EK3 - Hasta Tanıtım Formu 94
EK4 - VAS Sayısal Skala ile Ağrı Değerlendirme Formu 95
VII
EK5 - Etik Kurul İzin 96
EK6 - Adana Numune Eğitim Araştırma Hastanesi Baştabipliği Etik Kurul İzin 97
ÖZGEÇMİŞ 98
VIII
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 2.1. Ağrı oluşum süreçleri 15
Şekil 3.1. Araştırmanın akış şeması 44
Şekil 4.1. Hastaların eğitim durumu 46
Şekil 4.2. Hastaların medeni durumları 46
Şekil 4.3. Hastaların meslek bilgileri 48
Şekil 4.4. Hastaların tanıları 49
Şekil 4.5. Hastaların ağrı giderme yöntemleri 50
Şekil 4.6. Gruplar içinde tüp çıkarılma işlemi sırasındaki VAS puanı değişimi 54
IX
ÇİZELGELER DİZİNİ
Çizelge 2.1. Göğüs tüpünün solunum döngüsünün değişik fazlarında çekilme yöntemleri 9
Çizelge 2.2. Göğüs tüpü çekilmesinde önerilen/uygulanan yaklaşımlar 9
Çizelge 2.3. Ağrı Değerlendirilmesinde Kullanılan Ölçekler 26
Çizelge 2.4. En Çok Kullanılan Gevşeme Teknikleri45. 34
Çizelge 4.1. Hastaların demografik özellikleri 45
Çizelge 4.2. Hastaların sosyoekonomik durumları 47
Çizelge 4.3. Hastaların tanıları ve ağrı ile başa çıkma yollarının dağılımı 49
Çizelge 4.4. Hastaların demografik özelliklerinin gruplar içinde dağılımı 51
Çizelge 4.5. Hastaların sosyoekonomik durumlarının gruplar içinde dağılımı 51
Çizelge 4.6. Hastaların tanı ve ağrı ile başa çıkma yollarının gruplar içindeki dağılımı 52
Çizelge 4.7. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanlarının
kontrol ve deney gruplarına göre değişimlerinin dağılımı 53
Çizelge 4.8. Hastaların tüp çıkartıldıktan hemen sonra ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının
kontrol ve deney gruplarına göre değişimlerinin dağılımı 53
Çizelge 4.9. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanlarının kontrol ve deney gruplarına göre değişimlerinin dağılımı 54
Çizelge 4.10. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan hemen sonraki sistolik
kan basıncı karşılaştırmaları 55
Çizelge 4.11. Gruplar içinde tüp çıkartıldıktan hemen sonraki ve 15 dakika sonraki sistolik kan
basıncı karşılaştırmaları 55
Çizelge 4.12. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki sistolik
kan basıncı karşılaştırmaları 56
Çizelge 4.13. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan hemen sonraki
diyastolik kan basıncı karşılaştırmaları 56
Çizelge 4.14. Gruplar içinde tüp çıkartıldıktan hemen sonraki ve 15 dakika sonraki diyastolik
kan basıncı karşılaştırmaları 57
Çizelge 4.15. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki
diyastolik kan basıncı karşılaştırmaları 57
Çizelge 4.16. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan hemen sonraki kalp atım
hızı karşılaştırmaları 58
X
Çizelge 4.17. Gruplar içinde tüp çıkartıldıktan hemen sonraki ve 15 dakika sonraki kalp atım
hızı karşılaştırmaları 58
Çizelge 4.18. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki kalp
atım hızı karşılaştırmaları 58
Çizelge 4.19. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan hemen sonraki vücut ısısı
karşılaştırmaları 59
Çizelge 4.20. Gruplar içinde tüp çıkartıldıktan hemen sonraki ve 15 dakika sonraki vücut ısısı
karşılaştırmaları 59
Çizelge 4.21. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki vücut
ısısı karşılaştırmaları 59
XI
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ
KSD Kapalı Sualtı Drenajı
NSAİİ Nonsteroid Antienflamatuar İlaçlar
VAS Vizüel Analog Skala
XII
ÖZET
Göğüs Tüpü Çıkarma İşlemi Öncesi Uygulanan Progresif Kas Gevşeme Egzersizinin Ağrı Üzerine Etkisi
Araştırma, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi Servisinde yatmakta olan ve göğüs tüpü yerleştirilmiş erişkin hastalarda nonfarmakolojik ağrı kontrol yöntemlerinden olan progresif kas gevşeme egzersizinin ağrı düzeyine etkisini incelemek amacıyla planlanmış randomize- tek körlü, kontrollü deneysel bir çalışmadır. Araştırmanın örneklemini, Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde herhangi bir nedenle yatan göğüs tüpü yerleştirilmiş ve çalışmanın sınırlılıklarına uyan 18-74 yaş arası toplam 94 hasta oluşturmuştur.
Verilerin toplanmasında “Hasta Tanıtım Formu” ve hastanın ağrı şiddetini değerlendirmek amacıyla “Visüel Analog Skala-VAS” kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel analizinde SPSS 19.0 paket programı kullanılmıştır. Hastalardan bilgilendirilmiş onam alındıktan sonra, hastaların yaşamsal bulguları takip edilmiştir. Hastaların ağrı algıları her bir grupta olmak üzere, işlemden 15 dakika önce, işlem biter bitmez ve işlemden 15 dakika sonra olmak üzere 3 farklı zamanda Visual Analog Skala (VAS) kullanılarak ölçülmüştür.
Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, hastaların ortalama yaşı 41,6±16,4 olarak elde edilmiştir. Hastaların %85’i erkek, %72’sinin evli, %98’inin de bir eğitim kurumundan mezun olduğu saptanmıştır. Deney grubunda yer alan hastaların VAS puanlarına göre ağrı düzeyi ortalamaları tüp çıkarıldıktan hemen sonra (4,9±2,1) ve çıkarıldıktan 15 dakika sonra (2±1,8); kontrol grubuna göre (7,1±2 - 5,4±2,1) daha düşük olduğu belirlenmiştir. Uygulanan progresif kas gevşeme egzersizinin göğüs tüpü çıkarma işlemi süresince yaşanan ağrının şiddetini azalttığı saptanmış olup sonuçlar istatistiksel olarak ta anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Göğüs tüpü çıkarma işleminde progresif kas gevşeme egzersizi gibi nonfarmakolojik yöntemlerin farmakolojik yöntemlerle beraber tamamlayıcı tedavi olarak kullanılması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ağrı, Göğüs Tüpü, Progresif Kas Gevşeme Egzersizi.
XIII
ABSTRACT
The Effect of Progressive Muscle Relaxation Exercise on Pain before the Removal of the Chest Tube
This study, designed as a randomized, single-blind and controlled experimental study, aims to investigate the effect of progressive muscle relaxation exercise, one of the non-pharmacological pain control methods, on the level of pain in adult patients who are in Thoracic surgery service in Adana Training and Research Hospital. The participants, whose age ranges from 18 to 74, are 94 patients who met the criteria of the study, who had chest tube, and who were having treatment in the Thoracic Surgery service.
The data were collected through the “Patient Description Form” and “Visual Analogue Scale-VAS” that evaluated the patients’ level of pain and analyzed using SPSS 19.0 package programming. After they had been informed about the study and their informed consents were obtained, the patients were evaluated in terms of their vital findings. The participants’ level of pain was evaluated using Visual Analogue Scale (VAS) in three intervals for both groups: 15 minutes before the application, right after the application, and 15 minutes after the application.
Findings show that the mean age of the patients was 41,6±16,4. It was also found that 85% of the patients was male, 72% of them was married and 98% of them was graduated from an education center. VAS pain level scores of the patients in the experimental group right after the removal of the tube (4,9±2,1) and their pain scores 15 minutes after the removal (2±1,8) were lower than the control group (7,1±2 - 5,4±2,1). The progressive muscle relaxation exercise was found to reduce the pain experienced during the removal of the chest tube (p<0.05). Thus, progressive muscle relaxation exercise which is one of the non-pharmacological methods is suggested to be used as a complementary treatment in chest removal application together with the pharmacological methods.
Key Words: Pain, Chest Tube, Progressive Muscle Relaxation Exercise
1
1. GİRİŞ
Hemşire hastalarını daha sağlıklı ve üretken bir yaşama kavuşturmada etkin,
hastanın sürekli bakımında yaşamsal önemi olan sorumluluklara sahiptir. Bu yaşamsal
önemi olan sorumlulukların en önemlilerinden biri yaşamın temeli olan solunum
fonksiyonunun sürdürülmesidir1,2.
Nefes almak, yaşamak olarak değerlendirilir. “Solunum güçlüğü” ise “yaşam
güçlüğü” nü düşündürür. Solunuma ilişkin bir sıkıntı söz konusu olduğunda, günlük
yaşam aktivitelerinin tümü etkilenir. Solunum sorunu bireyi korkutur, paniğe
kapılmasına ve dahası ölüm korkusu hissetmesine neden olur. Solunum problemlerini
düzeltmek amacıyla cerrahi girişimler uygulanmaktadır1,2,3.
Toraksa uygulanan cerrahi girişimler sonrası, travma gibi durumlarda
çoğunlukla akut ve kronik sorunların tedavisi ya da düzeltilmesi için ‘‘kapalı sualtı
dreni’’ (KSD) uygulanmaktadır2,4.
KSD, atmosferik basınca kapalı olan göğüs drenaj sistemidir ve kısaca ''göğüs
tüpü", "göğüs drenajı" olarak da adlandırılır. Bu tüpler ilk kez 1876'da Hewett
tarafından kullanılmıştır2.
Hastaya KSD yerleştirilmesi endikasyonları arasında;
• Plevral effüzyon,
• Kalp-damar yaralanmaları,
• Göğüs travması,
• Otoimmün hastalıklar,
• Enfeksiyon (örneğin, pnömoni, tüberküloz),
• Malign hastalıklar,
• İyatrojenik kanama ya da intraplevral sıvı artışı,
• Pulmoner infarktüs,
• Toraks cerrahisi yer alır1,2,5,6.
Göğüs tüpü; plevral alanda biriken hava ve sıvıyı drene etmek, plevral alanın
boyutlarını küçültmek, plevral alanın normalde negatif olan basıncını yeniden sağlamak,
akciğerlerin yeniden genişlemesini ve normal ventilasyonu sağlamak, mediastinal şifti
2
engellemek ve drenaj sisteminde biriken hava ve sıvının plevral alana geri dönüşünü
(reflü) önlemek amacıyla uygulanmaktadır7,8.
Göğüs tüpleri yerleştirildikten sonra ve yerinde kaldığı sürece, göğüs
boşluğunda uzanan endotelyuma yapışır. Bu nedenle, çıkarıldığında uygulanan çekme
gücü bu yapışıklıkları kopararak ağrıya neden olmaktadır. Dolayısıyla çıkarma işlemi;
yoğun, bölgesel ve geçici akut ağrıya yol açmaktadır. Hastanın ameliyat süreci ile ilgili
yaşam deneyimlerinin en kötü anılarından biri olarak tanımlanan göğüs tüpü çıkarma
işlemi sırasında oluşan ağrı, bir tedavi girişiminin sonucu olarak meydana gelen
iyatrojenik bir ağrıdır2. Puntillo’ya göre göğüs tüpü çıkarılması işlemi; parietal plevra,
göğüs kasları ve göğüs tüpünün yerleştirildiği bölgede yer alan interkostal sinir lifleri
dahil diğer lif türlerine zararlı bir uyarıcıdır10. Dolayısıyla, göğüs tüpü çıkarma işlemi
hasta için; ağrı, anksiyete ve korku verici bir deneyimdir9,10,11, 12, 13. Literatürde de konu
ile ilgili yapılan çalışmalarda, erişkin hastaların göğüs tüpü çıkarma işlemi esnasında,
hafiften şiddetliye kadar ağrı yaşadıkları ve hoş olmayan duyguları deneyimledikleri
bildirilmektedir7,9,12,14,15,16.
Uluslararası Ağrı Araştırmaları Derneği Taksonomi Komitesi tarafından yapılan
tanımlamaya göre ağrı; var olan veya olası doku hasarına eşlik eden veya bu hasar ile
tanımlanabilen, hoşa gitmeyen duyusal ve emosyonel bir deneyimdir17. Tedavi ve
bakım hizmetlerinde, etkili ağrı yönetimi önemlidir; çünkü etkili bir ağrı yönetimi,
hastanın erken mobilizasyonunu, rahatını ve memnuniyetini arttırarak, hastanede kalma
süresini azaltır, dolayısıyla bakımın maliyetini de düşürür6.
Bu doğrultuda, göğüs tüpü uygulama ve çıkarma işlemi önemli bir tedavi
girişimi olsa da, göğüs tüpünün oluşturduğu özellikle de çıkarma işlemi esnasında
gelişen ve araştırmalara göre de oldukça rahatsız edici yoğunlukta hissedilen ağrının
kontrol altına alınmasının çok daha önemli bir sorun olduğu açıktır. Literatürde, göğüs
tüpü çıkartılması işlemi sırasında yaşanan bu ağrıyı kontrol altına almaya yönelik birçok
araştırma yapılmıştır9,10,13,14,16,18,19,20,21,22,23,24,25,26. Bu çalışmalar incelendiğinde; göğüs
tüpü çıkarma işlemi sırasında ağrıyı kontrol altına almak amacıyla farmakolojik
yöntemlerin yanı sıra nonfarmakolojik yöntemlerden; buz (soğuk) uygulaması, müzik
dinletme, hızlı ve yavaş gevşeme egzersizlerinin kullanıldığı görülmektedir.
Literatürde, göğüs tüpü çıkarma işlemi sırasında ağrıyı kontrol altına almak
amacı ile, sıklıkla kullanılan farmakolojik ajanların (lokal anestezikler, nonsteroid
3
antienflamatuar ilaçlar (NSAİİ) opioidler ve adjuvan analjezikler); tipi, dozu ve
etkinliğiyle ilgili spesifik bilgiler bulunmamaktadır27. Göğüs tüpü çıkarma işlemi
sırasında uygulanan analjezik ajanların geleneksel olarak akut ağrının tedavisinde en sık
kullanılan müdahale olmasına karşın, araştırmacılar hastanın farmakolojik tedaviye
verdiği yanıtın değişken olduğunu ve sıklıkla da tamamen rahatlatıcı olmadığını
dolayısıyla, üst düzey ağrı kontrolünde yetersiz kalabildiğini belirtmektedirler6. Bu
nedenle, göğüs tüpü çıkarma gibi ağrılı bir işlem için hastaların deneyimlediği ağrıyı
kontrol altına almak amacı ile, sadece farmakolojik ajanların değil kombine
uygulamaların da kullanılması önerilmekte ve farmakolojik olmayan tekniklerin de ağrı
yönetimine dahil edilmesi gerekmektedir.
Nitekim, Friesner ve ark, koroner arter by-pass operasyonu geçirmiş 40 yetişkin
hasta ile göğüs tüpü çıkarılmadan önce, göğüs tüpü çıkarıldıktan hemen sonra ve 15
dakika sonrasında uygulanan hızlı gevşeme egzersizinin, yaşanan ağrıyı hafifletmedeki
etkisini incelemek amacıyla yaptıkları çalışmada; kontrol grubu hastalarının göğüs tüpü
çıkarma işleminden 15 dakika sonra çok yüksek ağrı skorları bildirmelerine rağmen,
hızlı gevşeme egzersizi yapılan uygulama grubu hastalarının ise işlemden sonra ağrı
skorlarında düşmeler olduğunu bildirerek, iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı
bir fark saptamışlardır. Bu sonuç; standardize premedikasyonla birlikte nonfarmakolojik
bir ağrı giderme yöntemi olan hızlı gevşeme egzersizinin hastalarda ağrıyı kontrol altına
almada etkili olduğunu göstermiş olup, tek başına farmakolojik ajan (opioid)
kullanımının, kontrol grubunda göğüs tüpü çıkarma işlemi öncesinde, hemen sonrasında
ve 15 dakika sonrasında hastaların ağrısını yeterince kontrol altına alamadığını ortaya
koyabilir9.
Hastaların ağrı yönetiminin önceliği olduğundan hemşireler, göğüs tüpü çıkarma
işlemi sırasında nonfarmakolojik yöntemleri uygulamada önemli bir konumdadırlar.
Göğüs tüpü çıkarma işlem sırasında ağrıyı kontrol altına almada farmakolojik yöntemler
kadar nonfarmakolojik yöntemlerin de etkili olabileceği ve böylece hastaların gereksiz
yere analjezik kullanımının önleneceği ve hasta memnuniyetini yükselteceği
düşüncesiyle bu çalışmanın yapılmasına gereksinim duyulmuştur. Bu nedenle göğüs
tüpü çıkarma işlemi sırasında yaşanan ağrıyı kontrol etmek için nonfarmakolojik
yöntemlerden progresif kas gevşeme egzersizinin etkisi incelenmiştir.
4
Bu noktadan hareketle planlanan ve ülkemizde konuya ilişkin ilk olan bu
çalışmanın; göğüs tüpü çıkarma işlemi sırasında hastalarda yaşanan ağrının düzeyinin
belirlenmesi nedeniyle literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bunun yanında bu
araştırma sonuçlarının; göğüs tüpü çıkarma işlemi süresince yaşanan ağrıyı kontrol
altına alınmasında, hemşirelerin bağımsız olarak uygulayabilecekleri yeni bir girişimin
geliştirilmesine yardımcı olacağı düşünülmektedir.
5
2. GENEL BİLGİ
2.1. Plevra
2.1.1. Anatomi- Histoloji
Plevra, akciğer parenkimini, mediasteni, diyafragmayı ve kostaları örten seröz
bir membrandır. Viseral ve parietal olmak üzere iki yaprağı vardır. Viseral plevra
akciğer parenkimini, parietal plevra ise torasik kavitenin iç yüzünü kaplar. Viseral
yaprak loblar arasındaki fissürleri de sarar. Her iki yaprak akciğer hilusu ve diyafragma
arasında birleşerek pulmoner ligamanı oluşturur28,29,30.
Plevrayı mezotel hücreleri ve konnektif doku oluşturur. Bağ dokusu içinde kan
damarları, kapiller ve lenfatik kanallar vardır. Viseral plevra, bronşiyal arterlerden
beslenir, venöz drenajı pulmoner venlere olur. Parietal plevranın kan dolaşımı göğüs
duvarı (interkostal arterler), mediasten (perikardiyofrenik arter), diyafragma (superior
frenik, muskulofrenik arter) ve kupuladaki değişik sistemik arterlerden sağlanır. Venöz
drenajı ise arterlere eşlik eden venlere olur29,30,31.
Parietal plevranın lenfatikleri internal mamarian arter boyunca uzanan lenf
nodlarına, interkostal, mediastinal, parasternal, kostofrenik lenf nodlarına drene olur.
Parietal plevrada lenfatik damarlar pek çok dala sahiptir. Dilate lenfatik boşluklara
lakuna denir. Lakunaların üzerinde stomalar vardır. Stomalar plevral boşluk ile lenfatik
sistem arasında bağlantı sağlar. Viseral plevra da çok sayıda lenfatik damara sahiptir.
Bunlar hilusta yaygın bir pleksus yapıp interlobuler septalar içerisinden geçer ve
bronşiyal lenf damarlarıyla birleşir ve akciğere yayılır. Buradan da akciğer yüzeyini
takip ederek bazale ulaşır. Bronşiyal lenfatiklerle birleşerek mediastinal lenf nodlarına
dökülür. Viseral plevrada stoma yoktur29,30,31,32.
Kostal ve diyafragmatik parietal plevrada duysal sinir sonlanmaları mevcuttur.
Bu alanlar uyarıldığında hasta, komşu alanda ve omuzda ağrı hisseder. Viseral plevra
sinir lifleri içermez ve uyarıldığında sadece hoşa gitmeyen bir his oluşur. Plöritik göğüs
ağrısı, parietal plevranın infiltrasyonunu/ inflamasyonunu gösterir33.
6
2.1.2. Fizyoloji
Plevranın iki yaprağı arasında bir boşluk vardır. Bu boşlukta akciğerin solunum
görevini sağlayan atmosferik basınca göre negatif bir basınç vardır. İnspirasyonun
başlangıcında normal plevral basınç -5 cmH2O civarındadır ve bu basınç, akciğerin
istirahat durumunda açık kalması için gerekli emme basıncını oluşturur. İnspirasyon
sırasında göğüs kafesinin genişlemesi, ortalama -7.5 cm H2O’ya kadar düşen daha
negatif bir basınç yapar ve gittikçe artan bir kuvvet ile akciğerlerin yüzeyini çeker.
İnspirasyonda plevral basınç negativitesinin -5’ten -7.5’a artması ile akciğer üst kısım
hacminde 0.5 litrelik artış olmaktadır. Ekspirasyon sırasında bu değişikliler tamamen
tersinedir29.
Plevral boşlukta normalde 3-5 ml sıvı vardır. Plevra, bu sayede akciğer
hareketlerini kolaylaştırır. Plevral sıvıda monosit, makrofaj, lenfosit, polimorf nuveli
lökositler ve mezotel hücreleri bulunmaktadır34.
Normalde plevral aralıkta hava bulunmaz. Viseral ve parietal plevrada
kapillerlerden plevral aralığa gaz giriş-çıkışı vardır. Bu gaz hareketi plevral boşluktaki
ve kapiller kandaki parsiyel basınca bağlıdır. Kapiller kandaki basınçların toplamı 706
mmHg (PH2O:47, PCO2:46, PN2:573, PO2:40 mmHg)’dır. Bu yüzden plevral aralığa
net gaz akımı, plevral basınç 706 mmHg’nın ya da atmosferik basınca göre -54 mmHg
altında olur. Plevral boşluk ile alveoller ya da atmosfer arasında bir ilişki olduğunda
plevral aralıkta hava saptanır29,30,31,32.
2.2. Göğüs Tüpü Uygulaması Akciğerler pariatel ve visseral olmak üzere iki kat plevra ile çevrilidir. Bu iki
membran kapalı bir sistem oluşturur ve aralarında bulunan negatif bir basınç
akciğerlerin ekspansiyonunu sağlar. Akciğerlerin çökmesini önleyen bu durum normal
solunum için hayati önem taşımaktadır35.
Normal solunum fizyolojisinde; negatif basınç dışarıdaki havanın basıncından
düşüktür ve böylece inspirasyon sırasında havanın hareketi akciğerlere doğru olur.
Göğüs kavitesi herhangi bir nedenle dışarıya açıldığı zaman buradaki negatif basınç
kaybolur. Bu durum akciğerlerin total veya kısmi kollapsına, biriken sıvılar enfeksiyon
oluşmasına, plevranın kalınlaşmasına, ventilasyon/perfüzyon oranının bozulmasına
7
neden olmaktadır. Bu sorunları ortadan kaldırmak ve negatif basıncın yeniden
sağlanması için KSD’den yararlanılır2.
Torakotomi, akciğer dokusunun cerrahi girişimleri, toraks travması ve çeşitli
nedenlerle plevral boşlukta anormal derecede biriken sıvı/kan ve havanın dışarı atılması,
toraks boşluğunda negatif basıncın yeniden oluşumu ve akciğerlerin genişletilmesi
amacıyla intraplevral boşluğa yerleştirilen drenlerden ve atmosfer basıncına kapalı sıvı
şişesinden oluşan sisteme kapalı sualtı dreni/ göğüs tüpü denir2.
Ampiyemin her türlü şeklinde boşaltıcı ponksiyonlara başlamaksızın kapalı su
altı drenajının uygulanması günümüzde daha çok tercih edilen yöntemdir36.
Toraks Şişesi: Yetişkinlerde 2000cc’lik şişeler kullanılmaktadır. Şişenin üstünde kısa
ve uzun olmak üzere iki adet tüp bulunmaktadır. Uzun tüpün bir ucu şişedeki sıvının
2cm kadar içinde olmalı ve açıkta kalan diğer ucu ise toraks tüpüne bağlanmalıdır. Kısa
tüpün bir ucu atmosfere diğer ucu da şişenin içine açılmaktadır1,2.
Toraks Tüpü: Toraks şişesi ile toraks arasında bağlantı sağlayan drenaj tüpleridir.
Yetişkinlerde 24F,28F,32F,36F toraks tüpleri kullanılmaktadır. Kadınlarda genellikle
24F, 28F erkeklerde 28F, 32F, 36F toraks tüpleri tercih edilmektedir1,2.
2.2.1. Göğüs Tüpü Uygulama Endikasyonları
Göğüs tüpü, sadece hava emiliminin hızlanmasına neden olduğu için değil aynı
zamanda akciğerin tekrar ekspanse olmasını sağladığı için de tedavi seçeneğidir.
1-Pnömotoraks
ü Spontan (primer, sekonder)
ü Açık Pnömotoraks
ü Tansiyon Pnömotoraks
ü Travmatik
ü İyatrojenik (torasentez, plevral biyopsi)
2- Hemotoraks
3- Ampiyem
ü Parapnömonik effüzyon
ü Massif ampiyem
4- Plevral effüzyon
5- Şilotoraks
8
6- Postoperatif drenaj
ü Torasik prosedürler
ü Kalp cerrahisi5,7,37,38.
Kapalı tüp torakostominin başarılı olabilmesi için dikkat edilmesi gereken
prensipler şunlardır.
• Orta aksiller hat üzerinden, ampiyem boşluğunun en alt seviyesine 26- 36 F
göğüs tüpü yerleştirilmelidir. Bronkoplevral fistül gelişmişse ayrı bir göğüs tüpü
de önden daha yukarı bir seviyeye yerleştirilebilir.
• Kapalı sualtı sistemine ayrı drenaj şişesi eklenmelidir.
• Tüpler ve bağlantı yerleri aynı çapta olmalıdır, böylece plevral sıvının akışında
direnç oluşmaz. Sistemin herhangi bir yerinde mevcut olan darlık, tıkanıklık ve
yetersiz drenaja sebep olur.
• Gerektiğinde kontrollü vakum makinesi ile sürekli negatif basınç aspirasyonu
uygulanmalıdır. Bu sistem koyu, pürülan, yüksek fibrin içeren efüzyonlarda
azalmış vücut veya toraks hareketi (çocuk, yaşlı ve engellilerde) varsa ve alttaki
akciğerlerin fibrotik olduğu durumlarda kullanılabilir.
• Günlük yara bakımının yanı sıra tüplerin pozisyonu ve katlanması kontrol
edilmelidir39.
Bu tedavinin başarısı pürülan sıvının drene olmasının ardından akciğerin
tamamen ekspanse olmasına ve plevral boşluğun tamamen oblitere olmasına bağlıdır.
Sonuç olarak enfeksiyonun klinik bulguları kaybolur, hastanın genel durumu düzelir.
Radyoloji bulguları düzelir ve günlük drenaj miktarı 50ml’nin altına düşerse dren
çekilebilir. Toplam iyileşme süresi 4 ile 10 gün arasında değişebilmektedir39.
2.2.2. Göğüs Tüpü Solunumun Hangi Fazında Çekilir
Tüp torakostomi, başta göğüs cerrahisi olmak üzere göğüs hastalıkları ve diğer
bazı klinik dalları ilgilendiren, hem takılması hem de çekilmesi teknik ve endikasyonlar
yönünden önem taşıyan bir işlemdir7. Tüp torakostominin endikasyonları ve takılmasına
ilişkin pek çok çalışma bulunmasına karşın, çekilme tekniğine ilişkin bilgiler çok azdır.
Tüp torakostominin solunumun fazına göre sonlandırılma teknikleri ve önerilen
yaklaşımlar Çizelge 2.1 ve Çizelge 2.2 de özetlenmiştir40.
9
Çizelge 2.1. Göğüs tüpünün solunum döngüsünün değişik fazlarında çekilme yöntemleri
Solunumun fazı Tüp çekilme yöntemi
İnspiryum sonu Hastaya derin bir ekspiryum yaptırılır, soluğunu tutması söylenerek göğüs tüpü çekilir
Ekspiryum sonu Hastaya derin bir ekspiryum yaptırılır, soluğunu tutması söylenerek göğüs tüpü çekilir
Müller manevrası Kapalı glottise karşı maksimum inspiryuma zorlama sırasında göğüs tüpü çekilir.
Valsalva manevrası Kapalı glottise karşı maksimum ekspiryuma zorlama sırasında göğüs tüpü çekilir.
Spontan solunum Solunumun herhangi bir fazında göğüs tüpü çekilir.
Suction kullanımı Tüp çekilmesi sırasında içeriye kaçabilecek havayı önlemek amacıyla, tüplerin suction’ dan ayrılmayıp vakum etkisinden yararlanılması.
Çizelge 2.2. Göğüs tüpü çekilmesinde önerilen/uygulanan yaklaşımlar
Çalışmalar Olgu Sayısı Önerilen/Uygulanan Yöntem
Miller ve Sahn Belirtilmemiş Valsalva manevrası ve ekspiryum sonu
Foss Belirtilmemiş Suction eşliğinde Welch Belirtilmemiş Maksimum inspiryum sonu O’Hanlon-Nichols Belirtilmemiş Valsalva manevrası McMahon-Parkes Belirtilmemiş Valsalva manevrası Martino ve ark. 205 Maksimum inspiryum sonu Tang ve ark. Belirtilmemiş Suction eşliğinde Pacanowski ve ark. 113 Maksimum inspiryum sonu
Bell ve ark. 102 İnspiryum sonu (n=52), ekspiryum sonu (n=50)
Pizano ve ark. 214 Maksimum inspiryum sonu
Bostancı ve Yüksel Belirtilmemiş Maksimum inspiryum sonu ve Valsalva manevrası
Roman ve Mercado Belirtilmemiş Valsalva manevrası Coughlin ve Parchinsky Belirtilmemiş Ekspiryum sonu
10
2.2.3. Göğüs Tüpünün Çıkarılması
Akciğerin yeniden açılması ile drenajla ilgili bulguların değerlendirilmesi ve
göğüs röntgeni ile göğüs tüpünün çıkarılmasına karar verilir. Drenajın sonlandırılmasına
hekim karar vermektedir. Akciğer filminin, akciğerin tamamen genişlediğini ortaya
koyması ve drenajdan 24- 48 saat içinde herhangi bir hava sızıntısının olmaması ayrıca
24 saatlik bir dönem sonunda 100 ml den daha az sıvı gelmesi ve hava kaçağının
durması göğüs tüpü çıkarma işleminin başlayabileceğinin göstergesidir41.
Tüp çekilmesinin uygun zamanı tartışmalıdır. Örneğin Sharma ve arkadaşları,
spontan pnömotoraks nedeniyle tüp takılmış olan 40 hastada, tüpün re-ekspansiyondan
6 saat sonra çekilmesinin vakaların %25’inde rekollapsa neden olduğunu
göstermişlerdir. Tüp akciğer re-ekspansiyonundan 48 saat sonra çekildiğinde ise
hastaların hiçbirinde rekollaps görülmediği saptanmıştır. Tüp torakostomi drenajını
devam ettirmemekle ilgili bir algoritma randomize çalışmasında, Davis ve arkadaşları,
hava kaçağı olmayan 24 saatlik bir periyot ya da 2 ml/kg/gün’den daha az sıvı
drenajının olmasının tüp çekilmesi için güvenli koşullar oluşturduğunu ve rekürrens
riskinin düşük (%2.5) olduğunu belirtmişlerdir42,43.
Göğüs tüpünün kısa sürede çıkması; ağrı, enfeksiyon ve hastanın hareket
özgürlüğü açısından önemlidir. Göğüs duvarındaki iki tüp aynı zamanda çıkarılabilirse
de bazen öncelikle altta bulunan tüp çıkarılır ve üstteki tüp bir süre daha kalabilir1,2.
Çoğu cerrahlar, tüpün çekilmesinden 12-24 saat öncesinde klemplenmesini
önermektedir; çünkü klempleme peristan hava kaçağı veya tekrar sıvı birikiminin
tanınmasına yardım eder. Bazı yazarlar, akciğer bir kez ekspanse olup, hava kaçağı
olmadığında, kateterin çıkarılmadan 24 saat öncesinde klemplenmesi gerektiğine
inanırlarken, diğerleri de çekilmesinden önce deneme amacıyla klemplenmesinin
nadiren gerekli olduğunu, ancak hava kaçağının günlerce peristan olduğu vakalarda
faydalı olduğunu düşünmektedir6,35,44.
Hastanın akciğerinin tekrar genişlediği belirlenip, tüpün çıkarılmasına karar
verildiğinde, hemşire hekimin göğüs tüpünü çıkarmasına yardımcı olmalıdır. Göğüs
tüpü çekilmesi iki kişi tarafından yapılmalıdır, bir kişi tüpü çekerken diğeri ipi
bağlamalıdır44. Hemşire öncelikle, hastanın yaşam bulgularını alır ve bir solunum
değerlendirmesi yapmalıdır35.
11
Tüp çekilmesi esnasında kapatılması için çeşitli teknikler kullanılabilir. En sık
kullanılan yöntem, tüp çekildiğinde yaranın etrafında U dikişinin bağlanmasıdır. Burada
insizyonun kapatılması, plevral boşluğa hava girişini engelleyecek kadar hızlı ve etkin
olmalıdır. Tüp çekilmesinden 12-24 saat sonra plevral boşlukta muhtemel hava veya
sıvı birikimi gözlemlemek için göğüs radyografisi çekilmelidir. Hastanın yaşam
bulguları ile solunumunun derinliği ve kalitesi değerlendirilir. Hasta komplikasyonlar
açısından yakından izlenir (örn: solunum güçlüğü, enfeksiyon belirtileri, hava sızıntısı,
drenaj alanında kanama vb). İşlem sonrası tarih, göğüs tüpünün türü, hastanın genel
durumu, göğüs radyografisi çekilme zamanı ve göğüs radyografisi ilgili hekimin görüşü
kaydedilmelidir6.
2.3. Ağrı
2.3.1. Ağrının Tanımı
Ağrı Türkçe bir kelimedir. Divan-ü Lügat-it Türk adlı ilk sözlükte (XI. yüzyıl)
ağrımak ve ağrığ kelimeleri mevcuttur. Günümüz Azeri Türkçe'sinde ağrı için "ağrığ"
karşılığı da kullanılarak, Divan-ü Lügat-it Türk'ün "ağrığ" sözü yaşatılmaktadır. Bütün
dillerde olduğu gibi, ağrı; en eski kelimelerdendir. Acı kelimesi "ağrı"ya oranla biraz
daha yeni olabilir. Eski Türkçe metinlerde ve günümüz Azeri lehçesinde acığlanmak
veya acıhlanmak, birine karşı nefret duygulan veya hoş olmayan duygular kazanmış
olmaktır. Bu "acığ" "acı" ile aynı köktendir. Bütün dillerde fizik acı ile soyut acılar için
aynı kelimeler kullanılabilir. "Dolor" Latince "ızdırap" demektir. Fakat "şiddetli keder"
karşılığı olarak da kullanılır. Hazret-i İsa için kederlenen Meryem "Mater
Dolorosa=acılı anadır". Avrupa dillerinde ağrı karşılığında kullanılan başka bir kelime
Fransızca "peine", İngilizce "pain" kelimesidir. Ceza anlamına gelen ve eski Yunanca
kökenli "poine" ile Latince "poena'dan" eski Fransızca'ya, oradan İngilizce'ye geçmiştir.
İngilizce’de "ağrı" duyusu için kullanılan başka bir kelime de "ache" kelimesidir. Bu
kelimenin Grekçe veya Latince olmayıp, bir Cermen kelimesinden türediği
sanılmaktadır. Hatta bu kelimenin ağrı çekenlerdeki "ah" ünleminden eski Germanik
dillerde türetildiği ileri sürülmüştür45,46.
Türk Tıp Tarihinde Ağrı Sözcüğü; Veca: Ağrı ve sancılar için Arapça bir kelime
olan veca da eski tıbbımızda kullanılmıştır. Vecâ-i batm: karın ağrısı gibi.
12
Istırap: Arapça bir kelimedir. Veca bedensel ağrılar için kullanılırken, ıstırap kelimesi,
hem bedensel hem ruhsal acılar anlamında olabilir. Sancı: "Sançmak" Türkçe bir fiildir.
Batırmak, sivri bir cismi sokmak demektir. Arı ısırmaz, iğnesiyle "sancar". Bayrak
kelimesine eş anlamlı olarak kullandığımız "sancak" kelimesi de bu fiilden gelmektedir.
Sancak toprağa veya bir zemine, saplanarak dikildiğinden bu ad verilmiştir. Saplanıcı
ağrılara bu "batma" benzetmesiyle "sancı" denmiştir. Diş acısı değil, diş ağrısı
denmektedir. Ağrıların sınıflamasını yaparken de delici, saplanıcı, sıkıştırıcı, yıldırım
gibi çakıcı şeklinde benzetme kaynaklı sıfatlar kullanılmaktadır46.
Türk Dil Kurumu ağrı'yı; Vücudun herhangi bir yerinde duyulan sürekli ve
şiddetli acı olarak tanımlamaktadır47.
Uluslar arası Ağrı Teşkilatı, Toksonomi Komitesi tarafından yapılan ve bütün
dünyanın kabul ettiği tanımı şu şekildedir; vücudun herhangi bir yerinden başlayan,
organik bir nedene bağlı olan veya olmayan, kişinin geçmişteki deneyimleri ile ilgili,
sensoryal, emosyonel, hoş olmayan bir duygudur27.
Ağrının, doku hasarının bilinçsiz olarak farkına varılması seklinde de
tanımlanabileceği bildirilmiştir. Merskey, ağrıyı; gerçekte mevcut olan veya potansiyel
doku hasarı ile birlikte bulunan, hoş olmayan duyusal ve emosyonel tecrübe olarak
tanımlamıştır48. Esener'e göre ağrı; herhangi bir dokuda hasar oluştuğunda ortaya çıkan,
kompleks ve nahoş bir algılama olup, hastayı doktora getiren en önemli nedendir.
Ertekin ise ağrıyı, bedenin bir kösesinden köken alan, hoş olmayan, kişiyi panik ve
kaçış davranışına yönelten algılamadır diye tariflemiştir49.
Amerikan Ağrı Birliği ağrı yönetiminin bakımda önemli bir parça olduğunu göz
önüne alarak, bunun önemine odaklanmak ve sağlık bakım profesyonellerinin ağrı
yönetiminin önemindeki duyarlılığını artırmak için “Ağrı: beşinci vital bulgu” ibaresini
yayınlamıştır50. Ağrıya beşinci vital bulgu denmesindeki amaç ise hastaların kan basıncı
ve nabzı gibi ağrılarının da otomatik olarak değerlendirilmesi gerektiğini öğütlemektir.
2.3.2. Ağrının Tarihçesi
Kompleks ve kişisel bir fenomen olan ağrı insanlığın başlangıcından bu yana ilgi
alanı olmuştur. Ağrı olgusunun antik çağdaki Babiller’in kil tabletleri kadar eski olduğu
bilinmektedir. Aristotales de ağrıyı keyif bozucu bir duygu olarak tanımlamıştır. Orta
çağlarda ise ağrının dini çağrıştırdığı görülmektedir. Ağrının günahlar için tanrının bir
13
cezası olduğuna ya da bireyin kötü ruh tarafından ele geçirildiğinin bir kanıtı olduğuna
inanılmaktaydı45.
İnsanlık tarihi kadar eski olan ağrı tedavi yöntemleri, günümüzdeki modern
düzeye gelinceye dek pek çok evreden geçmiştir51.
• M.Ö. 2600’lü yıllarda Çinliler, Akupunktur’un ağrı giderici özelliğini
tanımladılar.
• M.Ö. 2000’lü yıllarda Asurlar ve Babiller, Papavera Somniferum (Haşhaş)
bitkisindeki afyon alkaloidlerinin ağrıyı giderdiğini biliyorlardı.
• 1664 yılında Descartes ilk defa zararlı uyaranın doğrudan sensoryal nöronu
uyararak ağrı oluşumuna sebep olduğu yönündeki özel bir sistemin varlığını
tanımlamıştır.
• 1806 yılında Serturner; opium alkaloidlerinden morfin’i izole etti.
• 1844’de Horace Wells adlı bir diş hekimi, azot protoksit koklayarak bir dişini
ağrı duymadan çektirdi.
• 1884’de Caris Koller; kokaini göze damlatarak ilk lokal anestezi yöntemini
gerçekleştirdi.
• 1948’de Kele; ilk ağrı çizelgesini önerdi.
• 1965’de Melzack ve Wail, günümüzde de önemini sürdüren ve ağrı
mekanizmasını açıklayan kapı-kontrol teorisi’ni yayınladılar.
• 1973’de Pert ve Snyder tarafından ilk kez opioid reseptörleri gösterildi.
• 1975’de ilk Dünya Ağrı Kongresi, Floransa’da toplandı.
• 1979’da Behar ve arkadaşları, epidural morfin kullanımını başlattılar.
2.3.3. Ağrının Nörofizyolojisi ve Nöroanatomisi
Periferik ve merkezi ağrı mekanizmasında yer alan endojen ve nöral
mekanizmalar, nosisepsiyon ve diğer sensoryal bilginin taşınmasında rol oynayan çeşitli
spinal ve supraspinal sistemler ve inen kontrol mekanizmasındaki birçok nokta son 20
yıl içinde açıklanabilmiştir. Ağrının anatomo-fizyolojisi gözden geçirildiğinde bölgeler
ve sistemler başlıca dört grupta incelenebilir;
a)Nosiseptör ve çevresi
b)Omurilik dorsal boynuz nöronal sistemi
14
c)Nosiseptif impulsların ağırlıklı gittiği afferent sistemler. Buna anterolateral afferent
traktuslar, rediküler cevher ve talamusta dahildir.
d)Ağrılı uyarımları değiştiren, inhibe eden suprospinal ve spinal anti nosiseptif
sistemler45,52,53.
2.3.3.1. Nosisepsiyon
Ağrı, doku yaralanmasıyla kapsülsüz sinir sonlarının aktivasyonu sonucu oluşur.
Bedenin bir bölgesindeki doku yaralanmasında uyarının özelleşmiş sinir uçları ile
(nosiseptör) alınıp, santral sinir sistemine götürülmesi, belirli bölge ve nöral yapılarda
entegre edilmesi, bu zararlı tehdidin (noxious uyarı) algılanması, buna karsı fizyolojik,
biyoşimik ve psikolojik önlemlerin harekete geçirilmesidir. Nosisepsiyon, doku hasarı
ile ağrının algılanması arasında oluşan karmaşık elektrokimyasal olaylar serisinin
bütünüdür. Ağrı, nosisepsiyon içinde bir algılama olayıdır. Latincede Noci zarar veya
zedelenme anlamındadır. Travmatik veya noxious stimulasyona nöral cevaptır. Normal
fizyolojik koşullarda ağrı ve nosisepsiyon, hoş olmayan bir algılama olarak görülse de
amacı organizmayı zararlı bir saldırıdan korumak ve ilgili savunma mekanizmalarını
ortaya çıkarmaktır51,52.
Ağrının duyulması (duyusal), algılanması (kognitif) ve ağrıya yanıt (afektif)
komponentlerini içerir. Ağrının ilk algılanması, uyarı hipotalamusa geldiğinde, detaylı
tanımlanarak algılanması ise parietal kortekse ulaştığında olmaktadır. Ağrı hissinin;
sadece impulsun kortekse iletilmesi değil, 4 ayrı sürecin bir sentezi olduğu kabul
edilmektedir. Bir duyu sistemi olarak nosiseptif sistemi diğer duyu sistemlerinden
ayıran özellikler vardır. Nosiseptif sistemin nöronlarının uyarılma eşiği diğer duyu
sistemlerinden daha yüksektir. Uyarılma eşiği dokunmaya ve basınca karsı olan cevap
eşiğinden yüksek, ama doku hasarı için gereken düzeyden düşüktür. Bu da alarm
fonksiyonunun gereğidir. Nosiseptif sistemi diğer duyu sistemlerinden ayıran bir diğer
özelliği de hassaslaşmasıdır. Yeterli güçteki tekrarlayan uyarılar nosiseptif nöronların
hassasiyetini artırır. Ağrı ileti sisteminin tümünü anlatan nosisepsiyon 4 fizyolojik olayı
içerir (şekil 2.1)54.
1-Transdüksiyon; nosiseptörler düzeyinde oluşan, hasar yaratıcı uyaranın duysal sinir
lifinde elektriksel aktiviteye dönüştürülmesidir.
15
2-Transmisyon; bu elektriksel uyaranın primer aferent nosiseptif sinir lifleri
aracılığıyla spinal korda iletilmesini kapsar. Ağrılı uyaranların periferden serebral
kortekse transmisyonu üç-nöron yolaklarıyla olmaktadır;
1. Spinal korda ulaşan primer sensoryal afferent nöronları,
2. Spinal korddan beyin sapı ve talamusa uzanan çıkan kontrol sistemi
3. Nöronları talamokortikal projeksiyon.
Şekil 2.1. Ağrı oluşum süreçleri54
3-Modülasyon; spinal kordun arka boynuzunda bu duysal uyaranın bir dizi
nörokimyasal işleme uğramasıdır. Modülasyon sonucunda duysal uyaran değişmez,
baskılanır ya da kuvvetlenir.
4- Algılama; çıkan spinal yolaklar aracılığıyla spinal kordun arka boynuzundan talamik
çekirdeklere ve duysal kortekse iletilen bu uyaranlar bu düzeyde ağrı olarak algılanır55,
56.
Buna göre nosisepsiyonun nöroanotomik dağılımı 4 bölümde incelenebilir;
a) nosisepsiyon ve çevresi,
b) spinal kord dorsal boynuz nöronları,
16
c) nosiseptif iletimin seyrettiği çıkan nosiseptif yollar,
d) ağrılı uyarıları baskılayan antinosiseptif yollar49,52,54.
2.3.3.2. Nosiseptörler, Çevresi ve Primer Afferent Nöronlar
Ağrının periferal algılanmasında, mekanizmanın tetik noktaları; deri ve deri
altında serbest sinir sonlanmaları olan nosiseptörlerdir. Nosiseptörler; deri ve deri altı
bölgesinden başka; diş pulpası, kalp kası, iskelet kasları, kemik ve eklemlerde bulunur.
Ayrıca visseral nosiseptörler adı verilen nosiseptörler; testisler, üreter ve biliyer sistem
gibi bazı iç organlarda bulunurlar. Nosiseptörün fonksiyonu; mekanik, termal ve
kimyasal enerjiyi transducer olarak elektriksel sinyaller haline dönüştürmek
(Transdüksiyon) sonra bu uyarının primer afferent lifler yoluyla omuriliğe iletilmesini
sağlamaktır (Transmisyon).
Nosiseptörlerin işlevleri;
a. Transdüksiyon; Kimyasal, mekanik veya termal bir uyarının ağrılı uyaran biçimine
dönüştürülmesi (Şekil 2.1).
b. Transmisyon; Ağrılı uyaranın üst merkeze iletilmesi49,51.
Nosiseptörlerin aktive edilmeleri, bulundukları dokularda oluşan zararlı
stimulusların, bu serbest sinir uçlarında da polarizasyonu başlatmaları ile olur. Çok
değişik stimuluslar ve doğal uyaranların yüksek şiddete ulaşmaları ağrıya neden
olmaktadır. Bu stimulusların ortak özellikleri dokuya zararlı olmalarıdır.
Bu uyaranlar:
1. Fizik hasara neden olan mekanik ve termal uyaranlar,
2. Laktik asit birikimine neden olan iskemi,
3. Toksin, infeksiyon ve çeşitli kimyasal maddelerin neden olduğu inflamasyon49,51,53.
2.3.3.3. Nosisepsiyonun başlatılması:
Nosiseptörler, bulundukları yerdeki düz kaslar, kapillerler, efferent sempatik
sinir uçları ile bir bütündürler. Bu bölgeye yapılacak mekanik uyarılarla veya “endojen
aljezik maddelerin” ortaya çıkmasına neden olacak uyarılarla nosisepsiyon olayı
başlatılır. Mekanik uyarı, nosiseptörü fiziksel etki ile doğrudan uyaracak, uyarının ani
ve ilk ağrı algılanmasını sağlamak üzere A delta lifleri ile taşınması
gerçekleşecektir57,58.
17
Nosiseptörlerin uyarılması, herhangi bir zararlı uyaran veya iş sonucu doku
hasarı oluşması ile ortaya çıkan ve endojen aljezik madde olarak adlandırılan kimyasal
maddeler ile de olabilir. Kesin olarak gösterilememiş olmasına karsın, bu endojen
maddelerin, nosiseptörleri aktive edip, periferik nosiseptif stimulusları, ağrı
impulslarına dönüştürmelerinde şu mekanizmaların rol oynayabileceği kabul
edilmektedir;
I. Nosiseptörlerin doğrudan aktive edilmesi
a) Fizik olarak, mekanik nosiseptörler eksite edilir. Oluşan doku hasarı sırasında hücre
zarı permeabilitesi, hücre bütünlüğü bozulması ve lokal hücre yıkımı sonucu proteolitik
enzimlerin açığa çıkması, hücre dışına çıkan maddelerin hızlı biyokimyasal
reaksiyonları sonunda, bradikinin meydana gelir. Bradikinin, doğrudan nosiseptörü
uyarır, damarlarda vazodilatasyon yapar ve hücre zarına etki edip prostaglandin
oluşmasına yol açar. Prostaglandinler tek başına ağrı oluşturmazlar, nosiseptörleri diğer
uyaranlara karşı hassaslaştırırlar, lokal hiperemi ve vasküler permeabilite artışına neden
olurlar57.
b) Trombosit kaynaklı serotonin de nosiseptörü doğrudan aktive eder. Vasküler orijinli
ağrıların patogenezinde rol alır. Hücre zarına etkisi ile de prostaglandin salgılanmasına
yol açar. Proteolitik enzimler nosiseptörleri doğrudan aktive ederler.
c) Doku hasarı ile parçalanan hücrelerden intrasellüler potasyum (K+) iyonları da dışarı
çıkar. Potasyum, doğrudan nosiseptör aktive edici özelliğe sahiptir.
d) Mast hücresinden salınan histamin nosiseptörü doğrudan aktive eder57.
II. Nosiseptörlerin duyarlılığının artırılması
Doku travması sırasında doğrudan hücre membranına olan etki ile ayrıca
serotonin ve bradikininin hücre membranındaki fosfolipidler üzerine etkisi ile
prostaglandinler ve lökotrienler serbestleşir. Prostaglandin ve lökotrienlerin
oluşmasında arasidonik aside siklooksijenaz enziminin etkisi ile siklik endoperoksitler
ve takiben prostaglandinler, lipooksijenaz enziminin etkisi ile lökotrien oluşur.
Sempatomimetik aminler, prostaglandinler ve lökotrienler; nosiseptörlerin duyarlığının
artmasına neden olurlar49,51,52,57.
III. Vazodilatasyon ve ekstravazasyon yaparak; ödemin yayılmasına ve hiperaljeziye
yol açılması Prostaglandinler, nosiseptör duyarlığını artırmaları yanında lokal dolaşımda
vazodilatasyonu artırarak daha fazla aljezik madde birikmesine yol açarlar. P maddesi
18
mast hücrelerinden histamin serbestleşmesine de yol açar. Sonuçta nosiseptörlerin
doğrudan veya dolaylı aktivasyonlarının yanında, bölgede ödem ve inflamasyon artarak
kısır döngü oluşur51,57.
2.3.4. Ağrı Teorileri
İlk olarak Descartes tarafından 17. yüzyılda biçimlenen algısal model kavramını
takiben ağrı algılanmasını açıklamak için nörofizyolojik, psikolojik ve sosyolojik
araştırmalar ağrı teorilerine katkıda bulunmuştur45,59.
2.3.4.1. Kapı Kontrol Teorisi
Teorinin ilk kurucuları olan Melzack ve Wall ağrının fizyolojik bir yanıt
olmadığı, davranış ve duygusal yanıtlar gibi psikolojik değişkenlerin ağrı algılamasını
etkilediğini ileri sürmüşlerdir. Teoride ağrının varlığı ve şiddetinin nörolojik uyarıların
geçişine bağlı olduğu, sinir sistemindeki kapı mekanizmalarının ağrı geçişini kontrol
ettiği ve kapı açık ise, ağrı duyusu ile sonuçlanan uyarıların bilinç düzeyine ulaşıp, ağrı
hissedileceği, eğer kapı kapalı ise, uyarıların bilince ulaşamayacağı ve ağrı
hissedilmeyeceği ileri sürülmektedir45,59.
2.3.4.2. Spesifik Teori
Spesifik teori 1800’lerin başında ileri sürülmüş ve ağrı açıklamasında yaklaşık
100 yıl popülerliğini sürdürmüştür. Bu teori ağrının serbest sinir uçlarından değil ağrı
iletimine özel reseptörlerden kaynaklandığını ileri sürmektedir45,59.
2.3.4.3. Pattern Teori
Pattern teori diğer duyusal modellerle birlikte ağrı reseptörlerini açıklamayı
içerir ve ağrı yoğunluğu, uyarının gücü ve devam eden uyarının etkisiyle ilgilidir.
Teoriye göre ağrılı uyaran spinal korda ulaştıktan sonra ağrı duyusunun başlaması için
uyarının beyinde birikerek belirli bir seviyeye çıkması gerekir45,46,59.
2.3.4.4. Endorfin Teorileri
Endorfinler santral sinir sistemi tarafından üretilen, morfin gibi hareket ederek
beyindeki opioid reseptör alanlarına bağlanan maddelerdir. Böylece ağrı uyarısının
19
geçişini bloke ederler. Endorfin teorileri 1970’lerin ortalarında tanımlanmış ve yapılan
araştırmalarla ağrı algılaması ve analjezi gereksiniminin kişisel farklılıklar içerdiğini ve
bazı farmakolojik olmayan ağrı giderme yöntemlerinin endorfin yapımını uyardığı
belirlenmiştir45.
2.3.4.5. Psikolojik Teoriler
Ağrı da bir duygudur ve birçok durumda düşmanlık, suçluluk ve depresyon gibi
duygulardan kaynaklanabilir. Psikolojik teoriye göre ağrı kişinin kendini algılamasından
ortaya çıkar60.
2.3.5. Ağrının Sınıflandırılması
Raj, ağrıyı 4 ana başlık altında tanımlamıştır:
1. Nörofizyolojik mekanizma:
a. Nosiseptif, b. Somatik, c. Visseral, d. Nöropatik (nonnosiseptif), e. Psikojenik
2. Süreye bağlı:
a. Akut, b. Kronik
3. Etiyolojik:
a. Kanser ağrısı, b. Postherpetik nevralji, c. Orak hücre anemisine bağlı ağrı, d. Artrit
ağrısı
4. Bölgesel ağrı:
a. Baş ağrısı, b. Yüz ağrısı, c. Bel ağrısı, d. Pelvik ağrı61.
Ağrı tanımında sık kullanılan bir başka sınıflandırmada, başlama süresi, mekanizması
ve kaynaklandığı bölge dikkate alınmaktadır.
2.3.5.1. Kaynaklandığı dokuya göre:
− Somatik Ağrı: Somatik sinirlerden kaynaklanan, iyi lokalize edilen, ani ve
keskin başlayan, tanısı kolay olan ağrılardır.
− Visseral Ağrı: Yavaş başlar. Künt ve sızlayıcıdır. Kolik veya kramp
tarzındadır. Başka bölgelerde yansıyan ağrı tarzında ortaya çıkabilir.
− Sempatik Ağrı: Sempatik sinir sistemi aktivasyonu ile ortaya çıkan ağrılardır.
Yanma tarzında olup ağrıyan bölgede solukluk, üşüme ve trofik değişiklerden
20
yakınılır. Damar kökenli ağrılar, kompleks rejyonel ağrı sendromu örnek
verilebilir45,53,62.
2.3.5.2. Duyum şekline göre:
− Ani, keskin, batıcı,
− Yavaş artan,
− Künt, bazen yanıcı.
2.3.5.3. Etyopatojenezine göre
− Mekanik,
− Enflamatuvar
2.3.5.4. Başlama süresine göre;
− Akut ağrı: Ani başlangıçlı, nispeten kısa süreli, hafif veya şiddetli, günler ya
da haftalar içinde azalma gösteren ağrı şeklinde ifade edilmektedir. Akut ağrı
belirli bir süre devam eder, fakat kronik ağrıdan farklı olarak normale dönen
akut nöbetler şeklindedir. Akut ağrı sıklıkla bir yaralanma ya da hastalığın
ardından ortaya çıkmakta ve ağrıya sıklıkla korku ve anksiyete eşlik
etmektedir45,53,59,63.
− Kronik ağrı: Doku hasarından sonra oluşan, ayları aşan süreleri ile devamlılık
gösteren, hasta tarafından ağrının yeri karakteri ve zamanı ile ilgili yeterli
bilgi verilemeyen, nedeni olan hastalığın ya da hasarın iyileşme sürecinin
aşılmasına karşın devam eden ağrıdır. Kronik ağrı kişinin yaşam kalitesini
değiştirip, hastalarda davranış bozukluklarına varan sorunlara neden olabilir.
Nedenleri arasında, travma sonucu oluşan sinir hasarının geç sonuçları,
dejeneratif, otoimmun, neoplastik hastalıklarla psikojenik etkenler sayılabilir.
Kronik ağrılı hastalarda, akut ağrıda görülen otonomik yanıtlar görülmez.
Sempatik tonus ve nöroendokrin fonksiyonda artış belirgindir. Kronik ağrının
şiddeti, kişisel ve çevresel faktörler ile etkilenir45,53,63.
21
2.3.5.5. Mekanizmalarına Göre Ağrılar;
− Nosiseptif Ağrı: Ağrılı uyaranın sinir sistemi dışında tüm doku ve organlara
yayılmış bulunan özelleşmiş ağrı reseptörleri (nosiseptörler) tarafından
algılanıp, santral sinir sistemi (SSS)’ne iletildikten sonra hissedilen ağrı
tipidir62.
− Nöropatik Ağrı: Nöropatik ağrı, somatosensoryal sistemde uyarı iletimindeki
normal şeklin bozulması ile ortaya çıkar. Nöropatik ağrıda fizyopatolojik
mekanizmalar; periferik ve santral mekanizmalar olmak üzere iki gruba
ayrılır. Periferik mekanizmalar; ektopik deşarj, nosiseptör sensitizasyonu,
lifler arası anormal etkileşim, katekolaminlere artmış duyarlılık olarak
tanımlanmaktadır ve tüm mekanizmalar primer afferentlerde değişikliklere
bağlıdır. Santral mekanizmalar ise; duyusal yolların irritasyonu, sempatik
sistem irritasyonu, hipotalamik bozukluk, inici inhibitör mekanizmaların
kaybı ve alternatif sekonder çıkıcı yolların aktivasyonu olarak tanımlanabilir.
Enflamasyon, hasara yanıt olarak nöral dokularda devreye giren onarım
mekanizmaları ve bitişik dokuların hasara karşı reaksiyonları, birincil afferent
nosiseptörlerde aşırı uyarılabilirlik durumuna yol açar; bu algıya periferik
duyarlılaşma adı verilir. Buna karşılık, bu tür nosiseptörler tarafından innerve
edilen merkezi nöronlarda merkezi duyarlılaşma adı verilen aşırı
uyarılabilirlik durumu oluşur. Örnek olarak diyabet ya da sinir kompresyonu
sonucunda görülen nöropatileri verilebilir51,64.
− Deafferantasyon Ağrısı: Somatosensoryal uyarı iletiminin yaralanma sonucu
merkezi sinir sistemine akışının kesilmesi ile ortaya çıkar. Fantom ağrılar
örnek gösterilebilir64.
− Reaktif Ağrı: Motor ya da sempatik afferentlerin refleks aktivasyonu sonucu
nosiseptörlerin uyarılması ile algılanılır. Örnek olarak Myofasyal ağrılar
gösterilebilir64.
− Psikosomatik Ağrı: “Psikojenik ağrı” olarak da tanımlanır, anksiyete,
depresyon gibi durumlarda ağrı olarak tanımlanan duygulardır. Psikolojik
sorunun temeli oluşturduğu, önemsiz de olsa dokulardaki sorunun bu temel
üzerinde yükselerek, hastanın nörofizyolojik duyarlılığının artması ile abartılı
olarak değerlendirilip algılanmasıdır62.
22
2.3.6. Ağrının Psikolojik Yönleri
Hipokondriyak bir hasta normal bedensel duyumları ağrı veya benzeri hastalık
belirtisi olarak idrak eder. Yani, ortada bir uyaran vardır (adale kasılması gibi) ancak
kişi tarafından, kalp krizini haber veren vahim bir duyum olarak idrak edilmekte
(duyusal boyut), bundan dolayı acı ve dehşet yaşanmakta (duygusal ve yaşantısal
boyut), kişi acil servislere koşmaktadır (davranışsal boyut). Noxious uyaranlar, subjektif
ağrı hissinin yanı sıra, kaçma, kaçınma, donup kalma, benzer durumlara düşmemek için
dikkatli olma gibi, organizmanın kendini korumasına yönelik davranışsal tepkilere de
yol açarlar. Ağrı 3-6 aydan kısaysa akut ağrı sendromundan, uzunsa kronik ağrı
sendromundan bahsedilir. Akut ağrı organizmayı alârme eder; “dövüş veya kaç veya
kork” prensibine göre uyarır ve genel bir anksiyete sendromuyla karakterizedir. Kronik
ağrı ise irritabilite, uyku bozuklukları, tükenme, bedeniyle aşırı uğraşma, libido
azalması, psikomotor yavaşlama, sosyal çekilme gibi belirtilere yol açar. Bu kişiler
güvensizdirler ve kronik ağrı davranışı sergilerler: Jestlerle, mimiklerle ve inlemelerle
bezenmiş, sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanan, doktor doktor dolaşan,
dramatik, bazen de teatral “zavallı hasta” rolü! Bu davranışın oluşmasında sosyokültürel
etkilerin, öğrenmenin ve bu öğrenilmiş ağrı davranışının muhtelif biçimlerde
pekiştirilmesinin etkisi büyüktür63,64. Özetle;
A. Ağrı spesifik ve elemanter bir duyumdan ibaret değildir; ağrı idrakı ve yaşantısında
psişik faktörlerin büyük rolü vardır. Saf psişik kökenli bir semptom olarak karşımıza
çıkabileceği gibi, organojen bir ağrının idrak edilmesinde de psişik etkenler önemli rol
oynayabilir65.
B. Kronik ağrı hastası rolü sayesinde kişi bastırmış olduğu çatışmalardan kurtulmakta
(birincil kazanç) veya sağlıklı görünmekten kaçınmakta (kaçmayı öğrenme), bu da
bağımlılık ihtiyaçlarının doyurulmasını sağlamakta (ikincil kazanç), çeşitli çevresel ve
sosyal pekiştirmelerle de (pozitif pekiştirilme) bu rol iyice benimsenmektedir. Sonuç
tam bir kısır döngüdür. Subjektif bir yaşantı olan ağrının ölçülmesi konusu da son
derecede karmaşık ve tartışmalı bir özellik taşımakta, objektif ve güvenilir bir yöntem
bilinmemektedir ve ağrı davranışı kısır döngüsüne girmiş bir hastanın “gerçek ağrısını”
tespit edebilmek âdeta imkânsızdır. Ağrının kişiler için taşıdığı anlamlar şöyle
gruplandırılmıştır:
23
1. Ağrı, bedene bir zarar gelmesi veya bir kaybın ortaya çıkması tehdidine karşı ikaz
rolü oynar.
2. Ağrı nesne ilişkilerinin düzenlenmesinde yardımcı bir unsurdur. Canı yandığı için
ağlayan çocuk annesinin ilgi ve şefkatine kavuşur. Bu davranış biçimi değişikliklere
uğrayarak yetişkinlikte de sürer.
3. Ağrı ve ceza kavramları ilginç bir kavramsal ve semantik paralellik arz eder.
4. Ağrı hissi saldırganlık ve güçle doğrudan ilişkilidir. Ağrı çekilmesi ve çektirilmesi
de, bu bağlamda gücün sembolüdür.
5. Sevgi nesnelerinin hakikî veya hayali kaybı ağrıyla (acı çekmeyle, ıstırapla)
birliktedir. Böyle bir şeyin düşünülmesi bile insana “acı” verir60,65.
Bazı kişiler, bu mekanizmaların bir veya birkaçı nedeniyle ağrıya yatkınlık içine
girerler. Çevreyle ilişki kurabilmenin “acı çeken insan” imajından geçtiği şeklindeki
koşullanmanın etkisiyle, bilinç-dışı suçluluk duygularının cezalandırılması biçiminde,
nesne kaybı tehdidinin etkisiyle veya yasak saldırganca veya cinsel dürtülerin
bastırılması sonucunda kişide ağrı yaşantısı aktive olabilir. Psikoanalitik görüşe göre,
bilinç-dışına bastırılan muhteva, kılık değiştirerek, çok farklı görünümlerle tekrar
bilince çıkabilmektedir. Bu bağlamda ağrı konusu ele alınacak olunursa, kullanılan
başlıca ego savunma mekanizmaları arasında represyon (bilinç-dışında bastırma),
izolasyon, sembolizasyon (simgeleştirme), kişinin kendine çevrilme, konversiyon ve
somatizasyon (bedenselleştirme) sayılabilir66. Somatizasyon ruhsal çatışmaların beden
duyumlarıyla ifadesidir. Bir veya daha fazla sayıdaki bedensel semptomların
bulunduğu, yeterli tıbbî değerlendirmelerle bunların fiziksel bir patolojiye veya
patofizyolojik mekanizmaya bağlanamadığı veya bir takım organik nedenler bulunsa
bile, mevcut şikâyetlerin bu fizik bulgulardan beklenebileceğin çok üzerinde sosyal
veya meslekî bozulmaya yol açması durumlarında somatizasyondan bahsedilmesi
gerekir. Kendi ruh hâllerinin farkında olmayan aleksitimik kişiler, depresyonlarını veya
anksiyetelerini somatize ederek bedensel şikâyetler biçiminde yaşarlar ki, buna
somatotimi denmektedir. Gerek erken çocukluk çağında gerekse yetişkinlik döneminde
yaşanan stresli yaşantıların baş ağrılarının gelişmesinde önemi vardır. Çocuklarda ve
ergenlerde en sık rastlanan somatizasyon semptomu baş ağrısıdır ve bu gruptakilerin
%39 ilâ 70'inde arada bir, %10 ilâ 30'unda da haftada en az bir kere baş ağrısı çekme
şikâyeti mevcuttur. Karın ağrısı başta olmak üzere, diğer somatik şikâyetler de
24
çocuklarda ve ergenlerde sıktır ve Vücut Dismorfik Bozukluğu gibi entitelere sekonder
olarak da somatizasyon gelişebilir. Bu yaş grubunda ileride migrene dönüşecek, ağrının
eşlik etmediği epizodik migren eşdeğerlerine sık rastlanır65,66,67.
2.3.6.1. Kültürel Belirleyiciler
Ağrı yanıtının kişiden kişiye değişmesi “ağrı eşiklerinin” farklılığına
bağlanmıştır. Tüm insanların kültürel geçmişlerine bakmaksızın aynı tip “duyusal eşiğe
“sahip oldukları bilinmektedir. Ancak, kültürel yapı “ağrı algılama eşiğinde” güçlü bir
etkiye sahiptir. Kültürel yapının en etkili olduğu durum “ağrı tolerans “düzeyidir. Ağrı
toleransındaki bu farklılıklar ağrıya yönelik farklı etnik tutumları yansıtır67.
2.3.6.2. Geçmiş Deneyimler
Ağrının kültürel faktörlerden etkilenmesi ışığında erişkinlerin ağrı davranışları
ile ilgili çocukluk deneyimleri incelenmiş olup çocukların ebeveynlerinin ağrı
tutumlarından etkilendiklerine inanılmaktadır66.
2.3.6.3. Ağrı Oluşturan Durumların Anlamı
Ağrının şiddeti ve kalitesinin algılanması ortaya çıktığı durumlara göre
değişiklik gösterir. Bu etkiyi göstermek üzere savaş ve barış ortamındaki ağrıyı
inceleyen çalışmalar yapılmıştır. II. Dünya Savaşı'nda yaralanan askerlerde yapılan bir
çalışmada ağır yaralananların %25'inin ağrıdan yakındığı ve analjezik istediği
saptanmıştır. Doku hasarı askerlerinkine benzeyen, ameliyat olmuş erkek sivillerde ise
ağrısı nedeni ile analjezik isteme oranının %80 olduğu gösterilmiştir60.
2.3.6.4. Dikkat, Anksiyete ve Dikkati Başka Yöne Çekme
Eğer kişi dikkatini ağrılı olayda odaklaştırır ise daha şiddetli ağrı çekme
eğilimindedir. Yapılan çalışmalarda eğitim sırasında “ağrı“ sözcüğünün kullanılıp
kullanılmamasının ağrı algılamasını etkilediği görülmüştür. Ağrıyı sezme bile
anksiyeteyi yükseltmekte ve algılanan ağrının şiddeti de artmaktadır. Anksiyete
genellikle kısa süreli ağrı ile birlikte iken depresyon uzun süreli ağrılarda görülür. Bu
iki durum muhtemelen ağrıya dayanmayı güçleştirir ve hastanın ağrısını kontrol
yeteneğini ya da bakış açısını değiştirir. Dikkatin başka yöne çekilmesinin de ağrı
25
algılamasını azalttığı bilinmektedir. Bu yöntem, ağrının hızla şiddetlendiği durumlardan
çok, yavaş yavaş arttığı durumlarda etkili olmaktadır59,68.
2.3.6.5. Plasebolar
Plasebo alan hastalarının yaklaşık %35'i ağrısının önemli ölçüde azaldığını
bildirmiştir. Bu oldukça yüksek bir orandır, çünkü yüksek dozda morfin bile şiddetli
ağrıyı ancak hastalarının %75'inde dindirebilmektedir. Plaseboların, orta ağrıya göre
şiddetli ağrıda, stres ve anksiyetesi yüksek olanlarda daha etkili olduğu gösterilmiştir.
Plaseboya olumlu yanıt veren hastaların ağrısının gerçek olmadığına inanılması doğru
bir yaklaşım değildir. Bu yanıt, ancak hastanın ağrısının giderilme isteği ile
açıklanabilir69,70.
2.3.7. Ağrı Yönetiminde Hemşirenin Rolü
Ağrı kontrolü sağlıkta yaşam kalitesini belirlemede anahtar bir rol oynamaktadır.
Devam eden ve dindirilemeyen ağrı hastanın yaşamının her alanında zararlı ve bozucu
etkiye sahiptir. Ağrı anksiyete ve duygusal sıkıntı oluşturur; iyilik haline zarar verir;
fonksiyonel kapasiteyi etkiler ve ailesel sosyal ve mesleki rolleri yerine getirme
yeteneğini engeller. Böylesi geniş etkileri nedeniyle ağrının, hastanın fiziksel, sosyal ve
ruhsal fonksiyonlarını ciddi bir şekilde etkileyerek yaşam kalitesini her yönüyle
etkilediği ve azalttığı görülmektedir71,72.
Etik açıdan, insanı giderilebilecek bir ağrı ile bırakmak doğru değildir. Ağrı
tedavisi, bir hasta hakkıdır. Ağrı çeken herkes, ağrının giderilmesini hak etmektedir. Bu
hak ise tüm dünyadaki insan haklarına saygıdan kaynaklanmaktadır73.
Ağrı kontrolünde hemşirenin rolünü diğer ekip üyelerinden ayıran ve önemli
kılan temel noktalar; hemşirenin hasta ile diğer ekip üyelerinden daha uzun süre birlikte
olması nedeniyle hastanın önceki ağrı deneyimleri ve baş etme yöntemlerini öğrenmesi
ve gerektiğinde bunlardan yararlanması, ağrı ile başa çıkma stratejilerini hastaya
öğretmesi, rehberlik etmesi, planlanan analjezik tedavisini uygulaması, sonuçlarını
izlemesi ve empatik yaklaşımı sağlamasıdır71,74.
Bu nedenle hemşire ağrı kontrolünde kendini eğitmeli, geliştirmeli ve
farmakolojik yöntemlerin yanında farmakolojik olmayan yöntemleri de kullanarak
hastanın en üst düzeyde rahatlığını sağlayabilmelidir75.
26
2.3.8. Ağrı Değerlendirilmesinde Ölçek Kullanımı
Ağrılı hastanın tanı ve tedavisinin doğru yönlendirilmesinin en önemli koşulu,
hastanın ağrısının doğru değerlendirilmesidir. Başarılı bir ağrı değerlendirilmesi ve
kontrolü, bir ölçüde sağlık personeli ve hasta arasındaki olumlu iletişimin kurulmasına
bağlıdır. Hastanın kendisinin dinlendiğini ve yakınmasının ciddiye alındığını algılaması
gerekir76.
Ağrının en kolay değerlendirme yolu hastaya ağrısının olup olmadığını
sormaktır. Ancak, sadece ağrının "var" ya da "yok" olması değerlendirme için yeterli
olmamaktadır. Değerlendirme sırasında ağrının şiddeti, tipi, özelliği, lokalizasyonu,
zamanla ilişkisi, ağrıyı azaltan ve arttıran faktörler gibi özelliklerin de bilinmesi
gerekmektedir77.
Bu nedenle hasta, hemşire ve hekim arasında farklı yorumlara neden olmayacak,
her kullanımda doğru sonucu verecek, geçerliliği ve güvenirliliği yapılmış ağrı
ölçeklerini kullanmak gerekir76.
2.3.8.1. Ağrı Ölçekleri Çizelge 2.3. Ağrı Değerlendirilmesinde Kullanılan Ölçekler
Tek Boyutlu Ölçekler Çok Boyutlu Ölçekler
•Sözel kategori ölçeği
•Sayısal ölçekler
*•Görsel Kıyaslama Ölçeği (GKÖ)
•Burford Ağrı Termometresi (BAT)
•Mc Gill Melzack Ağrı Soru Formu
•Dartmount Ağrı Soru Formu
•West Haven-Yale Çok Boyutlu Ağrı Çizelgesi
•Anımsatıcı Ağrı Değerlendirme Kartı
•Wisconsin Kısa Ağrı Çizelgesi
•Ağrı Algılama Profili
•Davranış Modelleri
2.3.8.1.1. Tek Boyutlu Ölçekler
Doğrudan ağrı şiddetini ölçmeye yönelik olup, değerlendirmeyi hasta kendisi
yapmaktadır. Günümüzde özellikle akut ağrının değerlendirilmesinde, ayrıca uygulanan
ağrı tedavisinin etkinliğini izlemede kullanılmaktadır. Tek boyutlu ölçekler arasında
27
sözel kategori, sayısal ve Görsel Kıyaslama Ölçeği ile Burford Ağrı Termometresi
sayılabilir76.
a) Sözel Kategori Ölçeği: Basit tanımlayıcı ölçek olarak da adlandırılmakta olup, bu
ölçek hastanın ağrı durumunu tanımlayabileceği en uygun kelimeyi seçmesine dayanır.
Ağrı şiddeti hafiften dayanılmaz dereceye kadar sıralanır. Hastadan bu kategorilerden
durumuna uygun olanı seçmesi istenir77.
• Avantajları: Uygulanması ve sınıflamasının kolay ve basit olmasıdır.
• Dezavantajı ise; ölçekte ağrı şiddetini tanımlayan kelimenin anımsanması ya da ağrı
şiddetinin tanımlanmasında listedeki mevcut kelime sayısına bağımlı olma gibi
kullanım sınırlılıkları vardır. Ayrıca, literatürde kategori ölçeklerinde hastaların uç
kelimeler yerine ortada yer alan kelimeleri kullanma eğiliminde oldukları
belirtilmektedir. Sözel kategori ölçeğinin bu sınırlamalarının yanı sıra, orta şiddetteki
ağrıyı tanımlamada duyarlılığın görsel kıyaslama ölçeğine göre az olduğu da
belirlenmiştir77.
b) Sayısal Ölçekler: Ağrı şiddetini belirlemeye yönelik olan bu yöntem, hastanın
ağrısını sayılarla açıklamasını amaçlar. Sayısal ölçeklerde ağrı yokluğu (0) ile başlayıp
dayanılmaz ağrı (10-100) düzeyine ulaşır. Sayısal ölçeklerin, ağrı şiddetinin tanımını
kolaylaştırmada, puanlama ve kayıtta kolaylık sağlanmasında, tavan ve taban etki
değerlendirmesinde yararlı oldukları için daha çok benimsendiğinin belirtilmesine
karşın; bazı araştırmalarda hemşirelerin sayısal ölçeklerde hastaların ağrı bildirimlerinin
yüksek olduğuna inandıkları ve bu nedenle kullanımını sınırlı buldukları doğrultusunda
düşünceler yer almaktadır77.
c) Görsel Kıyaslama Ölçeği (GKÖ=Visual Analog Scale=VAS): Bir ucunda
ağrısızlık, diğer ucunda olabilecek en şiddetli ağrı yazan 10 cm 'lik (100 mm.) bir cetvel
üzerinde hasta kendi ağrısını işaretler. VAS’ın ağrı şiddeti ölçümünde diğer tek boyutlu
ölçeklere göre daha duyarlı ve güvenilir olduğu belirtilmektedir71,77.
VAS’da standardizasyonu sağlamak amacıyla yapılan çalışmalarda, dikey kullanımının
hastalar tarafından daha iyi anlaşıldığı belirtilmiştir.
• Avantajları:
Ø Ağrı şiddetinin değerlendirilmesinde diğer yöntemlere göre duyarlılığın yüksek
olduğu saptanmıştır.
28
Ø Beş yaşın üzerindeki hastalar bu yöntemi kolay, anlaşılır ve kolay uygulanabilir
olarak tanımlamışlardır76,77.
• Dezavantajları:
Ø Hasta işaretlemeyi rastgele yapabilmekte, bu da değerlendirmede yanılgılara
neden olabilmektedir.
Ø Hastanın yorgun ya da işbirliği yapamayacak durumda olması VAS
kullanımında yanılgıya neden olabilir.
Ø Ağrı değerlendirmesinin yapıldığı zamanın seçimi de yanılgılara neden olabilir.
Bu yanılgıları önlemek için ağrı değerlendirmesini düzenli aralıklarla yapmak
uygun olur.
Ø VAS’nın değerlendirme ve kayıtlarının aynı ölçek üzerinde yapılması
durumunda önceki ağrı şiddeti değerlerini görmek, sonraki ağrı şiddetini
değerlendirmesinde etkileyici rol oynayabilir.
Ø Yaşlılarda VAS hattının algılanması, işaretlerle koordinasyon sağlanmasının
güçlüğü nedeniyle uygulamada sorun olabilmektedir.
Ø Kronik ağrılı hastalarda VAS kullanımı ağrıyı tanımlamada yetersiz
kalabilir76,77.
d) Burfort Ağrı Termometresi: Ülkemizde kullanımı henüz yaygın değildir. Bu ölçek
kolay anlaşılır, numaralarla birleştirilmiş sözlü ifadeleri içerir. Bu bağlamda; 0-1
ağrısızlığı, 2-3 hafif, 4-5 rahatsız edici, 6-7 şiddetli, 8-9 çok şiddetli, 10 ise dayanılmaz
ağrıyı tanımlamaktadır. Ancak, Burford Ağrı Termometresi'nde analjeziklerin dozunu
ayarlamada hatalar olabilir. Ayrıca, bu ölçek ağrıyı etkileyebilen tüm faktörleri
içermemektedir. Bunun yanı sıra hemşirenin ve hastanın ağrı şiddeti ve uygulanan
tedavinin etkinliğine ilişkin yorumlarına yer verilmesi diğer ölçeklere göre bir üstünlük
olarak kabul edilmektedir77.
Sonuç olarak, ağrının şiddetini değerlendirmede birçok ölçek kullanılmaktadır.
Bunlardan VAS, tekrarlı ölçümlerde güvenli, geçerli ve kullanılabilir bir ölçüm aracı
olarak kabul edilmektedir78.
2.3.8.1.2. Çok Boyutlu Ölçekler
Bazı araştırmacılar tek boyutlu ölçeklerden kaynaklanan eksikliği gidermek için
ağrının değişik yönlerini ortaya koyan çok boyutlu ölçekler geliştirmişlerdir. Çok
29
boyutlu ölçeklerin ağrıyı tüm yönleriyle ele almalarına karşın, tek boyutlu ölçeklere
göre ağrı değerlendirmesinin daha uzun sürmesi ve birçoğunun anlaşılmasının güç
olması, bu ölçeklerin özellikle akut ağrıda ya da tedavi etkinliğini değerlendirmede ağrı
şiddetini ölçmek amacıyla kullanımını sınırlandırmaktadır. Buna karşın, çeşitli ağrı
merkezlerinde uygulanan ve her bir hastaya artan bir yük getiren çok boyutlu ölçeklerin
değişik alternatifleri vardır. Bunlar içinde en çok kullanılan McGill Melzack Ağrı Soru
Formu (MASF) ‘dur79.
McGill Melzack Ağrı Soru Formu (MASF): Melzack ve Targerson tarafından 1971
yılında geliştirilen, 1975 yılından beri birçok araştırmada kullanılan ölçek birçok ülke
diline de çevrilmiştir. Ülkemizde de Kuğuluoğlu, Eti-Aslan ve Olgun tarafından
geçerlilik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır79,80.
Ölçek; dört bölümden oluşmaktadır. Formun girişinde hastanın adı, soyadı, yaşı, tıbbi
tanısı-sorunu, analjezik kullanıyor ise türü ve dozu, ayrıca hastanın algılaması ile
ağrının yeri, özelliği, zamanla ilişkisi ve şiddetini belirlemeye yönelik tanıtıcı bilgiler
yer almaktadır76,77.
• Birinci Bölüm: Bu bölümde hastanın ağrısının yerini vücut şeması üzerinde
işaretlemesi ve ağrı derinden geliyor ise "D", vücut yüzeyinde ise "Y", hem derinde hem
de yüzeyde ise "DY" harfleri ile belirtmesi istenir.
• İkinci Bölüm: Bu bölümde ağrıyı duyusal, algısal ve değerlendirme yönünden
inceleyen 20 takım kelime grubu vardır. Her grup ağrıyı değişik yönleri ile tanımlayan
2-6 kelimeden oluşmaktadır. Hastanın ağrısına uyan kelime kümesini seçmesi ve seçtiği
kümenin içinde ağrısına uyan kelimeyi işaretlemesi istenmektedir. MASF' nun ikinci
bölümünde yer alan 20 kelime kümesinin ilk 10'u ağrının duyusal boyutunu, sonraki beş
küme algısal boyutunu, 16. küme ise değerlendirmeyi içerir. Geriye kalan son dört
küme ağrının çeşitli yönlerini gösteren kelimelerden oluşmaktadır.
• Üçüncü Bölüm: Bu bölümde ağrının zamanla ilişkisi yer almaktadır. Ağrının
sürekliliği, sıklığı, ağrıyı arttıran/azaltan faktörleri belirlemeye yönelik kelime gruplan
vardır.
• Dördüncü Bölüm: Bu bölümde ise ağrı şiddetini belirlemeye yönelik "hafif ağrı ile
"dayanılmaz" ağrı arasında değişen beş kelime grubu; ayrıca "yaşanabilir=hedef ağrı"
olarak da tanımlanan ve hastanın kabul edebileceği veya rahatsız olmadan
yaşayabileceği ağrı şiddetini belirlemeye yönelik altı soru yer almaktadır. MASF
30
kullanılarak yapılan ölçümde; ağrının yeri, zamanla ilişkisi, şiddeti hastada yarattığı his
ve hasta için yaşanabilir ağrı belirlenmektedir. Bu formun yanında; West Haven Yale
Çok Boyutlu Ağrı Soru Formu, Memorial Ağrı Değerlendirme Kartı, Wisconsin Kısa
Ağrı Çizelgesi, Ağrı Algılama Profili gibi ölçüm araçları kullanılmaktadır76,77.
2.3.9. Ağrıda Tedavi
2.3.9.1. Farmakolojik Yöntemler
Ağrı kontrolünde kullanılan farmakolojik ajanlar arasında, lokal anestezikler,
nonsteroid antienflamatuar ilaçlar (NSAİİ) opioidler ve adjuvan analjezikler sayılabilir.
Analjeziklerin etkinliğinin arttırılması, hastanın fiziksel özelliklerine ve ağrının türüne
uygun analjezik seçimi ile mümkündür. Uygulama şekillerine göre postoperatif
analjezide kullanılan yöntemler ise; intravenöz yol, hasta kontrollü analjezi,
intramüsküler yol, subkutan yol, oral yol, transdermal yol, rektal yol, infiltrasyon
analjezisi, sinirlere uygulanan bloklar, subaraknoid yol gibi çok çeşitlilik
göstermektedir. İntravenöz narkotikler ağrının en hızlı giderilmesini sağlar. Daha kalıcı
etki için, epidural kataterler, hasta kontrollü analjezi ve bölgesel anestetik blokaj da
kullanılabilmektedir81,82.
2.3.9.2. Nonfarmakolojik Yöntemler
Analjeziklerle birlikte kullanıldığında ilaçların etkinliğini arttıran, analjezikler
kullanılmadan vücudumuzun doğal morfini, endorfin salınımını sağlayarak ağrının
ortadan kaldırılmasını sağlayan uygulamaların tümüne nonfarmakolojik tedavi denir83.
Nonfarmakolojik girişimler ağrıyı azaltır, yan etkileri azdır ve hastanın bakıma
katılımını sağlar84. Farmakolojik ajanların ağrılarını tamamen geçirmediği ya da zararlı
yan etkilere neden olduğu bazı hastalar için, ilaç tedavisine bu yöntemlerin eklenmesi
ağrıyla daha etkin baş etmeyi beraberinde getirmektedir. Bu nedenle alternatif-
tamamlayıcı yöntemler ağrı tedavisinde kullanışlı, yardımcı bir yöntem olarak
görülmektedir85.
Nonfarmakolojik yöntemler,
û Bireysel kontrol hissini arttırır.
û Güçsüzlük hissini azaltır.
31
û Aktivite düzeyini ve fonksiyonel kapasiteyi arttırır.
û Stres ve anksiyeteyi azaltır.
û Ağrı davranışını ve odaklanan ağrı düzeyini azaltır.
û Analjezik ilaçların dozunu azaltır ve böylece tedavinin yan etkilerini azaltırlar86.
Nonfarmakolojik girişimler; periferal teknikler (fiziksel ajanlar/deri stimülasyon
yöntemleri) bilişsel-davranışsal olmak üzere iki grupta sınıflandırılabilir45,46.
a) Periferal Teknikler: Deri stimülasyonu, kapı kontrol teorisinde belirtildiği şekilde,
büyük lifleri aktive eder, bu aktivasyonda ağrı mesajını taşıyan küçük çaplı lifleri inhibe
eder dolayısıyla ağrı olarak hissedilen uyarıların geçişine kapıyı kapar. Diğer bir olasılık
da bazı deri stimülasyonlarında vücudun doğal morfini olan endorfinlerin artması olarak
açıklanmaktadır45.
Deri stimülasyon girişimleri, sıcak uygulama, soğuk uygulama, vibrasyon,
mentol uygulama, hidroterapi, transkütan elektriksel sinir stimülasyonu, masaj ve
dokunmadır. Bu girişimler, invaziv değildir. Deri stimülasyonunun en önemli avantajı;
hemşireler tarafından kolaylıkla uygulanabilmesi ve hasta veya ailelere kolayca
öğretilmesidir87.
Transkütan elektriksel sinir stimülasyonu (TENS): Analjezi yöntemleri ile birlikte
kullanıldığında etkili olduğu bildirilen bir elektro analjezi yöntemidir. Bu yöntemde,
elektrik enerjisi elektrotlar aracılığı ile deri yüzeyinden sinir sisteminin belirli
bölgelerine taşınır. Postoperatif ağrı kontrolünde TENS’i ilk kez Hymes ve arkadaşları
kullanmış ve torasik ve abdominal ameliyat geçiren hastalarda TENS’in ağrıyı
azalttığını bulmuşlardır. Ülkemizde Özalper ve arkadaşları torakotomi geçiren
hastalarda TENS’i kullanmış ve kullandıkları hastalarda ağrı kontrolünde NSAI
analjeziklerin yeterli analjezi sağladığını belirtmişlerdir88.
Sıcak-soğuk uygulama: Nonfarmakolojik tedavi yöntemlerden olan soğuk uygulama,
bedenin herhangi bir bölgesinin üzerine soğukluk veren bir maddenin veya aracın
uygulanmasıdır86.
Soğuk uygulamanın analjezik etkisi, doğrudan ya da dolaylı olarak ortaya çıkar.
Doğrudan doğruya etki, soğuğun periferik sinirler üzerine olan etkileri ile
açıklanmaktadır. 1965 yılında Melzack ve Wall tarafından ileri sürülen Kapı-Kontrol
Teorisi, kutanöz uyaranların ağrı tedavisinde kullanımının temelini oluşturmuştur.
Soğuk uygulama, analjezik etkisi bu teori ile açıklanabilen uyarılardan biridir89.
32
Postoperatif 48 saat sonra kullanılması uygun olan sıcak uygulama ısı
reseptörleri aracılığı ile ağrıyı inhibe eden refleksleri harekete geçirir ve vazodilatasyon
etkisi ile ağrıyı azaltır84.
Deriye Mentol Uygulama: Mentol içeren maddenin lokal olarak uygulanması da bir tür
eksternal analjezi sağlar. Eksternal analjezinin amacı analjeziğin deriden absorbsiyonu
değil sıcaklık, serinlik gibi bir deri duyusu oluşturmaktadır45.
Egzersiz: Subakut ve kronik ağrı tedavisi için önemlidir, çünkü zayıf kaslar güçlenir,
sert eklemler hareket eder, koordinasyon ve dengenin yeniden oluşturulmasına yardım
eder, hasta konforunu arttırır ve kardiyovasküler kondüsyonu sağlar90.
Masaj: Hem fiziksel hem de mental gevşeme sağlar. Hipokrat, masajı terapatik bir
girişim olarak tanımlayan ilk kişidir 90. Masaj beşinci yy dan beri hastalıklar için bir
tedavi yöntemi olarak tanımlanmaktadır. Masaj gevşemeyi sağlar, stresi azaltır,
yorgunluğu geçirir, uykuyu sağlar, endorfinlerin uyarılması yoluyla ağrıyı azaltır. Nixon
ve arkadaşları yaptıkları çalışmada masajın ağrı kontrolünde etkin bir rolü olduğunu
belirtmişlerdir91.
Vibrasyon: Bir tür elektrik masajıdır. Kullanımı yaygın değildir ama yapılan çalışmalar
çok etkili olabildiğini ileri sürmektedir45.
b) Bilişsel-Davranışsal Teknikler: Bilişsel-davranışsal teknikler, ağrı yönetiminde
multimodal yaklaşımın önemli bir bölümüdür. Ağrının algısal, duyusal, davranışsal
boyutu olduğu ve ağrının sadece algısal değil, bireyin ağrıya verdiği anlamlarla ilgili
olduğu varsayımından ortaya çıkan gevşeme, dikkati başka yöne çekme ve hipnoz gibi
tekniklerden oluşur84.
Ağrının bilişsel (kognitif) yöntemlerle azaltılmasında, önce ağrıya özgü
düşünceler tanımlanır ve daha uygun olumlu düşüncelerle değiştirilmeye çalışılır.
Hastanın, ağrıyı algılaması ve yanıtının değiştirilmesi hedeflenir. Davranışsal yöntemler
ise hastanın ağrı davranışını ve ağrı yaşantısını arttırdığı düşünülen davranışların-
öğrenme teorisi temelinde- değiştirilmesidir. Amaç, hastanın işlev düzeyini arttırmak,
olumsuz davranışları azaltmak ve ağrı kesici ilaç kullanımını önce azaltıp, sonra
tümüyle kesmektir83.
Dikkati başka yöne çekme: Bu tekniğinin kullanılmasındaki amaç, dikkatin ağrı
dışındaki bir uyaranda yoğunlaştırarak ağrı toleransını artırmak ve ağrı duyarlılığını
azaltmaktır. Dikkati başka yöne çekme tekniği özellikle invaziv ve farmakolojik bir
33
yöntemle birlikte, ağrının kısa sürede giderilmesi veya hafifletilmesi amacıyla sık
kullanılan yöntemlerden biridir59.
Düşleme: Çoğu insanın düzenli olarak kullandığı bir düşünce biçimidir. Kişide kontrol
duygusu ve gevşeme sağlayan bir dikkati başka yöne çekme yöntemidir. Kişi, bir düşe
konsantre olur ve kendini bu düşe yerleştirir. Düşleme, ritmik solunum ve gevşeme ile
birlikte daha etkili olur. Ağrı dindirme amaçlı düşleme, kişide ağrının şiddetini azaltan
duyusal imajlar geliştirmek için düş gücünü kullanmasıdır45.
Gevşeme teknikleri: İlk olarak Jacobson tarafından tanımlanan gevşeme teknikleri
ağrı, doğum, anksiyete, uykusuzluk ve kızgınlık gibi birçok durumda kullanılan,
kademeli olarak kasların gerilmesi ve gevşetilmesine şeklinde tanımlanan bir
yöntemdir. Anksiyete ve iskelet kaslarındaki gerginliğin göreceli olarak giderilmesini
sağlayan gevşeme teknikleri vücutta sempatik sinir siteminin uyarılması, kas gerginliği
ve santral sinir sisteminin aktivasyonunu sağlayarak etki eder59.
Ameliyat sonrası hasta tarafından gevşeme tekniklerinin kullanılması stres ve
anksiyeteyi azaltarak ağrı kontrolünü kolaylaştırır92. Ancak hafiften orta dereceye kadar
olan ağrıların azaltılmasında daha etkilidir ve şiddetli ağrıda beraberinde
analjeziklerinde kullanılması gerekebilmektedir. Her hasta gevşeme tekniklerini
kullanmayı tercih edebilir ancak, hasta gevşeme ile ilgilendiğini belirtiyorsa
uygulanabilir84.
34
Çizelge 2.4. En Çok Kullanılan Gevşeme Teknikleri45.
Teknik Tanımı Açıklama
Progresif Kas Gevşemesi
Sempatik sinir sistemi aktivitesinde azalma, parasempatik sinir sistemi aktivitesinde artışla sonuçlanan, istemli olarak büyük kas gruplarının sırayla aktif olarak kasılıp, pasif şekilde gevşetilmesidir.
Yavaş ve derin birkaç nefes alınarak uygulamaya başlanır. Baştan ayağa yaklaşımı kullanılarak vücut kasları 5’e kadar sayılarak gerilir ve gevşetilir. Yavaş yavaş nefes alırken, baştan başlayarak boyun, omuzlar ve aşağıya doğru devam edilir.
Biyolojik Geri Bildirim
Fizyolojik bir işlevi kontrol etmeye ya da gevşemeye yardım amacıyla hastanın bilgilendirilmesi temeline dayanan bir uygulamadır.
Kan basıncı gibi biyolojik fonksiyonlar hakkında verilen bilgi hastadan geri alınır. Böylece hasta beden yanıtını daha sağlıklı bir yolla değiştirir.
Hipnoz
Hastanın telkinleri daha kolay aldığı, bilişsel farkındalığın azaldığı derin bir gevşeme durumudur.
Hasta rahat ve gevşemiş bir pozisyonda oturur ve birkaç derin ve yavaş nefes alır. Hoş bir fikir, duygu, nesne ya da gevşemeye odaklanarak bilişsel olarak farkındalık değiştirilir ve çevreyle olan ilgi azaltılır. Hipnoz ağrı, anksiyete ve gerilimi sakinlik ve kontrol arttığında azaltabilir.
35
Çizelge 2.4. En Çok Kullanılan Gevşeme Teknikleri45. devamı
Teknik Tanımı Açıklama
Otojenik Eğitim
Meditasyona benzeyen, gevşemiş bir beden durumu ve pasif kabullenici bir tutuma bağlı olan gevşeme durumudur.
Pasif konsantrasyon altında olan bir kişiye sıcaklık, ağırlık ve diğer fiziksel gevşeme aşamaları hakkında telkinde bulunulur.
Meditasyon
Kişinin sakin bir durumda bir ses, bir düşünce, bir obje ya da kokuya odaklaşmasıyla oluşan mental konsantrasyondur.
Sessiz ve rahat bir ortamda gözler kapatılarak solunuma odaklanılır ve kişi nefes alıp vermesine dikkat eder.
Biyofeedback: Gevşeme yanıtının öğrenilmesini son derece kolaylaştıran yöntemlerden
biri biofeedback’tir. “Biofeedback” insan vücudunda normal halde olan ya da anormal
hale gelmiş olan irade dışı veya hissedilmeyen, bazı fizyolojik olayların, genellikle
elektronik cihazlar kullanılarak oluşturulan görsel, işitsel uyarılar şeklinde ortaya
konarak, kontrol edilmesini öğreten tekniktir. Sinir sisteminin somatik, motor ve
otonom kısımlarının istemli nöral kontrolü esasına dayanır90.
“Biofeedback” uygulamasında, fark edilmeyen fizyolojik olaylara kişinin bilinçli
müdahale etmesi amaçlanmaktadır. Görüntü ya da ses sağlayıcı sistemler, kayıt ve
yetişmiş personelin gerekli olduğu özel bir tekniktir90.
Biofeedback aracına bağlı küçük elektrotlar hastanın alnına yapıştırılır. Beyin
dalgaları, kas gerilmesi, deri sıcaklığı, kalp hızı ve kalp basıncındaki fizyolojik
değişiklikler monitörde izlenebilir. Bu değişiklikler görsel ya da işitsel anlamlarla
ilişkilendirilir. Hasta ne kadar çok gevşerse, o kadar çok hoşnutluk veren ses ya da
görüntü olur. Bu hoşnutluk verici ses ya da görüntü, hasta gevşemeyi durdurduğunda
durur ve hasta gevşeme durumunu başardığında yeniden canlanır. Gevşeme becerisi
geliştikten sonra, tekniği stres verici durumlarda uygulaması için birey desteklenir93.
Biofeedback tekniği, on beş yıldır teşhise, tedaviye ve korunmaya yönelik
amaçlarla Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Avrupa’da kullanılmaktadır. Biofeedback
36
tekniği, düşünceler, duygular ve beden arasındaki ilişkiyi somut bir biçimde ortaya
koyar92. Bu yöntemle kişi kendisine yansıtılan bedensel faaliyetlerini kontrol etmekte ve
bunları kendi isteği doğrultusunda kullanmak alışkanlığını kazanır ve gevşeme için ne
yapması gerektiğini öğrenmiş olur94.
Otojenik gevşeme (kendi kendine gevşeme): Gevşeme yanıtının
kazanılmasında kullanılan önemli tekniklerden bir tanesi otojenik gevşemedir. Schulz
ve Luthe adlarında iki Alman hekimin geliştirdikleri bu teknik, birçok hastalıkta
denenmiş ve elde edilen olumlu sonuçlar yayınlanmıştır. Otojenik metot, zihnin istirahat
halinde bir vücut imajı üzerine konsantre olmasıyla, kaslarda tam bir gevşeme elde
edilmesidir95.
Progresif Gevşeme Egzersizleri: Bu teknik Jacobson tarafından geliştirilmiştir ve
1920’lerde geliştirilmeye başlanmış yaygın olarak araştırma ve inceleme konusu olmuş
ve bu tekniğin kas gerginliğini azaltmak konusundaki başarısı ve yararı kanıtlanmıştır.
Progresif gevşeme tekniği insan vücudundaki büyük kas gruplarının (elle başlayan,
ayakla biten kas grupları) iradeli olarak gerilmesini ve gevşetilmesini içerir. Kas
grupları farklı şekillerde gruplara ayrılmıştır, fakat en çok kullanılan grup aşağıdaki
gibidir:
Eller ve kollar
Boyun, omuz ve yüz
Göğüs, karın, kalça
Ayaklar ve parmaklardır.
Bir kas gergin durumda olduğunda, bu gerginlik ne ölçüde yoğunsa, kas serbest
bırakıldığında yaşanacak olan gevşeme aynı ölçüde derin olacaktır59.
Klinik alanda sıklıkla kullanılan gevşeme teknikleri ağırlıklı olarak bir eğitici
eşliğinde derin nefes alma çalışmaları, kalp atımıyla birlikte solunum, müzik, yavaş ve
ritmik nefes alma ve progresif gevşeme egzersizlerini içerir. Progresif gevşeme
teknikleri ağrı içeren birçok fiziksel ve psikososyal sorunun tedavisinde
kullanılmaktadır. Progresif gevşeme teknikleri pratik yapmayı gerektirebilir. Bu amaçla
hastalara pratik yapmaları için yönergeleri içeren bir kaset dinletilebilir veya yönergeler
hastalara yumuşak bir ses tonuyla okunabilir. İyi bir gevşemeyi sağlamada ilk adım ise
postoperatif dönemde solunum fonksiyonlarına yönelik komplikasyonları önlemek
amacıyla hastanın derin solunum egzersizi yapmayı öğrenmesidir59.
37
Gevşeme egzersizleri hemşirelik araştırmalarına 1971 yılında Aiken ve
Henrichs’in açık kalp ameliyatı olacak hastalara bir hemşirelik yaklaşımı olarak
sistematik gevşeme eğitimini kullanmaları ile girmiştir. Bu araştırmayı izleyen yıllardan
günümüze kadar, hemşire araştırmacılar gevşeme egzersizlerini ameliyat olacak
hastalarda anksiyete ve ağrının azaltılması için kullandıkları görülmektedir59.
Johnstone ve Vogele yaptıkları çalışmayla gevşemenin ameliyat sonrası ağrı ve
diğer sonuçlarda olumlu bir etkiye sahip olduğunu bildirmişlerdir. Akut ağrı
kontrolünde gevşeme tekniklerinin kullanıldığı araştırmaları derleyen bir çalışmada
Seers ve Carroll, yapılan üç araştırmada gevşeme varlığında ağrı yoğunluğunun önemli
derecede az bildirildiğine dikkati çekmektedirler96. Dünya Sağlık Örgütünün Sağlık
Bakım Politikaları ve Araştırmaları Şubesi tarafından yayınlana akut ağrı yönetimi
yönergesinde de gevşeme teknikleri önerilmektedir. Ülkemizde ise Aslan gevşeme
teknikleri ve deri stimülasyonunun postoperatif ağrı kontrolündeki etkinliğini incelediği
çalışmada, preoperatif dönemde gevşeme tekniği öğretilen hastaların postoperatif ağrı
puanlarının diğer gruplara göre daha düşük olduğunu saptamıştır87.
Progresif Kas Gevşeme Egzersizi Uygulama Tekniği
1. Üç kere derin karın solunumu yapılacak ve her seferinde nefes yavaş bir
şekilde verilecek. Nefes verdikçe gerginliğin, tüm beden boyunca akıp
gitmeğe başladığı hayal edilecek.
2. Yumruklar sıkılacak. 7-10 saniye boyunca yumrukların bu şekilde sıkılı
kalması sağlanacak ve daha sonra 15-20 saniye serbest bırakılacak. Aynı
şekilde tüm kas grupları için aynı zaman aralıkları kullanılacak.
3. Omuzlar kaldırılarak ve ön kolları kendimize çekerek pazular şişirilecek. Bu
şekilde tutulacak ve ardından gevşetilecek.
4. Kolları yana açıp dirsekleri kilitleyerek triceps kası gerilecek. Bu şekilde
tutulacak ve daha sonra gevşetilecek.
5. Kaşları olabildiğince yukarı kaldırarak alın kasları gerilecek. Kaşlar bu
şekilde tutulacak ve daha sonra gevşetilecek.
6. Gözleri sıkıca yummak suretiyle göz çevresindeki kaslar gerilecek. Bu şekilde
tutulacak ve daha sonra gevşetilecek. Derin bir gevşemenin göz çevresindeki
tüm kaslara yayıldığı hayal edilecek.
38
7. Ağız olabildiğince geniş bir şekilde açılarak çene kasları gerilecek. Bu şekilde
tutulacak ve daha sonra gevşetilecek.
8. Başı, sanki sırta değecekmiş gibi geriye doğru çekerek boyun kasları gerilecek
(bu işlem sırasında bu kas grubunu incitmemek için nazik olunacak). Sadece
boyun kaslarının gerginliği üzerinde odaklanılacak. Bu şekilde tutulacak ve
daha sonra gevşetilecek. Bu kas grubu çoğu kez özellikle gergin olduğu için
germe-gevşetme işlemlerini iki kez yapmak daha iyi olacak.
9. Omuzları sanki kulaklara değecekmiş gibi yukarı kaldırılacak. Bu şekilde
tutulacak ve daha sonra gevşetilecek.
10. Kürek kemikleri birbirine değecekmiş gibi yaklaştırarak omuzlar geri
çekilecek ve omuz kasları gerilecek. Omuz kaslarındaki gerginlik
hissedilecek ve daha sonra gevşetilecek. Aynı şekilde bu kas grubu özellikle
gergin olduğu için, germe-gevşetme uygulaması iki kere yapılacak.
11. Derin bir nefes alarak göğüs kasları gerilecek. 10 saniye süreyle böyle
tutulacak ve daha sonra gevşetilecek. Soluğu verirken göğüsteki aşırı
gerginliğin akıp gittiği hayal edilecek.
12. Karını içeri çekerek karın kasları gerilecek. Bu şekilde tutulacak ve daha
sonra gevşetilecek. Bir gevşeme dalgasının tüm karına yayıldığı hissedilecek.
13. Sırt kasları gerilecek. Bu şekilde tutulacak ve daha sonra gevşetilecek.
14. Her iki kalçayı birbirine yaklaştırarak kalça kasları gerilecek. Bu şekilde
tutulacak ve daha sonra gevşetilecek. Kalça kaslarının gevşediği hayal
edilecek.
15. Dize doğru tüm uyluk kasları sıkıştırılacak. Bunun için uyluk kısmını,
kalçaya değinceye kadar hareket ettirilecek. Böylece uyluk ve kalça kasları
gerilmiş olacak. Kaslar bu şekilde kasılı tutulacak ve daha sonra gevşetilecek
ve tüm uyluk kaslarının tamamen gevşediği hissedilecek.
16. Ayak uçlarını kendimize çekerek baldır kasları gerilecek. Bu şekilde
tutulacak ve daha sonra gevşetilecek.
17. Ayak uçlarını aşağıya (yani geriye) doğru kıvırarak ayak kasları gerilecek.
Bu şekilde tutulacak ve daha sonra gevşetilecek.
18. Herhangi bir bölgede gerginliğin kalıp kalmadığını belirlemek için tüm vücut
zihinde canlandırılacak. Eğer bir bölgede gerginlik hissediliyorsa, bu
39
bölgedeki kas grupları bir veya iki kez gerilecek ve gevşetilecek. Bir gevşeme
dalgasının baştan başlayarak yavaş bir şekilde her kas grubunu etkileyerek
ayak parmaklarına doğru tüm vücut boyunca yayıldığı hayal edilecek ve
egzersiz sonlandırılacaktır59,85.
40
3. MATERYAL VE METOD
3.1. Araştırmanın Tipi ve Amacı Araştırma, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi
Servisinde yatmakta olan ve göğüs tüpü yerleştirilmiş erişkin hastalarda
nonfarmakolojik ağrı kontrol yöntemlerinden olan progresif kas gevşeme egzersizinin
ağrı düzeyine etkisini incelemek amacıyla planlanmış randomize- tek körlü, kontrollü
deneysel bir çalışmadır.
3.2. Araştırmanın Yapıldığı Yer ve Özellikleri
Araştırma 01.11.2010- 25.06.2011 tarihleri arasında, Adana Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi Servisinde gerçekleştirilmiştir. Göğüs cerrahi
servisi 25 yataklı olup, serviste 7 hemşire görev yapmaktadır. Hemşireler 08-16 ve 16-
08 vardiyası şeklinde, hasta merkezli çalışmaktadır. Hemşirelik girişimi olarak progresif
kas gevşeme egzersizi hastalara uygulanmamaktadır.
3.3. Hipotezler
Ho: Yapılan progresif kas gevşeme egzersizinin, göğüs tüpü çıkarma işlemi
süresince yaşanan ağrıya etkisi yoktur.
H1: Yapılan progresif kas gevşeme egzersizinin, göğüs tüpü çıkarma işlemi
süresince yaşanan ağrının şiddetini azaltır.
3.4. Araştırmanın Evreni
Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi Servisinde
herhangi bir nedenle göğüs tüpü yerleştirilmiş tüm hastalar araştırma evrenini
oluşturmuştur.
41
3.5. Araştırmanın Örneklemi
Araştırmanın örneklemini, veri toplama aşamasının başlangıç tarihinden
başlayarak Göğüs Kalp-Damar Cerrahisi Kliniğine başvurup herhangi bir nedenle göğüs
tüpü yerleştirilmiş, aşağıdaki sınırlılıklara uyan hastalar oluşturmuştur.
Araştırma kapsamına;
- Türkçe konuşup anlayabilen
- Çalışmaya katılmaya gönüllü olan ve kendilerinden yazılı onam formu alınan
- 18- 74 yaş aralığında olan
- 24 saattir göğüs tüpü bulunan
- Yer ve zaman oryantasyonuna sahip olan
- Herhangi bir psikiyatrik hastalığı olmayan
- Görme ve işitme problemi olmayan hastalar alınmıştır.
Uygulamadan önce ve sonrası VAS değişimi dikkate alındığında değişimin deney
grubunda kontrol grubuna göre %30 daha çok olacağını gösterecek %5 hata düzeyinde
ve % 80 güçteki uygun örneklem büyüklüğü grup başına en az 45 kişi olarak
belirlenmiştir. Çalışma süresince uygun gördüğümüz kontrol grubunda 46 hastaya,
deney grubunda 48 hastaya ulaşılmıştır.
3.6. Veri Toplama Yöntemi
Verilerin toplanmasında hastaları bilgilendirmek amacıyla literatür bilgisi
doğrultusunda araştırmacı tarafından geliştirilen “Bilgilendirilmiş Gönüllü Onam
Formu”, hastalara ait tanıtıcı bilgileri elde etmek amacıyla “Hasta Tanıtım Formu”,
hastanın ağrı şiddetini değerlendirmek amacıyla “Visüel Analog Skala-VAS”
kullanılmıştır.
3.7. Veri Toplama Araçları
3.7.1. Bilgilendirilmiş Gönüllü Onam Formu:
Araştırmacı tarafından geliştirilen bu formda hastanın çalışmayı kabul ettiğine
ilişkin onam formu bulunmaktadır (EK I),
42
3.7.2. Hasta Tanıtım Formu
Araştırmacı tarafından geliştirilen bu formda hastanın tanısı, yaşı, cinsiyeti,
medeni durumu, eğitim durumu, yaşadığı yer, mesleği, gelir düzeyi, sosyal güvencesi,
göğüs tüpünün takılı kaldığı süre (gün), alkol alma durumu, ağrı giderme yöntemi
kullanması ve ağrı kesici kullanma zamanına ilişkin bilgiler yer almaktadır. Hastaya
ilişkin tanıtıcı bilgiler hastalar ile görüşülerek toplanmıştır (EK II).
3.7.3. Visüel Analog Skala -VAS
Ağrının şiddetini değerlendirmede birçok skala kullanılmaktadır. Bunlardan VAS,
tekrarlı ölçümlerde güvenli, geçerli ve kullanılabilir bir ölçüm aracı olarak kabul
edilmektedir. Akut ağrı şiddetinin çeşitli hasta popülasyonunda özellikle
tedavinin/girişimin etkinliğini değerlendirmek için psikometrik incelemesi yapılan VAS
kullanılmaktadır. VAS; 10 cm. uzunluğunda, yatay ya da dikey olarak kullanılabilen
“ağrı yok” ile başlayıp “dayanılmaz ağrı” ile biten bir skaladır. Bu araştırmada ağrı
şiddetini değerlendirmek için dikey olarak hazırlanmış VAS kullanılmıştır (EK III).
3.8. Verilerin Toplanması
Katılımcılar bir madeni para çevrilerek kontrol ve deney grubu olarak randomize
olarak seçilmiştir. Her iki gruptaki hastalara göğüs tüpü çekilme işlemi klinikteki
pansuman odasında yapılmıştır. Hastalardan bilgilendirilmiş onam alındıktan sonra,
hastaların yaşamsal bulguları takip edilmiştir. Ayrıca işlemden önce kişiye, yere ve
zamana yeterli uyumu ölçmek ve doğrulamak için bir dizi sorular sorulmuştur ve her
gruptaki örneklerden işlem başlamadan 15 dakika öncesinde VAS ı işaretlemeleri
istenmiştir.
Kontrol grubu için ikinci kez göğüs tüpü çekildikten hemen sonra ve 15 dakika
sonrasında VAS kullanılarak ağrı düzeyi kaydedilmiştir.
Deney grubu hastaları ise kontrol grubundan farklı olarak pansuman odasına
alındıklarında, işlemden hemen önce progresif kas gevşeme egzersizi öğretilip,
yapmaları istenmiştir. Aynı şekilde göğüs tüpü çekildikten hemen sonra ve 15 dakika
sonrasında VAS kullanılarak ağrı düzeyi kaydedilmiştir. Daha sonra isterlerse işlem
bittikten sonra gevşeme egzersizini yapmaya devam edebilecekleri söylenmiştir.
Araştırmanın akış şeması şekil 3.1 de gösterilmiştir.
43
3.9. İstatistiksel Analiz
Verilerin istatistiksel analizinde SPSS 19.0 paket programı kullanıldı. Kategorik
ölçümler sayı ve yüzde olarak, sayısal ölçümlerse ortalama ve standart sapma (gerekli
yerlerde ortanca ve minimum - maksimum) olarak özetlendi. Kategorik ölçümlerin
çalışma grupları arasında karşılaştırılmada Ki Kare test istatistiği kullanıldı. Sayısal
ölçümlerin çalışma grupları arasında karşılaştırılmasında varsayımların sağlanması
durumunda Bağımsız gruplarda T testi, varsayımların sağlanmaması durumunda ise
Mann Whitney U testi kullanıldı. Tekrar eden sayısal ölçümlerin zaman içindeki
değişimlerini ikili ölçümler olarak karşılaştırmasında varsayımların sağlanması
durumunda bağımlı gruplarda T testi, varsayımların sağlanmamasında ise Wilcoxon
Signed Rank testi kullanıldı. Tüm testlerde istatistiksel önem düzeyi 0.05 olarak alındı.
3.10. Araştırmanın Etiği
Araştırmanın uygulanmasına başlamadan önce Adana Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Baştabipliğinden ve Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Araştırma Etik Kurulundan yazılı izin alınmıştır.
Ayrıca araştırma hakkında hastalara ve hasta yakınlarına bilgilendirilmiş onam
formu ile hastaların onamları alınmıştır.
44
DENEY KONTROL
Şekil 3.1. Araştırmanın akış şeması
İşlem Öncesi
Hasta tanıtım formu
15 dak öncesi VAS
Yaşamsal bulguların alınması
Bilgilendirilmiş gönüllü onam
formu
Progresif kas gevşeme egzersizi
uygulama (10 dak)
İşlem Öncesi
Hasta tanıtım formu
15 dak öncesi VAS
Yaşamsal bulguların alınması
Göğüs tüpü çıkarılma
işlemi
VAS hemen
Yaşamsal bulguların alınması
İşlem Sonrası
15 dak sonra VAS
Yaşamsal bulguların alınması
İşlem Sonrası
15 dak sonra VAS
Yaşamsal bulguların alınması
Göğüs tüpü çıkarılma
işlemi
VAS hemen
Yaşamsal bulguların alınması
45
4. BULGULAR
4.1. Hastaların sosyodemografik özellikleri, tanı ve ağrı ile başa çıkma
yollarına ilişkin özelliklerinin dağılımı Çalışmaya alınan bireylerin demografik özellikleri aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Çalışmaya göğüs tüpü takılma endikasyonuna sahip 94 hasta alınmış ve bu hastalar
rastgele olarak deney ve kontrol gruplarına ayrılmıştır. Yapılan rastgelelik işlemi
sonucunda kontrol grubuna 46 hasta, deney grubuna 48 hasta düşmüştür. Hastaların
ortalama yaşı 41,6±16,4 olarak elde edilmiştir. Hastaların %85’i erkek, %72’sinin evli,
%98’inin de bir eğitim kurumundan mezun olduğu saptanmıştır.
Çizelge 4.1. Hastaların demografik özellikleri
Özellikleri Sayı %
Gruplar
Kontrol Grubu
Deney Grubu
46
48
49
51
Cinsiyet
Kadın
Erkek
14
80
15
85
Medeni durum
Bekar
Evli
26
68
28
72
Eğitim durumu
Okuryazar değil
İlköğretim
Ortaöğrenim
Yükseköğrenim
2
25
58
9
2
26
62
10
46
Şekil 4.1. Hastaların eğitim durumu
Şekil 4.2. Hastaların medeni durumları
47
Hastaların sosyoekonomik durumları ile ilgili istatistikler aşağıdaki tabloda
sunulmuştur. Buna göre hastaların %84’ü il merkezinde yaşadığını belirtirken, %41’i
serbest meslek sahibi olduğunu, %85’i orta düzeyde gelire sahip olduğunu ve %97’si de
bir sosyal güvencesi olduğunu belirtmiştir.
Çizelge 4.2. Hastaların sosyoekonomik durumları
Özellikler Sayı %
Yaşadığı yer
Köy
İlçe
İl
2
13
79
2
14
84
Meslek
İşçi
Memur
Ev Hanımı
Serbest Meslek
Öğrenci
İşsiz
20
6
12
38
13
5
21
6
13
41
14
5
Gelir düzeyi
Düşük
Orta
Yüksek
12
80
2
13
85
2
Sosyal güvence
Var
Yok
91
3
97
3
48
Şekil 4.3. Hastaların meslek bilgileri
Hastaların tanıları, tüpün takılı kaldığı süreleri, ağrı giderme yöntemleri, ağrı
kesici kullanım zamanları ve alkol kullanımı ile ilgili istatistikleri aşağıdaki tabloda
sunulmuştur. Buna göre hastaların çoğunluğu (%47) spontan pnömotoraks tanılı
hastalardır. Tüpün takılı kaldığı ortalama sürenin 7,6±3,3 gün olduğu saptanmıştır.
Hastaların %77’si alkol kullanmadıklarını belirtirken, %15’i de ağrılarını gidermek için
herhangi bir yönteme başvurmadıklarını belirtmiştir. Hastaların %53’ü ağrılarını
gidermede farmakolojik yöntemlere başvururken, % 11’i farmakolojik olmayan
yöntemlere, %21’i de her iki yönteme de başvurduğunu söylemiştir. Farmakolojik
yöntemlere başvuran hastaların %39’u ağrıları hafifken, %54’ü ağrıları şiddetliyken ağrı
kesici aldıklarını belirtmiştir. Yine ağrı kesici kullanan hastaların %7’si ise ağrı kesici
ağrılarını kesmede yeterli gelmezse, tekrar aldıklarını belirtmiştir.
49
Çizelge 4.3. Hastaların tanıları ve ağrı ile başa çıkma yollarının dağılımı
Özellikler Sayı %
Tanılar Spontan pnömotoraks Travmatik pnömotoraks Travmatik hemotoraks Travmatik hemopnömotoraks
44 17 18 15
47 18 19 16
Tüpün takılı kaldığı süre 7,6±3,3 7 (3-15)
Alkol kullanımı Evet Hayır
22 72
23 77
Ağrı giderme yöntemi Yok Farmakolojik Nonfarmakolojik* Farmakolojik + Nonfarmakolojik
14 50 10 20
15 53 11 21
Ağrı kesici kullanma zamanı+ Ağrı hafifken Ağrı şiddetliyken Ağrı kesici kesmezse tekrar alma
27 38 5
39 54 7
*Nonfarmakolojik yöntem olarak; buz uygulama, ovalama, masaj gibi cevaplar verilmiştir. + Ağrı kesici kullanan hastalar içindeki sayı ve yüzdeler verilmiştir.
Şekil 4.4. Hastaların tanıları
50
Şekil 4.5. Hastaların ağrı giderme yöntemleri
4.2. Hastaların demografik özelliklerinin deney ve kontrol gruplarına göre
dağılımı Hastaların çalışma gruplarına rastgele olarak atanması sonucunda, sonucu
etkileyebileceği düşünülen ve ölçülebilen tüm özellikler açısından gruplar arasında
istatistiki olarak önemli bir farklılığın olmadığı gözlenmiştir. Bu durum bu özelliklerin
gruplar içinde homojen dağıldıklarını göstermektedir. (tüm karşılaştırmalar için p>0.05)
51
Çizelge 4.4. Hastaların demografik özelliklerinin gruplar içinde dağılımı
Kontrol Grubu Deney Grubu P
Yaş* 44,8±16,3
44,5 (18-73) 38,7±16
38 (18-73) 0,071
Cinsiyet Kadın Erkek
8
38
%17 %83
6 42
%12 %88
0,506
Medeni durum Bekar Evli
10 36
%22 %78
16 32
%33 %67
0,209
Eğitim durumu Okuryazar değil İlköğretim Ortaöğrenim Yükseköğrenim
2
12 27 5
%4
%26 %59 %11
0 13 31 4
%0
%27 %65 %8
0,665
* ortalama±standart sapma, ortanca (minimum-maksimum) olarak verildi
Çizelge 4.5. Hastaların sosyoekonomik durumlarının gruplar içinde dağılımı
Kontrol Grubu Sayı %
Deney Grubu Sayı %
P
Yaşadığı yer Köy İlçe İl
1 8 37
2 17 81
1 5 42
2 10 88
0,617
Meslek İşçi Memur Ev Hanımı Serbest Meslek Öğrenci İşsiz
9 4 8 17 6 2
20 9 17 37 13 4
11 2 4 21 7 3
23 4 8 44 15 6
0,827
Gelir düzeyi Düşük Orta Yüksek
8 36 2
17 79 4
4 44 0
8 92 0
0,129
Sosyal güvence Var Yok
45 1
98 2
46 2
96 4
0,583
52
Çizelge 4.6. Hastaların tanı ve ağrı ile başa çıkma yollarının gruplar içindeki dağılımı
Kontrol Grubu Deney Grubu P
Tanılar Spontan pnömotoraks Travmatik pnömotoraks Travmatik hemotoraks Travmatik hemopnömotoraks
20 13 9 4
%43 %28 %20 %9
24 4 9 11
%50 %8
%19 %23
0,079
Tüpün takılı kaldığı süre* 7,1±2,8 7 (3-13)
8,1±3,6 7 (3-15)
0,157
Ağrı giderme yöntemi Yok Farmakolojik Nonfarmakolojik Farmakolojik + Nonfarmakolojik
9
19 7
11
%20 %41 %15 %24
5 31 3 9
%10 %65 %6
%19
0,216
Ağrı kesici kullanma zamanı Ağrı hafifken Ağrı şiddetliyken Ağrı kesici kesmezse tekrar alma
12 16 2
%40 %53 %7
15 22 3
%38 %55 %8
0,974
Alkol kullanımı Evet Hayır
8
38
%17 %83
14 34
%29 %71
0,178
* ortalama±standart sapma, ortanca (minimum-maksimum) olarak verildi
4.3. Hastaların ağrı (VAS) puanlarının incelenmesi
Hem ağrı giderme için egzersiz uygulanan deney grubunda, hem de herhangi bir
yöntem uygulanmayan kontrol grubunda tüp çıkarılma işleminde, çıkartılmadan önce,
çıkartıldıktan hemen sonra ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanı ölçümleri ile
ilgili karşılaştırmalar aşağıdaki tablolarda verilmiştir. Buna göre her iki grupta da tüpün
çıkartılmasıyla birlikte VAS puanında artış olduğu görülmüştür.
53
Çizelge 4.7. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına göre değişimlerinin dağılımı
Tüp çıkarılmadan
önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan hemen
sonraki VAS puanı P
Kontrol Grubu 5,8±1,9
6 (2-9)
7,1±2
7 (2-10) <0,001
Deney Grubu 3,9±2,5
4 (0-9)
4,9±2,1
5 (0-10) <0,001
Tüp çıkartıldıktan hemen sonra artış gösteren VAS puanının, çıkarma
işleminden 15 dakika sonra yapılan ölçümde tekrar düştüğü gözlenmiştir.
Çizelge 4.8. Hastaların tüp çıkartıldıktan hemen sonra ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının
kontrol ve deney gruplarına göre değişimlerinin dağılımı
Tüp çıkartıldıktan hemen
sonraki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15
dakika sonraki VAS puanı P
Kontrol Grubu 7,1±2
7 (2-10)
5,4±2,1
6 (0-9) <0,001
Deney Grubu 4,9±2,1
5 (0-10)
2±1,8
2 (0-7) <0,001
Tüp çıkartıldıktan hemen sonra artış gösteren ve 15 dakika sonra tekrar düşüş
gösteren VAS puanı, kontrol grubunda başlangıç seviyesine dönerken, deney grubunda
başlangıç değerinin de altına indiği gözlenmiştir. Bu durum, deney grubuna uygulanan
egzersizin VAS puanını değiştirmesi şeklinde yorumlanabilir.
54
Çizelge 4.9. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına göre değişimlerinin dağılımı
Tüp çıkarılmadan
önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15
dakika sonraki VAS puanı P
Kontrol Grubu 5,8±1,9
6 (2-9)
5,4±2,1
6 (0-9) 0,134
Deney Grubu 3,9±2,5
4 (0-9)
2±1,8
2 (0-7) <0,001
Şekil 4.6. Gruplar içinde tüp çıkarılma işlemi sırasındaki VAS puanı değişimi
Şekil 4.6’dan da görüldüğü üzere, kontrol grubu tüp çıkarılma işleminde, VAS
değişimi olarak önce bir yükselme sonra başlangıç değerine geri dönme şeklinde bir
süreç gösterirken, bu durum deney grubunda önce yükselme, sonra başlangıç değerinin
de altına düşecek şekilde bir süreç göstermektedir. Bu durum deney grubundaki
uygulamanın sonucu olarak yorumlanabilir.
55
4.4. Hastaların hemodinamik ölçümlerine ilişkin bulgularının incelenmesi
4.4.1. Sistolik Kan Basıncı
Gruplar içinde tüp çıkartılmadan önce, çıkartıldıktan hemen sonra ve
çıkartıldıktan 15 dakika sonraki sistolik kan basıncı ölçümleri ile ilgili karşılaştırmalar
aşağıdaki tablolarda verilmiştir. Buna göre her iki grupta da tüpün çıkartılmasıyla
birlikte sistolik kan basıncında ufak bir artış olduğu görülmüştür.
Çizelge 4.10. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan hemen sonraki sistolik kan
basıncı karşılaştırmaları
Tüp çıkarılmadan önceki
sistolik kan basıncı
Tüp çıkartıldıktan hemen
sonraki sistolik kan basıncı P
Kontrol Grubu 123,9±11,6
120 (110-150)
125,9±10,7
120 (110-150) 0,016
Deney Grubu 116,5±12,1
110 (90-160)
121,2±11,4
120 (90-170) <0,001
Tüp çıkartıldıktan hemen sonra artış gösteren sistolik kan basıncının, çıkarma
işleminden 15 dakika sonra yapılan ölçümde kontrol grubunda değişmediği görülürken,
deney grubunda tekrar düşerek başlangıç seviyesine geldiği gözlenmiştir.
Çizelge 4.11. Gruplar içinde tüp çıkartıldıktan hemen sonraki ve 15 dakika sonraki sistolik kan
basıncı karşılaştırmaları
Tüp çıkartıldıktan hemen
sonraki sistolik kan basıncı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika
sonraki sistolik kan basıncı P
Kontrol Grubu 125,9±10,7
120 (110-150)
125,4±10,7
120 (110-150) 0,968
Deney Grubu 121,2±11,4
120 (90-170)
116,5±10,4
120 (90-150) <0,001
56
Tüpün çıkarılma işlemi sırasında sistolik kan basıncı istatistiksel olarak önemli
olacak şekilde değişim gösterirken, olan bu değişimlerin oldukça küçük boyutlarda
olduğu ve bunların klinik olarak önemli olmadıkları göz önünde bulundurulmalıdır.
Çizelge 4.12. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki sistolik kan basıncı karşılaştırmaları
Tüp çıkarılmadan önceki
sistolik kan basıncı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika
sonraki sistolik kan basıncı P
Kontrol Grubu 123,9±11,6
120 (110-150)
125,4±10,7
120 (110-150) 0,153
Deney Grubu 116,5±12,1
110 (90-160)
116,5±10,4
120 (90-150) 0,999
4.4.2. Diyastolik Kan Basıncı
Gruplar içinde tüp çıkartılmadan önce, çıkartıldıktan hemen sonra ve
çıkartıldıktan 15 dakika sonraki diyastolik kan basıncı ölçümleri ile ilgili
karşılaştırmalar aşağıdaki tablolarda verilmiştir. Buna göre kontrol grubunda tüpün
çıkartılmasıyla birlikte diyastolik kan basıncında ufak bir artış olduğu görülmüştür.
Çizelge 4.13. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan hemen sonraki diyastolik
kan basıncı karşılaştırmaları
Tüp çıkarılmadan önceki
diyastolik kan basıncı
Tüp çıkartıldıktan hemen
sonraki diyastolik kan basıncı P
Kontrol Grubu 72,6±6,5
70 (60-90)
76,7±7,3
80 (70-90) <0,001
Deney Grubu 72,1±7,1
70 (60-100)
74±6,1
70 (70-100) 0,055
Tüp çıkartıldıktan hemen sonra kontrol grubunda artış gösteren diyastolik kan
basıncının, çıkarma işleminden 15 dakika sonra yapılan ölçümde değişmediği
görülmüştür. Deney grubunda ise ufak bir düşüş olduğu gözlenmiştir.
57
Çizelge 4.14. Gruplar içinde tüp çıkartıldıktan hemen sonraki ve 15 dakika sonraki diyastolik kan basıncı karşılaştırmaları
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki
diyastolik kan basıncı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika
sonraki diyastolik kan basıncı P
Kontrol Grubu 76,7±7,3
80 (70-90)
74,8±6,9
70 (70-100) 0,082
Deney Grubu 74±6,1
70 (70-100)
71,7±5,2
70 (60-90) 0,019
Tüpün çıkarılma işlemi sırasında diyastolik kan basıncı istatistiksel olarak
önemli olacak şekilde değişim gösterirken, olan bu değişimlerin oldukça küçük
boyutlarda olduğu ve bunların klinik olarak önemli olmadıkları göz önünde
bulundurulmalıdır.
Çizelge 4.15. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki diyastolik kan basıncı karşılaştırmaları
Tüp çıkarılmadan önceki
diyastolik kan basıncı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika
sonraki diyastolik kan basıncı P
Kontrol Grubu 72,6±6,5
70 (60-90)
74,8±6,9
70 (70-100) 0,050
Deney Grubu 72,1±7,1
70 (60-100)
71,7±5,2
70 (60-90) 0,999
4.4.3. Kalp Atım Hızı
Gruplar içinde tüp çıkartılmadan önce, çıkartıldıktan hemen sonra ve
çıkartıldıktan 15 dakika sonraki kalp atım hızı ölçümleri ile ilgili karşılaştırmalar
aşağıdaki tablolarda verilmiştir. Buna göre tüpün çıkartılmasıyla birlikte kalp atım
hızının değişim göstermediği görülmüştür.
58
Çizelge 4.16. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan hemen sonraki kalp atım hızı karşılaştırmaları
Tüp çıkarılmadan önceki
kalp atım hızı
Tüp çıkartıldıktan hemen
sonraki kalp atım hızı P
Kontrol Grubu 79,3±7
80 (68-94)
80,3±7,1
80 (68-96) 0,092
Deney Grubu 83,5±7
83 (64-100)
84,2±6,5
84 (66-106) 0,266
Çizelge 4.17. Gruplar içinde tüp çıkartıldıktan hemen sonraki ve 15 dakika sonraki kalp atım hızı
karşılaştırmaları
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki
kalp atım hızı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika
sonraki kalp atım hızı P
Kontrol Grubu 80,3±7,1
80 (68-96)
80,3±7
82 (70-94) 0,099
Deney Grubu 84,2±6,5
84 (66-106)
82±5,6
82 (68-98) <0,001
Çizelge 4.18. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki kalp atım
hızı karşılaştırmaları
Tüp çıkarılmadan önceki
kalp atım hızı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika
sonraki kalp atım hızı P
Kontrol Grubu 79,3±7
80 (68-94)
80,3±7
82 (70-94) 0,119
Deney Grubu 83,5±7
83 (64-100)
82±5,6
82 (68-98) 0,165
4.4.4. Vücut Isısı
Gruplar içinde tüp çıkartılmadan önce, çıkartıldıktan hemen sonra ve
çıkartıldıktan 15 dakika sonraki vücut ısısı ölçümleri ile ilgili karşılaştırmalar aşağıdaki
tablolarda verilmiştir. Buna göre tüpün çıkartılmasıyla birlikte vücut ısısının değişim
göstermediği görülmüştür.
59
Çizelge 4.19. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan hemen sonraki vücut ısısı karşılaştırmaları
Tüp çıkarılmadan önceki
vücut ısısı
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki
vücut ısısı P
Kontrol Grubu 36,5±0,2
36,4 (36,1-36,9)
36,5±0,2
36,6 (36,1-36,9) 0,999
Deney Grubu 36,5±0,3
36,4 (36-37,2)
36,5±0,3
36,4 (36,1-37,3) 0,999
Çizelge 4.20. Gruplar içinde tüp çıkartıldıktan hemen sonraki ve 15 dakika sonraki vücut ısısı
karşılaştırmaları
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki
vücut ısısı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika
sonraki vücut ısısı P
Kontrol Grubu 36,5±0,2
36,6 (36,1-36,9)
36,6±0,2
36,6 (36,1-36,9) 0,999
Deney Grubu 36,5±0,3
36,4 (36,1-37,3)
36,5±0,3
36,4 (36,1-37,3) 0,999
Çizelge 4.21. Gruplar içinde tüp çıkarılmadan önceki ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki vücut ısısı
karşılaştırmaları
Tüp çıkarılmadan önceki
vücut ısısı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika
sonraki vücut ısısı P
Kontrol Grubu 36,5±0,2
36,4 (36,1-36,9)
36,6±0,2
36,6 (36,1-36,9) 0,999
Deney Grubu 36,5±0,3
36,4 (36-37,2)
36,5±0,3
36,4 (36,1-37,3) 0,999
60
5. TARTIŞMA
Amerikan Ağrı Birliği ağrı yönetiminin bakımda önemli bir parça olduğunu göz
önüne alarak, bunun önemine odaklanmak ve sağlık bakım profesyonellerinin ağrı
yönetiminin önemindeki duyarlılığını artırmak için “Ağrı: beşinci vital bulgu” ibaresini
yayınlamıştır50. Ağrıya beşinci vital bulgu denmesindeki amaç ise hastaların kan basıncı
ve nabzı gibi ağrılarının da otomatik olarak değerlendirilmesi gerektiğini öğütlemektir.
Bundan hareketle ağrı yönetiminin kalitesi, ağrı tedavisini yürüten sağlık ekibi
üyelerinin bilgi, davranış ve yeteneklerine bağlıdır. Ağrı çok boyutlu bir deneyim
olduğu için birçok disiplini ilgilendirir. Sağlık ekibi üyeleri içinde ve bu süreçte
hemşireler, çok önemli bir rol oynamaktadır. Nitekim, hemşirenin hastanede yatırılma
sırasında oluşan ağrılı işlemler konusunda, hastaları hazırlama sorumluluğu
bulunmaktadır13. Bu nedenle, göğüs tüpü çıkarma gibi ciddi ağrı oluşturan uygulamalar
için hastaları hazırlamada birinci derecede sorumlu olan hemşirenin, bu işlem sırasında
hastaların ağrısının olabilecek en iyi düzeyde hafifletilmesini sağlayacak girişimleri
uygulaması etik bir sorumluluktur9.
5.1. Hastaların Tanıtıcı Özelliklerinin İncelenmesi
Hastaların çalışma gruplarına rastgele olarak atanması sonucunda, sonucu
etkileyebileceği düşünülen ve ölçülebilen tüm özellikler açısından gruplar arasında
istatistiki olarak önemli bir farklılığın olmadığı gözlenmiştir. Bu durum bu özelliklerin
gruplar içinde homojen dağıldıklarını göstermektedir. (tüm karşılaştırmalar için p>0.05)
5.2. Hastaların Ağrı Deneyimlerinin İncelenmesi
Hastaların yatış tanıları incelendiğinde % 47’ si spontan pnömotoraks, % 19’u
travmatik hemotoraks, %18’i travmatik pnömotoraks, % 16’ sı travmatik
hemopnömotoraks tanısı ile yattığı belirlenmiştir. Gruplar arasındaki dağılıma
bakıldığında kontrol grubunun %43‘ü, deney grubunun ise % 50’ si spontan
pnömotoraks tanısı aldığı saptanmıştır. Gruplar arasındaki dağılma bakıldığında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0,079, P>0.0.5) (Çizelge 4.6).
61
Göğüs tüpünün takılma süresi incelendiğinde; kontrol grubunda süre ortalaması
7,1±2,8 gün, deney grubunda 8,1±3,6 gün olarak saptanmıştır. İstatistiksel olarak
anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0,157, P>0.0.5) (Çizelge 4.6).
Hastaların geçmişteki ağrı deneyimlerine ilişkin bulgular incelendiğinde;
çoğunluğunun (%53) farmakolojik tedaviye başvurduğu, %21’i hem farmakolojik hem
de nonfarmakoljik tedaviye yöneldiği, %15’ i hiçbir ağrı giderme yöntemi kullanmadığı
ve %11’nin ise sadece nonfarmakolojik tedaviye yöneldiği belirlenmiştir (Çizelge 4.3).
Hastaların analjezik kullanma durumlarına bakıldığında, %54’ü ağrı şiddetliyken
analjezik aldığı, %39’u ağrı hafifken analjezik aldığı, %7’si ise ağrı kesici aldığında
halde ağrı geçmez ise bir tane daha analjezik aldığı görülmektedir. Gruplar arasındaki
ağrı giderme yöntemleri ve ağrı kesici kullanma zamanına bakıldığında ise istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0,216, p=0,974 P>0.0.5) (Çizelge 4.3).
Demir’in çalışmasında da hastaların çoğunluğu ağrı ile baş etmede en çok farmakolojik
tedaviye başvurduğu, analjezik alma durumlarına bakıldığında ise hastaların çoğunluğu
ağrısı hafifken bile analjezik aldığı saptanmıştır6.
Analjezikler, akut ve kronik ağrı durumlarında, ağrının kontrolünü sağlamak
amacı ile kullanılan ilaç grubudur. Literatüre göre, analjeziklerin nasıl kullanıldığı,
hangisinin kullanıldığından daha önemlidir. Ağrıyı gidermek amacıyla analjeziklerin
ağrı başlamadan ya da şiddetlenmeden önce alınması ağrının kontrolden çıkmasını
önlemektedir27,52. Bu sonuç doğrultusunda, araştırma kapsamına alınan hastaların
ağrılarını gidermek amacıyla aldıkları analjeziklerin kullanımında eğitim ve
danışmanlık hizmetine gereksinimleri olduğu görülmektedir.
Alkol kullanma durumları incelendiğinde kontrol grubunun % 83’ünün alkol
almadığı %17’ sinin alkol aldığı, deney grubunun ise %71’inin almadığı, %29’unun
aldığı saptanmıştır. İstatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0,178,
P>0.0.5) (Çizelge 4.6).
5.3. Hastaların Ağrı (VAS) Puan Ortalamalarının İncelenmesi
Literatür bilgisi ve konu ile ilgili yapılan çalışmalardan hareketle yürütülen bu
araştırmada; göğüs tüpü çıkarma işlemi öncesi uygulanan progresif kas gevşeme
egzersizinin etkisi, kontrol ve deney grupları ile karşılaştırılarak incelenmiştir. Bu
yöntemde, hastaların ağrı algıları her bir grupta olmak üzere, işlemden 15 dakika önce,
62
işlem biter bitmez ve işlemden 15 dakika sonra olmak üzere 3 farklı zamanda Visual
Analog Skala (VAS) kullanılarak ölçülmüştür. Bu ölçüm sonucunda hastaların ağrı
algılarının gruplara göre dağılımı incelendiğinde; deney grubunda; tüp çıkarılmadan
önceki VAS puan ortalaması 3,9±2,5 tüp çekildikten hemen sonraki VAS puanı 4,9±2,1
tüp çıkarıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanı 2±1,8 olarak bulunmuştur. Kontrol
grubunda ise; tüp çıkarılmadan önceki VAS puan ortalaması 5,8±1,9 tüp çıkarıldıktan
hemen sonraki VAS puanı 7,1±2 tüp çıkarıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanı 5,4±2,1
olarak saptanmıştır.
Bu bulgular doğrultusunda, tüp çıkarıldıktan hemen sonraki VAS puanları her
iki grupta diğer ölçümlere göre daha yüksek elde edilmiştir. Tüp çıkartıldıktan hemen
sonra artış gösteren VAS puanının, çıkarma işleminden 15 dakika sonra yapılan
ölçümde tekrar düştüğü gözlenmiştir. Kontrol grubunda tüp çıkarıldıktan 15 dakika
sonra ölçülen VAS puanı, tüp çıkarılmadan 15 dakika öncesindeki VAS puanına yakın
değerdedir, deney grubunda ise, tüp çıkarılmadan önceki VAS puanının yaklaşık olarak
% 50 aşağısındadır. Bu da progresif kas gevşeme egzersizinin ağrı düzeyini düşürmede
yüksek oranda etkili olduğunu ve istatistiksel anlamda da kanıtlamıştır. Bu da H1
hipotezini doğrular niteliktedir.
Friesner ve arkadaşları, 40 yetişkin hasta ile göğüs tüpü çıkarılması öncesi,
hemen sonrası ve 15 dakika sonrasında yapılan derin solunum egzersizinin ağrıyı
kontrol altına almadaki etkisini incelemek amacıyla yaptıkları çalışmada; yapılan
uygulamanın ağrıyı gidermede etkin olduğu ve çalışmamızla paralellik gösterdiği
görülmektedir9.
Demir’ in göğüs tüpü çıkarma işlemi sırasında yapılan soğuk uygulamanın ağrı
ve anksiyete üzerine etkisi adlı bir diğer çalışma, yapılan uygulamanın ağrıyı
düşürmede etkili olduğunu fakat kontrol grubu ile karşılaştırıldığında iki grup ta da
düşüşün minimal olduğu görülmektedir6.
Sauls, 50 yetişkin hasta ile göğüs tüpü çıkarılması öncesi, sırasında ve
sonrasında buz uygulamasının ağrıyı hafifletmedeki etkisini incelemek için yaptığı bir
diğer çalışmada ise buzun etkili olduğunu fakat Demir’ in çalışmasına benzer şekilde
kontrol ve deney grupları arasında tüp çekilmeden önceki ve çekildikten sonraki VAS
puanlarının birbirine yakın olduğu görülmektedir6,11.
63
Owen ve Gould’ un, 18 yetişkin hastanın göğüs tüpleri yerindeyken, çıkarılırken
ve çıkarıldıktan sonra hissettikleri ağrı yoğunluğunu incelemek amacıyla yaptıkları
çalışmalarında; hastaların ortalama ağrı puanının, göğüs tüpü çıkarıldıktan hemen sonra
en yüksek değere ulaştığı sonrasında başlangıç seviyesine düştüğü saptanmıştır. Bu
çalışmada elde edilen bulgular, araştırmamızın kontrol grubu ile karşılaştırıldığında,
ağrının en yüksek tüp çekildikten hemen sonra olduğu, 15 dakika sonrasında da düşerek
başlangıç değerinin altına düştüğü saptanmıştır. Bu sonuç bizim sonuçlarımızla
paralellik göstermektedir97.
Puntillo, 35 yetişkin hastanın göğüs tüpü çıkarılması sırasında, hissettikleri
ağrıyı nasıl tanımladıklarını belirlemek için yaptığı çalışmada, 0-10 arası sayısal
değerlendirme ölçeği kullanarak hastaların yaşadıkları ağrı yoğunluğunu incelemiştir.
Hastaların bildirdikleri ağrı puanı ortalamalarındaki değişimlerin, çalışmamızla
örtüştüğü görülmektedir10.
Broscious, 156 yetişkin hasta ile kalp cerrahisi sonrasında göğüs tüpü olan
hastaların ağrılarını kontrol altına almada müzik dinlemenin etkisini incelemek
amacıyla yaptıkları çalışmada da göğüs tüpü çıkarma işlemi ile ilgili ağrının, en yoğun
olarak tüpün çıkarılması sırasında hissedildiği belirlenmiştir18. Araştırmadan elde edilen
bu bulgu, bizim çalışma sonucumuzla ve konu ile ilgili yapılan diğer çalışma sonuçları
ile paralellik gösteren anlamlı bir sonuçtur9,10,11,18,97.
Çalışmamızdan elde edilen bulgular doğrultusunda; progresif kas gevşeme
ezersizinin göğüs tüpü çıkarma işlemi boyunca ağrıyı gidermede etkili bir yöntem
olduğu gözlenmiştir. Bu çalışmanın istatistiksel olarak anlamlı bulunan sonucuna göre,
bu uygulama hastalarda ağrı algısını azaltmaktadır. Bilindiği gibi, deride ve diğer
dokulardaki ağrı reseptörlerinin tümü serbest sinir uçlarıdır. Serbest sinir uçları derinin
yüzeysel katlarında yaygın olarak bulunmaktadır98. Puntillo’ya göre göğüs tüpü
çıkarılması işlemi; parietal plevra, göğüs kasları ve göğüs tüpünün yerleştirildiği
bölgede yer alan interkostal sinir lifleri dahil diğer lif türlerine zararlı bir uyarıcıdır ve
göğüs tüpü çıkarma işlemi sırasında oluşan ağrı yüzeysel ve akut bir ağrıdır10. Nitekim,
progresif kas gevşeme egzersizi ağrının algılanmasını duyu nosiseptörleri üzerindeki
etkisi aracılığı ile engellemektedir. Ağrı duyusal, algısal ve bilişsel sistemlerin dinamik
bir etkileşimi olan subjektif bir deneyimdir. Dolayısıyla, ağrı çok boyutlu bir duyumdur
ve her kişi için özeldir. Nörofizyolojik, biyokimyasal, psikolojik, kültürel, bilişsel ve
64
çevresel boyutları olan karmaşık bir yapı içermektedir ve şüphesiz ağrı kontrolünde
bireysel ve çeşitli çevresel faktörler ve önleyici girişimler bireyin ağrı algısını
etkilemektedir45.
5.4. Hastaların Hemodinamik Değişkenlerine İlişkin Bulguların İncelenmesi
Bu çalışmada araştırmanın temel amacı olmamakla birlikte, göğüs tüpü çıkarma
işlemi boyunca hemodinamik değişkenlerin de etkilenebileceği düşünülerek, işlemden
15 dakika önce, işlem biter bitmez ve işlemden 15 dakika sonra olmak üzere üç kez
hastaların hemodinamik değişkenleri (sistolik- diyastolik kan basıncı, nabız sayısı,
vücut sıcaklığı ) kaydedilmiş ve hasta gruplarına göre incelenmiştir.
5.4.1. Diyastolik Kan Basıncı
Çalışmamızda, hastaların diyastolik kan basıncı değerlerinin ölçüm zamanlarına
göre dağılımına bakıldığında, üç ölçüm arasında yapılan Tekrarlı Ölçümlerde Varyans
Analizi sonucunda; kontrol grubunda işlem başlamadan 15 dakika öncesinde ve işlem
biter bitmez ölçülen diyastolik kan basıncı değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir fark saptanmıştır (p<0,001) (Çizelge 4.13). Fakat tüp çıkarıldıktan 15 dakika sonra
ölçülen diyastolik kan basıncı ile işlem biter bitmez ölçülen diyastolik kan basıncı
arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p=.0,082). Deney grubunda ise tüp
çıkarıldıktan hemen sonra ölçülen diyastolik kan basıncı ile tüp çıkarıldıktan 15 dakika
sonra ölçülen diyastolik kan basıncı arasında anlamlı bir fark saptanmıştır (p= 0,019)
(Çizelge 4.14). Bu sonuç Demir’in çalışmasında kullandığı soğuk uygulama grubundaki
hastaların diyastolik kan basınçları ölçümlerinin değişim göstermesi ile paralellik
göstermektedir6.
5.4.2. Sistolik Kan Basıncı
Hastaların çalışma gruplarında sistolik kan basıncı değerlerinin ölçüm
zamanlarına göre değişimine baktığımızda, her iki grupta da tüpün çıkartılmasıyla
birlikte sistolik kan basıncında ufak bir artış olduğu görülmüştür. Bu artış istatistiksel
olarak anlamlıdır. (p<0.05) (Çizelge 4.10). Tüp çıkartıldıktan hemen sonra artış
gösteren sistolik kan basıncının, çıkarma işleminden 15 dakika sonra yapılan ölçümde
kontrol grubunda değişmediği görülürken, deney grubunda tekrar düşerek başlangıç
65
seviyesine geldiği gözlenmiştir bu da istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05) (Çizelge
4.11).
5.4.3. Kalp Atım Hızı
Hastaların çalışma gruplarında nabız hızı değerlerinin ölçüm zamanlarına göre
dağılımı incelendiğinde, tüpün çıkartılmasıyla birlikte kalp atım hızının değişim
göstermediği görülmüştür (P>0.05) (Çizelge 4.16). Bu sonuç Demir’ in göğüs tüpü
çıkarma işlemi sırasında yapılan soğuk uygulamanın ağrı ve anksiyete üzerine etkisi adlı
çalışması ile paralellik göstermektedir. Adı geçen çalışmada, hastaların kalp atım
hızının ölçüm zamanlarına göre değişim göstermediği saptanmıştır6.
5.4.4. Vücut Isısı
Çalışmada, hastaların vücut ısısı değerlerinin ölçüm zamanlarına göre dağılımına
bakıldığında; tüpün çıkartılmasıyla birlikte vücut ısısının değişim göstermediği
görülmüştür. İstatistiksel anlamda fark saptanmamıştır (P>0.05) (Çizelge 4. 19).
Bu çalışmada, göğüs tüpü çıkarma işlemi boyunca ve sonrasında tüm
gruplardaki hastaların sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, kalp atım hızı, vücut
sıcaklığı fizyolojik sınırlar içinde ve stabil olarak sürmüştür. Çalışma kapsamına alınan
hastalarda önemli bir hemodinamik değişiklik gözlenmemiştir.
Singh ve Gopinath, göğüs tüpü çıkarma işlemi boyunca yaşanan ağrıyı
inceledikleri çalışmalarında, göğüs tüpü çıkarma işlemi süresince hastaların
hemodinamik değişkenlerden kalp atım hızı ve sistolik kan basıncında anlamlı bir
azalma olduğunu belirtmişlerdir12. Nitekim, konu ile ilgili yapılan diğer çalışmalar da
incelendiğinde, göğüs tüpü çıkarma işlemi boyunca hastalarda solunum sistemi ve
kardiyovasküler sistemde minimal değişiklikler olabileceği bildirilmiştir6,19,99.
66
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
6.1. Sonuçlar Göğüs tüpü yerleştirilmiş erişkin hastalarda, nonfarmakolojik ağrı kontrol
yöntemlerinden olan progresif kas gevşeme egzersizinin ağrı düzeyine etkisini
incelemek amacıyla randomize - tek kontrollü ve deneysel düzende yürütülen bu
araştırmanın verileri genel olarak incelendiğinde, progresif kas gevşeme egzersizinin
hastaların işlem süresince hissettiği ağrı algısını azalttığı görülmüştür.
Araştırmanın tüm verileri ve istatistiksel değerlendirmeleri ayrıntılı olarak
incelendiğinde ise aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir:
Hastaların sosyodemografik özelliklerine ilişkin sonuçlar;
• Deney grubundaki hastaların yaş ortalaması 38,7±16 olup, kontrol grubunda ise
44,8±16,3 olduğu belirlenmiştir.
• Deney grubundaki hastaların %12’sinin kadın, %88’nin erkek olduğu, kontrol
grubundaki hastaların %17’sinin kadın, %83’nün erkek olduğu saptanmıştır.
• Hastaların eğitim durumuna göre dağılımı incelendiğinde, %2’sinin okuryazar
olmadığı, %27’sinin ilköğretim, %62’sinin ortaöğretim, %10’nun ise
üniversite/yüksekokul mezunu olduğu belirlenmiştir.
• Kontrol grubunda %78’inin evli, %22’sinin bekar; deney grubunda ise
%67’sinin evli, %33’ nün bekar olduğu belirlenmiştir.
• Hastaların %84’ü il merkezinde, %14’ü ilçede, %2’sinin ise köyde yaşadığı
saptanmıştır.
• Sosyoekonomik durumlar ile ilgili diğer özelliklere bakıldığında; hastaların
%40’ının serbest meslek sahibi olduğu, %85’inin orta düzeyde gelire sahip
olduğu ve %97’sinin de bir sosyal güvencesi olduğu saptanmıştır.
• Hastaların yatış tanıları incelendiğinde % 47’ si spontan pnömotoraks, % 19’u
travmatik hemotoraks, %18’i travmatik pnömotoraks, % 16’ sı travmatik
hemopnömotoraks tanısı ile yattığı belirlenmiştir.
• Göğüs tüpünün takılma süresi incelendiğinde; kontrol grubunda süre ortalaması
7,1±2,8 gün, deney grubunda 8,1±3,6 gün olarak saptanmıştır.
67
Hastaların geçmişteki ağrı deneyimlerine ilişkin bulgular incelendiğinde; çoğunluğunun
(%53) farmakolojik tedaviye başvurduğu, %21’i hem farmakolojik hem de
nonfarmakolojik tedaviye yöneldiği, %15’ i hiçbir ağrı giderme yöntemi kullanmadığı
ve %11’nin ise sadece nonfarmakolojik tedaviye yöneldiği belirlenmiştir.
Hastaların analjezik kullanma durumlarına bakıldığında, %54’ü ağrı şiddetliyken
analjezik aldığı, %39’u ağrı hafifken analjezik aldığı, %7’si ise ağrı kesici aldığında
halde ağrı geçmez ise bir tane daha analjezik aldığı görülmektedir.
Alkol kullanma durumları incelendiğinde kontrol grubunun % 83’ünün alkol almadığı
%17’ sinin alkol aldığı, deney grubunun ise %71’inin almadığı, %29’unun aldığı
saptanmıştır.
Araştırmanın hipotezleri ile ilgili elde edilen istatistiksel sonuçlar;
• Hastaların ağrı algıları her bir grupta olmak üzere, işlemden 15 dakika önce,
işlem biter bitmez ve işlemden 15 dakika sonra olmak üzere 3 farklı zamanda
Visual Analog Skala (VAS) kullanılarak ölçülmüştür. Bu ölçüm sonucunda
hastaların ağrı algılarının gruplara göre dağılımı incelendiğinde; deney
grubunda; tüp çıkarılmadan önceki VAS puan ortalaması 3,9±2,5 tüp
çekildikten hemen sonraki VAS puanı 4,9±2,1 tüp çıkarıldıktan 15 dakika
sonraki VAS puanı 2±1,8 olarak bulunmuştur. Kontrol grubunda ise; tüp
çıkarılmadan önceki VAS puan ortalaması 5,8±1,9 tüp çıkarıldıktan hemen
sonraki VAS puanı 7,1±2 tüp çıkarıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanı 5,4±2,1
olarak saptanmıştır.
• Deney grubunda yer alan hastaların VAS puanlarına göre ağrı düzeyi, kontrol
grubuna göre daha düşüktür. Bu sonuç, uygulanan progresif kas gevşeme
egzersizinin göğüs tüpü çıkarma işlemi süresince yaşanan ağrının şiddetini
azaltır hipotezini desteklemektedir.
6.2. Öneriler
Ağrı yönetiminde kullanılan farmakolojik prosüdürler, ağrı tedavisinde zaman
zaman etkili olmamakta bu nedenle ağrı ile baş etmede bunlara ek olarak
nonfarmakolojik yöntemlerin kullanılması önerilmektedir. Bu düşüncelerle yapılan bu
çalışmada, nonfarmakolojik bir yöntem olan progresif kas gevşeme egzersizinin
hastaların göğüs tüpü çıkarma işlemi süresince hissettiği ağrı düzeyini azalttığı
68
saptanmıştır. Araştırma süreci boyunca elde edilen deneyimler ve çalışmadan elde
edilen sonuçlar doğrultusunda;
- Göğüs tüpü çıkarma işleminde progresif kas gevşeme egzersizi gibi
nonfarmakolojik yöntemlerin farmakolojik yöntemlerle beraber tamamlayıcı
tedavi olarak kullanılması önerilmektedir.
69
KAYNAKLAR
1. Erdil F, Elbaş N. Cerrahi hastalıkları hemşireliği. Tasarım Ofset, 3.Baskı, Ankara, 2001: 227-293. 2. Işıklı Gökçe A. Kapalı Sualtı Dreninde Hasta Deneyimlerinin Belirlenmesi. Yüksek Lisans Tezi,
Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Programı, Edirne, 2009. 3. Tank A. A regional survey of chest drains. Postgrad Med.J, 1999; 4(2):471- 474. 4. Gray E. Pain management for patients with chest drains. Nursing Standart, 2000;3(1): 40-44. 5. Arlene M. Go with the flow of chest tube therapy. Nursing, 2006; 3(2):36-39. 6. Demir Y. Göğüs Tüpü Çıkarma İşlemi Sırasında Yapılan Soğuk Uygulamanın Ağrı ve Anksiyete
Üzerine Etkisi. Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Programı, İzmir, 2008.
7. Selçuk T. Torasentez, göğüs tüpü, plevral biyopsi ve torakoskopi. Toraks Dergisi,2006;2(1):20-26 8. Salcı H. Kedi ve köpeklerde tüp torakostomi ve toraks drenajı. Veteriner Cerrahi Dergisi, 2004; 10
(3-4): 38-46 9. Friesner SA, Curry DM, Moddeman GR. Comparison of two pain-management strategies during
chest tube removal; relaxation exercises with opioids and opioids alone. Heart&Lung, 2006; 35(4): 269-276.
10. Puntillo KA. Effects of ınterpleural bupivacaine on pleural chest tube removal pain: a randomized
controlled trial. American Journal of Critical Care, 1996; 5:102-108. 11. Sauls J. The use of ıce for pain associated with chest tube removal. Pain Management Nursing, 2002;
3(2):44-52. 12. Singh M, Gopinath R. Topical analgesia for chest tube removal in cardiac patients. Journal of
Cardiothoracic And Vascular Anesthesia, 2005; 19: 719-722. 13. Houstons S, Jeserum J. The quick relaxation techhnique: effect of pain associated with chest tube
removal. Applied Nursing Research, 1999; 12:196-205. 14. Bruce AE, Howard FR, Franck SL. Chest drain removal pain and ıts management: a literatüre
review. Journal of Clinical Nursing, 2006 A; 15:145- 154.
15. Kinney MR, Kirchhoff KT, Puntillo KA. Chest tube removal practices ın critical care units ın the united states. American Journal of Critical Care, 1995; 4:419-424.
16. Puntillo K, Ley SJ. Appropriately timed analgesics control pain due to chest tube removal. American
Journal of Critical Care, 2004; 13(4):292-301. 17. Aslan FE, Badır A. Ağrı kontrol gerçeği: hemşirelerin ağrının doğası, değerlendirilmesi ve
geçirilmesine ilişkin bilgi ve inançları. Ağrı, 2005; 17(2): 44-51.
70
18. Brouscious SK. Music: an ıntervention for pain during chest tube removal after open heart surgery. American Journal of Critical Care, 1999; 8: 410-415.
19. Akrofi M, Miller S, Colfar S. A randomised comparison of three methods of anagesia for chest drain
removal ın postcardiak surgical patient. Anesth Analg, 2005; 3(2): 205-209. 20. Barnard J, Thompson J, Dunning J. Can any ıntervention effectively reduce the pain associated
with chest drain removal? Interact Cardiovasc Thorac Surg, 2004; 3:229-232. 21. Bruce E, Franck L, Howard R. The efficacy of morphine and entonox analgesia during chest drain
removal ın children. Pediatric Anesthesia, 2006 b;16(3): 302-308. 22. Bryden EM, Mcfarlane H, Tunstall ME, Ross JA. Isoflurane for removal of chest drains after
cardiac surgery. Anaesthesia, 1997; 52:173-175. 23. Carson MM, Barton DM, Morrison CC, Tribble CG. Managing pain during mediastinal chest tube
removal. Heart&Lungs: Journal of Acute & Critical Care,1994; 23:500-505. 24. Rosen DA, Morris JI, Rosen KR, Valenzuela RC. Analgesia for pediatric thoracostomy tube
removal. Anesthesia, 2000; 90:1025-1028. 25. Thompson JM, Neave N, Moss MS, Scholey AB. Comparison of entonox and low-dose premixed
ısoflurane and desflurane for chest tube removal after cardiac surgery. British Journal of Anesthesia,1999; 8:175-176.
26. Valenzula RC, Rosen DA. Topical lidocaine prilocaine cream (emla) for thoracostomy tube removal.
Anesthesia&Analgesia, 1999; 88:1107-1108. 27. Bal V. Şok Dalgaları ile Taş Kırma İşleminde Ağrı ve Anksiyete Üzerine Müziğin Etkisi. Yüksek
Lisans Tezi, Genel Kurmay Başkanlığı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Programı, Ankara, 2002.
28. Eryiğit H. Primer Spontan Pnomotoraks Tedavisinde Video-Torakoskopik Plorektomi. Uzmanlık
Tezi, Sağlık Bakanlığı Süreyyapaşa Göğüs ve Kalp Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul, 2006.
29. Guyton&Hall. Tıbbi Fizyoloji. WB. Saunders Company, 1996; 478-484. 30. Reçper M. Tüberküloz Plörezide Plevra Sıvısı ve Serumda Ölçülen Adenozin De Aminaz, Gama
İnterferon ve İnterlökin-18 Düzeylerinin Tanısal Değeri. Uzmanlık Tezi, Sağlık Bakanlığı Süreyyapaşa Göğüs ve Kalp Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul, 2007.
31. Özgönen Ö. Malign ve Tüberküloz Plörezi Ayırıcı Tanısında T Helper 1 Ve T Helper 2 Sitokinlerden
Ifn-Γ, Il-12, Il-18 Ve Il-10’un Tanısal Değeri. Uzmanlık Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Isparta, 2006.
32. Shields TW, LoCiceroIII J, Ronald BP. Anatomy of the Pleura. General Thoracic Surgery,
Lippincott Williams&Wilkins, Philadelphia, 2000; 1:667-670. 33. Köktürk O. Plevra hastalıkları. Toraks Dergisi, Ankara, Birinci Baskı, 2003;4:105- 210. 34. Ergin M, Gürlek K, Yeginsu A, Ergin İ. Invasive approaches to the diagnosis of pleural effusion.
Journal of Clinical and Analytical Medicine, 2011; 2(1):43-6 35. Yıldızeli B, Yüksel M. Plevral hastalıklarda cerrahi teknikler. Toraks Dergisi, 2002; 3(6): 27-41.
71
36. Nehir V. Plevral Ampiyemin Tedavisinde Videotorakoskopik Cerrahinin Yeri. Uzmanlık Tezi, Sağlık Bakanlığı Süreyyapaşa Göğüs ve Kalp Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul, 2007.
37. Dulak Beattıe S. Hands-on help removing chest tubes. RN, 2005;68(8):28-33. 38. Godden J, Hiley C. Managing the patient with a chest drain: a review. Nursing Standart, 1998; 12:32,
35–39. 39. Altınok T, Sunam S. Göğüs cerrahisi acillerinde tüp drenaj. Turkiye Klinikleri J Surg Med Sci, 2007;
3(3):25–28. 40. Aktin B, Çağırıcı U. In which phase of respiration should the chest tube be removed? Turkish J
Thorac Cardiovasc Surg, 2007; 15(2):181-183 41. Hunter J. Chest drain removal. Nursing Standard, 2008; 22:35-38. 42. Davis JW, Mackersie RC, Hoyt DB. Randomized study of algorithms for discontinuing tube
thoracostomy drainage. J Am Col Surg, 1994; 4(1):550-553 43. Sharma TN, Agnihotri SP, Jain NK. Intercostal tube thoracostomy in pneumothorax-factors
influencing re-expansion of lung. Indian J Chest Dis Allied Sci, 1988 ;3:32-35 44. Roman M, Mercado D. Review of chest tube use. MEDSURG Nursing, 2006; 15(1):41-43. 45. Kocaman G. Ağrı Hemşirelik Yaklaşımları. 1. Baskı. İzmir: Saray Medikal Yayıncılık San ve Tic Ltd
Şti, 1994, 1-20, 89-118, 175-196. 46. Öztürk H. Gebelerde Algılanan Doğum Ağrısının Azaltılmasında Ele Uygulanan Buz Masajı
Etkisinin İncelenmesi. Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Programı, İzmir, 2006.
47. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük. Ağrı, Cilt 1, Türk Dil Kurumu Yayınları 549, Ankara, 1998 sy:44. 48. Merskey HM, Pain Terms. 1986; 3: 215-21. 49. Ertekin C. Ağrının Nöroanatomisi ve Nörofizyolojisi. Ağrı ve Tedavisi. İbrahim Yegül (ed). İzmir:
Yapım Matbaacılık, 1993; 1-18. 50. Willens JS. Pain Management. In: Smeltzer SC, Bare BG (Eds). Brunner & Suddarth’s Textbook Of
Medical Surgical Nursing. 10th Ed. Philadelphia: Lippincott Williams&Wilkins; 2006: 216-248. 51. Kozanhan B. Nöropatik Ağrılı Lumbal Disk Hastalarında Preemptif Pregabalinin Anestezik Madde
Tüketimine Katkısı ve Postoperatif Analjeziye Etkisi. Uzmanlık Tezi, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, İstanbul, 2008.
52. Dallı D. Postoperatif Ağrı Kontrolünde Intravenöz Hasta Kontrollü Analjezi ve Aralıklı Intramüsküler
Analjezi Yöntemlerinin Karşılaştırılması. Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir, 1998.
53. Aydınlı I. Ağrının fizyopatolojisi- derleme. Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Dergisi,
2005;51(2):8-13 54. Erdine S. Post Operatif Aneljezi. Ağrı Sendromları ve Tedavisi. İstanbul. 2003; 33-43
72
55. Katz N, Ferrante FM. Postoperative Pain Manegament. New York, Churchill Livingstone, 1993; 485-516.
56. Fields HL. Pain. McGraw Hill USA, 1987. 57. Byers MR, Bonica JJ. Peripheral Pain Mechanisms and Nociceptor Plasticity. In: Loeser JD, editor.
Bonica’s Management of Pain. 3rd ed. Philadelphia: Lippincott Williams&Wilkins; 2001; 26-72. 58. Matthews EA, Dickenson AH. Pain Medicine Manual. 2nd ed. Edinburg: Butterworth-Heinemann:
2004; 11-9. 59. Topçu Y. S. Üst Abdominal Cerrahi Girişim Uygulanan Hastalarda Hemşireler Tarafından Öğretilen
Gevşeme Tekniklerinin Ağrı Kontrolü Üzerine Etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Programı, Edirne,2008.
60. Doksat MK. Ağrı konusunda psikiyatrik yaklaşım ve algopsikiyatri kavramı. Ağrı Dergisi, 1991;
3(3):5-15, 61. Raj PP. Ağrı Taksonomisi. Erdine S (ed). Ağrı, Birinci baskı, İstanbul; Alemdar Ofset, 2000; 12-20. 62. Bozer M. Postoperatif Ağrı ve Tedavisi. Olgu Serisi 2004: 7-14 63. Çimete G. Ağrı kavramı. Türk Hemşireler Dergisi, 1994; 44(5): 42-46. 64. Berker E. Nöropatik Ağrı Etyopatogenezi, J Int Med Sci 2005;1:37-40. 65. Doksat MK. Düşünen adam. Algolojik Psikiyatri, 1993, 6(1-2): 51-56 66. Doksat MK. Ağrı ve psikiyatri. Psikiyatri Dünyası, 1999;1:23-31 67. Doksat MK, Karaca E. Migren ve depresyon. Ağrı, 1996; 8(1):5-13. 68. Eti Aslan F. Ağrıya ilişkin yanılgı ve gerçekler. Sendrom, 2002; 14:94-98 69. Karadeniz G. Masajın Ağrıyı Giderme ve Endorfin Salınımı Üzerine Etkisi. Doktora Tezi, Hacettepe
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 1997. 70. Karaçay Baslan FE, Selimen D. Acil travma ünitelerinde ağrı geçirme yaklaşımlarının belirlenmesi.
Ağrı, 2006; 8:44-51 71. Çöçelli L, Bacaksız B, Ovayolu N. Ağrı tedavisinde hemşirenin rolü. Gaziantep Tıp Dergisi, 2008;
14:53-58 72. Özer S, Akyürek B, Başbakkal B. Hemşirelerin ağrı ile ilgili bilgi, davranış ve karar verme
yeteneklerinin incelenmesi. Ağrı, 2006; 18:36-43 73. Kutsal YG ve ark. Ağrıya multidisipliner yaklaşım. Hacettepe Tıp Dergisi, 2005; 36 (2):111-128. 74. Elçigil A. Çocuğun ağrısının yönetiminde pediatri hemşiresinin karar vermesini etkileyen faktörler.
DEUHYO ED, 2011; 4 (1),48-53 75. Büyükyılmaz F, Aştı T. Ameliyat sonrası ağrıda hemşirelik bakımı. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik
Yüksekokulu Dergisi, 2009; 2:12-18 76. Tulunay M, Tulunay FC. Ağrı Değerlendirmesi ve Ölçümü.1. Baskı, İstanbul: Alemdar Ofset, 2000;
91- 110.
73
77. Eti Aslan F. Ağrı değerlendirme yöntemleri. Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokul Dergisi, 2002; 6:9-14
78. Welsh EM, Gettinby G, Nolan AM. Comparison of a visual analogue scale a numerical rating scale
for assesment of lamenes, using sheep as a model. Am J Vet Res, 1993; 54(6):976-983. 79. Kuğuluoğlu SY, Aslan FE, Olgun N. Adölesan ve Erişkinlerin Postoperatif Ağrı Değerlendirmesinde
McGill Melzack Ağrı Soru Formu (MASF)’nun Kullanımına Yönelik Bir Çalışma, Uluslar arası Katılımlı VI. Ulusal Hemşirelik Kongresi Kitabı, GATA, Ankara, 1998; 313-318.
80. Kuğuluoğlu SY, Aslan FE, Olgun N. McGill Melzack Ağrı Soru Formu (MASF)’nun Türkçe’ye
Uyarlanması. Ağrı, 2003;15(1): 47-51. 81. Yelken BB, Güleç S. Yoğun bakımda ağrı ve tedavisi. Ağrı, 2003; 15 (4): 16-23. 82. Dinçer Ş, Yurtçu M, Günel E. Yenidoğanlarda ağrı ve nonfarmakolojik tedavi. Selçuk Üniv Tıp
Derg 2011;27(1):46-51 83. Yavuz M. Ağrıda Kullanılan Nonfarmakolojik Yöntemler. (Ed: Fatma Eti Aslan), Ağrı Doğası ve
Kontrolü, Avrupa Tıp Kitapçılık Ltd. Şti. Bilim Yayınları, 2006; 42, 135-147. 84. Arslan S, Çelebioğlu A. Postoperatif ağrı yönetimi ve alternetif uygulamalar. Uluslararası
İnsanbilimleri Dergisi, 2004: 1-7. 85. Snyder M, Wieland J. Complementary snd alternative therapies what ıs their place ın the
management of chronic pain. Nurs Clin N Am 2003; 38: 495-508. 86. Yıldırım KY. Kanser Ağrısının Nonfarmakolojik Yöntemlerle Kontrolü. Kanser ve Palyatif Bakım.
(Ed:Mehmet Uyar, Ruçhan Uslu, Yasemin Kuzeyli Yıldırım) Meta Basım Matbaacılık, İzmir,2006;44-53
87. Aslan FE. Deri Stümülasyonu ve Gevşemenin Postoperatif Ağrı Yönetimindeki Etkinliği. Dicle A,
Çimen S, Şen H, Karayurt Ö. (Editörler), V. Ulusal Hemşirelik Kongresi, İzmir, D.E.Ü. Rektörlüğü Matbaası, 1998; 99-112.
88. Özalper MH, Akyüz G, Yüksel M, Doğan N, Ercan S, Kayhan Ö. Lateral torakotomi sonrası ortaya
çıkan postoperatif ağrı tedavisinde transkütan elektriksel sinir stimülasyonu’nun (TENS) yeri. Ağrı Dergisi, 1997; 9 (2): 30-35.
89. Yağız AO. Ağrı tedavisinde soğuk uygulamalar. Ağrı, 2006;18(2):5-14. 90. Sarp N. Hekim ve stres yönetimi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, 2000;53(2): 133-137 91. Nixon M, Teschendorff J, Finney J, Karnilowicz W. Expanding the nursing repertoire the effect of
massage on postoperative pain. Aust J Adv Nurs 1997; 14 (3): 21-26. 92. Yıldırım G, Şahin N. Doğum ağrısının kontrolünde hemşirelik yaklaşımı. C. Ü. Hemşirelik Yüksek
Okulu Dergisi, 2003;7 (1):8-12 93. Demiralp M, Oflaz F. Bilişsel-davranışçı terapi teknikleri ve psikiyatri hemşireliği uygulaması.
Anatolian Journal of Psychiatry 2007; 8:132-139 94. Esen E. Diz Osteoartritli Olgularda EMG Biofeedback Uygulamasının Etkinliğinin Klinik ve
Sintigrafik Olarak Değerlendirilmesi. Uzmanlık tezi, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Edirne, 2006.
95. Güner D. Gerilimler karşısında gevşemeyi biliyor muyuz?” Ruh ve Madde, 2001;42: 36-44.
74
96. Seers K, Carroll. Relaxation techniques for acute pain management: a systematic review. J Adv Nurs, 1998; 27: 466-475.
97. Owen S, Gould D. Underwater seal chest drains: the patients’s experience. Journal of Clinical
Nursing, 1997; 6:215-225. 98. Kuzu N. Subkütan heparin enjeksiyonu: ekimoz, hematom ve ağrı gelişimi nasıl önlenir? Cumhuriyet
Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 1999;3(2): 40-46. 99. Gift AG, Bolgiano CS, Cunningham J. Sensations during chest tube removal. Heart&Lung:Journal
of Acute&Critical Care, 1991; 20:131-137.
75
EKLER
EK1 - Ek Çizelgeler
Hastaların sosyodemografik özelliklerinin ağrı (VAS) puanlarındaki değişime olan
etkisi:
Cinsiyetin etkisi:Deney ve kontrol grupları içinde cinsiyete göre tüp çıkarılma
işleminde, çıkartılmadan önce, çıkartıldıktan hemen sonra ve çıkartıldıktan 15 dakika
sonraki VAS puanı ölçümleri ile ilgili karşılaştırmalar aşağıdaki tablolarda verilmiştir.
Buna göre deney grubundaki kadın hastalar dışındaki tüm hastalarda tüpün
çıkartılmasıyla birlikte VAS puanında artış olduğu görülmüştür.
Çizelge 4.22. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanlarının
kontrol ve deney gruplarına ve cinsiyete göre değişimlerinin dağılımı
Cinsiyet Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanı
P
Kontrol Grubu Kadın
6,4±1,5 7 (3-8)
7,4±1,5 8 (4-9) 0,011
Erkek 5,7±2 6 (2-9)
7±2,1 7 (2-10) <0,001
Deney Grubu Kadın
4,7±1,9 5 (2-7)
6,7±2,2 7,5 (4-9)
0,168
Erkek 3,8±2,6 4 (0-9)
4,6±2 5 (0-10) 0,035
Tüpün çıkarılmasından sonraki geçen süre içinde her iki gruptaki her iki cinste
de VAS puanları düşüş göstermiştir. Buradaki düşüşler incelendiğinde oransal olarak
deney grubundaki düşüşün kontrol grubundaki düşüşten daha yüksek olduğu
gözlenmiştir.
76
Çizelge 4.23. Hastaların tüp çıkartıldıktan hemen sonra ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve cinsiyete göre değişimlerinin dağılımı
Cinsiyet Tüp çıkartıldıktan
hemen sonraki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanı P
Kontrol Grubu Kadın
7,4±1,5 8 (4-9)
5,4±0,7 5,5 (4-6) 0,015
Erkek 7±2,1
7 (2-10) 5,4±2,3 6 (0-9) <0,001
Deney Grubu Kadın
6,7±2,2 7,5 (4-9)
3±2,4 3 (0-7) 0,027
Erkek 4,6±2
5 (0-10) 1,9±1,7 2 (0-7) <0,001
Tüp çıkarılmadan önceki VAS ölçümüne göre, çıkartıldıktan sonraki 15. Dakika
VAS ölçümlerine bakıldığında, sadece deney grubundaki erkek hastalarda değişim
anlamlı olduğu görülmüştür. Buradaki değişimler incelendiğinde deney grubundaki
kadın hastalarda da VAS puanlarında düşüş olduğu ancak bunun istatistiksel olarak
önemli olmadığı görülmüştür.
Çizelge 4.24. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve cinsiyete göre değişimlerinin dağılımı
Cinsiyet Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanı P
Kontrol Grubu Kadın
6,4±1,5 7 (3-8)
5,4±0,7 5,5 (4-6)
0,098
Erkek 5,7±2 6 (2-9)
5,4±2,3 6 (0-9)
0,307
Deney Grubu
Kadın 4,7±1,9 5 (2-7)
3±2,4 3 (0-7)
0,168
Erkek 3,8±2,6 4 (0-9)
1,9±1,7 2 (0-7) <0,001
77
Yaşın etkisi:Deney ve kontrol grupları içinde yaş gruplarına göre tüp çıkarılma
işleminde, çıkartılmadan önce, çıkartıldıktan hemen sonra ve çıkartıldıktan 15 dakika
sonraki VAS puanı ölçümleri ile ilgili karşılaştırmalar aşağıdaki tablolarda verilmiştir.
Buna göre kontrol grubunda tüm yaş gruplarında, deney grubunda ise sadece orta yaş
grubunda tüpün çıkartılmasıyla birlikte VAS puanında artış olduğu görülmüştür.
Çizelge 4.25. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanlarının
kontrol ve deney gruplarına ve yaş gruplarına göre değişimlerinin dağılımı
Yaş Grupları Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
≤ 44 6±2
6 (2-9) 7,3±2
8 (2-10) 0,001
45 – 59 6,4±1,5 7 (3-8)
7,7±1,4 8 (5-10) 0,018
≥ 60 5,1±2 5 (2-9)
6,2±2,2 6 (3-10) 0,016
Deney Grubu
≤ 44 4±2,5 4 (0-9)
4,8±2,3 5 (0-10)
0,080
45 – 59 3,3±2,3 3 (0-8)
5,1±1,8 5 (3-8) 0,035
≥ 60 5,2±3,1 4 (2-9)
4,8±1,9 4 (3-8)
0,999
Tüpün çıkarılmasından sonraki geçen süre içinde hem kontrol grubunda hem de
deney grubunda tüm yaş gruplarında VAS puanları düşüş göstermiştir. Buradaki
düşüşler incelendiğinde oransal olarak deney grubundaki düşüşün kontrol grubundaki
düşüşten daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
78
Çizelge 4.26. Hastaların tüp çıkartıldıktan hemen sonra ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve yaş gruplarına göre değişimlerinin dağılımı
Yaş Grupları Tüp çıkartıldıktan
hemen sonraki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
≤ 44 7,3±2
8 (2-10) 5,7±2,1 6 (1-9) <0,001
45 – 59 7,7±1,4 8 (5-10)
5,6±1,7 6 (2-8) 0,011
≥ 60 6,2±2,2 6 (3-10)
4,6±2,3 5 (0-7) 0,006
Deney Grubu
≤ 44 4,8±2,3 5 (0-10)
2,3±1,8 2 (0-7) <0,001
45 – 59 5,1±1,8 5 (3-8)
1,2±0,9 1 (0-2) 0,003
≥ 60 4,8±1,9 4 (3-8)
2,2±2,8 1 (0-7) 0,042
Tüp çıkarılmadan önceki VAS ölçümüne göre, çıkartıldıktan sonraki 15. dakika
VAS ölçümlerine bakıldığında, kontrol grubundaki tüm yaş gruplarında değişimin
olmadığı, deney grubunda ise tüm yaş gruplarında başlangıcın altında bir puana
ulaştıkları görülmüştür. Deney grubundaki düşüşler oransal olarak incelendiğinde yaşlı
kesimin daha çok faydalandığı görülmektedir.
Çizelge 4.27. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve yaş gruplarına göre değişimlerinin dağılımı
Yaş Grupları Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
≤ 44 6±2
6 (2-9) 5,7±2,1 6 (1-9)
0,523
45 – 59 6,4±1,5 7 (3-8)
5,6±1,7 6 (2-8)
0,159
≥ 60 5,1±2 5 (2-9)
4,6±2,3 5 (0-7)
0,338
Deney Grubu
≤ 44 4±2,5 4 (0-9)
2,3±1,8 2 (0-7) <0,001
45 – 59 3,3±2,3 3 (0-8)
1,2±0,9 1 (0-2) 0,024
≥ 60 5,2±3,1 4 (2-9)
2,2±2,8 1 (0-7) 0,042
79
Eğitim durumunun etkisi:Deney ve kontrol grupları içinde eğitim seviyesine göre tüp
çıkarılma işleminde, çıkartılmadan önce, çıkartıldıktan hemen sonra ve çıkartıldıktan 15
dakika sonraki VAS puanı ölçümleri ile ilgili karşılaştırmalar aşağıdaki tablolarda
verilmiştir. Buna göre kontrol grubunda okuryazar olmayan hastalar dışındaki tüm
hastalarda tüpün çıkartılmasıyla birlikte VAS puanında artış olduğu görülmüştür. Deney
grubunda ise sadece ortaöğrenim eğitim seviyesine sahip hastalarda VAS puanı artış
göstermiştir.
Çizelge 4.28. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve eğitim durumuna göre değişimlerinin dağılımı
Eğitim durumu Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
Okuryazar değil 4,5±2,1 4,5 (3-6)
5,5±2,1 5,5 (4-7)
0,157
İlköğretim 5,5±2,1 5 (3-9)
6,6±2,5 6,5 (2-10) 0,036
Ortaöğrenim 6,1±1,9 6 (2-9)
7,3±1,9 8 (3-10) <0,001
Yükseköğrenim 5,4±1,5 6 (3-7)
7,6±0,9 8 (6-8) 0,041
Deney Grubu
Okuryazar değil -- -- --
İlköğretim 3,8±2,9 3 (0-9)
4,5±1,7 4 (2-8)
0,385
Ortaöğrenim 3,9±2,5 4 (0-9)
4,9±2,1 5 (0-9) 0,036
Yükseköğrenim 4,8±2,1 5 (2-7)
6±3,7 6,5 (1-10)
0,197
Tüpün çıkarılmasından sonraki geçen süre içinde hem kontrol grubunda hem de
deney grubunda ilk ve ortaöğrenim sahibi hastalarda VAS puanları düşüş göstermiştir.
Buradaki düşüşler incelendiğinde oransal olarak deney grubundaki düşüşün kontrol
grubundaki düşüşten daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
80
Çizelge 4.29. Hastaların tüp çıkartıldıktan hemen sonra ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve eğitim durumuna göre değişimlerinin dağılımı
Eğitim durumu Tüp çıkartıldıktan
hemen sonraki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
Okuryazar değil 5,5±2,1 5,5 (4-7)
5±0 5 (5-5)
0,655
İlköğretim 6,6±2,5
6,5 (2-10) 4,4±2,4 5 (1-7) 0,006
Ortaöğrenim 7,3±1,9 8 (3-10)
5,6±2,1 6 (0-9) <0,001
Yükseköğrenim 7,6±0,9 8 (6-8)
6,4±1,1 6 (5-8)
0,063
Deney Grubu
Okuryazar değil -- -- --
İlköğretim 4,5±1,7 4 (2-8)
1,5±1,6 1 (0-5) 0,001
Ortaöğrenim 4,9±2,1 5 (0-9)
2,1±1,9 2 (0-7) <0,001
Yükseköğrenim 6±3,7
6,5 (1-10) 2,8±1,9 3,5 (0-4)
0,068
Tüp çıkarılmadan önceki VAS ölçümüne göre, çıkartıldıktan sonraki 15. dakika
VAS ölçümlerine bakıldığında, sadece deney grubundaki ilk ve ortaöğrenim sahibi
hastalardaki değişimin anlamlı olduğu görülmüştür. Buradan hareketle, ilk ve
ortaöğrenim sahibi hastalarda yapılan egzersizin daha yararlı olduğu söylenebilir.
81
Çizelge 4.30. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve eğitim durumuna göre değişimlerinin dağılımı
Eğitim durumu Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
Okuryazar değil 4,5±2,1 4,5 (3-6)
5±0 5 (5-5)
0,655
İlköğretim 5,5±2,1 5 (3-9)
4,4±2,4 5 (1-7)
0,116
Ortaöğrenim 6,1±1,9 6 (2-9)
5,6±2,1 6 (0-9)
0,135
Yükseköğrenim 5,4±1,5 6 (3-7)
6,4±1,1 6 (5-8)
0,180
Deney Grubu
Okuryazar değil -- -- --
İlköğretim 3,8±2,9 3 (0-9)
1,5±1,6 1 (0-5) 0,027
Ortaöğrenim 3,9±2,5 4 (0-9)
2,1±1,9 2 (0-7) <0,001
Yükseköğrenim 4,8±2,1 5 (2-7)
2,8±1,9 3,5 (0-4)
0,066
Medeni durumun etkisi:Deney ve kontrol grupları içinde medeni duruma göre tüp
çıkarılma işleminde, çıkartılmadan önce, çıkartıldıktan hemen sonra ve çıkartıldıktan 15
dakika sonraki VAS puanı ölçümleri ile ilgili karşılaştırmalar aşağıdaki tablolarda
verilmiştir. Buna göre deney grubundaki bekar hastalar dışındaki tüm hastalarda tüpün
çıkartılmasıyla birlikte VAS puanında artış olduğu görülmüştür.
Çizelge 4.31. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanlarının
kontrol ve deney gruplarına ve medeni duruma göre değişimlerinin dağılımı
Medeni Durum
Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanı P
Kontrol Grubu Bekar
6,1±1,8 6 (3-9)
7,8±1,3 8 (5-10) 0,004
Evli 5,8±2 6 (2-9)
6,9±2,1 7 (2-10) <0,001
Deney Grubu Bekar
3,9±2,8 4 (0-9)
4,5±2,5 4,5 (0-10)
0,302
Evli 4±2,4 4 (0-9)
5,1±1,9 5 (2-9) 0,026
82
Tüpün çıkarılmasından sonraki geçen süre içinde her iki gruptaki her iki medeni
durumda da VAS puanları düşüş göstermiştir. Buradaki düşüşler incelendiğinde oransal
olarak deney grubundaki düşüşün kontrol grubundaki düşüşten daha yüksek olduğu
gözlenmiştir.
Çizelge 4.32. Hastaların tüp çıkartıldıktan hemen sonra ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının
kontrol ve deney gruplarına ve medeni duruma göre değişimlerinin dağılımı
Medeni Durum
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki VAS
puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanı P
Kontrol Grubu Bekar
7,8±1,3 8 (5-10)
6,8±1,8 7 (4-9) 0,047
Evli 6,9±2,1 7 (2-10)
5±2 5,5 (0-8) <0,001
Deney Grubu Bekar
4,5±2,5 4,5 (0-10)
1,9±1,7 2 (0-6) 0,001
Evli 5,1±1,9 5 (2-9)
2,1±1,8 2 (0-7) <0,001
Tüp çıkarılmadan önceki VAS ölçümüne göre, çıkartıldıktan sonraki 15. dakika
VAS ölçümlerine bakıldığında, sadece kontrol grubundaki bekar hastalarda değişimin
anlamlı olmadığı görülmüştür. Buradaki değişimler oransal olarak incelendiğinde deney
grubundaki değişimin kontrol grubundan daha yüksek olduğu görülmüştür. Medeni
durumda altta yatan asıl etkenin yaş olduğunu unutmamak gerekir. Kontrol grubunda
evlilerde anlamlı bulunan değişimin, oransal olarak oldukça küçük olduğu ve evli
grubun bekar gruba göre daha yaşlı olmasından kaynaklanabileceği göz önünde
bulundurulmalıdır.
83
Çizelge 4.33. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve medeni duruma göre değişimlerinin dağılımı
Medeni Durum
Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanı P
Kontrol Grubu Bekar
6,1±1,8 6 (3-9)
6,8±1,8 7 (4-9)
0,268
Evli 5,8±2 6 (2-9)
5±2 5,5 (0-8) 0,026
Deney Grubu Bekar
3,9±2,8 4 (0-9)
1,9±1,7 2 (0-6) 0,007
Evli 4±2,4 4 (0-9)
2,1±1,8 2 (0-7) <0,001
Alkol kullanımının etkisi:Deney ve kontrol grupları içinde alkol kullanımına göre tüp
çıkarılma işleminde, çıkartılmadan önce, çıkartıldıktan hemen sonra ve çıkartıldıktan 15
dakika sonraki VAS puanı ölçümleri ile ilgili karşılaştırmalar aşağıdaki tablolarda
verilmiştir. Buna göre kontrol grubundaki alkol kullanmayan hastalar ve deney
grubundaki alkol kullanan hastalarda tüpün çıkartılmasıyla birlikte VAS puanında artış
olduğu görülmüştür.
Çizelge 4.34. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve alkol kullanımına göre değişimlerinin dağılımı
Alkol kullanımı
Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanı P
Kontrol Grubu Evet
6,8±2,1 7 (4-9)
7,6±2,7 8,5 (2-10)
0,112
Hayır 5,6±1,9 6 (2-9)
6,9±1,8 7 (3-10) <0,001
Deney Grubu Evet
2,9±2,1 3 (0-7)
4,8±2,3 4,5 (0-9) 0,022
Hayır 4,4±2,5 4 (0-9)
4,9±2,1 5 (1-10)
0,155
Tüpün çıkarılmasından sonraki geçen süre içinde her iki gruptaki tüm hastalarda
VAS puanları düşüş göstermiştir. Buradaki düşüşler incelendiğinde oransal olarak
84
deney grubundaki düşüşün kontrol grubundaki düşüşten daha yüksek olduğu
gözlenmiştir.
Çizelge 4.35. Hastaların tüp çıkartıldıktan hemen sonra ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının
kontrol ve deney gruplarına ve alkol kullanımına göre değişimlerinin dağılımı
Alkol kullanımı
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki VAS
puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu Evet
7,6±2,7 8,5 (2-10)
6,2±2,4 7 (1-9) 0,040
Hayır 6,9±1,8 7 (3-10)
5,2±2 5,5 (0-9) <0,001
Deney Grubu Evet
4,8±2,3 4,5 (0-9)
2,1±1,6 2 (0-5) 0,001
Hayır 4,9±2,1 5 (1-10)
2±1,9 2 (0-7) <0,001
Tüp çıkarılmadan önceki VAS ölçümüne göre, çıkartıldıktan sonraki 15. dakika
VAS ölçümlerine bakıldığında, sadece deney grubundaki alkol kullanmayan hastalarda
değişimin anlamlı olduğu görülmüştür.
Çizelge 4.36. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve alkol kullanımına göre değişimlerinin dağılımı
Alkol kullanımı
Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu Evet
6,8±2,1 7 (4-9)
6,2±2,4 7 (1-9)
0,434
Hayır 5,6±1,9 6 (2-9)
5,2±2 5,5 (0-9)
0,195
Deney Grubu Evet
2,9±2,1 3 (0-7)
2,1±1,6 2 (0-5)
0,153
Hayır 4,4±2,5 4 (0-9)
2±1,9 2 (0-7) 0,011
85
Hastanın tanısının etkisi:Deney ve kontrol grupları içinde hastaların tanılarına göre
tüp çıkarılma işleminde, çıkartılmadan önce, çıkartıldıktan hemen sonra ve
çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanı ölçümleri ile ilgili karşılaştırmalar aşağıdaki
tablolarda verilmiştir. Buna göre kontrol grubunda spontan veya travmatik
pnömontoraks tanılı hastalar ve deney grubunda travmatik hemotraks tanılı hastalarda
tüpün çıkartılmasıyla birlikte VAS puanında artış olduğu görülmüştür.
Çizelge 4.37. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve hastanın tanısına göre değişimlerinin dağılımı
Tanı Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
Spontan Pnömotoraks 6,2±1,9 6 (2-9)
7,2±1,8 7 (3-10) 0,004
Travmatik Pnömotoraks
5,7±1,8 6 (2-8)
7,5±1,8 8 (3-9) 0,001
Travmatik Hemotoraks
5,6±2,2 6 (3-9)
6,4±2,8 7 (2-10)
0,098
Travmatik Hemopnömotoraks
5,2±2,2 5 (3-8)
6,2±1 6,5 (5-7)
0,194
Deney Grubu
Spontan Pnömotoraks 4,4±2,6 4 (0-9)
5,3±2,2 5 (2-10)
0,143
Travmatik Pnömotoraks
2,2±2,1 2,5 (0-4)
5,2±1,7 5,5 (3-7)
0,144
Travmatik Hemotoraks
2,9±1,7 2 (0-5)
4,1±2,3 4 (0-8) 0,020
Travmatik Hemopnömotoraks
4,5±2,7 5 (0-9)
4,4±2,1 4 (1-8)
0,999
Tüpün çıkarılmasından sonraki geçen süre içinde kontrol grubunda travmatik
pnöhemotoraks tanılı hastalar ve deney grubunda da travmatik pnömotoraks tanılı
hastalar dışındaki tüm hastalarda VAS puanları düşüş göstermiştir. Buradaki düşüşler
incelendiğinde oransal olarak deney grubundaki düşüşün kontrol grubundaki düşüşten
daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
86
Çizelge 4.38. Hastaların tüp çıkartıldıktan hemen sonra ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve hastanın tanısına göre değişimlerinin dağılımı
Tanı Tüp çıkartıldıktan
hemen sonraki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
Spontan Pnömotoraks 7,2±1,8 7 (3-10)
5,5±2,1 6 (0-9) <0,001
Travmatik Pnömotoraks
7,5±1,8 8 (3-9)
5,2±1,9 6 (1-8) 0,002
Travmatik Hemotoraks
6,4±2,8 7 (2-10)
5,1±2,8 5 (1-9) 0,048
Travmatik Hemopnömotoraks
6,2±1 6,5 (5-7)
5,8±1 5,5 (5-7)
0,458
Deney Grubu
Spontan Pnömotoraks 5,3±2,2 5 (2-10)
2,1±1,8 2 (0-7) <0,001
Travmatik Pnömotoraks
5,2±1,7 5,5 (3-7)
2±0 2 (2-2)
0,068
Travmatik Hemotoraks
4,1±2,3 4 (0-8)
1,7±1,5 1 (0-4) 0,010
Travmatik Hemopnömotoraks
4,4±2,1 4 (1-8)
2,1±2,3 1 (0-7) 0,001
Tüp çıkarılmadan önceki VAS ölçümüne göre, çıkartıldıktan sonraki 15. dakika
VAS ölçümlerine bakıldığında, sadece deney grubundaki spontan pnömotorakslı ve
travmatik hemopnömotorakslı hastalardaki değişimin anlamlı olduğu görülmüştür.
Buradan hareketle spontan pnömotoraksta ve travmatik olup travma şiddeti yüksek olan
hastalarda egzersizin fayda sağladığı söylenebilir. (diğer hastalarda ağrı kesicilerin
etkisi devam ettiği düşünebilir.)
87
Çizelge 4.39. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve hastanın tanısına göre değişimlerinin dağılımı
Tanı Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
Spontan Pnömotoraks 6,2±1,9 6 (2-9)
5,5±2,1 6 (0-9)
0,151
Travmatik Pnömotoraks
5,7±1,8 6 (2-8)
5,2±1,9 6 (1-8)
0,305
Travmatik Hemotoraks
5,6±2,2 6 (3-9)
5,1±2,8 5 (1-9)
0,526
Travmatik Hemopnömotoraks
5,2±2,2 5 (3-8)
5,8±1 5,5 (5-7)
0,705
Deney Grubu
Spontan Pnömotoraks 4,4±2,6 4 (0-9)
2,1±1,8 2 (0-7) 0,001
Travmatik Pnömotoraks
2,2±2,1 2,5 (0-4)
2±0 2 (2-2)
0,705
Travmatik Hemotoraks
2,9±1,7 2 (0-5)
1,7±1,5 1 (0-4)
0,066
Travmatik Hemopnömotoraks
4,5±2,7 5 (0-9)
2,1±2,3 1 (0-7) 0,004
Hastanın başvurduğu ağrı giderme yöntemlerinin etkisi:Deney ve kontrol grupları
içinde hastaların ağrı giderme yöntemlerine göre tüp çıkarılma işleminde, çıkartılmadan
önce, çıkartıldıktan hemen sonra ve çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS puanı
ölçümleri ile ilgili karşılaştırmalar aşağıdaki tablolarda verilmiştir. Buna göre kontrol
grubunda tüm hastalarda ve deney grubunda sadece farmakolojik ağrı giderme
yöntemine başvuran hastalarda tüpün çıkartılmasıyla birlikte VAS puanında artış olduğu
görülmüştür.
88
Çizelge 4.40. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve çıkartıldıktan hemen sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve ağrı giderme yöntemine göre değişimlerinin dağılımı
Ağrı Giderme Yöntemi
Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
Yok 6,4±1,3 7 (4-8)
7,4±1 8 (6-9) 0,030
Farmakolojik 6,4±2,2 7 (2-9)
7,7±2,3 8 (3-10) <0,001
Nonfarmakolojik 4,9±1,8 5 (3-8)
6,1±1,3 6 (4-8) 0,047
Farmakolojik + Nonfarmakolojik
4,9±1,4 5 (3-7)
6,3±2 7 (2-8) 0,046
Deney Grubu
Yok 3,8±1,8 4 (2-6)
3,6±0,9 3 (3-5)
0,739
Farmakolojik 4±2,6 4 (0-9)
5,1±2,3 5 (0-10) 0,026
Nonfarmakolojik 4,7±3,8 3 (2-9)
3,3±2,1 4 (1-5)
0,414
Farmakolojik + Nonfarmakolojik
3,7±2,3 4 (0-7)
5,4±2 6 (3-8)
0,056
Tüpün çıkarılmasından sonraki geçen süre içinde hem kontrol grubunda hem de
deney grubunda nonfarmakolojik ağrı giderme yöntemlerine başvuran hastalar dışındaki
tüm hastalarda VAS puanları düşüş göstermiştir. Buradaki düşüşler incelendiğinde
oransal olarak deney grubundaki düşüşün kontrol grubundaki düşüşten daha yüksek
olduğu gözlenmiştir.
89
Çizelge 4.41. Hastaların tüp çıkartıldıktan hemen sonra ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve ağrı giderme yöntemine göre değişimlerinin dağılımı
Ağrı Giderme Yöntemi
Tüp çıkartıldıktan hemen sonraki VAS
puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
Yok 7,4±1 8 (6-9)
5,1±1,5 6 (2-7) 0,012
Farmakolojik 7,7±2,3 8 (3-10)
5,5±2,5 6 (0-9) <0,001
Nonfarmakolojik 6,1±1,3 6 (4-8)
5,6±1,9 6 (2-8)
0,490
Farmakolojik + Nonfarmakolojik
6,3±2 7 (2-8)
5,2±2 5 (1-8) 0,006
Deney Grubu
Yok 3,6±0,9 3 (3-5)
0,8±0,8 1 (0-2) 0,010
Farmakolojik 5,1±2,3 5 (0-10)
2,3±2 2 (0-7) <0,001
Nonfarmakolojik 3,3±2,1 4 (1-5)
1±1 1 (0-2)
0,109
Farmakolojik + Nonfarmakolojik
5,4±2 6 (3-8)
2±1,4 2 (0-4) 0,007
Tüp çıkarılmadan önceki VAS ölçümüne göre, çıkartıldıktan sonraki 15. dakika
VAS ölçümlerine bakıldığında, kontrol grubunda farmakolojik ağrı giderme yöntemine
başvuran hastalarda, deney grubunda ise ağrı giderme yöntemi olmayan veya
farmakolojik ağrı giderme yöntemlerine başvuran hastalardaki değişimin anlamlı
olduğu görülmüştür. Buradan hareketle deney grubundaki nonfarmakolojik ağrı giderme
yöntemlerine başvuran hastaların daha önceden de bu yollara başvurmalarından dolayı
egzersizden yeterince fayda görmedikleri, bunun yanında, ağrı giderme yöntemi
olmayan veya farmakolojik yöntemlere başvuranların ise egzersizi ilk defa
yapmalarından dolayı daha çok fayda gördükleri söylenebilir.
90
Çizelge 4.42. Hastaların tüp çıkarılmadan önce ve 15 dakika sonraki VAS puanlarının kontrol ve deney gruplarına ve ağrı giderme yöntemine göre değişimlerinin dağılımı
Ağrı Giderme Yöntemi
Tüp çıkarılmadan önceki VAS puanı
Tüp çıkartıldıktan 15 dakika sonraki VAS
puanı P
Kontrol Grubu
Yok 6,4±1,3 7 (4-8)
5,1±1,5 6 (2-7)
0,072
Farmakolojik 6,4±2,2 7 (2-9)
5,5±2,5 6 (0-9) 0,010
Nonfarmakolojik 4,9±1,8 5 (3-8)
5,6±1,9 6 (2-8)
0,595
Farmakolojik + Nonfarmakolojik
4,9±1,4 5 (3-7)
5,2±2 5 (1-8)
0,723
Deney Grubu
Yok 3,8±1,8 4 (2-6)
0,8±0,8 1 (0-2) 0,011
Farmakolojik 4±2,6 4 (0-9)
2,3±2 2 (0-7) 0,002
Nonfarmakolojik 4,7±3,8 3 (2-9)
1±1 1 (0-2)
0,109
Farmakolojik + Nonfarmakolojik
3,7±2,3 4 (0-7)
2±1,4 2 (0-4)
0,083
91
EK2 - Bilgilendirilmiş Gönüllü Onam Formu
1.Araştırmayla İlgili Bilgiler:
Araştırma adı: Göğüs tüpü çıkarma işlemi öncesi uygulanan progresif kas gevşeme
egzersizinin ağrı üzerine etkisi
Bu araştırma, göğüs tüpü yerleştirilmiş erişkin hastalarda, göğüs tüpünün
çıkarılması sırasında yapılan progresif kas gevşeme egzersizinin, ağrı üzerine etkisini
incelemek amacıyla planlanmış randomize kontrollü deneysel bir çalışmadır.
Araştırmanın örneklemini, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs
Cerrahisi Kliniği’nde yatmakta olan ve herhangi bir nedenle göğüs tüpü yerleştirilmiş
ve çalışmanın sınırlılıklarına uyan 18-74 yaş aralığında erişkin hastalar oluşturacaktır.
Verilerin toplanmasında “Bilgilendirilmiş Gönüllü Onam Formu”, “Hasta Tanıtım
Formu” ve ağrının değerlendirilmesinde “Visüel Analog Skala-VAS” kullanılacaktır.
Çalışmada, hastalar randomize edilerek seçilecektir. Deney grubuna progresif kas
gevşeme egzersizi işlemden 5 dakika önce öğretilerek, işlem öncesinde uygulanacaktır.
Katılımcıların ağrı algısı işlemden 15 dakika önce, işlemden hemen sonra ve işlemden
15 dakika sonra olmak üzere üç kez değerlendirilecektir.
2.Gönüllünün Uygulama Sırasında Karşılaşabileceği Riskler ve Rahatsızlıklar:
Araştırma sırasında ilaç, tıbbi bir araç kullanılmayacağından hasta için bir risk
taşımamaktadır.
3.Gönüllüler için Araştırmadan Beklenen Tıbbi Yarar:
Hastanın ağrısının en aza indirilmesi ve hasta memnuniyeti ve konforunun sağlanması
araştırmadan beklenen yarardır.
4.Araştırma Giderleri:
Araştırma kapsamındaki bütün muayene, tetkik ve testler ile tıbbi bakım hizmetleri için
benden ya da bağlı bulunduğum sosyal güvenlik kuruluşundan hiçbir ücret
istenmeyecektir.
92
5.Gönüllülük, Çalışmayı Reddetme ve Çalışmadan Çekilme Hakkı, Çalışmadan
Çıkarılma:
a. Araştırmaya hiçbir baskı ve zorlama altında olmaksızın gönüllü olarak katılıyorum.
b. Araştırmaya katılmayı reddetme hakkına sahip olduğum bana bildirildi.
c. Sorumlu araştırmacıya haber vermek kaydıyla, hiçbir gerekçe göstermeksizin
istediğim anda bu çalışmadan çekilebileceğimin bilincindeyim. Bu çalışmaya katılmaya
reddetmem ya da sonradan çekilmem halinde hiçbir sorumluluk altına girmediğimi ve
bu durumun şimdi ya da gelecekte gereksinim duyduğum tıbbi bakımı hiçbir biçimde
etkilemeyeceğini biliyorum.
d. Çalışmanın yürütücüsü olan araştırmacı, çalışma programının gereklerini yerine
getirmedeki ihmalim nedeniyle ya da almakta olduğum tıbbi bakımın kalitesini
yükseltmek amacıyla, benim onayımı almadan beni çalışma kapsamından çıkarabilir.
6.Gizlilik:
Bu çalışmadan elde edilen bilgiler, uygulanan yöntemin verilere gereksinimi olan öteki
ülkelerin hükümetlerine ve ilgili birimlerine iletilebilir. Çalışmanın sonuçları bilimsel
toplantılar ya da yayınlarda sunulabilir. Ancak bu tür durumlarda kimliğim kesin olarak
gizli tutulacaktır.
7.Çalışmaya Katılma Onayı:
Yukarda yer alan ve araştırmadan önce gönüllüye verilmesi gereken bilgileri gösteren
Bilgilendirilmiş Onam Formu adlı metni kendi anadilimde okudum ya da bana
okunmasını sağladım. Bu bilgilerin içeriği ve anlamı, yazılı ve sözlü olarak açıklandı.
Aklıma gelen bütün soruları sorma olanağı tanındı ve sorularıma doyurucu cevaplar
aldım. Çalışmaya katılmadığım ya da katıldıktan sonra çekildiğim durumda, hiçbir yasal
hakkımdan vazgeçmiş olmayacağım. Bu koşullarla, söz konusu araştırmaya hiçbir baskı
ve zorlama olmaksızın gönüllü olarak katılmayı kabul ediyorum.
Bu metnin imzalı bir kopyasını aldım.
Gönüllünün Adı- Soyadı:
Yaş ve Cisiyeti:
İmzası:
93
Adresi ( varsa telefon ve/ veya fax numarası):
……………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………
……………………….
Tarih:
Velayet ya da vesayet altında bulunanlar için;
Veli ya da Vasisinin Adı- Soyadı:
İmzası:
Adresi( varsa telefon ve/ veya fax numarası):
……………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………
………………………
Tarih:
Açıklamaları yapan Araştırmacı Adı- Soyadı:
İmzası:
Tarih:
Onam alma işlemine başından sonuna kadar tanıklık eden kuruluş görevlisinin
Adı- Soyadı:
İmzası:
Görevi:
Tarih:
94
EK3 - Hasta Tanıtım Formu
Adı-Soyadı: Tanı:
1.Yaş.....................
2. Cinsiyet:
( ) Kadın ( ) Erkek
3. Medeni Durumunuz:
( ) Bekâr ( ) Evli
4. Eğitim Durumunuz:
( ) Okuryazar değil ( ) İlköğretim ( ) Ortaöğrenim ( ) Yükseköğrenim
5. Yaşadığınız Yer:
( ) Köy ( ) İlçe ( ) İl
6. Çalışıyor musunuz? :
( ) Evet ( ) Hayır
7. Mesleğiniz:
( ) İşçi ( ) Memur ( ) Ev Hanımı ( ) Serbest Meslek ( ) Öğrenci ( ) İşsiz
8. Gelir Durumunuz:
( ) Düşük ( ) Orta ( ) Yüksek
9. Sosyal Güvenceniz:
( ) Var ( )Yok
10. Önceden ağrı ile baş etme girişiminiz?
( ) Var ( ) Yok
11. Daha önce ağrı ile baş etme girişiminiz nedir?................................................
12. Ağrınız olduğunda ağrı kesici ilaç kullanma durumunuz:
( ) Var ( )Yok
13. Ağrı kesicileri ne zaman alırsınız?
Ağrım hafifken alırım
Ağrım şiddetlendiğinde alırım.
Ağrı kesici aldıktan sonra eğer ağrım geçmez ise bir tane daha alırım.
14. Göğüs tüpü takılma tarihi…………………………………
15. Göğüs tüplerinin sayısı…………………………………..
95
EK4 - VAS Sayısal Skala ile Ağrı Değerlendirme Formu
Adı Soyadı Göğüs tüpü
çıkarılmadan önce
Çıkarıldıktan hemen
sonra
Çıkarıldıktan 15
dk sonra
96
EK5 - Etik Kurul İzin
97
EK6 - Adana Numune Eğitim Araştırma Hastanesi Baştabipliği Etik Kurul İzin
98
ÖZGEÇMİŞ
Araştırmacı, 1987 yılında Ceyhan’da doğdu. İlkokulu ve ortaokulu Remzi Oğuz
Arık İlköğretim Okulu’nda, lise eğitimini ise Kadirli Lise'sinde tamamlayarak 2004
yılında mezun oldu. Aynı yıl Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu'nda lisans
eğitimine başladı. Lisans eğitimini 2009 yılında tamamlayıp mezun oldu. Aynı yıl
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Anabilim Dalı’nda yüksek
lisans eğitimine başladı. 2010 yılı temmuz ayı itibaren Adana Numune Eğitim
Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi Servisinde çalışmaya devam etmektedir.